30 MART - 17 NİSAN

Transcription

30 MART - 17 NİSAN
MART 1998 ÖZEL SAYI: 9
DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ
30 MART - 17 NÝSAN
THKP-C
ÖNDERLÝÐÝNDE
DAL
GALANMA
YA
ALGALANMA
GALANMAY
BAÞLA
YAN
AÞLAY
TÜRKÝYE
HALKLARININ
KUR
TUL
UÞ
KURTUL
TULUÞ
BAYRAÐINI,
DHKP-C
ÖNDERLÝÐÝNDE
OLÝGARÞÝNÝN
BURÇLARIN
A
URÇLARINA
DÝKECEÐÝZ
PAR
TÝMÝZÝN YOL
U
ARTÝMÝZÝN
OLU
KUR
TUL
UÞUN YOL
UDUR
KURTUL
TULUÞUN
OLUDUR
2
YOLDAÞLAR
Þehitlerimizi anma ve PartiCephe’nin kuruluþunu kutlamayý
ayný günlerde yapýyoruz.
Anma ve kutlama kelime
anlamlarýyla birbirinin zýddý gibi
görünen iki kavramdýr. Ancak 30
Mart - 17 Nisan günlerinde
onlarýn birleþmelerinde hiç bir
zýtlýk yoktur. Þehitlerimiz PartiCephe’nin yeniden inþasýnda en
büyük pay sahibidirler. Devrimci
Sol þehitleri Parti-Cepheli
savaþýn idealiyle savaþmýþ ve
þehit düþmüþlerdir. Onlarý
anmak, Parti-Cephe sevincini
yaþamaktýr.
Her Parti-Cepheli iki noktada
net olmalýdýr; Anma ve
kutlamayý nasýl bir muhtevada
ele alacaðýz? Bunu belli bir
kampanya biçiminde ele
almamýzýn nedeni nedir?
“Devrim yolu engebelidir, dolambaçlýdýr, sarptýr.
Kurtuluþ Bayraðý bu yolu týrmanan gerillalarýn birbirlerine
iletmesi ile oligarþinin burcuna dikilecektir. Her engelde
düþen gerillalarýn gövdesi bir devrim fýrtýnasý yaratýr. Her
düþen gerillanýn kaný devrim yolunu kýzýllaþtýrýr, aydýnlatýr.
Düþenler geride kalmazlar. Onlar emekçi halkýn kalbinde,
ruhunda ve bilincinde, devrimin önder ve itici sembolleri
olarak yaþarlar. Düþenler devrim için, devrim yolunda
vuruþarak düþtüler. Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize
gömüldüler.
Onlar kurtuluþa kadar savaþ þiarýný, devrim yoluna
kanlarý ile yazdýlar. Yolumuz bu yolda düþenlerin yoludur.
KURTULUÞA KADAR SAVAÞ”
Mahir Çayan
Devamý 29. Sayfada
ÝÇÝNDEKÝLER
DHKP-C ANADOLU
ÝHTÝLALÝNÝN ÖNCÜSÜ,
ÝKTÝDARIN TEK
ALTERNATÝFÝDÝR .......... 3
OLÝGARÞÝNÝN ÝMHA
POLÝTÝKALARI VE
YENÝLMEYEN DEVRÝMCÝ
SAVAÞIMIZ ...................... 10
PARTÝ-CEPHE
STRATEJÝSÝYLE
GELENEKLERÝYLE BÝR
BÜTÜNDÜR................... 17
PARTÝ-CEPHE HALKLARIN
BÝRLÝÐÝDÝR...................... 24
YOLDAÞLAR.................... 29
ÞEHÝTLÝK
ÇOÐALMAKTIR.............. 31
"Bu tarih, esas olarak kanla yazýlmýþ, þehitlerimizin
tarihidir. Þehitlerimiz fiziki olarak aramýzda yoklar belki
ama düþünceleriyle, kavgalarýyla, yaþam biçimleriyle,
partili savaþma düþleriyle burada bizimle birlikteler. Onlarýn
düþünceleri ve kavgalarýyla daha güçlüyüz. En zor
koþullarda dahi düþmana baþeðmeyen, ölen ama
yenilmeyen nitelikleriyle gözleri hep üzerimizde...”
Dursun Karataþ
3
DHKP-C
ANADOLU ÝHTÝLALÝNÝN ÖNCÜSÜ,
ÝKTÝDARIN TEK ALTERNATÝFÝDÝR
Kanla yazýlan 30 yýllýk tarihimizin tanýklýðýnda, destanlar yazarak halklarýmýzýn kurtuluþu
için kendilerini feda eden þehitlerimizin tanýklýðýnda, hiç bir
dönemde yalnýz býrakmadýðýmýz,
hep baðlý kaldýðýmýz halkýmýzýn
tanýklýðýnda, 30 Mart 1994’te
ALTERNATÝF olduðumuzu ilan
ettik.
Partili savaþ, 70 Aralýk’ýnda
baþlayýp, ‘72 30 Mart’ýnda
kesintiye uðramýþtý, uzun yýllardýr önümüzdeki hedefti. Faþizme
karþý mücadelenin tüm gereklerini, sorumluluklarýný yerine getirmeye çalýþýrken, PartiCephe’nin yeniden inþasý görevimizi hiç unutmadýk. Partili olmak ne küçümsenebilir, ne de
idealize edilebilirdi. Ortalýkta
pek çok “parti” vardý, ama bunlarýn pek çoðu bir grup olma düzeyine bile eriþememiþ, pek
çoðu ise parti olmanýn gerektirdiði birikimlere, donanýmlara
sahip deðildi. Parti olmak demek, alternatif olmak demekti.
Alternatif olmak ise ideolojik
birlikten, tecrübeye, kadro ve
önderlikten iktidar iddiasýna kadar pek çok þeye sahip olmak
demekti. 94 30 Mart’ýnda partili olma düþümüzü gerçekleþtirirken, arkamýzda onur duyacaðýmýz, güç alacaðýmýz, bize yol
gösterecek bir tarih, ve önümüz-
de gerçekleþtirilecek bir devrim, fethedilecek bir iktidar vardý.
Düzen çürümüþ, halkýmýz düzenden büyük ölçüde uzaklaþmýþtýr. Düzenin tek alternatifi vardýr: DEVRÝM. Bu ülkemiz
için hiç de uzak bir ihtimal deðildir. Ülkemiz devrime gebe bir
ülkedir. Devrim ise devrimci bir
önderliðe sahip kitlelerin eseri
olacaktýr. Partimizin alternatif
olmasý, herþeyden önce bu devrime önderlik etme iddiasýnda
somutlanýr.
Bunun için döðüþüyoruz.
Bunun için þehitler veriyoruz.
Parti-Cephe daha 70’in yazýnda kurulduðu andan itibaren
faþizmin baþlýca hedefi olmuþ,
Parti-Cephe’nin savaþý
halkýn savaþýdýr. 30
yýldýr emperyalizme
karþý baðýmsýzlýk,
faþizme karþý
demokrasi, sömürüye
karþý sosyalizm
mücadelesini
sürdürüyoruz.
Gücümüzü halktan
alýyor, halkýmýza
güveniyoruz.
devlet, 70’li yýllardan 90’lý yýllara kadar sürdüregeldiði imha
politikasýyla Parti-Cephe’nin
yüzlerce önder, kadro, savaþçýsýný katletmiþ, binlercesini tutsak etmiþ ama yoketmeyi baþaramamýþtýr. Parti-Cephe 30
yýl boyunca, en büyük darbelerin, katliamlarýn, en aðýr koþullarýn altýndan çok daha güçlü
olarak, halkýn kurtuluþ umudunu büyüterek çýkmasýný bilmiþtir. Bitti, yenildi, darbe yedi
denildiði anlarda, hareketimiz
büyük bir kararlýlýk ve irade ile
ayakta olduðunu gösterdi.
Dostlarýmýzý da, düþmanlarýmýzý da þaþýrtan bu geliþmenin
temel olarak iki yaný vardýr. Birincisi Devrimci Sol ve PartiCephe olarak sahip olduðumuz
büyük kararlýlýk ve iradedir. Ýkincisi ise 30 yýllýk tarihimizde
köklerimizin çoktan halkýn derinliklerine ulaþmýþ olmasýdýr.
DHKP-C halktýr. Halkýn örgütlü, öncü gücüdür. Vatanýnýn
emperyalizme peþkeþ çekilmesine, baský, sömürü ve zulme
karþý her milliyetten, her din ve
mezhepten Anadolu halklarýnýn
baþkaldýrýsý olarak, bu topraklarda, bu halkýn baðrýnda doðmuþtur.
Parti-Cephe’nin doðuþu, 2.
Kurtuluþ savaþýnýn baþlangýcýdýr.
Anadolu halký 1. Emperyalist
4
paylaþým savaþýnda yedi düvele
karþý mücadele etmiþ, vatanýn
her karýþ topraðýný kanýyla sulayarak emperyalizme karþý kurtuluþ savaþýný baþarýya ulaþtýrmýþ, ancak, devrimci bir önderlikten yoksunluðu nedeniyle
Kemalist iktidarýn yönetiminde
ezilen, sömürülen bir halk olarak kalmýþtýr.
1945’lerden sonra ülke yeni
sömürgecilik iliþkileriyle emperyalizme peþkeþ çekilirken
faþizmin de temelleri atýlmýþtýr.
Kapitalizmin geliþimi bir yandan
nisbi bir refah yaratýrken, gerçekte adaletsizlik, eþitsizlik,
yoksullaþma artýyor, oligarþik
devlet baský ve terörü kurumsallaþtýrýyordu. 60’lý yýllarla birlikte halkýn mücadelesi geliþmeye, resmi, sivil faþist terör
halka karþý baskýyý yoðunlaþtýrmaya baþlar. Emperyalizme
baðýmlýlýk ise had safhaya ulaþmaktadýr. Böyle bir Türkiye’de
eksik olan bir þey vardýr; devrimci mücadele. Çeþitli sol,
sosyalist sýfatlý partiler, örgütler vardýr ama devrimci bir mücadeleyi örgütlemekten uzaktýrlar. Ne düzene karþý çýkabilmekte, ne halkýn tepkisine tercüman
olabilmektedirler. Ýþte, THKP-C
bu gidiþe dur demiþ, geleneksel
solun revizyonist, reformist statükolarýný kýrarak, emperyalizmin boyunduruðuna, iþbirlikçi
oligarþinin faþist düzenine silahlý baþkaldýrýsýyla Türkiye halklarýnýn 2. Kurtuluþ savaþýný
baþlatmýþtýr.
Parti-Cephe’nin savaþý halkýn savaþýdýr. 30 yýldýr emperyalizme karþý baðýmsýzlýk,
faþizme karþý demokrasi,
sömürüye karþý sosyalizm
mücadelesini sürdürüyoruz.
Gücümüzü halktan alýyor, halkýmýza güveniyoruz.
Güvenimiz karþýlýksýz kalmamýþtýr. Halkýmýz da öncü, savaþçý gücüne güvenmektedir. Bu
güvenin temeli, “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen Pir Sultanlarýn, Bedrettinlerin direniþ geleneðini,
“Buraya dönmeye deðil, ölmeye geldik” diyerek Kýzýldere’de sürdüren Mahir Çayan’larla bir daha sökülmemek
üzere atýlmýþtýr.
Mahirlerden devralýnan gelenek dünyada eþi benzeri az
rastlanýr onlarca destansý direniþle, kahramanlýklarla, yeni
gelenekler, yeni deðerler yara-
Bu öncülük savaþýn
içinde kanla yazýlan bir
tarihle elde edilmiþtir.
Hayatýn her alanýnda
halkýn mücadelesinin
önünde olmakla, THKPC’den devralýnan
devrim bayraðýný
yalpalamadan, saða
sola sapmadan bugüne
kadar taþýmakla elde
edilmiþtir. Ayaklarý bu
topraklar üzerine basan
saðlam bir ideolojiye
sahip olmakla,
emperyalizmin ve
oligarþinin tüm
kuþatmalarýný yaran,
yenilgilerden zaferler
çýkarmasýný bilen bir
önderlikle elde
edilmiþtir.
týlarak sürdürülmüþ, her direniþle, her þehitle Parti-Cephe
halkýmýzýn içine daha çok kök
salmýþtýr.
Kurtuluþ savaþýmýzý, baðrýna
bastýðý þehitlerinin yerini hiçbir
zaman boþ býrakmayan, oportünizmin geri, bilinçsiz diyerek
küçümsediði bu halkla birlikte
sürdürüyoruz. Onun tüm olumlu
deðerlerine, geleneklerine sahip
çýkýyoruz. Öðretiyor, eðitiyor,
ondan öðreniyoruz. Tarihimiz
boyunca hep halkýmýza güvendik. Hiçbir zaman onun dýþýnda
dayanacak bir güç, sýðýnacak bir
liman arayýþý içinde olmadýk.
Çünkü devrimimiz demokratik
bir HALK DEVRÝMÝ olacaktý.
Devrimde halkýn çýkarý vardý.
Devrimin kuracaðý iktidar DEVRÝMCÝ HALK ÝKTÝDARI olacaktý. Böyle bir ülkede kendimizi Sovyet ya da bir baþka ülkenin
kalýplarýyla sýnýrlayýp, iþçi sýnýfý deyip halkýn devrimde çýkarý
olan tüm kesimlerini kucaklamamak þablonculuktan baþka
bir þey olamazdý. Daha 70’lerdeki partileþme sürecimizden
baþlayarak halkýn her kesiminin
içinde olduk. Toplumu oluþturan sýnýflarý kitaplarda yazýldýðý
biçimiyle deðil, Marksist-Leninist teorinin ýþýðýnda kendi özgünlükleri ve ülkemiz koþullarý
çerçevesinde tanýyýp kavradýk.
Mücadelemizi halkýmýzýn tarihi,
sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi özellikleri çerçevesinde biçimlendirdik. Bu nedenledir ki
biz bir halk hareketiyiz. Bu hayatýn pratiði içinde ete-kemiðe
bürünmüþ Parti-Cephe gerçeðinin ifadesidir.
ALTERNATÝFÝZ, ÇÜNKÜ
ÖNDERLÝK ÝDDÝAMIZ LAF-
5
TA DEÐÝLDÝR, POLÝTÝKALARIMIZLA, EYLEMLERÝMÝZLE, ÞEHÝTLERÝMÝZLE
30 YILDIR BU MÝSYONU
SÜRDÜRÜYORUZ.
DHKP-C halk kurtuluþ savaþýnýn öncü gücüdür. Bu öncülük savaþýn içinde kanla yazýlan bir tarihle elde edilmiþtir. Hayatýn her alanýnda halkýn mücadelesinin önünde olmakla, THKP-C’den devralýnan
devrim bayraðýný yalpalamadan, saða sola sapmadan bugüne kadar taþýmakla elde
edilmiþtir. Ayaklarý bu topraklar üzerine basan saðlam bir
ideolojiye sahip olmakla, emperyalizmin ve oligarþinin tüm
kuþatmalarýný yaran, yenilgilerden zaferler çýkarmasýný
bilen bir önderlikle elde edilmiþtir. Öncülük iddiasýnda
bulunan çoktur. Ancak bunlara
sahip olan Parti-Cephe dýþýnda
bir baþka güç de yoktur. Partimizin öncülük iddiasý bu gerçekler
üzerinde hayat bulur.
Türkiye devriminin son 30
yýlýnda Parti-Cephe’nin damgasý vardýr. Düþman veya sol, politikalarýný tespit ederken hep
Parti-Cephe’yi hesaba katmakta, atacaðý adýmý buna göre belirlemektedir. Elbette tüm bu
güçlerin asýl isteði Parti-Cephe’yi “hesap dýþý” býrakmaktýr.
Bu yanýyla düþmanýn imha politikalarýna ek olarak sol’un da
sürekli Parti-Cephe’yi etkisizleþtirme, tasfiye etme politikalarýna tanýk olunmuþtur. Reformizm, oportünizm hemen her
dönem bütün olarak Parti-Cephe’nin karþýsýnda yer almýþ, ancak yine her dönem devrimci
mücadeleyi yönlendiren, sürük-
leyen Parti-Cephe olmuþtur.
‘71 çýkýþý Türkiye halklarýna
emperyalizme ve oligarþiye
karþý, baský ve zulme karþý nasýl
mücadele edilmesini gerektiðini
göstermiþ, devrimin yolunu
aydýnlatmýþtýr. Ne maceracýydý
onlar, ne de sadece heyecanlarýyla davranan gençler. Onlar,
tarihsel bir sorumluluðu üst-
Ne maceracýydý onlar,
ne de sadece
heyecanlarýyla
davranan gençler.
Onlar, tarihsel bir
sorumluluðu üstlenmiþ,
bu sorumluluðun
gerektirdiði olgunluða,
bu sorumluluðun
gerektirdiði
fedakarlýða ve cürete,
bu sorumluluðun
gerektirdiði ideolojikteorik formasyona
sahip devrim
önderleriydiler.
lenmiþ, bu sorumluluðun gerektirdiði olgunluða, bu sorumluluðun gerektirdiði fedakarlýða ve
cürete, bu sorumluluðun gerektirdiði ideolojik-teorik formasyona sahip devrim önderleriydiler. Bu önderlik halkýmýz
tarafýndan sahiplenilmiþ, benimsenmiþtir. Oligarþinin tüm
terör anarþi demagojilerine,
küçük-burjuva kesimlerin, reformizmin tüm "maceracý",
"goþist" çýðlýklarýna raðmen,
milyonlarýn Parti-Cephe sempatizaný olarak ortaya çýkmasý bu
sahiplenmenin en açýk, tartý-
þýlamaz kanýtýdýr.
ALTERNATÝFÝZ, ÇÜNKÜ;
HER KOÞULDA MÜCADELEYÝ SÜRDÜRMENÝN, HALKIMIZI HÝÇ BÝR DÖNEM
FAÞÝZMÝN ZULMÜYLE
BAÞBAÞA BIRAKMAMANIN, ZULME HER KOÞULDA DÝRENÝP TESLÝM
OLMAMANIN ONURUNA
SAHÝBÝZ.
’74 sonrasý, ortalýðý kaplayan yýlgýnlara, inkarcýlara,
CHP’yi umut olarak pazarlayan
umut bezirganlarýna raðmen,
THKP-C’nin mirasýna sahip çýkýp, mücadeleyi yeniden örgütleyen genç Cephelilerdir. Ortada dolaþan “eski”lerin, kendi hesaplarý peþindeki “kurt”larýn aksine, onlar dönemin ortaya koyduðu mücadele görevlerine dört
elle sarýlmýþlar, hiç bir hesaplarý olmadan okullarda gençliðin, mahallelerde gecekondu
halkýnýn mücadelesini örgütlemiþlerdir.
12 Eylül öncesinin antifaþist mücadelesinin en önünde,
faþist iþgallerin kýrýlmasýnda,
silahlý mücadelenin geliþtirilmesinde, oligarþiye karþý savaþýn büyütülmesinde Dev-Genç
ve Devrimci Sol vardýr. Yüze
yakýn Dev-Genç’li ve Devrimci
Sol’cu þehit verilmiþtir bu kavgada. Devrim ve iktidar perspektifiyle yürütülen bir kavgadýr bu.
Bunun için sivil faþistlere yönelmekle yetinilmemiþ, devlete
yönelik örgütlenilmiþ, askeri
örgütlenmeler oluþturulmuþ,
savaþ daha nitelikli hale getirilmeye çalýþýlmýþtýr. Türkiye halklarýnýn düþmanlarý, faþistler,
emperyalist þirketler, Koç’lar,
Nihat Erim’ler, Gün Sazak’lar
6
Devrimci Sol’un hedefi olmuþtur.
12 Eylül’den sonra halkýný
cunta karþýsýnda yalnýz býrakmayan, savaþý sürdüren Devrimci
Sol’dur. Solun büyük bir kýsmý
“ricat”, “yenildik” vs. diyerek
mücadele arenasýný terkederken, yeni þehitler, tutsaklar verme pahasýna, önder kadrolarýmýzý kaybetme pahasýna silahlý savaþ sürdürülmüþtür. Cuntaya
karþý silahlý savaþýmýz uzun süreli olamamýþtýr. Ama direniþ
mevzisi hiç terkedilmemiþ ve
cuntaya karþý direnmiþ olmanýn
onuru yazýlmýþtýr tarihimize.
Hapishanelerde direniþ geleneðinin geliþtirilip kökleþmesinde en büyük paya sahip olan
‘84 Ölüm Orucu’yla cuntanýn
yarattýðý sessizliðe darbe vuran,
halkýn umutlarýný dirilten yine
Devrimci Sol’dur.
86’dan sonra depolitizasyon
zincirlerinin kýrýlarak mücadelenin gençlik, tutsak aileleri, iþçi,
memur, mahalleler hemen tüm
alanlarda yükseltilmesinde, kitleselleþmesinde ve giderek radikalleþtirilmesinde yine Devrimci Sol’un önderliði vardýr.
Cuntaya karþý dýþarýda ve hapishanelerde ektiðimiz direniþ
tohumlarýnýn büyüdüðü yýllardýr
bu yýllar. Bu yýllar, bir yandan
cuntanýn pasifize ettiði kitleleri
ayaða kaldýrmak, cuntanýn
kýþlalara çevirdiði hayatýn her
alanýnda kitlelerin ekonomikdemokratik mücadelesini yükseltmek ve bir yandan da halkýmýzý, solu büyük ölçüde etkisi
altýna alan dejenerasyona, saðcý
görüþlere karþý yoðun bir ideolojik mücadeleye giriþildiði yýllardýr. Bu mücadelenin karþýlýðý
kýsa sürede alýnmýþ,
Dev-Genç ve Devrimci Sol üniversitelerde,
mahallelerde, memurlarda, iþçilerde en kitlesel hareket olarak
öne çýkmýþtýr. Halkýn
muhalefetinin, mücadelesinin önünde Devrimci Sol vardýr.
‘90 atýlýmý’yla, legal illegal, demokratik
ve askeri tüm alanlarda
devrimci örgütlenmenin yeniden inþa edilerek, 12 Eylül’den bu
yana sürecin yarattýðý
çok çeþitli tahribatlarla hesaplaþýlarak
halk kurtuluþ savaþýmýza, iktidar mücadelesine çok
daha hýzlý bir ivme kazandýrýlmýþtýr. Askeri örgütlenme
hem kentlerde, hem daðlarda
örgütlendirilmiþ, gerillanýn silah
sesleri halkýn umudu, düþmanýn
korkusu olmuþtur. Özellikle
büyük kentlerde geliþen silahlý
Savaþýmýz daha da
halklaþarak, daha da
yayýlarak sürecektir.
Bu, kadrolaþmamýzý
çok daha büyük bir
hýzla geliþtirmemize,
politikalarýmýzý çok
daha büyük bir
inisiyatif ve yaratýcýlýkla
uygulamamýza baðlý
olmakla birlikte,
sonuçta bir ýsrar,
kararlýlýk, cüret
meselesidir. Ve bunlara
sahibiz.
savaþ, vurduðu hedeflerle halkta büyük yankýlar yaratmýþtýr.
Atýlým, devrim yürüyüþümüze bir hýz katmakla kalmamýþ, devrimin iktidar perspektifiyle daha geliþkin örgütlenmeler üzerine oturmasýný saðlamýþtýr. Gerilla halk ordusunu yaratma perspektifiyle ele alýnmýþ,
savaþ Anadolu kentlerine yayýlmýþtýr.
Kontrgerilla devletinin tüm
imha politikalarý, katliam ve infazlarý, iç ve dýþ düþmanýn darbeleri bu geliþimi durdurmaya
yetmemiþtir. 12 Temmuz, 16-17
Nisan katliamlarý, çok deðerli
önder kadrolarýmýzý mücadelemizden, örgütümüzden koparmýþ, düþman bu katliamlarla zafer sarhoþluðu yaþamaya baþlamýþ, saðdan sola hemen tüm
kesimler bir daha toparlanamayacaðýmýz beklentisine girmiþtir. Ama Parti-Cephe çizgisinin yaratýcýlýðý, kararlýlýðý, geleneklerinin gücü iþte tam bu
7
noktada devreye girmiþ, herkesin beklediðinin tersine þehitlerimizden boþalan yerler doldurularak, merkezi iþleyiþimizde
hemen hiç bir aksama olmaksýzýn savaþýmýz kesintisiz sürmüþtür. Ayný büyük direnç darbe ihaneti karþýsýnda da gösterilmiþ, devrim yürüyüþümüzün durdurulmasýna ve PartiCephe düþümüzün gerçeðe dönüþtürülmesinin engellenmesine izin verilmemiþtir. Devrimci Halk Kurtuluþ Partisi
ve Cephesi’nin kuruluþuyla
halk kurtuluþ savaþýmýz zafere
bir adým daha yaklaþmýþtýr.
SAVAÞI GELÝÞTÝRMEKTEN, HALKLAÞTIRMAKTAN BAÞKA YOLUMUZ
YOKTUR. SAVAÞIN BOYUTU
BÜYÜYÜP ÞÝDDETÝ ARTTIKÇA, ZAFERE DAHA YAKINIZ DEMEKTÝR.
4 senedir savaþýmýzý DHKP
ve DHKC bayraklarý altýnda
sürdürüyoruz. Bu dört senede
kurtuluþ savaþýmýz çok daha
halklaþarak yüzbinlerin umudu
olmuþ, Anadolu’nun tüm kentlerine, Dersim daðlarýndan
Sivas-Tokat yöresine, Karadeniz’den Amanos’lara-Toroslar’a kadar Anadolu’nun tüm
daðlarýna yayýlmýþtýr. Savaþýmýz daha da halklaþarak, daha da
yayýlarak sürecektir. Bu, kadrolaþmamýzý çok daha büyük
bir hýzla geliþtirmemize, politikalarýmýzý çok daha büyük bir
inisiyatif ve yaratýcýlýkla uygulamamýza baðlý olmakla birlikte, sonuçta bir ýsrar, kararlýlýk,
cüret meselesidir. Ve bunlara
sahibiz.
Þurasý artýk kesindir: PartiCephe tek iktidar alternatifi-
dir.
Alternatif olma iddiamýz
soyut bir iddia deðildir. Herþeyden önce iþte böylesine zorlu, zengin, bedeller ödenen,
bedel ödetilen, her günü büyük
kavgalarla geçen bir sürecin zengin tecrübesine, birikimine sahip
olmanýn sonucudur.
Bu süreç, kendimize, ideolojimize güvenimizin daha da
büyüyüp pekiþtiði, ideolojimizin, örgüt ve mücadele biçimlerimizin, halka, kitlelere yaklaþýmýmýzýn zenginleþtiði bir
süreçtir. Bu güven ve zenginliðe
sahip olmadan alternatif olunamazdý.
Bu süreç, devrimimizin özgünlüklerinin, partimizin özgünlüklerinin iyice netleþtiði, tüm
Alternatif olma iddiamýz
soyut bir iddia deðildir.
Herþeyden önce iþte
böylesine zorlu, zengin,
bedeller ödenen, bedel
ödetilen, her günü büyük
kavgalarla geçen bir
sürecin zengin
tecrübesine, birikimine
sahip olmanýn sonucudur.
Bu süreç, kendimize,
ideolojimize güvenimizin
daha da büyüyüp
pekiþtiði, ideolojimizin,
örgüt ve mücadele
biçimlerimizin, halka,
kitlelere yaklaþýmýmýzýn
zenginleþtiði bir süreçtir.
Bu güven ve zenginliðe
sahip olmadan alternatif
olunamazdý.
sapma akýmlardan farkýmýzýn,
ayýrdediciliðimizin daha belirgin
hale geldiði, geleneklerimizin
pekiþip onlara yenilerini eklediðimiz bir süreçtir. Ülke ve halk
gerçeðimize uygun bir özgünlüðe ve geleneklere sahip olunmadan, bu ülke topraklarýnda ve
bu halkýn içinde kök salýnamaz,
alternatif olunamazdý.
Bütün bunlara sahibiz.
Bütün bunlarý hayatýn ve
savaþýn içinde gözü gibi koruyacak, geliþtirecek önderliðe, kadrolara, halký için, devrim için
ölümü göze almýþ savaþçýlara ve
Parti-Cepheli olma ruhuna sahip, savaþmaya hazýr geniþ bir
taraftarlar, sempatizanlar kitlesine sahibiz.
ALTERNATÝF olmak iþte ancak bütün bunlarla mümkün olabilirdi ve bugün DHKP-C olarak “Alternatifiz” diyorsak,
bütün bunlara sahip olarak bu
iddiada bulunuyoruz.
BU ÝDDÝAYLA TÜRKÝYE
HALKLARINI PARTÝMÝZ
SAFLARINDA VE CEPHE
BAYRAÐI ALTINDA TOPLANMAYA, SAVAÞMAYA ÇAÐIRIYORUZ.
Düzenin alternatifi olan
DEVRÝM’i ete kemiðe büründüren bir programa sahibiz.
Düzen partilerinin alternatifi
olan bir PARTÝ’ye sahibiz.
Tüm burjuva, reformist politikacýlarýn alternatifi olan, halký
için, hiç bir kiþisel çýkar beklemeden çalýþacak, gerektiðinde canýný verecek kadrolara sahibiz.
Bu, hayatýn hemen hergün kanýtladýðý bir gerçektir.
ALTERNATÝF olabilmenin
koþullarýný Parti-Cephe bün-
8
yesinde biraraya getirdiðimiz
için, savaþan bir güç olduðumuz
için, düzenin veya düzen içi çok
çeþitli kesimlerin hemen her türden saldýrýsýna maruz kalmaktayýz. Bunca saldýrýya maruz
kalmamýz, doðru çizgide yürüdüðümüzün bir kanýtýdýr.
Düþman saldýrýyor. Çünkü,
Parti-Cephe’de iktidarýnýn alternatifini görüyor. Hiç bir egemen sýnýf iktidarý, düzenini kökten deðiþtirmek üzere ortaya çýkan bir alternatife katlanamaz.
Katlanmýyor, imha etmeye çalýþýyorlar.
Reformizm, halkýn mücadelesinin, savaþýnýn geliþtiði her
vesilede saldýrýyor Parti-Cephe’ye. Çünkü önündeki en büyük engel yine Parti-Cephe’dir.
Savaþ büyüdükçe o da giderek
daha çok saðcýlaþmakta, düzenin güçlerinden daha çok icazet
aramakta, burjuva partileriyle
buluþabileceði ittifak arayýþlarýna yönelmektedir. Savaþý
daha da büyütüp yaydýðýmýz
ölçüde o da hemen hemen tümüyle etkisizleþecektir.
Oportünizm Parti-Cephe’nin
karþýsýndadýr. Cephe karþýtlýðýyla varlýk yokluk mücadelesi vermektedir. Onyýllardýr Parti-Cephe’yi eleþtirip durmuþ,
geliþmesini Parti-Cephe’nin
güçten düþmesinde, yok olmasýnda aramýþ, olmadý taklit
etmiþ, o da olmayýnca kah reformizme sarýlarak, kah Kürt ulusal hareketinin kanatlarý altýna sýðýnarak ayakta kalmaya
çalýþmaktadýr.
Bugüne kadar Parti-Cephe’yi
hep “Kemalizmden etkilenmekle”, “þovenizmle” suçlayan Kürt
ulusal hareketinin geldiði nokta
dönüp dolaþýp halklarýn birliðini
ve ortak kurtuluþunu savunan
Parti-Cephe çizgisi olmuþtur.
Ancak bu Parti-Cephe çizgisini
izleyecekleri anlamýna gelmiyor. "Türkiyelileþme", "birleþik
savaþ", "halklarýn ortak kurtuluþu" gibi ayný söylemler kullanýlmakla birlikte, bunlara tamamýyla uzlaþmacý bir muhteva
yüklenmektedir. Ve bu noktada
Kürt ulusal hareketi de, bu söylemlerle kendisine hayat hakký
bulabilmek için Cephe’yi etkisizleþtirmek gerektiði düþüncesindedir.
Bütün bunlar bir “kuþatma”
Burada görülmesi
gereken þudur;
reformizmin,
oportünizmin süreç
üzerinde tayin edici bir
etkileri yoktur; onlar
savaþýn geliþimine göre,
düzenin ya da devrimin
güç kazanmasýna göre
saflaþacaklardýr. Sorun
devrimci savaþý
geliþtirmemizdir.
Sorun devrimci
alternatifi silahlý
savaþta, halk
örgütlenmelerinde,
hayatýn her alanýnda
daha büyük bir güce
ulaþtýrmamýzdadýr. Bunu
baþardýðýmýz ölçüde, þu
veya bu biçimde
Cephe’ye karþý olan tüm
bu güçlerin Cephe’nin
geliþimini engelleme
þanslarý yoktur.
tablosu ortaya çýkarmaktadýr.
Ancak bu ne þaþýlacak bir þey, ne
de olaðanüstü bir durumdur.
Gerçekte bu her devrim sürecinin doðasýnda vardýr. Reformizmin, oportünizmin, küçük-burjuva milliyetçiliðinin devrimi
kolaylaþtýrdýðý, hýzlandýrdýðý
görülmemiþtir hiç bir yerde.
Pek çok durumda, karakteristik olarak halk saflarýnda olduklarý sürece demokrasi mücadelesinin bir yanýnda yeralmýþ,
ama ayný zamanda devrimin
önünde engel bir konumda olmuþlardýr. Ancak devrimci savaþ
yine her yerde, belli bir noktada onlarý veya onlarýn tabanlarýný tekrar tekrar yeni saflaþmalara, devrimle düzen arasýnda
yeni tercihlere zorlamýþtýr. Bu
akýmlarýn tabanlarý bu düzenden
baský gören, sömürülen kesimlerdir. Bu tabanýn bir kýsmýnýn
çýkarlarý düzenin biraz daha ýslahýnda, diðer bir kýsmýnýn çýkarlarý ise doðrudan devrimdedir.
Reformizmin, oportünizmin
tüm bu olumsuzluklarýna raðmen hala birlik, ittifak politikalarý içinde görülmesinin maddi
zemini de budur.
Burada görülmesi gereken
þudur; reformizmin, oportünizmin süreç üzerinde tayin edici
bir etkileri yoktur; onlar savaþýn
geliþimine göre, düzenin ya da
devrimin güç kazanmasýna göre
saflaþacaklardýr. Sorun devrimci savaþý geliþtirmemizdir.
Sorun devrimci alternatifi
silahlý savaþta, halk örgütlenmelerinde, hayatýn her alanýnda
daha büyük bir güce ulaþtýrmamýzdadýr. Bunu baþardýðýmýz
ölçüde, þu veya bu biçimde
Cephe’ye karþý olan tüm bu güç-
9
lerin Cephe’nin geliþimini engelleme þanslarý yoktur.
ALTERNATÝFÝ BÜYÜTECEÐÝZ. ÝÞÝMÝZ, GÖREVÝMÝZ BUDUR.
Türkiye halklarýnýn çektiði
acýlara, gördüðü zulüme bir an
önce son vermek için,
Anadolu’nun yeraltý-yerüstü
kaynaklarýnýn emperyalizm tarafýndan talan edilmesine, emperyalizme uþakça baðýmlýlýða
son vermek için,
Kontrgerillanýn halkýn en
yiðit evlatlarýnýn kanýný dökmesine son vermek için, bundan
daha önemli ve daha kutsal bir
baþka görevimiz yoktur.
THKP-C ÖNDERLÝÐÝNDE DALGALANDIRILMAYA
BAÞLAYAN TÜRKÝYE HALKLARININ KURTULUÞ BAYRAÐINI, DHKP-C ÖNDERLÝÐÝNDE OLÝGARÞÝNÝN
BURÇLARINA DÝKECEÐÝZ!
Kurtuluþun tek yolu
silahlý mücadeledir.
Silahlý mücadeleyi
reddedenler, hala düzen
içinde çözüm
arayýþýnda olanlar
faþizm gerçeðini
reddediyorlar demektir.
... Bu, baský, sömürü ve
zulmün sürmesini
istemektir. Baský ve
sömürüye son vermenin
tek yolu faþizme karþý
savaþmaktan,
emperyalizmin ve
oligarþinin iktidarýný
yýkmaktan
geçmektedir.
DHKP-C, Türk,
Kürt tüm ulus ve milliyetlerden, alevi, sunni tüm inançlardan halkýmýzýn birliðidir, tek
kurtuluþ seçeneðidir.
Tek kurtuluþ seçeneðidir; çünkü, halkýn
her kesiminin ulusal,
sýnýfsal tüm taleplerine SAHÝP ÇIKIYORUZ. Bu taleplerin kýrýntýlarla karþýlanýp
halkýn oyalanacaðý, aldatýlacaðý tüm çözümleri REDDEDÝYORUZ.
Tek kurtuluþ seçeneðidir; çünkü, halk
düþmaný bir düzene
karþý, sömürüye ve zulme son verecek, halk
düþmanlarýndan hesap
soracak bir iktidarý, HALKIN
ÝKTÝDARINI savunuyoruz.
Tek kurtuluþ seçeneðidir;
çünkü, zaferin bedel ödemeden
mümkün olmadýðýný biliyor ve
bu bedeli ödemekten KORKMUYORUZ.
Tek kurtuluþ seçeneðidir;
çünkü halk kurtuluþ savaþýmýzýn
iktidarý ele geçirebilecek aþamaya ulaþabilmesi için silahlý
mücadelenin þart olduðunu biliyor ve bu bilinçle SAVAÞIYORUZ.
Tek kurtuluþ seçeneðidir;
çünkü THKP-C tarafýndan Kýzýldere’de manifestosu yazýlan
kurtuluþ yolunda tüm zorluklara
raðmen yürüme KARARLILIÐINDAYIZ.
Bunlarý savunan, bu kararlýlýða sahip olan, böyle bir savaþý
yürütebilecek bir baþka parti
yoktur Türkiye’de.
DHKP-C
TÜRKÝYE
HALKLARININ GELECEÐÝ,
KURTULUÞUDUR.
Kurtuluþun tek yolu silahlý mücadeledir. Silahlý mücadeleyi reddedenler, hala düzen
içinde çözüm arayýþýnda olanlar faþizm gerçeðini reddediyorlar demektir.
Faþizmin olduðu bir ülkede
düzen içinde çözüm aramak kendini ve halký kandýrmaktan baþka
bir þey deðildir.
Bu, baský, sömürü ve zulmün
sürmesini istemektir. Baský ve
sömürüye son vermenin tek yolu faþizme karþý savaþmaktan,
emperyalizmin ve oligarþinin
iktidarýný yýkmaktan geçmektedir.
Bu gerçeði görmek istemeyenler, halka ve devrime gözlerini kapayanlar tarih önünde suçlu olacaktýr.
10
30 MART’TAN 12 TEMMUZ’A
17 NÝSAN’DAN BUGÜNE... BUGÜNDEN ZAFERE
OLÝGARÞÝNÝN ÝMHA POLÝTÝKALARI
VE YENÝLMEYEN DEVRÝMCÝ SAVAÞIMIZ
Oligarþi devrim tehdidiyle
THKP-C’nin silahlý savaþýyla
birlikte karþýlaþmýþtýr. 1970’lerde 50 yýllýk bir geçmiþe sahip olan cumhuriyetin egemen sýnýflarý o güne kadar Kürt isyanlarýyla, küçük çaplý gerici ayaklanmalarla, TKP nezdinde devrim iddiasý taþýyan illegal örgütlenmeler ve mücadelelerle karþý
karþýya kalmýþ, ama bunlarýn hiçbirinde doðrudan iktidarýný tehdit altýnda görmemiþ-tir. Çünkü
bu hareketlerin de e-sas olarak
iktidara yönelik bir muhtevasý
yoktur. Kürt isyanlarý yerel, ulusal karakterdedir, keza gerici
eylemler de yerel ve daha çok
tepki boyutundadýr. TKP ise
programýnda iktidar hedefi yazmasýna raðmen iktidarý hedefleyen bir mücadele hattýndan uzaktýr.
1960’lý yýllarýn ikinci yarýsýnda hýzlý bir biçimde geliþen
TÝÝP, “düzen deðiþikliði” iddiasýyla siyaset sahnesinde yeralýr. Belli bir kitleselliðe de
ulaþarak meclise girmeyi baþarýr, 15 TÝP’li milletvekili seçilir. Bu geliþme TÝP’in tüm parlamenterist, reformist niteliðine karþýn sosyalizmin geliþmesinin sonucudur ve oligarþiyi bu yanýyla rahatsýz
etmiþtir. Ama oligarþi yine de
TÝP’i, TÝP aracýlýðýyla sürdürülen mücadeleyi düzenin varlýðý
açýsýndan bir tehlike olarak görmez. Çünkü gerçekten de bu
mücadele tüm sosyalist söylemine karþýn, mevcut parlamenter yapýyý esas alan, oligarþinin
iktidarýný yýkma koþul ve olanak-
Savaþ gerçeðinin özü,
büyük bedeller
ödenmeden
emperyalizme ve
oligarþiye karþý zaferin
kazanýlamayacaðýdýr.
Zaferi isteyenler, iktidar
iddiasýnda samimi ve
kararlý olanlar, bu
bedelleri ödemeye hazýr
olmak durumundadýr.
Savaþ, ancak savaþýn
yasalarýna, kurallarýna
uyanlara, zafer þansý
tanýr. Savaþýn yasasý
kayýplardan
korkmamaktýr. Bedel
ödemektir. Ölmek ve
öldürmek, vurmak ve
vurulmak, yenilmek ve
yenmektir. Kayýpsýz,
bedelsiz, yenilgisiz bir
zafere tarih tanýklýk
etmemiþtir.
larýndan uzak düzen içi bir konumdadýr.
Doðrudan oligarþinin iktidarýna yönelik bir mücadele,
70’lerin baþýnda silahlý savaþla,
özel olarak da THKP-C nezdinde çýkar ortaya. Çünkü THKP-C
halk iktidarýný hedefleyen bir
partidir. Ama tabii bu bir siyasi
hareketin egemen sýnýflar açýsýndan, düzen için bir tehdit olarak deðerlendirilmesine yetmez.
Belirtildiði gibi TÝP de, baþka
siyasi hareketler de halk iktidarýný veya sosyalizmi hedeflediklerini söylemektedirler.
THKP-C’yi bu noktada tümünden farklýlaþtýran halk iktidarý
ve sosyalizm için seçtiði yoldur.
THKP-C’nin iktidar hedefini
tespit etmesinin ötesinde, sahip
olduðu stratejik çizgi de bu
hedefi mümkün kýlabilecek bir
çizgidir. Bu yol, sosyalizmi ve
halk iktidarýný salt teorik bir hedef olmaktan çýkarýp pratik bir
hedef haline getirmiþtir. Bu yol,
sosyalizmi hedeflemenin düzene karþý açýk savaþ anlamýna
geldiði bir yoldur. Bu yol, Anadolu ihtilalinin yoludur.
Silahlý mücadelenin temel
alýnýp-alýnmamasý, o gün ve sonrasýnda da solda temel ayrým
noktasýdýr. Ayrým noktasýdýr,
çünkü iktidar hedefini mümkün
11
kýlacak tek devrimci hat, silahlý
mücadelenin temel alýnmasýdýr.
Bunu temel almayanlar, sözde ne
derlerse desinler, iktidar mücadelesinin dýþýnda veya uzaðýndadýrlar. Bu anlamda denilebilir ki,
Türkiye devrimi açýsýndan iktidar hedefli bir mücadelenin
baþlangýcý 70’lerin baþýdýr.
Oligarþi bu tehlikeyle karþý
karþýya kaldýðý anda devrimci
hareketin üzerine tam bir tenkil
ve imha politikasýyla gitti. Oligarþi emperyalizmin yönlendirmeleriyle halka karþý örgütlendirilmiþ, iç savaþa cevap verecek çeþitli resmi sivil örgütlenmelere sahipti. Ancak bu örgütlenmeler 60’lý yýllarýn ikinci yarýsýna kadar esas olarak fazlaca
da kullanýlmamýþtý. Ne zaman
ki, gençlik hareketi daha sonra
THKP-C ve THKO’yu oluþturacak önderlerin öncülüðünde
düzene karþý bir muhteva kazanmýþ, açýk bir anti-emperyalist çizgiye oturmuþ, iþte o zaman oligarþi de bu karþý-devrimci örgütlenme ve politikalarý devreye sokmuþ; sivil faþistler
ya da resmi örgütlenmeleri aracýlýðýyla halka ve devrimcilere
karþý açýk terör uygulamaya
baþlamýþtýr.
Devrimcilerin katledilmeye
baþlanmasýnýn miladý esas olarak
bu süreçtir. Öðrenci eylemlerinde, iþçi eylemlerinde sivil faþistlerin ya da doðrudan polisin saldýrýlarý sonucu ilk þehitler verilmeye baþlanýr. Bunun karþýlýðýnda ise gençliðin barýþcý yürüyüþleri iþgallere dönüþür, polisin saldýrýsýna karþýlýk verilmeye
baþlanýr, gençlik molotof yapmayý ve kullanmayý öðrenir ve
nihayet silahlanma gereði çýkar
Silahlý mücadelenin
temel alýnýp-alýnmamasý,
o gün ve sonrasýnda da
solda temel ayrým
noktasýdýr. Ayrým
noktasýdýr, çünkü iktidar
hedefini mümkün
kýlacak tek devrimci
hat, silahlý mücadelenin
temel alýnmasýdýr. Bunu
temel almayanlar, sözde
ne derlerse desinler,
iktidar mücadelesinin
dýþýnda veya
uzaðýndadýrlar. Bu
anlamda denilebilir ki,
Türkiye devrimi
açýsýndan iktidar hedefli
bir mücadelenin
baþlangýcý 70’lerin
baþýdýr.
Oligarþi bu tehlikeyle
karþý karþýya kaldýðý
anda devrimci hareketin
üzerine tam bir tenkil ve
imha politikasýyla gitti.
ortaya. Kendiliðinden çatýþmalara müdahale edecek militan
gruplaþmalar þekillenmeye
baþlar. Artýk, 50 yýldýr düzene
karþý açýk savaþtan uzak duran,
bedel ödemekten ve ödetmekten
korkan, ne ölen, ne öldüren revizyonist solun tersine þehitler
verilen radikal bir mücadele dönemi baþlamýþtýr.
THKP-C’nin silahlý savaþý
karþýsýnda oligarþi tüm karþýdevrimci örgütlenmelerini devreye sokar. 12 Mart oligarþi açýsýndan da bir dönüm noktasý
olur. Katliam ve imha politika-
larý en açýk biçimiyle yürürlüðe
konulur. Bu katliamcý politikanýn uygulanmasýnda pürüz çýkarabilecek kesimler tasfiye edilirken, devletin faþist kurumlaþmasý pekiþtirilir.
12 Mart cuntasýnýn asýl hedefi devrimci hareketleri fiziki
olarak imha etmektir. Bu imha ve katliam politikalarý sonucu THKP-C’nin ve THKO’nun
önder, savaþçý kadrolarý pervasýzca katledilmiþ, hapishaneler,
o güne kadar görülmedik yaygýnlýkta devrimcilerle, ilericilerle doldurulmuþtur. 12 Mart
dönemi bu yanýyla devrimci hareket açýsýndan fiziki bir yenilgiyle son bulur.
Ancak oligarþinin hesaplarýnýn yanlýþ çýktýðý bir nokta vardýr: THKP-C’nin bu fiziki yenilgisi ayný zamanda bir siyasi
zafer’dir. Bunu mümkün kýlan
ise Parti-Cephelilerin asla teslim olmayan, asla boyun eðmeyen, her koþulda savaþý sürdüren
devrimci çizgileridir. Fiziki olarak yokolmayý göze alarak, gerçekte devrimci hareketin geleceðini inþa etmiþlerdir. Bu geleceðe yol gösterecek manifestoyu yazmýþlardýr. Oligarþi
Kýzýldere’de THKP-C’yi fiziki
olarak yoketmiþ, ama yenememiþtir, sýnýflar mücadelesinden silememiþtir.
Cepheliler ‘74 sonrasýnda
Parti düzeyinde olmasa da yeniden örgütlenmiþ, giderek devlete daha büyük darbeler vuran
bir çizgide mücadeleyi ve örgütlenmeyi geliþtirmiþlerdir. Oligarþi bu süreçte de silahlý devrimci harekete karþý katliamcý
bir politika izlemiþtir. Özellikle
70’li yýllarýn sonlarýnda kon-
12
trgerilla saldýrýlarýyla pek çok
devrimci kadro, militan katledilmiþtir. Ayný katliamcý çizgiyi
12 Eylül cuntasý idamlarý da ekleyerek sürdürmüþtür. Ancak bu
dönemde cunta, özellikle hapishanelerde dönemin koþullarý
gereði devrimci harekete karþý
fiziki imhayý yaygýn, sürekli ve
açýk bir politikaya dönüþtürememiþtir. Bu politika oligarþi tarafýndan tüm çýplaklýðýyla ancak
90’larda uygulanmaya konulacaktýr.
Kýzýldere’den sonra aradan
20 yýl geçmiþtir.
Oligarþi, Kýzýldere’deki imha
ile yýllarca THKP-C’yi örgütlenmeden yoksun býrakmayý baþarmýþtý. Ama iþte 90’lý yýllarýn
baþýnda silahlý savaþ, tüm görkemi ve gücüyle oligarþinin karþýsýndaydý. Parti-Cephe çizgisinde geliþen savaþ, halk düþmanlarýný cezalandýrýyor, Anadolu’ya yayýlýyor, Kýzýldere’de boðulmaya çalýþýlan umudu yeniden büyütüyordu. 12 Temmuz
1991’de bu kez Devrimci Sol’a
karþý ayný imha politikasýný uyguladýlar. Ama ayný sonucu alamadýlar. Siyasi bir darbe vuramadýklarý gibi, Parti-Cephe çizgisini örgütsüzleþtiremediler.
Devrimci hareket mücadelesini
ve örgütlenmesini kesintisiz
sürdürdü.
12 Temmuz tekil bir saldýrý deðildir. Belli bir politikanýn sonucu ve bir yanýyla
savaþ gerçeðinin en açýk haline kavuþmasýdýr. SUSURLUK’TAKÝ DEVLETÝN yakýn
tarihteki asýl icraatlarý hareketimize karþý baþlatýlmýþtýr.
Bu tarihin belirleyici noktasý 12 TEMMUZ’dur. Su-
surluk’taki devletin
halka ve devrimcilere karþý açýk savaþýnýn dönemeç noktalarýndan biridir 12
Temmuz. Bu tarih
Türkiye devrim tarihinde oligarþinin
Türkiye devrimine
bir daha diriltmemek üzere yok etme
saldýrýsýdýr.
12 Temmuz bir Kýzýldere örneðinde olduðu gibi örgütsel varlýðý felç edip iþlemez
hale getirmeye yönelik bir imhadýr. Bu yanýyla baþarýya ulaþamamýþtýr, ama bu imha
politikasý 12 Temmuz’da bitmemiþ, yalnýzca baþlamýþtýr. Bu tarihten sonra
Parti-Cephelilerin katledilmesinin, infaz edilmesinin tümüyle “meþru” hale getirildiði bir
politika sözkonusudur. Onlarca, yüzlerce Devrimci Sol ve
Ancak oligarþinin
hesaplarýnýn yanlýþ
çýktýðý bir nokta vardýr:
THKP-C’nin bu fiziki
yenilgisi ayný zamanda
bir siyasi zafer’dir. Bunu
mümkün kýlan ise PartiCephelilerin asla teslim
olmayan, asla boyun
eðmeyen, her koþulda
savaþý sürdüren devrimci
çizgileridir. Fiziki olarak
yokolmayý göze alarak,
gerçekte devrimci
hareketin geleceðini inþa
etmiþlerdir.
DHKP-C savaþçýsý bunun bir
devamý olarak katledilmiþlerdir. Nihai amaç, imhadýr.
Ardýndan 17 Nisan’da bunu
bir kez daha denediler. Hiç beklemedikleri bir karþýlýk aldýlar.
Devrimci Sol savaþçýlarý, kamuoyuna “beyinlerini daðýttýk”
açýklamalarý yapýlýrken, oligarþinin polisini sokaða adým
atamaz hale getirdi. Öyle ki, polis þefleri, kamuoyuna yaptýklarý her “bitirdik”, yokettik” açýklamasýnýn ardýndan savaþýn
sürdüðünün görülmesi üzerine,
kamuoyu karþýsýnda devrimci
harekete iliþkin “boþluklarý çabuk doldurabilen bir örgüt”
açýklamasý yapma zorunluluðunu duydular. Ama bu da oligarþinin imha politikasýndan
vazgeçeceði anlamýna gelmiyordu.
Nitekim sonraki dönemde de
politikalar, hep bu temelde geliþti. Ýmhayla, ihanetlerle, dýþ
13
ve iç darbelerle kesin sonuç
almak istediler.
13 Eylül darbe ihanetinin
yaþandýðý süreç imha politikalarýndan sonuç alma noktasýnda
oligarþiyi belki de en fazla umutlandýran süreç olmuþtur.
Devrimci hareket adeta bir
kuþatmadaydý. Oligarþi bir yandan akla gelen gelmeyen tüm
kontrgerilla yöntemlerini, psikolojik savaþý devreye sokarken,
kesintisiz olarak da Devrimci
Sol savaþçýlarýnýn imhasýný sürdürüyordu. Bu öyle bir süreçtir
ki, saðdan sola kadar hemen
bütün güçler bizi yok etmek için
birleþmiþlerdir. Ama hepsinin
sonu hüsran oldu. Kontra güçler
etkisizleþtirilip kontrgerillanýn
hesaplarý bozulurken, soldan bu
kuþatmaya þu veya bu biçimde
katýlanlar, yalanlarýyla, hileleriyle, saldýrýlarýyla kendi isimlerini devrim tarihine kara bir leke
olarak geçirdiler.
Askeri gücümüzle, silah gücümüzle, mükemmel örgüt organizasyonuyla mý karþý koyduk
bu saldýrýlara? Kuþatmayý, askeri eylemlerimizle mi yardýk?
Hayýr! Kuþatmayý yaran bunlarýn
hiçbiri deðildir. Askeri güç açýsýndan, örgüt organizasyonlarý
açýsýndan, darbe ihanetinin yolaçtýðý tahribatlar sonucu belki
de en zayýf olduðumuz dönemdir. Ama bizi bu saldýrýlar karþýsýnda güçlü kýlan daha baþka
þeyler vardý. Devrimci Sol kadro
ve savaþçýlarýnýn örgüte ve önderliðe güveni vardý. Savaþma
kararlýlýðýmýz vardý. Öyle ki,
þehitlerimizi yeni þehitlerle uðurladýk. Herþeye raðmen, kuþatmayý yaracak, devrim yürüyüþümüzü herkese raðmen sür-
12 Temmuz tekil bir
saldýrý deðildir. Belli bir
politikanýn sonucu ve
bir yanýyla savaþ
gerçeðinin en açýk
haline kavuþmasýdýr.
SUSURLUK’TAKÝ
DEVLETÝN yakýn
tarihteki asýl icraatlarý
hareketimize karþý
baþlatýlmýþtýr. Bu tarihin
belirleyici noktasý 12
TEMMUZ’dur.
Susurluk’taki devletin
halka ve devrimcilere
karþý açýk savaþýnýn
dönemeç noktalarýndan
biridir 12 Temmuz. Bu
tarih Türkiye devrim
tarihinde oligarþinin
Türkiye devrimine bir
daha diriltmemek üzere
yok etme saldýrýsýdýr.
dürecektik.
Darbeciliði altettik. Kuþatmayý yardýk, partileþme baþta
olmak üzere hedeflerimiz doðrultusunda ilerlemeye devam ettik.
Ýmha politikasý hep gündemdeydi, ancak oligarþi tüm katliamlarýna raðmen savaþýmýzýn
sürekliliðini engelleyemedi.
Bunda, imha politikasýnýn doðrudan hedefi olan Devrimci Sol
ve DHKC savaþçýlarýnýn direniþlerinin belirleyici payý vardý.
Oligarþinin imha saldýrýsýna,
17 Nisan’da, Ankara’da, Adana’da, Baðcýlar’da destanlar yaratarak karþý konulmuþtur. Oligarþinin her imha saldýrýsý, sa-
vaþçýlarýmýzýn artýk bir çizgi, bir
gelenek haline gelen direniþleriyle Parti-Cephemizin
bayraðýnýn dalgalandýrýldýðý bir
savaþ çaðrýsýna dönüþtürülmüþtür. Türkiye’de hiçbir siyasal örgütün dayanamayacaðý,
pek çoðu için yok olmak demek
olacak bu saldýrýlarý altedip geliþmesini sürdürebilmek, ancak
Parti-Cephe’nin özelliklerine
sahip olarak mümkün kýlýnabilirdi.
Bu süreç ölsek de teslim
olmayacaðýmýzý, yolumuzdan
sapmayacaðýmýzý haykýrdýðýmýz, pratik olarak gösterdiðimiz, kanýmýzla destanlar
yazdýðýmýz bir tarihtir. Halkýmýz ve partimiz, bu tarihi yaratan yoldaþlarýmýza, bu tarihi, bu onurlu destanlarý yaratanlara borçludur.
Bu destanlar, bu tarih her türlü sapmaya açýk, her türlü uzlaþmacýlýða açýk burjuva politikacýlýðýný, devrimcilik yerine koyanlara da açýk bir uyarý
olmuþ, bulunduklarý noktadan
çok daha fazla geriye düþmelerine engel olmuþtur. Bu direniþler yalnýzca “kahramanlýklar”dan ibaret olmayýp, yalnýz
ülkemizde deðil, bütün dünyaya enternasyonal ve sosyalist
bilinci taþýdýðýmýz siyasal eylemlerdir. Karþý-devrimin en
güçlü zamanlarýnda bile sosyalizmi savunacak kararlýlýða sahip olduðumuzu göstermiþ, kuþatma altýnda çatýþarak sosyalizmin orak çekiçli bayraðýnýn
dalgalandýrýlmasý karþý-devrim
rüzgarýnýn karþýsýnda yýkýlmaz,
aþýlmaz bir set oluþturmuþtur.
Bu yanýyla tüm diðer siyasi hareketler bakýmýndan hem bir ör-
14
nek, hem saða savruluþun önünde barikattýr.
Ya bunlarý görmeyenler,
hala Parti-Cephe üzerine ucuz
ve boþ laflar edenler, küfür edenler, küçümseyenler, hala yok olacaðýmýz düþlerini kuranlar,
bütün bu geliþmeler karþýsýnda
bu düþlerini terk etmiþler midir? Hayýr. Bu düþler, onlar için
adeta varlýk koþuludur. Bu düþ,
onlarýn fýrsatçýlýðýnýn da temelidir. Ve bu fýrsatçýlýklarý nedeniyledir ki, DHKP-C’nin darbe
yemesinden, hatta “reformizme
kaymasýndan” gizli bir sevinç
duyarlar. Þu veya bu nedenle üç
beþ ay Parti-Cephe savaþçýlarýnýn
silahlarýnýn sesini duymazlarsa,
hemen “bitti”, “gücü kalmadý”
türü polisiye spekülasyonlara
sarýlýrlar. Öyle ya, Parti-Cephe’nin gücü kalmaz ya da reformistleþirse kendileri belki “öncü”lüklerini ilan edebileceklerdir. Ancak bu spekülasyonlar üzerine yaptýklarý tespit ve tahlil-
Birbirinden farklý
zamanlarda ve farklý
koþullarda gerçekleþen
tüm bu sapma ve
ihanetlerin ortak
noktasý savaþ gerçeði
karþýsýndaki
teslimiyettir. Bu
teslimiyeti perdelemek
için ileri sürülen
gerekçelerin, teorilerin
birbirinden farklý
olmasýnýn hiç bir
kýymeti yoktur.
Halkýmýzýn deyiþiyle
her þey “zoru görünce”
olmuþtur.
ler kýsa sürede bizzat pratik tarafýndan çürütülür. Bu defalarca
böyle olmuþtur ve böyle olmaya devam edecektir. Parti-Cephe
çizgisi Türkiye’deki sýnýflar
mücadelesine damgasýný vurduðu sürece, onlar öncülüðün,
önderliðin ancak “edebiyatýný”
yapacak, ancak “varolma” mücadelesi vereceklerdir. Bugün
solun durumu da esas olarak budur.
Ya reformistliðimizi keþfedenler! Siz bu ucuz sözleri
söylerken hiç bu yaþanan tarihi
ve hala yaþananlarý görmez misiniz? Gördüklerinizi de unuttunuz mu? Siz hangi tarihinize,
hangi direniþlerinizle, hangi
zaferlerinize dayanarak konuþuyorsunuz? Sorumluluk, ahlak ve
tarih bilinci diye bir þey vardýr.
Konuþun, bir sakýncasý yoktur,
30 yýldýr söylenenlere yeni bir
þey ekleyemezsiniz. Siz ucuz
keskinlikler, ucuz laflar ederken, tarih yeniden ve yeniden yazýlýyor.
Tarih masa baþlarýnda ucuz
sözlerle deðil, yaþamýn içerisinde yazýlýr.
Sanýyor musunuz ki, biz
þehitlerimize, tarihimize ihanet
ederiz. Böyle düþünenler, ne
THKP-C’yi, ne de DHKP-C’yi,
ne de bizim ahlakýmýzý, devrimi ve devrimciliði kavrayýþýmýzý hiç anlamayanlardýr. Gaflet içindedirler. Böyle düþünenler aslýnda kendi zayýflýklarýný,
her an her yöne sapabileceklerini göstermektedirler. Biz dünyanýn en büyük inatçýlarýyýz;
bütün dünya Gorbaçov döneminde olduðu gibi sapabilir, yolunu þaþýrabilir, ihanet edebilir,
biz kendi rotamýzda yürümeye,
Askeri gücümüzle, silah
gücümüzle, mükemmel
örgüt organizasyonuyla
mý karþý koyduk bu
saldýrýlara? Kuþatmayý,
askeri eylemlerimizle
mi yardýk? Hayýr!
Kuþatmayý yaran
bunlarýn hiçbiri
deðildir. Askeri güç
açýsýndan, örgüt
organizasyonlarý
açýsýndan, darbe
ihanetinin yolaçtýðý
tahribatlar sonucu
belki de en zayýf
olduðumuz dönemdir.
Ama bizi bu saldýrýlar
karþýsýnda güçlü kýlan
daha baþka þeyler
vardý.
kendi sandalyemizde oturmaya
ve kafamýzýn üstünde kendi
baþýmýzý taþýmaya devam ederiz.
Biz dünyanýn en inatçý savaþçýlarýyýz, onlarla, yüzlerle katledilir, birliklerimiz imha olur,
yine silahlanmaktan, savaþý sürdürmekten vazgeçmeyiz. Bekleyin, yaþayýn, göreceksiniz ve
siz ettiðiniz bu ucuz sözlerden
dolayý bir kez daha utanacaksýnýz, ve bir kez daha öngörüsüzlüðünüz, hayatý ve savaþý bilmediðiniz veya yalancýlýðýnýz kanýtlanacak ve kendinize saygýnýz
kalmayacak.
Oligarþinin tüm terörüyle
üzerine gittiði bir hareketin yenilmezliði, savaþý sürdürme
ve geliþtirme kararlýlýðý, ülkemiz solu açýsýndan incelenmesi gereken bir durumdur. Her-
15
kesin bundan çýkaracaklarý vardýr.
12 Mart ve 12 Eylül cuntalarýnda ne yapýlmýþtýr? Kýzýldere’lerde, 12 Temmuz’larda,
17 Nisan’larda ne yapýlmýþtýr,
sonralarýnda nasýl davranýlmýþtýr? Bunlarýn her birinin cevabýnda Parti-Cephe’nin gelenekleri vardýr. Partimizin, halka,
devrime baðlýlýðý, iktidar iddiasý
ve kararlýlýðý vardýr. Tarih 25 yýl
önce Kýzýldere’ye “intihar” diyenleri mahkum etmiþtir. Þimdi 25-30 yýl sonra Mahir’ler o
zaman yurtdýþýna çýkmalýydýlar
demek, “önderlik korunmalýydý”
diye teoriler yapýp eleþtirmek
kolaydýr ve tarihten, THKP-C
hareketinden, 70’in devrimci
kopuþundan hiç bir þey anlamamaktýr. Bu eleþtirileri yapanlar bilmiyorlarmý ki, tarih o günlerde mülteciliði seçenlerce
deðil, Mahirler tarafýndan yazýlmýþtýr. Savaþmayanlarýn adýný
bile hatýrlayan yoktur, çünkü
Türkiye sýnýflar mücadelesi tarihinden silinip gitmiþlerdir. Savaþmayan herkesi eninde sonunda bekleyen akýbet de budur.
THKP-C o güne kadar ki tüm ölçülerin, tüm revizyonist, oportünist deðerlerin aþýlmasýdýr.
Statükolarýn parçalanmasýdýr.
Evet, 12 Mart’ýn darbeleri altýnda hareketin örgütsel sürekliliði saðlanamamýþ, kýsa süreli de
olsa bir kesinti yaþanmýþtýr. Ancak devrimci hareketin o günkü
birikimi nezdinde bu olaðan bir
sonuçtur. O gün, kendilerini feda
ederken, geleceði inþa etmiþlerdir. Parti-Cephe bu mirasý
devralýp zenginleþtirerek, güçlendirerek, 12 Temmuz’lara, 17
Nisan’lara dayanýklý hale gel-
Sanýyor musunuz ki, biz
þehitlerimize, tarihimize
ihanet ederiz. Böyle
düþünenler, ne THKPC’yi, ne de DHKP-C’yi,
ne de bizim ahlakýmýzý,
devrimi ve devrimciliði
kavrayýþýmýzý hiç
anlamayanlardýr.
Gaflet içindedirler.
Böyle düþünenler
aslýnda kendi
zayýflýklarýný, her an
her yöne
sapabileceklerini
göstermektedirler. Biz
dünyanýn en büyük
inatçýlarýyýz; ... Biz
dünyanýn en inatçý
savaþçýlarýyýz, onlarla,
yüzlerle katledilir,
birliklerimiz imha olur,
yine silahlanmaktan,
savaþý sürdürmekten
vazgeçmeyiz. Bekleyin,
yaþayýn, göreceksiniz
ve siz ettiðiniz bu ucuz
sözlerden dolayý bir kez
daha utanacaksýnýz.
miþtir. Onlarca deðil, yüzlerce önder, militan kadrosunu
kaybettiðinde dahi savaþý
kesintisiz sürdürebilecek
noktaya gelmiþtir. Bu, Kýzýldere’nin sayesindedir. 74’ün,
80’lerin ve 90’larýn koþullarýndan bakýp THKP-C’yi, Mahir’leri “mahkum” etmeye çalýþanlar, bugünü de, Devrimci
Sol’un ve DHKP-C’nin savaþýný
da anlayamamýþlardýr. Bu sava-
þý bir “düello”ya benzetmiþlerdir; dahasý bu “düello”dan
oligarþinin galip çýkacaðý kanýsýndadýrlar. Bu kanýda olanlar,
devrimci savaþa, halka inançsýz,
savaþ ve halk gerçeðinin dýþýndadýrlar.
Savaþ gerçeðinin özü, büyük
bedeller ödenmeden emperyalizme ve oligarþiye karþý zaferin
kazanýlamayacaðýdýr. Zaferi
isteyenler, iktidar iddiasýnda samimi ve kararlý olanlar, bu
bedelleri ödemeye hazýr olmak
durumundadýr. Savaþ, ancak
savaþýn yasalarýna, kurallarýna uyanlara, zafer þansý tanýr.
Savaþýn yasasý kayýplardan korkmamaktýr. Bedel ödemektir.
Ölmek ve öldürmek, vurmak ve
vurulmak, yenilmek ve yenmektir. Kayýpsýz, bedelsiz, yenilgisiz bir zafere tarih tanýklýk etmemiþtir.
Savaþ ve halk gerçeðinin dýþýnda olanlarý veya savaþ gerçeðinin ortaya çýkardýðý bedellerden korkanlarý bekleyen siyasi son reformizm, veya ihanet ve
savaþ kaçkýnlýðýdýr. Münir Aktolga ve Yusuf Küpeli gibi
THKP-C’nin en üst düzeyinde
yer almýþ insanlarýn partiyi içten
içe kemiren kurtlara dönüþmelerinin, Devrimci Yol gibi þu
veya bu biçimde silahlý mücadelenin içinde olup yüzlerce þehit
vermiþ bir hareketin ÖDP’ye
dönüþmesinin, 13 Eylül darbesini yapanlar gibi þu veya bu
konumlarda devrimci hareket
içinde olanlarýn ihanete sürüklenmelerinin altýnda yatan neden, bundan baþka bir þey deðildir. Münir’ler ne zaman sað sapma bir çizgiyi benimseyip ihanet etmiþlerdir; Cevahir
16
vurulmuþ, Mahir ve onlarca Parti-Cephe savaþçýsý, kadrosu tutsak düþmüþ, oligarþinin çemberi alabildiðine daralmýþ, sað sapma iþte o noktada ortaya
çýkmýþtýr. Münir’ler kendi tasfiyeci, ihanet konumlarýný açýklamak için “biz o zaman Marksizm-Leninizmi bilmiyorduk,
bu arada okuduk öðrendik”
demiþlerdir. Hayýr, gerçekle ilgisi yoktur. Bütün sorun savaþ
gerçeðiyle yüzyüze kalmalarý ve
bu gerçeðin gösterdiklerinden
korkmalarýdýr.
Devrimci
Yol’cularýn legal particiliði
keþfetmeleri, TDKP’lilerin iþçi
sýnýfýnýn açýk bir partiye ne kadar büyük bir ihtiyaç duyduklarýný tespit etmeleri, “tartýþma
süreçleri”nin sonunda deðil,
Mamak’ta olmuþtur. Mamak’ta
savaþýn bedelleriyle doðrudan
yüzyüze gelen ve gizli bir inkarcýlýðý zaten hep kafalarýnda
taþýmýþ olan kadrolar, davayý
üstü örtülü biçimde terketmiþlerdir. Olan budur. 13 Eylül
darbesini yapanlar, küçük-burjuvazinin yakýn devrim hayallerini terkedemeyenlerdir; atýlým
süreci, baþlangýcýndaki gibi hiç
kayýpsýz sürmemiþ, tersine
oligarþiyle kýyasýya bir savaþa
girilmiþ, 12 Temmuz’lar yaþanmýþtýr. Savaþ gerçeði 12
Temmuz’da tüm çýplaklýðýyla
ortaya çýkýp da ödenecek bedelin büyüklüðü anlaþýldýðýnda,
küçük-burjuvazi bu bedellerden
kaçabilmek için son bir gayretle örgütü ele geçirmeye soyunup ihanete sürüklenmiþtir. Birbirinden farklý zamanlarda ve
farklý koþullarda gerçekleþen
tüm bu sapma ve ihanetlerin
ortak noktasý savaþ gerçeði
karþýsýndaki teslimiyettir. Bu
teslimiyeti perdelemek için ileri sürülen gerekçelerin, teorilerin birbirinden farklý olmasýnýn
hiç bir kýymeti yoktur. Halkýmýzýn deyiþiyle her þey “zoru
görünce” olmuþtur.
Parti-Cephe tarihinin büyüklüðü de buradadýr. O, zaten savaþmak için yola çýkmýþ bir partidir. Türkiye halklarýnýn savaþmaktan baþka yolunun olmadýðý
inancýyla, bu savaþýn en ön cep-
DHKP-C bir savaþ
örgütüdür. Hiç bir
yenilgi, hiç bir darbe
teslim olmadýðý sürece
bir savaþ örgütünü
yokedemez. Yenilgi,
ancak teslimiyet kabul
edildiðinde kalýcý bir
yenilgidir. Teslimiyeti
asla kabul etmeyenler
ise, yenilgilerinden
zaferler doðururlar.
Kýzýldere’den, 12
Temmuz’lardan bu yana
yazdýðýmýz tarih bunun
tarihidir.
DHKP-C bir halk
hareketidir. Ve egemen
sýnýflarýn bir halký
katlederek tüketebildiði
görülmemiþtir.
DHKP-C iþte bunlardan
dolayý yenilmezdir.
Oligarþinin imha
politikalarý 28 yýldýr iþte
bunun için sonuçsuzdur
ve sonuçsuz kalmaya
mahkumdur.
Zafer bizim olacaktýr.
hesinde savaþma kararlýlýðýyla
sýnýflar mücadelesi arenasýna
çýkýlmýþtýr. Parti-Cepheliler tam
28 yýldýr bu inanç ve kararlýlýkla
savaþýyorlar. Bu savaþýn manifestosu olan Kýzýldere’de Mahir’in dile getirdiði “Biz buraya dönmeye deðil, ölmeye geldik” sözlerinin anlamý, savaþýn, tek tek savaþçýlar olarak kanlarýnýn son damlasýna kadar,
Parti-Cephe olarak ise zafere
kadar sürdürüleceðidir. “Kurtuluþa kadar savaþ” þiarý iþte bu
yüzden Parti-Cephe çizgisinin
temel þiarlarýndan biridir.
DHKP-C, Mahir’lerden bu
yana ödenen bedellerin boþuna
olmadýðýna inanýyor. DHKPC’nin bugün “umudun adý” olarak adlandýrýlmasý, onbinlerin
Cephe bayraðý altýnda toplanmasý, bunun kanýtýdýr. Bu, ayný
zamanda Parti-Cephenin yenilmezliðinin de kanýtýdýr.
DHKP-C bir savaþ örgütüdür. Hiç bir yenilgi, hiç bir darbe teslim olmadýðý sürece bir
savaþ örgütünü yokedemez.
Yenilgi, ancak teslimiyet kabul edildiðinde kalýcý bir yenilgidir. Teslimiyeti asla kabul etmeyenler ise, yenilgilerinden
zaferler doðururlar. Kýzýldere’den, 12 Temmuz’lardan bu
yana yazdýðýmýz tarih bunun tarihidir.
DHKP-C bir halk hareketidir. Ve egemen sýnýflarýn bir
halký katlederek tüketebildiði
görülmemiþtir.
DHKP-C iþte bunlardan dolayý yenilmezdir. Oligarþinin
imha politikalarý 28 yýldýr iþte
bunun için sonuçsuzdur ve sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Zafer bizim olacaktýr.
17
PARTÝ-CEPHE’NÝN STRATEJÝSÝYLE
GELENEKLERÝ BÝR BÜTÜNDÜR
THKP-C Türkiye sol hareketi tarihinde THKO’yla birlikte
ilk silahlý çýkýþtýr. Geniþ halk
kitleleri bu çýkýþ karþýsýnda, ülkemiz için tümüyle yeni olan bu
mücadele metodu karþýsýnda
þaþkýnlýk ve meraký ayný anda
yaþamýþtýr. Silahlý savaþ karþýsýnda ihtiyatlýdýr. Ve henüz bu
ihtiyatlý hali aþýlamadan silahlý
mücadele büyük bir darbe
yemiþtir. Ancak buna raðmen de
bunu izleyen süreçte çok geniþ
halk kesimlerinin sempati ve
desteðini kazanmýþtýr.
Bu, dönemin eski tüfeklerini,
yýlgýnlarýný, revizyonist ve reformistleri ve hatta burjuva siyaset
bilimcilerini þaþýrtan bir sonuçtur. Bu nasýl mümkün olmuþtur? Öyle ya, THKP-C’nin
çok kýsa bir silahlý mücadele
dönemi vardýr ve yenilmiþtir.
THKP-C’nin örgütsel imhaya
raðmen çok geniþ kesimlerin
sempati ve desteðini nasýl kazandýðýný anlamak, THKP-C’yi
silahlý eylemlerinin dýþýnda
bütün olarak tanýmaktan geçer.
THKP-C, üç beþ kiþinin, üç-beþ
eylemi olarak, bir avuç heyecanlý gencin sonu Kýzýldere’de biten macerasý olarak görüldüðünde bu sorunun cevabý verilemez.
Revizyonizmin, reformizmin,
oportünizmin ve hakim sýnýflarýn ‘74 sonrasý karþýlarýna çýkan
devasa THKP-C potansiyelini
bir türlü anlayamamalarý bun-
dandýr. “Üç-beþ maceracý”, “üçbeþ bireysel terör eylemi” yapmýþtýr ve sonucunda da yenilmiþtir, tabii böyle bir hareketin, böyle bir potansiyel yaratmýþ olmasý da mümkün olamazdý. Bu noktada iki ihtimal
söz konusudur, ya ‘74 sonrasýndaki o devasa Parti-Cephe potansiyeli hayalden ibaretti, ya da
reformizmin, revizyonizmin
çizdiði THKP-C tablosu hayal
idi.
Teslim olmama tavrý,
Parti-Cephe
çizgisinde bir
geleneðe dönüþmüþtür.
Bu 28 yýldýr Devrimci
Sol’da da böyledir,
DHKP-C’de de.
Kýzýldere’ye övgüler
dizenler çok olmuþtur.
Ama övdükleri
bir tavrý hayata
geçirememiþlerdir.
Çünkü Kýzýldere’ler,
Çiftehavuzlar, Baðcýlar,
kiþisel cesaret ve
kahramanlýklarla deðil,
Parti-Cephe çizgisiyle
hayat bulan
destanlardýr.
O THKP-C potansiyeli, yeniden örgütlenerek, mücadele
ederek, örgütlenmesini daha nitelikli hale getirip, savaþarak
74’den bugüne Türkiye’deki devrimci mücadeleye damgasýný
bastýðýna göre hangi ihtimalin
doðru olduðu kolayca anlaþýlýrdýr.
THKP-C’ye
maceracý diyenler,
kitleden kopuk
diyenler; nerede sizin
maceracý olmayan
savaþýnýz? Nerede
sizin kitleleriniz?
Herkes 30 yýldýr Parti-Cephe’yi tartýþýyor. Ýster beðenilsin,
ister beðenilmesin, kimse
Türkiye sýnýflar mücadelesindeki bu gerçeðin üzerinden
atlayamýyor. Ancak THKP-C’yi
mahkum edemeyen revizyonizm
ve oportünizm, onyýllardýr hayali
THKP-C tablolarý yaratýp eleþtirme yöntemini kullanmaktadýr. Önce hayali bir
THKP-C tablosu çizilip, ancak
bu eleþtirilebilmektedir. Bunlara bakýlýrsa, THKP-C “köylülüðü öncü güç” kabul etmiþtir,
“gençlik hareketi”dir, halktan
kopuk bir “öncü savaþçýlýðýn”
savunucusudur vs. vs. Ancak bu
hayali THKP-C tablolarýnýn karþýsýnda Parti-Cephe’nin on-
18
binleri, yüzbinleri saflarýnda
toplamayan, çok daha geniþ kesimlerin sempatisini kazanan
mücadelesi vardýr.
73-74’de yani hemen yenilginin ertesinde bu tür tahliller,
tasvirler yapmak bir yere kadar anlaþýlabilirdir. Ama Türkiye’de tüm reformistlerin, oportünistlerin ortak açmazý
THKP-C’ye iliþkin yarattýklarý o
hayali tabloyu ve bu hayali tablo
üzerinden deðerlendirmeler yapmayý ‘74 sonrasýnda da sürdürmeleridir.
Onlarýn gördükleri ve gösterdikleri THKP-C üç-beþ maceracýdan ibarettir. THKP-C’de
teori hak getiredir. Peki böyle
bir örgüt bu kadar geniþ bir
sempatiyi nasýl yarattý, dahasý
böyle bir anlayýþ nasýl hala
Türkiye solunun en kitlesel ve
savaþçý kesimini oluþturabiliyor ve kendileri neden bugüne
kadar hemen hiç bir ciddi siya-
sal sonuç ve ciddi bir kitlesellik
yaratamamýþlardýr sorularý cevapsýzdýr.
Evet, diyelim biz maceracýyýz, diyelim biz kitleden kopuðuz, diyelim biz sadece gençlik hareketiyiz, pekala, bunlarý
iddia edenler, nerededir sizin
maceracý olmayan ciddi mücadelenizin siyasal sonuçlarý?
Hangi ciddi mücadeleleri verdiniz ve hangi sonuçlarý yarattýnýz bugüne kadar? Nerededir kitleniz, yüzbinleri yürüten hareket
kitleden kopuksa, nerede sizin
milyonlarca kitle baðlarýnýz? Sizin iþçi sýnýfýnýz, sizin halkýnýz
nerede? Yoktur, oportünizmin bu
sorulara hiç bir zaman cevabý
yoktur ve olmayacaktýr da. Parti-Cephe’ye ayný eleþtirileri
yapmayý sürdüreceklerdir belki,
ama eleþtirileri gerçekte hep
kendilerini vuran bir silahtýr;
çünkü Parti-Cephe bir türlü
eriþemedikleridir.
THKP-C ideolojisini
terkeden yaþayamaz!
Türkiye’nin 74’den bu yanaki
Oysa THKP-C
orasýndan burasýndan
savunulamaz. Ya bu
devrimci strateji bir
bütün olarak savunulur,
ya da savunulmaz.
Eklektizm, bu devrimci
çizginin özüne aykýrýdýr.
Çünkü bu çizgi,
Türkiye solunun o güne
kadar tanýk olmadýðý
ciddiyet ve kararlýlýkta
bir ideolojik
mücadelenin,
hesaplaþmanýn
sonucunda ortaya
çýkmýþ net bir ideolojikpolitik-askeri hatta
tekabül eder.
19
THKP-C’nin bir
“kopuþ” olmasý, 50
yýllýk revizyonist
geleneði yýkmasý, sadece,
parlamenter
mücadelenin yerine
silahlý mücadeleyi
koymasýyla sýnýrlý
deðildir. Bu son derece
ayýrdedici bir yandýr.
Ancak yine de bilinir ki,
silahlý mücadele tek
baþýna bir mücadelenin
niteliðini belirlemez. Bu
mücadeleyi nasýl bir
örgütün, hangi hedefle,
nasýl bir devrim ve
devrimcilik anlayýþýyla
yürüttüðü de en
az silahlý mücadelenin
kendisi kadar
önemlidir.
tarihinin açýða çýkardýðý bir
gerçek vardýr; THKP-C
ideolojisini terkeden yaþayamýyor. ‘74 sonrasýnýn açýk inkarcýlarýnýn bir kýsmý Aydýnlýk
saflarýnda soluðu aldý, bir diðer kýsmý ise her gün biraz daha
etkisizleþen bir seyir izledi.
Henüz kimin neyi savunduðunun çok net olmadýðý ilk dönemde þu veya bu biçimde büyük
THKP-C potansiyelinin bir
kýsmýný etrafýnda toplayarak
belli bir kitlesellik saðlayan inkarcýlar da, 76’lardan itibaren
hýzla erimeye yüz tuttular.
Açýk inkarcýlarýn dýþýnda 80’e
gelindiðinde THKP-C’yi savunduðu iddiasýnda çok sayýda grup
vardýr: Acilciler, HDÖ, Devrimci Savaþ, Marksist Leni-
nist Silahlý Propaganda Birliði, THKP-C Savaþçýlarý,
Çayan Sempatizanlarý, Devrimci Yol, Devrimci Sol...
bunlarýn en belli baþlýlarýdýr.
Bunun yanýnda çeþitli otonom
gruplar ve THKP-C’yi savunmayan ama THKP-C kökenli olduðu iddiasýndaki THKP-C/
ML, KSD gibi gruplar vardý. Bu
gruplar arasýnda doðallýkla
THKP-C ideolojisinin ne olup
olmadýðý, kimin daha doðru kavrayýp savunduðu noktasýnda
yoðun bir ideolojik mücadele
vardý. Bu mücadele bugün
bitmiþtir. Elbette ideolojik mücadelenin sonucu masa baþýnda
alýnamaz, bu ancak okul münazaralarýnda olur. Sonuç, hayatýn
içinde ortaya çýkmýþtýr. Bunlarýn kimileri THKP-C ideolojisini inkar etmiþ, kimileri yanlýþ
kavrayýþ ve yorumlarýyla THKPC ideolojisini adeta savunulamaz hale getirmiþ, kimileri de
tasfiyeciliðe soyunmuþlardýr.
Ancak inkarcýlarýn da, PartiCephe’nin sol yorumcularýnýn
da, tasfiyecilerin de sonu ayný
olmuþtur. THKP-C ideolojisini
yanlýþ kavrayýp yanlýþ uygulayanlar hiç bir zaman THKPC’nin yarattýðý siyasi sonuçlarýn
yakýnýna bile ulaþamayýp kendilerini tüketmiþ, inkarcýlar ise
devrim iddialarýný kaybederek
tümüyle saða, düzen içine savrulmuþlardýr.
Her türlü inkarcýlýk ve sað
sapma, THKP-C’yi tümden ve
açýktan reddedemediði için, þu
veya bu biçimde bir eklektizm
içine düþmüþtür. Oysa THKP-C
orasýndan burasýndan savunulamaz. Ya bu devrimci strateji
bir bütün olarak savunulur, ya
da savunulmaz. Eklektizm, bu
devrimci çizginin özüne aykýrýdýr. Çünkü bu çizgi, Türkiye solunun o güne kadar tanýk olmadýðý ciddiyet ve kararlýlýkta bir
ideolojik mücadelenin, hesaplaþmanýn sonucunda ortaya çýkmýþ net bir ideolojik-politik-askeri hatta tekabül eder.
THKP-C ideolojisi yoðun
hesaplaþmalarla, kopuþlarla,
statükolarýn kýrýlmasý ve yeni
gelenekler yaratýlmasý üzerinde
biçimlenmiþ, bu hesaplaþmalar
içinde kendini güçlendirmiþ bir
ideolojidir.
Önce TÝP parlamentarizmine
tavýr ve MDD içinde yeralýþ.
Ardýndan MDD içinde ilk ayrýþma ve Perinçek grubundan
kopuþ. Sonra ASD’ye açýk mektup ve devrim yolunun netleþtirilmesi. Ardýndan Küpeli-Aktolga ihanetiyle, sað sapmayla
hesaplaþma. ‘74 sonrasý inkarcýlara karþý ideolojik mücadele.
Ýnkarcýlardan sonra sýrada DY
tasfiyeciliðine karþý mücadele
vardýr. 78’de inkarcýlýktan ve
tasfiyecilikten kesin kopuþ yaþanýr. Bu süreçte Parti-Cephe’nin
sað ve sol yorumlarýna karþý
güçlü bir ideolojik mücadele
verilir. Ayný süreçte hemen tüm
oportünizmin ve revizyonizmin
saldýrý oklarý da THKP-C’ye yöneliktir. Bu cephede de yoðun bir
ideolojik mücadele yürütülür.
THKP-C ideolojisi bu mücadeleler içinde her gün biraz daha
geliþir, zenginleþir, her yeni mücadelede ülke ve halk gerçeðiyle daha fazla bütünleþip güçlenir.
Böyle olduðu içindir ki, onu
inkar eden de, tasfiyeye soyunan
da kendini inkar ve tasfiye nok-
20
tasýna varmaktadýr.
Pekala THKP-C ideolojisinin
gücü nerededir? Daha doðrusu
bu ideoloji nedir, ne deðildir? Bu
ideoloji yalnýzca örneðin teorik
olarak Politikleþmiþ Askeri
Savaþ Stratejisi’nden ve pratik
olarak da 70-72 dönemine sýðan
askeri eylemlerden ibaret deðildir. Bu devasa potansiyelin de
yalnýzca bunlarýn sonucu olmasý
düþünülemez zaten.
THKP-C’nin bir “kopuþ” olmasý, 50 yýllýk revizyonist geleneði yýkmasý, sadece, parlamenter mücadelenin yerine silahlý
mücadeleyi koymasýyla sýnýrlý
deðildir. Bu son derece ayýrdedici bir yandýr. Ancak yine de
bilinir ki, silahlý mücadele tek
baþýna bir mücadelenin niteliðini
belirlemez. Bu mücadeleyi nasýl bir örgütün, hangi hedefle, nasýl bir devrim ve devrimcilik anlayýþýyla yürüttüðü de en az silahlý mücadelenin
kendisi kadar önemlidir. PartiCephe çizgisi iþte bu yanýyla da
‘70 öncesinin 50 yýllýk revizyonist geleneðinden ve ‘74 sonrasýnýn oportünist, reformist,
yasalcý, ulusalcý mücadelelerinden ayrýlýr.
Parti-Cephe,
stratejik çizgisini,
bir deðerler
gelenekler sistemiyle
bütünleþtirmiþtir;
Parti-Cephe, mücadele tarzý, kitlelere yaklaþýmý, eylem
anlayýþý, adaleti, halký tanýmasý, halkýn geleneklerini
reddetmemesi, tarihi reddetmemesi, þovenizme düþme-
mesi, dar ulusalcýlýða kendini hapsetmemesi, enternasyonalist anlayýþý, kendi özgücüne güveni, örgüt anlayýþý, önderlik anlayýþý ve örgütsel
iliþkilere yaklaþýmý, burjuva
politikacýlýðýndan
kopuþu’yla, hayatýn her alanýnda ve
her konuda devrimci bir tarzýn
oluþumunu saðlamýþtýr. Revizyonist, reformist, statükocu gelenekten kopuþ, bu devrimci
tarzla tamamlanmýþtýr. Bu devrimci tarz 28 yýldýr Parti-Cephe’ye damgasýný vurarak onu
halk kitleleri nezdinde saygýn,
güvenilir yapmýþtýr. Þimdi daha
tam olarak ifade edersek; THKPC ilk silahlý çýkýþ olmasýna, fiziki olarak yenilmesine raðmen,
‘74 sonrasýnda Devrimci Sol ve
‘90 sonrasýnda DHKP-C ayný
þekilde bir imha politikasýyla
karþý karþýya kalmasýna raðmen,
bu hareketin çok geniþ halk kesimlerinin sempati ve desteðini
kazanmasý, kararlý silahlý savaþý
ve bu deðer ve geleneklere sahip
olmasýnýn sonucudur.
Sayýsýz devrimci geleneðin
mayasýnýn THKP-C tarafýndan
atýlmýþ, sayýsýz ilk’in Parti-Cephe tarafýndan hayata geçirilmiþ olmasý elbette ki rastlantý
deðildir.
Çünkü, birinci olarak; THKPC’nin ayaklarý hep bu ülke topraklarýnda olmuþtur. Bu, Parti-Cephe’nin stratejik çizgisinin
ve geleneklerinin de asýl zeminidir. Þablonculuk, bütün dikkat
ve enerjisini falan ülkenin devriminin nasýl gerçekleþtiðine
yoðunlaþtýrýr; Parti-Cephe ise
bütün dikkat ve enerjisiyle ülke
ve halk gerçeðimizi kavramaya,
bu gerçeðe uygun mücadele ve
Sayýsýz devrimci
geleneðin mayasýnýn
THKP-C tarafýndan
atýlmýþ, sayýsýz ilk’in
Parti-Cephe tarafýndan
hayata geçirilmiþ
olmasý elbette ki
rastlantý deðildir.
Çünkü, birinci olarak;
THKP-C’nin ayaklarý
hep bu ülke
topraklarýnda
olmuþtur. Bu, PartiCephe’nin stratejik
çizgisinin ve
geleneklerinin de asýl
zeminidir. ... Ýkinci
olarak, Parti-Cephe
her zaman, her koþulda
savaþma kararlýlýðýna
sahip olmuþ, düþmanla
uzlaþmamýþtýr.
Geleneklerin,
deðerlerin, ilk’lerin
kaynaðý iþte
bunlardadýr.
örgüt biçimlerini yaratmaya
çalýþmýþtýr. Ýkinci olarak, PartiCephe her zaman, her koþulda
savaþma kararlýlýðýna sahip
olmuþ, düþmanla uzlaþmamýþtýr. Geleneklerin, deðerlerin,
ilk’lerin kaynaðý iþte bunlardadýr.
Mahir’in “Biz dünyanýn Türkiyesinde devrim yapmak üzere yola çýktýk” deyiþi, THKPC açýsýndan bir anlayýþýn özetidir. Her þey ülke ve halk gerçeði
çerçevesinde düþünülmüþtür.
THKP-C, SBKP’nin her dediðine doðru diyen TKP ve TÝP re-
21
Halkýn geleneklerine,
deðerlerine devrimci
bir tarzda sahip
çýkmasý, Parti-Cephe’yi
halklaþtýran, halký
Parti-Cephe’ye
yakýnlaþtýran devrimci
halkalardan biridir.
THKP-C, ‘70
koþullarýnda, halka
tepeden bakan,
devrimcinin görevini
yalnýzca halka çaðrýlar
yapmaktan ibaret
sayan, devrim
hayallerini darbecilikle
süsleyen reformizmden,
kampüs
maoculuðundan,
darbecilikten kopuþtur.
formizmi, SBKP revizyonizmini yok sayan Mihri Belli oportünizmi arasýnda þablonculuða
sapmadan Türkiye devriminin
yolunu netleþtirmiþ, Devrimci
Sol ve DHKP-C, þabloncularýn
adeta ortalýðý kapladýðý, saflaþmalarýn artýk AEP, SBKP yanlýsý olup olmamaya göre belirlendiði bir ortamda, bu devrimci
çizgiyi sürdürmüþlerdir.
Parti-Cephe’nin halka yaklaþýmý, halkýn geleneklerine,
deðerlerine devrimci bir tarzda
sahip çýkmasý, Parti-Cephe’yi
halklaþtýran, halký Parti-Cephe’ye yakýnlaþtýran devrimci
halkalardan biridir. THKP-C,
‘70 koþullarýnda, halka tepeden
bakan, devrimcinin görevini yalnýzca halka çaðrýlar yapmaktan
ibaret sayan, devrim hayalleri-
ni darbecilikle süsleyen reformizmden, kampüs maoculuðundan, darbecilikten kopuþtur.
DEV-GENÇ’liler, halkýn her kesiminin direniþinde onlarýn yanýbaþýndadýrlar. Bu, onlar için
ayný zamanda bir okuldur. Halký
tanýdýklarý, kitlelere yaklaþýmlarýný netleþtirdikleri bir okul.
Ayaklarýyla, beyniyle bu ülke
topraklarýna dayanan PartiCephe’nin halkýn deðerlerinden,
geleneklerinden uzak durmasý,
aydýn, elitist geleneði sürdürmesi düþünülemezdi elbette. Halkýn gelenekleriyle, deðerleriyle
bütünleþme, Parti-Cepheyi halkýn direniþ ve isyan tarihiyle de
bütünleþmeye götürdü. PartiCephe çizgisi, Bedreddinlerden,
Kurtuluþ savaþýna kadar Anadolu halklarýnýn isyanlarýndan, mücadelelerinden güç alan bir çizgidir. Parti-Cepheli, seçkinci
aydýn kesime kaba gelir bazen,
yöntemleri, müdahaleleri bazen
“ahlak bekçiliði” diye deðerlendirilir, dili kaba bulunur, þehitlik
anlayýþýna “feodal” denir, halk
örgütlülükleri “belediyecilik”
olarak adlandýrýlýr; ama bunlar
bizim özgünlüðümüzdür. Gerçekte sözkonusu olan mesela ne
kabalýktýr, ne de “ahlak bekçiliði”. Sözkonusu olan bir halk
hareketi olmaktýr. Devrimciliði
masa baþý entellektüellik olarak
kavramayýp, tüm bunlara savaþý
geliþtirme, halký örgütleme
penceresinden bakmaktýr. Halkýmýza güveniyor, inanýyoruz.
Bu güven ve inançla, halkýn iradesini, halkýn kararýný ortaya
çýkarmaya çalýþýyoruz. Devrimi
halk için istiyoruz. Parti-Cephelilerin herþeyi bunlara göre
biçimlenecektir, bu, bizi küçük-
burjuva kültürden, seçkinci kültürden, komünistliði karikatürize eden oportünist kültürden
ayýrdeden özgünlüðümüzdür.
Devrimci saflýk,
Parti-Cephe
geleneklerinin
en önemli
halkalarýndan biridir;
THKP-C devrimciliðin kavranýþýna, politika tarzýna yeni
bir anlayýþ getirmiþtir. “Yeni”
anlayýþ, gerçekte zaten olmasý
gereken ama o güne kadarki revizyonist gelenek içinde iðdiþ
edilen bir anlayýþtýr. Solun o
güne kadarki kadrolarýnýn en
önemli özelliklerinden biri, bir
ayaklarý “devrim”de, bir ayaklarý
“düzen”de yaþýyor olmalarýdýr.
TKP’nin çarpýk illegalitesi de,
TÝP’in parlamenterizmi de böyle bir “parti kadrosu” tipi ortaya
çýkarmýþtýr. Bu, mücadelenin
yürütülüþünde ve örgüt yapýsýnda devrimci yöntemlerle burjuva yöntemlerin de hep içiçe olmasýný getirmiþtir. THKP-C’yi
oluþturacak gençlik, daha 6768’lerde mahkum etmiþtir bu
devrimci tipini. Masa baþý devrimcilik ve önderlik tarzýna son
vermiþtir. Kendini devrime, davaya adamak, kitlesel ölçülerde
ilk defa bu gençlikle hayat bulmuþtur. Parti-Cepheliler çýkar-
22
sýz, hesapsýz savaþa katýlmanýn
adýdýrlar. O görkemli dayanýþma,
dostluk örnekleri iþte bu hesapsýzlýk içinde mümkün olmuþtur.
Düþünün, bir parti, partinin en üst
yönetimi, Deniz’ler için yok olmayý göze alýyor. Bugün kim,
hangi siyasi hareket göze alabilir bunu? Bugün solda çok büyük
bir çoðunlukla her þey kendi
merkezinde, kendi çýkarlarý
temelinde biçimlendirilmektedir. Burjuvazinin en kaba, en ilkel yöntemleri bugün hala devrimci politika adýna uygulanýyor, savunuluyor. Onyýllardýr bu
kirlenmeye, bozulmaya karþý direniyoruz. Buna hiç bir zaman
ortak olmadýk. Eylemde de,
dostlukta da, iliþkilerimizde de,
ülkede ya da dünyada geliþen
herhangi bir olay karþýsýndaki
tavrýmýzý belirlerken de bu devrimci saflýðýmýzý koruduk. 30
yýldýr Parti-Cephe’yi yaþatan
onun bu saflýðý ve temizliðidir.
Parti-Cephe geleneðiyle diðer
solu ayýran bu nokta halkýn
yaklaþýmýný, sempatisini ya da
anti-patisini de belirliyor elbette.
Parti-Cephe’nin
uzlaþmazlýðý ve
savaþma kararlýlýðý
sayýsýz geleneðin
ana rahmidir;
Maltepe’de, Arnavutköy’de
baþlayýp Kýzýldere’de doruða çýkan düþman kuþatmasýnda teslim
olmama tavrý, Parti-Cephe çizgisinde bir geleneðe dönüþmüþtür. Bu 28 yýldýr Devrimci Sol’
da da böyledir, DHKP-C’de de.
Kýzýldere’ye övgüler dizenler
çok olmuþtur. Ama övdükleri bir
tavrý hayata geçirememiþlerdir.
Çünkü Kýzýldere’ler, Çiftehavuzlar, Baðcýlar, kiþisel cesaret ve
kahramanlýklarla deðil, PartiCephe çizgisiyle hayat bulan
destanlardýr. Birbirinden farklý
zamanlarda, farklý yerlerde, birbirinden farklý konumlardaki
Parti-Cephe savaþçýlarýna “Biz
buraya dönmeye deðil, ölmeye geldik”, “Devrimci Solcular asla teslim olmaz”,
“Asýl siz teslim olun” dedirten, Parti-Cephe’nin bu uzlaþmazlýk geleneðidir. Hayatýn her
alanýnda emperyalizm ve oligarþiyle uzlaþmaz bir mücadele
çizgisine, iktidar bilincine sahip
olmayanlar, böylesi bir direniþ
hattýný öremezler. Ýstisnalar olabilir, ama bu gerçeði deðiþtirmez. Uzlaþmazlýk reformizmle
devrimciliðin, savaþma kararlýlýðý oportünist politikayla
devrimci politikanýn ayrým çizgisidir. 12 Mart’larda, 12 Eylül’lerde THKP-C’nin Devrimci Sol’un halkýn ve devrimin direniþini temsil etmesi, hemen
tüm siyasi hareketlerinse þu veya
bu gerekçeyle mücadele arenasýný terketmeleri iþte bu ayrýmýn sonucudur. Cunta yýllarýnda
hapishanelerde ölümüne direniþin Devrimci Sol çizgisinde hayat bulmasý ve reformizmin,
oportünizmin ise çok çeþitli
biçimlerde teslimiyetin savunuculuðuna soyunmasý bu ayrýmýn
ifadesidir.
Parti-Cephe’nin kendine güveni, güç karþýsýnda
gerilemeyiþinin, ideolojik ve
örgütsel baðýmsýzlýðýnýn ifadesidir. Uzlaþmacýlýk bir yanýyla
Düþünün, bir parti,
partinin en üst yönetimi,
Deniz’ler için yok
olmayý göze alýyor.
Bugün kim, hangi siyasi
hareket göze alabilir
bunu? Bugün solda çok
büyük bir çoðunlukla
her þey kendi
merkezinde, kendi
çýkarlarý temelinde
biçimlendirilmektedir.
Burjuvazinin en kaba,
en ilkel yöntemleri
bugün hala devrimci
politika adýna
uygulanýyor,
savunuluyor. Onyýllardýr
bu kirlenmeye,
bozulmaya karþý
direniyoruz. Buna hiç
bir zaman ortak
olmadýk.
kendine, ideolojisine, politikalarýna güvensizliktir. Küçük-burjuvazinin klasik tavrýdýr. Karþýsýna bir güç çýktýðýnda, ya da
mücadele ettiði güçler geçici de
olsa güç kazandýðýnda hemen
geriler, dönemi en ucuza atlatmaya bakarlar. Solun 12 Mart
veya 12 Eylül gibi cunta dönemlerinde kendinde savaþacak gücü
bulamamasý, sosyalist ülkelerdeki karþý-devrimler karþýsýnda
anýnda karþý-devrimin rüzgarýna
kapýlmasý, ideolojik ve örgütsel
olarak kendi özgücü temelinde
ayakta kalacaðýna güvenemeyip
yaslanacak yerler, kýbleler aramasý soldaki kendine güvensizliðin ne ölçüde yaygýn ve derin
23
"... Çocuk kaçýrmak,
kadýnlara iliþmek,
emperyalizmle
doðrudan doðruya
iliþkisi olmayan
kimselere, esnafa...
zarar vermek devrimci
eylemler olamaz. Bunlar
adi gangsterlik
olaylarýdýr. T.H.K.C.
bu gibi eylemleri
þiddetle kýnar. Amerikalý
emperyalistlere,
finans kapitalizmin
temsilcilerine, zalimlere
ve halk düþmanlarýna
yönelen her harekete ise
saygý duyar ve bunlarý
sonuna kadar destekler.
T.H.K.C. savaþçýlarýnýn
bütün eylemlerini kendi
bültenleriyle halka
açýklar." (THKC 1
No'lu Bülteni)
Bugünkü Türkiye
solunun durumuna
bakýn ve bu satýrlarýn
önemini yerli yerine
oturtun.
olduðunun göstergeleridir. Parti-Cephe çizgisi ortaya çýkýþýndan bugüne kadar ise bu konuda soldan tümüyle farklý bir
tablo çizmiþ, örgütsel ve ideolojik baðýmsýzlýðýn, uzlaþmazlýðýn temsilcisi olmuþtur.
THKP-C’nin adaleti halkýn desteðinin ve güveninin, 30
yýllýk yenilmezliðin, kesintisizliðin en önemli yanlarýndan bi-
ridir. Ýþte bir THKC bildirisinde
geçen þu satýrlar bu adalet anlayýþýnýn ana hatlarýný ortaya
koyuyor:
“T.H.K.C. kendi saldýrý noktalarý dýþýnda kalan hedeflere
yönelen ve halkýn saflarýna da
zarar veren hiç bir maceraperestin ve gangsterin sorumluluðunu üzerine almaz. Çocuk
kaçýrmak, kadýnlara iliþmek,
emperyalizmle doðrudan doðruya iliþkisi olmayan kimselere, esnafa, para babasý bir
avuç hain dýþýndaki orta derecedeki zenginlere, yani orta
burjuvaziye saldýrmak, zarar
vermek devrimci eylemler olamaz. Bunlar adi gangsterlik
olaylarýdýr. T.H.K.C. bu gibi
eylemleri þiddetle kýnar. Amerikalý emperyalistlere, finans
kapitalizmin temsilcilerine,
zalimlere ve halk düþmanlarýna yönelen her harekete ise
saygý duyar ve bunlarý sonuna kadar destekler. T.H.K.C.
savaþçýlarýnýn bütün eylemlerini kendi bültenleriyle halka
açýklar. T.H.K.C. halk düþmanlarýný, iþkencecileri, zalimleri,
soyguncularý yargýlar, cezalandýrýr. Onlardan döktükleri
kanýn ve yaptýklarý zulmün hesabýný sorar.” (THKP-C Dava
Dosyasý, s.445)
Bugünkü Türkiye solunun durumuna bakýn ve bu satýrlarýn
önemini yerli yerine oturtun.
Hangi eylemi kimin yaptýðýnýn
belirsizleþtiði, halka yönelik eylemlerin meþru görülebildiði,
çeþitli hareketlerin eylemlerini
“duruma göre” üstlenip üstlenmediði pratikten bakýldýðýnda
bu satýrlarýn önemi, deðeri
kuþkusuz çok daha iyi anlaþý-
lýyor. Oligarþinin demagoji ve
spekülasyonlarýnýn, kontrgerillanýn psikolojik savaþýnýn bugünkü boyutlarda olmadýðý o
koþullarda devrimci eylemi her
türlü karþý-devrimci eylemden
ayýrdetme konusunda gösterilen
bu özen, halka zarar vermeme
ve üstlenme konusunda ortaya
konulan bu ilkesel tavýr, devrime gösterilen özendir. PartiCephe çizgisi 28 yýldýr burada
yazýlanlara sadýk kalmýþtýr. Devrimci Sol ve DHKP-C, THKPC mirasýný iþte bu ve buna benzer tüm noktalarda taþýmýþ, geliþtirmiþtir.
En “keskin”, en “komünist”,
en “kitaba uygun” teoriyi biz savunuyoruz iþte, buna raðmen niye kitleler bizim peþimizden
gelmiyor diye kendi kendine
sorma ihtiyacý duyan herkes,
Parti-Cephe çizgisindeki teoriyle pratiðin, stratejiyle ilkelerin,
geleneklerin bu bütünlüðüne
bakmalýdýr. Teoride ne denildiði
önemlidir, ama tek baþýna belirleyici olmaz; ne yapýyorsunuz,
nasýl yapýyorsunuz, yaptýðýnýz
nasýl bir devrimciliktir, devrimciliðinizin sosyalizmin ahlakýna, halkýn deðerlerine uygunluðu
ne kadardýr? Kitlelerin yaklaþýmý ve güveni bütün bunlarla belirlenir. Daha açýkçasý kitleler
sözlere deðil, yapýlanlara bakar.
Kendisinden bir þey isteyenin
onu ne kadar yapýp yapmadýðýna
bakar. Bir yanda direniþler
yaþanýrken, destanlar yazýlýp
þehitler verilirken kimse keskin
sloganlarýn prim yapacaðýný beklememelidir. DHKP-C’nin tüm
saldýrýlara raðmen nasýl olup da
geliþtiðini kavramaya çalýþanlar
iþte bütün bunlara bakmalýdýr.
24
DHKP-C
Anadolu pek çok ulus ve milliyetten halklarýn birlikte yaþadýðý bir coðrafyadýr. Bu nedenledir ki, farklý ulusal kökenlere
sahip halklarýn birliði, Anadolu
ihtilalinin temel meselelerinden
biridir. Bu o kadar önemlidir ki,
Anadolu halklarýnýn birliðini
saðlayamayan bir devrimci
savaþýn zafer þansý yok denecek
kadar azdýr.
THKP-C sýnýflar mücadelesi
arenasýna Türk ve Kürt ve diðer
milliyetlerden halklarýn ortak
örgütlenmesi olarak çýktý. Kendini, iþçilerin, köylülerin
Marksist-Leninist partisi,
Türkiye halklarýnýn anti-emperyalist, anti-oligarþik kurtuluþ cephesi olarak tanýmladý.
Bu, Parti-Cephe örgütlenmesinin temel özelliklerinden biri
olarak süregeldi.
Kürt ulusal sorununun Türkiye devriminin bir parçasý olarak
ele alýnmasý yine 70’in devrimci çýkýþýyla birlikte olmuþtur.
Solun o güne kadarki geliþiminde Kürt sorunundan ne sözedilmiþ, ne de çözümüne iliþkin bir
bakýþ açýsý sunulmuþtur. Legal
TÝP açýsýndan zaten düzenin tabu
saydýðý “sakýncalý”, “netameli”
bir konudur. TÝP ancak 1970
Ekim’indeki kongresinde “Kürt
sorunu”na iliþkin bir karar
alabilmiþtir, bu karar da Kürt halkýna yönelik baskýlara karþý çýkan ama genel “sýnýf” söylemi
HALKLARIN
BÝRLÝÐÝDÝR
içinde çözümü muðlaklaþtýran
bir karardýr. Ýllegal TKP’nin
programýnda ise Kürt sorunu
diye bir sorun yoktur. Kürt’ler
bir “azýnlýk” olarak kabul edilip
diðer azýnlýklar sorunu içinde
mütalaa edilmiþlerdir. Dönemin
Türk Solu, Ant, Aydýnlýk,
Emek gibi yayýn organlarýnda da
soruna iliþkin yazýlar oldukça
sýnýrlýdýr ve daha çok “genel” bir
nitelik gösterirler. Solun o güne
kadar Kürt sorununu bir biçimde yok saymasýnýn asýl olarak iki
yaný vardýr; Birincisi, o güne kadarki sol Kemalizmin, þovenizmin etkisi altýndadýr. Ýcazeti,
mevcut düzeni esas alan örgütler, kuþkusuz ki, düzenin en hassas olduðu bir konuda düzenle
hesaplaþmayý göze alamazlardý.
Öte yandan iktidar hedefi olmayan bir sol için devrimin en
önemli dinamiklerinden biri du-
Mahir, 1- Meselenin
her þart altýnda, her zaman misak-ý milli
sýnýrlarý içinde ele
alýnmasýnýn yanlýþlýðýný,
2- Kürt emekçi halkýnýn
çýkarlarýyla baðdaþan tek
çözüm yolunun
ayrýlma hakkýnýn
kullanýlmasý olduðunu
savunmanýn yanlýþlýðýný
çok net ortaya koyuyor.
rumundaki Kürt halkýnýn kazanýlmasý gibi bir sorun da kendini
dayatmamýþtýr.
‘71 silahlý mücadelesi Türkiye devrimi açýsýndan iktidar
hedefli mücadelenin baþlangýcýdýr. Ýktidarý hedefleyen bir Parti’nin ise ulusal kimliði yok sayýlan, kendi kaderini tayin hakký
gibi bir talebi bulunun bir halký
yok saymasý mümkün deðildir.
Ýktidarý hedefleyen bir parti,
mevcut düzenle çeliþkisi olan
tüm kesimleri devrim saflarýnda toplayabildiði ölçüde devrimi
geliþtirir. Ýþte bu çerçevede
71’in devrimci temeldeki kopuþu, Kürt sorununda da devrimci
bir kopuþu içeriyordu. Gerek
THKP-C, gerekse de THKO ve
TKP-ML, sorun üzerine eðilmiþ
ve belli çözümler sunmuþlardýr.
THKP-C BURJUVA,
KÜÇÜK-BURJUVA
MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNE
KARÞI ÇÝZÝLMÝÞ NET
SINIRLARDIR
Her devrimin çözmek zorunda olduðu temel sorunlar, devrimin niteliðine, dönemlere ve ülkelere göre deðiþkenlik arzeder.
Faþizm ve demokrasi sorunu,
baðýmsýzlýk sorunu, toprak sorunu ve çok uluslu ülkeler açýsýndan ulusal sorunun çözümü bunlarýn en belli baþlýlarýdýr. PartiCephe’nin “Stratejik hedef”
25
olarak ortaya koyduðu “Antiemperyalist, anti-oligarþik
Demokratik Halk Devrimi”nin muhtevasý bu sorunlarý
çözmeyi kapsar. Somut olarak
Kürt ulusal sorunu ve diðer milliyetlerden halklarýn ulusal haklarý sorunu da bu kapsamda çözülebilecek sorunlardýr. Ulusal
sorunun en önemli boyutunu
oluþturan Kürt sorunu açýsýndan
çözüm kuþkusuz Kürt halkýnýn
kendi kaderini tayin etmesi
temelinde olacaktýr. Demokratik halk devriminin bu noktadaki belirleyici rolü, Kürt
halkýnýn bu hakký kullanabileceði siyasal koþullarý yaratmaktýr. Çünkü bu hak mevcut
düzen içinde kullanýlamaz.
Mahir’ler Türkiye devriminin
yolunu netleþtirmelerine paralel olarak Kürt sorununa iliþkin
de devrimci bir bakýþ açýsý oluþturmaya çalýþmýþlar, bu konuda
da tüm diðer konularda olduðu
gibi þovenizmle, dar ulusalcý
bakýþla ideolojik bir mücadele
yürütmüþ ve sorunu devrimin bir
parçasý olarak görmüþlerdir.
Devrimin yolunun netleþtiði
noktada Kürt ulusal sorununun
çözümünün de anti-emperyalist,
anti-oligarþik devrim stratejik
perspektifiyle mümkün olacaðý
net olarak ortaya konulmuþtur.
THKP-C’nin konuya iliþkin
uzun bir yazýlý metni yoktur. Bu
konuda yapýlan çalýþma ve hazýrlýklar, yayýnlanma noktasýna gelmeden geliþen operasyonlarla
kesintiye uðramýþtýr. Ancak Kürt
ulusal sorununun nasýl ele alýnacaðý ve nasýl çözüleceði konusunda nettir THKP-C. Bu,
THKP-C’nin temel görüþlerinin
etraflýca açýklandýðý Aydýnlýk
Sosyalist Dergiye Açýk Mektup
baþlýklý yazýda ortaya konulmuþtur. Mahir þöyle demektedir
burada:
“Mihri Belli’ye göre, Türkiye’deki milli meselenin her zaman ve her þart altýnda tek bir
çözüm yolu vardýr; Kürt emekçi
halkýnýn çýkarlarýyla baðdaþan
tek formül vardýr; o da, meseleyi þartlar ne olursa olsun,
misak-ý milli sýnýrlarý içinde ele
almak gerekir.
Oysa bu görüþ, temelden
yanlýþ ve anti-sosyalist bir görüþtür. Bilindiði gibi, devrimci
proletarya milli meseleyi uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýnýn ýþýðý altýnda ele alýr. Biz,
uluslarýn kendi kaderini tayin
hakkýnýn ýþýðý altýnda diyoruz
ki: ‘Her þart altýnda, her zaman
meseleyi misak-ý milli sýnýrlarý
içinde ele almak gerekir veya
Kürt emekçi halkýnýn çýkarlarýyla baðdaþan tek çözüm yolu ayrýlma hakkýnýn kullanýlmasýdýr’
diyen görüþler yanlýþtýr. Bu
görüþlerin sahipleri, her iki
tarafýn burjuva ve küçük-burjuva milliyetçi unsurlarýdýr.
Oysa, devrimci proletarya, meseleyi diyalektik bir tarzda ele
alýr. Yani, uluslarýn kendi kaderini tayin etme hakkýnýn öngördüðü ayrýlma, özerklik, federasyon vs. çözüm yollarýnýn
hangi þartlar altýnda ve ne zaman geçerli olabileceðini açýkça ortaya koyar...
Mihri Belli’nin proleter enternasyonalizmini zedeleyen
bu milliyetçi görüþlerinin temelinde yukarýda da belirttiðimiz gibi, devrim anlayýþý ve
çalýþma tarzýndaki reformist
görüþlerinden dolayý 'milliyet-
çi devrimcilere' yani küçük burjuva devrimcilerine bel baðlama ve taviz verme eðilimleri
yatmaktadýr.” (Mahir Çayan,
Bütün Yazýlar, s.208-209)
Burada bir kaç tespitin altýný
tekrar çizmek gerek. Mahir,
1- Meselenin her þart altýnda,
her zaman misak-ý milli sýnýrlarý içinde ele alýnmasýnýn
yanlýþlýðýný, 2- Kürt emekçi halkýnýn çýkarlarýyla baðdaþan tek
çözüm yolunun ayrýlma hakkýnýn kullanýlmasý olduðunu
savunmanýn yanlýþlýðýný çok
net ortaya koyuyor. Tabii sonraki yýllarda Kürt küçük-burjuva
milliyetçileri, Parti-Cephe’nin
iki halkýn ortak kurtuluþ perspektifiyle ortak mücadele etmeleri ve ortak örgütlenmeleri gerektiðini ortaya koyan tespitlerine kemalizmden þovenistliðe
kadar pek çok kulp takmýþ, eleþtirmiþlerdir. Kürt milliyetçilerinin bunlarý eleþtirmeleri doðaldý. Çünkü bu iki tespit, THKP-C
açýsýndan burjuva milliyetçiliðine, þovenizme ve Kürt küçükburjuva milliyetçiliðine karþý
çizilmiþ net sýnýrlardýr. Bu sýnýrlarýn çizilmiþ olmasý son derece önemlidir ve Parti-Cephe’nin bu sorunda hep devrimci
bir çizgide kalmasýnýn da güvencesidir. Çünkü, Kürt sorununa iliþkin hangi yanlýþ politikanýn, güncel taktiðin altýný kazýrsanýz kazýyýn, karþýnýza bu ikisinden biri çýkacaktýr.
Ayrýlmayý mutlaklaþtýrýp ayrý
örgütlenme, ayrý mücadele diyenler, 74’ten sonra kendi deneylerini yaþadýlar. Ancak 20 yýl
sonra geldikleri yer THKPC’nin söylediðinden baþka bir
þey deðildir. Solun geneli açýsýn-
26
dan da Kürt sorunu çerçevesinde ortaya çýkan tabloya bakýldýðýnda tutarlý bir bütünlük görülmez ki, Parti-Cephe çizgisinin
Kürt sorunundaki tutarlýlýðý, solun bütününün bu konudaki tavýr
ve tespitlerine bakýldýðýnda daha
iyi anlaþýlacaktýr.
NE DÝYECEÐÝNÝ, NE
YAPACAÐINI
BÝLEMEYEN SOL
Solun pek çok kesimi açýsýndan Kürt sorunu hemen her dönem deðiþken, kendi içinde de
bir istikrarý olmayan tespitlerle
ele alýnan bir konu olmuþtur. ‘74
sonrasý, 80 baþlarý ve ‘80 sonlarýný bu istikrarsýzlýðý belirleyen
belli baþlý dönemler olarak ayýrdedebiliriz. ’74 sonrasýnda, ‘71
silahlý mücadelesinin yarattýðý
kopuþlar ve potansiyel üzerinde
yükselen devrimci mücadele
içinde ayýrdedici bir boyut Kürt
ulusalcýlarýnýn kendilerini Türkiye solundan ayýrmalarý olmuþtur. Bu dönemde Türkiye solunda hakim yaklaþým ortak örgütlenme, ortak mücadele gibi görünmektedir. Bunlarýn dýþýnda
Türkiye solunda da KSD gibi
“sömürgecilik” tespiti yapanlar
vardýr. Bu ise örgütlenmeye daha çok “seksiyon örgütlenme”
modelinin savunulmasý biçiminde yansýmýþtýr. Tüm bu farklý biçimlere raðmen, hemen her gurup Kürdistan’ý kendisi için bir
örgütlenme alaný görüyor, Kürt
sorununun çözümü konusunda
belli bir iddia taþýyordu. 7879’lara doðru Kürdistan’da
PKK’nýn belli bir geliþim saðlamasý siyasi hareketleri bu konuda bir tavýr belirlemeye yöneltti; ve ideolojide örtülü veya
açýk olarak varolan þovenizm bu
noktada kendini tüm çýplaklýðýyla ortaya koydu. TDKP gibi gruplar PKK’yý karþý-devrimci, ajan
provokatör örgüt olarak deðerlendirirken, hemen tüm sol
oligarþinin “Apocular terörü”
demagojisine þu veya bu biçimde angaje oldular. Devrimci
Sol, Kürt ve Türk halkýnýn ortak
örgütlenme ve mücadelesini savunur, Kürdistan’da gücü oranýnda belli bir mücadeleyi yürütürken, PKK’yý da ulusal bir hareket olarak deðerlendirip ilerici,
demokrat yanýyla desteklenmesi,
oligarþinin demagojilerine karþý
çýkýlmasý gerektiðini söyleyip bu
doðrultuda tavýr geliþtirdi.
1984’te ulusal temelde bir
gerilla savaþýnýn baþlamasýyla
solun kafasý iyiden iyiye karýþmýþtýr. Hemen her kesimin bu
dönemdeki beklentisi, gerillanýn
uzun süreli olamayacaðý, yenileceðidir. Bu süreçte Aydýnlýk’tan
TDKP’ye kadar pek çok kesim
Kürt ulusal gerilla mücadelesine karþý çýkmýþ, PKK hakkýndaki “karþý-devrimci”, "ajan provokatör örgüt" türünden deðerlen-
PARTÝ, hangi milliyetten ve inançtan geldiðine
bakýlmaksýzýn tüm
emekçi halklarýn en ileri
unsurlarý olan MarksistLeninistlerinin, CEPHE
emperyalizme ve faþizme
karþý olan, bunlara karþý
mücadele etmek isteyen
tüm anti-emperyalist,
anti-oligarþik halk
güçlerinin birliðini ifade
eder.
dirmelerini sürdürmüþlerdir.
TKP-ML gibi örgütler ise bir
türlü bu geliþmeye ne diyeceklerini bilememiþ, PKK’yý kah
“halk içinde” yurtsever bir örgüt olarak görmüþ, kah “karþýdevrimci” tespiti yapmýþlardýr.
Ancak gerilla savaþýnýn giderek
güç kazanmasý, yenilmeyeceðinin anlaþýlmasý solda yeni bir
yaklaþýmý öne çýkarmýþtýr. Bu
yaklaþýmýn özü, Kürdistan ve Kürt
halkýna dair her þeyi PKK’ya terketmek biçimindedir. Sol, gerilla savaþýný gerekçe yapýp adeta
Kürdistan’dan ve Kürt sorunundan kaçmýþtýr.
Bu dönemde „sömürgecilik
teorisi“ ve ayrý örgütlenme anlayýþý Türkiye Solu’nda en revaçta teorik tespitler haline geldi.
Kürt milliyetçi örgütleri için sorun bir yerde "anlaþýlýr" olsa da,
Kürdistan’ý Kürt milliyetçi örgütlerine býrakýp, Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakkýný ne kadar savunduðunu göstermeye çalýþan "Türkiye Solu"nu anlamak
güçtür. Ancak elbette bunun da
açýklamasý vardýr. Sömürgecilik
tespiti yapýlmasýnýn zamanlamasý ve biçimi, bu tespitteki çarpýklýðýn zaten en temel göstergesidir. PKK, Kürdistan’da bir güç
olana kadar Kürdistan’ý sömürge görmeyen bu yapýlar, PKK bir
güç olup da kendileri tümüyle silinince vakit geçirmeden "sömürgecilik" ve "ayrý örgütlenme"
tespiti yaptýlar. Burada kendi
ideolojilerine tam bir güvensizlik sözkonusudur. Böyle bir
yaklaþýmýn Marksizm-Leninizmle ilgisi yoktur. Eðer orada
güçlü bir ulusal hareket çýkarsa
“sömürgecilik” diyeceksin,
deðilse Kürdistan devriminin de
27
öncüsü benim diye soyut iddianý sürdüreceksin. Bir siyasi hareketin deðerlendirmelerindeki
ölçü, þu ya da bu hareketin örgütlülüðü ve gücüyle deðil, somut durumun tahlili ve sýnýf bakýþ açýsý olmak durumundadýr.
PKK’ya düne kadar "milliyetçi"
ve hatta "karþý-devrimci" diyenlerin Kürdistan’ýn ve Kürt halkýnýn tek temsilcisi olarak
PKK’yý görmeye baþlayýp, Kürdistan’ýn ve Kürt halkýnýn kurtuluþunun da sadece PKK’nýn sorunu olduðunu söylemeye baþlamalarý, hatta bazýlarýnýn hýzýný
alamayýp bunu yaparken de
PKK’ya "Marksist-Leninist",
"Sosyalist" vb. sýfatlar yakýþtýrmalarý, esasýnda bir nevi siyasi
tükeniþ göstergesidir. Bu tür
tespitler yapanlarýn seyri de bu
yönde olmuþtur zaten.
Elbette esasýnda tüm bu yanlýþlarýn, açmazlarýn en temelinde sömürgecilik teorisi ve buna
baðlý olarak þekillenen teorik
tespitler vardýr. Kürt ulusalcý örgütlenmelerin yanlýþlýðýnýn
kaynaðýný esas olarak Türkiye ve
Türkiye Kürdistan’ýnda devrimi
birbirinden ayýrmasýnda aramak
gerekir. Bu yanlýþlýðýn temelinde, bugün devrimimizin antiemperyalist, anti-oligarþik halk
devrimi olacaðýný; Kürdistan’da
ulusal baskýnýn da, diðer çeliþkilerin de sosyal temelinde emperyalizm ve oligarþi olduðunu görememek vardýr. Bu temel
tesbit ülkemizdeki diðer milliyetlerden halklar açýsýndan da
geçerlidir. Hiç bir ulus veya milliyet tek baþýna oligarþik düzenden haklarýný alamaz. Emperyalizme ve oligarþiye karþý mücadele etmeyen hiç bir halk, kül-
türel anlamda bile kimliðini savunamaz. Kim ki düzenle iyi iliþkiler içinde bazý hak kýrýntýlarý
elde edeceðini sanýrsa, aldanýr.
Kürt milliyetçi hareketleri en
reformistinden en radikaline kadar sýnýfsal bakýþ açýsýndan uzak
durmuþ, “ayrý örgüt”, “ayrý devrim”, “ayrý devlet” anlayýþýnýn
odaðýna sömürgecilik teorisini
oturtmuþlardýr. Sömürgecilikle
emperyalizm arasýndaki bað koparýlarak her þeyin merkezine
“sömürgeci Türk devleti” konmuþtur. Dolayýsýyla biçimle uðraþýrken öz kaybedilmiþ, asýl
düþman gözardý edilmiþtir. Onlarca örnekten biliniyor ki, emperyalizm olgusunu görmeyen
bu anlayýþla halklarýn çýkarlarý
da sonuna kadar savunulamaz. Bu
karakterdeki ulusal hareketler
emperyalizme karþý ciddi bir tavýr alýþ sergileyemezler.
Çünkü emperyalizm çaðýnda
sömürgeciliði biçimlendiren
bizzat emperyalizmdir. Bunun
dýþýnda bir sömürgecilik yoktur.
Bu konuda Devrimci Sol savunmasýnda þöyle denilmekteydi:
“Emperyalizm sermayenin
yoðunlaþmasý ve merkezileþmesiyle iktisadi hayata tam
egemen olan tekellerin dünya
egemenliði çaðýdýr. Emperyalizmle birlikte dünyada gerek
toprak, gerekse de iktisadi bakýmdan tekeller arasýnda paylaþým tamamlanmýþ ve tek tek
baðýmsýz ulusal ekonomilerden
artýk söz edilemez olmuþtur...
Dünyanýn siyasi ve ekonomik
açýdan tek hakiminin tekeller
olduðu çaðda bu dev iktisadi
gücün -tekelci kapitalizmsömürgeci politikasý dýþýnda
bir sömürgecilik aramaya kalk-
mak, hem de dünyanýn emperyalist güçlerce tekrar tekrar
paylaþýlmasýndan sonra buna
inanmak, ütopya peþinde
koþmaktan öte bir anlam
taþýmaz.” (Haklýyýz Kazanacaðýz, s. 879-880)
Kürt ulusalcýlarý, bir yandan
Türkiye’nin “yeni-sömürge”
haline geldiðini söylerken öte
yandan milliyetçi bakýþ açýsýyla
Kürdistan’ý yeni-sömürgecilik
iliþkilerinin dýþýnda tutmuþ ve
Türkiye’nin sömürgesi olduðunu iddia etmiþlerdir. Aslýnda tabii ki PKK’da THKP-C’den büyük ölçüde bir etkilenme vardýr.
Yeni-sömürgecilik, uzun süreli
halk savaþý gibi tespitler Anadolu topraðýnda THKP-C tarafýndan somutlanmýþtýr. Ne var ki,
PKK bunlarý ulusallýk içine sýðdýrmaya çalýþmýþ, Mahir’lerin
çýkýþ noktasý olarak ele aldýðý,
ama ayný zamanda da aþtýðý Milli Demokratik Devrim anlayýþýnda, Çin, Vietnam halk savaþý modellerinde takýlýp kalmýþtýr.
Bu yapýlýrken, ülkemizdeki
egemen sýnýflarýn yapýsý da doðru tahlil edilememiþtir. Yenisömürgeciliðin sonucu olarak
iþbirlikçi tekelci burjuvazi, güçsüzlüðünden dolayý prekapitalist
unsurlarla ittifaka girmek zorunda kalmýþ, Kürt egemen sýnýflarý da baþýndan itibaren Türk egemen sýnýflarýyla ayný yapý içinde bütünleþmiþlerdir. Ýþte oligarþi dediðimiz bu yapý emperyalizmle birlikte ulusal
baskýnýn sosyal temelini oluþturmaktadýr. Ülkemizdeki diðer
milliyetler açýsýndan da durum
farklý deðildir; bu milliyetlere
mensup burjuvazi de büyük ölçüde oligarþiyle bütünleþmiþtir.
28
PKK ve diðer milliyetçi Kürt
örgütleri ülkemiz koþullarýný
yanlýþ tahlil ettiklerinden sömürgecilik teorisini dayanak
yapmýþ ve milliyete göre örgütlenmeye gitmiþlerdir. Her iki
ulusun emekçilerinin ayný düþman tarafýndan sömürüldüðü ve
ezildiði ülkemizde ayrý örgütlenmeyi savunmak ise halklarýn emperyalizm ve oligarþi karþýsýnda
güçsüz düþürülmesinden baþka sonuç doðurmamýþtýr. Bu da
çok açýk göstermektedir ki, devrimci bir hareket her koþul altýnda bulunduðu coðrafyada tüm
halklarýn birlikteliðini ve ortak
mücadelesini savunmalýdýr.
Ayný devletin hakimiyeti
altýndaki halklarýn milliyet temelinde örgütlenmesi halklarýn
gücünü böldüðü gibi, hakim sýnýflarýn þovenizmi daha etkin
kullanmasýna da yol açmaktadýr.
Kimileri yýllardýr ayrý örgütlenmeyi savunurken devrimci
hareket halklarýn ortak mücadelesiyle iktidarý alacaðýný savunuyordu. Ayrý devrimi savunanlar, bugün Parti-Cephe tesbitlerine yakýn þeyler söylemek zorunda kalmýþlardýr.
PARTÝ-CEPHE’NÝN
TESBÝTLERÝ
HALA GEÇERLÝDÝR
Parti-Cephe çizgisi, Kürt
sorununun çözümü açýsýndan da,
örgütlenme ve mücadele açýsýndan da 28 yýldýr devrimci çizgisinde ýsrar etmektedir.
Kürt ulusal hareketinin mücadelesiyle ortaya çýkan sonuçlar
da bu çizginin doðruluðunun kanýtlarý olmuþtur.
Çýktýðý ilk yýllarda “Baðýmsýz,
Birleþik ve Demokratik Kürdis-
tan” hedefleyen PKK, “federasyon”, ”özerklik” gibi çözümleri “reformist” ve “gerici” olarak deðerlendiriyordu. Zamanýnda gerici denilen “çözüm”ler,
þimdi bizzat kendileri tarafýndan
savunulmaktadýr. Peki ne olmuþtur? O günden bu yana Türkiye’
nin, Kuzey Kürdistan’ýn sosyoekonomik yapýsý mý deðiþmiþtir?
Yönetim þekli mi deðiþmiþtir?
Bu tür çeliþkiler, küçük burjuva
hareketlerin kaçýnýlmaz sonudur.
Parti-Cephe bugün Anadolu
topraklarý üzerinde yaþayan tüm
ulus ve milliyetlerin kendi kaderlerini tayin hakký ve ulusal
haklarýný kazanma sorununu,
halklarýn ortak mücadelesi sonucu gerçekleþtirilecek devrime
baðlý bir sorun olarak görür. Ulusal temelde geliþen veya geliþebilecek hareketleri demokrat,
ilerici yanlarýyla destekleriz;
ancak bu çözümün þeklini ve dar
ulusal bakýþ açýsýna yönelik
eleþtirilerimizi deðiþtirmez.
Çünkü “Kurtuluþu ülkelerdeki
devrimci geliþmelerden koparmak eninde sonunda pragmatizme düþmeyi, taktik iliþkiler
adýna bölge devletlerinden
destek arar duruma düþmeyi
DHKP-C çýkarlarý
ortak olan ve ayný
egemen sýnýflar
tarafýndan sömürülen
Türkiye’de belli bir
milliyeti temel alarak
örgütlenmeyi reddeder.
Her milliyetten halkýn
ulusal haklarýnýn,
özgürlüðünün
savunucusudur.
kaçýnýlmaz kýlar” .
Kürt ulusal hareketinde bu
“kaçýnýlmaz” olan gerçekleþmiþtir. Elbette ki “kaçýnýlmaz”
olandan da kaçýnma yollarý vardý. Bu, ulusalcý çizginin terkedilmesiydi. Ortak örgütlenme,
ortak kurtuluþun hedeflenmesinden baþka hiç bir þey bu “kaçýnýlmaz” sorunlarý engelleyemez.
Kýsacasý, iradelerinden baðýmsýz olarak ayný faþist devlet
çatýsý altýnda, ayný sosyo-ekonomik yapý içinde bulunan halklar
ne yapacak, nasýl örgütlenecek,
nasýl kurtulacak? sorusuna
THKP-C’den bu yana verdiðimiz
cevap þudur:
“... iki ulus emekçilerinin de
özde ayný toplumsal formasyona sahip olmalarý, tek merkezli örgütlenmenin nesnel temelidir. Bunlara karþýn ayrý örgütlenmede ýsrar edenlerin
ML’nin hazinesinden kendilerine bir yer aramalarý boþunadýr. Halklarýn önündeki devrimci adým tek ise, halklar özde
ayný toplumsal formasyona
sahipse ve ayný sosyal temelde kaynaþmýþlarsa, ayrý örgütlenme neye dayanýlarak ileri
sürülüyor? Geriye küçük-burjuva milliyetçiliðinde ýsrar etmekten baþka hiçbir dayanak
kalmýyor.” (Çözüm Seçme Yazýlar, s.330)
CEPHE, TÜM ULUS VE
MÝLLÝYETLERDEN
TÜRKÝYE
HALKLARININ
CEPHESÝDÝR
Halk kurtuluþ savaþý uzun soluklu ve karmaþýk bir mücadeledir. Bu mücadelede geçici týka-
29
nýklýklar, gerilemeler yaþansa da
ideolojik saðlamlýk ve savaþta
ýsrar hedefe götürecektir. Bu
ise, halka ve kendine güvenden,
iktidar bilincinin saðlam olmasýndan ve bu bilinçle halklarýn birliðinin saðlanmasýndan
geçer. Günümüz koþullarýnda
kendi özgücünü esas almayan,
baþka güçlere bel baðlayan bir
hareketin zamanla örgütsel baðýmsýzlýðýný kaybetmesi ve sonuçta iktidar hedefinden tümüyle vazgeçmesi þaþýrtýcý deðildir.
Devrimci Hareket, sömürgecilik tespiti yapmadýðý için, Kürt
halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýna kayýtsýz koþulsuz sahip olduðu, ancak bizim ayrýlmadan
yana olmayacaðýmýzýn belirtilmesinden dolayý, Kürt milliyetçi
gruplarca yýllarca "Kemalist" olmakla, "Kemalizm"in etkisinde
kalmakla suçlanmýþtýr. Aradan
yýllar geçmiþ ve artýk günümüze
gelinmiþtir. Bugün artýk baþta
PKK olmak üzere, "sömürge"
Kürdistan’ýn baðýmsýzlýðýndan
söz eden kimse kalmamýþtýr.
Dünün hararetli sömürgecilik
tespiti yapanlarý, bugün nerededirler? Oysa ulusal sorun konusunda Parti-Cephe’liler dün
ne söyledilerse, bugün de onu
söylemektedirler. Dün ortak
örgütlenme, tek devrim ve
ortak kurtuluþ öneren, bu
doðrultuda mücadele eden
Marksist-Leninistleri hayat bir
kez daha doðrulamýþtýr. Bunun
dýþýndaki bir çizginin Kürt halký
için de, Türkiye halklarý için de
nihai kurtuluþu gerçekleþtiremeyeceði artýk daha açýktýr..
Parti-Cephe, halklarýn birliðinde de, silahlý savaþta da ýs-
rardýr. DHKP-C’nin devrim iddiasýnýn, Kürt sorununa devrimci çözümü sunma iddiasýnýn
kaynaðý da iþte bu ýsrardýr. Silahlý
savaþta sonuna kadar gitmeyenler, hiç bir zafer þansýna sahip
deðillerdir.
Ülkemizde Türk ve Kürt halklarý baþta olmak üzere Laz,
Arap, Çerkes, Gürcü, Abhaza,
Boþnak, Çingene... gibi çok
çeþitli ulus ve milliyetlerden,
baþta alevi ve sunni olmak üzere çeþitli inançlara, kültürlere,
gelenek ve göreneklere sahip
halklar birarada yaþamaktadýr.
DHKP-C kendisini, demokratik halk iktidarýnda çýkarý olan
iþte tüm bu çok çeþitli milliyetlerden, inançlardan emekçi halklarýn temsilcisi olarak görür.
PARTÝ, hangi milliyetten ve inançtan geldiðine bakýlmaksýzýn
tüm emekçi halklarýn en ileri unsurlarý olan Marksist-Leninistlerinin, CEPHE emperyalizme
ve faþizme karþý olan, bunlara
karþý mücadele etmek isteyen
tüm anti-emperyalist, antioligarþik halk güçlerinin birliðini ifade eder. DHKP-C tüm
milliyetlerden ve inançlardan
halklarýmýzý Cephe bayraðý altýnda bir araya getirmeyi, mücadeleye seferber etmeyi ve halklarýn ortak kurtuluþunu saðlayacak olan devrimci halk iktidarýný
kurmayý en öncelikli hedefi olarak görür.
DHKP-C çýkarlarý ortak
olan ve ayný egemen sýnýflar
tarafýndan sömürülen Türkiye’de belli bir milliyeti
temel alarak örgütlenmeyi
reddeder. Her milliyetten halkýn ulusal haklarýnýn, özgürlüðünün savunucusudur.
YOLDAÞLAR
Baþtarafý 2. Sayfada
Birincisi; Anmamýzýn ve
kutlamamýzýn içini dolduracak
olan, parlak sözler deðil, sözde
ve özde, þehitlerimize ve partimize layýk olmaktýr. Layýk olmamýzýn önündeki engelleri yýkýp
atmak, þu veya bu biçimde devrimci geliþmemize engel olan
ayak baðlarýndan kurtulmaktýr.
Anma ve kutlamamýzýn muhtevasýnýn ikinci temel yaný, kampanyayý ele alýþ biçimimizle partimizi geliþtirmek, büyütmektir.
Partimizin geliþmesi, þehitlerimizi yaþatmaktýr.
Onlara verdiðimiz sözleri hatýrlamalýyýz.
Onlarýn yoldaþlarýna vasiyetleri sayýlabilecek sözlerini hatýrlamalýyýz.
Dünyanýn hemen tüm devrimci hareketlerini kýskandýracak
zenginlikte bir tarihe sahibiz.
Þehitlerimizin yarattýðý destanlar, bu tarihin en parlak sayfalarýnda yazýlýdýrlar.
Ýkincisi; Mücadeleyi sürekliliðinin yanýsýra kampanyalar
biçiminde yürütmek Partimizin
özgünlüklerinden biridir. Bu tarz
bir ele alýþ, teorik, ideolojik,
pratik bir yoðunlaþmayý, mücadele ve örgütlenmede sýçramalar ve atýlýmlar yapmayý mümkün kýlan bir tarzdýr.
Anma ve Kutlama Günleri,
iþte bu iki noktada her PartiCepheli için sýnav günleridir.
Her gün, her eylem, her an
sýnavdýr bizim için. Buna kuþku
yok. Ama þehitlerimizi anma
günlerinin yine de özel bir anlamý vardýr. Bu anlama uygun
30
olan ise, enerjimizi, çabamýzý
her zamankinin çok çok üstüne
çýkarabilmektir.
Anma ve kutlamayý devrimci
bir muhtevada ele almamýzýn,
çabamýzý yoðunlaþtýrmamýzýn
temel biçimleri; Hayatýn her alanýnda, mücadelenin tüm biçimlerine baþvurarak mücadeleyi
yükseltmek; ve ayný süreç içinde gerek kiþisel, gerekse de bulunduðumuz birim ve alanlar açýsýndan þehitlerimizin huzurunda,
Partinin eleþtirileri ýþýðýnda
muhasebe yapmaktýr.
Kendimizle hesaplaþmaktan
asla korkmamalýyýz.
Hesaplaþmadan arýnamayýz.
Hesaplaþmadan þehitlerimize ve partimize layýk olamayýz.
Hesaplaþmadan kendimize
güvenemeyiz.
Oysa kendimize güvenmek,
bu süreçte en çok ihtiyaç duyduðumuz þeydir.
Tüm kadro ve yöneticilerimiz, savaþçýlarýmýz, taraftarlarýmýz, bulunduklarý yerde neler
yapýlacaksa, kendileri yapacaktýr.
Kimse bulunduðu alanda, birimde iþlerin düzelmesini, örgütlenmenin geliþmesini, dýþarýdan gelecek birilerine, dýþarýdan
yapýlacak müdahalelere baðlamamalýdýr.
DHKP Türkiye devriminin
önderidir.
Olanaksýzlýklarýmýz, güçsüzlüklerimiz, yetersizliklerimiz bu
gerçeði deðiþtirmez.
Ýddialý olmalýyýz. Hayatýn
içinde DHKP-C’li olmanýn iddiasý, aðýrlýðý, olgunluðu ve ciddiyetiyle davranmalýyýz. Sözü-
müz, eylemimiz, konuþmamýz,
yazýmýz, afiþimiz, kendi aramýzdaki ve kitlelerle iliþkilerimiz,
herþeyimiz bu iddiayý ve aðýrlýðý
yansýtmalýdýr.
Anma ve kutlamamýz, kampanyamýz da bu iddiayý büyütmelidir.
Halkýmýzý, tüm devrimcileri,
tüm þehitleri kucaklamaya
çalýþacaðýz. Bu bizim, Parti-Cephenin misyonu gereðidir.
Halkýmýzý birleþtirmekte, elit
aydýn kesimin ölçüleri, veya halký küçümseyen, halktan uzak
oportünizmin ölçüleri deðil,
devrimimizin niteliði geçerli
olacaktýr. Düzen partilerinin, þu
veya bu geri inancýn etkisinde
kalmýþ, düzenin kültüründen þu
veya bu biçimde etkilenmiþ olsalar da bizim halkýmýzdýr, onlarý dönüþtürmek bizim görevimizdir. Devrim süreci bir bakýma da budur zaten. Onlarý birleþtirmeden, örgütlemeden bu
süreci geliþtiremeyiz.
Þehitlerimiz bu kesimleri
sarsmada, deðiþtirmede çok önemli rol oynayabilecek deðerlerimizdir. Þehitlerimizi en geniþ kesimlere anlatabilmenin bu
noktada da özel bir önemi vardýr.
Türkiye halklarýnýn kurtuluþu
için þehit düþen tüm devrimcileri, demokratlarý, ilerici ve
yurtseverleri þehidimiz sayýyoruz. Bu yalnýzca ajitatif anlamda,
ya da “protokolvari” bir sahiplenme deðildir. Ýzledikleri siyasi çizgi Türkiye halklarýný kurtuluþa götürebilecek bir çizgi
deðildir belki, ancak tek tek devrimciler, yurtseverler olarak
bunu amaçladýklarý kesindir. Verdikleri can, dökülen kanlarý Ana-
dolu ihtilaline güç olmuþtur.
DHKP-C birleþtirendir.
Halkýn gücünü ortaya çýkarandýr.
Herkes, Parti-Cephe’nin geleneklerine sahip olmaya veya
taklit etmeye çalýþmaktadýr.
Herkes dönmüþ, dolaþmýþ
Parti-Cephe’nin tesbitlerine gelmiþtir. Gelmeyenler, artýk mücadelede ipe un serme durumunda olanlardýr. Devrim kaçkýnlarýdýr.
Elbette teorik anlamýyla “çizgi” herþey demek deðildir. Çizgi, onu hayata geçirecek kadrolar olmadýðýnda, böyle kadrolar
yaratýlmadýðýnda soyut teoriden
baþka bir þey deðildir. Parti-Cephe Türkiye halklarýnýn kurtuluþu
için can vermeye kararlý kadrolara sahip olarak yaþadý 28 yýlý.
Bu kadrolarla savaþý sürdürdü.
Bu savaþta çelikleþtik, güçlendik, yenilmezleþtik. Ancak bu
demek deðildir ki, eksiksiziz,
demek deðildir ki, artýk iç düþman tümüyle yenilmiþtir, demek
deðildir ki, darbeler, ihanetler
bir daha asla yaþanmayacaktýr.
Hayýr, bunlar savaþýn bir parçasýdýr. Çok deðiþik kýlýflar ve
biçimlerde tekrar tekrar karþýmýza çýkacaklardýr.
Savaþýmýz her alanda,
düþmanýn her türlüsüne karþý iþte
bundan dolayý süreklileþmek
durumundadýr.
Anma ve kutlama günleri iþte
bu savaþý her yönüyle geliþtirdiðimiz günler haline getirildiðinde asýl iþlevine uygun
yaþanmýþ olacaktýr.
Kampanyanýn bilançosunu
çýkarmamýz gerektiðinde þehitlerimizin karþýsýnda baþýmýz dik
olmalýdýr.
31
ÞEHÝTLÝK
ÇOÐALMAKTIR
“Birçok yoldaþýmýz öldü, birçoðu
sakat kaldý. (...) Ancak bundan
yakýnmýyoruz. Ödediðimiz ve
ödeyeceðimiz bu bedellerin gerekli
olduðunu biliyoruz. Ýnsani deðerleri
koruma ve emekçi halkýmýzýn (...)
mücadelesini zafere ulaþtýrmadaki
kararlý uðraþýmýz, þanlý direniþimiz,
geleceðin özgür ve demokratik
Türkiye’sini muþtulayan gücümüz,
övünç ve gurur kaynaðýmýzdýr.”
Sinan Kukul
Kapitalizmin dünyasýnda egemen ideoloji, bencillik, bireycilik, kendine ve insanlara yabancýlýktýr. Burjuvazi düzenin
devamý için insanlarýn beynini bu
düþüncelerle tutsak almayý hedefler. Burjuvazinin tek bir
yaþam düsturu vardýr; kendin için yaþa, sadece kendini düþün. Hiçbir gerekçe sana baþkalarý için fedakarlýk yaptýrmamalýdýr. Ýnsanýn özüne yabancýlaþmasýnýn en uç noktadaki ifadesidir bu mantýk. Böyle
düþünen, bu anlayýþla yaþayan
insanlar doðal ki, hiçbir toplumsal amaç ve hedef için biraraya
gelmek istemez ve kavga vermez. O, bireysel dünyasýna
hapsolmuþ, duygularý bastýrýlmýþ, heyecanlarý dondurulmuþ,
vicdaný tutsak alýnmýþ bir canlýdýr artýk. Hala sevinç ya da acý
duyabilir belki, ama bunlar da
artýk yalnýzca bireysel sevinçler ve acýlardýr. Ýçten, çýkarsýz,
hesapsýz sevmez, baðlanmaz,
Sýradan bir insan için
"benden sonrasý
tufan"dýr. Böyle
düþünen bir insan ölüme
hiçbir anlam yüklemez.
Onun için ölüm fiziki ve
maddi olarak yok
oluþtur. Ürkütücü, acý
verici bir son’dur.
Devrimci için ise o ayný
zamanda bir
baþlangýç’týr. Yeni
isyanlarýn, binlerin
onbinlerin
devrimcileþmesinin
baþlangýcýdýr. Devrimci
için savaþta kazanýlmýþ
bir mevzidir þehitlik.
düþeni tutmaz, bir de o vurur, en
önemlisi düzenin istediði düþünce ve davranýþlarýn dýþýna çýkmaz, çýkamaz.
Devrimcilik, burjuva ideolojisinin insana ait erdemleri yok
etmesine karþý bir isyandýr. Yeni
bir toplumun, özgür, adaletli,
kardeþçe bir yaþamýn kavgasýdýr. Bu kavganýn mayasýnda halka sevgi vardýr, baðlýlýk vardýr,
vefa, sahiplenme, cesaret, paylaþým ve feda ruhu vardýr. Acýlarýn en büyüðüne, bedellerin en
aðýrýna severek, isteyerek katlanmak vardýr. Yapýlanlar, düþünce tarzý “ben” için deðil, biz
içindir, halk içindir. Dolayýsýyla
devrimci yaþamda acý ve üzüntü,
mutluluk ve sevinç milyonlarýn
dünyasýyla hissedilen yüce bir
duygudur. Burada ölüm ve
þehitlik de bireysel bir olgu olmaktan çýkmýþtýr.
Þehitlik, ölümle yaratýlan
en kutsal deðerdir;
Þehitlik tarihin oldukça eski
kavramlarýndan biridir. Siyasal,
toplumsal kavramlar, statik deðil, zaman dilimine, koþullara
göre deðiþen anlamlara sahip
olabilen kavramlardýr. Þehitlik
de böyledir. Dini bir muhtevayla
ortaya çýkmýþ, halklarýn yüzyýllardan bu yana isyanlarla
beslenen kültürü içinde dini
anlamýndan çýkmýþ, halk ve vatan
için ölümü anlatan bir muhtevaya sahip olmuþtur. Halklarýn bilincinde derin izlerle yeretmiþtir. Bugün bizler açýsýndan þehitliðin tanýmý devrimin,
inançlarýn, haklý bir davanýn
ölümüne sahiplenilmesidir.
Bu tanýmlamada halkýn yüzyýllardýr süren isyan kültürüne
32
ait deðerlerin devrimcileþtirilmesi vardýr. Bu deðer kitabi
cümleler, bilimsel lafazanlýklarla açýklanamaz. Bu kutsal
deðer, hayatýn ve kavganýn pratiðinde somutlanýr. Canlýdýr, elle tutulur, insana güç katar. Bir
noktada bütün deðerlerin bir
toplamý haline gelir.
Sýradan bir insan için "benden
sonrasý tufan"dýr. Böyle düþünen bir insan ölüme hiçbir anlam yüklemez. Onun için ölüm
fiziki ve maddi olarak yok oluþtur. Ürkütücü, acý verici bir
son’dur. Devrimci için ise o ayný
zamanda bir baþlangýç’týr. Yeni isyanlarýn, binlerin onbinlerin
devrimcileþmesinin baþlangýcýdýr. Devrimci için savaþta kazanýlmýþ bir mevzidir þehitlik.
Þehitlik Çoðalmaktýr;
Her devrimci hayatla sözlü,
ölümle niþanlýdýr. Bu, savaþ gerçeðimizin bir sonucudur. Ölüme niþanlý olmak savaþýmýzýn
bedellerini, ölümü daha baþtan
görebilmek ve kabul etmektir.
Bu öngörü ayný zamanda binlerce çoðalmanýn inancýný hissetmektir. Bir eksilip, binlerce doðmanýn tereddütsüz kararlýlýðýdýr.
Devrimci insan, kendi hayatý
sona erdiðinde yerinin binlerle
doldurulacaðýný bilir, inanýr. Kanýyla devrimin yolunun biraz
daha aydýnlatýlmasýnýn huzurunu
taþýr. Bunlar asla soyut, sadece
“manevi” boyutu olan deðerlendirme ve tesbitler deðildir. Çok
somuttur. Bu ülkede Kýzýldere’nin yarattýðý sempatiyle
devrimci olan onbinlerce, yüzbinlerce insan vardýr, ’84 Ölüm
Orucu’nu anlatan kitap, Çiftehavuzlar direniþi, 18 yaþýndaki
Sibel’in direniþi binleri, onbinleri Cephe bayraðý altýnda toplayan çaðrýlardýr. Onlar ölürken
bu çaðrýnýn halkýmýza ulaþacaðýný ve çaðrýlarýna cevap verileceðini biliyorlardý. Kýzýldere’den Ölüm Orucu’na, Çiftehavuzlar’a uzanan direniþ çizgimiz, “BÝR ÖLÜR BÝN
Bu ülkede
Kýzýldere’nin yarattýðý
sempatiyle devrimci
olan onbinlerce,
yüzbinlerce insan
vardýr, ’84 Ölüm
Orucu’nu anlatan
kitap, Çiftehavuzlar
direniþi, 18 yaþýndaki
Sibel’in direniþi binleri,
onbinleri Cephe
bayraðý altýnda
toplayan çaðrýlardýr. ...
Kýzýldere’den Ölüm
Orucu’na,
Çiftehavuzlar’a
uzanan direniþ
çizgimiz, “BÝR ÖLÜR
BÝN DOÐARIZ”ýn
pratiðinden baþka bir
þey deðildir.
DOÐARIZ”ýn pratiðinden baþka
bir þey deðildir.
Kavganýn ölümlerle büyüyeceði bilinci, zaferin garantisidir. Bu kültürle donanmýþ savaþçýlar ordusu yenilmez, yýkýlmaz, yok edilemez. Düþman ölümü göze almýþ halk kurtuluþ
savaþçýlarý karþýsýnda çaresizdir. Þehitlik topraða saçýlan tohumdur. Verimi topraðýn yine
kanla sulanmasýndadýr. Ne fýrtý-
nalar, ne acýmasýz ölüm makinalarý, ne zehir saçan aletler filizlenmenin önüne geçemez.
Çünkü, tohum topraðýn derinlerinde, hayatýn kaynayan damarlarýnda çoðalýr.
Þehitlerimizin yarattýklarý
destanlar, onlarýn inançlarýnýn
çarpýcý ve sarsýcý göstergeleridir. Ölüme giderken en küçük bir
kararsýzlýk taþýmamýþ, büyük bir
inanç ve coþkuyla direnip, ölümleriyle düþmana en aðýr darbeleri
vurmuþlardýr. Þehitlik o noktada
milyonlarýn bilincinde bir sarsýntý, bir hesaplaþma, karþý koyulmaz bir çaðrýdýr.
Þehitlik Yeni Deðerler
Kazandýrmaktýr;
Þehitlik bir irade gücüdür. Ýrade, inançla birleþtiðinde aþýlmayacak zorluk, yenilmeyecek
güç yoktur. Son ana kadar bu
kararlýlýkla yürüyen devrimci,
ölümün üzerine giderken her
anýný düþmana darbeler vurmak,
halka devrimin mesajýný iletmek
için deðerlendirir. Partiye, devrime verilecek olan yalnýzca
yaþam deðildir. Ýradeyle yaratýlan yeni deðerler, geleneklerdir ayný zamanda. Bedenin fiziksel bir sýnýrý vardýr. Ancak yaratýcý irade sýnýrsýzdýr. Ýþte bu
görevle hareket etmek, ölüme
giderken yeni deðerler yaratmak þehitlerimize özgü özelliklerdir.
Parti-Cephe’nin yarattýðý
þehitlik kültürü, devrimimizin
onuru ve gücüdür. Þehitlerimiz,
geleneklerimize uygun davranma ve yeni deðerler yaratma konusunda birbirleriyle yarýþmýþlardýr. Mahirleri düþünelim.
Kuþatýlmýþlar ve teslimiyet da-
33
yatýlmaktadýr; binlerce "teori"
yapýp teslim olabilirlerdi. Ancak devrim bu teorilerle geliþmezdi. O devasa Parti-Cephe
potansiyeli çýkmazdý ortaya.
Mücadele, keskin dönemeçlerden üst düzeyde fedakarlýklarý,
en büyük bedelleri ister. Sözler
bir þey ifade etmez bu noktada.
Herþey hangi tavrýn alýndýðýyla
belirlenir. Herþey açýk ve yalýndýr. "Biz buraya dönmeye deðil,
ölmeye geldik". Ýþte deðer yaratmanýn gerçek teorisi budur.
Tarihsel bir misyonla hareket etmek, geride kalanlara bir manifesto, bir çaðrý, tükenmeyecek
bir miras býrakmak budur.
Baðcýlar’ý düþünelim. Dört
yaný düþman pususu, dört yaný
ölüm makinalarý... Ölüm kapýda.
Ölüm mutlak. Evet silah var,
bomba var. Çatýþýlacak. Ama yetmez diye düþünüyor yoldaþlar.
Ýradeleri ayakta. Ölümü kabullenme, bekleme yok. Yeni birþeyler yaratmalý ve düþmana her
cepheden vurmalýyýz diyorlar.
Ve tilili saðanaðý gökyüzüne
yükselirken, düþmaný çileden
çýkaran, onu kahreden birer
mermi oluyor.
Elden ele geçiyor deðer yaratma bilinci. Zehra Öncü yoldaþý hatýrlayalým. Saatler süren bir çatýþmadan sonra, elinde
sakladýðý bombayla düþmana
hiç beklemediði bir vuruþ yaparken, yeni bir tarzýn da örneðini
sergiliyordu. Kuþatýlan üslerimizden dalgalandýrýlan bayraklar, duvarlara son nefeslerinde
kanla atýlan imzalar, halkýmýza,
devrimimize, partimize sunulmuþ büyük, görkemli deðerlerdir. Bu Parti-Cephe kültürüdür ve her þehidimizle kendini
yeniden yeniden üretir.
Þehitlik Okuldur. Savaþý,
Kurallarý, Ýlkeleri Öðretir;
Savaþý kazanmanýn yolu ilkeli, kurallý ve disiplinli olmaktan
geçer. Her þehitlik, her þehidimiz gerek operasyonlar, gerek
kahramanlýklar boyutuyla bu açýdan dersler içerir. Aþmamýz ve
Mücadele, keskin
dönemeçlerden üst
düzeyde fedakarlýklarý,
en büyük bedelleri
ister. Sözler bir þey
ifade etmez bu
noktada. Herþey hangi
tavrýn alýndýðýyla
belirlenir. Herþey açýk
ve yalýndýr. "Biz
buraya dönmeye deðil,
ölmeye geldik". Ýþte
deðer yaratmanýn
gerçek teorisi budur.
Tarihsel bir misyonla
hareket etmek, geride
kalanlara bir
manifesto, bir çaðrý,
tükenmeyecek bir
miras býrakmak budur.
örnek almamýz gereken yanlar
birliktedir bu derslerde.
Niyazi Aydýn, "Ben varsam
hareket vardýr" diyen tarihsel
sorumluluðun okuludur. Tek
baþýna kalmýþ Parti-Cepheli için, yalnýz bu cümle bile okuldur artýk. O cümlenin anlamý,
saatlerce anlatýmý, sayfalarca
yazýyý içinde barýndýrýr.
Sabo denildiðinde, bir usta
öðretmen, önder akla gelir. Sabo
denildiðinde, bir okul akla gelir.
Yaþamýnýn her aný öðreticilikle
doludur. Büyük bir titizlik, emek,
üretim, yaratýcýlýk vardýr yaþamýnda. Onun devrimci yaþamýný öðrendiðimizde, onyýllarýn
birikiminin derslerini görürüz.
Hayatýn ve mücadelenin içinden
çýkarýlan deneyler, Sabo’nun kiþiliðinde somutlanmýþtýr. Þehit
olurken bu birikimi, bu ustalýðý,
bu eðiticiliði miras býrakmýþtýr
bizlere.
Sinan Kukul denildiðinde,
sabýr, mütevazýlýk, davada kalýcýlýk akla gelir. "Bu hareketin
kapýsýndan atýlsam, bacasýndan girerim" diyen bir inanç ve
harekete baðlýlýk vardýr onda.
Onca birikimine, konumuna raðmen mütevazýlýk vardýr. Yanlýþ
yaptýðýnda, bu yanlýþý devrimci
tarzda aþmanýn yolunu gösterir
bizlere.
Sibel, yýllarýn birikimini dakikalara sýðdýrmýþ bir kahramandýr. Bu dakikalarda o kadar çok
ders vardýr ki, yoldaþlarýmýza,
kadro ve taraftarlarýmýza bunlarý anlamaktan, öðrenmekten ve
geliþtirmekten baþka birþey býrakmaz. Yalnýzca Parti-Cepheliler için deðil, geniþ halk kitleleri için de, eylem içinde öðreticiliðin adýdýr Sibel.
Ýlkelerin önemi, savaþýn kurallarý þehitlerimizle bizlere bir
kez daha mesaj olur. "Yoldaþlar
bizi aþýn" þiarý þehitlerimizin
bizden beklediklerinin özetidir.
Ýlkelere, kurallara uymak örgütümüzün ve yoldaþlarýmýzýn
güvenliðine karþý duymamýz
gereken sorumluluðumuzdur.
Düþmana, bize darbe vurabileceði bir fýrsatý kendi ellerimizle vermemektir.
34
Ancak bütün bunlarý belirtirken hatýrlamalýyýz ki, þehitlerimizin hayatýnýn okul olmasý, onlarýn iyi birer öðrencisi olduðumuzda gerçek anlamýný bulacaktýr. Her Parti-Cepheli için bu bilinçle hareket etmek vazgeçilmez bir görevdir.
Þehitlik Halka Güven
Vermektir;
Halk gerçeðini kavrayamayanlar, halký savaþtýramazlar.
Halka güven vermeyenler, onlarý hareket ettiremezler. Halka
verdiði sözü tutmayanlar, ondan
destek alamazlar. Halk, güvenmediklerinin peþinden gitmez.
Güven ise, lafla, bildiri ve ajitasyonla yaratýlmaz. Bunlar halkýn gerçekleridir.
Parti-Cephe geleneði yaptýðýný savunan, savunduðunu hayata
geçiren bir devrimci çizgidir.
Parti-Cephe için sözler, içi boþ
vaatler deðildir. "Savaþýn, direnin, ölün" talimatý vermek için,
önce bunu kanýtlamak zorunluluðu vardýr. Bu, ayný zamanda
ahlak ve namus sorunudur.
Bu topraklarda mücadele
bedellerle yürür. Bedelsiz devrimcilikle devrim kazanýlmaz.
Faþizmin egemen olduðu, sokaklarýn ve evlerin kan ve gözyaþýna
boðulduðu bir ülkede tek bir
þehidi olmayan bir hareketin
savaþ ve mücadeleden sözetmesinin anlamý yoktur.
Kuþkusuz savaþýn kuralý ölmek ve öldürmektir. Ancak sadece bu yetmez. Devrimci çizgi
ölürken ve öldürürken halka zarar vermeyen, ona yol gösteren,
halkýn birliðini, savaþýný geliþtirendir. Bu çizgi Parti-Cephe’nin en tayin edici farklarýn-
dan biridir. "Bunlarýn arkasýndan gidilir" dedirten bir tarz, bir
kültürdür bu. Ölürken inancýný
haykýran, ölmekten hiçbir koþulda çekinmeyen, kuþatma altýnda bulunduðu evdekilerin
can güvenliðini düþünen, onlara
zarar gelmemesi için çatýþmayý
daha elveriþsiz koþullarda kabul
eden bir þehitliktir bu güveni saðlayan.
Parti-Cephemiz, 30 yýllýk
"Savaþýn, direnin,
ölün" talimatý vermek
için, önce bunu
kanýtlamak
zorunluluðu vardýr. Bu,
ayný zamanda ahlak ve
namus sorunudur.
Bu topraklarda
mücadele bedellerle
yürür. Bedelsiz
devrimcilikle devrim
kazanýlmaz. Faþizmin
egemen olduðu,
sokaklarýn ve evlerin
kan ve gözyaþýna
boðulduðu bir ülkede
tek bir þehidi olmayan
bir hareketin savaþ ve
mücadeleden
sözetmesinin anlamý
yoktur.
Kuþkusuz savaþýn
kuralý ölmek ve
öldürmektir.
savaþýnýn her aþamasýyla, her
eylemiyle halka bu güveni vermiþtir.
Parti-Cephe, düþman kuþatmasýnda, silahý olmadýðý koþullarda bile yeri geldiðinde yok
olma pahasýna direnme-çatýþma
gibi cüretli kararlarý alabilen ve
tüm bunlarýn bedelini ödemekte
en küçük bir tereddüt taþýmayan
bir anlayýþtýr.
Ýþte bu nedenle Parti-Cephe,
savaþý ve þehitleriyle halklarýmýzýn güvenini, onurunu, namusunu hep yükseklerde tutan
olmuþtur. Parti-Cephe adý, halkta hesapsýz ön yargýsýz ve sonsuz bir güvendir. Bunu yaratan
kahraman þehitlerimizdir.
Atýlým yýllarýnýn sýcaklýðý yüreklerimizdedir. Yüzlerce savaþçýmýz kuþatmalarda, sokakta,
iþkencede, daðlarda birer-onar
katledilirken, halklarýmýza verdiðimiz adalet ve savaþý büyütme sözünden vazgeçmedik.
Þehitlerimiz savaþma cüretimizi biledi. Korku ve panik yaþamadýk. Bu ýsrar ve kararlýlýðýn
kaynaðý, devrime olan inançtaydý. Üzerine üzerine gittik ölümün. Sað’dan, sol’dan yapýlan
saldýrý ve karalamalara aldýrmadýk. Çünkü bizim için esas olan
halkýn düþünceleriydi. Ve halk
þehitlerine, savaþanlara sahip
çýktý. Bugün bu güvenle PartiCephe’yi ve þehitleri sahipleniyor.
Þehitlik Ölümün
Sýradanlaþtýrýlmasýdýr;
Ölümün yenildiði yerde
düþmanýn elindeki tüm silahlar
tükenmiþ demektir. Ölümü göze
alan insanlarýn yenemeyeceði
ordu yoktur.
Korkak ve alçak bir düþmanla
savaþýyoruz. Düþmanýn inançla
ölebilecek tek bir insaný yoktur.
Onlarý savaþtýran çýkar ve bencilliktir. Düþman yüreksizdir. Yürekle deðil, elindeki teknikle
35
savaþýr. Bombadan, makinalýdan,
roketten medet umar. Düþmanýn
en büyük korkusudur ölüm. O
ölümü yenemez; halk ve devrimciler iþte bu noktada düþmana
karþý büyük bir üstünlük sahibidirler.
Þehitlerimiz ölümü sýradanlaþtýrýrken, ayný zamanda milyonlarýn bilincinde ölümü
küçültmektedir. Ölümün sýradanlaþmasý, korkunun eþiklerinin aþýlmasý, bir yanýyla, onun
halk ve vatan uðruna yerine getirilmesi gereken herhangi bir
görev olarak algýlanmasýný saðlamaktadýr. Halk ve vatan için
ölmek fazla düþünülmesi gereken, korkulan, çekinilen bir eylem olmaktan çýkarýldýðýnda kitlesel kahramanlýklarýn da önü
açýlýr.
Parti-Cephe þehitleri, onyýllarýn mücadelesi içinde ölümü
sýradanlaþtýrmýþ, devrimcilerin
ve halk kitlelerinin bilincinde
bir sýçrama yaratmýþtýr. Bu sýçramanýn adý Gazi’dir. Okmeydaný’dýr, Nurtepe’dir. 96 Ölüm Orucudur.
Kendisinden kat be kat üstün
düþman güçleriyle kuþatýlan 23 kiþilik devrimci birliklerin teslim olmayý reddeden, düþmaný
teslim olmaya çaðýran, silahý olmadýðýnda sloganlarý, tüpleri
silah yapýp direnen Devrimci
Sol ve DHKP-C savaþçýlarý ölümün yenilebileceðini göstermiþ,
halkýn savaþýnýn ve direniþinin
meþruluðunu halk kitlelerinin
beynine yerleþtirmiþtir. Bu direniþler olmaksýzýn Gazi’de ya da
baþka alanlardaki gibi halk
kahramanlýklarýnýn yaþanmasý
mümkün olamazdý.
Ölümün sýradanlaþmasý, kav-
ganýn sýnýrlarýnýn geniþlemesidir. Büyük çarpýþmalarýn, büyük
bedellerin, büyük zaferlerin habercisidir. Ölümün sýradanlaþmasý düþmana vurulacak darbelerde yeni tarzlarýn geliþtirilmesidir. Düþmanýn kabuslarýný
büyütmektir.
’96 Ölüm Orucu direniþi bu
kültürün çarpýcý örneðidir. Yüzlerce insan ölümle kazanýlacak
zafere gönüllü olmuþtur. Bu,
Parti-Cephe’nin savaþýndan güç
Ölümün
sýradanlaþmasý,
kavganýn sýnýrlarýnýn
geniþlemesidir. Büyük
çarpýþmalarýn, büyük
bedellerin, büyük
zaferlerin habercisidir.
Ölümün sýradanlaþmasý
düþmana vurulacak
darbelerde yeni
tarzlarýn
geliþtirilmesidir.
Düþmanýn kabuslarýný
büyütmektir.
ve feyz alan ölümün üzerine yürüme kararlýlýðýdýr. Ölümün sýradanlaþmasý, düþmana ideolojik
cephede aðýr bir yenilgiyi tattýrmýþtýr. Þehitlerimiz bunu yaratmanýn haklý onuruna sahiptir.
Ölümün sýradanlaþmasý, devrimin yenilmez, yýkýlmaz gücüdür.
Þehitlerimiz Partili
Kiþiliðe Çaðrýdýr;
Yeni kahramanlýklar, yeni destanlar yaratmak ve halkýn iktidarýný kurmak göreviyle karþý
karþýyayýz. Kýzýldere’deki tohum vatan topraklarýna ser-
pilmiþtir. Bu tohumu ülkemizin
her yanýnda yeþertmek, savaþý
Anadolu’nun her karýþ topraðýna
taþýmak durumundayýz. Halkýn
iktidarýný kurmak, ölümü sýradanlaþtýrmadan, tek tek ve kitlesel büyük bedelleri göze almadan gerçekleþmez. Ölmeyi göze
almayanlar, devrim için yaþayamazlar. Halka, devrime inanç, tutku derecesinde baðlýlýk
yoksa, orada zaten ölümden
kaçýþ vardýr.
Partimiz halklarýmýzýn umududur. Bu umudu, þehitlerimizle büyüttük ve bugünlere getirdik. Þehitlik zafere kesin inançtýr. Bu inanç taþýnmadan, ölümün
üzerine yürümek mümkün deðildir. Zaferi kazanacaðýmýzý biliyoruz. Zaferin mutlaklaþmasý
Partili kiþiliði ve Cepheli kahramanlarý yaratmaktan, çoðaltmaktan geçiyor.
Partili kiþilik, sýradan bir
istek deðil, bir talimat, zorunlu
bir görevdir. Herþeyden önce,
þehitlerimizin verdiði bir emirdir.
Þehitlerimiz, yani en deðerlilerimiz bize sesleniyorlar;
"Hadi yoldaþlar ileri, daha fazla ileri!" Gösterilen hedef Partili kiþiliktir. Çaðrý Partili kiþiliðedir. Þehitlerimizi yüceltmenin, yaþatmanýn karþýlýðý Partili kiþilikle donanmak ve kurtuluþa kadar savaþmaktýr. Þehitlerimizin mirasýna sahip çýkmak; onlarýn ideallerine, yaþamlarýna, anýlarýna sahip çýkmak ve hiçbir gücün koparamayacaðý baðlarla baðlanmaktýr.
Binlerce söz veriyoruz þehitlerimize. Býkmadan, yorulmadan, durmadan, duraksamadan
açtýðýnýz yoldan yürüyeceðiz.
Nice sarp yerden geçildi buraya kadar
Ve buradan daha da dikleþecek
Durmadan dinlenmeden
Diþe diþ, dövüþe dövüþe yürünecek
UNUTMAYACAÐIZ
UNUTTURMAYACAÐIZ
Düþen her canýmýzýn
Dökülen her damla kanýmýzýn
HESABINI
SORACAÐIZ!

Similar documents