CLEK ABLA - Bütün Dünya

Transcription

CLEK ABLA - Bütün Dünya
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
YEREL SÜREL‹ YAYIN
Baflkent Üniversitesi
Ad›na Sahibi:
Prof. Dr. Mehmet Haberal
Yay›n Genel Yönetmeni:
Mete Akyol
Genel Koordinatör:
Gülçin Orkut
Seçiciler Kurulu:
Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan),
Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Prof. Dr. Solmaz Do¤anca,
Prof. Dr. Sevil Öksüz, Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu,
Prof. Dr. Okay Eroskay, Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu,
Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Doç. Dr. Levent Peflkircio¤lu,
Necmi Tanyolaç, Haluk Cans›n,
‹zmir Tolga, Alaettin Giray, Ayhan Erten,
Nuri Özakyol, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede,
Manuel Bilos, Cengiz Dolunay
Sorumlu Yaz› ‹fllerii Müdürü:
Çi¤dem Ayhan
‹flletme Genel Yönetmeni:
Sina fien
Yay›n Dan›flman›:
Yaflar Öztürk
Türk Dili Dan›flman›:
Haydar Göfer
Sanat Dan›flman›:
Süheyla Dinç
Kapakk Fotograf›:
Reha Bilir
Arflivinden
Redaksiyon:
Fatma Ataman
Düzeltme Bölümü Sorumlular›:
Nükhet Aliciko¤lu, Emel Öksüz Kurt
Sürekli Yazarlar:
Yücel Aksoy, Dr. Ufuk Akyol, Nuray Bartoschek,
Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül,
Ali Naili Erdem, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop,
Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar,
‹lker ‹nal, Mehmet Muhsino¤lu, Prof. Dr. Haluk Oral,
Filiz Lelo¤lu Oskay, Saniye Özden, Yaflar Öztürk,
Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, Hakan Sevindik,
‹zlen fien, Cheryl Tanr›verdi, Eser Tutel, Engin Ünsal,
Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z
Yönetim Merkezi:
10. Sok., No: 45, Bahçelievler, Ankara
Tel: (0312) 212 8016 (pbx)
Faks: (0312) 234 1216
‹letiflim Adresi:
Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul
Tel: (0216) 456 2727 (pbx)
Faks: (0216) 456 2729
Abonet:
(0212) 210 0110
Da¤›t›m:
Yaysat
Renk Ayr›m›:
Mat Yap›m
Elektronik Posta:
[email protected]
‹nternet Sitesi:
www.butundunya.com.tr
Bas›m Tarihi:
31.08.2007
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000,
Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara
adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret
A.fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.
Eylül 2007
Y›l: 10, Say›: 112
‹çindekiler
Bir Amerikan F›kras›...
7 Ertu¤rul F›rkateyni
METE AKYOL
41
YAfiAR ÖZTÜRK
‹letiler...
ORHAN VEL‹DEDEO⁄LU
Türkiye Cumhuriyeti
Son Gençlerinden
Birini Daha Kaybetti
METE AKYOL
12 “O, Bir Suçullu¤uydu, Onun
Kadar Nazl›, Onun Kadar ‹çli...” 51
KONUR ERTOP
SONGÜL SAYDAM
Türkiye’m
19 Abdürrahim Tuncak
Anlat›yor – 9
55
Kilimin Dü¤ümü
102
22 Türkiye’yi Afrika ya da
Arap Ülkesi Sanan
Kültürlü (!) Avrupal›lar (3)
35 GÜRBÜZ EVREN
Libya Ulusal Marfl›’n›
Bir Türk Besteledi
Makas ve... Kendinden
Yap›flkanl› Not Ka¤›d›
63
73
113
Cin Arabas›
117
M. HAD‹ ‹LBAfi
77
YÜCEL AKSOY
Sayfa: 41
40 Y›l Önce, 40 Y›l Sonra
109
NURAY BARTOSCHEK
37
“Pesaro Ku¤usu”
107
PEL‹N HAZAR
Bir Yaflam Savafl›m›
ESER TUTEL
HAL‹DE ED‹P ADIVAR
Koala Kimyac›l›¤›
Sizden Bize
8
‹lk Dersimiz Türkçe
17
95 Eylül SuDokular›
72
Bilginizi Denetleyin
105
Bir Baflkad›r Memleketim 121
1001 Güzel Söz
130
ERDO⁄AN SAKMAN
AL‹ NA‹L‹ ERDEM
Halide Edip Anlat›yor:
Ateflle ‹mtihandan
Sonra Amaca Var›fl
YAfiAR ÖZTÜRK
DR. MEHMET UHR‹
METE AKYOL
Mevlana 800 Y›l
Önce Bu Ay Do¤du
Do¤u ‹le Bat› Aras›ndaki
100 Y›ll›k Müzik Köprüsü:
Ahmed Adnan Saygun
79
“Sevil Berberi”nin Babas›:
Gioacchino Antonio Rossini 124
YÜCEL AKSOY
Uzayl› Dostlar›m
MEHMET MUHS‹NO⁄LU
131
Sayfa: 95
Do¤u ‹le Bat› Aras›ndaki
100 Y›ll›k Müzik Köprüsü:
A. Adnan Saygun
AL‹ MURAT ERKORKMAZ
“L’etat C’est Mai”
83
Mehmet Ali Pafla
SONGÜL SAYDAM
‹LYAS HAL‹L
Fin Okullar›ndan
Ders Ǜkarmak...
Batmas›n›n Nedeni:
Takdir-i ‹lahi
Ertu¤rul F›rkateyni
4
87
CHERYL TANRIVERD‹
E¤itim ve Spor
MET‹N GÖREN
Dünyadan Atasözleri
HALUK ERDEMOL
92
S›rmakefl Sokak, No: 16
ENG‹N ÜNSAL
Anne ve Babalardan 144
139 Mankafa Poldi
148
Kareler ve Rakamlar 152
Mant›k Bilmecesi
153
143
Satranç
154
Bulmaca
156
Ay›n
Kitaplar›
158
149
Bir Fotograf Bin Sözcük 160
5
Bir Amerikan F›kras›...
•Mete Akyol - Bütün Dünya•
A
merika Birleflik Devletleri’nin, kendini yeni yeni
oluflturmaya bafllad›¤› günlerde kasaban›n en zengin adam›
John, yan›nda çal›flan James’in kulland›¤› at arabas›yla kente giderken, yol kenar›nda bir pislik görmüfl ve James’e, arabay› durdurmas›n› söylemifl. Sonra da yolun
kenar›ndaki pisli¤i göstererek ona
bir öneride bulunmufl:
“fiu pisli¤in yar›s›n› yersen,
bu arabay› da, atlar› da sana veririm” demifl.
Yoksul iflçi James, patronunun
önerisini kabul etmifl:
“Nas›l olsa çevrede görecek
kimse yok” demifl kendi kendine.
“Sonunda bu iki ata da, koskoca
arabaya da sahip olabilece¤im ya,
yerim ben o pisli¤i...”
Pisli¤in yar›s›n› yemifl ve koskoca at arabas›n›n da, iki at›n da
bir anda sahibi oluvermifl.
Akflam kentten dönerlerken bu
kez patron John kendi kendine
söylenmeye bafllam›fl:
“Sabah bir anl›k fl›mar›kl›¤›m
tuttu, koskoca arabam› da, atlar›m›
da boflu bofluna kaybetmifl oldum”
demifl ve pisli¤in oldu¤u yere geldiklerinde arabay› yine durdurmas›n› söylemifl James’e. Ve ona bir
öneride daha bulunmufl:
“Sabah yar›s›n› yedi¤in flu pisli¤in öteki yar›s›n› da ben yersem”
demifl ve sormufl:
“Atlar›m› da, arabam› da bana
geri verir misin?”
Pislik yeme¤i kabul etti¤i için
günboyunca kendini suçlayan James, patronunun bu önerisini hemen kabul etmifl:
Patron John, sabahki fl›mar›kl›¤›n›n bedeli olarak pisli¤in öteki
yar›s›n› da kendi yemifl. Ve atlar›yla arabas›na yeniden sahip olmas›n›n sevinciyle kasabaya dönerken
birden durmufl, James’e dönmüfl:
“Sana bir soru soraca¤›m” demifl. “Sabah kasabadan ç›karken
bu atlar da, bu araba da benimdi;
flimdi kasabaya dönüyoruz, bu atlar da, bu araba da yine benim.”
Ve sorusunu sormufl:
“Peki, bu arada biz bu pisli¤i
neden yedik?”
***
Bu f›kray› 1961 y›l›nda Milliyet’te yazm›flt›m. 27 May›s’tan
sonra kapat›lan Demokrat Parti’nin devam› olarak kurulan
Adalet Partisi, o y›l yap›lan milletvekili seçiminde büyük bir baflar› sa¤lam›fl ve CHP ile koalisyon hükümeti kurarak, iktidara
gelmiflti. Umulan bir sonuç vermeyen tüm olaylardan sonra, o
olaylar›n bafllad›¤› noktaya döndü¤ümüz her an, hep bu f›kra
gelir akl›ma ve kimseye duyurmamaya özen göstererek, Patron
John’›n sorusunu m›r›ldan›r›m
kendi kendime...•
7
Sizden
Bize
Mektuplar
Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1,
Ataflehir, 34750, ‹stanbul
[email protected]
Faks: 0216-456 2729
erhaba “Bütün Dünya”m... Dergimizi her ay
özenle okuyorum, özellikle de
Say›n Mete Akyol’un yaz› dizisini... Benim sizlerden ö¤renmek
istedi¤im bir fley var:
A¤ustos 2007 say›n›zda, Say›n
Mete Akyol, sat›r aralar›nda Say›n
Abdürrahim Tuncak’›n Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün
o¤lu oldu¤unu belirtiyordu sanki... Ya da ben öyle anlad›m...
Acaba Say›n Mete Akyol bu
röportaj dizisinden sonra bildiklerini bizimle paylaflacak m›?
Yoksa tüm bunlar bir giz olarak
m› kalacak?
Dergimizin ve tüm yazarlar›m›z›n çal›flmalar›n›n hep böyle baflar›l› kalmas› dile¤i ve sayg›lar›mla,
Çi¤dem Fulya Günebakan,
‹zmir.
M
8
erhaba Say›n Gürbüz Evren, “Bütün Dünya” dergisindeki temmuz yaz›n›z› okudum.
Büyük merakla bir sonraki yaz›n›z› bekliyorum. O kültürlü (!) Avrupal›lar’›n düfltü¤ü flafl›rt›c› durumlar gözümde canland› okurken...
Elinize sa¤l›k, gerçekten çok güzel
olmufl. Belki bir gün benim de
elimden bu tür bir fley gelir. Çok
u¤raflm›fl olmal›s›n›z. Anlatt›klar›n›z kolay de¤il. Moral bozuklu¤u
pes etmeye neden olmam›fl sizde.
Bu baflar›l› çal›flman›zdan dolay›
sizi tebrik ediyorum.
Dilek Kobal.
M
ngelli bir kiflinin neler yapabilece¤ini, azmederse önündeki tüm “engel”leri kald›rabilce¤ini bizlere gösteren Say›n Necdet
Turhan’a çok teflekkür ediyorum.
E
Biz engelli olmayan kiflilerin
bile yapmaya cesaret edemeyece¤i iflleri baflararak asl›nda “herkesin herfleyi yapabilece¤i”ni kan›tlayan Say›n Necdet Turhan’a akl›ndaki tüm projeleri gerçeklefltirmesini diliyorum.
Ayr›ca bir teflekkürüm de Say›n
fiadan Hergüner’e... Böylesi güzel
bir yaz›y› kaleme ald›¤› için... Kendisinin doyumsuz yaz›lar›n› her ay
bekliyor olaca¤›z. Sayg›lar›mla,
Dr. Taha Çankal,
Osmaniye, Adana.
erginizle televizyon arac›l›D
¤›yla tan›flt›m. ‹çeri¤ini merak edip ald›m ve daimi okuyucusu haline geldim. Dergiyi kar›flt›ran herkes ilgisini çekecek yaz› bulabilir. Benim en çok
ilgimi çeken bölüm, “‹nsanl›¤a
Adanan Yaflamlar”... Ayr›ca yan›m›zda kolayl›kla tafl›yaca¤›m›z
biçimde tasarlanmas› da derginin baflka bir avantaj›. “Bütün
Dünya”y› çok baflar›l› buluyorum, zevkle okuyorum ve
en önemlisi okudukça ö¤rendi¤imi hissediyorum.
Gül Engin,
Tokat.
ütün Dünya” yaz›lar›n›n
“B
müptelas› olmufl durumday›z. Bu say›da –A¤ustos 2007–
Say›n Mehmet Muhsino¤lu’nun
“Demir Perde” ve “Marmelatl› Çörek” adl› yaz›s› yine tarihten bir
yaprak aralarken, bilmedi¤imiz
ayr›nt›lara da flafl›rd›k okurken...
Ayr›ca Say›n Pelin Hazar’›n yaz›lar›n› da ilgiyle okuyorum.
“Kumbara ve Brooklyn Köprüsü”
adl› yaz›s› çok hoflumuza gitti. Sa-
y›n ‹zlen fien’in Letonya, Riga’yla
ilgili yaz›s›yla da o¤lum Batu pek
ilgilendi, zaten onun ifli gücü,
tüm merak› co¤rafya...
Ebru Sa¤ay,
‹zmir.
ay›n Cheryl Tanr›verdi, bana
S
yine bilmedi¤im, hatta belki
de bilmek istemeyece¤im bilgiler verdiniz. “Bilmek istemeyece¤im” diyorum; çünkü sürüngenler benim çok korktu¤um bir
hayvan türü olmas›na karfl›n sizin kaleminizden bu konuyu büyük bir zevkle okudum.
Size çok teflekkür ederim
Cheryl Han›m, bu ay da bana bir
fleyler ö¤rettiniz. Sa¤ olun...
Gamze Parlak,
Bursa.
ay›n Konur Ertop, “Otlar›n
S
A¤açlar›n Dilini Konuflan
Hikmet Birand” adl› yaz›n›z› büyük bir zevkle okudum. Küresel
›s›nma, çölleflme derken bizim
de bir zamanlar böylesine güzel
araflt›rmalar yapan bir yazar›m›z
oldu¤unu ö¤renmek, hatta yaz›lar›ndan örnekler okumak çok
güzel ve de anlaml›yd›. Kaleminize sa¤l›k...
Müjgan Elvermez,
‹stanbul.
ütün Dünya”n›n yay›m“B
lanmas›nda eme¤i geçen
herkese teflekkür etmeyi kendime bir görev say›yorum. Derginizi ilk okudu¤um andan itibaren bir ba¤›ml›l›k yaratt›. Her
ay›n ilk günlerinde koflarak bu
dergiyi al›yor ve bir solukta okuyorum. Okurken de her yaz›dan
9
Sizden
ayr› bir tat al›yorum. Bu
için öyle de¤il... Ben bu
Bize
derginin gerçekten büdergiyle olgunlaflt›m. Beyük bir özveriyle haz›rni bu dergi tamamlad›.
land›¤›na inan›yorum.
Dergimi okumuyorum,
Yapt›¤›n›z ifli büyük bir
onunla sohbet ediyorum.
baflar›yla gerçeklefltiriKendimi “Bütün Dünyorsunuz. Baflar›lar›n›z›n
ya” ekibinden biriymifl giMektuplar
devam›n› diliyorum.
bi hissediyorum. Beni de
Türk ulusunun böyle
bu büyük, güçlü ve s›cakaliteli çal›flmalar sayesinde daha c›k aile ortam›n›za ald›¤›n›z için
güzel yerlerde olaca¤›na inan›yo- teflekkür ederim. ‹yi ki vars›n›z.
rum. Sayg›lar›mla,
Herfley için sa¤ olun...
Mustafa Do¤ru,
Kürflad Efe fiener.
K›rflehir.
ize her ay öyle bir afl› yap›ilemezsiniz, nas›l sab›rs›zyorsunuz ki, ömür boyu sül›kla derginizi bekledi¤imi- recek bir kültür afl›s› bu... Kültüzi... Su içerken nas›l nefes al›nm›- rüme katk›da bulunacak çok deyorsa, “Bütün Dünya”y› okurken ¤erli bilgiler veriyorsunuz. fiimde nefes alam›yorum. Bir de bak- diden büyük bir arflive sahibim
m›fl›m ki sonuna gelmiflim. Top- sizlerin sayesinde...
lumumuzu medeni, ileri, ça¤dafl
Dergide eme¤i geçen herkeseviyelere tafl›yarak bizlere do¤ru se bütün dünyam› ayd›nlatt›¤›
yolu gösteriyorsunuz. Sonsuz için çok teflekkür ediyorum. Sevsayg› ve sevgilerimle,
giyle kal›n.
Emre Küçükayvaz,
Ahmet Gök,
‹stanbul.
Manavgat, Antalya.
B
B
ütün Dünya” dergisi ile taiyasadaki bu kadar dergi
“B
n›flmam Türkçe ö¤retme- P içinde kendimi gelifltirebinim sayesinde oldu. Derginiz çok lecek tek muhteflem dergi olduak›c›, ö¤retici, insana huzur veren
bir dergi. Derginizin A¤ustos 2007
say›s› çok güzeldi. Baflar›lar›n›z›n
devam›n› dilerim...
Merve Ç›ld›r,
Bal›kesir.
üzel Ayd›n’›n sosyal bilimler
lisesinde okuyan ve kendini
yaln›z hissedip “Bütün Dünya”
ekibiyle kendini yeniden bulan
16 yafl›nda bir insan›m. Ço¤u insan için “Bütün Dünya” belki s›radan bir dergi gibidir; fakat benim
G
10
¤unuzu düflünüyorum ve baflar›lar›n›z›n devam›n› diliyorum.
‹lknur Ya¤d›gül,
Adana.
er say›s›n› sab›rs›zl›kla
H
bekledi¤im tek dergisiniz.
Beni düflündüren, unutmaya yüz
tutmufl birçok fleyi bana hat›rlatan çok özel bir dergi...
Bir ö¤retmen olarak içerisindeki birçok öyküyü ö¤rencilerime
okumaktan, onlarla bu öyküleri
paylaflmaktan çok hofllan›yorum.
Duyuru Tahtas›
çesinrkut il
’un Ko e Y‹BO’da
fl
u
M
n
s Emr
ezaba, be
Merha mbet Yunu z yar› aç›k c 996
u
ü
1
K
m
n
i
lu
e
ku
dek
¤m
rum. O
larak
s›na ra
çal›fl›yo ak kurulma im yuvas› o rli
r
it
la
¤
yete
e
e
a
v
n
evi o
n
a
ezan buy
. Uygu
y›l›nda vermektedir ad›¤›ndan c uz,
r
lm
t
o
o
e
iy
m
d
iz
se
m
hiz
phane
rak his
ezabir kütü patmam›fl ola phane bir c lao
a
tü
k
l›
ü
r
evini izi... Her k ap ve yara
it
›mlakendim t›r fliar›yla k di¤er yard
a
z
evi kap üflündü¤ünü
d
›
Aykaz,
›n
.
¤
ca
Veysel Y‹BO,
liyoruz
k
e
b
›
r›n›z
s Emre
.
t Yunu Korkut, Mufl
Kümbe
6457
1
1
3
)
: (0436 tmail.com
el. no.
Okul t selaykaz@ho
vey
Eme¤i geçen herkese çok teflekkür ediyorum.
Deniz Ünlü,
Kütahya.
ütün Dünya” önce üniver“B
site yollar›nda otobüs kitab›md›, sonra baflucumda klavuzum
oldu. ‹fl hayat›mda sürekli yan›mda
arkadafllar›mla sohbetlerde paylafl›m›m oldu. Sonras›nda da çal›flt›¤›m okullar›n kütüphanelerine almaya bafllad›m. Yüre¤inize sa¤l›k.
Çi¤dem Orhan,
Antalya.
Merhaba, ben Nilüfe
r
Aydo¤du. Bingöl Anadolu Lisesi’nde okuy
orum. Biz okulumuzun
kütüphanesini zengin
lefltirmek
amac›yla “Bir Kitap
da Benden” adl› bir kampany
a düzenledik. Ama yard›ma iht
iyac›m›z
var. Bize yard›m eder
misiniz?
Nilüfer Aydo¤du,
Bingöl.
Okul tel. no.: (0426) 2
13 5354
[email protected]
m
[email protected]
om
er kesim taraf›ndan kolayH
ca anlafl›labilen, ilginç konular›n her ay yer ald›¤›, yazarlar›n her zaman ola¤anüstü baflar›
gösterdi¤i çok güzel bir dergi
“Bütün Dünya”...
Funda Özdemir,
Ankara.
nsan›n bu karmafl›k dünyada
‹
kendisi gibi düflünen insanlar›n var oldu¤unu bilmesi ne kadar
huzur verici...
Serkan Selçuk,
Hakkari.
ayat arkadafl›m›n bana vererginizi çok be¤eniyorum ve
H
di¤i en güzel hediyelerden D çevreme s›k s›k öneriyorum.
birisi de siz oldunuz. Ona çok Özellikle bu yay›n çöplü¤ünün
fley borçluyum. Yeni say›lar›n›z›
sab›rs›zl›kla bekliyoruz. Eme¤inize, yüre¤inize sa¤l›k...
fi. Gül Yurt,
Ankara.
içinde tertemiz bir dergi oldu¤unuzu düflünüyorum. Teflekkürler
“Bütün Dünya”m...
Hasan Üreten,
Ankara.
11
Bir zamanlar Cumhuriyet gazetesinin ünlü yazar›
Hamdi Varo¤lu “Günümüzde okur say›s› artt› ama do¤ru düzgün
yazan yazar say›s› çok azald›” demiflti. Bu sav bugün için de geçerli.
Ço¤unun s›¤›na¤› “zaman darl›¤›”. Ancak bugünkü durum, zaman
darl›¤›ndan çok, özensizlikten, dile sayg›s›zl›ktan kaynaklan›yor.
Anadiline sayg›s› olmayan›n kendisine sayg›s› olabilir mi?
‹letiler...
B
ilgisayar›mda
birikmifl
Say›n Güvensen de –san›r›m
pek çok ileti var. Olanak- bir ö¤retmen olman›n olgunlu¤u
lar›m elverdikçe yan›tla- ve inceli¤iyle– uyar›yor, diyor ki:
maya çal›fl›yorum. Bun“Hocam, iyi çal›flmalar. Ad›m
lardan
Say›n
Güvensen’in Sezen Yekbun Güvensen. Türk di23.06.2007 tarihli iletisi bana de- li ve edebiyat› ö¤retmeniyim. Ben
¤erli okurum Berk A¤lagül’ün eski sizi Bütün Dünya’n›n 1 Haziran
bir sorusunu an›msatt›.
2007 say›s›ndaki yaz›n›zda geçen
Say›n A¤lagül dibir dilbilgisi kural›
yordu ki: “... yaz›n›ziçin rahats›z edeceda, size yazmam› ge¤im. Ö¤renmek isteTürk Dili
rektiren bir konu dikdi¤im iki bilgi var. Siz
katimi çekti. Yaz›
yaz›n›zda ‘Türkçe’yi’
içinde bir kere geçikelimesini bu flekilde
yor olsa dizgi yanl›fl›
kullanm›fls›n›z. Ben
der geçerdim. Ancak
dersane ö¤retmenibirkaç kez ve ayn›
yim. Bizim ö¤rencileflekilde geçince acare verdi¤imiz bilgide:
ba ben mi yanl›fl biliÖzel isimler yap›m
yorum diye beni
eki alm›flsa ve çekim
Orhan
araflt›rmaya yöneltti.
eki de kullanmak geVelidedeo¤lu
Ancak TDK Sözlürekiyorsa noktalama
¤ü’nde böyle bir fleye
iflareti
kullan›lmaz
raslamad›m. ⁄ ile ya–kesme iflareti gibi–.
z›lan bugün sözcü¤ü. Üç yerde Bir di¤er ö¤renmek istedi¤im bilgi
“bu¤ün” diye geçen “bugün” de- ise; birçok kaynakta farkl› yazd›¤›
¤il midir? 1. Takvimin bu¤ünkü için net bir bilgiye sahip de¤ilim;
yapra¤›nda bir vecize... 2. Bu¤ün- dershane mi dersane mi diye yaz›kü Türk yazarlar›... 3. Bizim bu- l›yor? Hastane, postane v.b gibi
¤ünkü yazarlar›m›z.... Bu konu- kelimelerde de kullan›m nas›ld›r?
larla ilgilendi¤iniz için biz okuyu- E¤er beni ayd›nlat›rsan›z çok mincular› ayd›nlat›r m›s›n›z?”
nettar kal›r›m. ‹yi çal›flmalar.”
12
H
er yazar›n dikkatinden
kaçan yan›lg›lar› olabilir.
Bütün Dünya dergisinde yazmaya bafllad›¤›m
yedi y›l içinde iki kez yan›lg›m›
saptayan bir de¤erli okuruma, dikkatinden dolay› aç›kça teflekkür ettim, özür diledim. Say›n A¤lagül ve
Say›n Güvensen’e ise dikkatlerinden dolay› teflekkür edemiyorum;
çünkü o sözcükler benim de¤il.
Dergimizin A¤ustos 2006 say›s›nda flöyle demifltim: Yaz›mda
(‹mlâda) kurallar›n genifl tutulmas›,
gereksiz imlemelere, duraksamalara, dolay›s›yla yan›lg›lara yol açmaktad›r. En yetkin, en ifllevsel yaz›m, bütün sorunlar› çözümlenmifl
ve kurallara ba¤lanm›fl olan› de¤il;
kurallar› en aza indirilerek pekifltirilmifl, aç›k ve kolay anlafl›l›r olan›d›r. Kurallar ne kadar yal›n olursa,
yaz›m birli¤i o kadar kolay sa¤lan›r.
Ancak görüyorum ki, yaz›lar›mda anlat›m›m› belirginlefltirmek için
kullanma gere¤ini duydu¤um baz›
imler (noktalama iflaretleri), özellikle de “t›rnak ve tek t›rnak”, “italik
yaz›”, “siyah harf/bold” konular›nda
baz› okurlar›mda yeterli dikkat yo¤unlu¤unu sa¤layamam›fl›m. Konuyu bir kere daha vurgulamak için,
dile iliflkin yaz› ve yap›tlar›yla ünlü
yazar Nejat Muallimo¤lu’nun flu anlat›m›na, özetle, bir göz atal›m:
“T›rnak iflareti (“ ”), son derece
önemli bir noktalama iflaretidir.
Bu iflaretin bafll›ca fonksiyonu, di¤erlerinin sözlerini, onlar›n söyledi¤i veya yazd›¤› flekilde, hiçbir
kelimeyi de¤ifltirmeden, oldu¤u
gibi nakletmektir...
“Bir kimsenin sözlerini kendi
yaz›s›na almak isteyen bir yazar,
onun, t›rnak içinde gösterdi¤i söz-
lerini aynen almaya mecburdur...
Bizde, maalesef, bu en basit kurala riayet etmeyen yazarlar, gazeteciler çok. Böylelerine Amerika’da
‘flerefsiz’ insanlar denir. Bir gazeteci, bir kimsenin sözlerini t›rnak
içinde göstermesine ra¤men, onun
kulland›¤› kelimeleri bile bile kullanmazsa aleyhine dâva bile aç›labilir. Bizlere oralarda [Amerika’da]
noktalama iflaretleri ö¤retilirken,
bu ‘ahlakî’ noktalar üzerinde bilhassa durulurdu...” (Türkçe Bilen
Aran›yor, ‹stanbul, 1999 s. 878)
Her yazar›n kendine özgü bir
biçemi (üslubu) vard›r. Onun anlat›m biçimi ya da noktalama anlay›fl›, al›nt› yapana göre yanl›fl olabilir. Ancak, yaz›m yanl›fllar› olan
bir tümce ya da bölümce (paragraf) al›nt›lanacaksa, al›nt›layan
onu düzeltmemeli. Bir zamanlar
Cumhuriyet gazetesinin ünlü yazar› Hamdi Varo¤lu “Günümüzde
okur say›s› artt› ama do¤ru düzgün yazan yazar say›s› çok azald›”
demiflti. Bu sav bugün için de geçerli. Ço¤unun s›¤›na¤› “zaman
darl›¤›”. Ancak bugünkü durum,
zaman darl›¤›ndan çok, özensizlikten, dile sayg›s›zl›ktan kaynaklan›yor. Anadiline sayg›s› olmayan›n kendisine sayg›s› olabilir mi?
B
ak›n, Amerikal› ünlü yazar Mark Twain, bas›mevine gönderdi¤i yaz›lar›ndaki noktalama imlerinin
görevli düzeltmen taraf›ndan de¤ifltirilmeye kalk›fl›ld›¤›n› duydu¤unda
yay›nc›s›na hemen bir telgraf çeker
ve düzeltmenin son duas›n› dahi
yapmas›na olanak sa¤lanmadan öldürülmesini emreder. (!)
‹flte yazar onuru budur!..
13
‹letiler...
Bütün Dünya • Eylül 2007
A
ncak, al›nt›lanmak istenen yaz›da düzeltilmesi
gereken yanl›fl ya da
aç›klanmas› gereken bir
sözcük varsa, yan›na, köfleli ayraç
içerisinde –olanakl› ise italik harflerle– düzeltme ya da uyar› yap›labilir. Bir gazeteden iki al›nt›:
“Kanuni Sultan Süleyman görkemli bir Osmanl› padiflah› oldu¤u kadar divan› da olan (Avni Divan›) ulu bir flair...”
“Birinci ve ikinci sanayi ve kalk›nma planlar› ile çok sayg›n ve
soylu bir u¤rafl verilmifl, co¤rafya
bütüncül olarak ele al›nm›fl...”
Birinci al›nt›da ad› geçen “Avnî
Divan›” Fatih Sultan Mehmet’indir.
Kanunî ise fliirlerini “Muhibbî” takma ad›yla yazm›flt›r. ‹kinci al›nt›da
“bütüncül” sözcü¤ü totaliter karfl›l›¤›d›r, burada yanl›fl kullan›lm›flt›r.
Bu tümceleri al›nt›lamak isteyen kifli yanl›fll›¤›n ay›rd›ndaysa
“Avni Divan›” n›n yan›na [Muhibbî Divan›]; “bütüncül” sözcü¤ünün yan›na da uyar› olarak
[yanl›fl] ya da sözcü¤ün do¤rusu
olan [bütün] yazabilir.
Yaz›lar›m› genelde araflt›rmaya dayal› yazd›¤›m için al›nt›lara
çok yer verir, dolay›s›yla t›rnak
imini kullanmak zorunda kal›r›m. S›k kullan›lan bu im bir yerde okumay› zorlaflt›r›r, dikkati
da¤›t›r. O nedenle, uygun düfltükçe, baz› al›nt›lar›mda ya da
önemsedi¤im sözcükleri vurgulamada italik veya siyah harf kullan›r›m. (T›rnak kullanmadan,
sadece harf boyutu küçültülerek,
örne¤in 14 puntodan 12 puntoya
inerek de al›nt› yap›labilir.) Ancak, hat›rlatmak isterim ki, italik
ya da siyah harflerle yazd›¤›m
14
al›nt› ya da sözcüklerde “t›rnak”
imini kesinlikle kullanmam.
Ne yaz›k ki, pek çok yazar›m›z noktalama imlerini bir mirasyedi savurganl›¤›yla gelifligüzel
kullan›r, al›nt›lad›¤›, önemsedi¤i
bir sözü t›rnak içinde siyah ya da
italik (hatta siyah italik) yaz›yla
yazmakta sak›nca görmez. Oysa,
siyah ya da italik yaz›yla yap›lan
al›nt›larda veya sözcüklerde t›rnak imi kullan›lmaz: “Muhibbî”
Mu yaz›l›fl› do¤ru; “Muhibbî ”, “M
hibb î ”, “M
Muhibb î ” yaz›l›fllar›nda
t›rnak imine gerek yok. T›rnak
iminden amaç al›nt› yap›ld›¤›n›
belirtmek, bir sözcü¤ü vurgulamak ise harf de¤iflikli¤i de ayn›
görevi yapar.
Bunun yazmay› kolaylaflt›ran,
okuyanda dikkati çeken bir yan›
daha vard›r: Uzun ve birkaç bölümceli al›nt›larda her bölümcenin
bafl›na t›rnak imi konur ve al›nt›n›n bafl›nda aç›lan t›rnak son bölümcenin bitiminde kapan›r.
Bu gibi al›nt›larda –hele de bölümce say›s› fazla ise– as›l yaz› ile
al›nt› yaz› ay›r›m›, okuyanda duraksama (tereddüt) yaratabilir; Say›n Berk A¤lagül’de oldu¤u gibi...
S
ay›n A¤lagül, bu yan›lg›ya
düflmeseydi, bu¤ün sözcü¤ünün benim de¤il, Nurullah Ataç’›n oldu¤unun ay›rd›na var›rd›. Üstelik, al›nt›n›n sonunda, yazar ad›yla birlikte kayna¤› da belirtilmiflti.
Ayr›ca, Ataç’›n sözcü¤ünün
do¤rusu da bu¤ün de¤il, bü¤ün
olmal›yd›; düzeltiyorum. Kendilerine ikinci bir kaynak vereyim: Nurullah Ataç, Söylefliler, YKY. ‹stanbul, 1. bask›, 2000, s. 261)
T
ürk Dili ve Edebiyat› ö¤retmeni Say›n Güvensen’in uyar›s› yerinde:
Türkçe’yi yaz›l›fl› do¤ru
de¤il; kesme imi kullan›lmadan
Türkçeyi yaz›lmal›yd›. Ancak,
okurumun elektronik iletisini aynen al›nt›lad›m; Nejat Muallimo¤lu’nun dedi¤i gibi...
Say›n Güvensen’in ikinci sorusuna gelince:
Atatürk’ün Türk Dil Kurumu
1983’te kapat›lana kadar 60 y›lda
oluflturulup pekifltirilen pek çok
yaz›m kural›, Kenan Evren’in
devlet bürosu TDK’since alt üst
edildi. Örne¤in altm›fl y›ll›k ilkokulu ilk okul, ortaokulu orta
okul yapt›¤› gibi dersane, eczane, hastane, pastane, postane
sözcülerini de dershane, eczahane, hastahane, pastahane, postahane biçimine dönüfltürdü.
Bu sözcükler, Atatürk’ün
1932’de kurdu¤u Türk Dil Kurumu’nun 1935’te yay›mlad›¤›
Türkçeden Osmanl›caya Cep K›lavuzu’ndan bafllayarak bu kurumun süre¤i (devam›) olan bugünkü Dil Derne¤i’nin 1989’dan
bu yana yay›mlad›¤› bütün sözcük ve yaz›m k›lavuzlar›nda dersane, eczane, hastane, pastane,
postane biçimindedir.
Bugün, günlük yaflamda çok
kullan›lan, yazarlarca benimsenmifl, devlet yaz›flmalar›na bile girmifl bu sözcükleri dershane, eczahane, hastahane, pastahane, postahane biçiminde yazmak yanl›flt›r.
Bal›khane, çayhane, do¤umhane, kahvehane, kumarhane, meyhane, flaraphane gibi sözcüklerde
ise “h” harfi korunmufltur.
***
Okurlar›mdan bugüne kadar
ald›¤›m iletiler aras›nda soru soranlar çok; övücü, özendirici olanlar ise pek çok. Yedi y›l boyunca,
bir iki tane de olsa yerici ileti de
gelmedi de¤il. Bunlardan birini de
5 Temmuz 2007 tarihinde ald›m.
fiunu özellikle vurguluyorum:
Ben, yafl› 3 çeyrek yüzy›l› aflm›fl
bir Atatürk genciyim. Yaz›lar›m›
dinç kafalar için, Atatürk’ün
cumhuriyeti emanet etti¤i Türk
gençleri için yaz›yorum. Baz›lar›
be¤enmese de biz dilimizi, sözcüklerimizi seviyoruz ve kullanmay› sürdürece¤iz.
Ancak onlara yine de teflekkür ediyorum Bütün Dünya’y› okuduklar› için; ola ki dergimizi okuyarak onlar da bir gün
bize kat›l›rlar.
Not: Yaz›m› bitirip son kez
gözden geçiriyordum ki, dergimizin A¤ustos 2007 say›s›yla birlikte bir “Ifl›k” doldu gönlüme.
“Bizden Size Mektuplar” sayfas›nda, pek çok okurumuz gibi
Sevgili Çi¤dem Ifl›k’›n iletisi de
çabam›za güç katt›:
“Say›n Orhan Velidedeo¤lu,
“T
BMM’inde Türkçe
Komisyonu” bafll›kl›
yaz›n›z› büyük bir
zevkle ve sizden yine bir fleyler ö¤renerek okudum.
Türkçemize sahip ç›kt›¤›n›z ve
genç kufla¤a -benim gibi- Türkçemizi anlat›p do¤ru yolu gösterdi¤iniz için size çok teflekkür ederim. Umar›m bir gün ben de sizin
gibi çok derin bir Türkçe bilgisine sahip olurum. Sayg›lar›mla.”•
[email protected]
15
‹lk
Dersimiz
Türkçe
Saniye
Özden
Sözcük bilginizi denetledikten sonra, do¤ru yan›tlar için 18’inci sayfam›za bak›n›z
1. peksimet (yunanca) –
a) kek b) pasta c) ›s›da
kurutulmufl ekmek
ç) bayat ekmek
2. iskonto (italyanca) –
a) indirim b) bakiye
c) kalan ç) zarar›na
3. faça (italyanca) –
a) görünüfl b) tav›r
c) yara ç) k›l›k
4. efendi (yunanca) –
a) köle sahibi b) terbiyeli, nazik
c) erkek hizmetçi ç) sahip
5. karakter (frans›zca) –
a) ›ra, özyap› b) huy
c) nitelik ç) özellik
6. karambol (frans›zca) –
a) kaos b) kar›fl›kl›k
c) bozukluk ç) düzensizlik
7. kukla (yunanca) –
a) kifliliksiz b) oyuncak
c) gerçekd›fl› ç) niteliksiz
8. radikal (frans›zca) –
a) kökten
b) içeriden c) sa¤lamca
ç) as›l
9. statü (frans›zca) –
a) rütbe b) makam, konum
c) düzey ç) aflama
10. pano (frans›zca) –
a) levha b) iflaret
c) tablo ç) çerçeve
11. net (frans›zca) –
a) aç›k seçik b) bütün
c) pürüzsüz ç) karmaflas›z
12. papel (ispanyolca) –
a) para b) miktar
c) bedel ç) fiyat
13. reel (frans›zca) –
a) aynen c) oldu¤u gibi
c) aç›kça ç) gerçek
14. risk (frans›zca) –
a) zarar olas›l›¤› b) tehlike
c) korku verici
ç) zararl›
15. sinonim (frans›zca) –
a) anlamdafl b) benzer
c) ayn› ç) karfl›t
17
‹lk
Dersimiz
Türkçe
Tüm ö¤retmenlik yaflam›nda binlerce uygar Türk genci yetifltiren,
cumhuriyet döneminin öncü ö¤retmenlerinden Cemile Aytaç,
yaflam›n›n 99’uncu y›l›nda Ankara’da yaflama veda etti.
Yan›tlar
17’nci sayfam›zda yer alan sözcüklerin do¤ru karfl›l›klar›
1. peksimet (yunanca) – c) ›s›da kurutulmufl ekmek. Türkçe’ye çok eskiden yerleflmifl ve benimsenmifl bir sözcüktür.
2. iskonto (italyanca) – a) indirim. Önceden yerli bir sözcük gibiydi; ama
flimdi “indirim”e yerini büyük oranda
b›rakt›. Dar›s› “indirim”li sat›fl yer adlar›n›n bafl›na...
3. faça (italyanca) – ç) k›l›k. Asl›nda argo bir sözcüktür; ama de¤iflmeceli
(mecazi) kullan›m› da bulunmaktad›r.
4. efendi (yunanca) – b) terbiyeli, nazik.
Efendi sözcü¤ünün uzun bir serüveni
var Türkçe’de... Sahip’ten, hizmetçiye
de¤in genifl bir de¤iflim yaflad›. Bugün
öbür anlamlar›n›n yan›nda öne ç›kan›
“terbiyeli” olan›d›r.
5. karakter (frans›zca) – a) ›ra, özyap›.
Karakter, Öztürkçe karfl›l›klar›n›n yan›nda yayg›n kullan›m›n› koruyor.
6. karambol (frans›zca) – b) kar›fl›kl›k.
Bir bilardo terimi olan “karambol”, istekan›n vurdu¤u topun öbür toplar› vurmas› anlam›ndad›r. De¤iflmeceli anlam›yla yerleflti Türkçe’ye.
7. kukla (yunanca) – a) kifliliksiz. Tahta, karton gibi fleylerden yap›lm›fl hayvan ya da insan figürleri ve bu figürlerin devinimleri sa¤lanarak sahnelenen
oyun anlam›ndad›r. Bu anlam›ndan
daha çok de¤iflmeceli anlam›yla kullan›lmas› yayg›nd›r. Kendi iradesini yaflayamay›p bir baflkas›n›n yönlendirifliyle hareket eden kifli ya da devlet,
hükümet: “Kukla hükümetler...” “Sevgilisinin kuklas› oldu ç›kt› sonunda.”
18
8. radikal (frans›zca) – a) kökten. Latince “kök” anlam›ndaki “radikx” kökünden Bat› dillerine geçen “radikal”in tamlama s›fat› olarak kullan›lmas› daha çok yayg›nlaflt›: “Radikal
dinci”, “Radikal ‹slamc›” gibi. Bu kullan›m›n yan›nda “köktendinci” gibi
kullan›mlar da yayg›nd›r. Fizik ve kimya terimi olarak kullan›m›n› da unutmamal›: “Serbest radikaller”.
9. statü (frans›zca) – b) makam,
konum. Ne yaz›k ki bu sözcük ülkedeki bürokratik dil yüzünden “statüsünü” koruyor.
10. pano (frans›zca) – a) levha. Pano
“levha”dan daha yayg›n. Arapça’n›n
yerini Frans›zca ald›.
11. net (frans›zca) – a) aç›k seçik.
“Net”in, Türkçe san›lacak kadar
yayg›nlafl›p yerleflti¤ini “aç›k seçik”
görebiliyoruz.
12. papel (ispanyolca) – a) para. Bu ‹spanyolca argo sözcük Türkler
taraf›ndan çok sevildi.
Türkiye Cumhuriyeti
Son Gençlerinden Birini Daha
13. reel (frans›zca) – ç) gerçek. Bir dönem çok yayg›n kullan›lan “reel”, bugün
daha çok ekonomi alan›nda yayg›nd›r.
14. risk (frans›zca) – a) zarar olas›l›¤›.
“Tehlike”, “zarar” sözcükleri, yeterince uyar›c› gelmedi¤i için mi “risk”
ye¤leniyor?
15. sinonim (frans›zca) – a) anlamdafl. Bir dönem Bülent Ecevit’in dilinde s›k geçen “sinonim”, “anlamdafl” gibi bir karfl›l›¤› bulunca, ona
yerini çabucak verdi.
Kaybetti
•Mete Akyol - Bütün Dünya•
B
u y›l temmuzun son
haftas›nda, Ö¤retmen
Cemile Aytaç’› da kaybettik. Oysa 100’üncü
yafl›na ad›m atmas›na yaln›zca
birkaç ay kalm›flt›.
Ö¤retmen Cemile Aytaç’›n
kiflili¤inde Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, yak›n tarihinin bir yak›n görgü tan›¤›n›, Türk istiklali
ve cumhuriyeti ise, muhafaza
ve müdafaas›n›n kendisine birin19
Bütün Dünya • Eylül 2007
Türkiye Cumhuriyeti Son Gençlerinden Birini Daha Kaybetti
ci görevi olarak verildi¤i kurulufl günleri Türk gençli¤inin
son erini kaybetti.
leri için, beyinsel üretimleriyle ve kiflisel davran›fllar›yla Atatürk ayd›nl›¤›n› yans›tmalar› gerekti¤i görüflünü daha genifl
topluluklara yaymak amac›yla dergilerde yaz›lar yazm›fl, radyolarda, televizyonlarda konuflmalar yapm›fl ve... Tüm beyinsel üretimiyle ve kiflisel davran›fl›yla ayr›ca, bir “Uygar
Türk”ün nas›l olmas› gerekti¤inin örne¤ini oluflturmufltur.
Bu y›l›n temmuzunun son haftas›nda, onu da kaybettik.
Cenazesi, Türk halk›n›n son seçimini yapt›¤› günden birkaç
gün sonra Ankara’da, Kocatepe Camii’nden kald›r›ld›.
O gün Kocatepe Camii’nin musalla tafllar›nda, Türk bayra¤›n›n sar›p sarmalayarak kucaklad›¤› üç tabutta, milletvekili
mazbatas›n› alamadan bir trafik kazas›nda yaflam›n› kaybeden
Prof. Dr. M. Cihat Özönder, bir albay ve Ö¤retmen Cemile
Aytaç yat›yorlard›.
‹lk iki “er” kifliden sonra imam, üçüncü s›radaki “hatun” kiflinin de cenaze namaz›n› k›ld›rmak üzere toplulu¤un önündeki “görevli” yerini almadan önce Ö¤retmen Cemile Aytaç’›n tabutunun önündeki (bu yaz›n›n bafl›nda gördü¤ünüz) fotograf›n› ters çevirdi, sonra da “Hatun kifli niyetine” diyerek cenaze
namaz›n› k›ld›rmaya bafllad›.
Yeryüzüne bahfledilmifl en ayd›nl›k ve en insansal bir dini,
Ankara’n›n Kocatepe Camii’nin o gün görevli imam›n›n anlay›fl›
ve yorumlay›fl›, yüzeysel görünümüyle çok basit bir davran›flt›r.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ça¤dafl ve uygar kimli¤i
aç›s›ndan dikkatle bak›ld›¤›nda ise bu olay, devrimsel geliflimimiz önüne ç›kar›lan bir Dervifl Vahdeti tehlikesinin, filiz
vermek üzere y›llar sonra çatlayan bir tohumu dehfletindedir.
Sonsuzluk uykusundaki merhum Ö¤retmen Cemile Aytaç,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bafl›na gelebilecek olas› bir tehlikenin tan›¤› olamad› ama...
O sonsuzluk uykusunda bile ö¤retmenlik görevini sürdürdü, dolayl› da olsa, büyük bir tehlikeyi görmemizi sa¤layarak
bize önce dersimizi, sonra da ev ödevimizi verdi:
“Tehlikeyi görmezden gelmeyin...” dedi. “Uyan›k olun...”
S
onsuzlu¤unun mekan›nda ›fl›klar içinde yats›n, sonsuzlu¤unun zaman›nda huzurlar içinde uyusun. Cemile Aytaç, çocuk yafllar›nda bafllam›flt› Türkiye’nin bafl›na gelenlerin
görgü tan›kl›¤›na...
“O geceyar›s› saat ikide, minarelerden gelen sela sesleriyle f›rlad›k yataklar›m›zdan. Daha sonra Ramazan davulcular›
dolaflmaya bafllad›lar sokaklarda. ‘Kalk›n ey ahali... Uyan›n ey
‹zmirliler... Düflman ‹zmir’i iflgal ediyor...” seslerine, silah sesleri kar›flt›.”
Mahallesindeki yafl›t› arkadafllar›yla birlikte iflgalci askerlerin
karfl›s›na geçip, ellerindeki ka¤›t Türk bayraklar›n› onlar›n gözlerine sokarcas›na sallayarak direnifl yapt›klar› günleri Cemile
Aytaç, tan›kl›¤›n› yapt›¤› günler olarak de¤il, görevini yapt›¤›
günler olarak an›msam›flt›r yaflam› boyunca.
Babas›n›n flehit edilmesinden sonra annesiyle birlikte Nevflehir’e, day›s›n›n yan›na gittikleri günlerini ise yaln›zca gözlerinin önünden y›llarca eksilmeyen görüntülerle de¤il, ac›s›n› ve s›z›s›n› hiçbir zaman unutamad›¤› yüre¤inin ezikli¤iyle
de ömrü boyunca yaflam›flt›r.
‹flgalci askerlere tafl f›rlatt›¤› ‹zmir sokaklar›nda üç y›l sonra bir 9 Eylül sabah› flak›d›¤›n› duydu¤u nal sesleri, Cemile
Aytaç’›n kulaklar›nda da, beyninde ve yüre¤inde de, bitmeyen bir zafer marfl› coflkusunu yüzy›la yak›n süre korumufltur.
Cemile Aytaç, kendine çizdi¤i “Mustafa Kemal Pafla’n›n Cemile’si” olaca¤› amac›yla ‹zmir Ö¤retmen Okulu’nda ö¤renimine ve
e¤itimine bafllam›fl, okulu bitirdikten sonra ise bu amac›n› “Reflat
Nuri’nin Feride’si” inanc›, içtenli¤i, gururu ve görev sorumlulu¤uyla pekifltirerek Anadolu’nun çeflitli yörelerine ›fl›¤›n› götürmüfl, binlerce ö¤renci yetifltirmifltir.
Atatürk devrimlerinin tümünü genç bir ö¤retmen kimli¤iyle
önce kendi özümsemifl ve uygulam›fl, sonra da baflta ö¤rencileri
olmak üzere tüm çevresine tan›tm›fl, özümsetmifl ve uygulamalar›na yard›mc› olmufltur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ve onun kurdu¤u ça¤dafl Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anlam›n› ve de¤erini Cemile Aytaç’tan ö¤renmeleri, onun, bir bölümü Türkiye’nin yönetiminde üst düzey görevlerde bulunan binlerce ö¤rencisi için yaflamsal bir talih olmufltur.
Her gerçek ö¤retmen gibi Cemile Aytaç da, görevinden emekli olduktan sonra da ayn› sorumluluk duygusuyla
sürdürmüfltür ö¤retmenlik kimli¤ini.
Uygar tüm Türk gençlerin “uygar” kimli¤ini hak edebilme20
B
u y›l temmuzun son haftas›nda, Ö¤retmen Cemile
Aytaç’› da kaybettik. Oysa 100’üncü yafl›na ad›m atmas›na yaln›zca birkaç ay kalm›flt›. Ö¤retmen Cemile Aytaç’›n kiflili¤inde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yak›n tarihinin bir yak›n görgü tan›¤›n›, Türk istiklali ve
cumhuriyeti ise, muhafaza ve müdafaas›n›n kendisine birinci
görevi olarak verildi¤i kurulufl günleri Türk gençli¤inin son
erini kaybetti.
Sonsuzlu¤unun mekan›nda ›fl›klar içinde yats›n, sonsuzlu¤unun zaman›nda huzurlar içinde uyusun.•
21
Bu Bölümdeki Fotograflar›
Çeken Sanatç›yla Tan›fl›n
Beyflehir’de do¤an Reha Bilir, ‹stanbul Üniversitesi, Eczac›l›k Fakültesi’nden mezun olduktan sonra serbest eczac› olarak çal›flmaya
bafllam›flt›r. Eskiflehir Anadolu Lisesi’nde okudu¤u y›llarda bafllad›¤› amatör fotografç›l›¤› 30 y›ld›r sürdürüyor. ‹lk ödülünü 1975 y›l›nda Akbank’›n bölgeleraras› yar›flmas›nda alan Bilir’in yurt içi ve
yurt d›fl› yar›flmalarda birçok ödülü bulunmaktaReha Bilir
d›r. 2000 y›l›nda “Son Ustalar” adl› seri fotograflar›yla Pamukbank Foto¤raf Yar›flmas›’nda teflvik
ödülü ald›. Uluslararas› Foto¤raf Federasyonu patronajl› yar›flmalardaki ödüllerinden dolay›, 2003
y›l›nda AFIAP (Uluslararas› fotograf sanatç›s›) unvan›yla ödüllendirildi. Birçok ülkede karma sergilerde fotograflar› yer alan Reha Bilir’in, ülkemizde
de birçok ilde fotograflar› ve dia gösterileri sergilendi. “Dijital Kareler” adl› sergisi nedeniyle, Pamukbank taraf›ndan yay›mlanan “Türkiye’de Foto¤raf” adl› yay›nda, fotograf üzerinde bilgisayar ortam›nda oynamalar yapan ilk Türk fotografç›lar›
aras›nda gösterildi. Birçok dergi, gazete ve mesleki yay›nlarda röportajlar›, fotograflar›, portfolyolar› yay›mland›. Uluslararas› ve
ulusal birçok yar›flmada jüri üyesi oldu. Eczac›bafl› taraf›ndan yay›mlanan “Bal›kç›lar” ve “Pazar” albümlerinde fotograflar› yer ald›. Özel bir dergide, Pir Sultan Abdal’›n torunlar›n›n göçebe yaflam›n› konu alan “Gezginci Dervifllerin Kalender Torunlar›” ve Mevlevi yaflam›n›n konu edildi¤i “Ben Dönerim, Gökler Döner” adl› foto-röportajlar› yay›mland›.
1999 y›l›nda ‹sviçre’de Dünya Kupas›, 2004 y›l›nda ‹ngiltere’de
mansiyon kazanan ülke tak›mlar›nda yer alan Bilir, toplam 5 kez
ülke tak›m›na seçildi. Beyflehir’in Yeflilda¤ kasabas›ndaki “Leylekler
Vadisi”nin fotograflarla ülkede ve yurt d›fl›nda tan›t›m›na katk›lar›ndan dolay›, Yeflilda¤ Belediyesi taraf›ndan 2004 y›l›nda “fahri
hemflehrilik” belgesiyle ödüllendirildi. EFSAD (Eskiflehir), AFAD
(Adana) ve AKF‹D (Akflehir) derneklerinin üyesi, Selçuklu Foto¤raf
Sanat› Derne¤i (FOTOSEL)’in kurucu baflkan› olan fotografç›n›n
“Photo Digital” dergisinde fotograf üzerine yaz›lar›, “Adana Life”
dergisinde sanat söyleflileri yay›mlanmaktad›r. Birçok dernekte ve
üniversitelerde fotograf etkinliklerine, fotograf günlerine, sempozyumlara, panellere, fotograf fuarlar›na fotograflar›yla ve birikimleriyle kat›lan fotografç›, Selçuk Üniversitesi, ‹letiflim Fakültesi fotograf etkinliklerine dan›flmanl›k yapmaktad›r.•
22
Fotograflar: Reha Bilir
“Mevlana Y›l›”nda Tüm Dünya Onu An›yor
Mevlana
800 Y›l Önce
Bu Ay Do¤du
Lütfen sayfay› çeviriniz ’
23
Mevlana
800 Y›l Önce
Bu Ay Do¤du
•Songül Saydam - Bütün Dünya•
addi de¤erlere ilginin giderek artt›¤›
son dönemde sevgi, bu ilgiyle ters
orant›l› bir biçimde, umursanmazl›k girdab›na itiliyor. Yaln›zca kendini düflünerek, herfleye sahip olma h›rs›yla dolu, yok edici anlay›fl,
her geçen gün daha çok kiflinin
benli¤ine egemen oluyor. Savafllar, artan ›rkç›l›k, düflüncede yaflanan kirlilik, yaln›zca insanl›¤a de¤il, tüm dünyaya, do¤aya, hayvan-
M
24
lara, bitkilere yaflan›lmas› güç bir
yar›n oluflturuyor. Bu kayg› verici
geliflme karfl›s›nda dünyada bofl
durmayanlar da var. Bu u¤rafl›
içindeki Birleflmifl Milletler, 1995
y›l›nda somut bir biçimde tavr›n›
ortaya koydu. Dünyan›n bu en etkin örgütünün E¤itim, Bilim ve
Kültür Kurumu (UNESCO), 1995
y›l›n› “Uluslararas› Hoflgörü Y›l›”
ilan etti. Dünyay› Mevlana’y› anlamaya ve ö¤renmeye ça¤›rd›. Oniki
y›l sonra do¤umunun 800’üncü
y›ldönümü dolay›s›yla 2007 “Dünya Mevlana Y›l›” ilan edildi. Çünkü
13’üncü yüzy›lda yaflamas›na karfl›n Mevlana, unutulmaz dizeleriyle
o günlerdeki etkinli¤ini yüzy›llar
sonra bugün de sürdürmektedir:
“Gene gel, gene
Ne olursan ol,
‹ster kafir ol, ister atefle tap,
ister puta,
‹ster yüz kere tövbe etmifl ol,
‹ster yüz kere bozmufl ol
tövbeni.
Umutsuzluk kap›s› de¤il
bu kap›
Nas›lsan öyle gel.”
Böylesi bir gönlün sahibi Mevlana, kendiniyse flöyle anlat›yordu:
“Ben, bir pergel gibiyim. Bir
aya¤›mla inançlar›ma ba¤l›y›m.
Öbür aya¤›mla da yetmifliki milleti
dolan›r, sarar sarmalar›m.”
Onun din, ›rk, düflünce ayr›m›
yapmaks›z›n yetmifliki milleti kucaklayan bu sözü, insanl›k tarihi
denli eski olan insan sevgisinin
kaynaklar›n› arayan her insanda
yank›s›n› bulacakt›. “Biz birlefltirmek için geldik, ay›rmak için de¤il” diyerek Do¤u ve Bat› aras›nda
bir köprü oldu Mevlana... Ça¤dafllar› Hac› Bektaflî Veli, Yunus Emre
gibi düflünce ve sanat adamlar›n›
etkiledi¤i gibi, kendisinden sonra
gelenlere de esin kayna¤› oldu.
u etki Do¤u’nun s›n›rlar›n› aflarak, Bat›’ya
da yay›lacakt›. Bunlar
aras›nda Danimarkal›
yazar, halk masallar› toplay›c›s›
Hans Christian Andersen de vard›. Mevlana’n›n yap›tlar›n›n ilk
kez Almanca’ya çevrilmesinden
sonra Goethe ve Hegel gibi sanatç› ve düflünürlere esin verecekti. Rembrandt gibi ünlü Bat›l›
ressamlara ve Do¤u’nun ünlü
B
25
minyatürcü ve ressamlar›n›n yap›tlar›na ›fl›k ve renk oldu.
988 y›l›nda Amerika’da
“Open Secret” ad›ndaki
Mevlana fliirleri kitab› 50
bin adet sat›ld›. Onu izleyen “The Essential Rumi” kitab›
110 bin adet satarak, en çok satan
fliir kitab› oldu. O bugün Amerika’da en çok okunan flairler aras›nda. Sema gösterileri, Fransa,
Amerika, ‹talya’ya taflm›fl durumda
ve giderek artan bir ilgiyle izlenmeye devam ediyor.
21’inci yüzy›l›n yaflama getirdi¤i rahatl›k, insan›n içindeki
bofllu¤u doldurmaya ne yaz›k ki
yetmiyor. Mevlana insanlara flöyle sesleniyor:
“‹nsanda o kadar büyük bir
aflk, h›rs, arzu ve üzüntü vard›r ki
yüzbinlerce alem kendisinin olsa
yine huzur bulamaz. Bu zevklerin,
arzular›n hepsi bir merdivene ben-
1
26
zer. Merdiven basamaklar› oturup
kalmak için elveriflli de¤ildir; üzerine bas›p geçmek için yap›lm›flt›r.
Uzun yolu k›saltmak, ömrü bu
merdiven basamaklar›nda heder
etmemek için çabuk uyanan ve
durumu bilen insana ne mutlu.”
“Bir can vard›r can›nda
o can› ara,
Beden da¤›ndaki gizli
mücevheri ara!
Ey yürüyüp giden dost
bütün gücünle ara,
Amma d›flar›da de¤il,
arad›¤›n› kendi içinde ara!”
Mevlana Celâleddin Rumî 800
y›l önce 30 Eylül 1207’de Belh’de
do¤du. Babas› Bahaeddin Veled, o
günlerde Sufi e¤ilimli bir hukukçu
ve ünlü bir söylevciydi. Dilinin tatl›l›¤› konuflmas›ndaki aç›kl›¤› ve
nüktecili¤iyle Belh’te ve Horasan’›n öteki kentlerinde çok say›da
taraftar edinmiflti. Onun Belh’te,
Semerkand’da, Vahfl’ta ve Horasan’›n öteki kentlerinde yapt›¤›
toplant›lara yüzlerce insan kat›l›rd›. O yaln›zca bir söylevci de¤il,
ayn› zamanda eflsiz bir bilim adam› ve ayd›nd›. Bu yüzden halk
ona, “Sultanü’l-Ulema” (Bilginlerin
Sultan›) ad›n› takm›flt›.
Mevlana befl yafl›ndayken ailesiyle birlikte göç yollar›na düfltü.
Bir süre Erzincan, Malatya’da kald›ktan sonra Konya’ya yerlefltiler.
Burada ilk e¤itimini babas›ndan
alan Mevlana, daha sonra medreseye bafllad›. Onsekiz yafl›na geldi¤inde Gevher Hatun’la evlendi.
Mevlana 1230’da babas›n›n ölümünden sonra, babas›n›n görevlerini üstlendi ve camide halka vaaz
vermeye bafllad›. Fakat Mevlana
kendini babas›n›n yerini almaya
haz›r görmüyordu. Bu s›ralarda
babas›n› görmek için Konya’ya gelen Tirmizli Seyyid Burhaneddin,
Mevlana’n›n e¤itimi üzerinde
önemli rol oynayacakt›.
Mevlana dokuz y›l boyunca
hocas› Burhaneddin’in yan›nda
kald›. Halep ve fiam’da e¤itim ald›. Seyyid Burhaneddin, Mevlana’n›n düflünce dünyas›nda çok
büyük ufuklar açt›, tasavvuf bilgileri afl›lad›, yeni bir düflünce evreninin oluflmas›n› sa¤lad›. Bu tasavvuf bilgilerinin kayna¤› eski
‹ran, Hint dinleri, özellikle de
Zerdüfltluk’tan esinlenmekteydi.
Mevlana, Burhaneddin’in emri
üzerine “Riyazet” denilen perhizlere, nefsi ile savafla bafllad›.
evlana sürekli perhizden dolay› zay›f, sar› yüzlü ve
ince vücutluydu.
D›fl görünüfle asla öncelik vermeyen bir kiflili¤e sahipti. Önem veren kiflileri, “Görünüfle tapan, görünüflün süsü içinde kalm›fl olan,
M
27
Bütün Dünya • Eylül 2007
d›fl terbiye ile yetinip gösterifl
için giyinen ve asla anlam›, derin
nicelikleri bilmeyen, kavrayamayan ve görmeyen zavall›lar” olarak de¤erlendirmekteydi.
na göre, insan önce
kendisindeki kin, k›skançl›k, h›rs, merhametsizlik gibi kötü
huylar› görüp onlar› e¤ittikten
sonra baflkalar›n› k›namal›yd›. S›k›nt› ve huzursuzluk mutlaka bir
günah›n cezas›, huzursa bir ibadetin karfl›l›¤›yd›. ‹yilik yapmak bir
tür ibadetti ki, hem yapan hem de
yap›lan kifli için yarar› vard›.
1241 y›l›nda hocas› Burhaneddin öldükten sonra Mevlana, medresede dersler vermeye bafllad›.
Mevlana’n›n yaflam›ndaki en büyük de¤iflim 1244 y›l›nda Tebrizli
fiems ile karfl›laflmas›yd›. fiems
Konya’ya gelerek Mevlana’yla dost
olduktan sonra, Mevlana bambaflka bir anlay›fla girdi. fiems’le karfl›laflmadan önce Mevlana medresede ders veren, camide vaaz eden,
ibadetle meflgul olan bir hocayd›.
fiems’in etkisiyle dersi, vaaz› b›rakt›. Kendini müzi¤e ve dansa (sema) verdi. fiiirlerinde o zamana
de¤in görülmemifl bir coflku belirdi. ‹flte o günlerde yap›lan fiems’in
de kat›ld›¤› büyük bir toplant›da,
“Baflköfle neresidir?” diye soruldu¤unda, Mevlana, “Bilginlerin baflköflesi odan›n ortas›d›r. Ariflerin
baflköflesi evin köflesidir. Sufilerin
baflköflesi odan›n kenar›d›r. Âfl›klar›n görüflünde ise baflköfle dostun yan›d›r” yan›t›n› verdikten sonra fiems’in yan›na oturdu.
Mevlana’daki bu de¤iflim ve
fiems’e gösterdi¤i yak›nl›k halk›n
O
28
büyük tepkisine neden oldu. Artan
bu tepkiler karfl›s›nda fiems, kimseye haber vermeden fiam’a gitti.
Mevlana fiems’in yerini ö¤renince
onu Konya’ya getirtti.
Yeniden eski yaflama dönülmüfltü. Ama bu durum uzun sürmeyecekti. fiems, aralar›nda Mevlana’n›n o¤lu Alaeddin’in de bulundu¤u yedi kifli taraf›ndan b›çaklanarak öldürüldü ve cesedi bir
kuyuya at›ld›. Mevlana, fiems’in öldürüldü¤üne bir türlü inanamad›.
fiems’i bulmak umuduyla iki kez
fiam’a gitti. Onun öldü¤üne inand›ktan sonra, gece gündüz sema
etti, gazeller ve fliirler okudu.
Mevlana fiems’le tan›flt›ktan
sonraki dönemini “Hamd›m, pifltim, yand›m” sözcükleriyle tan›mlad›. ‹nsanlar›n d›fltan gördü¤ü evreni içten gördü. “Herfley flimdi
bafll›yor” diyerek insanlar›n ak›l
yoluyla ulaflamad›¤› soyut bir aflk
dünyas›na dald›. Bu aflk görünüflte
de¤il özdeydi. Gerçek aflk, olgun
insana duyulan ba¤l›l›k, kendi olgunlu¤unu onda görüfltü. Bu sevgi
coflkunluk durumu geçince tüm
insanlara, tüm canl›lara yay›l›r, iyiyi güzeli do¤rulu¤u amaçlar.
flk, insan› h›rstan, kibirden, varl›ktan ve benlikten kurtaracak tek
ilaçt›r. ‹nsan onunla bireysellikten kurtulur. Mevlana’ya
göre, “Gerçek sevgilide suret yoktur. Günefl ›fl›klar› duvara vurunca,
duvar parlakt›r, güzeldir. Fakat bu
güzellik, bu parlakl›k, duvarda, duvar›n üstünde de¤il, günefltedir. Duvar y›k›lsa bile güzellik güneflte
sonsuzdur. fiu halde kerpice de¤il,
günefle gönül vermek gerek.”
A
nsanl›¤›n evrensel dilinin
müzik oldu¤una inanan
Mevlana’ya göre, Tanr›’n›n
dili Türk olsun, Rum olsun, Arap olsun âfl›klar›n dilidir.
‹nsanlardaki birlik müzikle oluflacak. Bu düflüncesine karfl› ç›kanlara flöyle demiflti Mevlana:
“Biz müzik ve dansla cennetin
kap›s›n›n sesini duyuyoruz.”
Tutucular bu söze karfl›l›k olarak “Biz de müzi¤in dans›n sesini
duyuyoruz ama bize bir fley olmuyor” sözlerini söyleyince Mevlana,
“Biz cennettin kap›s›n›n aç›l›fl›n›n
sesini duyuyoruz, onlar kapan›fl›n›n sesini... Müzik ve dans aflk susuzlar›n› sular, dostlara can katar.
Araplar buluta ‘Rebap’ (müzik aleti) derler. Bulut nas›l güllükteki
gülleri sularsa, rebap da t›pk› öyledir. Ruh g›das›d›r... Sema bir uyan›flt›r. Zindanda uyanan elbette ziyandad›r ve uyanmay› istemez.
Güllük ve gülistanl›k bir yerde uy-
‹
30
kuya dalana gelince uyan›rsa zevki artar, belki de korkulu rüyalardan kurtulur. Kendi özünü görmeyen, ay yüzlü sevgiliyi seyredemeyen kifliye müzi¤in, tefin ne yarar›
var?” diyerek yan›t vermifltir.
Mevlana tutucular›n haram
sayd›¤› müzi¤i, raks› ve resmi de
yaflam›na katt›. Hayranlar›ndan biri olan “Gürcü” diye ça¤r›lan Gömeç Hatun, Kayseri’ye giderken
Mevlana’n›n özlemine dayanamayaca¤›n› düflünerek Aynüddevle
ad›ndaki bir Rum ressama Mevlana’n›n bir resmini yapmas›n› buyurdu. Ressam, ‹slam’da resmin
haram oldu¤unu bildi¤inden kendisinin öneremeyece¤ini söyledi.
“Gürcü” Mevlana’n›n onun düflündü¤ü gibi birisi olmad›¤›n› belirtti.
Aynüddevle çekine çekine Mevlana’ya resmini yapmay› önerdi.
Mevlana hiç çekinmeden “Becerebilirsen hemen baflla” dedi. Aynüddevle 20 portresini yapt›. Tü-
mü de farkl› oluyordu. Hemen her
çal›flmada Mevlana’n›n yüzü de¤ifliyordu. Aynüddevle bu durumu
kendisine anlatt›¤›nda, Mevlana
flu fliirle yan›t verdi:
“Ah bir görebilseydim kendimi!
Beyaz› verir renklerin bileflimi
Ama benim ruhum huzur
nedir bilmiyor,
Yine de içim çok rahat
S›n›rs›z derininde ruhumun
Denizler bo¤uldu çünkü.”
Din, dil, ›rk ayr›m› yapmaks›z›n tüm insanlar› kucaklayan
Mevlana’n›n, kad›na verdi¤i de¤er
de insancad›r. Evinde cariye kullanmayan, harem kurmayan Mevlana tekeflliydi.
“Kad›n nedir, dünya ne? ‹ster
söyle ister söyleme; o neyse gene
odur. ‹nsanlar yasak edildikleri fleye
karfl› afl›r› düflkün olurlar. Sen ne kadar kad›na, ‘Kendini sakla, örtün!’
diye emretsen, kendini gösterme iste¤i onda o oranda ço¤al›r. Halkta
da, gizlendi¤inden dolay› o kad›n›
görme e¤ilimi o kadar artar. fiu halde sen oturmufl, iki taraftan bu görmek ve görülmek arzusunu, ra¤betini art›r›yor ve bununla da onu ›slah
etti¤ini san›yorsun. Bu yapt›¤›n fesatç›l›¤›n bizzat kendisidir.”
“Kad›n Tanr›’n›n ›fl›¤›d›r, sevgili
de¤il, yarat›c›d›r, yarat›lm›fl de¤il.”
Evlenen o¤lu Sultan Veled’e
yazd›¤› ünlü mektupta da efline bir
soluk denli bile haks›zl›k etmemesini buyurdu.
fi
ems’in ölümünden sonra Salahaddin Zerkubi’yi kendisine yoldafl
edindi. Salahaddin’in
ölümünden sonra da Hüsameddin Çelebi’nin teflvikiyle yeni bir
yarat›c›l›k dönemine girdi. Hüsameddin Çelebi, kendisinden ta31
Bütün Dünya • Eylül 2007
raftarlar›na can yoldafl› olacak
manzum bir yap›t yazmas›n› istedi¤inde Mevlana, sar›¤›ndan bir
ka¤›t parças› ç›kar›p Çelebi’ye
uzatt›. Bunda Mesnevi’nin ilk onsekiz beyti yaz›l›yd›. Bundan
sonra Mevlana söylemeye, Hüsameddin Çelebi yazmaya bafllad›.
Bu sohbet onbefl y›l sürecekti.
Alt› cilt olan bu yap›t Mevlana’n›n ölümünden k›sa bir süre
önce tamamland›.
evlana engin bilgisini, insan do¤as›n› en ince k›vr›mlar›na de¤in kavrayan düflünce yap›s›n›, Anadolu
uygarl›klar›n›n zengin birikiminden alm›flt›. Arap ve Fars edebiyatlar›n› çok iyi biliyordu. Yunan
filozoflar›n›, Yunan flairlerinin fliirlerini ana dilinden okuyordu.
Hint-‹ran, Yunan mitolojisi, kutsal kitaplarda geçen öyküler,
sonradan klasikleflmifl Arap ve
‹ran halk anlat›lar› Mevlana’n›n
fliirlerinde genifl bir biçimde yer
al›yordu. fiiirlerini, halk Farsça’s›yla yaz›yordu. Bu engin birikimin topland›¤› bir di¤er yap›t›
da “Divan-› Kebir”di. Çeflitli konulardaki konuflmalar›, dost toplant›lar›nda dile getirdikleri “FihiMafih” ad› alt›nda derlenecekti.
Mevlana 17 Aral›k 1277 günü
66 yafl›nda Konya’da yaflama veda
etti. Cenaze töreni onun dünya görüflünün bir göstergesiydi adeta...
Kentli, köylü, bilginler, sufiler, ahiler, devletin ileri gelenleri, H›ristiyanlar’dan ve Yahudiler’den oluflan büyük bir kalabal›k kat›ld›. Nefirler, neyler, ziller, davullar çal›n›yor, müritler sema yap›yorlard›.
M
32
Babas›n›n bugünkü türbesinin yan›nda topra¤a verildi. Onun ölümüne dayanamayan kedisi de bir
hafta sonra yaflama veda etti.
Ayaklar›n›n dibinde yat›yor flimdi...
Mevlana’ya göre ölüm sonsuzlu¤a kar›flmakt›:
•“Ben o padiflah de¤ilim ki,
tahttan ineyim, tabuta bineyim.
Benim buyru¤um sonsuzluktur.
Ölümümüzden sonra mezar›m›z›
toprakta arama; bizim yerimiz bilge kiflilerin gönülleridir.”
•“E¤er mezar›m› ziyarete gelirsen, üstündeki toprak oynar görünür sanma. Ey kardeflim, meclisime tefsiz gelme.
Çünkü Tanr› meclisinde gaml›
olmak yaraflmaz.”
Sevginin kaynaklar›n› arayan
her insan›n u¤ramadan geçemeyece¤i bir evren olan Mevlana
flöyle diyor:
•“Bütün insanlar› sev ki daima çiçekler ve gül bahçeleri
içinde bulunas›n.” •“Her nerede ve ne halde olursan ol,
dost ve âfl›k olmaya çal›fl.”
•“Aflks›z olma ki ölü olmayas›n, aflkta öl ki diri kalas›n.”
•“Aslolan sevmektir.” •“Cömertlikte ve yard›m etmede
akarsu gibi ol.” •“fiefkat ve
merhamette günefl gibi ol.”
•“Baflkalar›n›n kusurunu örtmede gece gibi ol.” •“Hiddet
ve asabiyette ölü gibi ol.”
•“Tevazuda toprak gibi ol.”
•“Hoflgörürlükte deniz gibi ol.”
•“Ya oldu¤un gibi görün, ya
göründü¤ün gibi ol.”•
[email protected]
Ulusal bilinçten yoksun yaflamay› içlerine sindirenlerse köle olmakta bir
sak›nca görmemektedirler. Oysa cumhuriyeti kuranlar yurtta bar›fl,
evrende bar›fl›, fleref ve haysiyetle yaflamak için ilke k›lm›fllard›r. Bu
nedenle de Türklük bir kavga arac› olarak de¤il, bir yaflam biçimi
olarak tan›mlanm›flt›r. Bu yüksek görüfl Türk’ü bir ulusun ad› k›lm›flt›r.
Türkiye’m
T
ürkiye Büyük Millet Mecli“Efendim” diyordu. “Dün gece
si aç›ld›. Birbirlerine uzak Hamburg’ta infla edilen bir gemiduranlar el s›k›flt›lar. Bas›n mizi teslim ald›ktan sonra onurubunu “Güzel Bafllang›ç” ma verilen yemekte çok üst rütbeolarak manfletten verdi.
den bir subay bana hitaben yapt›Ulus ve ülke sevgisiyle dolup ¤› konuflmada, ‘Say›n komutan›m,
taflanlar›n mutlu olduklar›ndan H›ristiyanlar dinlerinin Asya’ya yakuflkumuz yoktur.
y›lmas›n› engelledi¤inizOrtak bir paydada birden, Slavlar da s›cak deleflmek ussall›¤›n gere¤i- Yaflamdan nizlere inmelerini önledidir. Ve Türkiye’min buna
sizleri sevmezGözlemler ¤inizden
gereksinimi vard›r. Ülke
ler. fiimdi siz 50 milyonüzerinde oynanmak istesunuz ve e¤er toplum
nen oyunlar› bofla ç›karolarak karn› tok, s›rt› pek
man›n yoludur bu...
olursan›z bu 50 milyon
Türkiye Cumhuriyeti
silah demektir ki, bununbir Türk devletidir. Bünla dünyan›n dengesi boyesindeki etnik guruplar›
zulur. Bunu düflmanlar›oluflturanlar da Türk van›z gibi, dostlar›n›z da istandafllar›d›r. Aksine bir
temezler. Bu nedenledir
Ali Naili
görüfl kargaflaya ve huki, sizler hep d›fltan alaErdem
zursuzlu¤a zemin haz›rlaca¤›n›z yard›mlarla yaflar
makt›r ki bunun yaln›zca
durumda
olmal›s›n›z.
düflmanlara yarar› vard›r.
Hiçbir zaman kendi ayaklar›n›z
Bunu yaflayarak geliyoruz.
üzerinde durmamal›s›n›z, hep dizYetmiflli y›llardan biri... Alman- lerinizin üzerinde yaflamal›s›n›z.
ya’n›n geçici baflkenti Bonn’un bir Bunun için de Türkiye devaml› bir
banliyösü olan Bad Godesberg’te kargafla içinde olmal›d›r. Bunun
Deniz Kuvvetleri Komutan› Orami- nas›l olaca¤›n› soruyorsan›z söyleral Hilmi F›rat’› dinliyorum:
yeyim: “Bu Abaza, bu Çerkez, bu
35
Bütün Dünya • Eylül 2007
Gürcü, bu Laz, bu Arapl›, bu Kürt”
diyerek birbirine k›rd›r›r›z.’”
T
ürkiye üstünde tezgahlanan bu oyun bugün de
vard›r. Dünler içinde Osmanl›’y› bitirdiler, doymad›lar. fiimdi Türkiye’yi bitirmek istiyorlar. ‹fl birlikçileri var, bir de
ulusal onurlar›n› yitirmifl olanlar...
Ulusal bilinçten yoksun yaflamay› içlerine sindirenlerse köle olmakta bir sak›nca görmemektedirler. Oysa cumhuriyeti kuranlar
yurtta bar›fl, evrende bar›fl›, fleref
ve haysiyetle yaflamak için ilke
k›lm›fllard›r. Bu nedenle de Türklük bir kavga arac› olarak de¤il,
bir yaflam biçimi olarak tan›mlanm›flt›r. Bu yüksek görüfl Türk’ü
bir ulusun ad› k›lm›flt›r.
Türklük ise bir nüfus cüzdan›
sorunu de¤ildir ve cumhuriyeti
kuranlar Türk halk›d›r ki da¤›lan
Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndan kopup gelen ve bugün yaflad›klar›
topraklara yerleflenlerdir. Toprak
onlarla imana gelmifl ve vatan olmufltur. Ve bu topraklar, vatanla,
Türk’le özdeflleflmifltir. Ulus, tarihi ve sosyolojik bir olgu olup
içinde Abaza, Pomak, Çerkez,
Gürcü, Laz, Kürt ve Arapl› var
olup ne mutlu türküm diyene mayas›yla mayalanm›fl bir bütündür. Bu bir anlamda da duygu birli¤i olup ulusal kültürde
bütünleflmedir. Amac› ise vatan›n ve milletin bölünmezli¤inde
birleflmedir.
Çünkü
vatan
bir bölgecilik hareketi olmay›p
bir bütünleflme hareketidir. ‹flte
bu nedenledir ki ne Alevi az›nl›kt›r; ne Kürt ne de ötekiler...
Esas›nda Türk toplumu temelde
36
“tek-kültür” devleti kimli¤ini
temsil etmektedir.
Nitekim parlamentoda bulundu¤um yirmi y›l içinde yüzlerce
milletvekiliyle birlikte oldum. Bölücüsünü görmedim yaln›zca çeflitli ideolojilere saplanm›fl olanlara tan›k oldum. Ülkenin bütünlü¤üyle kavgal› olan› yoktu. Daha
güzel, daha zengin, daha huzurlu
ve daha adil bir Türkiye özlemiyle ç›rp›nanlar› tan›d›m.
Ne do¤du¤umuz yerlere tak›ld›k ne de din ve vicdan özgürlü¤üne... Kanaatlerini, ideolojilerini
ve ideallerini siyaset arenas›na tafl›yanlar bölünmüfl bir ulusu düfllemedikleri gibi, düflünmediler
de... Tutucular hep oldu. Ama bölücüler olmad›. Türkiye sevdas›n›
farkl› dozlarda alg›lad›k; fakat
ulusa sadakatte ve devlete ba¤l›l›kta fark›m›z olmad›.
12 Eylül 1980 sonras› BTP’nin
efl baflkan› Ahmet Türk’le ayn› ko¤uflta gözetim alt›nda bulundum.
Sofraya birlikte oturduk, 1980 darbesinin getirdikleriyle, götürdüklerini bulmaya çal›flt›k.
fiimdi yeni bir dönem bafll›yor.
H
alk›n refah›n› sa¤layacak
çal›flmalar bir günefl gibi
her baflar›l› hizmeti ayd›nlatmal›, daha sayg›n
bir Türkiye ça¤dafl uygarl›k düzeyinin üstüne ç›kmal›d›r.
Korkusuz yaflama özgürlü¤ü su gibi, hava gibi içimizden
eksilmemelidir.
Devlet tek, ulus tek, bayrak tek hedefinden sapma olmadan yar›nlar›n bilimle ayd›nlanan ufkunda varl›¤›m›z sayg›yla
selamlanmal›d›r.•
‹zmir 85 Y›l Önce Düflman ‹flgalinden Kurtuldu
Halide Edip Anlat›yor: Ateflle
‹mtihandan Sonra Amaca Var›fl
15 May›s 1919 ‹zmir’in iflgalinden 9 Eylül 1922 günü
‹zmir’in 85 y›l önce kurtar›lmas›na uzanan yolu
“Türkün Ateflle ‹mtihan›” adl› yap›t›nda anlatan Halide Edip
Ad›var’›n bugüne ›fl›k tutan tan›kl›¤›n› sizlerle paylafl›yoruz:
•Halide Edip Ad›var - “Türkün Ateflle ‹mtihan›”•
“A
nkara’dan Konya’ya
giderken tozlu yollu
Kürt köylerinden geçiyor ve düflünüyordum. Mustafa Kemal Pafla’n›n birden bire emri eski vali Tahsin
Bey’in evinde ona yüklenen sözleri yalanl›yordu. Her halde Sakarya’n›n kazan›lmas›ndan sonra,
Mustafa Kemal Pafla da bana bu
hareketlerde bir u¤ur atfediyordu.
“‹flte martta ‹zmir’e yürüyüflümüzün bafllang›c› bu taarruzda bafllad›.
Benim Sultanahmet mitingindeki
karanl›k günlerde gösterdi¤im inanç
gerçeklefliyordu. Bu zaferi, halk›n
iradesi yaratm›flt›. Erzurum’dan ‹zmir’e kadar kanlar›n› ak›tarak yürüyen halk; köylüler, kad›nlar, erkekler ve çocuklar sonunda yurdu bu
zafere erifltiriyorlard›. Türk’ün hayat›n›n gelece¤i hep onlara ba¤l›yd›.
Bu zaferi, görünmeyen bu ads›z
halk sonunda yaratabilmiflti.
“A¤ustosun yirmi yedisi. Ak-
flam saat alt›da kendimi
Konya’daki
Hilâl-i Ahmer (K›z›lay) hastanesinin kap›s›nda
buldum.
‹brahim
at›mla
cepheye
gitti. Benim yan›mda yaln›z Yoldafl vard›.
“Savafl bir gün önce bafllam›flt›. Ertesi güne kadar da tren yoktu. Fakat sabahleyin demiryollar›
müfettifli bir otodrezinle yola ç›kacak ve beni de götürecekti.
Yolda, kad›nlar›n bize üzüm ve
armut ikram›ndan ifllerin iyi gitti¤ini sezdim. Biz Çay’a varmadan
ordu Afyonkarahisar’a girmiflti.
Milletin içindeki sevinci yaln›z
gözlerinden anl›yordunuz.
37
Halide Edip Anlat›yor: Ateflle ‹mtihandan Sonra Amaca Var›fl
“Ç
ay’a girdi¤im zaman
kalpa¤› bir yana e¤ilmifl, Napoleon tavr›yla çal›m satan bir subayla karfl›laflt›m. Subay, Afyonkarahisar’a henüz bir araç gitmedi¤ini, fakat benim Albay Kamil’le konuflmam gerekece¤ini söyledi. Albay Kamil nakliye merkezinin bafl›nda bulunuyordu. Bana araç sa¤layabilecekti. Cephe arkas›ndaki
subaylar cephedekilerden daha
çok çal›ml›yd›lar.
“Albay Kamil çok nazik davrand› ve bana hemen bir araç buldu. Topallaya topallaya yürüdü¤ü
için yaral› olup olmad›¤›n› sordum. Dedi ki:
“‘Hay›r, beni Konya’da mücadeleye karfl› olanlar yakalad›lar.
Naz›m’›n yan›ndayd›m. O pencereden atlayarak kurtuldu. Mücadeleye karfl› olanlar›n bafl›ndaki
köylüler beni üç gün sürecek bir
iflkenceden sonra ölüme mahkûm ettiler. Birinci günü dayak
att›lar (hayli fliddetli); ikinci günü aya¤›m›n t›rnaklar›n› söktüler
(iflte bu acayip yürüyüfl ondan
ileri geliyor); üçüncü günü de
beni soydular, kollar›m› ipe ba¤layarak bir at›n arkas›na koydular. At h›zl› koflunca kafam yerlere çarp›p durmaya bafllad›. Görüyorsun ya Onbafl›, beni ölümden oraya gelen ordumuz kurtard›. Fakat seninle beraber gelecek
durumda de¤ilim...’
“Elini sayg›yla s›kt›m.
“Ben floförün yan›nda oturuyordum. Edirneliydi. Memleketin
kurtulaca¤›na inan›yordu. Afyon
yolu, bir y›ld›r kullan›lmad›¤› için,
nereden gidece¤ini pek bilemiyordu. Karanl›k basm›fl, yollar gö38
rünmüyordu. fioför de bir yanl›fl
yola sapm›flt›. ‹ki saat sonra, tüfek
seslerinden cepheye yaklaflm›fl oldu¤umuzu anlad›m. Yunanl›lar›n
eline düflebilirdik. Geriye döndük. Bu karanl›kta görünen tek
›fl›k Afyon’un yak›n›ndaki Çobanlar köyünden geliyor olmal›yd›.
Önümüzdeki karanl›kta bafllar›
beyaz sarg›l› flekiller dolafl›yordu.
Yaral›lar birbirine dayanarak
Çay’a gitmeye çal›fl›yorlard›. Arabadan hemen atlad›m.
“‘Merhaba hemfleri. Bu yol Afyon’a gider mi?’
“‘Do¤ru Afyon’a ç›kar. Ama
yoldan ayr›lmay›n. Çukurlar
bomba dolu!’
“Bunu söyledikten sonra, beklemeden yoluna devam etti.
“Afyon’un yüksek kayal›klar›
göründü¤ü zaman, ortal›kta bir tak›m toprak renkli gölgeler göze
çarp›yordu. Yunanl›lar›n yakm›fl
oldu¤u evlerin y›k›nt›lar›nda hâlâ
atefl vard›. Karargâh birkaç saat
önce Afyon’a girmiflti.
“B
üyük bir evin kap›s›nda durduk. Emir erleri
merdivenlerde subaylar›n eflyalar›n› tafl›yorlard›. Subaylar odalar›ndan ç›k›yorlar ve bana “Merhaba Onbafl›m” diye sesleniyorlard›. Aralar›nda Binbafl› Tahsin de vard›. Benim tam zaman›nda yetiflece¤imi tahmin etmiflti. Cephedeki emir erim Ali R›za daha gelmemiflti. Fakat Binbafl› Tahsin’in emir eri Memifl bana hizmet
etti. Önce yüzümü y›kad›m. Binbafl› Tahsin bana “Hemen baflkomutana rapor ediniz. Çavuflu iki kez geldi, sizi sordu” dedi.
“Baflkomutan’›n nerede oldu-
Tablo, Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi’nden al›nm›flt›r.
Bütün Dünya • Eylül 2007
“Büyük Zafer’den Sonra Türk Ordusu ‹zmir’e Girerken”
¤unu sordu¤um zaman, “yandaki
odada” oldu¤u söyledi.
“Sokaklar, siyahl› insan ça¤layanlar›yla doluydu. Evler ›fl›kl›. Bir
kad›n grubu komutan›n pencerelerine gözleri dikili duruyor. Aralar›nda
ihtiyar bir hatun beni yakalayarak
iki yana¤›mdan öptü. Ben de onun
iki elini öperek bafl›ma koydum.
Ondan sonra s›rayla hepsi boynuma
sar›ld›lar. Bu, zaferin temelinin kendileri oldu¤unu sezmeyen bir grup.
“Nihayet, Sakarya günlerininkinden daha büyük bir sofra. Büyük bir masa. Subaylar dolafl›yor.
Bir küçük odan›n kap›s› aç›k. Yuvarlak bir masada iki lamba yan›yor. Fevzi Pafla ile Mustafa Kemal
Pafla bir harita üzerine e¤ilmifller,
bir fleyler konufluyorlar. Mustafa
Kemal Pafla’n›n bafl›nda yüz günefl
birden do¤mufl gibi yüzü parl›yor.
“‘Safa geldin, Han›mefendi!’
“‘Tebrik ederim Paflam, en sonunda baflard›n›z.’
“Bir kahkaha: ‘Evet sonunda bu
ifli yapt›k. Buraya nas›l geldiniz?’
“‘Az daha Yunanl›lar›n aras›na düflüyordum.’
“‘Ben de bugün Yunanl›lar›n
aras›na düflüyordum.’
“Bunu söylerken yine gülüyordu.
“‘Sizin düflmeniz çok büyük bir
felaket olurdu.’
“Yine bir kahkaha: ‘Gelin, Han›mefendi, yemek yiyelim.’
“F
evzi Pafla karfl›mda oturuyor ve memnun oldu¤u anlardaki gibi sa¤
gö¤süne vurup gürüldüyordu. ‹smet Pafla da oradayd›.
“Geçmifl günlerde neler çekmifl
oldu¤unu düflünerek Mustafa Kemal Pafla’n›n neflesi insana ferahl›k
veriyordu. Dedim ki:
“‘‹zmir’i ald›ktan sonra art›k
biraz dinlenirsiniz Paflam. Çok
yoruldunuz.’
“‘Dinlenmek mi? Yunanl›lar39
Bütün Dünya • Eylül 2007
“Ben gülüyordum. Gelece¤i
düflünüyordum. Mustafa Kemal
Pafla bu büyük ak›mda üste gelen
en büyük dalgayd›. Ertesi sabah
Afyon’da dolaflarak halkla iliflki
kurdum. Dumlup›nar’da savafl vard›. ‹smet Pafla o gece hareket edecek, ben de kendi flubemle ertesi
sabah gidecektim.
“A¤ustosun otuzuncu günü,
Dr. Murat beni Afyon’dan Dumlup›nar’a götürdü. ‹brahim daha
Doru’yla gelmemiflti. Yollar cephane ve “mühimmat” yüklü kamyonlar ve yorgun düflmüfl atlarla
doluydu. Köylüler bizim otomobili durdurarak, gözleri ›fl›k içinde,
konufluyorlard›. Bir tanesi boynuma sar›larak, elimin içine s›cak bir
somun b›rakt›. Dr. Murat bunun
bu kad›nlar›n kalbinin bir sembolü oldu¤unu söyledi. Erkekleri
onlar yaflatm›fllard›. Asker alaylar›
t›kan›k bir bo¤azdan f›rlayan bir
ak›m halinde, kurtaracaklar› flehre
bir tufan gibi gireceklerdi.”•
Bir hasta doktoruna dert yand›:
“Bildi¤iniz gibi de¤il, doktorcu¤um” dedi. “Düflümde, üzerinde
bir yaz› olan kap›y› itiyor, itiyor; ama bir türlü açam›yorum. Kap›y› açamay›nca da s›k›nt›lar bas›yor, ter içinde kalk›yorum yataktan... Sizce ne yapmal›y›m?”
Doktor, hastas›n›n gördü¤ü düflü bir süre düflündükten sonra
“Peki, kap›n›n üzerinde ne yaz›yor?” diye sordu.
Hasta hiç beklemeden “Kap›n›n üzerinde ‘Çekiniz’ yaz›yor” dedi.
Doktor bu yan›t üzerine “Tamam” dedi ve hastan›n sorununun
çözümünü tane tane anlatmaya bafllad›:
“Bu gece düflünüzde o kap›y› itmeyi de¤il, çekmeyi deneyin” dedi. “Göreceksiniz tüm sorunlar›n›z ortadan kalkacak...”•
Eflinden dert yanan genç komflusuna deneyimli komflu kad›n,
çeflitli ö¤ütler verdikten sonra bir de öneride bulundu:
“Bir kad›n, eflinin peflini b›rakmamal›d›r” dedi.
Genç kad›n, büyük bir çaresizlik içinde bafl›n› iki yana sallad›:
“Benim aç›mdan olanaks›z, bu” dedi. “Eflim postac›, çünkü...”•
40
Bahriye Naz›r› Hasan Hüsnü Pafla, hem damad›n› yitirmifl hem
de tüm uyar›lara karfl›n inat etmifl, “çürük” oldu¤unu bildi¤i Ertu¤rul
F›rkateyni’ni, böylesi uzun bir yola göndermiflti. Suçlu kimdi? Bu
soruyu soran olmad›¤› için de, suçun kimde oldu¤u araflt›r›lmad›
da ö¤renilemedi de... Olay›n suçlusu yoktu; ama bir nedeni vard›.
O nedeni de saray flöyle aç›kl›yordu: “Takdir-i ‹lahi...”
“Ertu¤rul F›rkateyni Japonya Seferi”, Ressam: Mîrilivâ Nuri
dan sonra birbirimizle kavga edece¤iz! Birbirimizi yiyece¤iz!’
“‘Niçin? O kadar yap›lacak ifl
var ki!’
“‘Ya bana karfl› ç›km›fl olan
adamlar?’
“‘Bu bir millet meclisinde tabiî
de¤il mi?’
“Burada gözleri tehlikeli surette parlad› ve ‹kinci Grup’tan iki
isim söyleyerek onlar›n halk taraf›ndan linç edilmeye lây›k olduklar›n› söyledi.
“Ben bu sözleri ciddiye almad›m. Sonunda amac›m›za ulafl›yorduk. Bu kadar büyük bir millî fedakârl›ktan sonra o milletin en büyük mükâfat›n› hak etmiflti. Biraz
sonra yemek yerken:
“‘Bu mücadele bitince, durum
s›k›nt›l› olacak baflka heyecanl› ifl
bulmal›y›z, Han›mefendi’ dedi.
“Bu sözler Mustafa Kemal Pafla’n›n karakterinin anahtar›d›r.
Büyük kudrete eriflenlerin hepsinde bu vard›r.
J
Ertu¤rul F›rkateyni
apon ‹mparatoru Meiji’ye
bir Osmanl› niflan› ve çeflitli
arma¤anlar vermek isteyen
Abdülhamid, bu niflan› ve
arma¤anlar› Japonya’ya götürmek için donanman›n gemilerinden birinin haz›rlanmas› emrini
verince hükümet, Abdülhamid’in
Haliç’e mahkum etti¤i gemiler
aras›nda bir seçim yapt›.
Bu yolculu¤u baflar›yla yapabilecek Hamidiye Z›rhl›s›, Avnillah Korveti, Asar-› Tevfik Z›rhl›s›
gemileri dururken, hükümet bu
ifl için nedense, 25 y›ll›k “yafll›”
Ertu¤rul F›rkateyni’ni seçti.
Ertu¤rul F›rkateyni, ‹stanbul
tersanelerinde yap›lm›fl bir savafl
gemisiydi; ama onu ötekilerden
ay›ran özelli¤i, hem yelken hem
de makine ile hareket edebilmesiydi. Bu “yafll›” geminin bir baflka özelli¤i de, bir y›l önce ahflap
bölümlerinin onar›mdan geçirilmifl olmas›na karfl›n, makine ve
kazanlar›n alt›ndaki bölümlerine
dokunulmam›fl olmas›yd›.
Ertu¤rul’un baflçarkç›s› Albay
41
Bütün Dünya • Eylül 2007
Harty Bey, hükümet üyelerinin
yapt›klar› bu seçime karfl› ç›kt›:
nekli birkaç subay›n daha kat›lmas› sa¤land›.
Bu subaylardan biri de, ileride
armara, Ege ve hadi Cumhuriyet döneminin önemli
Akdeniz de diyelim adlar›ndan olacak Milli E¤itim Baama” dedi. “Bu ge- kan› Hasan Âli Yücel’in dedesi
mi K›z›ldeniz, Hint Süvari Ali Bey’di.
Okyanusu, Çin Denizi, Büyük OkSorunlar giderilmeye çal›fl›layanus’u aflacak yap›ya ve güce sa- rak yolculuk haz›rl›klar› yap›l›yorhip de¤ildir.”
du ama... Osmanl›’n›n elinde geSonra da sorumluluk duygu- minin gidece¤i güzergâh›n haritasuyla, bir rapor haz›rlad›. Raporun lar› ve bilgileri yoktu. Bulunabiltek tümceyle özeti fluydu:
di¤i kadar haritalar, deniz fenerle“Bu geminin makinesi ve kazan›, rinin yerlerini gösteren çizimler,
böyle bir yolculu¤a dayaliman rehberleri ve genabilecek güçte de¤ildir.”
rekli teknik ayg›tlar sa¤Yak›n
Raporun kendi dikkalanabildi. Fakat bir ekte al›nmad›; ama raporu
Tarihimiz siklik vard› ki, onun buyazan Harty Bey, “özel
lunmas› pek kolay olacadikkate al›nd›” ve...
¤a benzemiyordu. “PaBahriye Naz›r› Hasan
ra”yd› bu eksiklik...
Hüsnü Pafla’n›n emriyle
Öyle s›k s›k limanlara
geminin baflçarkç›l›¤›
u¤ranmayacak ve u¤ragörevinden al›nd›, adan›ld›¤›nda yiyecek alalara iflleyen yandan
cak ödenek de olmayaçarkl› bir vapura çarkç›cakt›. Uzun yolculuk s›Yaflar
bafl› olarak atand›.
ras›nda ve s›cak Ekvator
Harty Bey bu görev
Bölgesi’nden geçileceÖztürk
de¤iflikli¤ini gülümse¤inden gemicilerin et gemeyle karfl›lad›:
reksinimini kavurma et“Hint Okyanusu’nda, Çin De- lerle sa¤lamak olanaks›zd›. Bu
nizi’nde ölmektense, hizmetten nedenle geminin kuytu bir yerine
uzaklaflt›r›lmak anlam›na gelen a¤›l yap›ld›, buraya koyunlar, s›yeni görevim bana yap›lm›fl bir ¤›rlar yerlefltirildi. Ekmek gereksiiyiliktir” dedi.
nimini karfl›lamak için de, gemiGemi personeli ise, “Bize bir nin f›r›n› büyütüldü.
fley olmaz, bu gemiyle dünya turu
Böylesi bir yolculu¤un haz›rl›kbile yapar›z” diyordu.
lar› “Ben yapt›m, oldu” yöntemiyle
Bahriye Naz›r› Hasan Hüsnü yap›ld›ktan sonra Ertu¤rul F›rkaPafla ise, geminin sa¤lam oldu¤u- teyni, 14 Temmuz 1889 tarihinde
na inand›¤›n›, gemi komutanl›¤›na törenle ‹stanbul’dan yola ç›kt›.
damad› Albay Osman Bey’i ataya“Besmeleyle Ertu¤rul’um demir
rak gösterdi.
ald› / Hep ahali sahillerde bakakalYeni komutan Albay Osman d› / Çolu¤un çocu¤un feryad› arfla
Pafla’n›n iste¤iyle Ertu¤rul’a, yete- vard› / Hak selamet versin flanl› Er-
“M
42
tu¤rul’a / Üç
geminin çevdirekli f›rkaresini köpekteyn gemimiz
bal›klar› sard›.
/ Kimimiz beGemi komukar, evli kimitan› Osman
miz / Gayret
Bey, personeedin çocuklar
li iki konuda
Japonya yoluuyard›:
muz / Hak se“E¤er gelamet versin
miden düfleflanl›
Ertu¤cek olursan›z
rul’a” flark›lar›
aç köpekbaefllik ediyordu.
l›klar›na yem
Halk k›y›olursunuz...
lar› ve irili
Bu,
biiir...
ufakl› teknededi ve ikinci
lerle de deniuyar›s›n› da
zi
dolduryapt›:
mufl, Ertu¤“Tatl› surul’u u¤urludan tasarruf
yordu. Gemi
için iskele taErtu¤rul F›rkateyni’nin komutan›
a¤›r a¤›r ilervas›nda aptes
ve Bahriye Naz›r› Hasan
leyerek Y›lal›nmas› yaHüsnü Pafla’n›n damad› Mîrlivâ
d›z Saray›’n›n
sakt›r. Birkaç
(Tu¤amiral) Osman Bey
önlerine gely›l önce imadi¤inde top at›fl› ile padiflah› da m›n biri iskele tavas›nda aptes al›rselamlad›ktan sonra, h›z›n› art›r- ken bir köpekbal›¤›n›n sald›r›s›na
d›, gözlerden kayboldu.
u¤rad› ve bir aya¤› dizinden itiba‹stanbul’dan hareketinden on ren köpekbal›¤› taraf›ndan kopar›gün sonra 24 Temmuz 1889’da l›p yutuldu. Bu olay› unutmay›n!
Port Said’e varan Ertu¤rul F›rkatey- Köpekbal›klar›ndan kurtulmak için
ni, iki gün sonra k›lavuz eflli¤inde yiyecek art›klar›n› denize atmay›n.
Süveyfl Kanal›’na girdi, bir gün Köpekbal›klar› olmasa da sak›n desonra da Mürret-ül Kübra Gö- nize düflmeyin; çünkü su hem çok
tuzlu hem de çok s›cak. Çorbaya
lü’nde kuma oturdu.
Kurtar›lan gemide oluflan hasar düflmüfl gibi hafllanabilirsiniz!”
“ahflap” gemi tart›flmalar›na geri dönülmesine neden oldu. Kimileri gengiliz
egemenli¤indeki
minin geri dönmesini ve arma¤anAden’den Hindistan’›n Bomlar›n Albay Osman Bey taraf›ndan
bay kentine giden Ertu¤rul’u,
posta vapuruyla götürülüp teslim
halk›n›n önemli bir bölümü
edilmesini bile gündeme getirdi.
Müslüman olan bu kentte, Lahor,
Bu olaydan sonra gemi, 20 Delhi, Allahabad, Ahmedabad ve
günlük gecikmeyle yeniden yola Haydarabad gibi uzak yerlerden
koyuldu. K›z›ldeniz’e girmesiyle gelen müslümanlar›n da bulundu-
‹
43
Bütün Dünya • Eylül 2007
¤u yerli halk karfl›lad›. Burada gemi, bir hafta içinde 150 bini aflk›n
ziyaretçi taraf›ndan gezildi.
G
eminin gelifli ve gemicilerin kentte kald›klar›
süre içinde hiçbir polisiye olaya kar›flmamalar›,
Hindistan gazetelerinin önemli bir
konusu oldu:
“Osmanl› denizcileri kadar k›yafet ve tav›rlar›n›n düzgünlü¤ünden baflka çok üstün ahlak
sahibi olmalar›yla tan›nan baflka
asker tasavvur edilemez. Övgüye
de¤er bir nokta da Osmanl› denizcilerinin hiçbir fley saklamadan gemilerini bafltan afla¤› gezdirmeleriydi. Bu tutum di¤er yabanc› milletlerin denizcilerinde
görülmezdi. Hiçbir denizci ziyaretçilerden bahflifl ya da eflya istemedi. Onlar›n ald›klar› terbiyeyi ne kadar övsek azd›r.”
Gemi subaylar›n›n içinde ‹ngilizce bilenler, bu yaz›lar› Osmanl›ca’ya çeviriyorlar ve telgrafla ‹stanbul gazetelerine gönderiyorlard›.
Bombay’dan hareketin alt›nc›
günü akflam› gemi bafl taraftan su
almaya bafllad›. Su boflalt›ld›¤›nda
bafl bodoslaman›n tümüyle çürüdü¤ü ve kaplamalar›n aralar›n›n
birkaç parmak aç›ld›¤› ortaya ç›kt›.
Geminin çürüklü¤ü konusunda
söylenenlerin do¤rulu¤u kan›tlan›yordu. Ziftlenmifl yelken bezi ve
talafl kullan›larak delikler yamand›
ve durumu sürekli denetlemek
için bir de nöbetçi görevlendirildi.
Gemi, Kolombo’ya vard›¤›nda komutan Osman Bey, geminin durumunu “resmen” Bahriye
Naz›r› Hasan Hüsnü Pafla’ya de¤il de özel olarak kay›npederi
44
Hasan Hüsnü Pafla’ya “kifliye
özel” bir mektupla bildirdi. Durum saray ya da hükümet taraf›ndan ö¤renilirse gemi hemen geri
ça¤r›labilirdi. Yoluna devam
edebilmesi için geminin ciddi bir
onar›mdan geçirilmesi gerekiyordu ve bunun yap›labilmesi için
de en uygun yer Singapur’du.
Singapur’a kenti top at›fllar›yla,
limandaki gemileri sancaklar›yla
selamlayarak giren Ertu¤rul F›rkateyni demir atar atmaz çevresi Osmanl› sancaklar›yla bezenmifl sandallarla doldu. Bir yandan Singapur valisi ve üs komutan›na karfl›l›kl› ziyaretler yap›l›rken bir yandan da gemi, ciddi bir teknik denetimden geçiriliyordu.
Durum hemen anlafl›ld›. Geminin bafl bodoslaman›n çürüdü¤ü,
su alan bölmedeki tahtalar›n de¤ifltirilmesi gerekti¤i gündeme geldi. Bunlar geminin kendi olanaklar› ile yap›lacak ifllerdi; ama Albay
Harty Bey’in belirtti¤i gemi kazan›
ve makinelerinin alt›ndaki tahtalar›n de¤ifltirilmesi için tüm güvertenin sökülmesi ve makine ve kazan›n ç›kar›lmas› gerekiyordu. Bunu
Singapur’da yapmak olanaks›zd›.
B
u yüzden Çin Denizi’nin
f›rt›na mevsimi olan k›fl
ve ilkbahar mevsimlerinin geçirilmesi ve yola
daha sonra koyulmas› en ak›lc›
çözümdü. Geminin yoluna devam
edebilmesi konusunda Komutan
Albay Osman Bey’in de umutlar›
tükenmiflti. Çareyi, bahriye naz›r›
kay›npederinin ilgisinde buldu,
durumu ona bildirdi, o da II. Abdülhamid’e aktard›.
Geminin paras›zl›k nedeniyle
Ertu¤rul F›rkateyni personelinin Tokyo’da
toplu biçimde çektirdi¤i fotograf
yoluna devam edemeyecek durumda oldu¤u haberi, sarayda bir
kamç› etkisi yapt›. Tepkiyle karfl›lansa da olayda gerçek pay› vard›.
Osmanl› Devleti, Banker Ohannes
Afliyan Efendi’ye bir mektup yazarak ondan 2 bin ‹ngiliz liras› borç
istedi ve bu paray› döviz olarak
çok acele Singapur’a göndermesini söyledi. Gemide gerekli onar›m
yap›ld›, güverte tahtalar› ve bafl
bodoslama yenilendi. Yolculu¤a
ç›k›laca¤›n› bildiren Osman Bey’i
II. Abdülhamid, Mîrlivâ (Tu¤amiral)’l›¤a terfi ettirdi¤ini müjdeledi.
Ertu¤rul, baharla birlikte Singapur’dan ayr›l›p, Saygon’a do¤ru
yola koyulduktan k›sa bir süre
sonra yolda büyük bir f›rt›naya yakaland›. Singapur’a geri dönüfl karar› al›nd›; ama bu arada bir mucize oldu, hiç beklenmedik bir biçimde f›rt›na dindi, hava iyileflti.
Bir mucize daha oldu, Ertu¤rul yoluna devam edebildi.
Saygon’dan Hong Kong’a giderken herfley, insana “Bu kez ne-
den bir terslik olmad›?” dedirtecek
denli yolundayd›.
Ö¤leden sonra Serdümenin
(bafldümenci) sesi herkesin yüre¤ini a¤z›na getirdi:
“Gemi dümen tutmuyor!” diye
ba¤›r›yordu serdümenci. Süvari
Ali Bey hemen deniz rehberlerini
gözden geçirip kar›flt›rd› ve Osman Pafla’ya raporunu sundu:
“Gemi bir tayfuna yakaland›.
Tayfunun merkezine do¤ru sürükleniyoruz. Tek kurtuluflumuz, merkeze girmeden buradan s›yr›labilmemizde... Yapaca¤›m›z tek ifl, Allah’a yalvarmakt›r.”
T
anr›’ya yalvarmaya bafllamadan bir mucize daha
oldu ve... Gemi, tayfunun
merkezinin çevresinde geniflleyen çemberler çizerek döndü,
denizin dibine gitmekten kurtuldu.
Fakat gemi yine büyük bir hasara
u¤ram›flt›. Saygon’a 160 mil, Hong
Kong’a 790 mil uzakl›ktayd›lar.
Çevrede bak›m onar›m yap›labile45
Ertu¤rul F›rkateyni
Bütün Dünya • Eylül 2007
cekleri baflka liman yoktu. Saygon’a geri dönüldü. Onar›m tamamland› ve 20 gün sonra yeniden Saygon’dan Hong Kong’a
do¤ru yelken aç›ld›.
H
ong Kong hedefini Nagasaki hedefi izliyordu.
Fakat terslikler Nagasaki
yolunda da varl›¤›n›
gösterdi. Tayvan geçildikten sonra
hava de¤iflti ve f›rt›na giderek fliddetini art›rmaya bafllay›nca Ertu¤rul yoluna daha fazla devam edemedi, Çin’in Fuça Tersanesi’ne yönelmek zorunda kald›. Onar›m
için tersanede on gün bekleyen
Ertu¤rul’a, Saygon’da tan›flt›klar›
Çinli Amiral Ping yard›m etti, 200
ton kömür göndererek geminin
önemli bir gereksinimini karfl›lam›fl oldu.
Bu yard›m sayesinde yola ç›k›labildi ve Nagasaki ve Kobe Limanlar›na hiçbir terslikle karfl›lafl›lmadan girilebildi.
Ana hedef Yokohama’ya az kalm›flt›. Kobe Liman›’nda Ertu¤rul,
uzun süren bir çal›flmayla büyük
bir temizlikten geçirildi ve “imparatorun huzuruna ç›kar›laca¤›” Yokohama’ya do¤ru hareket etti.
Ve ‹stanbul’dan ayr›l›fl›ndan 11
ay sonra, 7 Haziran 1890 tarihinde
saat 09:25’te Yokohama Liman›’na
girdi, demir att›.
Yolda amiralli¤e yükseltilen
gemi komutan› “damat” Osman
Bey, törenle huzuruna kabul edildi¤i Japon ‹mparatoru’na padiflah›n iki mektubunu verdi ve beratiyle birlikte “Murassa ‹mtiyaz Niflan›”n› sundu.
‹mparator Meiji de Osman Pafla’ya, Japonya’da soylu olmayan
46
bir kifliye verilebilecek en yüksek
niflan olan “1. S›n›f Yükselen Günefl” niflan›n› verdi.
Gemide görevli öteki subaylar
da, imparator taraf›ndan de¤iflik derecedeki niflanlarla ödüllendirildiler.
Onbir ay süren yolculuktan sonra gelebildi¤i Yokohama’da “görev”ini yerine getiren Ertu¤rul geri
dönmeye haz›rland›¤› s›rada, bu
kez karada bir terslikle karfl›laflt›.
Geminin hareketinden bir süre
önce Abdullah adl› 22 yafl›nda bir
denizcimiz, kolera hastal›¤›na yakaland› ve öldü.
Gemiye gelen Japon yetkililer,
Japon gelenekleri uyar›nca cesedin yak›lmas›n› ve küllerin topra¤a
gömülmesini bildirdiler.
Osmanl› subaylar›, cesedin
Müslüman olmayan topraklara gömülmesinin inançlar›na ayk›r› oldu¤unu söyleyerek bu görüfle karfl›
ç›kt›lar. Soruna çözüm, Komutan
Osman Pafla’dan geldi. Pafla, cesedin denizcilik gelenekleri uyar›nca
denize gömülmesini önerdi. Japon
yetkililer bu öneriyi iki koflul ileri
sürerek kabul ettiler. Ceset önce
gerekli dezenfekte ifllemlerinden
geçirilecekti, sonra da Tokyo Körfezi d›fl›na ç›k›larak, körfez d›fl›nda
denize b›rak›laca¤›n› söylediler.
B
u kez, yerel bal›kç›lar
bafl kald›rd›lar. Koleradan ölmüfl bir kiflinin cesedi ne denli dezenfekte
edilmifl de olsa, bu cesedin denize at›lmas›n›n tehlike yarataca¤›n›
ileri sürdüler. Olay giderek büyüdü ve bölgedeki halk bal›k yememeye karar verdi, bal›k fiyatlar›
büyük ölçüde düfltü.
Osman Pafla, Japonlar’la aras›n-
daki bu gerginli¤in giderilmesi için
de bir çözüm buldu. Diplomatik
koflullar›, dinsel koflullar›n önüne
geçirdi ve cesedin denize at›lmas›ndan vazgeçti¤ini, koleradan ölmüfl denizcilerin cesetlerinin yak›labilece¤ini kabul etti¤ini bildirdi.
Bu gerginlik ve karars›zl›k s›ras›nda gemi
karantinaya al›nm›fl ve
Nagaura’ya götürülmüfltü. Gemide giderek yay›lan kolera salg›n› nedeniyle biri subay, 12 denizcimiz daha yaflam›n› yitirdi.
Onlar›n cesetleri de
yak›larak, külleri topra¤a gömüldü.
Gemi ise, 2,5 ton
kimyasal madde kullan›larak mikroplardan temizlendi.
nin bafllamakta oldu¤unu an›msatarak, geminin geri dönüfl yolculu¤unu bir süre ertelemesini bir uyar› olarak bildirdiler. Fakat ‹stanbul, geminin bir an önce yola ç›kmas›n› istiyordu. Osman Pafla, Japonlar›n uyar›s›n› de¤il, ‹stan-
K
olera salg›n›
bu kay›plarla
ve bu çal›flmalarla atlat›ld›ktan sonra Osman
Pafla gemiyi, Yokosuka
Tersanesi’nde bak›m
ve onar›mdan geçirmek isteyince Japon
yetkililer, onun bu iste¤ini kibar bir dille reddettiler; fakat geminin
karantina ve sa¤l›k baJapon köylülerin, bulabildikleri bedenleri
k›m› giderlerinin tümünü kendileri ödediler.
gömdükleri Ooshima Adas›’nda
‹stanbul’dan gelen
yap›lan Ertu¤rul fiehitli¤i’nin aç›l›fl töreni...
telgraflarda dönüflte
kömür kullan›m›ndan limanlarda bul’un buyru¤unu dinledi ve...
bekleyifle de¤in her konuda daha
Japon imparatorunun Abdülhatutumlu davran›lmas› isteniyordu. mid’e gönderdi¤i arma¤anlar› alaJapon denizciler, f›rt›na mevsimi- rak, 15 Eylül 1890 tarihinde Yoko47
Ertu¤rul F›rkateyni
caklarcas›na bir sevgi ve içtenlikle
ba¤›rlar›na bast›lar. Altm›fl haneli
köyün tüm bireyleri, 69 denizcimizi
bir “Tanr› konu¤u” olarak “bafllar›n›n üstünde” a¤›rlad›lar. K›sa sürede köyde ne tavuk kald› ne patates... Zaten baflka yiyecekleri de
yoktu köylülerin. Ellerinde ne varsa
kendileri yemediler, “Tanr› konuklar›”na yedirdiler, onlar› doyurdular.
Ertu¤rul F›rkateyni’nden kurtulabilen personel,
Japonya’da Kobe Hastanesi’nin önünde toplu biçimde...
hama’dan top at›fllar› ve sayg› gösterileri aras›nda ayr›ld›.
Y
okohama’dan ayr›ld›ktan
sonra Ertu¤rul da deniz
de hava da “herfley yolundayd›”. Ertesi gün ters
bir rüzgar esmeye bafllad›; ama hafif oldu¤u için pek “korkutucu”
de¤ildi. Fakat akflama do¤ru fliddetini art›rmaya bafllay›nca, sabah
ciddiye al›nmayan bu ters rüzgar
giderek tersli¤ini gösterdi.
Aç›k denizde s›¤›n›lacak tek
yer, Hyago Liman›’yd›. Ertu¤rul bu
limana s›¤›nmak için f›rt›nayla savafl›rken, o denizlerin hiç de yabanc›s› olmayan bir tayfun, geminin içinin sularla dolmas›na neden
oluyordu. Yükselmesi durdurulamayan sular, hareketten üç gün
sonra, 18 Eylül Perflembe akflam›,
geminin tüm ocaklar›n›n sönmesine neden oldu. Gemi tümüyle denetimden ç›kt›.
Gemi bu s›rada Kushimoto
kentinin Kashinozaki Adas›’n›n
48
dik yarlardan oluflan burnu önlerindeydi. Buras› tehlikeli bir bölgeydi. Denizin alt› da iri kayalarla
doluydu. Gemileri bu bölgeden
uzak tutmak için kayal›klardan birinin üstüne büyük bir deniz feneri yap›lm›flt›.
Günefl batt›ktan sonra tayfun,
Ertu¤rul’u bu kayal›klara sürükledi. Görevlilerin yapabilecekleri
hiçbir fley yoktu. Ertu¤rul’dan,
korkunç sesler yükselmeye bafllad›. Dalgalar ve rüzgar, koca gemiyi bir o kayaya, bir bu kayaya f›rlat›yor, çarpt›¤› her kaya ondan bir
parça kopar›yordu.
Sabah rüzgar dindi¤inde, deniz
duruldu¤unda, gemi görevlilerinden geriye 6 subay, 63 erbafl ve er
kalm›flt›. Bir de, denizin üstünde
yüzüflen tahta parçalar›...
Ertu¤rul ise, koynundaki flehit 50 subay ve 476 erbafl ve erle denizin flimdi, kimbilir hangi derinliklerindeydi.
Japon köylüler kazadan kurtulan denizcilerimizi, yavrular›n› ku-
T
örenlerde giymek üzere
evlerinde saklad›klar› giysilerini ç›kard›lar, denizcilerimize giydirdiler. Japon
köylüler, bir yandan da denizden
cesetleri topluyorlard›. Osman Pafla’n›n kaybolan bedenini günlerce
arad›lar; ama bulamad›lar.
Köylüler, bulabildikleri bedenleri gömdükleri yerde, Ooshima
Adas›’nda, Ertu¤rul fiehitli¤i yapt›lar. Bir Osmanl› gümüfl mecidiyesini çerçeveye koyup fener odas›na ast›lar. Törenle aç›lan an›t›n kitabesini Vakama Valisi ‹shii yazd›.
Bu kitabeyi, kendi olanaklar›yla
Türkçe ö¤renen Prof. Koci Okubo
Türkçe’ye çevirdi.
fiunlar yaz›l›yd› kitabede:
“Rüzgar tanr›s› hiddetlenince,
koca gemi de güçsüz kald› / ‹çindekiler flehit düfltülerse de / Dostlu¤umuzun temeli oldular / Onlar›n hat›ras›n› tafla oyuyoruz / Taziyemizi sunuyoruz.”
Japon köylülerin an›ta o gün
gösterdikleri özeninin ayn›n› bugün
de, onlar›n torunlar› göstermektedir.
Sadrazam Kamil Pafla, olay› resmen ö¤redi¤inde hemen Abdülhamid’e bildirdi. Padiflah, halk›n nas›l
tepki gösterece¤ini bilemiyordu.
Olay›, kamuoyundan gizleme karar›
al›nd›. Fakat ertesi sabah “Tercüman-› Hakikat” gazetesinin manfletinde facian›n haberi, ulusal bir 盤l›k olarak ülkeye duyuruluyordu.
Saray›n da hükümetin de art›k
yapabilece¤i bir fley yoktu. Halk
Bahriye Nezareti’nin önünü doldurmufltu. Olaydan haberi olmayan
Bahriye Naz›r› Hasan Hüsnü Pafla,
arabas›n› durduran bir kad›n›n “Ertu¤rul batm›fl diyorlar do¤ru mu?”
diye ba¤›rd›¤›n› duyunca, makam›n›n önündeki subaylardan birine,
“Bu kad›n ne diyor böyle?” diye
sordu. Ve subaydan durumu ö¤renir ö¤renmez, arabas›nda bay›ld›.
Hem damad›n› yitirmifl hem de
tüm uyar›lara karfl›n inat etmifl, “çürük” oldu¤unu bildi¤i bu gemiyi,
böylesi uzun bir yola göndermiflti.
Suçlu kimdi?
Bu soruyu soran olmad›¤› için
de, suçun kimde oldu¤u araflt›r›lmad› da ö¤renilemedi de...
Olay›n suçlusu yoktu; ama bir
nedeni vard›. O nedeni de saray
flöyle aç›kl›yordu:
“Takdir-i ‹lahi...”•
[email protected]
Forsalar›n çekti¤i küreklerle mavi denizlerde süzülerek yol
alan o zaman›n savafl gemisi kad›rgan›n forsa bafl›, ö¤le yeme¤inden önce elindeki k›rbac› flaklatarak forsalara bir duyuru yapt›:
“Size bir iyi haberim, bir de kötü haberim var” dedi. “Önce iyi
haberimle bafll›yorum. Bugün ö¤le yeme¤inde bol tatl› var. Kötü haberime gelince... Kaptan ö¤leden sonra su kaya¤› yapacak...”•
49
“Çulluk” roman›, toplumcu gerçekçi romanc›lar›m›z›n
fabrika ve köy çevreleriyle ilgili olarak yirmi y›l sonra
genifl ayr›nt›larla konu edinece¤i gerçekleri, erken
bir dönemde etkili bir biçimde dile getirmifltir.
“O, Bir Suçullu¤uydu, Onun
Kadar Nazl›, Onun Kadar ‹çli...”
“Romanlar›mdaki tiplerin hemen
hepsi hayattan al›nmad›r.”
Mahmut Yesari
R
omanc› Mahmut Yesari, Bir bölümü yar›m kalm›fl yedi roünlü hattat Yesarizade man›yla pek çok öyküsü, gülmeMustafa ‹zzet’in torunuy- ce yaz›lar›, an›lar› dergi ve gazedu. Küçük yaflta resim te koleksiyonlar›ndad›r.
yapmaya bafllam›fl, lisedeyken
Üç kez evlenmifl; ancak evlilik
“G›d›k” dergisine karikatürler yaflam›nda mutlu olmam›flt›. Eflleçizmiflti. Sanayi-i Nefirinden biri de romanc›
se Mektebi’nde (Güzel
Cahit Uçuk’tu. ‹lk evliSanatlar Akademisi)
li¤inden olan o¤lu Afif
Büyük
okurken
Çanakkale
“düflünce tiyatYap›tlar›m›z Yesari
Savafl›’na kat›ld›. ‹lk
rosu” diye adland›rd›¤›
yap›tlar›, izleyen y›llartürde ürünler verdi, roda Darülbedayi’de (‹smanlar, tiyatro-sinema
tanbul fiehir Tiyatroladünyas›yla ilgili röporr›) sahnelenmeye bafltajlar yay›mlad›.
layan adapte ve telif
Düzensiz yaflam›n›n
oyunlar› oldu. Terhis
da etkisiyle verem hasolduktan sonra oyun
tal›¤›na
yakalanan
yazmay› sürdürdü, ka- Konur Ertop Mahmut Yesari, Yakarikatür çizdi. Reflat Nuc›k Sanatoryumu’nda
ri Güntekin’le birlikte
tedavi gördü, on y›l kaç›kard›klar› “Kelebek” adl› gül- dar sonra ölümü de orada oldu.
mece dergisinde ilk roman› “Bir
“Romanlar›mdaki tiplerin heNamus Meselesi” tefrika edildi. men hepsi hayattan al›nmad›r” diOndokuz roman›n›n en ünlüleri yen Mahmut Yesari, “Çulluk” ro“Çulluk” (1927), “Su Sinekleri” man›n›n sigara fabrikas›nda ge(1932), “Tipi Dindi”dir (1933). çen bölümünü yazmak için bir
51
Bütün Dünya • Eylül 2007
süre bu fabrikada çal›flt›¤›n› anlat›r. Roman›n bafl›nda anlatt›¤› çulluk av›n› da kat›ld›¤› bir avla ilgili gözlemleri beslemifltir.
A
nnesi Ödemiflli olan, çocuklu¤unda buraya s›k
s›k giden yazar, “Çulluk”
roman›n›n ikinci bölümünde yöreyle ilgili bilgi ve izlenimlerinden yararlanm›flt›r.
Mahmut Yesari s›radan insanlar›n yaflamlar›n›, sorunlar›n› ele
al›yordu. Okurlar onun anlatt›klar›nda kendi duygular›n› buluyordu. Bir halk romanc›s› olmas›na
karfl›n yazarken sanat kayg›s›na
da uzak durmuyordu. Örne¤in
“Çulluk” roman›n›n yaln›z onbir
sayfal›k önsöz bölümünü, üçbuçuk ayda yazd›¤›n› anlatm›flt›r.
Para için biraz da çalakalem yazd›¤›, örne¤in üç gecede tamamlad›¤› “Sürtük” oyunu gibi yap›tlar›nda bile yarat›c›l›¤›, yaz› ustal›¤›
kendini gösterir.
“Çulluk” roman›n›n giriflinde
anlat›c› (yazar), ‹stanbullu avc›larla
birlikte bir arkadafl›n›n kasabadaki
kona¤›nda kalmaktad›r. Konuklar
yerli avc›larla birlikte ormana ç›karlar. Avc›l›kta deneyimli “Geyikçi Hoca”, “Anbarl›’da, Kalitarya’da,
Angorya Çiftli¤i’nde, Gardan Köyü’nde avlanmaya al›flm›fl ‹stanbullu avc›lar›” küçümsemektedir.
Yabankeçisi avlanacakt›r. Ancak
söz çulluktan aç›l›nca yerlilerden
yafll› bir avc›, çullu¤un “hayvan
de¤il, kufl de¤il, nazl› bir mahluk,
içli bir k›z” oldu¤unu söyler, avda
nas›l can verdi¤ini anlat›r:
“Vuruldu¤u zaman bafl›n› çevririr, avc›ya bakmaz, sanki darg›nd›r.”
Bir köylü ekler:
52
“Çulluk sa¤ tutuldu mu, çok
yaflamaz ölür.”
Avc›lar daha sonra yabankeçilerini konu edinirler. Difli keçi
için tekelerin nas›l amans›z bir çat›flmaya girdi¤i anlat›l›r:
“Erkek... Kan›n› dökmeden,
düflüp parçalanmadan, can›n› difline almadan, dövüp dövüflmeden difliye sahip olam›yor.
“Difli... Bir sürü âfl›¤a k›ymadan, birbirine k›rd›rmadan, bir
cana k›y›lmadan kendini vermiyor... Kaç›yor, kaçarken k›flk›rt›yor. Yaln›z kuvvetin, üstün gelmenin verdi¤i hakla meydanda
tek bafl›na kalan erke¤e bafl e¤iyor, sokulup yaltaklan›yor...”
‹leriki sayfalarda anlat›lacak
kad›n-erkek iliflkileri, aflk, ölüm
konular› da av hayvanlar› için avc›lar›n tüm bu söylediklerinin tam
bir benzeri olacakt›r.
Roman›n bafl›yla sonunu ba¤layan baflka bir ö¤e de, kona¤›
süsleyen teke postlar›d›r. Kara k›fl
gelince birkaç gün için postlar d›flar› tafl›nmaktad›r:
“Kasabada misafir kald›¤›m›z
kona¤›n duvarlar›nda çak›l›, sedirlerinde serili gördü¤ümüz teke
postlar› kald›r›lm›fl, ortada yoktu.
E
v sahibi, ‘Karak›fl girdi¤i
gece, sepilenmifl deriler
de kokmaya bafllar, çiftleflme zaman› bitene kadar da kokarlar’ dedi. Evin içinde
kokudan durulmaz. D›flar› ç›kard›k, havaland›r›yoruz.
Konakla ah›r aras›ndaki bir yan› aç›k sundurman›n kirifllerine
as›lm›fl postlar› ayr› ayr› koklamaya lüzum yoktu. Sundurmaya ç›kan art kap› aç›ld›kça, ormandaki
“O, Bir Suçullu¤uydu, Onun Kadar Nazl›, Onun Kadar ‹çli...”
ayn› keskin, kekre kösnüllük kokusu alt tafll›¤› kapl›yor, sinirlerimizi g›c›klayarak ayn› fliddetle
genzimizi yak›yordu.”
“Ç
ulluk”
roman›n›n
kahraman› köy çocu¤u Murat Çavufl, Çanakkale
Savafl›’na
kat›lm›flt›r. On y›l sonra art›k otuz
yafl›nda, ‹stanbul’da sigara fabrikas›nda (o dönemde Cibali’deki
Reji Fabrikas›) makinisttir. Birçok
kad›nla düflüp kalkan yak›fl›kl›
delikanl›, fabrika iflçisi Münevver’le de iliflki kurmufltur. Genç
k›z annesi ve çocuk yafl›ndaki
üvey erkek kardefliyle birlikte bir
medrese odas›nda yaflamaktad›r.
Bu çevreyle ilgili çizgiler, derin
yoksulluk koflullar›n› canland›r›r:
“Basamaklar› yer yer oyuk,
afl›nm›fl, genifl tafl merdivenden
ç›k›p kurt yeniklerinden delik
deflik, çürük kara tahta döfleli,
bir yan› aç›k tafl kemerli dar sofa
üzerindeki döfleme tahtalar›ndan
daha temiz, daha az kara olmayan, göçük, sakat oda kap›lar›ndan sondan önceki kap›n›n
önünde durdular. Münevver, kara demir mandala parma¤›yla basarak kap›y› açt›.”
Münevver’in a¤›r bir so¤uk alg›nl›¤› nedeniyle gitti¤i hastanede
doktorun önerileri, sa¤l›k koflullar›yla yoksulluk ortam› aras›ndaki
çeliflkiyi yans›t›r:
“Hasta birkaç güne kadar iyileflir. Fakat as›l bundan sonra bak›lmak ister. Çok zay›f gördüm! Herhalde kan tahlil edilmelidir. Öyle
tahmin ediyorum ki kan› çok kuvvetsiz... Kabilse biraz aç›k haval›
bir yere tafl›nmal›... O rutubetli tafl
odada oturuldukça yap›lacak tedavi ve ihtimamlar›n, verilecek
ilaçlar›n bir faydas› dokunmayacakt›r... En büyük ilaç aç›k, temiz
havad›r... Bol günefl! Bol g›da!..
Süt, içebildi¤i kadar içsin... Sabahlar› taze yumurta... Et suyu...”
Münevver, Murat’›n kendisiyle
evlenece¤ini ummaktad›r. Murat
ise köyün p›nar›na girerken gördü¤ü Esma’y› unutamam›flt›r. Esma’n›n babas› da Murat’›n babas›
da y›llar öncesinden onlar›n evlenmelerini istemifltir. Murat Münevver’le de onu Esma’ya benzetti¤i
için ilgilenmektedir. Fabrikada Murat’›n bir ara gezip tozdu¤u Halet,
Münevver’i k›skanmakta, Murat’tan
öç almaya çal›flmaktad›r.
Murat’›n gezip dolaflt›¤› Hürriyet Tepesi’ndeki Gülbahar Gazinosu, Ak›nt›burnu Gazinosu, Galata’daki Asmal› Meyhane, Hac›
Petro’nun Meyhanesi gibi e¤lence
yerlerinde Mahmut Yesari’nin yak›ndan tan›d›¤› gece yaflam›n›n
görüntüleri yer al›r:
“T
avan›n tam ortas›ndan sark›t›lm›fl küçük
elektrik
ampulü,
eflyaya hazin bir ›fl›k
serpiyor, peykenin yan›bafl›ndaki
küçük mutfa¤›n pencereci¤inden
s›zan dumanlar duvarlara badana
nakkafllar›n›n çizdi¤i K›zkulesi,
Kufldili Köprüsü, Fenerbahçe
manzaralar›n› bu¤ulay›p solduruyor, kap›n›n iki yan›ndaki camekânlar›n raflar›na s›ra s›ra dizili fliflelere sar›lan elvan k⤛tlar›n tozdan renkleri belli olmuyordu.”
Bir gece Halet’in k›flk›rtt›¤› tan›nm›fl bir kabaday› olan floför
Aziz, Murat’a sald›r›p b›çak çek53
Bütün Dünya • Eylül 2007
mifl, ondan dayak yedikten sonra
birlikte karakola düflmüfllerdir. Bu
olay nedeniy’le iflten ç›kar›lan
Murat köyüne gider.
O
nun ‹stanbul’a dönüp
kendisiyle evlenmesini
bekleyen Münevver,
güç günler geçirir. Sonunda evlenme önerisine boyun
e¤di¤i kimse, fabrikada çal›flan
hofllanmad›¤› Bekir Efendi olur:
“Bekir, su gibi renksiz, kokusuz, özel bir biçimi olmayan maddelere benzeyen bir yarat›kt›...”
Murat’›n ‹stanbul’daki yaflam›,
çapk›nl›klar› köyde duyulmufl, Esma delikanl›dan yüz çevirmifltir:
“Sen ‹stanbul’dayken ‹nce Efe
(Murat’›n babas›), sana Esma’y› almak istemifl. Sen Esma’y› istememiflsin. Sonradan istemiflsin emme
ifl iflten geçmifl, bir kere, Esma’n›n
gönlü k›r›lm›fl...”
Babas› ölen Esma’y› amcas›
baflka birine vermek istemektedir. ‹nce Efe de baflka bir gelin
aday› bulmufltur.
Murat sevdi¤i k›z›n bir dü¤üne
gidece¤ini ö¤renince onu oradan
kaç›rmay› tasarlar. Dü¤ün da¤›l›rken k›z› dü¤ün evinin önünden
atla kaç›r›r. Artlar›na düflenlerin
att›¤› kurflunlarla omzundan ve
baca¤›ndan yararlan›r.
Kaçaklar ormana s›¤›n›rlar. Hiç
konuflmayan, karfl›laflt›¤› davran›fl› kendine yediremeyen, soluk
darl›¤› da olan Esma sessizce can
verir. Bu ölüm, suçullu¤unun ölümü için girifl bölümünde anlat›lan›n tam bir benzeridir.
Yaral› Murat kald›r›ld›¤› hastaneden çolak ve topal olarak ç›kar.
Olup biteni tam an›msayamaz,
mezar›na gitmesine karfl›n Esma’n›n ölümünü kabullenemez.
Vaktiyle tütün kaçakç›lar›yla
mücadeleye katk›s›ndan dolay›
gözüne girdi¤i kasabadaki Reji
müdürünün yard›m›yla ‹stanbul’da bir fabrikada kap›c›l›k bulur. Köyden ayr›ld›¤› karl› gün, girifl bölümünde karak›fl›n girmesinden ve tekelerden söz ederken
avc›lar›n and›klar› tarihtir. Roman›n son sat›rlar› bunu vurgular:
“Akflam yeme¤inden sonra ‹nce Efe Osman A¤a, kar›s›na seslendi:
‘Yahu, takvime bakt›m, bu gece karak›fl giriyor... Sen teke postlar›n› sundurmaya ç›kar, havalans›nlar... Çiftleflme zaman› ya, kokmaya bafllad›lar...’”
“Çulluk” roman›, toplumcu
gerçekçi romanc›lar›m›z›n fabrika ve köy çevreleriyle ilgili olarak yirmi y›l sonra genifl ayr›nt›larla konu edinece¤i gerçekleri,
erken bir dönemde etkili bir biçimde dile getirmifltir.•
Bir adam, psikiyatriste geldi ve kendini tan›tt›:
“Bendeniz Aksak Timur” dedi. “Bana k›saca Timurlenk de
diyebilirsiniz...”
Psikiyatrist, bir iskemle çekip hastas›n›n yan›na oturdu:
“‹nan›n uzun y›llard›r bekliyordum gelmenizi” dedi. “fiimdi
baflbafla kald›¤›m›za göre lütfen bana söyler misiniz, Ankara Savafl›’nda ben ne hata yapt›m?..”•
54
uncak
Abdürrahim
T
Anlat›yor
Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi taraf›ndan, Mustafa
Kemal Atatürk’ün evinde büyütülen, yetifltirilen, ö¤renimi
Mustafa Kemal Atatürk’ün istedi¤i do¤rultuda ve koflullarda özel
olarak yapt›r›lan Abdürrahim Tuncak, Mustafa Kemal ve ailesinin
Akaretler ve fiiflli’deki evlerinde, daha sonra Çankaya Köflkü’nde ve
‹zmir’de onla birlikte oldu¤u y›llardaki gözlemlerini ve an›lar›n›,
yaln›zca Mete Akyol’a anlatm›flt›. Abdürrahim Tuncak’la tan›flmas›
olay›n› “yaflamsal talihim” olarak niteleyen ve onun, Mustafa
Kemal’le ilgili olarak anlatt›¤› an›lar›n›n bir bölümünü olsun
yay›mlama izni alabilmesini “mesleksel ödülüm” diyerek
övünçle tan›mlayan Mete Akyol, bu an›lar› flimdi “Bütün Dünya”
okurlar›yla paylafl›yor. Abdürrahim Tuncak’›n an›lar›n›n
sat›rlar›nda oldu¤u denli, sat›r aralar›nda da yak›n tarihimizin
bugüne de¤in kaleme al›nmam›fl birçok gerçe¤iyle karfl›laflacaks›n›z.
Lütfen sayfay› çeviriniz ’
55
Abdürrahim Tuncak
Anlat›yor - 9
‘‹zmir eflraf›ndan Uflakizade Muammer Bey’in k›z›y›m’ demifl.
‘Avrupa’dan yeni geldim. Ailem hâlâ orada. Göztepe’de
büyük bir köflkümüz var. Ben köflkümüzde yaln›z›m. Sadece
aflç›lar, uflaklar ve bahç›vanlar var. Köflk hemen hemen
tamamen bofl. Ben bu köflkü Mustafa Kemal Pafla’n›n emrine
tahsis etmek istiyorum. Bizi kurtaran bir kahraman›
ben burada böyle küçük bir binada b›rakmak istemem.’
Mustafa Kemal Pafla,
Avrupa’dan Yeni Dönmüfl
ve Üç Yabanc› Dil Bilen
Latife Han›m’la Tan›fl›yor
“M
ustafa Kemal Pafla,
“Arkadafllar› ile birlikte Karfl›‹zmir’de Kordon- yaka’ya gidip tam köflke girece¤i
boyu’nda
s›rada köflkün merdibir binada
venlerine bafltan bafla
Benim
kurmufl karargâh›n›. Bu
Yunan bayraklar›n›n sebina, onun çal›flmalar› Gazetecilik rilmifl oldu¤unu görmüfl.
için hem küçükmüfl
“Birden k›zm›fl:
Günlerim
hem de ‘korunmas› güç’
“‘Kim yapt› bu sayg›bir yerdeymifl.
s›zl›¤›?’ diye ba¤›rm›fl ve
“‘Karfl›yaka’da Kral
çevresindeki
herkese
Constantin’in
kald›¤›
dönerek emretmifl:
köflkü haz›rlatal›m, ka“‘Kald›r›n’ demifl.
rargâh›n›z› oraya tafl›Kral
Constantin’in
y›n’ önerisinde bulunkald›¤› köflkün merdimufl arkadafllar›.
venlerindeki
Yunan
“Mustafa Kemal Pafla, Mete Akyol bayraklar› kald›r›ld›ktan
sonra ancak, basamaklabu köflkü görmek istemifl.
56
‹zmir eflraf›ndan Uflakizade Muammer Bey’in
k›z› Latife Han›m, ‹zmir, Göztepe’deki “baba köflkü”nde
ra basm›fl, merdivenden ç›km›fl
Mustafa Kemal Pafla.
***
“Köflkün büyükçe bir balkonu
varm›fl. Mustafa Kemal Pafla, bu
balkona ç›km›fl, balondan görünen
körfez manzaras›n› bir süre seyretmifl, sonra da dudaklar›n› bükmüfl,
buray› be¤enmedi¤ini bildirmifl:
“‘Buray› be¤enmedim’ demifl. ‘Burada Constantin kalm›fl...
Biz kalmayal›m.’
***
“Bu olaydan üç dört gün sonra, Kordonboyu’ndaki karargâha
bir han›m gelmifl.
“‘Mustafa Kemal Pafla’y› görece¤im’ demifl afla¤›daki görevlilere.
“Afla¤›daki görevliler sormufllar:
“‘Mustafa Kemal Pafla, sizi tan›r m›?’ demifller.
“Han›m da, Mustafa Kemal
Pafla’n›n kendisini tan›mad›¤›n›
söylemifl; fakat onu görmek için
yine ›srar etmifl.
“Görevliler bu kez sormufllar:
“‘Kimsiniz?’ demifller.
“Han›m, görevlilerin bu sorusunu flöyle yan›tlam›fl:
“‘‹
zmir eflraf›ndan Uflakizade Muammer Bey’in
k›z›y›m’ demifl. ‘Avrupa’dan yeni geldim. Ailem hâlâ orada. Göztepe’de büyük bir köflkümüz var. Ben köflkümüzde yaln›z›m. Sadece aflç›lar, uflaklar ve bahç›vanlar var.
Köflk hemen hemen tamamen
bofl. Ben bu köflkü Mustafa Kemal Pafla’n›n emrine tahsis etmek
istiyorum. Bizi kurtaran bir kahraman› ben burada böyle küçük bir
binada b›rakmak istemem.’
57
Mustafa Kemal Pafla, Latife Han›m’la Tan›fl›yor
Bütün Dünya • Eylül 2007
“Görevliler, Uflakizade Muammer Bey’in k›z›n›n bu önerisini
yaverlere ulaflt›rm›fllar. Yaverler
de ayn› sözleri, Mustafa Kemal
Pafla’ya nakletmifller.
“‘Gelsin’ demifl, Mustafa
Kemal Pafla.
“U
flakizade Muammer
Bey’in üç yabanc› dil
bilen, Avrupa görmüfl k›z› Latife Han›m, Mustafa Kemal Pafla’n›n huzuruna ç›kar›ld›¤›nda, kendisini
önce selamlam›fl, sonra kutlam›fl,
daha sonra da, biraz önceki davetini ona da yapm›fl.
“Mustafa Kemal Pafla, bu içten daveti dinledikten sonra aya¤a kalkm›fl:
“‘Peki k›z›m’ demifl. ‘Yar›n gelir, köflkünüzü görürüm.’”
***
‹zmir eflraf›ndan Uflakizade
Muammer Bey’in Göztepe’deki
köflkü, genifl dall› yüksek a¤açlarla dolu bir bahçenin ortas›ndayd›.
Köflk sahibinin Avrupa’dan
yeni dönmüfl, üç yabanc› dil bilen
k›z›n›n bir gün önceki daveti üzerine Mustafa Kemal Pafla, arkadafllar›yla gitti¤inde köflkün bahçesinde davet sahibi Latife Han›m
taraf›ndan karfl›land›.
Mustafa Kemal Pafla, köflkü
gezdikten sonra, çok be¤endi¤ini söyledi:
“Sizi rahats›z etmezsek, bir iki
gün kalal›m” dedi Latife Han›m’a.
Selaml›k bölümünde yaverlerin
kald›¤› Muammer Bey’in köflkünde Mustafa Kemal Pafla, arkadafllar›yla birlikte çok rahat bir çal›flma
ve dinlenme olana¤› buldu.
Köflkte, Mustafa Kemal Pa58
fla’yla birlikte kalan Fethi Bey ve
Ali Fuat Bey, bu çal›flmalar aras›nda ona bir öneride bulundular:
“Yafl›n›z giderek ilerliyor, paflam” dediler. “Art›k sizin de evlenmeniz zaman› geldi. Latife Han›m, çok kültürlü bir han›mefendi. Ayr›ca bizi de burada çok iyi
a¤›rl›yor. Kendisiyle evlenmeyi
düflünmez misiniz?”
***
“Mustafa Kemal Pafla’n›n akrabas› olan Fuat Bulca Pafla, Ankara
garnizon komutan›yd›. Bir gün köflke geldi ve annemden izin istedi:
‘Mustafa Kemal Pafla ‹zmir’den
dönüyor’ dedi. ‘Biz kendilerini Polatl›’da karfl›layaca¤›z. ‹zin verirseniz, Abdürrahim’i de götürmek istiyorum Polatl›’ya. Salih Bey’in o¤lu Cemil’i de götürüyorum.’
“Annem izin verdikten sonra Fuat Bulca Pafla beni ald›, trene götürdü.
“Polatl›’ya giden tren, özel bir
trendi. ‹çindekiler hep, Mustafa
Kemal Pafla’y› karfl›lamaya gidenlerdi. Çocukluk arkadafl›m Cemil’le (Bozok) birlikteydik.
“Akflam Polatl›’ya geldi¤imizde, Mustafa Kemal Pafla’n›n treni
henüz görünürlerde yoktu.
“Kim oldu¤unu bilemeyece¤im
bir yetkili geldi, aç›klama yapt›:
“‘B
ildi¤iniz gibi Afyon
dolaylar›nda demiryolu tahrip edilmifl
durumda’
dedi.
‘Mustafa Kemal Pafla’y› ‹zmir’den
getiren tren, yolun tahrip edilmifl
bölümüne gelince duracak ve trende bulunanlar inip, bir dekovile binecekler. Dekovil, yolun tahrip
edilmifl bölümünde yap›lan özel
dekovil hatt›ndan geçtikten sonra,
tren yolunun tahrip edilmemifl bölümüne gelince duracak. Dekovildeki yolcular, bu bölümde yeniden
inecekler ve yolun normal bölümünde bekleyen özel trene geçecekler. Mustafa Kemal Pafla’y› getiren trenin Polatl›’da biraz geç beklenmesinin
nedeni budur.’
“Mustafa Kemal
Pafla ve arkadafllar›n›
‹zmir’den
getiren
tren, gece yar›s›na
do¤ru geldi Polatl›’ya.
“‘Çok iyidir paflam’ dedim.
“‘Ben yokken hastalanmad›
ya?’ diye sordu.
“‘Hay›r, Paflam’ dedim. ‘Hiç
hastalanmad›. Evde sevinçle sizi bekliyor.’
“Annesinin sa¤l›k durumunu
“A
nkara’dan
bizim geldi¤imiz
karfl›lama
treni ile ‹zmir treni,
ayn› hat üzerinde burun buruna gelmiflcesine duruyorlard›.
“‹zmir treni durunca
Fuat Bulca Pafla, Cemil’e ve bana oturdu¤umuz yerden kalkmamam›z› söyleyerek gitti.
“Fuat Bulca Pafla,
Mustafa Kemal Pafla’ya, beni de getirdi¤ini söylemifl.
“Mustafa Kemal Pafla, hemen Salih Bey’e
(Bozok) emir vermifl:
“‘Abdürrahim’i bana
Mustafa Kemal Pafla ‹zmir’de...
ça¤›r’ demifl.
“Mustafa Kemal Pafla’n›n trenine ö¤rendikten sonra, beni sordu:
al›n›p, onun vagonuna götürüldüm.
“‘Sen nas›ls›n?’ dedi. ‘Sen de
“Vagonda yerde, bir yer yata- iyi misin?’
¤› seriliydi.
“‹yi
oldu¤umu
söyledim
“Mustafa Kemal Pafla beni gö- ve ekledim:
rünce, yanaklar›mdan öptü.
“‘Ben de, evdeki herkes gibi, sizi
“‘Annem nas›l?’ diye sordu.
sevinçle bekliyorum Paflam’ dedim.
59
Bütün Dünya • Eylül 2007
“Yanaklar›m› okflad›:
“‘‹flte geldim’ dedi.
“M
ustafa Kemal Pafla
o gece, vagondaki
yer yata¤›nda yatt›,
biz de kendi trenimize döndük.
“Fuat Bulca Pafla’ya sordum:
“‘Mustafa Kemal Pafla geldi;
ama niye burada bekliyor?’ dedim. ‘Ankara’ya niye gitmiyoruz?’
“Fuat Bulca Pafla gülmeye bafllad›:
“‘fiimdi gece yar›s›’ dedi. ‘Bu
saatten sonra hareket edersek, gecenin karanl›¤›nda var›r›z Ankara’ya. Oysa bütün Ankara, ‹zmir
Zaferi’nin kahraman› Mustafa Kemal Pafla’n›n dönüflünü bekliyor.
Herkes onu karfl›lamaya haz›rlan›yor. Biz de karfl›lama töreni haz›rlad›k. Onun için geceyi burada geçirece¤iz. Yar›n sabah da, saat 9
sular›nda Ankara’ya varaca¤›z.’
“Yar›n sabah Ankara’ya bir an
önce varabilmenin sab›rs›zl›¤›yla
gözlerimi kapad›m, koltu¤umda
derin bir uykuya dald›m.
“Sabah çok erken bir saatte
Fuat Bulca Pafla beni uyand›rd›:
“‘Haydi gel Abdürrahim’ dedi.
‘Mustafa Kemal Pafla seni istiyor.’
“Bizim trenden indik, onun
trenine bindik yine.
“Mustafa Kemal Pafla’n›n yüzü sabunluydu. Berberi, onu t›rafl ediyordu.
“Bana yine hal hat›r sordu.
“‘Birazdan Ankara’ya hareket
edecek tren’ dedi. ‘Sen de benim
trenimde, burada olursun.’
“Ankara’dan gelen karfl›lama
treni yoldan çekildi, yol aç›ld›.
“Mustafa Kemal Pafla’n›n treni
60
Ankara’ya hareket etti.
“Ankara ‹stasyonu’nda halk
toplanm›fl, Mustafa Kemal Pafla’y›
karfl›l›yordu. Çok düzenli bir karfl›lama töreni yap›ld›.
“Bu s›rada beyazlar giymifl k›z
çocuklar, boyunlar›nda as›l› sepetlerde Mustafa Kemal Pafla’n›n
pul büyüklü¤ündeki fotograflar›n›, toplu i¤nelerle vatandafllar›n
yakalar›na tak›yorlard›.
“Mustafa Kemal Pafla trenden
iner inmez bu k›z çocuklardan biri yan›na yaklaflt› ve boynuna as›l› sepetten ald›¤› bir Mustafa Kemal Pafla fotograf›n›, onun yakas›na takmak istedi.
“Ben, o an Mustafa Kemal Pafla’n›n hemen yan›nda oldu¤umdan, onun elini uzat›p, yakas›na
kendi fotograf›n› takmak isteyen
k›z çocu¤un bile¤ini nas›l yakalad›¤›n› çok iyi gördüm.
“‘K›z›m bu nedir?’ diye sordu
Mustafa Kemal Pafla.
“K›z çocuk, sevinçle yan›t verdi:
“‘Resimdir, Paflam’ dedi. ‘Sizin resminizdir.’
“Mustafa Kemal Pafla, eliyle
bile¤inden tuttu¤u kolu indirdi,
k›z çocu¤un yana¤›n› okflad›:
“‘A
ma ben onu takarsam, biraz ay›p olmaz m›?’ dedi. ‘Benim resmimin benim gö¤süme tak›lmas›na nas›l
izin verebilirim ben?’
“K›z çocu¤un yanaklar› utanc›ndan k›pk›rm›z› oldu. Mustafa
Kemal Pafla, onun yana¤›n› bir
kez daha okflad›.
“‹stasyondaki muhteflem karfl›lama töreninden sonra Mustafa
Kemal Pafla, istasyondan meclise
Mustafa Kemal Pafla’n›n Ankara ‹stasyonu’nda karfl›lan›fl›...
Pankartta “Bin Yafla Gazi Pafla” tümcesi yer almaktad›r.
kadar yol boyunu dolduran binlerce Ankaral›’n›n sevgi gösterileri
aras›nda, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne geldi. Bizi ise, do¤ruca
Çankaya Köflkü’ne ç›kard›lar.
“Zübeyde Han›m benim geldi¤imi görünce hemen yan›na ald› beni:
“‘Pafla nas›l?’ diye sordu. ‘Çok
zay›flam›fl m›?’
“‘Hay›r’ dedim. ‘Çok iyi gördüm. Biraz sonra siz de göreceksiniz. Polatl›’ya geldi¤inde ilk ifl beni ça¤›rd›, sizin s›hhatinizi sordu.’
“Mustafa Kemal Pafla o gün
akflamüstü gelebildi Çankaya’ya.
“Annesinin elini öptü, onunla kucaklaflt›.
“‘‹smet Pafla Mudanya’ya gitti,
onunla konuflmam laz›m’ dedi ve
Mudanya Mütarekesi’ni imzalamak için Mudanya’ya giden ‹smet
Pafla’ya, Ankara’dan talimat verdi.
“Sonra da Zübeyde Han›m’› ald›, birlikte bir odaya çekildiler.
‹çeride konufltuklar›n› Zübeyde
Han›m daha sonra anlatt›:
“‘‹
zmir’in eflraf›ndan bir
han›m k›z, baba köflkünü Pafla’ya tahsis etmifl’
dedi ‘Pafla’y› da çok iyi
a¤›rlam›fl. Hatta arkadafllar› da tak›lm›fllar. “Zaman›n geçiyor. Bu
han›mla evlensene” demifller. Ben
de, “O¤lum, münasip gördüysen
alal›m... Do¤ru, zaman›n geçmek
üzere” dedim.’
“Mustafa Kemal Pafla, annesinin bu sözü üzerine ona flu karfl›l›¤› vermifl:
“‘Anne, sen be¤enirsen evlenirim ancak’ demifl. ‘‹stersen seni
‹zmir’e yollayay›m. Hem biraz
61
Bütün Dünya • Eylül 2007
tebdil hava edersin. Doktorlar da
zaten deniz havas› tavsiye ediyorlar. Bence gitmen için mevsim de müsaittir. Ekim, kas›m geliyor. Ankara’n›n havas› biraz
sert olur bundan sonra. Oysa ‹zmir’in havas› yumuflakt›r. ‹zmir’de, bu han›m› da görürsün.
Be¤enirsen, evlenirim.’
“Zübeyde Han›m, hem tebdil
hava etmek, hem de Latife Han›m’› görmek için ‹zmir’e gitmeyi
kabul etmifl.
“‘Yan›na kimi almak istersin
anne?’ diye sormufl Mustafa
Kemal Pafla.
“Zübeyde Han›m da ‘Ayfle’yle
Abdürrahim olsunlar... Onlar› ben
isterim. Sen baflka kimi verebilirsen yolla’ demifl.
“Zübeyde Han›m, kendisine
bakan Ayfle’ye ve bana bunlar›
söyledikten sonra, ‘Haz›rlan›n bakal›m’ dedi. ‘Yol göründü.’
“Bu konuflmadan on gün sonra annemle birlikte ‹zmir’e hareket ettik.
“Salih Bey (Bozok) ve efli, Ali
Çavufl, Ayfle Abla, annem ve ben,
birlikte gidiyorduk trende...”•
Gelecek yaz›: Kendisini Karfl›yaka istasyonunda karfl›layan
Latife Han›m’›, samimiyetle itiraf edeyim, Zübeyde Han›m hiç
de be¤enmedi:
“‘Pek de ufak tefekmifl’ dedi.
Sonra, etraftakilere duyurmamaya çal›flarak Salih Bey’e
flöyle dedi:
“‘Bu tren dönemez mi? Ankara’ya geri dönemez miyiz?’”
Adam yolda yürürken karfl›laflt›¤› bir yak›n arkadafl›na
dert yand›:
“Dün gece bafl›ma ne geldi biliyor musun?” dedi. “Kulüpte
yeme¤imi yedim, içkimi içtim, tam d›flar› ç›kaca¤›m s›rada flef
garson yan›ma yaklafl›p sanki paras›n› vermemiflim gibi kötü
kötü bakmas›n m›?”
Arakadafl›, flef garsonun bu davran›fl›na çok sinirlendi:
“Do¤rusu büyük terbiyesizlik, garsonun yapt›¤›” dedi. “Peki
sen ne yapt›n?”
Adam omuzlar›n› silkti:
“Ne yapabilirdim ki...” dedi. “Sanki vermiflim gibi yürüdüm, ç›kt›m.”•
Kad›n, efline üst katlar›nda oturan adam› anlat›yordu:
“Üst komflumuzun, o¤lumuz Can’›n davul çalmas›na k›zd›¤›n›
sanm›yorum” dedi. “Ama garip bir adam oldu¤u da kesin...”
Efli onun bu kan›ya nas›l vard›¤› ö¤renmek isteyince, kad›nca¤›z a¤z›ndaki baklay› ç›kard›:
“Bugün ö¤leden sonra Can’a, davulun içinde ne oldu¤unu
merak edip etmedi¤ini sormufl” dedi. “Sonra da çocu¤un eline bir
b›çak vermifl…”•
62
Arkadafllar›m›n Türkiye konusundaki bilgisizliklerine inanmam›fl,
ayr›ca, tatil süresince hiç mi kötü olaylar yaflanmad› diye merak etmifl
olabilirsiniz. Okuduklar›n›z›n abart› hatta uydurma oldu¤unu
düflünebilirisiniz. Bu yaz›da dile getirdi¤im önyarg›lar çok de¤il,
10 y›l öncesinde de Avrupal›lar’›n görüflleriydi, flimdi de... Bunlar belki
azal›yor; ama büyük bir kesimde ayn› olumsuz düflünceler sürüyor.
Türkiye’yi Afrika ya da
Arap Ülkesi Sanan
Kültürlü (!) Avrupal›lar (3)
N
isan ay›nda olmam›za mutlaka tekneye u¤ruyor, arkadaflkarfl›n hava yaz akflam- lar›m›za “Hofl geldiniz” diyordu. 4
lar›n› aratmayacak gü- kiloluk Orfoz bal›¤›n› silip süpüzellikteydi. Akflam ye- ren gruba tad›n› çok be¤endikleri
me¤i için Seher Yeli’nin arka gü- Türk flaraplar›ndan da birkaç flifle
vertesinde, masaya oturdu¤u- daha açmak zorunda kald›k.
Yeme¤in
sonuna
muzda, ahtapot salatas›,
do¤ru gitar›n› alan Hukalamar, denizbörülcesi
go, romantik ‹talyan flarve Orfoz bu¤ulamadan
Evrensel
oluflan bir menünün bizi Bak›fl Aç›s› k›lar›n› seslendirmeye
bafllad›. Gruptaki hemen
bekledi¤ini gördük. Haherkes gülüyor, flark›
z›rlad›¤› bu nefis yesöylüyor, sohbet ediyormeklerin yan›na so¤udu. Ama Emma çekildi¤i
tulmufl beyaz flarap açan
köflede derin düflünceleAli Day›, arkadafllar›m›re dalm›fl gibiydi. Bu
z›n teflekkürlerini kabul
durum Ali Day› ve Miço
ederken, “Bugüne de¤in
Yaflar’›n da dikkatini
hizmet etti¤im turistlere
çekmiflti. Ali Day›, “Bu
hep güzel sofralar haz›rGürbüz
k›za ne oldu, yemekleri
lad›m, yemekler yapt›m.
Evren
mi be¤enmedi?” diye
Türkiye hakk›ndaki düsordu. Arkadafllara sesflüncelerinize üzüldü¤ümden, herfleyin daha iyisini si- lenerek, “Emma sanki mutsuz,
zin için haz›rl›yorum. ‹nflallah biraz onunla ilgilenelim” dedim.
Maria, “Ne oldu Emma, can›n›
düflünceleriniz yemeklerim sayes›kan bir fley mi var?” diye sordu.
sinde de¤iflir” dedi.
Biz yemekteyken limanda ge- Benzer sorular di¤erlerinden de gezintiye ç›km›fl tan›d›k Datçal›lar lince, Emma bulundu¤u köfleden
63
Bütün Dünya • Eylül 2007
do¤ruldu ve “Gürbüz, söyleyeceklerimi çevirmeni istiyorum” dedi.
H
erkes dikkat kesilmiflti.
Emma, bafl›n› öne e¤mifl, kimseyle göz göze
gelmemeye özen göstererek, “Hepinizden özür diliyorum. Türkiye’ye geleli 4 gün oldu, ›ss›z koylarda geceledik, köylere u¤rad›k, çok say›da insanla
karfl›laflt›k, tan›flt›k; ama geçen
bunca zaman içinde kimse bana
tecavüz etmedi” dedi. “fiaka m›
yap›yorsun Emma, ne tecavüzünden söz ediyorsun? Bu sözleri
nas›l çevireyim. Herkes gülecek”
dedim. Bana bakt›, “Lütfen dedi¤imi yap” dedi.
Yapt›¤›m çevirinin ard›ndan
k›sa süren bir flaflk›nl›k yafland›.
Sonra bir kahkaha f›rt›nas› koptu.
Herkesin gülmesi Emma’y› çok
utand›rm›flt›. Kendini ifade etmek
gere¤ini duymufl olacak ki, aya¤a
kalkarak, “Gülünç duruma düfltü¤ümün ay›rd›nday›m; ama zorla
ç›kt›¤›m bu tatile öylesine önyarg›larla bafllad›m ki, tecavüze u¤rama korkusunu bir türlü kafamdan atamad›m. Belki de içti¤im
3-5 kadeh flarab›n etkisiyle içimden geçenleri söyledim” dedi.
Emma’n›n yard›m›na Laurence, ‹ngrid ve Maria kofltu. ‹ngrid,
“Üzülme Emma, böyle düflünen
yaln›zca sen de¤ilsin. Az da olsa
benim kafamda da bu türden
korkular vard›” dedi. Maria, Emma’ya sar›larak, “Eflim yan›mda
oldu¤u için ve Gürbüz’e güvendi¤im için tedirgin de¤ildim. Ama
yine de akl›mdan ayn› fleyler
geçmiyor de¤ildi” dedi.
O akflam tekneye, y›llard›r her
64
f›rsatta Datça’ya gelen bir ‹ngiliz,
Elisabeth de u¤ram›flt›. Yüzünden hiç eksilmeyen bir gülümsemeyle konuflulanlar› dinleyen
Elisabeth söze kar›flma gere¤ini
duyumsad›. “Emma’n›n düflüncelerine gülmekte hakl›s›n›z; ama
genelde Avrupal›lar’›n kafas›nda
bu tür düflünceler oldu¤unu kabul edin. Ülkemizi tan›madan
bunlardan kurtulmak mümkün
de¤il” dedi ve ekledi:
“Ne yalan söyleyeyim, Londra’da tan›flt›¤›m Türk erkek arkadafl›m›n ›srar›yla ilk kez bu ülkeye geldi¤imde, arkadafl›m›n yan›ndan hiç ayr›lmam›flt›m.”
Tecavüz konusu en çok Ali
Day›’y› rahats›z etmifl olacak ki,
dayanamay›p söze girdi:
“Neden bu turist k›zlar ilk
günler tedirgin oluyor; ama tatil
bitince de tekneden kovsak gitmiyorlar diye merak edip dururdum” dedi. Sonra sevecen; ama
bir o kadar da sert bir yüz ifadesiyle, “K›z›m, biz buradayken
kimse sana tecavüz edemez, birisi yan gözle bile baksa, karfl›s›na
önce ben dikilirim” dedi.
A
li Day›’n›n sözlerini çevirdi¤imde bir alk›fl koptu. Emma, yüzünde güller açm›fl bir halde Ali
Day›’ya sar›ld›, “Merak etmeyin,
tan›d›¤›m herkese yaflad›klar›m›
anlataca¤›m,
önyarg›lar›mdan
söz edip, do¤rular› söyleyece¤im. Size karfl› çok mahcubum.
Ne olur beni ba¤›fllay›n” dedi.
Hugo elini Ali Day›’n›n omzuna att›. K›zlar› iflaret edip “Bu
k›zlar Gürbüz’e ve öteki erkek
arkadafllara güvenerek tatile ç›k-
Türkiye’yi Afrika ya da Arap Ülkesi Sanan Kültürlü (!) Avrupal›lar (3)
t›. Ama flimdi onlar›n kahraman›
siz oldunuz” dedi gülerek...
Teknede bulunan kaptan arkadafllardan biri dayanamay›p sordu:
“B
u tür düflünceleri
her
duydu¤umda
gülerim. Merak ediyorum, Avrupa ülkelerinde kad›nlara yönelik tecavüz olaylar› yaflanm›yor mu?”
Hugo söze girip yan›tlad›:
“Bat›l› ülkelerde o kadar çok
tecavüz olay› kaydediliyor ki,
sosyal bir gerçeklik olarak kan›ksand› bile... Ama konu Türkiye
olunca, maalesef özellikle üstüne
gidiliyor, abart›l›yor.”
O gece arkadafllar›m için çok
fley de¤iflmiflti. Konuflulmas› pek
kolay olmayan tecavüz konusu
aç›lm›fl, teknede bulunan hemen
herkes düflüncesini söylemiflti.
Yaln›zca benim hat›r›m için, gönülsüzce ç›k›lan tatilin dönüm
noktas› belki de bu gece konuflulanlar olmufltu. Avrupal› arkadafllar›m›n düflüncelerini biçimlendiren ve kendilerini korumak için
ay›rd›na varmadan bizlere karfl›
görünmez bir duvara dönüfltürdükleri kimi önyarg›lar silinmiflti
sanki. Çok rahatlam›fl, üstlerinden büyük bir yükü atm›fl gibiydiler. Ayakta kalmay› baflaranlar
sabah›n ilk ›fl›klar›na de¤in sohbete devam ettiler.
Ertesi gün Datça’dan ayr›lmadan önce, k›zlar›n önemli bir
al›flverifl yapmas› gerekiyordu.
Çarfl› içinde gördükleri bir ma¤azaya u¤ray›p çok acil bir gereksinimlerini karfl›lamak için Mustafa Kaptan’dan 1 saat izin istediler. Onlara efllik etmeme karfl› ç›-
k›yorlard›; ama ifl al›flverifl olunca gruptakileri yaln›z b›rakmam
söz konusu olamazd›. Öyle ya,
bu denli dikkat etmiflken turistleri yolunacak kaz olarak gören kimi sat›c›n›n kötü bir izlenim b›rakmas›na izin veremezdim. Sonuçta onlara efllik etmeme raz›
oldular. Gitti¤imiz dükkan mayo
sat›yordu ve sahibi olan bayan›
da çok iyi tan›yordum. Arkadafllar›m “Çölde su bulmuflças›na
mayolara kofltular” desem, inan›n abartm›fl say›lmam. Arkadafl›m, “Ne oldu bunlara, ülkelerinde mayo yok mu?” diye sordu.
Durumu anlat›nca, “Bugünü
unutmayas›n›z diye, mayolar› size hiç kâr almadan, maliyetine
sataca¤›m” dedi.
Yelken yapmak için uygun bir
rüzgar vard›. Seher Yeli’nin yaln›zca ana yelkeni haz›r oldu¤undan Hisarönü Körfezi’nin en seçkin tatil sitelerinden biri olan Aktur’un bulundu¤u koylara dek,
bir süre yelken yaparak gittik.
Burada, ço¤u ahflap olan evler,
çam a¤açlar›n›n aras›na, denizden ve karadan gözükmeyecek
biçemde yap›lm›flt›.
T
atil dönemi olmad›¤› için
sitede çok fazla insan
yoktu. Arkadafllar› karaya
ç›kartarak Aktur’u gezdirmek istiyordum. Tekne demirledikten sonra sürat botunu denize
indirdik. K›y›da bizi güzel bir
sürpriz bekliyordu. Çok sevdi¤im
bir arkadafl›m›n annesi ve teyzesi
Aktur’un ahflap iskelesinde oturmufl sohbet ediyordu. Sevgi Teyze ‹stanbul Üniversitesi’nde, k›z
kardefli ise Ege Üniversitesi’nde
65
Türkiye’yi Afrika ya da Arap Ülkesi Sanan Kültürlü (!) Avrupal›lar (3)
Bütün Dünya • Eylül 2007
ö¤retim üyesiydi. Sevgi Teyze
beni karfl›s›nda görünce çok flafl›rd›. “Aman o¤lum sen nereden
ç›kt›n böyle?” diye sordu.
Ö
zel bir turda oldu¤umuzu söyledikten sonra arkadafllar›m› tan›flt›rd›m. Her ikisi de çok
güzel ‹ngilizce konufltu¤u için
çeviri yapmama gerek yoktu.
Sevgi Teyze ve kardefline arkadafllar›m› neden bu tatile getirdi¤imi anlatt›ktan sonra, onlarla biraz sohbet etmelerini, Türkiye
hakk›nda h›zla de¤iflen düflüncelerine katk› sa¤lamalar›n› rica ettim. Sohbet s›ras›nda arkadafllar›m› en çok flafl›rtan konulardan
biri, Türkiye’deki üniversitelerde
çal›flan akademisyen kad›n say›s›n›n birçok Avrupa ülkesine göre fazla olufluyla Türk kad›n›na
seçme ve seçilme hakk›n›n Fransa’dan bile önce verilmesiydi.
Sevgi Teyze arkadafllar›m› çaya
davet edince bizimkilere sormadan öneriyi kabul ettim. Grubu
Sevgi Teyze’ye emanet ettikten
sonra teknedeki ifllere yard›mc›
olmak için izin isteyip ayr›ld›m.
Mustafa Kaptan, geceyi geçirece¤imiz Dirsek Koyu’na hava kararmadan ulaflmak istiyordu. Geç
kalmadan yola ç›kmak için arkadafllar›m› tekneye getirmeliydim.
K›y›ya dönerek Sevgi Teyze’nin
evine gittim. Bahçede büyük bir
kalabal›k toplanm›flt›. Aktur,
emekli olduktan sonra büyük
kentleri terk ederek buraya yerleflen insanlar›n yaflad›¤› çok düzenli ve güzel bir sitedir. Sevgi
Teyze Avrupal› konuklarm›z›n
Türkiye konusunda ayd›nlat›lmas›
66
yönündeki üstü kapal› mesaj›m›
alm›fl ve özellikle yabanc› dil bilen birçok komflusunu eve davet
etmiflti. Güzel bir sohbet vard›;
ama tekneye dönme zaman› da
gelmiflti. “Çok üzgünüm, gitmek
zorunday›z” dedim. Orada bulunanlar, özellikle kad›nlar itiraz etti. Sevgi Teyze, “Kesinlikle b›rakmay›z, birlikte yemek yiyece¤iz.
Bahçede, komflular›n da katk›s›yla büyük bir sofra haz›rlayaca¤›z.
Bu akflam konu¤umuz olun, sabah erkenden gidersiniz” dedi.
Ne olur kalal›m dercesine yalvaran gözlerle bana bakan arkadafllar›m da çoktan bu öneriye
raz› olmufltu. Her teknede bir
kaptan olur, karar› da o verir.
Denizcilikte kural budur. Bu nedenle Mustafa’n›n da görüflünü
almam gerekiyordu. Tekneye
döndüm ve durumu anlatt›m.
Kaptan, program›n aksayaca¤›n›;
ama grup çok istiyorsa, Türkiye’yi daha çok sevmelerine ve
tan›malar›na katk› sa¤layacaksa
kalabilece¤imizi söyledi. Geceyi
rahat geçirmek için demir tazeleyip k›y›daki büyük bir a¤açtan
koltuk ald›k.
T
eknede yaln›zca Miço
Yaflar kalacakt›. Karaya
ç›kmadan önce, Datça’dan ald›¤›m›z bal›k sepetlerinin içine ekmek ba¤layarak teknenin alt›na b›rakt›k, bal›k
a¤lar›n› da koyun girifline att›k.
‹yi ki Sevgi Teyze’ye rastlam›fl›z. ‹yi ki arkadafllar›m› konuk etmifller. Bahçede, komflulardan
getirilen masalar› yerlefltirerek
çok büyük bir sofra kurulmufltu.
Evlerden birbirinden lezzetli ye-
mekler tafl›nd›. O akflam hemen
herkes Avrupal› konuklar› bilgilendirmek için birbiriyle yar›flt›.
‹
flleri gere¤i ço¤u yurt d›fl›nda yaflam›fl, bulunmufl ya da
gitmeye devam eden bu insanlar, Bat›l›lar’›n ülkemize
bak›fl aç›s›n› çok iyi bildikleri için
düflünemedi¤im, akl›ma gelmeyen örnekler veriyor, bizimkileri
ne diyeceklerini bilmez durumlara düflürüyorlard›.
Gruptakilerin ortak düflüncesini dile getirmek istedi¤ini söyleyen ‹ngrid, bir ülkenin kendilerini bu denli flafl›rtaca¤›n› hiç
beklemediklerini, yaz aylar›nda
kesinlikle tekrar geleceklerini
söyleyince, baflta Sevgi Teyze olmak üzere sofrada bulunan birçok kifli, samimi ifadelerle, arkadafllar›m› kendi evlerinde a¤›rlayabileceklerini belirtip ›srarl› davetlerde bulundular. Karfl›l›kl›
adresler, telefon numaralar› al›nd›. Arkadafllar›m›n görmesini istedi¤im daha nice güzellikler oldu¤u için sabah kahvalt›s› davetini istemeyerek de olsa reddetmek zorunda kald›k.
Sabah›n ilk ›fl›klar›yla birlikte
yola ç›kmadan önce bal›k sepetlerimizi çektik, a¤lar›m›z› toplad›k. Konuklar›m›z›n k›smetine
hem sepetlerde hem de a¤larda
çok miktarda Salagöz, Karasokkan, Lopa, Kefal, Barbun türü
bal›k vard›.
Bu kadar çok bal›¤› yakalaman›n keyfiyle demir ald›k. Önce
Hurmal› Bük’te alargada kalarak
k›sa bir mola verdik. Gruba, koydaki hurma a¤açlar›n› gösterdikten sonra Akdeniz’le Ege’nin bir-
birine kofltu¤u, Datça Yar›madas›’n›n en çok inceldi¤i kesimi
oluflturan, Bencik Koyu’na gittik.
Denizin içine uzanm›fl çam a¤açlar›n›n çevreledi¤i bu eflsiz koyda,
sabah kahvalt›s›n›n ard›ndan gruba koyda küçük bir gezinti yapt›rmak için sürat botunu denize indirdik. K›y›ya ç›kan k›z arkadafllar›m›z tekneye yüzerek dönmek isteyince, iflte bu tarihsel bir an ve
tatilin dönüm noktalar›ndan biri
oluyor diye düflündüm. Onlar›n
mayolu hallerini fotograflamak
için sürat botuna atlad›¤›m gibi
solu¤u teknede ald›m.
Elimde fotograf makinesini
gördüklerinde neden fotograf›m›z›
çekiyorsun diye soracaklar›n› biliyordum. Nitekim Laurence teknenin merdivenlerinden ç›karken
bekledi¤im soruyu yöneltince,
“Elinizde, Türkiye’de mayo giyebildi¤inizin kan›tlar› olsun ki, en
az›ndan ailelerinizi ikna edin” yan›t›n› verdim. Art›k, tatil sonuna
dek mayolar›n› ç›karmayacaklard›.
Hisarönü Körfezi’ndeki koylar›
s›ras›yla ziyaret ettikten sonra Orhaniye’de, K›z Kumu’nda k›sa bir
mola verdik. Denizin içindeki s›¤l›kta yürüyüfl yaparken, gruba K›z
Kumu’nun öyküsünü anlatt›m.
A
rkadafllar›m› gördükleri
güzelliklerden ay›rmak
kolay olmad›¤›ndan, her
koydan gecikmeyle dönmek zorunda kald›¤›m›z› bilen aflç›m›z, ö¤le yeme¤ini haz›rlay›p
bir kenara koyman›n rahatl›¤›
içinde akflam yiyece¤imiz bal›klar› temizlemekle meflguldü. Ö¤len
yeme¤i için zaten gecikmifltik. Bizimkilerin Selimiye’ye kadar sab67
Bütün Dünya • Eylül 2007
redemeyeceklerini anlam›flt›m.
Yeme¤i Orhaniye’de, teknede yedikten sonra yola ç›kt›k.
C
ennetten bir köfle olan
Selimiye’deki kahve molas›n›n ard›ndan köyün
hemen arkas›ndaki koyda demirledik. 15-20 m. derinlikte büyük deniz kabuklar›n›n çokça bulundu¤u bu koyda tüpsüz
dalma konusundaki yetene¤imi
göstererek, içinde ahtapotlar›n
yuva yapt›¤› birbirinden güzel
kabuklar ç›kar›p arkadafllar›ma
arma¤an ettim. Geceyi Bozburun
yak›nlar›ndaki bir adada geçirmeyi planlayan Kaptan Mustafa’n›n uyar›lar›n› dikkate alarak
tekneye döndük. Kaptan bizi
beklerken z›pk›nla avlanmaya
ç›km›fl, büyükçe bir ahtapot vurmufltu. Bu akflam bal›¤›n yan›s›ra
ahtapot salatas› da olaca¤›n› anlayan grubun Mustafa Kaptan’a
ve Ali Day›’ya yönelik sevgi gösterileri aras›nda demir ald›k.
Bir zamanlar korsanlar›n mekan› olmufl adalar›, Amerikal› ve
Türk dalg›çlar›n birlikte ç›karmaya çal›flt›klar› 950 y›ll›k bir bat›¤›n
bulundu¤u kayal›klar›, manast›r
ve kilise kal›nt›lar›yla dolu k›y›lar›
izleyerek Bozburun’a ulaflt›k. Geceyi geçirece¤imiz adaya geldi¤imizde günefl batmak üzereydi.
Arkadafllar›m›z›n bu güzel anlar›
so¤uk içecekler eflli¤inde yaflamalar›n› istedi¤im için hemen demirledik. Miço Yaflar sepetleri teknenin alt›na b›rakt›, ard›ndan sürat
botuyla adan›n arkas›na dolafl›p
a¤lar›m›z› att›k. Adan›n öteki taraf›nda, biri Avusturya öteki de Alman bayrakl› iki özel yat demirle68
miflti. Teknedekiler adada gezinti
yap›yordu. Ahtapotu çarpmak
için adaya ç›kan Mustafa Kaptan’›n Avusturyal›lar’la sohbete
bafllad›¤›n› görünce, yeterince bal›¤›m›z oldu¤u için onlar› da akflam yeme¤ine davet etmeyi düflündüm. Önce arkadafllar›m›n
olurunu ald›m, sonra da Mustafa’ya seslenerek düflüncesi söyledim. Kaptan konuyu yan›ndakilere açt›¤›nda adadan sevinç 盤l›klar› yükseldi ve flaraplar› getirmek
kofluluyla davetimizi kabul ettiler.
Bir kez daha gece yar›s›na dek
süren, sohbetin koyulaflt›¤›, flark›lar›n söylendi¤i, farkl› ülke müziklerinin dinlendi¤i saatler yaflad›k.
Özellikle Avusturyal›lar, Türkler’e
yönelik önyarg›lar›n en çok kendi
ülkelerinde oldu¤unu vurgulad›ktan sonra, son 5 y›ld›r Türkiye’ye
geldiklerini, teknelerini Marmaris’teki marinaya ba¤lad›klar›n›,
yaflad›klar› güzellikleri dile getirirken, Almanlar da, Kafl’ta bir ev sat›n ald›klar›n› anlatt›lar.
Art›k ben, konuflmalar› yönlendirmeye çal›flm›yor, yaln›zca dinliyordum.
H
ugo beni göstererek,
“Gürbüz, önyarg›lar›m›zla, yanl›fl bilgilerimizle çok bo¤ufltu.
Gerçekleri kavramaya bafllad›¤›m›z› görünce, içinden gülerek bizi izliyor. Ne denli komik duruma düfltü¤ümüzü her geçen dakika daha iyi anl›yoruz” dedi. Alman çift, bu adaya s›k s›k geldiklerini ve buradan güneflin do¤uflunu izlemenin çok güzel oldu¤unu söyleyerek, günefl do¤ana
dek sohbete devam etmeyi öner-
Türkiye’yi Afrika ya da Arap Ülkesi Sanan Kültürlü (!) Avrupal›lar (3)
di. Tekne personeli yorgun oldu¤u için izin isteyip ön güverteye
uyumaya gitti.
G
rupla ilgilenmek bana
kalm›flt›. Gözlerim kapansa da kendimi zorlayarak sohbete kat›lmaya çal›flt›m. Bu halimi gören
Maria, ninni söyler gibi, “Uyumana bak, kafan rahat olsun. Gerçekleri görüyoruz art›k” deyince,
uyku tulumunun içine girip derin
bir uykuya dald›m.
Sabah uyand›¤›mda aflç›m›z
kahvalt›y› haz›rl›yordu. Kaptan
ile Miço Yaflar ise a¤lar› toplay›p
dönmüfl, sürat botunun içinde
a¤lar› ay›klamakla meflguldüler.
Mustafa Kaptan, “Arkadafllar›n›n
flans›na yine çok bal›k var, akflama ziyafete devam” dedi.
Teknenin üstünde uyuduysan›z güne daha da güzel bafllaman›n yolu uyand›¤›n›z an denize
girmektir. Mayom üstümde oldu¤u için bal›klama suya atlad›m.
Buz gibi suda uyanmak ne güzel
bir duygudur. Tüm negatif enerjiyi al›r götürür. Bu arada arkadafllar›m da birer ikifler uyanm›fl,
beni gören denize atl›yordu.
Kahvalt›n›n ard›ndan demir
alarak, eksiklerimizi tamamlamak
ve tekneye su almak için Bozburun’a hareket ettik. Limana yanaflt›ktan sonra kaptan al›flverifle giderken, ben de arkadafllar›m› katamaran tekneleriyle Bozburun’da
k›fllayan bir Frans›z aileye ziyarete götürdüm. Birkaç y›ld›r tan›d›¤›m Cottin Ailesi, befl y›ll›k bir
dünya turuna ç›km›fl, Fransa’n›n
Lorient kentinden bafllayan yolculuk s›ras›nda birçok ülkeye u¤ra-
d›ktan sonra Türkiye k›y›lar›na
ulaflm›fl, k›fl aylar›n› Bozburun Liman›’nda geçirmeye karar vermiflti. Cottin çiftinin 6 ve 11 yafllar›nda iki k›z› vard›. Çift, uzaktan ö¤retim sistemiyle e¤itimlerine devam eden k›zlar›n›, Türkçe’yi de
ö¤renmeleri için Bozburun’daki
okula gönderiyordu. Katamarana
u¤rad›¤›m›zda Cottin çifti tekne
temizli¤iyle meflguldü. “Paris’ten
konuklar getirdim size” dedi¤imde çok mutlu oldular. Üç aydan
fazla bir süredir Bozburun’da konaklad›klar›n›, karayoluyla Kapadokya, Pamukkale, Ankara’ya gittiklerini, yaflad›klar›n›, gördüklerini bizimkilere uzun uzun anlatt›lar. Sohbet s›ras›nda Türk arkadafllar›yla gelen k›zlar›n az da olsa Türkçe konuflmas› gruptakilerin flaflk›nl›¤›n› iyice art›rd›.
Bozburun’dan ayr›ld›ktan sonra Yunan adas› Simi’ye (Sömbeki)
yöneldik. Simi Liman›’na demirlemeden, uzaktan da olsa bu güzel
aday› arkadafllar›m›za göstermek
istiyorduk. Onlara belli etmeden
Yunan bayra¤›n› çektim.
A
dan›n liman taraf›ndaki
yerleflim alan›na yanaflt›¤›m›zda, Simi’ye geldi¤imizi söyledim. fiaflk›nl›kla aya¤a kalkan arkadafllar›ma
adayla ilgili bilgiler verdim, güzel
mimarisini anlat›p özellikle de
manast›rlar›ndan söz ettim. Bir
kez daha flafl›rm›fllard›. Hugo,
“Sak›z Adas›’nda Türkiye’den
söz ederken söylenenleri düflünüyorum, bir de senin bir Yunan
adas›n› böylesine güzel ifadelerle
anlatmana bak›yorum da ne diyece¤imi bilemiyorum” dedi.
69
Bütün Dünya • Eylül 2007
R
otam›z› Marmaris’e çevirdik. Geceyi Rodos’un karfl›s›ndaki Bozukkale’de
geçirecektik. Akflam yeme¤inden önce karaya ç›k›p koya
ad›n› veren kalenin kal›nt›lar›n›
gezdik. Havan›n kararmas›yla birlikte Rodos’un ›fl›klar›, özellikle
de havaalan›n›n ›fl›klar› görünmeye bafllad›. Art›k akflam yemeklerimiz yaln›zca deniz ürünlerinden
olufluyordu. Birkaç gündür sabahlara dek süren sohbetler nedeniyle hepimiz yorgunduk. O akflam
erkenden uyuduk. Sabah›n ilk
›fl›klar›yla birlikte ötmeye bafllayan kekliklerin sesiyle uyand›k.
Kahvalt›n›n ard›ndan ö¤le yeme¤i
için demirleyece¤imiz Serçe Liman›’na gitmek üzere yola ç›kt›k.
Akflam, Marmaris yak›nlar›ndaki
Gebe Kilise Koyu’nda olaca¤›m›z
için koylarda uzun molalar vermemiz olanaks›zd›.
Bozukkale’den itibaren gruptakileri garip bir hüzün kaplam›flt›. “Dönüfl zor olacak, sizlere çok
al›flt›k, bu güzellikleri b›rak›p gitmek kolay olmayacak” diyorlard›. Marmaris’e de¤in kayda de¤er
bir olay olmad›. Son geceyi limanda geçirecek, ertesi gün sabah erkenden arkadafllar›m› Dalaman Havaalan›’na götürecektim. Cedric, grup ad›na, akflam
yeme¤ini Marmaris’te bizim önerece¤imiz bir restoranda hep birlikte yemeyi önerdi. Yöresel ev
yemekleri yapan flirin bir lokantaya gittik. Tekne ekibi yemekten
sonra limana döndü. Biz de al›flverifle ç›kt›k. Pazarl›k yapman›n
inceliklerini ö¤retti¤im arkadafllar›m yak›nlar›na hediyelik eflyalar
ald›lar. Paketleri tekneye b›rak›p
70
barlar soka¤›nda son gece e¤lencesi yapacakt›k. Çarfl›n›n içinde
kuyumculuk yapan bir arkadafl›m, dükkan›n›n önünden geçiyorduk ki, “Demek bana u¤ramadan gidiyorsun” diyerek önümüzü kesti. Çay ikram etmeden b›rakmayaca¤›n› söyleyince de içeri girmek zorunda kald›k.
Tan›flma fasl›n›n ard›ndan, elma çaylar›m›z› içerken arkadafl›m›n Ermeni as›ll› oldu¤u akl›ma
geldi. Mesrop (biz Mesut derdik)
iyi derecede Frans›zca da konufluyordu. Türkiye Cumhuriyeti
vatandafl›, çok güzel bir kuyumcu dükkan›n›n sahibi bir Ermeni’yle tan›flmak bizimkilerin yaflad›¤› son flaflk›nl›k oldu. Bu tür
flaflk›nl›klara al›flk›n olan Mesrop,
ucunda haç bulunan kolyesini
gömle¤inin alt›ndan d›flar› ç›kart›p, “Siz flimdi benim H›ristiyan
oldu¤uma da inanmazs›n›z” dedi.
Maria, “Ama bize Türkler’in bütün Ermeniler’i yok etti¤ini ö¤retmifllerdi” diye kekeledi.
K
›sa süreli bir tarih dersi
yapmak zorunda kald›k.
Yaflanan karfl›l›kl› ac›lar›n as›l sorumlusunun
özellikle Fransa ve Avrupa ülkeleri oldu¤unu örnekleriyle anlatan Mesrop’u a¤›zlar› aç›k dinlediler. Ailesi Kayserili olan Mesrop’un, befl ayr› kentte daha ma¤azas› bulundu¤unu ö¤rendiler.
Daha önce dükkan›na çok müflteri getirdi¤im Mesrop, k›z arkadafllara ucunda nazar boncu¤u
bulunan, alt›n suyuna bat›r›lm›fl
birer kolye zinciri arma¤an etmesiyse, son gecenin bir baflka güzelli¤i oldu.
Türkiye’yi Afrika ya da Arap Ülkesi Sanan Kültürlü (!) Avrupal›lar (3)
Barlar soka¤›ndaki birçok bara
girip ç›kt›k. Paris’teki e¤lence merkezlerinin benzeri barlarda rahatça
dans edildi¤ini, çok güzel zaman
geçirildi¤ini görmek, bizimkileri
art›k flafl›rtm›yordu. Son gecenin
tad›n› doyas›ya ç›kartan grubu,
adet böyledir, e¤lenceden sonra
ay›lmak için özel bir yere u¤ran›r
diyerek çorbac›ya götürdüm.
S
abah, kahvalt›da erkekler a¤lamaz sözüne uygun bir durum yafland›, k›zlar gözyafllar›n› tutamad›. Aflç›m›z›n,
“Ad›m›n Ali oldu¤u gibi eminim ki,
bunlar Türkiye’ye daha çok gelecekler” sözlerini çevirdi¤imde, bir
hafta süresince çok s›k duyduklar›
ve kullanmaya bafllad›klar› sözcükle
yan›t verdiler: “‹nflallah...”
Arkadafllar›m›n Türkiye konusundaki bilgisizliklerine inanmam›fl, ayr›ca, tatil süresince hiç mi
kötü olaylar yaflanmad› diye merak
etmifl olabilirsiniz. Okuduklar›n›z›n
abart› hatta uydurma oldu¤unu düflünebilirisiniz. Bu yaz›da dile getirdi¤im önyarg›lar çok de¤il, 10 y›l
öncesinde de Avrupal›lar’›n görüflleriydi, flimdi de... Bunlar belki azal›yor; ama büyük bir kesimde ayn›
olumsuz düflünceler sürüyor.
Yaz›m› bitirirken arkadafllar›m›n
flu anda neler yapt›klar›yla ilgili bilgi de vermek istiyorum size:
Cedric, Dalaman’da uça¤a
binmeden önce ‹ngrid’e evlenme
teklif etti. fiimdi Morgan ad›nda
harika bir k›zlar› var. Bana belge
imzalatan ‹ngrid’in babas›n›
an›msad›n›z m›? Kafl’ta bir ev sat›n ald›. Her f›rsatta Kafl’talar...
Portekizli çift, Fethiye, Ölü
Deniz beldesinde güzel bir tafl ev
yapt›rd›. Yaln›zca onlar de¤il, aileleri de Fethiye’ye geliyor.
S›k› durun, Emma, Cem adl› bir
Türk arkadafl›mla evlendi. Böyle
olunca da, tecavüz korkusunu tümüyle üstünden att›. Aksel ad›nda
bir erkek çocuklar› var. Cem’in ailesinin Bodrum Bitez’deki yazl›¤›
y›l›n hemen her döneminde Avrupa’dan gelen akrabalarla doluyor.
Cem’in annesi bu durumdan pek
hoflnut de¤il gibi... Beni her gördü¤ünde, “Türkiye’yi tan›taca¤›m diye bafl›ma ne ifller açt›n o¤lum” demesini de anlay›flla karfl›l›yorum.
Laurence, Fransa’n›n Avustralya yak›nlar›ndaki denizafl›r›
topra¤›, Yeni Kaledonya’da yafl›yor. Çok uzak oldu¤u için Türkiye’ye gelemiyor.
Babas› tan›nm›fl bir sanayici
olan Hugo, Marmaris Netsel Marina’da ba¤l› yelkenlisiyle y›lda birkaç hafta mavi yolculu¤a ç›k›yor.
Her defas›nda yan›nda farkl› bir
arkadafl grubu getiren Hugo, Türkiye’yi benden daha iyi tan›t›yor.
Önceleri flakayla kar›fl›k, bir Türk
k›z›yla evlenece¤ini söyleyen Hugo’nun bu düflüncesinde daha ciddi oldu¤unu duyumsuyorum.•
[email protected]
“Çabuk amaçlar› isteme, küçük ç›karlar› da arama! E¤er sonuç almak istersen, sen amac›na ulaflmazs›n. E¤er basit ç›karlar
yüzünden yolunu kaybedersen, büyük fleyleri de beceremezsin.”•
Konfüçyus’tan naklen
71
Eylül SuDokular›
Alçakgönüllü, kendi halinde, sessiz bir kifliydi Nuri Sami Koral...
Y›llarca fiiflli Terakki Lisesi’nde müzik ö¤retmenli¤i yaparak,
ö¤rencilerine haftada bir ders de olsa, müzik sevgisini afl›lamaya
çal›flm›flt›. Yap›tlar›, özellikle senfonileri s›k s›k ‹sveç’te konserlerde
çal›n›r, bu icralar Stockholm Radyosu’nda yay›mlan›rd›.
•Haz›rlayan: Canan Onural - Bütün Dünya•
Libya Ulusal Marfl›’n›
Bir Türk Besteledi!
O
Kolay
Zor
[email protected]
Yan›tlar 86’nc› sayfam›zdad›r.
72
nu, Türkiye Yay›ne- Önce Libya, sonra da Endonezya
vi’nde
çal›flt›¤›m Ulusal Marfllar›! 50’li y›llar›n bafl›n1950’li y›llarda tan›- da, Libya ba¤›ms›zl›¤›na henüz yed›m. Sakin, kendi ha- ni kavuflmufltu. Kraliyet taht›nda
linde, beyefendi bir adamd›. ‹fli Senusi Tarikat›’ndan, ‹ngiltere
Ca¤alo¤lu ya da Sirkeci’ye düfl- yanl›s› Kral I. ‹dris vard›.
tü¤ü zamanlar gelir, bize de u¤Bir gün Nuri Sami Bey’e Libya
rard›. Birlikte çal›flt›¤›m›z, döne- devletinden bir öneri gelmifl. Libminin tan›nm›fl dergicilerinden ya’ya, Bat›l› teknikle bestelenecek
Sezai Solelli’nin yak›n ahbab›yd›. bir ulusal marfl önerisi... Nuri Sami
Karfl›l›kl› otururlar, bir kahve içi- Bey bu öneriyi kabul etmekte fazmi boyunca dereden tepeden la düflünmemifl. ‹lk ifli, ülkenin yesöz aç›p sohbet ederlerdi.
rel müzi¤i ve melodi yap›s› hakk›nKim miydi bu kifli? De¤eri da fikir edinmek için onlardan birbizde hiçbir zaman yeterince an- kaç halk müzi¤i parças›n›n notalalafl›lamam›fl bestecilerimizden r›n›, daha da iyisi, plaklar›n› gönNuri Sami Koral...
dermelerini istemek olmufl. GönO gittikten sonra Sezai Bey, dermifller... Üstad hemen oturmufl
“Baflka ülkede olsa,
ve onlara güzel bir
Nuri Bey’in heykelini
ulusal marfl besteledikerler” derdi. “Böyle- Özlemin Tad› mifl. Libyal›lar çok besine büyük bir müzis¤enmifller bu marfl›...
Baflkad›r
yen, inan ki, Türkiye’ye
Önce kendisine
yüz y›lda bir gelir.”
flükranlar›n› bildirmiflPek çok orkestra yaler, arkas›ndan da
p›t›, bu arada senfonilebanka
arac›l›¤›yla
ri, konçertolar›, oda mühayli yüksek bir telif
zi¤i ve piyano yap›tlar›
ücreti ödemifller. Ödeolan Nuri Sami Bey, aymifller; ama bizdeki
n› zamanda iki de ulukesintiler yüzünden
Eser Tutel
sal marfl bestelemiflti.
eline bu tutar›n pek
Evet, iki de ulusal marfl:
az› geçmifl.
73
Bütün Dünya • Eylül 2007
D
erken arkas›ndan ayn›
öneri bu kez Endonezya’dan gelmifl. O y›llar
Endonezya’n›n, özellikle de devlet baflkan› Sokarno’nun Türkiye’ye bir hayli yak›nlaflt›¤› y›llar... Nuri Sami Bey,
güzel bir marfl besteleyip yollayarak onlar› da memnun etmifl.
Kaddafi darbesinden sonra Libya’da hâlâ ayn› marfl çal›n›p söyleniyor mu, onu bilemiyordu.
O y›llarda Libya’da, biz Türkler’e büyük sevgi ve sayg› besleniyordu. Hakl› olarak bizden de
kendilerine yak›n ilgi gösterilmesini bekliyorlard›. Bu hava içinde
Nuri Sami Bey’i, Libya’ya davet
etmifllerdi. Libya Devlet Konservatuvar›’n› kurmas› ve de ömür
boyu yönetmesi için... Üstad kalk›p Libya’ya gitmiflti. Konservatuvar› kurmufl, üç ay kadar da bafl›nda kal›p yönetmiflti. Ama yaln›zca üç ay kadar...
Bugün nas›ld›r bilemiyorum;
ama o tarihlerde Libya’da kaç-göç
vard›, otoriter bir rejim kimseye
göz açt›rm›yordu, halk baflta içki
yasa¤›, bin türlü yasa¤›n k›s›tlamas› içinde bunal›yordu. Dedi¤ine göre bu yasaklar o denli s›k›
izleniyormufl ki, maarif naz›r› bile, buzlu viskiyi, ancak makam
odas›n›n kap›s›n› bir güzel kilitledikten sonra kasas›ndan ç›kart›p
ikram edebiliyormufl!
Nuri Sami Bey bakm›fl ki bu
Afrika ülkesinde daha fazla kalamayacak, atlad›¤› gibi uça¤a do¤ru ‹stanbul’a dönüvermifl. Yoksa,
ülkenin e¤itim kesimindeki tüm
önemli makam sahipleri onu çok
seviyorlar, bir dedi¤ini iki etmiyorlarm›fl. Bir baflkas› olsa, devlet
74
ileri gelenleriyle iliflkilerini ilerletir, art›k örtülü ödenekten mi
olur, yoksa özel derslerden mi,
servet sahibi olmas› iflten bile de¤ilmifl. Ama Nuri Sami Bey bir
türlü ›s›namad›¤› bu Kuzey Afrika
ülkesinde daha fazla kalamam›fl.
Aya¤›na gelen nimetleri (!) tepip
dönmüfl ‹stanbul’a efliyle çok sevdi¤i k›z›n›n yan›na...
Alçakgönüllü, kendi halinde,
sessiz bir kifliydi Nuri Sami Bey...
Y›llarca fiiflli Terakki Lisesi’nde
müzik ö¤retmenli¤i yaparak, ö¤rencilerine haftada bir de olsa,
müzik sevgisini afl›lamaya çal›flm›flt›. Yap›tlar›, özellikle senfonileri s›k s›k ‹sveç’te konser programlar›nda çal›n›r, bu icralar Stockholm Radyosu’nda yay›mlan›r, hemen arkas›ndan da kendisine telif
ücreti ödenirmifl. O y›llarda bile,
bizde, müzik çevrelerinin d›fl›nda,
Nuri Sami Bey’in ad›n› duyanlar
oldu¤unu hiç sanm›yorum.
Yard›msever bir insand› Nuri
Sami Bey... 1959’da, Lüleburgaz’da yedek subayl›¤›m› yaparken, Tümgeneral Lütfi Güvenç,
orduevinin aç›l›fl› nedeniyle yap›lacak tören için benden bir müzisyen bulup bir tümen marfl› bestelettirmemi istemiflti.
‹
lk akl›ma gelen kifli, Nuri Sami Bey olmufltu. Hemen Pangalt›’daki evine koflmufl, durumu anlatm›fl, “Acaba bir
marfl yazabilir misiniz?” diye kendisinden ricada bulunmufltum.
Beni çok severdi. “Yar›n
sabah gel, marfl›n› vereyim sana...” demiflti.
Gerçekten de ertesi gün sabah
sabah evine gitti¤imde 65’inci Tü-
Libya Ulusal Marfl›’n› Bir Türk Besteledi!
men için yazd›¤› marfl›n notas›n› zun olmufltu. Yaflam› boyunca müelinde sallayarak, “Marfl haz›r; ama zikten baflka hiçbir fleyle yak›ndan
önce bir çalay›m da dinle; bakal›m ilgilenmemifl, Türkiye’deki ilk senbe¤enecek misin!” demiflti. Köfle- fonik bando parçalar›n› o besteledeki duvar piyanosunun bafl›na miflti. Armoni M›z›kas› taraf›ndan
geçip oturmufl ve o gece besteledi- sat›n al›nan bu parçalar toplulu¤un
¤i marfl› çalmaya bafllam›flt›.
kendi repertuvarlar›nda yer alm›flt›.
Kalabal›k bir bando için haz›rla- Ayr›ca besteledi¤i orkestra yap›tlad›¤› bu marfl gerçekten
çok güzeldi. Hem güzel
hem basit hem de ak›lda
kal›c› melodilerden olufluyordu. Hoca, marfl›
bestelemekle kalmam›fl,
ayr›ca bandodaki her saz
için ayr› ayr› partisyonlar›n› da yazm›fl ve de sanki bizim tümenin bandosunda birkaç trompet,
birkaç trombon, birkaç
tuba birden varm›fl gibi,
her partisyonu üçer befler yazarak bizleri notalar›n kopyas›n› ç›kartarak ço¤altmak külfetinden kurtarm›flt›.
Ne yaz›k ki, bizim tümenin befl, alt› erden
oluflan mütevaz› bandosu Nuri Sami Bey’in bu
marfl›n› seslendirebilecek yetenekte olmad›¤›
için do¤ru dürüst çalamam›fl, yerine bando
baflgediklisi Basri Baflçavufl’un son anda ç›rp›flt›rd›¤› marfl› çalmak zoDe¤eri ülkemizde hiçbir zaman
runda kalm›flt›.
yeterince anlafl›lamam›fl
‹lgi çekici bir kifliydi
bestecilerimizden Nuri Sami Koral...
Nuri Sami Bey... Yan›lm›yorsam, 1908, Tekirda¤ do¤um- r›n›n önemli bir bölümü de Milli
luydu. ‹stanbul Belediye Konserva- E¤itim Bakanl›¤› taraf›ndan Cumtuvar›’nda Cemil Reflit Rey’le armo- hurbaflkanl›¤› Senfoni Orkestras›
ni ve kontrpuan, Seyfettin Asal’la için sat›n al›nm›flt›.
da viyolonsel çal›flm›fl, 1934’te me1944 y›l›nda besteledi¤i “K›z›75
Bütün Dünya • Eylül 2007
l›rmak” adl› senfonik fliiri, o y›l flef
Ernst Preatorius yönetimindeki
Cumhurbaflkanl›¤› Senfoni Orkestras› taraf›ndan çal›nm›flt›. Müzik otoriteleri, Nuri Sami Bey’in,
“Türk Beflleri” diye an›lan Cemal
Reflit Rey, Ahmet Adnan Saygun,
Ulvi Cemal Erkin, Necil Kâz›m
Akses, Hasan Ferit Alnar gibi ça¤dafllar›n›n gölgesinde kald›¤› görüflünü paylafl›rlar.
1937’de, 29 yafl›ndayken bir
öneri üzerine Bursa’ya giderek
Bursa Belediyesi Müzikevi’ni kurmufl ve iki y›l boyunca bu konservatuvar›n müdürlü¤ünü üstlenerek pek çok ö¤renci yetifltirmiflti.
‹stanbul’a döndü¤ü zaman da ‹stanbul Çocuk Korosu’nu kurmufl,
korodaki çocuklarla teker teker ilgilenerek, onlar› müzik dünyam›za kazand›rmak için elinden geleni esirgememiflti. Nuri Sami
Bey’in 1954’te yaz›p tamamlad›¤›
“Befl Halk Dans›” adl› yap›t› da,
bir bankan›n düzenledi¤i yar›fl-
mada birincilik ödülü kazanm›flt›.
Bir gün, yay›nevine u¤rad›¤›nda, söz iflgal y›llar›na gelince,
bana Birinci Dünya Savafl›’n›n
sonunda, Tekirda¤’›n düflman
güçleri taraf›ndan nas›l iflgal edildi¤ini anlatm›flt›.
O günlerinde ilkokul ö¤rencisi olmal›yd›. “Bir de bakt›k ki, ‹stanbul taraf›ndan do¤ru, yokufltan afla¤›ya koyu renk üniformal› bir tabur asker flehre do¤ru yürüyor! O anda herkesin yüre¤ine
k›pk›z›l bir kor düfltü. Zor günlerdi, gerçekten çok zor günlerdi
o günler!” derken o karanl›k
günleri yeniden yafl›yormufl gibi
afl›r› heyecanlanm›flt›.
Nuri Sami Bey’i 1996 y›l›nda
kaybetti¤imizde 88 yafl›ndayd›.
fiairin dedi¤i gibi, belki de
yap›tlar›, gemilerin geçmedi¤i bir
baflka âlemde hâlâ çal›nmaya devam ediyor.•
[email protected]
Nuri Sami Koral’›n Bafll›ca Yap›tlar›: Orkestra Yap›tlar›: •1933, “Türkü”, •1937, “Türkü”, •1938, “Fantezi”, •1940,
“‹ki Türkü”, • 1940, “Birinci Senfoni”, •1944, “Demet” (orkestra süiti), •1944-1981, “Ozan Süiti”, •1952, “Prelüd”, •1954,
“Befl Halk Dans›”, •1957, “‹kinci Senfoni”, •1985, “F›rat’›n Öyküsü” (senfonik fliir). Konçertolar: •1943, “Viyola Konçertosu”,
•1960, “Viyolonsel Konçertosu”, •1978, “Fantezi” (harp ve orkestra için), •1979, “Trompet Konçertosu”, •1979, “Korno Konçertosu”. Oda Müzi¤i ve Piyano Yap›tlar›: •1934, “Dört Parça”
(piyano için), •1940, “‹ki Türkü” (piyano için), •1942, “Birinci Kuartet” (telli ve üflemeli sazlar için), •1946, “‹kinci Kuartet”
(telli ve üflemeli sazlar için), •1948, “Üçüncü Kuartet” (üflemeli sazlar için), •1967, “Küçük Orkestra ‹çin”, •1969, “Beflinci
Kuartet” (flüt ve yayl›lar için), •1985, “Prelüd ve Bir Türkü” (iki
obua, harp ve yayl›lar için). Bando Yap›tlar›: •1955, “Mehmetçik Marfl›”, •1955, “Millî Türkü”, •1959, “Libya Ulusal Marfl›”,
•1959, “Endonezya Millî Marfl›, •1965, “K›br›s Marfl›”.•
76
‹ki bölümden oluflan bu dizimizde, insanl›¤›n evrimine
katk›da bulunan kiflilerin önce, “insansal özelliklerini
yans›tan yaflam öyküleri”ni sunuyor, sonra da ileriki
sayfalar›m›zda, bu kiflinin insanl›¤a katk›s›n› aç›kl›yoruz.
“Pesaro Ku¤usu”
Çok güzel flark› söyleyen Antonio’yu halk, Pesaro’da
do¤du¤u için “Pesaro Ku¤usu” diye ça¤›r›yordu. Ergenlik
ça¤›na gelip de sesi de¤iflmeye bafllay›nca flark› söylemeyi b›rakt›.
Ama ald›¤› müzik e¤itiminin yan›na bir de yetene¤i eklenince
orkestra flefli¤ine de¤in yükseldi. Bununla da kalmad›,
1807 y›l›nda Bologna Konservatuvar›’na kabul edildi.
1
8’inci yüzy›l›n sonlar›... saro’da, bir koltukta birkaç karYer, ‹talya’n›n Adriyatik puz tafl›yabilen, sevilen, say›lan
k›y›s›nda küçük, flirin Pe- biriydi. Kasaplar derne¤inin baflsaro kenti... Yaflam biçimi ülke- kan›, mezbahan›n müfettifli, ayn›
nin öteki yerleflim yerlerinden zamanda belediye trompetçisi ve
hiç farkl› olmayan tipik bir ‹tal- kornocusu, müzik gösterilerinin
yan k›y› kenti... Birbirleriyle kav- baflar›l› organizatörü, orkestra
ga etti¤i izlenimi uyanflefli¤ini üstlenebilecek
d›ran; ama asl›nda hadenli müzik bilgisi olan
vadan sudan konuflan,
‹nsanl›¤a ve birçok enstrüman›
bir taraftan da ifllerini
çalabilen Kasap GiAdanan
Akdenizliler’e özgü rauseppe, tüm bu u¤raflYaflamlar lar›na karfl›n iyi bir aile
hatl›kla yapan insanlar... Bir ortak özelliklereisiydi. Bir f›r›nc›n›n
ri de flark› söylemeyi
k›z› olan kar›s› Anna
çok sevmeleri... Evinin
da, operada küçük de
kap›s›n›n önünü süpüolsa roller alan, sesi çok
ren kad›n, ekmeklerini
güzel bir flark›c›yd›.
raflara dizen f›r›nc›, k›Bu mutlu yuvay› 29
saca herkes flark› söylefiubat 1792’de bir ermeyi çok seviyor. Mükek çocuk taçland›rYücel
zik, vazgeçilmez bir tutd›; ad›n› Antonio koyAksoy
kudur onlar için...
dular. Baba Giuseppe
Kasap Giuseppe, Peo¤lunun da müzisyen
77
Bütün Dünya • Eylül 2007
olmas›n› çok istiyordu. Küçük
Antonio müzi¤e, flark› söyleyerek ve piyano çalmay› ö¤renerek bafllad›. Müzik konusunda
çok yetenekli oldu¤unu k›sa sürede kan›tlam›flt›.
1
803 y›l›nda aile Luga kasabas›na tafl›nd›. Kasap Giuseppe, politik aksilikler
olmasayd›, iyi bir müzisyen ve
gösteri animatörü olarak çok iyi
konuma gelebilirdi. Çünkü üstlendi¤i görevlerin en iyi biçimden üstesinden gelebiliyor, baflar› merdivenlerini emin ad›mlarla ç›k›yordu. Ne var ki demokratik diye adland›rd›¤› eylemlerinden dolay› tutuklan›p 10 ay
hapis cezas› ald›.
Baba Giuseppe’nin cezaevine
girmesiyle aile zor günler geçirmeye bafllad›. Küçük Antonio,
annesinin yükünü biraz olsun
hafifletebilmek için çeflitli ifllerde
çal›flmaya bafllad›. Önce bir domuz kasab›n›n, sonra da bir demircinin yan›na ç›rak olarak
girdi. Ama o, ne et tafl›maya
ne de demircide kulaklar› rahats›z eden çekiç seslerini duymaya
al›flamam›flt›. Yaln›zca kilisede
flark› söylemeyi ve korno çalmay› istiyordu. Müzik dinlemek ve flark› söylemekten çok
mutlu oluyordu.
Çok güzel flark› söyleyen Antonio’yu halk, Pesaro’da do¤du¤u için “Pesaro Ku¤usu” diye
ça¤›r›yordu. Ergenlik ça¤›na gelip de sesi de¤iflmeye bafllay›nca flark› söylemeyi b›rakt›. Ama
ald›¤› müzik e¤itiminin yan›na bir de yetene¤i eklenince orkestra flefli¤ine de¤in yükseldi.
78
Bununla da kalmad›, 1807 y›l›nda Bologna Konservatuvar›’na
kabul edildi.
Okulda ö¤renciyken, alt› sonattan oluflan ilk yap›t›n› besteledi ve be¤enildi. Ama o, baflar›ya
giden yolun operadan geçti¤ini
çok çabuk anlam›flt›. ‹lk operas›,
Mobelli Ailesi için besteledi¤i
“Demetrio ve Polibio” idi. Bu yap›t ne yaz›k ki 1812 y›l›na dek
sahnelenemedi. Ama bu gecikme onun moralini bozmad›; çünkü karar› kesindi, opera bestecisi olacakt›.
Olacakt› olmas›na ama!.. O
günlerin ‹talyas›’nda müzik yaflam›n›n kendine özgü kurallar›
vard›. Bir besteci yap›tlar›n›; ancak belirli dönemlerde gerçeklefltirilen etkinliklerde sergileyebiliyordu. Bu dönemler de, karnavallar, ilk ve sonbaharda yap›lan flenlikler ve büyük perhiz
günleriydi. Besteci önce yap›t›n›
yorumlayacak bir sanatç› grubuyla anlafl›r, ondan sonra yap›t›n› yazmaya bafllard› ve bunu 20
gün gibi k›sa bir süre içinde bitirmek zorundayd›.
E
¤er yap›t baflar› kazan›rsa, üst üste otuz kez sahnelendikten sonra rafa
kald›r›l›r ve bir daha ad› bile
an›lmazd›. Bu koflullar alt›nda,
bir bestecinin baflar›l› olabilmesi
için üstün do¤açlama yetene¤ine
sahip olmas› gerekiyordu. Zaten
bu da genç ve dinamik bestecimizin en büyük özelli¤iydi.
‹talya’n›n övünç kayna¤› ünlü bestecinin yaflam öyküsünün
devam›n› 124’üncü sayfam›zda
bulacaks›n›z.•
“My Lai olay›ndan sonra askeri e¤itim, sivillere karfl› sayg›l›
davranma aç›s›ndan yeniden de¤erlendirildi. 16 Ocak 1991’de
Birinci Körfez Savafl›’na birliklerini gönderen komutanlar,
askerlerine flu emri verdi: ‘Yeni bir My Lai yok!.. Duydunuz
mu?..’” Amerikan kaynaklar› böyle diyor! Ancak... Afganistan
ve özellikle Irak’ta sivillerin yaflad›¤› örnekler, bu emrin
Amerikal› askerler taraf›ndan pek de iyi duyulmad›¤›n› gösteriyor.
40 Y›l Önce, 40 Y›l Sonra
“M
y Lai olay›ndan ve yafll› erkeklerle karfl›laflt›lar.
sonra askeri e¤i‹ki gün önce, 14 Mart’ta bir
tim, sivillere karfl› Amerikan mangas› “bubi tuza¤›”na
sayg›l› davranma düflmüfl, askerler aras›nda çok poaç›s›ndan yeniden de¤erlendiril- püler olan bir çavufl ölmüfl, bir er
di. 16 Ocak 1991’de Birinci Kör- kör olmufl, birkaç asker de yarafez Savafl›’na birliklerini gönde- lanm›flt›. O gün akflamüstü çavufl
ren komutanlar, askerlerine flu için yap›lan cenaze törenine kat›emri verdi: ‘Yeni bir My Lai lan askerlerin akl›nda, bu olay›n
yok!.. Duydunuz mu?..’”
intikam›n› almak vard›.
Amerikan kaynaklar›
My Lai köyünde, yaböyle diyor!
n›ts›z kalan sorular, bofla
Köfleden
Ancak... Afganistan ve
Bucaktan giden çabalar, daha önce
özellikle Irak’ta sivillerin
‘Viet Cong’un keskin niyaflad›¤› örnekler, bu emflanc›lar› ve may›nl› turin Amerikal› askerler tazaklar›n›n yol açm›fl olraf›ndan pek de iyi dudu¤u kay›plar yüzünden,
yulmad›¤›n› gösteriyor:
askerler h›rs ve kinlerini
Ailesinin yan›nda tecasilahs›z köylülerden ç›vüz edilen genç k›zlar, ölkarmaya bafllad›lar.
Kulübelerinden kaçdürülen silahs›z insanlar,
maya çal›flan sivil halka
yak›lan cesetler, kolu-baMehmet
ca¤› kopmufl bebekler...
Muhsino¤lu rastgele atefl ediyor,
kurtulanlar› kuflat›p inDün Vietnam’da yaflafaz edilecekleri çukurlanan My Lai Katliam›’n›n
benzeri olaylar, günümüzde “de- ra yönlendiriyorlard›.
mokrasi (!) haritac›lar›” taraf›ndan
***
16 Mart sabah saat 7:22’de, 9 heOrtado¤u’da tekrarlan›yor!
likopter My Lai’ye do¤ru havaland›.
***
My Lai’de 16 Mart 1968’de 48.
Charlie Bölü¤ü’nü tafl›yan heViet Cong Taburu’nun pefline likopterler, köyün 130 metre güdüflen Te¤men William Calley ve neyinde bir pirinç tarlas›na indikomutas›ndaki askerler köye gir- ler. Buras› daha önce havadan
di¤inde, yaln›zca kad›n, çocuk hafif silahlarla taranm›flt›. ‹lk as79
Bütün Dünya • Eylül 2007
ker henüz helikopterden indi¤inde, çevrede bulunabilecek Viet
Conglu’lar çoktan uzaklaflm›flt›.
My Lai köyünde yaklafl›k 700
kifli yafl›yordu.
Ö
¤leye do¤ru saat 11’de
yemek molas› verildi¤inde, katliam neredeyse sona ermiflti:
“Art›k My Lai yoktu...”
Evler, kulübeler yak›lm›fl, y›k›lm›fl, sivil insanlar öldürülmüfl,
yaral›lar can çekifliyordu.
Daha sonra katliam hakk›nda konuflan birçok asker, çevrede askerlik ça¤›na gelmifl Vietnaml› tek erkek bile gördü¤ünü an›msayam›yordu!..
Gece karanl›k bast›¤›nda köye dönen Viet Conglu’lar, ölülerini gömdüler!
12 ay sonra ABD ordu soruflturmac›lar›, yaklafl›k 500 köylünün
gömüldü¤ü 3 toplu mezar buldu.
***
Resmi raporlara göre katliam,
K›demli Pilot Subay Hugh Thompson’un helikopterini sivillere sürekli atefl eden askerlerin aras›na indirip, köylülere yönelik sald›r›lar› önlemesiyle ancak durdurulabildi.
Pilot Hugh Thompson ile birlikte Topçu Subay› Lawrence
Colburn ve Mürettebat Komutan›
Glenn Andreotta gördüklerine
inanam›yordu. Pilot Thompson,
sivillere sald›r› durdurulmad›¤›
taktirde, helikopterin iki kap›s›ndaki makinal› tüfeklerle Amerikan askerlerine atefl aç›lmas› emrini verece¤ini bildirdi. Pilot bu
arada, 12 yaral› Vietnaml›’n›n
kurtar›lmas› için iki helikopteri
daha yard›ma ça¤›rd›. Yard›m
80
helikopterleri yere indi¤inde,
Thompson befli çocuk, dokuz siville birlikte en yak›n askeri hastaneye do¤ru havaland›.
Daha sonra ayn› yere dönen
Pilot Thompson, çoktan ölmüfl
annesinin cesedine sar›lm›fl bir
bebe¤i de kurtard›.
Hugh Thompson ve Lawrance
Colburn, 15 Mart 1998 tarihinde Quang Ngai, Vietnam’da, katliamdan
kurtard›klar› iki köylü kad›nla buluflup My Lai An›t›’n› ziyaret ettiler.
Thompson 6 Ocak 2006’da 62
yafl›nda yaflama veda etti.
***
Bir y›l boyunca üstü örtülen My
Lai olay› gün ›fl›¤›na ç›kt›¤›nda,
General William Peers baflkanl›¤›ndaki askeri soruflturma kurulu,
katliam› araflt›rd› ve bu ac›mas›z
operasyonu bilen 30 kiflilik bir liste haz›rlad›. Ancak bunlardan, Calley ve Ernest Medina ile birlikte
yaln›zca 14 kifli suçland›.
Kad›n ve çocuklar dahil, 504
Vietnaml› sivili kas›tl› olarak
öldürmek suçundan, askeri mahkemede yarg›lanmalar› sonucu 14’lerin hepsi ordudan at›l›rken, tek bafl›na 22 sivili öldüren
Te¤men Calley, ömür boyu hapse çarpt›r›ld›.
M
y Lai davas›n›n ilk duruflmas›nda, Doug Linder taraf›ndan askeri
mahkemeye yap›lan sunufl iki saat sürdü. Linder katliam›
özetlerken söze flöyle bafllad›:
“1968’de Vietnam’da iki trajedi yafland›. Bunlardan biri, 16
Mart sabah› silahs›z 500 kadar
yafll› erkek, kad›n ve çocuklar›n
Amerikan askerleri taraf›ndan
My Lai köyünün toprak yolunda, birbirlerinin üstüne y›¤›l›p
kalm›fl kad›n ve çocuk cesetlerini gösteren ve katliam›n tüm
dünyada yank› uyand›ran ünlü fotograf›, ordu fotografç›s›
Ronald L. Haeberle taraf›ndan 16 Mart 1968’de çekilmiflti.
katledilmesi, ötekiyse bu katliam›n örtbas edilmesiydi!..”
Amerikan tarihinin en uzun
süren duruflmas› ve jürinin 13
günlük de¤erlendirmesi sonucu,
29 Mart 1971’de suçlu bulunan
Te¤men William Calley, jüri üyelerine okudu¤u yaz›l› savunmas›nda, “Benim hiçbir kusurum
yok. Yaln›zca ald›¤›m e¤itimin
gere¤ini yapt›m” dedi. A v u k a t ›
George Latimer ise karar›n aç›klanmas›ndan sonra gazetecilere,
“Bu korkunç bir karar, bu çocuk
ezildi” diyordu.
Te¤menin ömür boyu hapis cezas›, önce askeri yarg›tay taraf›ndan 20 y›la, daha sonra da ordu
bakan› taraf›ndan 10 y›la indirildi.
Kamuoyunda “günah keçisi”
oldu¤u öne sürülen Calley, 42 ay
askeri lojmandaki evinde tutuklu
kald›ktan sonra, federal yarg›ç J.
Robert Elliot taraf›ndan serbest
b›rak›lmas›na karar verildi.
Baflkan Richard Nixon 1974’te
Calley’i ba¤›fllad›.
B
u arada Nürnberg ve
Tokyo Savafl Suçlar› Mahkemeleri’nde belirlenen
savafl kurallar›n›n, My Lai
Katliam› dolay›s›yla tersine döndü¤ü tart›flmalar› yayg›nlaflt›.
Tarihteki bu iki örne¤in aksine, “hiç kimsenin savafl s›ras›nda
verilen emirleri yerine getirdi¤i
için suçlanamayaca¤›” görüflü
geçerlilik kazand›.
Ordu Bakan› Howard Callaway’›n “The New York Times”da
yay›mlanan demecinde, Te¤men
Calley’in mahkumiyetinin, “kendisine verilen emirlerin gere¤ini ye81
Bütün Dünya • Eylül 2007
rine getirdi¤ine içtenlikle inand›¤›”
için indirildi¤i aç›klan›yordu.
B
u uygulama, ‹kinci Dünya Savafl›’ndan sonra Alman ve Japon askerlerinin, “benzer eylemleri”
nedeniyle idam edilmeleriyle
aç›kça çelifliyordu.
***
My Lai köyünün toprak yolunda, birbirlerinin üstüne y›¤›l›p
kalm›fl kad›n ve çocuk cesetlerini gösteren ve katliam›n tüm
dünyada yank› uyand›ran ünlü
fotograf›, ordu fotografç›s› Ronald L. Haeberle taraf›ndan 16
Mart 1968’de çekilmiflti.
California
Üniversitesi’nden
Profesör Camilla Griggers’in verdi¤i
bilgiye göre, katliam günü Charlie
Bölü¤ü’nde görevlendirilen Ronald
L. Haeberle’nin yan›nda iki kamera
vard›. Birincisi orduya ait, di¤eri
kendisinin özel kameras›yd›. Devlete ait kamerada, “standart ve yetkilendirilmifl operasyon”un görüntüleri yer al›yordu; sorgulanan köylüler, “asilerin” yak›lan kulübeleri...
Haeberle’nin özel kameras›ndaki
görüntüler ise çok farkl›yd›.
Öldürülenlerin, yayg›n söylemle “düflman ve asi”ler de¤il,
ço¤unlu¤u silahs›z kad›n, çocuk
ve ihtiyar köylüler oldu¤unu gösteren bu “gayri resmi” fotograflar
bas›nda yer al›p, hükümet üzerinde yo¤un bask› yarat›nca, askeri
mahkemeye delil olarak sunuldu.
***
Katliam fotograflar›n›n gazetelerde yay›mlanmas›ysa “telif
hakk›” ve ordu taraf›ndan öne
sürülen “kamu mülkiyeti” tart›flmalar›na yol açt›.
82
Londra’dan “The New York Times”a ulaflan bir haber, ‹ngiliz gazetelerinin “The Plain Dealer”den
kopyalad›klar› fotograflar›, telif ücreti ödemeden yay›mlayacaklar›n›
bildiriyordu. Bunun üzerine “The
New York Times” gazetesinin Fotograf Editörü John Morris, “Özel
kameramdaki bu fotograflar›n telif
hakk› bana ait” diyen Haeberle’nin
iddias›n› “kamu ç›kar›” gerekçesiyle dikkate almad› ve hiçbir ödeme
yapmadan, öteki gazetelerle birlikte fotograflar› yay›mlad›.
Ba¤›ms›z Araflt›rmac›-Gazeteci
Seymour Hersh, My Lai Katliam›’n›n 12 Kas›m 1969’da ortaya
ç›kmas›ndan bir hafta sonra, Te¤men Calley ile “Time”, “Life” ve
“Newsweek” dergilerinde 20 Kas›m’da yay›mlanan kapsaml› bir
görüflme yapt›. Seymour Hersh, bu
baflar›l› gazetecilik örne¤i nedeniyle 1970 Pulitzer Ödülü’nü kazand›.
“Amerikan Bar›fl Harekat›”n›n
katliama dönüfltü¤ü haberlerinin
bomba gibi patlamas› üzerine, “askeri birliklerinin Vietnam’dan derhal çekilmesi” bask›s›, kamuoyunda 盤 gibi büyüdü.
***
zakdo¤u”nun 40 y›l
önce yaflad›¤› kanl›
tarih, 40 y›l sonra
“Ortado¤u”da “tekerrür” ediyor!.. ABD Kongresi
ve kamuoyunun bask›s› art›yor;
ama askerlerin tabutla evine döndü¤ünü gösteren tören fotograflar›n› yay›mlamak bile, “özgürlükler ülkesi”nde yasak!..
Çünkü... Tüm Bushlar’a göre, “askerlik yan gelip yatma yeri de¤il!..”•
“U
[email protected]
XIV. Louis denetlemeye gerek duymad›¤› öfkesiyle kükredi:
“L’etat C’est Mai.” Onun o an parlamento çat›s› alt›nda
söyledi¤i “Devlet benim” anlam›ndaki bu söz, önce parlamento
binas›n›n duvarlar›ndan taflt›, tüm Paris’e, oradan tüm
Fransa’ya ulaflt›, sonra da Fransa’n›n s›n›rlar›n› aflt›, tüm
dünyaya yay›ld› ve sonunda dünya tarihinin yüzy›llar› aflan
boyutlar›nda bugün de korumakta oldu¤u yerini ald›.
“L’etat C’est Mai”
“Devlet Benim”
1
655 y›l›nda Fransa’da par- o sessizlik içinde, orada kükredi:
lamento, kral›n mali politi“L’etat C’est Mai.”
kas›n› görüflürken Kral
Onun o an parlamento çat›s›
XIV. Louis, ormanda avlan- alt›nda söyledi¤i “Devlet benim”
maktayd›. Parlamentodaki gelifl- anlam›ndaki bu söz, önce parlameler kendisine yetifltirilince kral mento binas›n›n duvarlar›ndan
avlanmay› bir kenara b›rakt›, at›n› taflt›, tüm Paris’e, oradan tüm
dörtnala bir h›zla Paris’e
Fransa’ya ulaflt›, sonra da
do¤ru sürmeye bafllad›.
Fransa’n›n s›n›rlar›n› aflt›,
Onyedi yafl›ndaki Kral Evrensel tüm dünyaya yay›ld› ve
XIV. Louis’nin, delikanl›l›k
sonunda dünya tarihinin
Kültür
döneminin do¤al atefline
yüzy›llar› aflan boyutlar›nöfkesi de eklenince, Franda bugün de korumakta
s›z Parlamentosu tarihinoldu¤u yerini ald›.
de ve toplant› salonunda
Tarihte, iflte bu sözüyle
ilk ve son kez, av giysili
“ölümsüz” bir yer alan
bir kral gördü.
XIV. Louis, tahta ç›kt›¤›nÖfkesi burnunda tüten
da yaln›zca befl yafl›ndaydelikanl› kral, üzerinde av
d›. Yönetimde Baflbakan
giysileri ve elinde kamç›Kardinal Mazarin vard›. ‹pSongül
s›yla, sözcü¤ün tam anlaSaydam ler onun elindeydi. XIV.
m›yla bask›n yaparcas›na
Louis, y›llarca Mazarin’in
parlamentoya girmiflti.
bafl tac› olmas›na katlanParlamento
üyeleri
mak zorunda kald›. Mazaönce flafl›rm›fllar, sonra da ürk- rin’in ölümünden sonra kral›n çevmüfllerdi. Hepsi sus pus olmufl, resindeki birçok kifli, birkaç gece
hiçbirinin a¤z›ndan tek hece bi- ve gündüz, kendisinin baflbakan
le ç›km›yordu.
olaca¤› umuduyla yatt› kalkt›.
Delikanl› kral, denetlemeye geFransa y›llardan buyana güçlü
rek duymad›¤› öfkesiyle, iflte o an, baflbakanlar›n yönetimine al›flm›fl83
“L’etat C’est Mai”
Bütün Dünya • Eylül 2007
t›. Kral›n varl›¤› simgeseldi. Baflbakanl›k için en güçlü iki aday, Savunma Bakan› Lionne ile Maliye
Bakan› Fouquet’ti.
K
ral›n kimi baflbakan atayaca¤›n›
aç›klayaca¤›
toplant›da özellikle bu
iki bakan, “Baflbakan
ben olaca¤›m. Kral flimdi benim
ad›m› aç›klayacak” umuduyla beklerlerken, kral önce bu kiflilerde,
sonra da birçok kiflide so¤uk bir
dufl etkisi yapan aç›klamas›nda,
kendi ad›n› ilan etti:
“Beyler, bugüne de¤in ifllerimin aziz Kardinal Mazarin taraf›ndan görülmesine izin vermifltim;
ama bu noktaya de¤in” dedi.
“Bundan böyle devleti ben, yaln›zca ben yönetece¤im. Ve ancak
yard›mlar›n›za gerek duydu¤um
zaman sizden o konudaki görüfllerinizi bildirmenizi isteyebilirim.”
Bu sözleriyle “genç” kral, Fransa’da büyük baflbakanlar saltanat›na son vermifl oluyordu.
Alt› y›l önce parlamentoda
“Devlet benim” diye hayk›ran
kral, de¤iflik sözcüklerle de olsa
ayn› sözü bu kez, bakanlar›na
söylüyordu. Kral saltanat› boyunca ona hükmetmeye kalk›flacak
yeni “vazgeçilmez adam”lar›n yarat›lmas›na izin vermeyece¤ini
aç›k bir dille duyuruyordu.
Bu beklenmedik karar en çok
Maliye Bakan› Fouquet’i flafl›rtt›.
Ancak kendine çok güveniyordu.
Ne de olsa Fransa’n›n para kasas›
durumundayd›. Baflbakan Mazarin onu devletin iflas etti¤i zaman
hazinenin kasas›n›n bombofl oldu¤u bir s›rada bulup kendisinden yard›m istemiflti:
84
“Kral›n hiç itibar› yok. Kimse ona güvenmiyor” demiflti. “Yine iflas eder endiflesiyle ona kredi vermekten çekiniyorlar. On
y›ldan buyana hazineye ciddi
bir yard›m yapabilecek bir kabaday› bulamad›m...”
Frans›z ticaret dünyas› uzak
durup devletin mali durumunu
kötü gözle izliyordu. Kral›n ad›n›n
söylenmesi bile paralar›n köfle bucak saklanmas›na yetiyordu. Kimse devletin kurtulmas› u¤runa
kendi paras›n› tehlikeye atmak istemiyordu. Herkes Fransa’y› kurtaracak mucizeyi hep baflbakanlar›ndan bekliyordu. Bu mucizeyi
kim, hangi fedai yaratacak, servetini ve itibar›n› bu yolda kim kumar masas›na yat›racakt›?
‹flte aranan bu fedai, müfettifl
Fouquet’ti. Tüm Fransa onu tan›yordu. O güne de¤in zekâs›ndan, yetene¤inden, fleref ve ünü
d›fl›nda onun hakk›nda tek bir
söz söylenmemiflti.
Z
engindi, çok zengindi.
‹kinci evlili¤iyle bir anda
birkaç milyonu devlet hazinesine ba¤›fllayabilecek
denli zengin bir aileye girmiflti.
Üstelik parlamento üyesi ve savc›yd›. Tüm bunlar en kuflkucu taciri bile rahatlatacak özelliklerdi.
Dar zamanda maliye bakan› yap›lan Fouquet’in tek bir görevi vard›: “Para bulmak!” Befl paras›z ve
müsrif devlet, Fouquet’in mucizelerine bel ba¤lam›flt›.
Fouquet cepheden cepheye
savaflan Fransa’ya, kardinale para
buldu. Üstelik para yüklü arabalar› ›ss›z, güvenli olmayan da¤lardan geçirterek savafl alan›ndaki
kardinale göndermeyi de baflard›. Fakat bir yandan da Paris’te
suiistimaller, yüksek borç karfl›l›¤› borçlar, danslar, balolar, aflk
serüvenleri sürüp gidiyordu.
Fransa’n›n kan›n› emen bu suiistimal ve israf hastal›¤› Fouquet’nin maliye bakanl›¤›nda tam
arad›¤› iklimi bulmufltu.
layabilir ve gizlerini nas›l keflfedebilirdi? Krala her gün rapor götürüyordu. Masraflar› keyfince fliflirip gelirler hanesini boflalt›yordu. Kral raporlar› y›llarca Fouquet’in h›rs›zl›¤› için çalmad›k kap›
b›rakmayan; ama bu dönen çark›n her bir parças›nca engellenen
X
IV. Louis bundan
böyle iktidar› tek
bafl›na kullanaca¤›n› söyledi¤i zaman Fouquet gülüp geçmifl,
bu karar› genç adam›n geçici bir hevesi sanm›flt›. Oysa
Fransa tarihinde XIV. Louis
gibi pek az hükümdar hükmetmeye ve mutlak bir kral
olmaya haz›rlanarak yetiflmiflti. Genç kral devleti baflka bir kimseyle ve hiçbir
güçle paylaflmamaya kararl›
olarak Fransa tac›n› giymiflti. Çocuklu¤u monarflinin
ölüm kal›m savafllar› içinde geçmifl, tuzaklar›, komplolar›, yüze gülen düflmanlar›, dalkavuk ve ikiyüzlülerin a¤›r ihanetlerini görmüfl,
uzaklara sakin ve iyi niyetli insanlar›n yaflad›¤› köylere kaç›p s›¤›nmak zorunda kalm›flt›.
Kral devlet arabas›n›
çeken atlar›n gemlerini eline almaya giriflti¤inde bakanlara devlet iflleriyle ilgili günlük rapor vermelerini buyurdu. Fouquet bundan hiç korkmad›. Genç, bilgisiz ve deneyimsiz bir kral onun insanlara pabucunu ters giydirecek dehas›yla
haz›rlad›¤› entrikalar› nas›l yaka-
XIV. Louis, tarihe “Günefl
Kral” olarak geçti.
bir adama Colbert’e gösteriyordu. Colbert de yap›lan sahtekârl›klar› birer birer gösteriyordu.
Fouquet’nin çevresindeki çember
daral›yordu. Bunun ay›rd›na varan kurnaz maliyeci, krala koflup
85
Bütün Dünya • Eylül 2007
kendisini ve geçmiflini ba¤›fllamas›n› istedi. XIV. Louis, “Peki,
söylediklerinizden sonra herfleyi
burada unutuyor ve geçmifl hatalar›n›z› ba¤›fll›yorum” dedi.
F
ouquet, piflmanl›k krizine
ve kral›n ba¤›fllamas›na
karfl›n, al›flt›¤› yaflama, h›rs›zl›k, yalan ve ikiyüzlülükle örülmüfl har vurup harman savuran yaflam›na geri döndü.
Fouquet bir eylül günü kral›n
kabine toplant›s›na ça¤r›ld›. Yüksek atefli olmas›na karfl›n uçarcas›na gitti. Toplant›n›n bitmesinden sonra kral, Fouquet’ten biraz
daha kalmas›n› istedi ve... Onun
tutuklama buyru¤unu yaz›l› olarak getiren süvarilerin belirmesine de¤in onla havadan sudan konularda bir söylefli yapt›.
Fouquet dört kifli taraf›ndan tafl›nan koltu¤unda flatodan
ç›kar›ld› ve kent meydan›nda
kendisini durduran atl› birlik komutan›n›n okudu¤u tutuklama
emrini dinledi.
Fouquet flaflk›nl›kla “Nas›l
olur?” diye hayk›rd›. “Kral›n yan›nda ben bu ülkenin en sayg›n insan› oldu¤umu san›yordum.”
Askerler tutukluyu 19 y›l›n› geçirip orada ölece¤i cezaevine götürürken bakanlar›n› yeniden toplant›ya ça¤›ran kral, onlara bir
ders veriyordu:
“Bundan böyle hazine iflleriyle bizzat kendim meflgul olaca¤›m! Hazinemi iflastan ve milletimi s›k›nt›dan kurtarman›n tek
yolu budur.”
Tüm bakanlar flaflk›nl›k içinde
kalm›fllard›. Fouquet’nin, topla,
tüfekle y›k›lmayacak denli sa¤lam olan ve h›rs›zl›¤a, hileye, ç›kar düflkünlü¤üne, lükse, k›sacas› paraya dayanan
iktidar›,
“Devlet benim” diyerek devlete
sahip ç›kan bir kral›n, iki sat›rl›k
karar›yla ortadan silinirken, XIV.
Louis de tarihe “Günefl Kral” olarak geçiyordu.
Onun, s›fat› ve “Devlet benim”
sözü yan›s›ra, ölüm döfle¤indeki
flu sözü de tarihteki yerini bugün
de korumaktad›r:
“Je m’en vais, mais l’État demeurera toujours.”
‹flte Türkçe’si:
“Ben gidiyorum; ama devlet
her zaman var olacakt›r.”•
[email protected]
“Eylül SuDokular›”n›n Yan›tlar›...
Kolay
86
Zor
Fin Okullar›ndan
Ders Ǜkarmak...
D
ünyan›n çeflitli yerlerin- olan de¤erlendirmede de yine en
deki ö¤retmenler ve e¤i- üstlerde onlar›n olaca¤› tahmin
ediliyor. Ekonomik Kaltimciler bir gik›nma ve ‹flbirli¤i Örgütü
zin peflinde Finlandiya’ya ak›n ediyorlar. Bir Baflka 2000 y›l›nda ilk kez, “PIBak›fl
SA” olarak bilinen UluslaOnlar ne büyülü bir iksirin
raras› Ö¤renci De¤erlenne de bir define sand›¤›dirme Program›’n› düzenn›n peflindeler. Fin e¤itim
ledi. Program›n amac›
sisteminin ola¤and›fl› badünyan›n çeflitli ülkeleflar›s›n›n nedenlerini ö¤rinden 15 yafl›ndaki çorenmek istiyorlar.
cuklar›n e¤itim kalitesini
2000 ve 2003 y›llar›nda 15 yafl seviyesi için dükarfl›laflt›rmakt›. 2003 ve
2006 y›llar›nda da uyguzenlenen iki ayr› uluslarCheryl
lanan bu testlere Türkiye
aras› projede Fin ö¤renciler dünyan›n en iyileri Tanr›verdi de kat›lm›flt›.
aras›nda yer ald›lar. 2006
Okullardaki verimin
y›l›nda düzenlenen ve sonuçlar› en büyük ölçüm kriteri olan “PIbu y›l aral›k ay›nda aç›klanacak SA”n›n amac› ö¤rencilerin dersler87
Dünyan›n çeflitli yerlerinden gelen uzmanlar Fin okullar›n›n
mimarisini inceliyor, e¤itimdeki baflar›n›n ipuçlar›n› araflt›r›yorlar.
deki konular› ne denli iyi ezberlediklerini ölçmek de¤il. Amac›, derslerde ö¤rendiklerini, incelemek ve
yarat›c› düflünmek zorunda olduklar› “gerçek yaflam”da ne denli iyi
uygulayabildiklerini ölçmek.
O
kulda ö¤renilenler çocuklar›n günlük yaflamda gereksinim duyacaklar› türden mi? Çocuklar
bir gazete makalesindeki fikir ile
gerçek aras›ndaki fark› belirleyebilecekler mi? G›da güvenli¤i ve sa¤l›kla ilgili ak›ll›ca kararlar verebilecekler mi? Bir sigorta poliçesini ya
da kira kontrat›n› okuyup anlayabilecekler mi? H›zla de¤iflen dünyada ifl bulabilecekler mi?
‹ki saatlik yaz›l› s›nav için “PISA” sorular› haz›rland›, çevrildi ve
dünyan›n her yerinde tümüyle ayn› biçimde de¤erlendirildi. De¤erlendirme gruplar› s›k› ve sert ku88
rallar çerçevesinde çal›flt›lar, testler karfl›l›kl› denetim için farkl› ülkelere gönderildi.
Yine de birçok kifli uluslararas› testlere kuflkuyla yaklafl›yor.
Kültürün standartlaflt›r›lmas› ve
e¤itimin küreselleflmesi endiflesiyle, okullarda ne ö¤retilmesi gerekti¤inin tek bir kritere ba¤l› olmas›na son derece karfl›lar. Elbette farkl› ülkeler farkl› kültürlere sahipler ve farkl› e¤itim sistemlerine gereksinim duyuyorlar. “PISA” hiçbir zaman uluslararas› bir
ders program›n› herkese yüklemeye kalk›flmad›. Ancak, teknolojik olarak geliflen modern dünyam›zda özel beceri ve bilgi gerekti¤inin ay›rd›nda. Bu nedenle
elefltirel düflünmeyi, kavramsal
anlamay› ve iletiflim becerilerini
s›namak amac›yla “PISA”, okuma
ve anlama becerileri, fen bilimleri
ve matemati¤e odaklan›yor.
Finlandiya’daki okullar farkl› baflar›
seviyesinden ö¤rencileri ayn› s›n›fta topluyor.
‹lk “PISA” araflt›rmas›n›n sonuçlar› aç›kland›¤›nda ülkeden
ülkeye büyük farklar oldu¤u görülmüfltü. Almanya ve ‹talya gibi
geliflmifl ülkeler düfl k›r›kl›¤› yaratan sonuçlarla karfl›laflt›lar. Okul
öncesi ö¤retmeni Alman arkadafl›m Britta ülkesinde sonuçlar›n
flaflk›nl›kla karfl›land›¤›ndan ve
e¤itim sisteminde ani bir reforma
gidildi¤inden söz etmiflti. Onun
için bu, daha uzun çal›flma saatleri, yeni programlar ve ö¤retme
yöntemlerinde köklü de¤ifliklikler
anlam›na geliyordu.
Finlandiya listenin en bafl›nda
yer ald›. Öteki ülkeler dikkatlerini
birden Fin okul sistemine yönelttiler. Fin ö¤renciler ortalaman›n
üzerinde baflar› sa¤lad›lar. Finlandiya baflar›n›n tek aç›klamas›n›n
zenginlik olmad›¤›n› kan›tlarcas›na, okullar›na ortalaman›n alt›nda
para harc›yor. 2003 y›l›ndaki de-
¤erlendirmede Türkiye’nin, ortalaman›n epey alt›nda yer almas›
pek de flafl›rt›c› de¤ildi.
P
eki Fin okullar›n› bu denli
iyi yapan ne? Onlardan
ö¤renebilece¤imiz fleyler
var m›? Zengin ve küçük
bir ülke olan Finlandiya’n›n baflar›s›n› önemsemezsek belki de yararlanabilece¤imiz bir fleyi göz ard›
etmifl oluruz. Türkiye’nin araflt›rmaya kat›lma nedeni Türk ö¤rencileri öteki ülkelerdeki ö¤rencilerle karfl›laflt›r›p sonuçlar› de¤erlendirmek ve gerekli ilerlemeleri kaydetmek için harekete geçmek.
Fin çocuklar›n zorunlu e¤itimleri genellikle yedi yafl›ndan bafllamak üzere dokuz y›l sürüyor. Ço¤u çocuk alt› yafl›nda okul öncesi
e¤itim de al›yor. E¤itim sistemi,
ö¤rencilerin ekonomik ve sosyal
durumlar›na bak›lmaks›z›n herke89
Fin Okullar›ndan Ders Ç›karmak...
yorlar. Ülkenin geliflmifl ve düzenli olarak kullan›lan bir halk kütüphanesi sistemi var.
H
Fin ö¤renciler hava koflullar›na
ald›rmadan teneffüsleri d›flar›da geçiriyorlar.
se eflit ö¤renme olanaklar› sa¤l›yor. Normal e¤itimin kalitesi yüksek oldu¤undan özel okullara fazla gereksinim duyulmuyor.
Ö
¤retmenler iyi e¤itimli,
motivasyonlar› yüksek
ve sayg› gören kifliler.
Hepsi lisansüstü e¤itim
alm›fl. S›n›f ö¤retmenleri pedagojide uzmanlafl›yor, branfl ö¤retmenleri ise kendi alanlar›na yo¤unlafl›yorlar. Ö¤renme hiç bitmiyor. Ö¤retmenler ö¤renmeye
ve ileri seviyede dersler almaya
devam ediyorlar. Finlandiya’da
belirli bir çekirdek e¤itim program› olmas›na karfl›n, okullar büyük ölçüde ba¤›ms›z hareket
edebiliyorlar. Ö¤retmenler ders
malzemeleriyle istedikleri gibi
hareket etme özgürlü¤üne sahipler. Kendilerini bilginin tek aktar›c›s› olarak görmüyorlar. Amaç90
lar› ö¤rencileri kendi kendilerine
düflünmeye yöneltmek.
Ö¤renciler, bir s›n›fta her seviyede ö¤renci olacak biçimde grupland›r›l›yorlar. Ö¤retmenler h›zl›
ve yavafl ö¤renenleri birarada e¤itebilecek yetene¤e sahipler. S›navlar yaln›zca y›l sonunda yap›l›yor,
ö¤renciler sürekli s›nav ve kötü
not stresinden kurtulmufl oluyorlar. Böylelikle ö¤renmek için ö¤renmeye yo¤unlaflabiliyor; ezbere
de¤il, düflünmeye ve problem çözmeye odaklanabiliyorlar.
Birçok uzman, Fin kültüründe
okumaya olan büyük ilginin e¤itim sisteminin baflar›s›na katk›da
bulundu¤una inan›yor. Asl›nda
birçok çocuk okula bafllad›¤›nda
okumay› çoktan ö¤renmifl oluyor.
Yabanc› yap›m olan çocuk televizyon programlar›n›n ço¤u altyaz›l›,
çocuklar televizyon izlerken de
okuma yeteneklerini gelifltirebili-
er ö¤renci okulda ücretsiz olarak, günlük besin
de¤eri gereksiniminin
üçte birini karfl›layan
ö¤le yeme¤i yiyor. Ders aralar›
hava nas›l olursa olsun d›flar›da
okul bahçesinde geçiriliyor, bu da
fiziksel ve zihinsel sa¤l›klar›na
olumlu etki ediyor.
Tipik bir Fin ilkokulunda ö¤renciler günlük ifllere de yard›mc› oluyorlar. Örne¤in mutfakta
aflç›ya, bahçede bahç›vana yard›m ediyorlar. Görevlilerle birlikte çöp topluyorlar. Çiçeklerle,
kütüphaneyle, geri dönüflüm
program›yla ve akvaryumla da ilgileniyorlar. Okuldaki görevliler
bu s›rada ö¤rencilere gözetmenlik yap›yorlar. Sonuç olarak da
çocuklarda sorumluluk bilinci ve
o ifllere karfl› sayg› olufluyor.
Fin okullar›n›n mimarisi ö¤ren-
meye teflvik edici yap›da. ‹çleri ayd›nl›k ve ferah, renkler canl› ve çekici. Ö¤retmenler, veliler ve çocuklar okulu ciddiye al›yorlar. E¤itim sistemi denetime de¤il güvene
dayal›. Sonuç, olumlu ö¤renme ortam› ve “PISA” araflt›rmalar›nda üst
s›ralar olarak geri dönüyor.
Yeni “PISA” sonuçlar› aç›klan›rken Türkiye, ö¤rencilerinin nerede yer ald›¤›n› ö¤renmeyi merakla bekliyor. Son y›llarda Türkiye’de zorunlu e¤itimin befl y›ldan
sekiz y›la ç›kar›lmas›, yeni okullar›n yap›m› ve modern teçhizatlar
edinilmesi gibi belirgin ilerlemeler
kaydedildi. Ancak, tüm ö¤rencilerin e¤itim kalitesini art›rmak için
daha fazla ve büyük yeniliklere
gereksinim var. Finlandiya’n›n
e¤itimdeki baflar›s›n› incelemek
esin verebilir. Dünyan›n neresinde
olursa olsun, kaliteli e¤itim her ülkenin hedefi olmal›d›r.•
Çeviri: Pelin Hazar
CherylTanr›[email protected]
O¤lunun bafltan sonra “pekiyi”lerle dolu karnesini inceleyen baba, onun bu baflar›s›ndan kendine de pay ç›karmay› denedi:
“fiu karnedeki notlardan aç›k aç›k anlafl›l›yor ki” dedi. “Bu çocuk tüm zekâs›n› benden alm›fl.”
Eflinin bu sözleri dinleyen anne gülmeye bafllad›:
“O konuda hiç kuflku yok” dedi. “Çünkü benim zekâm yerinde duruyor.”•
Kad›n ma¤azada battaniyeleri inceliyordu. Aniden durdu ve
tezgahtara seslendi:
“Siz bu battaniyeler için ‘Yün’ diyorsunuz” dedi. “Ama battaniyelerin üzerinde ‘Pamuk’ yaz›yor, bu nas›l olur?”
Tezgahtar piflkin piflkin yan›t verdi:
“Hakl›s›n›z, han›mefendi” dedi. “Biz güveleri aldatmak için
öyle yaz›yoruz.”•
91
basketbolla boks aras›ndaki e¤itim düzeyini belirli ölçülerde birbirinden uzaklaflt›rd›.
“E¤itimli sporcu yetifltirmek özveri ve parasal destek isteyen
bir u¤raflt›r. Bunun için devlet tüm okullarda uygulad›¤›
yapt›r›mlar› bir kez daha ve çok dikkatli bir biçimde
gözden geçirmelidir. Yani göstermelik ve haftada 2 saati
geçmeyen spor dersleriyle, yeterli salonlar›n olmad›¤›
gerçe¤ini gözden geçirmelidir. ‹lgisizli¤in tavan yapt›¤›
olumsuzluklarla e¤itimli sporcu yetifltirmek olas› de¤ildir.”
E¤itim ve Spor
M
eksika
Üniversitesi, du¤unu bir kez daha kan›tlam›flSpor Bilimleri Yüksek t›r. En iyi basketbolcular›n›n y›lOkulu Ö¤retim Üyesi d›z olabilme yolunda öncelikle
Hugo Santos Galga- üniversite e¤itimi alma zorunluno’nun 1970’li y›llarda yay›mla- lu¤u ya da hedefi, çaylak oyund›¤› ve 33 dile çevrilen “Sporcu- cular›n konumunu da k›sa süreye
nun E¤itimi” adl› kitab›indirgemifl, basketbolda
n›n ön yaz›s›nda anlambüyük paralar kazanmal› bir tümce var. Galgan›n kap›s›n› da k›sa süSporun
no, “Bir sporcu üst düreler içinde ard›na de¤in
Dünyas›
zey e¤itim yapm›flsa,
açm›flt›r. E¤itimli çaylak
onun ifli e¤itimsiz arkadünyan›n en zor liginde
dafllar›na oranla daha
e¤itimi ve becerisiyle
kolayd›r; çünkü e¤itimli
zorluklar› aflm›flt›r.
sporcu bilimsel verilerin
Ve Amerika, e¤itimli
kendisine sa¤layaca¤›
sporcular yetifltirmede
avantajlar› daha çabuk
son durak olarak boksu
alg›layabilir” diyor.
seçti. Bu sporda e¤itim
Meksikal› spor bilimdüzeyi basketbola oranMetin
cinin aç›klamalar›, özella çok düflük olmas›na
Gören
likle genifl sporcu olukarfl›n, orta ö¤retim
flumlar›yla ve bir anlamprogramlar› periyodik
da dünya sporunun etkin
biçimde ve bu sporcuülkeleri olan Amerika ve Sovyetler lar›n kavrama kapasitelerine göBirli¤i’nde büyük ilgi görmüfltür.
re organize edilince, e¤itim
Dünya basketbolunun NBA a¤açlar› meyvelerini verdi. Anpatentli gösterimi, Meksikal› bi- cak, boksun basketbola oranla
lim adam›n›n yazd›klar›yla örtü- birey sporu olmas› ve de sporcuflünce, Amerika do¤ru yolda ol- lar›n›n sürekli darbe almalar›
92
R
usya’da e¤itim düzeyi
araflt›rmas›,
öncelikle
sporlar›n “anas›” olarak
kabul edilen atletizm sporu yapan atletler üzerinde denendi. Ve sonra, dünyada etkinli¤i giderek artan jimnastik ve
buz sporlar›nda yo¤unlaflt›r›ld›.
Asl›nda, eski ad›yla Sovyetler
Birli¤i’nde sporcu yetifltirme
yöntemlerinde iki olufluma dikkat ediliyordu: Birincisi e¤itim,
ikincisi yetifltirmek istedi¤i sporcular›n branfl seçimi...
Rusya’n›n dünya sporundaki
egemenli¤ini ortadan kald›racak
gücün Amerika Birleflik Devletleri olabilece¤i bilinci, sporcu e¤itimi ve yetifltirme konusundaki
araflt›rmalar›n› da bir hayli yo¤unlaflt›rd›. Amerika, dünyada
en çok konuflulan dilin, kendi lisan› oldu¤u bilinciyle e¤itimli
sporcu yetifltirme yöntemlerini
daha de¤iflik boyutlara tafl›yarak,
en büyük rakibi Sovyetler Birli¤i’ne fark atmak istedi.
Rusya ise, sporcu e¤itimine
birkaç yabanc› dil bilme zorunlulu¤unu getirince, Rus sporcular›n
en az iki dil konuflabildi¤i gözlendi. Amerika, bundan fazla bir
rahats›zl›k duymad› ve bunu da
uluslararas› yar›flmalarda, “Dünya benim dilimi konufluyor.
Sporcular›m›z›n ikinci bir dil ö¤renmesine gerek duymuyoruz”
biçiminde siyasi a¤›rl›kl› bir aç›klamayla dile getirip bu konuya
son noktay› koydu.
Meksikal› Spor Bilimci Galga-
no’nun kitab›ndaki sat›r aralar›ndan ülke sporunu yöneten bizim
insan›m›z›n ç›karaca¤› birçok dersin ya da derslerin oldu¤u bir gerçektir. E¤itimli sporcu yetifltirebilmenin temel oluflumunun, birer
e¤itim yuvalar› gibi karfl›m›zda
duran üniversitelerimizin kap›lar›n› ard›na de¤in açmakla bafllayabilece¤i de yads›nmayan bir gerçektir. Ancak, devlet, üniversite
ve sporcu üçgeni oluflumunun
y›llardan buyana sa¤lanamad›¤›
ülkemizde, e¤itimli sporcu yetifltirmenin tepe noktalar› üniversitelere gitmeden önce, gidilebilinecek baflka yollar›n oldu¤unu
da göstermektedir. Amerika, alt
yap›dan bafllayarak üniversite
e¤itimine de¤in tafl›d›¤› ö¤rencilerin aras›ndan dünyan›n en iyi
basketbolcular›n› ç›kart›yor. Gitti¤i yolla uygulad›¤› yöntemi alt
yap› oluflumu biçiminde aç›klarken, san›r›m flunu demek istiyor:
“E
¤itimli sporcu yetifltirmek özveri ve parasal
destek isteyen bir u¤raflt›r. Bunun için devlet tüm okullarda uygulad›¤›
yapt›r›mlar› bir kez daha ve çok
dikkatli bir biçimde gözden geçirmelidir. Yani göstermelik ve
haftada 2 saati geçmeyen spor
dersleriyle, yeterli salonlar›n olmad›¤› gerçe¤ini gözden geçirmelidir. ‹lgisizli¤in tavan yapt›¤›
olumsuzluklarla e¤itimli sporcu
yetifltirmek olas› de¤ildir.”
Meksikal› Hugo Santos Galgano’nun y›llar önce büyük yank›
uyand›ran kitab›n›n sat›r aralar›na
girerek, sporcular›n›n e¤itimini
sa¤layan ülkelerin fleref kürsüleri93
Bütün Dünya • Eylül 2007
ne ç›kard›¤› sporcu say›s›nda da
art›fl oldu¤unun ay›rd›nday›m. En
az›ndan böylesine bir kitap bilgisinin 35 y›ldan buyana dünyay›
dolafl›yor olmas›, sporda etkin ülkelerin yararlanabilecekleri birer
bilgi hazinesidir. Ve de, bir gerçe¤in, yads›nmayan bir gerçe¤in,
alt›n› çizmekte de yarar vard›r.
Ülke sporunu yönetenler ya da
yönetmeyi düflünenlerin ay›rd›nda olacaklar› olgu, e¤itimli sporcu yetifltirmekten geçmelidir. Bofl
arsalarda top oynayabilmenin
keyfini, beton y›¤›nlar›yla örten
bu h›zl›; ancak olumsuz yans›yan
geliflmelerin geride b›rakt›klar›,
çocuklar›m›za anlat›lan hüzünlü
bir masalsa, en az›ndan bu beton
y›¤›nlar›n›n içine spor salonlar›
yapmak bir erdemdir. Sporumuzun giderek büyümesini yüreklenerek istedi¤imiz oluflumuna
“Kalk›n›yor ya da kalk›nd›” biçiminde yaz›lar içeren birer onur
madalyas› takmak istiyorsak, sporu okullara tafl›mal›y›z, s›ralara
oturtmal›y›z ve körpe beyinlere
enjekte etmeliyiz. Çünkü, ülkemizin giderek artan insan say›s›nda dünden bugüne de¤in ulaflabildi¤imiz baflar›lar, genç Türkiye
nüfusuyla asla orant›l› olamad›.
Bu nedenle, tüm zamanlar›n
uluslararas› organizasyonlar›, bize hep hüzün senaryolar› okutmufltur. Önce güreflçiler, sonra
halterciler saman alevi gibi sönen
atletizm dünyam›zdaki sevinç ve
de futbolda elde etti¤imiz dünya
üçüncülü¤ünün paslanmaya bafllayan apoletlerine gönderilen sevinç gözyafllar› bile art›k kurudu.
Öfke ve kinin fanatik düflüncelere sa¤lad›¤› destek ve sporun e¤itim taraf›na göz ucuyla
bakmak istemeyenlere gönderilen anlaml› mesajlar... Tüm bunlar spor e¤itimleri olmayanlar›n
marifetleridir. Bu olumsuzluklardan kurtulmal›y›z. En k›sa sürede ve bilinçli yöntemlerle...•
[email protected]
Bir grup teknisyen Afrika’n›n balta girmemifl ormanlar›nda bir köprü yap›m›nda çal›fl›yordu. Bir gün ba¤l› olduklar› flirketin müdürü kendilerinden flöyle bir telgraf ald›:
“Acele iki yeni teknisyen... Eskileri timsahlar yedi...”
fiirketin müdürü hemen flu telgraf› çekti:
“Korkunç kaza hakk›nda acilen ayr›nt›...”
Birkaç gün sonra yan›t geldi:
“Kazara de¤ildi... Timsahlar bu ifli bilerek yapt›lar...”•
G›rtla¤›na de¤in borç içinde yüzen bir adam›n kap›s›na
dayanan alacakl› sert bir sesle adam› uyard›:
“Bu son geliflim” dedi.
G›rtla¤›na de¤in borç içinde yüzen adam bu sözleri duyunca
çok sevindi:
“Çok çok iyi olur” dedi. “Ben de b›km›flt›m zaten sizi görmekten...”•
94
Do¤u ‹le Bat› Aras›ndaki
100 Y›ll›k Müzik Köprüsü:
Ahmed Adnan Saygun
•Yaflar Öztürk - Bütün Dünya•
‹
zmir’de, 100 y›l önce, 7 Eylül
1907 tarihinde gözlerini dünyaya açan Ahmed Adnan Saygun cumhuriyet tarihinin ilk
operas›n› besteleyen, Atatürk’ün
müzik devriminin en önemli neferiydi. Do¤u ile Bat› müzi¤i aras›nda köprü olan Saygun’un babas›
orduya cephane sa¤lad›klar› için
“Fiflekzadeler” diye bilinen Nevfle-
hirli bir aileden matematik ö¤retmeni ilerici bir ayd›n olan Celal
Bey’di. Celal Bey, ayd›n olman›n
sorumlulu¤unu sözde de¤il özde
duyumsayarak bunu somutlaflt›rman›n yollar›n› arayan biriydi.
‹nsan›n yetiflmesinde ailenin
önemi denli yaflad›¤› çevrenin de
etkisi vard›r. ‹zmir gündelik yaflam, e¤itim, ö¤retim ve kültür ala95
Ahmed Adnan Saygun
Bütün Dünya • Eylül 2007
n›nda Osmanl›’n›n baflkenti ‹stanbul’dan çok ilerideydi.
‹
zmir’de düzenli orkestra konserleri, operalar, operetler
birbirini izliyordu. Örne¤in,
sinemaya da uyarlanan Puccini’nin “Madam Butterfly” operas›
ilk gösteriminin yap›ld›¤› Milano’dan bir y›l sonra ‹zmir’de sahnelendi. Birçok ünlü etkinlik Avrupa’da ilkini yaflad›ktan sonra ‹zmir’de boy gösteriyordu.
Celal Bey müzikle ve özellikle
Bat› müzi¤iyle içli d›fll› biri de¤ildi; fakat çocuklar›na ud dersi ald›rmak istedi. A. Adnan Saygun
zeki bir çocuktu. Dört yafl›nda
okuma yazmay› ö¤renen Saygun,
k›z kardefliyle birlikte uygulamal›
ud ö¤renimini tamamlad›ktan
sonra kuramsal bilgilerle e¤itimlerini pekifltirdiler.
Adnan Saygun, evlerinin yak›n›ndaki ‹zmir Sanayi Mektebi’nin
verdi¤i konserleri hiç kaç›rm›yordu. Bu olana¤a koskoca Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda yaln›zca ‹zmir, Bursa, Konya, Üsküp ve Selanik yani 5 kent sahipti. Günümüzde yaln›zca 5 kentin (Ankara, ‹stanbul, ‹zmir, Mersin ve Antalya) Devlet Opera ve Balesi sahibi olmas› gibi...
Kimi zaman yetenek tek bafl›na yeterli olmaz. Cevherin bulunup ç›kar›lmas› yan›nda onun iyi
ifllenmesi de önemlidir. Adnan
Saygun’daki müzik dehâs›na yön
veren ö¤retmeni ‹smail Zühtü
Bey oldu. Saygun’un 13 yafl›nda
tan›k oldu¤u ‹zmir’in iflgaliyle
okuldaki piyano çal›flmalar› sona
erdi. Sat›n al›nan bir piyanoyla
çal›flmalar›n› evde sürdürdü. Ö¤96
retmeni ‹smail Zühtü Bey ö¤rencisini b›rak›p gitmek zorundayd›;
çünkü Kurtulufl Savafl› bafllam›flt›
ve o kay›ts›z kalamazd›. Giderken “Kafas›n› kessen içinden
Wagner’in kan› ç›kar” diye tan›mlad›¤› ö¤rencisini Macar Tevfik
Bey’e (Alexandro Voltan) emanet
etti. Saygun, daha sonra da ‹talyan müzikçi Rossati’den ve Hüseyin Sadettin Arel’den ders ald›.
‹zmir’in kurtuluflundan çok
etkilendi:
“Ceketimin sol yakas›n›n alt›na
ilifltirdi¤im küçük bir dü¤me büyüklü¤ündeki resim... Mustafa Kemal’in resmi... Ve sonunda 1922
y›l›n›n A¤ustos sonlar›na do¤ru
gittikçe artan bilinçli bir heyecan
bizleri 9 Eylül’e ulaflt›rd›. Ve atl›lar›m›z dörtnala Çeflme’ye do¤ru
uçar oldular. 10 Eylül’de Kemeralt› bir o yana bir bu yana dalgalar
gibi salland›. Aç›k bir otomobilin
içinde Mustafa Kemal sakin ve vakur, hepimizi gülümseyerek selamlad› ve ta yan›mdan geçti...”
Hemen ilk beste denemesini
yapt›: “Kufllar›n Marfl›”.
‹
çindeki müzik açl›¤›n› giderecek bilgilere ulaflmak için
Frans›z yay›nlara yöneldi.
Kendi kendine gelifltirdi¤i
Frans›zca’s›yla 31 ciltlik “La
Grande Encyclopedie”nin tüm
müzik terimlerini Türkçe’ye çevirip biraraya toplad›. Baflka çeviriler de yapt›. Yay›mlayamasa da
müzik sevgisi onu çal›flmalar›n›
sürdürmeye itiyordu. Böylece armoni ve kontrpuan bilgisini kendi kendine ilerletti.
O¤lunun karn›n›n müzikle
doymayaca¤›n› gören babas› ona
su flirketi ve postanede ifl buldu.
Bu arada kendinin de¤il kentinin
gelece¤ini düflünen Celal Bey, ‹zmir’de Milli Kütüphane kurulmas›n›n öncülü¤ünü üstlendi.
B
u güzel giriflimin düflüncede kalmamas› için kollar›
s›vay›p gelir sa¤lamak
amac›yla Milli Sinema’y›
iflletmeye bafllad›. Adnan Saygun
da babas›n›n bu çabas›na destek
olmak için bilet sat›yor, film makinesini kullan›yor ve sessiz sinema
filmlerine piyanoyla efllik ediyordu.
O¤lunun müzik aflk›na deste¤ini sürdüren Celal Bey çal›flt›¤› ifllerden hoflnut kalmayan o¤lunun
sevdi¤i bir iflinin olmas› için bir
nota dükkan› açt›; fakat Saygun y›l
sonunda iflas etti.
1924 y›l› Adnan Saygun için dönüm noktas›yd›. Müzik ö¤retmenli¤ine bafllamas› ›rma¤›n denize kavuflmas› gibi oldu. Sosyal etkinliklerden kopmayan Saygun, dernekler ve gruplarda yer ald›. ‹ki y›l sonra Musiki Muallim Mektebi s›nav›n›
vererek müzik ö¤retmeni oldu. Bu
s›rada Atatürk’ün müzik devrimi yaflama geçirilmeye baflland›. Yetenekli müzikçiler yurt d›fl›na e¤itime
gönderilecekti. ‹lk s›nav›n yap›laca¤› tarihlerde Adnan Saygun annesini yitirdi¤i için ilk f›rsat› kullanamad›. Üç y›l sonra yeni bir s›nav aç›ld›¤›nda kazan›p Paris’e gitti. Y›llar
önce ‹zmir’de çal›flan, Türkçe bilen,
Türk müzi¤i araflt›rmalar› olan ve
bunu Fransa’da yay›mlayan Eugene
Borrel ve efli ona sahip ç›kt›.
Adnan Saygun, çok çal›flkand›.
Bir keresinde kalabal›kça bir salonda s›navdayd›. S›nav bafllad›¤›nda
tüm ö¤renciler har›l har›l çal›flmaya
koyuldu. Saygun sessizce, k›p›rdamadan oturuyordu. Saatler geçti.
Saygun daha bir tek nota yazmam›flt›. Derken, s›nav›n bitimine yak›n,
a¤›r a¤›r cebinden dolmakalemini
ç›kard›, kafas›ndaki notalar› ka¤›da
döktü. Sonuçta da tam not ald›.
Burs süresi dolmak üzereydi. Kendi
olanaklar›yla müzik e¤itimini daha
fazla sürdüremezdi. Borrel, Saygun’u o s›rada Büyük Frans›z Kolonileri Sergisi için düzenlenen bir
beste yar›flmas›na girmeye ikna etti.
Türkiye’ye döndü¤ünde bu yar›flmay› kazand›¤›n› mektupla ö¤rendi.
Ankara Musiki Muallim Mektebi’nin kontrpuan ö¤retmenli¤ine
atand›. ‹flini çok ciddiye alan Saygun’un dersleri karfl›s›nda çok say›da ö¤renci baflar›s›z oldu. Dersleri “çok a¤›r” bulan Müdür Zeki
Üngör’le çat›flt›. Bu arada yurt d›fl›nda ö¤renimlerini tamamlayan
yeni ö¤retmenler geldi. Bu ö¤retmenlerin aras›nda kendilerini bestecili¤e adayan, Saygun’la birlikte
“Türk Beflleri” olarak an›lan Ulvi
Cemal Erkin ve Necil Kaz›m Akses
de vard›. (“Türk Beflleri” olarak
an›lan öteki bestecilerimiz Hasan
Ferit Alnar ve Cemal Reflit Rey’dir.)
Saygun’un deyifliyle “O zamanlar Türkiye demek Mustafa Kemal
demekti. ‘Öl’ dese ölece¤iz!”
“G
arcia’ya Mektupta”ki
duygu içindeki bu
müzik öncüleri Bat›’n›n 500 y›lda katetti¤i yolu 30-40 y›lda almam›z›
sa¤lad›lar. Cumhuriyetin 10’uncu
Y›l Söylevi’ni radyodan a¤layarak
dinleyen Adnan Saygun “Güzel sanatlardan söz eden Atatürk bana
yol gösterdi. Onun sözleri ile
97
Ahmed Adnan Saygun
Bütün Dünya • Eylül 2007
Türklük ve milli fluurum zirveye
ç›kt›. Cumhuriyet olmasa Yunus
Emre’yi, Kerem’i, Köro¤lu’nu yazar m›yd›m?” dedi.
A
dnan Saygun, halk müzi¤inden ve geleneksel sanat müzi¤inden de yararland›. Bat›’da yap›lanlar›
özümsemekle yetinmeyen Saygun
Anadolu’yu, insan›n› ve kültürünü
iyi tan›man›n gere¤ine inand›. Bat›
ile Do¤u aras›nda köprü oldu.
Saygun, 1934 y›l›nda yeni görevi için atand›¤› ‹zmir’e gitmek için
trene binip yola ç›kt›.
Çankaya’da ise baflka bir telafl
vard›. Türkiye’ye gelecek olan ‹ran
fiah› R›za Pehlevi’yi karfl›lamak
için haz›rl›klar› bizzat Atatürk’ün
kendisi yürütüyordu. Münir Hayri
Egeli’yi yan›na ça¤›rd› ve ondan
bir istekte bulundu:
“Türkler’le ‹ranl›lar soy ve kültür itibariyle kardefltirler. S›rf mezhep savafl› yüzünden birbirinden
ayr›lm›fl olan bu iki kardeflin asl›nda bir oldu¤unu gösteren bir
oyun yaz ve bunu opera halinde
oynatal›m” dedi.
fiah›n Türkiye’ye gelmesine bir
ay gibi k›sa bir zaman vard›. Bu
çok k›sa bir süreydi. Duraksayan
Egeli’ye Atatürk “Bu iflte en yak›n
üstün benim. Her buyru¤u ben
verece¤im ve izin almadan gece
yar›s› bile olsa yan›ma gelmeye
hatta beni uykudan uyand›rmaya
yetkin var. Ancak flah›n geliflinden iki akflam sonra opera oynanmal›d›r!” dedi.
Üç gün içinde ‹stanbul’dan Nimet Vahit ve Ahmet Adnan Saygun
yolda trenden indirilerek Ankara’ya getirildi. Dördüncü gün ope98
ran›n ilk besteleri provaya konuldu. Atatürk her gün Saygun’u arayarak “Çocuk çal›flman nas›l gidiyor?” diye soruyordu. Atatürk’ün
“Bu bir devrim hareketidir!” sözleri kulaklar›nda ç›nlayan Saygun
Ankara’n›n tek tiyatro salonu olan
Türk Oca¤›’na portatif bir sahra
karyolas› getirtti. Gece gündüz çal›fl›yordu. Yirmi gün içinde “Özsoy” operas› tamamland›. Librettosunun yaz›m›na düflünceleriyle
Atatürk’ün yön verdi¤i “Özsoy”
operas› Atatürk’ün ‹ran fiah› R›za
Pehlevi’ye dostluk, kardefllik mesaj›n› verdi.
‹yinin, do¤runun ve güzelli¤in
sözcüsü bir ozan›n seslenifliyle
bafllayan operan›n konusu ise Atatürk’ün yurtta bar›fl dünyada bar›fl
düflüncesini yans›t›yordu:
‹ran mitolojisinde yeryüzünde
ilk insan say›lan Feridun çocuk
sahibi olmak ister. Halk bu iste¤in gerçekleflmesi için yakarmaktad›r. Bafl flaman ç›k›p gelir. Göktürk Yaz›tlar›’n›n diliyle yurdunu
över. Beyler ise kuflkuludur. Kötülükler Hakan› Dehhak’tan ve
yer alt›ndaki Kötülük Tanr›s› Ahriman’dan korkmaktad›rlar.
B
afl flaman rahatt›r; çünkü
‹yilik Tanr›s› Hürmüz onlardan yanad›r. Sonunda
Feridun’un
Hatun’dan
ikiz çocu¤u olur. (Oyuna kaynak
olan Firdevsi’nin “fiehname”sinde
üçüz çocuk vard›r. Selm adl› çocuk Avrupa’y› simgeliyordu. ‹lginçtir ki, operada üçüz çocu¤a
yer verilmemifltir.) Olay kutlan›r,
yüceltilir. Çocuklardan biri Tur,
Türkler’in atas› olur. Kutlu rengi
mavi gök, yoldafl› kurttur. Öteki
‹raç’t›r, ‹ranl›lar’›n atas›d›r. Güneflle parlamaktad›r, yoldafl› asland›r.
K
ötülük Tanr›s› Ahriman,
Hatun’a ulafl›p çocuklar›
öldürmek ister. ‹yilik
Tanr›s› Hürmüz’ün etkisiyle öldürme gücünü yitiren Ahriman, bu ikizlerin soylar›n› birbirine düflürerek yok etmeye çal›fl›r.
Birbirlerini yitiren ve binbir serüvenden sonra Anadolu savafl›nda
kardefllerin biraraya gelmesiyle bar›fl günleri bafllar. Da¤lar aras›nda
Feridun, Hatun ve beyler biraradad›r. Konuflurlarken Feridun sorar:
“Peki ama Tur ve Iraç’› göremiyorum! Neredeler!”
Oyunun bafl›ndaki ozan yeniden sahneye ç›kar. Atatürk ve ‹ran
flah›n› göstererek “‹flte Tur, iflte
Iraç!” der.
Bu sözler karfl›s›nda heyecan›n
doru¤undaki ‹ran flah› yan›bafl›ndaki Atatürk’e sar›l›p a¤lad›. ‹lk
Türk Soprano Semiha Berksoy’un
da görev ald›¤› bu güzel çal›flmadan sonra Atatürk, Saygun’u Yalova’daki yazl›k evinde a¤›rlad›.
Cumhuriyet tarihinin ilk operas›n›n sahnelenmesini sa¤layan Saygun, Atatürk’e Türk müzi¤i konusunda haz›rlad›¤› raporu sundu.
Atatürk “Özsoy” operas›n›n sahnelenmesi s›ras›nda Saygun ile anlaflmazl›¤a düflen Cumhurbaflkanl›¤›
Senfoni Orkestras› flefi Zeki Üngör’ü görevden al›p onun yerine
vekaletten Saygun’u atad›.
Atatürk’ün Ankara’ya geliflinin
y›ldönümü yaklafl›yordu. Üç operan›n sergilenmesi planland›. Ulvi
Cemal Erkin’e “Ülkü Yolu”, Necil
Kaz›m Akses’e “Bayönder”, Adnan
Saygun’a “Taflbebek” operalar› ›s-
marland›. Bir tek Saygun bestesini
tamamlad›. Bu opera 27 Aral›k
1934 tarihinde sahnelendi.
Saygun üretken, do¤ru bildi¤ini hiç çekinmeden dile getiren,
boyun e¤meyen bir yap›dayd›.
Bu yap›s›yla da do¤ru söyleyeni
dokuz köyden kovarlar deyimini
yafl›yordu. Macar besteci Bela
Bartók’un incelemeler yapmas›
için Türkiye’ye getirtilmesini istedi. Bunun için Milli E¤itim Bakan› Saffet Ar›kan ile tart›fl›nca konservatuvardaki görevine son verildi. Hakk›nda söylenenlere dayanamayan Saygun, Ankara’dan
ayr›l›p ‹stanbul’a geldi ve Cemal
Reflit Rey’in de çal›flt›¤› ‹stanbul
Belediye Konservatuvar›’nda ö¤retmenli¤e bafllad›.
Sonunda onun dedi¤ine gelen
yöneticiler Macar besteci Bela Bartók’u davet etti. Saygun onunla
Çukurova’da incelemeler yapt›.
Birçok halk ezgisini incelediler.
Bartók hayran kald›¤› Türk müzi¤iyle Macar müzi¤i aras›nda yak›nl›klar buldu. Saygun, Bartók’un
Türkiye’ye temelli olarak yerleflmesi iste¤inin gerçekleflmesi için
çaba harcad›; ancak onu k›skananlar ve çekemeyenler yüzünden bu
iste¤ini gerçeklefltiremedi.
G
üney’de Toroslar’daki
ezgilerin d›fl›nda ‹stanbul Belediye Konservatuvar› arflivindeki Karadeniz oyun havalar›n› da notaya
döken Saygun, Do¤u Karadeniz’de
araflt›rma ve derleme gezisini kitaplaflt›rd›. Atatürk’ün hastal›¤› ve
yaflama veda edifli müzik devrimini duraksatmad›.
Saygun’un yap›tlar› Cumhur99
Ahmed Adnan Saygun
Bütün Dünya • Eylül 2007
baflkanl›¤› Senfoni Orkestras›’n›n
konserlerinde ve radyoda çal›n›yor; ama ona resmi bir görev verilmiyordu. 1939 y›l›nda Naci Atuf
Kansu’nun halkevleri müfettiflli¤i
ve Cumhuriyet Halk Partisi müzik
dan›flmanl›¤› görevi önerisini kabul etti. Bu bir f›rsatt›.
Y
urt gezilerinde de¤iflik
yöreleri dolafl›p halk müzi¤inin yerel ritim ve ezgilerini derledi. Paris’teyken besteledi¤i yap›t› ilk kez Türkiye’de seslendirildi. Bu konser s›ras›nda Macar ‹rene Szalai ile tan›flt› ve evlendi. Efli Nilüfer ad›n›
ald›. 1940 y›l›nda kurdu¤u Ses ve
Tel Birli¤i adl› dernekle devlet hükümet d›fl›nda sivil toplum örgütlerinin de müzik devrimine katk›da bulunmas›n› amaçlad›. Örgütlü
çal›flmalara kap› aralamaya çal›flt›.
1942 y›l›nda en önemli yap›t›n› 6
ayda tamamlad›: “Yunus Emre
Oratoryosu” 1943 y›l›nda CHP’in
açt›¤› yar›flmada birincili¤i paylaflan üç yap›ttan biri oldu. Ancak
seslendirilmedi. Milletvekili olan
flair Behçet Kemal Ça¤lar bu yap›ttan Cumhurbaflkan› ‹smet ‹nönü’ye söz etti. ‹nönü Hasan Âli
Yücel’den bilgi istedi. Yücel’in de¤erli bir yap›t oldu¤unu bildirmesi
üzerine bu yap›t, 25 May›s 1946 tarihinde Ankara DTCF’de seslendirildi. Yap›t çok be¤enildi ve uzun
alk›fllarla üç kez seslendirildi. Radyodan da yay›nlanan yap›t› uzak
köylerden dinleyenler de be¤endiklerini övgü dolu mektuplarla
bildirirken arma¤an olarak gönderilen yün çoraplar Adnan Saygun’a
duygulu anlar yaflatt›.
Saygun’un ülke s›n›rlar› d›fl›n100
da ad›n› duyurmas›n› sa¤layan ilk
olay, 1947 y›l›nda Paris’in Pleyel
Salonu’nda Lamoureux Orkestras›
taraf›ndan “Yunus Emre Oratoryosu”nun seslendirilmesiydi. Ünlü
Azerbaycanl› orkestra flefi Niyazi
Takizade’nin “‹nan›n›z flu anda
birçok Bat› Avrupa ülkesinde Saygun çap›nda bir besteci yoktur”
diye tan›mlad›¤› Saygun ayn› y›l
“International Folk Music Council”a yönetim kurulu üyesi seçildi.
Birçok ülke ona ödüller ve niflanlar verdi. Bunlar aras›nda en anlaml›s› Macar besteci Bela Bartók
ile yapt›¤› çal›flmalardan dolay›
Macaristan hükümetinin 1981 y›l›nda Budapeflte’de verdi¤i Bartók
Arma¤an›’yd›. Saygun bu ödülün
yan›s›ra 1986 y›l›nda Bartók’u Anma Komitesi taraf›ndan düzenlenen Pro Cultura Hungarica Ödülü’nü de ald›.
1958 y›l›nda Birleflmifl Milletler’in kurulufl y›ldönümü kutlan›yordu. New York’da, ünlü flef Leopold Stokowski yönetiminde
“Yunus Emre Oratoryosu” seslendirilecekti. Kimi ülkelerin temsilcileri konsere ay›p olmas›n diye, dudak bükerek geldi.
K
onser bitti¤inde herkes
Türk temsilci Haluk Bayülken’e, flaflk›nl›klar›n›
ve hayranl›klar›n› bildirdi. Bayülken an›lar›nda Birleflmifl
Milletler’in koridorlar›nda Türk
temsilcilerine nas›l bir baflka sayg›
gösterilmeye baflland›¤›n›, nas›l bir
baflka gözle bak›ld›¤›n›, bafllar›n›n
nas›l bir baflka dik oldu¤unu heyecanla anlat›r.
Yurt içinde de ödüller ald›:
1948 y›l›nda ‹nönü Arma¤an›;
1971 y›l›nda T.C. Devlet Sanatç›l›¤›; 1978 y›l›nda Ege Üniversitesi ve
Anadolu Üniversitesi Fahri Doktoralar›; 1981 y›l›nda Atatürk Sanat
Arma¤an›; 1984 y›l›nda Kültür Bakanl›¤› Büyük Ödülü; Mimar Sinan
Üniversitesi’nin kuruluflunun yüzüncü y›l›nda “Osman Hamdi
Onur Belgesi”; 1990 y›l›nda Mersin
Belediyesi Ödülü ve Sevda Cenap
And Vakf› Alt›n Onur Madalyas›.
A
dnan Saygun, Atatürk’e
gönülden ba¤l›yd›. En
çok
üzüldü¤ü
Atatürk’ün kurumlar›n›n birer birer y›k›lmas›yd›:
“Halkevleri 18 y›ll›k ömürleri
içinde yurt insanlar›n›n gönüllerine ve kafalar›na ›fl›k götüren bir
kaynak olmufltu. Okuma yazma
seferberli¤i orada sürüp gidiyordu. Spor, tiyatro, musiki, plastik
sanatlar gibi kollarda gençlik orada rahatça çal›flma olana¤› bulabiliyordu. Kitapl›klar› yöre insanlar›na ça¤dafl dünyadan ›fl›klar götürüyor, yay›mlanan dergilerde
türlü konulara de¤iniliyordu. Halk›n özkültürüne dikkatler orada
çekiliyordu. ‹flte bu güzel fleyler
1950 y›l›nda bir anda duruverdi.
Kitapl›klar birçok yerde ya¤ma
edildi. Dergiler sustu ve ülke bu
alanda büyük ve ac› durgunluk ve
suskunluk içine itildi. Halkevlerinin suçu neydi? Atatürk bu kurumlar› yurt insanlar›n›n uyar›lmas› ve gençli¤in en iyi ve en temiz bir biçimde yetifltirilmesi ül-
küsüyle kurmufltu. O zamana kadar bu kurumlar›n koruyuculu¤un
yapm›fl olan parti, durumu gerekti¤i gibi de¤erlendirip halkevlerine ve halkodalar›na özgürlü¤ünü
vermemekle en a¤›r hatay› iflledi.
1950’de iflbafl›na gelen yeni iktidar ise bu kurulufllar› yokedivermekle eski iktidardan intikam ald›. Bununla ne yitirdik? Ülke insanlar› aras›nda hoflgörüyü bu kurumlar arac›l›¤›yla sa¤lamak olanakl› olabilecekken bu olana¤a
s›rt›m›z› döndük. Türk gençli¤inin
daha çok ayd›nl›¤a kavuflmas›n›n
önüne geçtik. ”
1983 y›l›nda “Atatürk ve Anadolu’ya Destan”› yaz›p besteledi.
Atatürk’ün kendisine b›rakt›¤› bir
vasiyet niteli¤indeydi. Atatürk’ün
birbirinden güzel ve anlaml› sözlerini müzik eflli¤inde sundu.
1991 y›l›nda aram›zdan ayr›lan
Adnan Saygun bir bestesini adad›¤› Prof. ‹hsan Do¤ramac›’n›n yak›n
dostuydu. ‹zmir’de do¤du¤u ev,
kap›s›ndaki plakete karfl›n y›k›l›rken, Do¤ramac› bu de¤erli sanatç›
için Bilkent Üniversitesi bünyesinde Ahmed Adnan Saygun Müzik
Araflt›rma ve E¤itim Merkezi’ni
kurdurdu. Ayr›ca tüm yap›tlar›, kitaplar› ve kiflisel eflyalar› Saygun
Müzesi’nde sergilenmeye bafllad›.
Adnan Saygun ve efli Nilüfer Saygun tüm mal varl›klar›n› Türk E¤itim Vakf›’na ba¤›fllad›.
Adnan Saygun Atatürk’ü, Atatürk’ün gençleri de onu yaflatmay› sürdürüyor.•
“‹yi ile kötüyü ay›rt etmenin en kolay yolu mu? Kötü yapmak
istedi¤inizdir. ‹yi ise yapman›z gereken...”•
Shirley McLaine’den naklen
101
“Bizler de bu kilim gibiydik o¤lum. Kimimiz atk›s›yd›
bu kilimin, kimimiz çözgüsü kimisi de dü¤ümüydü.
Ay›rd›lar söktüler bizi ‘Mübadele’ diyerek.”
Kilimin Dü¤ümü
•Dr. Mehmet Uhri - Bütün Dünya•
O
gün aya¤›m› burkmasayd›m hiç tan›yamayacakt›m, Nazmiye Nine’yi... ‹zmir’in Selçuk
ilçesine ba¤l› mübadele (de¤iflim)
köylerinden fiirince köyündeydik.
Lozan Anlaflmas›’ndan sonra Rumlar’›n göç etti¤i K›rk›nca ya da Çirkince köyüne ço¤unlu¤u Selanik
ve çevresinden gelen Türkler’in
yerleflmesiyle oluflmufl, fiirince
ad›n› alm›flt›. Dar sokaklar›, eskinin mimarisi yüksek tavanl› uzun
pencereli evleri ve s›cak insanlar›yla günümüzün turistik yöreleri
aras›nda ad› geçer olmufltu. Zeytincilik, ba¤c›l›k ve ev flarapç›l›¤›yla tan›nm›flt›. fiimdilerde müzeye
dönüfltürülmüfl olan köyün kilisesinin bahçesinde fotograf çekmeye çabalarken ayak bile¤imi burk102
mufl birlikte gezdi¤im grubu b›rak›p evlerden birinin önündeki
sandalyeye oturmak zorunda kalm›flt›m. Gezip göremedi¤im sokaklar› düflündükçe içim içimi yiyor aya¤›m›n a¤r›s›ysa kalkmama
engel oluyordu. Oturdu¤um evin
önümdeki tezgahta anneyle k›z›
kendi imalat› ev flaraplar›, sabun,
zeytin, zeytinya¤› ve ad›n› bilmedi¤im otlar sat›yordu.
Aya¤›m› burktu¤umu ve oturmak zorunda oldu¤umu görünce
hemen yer vermifllerdi. Kad›n, evin
üst kat›na, annesine seslendi. A¤›r
ad›mlarla beyaz tenli, mavi gözlü,
beyaz saçlar›n› ayn› beyazl›kta tülbentle örten hayli yafll› han›m yan›ma geldi. Bir fley söylemeden ayak
bile¤ime bakt›. Torununa tülbentle
dolaptan so¤uk su getirmesini söy-
‹zmir’in Selçuk ilçesine ba¤l› fiirince köyü, ço¤unlu¤u Selanik ve
çevresinden gelen Türkler’in yerleflmesiyle oluflmufl, fiirince ad›n› alm›flt›.
ledi. “Bile¤ini kötü burkmuflsun”
diyerek tülbenti aya¤›ma s›k›ca sard› ve üzerine so¤uk su döktü. Tüm
bunlar› ben bir fley söylemeden, istemeden yapm›flt›. fiafl›rm›flt›m.
A
d›n›n Nazmiye oldu¤unu,
çocuk yaflta mübadeleyle
Selanik
yak›nlar›ndaki
Vraflno köyünden geldi¤ini anlatt›. Arada eliyle bile¤imi
yoklay›p üzerine so¤uk su dökmeye devam ediyordu. K›z› ve torunuyla fiirince’de yaflad›¤›ndan burada ölmek ve gömülmek istedi¤inden söz etti. Aya¤›m›n a¤r›s›n›n
hafifledi¤ini duyumsuyordum.
“Yunan’la Türk o kadar savaflt›ktan sonra birarada yaflamak olanaks›zd›, mübadele kaç›n›lmazd›
san›r›m” diyecek oldum, hadi oradan der gibi bir el iflareti yapt›.
“O¤lum biz savafl nedir bilmeyiz. Vraflno’yu terk edeli y›llar
oldu; ama rahmetli annem ve babam›n akl› hep orada, do¤du¤u
topraklardayd›. Rum’u Türk’ü bir
arada yaflard›k orada. Savafl neyin u¤ramam›flt›.”
Bile¤imi bir kez daha yoklay›p
biraz daha so¤uk su döktü tülbentin üzerine. Sonra torununa sand›¤›n üzerindeki kilimi getirmesini
söyledi. Oldukça eski olmas›na
karfl›n renkleri canl› kalm›fl küçük
bir kilimdi, torunun getirdi¤i...
“Bu kilimi dokudu¤umda 12
yafl›ndayd›m. Vraflno’da komflumuzun k›z› Dora’yla birlikte dokumufltuk. Ayn› yafltayd›k Dora’yla, ailesi Rum’du. Biz ‘Kilim’
derdik Rumlar ‘Kalimma’ derdi.
Mübadele s›ras›nda yan›m›za fazla bir fley alamam›fl›z. Israr›m
üzerine oyunca¤›m› b›rak›p bu
kilimi getirmifliz.
“Çok güzelmifl.”
“Güzeldir ya... Bizler de bu
kilim gibiydik o¤lum. Kimimiz
atk›s›yd› bu kilimin, kimimiz
çözgüsü kimisi de dü¤ümüydü.
Ay›rd›lar söktüler bizi ‘Mübadele’
103
Bütün Dünya • Eylül 2007
diyerek. Ayn› suyu, ayn› topra¤›,
gökyüzünü, gölgeyi kullan›rd›k.
Birileri be¤enmedi bu dokumay›,
söküp baflka fley örmeye kalkt›.
Geldik buralara...”
E
liyle kilimi ve içindeki
desenleri gösterip “Komflumuz Dora’yla toplad›¤›m›z da¤lavantas›n› ve
unutmabeni çiçe¤ini kaynat›p
yapm›flt›k bu yeflil rengi... A¤aca
birlikte ç›k›p toplad›¤›m›z taze
cevizin kabu¤undan elde etmifltik bu k›z›l kahveyi... Hardalotunu ve kimyonu birlikte ö¤ütüp
yapm›flt›k bu sar› rengi... Yaparken çok e¤lenmifl, be¤enerek dokumufltuk bu kilimi.”
“Ama bar›fl olsun, insanlar bar›fl içinde yaflas›n diye yap›lmad›
m›, mübadele?”
“Bar›fl hep vard› be o¤lum... Bir
arada olmam›z› istemediler. Söktüler bizi buralara de¤in geldik. Rahmetli anam geride b›rakt›¤› evini
ve bahçesindeki çiçeklerini say›klar, a¤lard›. Dahas› ‘Gavur tohumu’ dediler bize, buralarda... Köyden d›flar› da ç›kamad›k.”
“Her ne olduysa olmufl ac›lar
çekilmifl; ama k›z›n ve torunun
mutlu görünüyorlar. Buna da flükretmek gerekiyor.”
“fiükretmesine ediyorum da,
insanlar› bir kez ay›rmaya bafllad›lar m› durmazlar, bize ‘Gavur tohumu’ diyenler burada da istemez
diye korkuyorum.”
Kederlenmiflti. Eliyle ayak bile¤imi yoklad›. A¤r›m›n hafifledi¤ini söyleyince tülbenti açt›. Bile¤imin fliflli¤i azalm›flt›. Tezgahtan
ald›¤› kekik ya¤›n› bile¤ime sürdü, birkaç defne yapra¤›n› da
üzerine koyup tülbenti s›k›ca tekrar sard›, Nazmiye Nine. Kekik
ya¤› fliflesini uzat›p akflama bir
kez daha sürmemin iyi gelece¤ini
söyledi. Borcumu sordum. Gülümsedi. “Bir fley istemem. Okumufl birine benziyorsun. Torunum
bu y›l okula bafll›yor. Onunla konuflup okula heveslendirecek iki
laf edersen iyi olur. Haytal›k eder
diye korkuyorum” dedi.
Torununa kitap gönderme sözü verip adreslerini ald›m.
Daha fazla konuflmad›, kilimi
omzuna at›p eve girip gözden kayboldu. Aya¤›m›n a¤r›s› dinmifl, rahatl›kla üzerine basabilir duruma
gelmifltim. Köye gezmeye gelenler
güneflin batmas›na yak›n dönüfl
yolunu tutmufltu. fiirince evlerinin
camlar›ndan yans›yan güneflin son
›fl›klar›yla köy, akflam›n sakinli¤i
ile kucaklaflmaya haz›rlan›yordu.•
Adam ya¤l›boya resim üzerine ünlü hocalardan ders alm›fl,
sonra da s›k›l›p resim yapmaktan vazgeçmiflti. Fakat yapt›¤› resimlerden kimilerini de çok be¤endi¤i için oturma odas›na asm›flt›. Bir
gün kendisini ziyarete gelen arkadafl› bu resimleri gördü:
“Nereden buldun bu resimleri?” diye sordu.
Adam kendinden emin biçimde resimleri kendisinin yapt›¤›n›
söyleyince arkadafl› gülmeye bafllad›:
“Gelir gelmez gördü¤ümde bofl yere üzülmüflüm me¤er” dedi.
“Para verip ald›¤›n› sanm›flt›m…”•
104
Bilginizi Denetleyin
•Haz›rlayan: Diyar Mahmuto¤lu - Bütün Dünya•
1 Türkiye’de ilk genel seçimler
ne zaman yap›ld›?
a) 1876
b) 1908
c) 1923
ç) 1960
2 Geleneksel Hz. Mevlana’y› Anma Törenleri (fieb-i Aruz) hangi ilimizde yap›lmaktad›r?
a) Ankara
b) Sinop
c) Konya
ç) ‹zmir
3 Dünya üzerinde kaç k›ta vard›r?
a) 4
b) 5
c) 6
ç) 7
4 Çöllerde su bulunan yaflam
alanlar›na ne ad verilir?
a) Saha
b) Vaha
c) Sahra
ç) Sulakl›k
b) Frengistan
c) Lehistan
ç) Nemçe
7 Yunanistan’da Türk az›nl›klar›n haklar› için savafl›m vermifl politikac› kimdir?
a) Dr. Sad›k Ahmet
b) Dr. Faz›l Küçük
c) Mehmet Emin Aga
ç) Faiz Kaymak
8 “Mavi ve Siyah” adl› ünlü roman›n yazar› kimdir?
a) Yakup Kadri Karaosmano¤lu
b) Mehmet Rauf
c) Halit Ziya Uflakl›gil
ç) Selim ‹leri
9 “K›rm›z› ve Siyah” adl› ünlü roman›n yazar› kimdir?
a) Victor Hugo
b) Andre Gide
c) Marcel Proust
ç) H. B. Stendhal
5 Roma’daki Apollon Tap›na¤›’ndan sökülüp ‹S 300’de ‹stanbul’a getirilen sütunun ad› nedir?
a) Y›lanl› Sütun
b) Burmal› Sütun
c) Dikilitafl
ç) Çemberlitafl
10 ‹kinci Yeni fliir ak›m›n›n kurucular› aras›nda yer alan, fliirlerini
“Büyük Saat” adl› kitapta toplayan,
22 A¤ustos 1985’te 58 yafl›ndayken
yaflam›n› yitiren flair kimdir?
a) Edip Cansever
b) Turgut Uyar
c) Cemal Süreya
ç) Ece Ayhan
6 Osmanl›lar’›n bugünkü Avusturya’ya verdikleri ad neydi?
a) Prusya
11 “Afliyan Müzesi” hangi flairimizin yaflad›¤› evdir?
a) Abdülhak Hamit
105
Bilginizi Denetleyin
b) Leyla Han›m
c) Tevfik Fikret
ç) Ahmet Haflim
12 Anadolu Medeniyetleri Müzesi
hangi ilimizdedir?
a) ‹stanbul
b) Ankara
c) Konya
ç) Adana
13 L. N. Tolstoy’un bir roman›na
ad›n› vermifl olan Kafkas halk kahraman› kimdir?
a) fieyh fiamil
b) Hac› Murat
c) Malkoço¤lu
ç) Salman Raduyev
14 5895 metrelik zirvesiyle de ünlü Kilimanjaro Da¤› hangi k›tada
yer almaktad›r?
a) Afrika
b) Avrupa
c) Asya
ç) Arktika
15 Dünyan›n en yüksek s›rada¤lar› Himalayalar’›n zirvesi Everest
hangi ülke s›n›rlar› içindedir?
a) Tibet
b) Nepal
c) Hindistan
ç) Çin
16 Topkap› Saray›’n›n d›fl bahçesi
olan Gülhane Park› hangi y›l park
106
olarak düzenlenip halka aç›ld›?
a) 1900
b) 1912
c) 1922
ç) 1932
17 Birleflmifl Milletler’in 2006 y›l› “‹nsani Geliflim Endeksi” raporunda birinci s›rada yer alan
ülke hangisidir?
a) Türkiye
b) ABD
c) ‹ngiltere
ç) Norveç
18 Nüfus yo¤unlu¤u en yüksek
ülke hangisidir?
a) Singapur
b) Monaco
c) Tayland
ç) Danimarka
19 En büyük a¤aç, afla¤›daki
türlerden hangisidir?
a) Ǜnar
b) Sedir
c) Çam
ç) Sekoya
20 Türkiye ormanlar›nda bulunan
a¤aç türü say›s› kaçt›r?
a) 500
b) 1000
c) 2000
ç) 3000
Yan›tlar 129’uncu
sayfam›zdad›r.
K
Koala Kimyac›l›¤›
oala yani keseli a¤aç ken önüne ç›kan çeflitli güç duay›s› (Phascolarctos ci- rumlar› yenmek yani sorunlar›
nereas) Avustralya’n›n çözmek zorundad›r. Öteki birçok
okaliptüs ormanlar›nda hayvan gibi a¤aç ay›s›n›n da çeyaflar. Bu a¤açlar›n bi- flitli düflmanlar› vard›r. A¤açta,
linen çok say›da türü bu kara özellikle okaliptüs a¤ac› üzerinde,
yaflamaya karar vererek
parças›n›n de¤iflik yerlehem y›rt›c› hayvan (dinrinde görülür. Fakat
a¤aç ay›s› her tür oka- Hayvanlar go köpe¤i gibi) sald›r›lar›ndan hem de asalaklarliptüs üzerine ç›kmaz.
Aras›nda
dan korunmay› baflarSon derece seçicidir.
m›flt›r. Çünkü y›rt›c›lar
Yaklafl›k otuz befl kadar
a¤açlara ç›kamazlar, kütür onun sorunlarla karçük asalaklar da bu a¤aç
fl›laflmadan üzerinde yayapraklar›ndan buharlaflad›¤› türlerdir.
flarak yükselen eterli
Her hayvan gibi a¤aç
ay›s› da soyunu sürdürya¤lara yaklaflamazlar.
mek amac›ndad›r. BuKendini
korumak
nun için korunmak, besiçin okaliptüs a¤açlar›Erdo¤an
lenmek ve üremek gen›n dallar› aras›na s›¤›Sakman
reksinimindedir. Bunlar›
n›nca belli bir süre yere
gerçeklefltirmeye çal›fl›rde inmez. Fakat bu kez
107
de
açl›k
sorunuyla
karfl› karfl›ya
kal›r.
Yapraklarda zehirli
bileflikler
bulundu¤undan ve
hayvan
bunlarla beslenmek zorunda oldu¤undan vücudundaki kimya
fabrikas›na yani karaci¤erine bu
zehirli maddeleri etkisiz k›lacak
çok ilginç bir düzen eklenmifltir
ya da milyonlarca y›l bu zehirle
savafla savafla art›k bedenini etkilemeyen iyi bir düzene (temizleme sistemine) kavuflmufltur. Bu,
beslenme sorununu çözmesi anlam›ndad›r. Bu düzenin nas›l çal›flt›¤› henüz bilinmemektedir.
S
ürekli a¤aç üzerinde yaflamak kimi rahats›zl›klar›n da nedenidir. S›k s›k
so¤uk alg›nl›¤› da geçiren a¤aç ay›s›, ne zaman
atefli yükselse bulundu¤u a¤aç
yapraklar›n› aceleyle gözden geçirir. Bu yapraklar›n içerikleri atefl
düflürmeye uygunsa (sineol gibi)
o a¤açta kal›r, de¤ilse a¤açtan
inerek yapraklar› atefl düflüren
a¤ac› arar ve bulur.
A¤aç dallar› aras›nda sürekli
esen rüzgar ki ço¤u zaman f›rt›naya dönüflüp a¤açlar› neredeyse yerlere de¤in yat›r›r, a¤aç ay›s›n›n üflümesine neden olur. Sorunun çözümü, vücudu ›s›tacak
yiyecek bulmaktad›r. Bulundu¤u
a¤aç yapraklar› bunu sa¤layacak
nitelikte de¤ilse o a¤açtan inip,
atefl düflürürken yapt›¤› gibi,
108
›s›nmay›
sa¤layan
yaprakl›
a¤aç ya da
a¤açlar›
arar
ve
kolayca
bularak
bol enerji
ve s›cakl›k
sa¤layan (felandron gibi) a¤aç
yapraklar›ndan bolca yiyip bu
sorununu da çözer.
Okaliptüs yapra¤›ndaki sineol
maddesi hayvan› serinletir. Bunu
okaliptüs flekeri yiyen insanlar içlerine hava çektiklerinde ferahlay›p anlarlar. Böylece, a¤aç ay›s›
korunma ve beslenme sorunlar›n›
çözmüfl olur. Bunu sa¤layan düzenler geçen yüzy›llar boyunca
bu ya da benzeri canl›lar taraf›ndan denenmifl, gelifltirilmifl ve
hayvan›n bugünkü sorunlar›n› çözecek düzeye ulaflm›flt›r.
‹nsanlar için önemli olan, serinletici flekerde oldu¤u gibi, bu
özellikleri kullanmakla birlikte,
hayvan›n zehri nas›l bir düzenle
etkisizlefltirdi¤ini anlamakt›r. Bundan sonra insan kendi kulland›¤›
araç, gereç ve aletlerden yararlanarak yaflam›n› kolaylaflt›racak
düzenlere, yap›lara dönüfltürmeye
giriflebilir. Gelecek y›llarda dünya
nüfusu artacakt›r. Bu da besinlerin daha güç elde edilece¤i anlam›ndad›r. Bugün kullan›lmayan
ço¤u zehirli bitkiyi insanlar kullanmak zorunda kalacaklard›r. Bu
nedenle, a¤aç ay›s›n›n kulland›¤›
zehir ar›tma düzeninin nas›l çal›flt›¤›n›n anlafl›lmas›nda çok büyük
yarar vard›r. Bunu da baflaracak
olan, genç araflt›rmac›lard›r.•
Günlük Yaflam›m›z› Kolaylaflt›ran ‹ki Bulufl:
Makas ve... Kendinden
Yap›flkanl› Not Ka¤›d›
G
ünlük yaflamda kulland›¤›m›z aletlerin nereden geldi¤ini, nas›l ortaya ç›kt›¤›n› merak etti¤imiz olmufltur. Bir daha elinize ald›¤›n›zda hakk›nda daha
çok fley biliyor olaca¤›n›z bulufl,
gelin bu kez de makas olsun.
En eski zamanlarda makas gelifltirilmeden önce kifliler kesme
iflini ço¤u zaman tafllarla yap›yorlarm›fl. Sonralar› kullan›lan kesici,
delici aletler aflama aflama de¤ifltirilerek ve gelifltirilerek bugün kulland›¤›m›z makas biçimini alm›fl.
Kimi icatlarda oldu¤u gibi
makas›n da belirli bir kifli taraf›ndan gelifltirildi¤ini söylemek
olanaks›z. ‹Ö 1500’lü y›llarda M›s›r’da ortaya ç›kt›¤› san›l›yor. O
dönemi anlatan belgelerde tek
b›çakl› kesici aletlere verilen ad
olarak makas sözcü¤ü geçiyor.
Bugün bildi¤imiz çapraz biçimde çift b›çakl› makas ‹S 100’lü y›llarda Romal›lar taraf›ndan gelifltirilmifl. Modern makas figür olarak
ilk kez, Roma döneminde kurulan
esnaf derneklerinden biri olan makas üreticileri derne¤inin ambleminde yer alm›fl. Roma mimarisinin özelliklerinden olan sadelik
109
Bütün Dünya • Eylül 2007
basit makas tasar›mlar›nda da kendini göstermifl; makaslar önceki
örneklerinden ayr›lacak hiçbir süslü ö¤e içermiyorlarm›fl.
yayg›nlaflan makaslar›n en kalitelileri 20’nci yüzy›lda da elde
üretilmifl. Makas›n bulufluyla ilgili bilgilerde mucidi olarak ad›
geçen bir ad Leonardo Da Vinci.
oma döneminin sonun- Yönetmen Tim Burton’›n makasda, büyük ölçüde Akde- lara özel bir ilgisi ve merak› var.
niz çevresindeki ülkelerle Bu ilgi ona “Edward Scissorolan iliflkilerin geliflmesi- hands” (Makas Eller) adl› filminnin de etkisiyle, 11 ve 12’nci yüz- de esin kayna¤› olmufl.
y›llar aras›nda makaslar›n biçi‹fli ya da hobileri makas kulminde ve kalitesinde farkl›l›k lanmay› gerektiren kifliler en kagözlemlenmeye bafllanm›fl.
litelisine sahip olman›n verdi¤i
Güzel yaz› sanat› ‹slam dün- memnuniyeti bilirler. Elektronik
yas›nda yayg›nlafl›nca
ve teknolojik geliflmeleve sayfalar› ay›rmak için
rin son h›zda ilerledikullan›lan çift tarafl› b›¤i ça¤›m›zda bile maNe Nedir, kas hâlâ en yararl› geçaklar güzel yaz› ustas›Nas›ld›r? reçlerden biri.
n›n vazgeçilmez gereçlerinden biri olunca, daEn yararl› gereçlerha gösteriflli makaslar
den bir ötekisi de “Forüretilmeye bafllanm›fl.
tune” dergisi taraf›ndan
Makastan yaz›l› ola20’nci yüzy›l›n en önemrak ilk kez 5’inci yüzli bulufllar›ndan biri olay›lda Sevilla’l› Aziz ‹sirak
de¤erlendirilen
dore söz etmifl ve ma“Post-It” yani kendinden
kas› berber ve terzilerin
yap›flkanl› not ka¤›tlar›.
Pelin
kulland›¤› bir gereç ola“3M” flirketi çal›flanlaHazar
rak tan›mlam›fl.
r›ndan biri olan ve ayn›
Makas›n seri üretimi,
zamanda bir kilise koro1300’lerden sonra kesici
sunda ilahi söyleyen Art
alet üretimiyle tan›nan ve Fry ilahi kitab› için sayfalara zarar
1700’lerin ortas›ndan bafllayarak vermeyecek ve sayfalar›n aras›nen önemli çelik üretim merkez- dan kay›p düflmeyecek bir ayraç
lerinden olan ‹ngiltere’deki Shef- ar›yordu. ‹fl arkadafl› Spencer Silfield kentinde Robert Hinchliffe ver 1968 y›l›nda yüzeylere yap›adl› çelik iflçisinin 1761 y›l›nda flan, ç›kar›ld›ktan sonra iz ve leke
b›çaklar› dökme çelikten yapa- b›rakmayan, yeniden yap›flt›r›larak çoklu üretime geçmesiyle bilen bir yap›flt›r›c› gelifltirmiflti.
bafllam›fl. 1800’lere gelindi¤inde Ancak bu buluflundan istedi¤i veçeflitli büyüklükteki b›çaklarla rimi alamam›flt›, yap›flt›r›c› yetebronz ve demirden yap›lm›fl, fl›k rince güçlü de¤ildi.
tasarlanm›fl ve süslenmifl makasO dönemlerde sorununa ne
lar Avrupa’da gözde olmufl.
gibi bir çözüm üretebilece¤ini
19’uncu yüzy›lda seri üretimi düflünen Fry’›n akl›na Silver’›n
R
110
Makas ve... Kendinden Yap›flkanl› Not Ka¤›d›
yap›flt›r›c›s›ndan bir miktar
al›p bir parça
ka¤›da sürerek
kitab›na yap›flt›rmak geldi.
Sonuç baflar›l›yd›, Silver’›n
buluflu akl›n›
kullanan Fry’a
yaram›flt›!
fiirketin pazarlama
departman› kendinden yap›flkanl› bu not
ka¤›tlar›n›n
reklam›n› yapma fikrini, ürünü gereksiz ve
k›sa
ömürlü
buldu¤u için geri çevirmiflti. Bunun üzerine Fry ürününün tan›t›mlar›n› kendisi yapmaya karar verdi ve ifle flirket içinden
bafllad›. Bir gün patronuna gönderdi¤i dosyan›n üzerine bu ka¤›tlardan birine not yazarak yap›flt›rd›, flirketteki çal›flanlara da
bu yeni buluflundan da¤›tt›. Yaln›zca kitap ayrac› olarak de¤il not almak için de ifllevsel bir
ürün oldu¤unun ay›rd›na var›-
lan yap›flkanl›
ka¤›tlar, bir çeflit iletiflim kurma ve ofisteki iflleri düzenleme yöntemi
olmufltu.
“3M” ürüne
“Post-It” ad›n›
v e r e r e k
1980’lerin bafl›nda ticari kullan›m için üretime bafllad›.
Bugün bu not
ka¤›tlar› ço¤umuzun bildi¤i
gibi kullan›m
alan›n› ve kullan›c› kitlesini
h›zla gelifltirerek birçok çeflit ve renkte üretilmeyi sürdürüyor.
Kendinden yap›flkanl› not ka¤›d› bafllang›çta kimilerince ifle yaramayan gereksiz bir ürün olarak
görülse de, bugün ifl yaflam›n› ve
birçok kiflinin günlük yaflam›n›
kolaylaflt›ran bir bulufl olarak kendi yaratt›¤› piyasan›n lideri olmaya
devam edece¤e benziyor.•
[email protected]
Adam bir ma¤azada h›rs›zl›k yapt›¤› için mahkemeye
ç›kar›lm›flt›. Yarg›ç, san›¤a neden bu suçu üç kez üst üste iflledi¤ini sordu:
Adam, “Evli oldu¤um için, efendim” deyince yarg›ç flafl›rd›:
“Ma¤aza soymakla evli olmak aras›nda bir iliflki göremiyorum”
dedi. “fiu iflin gerçe¤ini anlat bakay›m…”
San›k, ifadesinin yalan olmad›¤›n› söyledi ve ayn› ma¤azada üç
kez h›rs›zl›k yapmas›n›n nedenini flöyle aç›klad›:
“Ma¤azaya ilk girdi¤imde eflime bir elbise çalm›flt›m” dedi.
“‹kinci ve üçüncü girifllerimin nedeni ise, o elbiseyi de¤ifltirmekti.”•
111
Aynur Hanım telefonla arayarak ameliyatın baflarılı geçti¤ini,
akflama do¤ru kedici¤i görebilece¤imizi söyledi. Akflama do¤ru
Lara’yla heyecanla veterinere kofltuk. Kedicik muayene masasının
üzerinde mırıldanarak üç aya¤ıyla bize do¤ru yürümeye
bafllayınca bir an için çok kötü oldum. Yanımıza gelip
sevgiyle baflını ellerimize sürterken ikimiz de sessizce a¤lıyorduk.
Bir Yaflam Savafl›m›
K
ızımla birlikte akflama dek Ötekiler de balkonda yaflamaya
ev aramaktan yorgun, devam ediyorlardı. Bugünlerde ye“Bugünlük bu son ev ol- ni eve taflınma telaflındayken, bir
sun!” diyerek penceresin- yandan da onca kediyi ne yapacade “Kiralık” ilan› bulunan evin ¤ımızı düflünüyorduk kara kara...
önünde durduk. Evsahibiyle konuflVe flimdi Lara bir sokak kedimamız, evin bizim istedi¤imiz ko- sini daha eve getirmek için bana
flullara uygun olmadı¤ını anlama- dil döküyordu.
Biz Lara’yla tartıflırken kedi
mız birkaç dakikamızı almıfl, böyleyavrusu Lara’nın yanından bana
ce hava iyiden iyiye kararmıfltı.
Tam arabamıza binmek üze- do¤ru döndü ve yürümeye bafllareyken cılız bir “Miyav” sesi duy- dı. Yürümek? Bu kedi yürümüyor,
duk. Karanlıkta küçük bir kedi yalnızca ön iki aya¤ını kullanarak,
yavrusunun kızımın ayaklarına yerde sürünerek hareket ediyordu.
sürtündü¤ünü gördüm. Kızım La- Lara’yla aynı anda “Bu kedinin nera heyecanla “Anne, bu çok gü- si var?” diyerek ona do¤ru e¤ildik.
Tek baca¤ı kırık gibi görünüzel bir kedi, flu gözlerine bir bakyordu; ama görünüfle basana, n’olur evimize
kılırsa kırılalı uzun zaalalım” dedi.
Lara’ya önce tatlılıkman olmufltu ve tek soYaflamdan run kırık bacak de¤ildi,
la, sonra biraz daha
sertçe bunun olanaksız Yans›malar belden afla¤ısını kullanaoldu¤unu, kediyi bıramıyordu. Lara’yla birbirikıp arabaya binmesini
mize baktık.
söyledim. Evimizin balKızım annesini o denkonunda tam yedi tane
li iyi tanıyordu ki, kendikedi vardı. Kızımın sosinden emin bir biçimde
kaktan bulup balkonda
kediyi kuca¤ına aldı ve
bakıma aldı¤ı kedisi Bit“Onu bu halde ölüme
si tam altı tane yavru
terk edemeyiz herhalde
Nuray
dünyaya getirmifl ve
anne” dedi. “Hemen bir
yavrulardan ancak biri- Bartoschek veterinere götürelim basine ev bulabilmifltik.
kalım nesi varmıfl.”
113
“Kedicik”in yaflam savafl›m›n› kazanmas›nda çok büyük katk›lar›
olan Veteriner Aynur Han›m, Veteriner Cezmi Bey ve Lara...
B
en a¤zımı açıncaya dek,
kedicik ve Lara arabaya
oturmufl, beni bekliyorlardı. Zavallı kedinin görünümü gerçekten içler acısıydı.
Sürünerek yürümeye çalıfltı¤ı için
arka bacaklarında yaralar açılmıfltı.
O saatte kapalı oldu¤unu bile
bile Kent Veteriner’in önünde
durduk. Ertesi gün pazardı ve
kedici¤in bu durumda pazartesiye de¤in yaflayabilece¤i konusunda endifleliydik.
Veteriner Cezmi Bey ve Aynur
Hanım, bizim sık sık sokak kedilerini toplayıp getirmemize alıflkınlardı ve böyle durumlarda ellerinden geleni yapıyor, üstelik çalıflmalarının karflılı¤ında bir bedel de
almıyorlardı. Bu kez gecenin bir
vakti evlerinden ça¤ırdı¤ımızda
Cezmi Bey hiç sızlanmadan hemen
gelip ifl yerini açtı. O, kedici¤i muayene ederken, Lara ve ben heye114
canla sonucu bekliyorduk. Sonunda “Evet, bir baca¤ı kırık; ama kırılalı bir hayli olmufl ve kırık yanlıfl
kaynamıfl” dedi Cezmi Bey. “Ama
yalnızca kırık bacak de¤il sorun,
bel omurlarında ciddi bir sorun var
gibi görünüyor. Bu biçimde sokaklarda yaflaması biraz zor.”
Lara “Peki ya eve alırsak?” diye
sordu umutla.
Cezmi Bey “Açıkcası bu durumda biraz zor görünüyor; ama
ben birkaç enjeksiyon yapayım,
yaralarına da pansuman yapalım
ve pazartesi günü tekrar görelim.
E¤er birazcık düzelme varsa umut
var demektir. Ama hiçbir de¤ifliklik olmazsa daha fazla acı çekmemesi için uyutmamız gerekli” dedi.
‹kimizin de gözleri dolmufltu. Bu
durumda tartıflmamıza gerek yoktu.
Tedavisi yapıldıktan sonra kedici¤i
bir kutuya koyarak evimize getirdik.
Balkondaki öteki kedilerin yanı-
Bundan sonraki yaflam›n› üç bacakla geçirecek
olmas›na karfl›n “kedicik”, yaflama s›k› s›k›ya ba¤l›...
na koymamız olanaksızdı. Do¤al
olarak tepki göstereceklerdi ve yavru kedi kendisini savunacak durumda de¤ildi. Bu nedenle ona
evin içinde bakmaktan baflka seçene¤imiz yoktu. Özenle yata¤ını, yemek tabaklarını hazırladık. Kedicik,
o denli uysaldı ki, hiç sesini çıkartmadan minnetle gözlerimize bakıyordu. Yata¤ı hazır olunca da kıvrılıp derin bir uykuya daldı. Lara’yla
aynı anda “N’olur ölme kedicik, senin iyileflmeni istiyoruz” dedik.
Pazar sabahı Lara’nın sesiyle
gözlerimi açtım. “Anne, hemen
gel, kedicik bir dakika ayakta durabiliyor” diye ba¤ırıyordu heyecanla. Yanına gitti¤imde kedici¤in
yere yı¤ılmadan ayakta durabilmek için çabaladı¤ını gördüm. Ancak bir iki dakika kıpırdamadan
ayakta durabiliyor, sonra yine yere
yı¤ılıp sürünmeye bafllıyordu.
Bu olumlu geliflmeye bir yan-
dan sevinirken, öte yandan “Ya
pazartesi günü uyutmaları gerekirse...” diyerek bu olası kötü habere hem kendimi hem de Lara’yı
alıfltırmaya çalıflıyordum. Aslında
sözde Lara’yı alıfltırmaya çalıflıyordum; ama konuflurken ondan önce benim gözlerim doluyor, böyle
bir olasılı¤ın söz konusu olmaması için içimden dua ediyordum.
Sonunda pazartesi sabahı heyecanla yola koyulduk. Bu kez
haberler umut vericiydi.
C
ezmi Bey, “Bu kadar kısa
süre için bile olsa ayakta
kalabilmesi umut verici.
fiimdi birkaç enjeksiyon
daha yapaca¤ım ve üç gün sonra
tekrar görelim” deyince ikimizde
sevinçten havalara uçtuk.
Eve dönerken “Hadi bakalım
kedicik, dayan biraz, baflaracaksın!” diyorduk. Kedicikse enjeksi115
Bütün Dünya • Eylül 2007
yon yapılırken bile sesini çıkartmıyor, kuca¤ımızda gözlerimizin
içine bakarak mırıldıyordu.
B
izimle karflılaflmadan önce çok kötü birkaç gün
geçirdi¤ini tahmin ediyor, yanımızda oldu¤u
için ne denli mutlu oldu¤unu gördükçe biz de mutlu oluyorduk.
Üç gün sonra kedicik ayakta iki
dakika durup, bir iki adım attıktan
sonra yere yı¤ılmaya bafllamıfltı.
Yerde sürünmekten açılan yaralarsa hâlâ çok kötü görünüyordu.
Bu kez Cezmi Bey’in efli Aynur
Hanım muayene etti kedici¤i. “Bence bu kedi yaflamalı ve yaflar da” deyince sevindik Lara’yla. Ama Aynur
Hanım sözünü henüz bitirmemiflti.
“Ama bir baca¤ı kesmek zorundayız. Böylece üç bacakla daha rahat
hareket edebilir. Belindeki sorunda
daha iyiye gidiyor” deyince ikimizde neredeyse çı¤lık attık. “Tek baca¤ını kesmek mi?”, “Ama üç bacakla
nasıl yaflar?”, “Sokakta yaflamını sürdürebilir mi?”, “Öteki hayvanlar ona
zarar vermezler mi?” sorularımızın
ard› arkası kesilmiyordu. Sonunda
Aynur Hanım, uyutarak yaflamına
son vermektense, üç bacakla yaflamını sürdürebilece¤ine ikna etti bizi. “Ayrıca sokakta yaflamasına gerek yok, sizin durumunuzu anlıyorum, evde yeterince kediniz var;
ama merak etmeyin ben bu kedici¤e iyi bir ev bulurum” dedi. “Göçek’te yaflayan Alman bir bayan var,
böyle gözleri görmeyen, aya¤ı engelli kedi ve köpeklere o sevgiyle
bakıyor. Onunla konuflurum ve
eminim bu kedici¤e de bakar.”
O gün kedici¤i veterinerde bıraktık. ‹çimizde buruk bir sevinç
116
vardı. Hem yaflayaca¤ı ve sevgiyle bakılaca¤ı için mutluyduk hem
de yaflamının henüz baflındayken
tek baca¤ını kaybetmek zorunda
kalaca¤ı için üzülüyorduk.
Ertesi günü Aynur Hanım telefonla arayarak ameliyatın baflarılı
geçti¤ini, akflama do¤ru kedici¤i
görebilece¤imizi söyledi. Akflama
do¤ru Lara’yla heyecanla veterinere kofltuk. Kedicik muayene
masasının üzerinde mırıldanarak
üç aya¤ıyla bize do¤ru yürümeye
bafllayınca bir an için çok kötü oldum. Yanımıza gelip sevgiyle baflını ellerimize sürterken ikimiz de
sessizce a¤lıyorduk.
Aynur Hanım “Aslında üzülmeyip sevinmelisiniz. Zor bir ameliyattı ve do¤rusu dayanabilece¤inden
endifleliydim; ama kedicik umdu¤umuzdan daha ba¤lı yaflama... fiu anda da durumunu kabullenmifl ve
mutlu görünüyor” dedi. “En kısa zamanda yeni evine gidecek ve sevgiyle bakılacak. ‹çiniz rahat olsun.”
O
akflam evimize dönerken kızım, yaflamın gerçeklerini benden daha
hızlıca kabullenmifl bir
biçimde “Anne, a¤lamayı bırak artık” dedi. “Biz kedici¤i ilk gördü¤ümüzde alıp veterinere getirmemifl, evimizde bakmamıfl olsaydık,
o çoktan ölmüfl olacaktı. Ama flimdi hem yaflayacak hem de sevgiyle bakılaca¤ı bir evi olacak” dedikten sonra gülerek ekledi:
“Seninle ikimiz iyi bir ekibiz
anneci¤im. Hem niye a¤lıyorsun
ki, daha sırada bizi bekleyen çok
sokak kedisi var merak etme!”•
[email protected]
Unutamad›¤›m An›m
“Unutamad›klar› an›”lar›n›, paylaflmak isteyen okurlar›m›z›n
kaleme alacaklar› ve 600-800 sözcük tutar›ndaki
an›lar›ndan her ay birini bu sayfada yay›mlayaca¤›z.
Bafl›na “Unutamad›¤›m An›m” notunu eklemenizi rica etti¤imiz
yaz›lar›n›z›, Mimoza 4/9, D: 1, 34750, Ataflehir, ‹stanbul adresine
mektupla, (0 216) 456 2729 numaraya faksla ya da
[email protected] adresine e-postayla gönderebilirsiniz.
Cin Arabas›
•M. Hadi ‹lbafl - Bütün Dünya•
U
lafl›m›n tozlu yollarda
ka¤n›, at, eflekle yap›ld›¤›, at arabas›n›n bile henüz sahneye ç›kmad›¤›
günleri gözlerinizde canland›rmaya çal›fl›n. Böylesine ilkel ulafl›m
araçlar› d›fl›nda baflka araçlar›n da
bulunabilece¤ini düflünmeyen bir
toplumda, üstündeki insan›n ayaklar›yla çal›flt›r›lan, var olan araçlardan daha h›zl› yol alan bir nesne,
hiç kimsenin beklemedi¤i bir gün
bizim köyün ortas›na düflüverdi.
“Daha önce hiç görülmemifl
olan bu nesnenin ad› neydi?”,
“Üstündeki sürücü ince iki tekerlekten oluflan bu ilginç arac›n üstünde devrilmeden nas›l durabiliyordu?” sorular› tüm köylülerin
ö¤renmek istedi¤i konulard›. K›sa sürede “Cin arabas›” sözcü¤ü
kulaktan kula¤a yay›ld›. Daha
önce köylünün hiç görmedi¤i bu
arac›n ad› cin arabas›yd›. Önünde onu çekecek bir fley bulunma-
d›¤›na, devrilmeden çok h›zl› yol
ald›¤›na göre bu iflin içinde bir
“cin oyunu” vard›.
Köyde pek fazla kalmayan,
öteki köylerde, kasabalarda,
kentlerde dolaflmay› seven Âfl›k
Ömer ad›ndaki kifli son geliflinde
iflte bu cin ifli, fleytan ifli nesneyi
köye getirmiflti. Köyün içindeki
yollardan her geçiflinde çocuklar
“Cin arabas› geçiyor!” diye ba¤›r›yor, genç yafll› herkes onu görmek için geçti¤i yola koflufluyorlar ve bu arabay› ve sürücüsünü
büyük bir flaflk›nl›k içinde izliyorlard›. Âfl›k Ömer bunu bildi¤i
için her gün köyün tüm yollar›nda gösteri yap›yordu. Kimi zaman çok h›zl›, kimi zaman yavafl
yavafl halk›n flaflk›n bak›fllar›
önünde ayaklar›yla pedallar› çevirerek geçip gidiyordu.
Cin arabas›n› tan›yan san›r›m
tek kifli bendim. Bir y›l önce
ilkokulu bitirmifl, Kayseri’ye ya117
Cin Arabas›
Bütün Dünya • Eylül 2007
k›n bir okulda ö¤renimimi sürdürmeye bafllam›flt›m. Kayseri
caddelerinde bu nesnenin bir
hayli yayg›n biçimde kullan›ld›¤›na tan›kl›k etmifltim.
O
nedenle köylülerin bu
konudaki cahilli¤ine
içimden gülüyor, onlar›n cin arabas›n›n her
geçiflinde onu görmek için kofluflmalar›na bir anlam veremiyordum.
Ailece iyi tan›d›¤›m›z Âfl›k
Ömer bir sabah cin arabas›yla bizim eve geldi. Evin önündeki tafl
sedirde oturup sohbet ettik.
Damdan düflercesine “Ye¤enim
sen flimdi tatildesin. Bu arabay›
sana b›rakaca¤›m. Tatilin bitinceye de¤in onu sen kullanacaks›n”
deyiverdi. Ne kadar çok sevinmifltim. Annem, “Sak›n ha, bir
yerini k›rars›n, ondan sonra da
okuluna gidemezsin” diyerek
karfl› ç›kt›. Onun kuflkusunu gidermeye çal›flan Âfl›k Ömer bana, “Haydi bakal›m, seninle De¤irmen Bafl›’na ç›kal›m. Sana nas›l kullan›laca¤›n› ö¤reteyim” dedi. Birlikte De¤irmen Bafl›’ndaki
ana yola ç›kt›k. Beni cin arabas›n›n üstüne oturtarak onu nas›l
kullanaca¤›m› ö¤retmeye bafllad›. Bir süre sonra Âfl›k Ömer’in
yard›m› olmadan cin arabas›n›n
üstünde durmay› ve pedallar› çevirerek yol almay› baflarabilmifltim. Eve getirdi¤im cin arabas›n›
ertesi gün elimle yürüterek yine
De¤irmen Bafl›’na ç›kt›m. Köyün
içinde “Düflersem benimle alay
ederler” korkusuyla binmek istememifltim. De¤irmen Bafl›’nda
üstüne bindi¤imde birkaç kez
devrilen cin arabas›n› sürerek
118
ilerideki ba¤lara de¤in gidebildi¤im zaman ne kadar sevindi¤imi
bugün bile an›msar›m.
Cin arabas›n› kullanmakta ustalaflt›¤›m› anlad›¤›mda art›k köyün
içindeki yollarda da dolaflmaya
bafllam›flt›m. Dahas›, bize 25 km.
uzakl›kta bulunan ilçeye cin arabas›yla gitmeye karar verdi¤imde
annem çok karfl› ç›kt›. “O yollarda
bana bir fley olursa kimden yard›m
alacakt›m?”, “Bizimkilerin nas›l haberi olacakt›?” gibi sorularla beni
cayd›rmaya çal›flt›ysa da bir sabah
cin arabas›na atlad›¤›m gibi ilçenin
yolunu tuttum. Birkaç saat sonra
ilçedeydim. Hemen orda oturan
halamlar›n ziyaretine gittim.
Akflamüstü arka tekerle¤in havas›n›n tümden inmifl oldu¤unu
gördüm. ‹lçede bunu onaracak
yer olup olmad›¤›n› ne halamlar
ne de ben biliyordum. O gün orada kalmam›, ertesi gün bu konuda bir araflt›rma yap›lmas›n› önerdiler. Kabul etmedim. ‹lçeyle bizim köy aras›nda bulunan bir
köyde bizim köyden olan ünlü bir
berber çal›fl›yordu. Onun bilmedi¤i, becermedi¤i fley yoktu. Ona
ulafl›p tekerle¤i onartabilece¤imi
düflünerek yola ç›kt›m. Yaln›zca
yaya yürümüyor, cin arabas›n› da
iterek götürüyordum.
S
özünü etti¤im köye ulaflt›¤›mda gece yar›s›n› geçiyordu. Köyde yanan tek
›fl›k yoktu. ‹ster istemez bizim köye do¤ru yola ç›kt›m. Ne
var ki, o köyün mezarl›¤› ünlüydü.
Kimse o yoldan gece geçmek istemezdi ve ben tek bafl›ma elimde
cin arabas› o mezarl›¤› geçmek zorundayd›m. Geri dönemezdim.
Köyde herkes uykuya yatt›¤›na
göre, kimsenin kap›s›n› çalamazd›m. Mezarl›¤a geldi¤imde yüre¤imin vurufllar›n› duyuyordum. Bir
fley görünse herhalde avaz›m ç›kt›¤› kadar ba¤›r›rd›m.
G
özlerim yar› kapal› mezarl›¤› geçti¤imde ter
içinde kalm›flt›m. Biraz
ileride yol bizim köyden gelen dereye çok yak›n geçiyordu. Orada cin arabas›n› yolun k›y›s›na b›rakarak derenin
k›y›s›na indim. Serin suda elimi
yüzümü y›kad›m. Biraz olsun rahatlam›flt›m. Yeniden yola ç›kt›¤›mda moralim biraz düzelmifl,
korkular› geride b›rakm›flt›m.
Tan yeri a¤ar›rken köye ulaflt›m.
Durumu anlatt›¤›mda annemle
babam çok k›zd›. Bu u¤ursuz cin
arabas›ndan bir an önce kurtulmam› istediler. Babam, “Bafl›na
daha büyük ifller gelmeden bu
arabadan kurtul” dedi.
Ertesi gün Âfl›k Ömer’i gördüm. Durumu anlatt›m. Güldü, tekerlek patlamas›n›n basit bir onar›mla geçifltirilebilece¤ini, bunlar›n
küçük bir parça lastik, bir tüp yap›flt›r›c› ve parça lasti¤i patlayan
yere göre kesmek için bir makastan olufltu¤unu söyledi. Tüm bunlar›n cin arabas›n›n arkas›ndaki
küçük çantada bulundu¤unu sözlerine ekledi.
Cin arabas›yla ilgili olumsuz
görüfllere karfl›n, ben inat edercesine her gün onun üstünde sokaklarda dolafl›yordum. Mahallemizde
bir k›za karfl› duydu¤um ilgi nedeniyle onlar›n soka¤› en çok u¤rad›¤›m yerlerin bafl›nda geliyordu.
‹lgi duydu¤um k›z,
Gurbetten gelen o¤lan
Çevremde dönen o¤lan
Beni sana vermezler
Cin arabas›yla gezen o¤lan
diye bir türkü yakm›flt›. Sokaklar›ndan her geçiflimde mahalleli k›zlarla birlikte bu türküyü söylerdi.
Bir gün h›z denemesi yapmak
amac›yla bizim köyden ba¤lara, oradan ba¤l› bulundu¤umuz
buca¤a giden yola ç›kt›m. Pedallar› delice çevirerek uçarcas›na
yol al›yordum. Yol üstünde
Kapakl› Dere denen bir dere vard›. Yol burada dimdik iner, sonra yine dimdik ç›kard›. Derenin dibinde parça parça tafl doluydu. Oraya geldi¤imde karfl›
dik bay›r› ç›kabilmem için çok
h›zl› gitmem gerekti¤ini düflünerek derenin bafl›nda pedallar› daha da h›zl› çevirerek karfl› yamaca vurdum. Cin arabas› dipteki tafllara çarparak yön de¤ifltirdi. O anda kendimi yerde buldum. Yere h›zla kapaklanm›flt›m.
Yüzüm, aln›m, dizlerim tafllara
çarpm›flt›. Her yan›m kan içindeydi. Kalkmak istedim; fakat
dizlerimdeki keskin ac› nedeniyle bunu beceremedim.
A
c›ya karfl›n sürünerek yolun k›y›s›na gelebildim.
Ne kadar ac› içinde orada kald›m, bilemiyorum.
Bir süre sonra bir ka¤n› derenin
t›rmanmak istedi¤im yan›ndan
göründü. Sonra yavafl yavafl bulundu¤um yere indi. Üstündekiler
yere atlayarak çevremde topland›lar. Beni al›p ka¤n›n›n üstüne yerlefltirdiler. Cin arabas›n› da almalar›n› istedim. “B›rak flu u¤ursuz
nesneyi... Bak, ne duruma gel119
Bütün Dünya • Eylül 2007
miflsin hâlâ cin arabas› diye tutturuyorsun” diye yan›tlad› ka¤n›y› kullanan adam.
Beni eve dek getirdiler. Evin
önünde kucaklay›p evimize ç›kard›lar. Annem bu görüntü karfl›s›nda deliye dönmüfltü.
“Senin ölümün cin arabas›ndan olacak” diye söyleniyor, bir
yandan da oksijenli pamukla yaralar›m› temizliyordu. Dizlerim
öylesine yaralanm›flt› ki, günlerce
aya¤a kalk›p yürüyemedim. Aya¤a kalkmaya bafllad›¤›mda Âfl›k
Ömer’in cin arabas›n› al›p köyden
gitti¤ini ö¤rendim.
Keçi o¤lak kar›fl›r
Y›llar y›llarla yar›fl›r
Gün gelir devran döner
Cin arabas› bisiklete dönüflür.
Evet... Y›llar sonra cin arabas›
kimlik de¤ifltirerek bisiklet ad›yla
köye yeniden girebilmiflti. Hem de
k›sa sürede say›s›n› ço¤altarak...•
Padiflah Yavuz Sultan Selim, tan›nmayacak bir biçimde
giyinmifl, Kufllar Çarfl›s›’n› geziyordu.
Burada avc›lar avlad›klar› kufllar›; tuzakç›lar yakalad›klar› maharetli, e¤itimli, çeflitli kufllar› sat›yorlard›.
Padiflan›n gözü bir ara kekliklere iliflti. Bir grup kekli¤in kafesi
üzerinde “Tane ifli sat›fl fiyat› 1 alt›n” yaz›l›yd›. Bir de, bu kafesin
yan›nda, alt›n bir kafes içinde bir keklik vard› ve fiyat etiketinde
“300 alt›n” yaz›l›yd›.
Bir kekli¤e bu denli yüksek bir fiyat biçilmesi padiflah›n ilgisini çekti.
“Hay›rd›r, kuflçu?” dedi sat›c›ya. “Tüm keklikleri 1 alt›na satarken, bunun onlardan ne fark› varki, 300 alt›n istiyorsun?”
Sat›c›, bu yüksek fiyatl› kekli¤ini övmeye bafllad›:
“Bu keklik özel e¤itimlidir, çok güzel ötmektedir” dedi. “Güzel ötmesi bir yana, bunun ötüflünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi
onun çevresine dolufluyor ve tabii bu arada avc›lar da onun çevresine doluflan keklikleri daha rahat avl›yorlar.”
Padiflah kesesini ç›kard›, 300 alt›n yerine 500 alt›n sayd› sat›c›n›n eline:
“Sat›n al›yorum bu kekli¤i” dedi ve kekli¤i eline al›r almaz orada kekli¤in kafas›n› kopard›.
Sat›c› büyük bir flaflk›nl›k içinde kalm›flt›:
“Ne yapt›n a¤a?” dedi tan›mad›¤› padiflaha. “En yetenekli kekli¤in kafas›n› kopartt›n; yaz›k olmad› m›?”
Padiflah gür bir sesle karfl›l›k verdi:
“Er ya da geç, bu kekli¤in sonu nas›l olsa böyle olacakt›” dedi.
“Çünkü bu, kendi soyuna ihanet ediyordu.”•
Gönderi: Günsu Dolunay
120
Ü
nlü fotograf sanatç›s› S›tk› F›rat,
Bir Baflkad›r
objektifiyle sizi Türkiye’nin
Benim
da¤lar›na ve ovalar›na, tarihine
Memleketim
ve bugününe... Özetle, “havas›na
suyuna, tafl›na topra¤›na” götürüyor, sonra
da size, o an karfl›n›zdaki görüntünün
neresi oldu¤unu soruyor. Onun, “Bir
Baflkad›r Benim Memleketim” bafll›¤›
alt›nda sundu¤umuz fotograflar›n›
izlerken size, hem bir bilmece çözmenin
S›tk› F›rat
heyecan›n› duyumsatmay›, hem de sizi bir
sanat fotograflar› sergisinde gezdirmeyi
amaçl›yoruz. Bu arada Türkiye’nin, belki de ilk kez
görece¤iniz yörelerini keflfedecek, hiç kuflkumuz yok,
bir kez daha hayranl›kla flöyle diyeceksiniz:
“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”
a) Elmal› b) Ayder c) Kocabey ç) Bektafl
Lütfen sayfay› çeviriniz ’
121
a) Tirebolu b) Samsun c) Mersin ç) Sinop
a) Van Kalesi b) Bodrum Kalesi c) Hasankeyf ç) Ankara Kalesi
a) Erzurum Kalesi b) Divri¤i Kalesi c) Gaziantep Kalesi ç) Rize Kalesi
a) Çaykara b) fiavflat c) Perge ç) Arhavi
Yan›tlar 142’nci sayfam›zdad›r.
122
123
Yap›t baflar› kazan›nca Rossini ve Cesarini,
daha önce kararlaflt›rd›klar› “Almaviva” ad›n› de¤ifltirip
“Sevil Berberi” ad›n› verdiler. “Sevil Berberi” büyük bir
baflar› yakalad› ve bilindi¤i gibi ‹talyan opera sanat›n›n
en be¤enilen yap›tlar›ndan biri olarak tarihe geçti.
“Sevil Berberi”nin Babas›:
Gioacchino Antonio Rossini
aflam öyküsünü 77’nci
sayfam›zda
sunmaya
bafllad›¤›m›z ünlü ‹talyan besteci Gioacchino Antonio
Rossini, ilk baflar›s›n› 1811 y›l›nda yazd›¤› ve Venedik Karnaval›’nda sahnelenen “L’inganno Felice” adl› yap›t›yla kazand›. Daha
sonra yazd›¤› opera komiklerin
hepsi be¤enildi. Bu baflar›lar
üzerine, Napoli’deki San Carlo
ve Fondo Tiyatrolar›n›n sanat
yönetmeni olan zengin Domenico Barbaja’n›n dikkatini çeken
Rossini, onun önerdi¤i sözleflmeyi hiç düflünmeden imzalad›.
Bu anlaflmaya göre Rossini her
sezon iki opera yazacak ve karfl›l›¤›nda da küçümsenmeyecek
derecede iyi para alacakt›.
‹talya’daki en önemli sanat etkinliklerine imzas›n› atm›fl olan
Barbaja, her zaman ünlü sanatç›larla çal›flmay› ye¤lerdi. ‹flte bu
ünlü sanatç›lardan biri de, Rossini’nin ileride büyük bir aflka düflece¤i ‹sabelle Colbran’d›. Sahne
d›fl›nda son derece yal›n ve gösteriflsiz olan Colbran, sahnede
sanki büyük bir de¤iflim gösteriyor, devlefliyor ve sesiyle dinleyenleri büyülüyordu. Rossini de
Y
‹nsanl›¤a
Adanan
Yaflamlar
124
bu büyüye kendini kapt›rm›flt›.
Colbran’›n önceleri yaln›zca sanat›na hayranl›k duyuyordu ve özellikle onun için bir opera yazm›flt›. “‹ngiltere Kraliçesi” ad›n› verdi¤i bu opera 1815 y›l›nda sahnelenmifl ve Colbran’›n görkemli
yorumuyla büyük bir baflar› elde
etmiflti. ‹flte Rossini ile Colbran’›n
dillere destan aflk› bu yap›t›n provalar› s›ras›nda alevlenmiflti.
Colbran’la yaflad›¤› aflk›n
mutlulu¤u içinde günler birbirini
kovalarken Rossini, 1815 y›l›nda
Roma’n›n Argentina Tiyatrosu
Sanat Yönetmeni Dük Francesco
Sforza-Cesarini ile bir sözleflme
yapt›. Bu sözleflmeye göre Rossini, Cesarini’nin belirleyece¤i konular üzerine iki opera besteleyecekti. Henüz 23 yafl›ndaki
genç bestecimiz hemen ifle giriflti; ama Cesarini’nin librettosunu
haz›rlatt›¤› “Torvado ve Dorliska” operas› hiç be¤enilmedi. Suçu konunun yavanl›¤›nda bulan
Cesarini ikinci opera için popüler bir yap›t aramaya bafllad› ve
sonunda, ünlü Frans›z siyaset ve
sanat adam› Beaumarchais’nin
“Sevil Berberi” adl› yap›t›nda karar k›ld›. Rossini ise Cesarini’nin
125
Gioacchino Antonio Rossini
Bütün Dünya • Eylül 2007
bu karar›ndan hiç de hoflnut olmam›flt›. Bu hoflnutsuzlu¤un nedeni ise fluydu:
s›l mesle¤i saatçilik, as›l
ad› da Pierre Caron olan
Beaumarchais,
“Sevil
Berberi”ni 1775 y›l›nda yazm›fl
ve bu yap›t ‹talya’n›n tan›nm›fl
bestecilerinden Giovanni Paisiello taraf›ndan bestelenmifl ve de
operaseverlerce çok be¤enilmiflti. Otuzdört y›l sonra ayn› yap›t›
tekrar bestelemek Rossini’yi düflündürüyordu. Sonunda Rossini
ve Cesarini flöyle bir yol izlemeye karar verdiler:
Librettoyu haz›rlayacak olan
Cesare Sterbini, yap›t›n özüne sad›k kalmak kofluluyla, olanaklar elverdi¤ince Paisiello’nunkinden farkl› bir yol izleyecek, operan›n ad› da “Almaviva” olarak de¤ifltirilecekti.
Cesarini operan›n bir an önce
sahnelenmesini istiyordu. Rossini de üzerine düflen görevi fazlas›yla yaparak 13 gün gibi k›sa bir
sürede operay› bitirdi. Çal›flmalar
bir flark›c›n›n evinde yap›l›yordu.
Rossini her parçay› bitirdi¤inde,
yandaki odada bulunan yaz›c›lar
hemen notalar› temize çekip ço¤alt›yor ve bir baflka odada bekleyen flark›c›lara ulaflt›r›yorlard›.
‹lk gösteri 20 fiubat 1816’da
Argentino Tiyatrosu’nda yap›ld›.
Ancak sonuç hiç de beklenildi¤i
gibi olmad›. Sonuç tam bir fiyaskoydu. Nedeniyse aksiliklerin birbirini kovalamas›yd›, sanki tüm
aksilikler o ilk geceyi beklemiflti.
Örne¤in, ilk perdenin hemen bafl›nda Almaviva’y› oynayan Tenor
Manuele Garcia serenad›n› söyle-
A
126
mek için gitar› eline al›p tellere
dokundu¤unda akordun bozuk
oldu¤unun hayret ve flaflk›nl›k
içinde ay›rd›na vard›. Ne yaz›k ki,
yap›lacak baflka hiçbir fley yoktu,
önce akord iflini halletmeliydi.
Tam bu s›rada tellerden biri de
kopmaz m›!.. Salonda kahkaha ve
›sl›ktan baflka bir fley duyulmaz
olmufltu. Bu gürültü aras›nda Tenor Garcia serenad›n› bitirdi¤inde
sahneye Figaro rolündeki bariton
girdi. Onun da rol gere¤i elinde
bir gitar vard›. Seyirciler daha birinci gitar fiyaskosundan kaynaklanan gülme krizini atlatmam›fllard› ki ikincisini görünce bir kez
daha salon kahkaha ve ›sl›kla doldu. Figaro’nun o güzelim
aryas› ›sl›k ve gürültüden duyulmad› bile... Rosina’y› oynayan
ünlü Mezzosoprano Righetti sahnede görününce sesler biraz olsun durur gibi olmufltu; ama rol
gere¤i söyledi¤i “Devam et azizim, gene böyle devam et” sözleri seyirciye yine gitarlar› an›msatt›¤› için, yeni bir gülme krizi ve
›sl›klar tekrar bafllad›.
Aksilikler bitecek gibi de¤ildi.
Figaro-Almaviva düeti s›ras›nda
sahneden bir kedi geçince yine
gülme krizi ve ›sl›klar ve bunlara
ek olarak miyavlama sesleri...
irinci perdenin ikinci sahnesinde Don Basilio rolündeki flark›c› sahneye
girerken tökezledi ve boylu boyunca yere uzand›. Yine ›sl›k yine kahkahalar...
‹kinci
perdenin
bafl›nda
dekor devrildi. Yine ›sl›klar yine kahkahalar...
Tüm bu aksilikler kahkaha ve
B
›sl›klar aras›nda operan›n dinlenmesi elbette olanaks›zd›. Ama
herfleye karfl›n besteci hem kendi moralini bozmad› hem de sanatç›lar›n morallerini düzeltmek
için onlara destek olmaya çal›flt›.
Ama o da temsil biter bitmez
kurtuluflu kaçmakta buldu.
Ertesi akflam temsile Rossini
gelmedi ve orkestray› bir baflka
flef yönetti. Ama
ikinci gece hiç de
beklenildi¤i
gibi
gitmedi. Bu kez
flanss›zl›klar izinde
oldu¤u için hiç aksama olmadan yap›t tamamland›.
liri olan ünlü bir sopranoydu.
Rossini, besteleyece¤i operalarda yenilikler yapmay› planl›yordu ve bu düflüncesinden yola
ç›karak “Semiramis”i besteledi.
1823 y›l›nda Venedik’te sahnelenen bu yap›t pek ilgi uyand›rmad›. Sonuçtan dolay› büyük bir
düfl k›r›kl›¤› yaflayan ve üzülen
Rossini, tutuculukla suçlad›¤› Ve-
irbirinden
güzel flark›lar, aryalar,
sakin bir ortamda
dinlendi¤i için herkes yap›t›n tad›na
vard› ve temsilin
sonunda seyirciler
hem
sanatç›lar›
hem de yap›t›n
bestecisini
uzun
uzun alk›fllad›lar.
Yap›t baflar› kaRossini, efli ‹sabelle Colbran için “‹ngiltere
zan›nca Rossini ve
Kraliçesi”
ad›n› verdi¤i bir opera yazm›flt›.
Cesarini, daha önce kararlaflt›rd›klar›
“Almaviva” ad›n› de¤ifltirip “Sevil nedik halk›na karfl› büyük öfke
Berberi” ad›n› verdiler. “Sevil duyarak bu dinleyiciler için besBerberi” büyük bir baflar› yakala- te yapmamaya karar verdi. Bu
d› ve bilindi¤i gibi ‹talyan opera karar› nedeniyle “Semiramis”
sanat›n›n en be¤enilen yap›tla- operas› bestecinin ‹talya’da yazr›ndan biri olarak tarihe geçti.
d›¤› son yap›t olarak tarihe geçti.
1820 y›l›nda Rossini, kendi‹talya seyircisine küskün olan
sinden 7 yafl büyük olan sevgili- Rossini, efliyle birlikte ‹talya’dan
si Isabelle Colbran ile evlendi. O ayr›larak ‹ngiltere’ye gitti. Bu üly›llarda Colbran, çok yüksek ge- kenin kral› IV. George, Rossini’yi
B
127
Bütün Dünya • Eylül 2007
büyük bir sevgiyle karfl›lad› ve
ona Londra Kraliyet Tiyatrosu’nun yöneticili¤ini önerdi. Kalbi k›r›k, gönlü yorgun besteci bu
öneriyi hemen kabul etti.
ossini ‹ngiltere’de ve
özellikle Londra’da kald›¤› befl ayl›k süre içinde birçok opera sahneledi ve
cüzdan› dolu olarak Fransa’ya
gitmek üzere ülkeden ayr›ld›.
Paris’te de büyük bir coflkuyla karfl›lanan Rossini, ‹talyan Tiyatrosu sanat yönetmenli¤ine getirildi. Onsekiz ay süren bu görevi s›ras›nda operalar sahneledi.
‹talyan Tiyatrosu’yla sözleflmesinin sona ermesiden sonra, Paris’ten ayr›lmas›n› önlemek amac›yla, kendisine 20 bin frank ayl›k ba¤lanarak kraliyet bestecisi
olarak Paris’te kalmas› sa¤land›.
Besteledi¤i birbirinden güzel
operalarla hakl› bir üne kavuflan
ve parasal yönden de s›k›nt›s› olmayan Rossini, 1820’li y›llara gelindi¤inde,
gelenekselleflmifl
opera anlay›fl›n›, elefltiren bir bak›flla ele ald›. Frans›z operaseverler bu de¤iflik çal›flmalar› ilgiyle karfl›lad›lar.
1829 y›l›nda Paris Operas› için
besteleyece¤i befl operan›n çal›flmalar›na bafllad›. Ancak, bestelemeyi planlad›¤› bu dizinin ilk
operas› “Guillaume Tell” 37 yafl›ndaki bestecinin son çal›flmas›
oldu. Parisli müzikseverlerin ilgisini çeken ve Rossini’nin 39’uncu
ve son operas› olan “Guillaume
Tell” ayn› y›l sahnelenerek be¤eni kazand›. Herkes yeni operalar›n art arda gelece¤ini umuyordu;
ama ünlü besteci yeni yap›tlar
R
128
yaratacak güçte de¤ildi. Çünkü,
1827 y›l›nda çok sevdi¤i annesini
kaybedince bir bunal›m geçiren
Rossini, 1829 y›l›nda babas›n›n
da ölümüyle, yarat›c›l›¤› tüm canl›l›¤›n› yitirmiflti. Sa¤l›¤› uzun bir
süre düzelemedi.
Bologna’da yapt›rd›¤› ve yeni
biten villas›na giderek esin perisinin geri gelmesini beklemek üzere Paris’ten ayr›ld›. ‹flte tam bu s›rada Fransa’da patlak veren 1830
Devrimi Rossini’nin yaflam›n› bir
kez daha allak bullak etti. Devrim
sonras›nda X. Charles’›n yerine
geçen Louis-Philippe, Rossini’nin
sözleflmesini iptal etti. Rossini bofl
durmay›p eski kral›n kendisiyle
yapt›¤› sözleflmenin sürdürülmesi
için açt›¤› davay› 6 y›l sonra da
olsa kazand›; ama bu süre içinde
bürokratik ifllemlerle u¤raflt›¤›ndan beste yapamad›.
1837’de Rossini efli Isabelle’den ayr›ld› ve Olympe Pelissier ile yaflamaya bafllad›. Katolik
kurallara ba¤l› olarak evlendi¤i
Isabelle sa¤ oldu¤u sürece baflkas›yla evlenmeyi göze alamayan Rossini, onun ölümünden
bir y›l sonra, onbefl y›ld›r birlikte
oldu¤u Olympe ile evlenebildi.
822 y›l›nda Rossini’nin ülkeye karfl› yazd›¤› metinler
dolay›s›yle ‹talyan vatanseverler 1848 y›l›nda besteciye karfl›
gösteri düzenlediler. Bu olay üzerine Rossini ve Olympe, Bologna’dan ayr›l›p Floransa’ya gitmek
zorunda kald›lar. ‹flte bu günlerde
bestecinin sa¤l›¤› gitgide kötüledi
ve depresyonu doru¤a ulaflt›.
Art›k ‹talya’da kalmak istemeyen Rossini 1855 y›l›nda Paris’e
1
Gioacchino Antonio Rossini
döndü ve bir daha da oradan hiç
ayr›lmad›. Sanatç›lar›n ve sanatseverlerin kenti Paris Rossini’ye
yepyeni bir yaflam sunuyordu. K›sa zamanda kendine geldi ve eski gücüne ve neflesine kavufltu.
Paris’in seçkin ailelerinin bulundu¤u Passy semtindeki villalar›nda konuk a¤›rlamaktan büyük
mutluluk duyuyor, cumartesi
günleri evinde düzenledi¤i toplant›larda, renkli kiflili¤i ve esprileriyle konuklar›na unutulmaz
anlar yaflat›yordu. Ayr›ca mutfak
sanat›nda da deneyim kazanan
Rossini, konuklar›na birbirinden
güzel yemekler sunuyordu.
Do¤ayla baflbafla, dostlar›yla
birlikte geçen güzel günler bir su
gibi ak›p gitti. Yetmifldört yafl›nda kansere yakaland›. Geçirdi¤i
ameliyatlardan sonra, doktorlar›n da yo¤un çabas›yla iki y›l daha yaflayabildi ve 13 Kas›m
1868’de yaflama veda etti. Servetini, Paris’in yafll› müzisyenlerine
huzurevi yap›lmas› için ba¤›fllayan Rossini, önce kentin ünlü
mezarl›¤› Pere Lashaise’e gömüldü. Ancak bundan ondokuz y›l
sonra cenazesi ülkesine götürülerek Floransa’da yap›lan büyük
bir törenin ard›ndan Santa Croce
Kilisesi’nde topra¤a verildi.•
[email protected]
Doktor, ak›l hastanesindeki hastalar›ndan birini muayene ediyordu:
“Oldukça sakin görünüyorsun” dedi. “Seni niçin buraya
yat›rd›lar?”
Hasta bir süre düflündükten sonra yan›t verdi:
“Çok basit” dedi. “Ben herkesin ‘Deli’ oldu¤unu söylüyordum,
herkes de bana ‘Deli’ diyordu.
Doktor hastas›n›n bu yan›t›n› üzerine iyice merakland›:
“Peki” dedi. “Sonra ne oldu?”
Hasta, doktorunun sorusunu gülümseyerek yan›tlad›:
“Baflka ne olmas›n› bekliyorsunuz?” dedi. “Demokratik bir
ülkede yaflam›yor muyuz? Burada ço¤unlu¤un dedi¤i kabul
edilmiyor mu?”•
Ö¤retmen küçük k›z› derse kald›rd›:
“Söyle bakal›m” dedi. “Sütün bozulmamas› için ne yapmal›y›z?”
Küçük k›z bu soruya flu yan›t› verdi:
“‹ne¤in memesinde b›rakmal›y›z, ö¤retmenim...”•
“Bilginizi Denetleyin”in Yan›tlar›...
•1) 1876 •2) Konya •3) 7 •4) Vaha •5) Çemberlitafl
•6) Nemçe •7) Dr. Sad›k Ahmet •8) Halit Ziya Uflakl›gil •9) H.
B. Stendhal •10) Turgut Uyar •11) Tevfik Fikret •12) Ankara
•13) Hac› Murat •14) Afrika •15) Nepal •16) 1912
•17) Norveç •18) Monaco •19) Sekoya •20) 3000•
129
1001 Güzel Söz
•Derleyen: Halil Can - Bütün Dünya•
•Deli de¤imiz kiflilerin kusurlar›,
bizim büyütülmüfl kusurlar›m›zdan baflka bir fley de¤ildir.
Emile Alain
•Ruhunu genifl tutmas›n› erken
ö¤renebilmifl kifli, sonra dünyay›
içine s›¤d›rabilir.
Stefan Zweig
•Düfllerinizi kovmay›n›z. Çünkü onlar gittiler mi, belki siz kal›rs›n›z; fakat art›k yaflam›yorsunuz demektir.
Mark Twain
•Paray› kazanmadan harcamaya
nas›l hakk›m›z yoksa, mutlulu¤u
da üretmeden tüketmeye hakk›m›z yoktur.
Bernard Shaw
•‹stek öyle bir fleydir ki, hiç doymak bilmez; birçok insan›n yaflam›, istekleri doyurma yollar›n›
aramakla geçer.
Aristotales
•Dostlar›m, flimdi ben size büyük
bir fley söyleyece¤im. Sak›n k›yametin kopmas›n› beklemeyin, o
her gün kopmaktad›r.
Albert Camus
•Yap›lmas› gereken herfley iyi
yap›lmal›d›r.
Lord Chesterfield
•Tanr›’m ben düflmanlar›m›
yenebilirim. Sen beni dostlar›mdan koru.
F. M. Arouet Voltaire
•‹nsan tek bafl›na düfller, tek bafl›na ac› çeker, tek bafl›na ölür.
H. Amiel
•Düflünmeden
vazgeçti¤imiz
anda, genellikle f›rsat› da onunla birlikte kaç›r›r›z.
Publius Syrus
•‹nsan bir fleyi ciddi olarak istemeye görsün, hiçbir fley eriflilemeyecek denli yükseklerde de¤ildir.
Hans Christian Andersen
•‹yimser, yaran›n üstünde kabuk,
kötümser ise kabu¤un alt›nda yine
yara görür.
Shakespeare
•Yaln›z kendisini düflünen insan,
yumurtas›n› piflirmek için komflusunun evini yakar.
Francis Bacon
•Büyük baflar›lar›n sahipleri küçük
iflleri titizlikle yapabilme sabr›n›
gösteren kiflilerdir.
Friedrich Von Schiller
130
Uzayl› Dostlar›m
H
epimizin dostlar› vard›r. Gezip gördü¤ümüz güzelliklerin
Dostu olmayan insan, tad›n› ç›kartabilmek için mutlaka
hüzün yarat›r bende... onlarla paylaflmam›z gerekir. OnBu dostlar ço¤unlukla larla en berbat da¤ oteli Hawaii’de
iki ayakl›, insan biçimli olurlar. malikaneye, en küçük k›k›rdama
Söz dinler, dert anlat›r,
kahkahalara dönüflür.
yaflamda geçirdikleri
Onlars›z yaflam olmaz.
ve geçirecekleri zaOlabilece¤ini san›yorman dilimlerini bizle
san›z yan›l›rs›n›z. Bunu
paylafl›rlar. Beyinlerini
anlaman›n yolu dostlabizimkine kilitleyerek,
r›n›zla birlikte olman›zempati yaparak, yani
dan geçer.
kendilerini bizim yeriKimi insanlar›n inmize koyarak mant›k,
sans› dostlar› yan›s›ra
duygu falan filan ne
havlayan, meleyen,
varsa onu kullanarak
miyavlayan dostlar›
Ali Murat
bizimle s›cac›k, sevgi
da olur. Bunlar çoErkorkmaz
dolu ba¤lar kurarlar.
¤unlukla dört ayak ya
Bu
dostlar›m›z› ve “Çocuklar›” da iki ayak, iki kanat
ömür boyu an›msar›z.
biçiminde gezerler.
131
Bütün Dünya • Eylül 2007
Bu insanlar, yaln›zca insans›l
dostlar› olan öteki insanlardan
daha sevgi yüklü olurlar.
B
u nedenle beyinlerinden
kalplerine akan k›v›lc›m
›rmaklar›, maytaps› ›fl›ldamalarla yeni diller
oluflturarak, insans› konuflamayan
yarat›klar›n anlayaca¤› dile dönüflürler. Bu yarat›klar, böyle insan-
balinayla, bir yunusla, milyarlarca
papa¤anla ve çeflitli evcil ya da
vahfli hayvanla sarmafl dolafl görmek olanakl›d›r. Hatta geçen gece
bir kebapç›n›n penceresine a¤ kurmaya çal›flan miniminnac›k bir
örümce¤i seyrederken saatleri unutup takvimi flafl›rd›¤›na tan›k oldum. Hamamböcekleri hariç attan
tutun da u¤urböce¤ine de¤in her
türlü canl› onun sevgi alan›na girer,
Uzayl› Dostlar›m
lu¤u, s›k›nt›s› ve zaman iste¤i yüzünden Deniz’i ha bire hüngür
hüngür a¤lar görmeye dayanamamamdan... Nerede bak›ma gereksinim duyan yaral› bir dost, Deniz
onun annesi kesiliyor ve baflucunda nöbete yaz›l›yor.
Daha önce defalarca yazd›¤›m
gibi benim de birçok insan gibi
uçar kaçar, yüzer, gezer binlerce
dostum oldu. Hepsi yaflam›ma an-
burunsuz, yeflil suratl› bir yarat›kt›.
Bana bir defter verdi. “‹çine ne
resmi çizersen o ‘fley’ canlanacak”
dedi. Bir araba çizdim, hareketlendi. ‹nsan çizdim, yürüdü gitti. ‹nan›lmazd›. Bir bisiklet çizdim ve binip Erselan’a gittim.
Olay› anlatt›m. Erselan beni o
uzayl›n›n gerçek oldu¤una ikna
etti. Yafl yedi olunca inanmak da
kolay oldu¤undan ben o gün bu-
lamlar yüklediler. Ancak öyleleri
vard› ki, onlarla dost olabilmek
gerçekten herkesin yapabilece¤i
bir fley de¤ildi.
‹lkokulda Erselan Selerman adl› bir s›ra arkadafl›m vard›. ‹ran kökenliydi. Çok yetenekliydi. Birlikte
resim çizmeye bay›l›rd›k. Bir gece
rüyamda –m› hâlâ bilemem– bir
uzayl›yla karfl›laflt›m. Uzun kulakl›,
gün benim uzun kulakl›, burunsuz uzayl›y› arar dururum.
Çizimler: Ali Murat Erkorkmaz
lar› hemen tan›rlar. Kuyruklar›n›,
kanatlar›n› k›v›rta k›v›rta gelirler.
Eflim Deniz iflte bu kategorinin
abart›l› bir örne¤idir. Koca koca köpeklerden piton y›lan›na de¤in ona
kuyruk sallamam›fl bir hayvan daha
görülmemifltir. Odas›nda, çal›flma
masas›n›n yan duvar›ndaki resimlerde b›rak›n kedi köpe¤i, kendisini bir aslanla, bir bo¤a y›lan›yla, bir
132
yerleflir, çoluk çocuk sahibi olur.
Geçti¤imiz haftalarda Gossip
adl› bir mart›, Mücahit adl› bir güvercin ve Garip adl› iki günlük bir
kedi yavrusu maceralar›ndan sonra kendisine bir hayvanat bahçesi
sözü vermemek için dilimi a¤z›m›n içinde unutmaya karar verdim. Bu, hayvanlar› sevmememden de¤il, her hayvan›n sorumlu-
A
radan y›llar geçti ve yaflam›ma baflka uzayl›lar girmeye bafllad›. “Baytekin”
ve “Gökler Hakimi Gordon” gibi resimli romanlar, kahramanlar›n› uzayda gezdiriyorlard›.
Do¤al olarak da zaman zaman
133
Uzayl› Dostlar›m
Bütün Dünya • Eylül 2007
uzayl›larla biraraya geliyorlard›.
Sinema teknolojisi uzay konusuna
tam el atamam›flt›; ama dergilerdeki Doktor Zarkof beni birçok
uzayl›yla tan›flt›r›yordu.
merikanya toplumu çocuklar›n›n bafl› e¤ik olmas›n diye kitaplarla,
dergilerle, filmlerle onlara uzay› iflaret ediyordu. UFO’lardan Süpermen’e her ilginç ve
Directs” yani “Stanley Kubrick
Yönetiyor” adl› bir kitab› film daha vizyona girmeden okuyup
adam›n ne demek istedi¤ini kapm›flt›m. Kitab› okumamdaki en
önemli neden de uzay ve olmas›
olanakl› uzayl›lard›. Ne filmde
ne de kitapta uzayl›lar yoktu;
ama müthifl bir vizyon vard›. Y›llar sonra üzerinde çal›flaca¤›m
konunun ilk ve en güçlü örne¤i
olan yapay zekâ yüklü bilgifller
arkadafl› hepimizi büyüledi. O
filmi seyrederken bir belgesel izliyorum heyecan›na kap›lm›flt›m.
Nedir ki uzayl›? Bizim gibi etten kemikten bir yarat›k m›? Bir
dev boyunda m›, yoksa bir mikrop denli küçük mü? Renkli mi,
fleffaf m›? Konuflur mu, görür mü,
düflünür mü, medeni mi, evli mi,
bekar m›? Nedir
uzayl›? Niye bu kadar
merak ediyorum ki?
Y›llar önce bir kitap yazm›flt›m: “Ka¤›tk›z”. Roman›n yan
kahramanlar›ndan
biri bir doktordu.
Kanser üzerine araflt›rmalar yap›yordu.
Düflüncesi virüslerle,
mikroplarla, bakterilerle falan filanla iletiflim kurulabilece¤iydi. Hastal›klar s›ras›nda bas›p ilac› öldürüyoruz ya hepsini, uzayl› olsalar öyle
mi yapaca¤›z? ‹letiflim kurmaya çal›flmayacak m›y›z ki?
Belki bize anlatacaklar› vard›r.
güçlü fley uzaydan geliyordu.
Stanley Kubrick, Türkçe ad›n›
an›msayamad›¤›m “2001 A Space Odyssey” yani “2001, Uzay
Yolu Maceras›” gibi bir ad› olan
ünlü filmini ekranlara getirdi¤inde “Hürriyet” gazetesi bir yar›flma düzenlemifl, filmin ne demek
istedi¤ini halka sormufl ve ben
de jüri olarak karar vermifltim.
Yan›t› bilen nadir kiflilerden biriydim; çünkü “Stanley Kubrick
“Hal” ile orada tan›flm›flt›m.
Okul y›llar›nda yapt›¤›m roketleri bir daha yazmak istemiyorum.
Bafl›m› her gö¤e kald›r›p y›ld›zlara
bakt›¤›mda ne kadar miniminnac›k
bir gezegende yaflad›¤›m›z›, yukar›larda bir yerlerde mutlaka ve
mutlaka baflka canl›lar oldu¤unu
düflündüm durdum.
Tabii sonra ben de herkes gibi E.T. ile tan›flt›m. Ünlü yönetmen Steven Spielberg’in küçük
merikan Havac›l›k
ve
Uzay Kurumu olan ünlü NASA için yapt›¤›m›z bir çal›flmada iki ilkokulu görevlendirdik.
Birinciye “Siz dünyal›lars›n›z” dedik, ikinciye de “Siz de uzayl›lar”.
Birbirinizi tan›m›yorsunuz. Gözünüz kula¤›n›z var m› bilmiyorsunuz. Y›l sonunda biraraya geleceksiniz. Nas›l iletiflim kuracaks›n›z
A
134
A
görelim bakal›m. Çocuklar bir y›l
boyunca ö¤retmenlerinin gözetiminde çal›flt›lar. Sonunda bir tören
salonunda karfl› karfl›ya geldiler.
Uzayl› olanlar sandalyelerine bafl
afla¤› oturuyorlard›. Böylece bafltan birçok belli kural› pas geçiyorlard›. Harika bir çal›flma olmufltu.
Çocuklar temelde kendi iletiflim
mekanizmalar›n› ö¤renmifllerdi.
Amerikanyal›lar çocuklar›n›
uzaya yollamaya çal›fl›rlarken,
bir yandan da halk›n bilmesine
gerek duymad›klar› iflleri yaparken onlar›n dikkatlerini baflka yöne çekmek için uzayl› dostlar›m›zdan yararlanmaktayd›lar.
135
Uzayl› Dostlar›m
Bütün Dünya • Eylül 2007
S
avaflta durum kötüye mi
gidiyor? Hop, hemen bir
UFO görünür. Ekonomi
iyi gitmiyor mu, kimi
ürünlere zam m› yap›lacak? Hop,
bir uzayl› yakalan›p ameliyat
edilir. Birileri uçan daire resimleri çekerler. Sinemalar roketlere
ekranlar kurar.
Acaba kötü yarat›klar m› uzayl›lar? Nedense ben hep dost olduklar›na inanm›fl›md›r. Hayvanlar na-
yay›nda dünya televizyonlar›nda
yer alm›flt›. Konuyu kapak yapan
ünlü “Life” dergisi kapat›l›p toplat›lm›flt›. Nedeninin o iki küçük
›fl›k oldu¤u söylenir. Bende derginin o say›s› var. Bir biçimde ele
geçirmeyi baflarm›flt›m.
Daha sonra “Kikko” adl› bir
dizi yapmaya kalkt›m. Hem canl›
hem çizgi olacakt› “Kikko” dizisi.
Dünyadan bilgi toplamak üzere
gelen minik yeflil uzayl›, çocukla-
da de¤ildi. Jetgiller de böyle
düflünen nefleli
bir aileydiler.
Robotlardan
uzay mimarisine de¤in herfley vard› diziKatlan›p
de.
çanta olan arabalardan tutun
da uzay otoparklar›na de¤in
binlerce
düfl
ürünü...
Jetgiller de benim ailemin bir
parças› olmufllard›. Biraz gelecekte yafl›yorlard›
o kadar. Ama onlar da bizi bir sürü uzayl›yla tan›flt›rm›fllard›.
U
s›l dostumuzsa, uzayl›lar da öyle
bence... Siz bir kötülük yapmad›kça, onlar da size kalplerini açacaklard›r. Çok mu iyimserim acaba?
Ay’a ayak basabilen ikinci insan olan Edwin Aldrin’e Ay’a indiklerinde gördükleri iki parlak
›fl›¤› sormufltum, o da zaman› gelince aç›klayaca¤›n› söylemiflti.
Neil Armstrong ile Ay’da yürürlerken “‹flte, yine geliyorlar” diye iki
küçük ›fl›k göstermiflti. Bu, canl›
136
ra sora sora çevreyi tan›maya çal›fl›yordu. Halk›m›z›n neyin ne
oldu¤unu çok iyi bilmesi ve bilimsel yaklafl›mlar›n can s›k›c› olmas› nedeniyle ilgilenen televizyon kanal› olmay›nca “Kikko”
“Bitmeyen Senfoniler” dolab›nda
“K” notalar›n›n durdu¤u rafta yerini al›verdi. Öylesine inanm›flt›m
ki “Kikko”nun gerçek oldu¤una,
günlerce düfllerime girdi.
Her uzayl› ciddi olmak zorun-
zayl›lar denilince “Star
Wars”, yani “Y›ld›z Savafllar›” filmlerinden söz
etmemek olmaz. Kürklüsünden metali¤ine, uçan›ndan
z›playan›na her türlü yarat›k bulunuyordu filmde. George Lucas,
yaflam öyküsünü anlat›rken
uzayl›lar› nas›l oluflturdu¤unu
anlatm›flt›. Deniz dibinden da¤
tepesine de¤in yaflayan binlerce,
onbinlerce yarat›¤› inceleyip, birinin kafas›n› di¤erine, bir baflkas›n›n apandisitini kula¤›n›n arkas›na yerlefltirerek yeni yeni yarat›m tiplemeleri elde ediyordu.
Çok e¤lenceli görünmelerine
karfl›n bu nedenlerle hepsi dünya canl›lar›n› and›r›yorlard›. Yine
de onlar› da birer dost olarak kabul edip kalbimin en seçkin koltuklar›nda onlara da yer ay›rd›m.
Sinema teknolojik delili¤e tut-
sak olunca beyazperdeyi de
uzayl›lar bas›verdi, ortal›k
yeflil
yeflil
adamlardan geçilmez
oldu.
Öylesine
de
güzel ve gerçekçi oluyorlard› ki inanmamak
elde
de¤ildi.
Tek
kusurlar›, senaryo yazarlar›n›n akl›na uyarak kötü huylu
olmalar›yd›. ‹flleri güçleri gelip dünyam›z› tahrip
etmekti. Oysa biz insanlar varken
buna hiç gerek yoktu. Biz dünyam›z› yok etmek için zaten elimizden geleni yap›yorduk.
Steven Spielberg bile E.T.’yi
bir kenara b›rak›p “Dünyalar Savafl›”n› gündeme getirdi. fiiddetin
para etti¤i bir dünyada sevginin
puan toplamas› safdillik oldu¤undan, uzayl›lar insan fliddetine
maruz kal›verdiler. Silahlan›p silahlan›p üstümüze geldiler. Sineman›n e¤reti çocu¤u Tim Burton
“Mars Attacks”, yani “Mars Sald›r›yor” filmi ile ilgi çekince biz de
Cem Y›lmaz’›n “G.O.R.A.”s›yla
karfl›l›k veriverdik. Gerçi bizim
film uzayl›dan çok uzamayl› bir
haldeydi; ama yine de ilk gezegen d›fl› denememizdi. Bizim
uzay› çok merak etmeyiflimizden
olacak tüm uzayl›lar mahalle manav› gibiydiler.
Uzayl› olmak da kolay de¤ildi. Müflkülpesent insanl›k, gezegenini mahvetmek için yap137
Bütün Dünya • Eylül 2007
mad›¤›n› b›rakm›yordu ve hep
bir günah keçisi ar›yordu. Uzayl›dan iyisini mi bulacakt›?
Zaman zaman düflümde uzayl›larla karfl›lafl›r›m. Hep farkl›, hep
dost ve hep ak›ll›d›rlar. Büyük evrenin bilge yarat›klar› olarak arada bir ziyaretime gelir, sevgimi
paylafl›rlar. Onlara hâlâ inan›yor
oldu¤umu bildiklerinden yüzlerinde hep bir sevgi ve sayg› ifadesi vard›r. Benim de öyle...
Erselan sanatç› kiflili¤inin ç›r-
p›nmalar›n› gerçeklerle ba¤daflt›ramay›nca yaflam›n› askerde kendi a¤z›na tek bir kurflun s›karak
sonland›rd›. Bana bir uzayl›n›n
gerçek olabilece¤ini ilk o söylemiflti. Henüz yedi yafl›ndayken...
Ne kadar hakl›ym›fl.
Y›llar sonra çizgi filmci oldu¤umda yapt›¤›m her çizimin canlanmas›nda Erselan’› ve benim uzayl›n›n verdi¤i defteri an›msar›m.•
[email protected]
Kap›daki dilenci, evin sahibine kendini ac›nd›rd›ktan sonra ondan bir istekte bulundu:
“Gördü¤ünüzün gibi bu so¤uk havada yar› ç›plak dolafl›yorum, han›mefendi” dedi. “Bana verebilece¤iniz eski bir giyim eflyan›z var m› acaba?”
Kad›n biraz beklemesini söyledikten sonra içeri girdi ve elinde
eski bir ceketle geldi:
“Al›n” dedi. “Yaln›z ceplerinden birinin dikifli sökülmüfltür, fakat yar›m saat içinde dikilir, yepyeni olur.”
Dilenci, kad›n›n gösterdi¤i sökü¤e bakt› ve ceketi geri uzatt›:
“Benim acelem yok, lütfen siz de acele etmeyin, han›mefendi” dedi. “Ben bir iki yere daha u¤rar, yar›m saat sonra gelir, al›r›m.”•
Piyangonun büyük ikramiyesini kazanan adam, bu
mutlu olay› arkadafllar›yla kutlarken onlar›n sorusu üzerine ikramiyeyi kazanan biletini nas›l seçti¤ini anlatt›:
“O denli kolay oldu ki...” dedi. “Bir hafta süreyle her gece düflümde sekiz rakam›n› gördüm. Sekiz rakam›, yedi kez üst üste düflüme girdi, karfl›ma ç›kt›.”
Arkadafllar›, bu olaydan sonra ne yapt›¤›n› da ö¤renmek istediler.
Talihli adam, “Bu da sorulur mu?” dercesine gülümsedi:
“Sekiz rakam› yedi gece üstüste düflüme girdi¤ine göre, bana
birfley anlatmak istiyordu elbette” dedi. “Ben de kafam› kulland›m ve yedi ile sekizi çarpt›m, sonra da gittim, sonu 63’le biten
bir bilet ald›m.”•
138
“Korktum paflam hem çok korktum” dedi Ohannes. “Ama ne
yapabilirdim? Yalan söylemekten daha çok korkar›m. Mutasarr›f
beyden kaçabilirim; ama nereye gitsem yalan›n yakama yap›flaca¤›n›
biliyordum.” “Peki Ohannes evlat” dedi Mehmet Ali Pafla. “Durumu
nas›l halledece¤iz?” “Kolay pafla efendim” dedi Ohannes.
“Mutasarr›f bey odunu daha büyük efleklere yüklerse hesap tutar.”
Mehmet Ali Pafla
O
smanl›
‹mparatorlu- kalçalar›ndan yere dökülürdü, ha¤u’nun do¤u vilayetleri l›lar› kirletmeden... Bahçede yer
ondokuzuncu yüzy›lda yer yerlefltirilmifl mum ›fl›¤›nda,
Bo¤az’›n mavi tepelerin- dünya küçülür, gö¤ün p›r›lt›s›, deden M›s›r’›n ay ayd›n mavi çölleri- nizin m›r›lt›s›nda gece karas› yüzü
ne kadar uzan›rd›. Asude bir ülke- dolduran bir cariyenin saç› olurdu.
nin mesut çocuklar›yd›k.
***
Bigamd›k. Biganeydik.
Öykümüzün yer ald›¤›
Günler
karar›nca Memleket
19’uncu yüzy›lda Lübnan
mumlar alev al›r. Geceler,
ve Çukurova birbirlerinin
Özlemi
ulular ulusu Sultan Abyard›m›na muhtaç iki fadülmecid’in gönlüne uykir vilayetti. Paralar› k›t,
gun karar›r, günefl hafltopraklar› ifllenmemiflti.
metlünün uykusunu raÖteden beri türlü dinleri,
hats›z etmeyecek bir saatmezhepleri bar›nd›ran
te do¤ard›.
hoflgörü dolu topraklard›.
Aflk ve meflk flehrinde
Yemek sonras› gölgeleDolmabahçe’nin odalar›
rinde uyunacak portakal
cariyelerin, halay›klar›n ‹lyas Halil bahçelerini and›r›rlard›.
kar ak ayaklar›n›n, sütlaç
Uykuya dalan bazen ayakollar›n›n yasemin koku¤›ndan pantalon al›nm›fl,
sundan mut dolu bir bahçeye dö- baca¤› ç›r›lç›plak uyan›rd›.
nerdi. Saray›n Bo¤az’a bakan yatak
Diyar-› Osmani’de halk tevekodalar› her zaman iki gö¤üs aras› külü iyi bilir, alçak gönülle tatbik
bir damla lofl, bir damla yaflt›.
ederdi. Halk “Ne yapal›m bugün
Tül etek alt›nda ak bacaklar›, pantalonu kapt›rmak k›smetmifl”
kristal kadehte henüz ›s›t›lm›fl süt, der, incir yapra¤› aramaya ç›kard›.
139
Mehmet Ali Pafla
Bütün Dünya • Eylül 2007
L
übnan ahalisi ikiye ayr›lm›flt›. Nasraniler’in önemsiz bir ço¤unlu¤u vard›.
Müslimler ise Dürzi ve
Sünni olarak bölünmüfltü. ‹ki
mezhep aras›nda geçim iyiydi. ‹ki
güzel insan toplulu¤unu timsah
dolu Litani ve Kelp Nehirleri ay›r›rd›. Sünniler politik etki ve bilgi
bak›m›ndan ço¤unlukta; ama say›ca az›nl›ktayd›.
Bu arada Lübnan’da ulu Sultan
Abdülmecit’ten habersiz, tats›z bir
vergi de¤iflikli¤i olmufltu. Haflmetlü Mehmet Ali Pafla’n›n o¤lu M›s›r
valisi ‹brahim Pafla, Cebel’in yani
Lübnan’›n vergisini 2650 alt›n keseden 6500 keseye ç›karm›flt›. Bu
paradan bir meteli¤i bile Bab-› Âli’nin kasas›na girmeyecekti. Lübnan halk› s›k›nt›dayd›. Yeni konan
vergiyi ödemek için yeni kazanç
kaynaklar› ar›yordu.
***
Bu arada Avrupa’da Do¤u’nun
tar›m ve orman ürünlerine ihtiyaç
artm›flt›. Çukurova’da, Mersina Köyü’nde d›fl ticaret olanaklar› gelifliyordu. Para kazanma imkan›n› sezen Beyrutlu ve Trabluslu Nasraniler Mersina Köyü’ne ak›n etmeye,
sazl›k ovaya yerleflmeye bafllad›lar.
Sivrisine¤i bol, suyu az, yaz› insafs›z köy, her sabah bir gece önceden daha kalabal›k uyan›yordu.
Lübnan’dan yola ç›kan yelkenliler
zengin olmaya kararl› insanlar› sahile boflalt›yordu.
Mersina’n›n nüfus art›fl› böyle
bafllam›flt›. Eli ifl tutan, Lazkiyeliler,
küçük esnaf olmaya, Trabluslular
ellerinde çuval sokakta alt›n toplamaya geliyorlard›.
Böylece Çukurova’da Mersina
Köyü Arapça, Frans›zca, ‹talyanca
140
bilen levant Osmanl›lar’la dolacakt›. Ticarette, tar›mda, bahçecilikte
yeni metotlar uygulayacaklard›.
O y›llarda zengin bir Osmanl›
paflas› Amerika’ya pamuk satmak
için yak›n bir Osmanl› vilayetinden fellah çiftçilerini Çukurova’ya
yerlefltirmiflti. Pamuk üretimini gelifltirmek istiyordu.
***
Öykümüz 1846 y›l›nda 19 Temmuz veya 25 Recep Pazar günü
bafllar. O gün hava güzeldi. M›s›r’a
egemenli¤ini veren Mehmet Ali
Pafla, Sultan Abdülmecit’in daveti
üzerine ‹stanbul’u ziyarete gidiyordu. Tanzimat’›n getirdi¤i siyasal
de¤iflikli¤i yerinde görecekti.
Uzun ve yorucu bir yolculu¤a
bafllamadan önce, M›s›r’da Haflmetlü Mehmet Ali Pafla olarak bilinen emekli vali, ‹skenderiye
Bahr Saray›’nda istirahat ediyordu. ‹stanbul yolculu¤u yapacak
özel Hidiv vapurunun haz›rlanmas›n› bekliyordu.
Yola ç›kmadan iki gün önce
M›s›r Demiryolu ‹daresi Genel Müdürü Rafled Pafla, Mehmet Ali Pafla’ya sayg›lar›n› sunmaya, elini öpmeye geldi.
S
ohbet aras›nda Mehmet
Ali Pafla’ya Çukurova vilayetinde M›s›rl› olmas›
muhtemel binlerce fellah›n tar›mda çal›flt›¤›n› Silifke mutasarr›f›n›n fellahlara kötü davrand›¤›n› bildirdi. Haflmetlü Mehmet Pafla not ald›. Vakti olursa
durumu inceleyece¤ini söyledi.
***
Hidiv vapuru iki hafta sonra
Mersina aç›klar›nda demirledi¤i
gün, ay temmuzdu. Günefl yere düfl-
müfl, tafl, toprak k›v›lc›m saç›yordu.
Gemiden, köyün ak evleri, sazlar›n
içinde ipe as›l› kurumaya b›rak›lm›fl
don, mintand›. Sahilde mart›lar, rüzgarda yapra¤› uçuflan ak güldü.
***
aflmetlü Mehmet Ali Pafla, fellah taifesinin bafl›
fi›h Gazeli Hoca’y› gemiye huzuruna ça¤›rd›.
“Söyle evlat” dedi. “Sizi tedirgin
eden nedir?”
“Haflmetlüm” dedi, fi›h Gazeli. “Silifke mutasarr›f›ndan ucuz
odun ald›¤›m›z günden buyana
rahat yüzü görmedik. Bizi kaynar sularda hafllad›, kör b›çakla
derimizi yüzdü.”
“Bofl laf› b›rak” dedi Mehmet Ali Pafla. “Yapt›¤› kötülü¤ü anlat...”
“Mutasarr›f bey odun ticareti
yapar” dedi fi›h Gazeli. “‹ki y›l önce bizi huzura ça¤›rd›. Odunu
kendi ma¤azas›ndan sat›n almam›z› istedi. ‹lk önce iste¤ini pek
önemsemedik. Bizden müsbet netice alamay›nca bizi yine ça¤›rd›.
“‘Beyler’ dedi. ‘Sizden odunu
benden alman›z› isterken yaln›z sizi, yani sevgili halk›m› memnun
etmek istemifltim. Tanzimat ile
topraklar›m›za demokrasi geldi.
Halk›n mutlulu¤u, refah› herfleyden daha önemli. Odunu size herkesten daha ucuza verece¤im.’”
“Evlat” dedi Mehmet Ali Pafla.
“Mutasarr›f bey size iyilik etmek istemifl. Buna k›z›l›r m›?”
“Hata yapt›¤›m›z› anlay›nca”
dedi fi›h Gazeli. “Odunumuzu ondan ald›k. Bir süre herfley iyi gitti.
Odunu ucuz ald›¤›m›z için seviniyorduk. Borcumuzu ödemek istedi¤imiz gün ifller kar›flt›.”
H
“Birkaç eflek yükü yüzünden
hesaplar nas›l kar›fl›r?” dedi Mehmet Ali Pafla.
“Biz de anlamad›k” dedi fi›h
Gazeli. “Mutasarr›f bey sözünü
tuttu. Efle¤in yüküne öteki tüccarlar 8 kurufl isterken bize yedi
gümüfl kurufla verdi. Siparifllerin
en az yedi eflek yükü olmas›, iflleri kar›flt›rd›.
“Her aile ald›¤› eflek yükünün
karfl›l›¤› olan yedi kuruflu ödedi.
Ama toplanan para ma¤aza müdürünün odun için istedi¤i miktar›
tutmad›. Durumu mutasarr›f beye
anlatt›k. ‘Üzülmeyin beyler’ dedi
mutasarr›f bey, ‘Hesab› tetkik etmek için defterdar beyi ça¤›raca¤›m. Bu ifli düzeltir.’
“Ertesi gün defterdar bey geldi.
Hesaplara bakt›. ‘Dostlar’ dedi.
‘Ma¤aza müdürünün hesab› do¤rudur. Her eflek yükü yedi kurufla
sat›l›rsa ödenecek paran›n miktar›n›n yedi rakam›yla bitmesi gerekir.
Bunda mutab›k m›y›z?’
“‘Evet’ dedik.
“‘Öyle ise’ dedi defterdar bey.
‘Yedi kurufltan yedi eflek yükü 77
kurufl eder.’
“Yutkunduk karfl›l›k veremedik.”
***
ehmet Ali Pafla k›zd›,
“Yahu koca memlekette bu basit hesab› yapacak bir kifli bulamad›n›z m›? dedi.
“Bulmaya bulduk” dedi fi›h Gazeli. “Ama adam gavur ç›kt›. Onun
bilirkiflili¤ini kad› kabul etmedi.
‘Bilirkifli Müslim de¤ilse iki bilirkifli gerek’ dedi. Birini zor bulduk
ikinci gavuru nerede bulacakt›k.”
“Kim bu adam?” diye sordu
Mehmet Ali Pafla.
M
141
Bütün Dünya • Eylül 2007
“Ohannes Pamukyan ad›nda
bir genç” dedi fi›h Gazeli.
***
Mehmet Ali Pafla genç Ohannes’i sorguya çekti.
“Evlat hesab›n yanl›fl oldu¤unu
nereden biliyorsun?”
“Ben Ermeni’yim” dedi Ohannes Pamukyan. Yanl›fl bilgi vermek, tafl›mak, bilmek yasak bize.”
Mehmet Ali Pafla genç adam›n
karfl›l›¤›na gülümsedi.
“Peki evlat” dedi. “Hesab›n
yanl›fl oldu¤unu söylerken mutasarr›f beyden korkmad›n m›?”
“Korktum paflam hem çok
korktum” dedi Ohannes. “Ama ne
yapabilirdim? Yalan söylemekten
daha çok korkar›m. Mutasarr›f
beyden kaçabilirim; ama nereye
gitsem yalan›n yakama yap›flaca¤›n› biliyordum.”
“Peki Ohannes evlat” dedi
Mehmet Ali Pafla. “Durumu nas›l
halledece¤iz?”
“Kolay pafla efendim” dedi
Ohannes. “Mutasarr›f bey odunu
daha büyük efleklere yüklerse hesap tutar.”•
[email protected]
Adam kitabevinden içeri girdi, bankoda duran görevlinin
yan›na giderek sordu:
“Sizde ‘Nas›l Zengin Olunur?” adl› kitap var m›?” dedi.
Görevli eliyle biraz ilerisini iflaret etti:
“Var, efendim” dedi. “Orada, masal kitaplar› bölümünde
bulabilirsiniz.”•
“Bir Baflkad›r Benim Memleketim”in Yan›tlar›...
Ayder,
Çaml›hemflin,
Rize
Van
Kalesi
Tirebolu,
Trabzon
Divri¤i Kalesi,
Sivas
Arhavi,
Artvin
“Satranç”›n Yan›tlar›...
Atak: 1… Vxc2 2. Axc2 d1V+ 3. fia2 Vxc2 0-1
Oyun Sonu: 1. Fc3 Fa3 2. Fg7 Fb4 3. Ff8 Fd2 4. Fc5 Fh6 5. Fd4 fig5
6. Fg7 1-0
Kendi Gelen: 44... fid4?? 45. fid2 46. Kc4+#•
142
•Atasözleri konuflmay› ayd›nlatan lambalard›r.
Cezayir
•Atasözleri deneyimin k›zlar›d›r.
Sierra Leone
•Sözler su kabarc›klar›, ifller alt›n damlac›klar›d›r.
Tibet
•Minnettarl›k kalbin belle¤idir.
Fransa
•Kan soylulaflt›kça gurur azal›r.
Danimarka
•Kitapl›k akl›n eczanesidir.
Yunanistan
•En büyük ö¤retmen gereksinimdir.
Meksika
•‹nsanlar üstünlüklerini içinden gösterir, hayvanlar d›fl›ndan...
Rusya
•Gerçe¤in yüzü güzel; fakat giysileri y›rt›kt›r.
Almanya
•Gerçek ç›plak
dolaflmay› sever; hilekârl›k
giyinmelidir.
‹ngiltere
•Az düflünen
•Derleyen ve Çeviren:
Haluk Erdemol - Bütün Dünya• çok konuflur.
‹sviçre
•O¤ul babas›ndan iyi olmazsa ikisi de baflar›s›zl›¤a
u¤ram›fl demektir.
Çin
•Para herfleyi sat›n al›r; ama sa¤duyuyu asla.
‹srail
•Acele edeceksen, yavaflça et.
Eski Roma-Latin
•Örümcekle sinek aras›nda pazarl›k olmaz.
Jamaika
•Yumurtan›n taflla ifli yoktur.
Haiti
•Su durgun diye içinde timsah olmad›¤›n› sanma.
Malaya
•Gülen bir yüz yeme¤in yar›s›d›r.
Letonya
•Sana dedikodu getiren senin de dedikodunu yapar.
‹spanya
Dünyadan
Atasözleri
143
Anne ve Babalardan,
Dede ve Ninelerden...
Bu sayfada, anne ve babalar›n, dede ve ninelerin gönderdikleri
fotograflar yer almaktad›r. Her çocuk ve özellikle her torunun güzel
oldu¤unu bildi¤imizden, yay›mlanacak fotograflarda yaln›zca,
fotograflar›n güzel çekilmifl olmalar›n› ve teknik aç›dan yay›mlanabilir
nitelik tafl›malar›n› dikkate alaca¤›z. Fotograflarda çocuklar›n ad ve
soyadlar› yan›s›ra bulunduklar› kentin ad›n› da lütfen belirtiniz.
Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹stanbul
e-posta: [email protected]
(e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Kemal Akçakaya, ‹stanbul
Taha Gürbüz, Ankara
‹zel ve Arda Tuna, Eskiflehir
Levent Altunda¤, Büyükada, ‹stanbul
Beril Türk, Yalova
An›l Ayaz, Kayseri
Doruk Ceran, ‹stanbul
Emiralp Y›lmaz, Sivas
Yeliz Demir, Hollanda
Yavuzcan Turhan, Mu¤la
Ensar Akbayram, Gaziantep
Selin Tosun, Ankara
S›la Aktafl, Fransa
Kadir Timur, Manisa
Bar›fl Cihat Aksoy, ‹stanbul
Ça¤dafl Öztürk, ‹zmir
Elif Sude Üçler, Rize
fi. Meryem Tafldemir, Mersin
Eden ve Edem Ertürk, Isparta
‹rem K›sakürek, Kahramanmarafl
Buse Bo¤a, Ankara
Mankafa Poldi
Sizin de yaflam›n›zda özledi¤iniz kentler, do¤up
büyüdü¤ünüz; ama bir daha göremedi¤iniz sokaklar, evler
mutlaka vard›r. E¤er siz, ac› da verse, geçmiflinizle
yüzleflebiliyorsan›z ve f›rsat›n›z da varsa çocuklu¤unuzun,
gençli¤inizin geçti¤i yerlere gidin. O sokaklar›n, o evlerin
size anlataca¤› ne kadar çok, ne kadar güzel öyküleri vard›r.
S›rmakefl Sokak, No: 16
K
“Yaln›zca bu kemi¤i iskelete
uyduramad›m. Acaba
hayvan›n neresine
ait olabilir?”
“Belki de onu a¤z›nda
tafl›yordu...”
“Otomobil için bir çift eldiven
istiyorum.”
“Kaç numara?”
“BF 216...”
“Bay Poldi, dün gece
duvar›n›za vurdu¤umu
duymad›n›z m›?”
“Hay›r; ama hiç önemli
de¤il... Bende de arkadafllar
çok gürültü yap›yorlard›.”
“Sesim ne denli güzel
yank›lan›yor. Yan›n›zda bir
tabanca var m›, Bay Poldi?”
“Üzgünüm; ama yok. Acaba
b›çak iflinizi görür mü?”
148
entler vard›r birkaç gün yor. Ne güzel günlerdi o günler...
ya da birkaç y›l kalm›fls›- O yoksul; ama dost insanlarla yan›zd›r ve ayr›ld›ktan son- flam› nas›l da bölüflmüfltük. Befl
ra bir daha oraya yolu- numara petrol lambas›n›n ›fl›¤›nda
nuz düflmemifltir. O kentin sokak- birbirimize masal anlatt›¤›m›z o inlar›, parklar›, evleri an›lar›n›zda sanlar kim bilir flimdi nerede? Yabulutlar›n arkas›na saklanan gü- flad›¤›m evler, okudu¤um okullar
nefl gibi bir görünür, bir kaybolur. acaba yerli yerinde duruyor mu?
Yaln›z kald›¤›n›z günler boyu sü- Eminim yeniden oralara dönsem
ne o evleri ne de o sorekli o kentlere gitmek, o
kaklar› bulabilirim. Belki
sokaklarda dolaflmak istersiniz. Bulundu¤unuz Engin’den de bu yüzden oralara
istemiyorum.
yerde
bunald›¤›n›zda Gözlemler, dönmek
De¤iflikli¤in
kahredici
hep o geride b›rakt›¤›n›z
ve bir daha geri döneme- ‹zlenimler hüznünü yaflamamak için
o günlerin özlemini içimdi¤iniz kentlerdeki inde tafl›yorum yaln›zca...
sanlar› özlersiniz. BilirsiÜniversite ö¤renimi
niz ki, onlar› bir daha asça¤›na gelinceye de¤in ‹sla
göremeyeceksiniz.
tanbul’u hiç görmemiflBelki de bu yüzden onlatim. Yat›l› okuldaki arkar› daha çok özlersiniz.
Terk etti¤iniz kentler,
dafllar›m›n hemen hemen
kasabalar, köyler gibi
hepsi ya ‹stanbul’u görEngin
uzun y›llar yaflay›p sonramüfl ya da aileleri ‹stanÜnsal
dan terk etti¤iniz sokakbul’da oturan çocuklard›.
lar da sizin yaflam›n›z›n
Talas’›n Tarsus’un yaln›zve an›lar›n›z›n ölünceye
l›¤›nda anlatt›klar› ‹stande¤in bir parças› olur. fiimdi ço- bul öyküleri benim için Kaf Da¤›cuklu¤umun geçti¤i Tatvan’›, Bit- ’n›n ard› denli ilginç ve uzak öykülis’i, Kozlu’yu, Zonguldak’›, Çank›- lerdi ve bu öyküleri imrenerek dinr›’y› deliler gibi özlüyorum. O lerdim. Bir gün onun sokaklar›nda
kentlerin, kasabalar›n tozlu yolla- gezebilece¤im, bir gün o sokaklarr›nda b›rakt›¤›m çocuklu¤um, ar- da gezen bir k›z› sevece¤im ve
kadafllar›m an›lar›m›n ufkunda hiç sonras›nda evlenece¤im akl›m›n
batmayan bir günefl gibi as›l› duru- ucundan geçmezdi. Ama oldu.
149
Bütün Dünya • Eylül 2007
1
954 y›l›n›n Eylül ay›nda
elimde bir bavulla o dev
kentin yollar›na flaflk›n bir
mart› gibi iniverdim. Kocamustafapafla’da, tahta bir evde yaflayan amcam›n evine konuk olarak gitti¤imde o sokakta oturan
Eleni adl› bir Rum k›za fliirler yazaca¤›m› nereden bilebilirdim? Eleni
benim varl›¤›mdan habersizdi ve
onun üstüne yaz›lan fliirlerin o y›llarda “Varl›k” dergisinde yay›mland›¤›n› asla ö¤renemedi.
Bir y›l sonra babam ‹stanbul’a
atand›. Ben hukuk fakültesinin
ikinci s›n›f›na geçmifltim. S›rmakefl
Sokak’ta bir arsa ald› ve o yaz o arsada ben ve kardefllerim çimento
tafl›yarak, harç kararak, s›va yaparak kendimize bir ev yapt›k. ‹nflaat bitti¤inde ilk gece o evde, lamban›n ›fl›¤›nda befl kiflilik ailemiz
nas›l da mutlu olmufltuk. ‹stanbul’da, Kocamustafapafla’da S›rmakefl Sokak’ta art›k bir evimiz vard›.
S›rmakefl Sokak, yaflam›mda
çok özel bir yer tuttu. Yeni dostlar
edindim. Arsalar›nda voleybol oynad›m, insanlarla gençlik olaylar›n› tart›flt›m, evlendi¤imde orada
oturdum, milletvekili oldu¤umda
Ankara’ya oradan gittim. Teoman
Karahun dostumun dedi¤i gibi
yoksullu¤un mutlulu¤unu o sokakta, o yoksul insanlarla bölüflerek y›llar› tükettik.
Annem her sabah saat alt›da o
evden beni okula yolcu ederken
camdan gidiflimi seyrederdi. Akflam eve gelirken onu gene camda yolumu gözlerken bulurdum.
1987 y›l›nda ‹stanbul’un kara tutsak oldu¤u bir gece o evde annemi kaybettim. Ölümünde yan›nda
olamaman›n ac›s›n› bugün bile
150
yaflar›m. Bafla taç yap›lacak, yaflad›¤› tüm ac›lar› bal eylemifl ne
muhterem ne özverili bir kad›nd›
annem... Annemin ard›ndan dört
y›l sonra babam onunla buluflmaya gitti. Yoklu¤un küllerinde üç
çocu¤unu okutabilmifl yi¤it bir insand› Rifat Ünsal. Art›k üç kardefl
de o evde oturmuyorduk. Evi satmak zorunda kald›k.
S›rmakefl Sokak’tan en son babam›n cenazesiyle geçtim. Cenazeyi son oturdu¤u evin önünden geçirmek töre gere¤iymifl. O günden
sonra bir daha o semte, o soka¤a
gitmedim, gidemedim. O evi alanlar
onu y›k›p yerine mutlaka yeni bir
bina yapm›fllard›r. Kap›s›n›n önünde babama rastlayamayaca¤›m› bildi¤imden, penceresinde beni bekleyen annemi göremeyece¤imden
S›rmakefl Sokak’taki 16 no.’lu evin
önden asla geçmeyece¤im. Kap›s›nda babam, penceresinde annem,
s›rt›mda çimento tafl›yarak yapt›¤›m›z o ev, an›lar›m›n en güzel soka¤› olarak benimle yaflayacak.
S
izin de yaflam›n›zda özledi¤iniz kentler, do¤up büyüdü¤ünüz; ama bir daha göremedi¤iniz sokaklar, evler
mutlaka vard›r. Ben hüzün denizlerinde kulaç atmaktan yoruldu¤um için Kocamustafapafla’daki o
eve gidemiyorum, S›rmakefl Sokak’tan geçemiyorum. E¤er siz, ac› da
verse, geçmiflinizle yüzleflebiliyorsan›z ve f›rsat›n›z da varsa çocuklu¤unuzun, gençli¤inizin geçti¤i
yerlere gidin. O sokaklar›n, o evlerin size anlataca¤› ne kadar çok, ne
kadar güzel öyküleri vard›r.•
Mant›k Bilmecesi, Bulmaca
A¤ustos Ay› Yan›tlar›, Çözümleri
Mant›k Bilmecesi
Gün
1
5
4
3
2
Ad›
Ayfle
Murat
Alper
Reyhan
Kezban
Ay
fiubat
Aral›k
Ekim
Haziran
Ocak
Y›l
1951
1955
1964
1954
1961
Bulmaca
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1
2
A
T
A
O
L
B
E
H
R
A
M
O
⁄
L
U
Y F E R
E ‹ N
N L A K
O Y U
E Z ‹ Z
E
O
N F ‹ Y
M
E
OM A N
N E MO
K E R
M
R A
N E
K A
‹
S A R E
E T
‹
L E M
A
‹ K
K ‹ L ‹
P A T
16
17
18
19
20
A
K
‹
K
3
4
5
6
7
8
T U N
E Z A
O D
N
A
A S
B R
E
T
L O R
R A
K
N
‹ M E
A
A R A
R ‹ Z
F
M E N
A T A
T
N
I
A R A
9
10
11
12
13
14
M A H ‹
M A T A R
Z A
E O N
Z
K R A N
A M C
E S
A N
A
N
E N S E L
M A U
K E
> T MO
Y
O L T A
‹
A H L A K
‹ T A A T
A T
Ç
L
U R A
M A
‹ Z A N
S
A
K
A M
S ‹
L
Ç
15
R
A
M
A
B
A
N
A
‹
H
A
L
E
[email protected]
151
Prof. Dr. A. Yüksel Bozer
Cahit Batum
Mant›k Bilmecesi
Kareler ve Rakamlar
--
=
--
=
--
--
Bar›fl
63
42
19
Bulut
Eren
Nuh
Öztürk
Polat
-=
--
11
Sat›n alan aile
ve al›nan ev
6
Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar,
her soru grubunda de¤iflik biçimlerle simgelenmektedir.
Mahalle
Zakkum
Sokak
Lale
Evin numaras›
Telli
=
+
Bo¤az
+
Ayd›nl›k
--
+
Çavufl
=
fien
--
Seher
=
23. Sokak
+
Befl aile yeni ev sat›n ald›lar ve eski evlerini yine kendi aralar›ndaki birine satt›lar.
Afla¤›daki ipuçlar›na dayanarak bu evlerin numaras›n›, mahallesini ve soka¤›n› bulmaya
çal›fl›n›z. Ayr›ca kimin hangi yeni evi ald›¤›n› ve eski evini kime satt›¤›n› bulunuz.
‹PUÇLARI:
1- Bulut Ailesi fien Sokak, 11 numaradaki evlerini satarak Telli Mahallesi’ne tafl›nm›flt›.
2- Evlerden bir tanesi Zakkum Mahallesi 23. Sokak’tayd›.
3- Eren Ailesi’nin yeni ald›¤› evin numaras› 63’tü.
4- Polat Ailesi’nin satt›¤› ve yeni sat›n ald›¤› evlerin numaras› tekti.
5- Ayd›nl›k Mahallesi’nde olmayan Çavufl Sokak’taki yeni evin sahibi Nuh Ailesi’ydi.
Onlar›n yeni evinin numaras› Eren Ailesi’nin soyad› Bulut olmayan aileye satt›¤› evin
numaras›ndan daha düflüktü.
6- 42 numaral› ev, Bo¤az Mahallesi’ndeydi; fakat soka¤›n ad› Seher de¤ildi.
7- 19 numaral› ev, Lale Mahallesi’nde olmad›¤› gibi Öztürk Ailesi’nin satt›¤› ev de de¤ildi.
Ayd›nl›k
Bo¤az
Telli
Lale
Zakkum
Bar›fl
23. Sokak
Seher
fien
Çavufl
Cahit Batum’dan “Kareler ve Rakamlar”›n A¤ustos Ay› Çözümü:
432 + 345 = 777
+ 321 -- 210 =+ 111
753 + 135 = 888
679
-- 386
348 = 331
-- 247 = -- 139
293
101 = 192
Aile
Sat›fl Zinciri (Kim-Kime)
[email protected]
152
Sokak
Evin numaras›
fi
fi
fi
Mahalle
fi
fi
[email protected]
Mustafa
Y›ld›z
Satranç
KASPAROV’UN KALEM‹NDEN DEVLER‹N ÇARPIfiMASI
1889-1929 y›llar›nda yaflayan Çek GM Richard Reti büyük turnuvalarda
hiçbir zaman süper sonuçlar elde edememifl; ama aç›l›fl teorisine katk›lar›yla satrançç›lar›n ufkunu inan›lmaz derecede geniflletmifltir. 1. Af3 ve devam›nda g2-g3 ya da 1. g3 uygulamaya soktu¤u aç›l›fllard›r. Bu tür bir
oyun tarz›, merkezi ele geçirme olana¤›n› erteliyor gerekçesiyle döneminin ustalar› taraf›ndan kabul edilmiyordu. Reti, zaman›n›n tutucu yaklafl›m›na karfl›l›k rakip merkezin çaprazdan gelifltirilmifl iki fil ile daha iyi hedef olabilece¤ini öne sürdü. Bu devrim niteli¤indeki yaklafl›m, oyunun
dönüm noktas›n›n ay›rd›na varamayan pek çok güçlü oyuncu üzerinde y›k›ma yol açt›. Capablanca bile Reti’nin favori sistemi karfl›s›nda 1924 New
York Turnuvas›’nda küçültücü bir yenilgiye u¤rad› ve 10 y›l süren yenilmezlik unvan›n› b›rakt›. Günümüzde hemen her düzeydeki turnuvada de¤iflik biçimleriyle Reti aç›l›fl›n› seçen birçok oyuncu 1. Af3 hamlesini, ileri
görüfllü Reti’nin cesur denemesi sayesinde oynad›klar›n› nadiren bilir.
8
7
6
5
4
3
2
1
a
Richard Reti-Alexander Alekhine, Baden-Baden, 1925
1. g3 e5 2. Af3 e4 3. Ad4 d5 4. d3 exd3 5. Vxd3 Af6 6. Fg2 Fb4+ 7. Fd2 Fxd2+
8. Axd2 O-O 9. c4 Aa6 10. cxd5 Ab4 11. Vc4 Abxd5 12. A2b3 c6 13. O-O Ke8 14. Kfd1
Fg4 15. Kd2 Vc8 16. Ac5 Fh3 17. Ff3 Fg4 18. Fg2 Fh3 19. Ff3 Fg4 20. Fh1 h5 21. b4
a6 22. Kc1 h4 23. a4 hxg3 24. hxg3 Vc7
Reti’nin özel silah› karfl›s›nda savafl›m vermek zorunda kalan Alekhine
oyunu neredeyse eflitledi; ama sürekli yarat›c› biçimde oynayan rakibi inisiyatifi almay› baflard›. Beyaz›n merkezde ve vezir kanad›nda üstünlü¤ü
var; Alekhine de flah kanad›nda flans ar›yor.
25. b5 (25. e4 Ae7 26. a5, c5’teki at›n konu- 8
munu sa¤lamlaflt›r›yor; ama Reti bunun yerine 7
c6’da zay›fl›k yaratmak istiyor.)
6
25… axb5 26. axb5 Görünürde beyaz›n stra- 5
tejisi çok iyi yürüyor. Ayr›k siyah piyon birkaç
hamle içinde düflecek. Ama Alekhine gibi bir dev 4
pasif bir biçimde y›k›m› beklemez. 26… Ke3 (D) 3
Birden beyaz flah kendini güvenliksiz 2
duyumsuyor: Kale al›namaz! (27. fxe3?? Vxg3
matla biter. 27. Fg2 Kxg3! 28. fxg3 ya da 28. e3 1
a
154
b
c
d
e
f
g
h
daha güçlüdür. 28… Ae3 29. Vd3 30. Vxg3
siyah kazan›r. Alekhine’in bu oyunu kar›flt›rATAK
ma çabas› flu biçimde karfl›lanabilirdi: 27. Ff3
Çukuro¤lu-Guramishvili, 2005
Fxf3 28. exf3 siyah›n aktifli¤i biter ya da so¤ukkanl› biçimde 27. fih2 Kaa3! g3’e bask›
devam eder ve kaleye hâlâ dokunulamaz.
Ama 28. Acb3, beyaz üstün kal›r. 28. fxe3
Axe3 29. Vb4 Af1+ 30. fig1 Vxg3+ 31. Fg2
Ae3 ve mat. Ne var ki Alekhine’in dramatik
sald›r›s›yla Reti panikliyor. Onun için
flanss›zl›k, dünya flampiyonu için ise flans!)
27... cxb5! 28. Vxb5 Ac3 29. Vxb7 (29. Vc4
ifle yaramaz. 29... b5!) 29... Vxb7 30. Axb7
Axe2+ 31. fih2 (31. Sf1 de umutsuzdur:
31... Axg3+ 32. fxg3
Siyah kazan›r
Fxf3 33. Fxf3 Kxf3+
OYUN SONU
34. Sg2 Kaa3 vs. Beyaz›n konumu caziÇenturini, 1856
besini kaybetti; ama
siyah, acaba bu konumdan nas›l bir
fleyler elde edebilir?)
31… Ae4!! (D)
Ne hamle ama!
Uç birliklere yap›lan
b
c
d e
f
g h
bu destek tozu dumana katacak. (fiimdi beyaz›n en iyi flans›
32. Kd8’dir. 32... Kxd8 33. fxe3 Kd5! siyah, bir
piyon kazan›rd›.) Ama Reti, umutsuzca taktik
Beyaz kazan›r
denemeler yaparak korkunç siyah tafllar› de¤ifltirmeyi umuyor: 32. Kc4 Axf2, basit çürütKEND‹ GELEN
me: Siyah anahtar f2 erini al›yor ve tüm tehditleri de devam ediyor. (32. Fxf3 Kxe4 bera- Büyüközkaya-Büyükgökçesu
berlik flans› verir.) 33. Fg2, siyah aç›kça kazan›yor; ama Alekhine’in bitirifl kombinezonu
oyunu gerçek bir usta yap›t› haline getiriyor:
33... Fe6! 34. Kcc2 Ag4+ 35. fih3 Ae5+ 36.
Sh2 Kxf3! 37. Kxe2 Ag4+ 38. fih3 Ne flimdi ne
de öncesinde beyaz flah a1’den gelecek ölümcül flah çekifl yüzünden ilk yataya inemezdi.
38... Ae3+ 39. Sh2 Axc2 40. Fxf3 Ad4
41. Kf2 Axf3+ 42. Kxf3 Fd5 ve b7’deki at düfler. Reti terk etti.
San›r›m bu oyunu satranç tarihinin en güzel
44... fid4??
oyunu kabul etmek için yeterince neden var.
Çeviri: Selim Gürcan / Satrancokulu.com
Çözümler 142’nci sayfam›zdad›r.
155
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
4
156
6
4
15
Filiz
Lelo¤lu
Oskay
SOLDAN SA⁄A: 1) “Biraz
YUKARIDAN AfiA⁄IYA:
Kül Biraz Duman O Benim
1) 1919-2003 y›llar› aras›nda
‹flte”, “Ayr›l›k Ümitlerin Öteyaflam›fl, daha çok köy manzasinde Bir fiehir” gibi besteleralar› yapm›fl Türk ressam›. rinin yan›s›ra birçok besteye
“Nikos .....” (“Zorba”n›n yazar›
de imzas›n› atm›fl olan ünlü
olan Yunan edebiyatç›). 2) Vabestekâr›m›z. - “Ayna ve
izin verdi¤i. - ‹liflkin. - ‹lim. Düfl”, “Dallar›n Güncesi”,
Asya’da bir ›rmak. 3) Cilve. “Güllerin Ayd›nl›¤›ndan” adl›
Tokat’›n pekmeziyle ünlü bir
Bulmaca ilçesi. - Bilim adam›. - Stronsikitaplar› da bulunan Suriye
as›ll› Lübnanl› flair. 2) Bir ifli
yumun simgesi. 4) Prestij. - A¤yerine getirmek için verilen
layan, inleyen. - Taban› kösesöz. - Sosyal olmayan. - Bir nota. 3) Kibar. - leden yap›lan topuksuz, hafif kaba
Karakter. - “Alain .....” (Ünlü Frans›z aktör). ayakkab›. 5) Kusur. - Bir göz hastal›4) ‹flaret. - Kafa. - Ortaya ç›karma. - Kar›fl›k ¤›. 6) Sodyumun simgesi. - Arac›n terenkli. 5) Afrika’da bir baflkent. - Hayvan yi- kerlekler üzerinde yürümesini sa¤layece¤i. 6) Eski M›s›r’da günefl tanr›s›. - Göz- yan karoserin üzerine oturtuldu¤u islem. - Bafl derisini kaplayan k›llar. 7) Birin- kelet. - Romal›lar’da ay›n ortas›na veci ço¤ul flah›s. - Adapazar›’n›n bir ilçesi. - rilen ad. - Sarhofl ba¤›rmas›. - Bir taUtanç duyma. 8) Avrupa’da bir baflkent. - k›m›n gözde oyuncusu. 7) Hararet. Yeryüzünün herhangi bir yerinde hava 1920’lerde Hüseyin Cahit Yalç›n’›n
olaylar›na ba¤l› olarak gerçekleflen etkilerin ç›kard›¤› gazete. - Osmanl›lar’da deuzun y›llar›n ortalamas›na dayanan durumu. niz eri. - Küçük su yolu. 8) Bir papa- Genifl topraklar› olan, sözü geçen, varl›kl› ¤an türü. - Türk Dil Kurumu’nun k›kimse. 9) Güney Amerika halk›ndan olan. - sa ad›. - En küçük sosyal topluluk. “Her Yerde Kar Var” adl› flark›s›yla tan›nan Uluslararas› Çal›flma Örgütü’nün k›sa
Frans›z flark›c›. 10) Bir çiftçi arac›. - Sevilen yaz›l›fl›. 9) Bilinen ilk kad›n flair. bir ‹ngiliz biras›. - Do¤u Anadolu’da bir ›r- Baflkalar›. - Çevik. - Bir nota.
mak. 11) ‹lgi eki. - Jean Pierre Jeunet’nin 10) Dünyan›n uydusu. - A¤›zda zor
baflrolünü Audrey Tautou’nun oynad›¤› ün- eriyen bir fleker türü. - Dingil. - Lisan.
lü filmi. - Girifl. 12) Saha, meydan. - “..... La- 11) Kastamonu’nun bir ilçesi. - Eski
gerlöf” (1909 y›l›nda Nobel Edebiyat Ödülü dilde su. - Cet. 12) ‹spanyollar’›n sekazanm›fl ilk kad›n yazar). - ‹skambilde bir- vinç ünlemi. - Baston. - Azerbayli. 13) Küçük çan. - Bir ba¤laç. - Asya’da bir can’›n para birimi. 13) Selçuklular’da
ülke. 14) “Kaba tabirle” anlam›nda bir söz- flehzadelerin e¤itimi ile ilgilenen kifli.
cük. - Ankara Sanat Tiyatrosu’nun k›sa yaz›- - Vücudumuzdaki en büyük atardal›fl›. - Eksiksiz. 15) Dayan›kl›l›k. - At›n bir mar. - Tanr›tan›maz. 14) Çok tanr›l›
yürüyüfl flekli. 16) Kalsiyumun simgesi. - Bir dinlerde küçük tanr› ya da tanr›ça
ay ad›. - Eski dilde bayram. 17) Sebze ve heykelci¤i. - Devir. - A¤r› Da¤›’n›n
meyvelerin yetifltirildi¤i ve hava koflullar›na eski ad›. 15) Batm›fl olan nesnenin,
karfl› korundu¤u cam ve naylonla kapl› yer. yüzeye yak›n bal›klar›n yerini ve du- “..... fiehrin Hikayesi” (Charles Dickens’›n rumunu akustik dalgalarla belirleyen
bir yap›t›) 18) Klakson. - Hile. 19) Vilayet. - sistem. - Ünlü M›s›r firavunu. - AnaMitolojide uçmay› baflaran ilk insan. 20) Gü- dolu’nun en eski ana tanr›ças›.•
müfl. - Türk Silahl› Kuvvetleri’nin k›sa yaz›[email protected]
l›fl›. - Belirti.
157
Bize
Gönderilen
Kitaplar
Tümüyle kitapseverlere yönelik
bu bölümümüzde, yeni yay›mlanan
kitaplar›n duyurumu yap›lmaktad›r.
Milliyetçilik ve
Emperyalizm Yüzy›l›nda
Balkanlar ve
Osmanl› Devleti
Sacit Kutlu
‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay›nlar›
lastik ve El Cerrahisi Uzman›
Dr. Sacit Kutlu’dan yeni, titiz
ve özenli bir çal›flma. 2004 y›l›nda
yay›mlad›¤› “Didâr-› Hürriyet Kartpostallarla ‹kinci Meflrutiyet (1908-1913)” kitab›yla yak›n tarihe bol
görsel malzemeli bir bak›fl sunan yazar, bu kez
Osmanl› tarihine tüm
bir bak›fl sunuyor. Kitap, bugün yaflanan ve dal budak
vermifl sorunlar›n köklerine do¤ru
inerek çok de¤iflik aç›lardan gerçekleri ortaya koyuyor.
Kuru, s›k›c› ve inand›r›c› olmayan anlat›m yerine yal›n, ak›c› ve
ak›lc› bir bak›fl, bugüne de¤in birço¤u arflivlerde, kütüphanelerde
P
158
sakl› kalan görsel malzemeler eflli¤inde okuyucuyu bir film izler gibi bilgilendiriyor, düflündürüyor.
Yazd›klar›n› görünür k›lan Kutlu, Osmanl› bar›fl›, Avrupa’da ulus
devletlerinin ortaya ç›k›fl›, ayd›nlanma, Balkanlar, Osmanl›’da yarat›lan
ulus devletçikler, Ermeni sorunu,
Jön Türk, ‹ttihat Terakki, Hürriyet’in
ilan›, 31 Mart Vakas›, Osmanl›’n›n
üç k›tada kendisini çöküfle götüren
savafllar içinde bo¤uflmas›, Osmanl›’n›n tarihten çekilirken y›k›m ve
yokluktan do¤an Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolu anlat›yor.
Dünya Sahnelerinde Bir
Türk Piyanisti ‹dil Biret
man içinde müzikli bir
yolculuk kitab›. Kitab›n
önsözünü yazan ve
Frans›z Müzik Radyosu’nun önde gelen adlar›ndan Jean-Michel
Damian’›n kaleminden ‹dil Biret:
“Siz, müzisyenlerin, özellikle piyanistlerin dünyas›nda efsane olmufl
bir kifliliksiniz. Efsanesiniz; çünkü
herfleyden önce müzik dünyas›na
en flafl›rt›c› harika çocuklardan biri
olarak girdiniz. Bütün dünyay› büyülediniz, en büyüklerin hayranl›¤›n› kazand›n›z. Sizin için ‘Kim bu ‹dil
Biret? Büyülü bir küçük k›z olarak
ifle bafllayan, sonra da yaln›zca s›radan bir kariyer yapmakla kalmay›p
bambaflka bir kiflilik kazanan bu sanatç› kim?’ diye soruyor herkes. Müzisyen arkadafllar bana önümüzdeki
günlerde neler yapaca¤›m› sordular.
Onlara ‹dil Biret’le buluflaca¤›m›
söyledi¤imde bana ‹ngiltere kraliçesiyle buluflacakm›fl›m gibi imrenerek bakt›lar. Çünkü efsane olmufl,
efli nadir görülen, bir parça da gizemli bir kiflisiniz siz.”
‹ki Kalas Bir Heves
“Erol Günayd›n Kitab›”
Emine Algan
Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›
Dominique Xardel
Can Yay›nlar›
smet ‹nönü’nün destek verdi¤i
‹
Suna Kan ve ‹dil Biret için ç›kar›lan “Harika Çocuk Yasas›”yla
Türkiye’nin ad›n› dünyaya duyuran
sanatç›lar›m›zdan ‹dil Biret’le za-
lli y›l› aflk›n süredir hiç sezdirmeden hepimizin yaflam›na
s›z›veren bir oyuncu, Erol Günayd›n. Tiyatromuzun gülen yüzü... Bir
bakars›n›z çocuk tiyatrosu kurup
y›llarca bütün ülkeyi dolafl›r, bir bakars›n›z televizyonda Ay› Yogi’nin
E
sesidir. Akflehir’de Nasrettin Hoca’d›r. Ramazan
aylar›nda meddaht›r. Bir
bakars›n›z en tutulan
oyunlara imza atm›flt›r,
bir bakars›n›z en olmayacak projede köhne Anadolu otellerinde ekmek paras› peflindedir.
Tiyatroyu para ve ün kazanmak için
de¤il, baflka türlü olmayaca¤› için
yapan bir sanatç› Erol Günayd›n...
Onu yak›ndan tan›mak isteyenler
için daha do¤rusu onunla sohbet
etmek için bu kitap.
Mutlu ve Baflar›l› Bir
‹fl Yaflam› ‹çin
Profesyonel Zeka
Hakan Yöney
Remzi Kitabevi
›p ö¤rencilerine önerdi¤i ve
anlatt›¤›
“Organizasyonel
Davran›fl” dersleriyle bu kitab›n ortaya ç›kt›¤›n› belirten ayn› zamanda
psikiyatri uzman› olan
yazar, “Profesyonel becerileri yüksek olan bireylerin
oluflturdu¤u
toplumlar›n daha üretken ve yaflamlar› için
daha iyi koflullar oluflturabilen toplumlar olmalar› beklenir.
Dolay›s›yla bireylerin kendilerinin,
iflyerlerinin, e¤itim kurumlar›n›n, k›saca herkesin katk›da bulunmas›nda yarar olan bir faaliyet olarak görülmelidir. Bu çabalar›n sonucunda
her bireyin potansiyeli topluma katk›da bulunacak flekilde harekete
geçirilmifl olur” diyor.•
T
159
Bir
Fotograf
Bin Sözcü¤e
Bedeldir
Fotograf: Mehmet Demirkol
160
TÜRK RESSAMLARI: Orhan Peker
Portre
Orhan Peker, 1927 y›l›nda Trabzon’da do¤du. ‹lkö¤renimini
Trabzon’da yapt›ktan sonra ‹stanbul’da Avusturya Lisesi’nde okudu.
1946-1951 y›llar› aras›nda Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi
Eyubo¤lu Atölyesi’nde ö¤renim gördü. 1947 y›l›nda kimi arkadafllar›yla
“On’lar” grubunu kurdu. 1951 y›l›nda ilk kez Devlet Resim ve Heykel
Sergisi’ne kat›ld›. 1953 y›l›nda kiflisel sergisini açt›. 1965 y›l›nda Devlet
Resim ve Heykel Sergisi’nde birincilik ödülü ald›. Atlar, at arabalar›,
natürmortlar, kufllar üzerine yo¤unlaflt›¤› ya¤l›boya resimleriyle, desen
ve çizimlerinde leke ve boyan›n getirdi¤i tüm olanaklar› kulland›.
1978 y›l›nda ‹stanbul’da yaflama veda eden Ressam Orhan
Peker’in resimlerinde usta bir “Pentür” boya dokusu bulunur.

Similar documents

01 Samsun künye 11

01 Samsun künye 11 birçok alanda buluflma merkezi olacakt›r. Bu tan›t›m kitap盤›nda geçmiflten günümüze ilimizin geçirdi¤i evreleri k›saca görecek, ayr›ca tarihi, do¤al, sosyo-kültürel ve ekonomik de¤erlerinin yan›nda...

More information

00 Bo lu m_DIL VE ANLATIM 12

00 Bo lu m_DIL VE ANLATIM 12 — Dilerim hiçbir kurt bu hâle düflmesin! Böyle a€›r bir tasma tafl›maktansa açl›k ye€dir, demifl. • Yukar›daki metnin türü ………….......……….. • Konular›n mitolojiden ya da tarihten al›nd›€›, manzum olar...

More information