Rengarenk geceler huzur dolu günler için Bodrum For
Transcription
Rengarenk geceler huzur dolu günler için Bodrum For
Rengarenk geceler huzur dolu günler için Bodrum For colourful evenings peacuful days: Bodrum Yerebatan Sarayı Yerebatan Palace Cennetten bir köşe: Kemaliye A corner of paradise: Kemaliye İstanbul’un şövalyesi: Çelik Gülersoy The knight of İstanbul: Çelik Gülersoy Dünya’nın biletini kesiyoruz! 1.938 Seyahat Acentesi BiletBank sistemi üzerinden son dört yılda 3.280.000 adet sorunsuz işlem gerçekleştirdi ve toplam 1.838.396 adet uçak bileti düzenledi. • 797 Havayolu ve Low-Cost taşıyıcı • Online RezervasyonBiletleme-İptal-Değişiklik • 7/24/365 Çağrı Merkezi • Kendi Web Sitenizde Online Bilet Satış İmkanı (iframe) • BKM Denetimde Güvenli Kredi Kartı İşlemleri • Servis Ücreti Belirleme ve Taksitli Satış İmkanı Ü y e l i k i ç i n : w w w. b i l e t b a n k . c o m / b a s v u r u @ b i l e t b a n k . c o m www.rapidoajans.com Teknolojimize ortak olun. ‹çindekiler Contents Sayı: 313 / Temmuz 2011 • Issue: 313 / 2011 July 14 İstanbul’un şövalyesi: Çelik Gülersoy The knight of İstanbul: Çelik Gülersoy 06 Rengarenk geceler huzur dolu günler için For colourful evenings peaceful days 22 Marmara’nın altı hazinelerle dolu The seabed of Marmara is full with treasures 32 Bir lezzet şöleni ve markalaşma serüveni A feast of taste and an adventure of branding 38 Porselenin ışıltısıyla hayatınızı renklendirin Colour your life with the glimmer of porcelain 40 AB Bakanı Egemen Bağış: Turizm bizi AB’ye taşıyacak EU Minister Egemen Bağış: Tourism will take us to EU 42 Cennetten bir köşe: Kemaliye A corner of paradise: Kemaliye 50 İKSEV: İzmir’i kültüre sanata doyuran vakıf İKSEV: The foundation that feeds culture art to İzmir 52 Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nda Başaran Ulusoy Dönemi Başaran Ulusoy era at the Touring and Automobile Club of Turkey 56 Benzersiz bir manzara ve farklı bir deneyim için For an unequalled scenery and a different experience 58 Doğudaki konforun yeni adı: Hilton Garden Inn Şanlıurfa New name of comfort in the east: Hilton Garden Inn Şanlıurfa 26 Yerebatan Sarayı Yerebatan Palace Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü/Managing Editor TÜRSAB Feyyaz YALÇIN Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56 Yay›n Yönetmeni/Editor Ayşim ALPMAN TÜRSAB TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹ Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r Arzu ÇENG‹L Published monthly by ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES ISSN 1300-3364 Yerel Süreli Yay›n/Local Periodical Görsel Yönetmen/Art Director • TÜRSAB ad›na Sahibi Owner on behalf of TÜRSAB Başaran ULUSOY Dikilitaş Mah. Aş›k Kerem Sk.No: 42 34349 Beşiktaş-‹stanbul/Türkiye www.tursab.org.tr/e-mail:[email protected] Editoryal ve Görsel Haz›rl›k Editorial and Visual Preparation Özgür AÇIKBAŞ Çeviri/Translation Kemal PARLAR Bask›/Printing: Müka Matbaa BRONZ YAYIN Tel: (0.212) 244 85 37-38 Faks: (0.212) 244 85 34 Pürtelaş mah. Güneşli sk. No:22 D:1 Tel: (0.212) 549 68 24 34433 Cihangir-‹stanbul/Türkiye Bask› Tarihi/Print Date: Temmuz/July 2011 [email protected] TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource. BAŞYAZI editorial ÇİFT HANELİ MÜJDE! GOOD NEWS IN DOUBLE FIGURES! United Nations World Tourism Organisation releases tourism statistics Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü, her yıl düzenli olarak every year on a regular basis. At the end of June they released figures turizm istatistiklerini açıklar. Haziran sonunda, bu yılın ilk dört from the first four months of this year. Those numbers confirmed my ayının rakamlarını açıkladı. O rakamlar, her ay bu köşede sizlerle de predictions I share with you in these columns every month. Japan took a paylaştığım tahminleri doğruladı. Japonya deprem ve sonrasındaki big hit because of the earthquake and the nuclear disaster that following nükleer felaket yüzünden, Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri de it, North Africa and Middle East countries took a big hit as a result of isyanlar yüzünden turizmde ağır darbe aldı. Ziyaretçi sayısında büyük uprisings. Tourists avoiding these areas headed for other destinations. düşüş yaşandı. Bu bölgelerden kaçan turist, başka destinasyonlara Some increases were observed in regions such as South America. The yöneldi. Güney Amerika ülkeleri gibi bazı bölgelerde artışlar görüldü. increase reached double figures in some countries. Artış, bazı ülkelerde çift haneli oranlara vardı. Turkey is just one of “those” countries. According to Türkiye, işte o ‘bazı’ ülkelerden biri. Sınır Giriş-Çıkış border Entry-Exit statistics, number of visitors coming to istatistiklerine göre, 2011 Ocak-Nisan döneminde our country reached 6 million people in the January-April ülkemizi ziyaret edenlerin sayısı, yaklaşık 6 milyon period of 2011. The year on year increase for the same kişiye ulaştı. Geçen yılın aynı dönemine göre artış da period was 21.14 percent. The biggest increase was in yüzde 21.14 oldu. April. Compared with April of 2010 the increase was 31.30 En büyük artış, Nisan ayında yaşandı. 2010 yılının percent. Nisan’ına göre artış yüzde 31.30 olarak gerçekleşti. As I mentioned, we were predicting it. From travel agents Dediğim gibi, tahmin ediyorduk. Acentalarımızdan to accommodation centres, we were preparing for this konaklama tesislerimize, bu talebe göre hazırlık demand. But, however much predictive this result may yapıyorduk. Ancak, tahmin edilse bile bu sonucun be, it must be said that it is “very exciting”. As you know, ‘heyecan verici’ olduğunu söylemem lazım. Sonuçlar Turkey aims for “50 million tourists, 50 billion dollars in hedefe çok daha çabuk varabileceğimizi gösteriyor. 2023”. The numbers from this year show that the bar that Biliyorsunuz, Türkiye ‘2023 yılında 50 milyon turist, BAŞARAN ULUSOY is 50 million tourists is not just a dream. 50 milyar dolar’ hedefliyor. Bu yılın rakamları ise, 50 But... I have to put a big BUT at this point of my statement. milyon turist çıtasının hayal olmadığını söylüyor. TÜRSAB Başkan› Promotion efforts, efforts of travel agents to be up to date, Ama... Sözlerimin burasında kocaman bir AMA diye The President of TÜRSAB universal standards we have reached in infrastructure are şerh koymam gerekiyor. Tanıtım, acentalarımızın all very well. But, we should not get beaten by the human çağdaş ölçütleri yakalayan çabaları, altyapıda factor at the end of it all. For example, we should not forget the counterfeit ulaştığımız evrensel standart iyi güzel. Ama, sonunda gelip insan alcohol incident that caused the death of 5 Russian guests. We must not faktörüne yenilmemeliyiz. Örneğin 5 Rus konuğumuzun ölümüne yol overlook ugly incidents tourists groups are subjected to. açan sahte içki olayını unutmamalıyız. Turist gruplarının maruz kaldığı Because you endeavour hard for years to reach a certain level but a single çirkin olaylara göz yummamalıyız. mistake wipes out the benefit of those years in a single day. People are Çünkü senelerce uğraşır bir noktaya gelirsiniz ama bir yanlış o the most sensitive ring of chain in our industry. We must make that ring senelerin semeresini bir günde sıfırlar. İnsan, bizim sektörümüzün en stronger with our beautiful traditional features and modern means. To hassas halkası. O halkayı, geleneksel güzel özelliklerimiz ve çağdaş all of you, whether you are tourism professional or a tourist, I wish you a gereklerle güçlendirmeliyiz. very good summer. Hepinize, turizmci ya da turist olarak, iyi bir yaz diliyorum. Best regards. Sevgilerimle. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 3 GEZİ travel RENGARENK GECELER HUZUR DOLU GÜNLER İÇİN Ege’nin gözbebeği Bodrum’da, güneş denizle, tarih doğayla harmanlanıyor. Geceleri çılgınlıkta Mykonos ile yarışan Bodrum, portakal kokan koylarıyla, şirin mimarisiyle bir yeryüzü cennetini andırıyor Sevinç Akyazılı Rasim Konyar 6 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 FOR COLOURFUL EVENINGS PEACEFUL DAYS The sun is blended with the sea; history is blended with nature in the star of the Aegean Bodrum. Competing with Mykonos for crazy nights, Bodrum resembles the heaven on earth with orange scented bays, lovely architecture TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 7 E ge kıyı şeridi birbirinden güzel tatil yörelerine sahip. Ama kaçı bu denli ilham kaynağı olabilir? “Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler. Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler...” Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden Cevat Şakir Kabaağaçlı, nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı böyle anlatmıştı Bodrum aşkını. 1925 yılında sürgüne gönderilen Kabaağaçlı, serbest bırakıldıktan sonra burada yaşadı ve öldü. Vasiyeti üzerine Bodrum’da defnedildi. 2000’li yılların en renkli, en coşkulu, en gözde yazlık beldelerinden olan Bodrum, Halikarnas Balıkçısı’nı kendine aşık eden doğal güzelliklerinin yanı sıra, eğlenceyle geçen uykusuz geceleriyle ünlü. Bodrum’da yaşayan yazarlar sadece Cevat Şakir ile sınırlı değil. Anadolu’nun yetiştirdiği en büyük hiciv ustalarından Neyzen Tevfik ve Antik Çağ tarihçilerinin en ünlüsü Heredot Bodrumlu. Peki binlerce yıldır Ege’nin en gözde merkezlerinden biri olan, görenin bir daha terk etmek istemediği bu şirin beldenin çekiciliği nereden geliyor? Bu sorunun yanıtını aramak için önce tarihin koridorlarında bir gezinti yapıp ardından da, Bodrum’un turkuaz sularına, altın rengi kumsallarına, eğlence dolu gecelerine uzanalım… Ölümüyle devleşen kral M.Ö. 1000 yılında Dorlar tarafından bugünkü kalenin bulunduğu noktaya kurulan ve ‘Halicarnassos’ olarak adlandırılan şehir, M.Ö. 4’üncü yüzyılda altın çağını yaşadı. 24 yıl boyunca Karya’ya başkentlik yapan Halicarnassos, Karya Hükümdarı Mausolos’un, ardından ‘dünyanın 7 harikasından biri’, yani ‘Mausolos Mozolesi’ ile taçlandırıldı. Kraliçe II. Artemisia, M.Ö. 350 yılında Mausolos için tarihe geçecek bir anıt mezar yaptırdı. Yapının yüksekliği 40 metreyi aşıyordu. Mezar odası 4 yanı heykellerle çevrili bir kaidenin üzerinde duruyor, yapıyı piramit bir tavan örtüyordu. Bu tavanın üzerinde ise 4 atlı bir savaş arabası bulunuyordu. Tarihçilere göre bin 500 yıl ayakta kalan yapı, büyük bir depremde yıkıldı. Bu muhteşem anıt mezardan geriye kalan heykel ve kabartmalar İngiltere’ye götürüldü ve British Museum’da sergileniyor. Anıt mezarın bulunduğu alan müze haline getirildi ve burada mozolenin maketi, çizimleri ve kabartmalarının alçı kopyaları sergileniyor. Bu yapının bir başka özelliği ise, günümüzde neredeyse herkesin The coastline of the Aegean contains holiday resorts, each one prettier than the last. But how many of them can be so inspirational? “Do not think you will return as you have arrived, those before you were the same, they all left their minds in Bodrum...” One of the most important authors of Turkish literature Cevat Şakir Kabaağaçlı, otherwise known as the Fisherman of Halicarnassus, described his love for Bodrum in such a way. Sent to Bodrum in exile in 1925, Kabaağaçlı lived here after he was freed and died here. He was buried in Bodrum as was his bequest. Being one of the most colourful, most excited, most preferred resorts of 2000s, Bodrum is famous for its natural beauty that made the Fisherman of Halikarnas to fall in love with it as well as its fun filled sleepless nights. Furthermore, authors who live in Bodrum aren’t limited to Cevat Şakir. Neyzen Tevfik who is one of the greatest satirical masters produced by Anatolia and the most famous of Antique Age historians Herodot are both from Bodrum. So where does the appeal of this pleasant resort which is one of the most favourite centres of the Aegean and a place where nobody wants to leave after seeing it once come from? First let’s roam around the corridors of history then reach out to Bodrum’s turquoise waters, golden beaches, evenings filled with entertainment to seek answer to that question… The king who became great with his death Established at the spot where the castle stands today by Dors in 1000 B.C. and named ‘Halicarnassos’, the city lived its golden period in 4th century B.C. Halicarnassos was the capital to Karya for 24 years and was crowned with ‘one of the 7 wonders of the world’ after the Karya King Mausolos. Queen Artemisia II had a tomb built for Mausolos in 350 B.C. which would enter the history. The height of the tomb was over 40 metres. The tomb chamber was standing on a pedestal surrounded by statues on four sides, the structure was Mozolenin bulunduğu alan bugün müze haline getirildi (yanda), mozolenin maketi de müzede sergileniyor (üstte) The area of the mausoleum has been converted into a museum (side), The model of the mausoleum is also displayed in the museum (above) 8 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Bodrum Antik Tiyatro Bodrum Antique Theatre kullandığı bir terimi literatüre kazandırmış olması. Anıt mezarlar için kullanılan, ‘mozole’ terimi Mausolos’tan geliyor. 2 bin 300 yıllık alkış sesleri Mausolos döneminden kalan bir diğer önemli yapı ise tiyatro. Bodrum’a hakim bir tepenin yamacındaki 13 bin izleyici kapasiteli tiyatro Halicarnassos’un en önemli eğlence ve toplanma merkezi idi. Helen mimarisini yansıtan tiyatroda her gösteri öncesi, Tanrı Dionysos’a kurbanlar kesilirdi. Günümüzde de yaz aylarında pek çok sanatsal etkinliğe sahne olan antik tiyatrodan tıpkı yüzlerce yıl önce olduğu gibi bugün de alkış sesleri yükseliyor. Şövalyelerin kalesi hala ayakta Kale belki de Bodrum’un tek simge yapısı. 15’inci yüzyıldan bu yana Bodrum’u süsleyen muhteşem yapı, ‘şövalyeler dünyasına’ ait anıları barındırıyor. 1402 yılında St. Jean Şövalyeleri tarafından inşa edilmeye başlanan kalenin yapımı yüz yıldan fazla sürmüş. Kalenin inşaasında da Mausolos Mozolesi’nin sütunları kullanılmış. Rodos Şövalyelerii covered by a pyramid. There was a 4 horse olarak da drawn chariot bilinen St. Jean on top of this Şövalyeleri’nin ceiling. Surviving yaptığı bu for one thousand görkemli kalenin 500 years, according 5 ana kulesi to historians, bulunuyor. this structure was Kare planlı, demolished in an 180x185 metre earthquake. Remaining ölçülerindeki statues and reliefs from yapının kuleleri this mausoleum was ise 47.5 metreye taken to England and kadar yükseliyor. surlarından are displayed in British Kalenin surlarında an ulaşmak Museum. The area iç bölümüne ulaşm mak where the mausoleum için üzeri aslan, was situated has been ejderha, klasik ve eşit süslü turned into a museum kollu haçlarla süsl lü geçiliyor. and a model of the 7 kapıdan geçiliyo or. mausoleum, drawings II. Abdülhamit and copies of reliefs döneminde are displayed here. hapishane olarak Another feature kullanılmaya of this structure is başlanan yapının en ünlü ‘kalebendi’ that it brought about di’ Şarap ve Aşk Tanrısı Dionysos yani tutsağı Dionysos, the God of Wine and Love a term that is used ise, Halikarnas by almost everyone Balıkçısı... nowadays. The term 1915 yılında ‘mausoleum’ used for Fransızlar tarafından bombalanan monumental tombs derives from the ve yıllarca kaderine terk edilen word Mausolos. 2 thousand 300 year old sound of clapping Another important building from the Mausolos period is the theatre. Situated on a hill overlooking Bodrum, the 13-thousand capacity theatre was the most important centre for entertainment and gatherings in Halicarnassos. The theatre reflects the Helen architecture where animals were sacrificed for the God Dionysos before every show. The theatre currently hosts many events in summer months and sound of clapping rises today as it did hundreds of years ago. The castle of knights is still standing The castle is perhaps the only symbolic building of Bodrum. The splendid structure adorning Bodrum since 15th century is host to memories of “the world of knights”. The construction of the castle was started by the knights of St. John in 1402 and lasted more than one hundred years. Columns of Mausolos Mausoleum were also used in the construction of the castle. Built by the knights of St John who TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 9 kale, 1964 yılında müzeye çevrilmiş. Türkiye’nin tek sualtı müzesini barındıran kale, 1995 yılında ‘Avrupa’nın En İyi Müzesi Yarışması’nda ‘Özel Ödül’e layık görüldü. Mor salkımlı beyaz evler Ege ve Akdeniz mimarisi ile benzer özellikler gösteren Bodrum evleri, insanın kendisini masal diyarlarından birinde hissetmesine yol açacak güzellikte. Bembeyaz boyalı dış cepheleri ve çivit mavisi pencere çerçeveleriyle bölgenin güzelliğine güzellik katan bu evlerin her biri yüksek duvarların arasına gizli. Yarı kapalı bahçe bölümlerinde yetişen ve duvarları aşıp sokağa ulaşan mor begonviller de Bodrum’un simgelerinden biri. Alışveriş ve eğlence akan caddeler Bodrum’da gece hayatı ve alışveriş deyince akla, Cumhuriyet, Cevat Şakir ve Neyzen Tevfik caddeleri geliyor. Bu caddelerin her birinde yüzlerce restoran, bar, kafe ve hediyelik eşya dükkanları sıralanıyor. Bodrum sokakları geceleri cıvıl cıvıl, eğlence dolu ve davetkar. Halikarnas Club’ün başını çektiği kulüplerde eğlence gece yarısı başlıyor ve sabahın ilk ışıklarına kadar devam ediyor. Müziği iliklerinize kadar hissedeceğiniz bu eğlence mekanlarında, ses ve ışık sistemlerinin en son teknolojileri kullanılıyor. Dev makinelerden püskürtülen köpükler dans pistlerini kaplıyor, lazer şovları yıldızlı yaz gecelerini renklendiriyor. Bodrum merkezi dışında eğlence tutkunlarının bir diğer adresi ise Gümbet. Gümbet, sörf yapmak isteyen başta İngilizler olmak üzere her milletten turisti ağırlıyor. Gündüz dalgalarla boğuşan turistler gece de, kulüp ve discolarda doyasıya eğleniyor. Gece insanlarla dolu, müzik sesleriyle çınlayan Bodrum ve Gümbet caddeleri, gündüz saatlerinde ise neredeyse terk edilmiş kasabaları andırıyor. Gece hayatının coşkusundan nasibini alanlar geç saatlere kadar uyumayı tercih ediyor. 10 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 were also known as the Knights of Rhodes, this magnificent castle has 5 main towers. Of square plan, and measuring 180 x 185 metres, the towers of the structure reach up to 47.5 meters. In order to reach the inner section of the castle from its walls one passes through 7 gates decorated with lions, dragons, classic Christian crosses. The Fisherman of Halicarnassus is the most famous prisoner ‘kalebendi’ of the castle which had begun to be used as a prison during the reign of Abdülhamit II… Bombed by the French in 1915 and left to its own fate for many years, the castle was turned into a museum in 1964. Housing the only underwater museum of Turkey, the castle received “the Special Award” in the “Best Museum of Europe Competition” in 1995. White houses with purple bunches Displaying similarities to Aegean and Mediterranean architecture, Bodrum En medyatik köy: Göltürkbükü Eskiden Türkbükü ve Gölköy olarak iki ayrı isimle anılan bu iki köy, bugün Göltürkbükü adı altında birleşmiş durumda. Bazı kaynaklara göre Masanda, bazı kaynaklara göre Yeni Karyanda Antik Kenti kalıntıları üzerine kurulan Türkbükü, bugün Türk ve dünya jet sosyetesinin ünlü isimlerini ağırlıyor. Hal böyle olunca da, ünlülerin ’başka hiç bir yerde göremeyeceğiniz’ görüntülerini yakalamak isteyen medya mensupları bu minicik köye akın ediyor. Huzur dolu turkuaz koylar Bodrum her arayışa cevap verirken doğal yaşam tutkunlarını ve huzur arayanları da eli boş göndermiyor. Merkezdeki çılgın kalabalığın aksine, pırıl pırıl bir deniz ve sakin bir tatil isteyenler de, Bodrum’dan unutulmaz anılarla ayrılıyor. Milas yolu üzerindeki Güvercinlik ve Torba, bu beklentinin karşılanacağı noktalardan sadece ikisi. Gündoğan, volkanik kayalara oyulmuş mezarları ile ünlü. Bodrum ve Gümbet’teki gece kulüplerinde eğlence aralıksız olarak sabahın ilk saatlerine kadar sürüyor (solda). Göltürkbükü ise sevimli koyları ve masmavi deniziyle Bodrum’un en çok tercih edilen bölgelerinden biri (üstte) Entertainment continues unabated until the early hours of morning in night clubs in Bodrum and Gümbet (left). With pretty bays and deep blue waters, Göltürkbükü is one of the most preferred areas of Bodrum (above) houses are pretty enough for anyone to feel that they are in a fairytale land. With white painted walls and window frames painted in a deep blue colour, these houses add more beauty to their surroundings and are hidden behind high walls. Purple bougainvilleas, growing in semienclosed gardens and reaching over the wall out onto the street are one of the symbols of Bodrum. Shopping and fun flowing streets When you mention night life and shopping in Bodrum, Cumhuriyet, Cevat Şakir and Neyzen Tevfik streets spring to mind. There are hundreds of restaurants, bars, cafes and gift shops which line each of these streets. Bodrum streets at night are lively, filled with fun and inviting. Fun begins at midnight in clubs led by Halikarnas Club and continues to first light at dawn. Latest sound and light systems are used in these entertainment establishments where you can feel the music in your bones. Foam from giant machines is poured on to dance floor, laser shows add colour to starry summer nights. The other address for fun lovers outside Bodrum is Gümbet. Gümbet welcomes tourists from every nation, especially the English, for surfing. Tourists struggling with the waves during the day enjoy themselves fully at night in clubs and discos. Streets of Bodrum and Gümbet which are full of people to the sound of music at nights resemble deserted towns during the day. Those who have their share of night life until the early hours prefer to sleep till late hours. The most mediatic village: Göltürkbükü Türkbükü and Gölyaka which were two separate villages until recently are combined under the name of Göltürkbükü today. Founded over the remains of Masanda according to some sources and over the remains of New Karyanda Antique City according to other sources, Türkbükü today welcomes famous names of jet society from Turkey and the world. As this is the case, members of the TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 11 Faralya olarak da adlandırılan bu bölgede görülmesi gereken yerlerden biri de Apostol Adası. Günbatımlarının değişmez adresi olan Yalıkavak ise yel değirmenleri, kıyıdaki balık lokantaları ile bir cazibe merkezi. Düşsel bir durak: Gümüşlük Bodrum’un en popüler mekanlarından biri de Gümüşlük. Myndos Antik Kenti üzerine kurulan Gümüşlük, bugün ünlü balıkçı lokantaları ve yürüyerek varılabilen Tavşan Adası ile yarımadanın en güzel ve sakin yerleşimlerinden biri. Mehtaplı gecelerde gümüş rengini alan denizi, maviden kızıla, pembeden mora varan gün batımları, kaktüslerle sarmaş dolaş olmuş sardunyaları ile Gümüşlük bir masal diyarı gibi. Kadıkalesi ise yarımadanın en güzel duraklarından biri. Bu Leleg Kenti’nin en azametli yapılarından biri, yerleşime adını veren Roma Kilisesi. Bodrum’un Kos Adası’na en yakın ucu, Akyarlar Koyu ve Burnu. Kefaluka olarak da bilinen bu balıkçı köyü şimdilerde gözde bir sörf merkezi. Sanat ve estetik diyarı Eski adıyla Müsgebi günümüzdeki adıyla Ortakent, Bodrum’un en güzel yapılarına ve en iyi el sanatları ürünlerine ev sahipliği yapıyor. ‘Apranga’ adı verilen bu iki katlı Rum evleri birbirinden güzel avluları ve teraslarıyla, nazar boncuğu gibi duran mavi pencereleriyle bir görsel şölen yaratıyor. Bu evlerin bazıları dükkanlara ve sanat atölyelerine çevrilmiş. Mozaik, seramik, resim, heykel ve hat sanatı eğitimleri verilen rengarenk dükkanlarda Ege’nin tüm renkleri bir arada ve uyum içinde sergileniyor... Bodrum’da, antik kentlerle iç içe geçmiş bembeyaz evlerden ve portakal bahçelerinden tüm Ege’ye huzur yayılıyor. Geceleri ise, eğlence sokaklardan taşıp ‘katamaranlarla’ denize taşınıyor. Bu sınır tanımaz eğlencenin sesi dalgalarla Ege’nin diğer kıyısına Yunan Adaları’na ulaşıyor. 12 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 media who want to snap up pictures of celebrities “you would not be able to see elsewhere” flow into this tiny village. Island. Yalıkavak is the permanent address of sunsets and is a centre of attraction with wind mills, fish restaurants on the shore. Peaceful turquoise bays While Bodrum has answer for every need, it doesn’t send away fans of natural life and those seeking peace and quiet empty handed. Despite crazy crowds in the centre, those who seek a crystal clear sea and wish for a quiet holiday also leave Bodrum with unforgettable memories. Güvercinlik and Torba on the road to Milas are just two of these spots to satisfy those expectations. Gündoğan is famous for tombs carved into volcanic rocks. Another thing that is worth a look in this area named Faralya is Apostol A fictional stop: Gümüşlük One of the most popular locations of Bodrum is Gümüşlük. Founded over Myndos Antique City, Gümüşlük today is one of the peninsula’s most beautiful and quietest place with famous fish restaurants and Tavşan (Rabbit) Island which can be reached by walking. With the sea turning a silver colour at night during full moon, sunsets that turn red from blue and purple from pink, geraniums wrapped around cactuses, Gümüşlük is almost like a land from a fairytale. Kadıkalesi is one of the prettiest Ortakent evleri Ortakent houses stops of the peninsula. The most ostentatious building of this City of Leleg is the Roman Church that gave the place its name. The outermost point of Bodrum towards the Greek island of Kos is Akyarlar Bay and Cape. The fishermen’s village also known as Kefaluka is a favourite surf centre nowadays. Land of art and aesthetic Today’s Ortakent which was previously called Müsgebi, is host to most beautiful buildings and the best hand craft products of Bodrum. Two storey Greek houses called ‘Apranga’ create a visual festival with pretty courtyards and terraces, blue windows that appear as ‘evil eye beads’. Some of these houses have been converted to shops and art workshops. In these colourful workshops where mosaic, ceramic, painting, sculpture and calligraphy trainings are on offer, all colours of the Aegean is displayed together and in harmony. Peacefulness from white houses interlocked with antique cities and from orange groves in Bodrum is spread over to whole of the Aegean. At night, the fun is spilled over on to the sea with catamarans. The sound of this endless party reaches to Greek Islands on the opposite shores of the Aegean with waves. Gümüşlük Gümüşlük ANI memory İSTANBUL’UN ŞÖVALYESİ: ÇELİK GÜLERSOY Yaşamını İstanbul’un kültür miraslarının canlandırılıp turizme kazandırılmasına adayan Çelik Gülersoy, ardında bıraktığı eserlerle hala aramızda Sevinç Akyazılı THE KNIGHT OF İSTANBUL: ÇELİK GÜLERSOY Çelik Gülersoy who dedicated his life to bring back İstanbul’s cultural heritage for tourism is still with us through his creations he left for us 14 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 S ultanahmet’teki Soğukçeşme Sokağı’nda, Edirnekapı’daki Kariye Mahallesi’nde ya da Yıldız Parkı’nda ağaçların arasında yürüdüyseniz, buradaki köşklerde, seralarda bir bardak demli çay içtiyseniz, ‘İstanbul aşığı bir şövalye’nin anılarına dokundunuz demektir. Çelik Gülersoy, sadece İstanbul’a değil dünya kültür mirasına yaptığı katkılar nedeniyle ‘şövalyelik unvanıyla’ onurlandırılan çok özel bir isim. Gülersoy’un öyküsü, aşık olduğu İstanbul’dan çok uzaklarda Hakkari’de başlıyor. Çelik Gülersoy 1930 yılında Hakkari’de dünyaya geliyor. Jandarma Komutanı olan babası Akif Bey’in zorunlu hizmeti bitince Gülersoy Ailesi İstanbul’a dönüyor. Babasını çok erken yaşlarda kaybeden Çelik Gülersoy, lise yıllarında iş hayatına atılıyor. İlk işyeri de, ömrünün tam 56 yılını geçireceği Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu oluyor. Kurumda her işe koşan bu azimli genç adam, 1958 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitiriyor, 1965 yılında ise kurumun başkanlığına seçiliyor. Avrupa’da tarihi ve kültürel mirasın hukuk yoluyla nasıl korunduğunu inceleyen genç başkan, takvimler 1970’i gösterirken bir atılım yapmaya If you ever walked in Soğukçeşme Street in Sultanahmet, Kariye Mahallesi (District) in Edirnekapı or in Yıldız Park amid trees, if you ever drank a glass of tea in the mansions, in the glass houses there, then you have touched the memories of “a knight in love with İstanbul”. Çelik Gülersoy is a very special name who has been honoured with the ‘title of chivalry’ for his contribution to cultural heritage not only in İstanbul but also in the world. Gülersoy’s story begins in far away Hakkari rather than in İstanbul he was in love with. Çelik Gülersoy was born in 1930. Gülersoy family return to İstanbul when his father Akif Bey’s compulsory service as a Gendarme Commander was completed. Losing his father at a very early age, Çelik Gülersoy entered the business life while still at high school. His first place of work was The Touring and Automobile Club of Turkey where he spent 56 years of his life. This determined young man who did everything from being a gofer to writing official correspondences completed the Faculty of Law at İstanbul University in 1958, he was elected the president of the association in 1965. The young president who researched how historical and cultural heritage was protected through legal methods in Europe decides to make a move Soğukçeşme Sokağı restorasyon öncesi perişan durumdaydı (üstte), Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun yaptığı restorasyonlar sonrası sokak bambaşka bir çehreye kavuştu (yanda) Before the restoration Soğukçeşme Street was in a dilapidated state (above), After restorations by the Touring and Automobile Association of Turkey the street had a completely different appearance (side) TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 15 karar veriyor ve kaynak arayışına giriyor. Kaynak, Gülersoy’un deyimiyle ‘su’, 1971’de bulunuyor. Bürokrasinin en tepe noktalarını zorlayan Gülersoy, ‘triptik’ gelirlerinin Turing Kurumu’na akmasını sağlıyor. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, sınır kapılarında 24 saat hizmet verecek bürolar açıyor, Türkiye’ye giren yabancı plakalı araçlar denetleniyor. Ağıla dönüşen köşk Gülersoy, çalışmalarına gençliğinin geçtiği Yıldız Semti’nde başlıyor. Osmanlı döneminde Çırağan Sarayı’nın korusu olan Yıldız Parkı’nın, 1970’lerde kötü şöhretli bir ormana dönüşmesinden rahatsızlık duyan Gülersoy koruya, patika yollar, seyir balkonları, çiçek adaları yaptırıyor. Park güvenli bir hale getiriliyor. Çırağan Sarayı’nın bekçisinin içine yerleştiği ve bir bölümünü koyunları için ağıla çevirdiği Malta Köşkü, aslına uygun biçimde restore ediliyor. Birbirinden şık ama dönemine uygun mobilyalarla süslenip halka açılıyor. Restorasyon dış Malta Köşkü Malta Mansion Çadır Köşkü Çadır Mansion 16 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 basının övgülerini toplarken sıra, Çadır Köşkü’ne geliyor. Taban döşemelerine kadar çürümüş haldeki köşk, 1979 yılında halkla buluşuyor. Malta Köşkü’nün yanına ‘Pembe’, Çadır Köşkü’nün yanına ise ‘Yeşil Sera’ kuruluyor. Biri adını hemen üzerindeki erguvan ağacının pembesinden, diğeri ise korunun yeşilinden alan seralar, özenli tarzları, şık görünümleri ile ziyaretçi akınına uğruyor. Hidiv Kasrı’na uzanan dost eli Gülersoy bu maratondan hiç yorulmuyor, bir an olsun dinlenmek istemiyor. ‘Mısır Hidiv’i İsmail Paşa’nın Beykoz’daki Sarı Köşk’üne de Gülersoy’un sihirli değneği dokunuyor. Sarı Köşk, 1979’dan itibaren, İstanbullular’ın sabah kahvaltılarının, 5 çaylarının değişmez adresi haline geliyor. Sarı Köşk’ten klasik müzik sesleri yayılırken, Hidiv Korusu’ndaki bir diğer tarihi yapı da konser salonuna dönüşüyor. Eşsiz manzarası, zarif dekorasyonu ile Beyaz Köşk, klasik müzikseverlerin hem kulaklarına, hem de gözlerine hitap ediyor. in 1970 and starts looking for funding. That fund, or ‘water’ as Gülersoy referred to, was found in 1971. Pushing the highest echelons of bureaucracy, Gülersoy succeeds in rerouting ‘triptik’ (carne de passage) income to flow into Touring Association. Turkish Touring Association launches offices at border crossings open 24 hours, checking cars with foreign number plates entering Turkey. A mansion turned into a sheep pen Gülersoy starts his work at Yıldız district where he spent his youth. Disturbed by the fact that Yıldız Park which was Çırağan Palace’s grove during the Ottoman period had turned into a forest with a bad reputation in 1970s, Gülersoy has pathways, observation terraces, flower islands built in the park. He turns the park into a safer place. Malta Köşkü (mansion) where the gatekeeper of Çırağan Palace had settled in and turned a part of it into a sheep pen is restored in keeping with the original condition. It is decorated with chic furniture in keeping with its period. While the restoration attracts the praise of overseas press, attention is turned to Çadır Köşk. Rotten to the floor boarding, the mansion is opened to public in 1979. ‘Pembe’ (the Pink) Conservatory next to Malta Köşk and ‘Yeşil’ (the Green) Conservatory next to Çadır Köşk is established. One of the conservatories takes its name from the pink of Judas trees while the other one is named after the greenery of the park and they both attract visitors with their meticulous styles, elegant appearances. A friendly hand reaching out to Hidiv Kasr (Khedive Mansion) Gülersoy is never tired of this marathon and does not want to rest even for a moment. Gülersoy’s magic wand also touches the Yellow Pavilion belonging to ‘Mısır Hidiv’ (Governor of Egypt) İsmail Paşa in Beykoz. The Yellow Pavilion becomes the permanent address of İstanbulites for breakfast and 5 o’clock tea. While sound of classical music emanates from the Yellow Pavilion, another historical structure in Hidiv Park is Yeşil Ev (yanda), restorasyon öncesi (üstte). Oto tamirhanesi olarak kullanılan Roma Sarnıcı, restorasyon çalışmalarının ardından turizme açıldı (altta) Green House (side), before restoration (above). Previously used as a car workshop, Roman Cistern opened for tourism following restoration works (below) Sultanahmet’i yeniden yarattı Sultanahmet’te çıkan bir yangından hasar gören tarihi bir konak kurum tarafından satın alınıp otele dönüştürülüyor. 1984’te ‘Yeşil Ev’ adıyla açılan otel, 1985’te ‘Europa Nostra’ ödülüne layık görülüyor,1992-1993 yılbaşında Fransız Devlet Başkanı Mitterand’ın yeni yıl kutlamalarına ev sahipliği yapıyor. Soğukçeşme Sokağı başındaki Roma Sarnıcı, işgalci otomobil tamircilerinden kurtarılıp, dünyaca ünlü bir Roma Tavernası’na dönüştürülüyor. Mimarisi ve dekorasyonu ile büyük beğeni toplayan yapı, İstanbul’un en ilgi çekici turistik mekanlarından biri haline geliyor. Kraliçeyi ağırlayan sokak Topkapı Sarayı ile Ayasofya arasında kalan Soğukçeşme Sokağı ise baştan başa yenileniyor. Harap durumdaki 350 yıllık ahşap yapılar onarılıp turizme kazandırılıyor. Bu restorasyon o kadar başarılı oluyor ki İspanya Kraliçesi, 2000 yılında yaptığı Türkiye ziyareti sırasında Soğukçeşme evlerinde konaklıyor. Edirnekapı’daki Kariye Semti de, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu sayesinde Osmanlı kimliğini tekrar hatırlıyor. Bölgede yapılan butik otel, kenti ziyaret eden kültür sanat tutkunlarını ağırlıyor. Gülersoy, Türkiye’nin Anadolu tipi geleneksel otellerinin ilkini Safranbolu’ya kuruyor. Gülersoy önderliğinde çalışan Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, Fenerbahçe Parkı ve Feneryolu’nda restorasyonlarını sürdürürken Büyükada’nın en önemli yapılarından Fabiato Köşkü’nü onarıyor ve burayı bir kültürevine dönüştürüyor. Gülersoy, 2003 yılında Fabiato Köşkü’nde bir klasik müzik konseri dinlerken rahatsızlanıp aramızdan ayrılıyor. Ama anıları İstanbul’un sokaklarında, hayat verdiği köşklerde, kasırlarda, korularda yaşamaya devam ediyor. İstanbullular ve İstanbul’u ziyaret edip eserlerini görme fırsatı bulanlar Gülersoy ismini şükranla yad ediyor. converted into a concert hall. With its unmatched views, elegant decoration, Beyaz Köşk (White Pavilion) appeals to ears and eyes of classic music lovers. He recreated Sultanahmet A historical mansion, damaged in a fire in Sultanahmet was purchased by the association and converted into a hotel. The hotel, opened to business as ‘The Green House’ in 1984, was deemed worthy of ‘Europa Nostra’ award in 1985 and was host for the New Year celebrations of French President Mitterrand in 1992-1993. The Roman Cistern at the top of Soğukçeşme Street is rescued from squatting motor garages and turned into a world famous Roman Tavern. Attracting the attention with its architecture and decoration, the structure becomes one of the most attractive touristic sites. The street that welcomed the Queen Soğukçeşme Street between Topkapı Palace and Hagia Sophia is completely renovated. 350 years old derelict buildings are restored and opened to tourism. This restoration is so successful that the Queen of Spain resides in one of the Soğukçeşme houses in 2000 during her Turkish visit. Kariye district in Edirnekapı is reminded of its Ottoman identity thanks to Touring Association. The boutique hotel built in the district welcomes art and culture fans from every nation who visit the city. Gülersoy establishes the first of the traditional Anatolian hotels of Turkey in Safranbolu. Touring Association, working under the leadership of Gülersoy continues to carry out restorations in Fenerbahçe Park and Feneryolu, repairs Fabiato Köşk and turns this place into a culture house. Gülersoy was taken ill during a classical music concert at Fabiato Köşk in 2003 and died. But his memory continues to live in the streets of İstanbul, in pavilions, mansions, groves he breathed life into. İstanbulites and those visiting İstanbul who have had the opportunity to visit his creations remember Gülersoy’s name with gratitude. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 17 ŞEYLERİN TARİHİ history of things BEYAZ EŞYANIN RENKLİ TARİHİ Beyaz eşyanın da tarihi olur mu? Olur. Üstelik hem çok ilginç ayrıntılar verir hem de ”icatlar ihtiyaçtan doğar” sözünü doğrular Aylin Şen COLOURFUL HISTORY OF WHITE GOODS Would there be a history of white goods? Yes, there would. Not only it would provide very interesting details but it would also confirm the phrase “inventions are borne out of needs” 18 1 8 TÜR TTÜRSAB TÜ ÜR Ü RSAB RSAB SA AB D DE DER DERGİ ER RG RGİ Gİİ | TTEM G TEMMUZ EEM MMUZ MUZ U 20 2011 2011 11 D oğru! İcatların anası ihtiyaçtır. İşte en somut örnek: İlk ev tipi elektrik süpürgesini Amerikalı James Spangler icat etti. Çünkü Spangler astım hastasıydı ve uçuşan tozlarla mücadele etmek için kafa yormuştu. Öyküyü baştan alalım. Hatta Spangler’den de önceye gidelim. 1901 yılında İngiliz mühendis Cecil Booth, ‘Puffing Billy’ adını verdiği bir araçla ortaya çıktı. Bu, elektrik süpürgesinin ‘atası’ sayılabilecek sanayi tipi devasa bir mekanizmaydı. Benzinle çalışan büyük bir araç fabrika, mağaza gibi binalara yanaşıyor ve upuzun bir hortumla pislikleri alıyordu. Temizlik iyiydi iyi olmasına ama beklenen ilgiyi görmedi ve sahneden yavaş yavaş çekildi. O icat, Amerikalı Spangler’e ilham kaynağı oldu mu acaba? Yanıtını bilmiyoruz ama pek de tahmin etmiyoruz. Çünkü Booth’un çağdaşı James Spangler Ohio’da yaşayan kendi halinde bir kapıcıydı. O dönemin iletişim imkanları düşünüldüğünde, İngiliz icadını duymuş olması pek mümkün görünmüyordu. Zaten belki buna ihtiyacı da yoktu. Ne de olsa, onu ‘kendi ihtiyacı’ zorluyordu. Astım hastası Spangler, işi gereği apartmanı temizlerken tozlar yüzünden sık sık rahatsızlanıyordu. İşte o ihtiyaç, 1907 yılında icada dönüştü. İlk elektrik süpürgesi doğdu: Fanlı bir motora bağlanan bir fırça ve altına da tozları toplayacağı torba niyetine bir yastık kılıfı... İşte bu kadar basit, ama bir o kadar etkili gereç kısa sürede duyuldu. Spangler baktı ki ilgi var, küçük bir şirket kurarak üretime geçti. Sonrası masal gibi ama gerçek! Spangler’in müşterilerinden bir kadın, pek beğendiği icadı kocasına gösterdi. O da gidip Spangler ile konuştu, ş , şşirketi satın alıp elektrik elek ktri süpürgesini geliştirdi, geli g yaygınlaştırdı. ya Kim K miydi o kişi? William k Hoover! H True! Necessity is the mother of invention. Here is the most tangible example: American James Spangler invented the first home type vacuum cleaner. Because Spangler suffered from Asthma and he racked his brain to fight dust particles in the air. Let’s take the story from the beginning. In fact, let’s go beyond Spangler. Cecil Booth, an English engineer, appeared with an apparatus he named “Puffing Billy” in 1901. This was an industrial type, giant of a mechanism which could be considered the “ancestor” of vacuum cleaner. This petrol operated giant apparatus would be parked near big buildings such as factories, department stores and collect rubbish through a long hose. Despite being a good cleaner it did not get the attention it deserved and slowly disappeared from the scene. One wonders if that invention had been an inspiration to Spangler from America. We do not know the answer but we also do not think so. Because, James Spangler, who was Booth’s peer, was a doorman minding his own business, living in Ohio. When you consider the communication methods of the time, it doesn’t seem feasible for him to have heard about the invention of the Englishman. Perhaps he did not need it. After all, “his own necessity” was forcing him. Asthmatic Spangler was often ill due to dust he was subjected to while cleaning the apartment as part of his duty. That necessity turned into an invention in 1907. First vacuum cleaner was born: A brush connected to an engine with fan blades and a pillow cover used as a bag under the engine to collect the dust… it was that simple, yet so effective that the invention was heard about in a short space of time. As he became aware of the interest, Spangler formed a small company TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 19 Çin porselenlerine kıyamayınca! Türkiye’de bulaşık makinası, elektrik süpürgesinden çok daha sonra evlere girmiştir. Bu nedenle “daha yeni” bir icat olduğu düşünülür. Ama, ma, a hayır. Bulaşık makinası, elektrik süpürgesinden yarım yüzyıl kadar daha büyüktür! İlk bulaşık makinası 1850 yılında Amerikalı Joel Houghton tarafından geliştirildi. Elle döndürülen bir delikli borudan bulaşığa su fışkırtılıyordu. Ancak, tariften de anlaşılacağı üzere tek tek yıkamaktan daha fazla güç harcanıyordu. Üstelik bulaşıklar temizlenmiyordu. Bu yüzden icada kısa sürede “başarısız” yaftası asılıp rafa kaldırıldı. Derken, İllinois’li Josephine Cochrane tarih sahnesine çıktı. Zengin olduğu ve emrinde pekçok hizmetçi bulunduğu halde kıyamadığı Çin porselenlerini elleriyle yıkayan Josephine Cochrane -hep olduğu gibi- ihtiyacı icada dönüştürdü. Onun sistemi de aslında su fışkırtan bir merdane üzerine kuruluydu. Ancak bu kez su, bakırdan yapılmış bir kazanda ısıtılıyordu. Ve sabun karıştırılarak fışkırtılıyordu. Sabunlu suyla yıkanan bulaşıkların üzerine daha sonra duru su fışkırtılıyor ve titiz bayan Cochrane’i bile tatmin edecek bir temizlik sağlanıyordu. Tarih 1886 idi. Josephine Cochrane, icadıyla kocasının servetine kendi “kişisel servetini” kattı. Bununla da kalmadı, 20. yüzyıl ve sonrasında yüzmilyonlarca kadının teşekkür edeceği bir icatla tarihe geçti. Josephine Cochrane’nın icadı olan bulaşık makinesi şimdi evlerimizin ‘olmazsa olmazları’ arasında The dishwasher, an invention by Josephine Cochrane, is amongst the ‘must have’ items of a household 20 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 and started production. The rest is like a fairytale but true! A woman who liked the invention so much showed it to her husband. The husband met with Spangler, bought the company to develop vacuum cleaner further, made it more widespread. Who was that person? William Hoover! washing the dishes one by one. What’s more, the dishes weren’t cleaned. This is why his invention was put on shelves with an “unsuccessful” label on it. Then Josephine Cochrane from Illinois appeared on history’s stage. Despite being wealthy and having many servants at her service, Josephine Cochrane who washed her China porcelain herself by hand turned necessity into invention -as it always happens-. Her system too was based on a rotating wheel that Couldn’t bear the china porcelain! Dishwasher in ne ochra hine C p e s Turkey entered o J the scene much later than vacuum cleaner. That’s why it is thought to be a “more recent” invention. But, no. Dishwasher is about half a century older than the vacuum cleaner! First dishwasher was developed by American Joel Houghton in 1850. Water was poured through a pipe with holes which was rotated by hand. But, as it is clear from the description, more strength was needed to operate it than squirted water. But this time water was boiled in a copper boiler. And it was squirted after being mixed with soap. Pure water was squirted on dishes washed with soapy water and a cleanliness that would even satisfy Mrs Cochrane would be achieved. The date was 1886. With her invention, Josephine Cochrane added “her own personal wealth” to that of her husband. Not only that, but she went down in history as someone who millions of women of 20th century and later would thank for. 1834 yılında ilk ev tipi buzdolabını icat eden Jacob Perkins Jacob Perkins who invented the first house type refrigerator in 1834 Biz ona B ‘Frijder’ ‘ derdik d Beyaz eşya Be denince d en buzdolabından buzdola b d söz etmemek olmaz. Buzdolabı, bu üçlünün en eskisi. Üstelik de öyle beş on yılla değil, yüzlerce yıllık bir farkla. Ne de olsa buzdolabı konusundaki ihtiyaç diğerlerinden çok daha büyüktü. Yiyecek maddelerinin korunması gerekiyordu çünkü. Bu yüzden antik dönemden başlayarak eski Yunan, Mısır ve Hindistan’da ilkel yöntemler geliştirildi. Derin çukurlar kazılıp üzeri tahtayla kapatılıyor, yiyecek maddeleri de dağlardan getirilen kar ve buz kütlelerinin arasında o ‘dolaba’ konuyordu. Bugünkü anlamında ilk ‘ev tipi’ buzdolabı ise, 1834 yılında yine Amerika’da icat edildi. Jacob Perkins, bir pompanın sıcağı soğuğa çevirdiği aygıtıyla bu konudaki en önemli adımı attı. Ama ticari bir başarı sağlayamadı. Ticari başarı, yani ‘yaygınlaşma’ ise 1916 tarihinde Kelvinator Company üretimi buzdolapları sayesinde sağlanabildi. En büyük başarı ise, Türkiye’de uzun süre ‘buzdolabı’ anlamında kullanılan Frigidaire (Frijder) markasına nasip oldu. Elbette kendi markalarımızı yaratıp, hatta yeni teknolojilere imza attığımız döneme kadar! We called it “Frijder” You cannot not mention refrigerator when you talk about white goods. The refrigerator is the oldest of this trio. And just by five or ten years but with a difference of hundreds of years. After all, the need for a refrigerator was greater than the need for other white goods. Because, food needed to be protected. Accordingly, primitive methods were developed in ancient Greece, Egypt and India from ancient times onwards. Deep pits would be dug up and covered with planks, food materials would be placed in that “cabal” between sheets of snow and ice brought down from mountains in this pit. First “home type” refrigerator that we know today was invented in America (again!) in 1834. Jacob Perkins took the most important step in this area with his apparatus that converted hot to cold through a pump. But he was not commercially successful. Commercial success, i.e. “expansion” came in 1916 through refrigerators manufactured by Kelvinator Company. The biggest success was achieved by the Frigidaire brand, a word which was used to describe “refrigerator” in Turkey for a long time. Until of course, we created our own brands, and even signed under new Technologies! TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 21 GÜNCEL actuel MARMARA’NIN ALTI HAZİNELERLE DOLU Alptekin Baloğlu, Marmara Denizi’nin hatta Haliç’in, ‘hazinelerle’ dolu olduğunu belgeledi. Bu hazineler, şehir efsanelerine konu olan Bizans altınları değil. Soyu tükenme tehdidi altındaki denizatları, deniztavşanları, gelincik balıkları Sevinç Akyazılı Alptekin Baloğlu THE SEABED OF MARMARA IS FULL WITH TREASURES Alptekin Baloğlu documented that the Sea of Marmara and even Haliç (The Golden Horn) is full of ‘treasures’. These treasures are not the gold of Byzantine that is the subject of many urban myths. These treasures are seahorses, sea slugs, rockling fish whose breed are under the threat of extinction Ünlü fotoğrafçı Alptekin Baloğlu tehlikeli sularda da dalışlar yaptı. Baloğlu baraküda sürülerini böyle görüntüledi The famous photographer Alptekin Baloğlu also dived in dangerous waters. This is how Baloğlu photographed barracuda shoals 22 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Y anardağ patlamaları, Japonya’da yaşanan nükleer felaket, iklim değişiklikleri, ozon tabakasının hızla incelmesi… Birbiri ardına sıralanan bu felaketler insanları karamsarlığa itiyor. “Gezegenin sonu bir doğal afetle mi gelecek?” sorusu sadece komplo teorisyenlerinin değil, bilim insanlarının da aklını kurcalıyor. Ancak doğa insanoğluna güzel, umut dolu sürprizler de hazırlıyor. Biraz olsun destekle kendini hızla yeniliyor, mucizeler gerçekleştiriyor. Ünlü sualtı fotoğrafçısı Alptekin Baloğlu, çok uzakta değil tam da yanı başımızda Marmara Denizi’nin altında yaşanan mucizenin ilk tanıklarından. Kızıldeniz’den, Papua Yeni Gine’ye, Galapagos Adaları’ndan, Filipinler’e kadar pek çok bölgede dalışlar yapıp gördüğü rengarenk dünyayı fotoğraflayan Baloğlu, 5 yıl önce, “Kendi şehrimin denizlerinde neler oluyor” diyerek kolları sıvamış. İSKİ ve Büyükşehir Belediyesi ile görüşerek, yapılan arıtma çalışmalarının denizlere yansımalarını görüntülemek üzere 15 günlük bir maceraya atılmış. Ortaköy’de denizatları yüzüyor İstanbul ve civarında tam 20 bölgede dalışlar gerçekleştiren Baloğlu, işe önce Ortaköy kıyılarından başlamış ve ilk sürprizlerle burada karşılaşmış. Ortaköy Meydanı’na yakın bir bölgede dalan Baloğlu, burada dilbalığı yavruları, istavritler, gelincik balıkları ve iskorpitlerle karşılaşmış. Baloğlu’na en büyük sürprizi ise denizatları yapmış. Alptekin Baloğlu, Ortaköy Meydanı’nın yaklaşık 50 metre kadar açığında en gizemli sualtı canlılarından denizatları ile burun buruna gelmiş. Nesli tükenmekte olan denizatlarını görür görmez deklanşörüne dokunan Baloğlu, “Son 40 yılda denizlerimizi fazlasıyla kirletmiştik ve Marmara çok fazla hasar almıştı. Bu fikirlerle dalışa başlamış ve beklentilerimizi çok daha düşük Alptekin Baloğlu Alptekin Baloğlu tutmuştuk. Ancak doğanın ne kadar dirençli olduğunu gördüm. Denizlerimiz onlarca nlarca yıl aralıksız olarak raak kirletilmesine rağmen a ağmen arıtma çalışmalarıyla a arıyla kendini onarmıştı. Bu rengarenk sualtı tı dünyasında denizatları ile karşılaşmak ise tarif edilemez e ez bir mutluluktu. Fotoğraflarımı çekip ç tekneye çıktığımda, m mda, sevinçten bağırdığımı rdığımı hatırlıyorum.” diyor. Denizatı, Bebek Sea horse, Bebek Volcanic eruptions, nuclear disaster experienced in Japan, climate changes, rapid depletion of the ozone layer… These disasters that follow each other are making people pessimistic. The question of “will the end of the planet be through a natural disaster?” is keeping busy not only conspiracy theorists but scientists too. But nature also prepares beautiful, surprises filled with hope, for humanity. Nature renews itself rapidly with a little bit of help, performs miracles. Famous marine photographer Alptekin Baloğlu is one of the first witnesses of the miracle, not too far away but right next door, in the Sea of Marmara. Baloğlu, who dived in many regions from Red Sea to Papua New Guinnea, from Galapagos Islands to Philippines to photograph the colourful world he witnessed had embarked to find the answer to “what is happening in the seas of my own city”. He embarked on a 15 day adventure to photograph the underwater reflections of treatment works with the permissions of İSKİ (İstanbul Water and Sewerage Works) and Metropolitan Municipality. Seahorses swim in Ortaköy Baloğlu who made 20 dives in areas around İstanbul started to work in Ortaköy shores and came across his first surprise here. Diving in an area near Ortaköy Square, Baloğlu spotted baby sole fish, mackerel, rockling fish and scorpion fish here. The biggest surprise for Baloğlu was the sea horses. Alptekin Baloğlu came face to face with seahorses, one of the most mysterious creatures of the marine life, just 50 meters from Ortaköy Square. Baloğlu, who pressed the shutter release as soon as he saw seahorses which are threatened with extinction, says “We have enormously polluted our seas in the last 40 years and Marmara has received too much damage. We started to dive with that in mind and kept our expectations rather low. But I saw how stubborn the nature is. Despite being polluted for decades it had repaired itself with a purification process. And to encounter sea horses in this colourful underwater world was an indescribable happiness. I remember shouting with joy when I TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 23 Haliç’te deniztavşanları! Alptekin Baloğlu ve ekibi bu kez de tüm cesaretlerini toplayıp Haliç bölgesine yönelmiş. Haliç’in tabanının çamur dolu olması nedeniyle dalış için riskli bir bölge olduğunu dile getiren Baloğlu, “Bölge tehlikeliydi ve görüş mesafesi azdı. Fotoğraf çekiminin neredeyse imkansıza yakın olduğunu düşünüyorduk. Çamurla dolu tabanı dikkatle izliyordum ki bir anda küçük bir hareketlenme fark ettim; karşımda bir deniztavşanı duruyordu. Bir iki kare fotoğraf çekebildim. Bu minik deniz canlısı paletlerimizin hareketlerinden rahatsız olmuştu ve bulanık suyun içinde izini kaybettiriverdi. Bu Haliç’te popülasyonun çeşitlendiğini göstermek açısından çok önemli bir andı. Ama yaşadığım bu küçük anlar denizlerimizin tekrar yaşamla buluştuğunu gösterdi. Bu güzelliklerin ilk tanıklarından bir olmuş, üstelik 24 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 climbed aboard the boat after taking photographs”. Seaslugs in Haliç! Having been encouraged, Alptekin Baloğlu and his team this time headed for Haliç area. Describing Haliç as a risky dive area due to murky waters and muddy seabed, Alptekin Baloğlu said “It was a dangerous area and the visibility was low and we thought taking photographs would be nearly impossible. Just as I was watching the muddy seabed carefully, I noticed a small movement; there in front me was a sea slug. I could only take a couple of photographs. This little sea creature was disturbed by the movement from out fins and disappeared in muddy waters. This was an important moment in terms of proving that the population in Haliç was being diversified. But these little moments I have experienced proved that life had returned to our seas. I have been one of the first people to witness this beauty and what’s more I have Deniz tavşanı, Haliç (üstte), gelincik balığı, Sivriada (ortada), anemon, Yassıada (altta) Sea slug, Haliç (Golden Horn) (above), rockling fish, Sivriada (centre), anemon, Yassıada (below) bunları belgeleyebilmiştim.” diye konuşuyor. Baloğlu, bu dalışlar sırasında tanık olup belgelediği anları, ‘İstanbul’un Sualtı Yaşamı’ isimli bir kitapta topladı. 2005 yılında yayınlanan kitap büyük beğeni topladı. Bununla da kalmadı 2009 yılında da ‘Bir Balığın Gözüyle İstanbul’ isimli bir kitabı fotoğraf severler ve İstanbul aşıklarıyla buluşturdu. Özellikle ilk ve orta dereceli okullarda çocuklara çevre bilinci aşılamak için seminerler düzenledi, dia gösterileri yaptı. Çocuklara çevre bilinci ve deniz sevgisi aşılamaya çalıştı. been able to document it”. Baloğlu compiled these moments that he witnessed and documented during his dives in a book titled “Underwater Life in İstanbul”. The book, published in 2005, was widely acclaimed. He didn’t stop there and in 2009 he published “İstanbul Through the Eyes of a Fish” for photography fans and lovers of İstanbul. He organised seminars aimed especially at first and secondary school children to instil an environmental awareness, he presented slide shows. He endeavoured to instil an environmental conscious and love of sea in children. Sponsor arıyor Alptekin Baloğlu’nun İstanbul’un sualtına duyduğu özlem son bir yıl içinde iyice arttı. Ünlü fotoğrafçı, 2005 yılında canlanışına şahitlik ettiği Marmara Denizi’nin 2011 yılındaki halini belgelemek için sponsor arayışında. Tek umudu ise daha fazla sualtı canlısı görmek, gördüklerini fotoğraflamak ve bu güzellikleri kamuoyu ile bir an önce paylaşabilmek. Looking for a sponsor The craving Alptekin Baloğlu felt for marine life in İstanbul rapidly increased in the last year. The famous photographer is looking for a sponsor to document the Sea of Marmara in 2011 after witnessing it coming to life in 2005. His only hope is to see more marine creatures, photograph everything he witnesses and share them with public as soon as possible. Çamuka, Burgaz Adası (altta), horozbina, Bebek (ortada) Sparling, Burgaz Island (below), blenny, Bebek (centre) Yunus, Kalamış Dolphin, Kalamış TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 25 TARİH history YEREBATAN SARAYI Yerebatan Sarnıcı, suların içinden yükselen sütunlarıyla gizemli bir yeraltı şehrini andırıyor. Medusa başlarıyla ünlü bu yapıda, mimari deha suyla buluşuyor, tarih efsanelere karışıyor Sevinç Akyazılı Rasim Konyar YEREBATAN PALACE Yerebatan Cistern resembles a mysterious underground city with columns rising from the water. Architectural genius meets with water, history mixes in with legends in this structure which is famous for Medusa heads 26 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 27 İ stanbul’u ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gereken yapılardan biri Sultanahmet Meydanı’nın altındaki Yerebatan Sarnıcı. Aslında bir tatlısu deposu. 542 yılında Bizans saraylarına su sağlamak için I. Justinyen tarafından yaptırılmış. Ama, ‘Yerebatan Sarayı’ diye anılmayı hakkeden görkemiyle ve inanılmaz rakamlarıyla yüzyıllar içinde bir efsaneye dönüşmüş. Bazı kaynaklara göre, sarnıcın inşaatında 7 bin köle çalıştırılmış. Bu müthiş rakam tartışılsa bile, inşaatın boyutları çabanın büyüklüğünü ortaya koyuyor. 20’inci yüzyılın başında bir grup Alman denizaltıcının çıkardığı sarnıç planına göre yapı, 145 metre uzunluğa 65 metre genişliğe sahip. Ve tam 9 bin 800 metrekare alanı kaplıyor. Dönemin tekniğini aşan bu devasa sarnıç 9’ar metre yükseklikteki 336 sütun tarafından destekleniyor. Her birinin arasında 4.8 metrelik bir aralık bırakılan sütunlar 12 dizi halinde 28’erli gruplar olarak diziliyor. Sarnıcın tavan ağırlığı, tonozlar ve kemerler aracılığıyla farklı mermer türlerinden oyulmuş sütunlara aktarılıyor… Bazıları, ‘dor’ bazıları ‘corint’ üslubunu yansıtan başlıklarla taçlandırılan sütunlar, tonozları, tonozlar ise tuğla kemerleri taşıyarak yapıyı bin 600 yıldır ayakta tutuyor. Bir ‘sütun ormanı’nı andıran Yerebatan Sarnıcı İmparator I. Justinyen tarafından yaptırıldı Resembling a ‘forest of columns’, Yerebatan Cistern was built by Emperor Justinian I 28 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 İmparator I. Justinyen Emperor Justinian I Yerebatan Cistern below Sultanahmet Square is one of the must-see structures for those visiting İstanbul. It is essentially a water depot. It was built by Justinianus I to provide water to Byzantine palaces in 542. But it had turned into a legend over the centuries with a splendour and incredible numbers and was deservedly called “Yerebatan Palace”... According to some sources, 7 thousand slaves had worked in the construction of the cistern. Even if this incredible number is debatable, the dimensions of the construction display the grandeur of the effort. According to the plans of the cistern drawn at the turn of 20th century by a group of German submariners, the structure is 145 metres long and 65 metres wide. It covers an area of 9 thousand 800 square meters. This giant cistern which was well in advance of the technique of its time is supported by 336 columns, each of which is 9 metres tall. The columns have a space of 4.8 metres between them and are arranged in 12 rows in groups of 28. The ceiling weight of the cistern is conveyed on to columns carved from different marble types through vaults and arches… The columns, some of which reflect ‘dor’ style caps while others reflect ‘corint’ style caps, carry the vaults and the vaults carry the brick arches to keep the building upright for one thousand 600 years. Ters Medusa başı (yanda), ‘gözyaşı sütunları’ndan bir örnek (altta) Upside down Medusa head (side), an example from ‘teardrop columns’ (below) En popüler canavarlar Yerebatan Sarnıcı’na loş bir hava hakim. Bu loşluk, rutubet kokulu, yazın en sıcak günlerinde bile serin olan bu yapıyı daha da gizemli ve çekici kılıyor... Üzerindeki motifleri ‘gözyaşı’ damlalarına benzetildiği için, ‘Ağlayan Sütun’ adıyla anılan sütunların ise inşaatta ölen kölelerin anısını yaşatmak için başka bir yapıdan buraya taşındığı iddialar arasında. Suların içinden yükselen ‘sütun ormanı’ndaki platformlarda yürürken, bir yandan gözlerinizin önünde Yunan Mitolojisi canlanıyor diğer yandan da gerçeklik algınız sarsılıyor. Çünkü her bir saç teli yılandan devasa Medusa başları sütunların üstünü süslemiyor, aksine ters dönmüş halde suyun içinde yatıyor. Yerebatan Sarnıcı’nın en çok ilgi çeken bölümü de burası. Her gün burayı ziyaret eden binlerce kişi, yüzlerce yıldır suyun içinde yatan Medusa başlarının önünde fotoğraf çektirmeye çalışırken kuyruklar oluşturuyor. Paganizmin reddi mi batıl inanç mı Bu yapıda kaide olarak kullanılan Medusa başlarının M.S. 4’üncü yüzyılda yapıldığı ve bir başka yapıdan sökülerek buraya getirildiği tahmin ediliyor. Medusa başlarının birinin ters çevrilmiş birininse yan yatırılmış olmasının nedenlerine ilişkin farklı tarihçiler farklı görüşler ileri sürüyor. Kimileri pagan inanışlarının yeni Hıristiyan olmuş Bizans halkını hala etkilediğini ileri sürerek; “Medusa başlarının bakanları taşa çevirmesinden korkuluyordu. Bu nedenle lanetin bozulmasını isteyen Bizanslılar heykelleri ters çevirerek suya hapsettiler” diyor. Kimileri de çok tanrılı dönemden kalan bu inanç sembollerinin, Bizanslılar tarafından özellikle ters çevrildiğine, bu yolla eski dini terk ettiklerine dair bir mesaj verildiğini iddia ediyor. Bir diğer grubun tezi ise çok daha sade: “İnşaat sırasında Bizans Arap ordusunun tehdidi altındaydı ve bu nedenle yapı aceleye getirildi, sütunlar hızlıca The most popular dragons A dusky air prevails in Yerebatan Cistern. This dusky, damp smell which makes this building feel cool even in the hottest days of summer also makes it more mysterious and appealing… It is claimed that ‘weeping columns’, so named because motifs on them resemble ‘teardrops’, have been relocated here from a different structure to keep alive memories of slaves who died during its construction. When you walk on the platform on ‘the forest of columns’ that rise from the water, Greek Mythology comes alive before your very eyes while at the same time your sense of reality is swayed. Because Medusa heads with snakes representing strands of hair do not decorate column heads, but they are upside down lying in water. The most interesting section of Yerebatan Cistern is here. Long queues form while thousands of people who visit it every day try to get their photographs taken in front of Medusa heads which have been lying in water for thousands of years,. Rejection of Paganism or superstition It is thought that Medusa heads used as pedestals in this structure were built in 4th century AD and brought here from another building. Different historians offer different views for the reason that one of the Medusa heads is upside down while the other is laying sideways. Some suggest that pagan beliefs continued to influence people of Byzantine who recently became Christians and say; “It was feared that Medusa heads would turn those staring at them into stones. That’s why Byzantines who wanted to break the spell turned the statues upside down and locked them in water”. Some suggest that these symbols of faith from polytheistic period were deliberately turned upside down by Byzantines to give a message that they have left the old religion. Explanation TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 29 yerleştirilirken başların yönüne kimse dikkat edemedi…” Topkapı Sarayı’na da su sağladı Dikkatlerden kaçan yalnızca Medusa başları değildi. İstanbul’un fethi sonrasında da uzun süre sarnıcın kendisi dikkatlerden kaçtı. Sarnıç fetihten yaklaşık 100 yıl kadar sonra, bölgedeki yapılaşmanın artmasıyla farkedildi. Bazı binaların zeminini su bastı... “Bazıları küçük deliklerden sepet sallayıp balık tutuyor.” Söylentisiyle bir araya gelince araştırma şart oldu. Ve Yerebatan Sarnıcı ortaya çıkartıldı. 100 bin ton su kapasiteli sarnıç, Osmanlı döneminde de su ihtiyacı için kullanıldı. Hatta Topkapı Sarayı’nın bahçeleri buradan getirtilen su ile yeşillendi. Durgun su yerine çeşme suyunu tercih eden Osmanlılar şehirde kendi su tesislerini kurduktan sonra burayı kullanmaktan vazgeçince yapı atıl kaldı. Ancak tamamen kaderine terk edilmedi. 1600 yıllık tarihi boyunca da zaman zaman gündeme alındı. Örneğin III. Ahmed ve II. Abdülhamid dönemlerinde tadilattan geçti. Sarnıcın kurtarılması için en önemli adımlarsa 1940’larda atıldı. Binanın giriş bölümünün üzerindeki evler istimlak edildi. Sarnıca giriş kapısı olarak bir bina yapıldı.1984 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından zemin temizliği yapılan sarnıç ışıklandırıldı. Yürüyüş platformlarının ilave edilmesinden sonra ise turizme kazandırıldı. Şimdi ise İstanbul’daki en ilginç Bizans miraslarından olan sarnıç, her milletten binlerce ziyaretçiye kollarını açıyor. Üstelik sadece sanat tarihi meraklılarını, kültür sanat tutkunu turistleri de ağırlamıyor. Sarnıcın ziyaretçileri arasında mitoloji tutkunları ve gizem düşkünleri de var. Ters çevrilmiş Medusa başlarının taşıdığı sütunlardan akan suları, Medusa’nın ağladığı şeklinde yorumlayanlar ve sırf bunu görmek için bile sarnıca gelenler var. Yerebatan Sarnıcı, yüzlerce yıldır insanları kendine çekti ve halen çekmeye devam ediyor. Kısacası “efsane” varlığını koruyor! 30 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 of another group is simpler: “During the construction, Byzantium was under the threat of Arabs and that resulted in construction to be completed in haste, and nobody realised the direction of column heads while they were being positioned in a hurry…” It provided water for Topkapı Palace It wasn’t just Medusa heads that escaped the attention. The cistern itself had gone unnoticed for a long period after the conquest of İstanbul. It was noticed almost 100 years after the conquest as a result of increase in the build-up in the area. Basement of some buildings were flooded… Combined with rumours of “some people are fishing using small baskets dangled down”, an investigation became a must. And Yerebatan Cistern was unearthed. The 100 thousand tonnes capacity cistern was also used during Ottoman period. In fact, the water from the cistern was used in the gardens of Topkapı Palace. Preferring running water to still water, Ottomans abandoned the cistern after they constructed their own water facilities and the place was left idle. But it wasn’t completely left to its own fate. It became the focus from time to time during its 1600 year long history. For instance, it was renovated during the reigns of Ahmed III and Abdülhamid II. The most important steps to salvage the cistern were taken in 1940s. Houses that occupied the entrance to the building were confiscated. A building was constructed as the entrance gate to the cistern. The cistern was illuminated in 1984 by İstanbul Metropolitan Municipality who also carried out ground clearance. Nowadays, the cistern, one of the most interesting Byzantine heritages in İstanbul, welcomes thousands of visitors from every nation. Furthermore, it does not just welcome tourists who are curious about art history, passionate about art and culture. Among visitors to the cistern are mythology enthusiasts and devotees of mysteries. There are even those who interpret the water on upside down Medusa heads as tears of Medusa and visit the cistern just to see that. Yerebatan Cistern attracted people for hundreds of years and still continues to do so. In short, “the legend” still keeps its existence! Dünya turizmini İzmir’de keşfedin! Explore the world’s tourism in İzmir! 08-11 Aralık December 2011 Turizm Fuar ve Konferansı Tourism Fair & Conference İzmir Uluslararası Fuar Alanı, Kültürpark İzmir International Fair Center, Kültürpark www.travelturkey-expo.com T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde Under the patronage of Ministry of Culture & Tourism Partner Ülke Partner Country Organizasyon Organizers Partner İl Partner City KÜTAHYA Member Medya Sponsoru Media Sponsor Havayolu Sponsorları Airline Sponsors RESTORAN restaurant BİR LEZZET ŞÖLENİ VE MARKALAŞMA SERÜVENİ Florya’da 3 bin metrekarelik bir alanda hizmet veren Beyti Lokantası, 60 yılı aşkın bir süredir Türk damak tadını dünyaya tanıtıyor. Restoranın ünlü konukları arasında Amerika’dan Rusya’ya devlet başkanları ve Hollywood yıldızları bulunuyor Sevinç Akyazılı A FEAST OF TASTE AND AN ADVENTURE OF BRANDING Serving in Florya over a 3 thousand square meter area, Beyti Restaurant has been representing Turkish taste in the world for more than 60 years. There are heads of states from America to Russia and Hollywood stars among the famous guests of the restaurant 32 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 ũ67$1%8/$5.(2/2-ũ0h=(/(5ũ.2/(.6ũ<2181'$1 dæ1æ0æ+5$3 (UNHQ2VPDQOÔ'|QHPL oLQLVDQDWÔQDKkNLPRODQ UHQNOLVÔUWHNQLåLLOH\DSÔOPÔè WDULKOL.DUDPDQRåOX æEUDKLP%H\æPDUHWLµQHDLW oLQLPLKUDS%LWNLVHOYH JHRPHWULNEH]HPHOL oLQLOHYKDODUGDQROXèDQPLKUDEÔQ NLWDEHSDQRVXQGDQHVLKKDWOD %DNDUD6UHVLµQLQ $\HWHO.UVvD\HWL NIvKDWODGDYH D\HWOHUL\D]ÔOÔGÔU $QD6SRQVRU æVWDQEXO$UNHRORML0]HOHUL 7h56$%µÔQGHVWHåL\OH\HQLOHQL\RU æVWDQEXO$UNHRORML0]HOHUL 2VPDQ+DPGL%H\<RNXèX6XOWDQDKPHWæVWDQEXO7HOZZZLVWDQEXODUNHRORMLJRYWU B eyti Kebap, İstanbullu lezzet tutkunlarının ve gastronomi uzmanlarının gayet yakından tanıdığı bir mekan. Ünü Türkiye sınırlarını aşan bu lokanta, dünyanın en önemli devlet başkanlarına, prenslere, prenseslere, Hollywood’un ünlü simalarına ve jet sosyetenin üyelerine Türk mutfağını tanıtıyor. 20’yi aşkın uluslararası gastronomi ödülüne layık görülen Beyti Lokantası ününü, yiyeceklerinin lezzeti, kaliteli hizmetine olduğu kadar Beyti Güler’in stratejik zekasına da borçlu. Güler, 1945 yılında Beyti Lokantası’nın sahibi Beyti Güler Beyti Güler, the owner of Beyti Restaurant 34 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Küçükçekmece’de açtığı 4 masalık esnaf lokantasını, bir dünya markası haline getirmiş. Fransız yazar Jean Watin Augouard’ın, Cartier, Bentley gibi 304 markayı incelediği ‘Markaların Öyküsü’ isimli kitapta Beyti de kendine yer bulmuş. Gorbaçov’dan Clinton’a, İnönü’den Erdoğan’a Beyti Lokantası konuklarını sıradan bir restorandan çok daha etkileyici bir görüntü ile karşılıyor. Florya’da üç bin metrekare alana yayılmış yeşillikler içinde koskoca bir köşk… Kapı girişinden itibaren yerlere serilmiş İran, Afgan ve Türkmen halıları, içleri ışıklandırılmış cam dolaplar içinde onlarca madalya, ödül plaket, tebrik ve teşekkür mesajları, hediyeler... Onların yanında restoranı ziyaret eden önemli Beyti Kebap is a well known establishment among the taste lovers and gastronomy experts of İstanbul. The restaurant, whose fame goes beyond the borders of Turkey, introduces Turkish cuisine to the world’s most important heads of states, princes, princesses, famous faces of Hollywood and members of the high society. Worthy of more than 20 international gastronomy awards, Beyti Restaurant owes its popularity to strategic intelligence of Beyti Güler as much as the taste of its food and quality of its service. Beyti Güler opened a small, 4 table restaurant for shop keepers in 1945 and turned it into a world brand. He has been so successful during this branding process that he attracted the attention of the French author Jean Watin Augouard. Beyti Restaurant found a place in the author’s book named ‘Story of Brands’ which examines 304 brands, amongst giants such as Cartier, Bentley, Rolls Royce. From Gorbachev to Clinton, from İnönü to Erdoğan Beyti Restaurant meets its guests with a more impressive spectacle than an ordinary restaurant. An enormous mansion amongst trees spread over a 3 thousand square metre area in Florya… Carpets from Iran, Afghanistan and Turkmenistan spread over the entrance from the door, panelling chosen with care, hundreds of medals, award plates, congratulatory and thankful messages, gifts displayed in lit glass cabinets… Next to them are hundreds of photographs of important names who visited the restaurant… İsmet İnönü, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, former American presidents Richard Nixon, Jimmy Carter, Bill Clinton, Legendary Russian leader Mikhail Gorbachev, Chinese President Li Xiannian, former French president Jacque Chirac, American author Arthur Miller, Sylvie Vartan, Johnny Hallyday ve Danny Kaye… These are just some of the famous names who have eaten at TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 35 isimlere ait yüzlerce fotoğraf… İsmet İnönü, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, ABD eski devlet başkanları Richard Nixon, Jimmy Carter, Bill Clinton, efsane Rus lider Mihail Gorbaçov, Çin Cumhurbaşkanı Li Xiannian, Fransa eski devlet başkanlarından Jacques Chirac, Amerikalı yazar Arthur Miller, Sylvie Vartan, Johny Hallyday ve Danny Kaye… Bu isimler Beyti Lokantası’nda yemek yiyip mutlu ayrılan ünlü isimlerden sadece bazıları. Restoranın çiçek bahçesini andıran ön ve arka terasları yaz aylarında keyifli yemek davetlerine ev sahipliği yapıyor. Özenle döşenmiş iç mekan ise, 11 salon, 3 teras ve dört mutfaktan oluşuyor. Çinili, Kubbeli ve VIP salonlar mekanın en gösterişli bölümleri.. Zeytinyağlıları denemelisiniz Beyti Restoran, adının çağrıştırdığı gibi sadece bir et restoranı değil. Menüyü elinize aldığınız andan itibaren bunu anlıyorsunuz. İstanbul’un en iyi zeytinyağlı enginarı burada servis ediliyor. Bayrampaşa’dan getirilen kılçıksız enginarlar, arpacık soğanlarla, patatesle, havuçlu garnitürle buluşup, portakal suyuyla lezzetlendiriliyor. Patlıcanlı pilav, dolma ve sarmalar, zeytinyağlı menüsünün en güzel, en lezzetli seçenekleri… Burada sebzeler sadece mevsiminde hazırlanıp sunuluyor. Hamur işi sevenlere ise başlangıç olarak su böreği servis ediliyor. Tel tel ağızda dağılan böreğin, hamuru da, yağı da, peyniri de tam kıvamında. Izgara ve marine mucizesi Tabi ki menünün en iddialı bölümü et yemekleri. Kuzu ve dana eti karışımıyla hazırlanan köfteler yanlarında patates püresiyle, şişler pilav ile, restoranın starı Beyti, patlıcan beğendi ile servis ediliyor. Yağlı kuzu kontrfilesi içine yine 36 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 kuzu bonfilesi sarılıp, kalın dilimler halinde kesilen etler soğan ve tuzla marine ediliyor. Izgarada pişirilen etler, ‘beyti’ adıyla sofraları şenlendiriyor. İstanbul’daki ilk döner yapan restoranlardan olan Beyti’de dönerin tadı ise bir başka. Sabah saatlerinde şişe takılan dönerler saatler 15.00’i gösterdiğinde bitmemişse hemen atılıp yerine yenisi takılıyor. Şarap menüsü çok zengin Etin yanında şarap sevenlerdenseniz Beyti sizi bu anlamda da şaşırtacak. Restoranın şarap menüsünde bilinen tüm Türk markalarının yanı sıra Fransız, Şili, Amerika, Avustralyalı üreticilerin 99 şarabı bulunuyor. Fiyatları 50 liradan başlayan şarapların menüdeki en yüksek fiyatlısı bin 200 liralık bir Fransız markası. Ancak şarap çeşitleri menüdekilerle sınırlı değilmiş. Yani hiç beklemediğiniz bir şarabı da Beyti’de bulmanız mümkün. Tatlı menüsü ise klasik Türk tatlılarından oluşuyor. Yemeğin sonunda ise bir fincan Türk kahvesi ile likör içebilirsiniz. Adres: Orman Sok. N:8 Florya-İstanbul Tel: 0212 663 29 90 (3 hat) Beyti Restaurant and left happy. The front and back terraces of the restaurant which resemble flower gardens are host to enjoyable diner parties in summer months. Meticulously decorated interior space is made up of 11 halls and four kitchens. Tiled, domed and VIP halls are the most spectacular sections of the establishment... Must try dishes cooked with olive oil As the name suggests, Beyti Restaurant isn’t just a meat restaurant. You realise that from the moment you pick up the menu. The best artichoke heart cooked in olive oil in İstanbul is served here. Peeled artichokes brought over from Bayrampaşa are added flavours with shallots, potatoes, small carrots and marinated in orange juice. Pilaf rice with aubergine, stuffed peppers and wine leaves, are the best and the most delicious choices of the menu… Here, only the vegetables in season are served. For those who love pastry, layered pastry (su böreği) is served as a starter. Dough, butter and cheese of the layered pastry, which melts in your mouth, is just right. Miracle of grill and marinade The most ambitious section of the menu without a doubt is the meat dishes. Köftes prepared with a mixture of lamb and veal meat is served with mash potatoes, shishes with pilaf, the star of the restaurant Beyti with an aubergine side dish. Lamb strip loin is wrapped inside tenderloin lamb steak and cut thickly to be marinated with onions and salt. The meat which is cooked on the grill cheers the tables with ‘beyti’ name. Beyti is one of the first restaurants in İstanbul to offer döner and the taste of döner in Beyti is something else. If döner, which is placed on skewers early in the morning, is not finished by 3pm then it is immediately discarded and a new one is placed on the skewer. Wine menu is very rich If you are one of those who like wine with meat then Beyti will surprise you in that respect too. There are 99 wines in the wine menu of the restaurant from French, Chilean, American, Australian wine producers alongside all known Turkish brands. The most expensive wine on the menu where the wine prices start from 50 TL is a French wine with a price tag of one thousand 200 TL. But the selection of wine is not limited to what’s on the menu. This means that, you can find an unexpected wine at Beyti. Dessert menu includes classic Turkish desserts. You can finish off your meal with a cup of Turkish coffee and liquor. Address: Orman Str. N:8 Florya - İstanbul Tel: +90 (0) 212 663 29 90 (3 lines) GÜNCEL actual PORSELENİN IŞILTISIYLA HAYATINIZI RENKLENDİRİN Kütahya Porselen ve Kütahya Seramik, Osmanlı Sarayları’nı süsleyen geleneksel desenleri 21’inci yüzyılın modern ve sade çizgileriyle buluşturuyor COLOUR YOUR LIFE WITH THE GLIMMER OF PORCELAIN Kütahya Porselen and Kütahya Seramik are bringing together traditional designs that adorned Ottoman Palaces with modern and plain lines of 21st century 38 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 A rkeolojik kazılar, Anadolu’daki seramik işçiliğinin 8 bin yıl önce başladığını gösteriyor. Başlarda sadece yiyecek ve içecekleri saklamak için kullanılan seramik objeler, insanın evrimiyle birlikte gün geçtikçe gelişti, güzelleşti. İznik ve Kütahya, çini ile seramik işçiliğinin Anadolu’daki en önemli merkezleri oldu. Buralarda yetişen ustaların eserleri, köşkleri, sarayları süsledi. Osmanlı Sarayları 15’nci yüzyılda porselenle tanıştı. Ancak son derece pahalı olan porselen ürünler uzun yıllar boyunca sadece asillerin evlerine, sofralarına konuk olabildi. Bu iki sağlıklı ve estetik malzeme, fabrikasyon üretimin başlamasıyla geniş kitlelerle buluştu. Dünyanın en büyük üreticilerinden 1970’de kurulan Kütahya Porselen ve 1989 yılında kurulan Kütahya Seramik, Türk geleneksel desenlerini ve renklerini dünyaya tanıttı. Çay fincanlarından, yemek takımlarına kadar çok sayıda ürünü satışa sunan şirket, 30 yılda dünyanın en büyük 10 porselen üreticisinden biri haline geldi. Kütahya Porselen ve Kütahya Seramik, birbirinden güzel mutfak ürünlerini, ev aksesuarlarını, banyo ve mutfak ekipmanlarını, tek kapıdan girilen fakat iki ayrı bölüme ayrılan showroomları vasıtasıyla tanıtıyor. İstanbul Mecidiyeköy’de, bin 800 metrekarelik iki katlı bir satış mağazası açan şirket, burada seramik ve porselen koleksiyonlarının en şık ve iddialı tasarımlarını sergiliyor. Mağazanın giriş katında, fiyatları 280 TL-2 bin lira arası değişen günlük kullanıma yönelik ürünler, ikinci katında ise her biri birbirinden güzel el işçiliği ürünler sergileniyor. Buradaki ürünlerin fiyatları ise 37 TL-8 bin TL arasında değişiyor. Kütahya Porselen ve Kütahya Seramik ürünlerini yakından görmek ve kullanım kolaylıkları hakkında bilgi almak isteyenler Türkiye genelindeki 6 showroom’u ziyaret edebilirler. Adres: Ortaklar Cad. Bahçeler Sok. No:20 Mecidiyeköy-İSTANBUL Telefon: 0212 273 25 76 Archaeological findings indicate that working with ceramic in Anatolia goes back for 8 thousand years. Ceramic objects which were used as storage for food and drink at the beginning had improved and became prettier over time with the evolution of humans. İznik and Kütahya became important centres of tile and ceramic craftsmanship in Anatolia. Creations of masters who developed their skills here have adorned mansions, palaces. Ottoman Palaces were introduced to porcelain in 15th century. But porcelain products only have been the guest of the houses and the dinner tables of nobilities for many years as they were very expensive. With mass production, these two healthy and aesthetic materials reached to a wider audience. One of the biggest producers of the world Kütahya Porselen, founded in 1970 and Kütahya Seramik, founded in 1989 introduced traditional Turkish designs and colours to the world. Offering many products from tea cups to dinner table sets for sale, the company became one of the top 10 porcelain producers of the world in 30 years. Kütahya Porselen and Kütahya Seramik introduce kitchen products each one more beautiful than the other, home accessories, bathroom and kitchen equipments in two section showrooms entered through a single door. Opening a two storey store spread over one thousand 800 square metres area in Mecidiyeköy in İstanbul, the company displays the most stylish and the most ambitious designs of its ceramic and porcelain collections. Products used in daily life and in the price range of 280 TL – 2 thousand TL are displayed at the entrance level of the store while hand crafted products, each one more beautiful than the other, are displayed on the second level. The prices of products on this level vary between 37 TL – 8 thousand TL. Anyone who wishes to take a closer look at Kütahya Porselen and Kütahya Seramik products and obtain information on ease of use may visit 6 showrooms across Turkey. Address: Ortaklar Str. Bahçeler Str. No:20 Mecidiyeköy-İSTANBUL Telephone: +90 (0) 212 273 25 76 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 39 GÜNCEL actuel AB BAKANI EGEMEN BAĞIŞ: TURİZM BİZİ AB’YE TAŞIYACAK AB Bakanı Egemen Bağış, “Turizmcilerin ülke imajına sağladığı katkı Türkiye’nin AB yolunu açıyor. 2023’te 50 milyar dolarlık turizm gelirine ulaşmak artık hayal değil.” dedi Sevinç Akyazılı EU MINISTER EGEMEN BAĞIŞ: TOURISM WILL TAKE US TO EU EU Minister Egemen Bağış said, “Contribution by tourism professionals to the image of the country is paving Turkey’s way to EU. It is no longer a dream to reach a tourism income of 50 billion US dollars in 2023” T ÜRSAB tarafından Kandilli Adile Sultan Sarayı’nda düzenlenen toplantıda AB Bakanı Egemen Bağış turizm sektörünün temsilcileriyle bir araya geldi. 1 Haziran’da düzenlenen toplantıda turizmcilerin ülke tanıtımına büyük katkı sağladığını belirten Bağış, “Turizmcilerin yarattığı olumlu imaj bizi AB’ye taşıyacak.” mesajını verdi. TÜRSAB’ın kuruluşundan bu yana geçen 39 yıllık süreçte bir dünya markası haline geldiğini dile getiren Bağış, “Turizm sektörünün çalışanları sadece ülkeye turist getirmiyor, Türkiye’nin imajı açısından önemli bir görev üstleniyor. Türkiye’yi ziyaret eden yabancılar ülkemizin AB üyeliğine daha sıcak bakıyor. Siz Türkiye’nin imajını doğru vermeseydiniz AB ile müzakere tarihi alamazdık. Bu başarıda payınız büyük.” diye konuştu. Hedeflere ulaşmak mümkün Turizm alanında tabuların aşıldığına da dikkat çeken Bağış, “Sümela’daki, Akdamar’daki ayinlerde, ‘Vatan elden gidiyor’, ‘Dinimize karışacaklar’ diye nutuklar atması beklenen çevrelerin bile doğru bilgilendirildiğinde yurt dışından gelen konukları misafir olarak kabul ettiğini gördük. 2023’de Türkiye’nin artık dünya pazarında en çok turist çeken 5 ülkeden biri olması öngörülüyor. 50 milyar dolarlık bir turizm gelirinden bahsediyoruz. Sağlık turizmi, kültür turizmi ve inanç turizmi alanlarında da kendimizi geliştirmemiz halinde bu hedefe rahatlıkla ulaşabiliriz.” dedi. Kavga değil huzur istiyoruz Toplantıda konuşan TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ise Türkiye’ye vize uygulayan AB ülkelerine mesajlar gönderdi. Başkan Ulusoy, “Avrupa Birliği kurallarının uygulanmasına, insan hakları ve demokrasi açısından çok ihtiyacımız var. Ancak turizm sektörü olarak AB tarafından kaşınmak değil okşanmak istiyoruz. Kavga değil, huzur istiyoruz. AB’ye buradan sesleniyorum. Vize uygulamalarında ısrar etmeleri halinde bir gün biz de kendilerine ourselves in areas of health tourism, culture tourism and faith tourism”. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, TYD Başkanı Turgut Gür, AB Bakanı Egemen Bağış ve TUROB Başkanı Timur Bayındır TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy, TYD Chairman Turgut Gür, EU Minister Egemen Bağış and TUROB Chairman Timur Bayındır vize koymak zorunda kalabiliriz.” diye konuştu. Sektörümüz AB’ye hazır Konuşmasında turizmin birleştirici rolüne de değinen Başkan Ulusoy, “Bu ülke kucak açan, sevgi dolu bir ülkedir. Bu sektör Van’daki insanı alıp Trabzon’a, Trabzon’dakini alıp Antalya’ya aynı uçakta, aynı trende, aynı otobüste taşıyan, birleştiren sektördür. Sektör olarak AB’ye hazırız ve kendimizi sürekli geliştiriyoruz.” dedi. Müzekart başarısı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı 48 müze ve örenyerinin gişe işletmelerini TÜRSAB’ın almasının ardından buradan elde edilen gelirin 28 milyon TL’den 260 milyon TL’ye çıktığını dile getiren Ulusoy, “ Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay büyük bir cesaret göstermiştir. Hakkımız olan ihaleyi aldık, müze gişelerinde 7 milyon 800 bin kaçak girişi önledik. Devlet bu müzelerden 153 milyon TL gelir elde ediyor, bunun 125 milyonunu harcıyordu. Yıllık gelir şu anda 300 milyon TL, gider ise 40 milyon TL. İnsanlar ceplerine koydukları bir kartla 305 müzeyi ziyaret edebiliyor.” diye konuştu. Hükümetten ulaşım ücretlerinden KDV’nin kaldırılmasını rica ettiklerini ve bu ricanın kabul edildiği müjdesini veren Başaran Ulusoy, tüm müze ve ören yerlerinin de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlanması gerektiğini dile getirdi. EU Minister Egemen Bağış met the representatives of the tourism sector at a meeting organised by TÜRSAB at Kandilli Adile Sultan Palace. Stating the great contribution of tourism professionals to the promotion of the country at the 1st June meeting, Bağış gave the message of “The positive image tourism professionals created will take us to the EU”. Speaking of the fact that TÜRSAB had become a world brand in the 39 year period since it was founded, Bağış said “employees who work in tourism sector don’t just bring tourists into the country but they take on an important task in terms of Turkey’s image. Overseas visitors arriving in Turkey look more warmly to our membership of the EU. If you had not projected a right image of Turkey we would not be able to obtain a negotiation date with the EU. Your share in this success is great.” Reaching targets is possible Pointing out that taboos in the area of tourism have been overcome, Bağış said “We witnessed that with correct knowledge even the circles who were expected to give speeches of ‘the country is being lost’ or ‘our religion will be interfered with’ in religious ceremonies in Sümela, Akdamar had welcomed visitors arriving from overseas as guests. It is now suggested that Turkey would be one of 5 countries to attract the most number of tourists in the world market in 2023. We are talking about a tourism income of 50 billion dollars. We can easily reach this target if we improve We want peace not fight TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy who spoke at the meeting sent a message to EU countries demanding visas from Turkey. Chairman Ulusoy said that “We very much need the implementation of European Union rules from the point of view of human rights and democracy. But, as the tourism sector, we wish to be caressed rather than scratched by the EU. We want peace, not conflict. I appeal to the EU from here. If they continue to insist on visa regulations we may have to introduce visa for them one day”. Our sector is ready for EU Touching on the unifying role of tourism on his speech, Chairman Ulusoy said “This country is an embracing country, full of love. This sector is a sector that takes someone in Van to Trabzon, someone in Trabzon to Antalya in the same plane, in the same coach, connecting people. We are ready for the EU as the sector and we continuously improve ourselves”. Museumcard success Indicating that the income from museums operated by the Ministry of Culture and Tourism had increased to 260 million TL from 28 million TL after TÜRSAB took over the ticket office operation of 48 museums and ruins, Ulusoy said that “Culture and Tourism Minister Ertuğrul Günay had shown great bravery. We won the bid that was ours by right and we prevented 7 million 800 thousand illegal entrances at museums. The state was receiving an income of 153 million from these museums while spending 125 million of that. The annual income at the moment is 300 million TL while the cost is 40 million TL. With a single card in their pockets, people can visit 305 museums”. Giving the good news that the government had agreed to abolish VAT from ticket prices after having pleaded with them, Başaran Ulusoy stated the need that all museums and historical ruins should be managed by Ministry of Culture and Tourism. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 41 GEZİ travel CENNETTEN BİR KÖŞE: KEMALİYE Erzincan’a bağlı Kemaliye, bilindik tatil rotalarından sıkılanlar için benzersiz alternatifler sunuyor. Kemaliye’de dilerseniz tırmanış, dilerseniz rafting yapmak, eşsiz doğal manzaralarını izlerken şehrin stresinden arınmak mümkün Sevinç Akyazılı Şevket Gültekin A CORNER OF PARADISE: KEMALIYE Erzincan province’s Kemaliye town offers unique alternatives for those who are bored of well trodden holiday routes. It is possible to release the stress of the city in Kemaliye while watching wondrous views of the nature and you can do climbing or rafting 42 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Karanlık Kanyon Karanlık Canyon K emaliye, Fırat Nehri’nin Karasu kolu üzerinde, sarp kayalık yamaçlarla çevrili yemyeşil vadilerden oluşan saklı bir cennet köşesi… Munzur ve Sarıçicek dağlarının eteklerindeki bu sevimli ilçe, doğal hayat tutkunlarının en kısa zamanda keşfetmesi gereken binlerce güzelliğe ev sahipliği yapıyor. Çekül Vakfı’nın, ‘7 Bölge 7 Kent’ projesinde yer alan ve Tarihi Kentler Birliği’nin kurucu üyesi olan bu ilçenin en önemli doğal zenginliği ise; Karanlık Kanyon. ‘Dünyanın en önemli kanyonlarından biri’ olan ve Kemaliye’nin içinden geçen Karanlık Kanyon, 400 metreyi aşan derinliği ile olağanüstü bir güzelliğe sahip. Doğa Sporları Federasyonu üyeleri, Karasu’nun azgın suları üzerinde rafting yapıyor, kaya tırmanışları düzenliyor. “Heyecan değil huzur arıyorum” diyenler için de, kanyonun kenarlarına oyulmuş Taşyolu, keyifli saatler vaat ediyor. Kemaliye is a hidden corner of paradise on the Karasu branch of the River Euphrates and is situated on a green valley surrounded by steep rocky slopes… This charming town on the outskirts of Munzur and Sarıçiçek mountains is host to thousands of beautiful things that should be discovered by the lovers of natural life as early as possible. Included in the ‘7 Region 7 City’ Project of Çekül Foundation and being the founder member of the Association of Historical Cities, the most important natural asset of this town is; Karanlık Canyon. Passing through Kemaliye, Karanlık Canyon is ‘one of the most important canyons of the world’ and has a formidable beauty with its depth exceeding 400 metres. Members of Natural Sports Federation do rafting on wild waters of Karasu, organise rock climbing. For those who says “I am looking for relaxation, not excitement” then Taşyolu, carved on the banks of the canyon promises enjoyable hours. Creating a web of paths TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 43 Birbirine bağlanarak, ‘tırtıl tüneller’ oluşturan bu yol, hem yüzlerce metre derinlikteki kanyonu tepeden izlemenize, hem de kanyondaki doğal hayata tanıklık etmenize imkan tanıyor. Taşyolu’nda ilerlerken, kanyonda yaşayan yaban keçilerini, geyikleri, su samurlarını, tilkileri, hatta şanslıysanız bölgeye özel salamander ve vaşak türlerini görüp fotoğraflamanız mümkün. Büyük bir bölümü insan eliyle kayalara oyulan yol, yeşili, maviyle buluşturuyor, insanın gücünü, doğanın vahşi güzelliğini aynı anda hissetmenizi sağlıyor. Bölgedeki mağaralar ise başlı başına bir doğal hazine… Ala, Cırikoğlu, Çatal, İkigözlü, özlü, Demir Mağaraları, mağaracılık acılık tutkunlarının akın ettiği gezi noktalarını oluşturuyo oluşturuyor. or. Sarkıt ve dikitlerle rle dolu bu u mağaraların pek çoğunun hala dibine ulaşılamamış olması mış olmas sı da sporcuların bölgeye ilgisini geye ilg gisini artırıyor. Yamaç paraşütü, raşütü,, delta kanat uçuşları da Kemaliye’nin maliye e’nin doğa sporu tutkunlarına rına sunduğu seçeneklerden en sadece bazıları… 44 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Sarkıt ve dikitleriyle dikkat çeken Ala Mağarası Ala Cave that attracts the attention with its stalactites and stalagmites called ‘caterpillar tunnels’ by linking in to each other, this path offers you the chance to view the canyon hundreds of metres below from the top and witness the natural life in the canyon. It is possible to spot and photograph wild goats, deer, otter, foxes, and salamander if you are lucky (an indigenous reptile who is supposed to live on fire) and lynx while you walk along Taşyolu. The path, most of which is manmade by being carved out of rocks brings the colours blue and green together, makes you feel the power of humans and the wild beauty of nature at the same time. Caves of the region are natural treasures in their own right… Ala, Cırikoğlu, Çatal, İkigözlü, Demir Caves, made up destination points for caving fans to flock to. The fact that the bottoms of these caves which are full of stalactites and stalagmite have not yet been discovered heightens the interest of sportsmen in the region. Paragliding, delta wing flights are just some of the other choices Kemaliye offers for natural sports fans… Benzersiz bir mimari doku Geçmişte, İpek Yolu’nun en önemli merkezlerinden biri olan Kemaliye, bugün doğayla uyumlu mimari yapıları, köylerin içinden akan küçük dereleri için bile ziyarete değer. Taşın, ahşabın usta işçiliği ile bezenmiş iki üç katlı cumbalı evler, sevimli görüntülerinin yanı sıra sunduğu ilginç mimari çözümlerle de dikkat çekiyor. Yüksek duvarlı avluları, çift kanatlı ahşap kapıları ve tepe pencereleriyle, her katının kendi sokak kapısı bulunan bu evler, bir mimari geleneğin en son temsilcileri. Üstelik bu evlerin sahipleri ilçelerine gelmek isteyen yerli yabancı turistlere kapılarını sonuna kadar açıyor. Bölge halkı, turistlere evlerinin odalarını pansiyon olarak kiralıyor ve onları güleryüzle ağırlıyor. Kemaliye, her yıl aynı noktalara seyahat etmekten sıkılanlar için sayısız alternatifi üstelik son derece cazip fiyatlarla sunuyor. Bölgeye ulaşım da son derece kolay. Neredeyse tüm havayolu şirketlerinin her gün uçuşlar düzenlediği Malatya, Elazığ ve Erzincan’dan Kemaliye’ye 2-2.5 saatte ulaşılıyor. İstanbul’dan Kemaliye’yi ziyaret etmek isteyip vakit sıkıntısı yaşamayanlar da yataklı trenle ilçeye gelebiliyor. A unique architectural texture Kemaliye, which was once an important centre on the silk route, can today be visited to see examples of architecture in keeping with nature as well as to see small streams running through its villages. Bay fronted two-three storey houses decked by craftsmen using stone, wood attract the attention with their interesting architectural solutions as well as their pretty appearances. With high walled inner courtyards, double winged timber doors and top windows, every level of these houses have their own front door opening to the street and they are the final representatives of a certain architectural tradition. What’s more, residents of these houses fully open their doors to tourists who want to visit their town. People of the region rent rooms in their houses to tourists as pensions and welcome them with smiling faces. Kemaliye offers unlimited alternatives at rather attractive prices for those who are bored of travelling to same place every year. Reaching the region is very easy. Kemaliye is around 2 or 2,5 hours away from Malatya, Elazığ and Erzincan which are served daily by all airline companies. Those who want to visit Kemaliye and have plenty of time on their hands may choose to arrive on trains with sleeping cars. Kendine has mimarisiyle dikkat çeken Kemaliye evleri Houses in Kemaliye that attract the attention with their unique architecture TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 45 OTEL hotel HİNDİBA PANSİYON Kendini ‘yeşil yıldızlı eko işletme’ olarak tanımlayan Hindiba Pansiyon, Bolu’nun Mengen ilçesinde, doğa dostu bir tatil sunuyor Hümeyra Özalp Konyar Rasim Konyar HİNDİBA PENSION Describing itself as an “eco-business with a green star”, Hindiba Pension offers a nature friendly holiday in Bolu’s Mengen town A dını ‘radika’ olarak da bildiğimiz, lezzetli salatalarını yediğimiz tanıdık bir ottan alan Hindiba Pansiyon, Bolu ilinin küçük ama en sevimli konaklama tesislerinden biri. İstanbul’un yakın çevresinde, doğayla içiçe tatil geçirmek isteyenler için son derece farklı bir mekan. Bolu’nun Mengen ilçesine 8 kilometre uzaklıkta, yemyeşil ağaçların ve adı gibi hindiba otlarının arasında, bir dere kenarında kurulu bu küçük pansiyon, konuklarına yalnızca doğal bir ortam değil, doğayla bir bütün yaşam sunuyor. Herşeyden önce mimarisiyle çevreye saygılı bir duruşu olan Hindiba Pansiyon’un taş odaları ile ağaçların arasına gizlenmiş ahşap bungalovlarının her köşesi ayrı bir özen, emek ve yoğun bir çabayı yansıtıyor. Ahşaptan oyulmuş 46 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Taking its name from “radika” (chicory), a familiar herb we use in salads, Hindiba Pension is one of the prettiest accommodation establishments of Bolu province. It is a rather different venue for those who wish to spend their holiday in nature, near İstanbul’s immediate surroundings. 8 kilometres from Mengen town in Bolu province, nestled amongst green trees and hindiba herbs, situated near a stream, this little pension not only offers a natural environment to its guests but also a complete life with nature. Stone chambers of Hindiba Pension, whose architecture respects the environment above anything else, and every corner of every bungalow hidden amongst trees reflect thoughtful and intense labour. Bath tubs carved from wood, cast-iron stoves inspired from yesteryear, swings each of which are carved as banyo küvetleri, geçmiş yıllara gönderme yapan dökme sobaları, her biri birer heykel gibi oyulmuş salıncağı, tahteravallisi, dere kenarında dizili ahşap gazeboları... Yedigöller yolu üzerinde olmanın avantajı bir yana konuklarına foto safari, yürüyüş, kuş gözlem, bisiklet turları ile yakın çevredeki pek çok gezi noktasını ziyaret imkanı da sunuyor. Kendilerini ‘yeşil yıldızlı bir eko işletme’ olarak tanımlayan Hindiba ekibi; ulusal ve uluslararası, her yaş aralığından; sanat, spor ve doğasever konukları hedefliyor. Organik ve doğa dostu ürün ve yöntemleri kullanan tesis bütünüyle çevreye duyarlı bir anlayış ile yönetiliyor. Tamer Yalçın’ın işletmesindeki pansiyonda Necle Berber’in lezzetli yemekleri, Şahin Berber’in güleryüzlü desteği farklı ve sıcak bir atmosfer yaratıyor. 48 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Hindiba Pansiyon, Bolu Mengen’e 8 kilometre uzaklıkta, Yedigöller yolunun hemen başında yer alıyor Hindiba Pension is 8 kilometres away from Bolu Mengen, right at the start of the road to Yedigöller a statue, seesaws, wooden gazebos that line the banks of the stream… As well as offering an advantage of being on route to Yedigöller (Seven lakes), the guests are offered photo safaris, trekking, bird watching, bicycle tours and visiting many points of interest nearby. The Hindiba team who describe themselves as “an eco business with a green star” appeal to national and international guests from every age group who love arts, sports and nature. The establishment use organic and nature friendly products and methods and is managed with a perception of complete environmental sensitivity. The pension, managed by Tamer Yalçın, creates a different and warm atmosphere with delicious meals of Necle Berber and smiling support of Şahin Berber. Hindiba ya da radika Latince adı Asteraceae olan ve ‘radika’ olarak da bilinen hindiba, özellikle ilkbahar aylarının en tanıdık görüntülerinden. Potasyum ile A ve C vitaminleri açısından zengin radika, deri hastalıkları tedavisinde kullanıldığı gibi cilt ilt temizliğine de sayısız yarar sağlıyor. Bu özellikleri ile ülkemizin kemizin en yaygın şifalı otlarından biri ola olan an hindibanın yemeği ve salatası sı ise doğa dostu mutfakların vazgeçilmez tadlarını oluşturuyor. Hindiba or radika The Latin name for hindiba, also known as ‘radika’ is Asteraceae and it is a familiar scene especially in spring months. Rich in potassium as well as vitamins A and C, radika is used in treatment of skin diseases as well as offering numerous benefits for a clean skin. Becoming one of the most widely known healing herb in our country with these features, hindiba is a must have taste in salads and meals of every nature friendly kitchen. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 49 SANAT art İKSEV: İZMİR’İ KÜLTÜRE SANATA DOYURAN VAKIF İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV) 26 yıldır kentin kültürel kimliğine renk katıyor. Sanata, konserler ve festivaller düzenleyerek destek veren vakıf, genç sanatçılar yetiştiriyor, dev arşivini bir müze haline getiriyor Sevinç Akyazılı İKSEV: THE FOUNDATION THAT FEEDS CULTURE ART TO İZMİR İzmir Culture Art and Education Foundation (İKSEV) has been adding colour to cultural identity of the city for 26 years. Supporting art by organising concerts and festivals, the foundation is helping young artists and converting its massive archive into a museum İ zmir, Ege’nin en güzel, en kendine özgü kentlerinden biri. 8 bin 500 yıllık tarihi boyunca pek çok medeniyetin doğum yeri olan İzmir, kuruluşundan bu yana bir kültür ve sanat kenti. Bu güzel kentin kültürel kimliğinin şekillenmesinde sivil toplum kuruluşlarına da büyük pay düşüyor. İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV) da bu önemli görevi hakkıyla yerine getiren kurumlardan biri. 26 yıl önce kurulan İKSEV, 25 yıldır Uluslararası İzmir Festivali’ni, 18 yıldır da Avrupa Caz Festivali’ni başarıyla organize ediyor. Çok Sesli Çağdaş Türk Müziği’nin gelişmesinde önemli bir rol oynayan ‘Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Ulusal Beste Yarışması’nı iki yılda bir gerçekleştiren İKSEV’in faaliyetleri bununla da sınırlı kalmıyor. Akademi İKSEV, genç bale sanatçıları, keman virtüözleri yetiştiriyor ve Türkiye’nin ilk ‘enstrüman müzesi’nin oluşturulması konusunda faaliyetler yürütüyor. Türkiye’nin ilk Kültür Kongresi’ni gerçekleştiren vakıf, uluslararası sergiler düzenliyor, prestijli organizasyonlara imza atıyor. Tarihin müzikle randevusu Uluslararası İzmir Kültür ve Sanat Festivali bu yıl da Ege kıyılarını, müzikle, dansla buluşturacak. Üstelik bu yıl 25’inci yaşını kutlayacak olan festivalin coşkusu önceki yıllardan çok daha farklı, çok daha büyük olacak. Efes Antik Tiyatrosu, Celsus Kütüphanesi, Efes Odeon, Meryemana Evi, ‘Ana Tanrıça’nın Kenti-Metropolis’, Asklepion ve Çeşme Kalesi birbirinden ünlü isimleri ağırlayacak. Önceki yıllarda Ray Charles, Joan Baez, Sting, Elton John, Garbarek, Emma Shapplin ve Jane Bikrin gibi sanatçıları ağırlayan bu tarihi mekanlar, bu yıl da müzik sesleriyle çınlayacak. Festivali kaçırmayın 20 Haziran’da, İngiltere’den gelen Philharmonia Orkestrası ile açılışı yapılan ve 21 Haziran’da dünyanın gelmiş geçmiş en iyi piyano ikililerinden biri olan GrauSchumacher ile devam eden festival, 21 Temmuz’a kadar tüm hızıyla sürecek. ‘Dans Tanrısı’ndan İzmir’e özel 25 yıldır dünyanın en iyi bale topluluklarını İzmirliler ile buluşturan festivalde, bu yıl Paul Taylor Dance Company sahne alacak. 7 Temmuz’da Dokuz Eylül Üniversitesi Sabancı Kültür Sarayı’nda izleyicileriyle buluşacak grup, ‘modern dansın tanrısı’ olarak tanınan Paul Taylor’un bizzat düzenlediği bir kareografiyle unutulmaz anlar yaşatacak. Nathalie Cole sahnede Bu yılki festivalin en önemli konuklarından biri Nathalie Cole. Dünya caz sahnelerinin en iyi seslerinden, 9 Grammy Ödülü sahibi, albümleri 50 milyonun üzerinde satış rakamına ulaşan Natalie Cole 12 Temmuz 2011 Salı günü Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda sahne alacak. Festival, 21 Temmuz 2011 Perşembe gecesi sona erecek. Festival’in Bornova Amfi Tiyatro ve Ayavukla Kilisesi gibi yeni mekanı Çeşme Kervansaray, İngiltere’nin tanınmış vokal topluluğu I Fagiolini’yi ağırlayacak. Festivalin gümüş yıldönümünün kutlanacağı bu çok özel gecede İzmir Festivali’nin destekçileri biraraya gelecek. Unutulmaz sürprizler sunulacak bu gecede, sıradışı bir sanat şöleni yaşanacak. İzmir is one the most beautiful and most distinct cities of the Aegean. The birth place of many civilizations throughout its 8 thousand 500 year old history, İzmir has been a city of culture and art since it has been founded. Non-governmental organizations have a great share in the shape up of the cultural identity of this pretty city. İzmir Culture Art and Education Foundation (İKSEV) is one of those institutes deservedly fulfilling this important duty. Founded 26 years ago, İKSEV has successfully been organising International İzmir Fair for 25 years and European Jazz Festival for 18 years. İKSEV’s activities who successfully organise the biennial Dr. Nejat F. Eczacıbaşı National Composition Competition which has played an important role in the development of Poly-vocal Modern Turkish Music isn’t limited to that either. Academy İKSEV produces young ballet performers, violin virtuosos and is active to create Turkey’s first ‘museum of instruments’. Having organised Turkey’s first ever Culture Congress, the foundation holds international exhibitions, undersigns elite organisations. History’s rendezvous with music International İzmir Culture and Art Festival will once again bring together the Aegean coast with music this year. Moreover, the excitement of this year’s festival on its 25th anniversary will be very different, much bigger. Ephesus Antique Theatre, Celsus Library, Ephesus Odeon, the House of Virgin Mary, ‘The city of the Mother Goddess – Metropolis’, Asklepion and Çeşme Castle will be host to numerous famous names. These historical venues had welcomed artists such as Ray Charles, Joan Baez, Sting, Elton John, Garbarek, Emma Shapplin and Jane Birkin in previous years and will once again be filled with the sound of music. Don’t miss the festival Opening on 20th June with Philharmonic Orchestra from England and continuing on 21st June with GrauSchumacher, one of the world’s best piano duet, the festival will continue flat out until 21 July. Special for İzmir from ‘the God of Dance’ This year Paul Taylor Dance Company will appear on stage at the festival which has been bringing the best ballet ensembles to İzmir for 25 years. Appearing at Dokuz Eylül University Sabancı Culture Palace on 7 July, the group will offer unforgettable moments with choreography personally arranged by Paul Taylor who is known as ‘the god of modern dance’. Nathalie Cole is on stage One of the most important guests in this year’s festival is Natalie Cole. One of the best voices of the jazz world, holder of 9 Grammy Awards and selling more than 50 million albums, Natalie Cole will appear on stage at Kültürpark Open-air Theatre on 12 July 2011. The festival will close on Thursday 12 July 2011 with an unequalled gala evening. Çeşme Caravanserai, which is a new venue at the festival just as Bornova Amphitheatre and Ayavukla Church are, will host England’s well known vocal ensemble I Fagiolini. Supporters of İzmir Festival will gather on this special night when the festival’s silver anniversary will be celebrated. Unforgettable surprises will be presented during the evening; an extraordinary art feast will take place. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 51 GÜNCEL actual TÜRKİYE TURİNG VE OTOMOBİL KURUMU’NDA BAŞARAN ULUSOY DÖNEMİ Başaran Ulusoy, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yönetim Kurulu’nun yeni başkanı oldu. Ulusoy, “Hedefimiz birlik beraberlik içinde çalışarak kurumu kültür ve turizm alanında öncü hale getirmek.” dedi Sevinç Akyazılı BAŞARAN ULUSOY ERA AT THE TOURING AND AUTOMOBILE CLUB OF TURKEY Başaran Ulusoy became the new chairman of the Board of the Touring and Automobile Club of Turkey. Ulusoy said “Our aim is turn the association to be a pioneer in the fields of culture and tourism by working together in harmony” Bülent Katkak, Haluk Dursun, Başaran Ulusoy, Hakan Sukayar Bülent Katkak, Haluk Dursun, Başaran Ulusoy, Hakan Sukayar 52 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 T ürkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nda (TTOK) yeni bir dönem başlıyor. Kurumda son 6 yıldır yaşanan sancılı süreç sona erdi. TTOK’nın yönetim kurulu üyelerinin 2005 yılında mahkeme tarafından görevden alınmasının ardından atanan heyet yenilendi. Şişli 3’üncü Sulh Hukuk Mahkemesi altı yeni kayyum belirledi. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy kayyum heyetinin başkanı seçilirken, başkan vekilleri ise Ayasofya Müzesi Başkanı Haluk Dursun ile Hakan Sukayar oldu. Toplam 6 kişiden oluşan kayyum heyetinin diğer üyeleri ise Egemen Olcay Bülent Katkak, İlhan Akbulut Uğur İbrahimhakkıoğlu. Lütfi Kırdar Kongre Merkezi ve Sergi Sarayı’nda konu ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen Başaran Ulusoy, hedeflerini ve çalışma prensiplerini anlattı. Konuşmasına, eski Yönetim Kurulu Başkanı Uğur İbrahimhakkıoğlu’na çalışmalarından ötürü teşekkür ederek başlayan Ulusoy, “31 Mayıs’ta yapılan Yönetim Kurulu Toplantısı’nda başkanlığa seçildim. Yeni yönetim olarak hedefimiz Türkiye’ye pek çok eser kazandırmış, eski eserlerin onarımında çok başarılı olmuş kurumu, tüm Türkiye’ye mal etmek. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nu kültür ve turizm alanında öncü hale getirmek” dedi. Gülersoy müzesi kuracağız Başkan Başaran Ulusoy, konuşmasında efsane başkan Çelik Gülersoy’u da andı. Başkan Ulusoy, “Biz yeni yönetim olarak, ‘Rahmetli Çelik Gülersoy’un başarısını yakayabilir miyiz’ diye düşünüyor, en azından onun geride bıraktığı eserlere sahip çıkmayı planlıyoruz” diye konuştu. Türkiye’nin kültür hayatına sağladığı katkılardan ötürü Çelik Gülersoy adına bir müze kurmak istediklerini dile getiren Başaran Ulusoy, “Kuruma ait 15 bin çok değerli kitap, 27 continued to say “I was elected as the Chairman of the Board at the Board Meeting held on 31 May. As the new management, our target is to ascribe this association to Turkey which has contributed to many creations for Turkey, successfully renovating many historical structures, turning the Touring Association into a pioneer in the fields of culture and tourism”. Başaran Ulusoy Başaran Ulusoy bine yakın gravür, tablo ve obje bulunuyor. Bu kültür varlıklarının envanterini çıkartıp, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a müracaat edeceğiz. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da desteğiyle bir Çelik Gülersoy Müzesi’ni hayata geçireceğiz. 74 milyon insanımızın ortak değerleri olan bu eserleri, tekrar Türk kültürüne, Türk turizmine kazandıracak, kamuoyuyla paylaşacağız.”dedi. 20 Milyon TL ciro bekliyoruz Yeni yönetimin uyum içinde çalışarak kurumu bulunduğu noktadan ileriye götürmek istediğini belirten Ulusoy, “Vazifemiz, bize teslim edilen gemiyi, daha iyi bir rüzgarla beraberce limana yanaştırmaktır. Kurum 2010 yılını 17.5 milyon TL ciroyla kapattı. Hedefimiz Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nu sağlıklı bir şekilde yönetmeye devam etmek ve 2011 yılında bu ciroyu 20 milyon TL’nin üzerine çıkartmak” diye konuştu. A new era begins at the Touring and Automobile Club of Turkey (TTOK). The painful period that has been experienced at the association for the last 6 years has ended. The committee appointed after the courts have dismissed the members of the TTOK board in 2005 has been renewed. Şişli 3rd Magistrates have determined 6 new trustees. TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy has been appointed as the chairman of the committee, while the President of Hagia Sophia Haluk Dursun and Hakan Sukayar have been appointed as deputy chairmen. Other trustee members are Egemen Olcay, Bülent Katkak, İlhan Akbulut, Uğur İbrahimhakkıoğlu. Holding a press conference related to subject at Lütfi Kırdar Congress Centre, Chairman Başaran Ulusoy talked about his targets and working principles. Thanking the outgoing Board Chairman Uğur İbrahimhakkıoğlu for his efforts at the start of his speech, Ulusoy We will create a Gülersoy museum Chairman Başaran Ulusoy commemorated the legendary chairman Çelik Gülersoy in his speech. Chairman Ulusoy said “As the new management, we are thinking that ‘could we equal the success of Çelik Gülersoy’, or at the very least we are planning to protect the monuments he left behind”. Başaran Ulusoy mentioned in his speech that they want to create a museum carrying the name of Çelik Gülersoy for his contribution to cultural life of Turkey and went on to say “ There are 15 thousand precious books, nearly 27 thousand engravings, paintings and objects which belong to the association. We want to create an inventory of these cultural assets and apply to Foundations General Management and the Prime Minister Tayyip Erdoğan. With the support of the Ministry of Culture and Tourism we will open a Çelik Gülersoy Museum. These artefacts which are in the common possession of Turkish people will once again belong to Turkish culture, Turkish tourism, shared with public”. We expect 20 Million TL turnover Indicating that the new management wants to take the association forward from where it is now by working in harmony, Ulusoy said “Our job is to bring the ship entrusted to us to the port together with a better wind. The association finished 2010 with 17.5 million TL turnover. Our target is to continue to manage the association in good health and take that turnover above 20 Million TL in 2011”. TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 53 NOT DEFTERİ notebook EN ÇABUK... EN ÇOK... EN TUHAF... Geçtiğimiz günlerde açıklandı. Türkler, meşhur Guinness Rekorları’na 77 kategoride rekorla adını yazdırmış. Bu sayıdaki ilginç notlarımız, gerçekten ilginç Guinness rekorlarımıza dair Aylin Şen THE FASTEST... THE MOST... THE STRANGEST... It was recently revealed. Turks have written their name in 77 categories of the famous Guinness Book of Records. Our interesting notes in this issue are about really interesting Guinness records of ours B ir insan neden ‘portakalı en hızlı soyup yeme’ unvanı için uğraşır? Ya da yine unvan uğruna yastık kılıfı değiştirme, beton blok kırma rekoru kırmaya çalışır? Örnekler hayali değil, gerçek. Üstelik de hepsi Türklerin kırdığı ve bu nedenle Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye hak kazanmış örnekler. Kitapta, Türkler tam 77 rekorla yer alıyor. Listede çok sayıda yeme-içme başlığı var: En büyük omlet, en büyük sosis, kişi başına en fazla ekmek tüketimi, bir dakikada en hızlı portakal suyu sıkma... Kişisel özellikler de rekortmen kategorisinde yer almış: En uzun boylu adam; 2 m 51 cm ile Sultan Kösen, en kısa boylu kadın; 72.6 cm ile Elif Kocaman, en uzun burunlu adam 88 cm ile Artvinli Mehmet met Özyürek... relim: Birkaç isim daha verelim: Yönetmen Safa Önal Türkk sineması için başlıbaşına bir fenomendir. om mendir. Ama artık onu dünya da tanıyor. or. Yazdığı ve filmi çekilen tam 375 senaryo o ile 2005 yılında rekor listesine adını yazdırdı. dırdı. Efsane isim Naim Süleymanoğlu halterde en fazla olimpiyat madalyası kazanan sporcu ünvanıyla kırılması zor bir rekor elde etti. Bir başka sporcu, Erden Eruçç da kürekle üç okyanusu geçen ilk kişi oldu. Şimdi okuyacağınız rekor ise, kişisel olmaktan çok sos sosyal bir ‘vaka’ gibi duruyor: Tamı tamına 45 bin 24 kristalle ‘üzerinde d en fazla kristal bulunan gelinlik’ bu topraklara nasip olmuş! Bu notu okuyup da kristal işlemeli gelinlik rekoru kırmaya çalışacak gelin adayları ve müstakbel eşleri olur mu, olur! Ama şimdi aktaracağımız rekorları kırmak öyle kolay değil. Dünya kupasındaki en hızlı gol unvanı, sadece 11 saniye ile -bugünün milletvekili- Hakan Şükür’e ait. Hakan Şükür’ün çok gerilerde bıraktığı Galatasaray ise şimdilerde bir başka rekorla avunuyor: 131.76 desibel ile ‘bir stadyumda tezahüratla ulaşılan en yüksek ses... Türkiye’nin rekorları arasında en tuhaf başlık ‘150 milimetre ile en büyük mikrop’ diye geçiyor. O mikrop pekçok bilimsel yayına konu olmuş, bilim insanlarını heyecanlandırmış. Çünkü gerçekte o bir ‘fosil’. Plankton denebilecek ‘tek canlısı’ diye tek hücreli deniz canlısı y özetlenebilecekken neden ‘mikrop’ diye sınıflandırılmış, kimbilir!! nıflandırılmış, kimbilir ekorları ile bir hayli ge eç tanıştı ama belli ki çok Türkiye, Guinness rekorları geç sevdi. O kadar ki, bir süre Türkiye üre önce Guinness Tür kiye Bürosu açıldı. Ve akla gelebilecek her konuda başvurusu nuda adaylık başvurus su yapılmaya başlandı. Örneğin, yazımızın başında ında sözünü ettiğimiz ‘üç portakalı en hızlı soyup yeme’ rekoru -aynı ynı zamanda böyle birr kategoriyi akıl etmiş ilk kişi olan- Tekiner ner Sonkurt’a ait. ürkiye’nin daha -en ço ok ekmek Bu ilgiye rağmen Türkiye’nin çok tüketen bir ülke olsa daa- yüzlerce fırın ekmekk yemesi gerekiyor! Neden mi? Son notumuz bu sorun sorunun nun yanıtı. Guinness Rekorlar ülke ar Kitabı’nda hangi ül ke bakın kaç rekorla yer alıyor: lıyor: ABD 5 bin 187 rekor, İngiltere 2 bin 176 76 rekor, Almanya 624 rekor, Japonya 570 rekor, 0 rekor, Çin 454 rekor r, Hindistan 300 rekor... Ve tekrarlayalım: Türkiye 77 rekor... Why would anyone struggle for the title of “the fastest peeler and eater of an orange”? Or to break the record for changing pillow covers, breaking concrete blocks for the sake of a title? Examples are very real rather than being imaginary. What’s more, they are all records broken by Turkish people and earned the right for an entry into the Guinness Book of Records. Turks have 77 records in the book. There are numerous eating-drinking headings in the book: The biggest omelette, the longest sausage, most bread consumption per head, fastest orange squeezing in a minute... Personal features are also in the category of record breakers: The tallest man with 2m 51cm is Sultan Kösen, the shortest woman with 72.6cm is Elif Kocaman, the man with the biggest nose with 88cm is Mehmet Özyürek from Artvin… Let us give you a few more names: Director Safa Önal is a phenomenon on his own right. But the world now recognises him. He put his name in the list of records with 375 film scripts he wrote which were turned in to films in 2005. The legendary name Naim Süleymanoğlu is the holder of a difficult record with with the title of a sportsman with the most Olympic medals in weightlifting. Another sportsman, Erden Eruç, became the first person to row across three oceans. The record you are about to read appears to be more of a social “incident” than a personal record: “The bridal gown with the most crystal on it” which had exactly 45 thousand 24 crystals has been granted to this land! Would there be brides-to-be and husbands-to-be who would attempt to break the crystal embroidered bridal gown record after reading this note? Yes of course! But the records we are about to mention aren’t that easy to break. The fastest goal in the World Cup with only 11 seconds belongs to Hakan Şükür -now a member of the Parliament-. Galatasaray that Hakan Şükür has long left behind is consoled with a completely different record: “The loudest sound level reached in a stadium with chanting” with 131.76 decibels... The most bizarre headline amongst the records of Turkey is “the biggest germ with 150 millimetres”. That germ has been the subject of many scientific articles and has excited the scientists. Because, it really is a “fossil”. Who knows why it has been classed as a “germ” while it could just have been summed up as “a single cell sea creature” plankton! While Turkey’s as introduced to Guinness Book of Records was late, it is clear that it is much loved here. So much so that, Guinness Office in Turkey was recently opened. And applications had begun to arrive in every possible subject you can think of. For instance, the record of “the fastest peeling and eating of three oranges” we mentioned at the top – and the creator of such a category at the same time – belongs to Tekiner Sonkurt. Despite this interest, Turkey needs to eat whole lot more bread – despite being the country with the most bread consumption - ! Why? Our last note is the answer to this question. Take a look at how many entries some countries have in the Guinness Book of Records: USA 5 thousand 187 records, England 2 thousand 176 records, Germany 624 records, Japan 570 records, China 454 records, India 300 records... And let’s repeat it: Turkey 77 records… TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 55 PARK park BENZERSİZ BİR MANZARA VE FARKLI BİR DENEYİM İÇİN Molla Aşkı Kültür Parkı, İstanbul’un en önemli sembol yapılarını ve Marmara Denizi’ni gözler önüne seren manzarasıyla, ‘ebru’, ‘hat’ ve ‘tezhip’ atölyeleriyle ziyaretçilerine keyifli alternatifler sunuyor Sevinç Akyazılı FOR AN UNEQUALLED SCENERY AND A DIFFERENT EXPERIENCE With its scenery of the most important symbolic buildings of İstanbul and the Sea of Marmara unrolling before your eyes, with ‘marbling’, ‘calligraphy’ and ‘gilding’ workshops, Molla Aşkı Culture Park offers visitors enjoyable alternatives 56 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 İ stanbul tanıtım kampanyaları sayesinde her geçen gün daha fazla turisti ağırlarken, kentin ihmale uğrayan doğal güzellikleri, yapılan çevre düzenlemeleriyle kullanıma açılıyor. Unutulmaya yüz tutan geleneksel sanatlarımız genç kuşaklara aktarılıyor. Fatih Ayvansaray’daki Molla Aşkı Kültür Parkı, doğal güzelliklerin geleneksel sanatlarımızla buluştuğu noktalara iyi bir örnek. Ayvansaray sırtlarındaki bu parkın ziyaretçilerini eşsiz bir manzara karşılıyor. Burada Marmara Denizi’nin mavi sularını, her biri mimari bir anıt niteliğindeki Selimiye Kışlası’nı, Haydarpaşa’yı, Topkapı Sarayı’nı, Galata Kulesi’ni seyrederken, demli çayınızı yudumlayabilir, kitabınızı, gazetenizi okuyabilirsiniz. Üstelik parkın içindeki sevimli çay bahçesi, doğal hayat tutkunlarının da hoşlanacağı türden bir içecek menüsüne sahip. Burada, kuşburnundan adaçayına kadar onlarca şifalı bitki dilerseniz sıcak dilerseniz de soğuk içecek olarak servis ediliyor. Nane, kekik, papatya While İstanbul is welcoming increasing number of tourists everyday thanks to promotional campaigns, the city’s neglected natural beauty is opening up for access with landscaping. Traditional arts facing extinction are transferred to young generations. Molla Aşkı Culture Park in Fatih Ayvansaray is a good example of a place where natural beauty meets traditional arts. Wondrous scenery awaits visitors of this park on the hillsides of Ayvansaray. You can sip your tea, read your newspaper or book while watching the blue waters of the Sea of Marmara, Selimiye Barracks, Haydarpaşa, Topkapı Palace, Galata Tower from here, each of which are an architectural monument. What’s more, the cute tea garden inside the park has a drinks menu that would please people who are fond of natural life. Here, dozens of healthy herbal teas from rosehip to sage is served hot or cold to your satisfaction. Mint, thyme, clover and rosemary teas are the most preferred drinks. ve biberiye çayları en çok tercih edilen içeceklerden. Üstelik Molla Aşkı Kültür Parkı, çay bahçesi ve manzarasından da ibaret değil. Parkın içindeki Osmanlı tarzı, ahşap aşı boyalı evler, birer sanat atölyesi olarak hizmet veriyor. Mekanın ruhuna uygun olarak inşa edilen bu ‘sanat evlerinde’, son yıllarda tekrar hatırlanan geleneksel sanatlarımız can buluyor. Her biri bir sanatçıya tahsis edilen evlerde, ‘ebru’, ‘hat’ ve ‘tezhip’ sanatlarının örnekleri satışa sunuluyor, kimi zaman da düzenlenen atölye çalışmalarıyla bu sanatlarımız genç kuşaklara aktarılıyor. Kısacası, Molla Aşkı Kültür Parkı, benzersiz bir manzara eşliğinde çayını kahvesini yudumlamak, Osmanlı’nın sanat anlayışını daha yakından tanımak isteyenlere hitap ediyor. Üstelik kısa bir süre önce açılan bu park, İstanbul’daki en önemli Bizans miraslarından olan Kariye Müzesi’ne bir kaç dakikalık yürüme mesafesinde. Molla Aşkı Kültür Parkı: Ayvansaray Mah. Selma Tomruk Cad. Paşahamamı Sk. No: 70 Fatih / İSTANBUL Telefon: (0212) 534 86 44 What’s more, Molla Aşkı Culture Park doesn’t just consist of a tea garden and the scenery. Ottoman style houses painted in red ochre inside the Park serve as art workshops. In these ‘art houses’, built respecting the spirit of the place, traditional arts which recently became popular once again come alive. Each workshop is dedicated to an individual artist and examples of the arts of ‘marbling’, ‘calligraphy’ and ‘gilding’ are offered for sale, and at times, trial workshops are organised to transfer the skills of these arts to younger generations. In short, Molla Aşkı Culture Park, appeals to those who want to sip his/her tea accompanied by a scenery not found elsewhere, who wants to get to know better the art perception of the Ottoman. Besides, this recently opened park is only a few minutes walk away from Chora Museum which is one of the most important heritages of Byzantine. Molla Aşkı Culture Park: Ayvansaray Dist. Selma Tomruk Str. Paşahamamı Str. No: 70 Fatih / İSTANBUL Telephone: +90 (0) 212 534 86 44 Molla Aşkı Kültür Parkı, çay bahçesi, sanat evleri ve benzersiz manzarasıyla dikkat çekiyor Molla Aşkı Culture Park, attracts the attention with its tea garden, art houses and its unique scenery TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 57 OTEL hotel DOĞUDAKİ KONFORUN YENİ ADI: HİLTON GARDEN INN ŞANLIURFA Geçmişi 12 bin yılı aşan, üç semavi dinin kutsallarını buluşturan Şanlurfa’da konaklamanın tanımı değişiyor. Doğunun misafirperverliği, batının kalite standardıyla buluşuyor NEW NAME OF COMFORT IN THE EAST: HILTON GARDEN INN ŞANLIURFA The definition of accommodation is changing in Şanlıurfa which brings together divines of three heavenly religions with a history exceeding 12 thousand years. The hospitality of the East meets the quality standards of the West G öbeklitepe’de yapılan kazılarla dünya kamuoyunun dikkatini çeken Şanlıurfa, 12 bin yıldan bu yana bir yerleşim ve inanç merkezi. Hazret-i Musa, Hazret-i İsa ve Hazret-i Muhammet’in dedeleri sayılan İbrahim Peygamber’in doğduğu, Yakup Peygamber’in evlenip yerleştiği bu ‘kutsal kent’, kültür ve inanç turizminin en gözde merkezlerinden birine dönüşüyor. Ekonomisi de hızla gelişen kent, her geçen gün daha fazla insanı kendine çekiyor. Bu da hizmet standardı ve kalite arayışını beraberinde getiriyor. Kentin turistik merkezleri olan Şanlıurfa Kalesi’ne ve Balıklı Göl’e 5 dakikalık yürüme mesafesindeki Hilton Garden Inn Şanlıurfa, kalite beklentisi yüksek ziyaretçilerin tüm ihtiyaçlarını karşılıyor. 58 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Attracting the attention of the world with excavations in Göbeklitepe, Şanlıurfa has been a centre of settlement and faith for 12 thousand years. The ‘sacred city’ where Prophet Abraham, considered to be the grandfather of Prophets Moses, Jesus and Mohammad, was born, where Prophet Jacob settled after getting married, is turning out to be a favourite centre for culture and faith tourism. The city’s economy is fast developing and it attracts more people everyday. The city’s economy is fast developing and welcomes more businessmen on a daily basis. With that comes the search for service standard and quality. 5 minutes walk from Şanlıurfa Castle and Balıklı Lake, Hilton Garden Inn Şanlıurfa meets all expectations of its guests whose quality expectation is high. İş hiç bu kadar rahat olmamıştı Hilton Garden Inn Şanlıurfa, yoğun çalışan ziyaretçilerin konforu düşünülerek tasarlanmış. Otelin 6’sı suit 159 odasının tamamında, internet bağlantısı mevcut. Odasını geçici bir ofise dönüştürmek isteyenler için de, çalışma masaları bulunuyor. Masaların önünde ise, ‘Dünyanın en ergonomik ofis mobilyaları üreticisi’ olarak tanınan Herman Miller marka ‘mirra’ koltuklar var. Otelin çalışma konforuna gösterdiği önem sadece odalarla sınırlı değil. Otelin üç toplantı odası ve 500 kişilik balo ve konferans salonu son teknoloji ürünü cihazlarla donatılmış. Her türlü toplantı, sunum ve multivizyon gösterilerinin yanı sıra uzak şehirlerdeki şirket merkezleriyle sesli ve görüntülü bağlantılar gerçekleştirilebiliyor. Odanızı spor salonuna çevirin Otelin fitness center’ı da sporsever konukların hizmetinde. Odasının rahatlığında, kendi başına spor yapmak isteyenler de Hilton Garden Inn Şanlıurfa’nın ‘Stay Fit Kit’ hizmetinden faydalanabiliyor. Spor yapmak yerine daha az efor sarf ederek rahatlamak isteyenler de, buhar odasında ya da sauna da toksinlerinden arınabilir, kapalı yüzme havuzunda kulaç atarak günün yorgunluğundan uzaklaşabilir. Lezzet diyarından mutlu ayrılın Kent, tarihi-kültürel dokusu ve doğal güzellikleriyle olduğu kadar birbirinden lezzetli kebapları ile de ünlü. Buraya kadar gelip de bir Urfa Kebap yemeden, birbirinden lezzetli ızgaraların, bostana salatasının tadına bakmadan dönmek olmaz. Otelden çıkabilecek kadar vaktiniz mi yok? Üzülmeyin, Sumac Grill’de dünya mutfağının en lezzetli yemeklerinin yanı sıra Türk mutfağından seçkiler sunuluyor. Burada yöreye özgü bazı ızgaraları da deneyebilirsiniz. Diyet yapıyorsanız ya da tercihizi sağlıklı yemeklerden yana kullanacaksanız Pavillon Pantry tam size göre. Atıştırmalık sağlıklı ürünler, taze sıkılmış meyve suları ve tatlılar 24 saat boyunca hizmetinizde. Adres: Karakoyunlu Mah. 11 Nisan Fuar Cad. Şanlıurfa Telefon: 0414 318 50 00 Hilton Garden Inn Şanlıurfa minimalist ve şık bir tasarım anlayışının ürünü Hilton Garden Inn Şanlıurfa is the product of a minimalist and chic design perception Work has never been this comfortable Hilton Garden Inn Şanlıurfa has been designed with busy visitors comfort in mind. There is internet connection in all of 159 rooms of the hotel, 6 of which are suits. There are study desks for those who want to convert their rooms to a temporary office. Before desks are ‘mirra’ armchairs from Herman Miller who is recognised as ‘the manufacturer of world’s most ergonomic office furniture’. Attention that the hotel pays to comfort for work isn’t just limited to rooms. Three meeting rooms and 500 capacity ball and conference hall of the hotel is equipped with the latest technology. As well as holding all types of meetings, presentations and multi-vision shows, audio and video connections with company headquarters in far away cities can be provided. Turn your room into a gym Hotel’s fitness centre is also at the service of the guests who love sports. Those who wish to get fit alone in the comfort of their own room can benefit from Hilton Garden Inn Şanlıurfa’s ‘Stay Fit Kit’. Those who prefer to relax by spending less effort instead of working out can detox in the steam room or in the sauna, swim in the indoor swimming pool to get rid of the day’s tiredness. Leave the land of taste happy As well as its historical-cultural texture and its natural beauty, the city is famous for its kebabs, each one more tasteful than the next. Do not go back without having an Urfa Kebab, tasting delicious grills or having a taste of bostana salad. Do you not have time to leave the hotel? Don’t worry, Sumac Grill offers choices from Turkish cuisine along with the most delicious dishes of the world. Here, you can try some of the grills unique to the region. If you are on diet or prefer healthy choices, then Pavilion Pantry is just for you. Healthy snacks, freshly squeezed fruit juices and desserts are on offer for 24 hours. Address: Karakoyunlu Mah. 11 Nisan Fuar Str. Şanlıurfa Telephone: +90 (0) 414 318 50 00 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 59 KISA HABERLER news Özbekistan’dan çağrı: Ata Yurt sizi bekliyor Özbekistan Büyükelçisi Ulfak Kadirov, 2 Haziran’da Tarihi Cemile Sultan Yalısı’nda Türk turizmcilerle bir araya geldi. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy’un da aralarında bulunduğu turizmcilere ülkesinin turizm potansiyeli hakkında bilgi veren Kadirov, “Ata yurdunuz olan Özbekistan daha fazla Türk’ü ağırlamak istiyor. Bu konuda Türk turizmcilerinin önündeki her türlü engeli kaldırmaya hazırız” dedi. Call from Uzbekistan: Fatherland awaits you Uzbekistan Ambassador Ulfak Kadirov met with Turkish tourism professionals at the historical Cemile Sultan Mansion on 2nd June. Providing information about his country’s tourism potential for tourism professionals which included TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy among them, Kadirov said “Uzbekistan which is your fatherland wants to welcome more Turks. We are ready to overcome all obstacles on this subject facing Turkish turism professionals”. UFTAA Kongresi bu yıl dalgalar üzerinde yapılacak Dünya turizm sektörünün önemli isimlerini bir araya getiren UFTAA (Uluslararası Seyahat Acentaları Birlikleri Konfederasyonu) Kongresi bu yıl farklı bir atmosferde toplanacak. 19-24 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan kongre, Costa Crociere gemicilik şirketine ait olan Victoria isimli transatlantikte yapılacak. 19 Kasım’da Venedik’ten hareket edecek gemi, Dubrovnik, Corfu, Malta, Napoli ve Savona gibi limanlara uğrayacak. This year’s UFTAA Congress will be held over the waves Özbekistan Büyükelçisi Ulfak Kadirov, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy Uzbekistan Ambassador Ulfak Kadirov, TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy Bringing together important names from the world tourism industry, the UFTAA (Universal Federation of Travels Agents Association) Congress this year will be held in a different atmosphere. The congress, which will take place between 19th - 24th November will be held on Victoria cruise liner owned by Costa Crociere shipping company. Departing from Venice on 19 November, the cruise liner will call in at Dubrovnik, Corfu, Malta, Naples and Savona ports. Kuruçeşme Arena’da yıldız yağmuru son sürat devam ediyor Star parade continues at Kuruçeşme Arena Turkcell Kuruçeşme Arena’da Haziran’da başlayan konserler dizisi Temmuz gecelerine de renk katacak. 2 Temmuz’da Sibel Can, 13 Temmuz’da MFÖ ve 16 Temmuz’da Funda Arar ile devam edecek konserler dizisi 21 Temmuz gecesi Zülfü Livaneli konseriyle sona erecek. The series of concerts started at Kuruçeşme Arena in June will continue to add colour to evenings in July too. The series of concerts which will continue with Sibel Can on 2nd July, MFÖ on 13th July and Funda Arar on 16th July will conclude on the night of 21st July with the Zülfü Livaneli concert. 60 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Avrupa’nın en iyisi: Türk Hava Yolları Türk Hava Yolları, başarısını aldığı iki önemli ödülle taçlandırdı. Türk havacılığının yüz akı THY, ürün ve hizmet kalitesiyle ‘Avrupa’nın En İyi Havayolu’ ve ‘En İyi Premium Ekonomi Koltuğu’ ödüllerine layık görüldü. Paris’te yapılan törende, THY Genel Müdürü Temel Kotil ödülü Skytracks CEO’su Edward Plaisted’ten aldı. Skytracks Ödülleri, sektörde ‘Havacılık Oscarları’ olarak anılıyor. Siz gökyüzündeyken aracınız emniyette The best of Europe: Turkish Airlines Turkish Airlines crowned its success with two important awards it has received. THY, the honourable name of Turkish aviation, was deemed worthy of ‘The Best Airline in Europe’ and ’The Best Premium Economy Seat’ awards with its product and service quality. THY General Manager Temel Kotil received the award from Skytrax CEO Edward Plaisted at the ceremony held in Paris. Skytrax Awards are referred to as ‘the Oscars of the aviation’ in the industry. Anadolujet yolcuları, uçuşları sırasında otomobillerinin de güvende olduğunu bilmenin huzuruyla seyahat edecek. Anadolujet yolcularının araçları, ‘AnadoluJet Park&Fly’ otoparkında güvende olacak. İlki Bodrum’da hizmete giren ‘AnadoluJet Park&Fly’ otopark hizmetinden tüm AnadoluJet yolcuları günlük 10 TL ücret ödeyerek yararlanabilecek. Türk Hava Yolları Miles&Smiles üyeleri ise bu hizmetten ilk gün ücretsiz faydalanabilecek. When you are flying your car is secure Passengers of Anadolujet will be travelling with the peace of mind that their cars are secure during their flights. Anadolujet passengers’ cars will be secure in ‘Anadolujet Park&Fly’ car park. All Anadolujet passengers will be able to benefit from ‘Anadolujet Park&Fly’ car park service, first of which entered the service in Bodrum, for a fee of 10TL. Members of Turkish Airlines’ Miles&Smiles will use the service free of charge for the first day. 62 TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 Dünya futbolu’nun yıldızları THY için kamera karşısına geçti Reklam ve tanıtım alanındaki ataklarıyla dikkat çeken THY, bu kez de dünyaca ünlü futbol yıldızlarını yolcularıyla buluşturuyor. THY’nin uçuş emniyeti filminde, Manchester United’ın yıldız futbolcuları Darren Fletcher, Wayne Rooney, Nani, Chris Smalling, Rafael ve Fabio Da Silva rol aldı. Filmde, uçak içi güvenlik prosedürleri farklı bir yaklaşımla esprili bir şekilde yolculara sunuldu. Haziran ayında gösterime giren filmde rol alan Rooney, “Biz bu projenin içinde olmaktan büyük keyif aldık. Umarım izleyenler de bizim kadar eğlenir ve uçuş güvenliği konusunda daha fazla bilinç kazanırlar” dedi. Stars of the world football faced the cameras for THY Attracting the attention with its moves in advertising and promotion fields, THY is this time bringing world’s famous footballers to its passengers. Manchester United stars Darren Fletcher, Wayne Rooney, Nani, Chris Smalling, Rafael and Fabio Da Silva have all featured in a Turkish Airlines’ flight safety video. In the film, in-flight safety procedures presented to the passengers in a different style, using a humorous approach. Rooney’ who appeared in the film that’s been started to be shown in June said “We enjoyed being part of this project. I hope those who watch the film enjoy it as much as we did and get more knowledgeable about flight safety”. Memorial’da tedavi ücretsiz uçuruyor Miles&Smiles üyeleri, artık Memorial Sağlık Grubu’nda yaptıkları harcamalardan da uçuş mili kazanabilecek. Miles&Smiles üyeleri, Memorial Hastaneleri’nde yapılacak 500 TL ve üstü harcama karşılığında 500 bonus mil kazanacak. Konuyla ilgili açıklama yapan Memorial Sağlık Grubu Genel Müdürü Uğur Genç, “Memorial Sağlık Grubu olarak her geçen gün hizmet kalitemizi ve hasta memnuniyetini artırmak için hastalarımıza pek çok imkan sunuyoruz. Memorial’da sağlık harcaması yapan Miles&Smiles üyesi hastalarımız, Türk Hava Yolları ile yapacakları seyahatlerde büyük avantajlara sahip olacaklar.” dedi. Treatment at Memorial lets you fly for free Miles&Smiles members can now earn flight miles for their payments at Memorial Health Group. Miles&Smiles members will earn 500 bonus miles when they spend 500TL or above in Memorial Hospitals. Making a statement about the subject, Memorial Health Group General Manager Uğur Genç said “As Memorial Health Group, we offer many opportunities for our patients on a daily basis in order to increase our quality of service and patient satisfaction. Our patients who are Miles&Smiles members who make health related payments at Memorial will have great advantages in their travels with Turkish Airlines”. Türk Hava Yolları Genel Müdür Yardımcısı (Ticari) Orhan Sivrikaya (sağda), Memorial Sağlık Grubu Genel Müdürü Uğur Genç (solda) Turkish Airlines Deputy General Manager (Commercial) Orhan Sivrikaya (right), Memorial Health Group General Manager Uğur Genç (left) TÜRSAB DERGİ | TEMMUZ 2011 63