Somuncu Baba 51.qxd
Transcription
Somuncu Baba 51.qxd
7 Bu Sayýda 51 Hulûsi Efendi’nin Dilinden Öðütler Prof. Dr. Ali YILMAZ 36 Gönül Sultanlarýna Sevgi Seli Aslan TEKTAÞ Somuncu Baba KÜLTÜR-EDEBÝYAT ve ARAÞTIRMA DERGÝSÝ Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý’nýn Yayýn Organýdýr Ýki Ayda Bir Yayýnlanýr ISSN:1302-0803 YIL:11 SAYI:51 TEMMUZ - AÐUSTOS 2004 Resul KESENCELÝ 11 ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝ VAKFI ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ A.Þemsettin ATEÞ Somuncu Baba’nýn Anadolu’ya Mürþid Olarak Dönmesi GENEL YAYIN YÖNETMENÝ Ýsmail PALAKOÐLU YAZI ÝÞLERÝNDEN MESUL MÜDÜR Ahmet DEMÝR 42 Dünya ve Dünyalýklara Talip Olmak Doç. Dr. Ali AKPINAR REKLAM ve HALKLA ÝLÝÞKÝLER Ahmet KARACA - Murat HARMANBAÞI Þükrü ÞAHÝN - Ali KARABACAK Ýbrahim GÖKMEÞE Tefekkür KAPAK Bursa Ulu Camii’nin Mihrabý Fotoðraf: Aslan TEKTAÞ TEKNÝK YAPIM / Darende Tel:615 17 55 AJANS SB YAZIÞMA ADRESÝ Zaviye Mah. Hacý Hulûsi Efendi Cad. No:71 44700 Darende / MALATYA Tel:(422) 615 15 00 Fax:(422) 615 28 79 http//www.somuncubaba.net 18 Ýsmail PALAKOÐLU Tasavvuf Yolunda Mürid Ýbrahim ÞAHÝN BASIM-YAYIM-DAÐITIM-PAZARLAMA VÝSAN Ýktisadi Ýþletmesi DAÐITIM DPP RENK AYRIM - FÝLM ÇIKIÞ Bizim Repro (312) 231 26 72 BASKI Poyraz Ofset (312) 384 19 42 Dergide Yayýnlanan Yazýlardan Yazarlarý Mesuldür Kaynak Gösterilerek Ýktibas Edilebilir. TEMSÝLCÝLÝKLER ADANA (322) 457 66 54 AMASYA (358) 218 20 28 ANKARA (542) 453 79 18 BURSA (224) 254 53 26 ÇAYCUMA (372) 615 19 21 G.ANTEP (342) 234 21 45 GÖLCÜK (262) 413 22 67 ÝSTANBUL (216) 472 08 92 ÝZMÝR (535) 616 95 93 ÝSKENDERUN (326) 615 73 56 KAYSERÝ (352) 221 00 26 K.MARAÞ (344) 221 98 99 ELBÝSTAN (532) 572 50 47 KARABÜK (370) 412 38 23 KARAMAN (338) 214 57 04 KONYA (332) 342 07 90 MALATYA (536) 437 58 50 MERSÝN (324) 320 06 11 OSMANÝYE (322) 812 78 21 SAKARYA (264) 274 34 38 SAMSUN (362) 431 40 99 SÝVAS (346) 224 53 08 TOKAT (356) 212 24 63 TURHAL (356) 275 80 07 60 46 Kevser BAKÝ Tatili Tadýnda Yaþamak Editörden............................................................. 4 Baþyazý / A.Þemsettin ATEÞ .............................. 5 Hutbe / "Mü'minler Birbirinin Kardeþidir".............. 6 Araþtýrma / Prof. Dr. Ali YILMAZ Hulûsi Efendi’nin Dilinden Öðütler........................ 7 Araþtýrma / Resul KESENCELÝ Somuncu Baba’nýn Anadolu’ya Mürþid Olarak Dönmesi.............................................................. 11 Edebiyat / Sadýk YALSIZUÇANLAR Gezip Sahralarý Divanen Olsam........................... 15 Tasavvuf / Ýsmail PALAKOÐLU Tasavvuf Yolunda Mürid....................................... 18 Kitap / Prof. Dr. Mehmet AKKUÞ Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Kitabý Hakkýnda.................................................... 22 Þiir / Rabia BARIÞ Hulûsi Efendi...................................................... 23 Altýn Silsile / Necmettin SARIOÐLU Mevlanâ Ziyaüddin Halid-i Baðdadi (k.s.)............ 24 Edebiyat / Yard.Doç.Dr. Cemil GÜLSEREN "Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi" Kitabý Üzerine Ýlk Ýzlenimlerim............................. 28 Türkçe / Yavuz Bülent BÂKÝLER Yanut-Yanýt-Cevap Yalgu-Yerçü-Yaþru-Yalbý........... 31 Etkinlik / Aslan TEKTAÞ Gönül Sultanlarýna Sevgi Seli.............................. 32 Gezi / Ýsa KOCAKAPLAN Din ü Devlet Ýçin Çalýþmak................................. 40 Þiir / H. Hasan UÐUR Nur Alâ Nur......................................................... 41 Din ve Hayat / Doç. Dr. Ali AKPINAR Dünya ve Dünyalýklara Talip Olmak...................... 42 Düþünce / Ýbrahim ÞAHÝN Tefekkür.............................................................. 46 Ýnceleme / Aydýn TALAY Hayrat ve Hizmeti Gaye Edinen Kadýnlar............. 48 Þiir / Ýbrahim SAÐIR Menkýbe-i Somuncu Baba................................... 51 Edebiyat / Musa TEKTAÞ "Gönüller Sultaný" Adlý Eserden Ýki Vecize............ 52 Hikâye / Raziye SAÐLAM Gelincikler Solmadan........................................... 55 Hanýmlara Özel / Nuran ÖZDEN Ailede Huzur........................................................ 58 Tomurcuklar / Kevser BÂKÝ Tatili Tadýnda Yaþamak........................................ 60 Mutfaktan / Sýdýka SARI Fýrýnda Patatesli Tavuk Budu............................... 63 Bulmaca ............................................................. Editörden Baþarý Hepimizin Sevgili Somuncu Baba Dostlarý; saðlar. Manevî dinamikleri insan hayatýndan Geçtiðimiz Haziran ayýnýn 26'sýnda çekip alýn, kutup yýldýzlarýný kaybetmiþ düzenlemiþ olduðumuz "4. Darende, So- olurlar. muncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür EtkinBu irtifal vesilesiyle Darende tarihî bir likleri" el ele verilen bir gayretin eseri olarak gün yaþadý desem yeridir. Türkiye'nin dört en güzel bir þekilde gerçekleþti. Yurdun dört bir yanýnda insanlar kadýn-erkek koþup gelbir yanýndan gönül sultanlarýný anmak için miþlerdi" sözleriyle yaþadýðý duygularý dile gelen coþkulu insan topluluklarý manevi bir getirirken Ýsmail Yaðcý'da gazetesinin köþeatmosferin yaný sýra tattýklarý gönül huzuruy- sinde yine bu muhteþem günü anlattý. la memleketlerine döndü. “Hep duyardým Darendeli iþ adamlarý Etkinliklere iþtirak eden edebiyat ve baþarýlý, iþ bitirici kimselerdir diye. Ancak medya dünyasýndan ehli kalem ve kelam sa- tüccar olmadýðým için, herhangi bir alýþverihibi yazarlar görüþ ve düþünceleriyle Daren- þim de olmamýþtý. de'deki etkinlikte yaþadýklarý duygularý, izle26 Haziran günü Darende'deydim. nimleriyle okuyucularýyla paylaþtý. Orada faaliyette bulunan vakfýn, 'Darende Gazeteci-Yazar dostumuz Arslan Te- Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Kültür Etkin; "Gönüllü kuruluþlarýn neleri yapabile- kinlikleri' kutlamalarýnda bulundum. Türkiceðinin örneðini Anadolu'nun, herkesin ye'nin birçok yerinden gelen insanlar görkolay gidip gelemeyeceði bir köþesinde gör- düm. Birçok milletvekili ve belediye düm... baþkanlarý da katýlmýþlardý. Gerçekten Sadece gönüllü kuruluþlarýn neler ya- halkýn genç-yaþlý, kadýn-erkek, kaynaþtýklarý pabileceðini deðil, insanlarýn gönüllü olabil- bir kutlama idi.. Program da zengin idi. mek için nelere itibar ettiðini ve inandýðýný ... da orada gördüm. Güzel ilçede, nereye baksanýz birçok Geçen hafta sonu iki gün Malatya'nýn okul, hastane ve sosyal tesislerin, bu vakýf Darende ilçesindeydim. 14 bin nüfuslu kü- eliyle yapýlýp; devlete sunulduðu anlatýldý. çük bir yer... Ama orada vücut bulup bütün Ýlgililerini kutluyorum..” Türkiye'ye yayýlan Es-Seyyid Osman Hulûsî Daha bir çok yazar, etkinliklerimizi Efendi Vakfýnýn faaliyetleriyle Darende'nin anlatarak güzel ve baþarýlý geçtiðini ifade etfizikî yapýsý arasýndaki fark büyük! mekte. Herkesin bir bütünlük ve güzel bir Bir hastane yükseliyor vakfýn... Bir ahenk içerisinde hizmet edip, etkinliði baþamektep binasý yükseliyor vakfýn... Bir yurt rýlý kýlmak için yoðun çaba ve gayret sarfetyükseliyor vakfýn... Birçok sosyal hizmet tiðini ise birlikte yaþadýk. Buradan yine alanlarý görüyorsunuz vakfýn... Bunlar nasýl emek veren, gayretle ilgi ve alâka gösteren, yapýlýr? Gönüllü kuruluþlarýn gönüllü erle- nezaket gösterip etkinliðe katýlan herkese riyle ancak... Ýnansýn veya inanmasýn her gönülden teþekkürlerimizi sunuyorum. insanda yardým duygusu vardýr. Organize Etkinliklerimiz ve vakýf yayýnlarýmýzýn olan, güven veren bir kuruluþ insanlarýn aðýrlýkta iþlendiði dergimizin bu sayýsýnda da yardým duygularýný harekete geçirebilir. sizlere merhaba diyor, baþarýlý Es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfý bir geleceðin hepibu güveni vermiþ ki, bu kadar hizmet mizle olmasýný teyapýlabilmiþ. menni ediyoManevî dinamikler bir milletin birliðini rum. e-mail:[email protected] Somuncu Baba 4 Temmuz-Aðustos 2004 Baþyazý Gönüller Sultaný’nýn Huzûrunda... Göz nuru dökülerek hazýrlanan, ilmek ilmek dokunan halýlarýmýz vardýr. Nakýþ nakýþ iþlenen bu halýlar, evlerimizin en deðerli yerine misafir odasýna serilir. Yýllarca sohbetlere dostluklara þahit olurlar. Hele de kökboyasýyla boyanmýþ, besmeleyle dokunmuþ, halis niyetle serilmiþse o halýlarýn üzerinde ne sohbetler, ne muhabbetler olur. Ýnsanlarýn da gönül tahtýna oturttuðu sevgili þahsiyetler, gönül dostlarý vardýr. Ýþte Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi binlerce insanýn gönül tahtýna mihman olmuþ bir büyük zâttýr. Onun sevgisi yüreklere geniþlik ve ferahlýk veren bir iksirdir. Kitaplar da halýlar gibidir. Yýllarca verilen emeklerin mahsulü, iyi niyetlerle baþlanmýþ hizmetlerin ürünü olan eserler, bilgi ve kültür dünyamýza düþen nakýþlar gibidir. Kur'an ve sünnet gibi iki saðlam temelden beslenen tasavvuf kitaplarý yüzyýllardýr sohbet meclislerinde okunmuþtur, hâlâ da okunmaya devam edilmektedir. Okundukça okunur, okuyucuda da dinleyicide de býkma ve usanma duygularý zuhur etmez. Birkaç yýllýk emeðin mahsulü olan ve titiz bir çalýþma sonucu meydana getirilen "Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi" adlý eser, Vakýf yayýnlarý arasýnda neþredildi. Gönüller Sultaný'nýn hayatý, eserleri, tasavvufi anlayýþý bir kitap halinde þimdi okuyucuya ve siz deðerli gönül dostlarýna sunuldu. Onun manevi huzurunda bu eseri okumakla, pek bilinmeyen yönlerini daha tafsilatlý olarak bu deðerli çalýþmadan öðrenilebilmek mümkün. Kitaplýklara, çalýþma masalarýna koyup, doya doya, sindire sindire okuyarak, Hulûsi Efendi Hazretlerinin maneviyatýndan istifade edilebilir. Kitaba bir takdim yazan H. Hamidettin Ateþ Efendi þöyle diyor; "Osman Hulûsi Efendi (k.s), tasavvufî düþüncesiyle hep gönüllere hitap eden, gönüllere hizmet eden bir yüce þahsiyettir. Ona göre, gönül; aþkýn menbaý, manevî ilham ve duygularýn zuhur ettiði yerdir. Hakkýn sýrlarýnýn tecelli ettiði aynadýr. Samimi gönül; sahibini Allah'ý her an kalpte zikretmeye ve ona tam bir imanla yönelmeye sevkeder. Manevi kuvvet ve destek verir. Bunlarýn hepsinden murad, ancak can ve gönülden Cenâb-ý Hakk'ýn huzuruna sâfiyâne varmaktýr. Gönül âyinesinde ki bu ezelî muhabbet ile Osman Hulûsi Efendi; Allah'ýn yarattýklarýna sevgi ile bakmýþ, "Ýnsanlarýn hayýrlýsý, insanlara faydalý olandýr" prensibi ile insanlýða hizmeti, Hakk'a hizmet kabul etmiþtir. Ýnsanlara þefkat ve yardýmda ahlâk numunesi sevgili ceddi Hz. Muhammed (s.a.v)'i örnek almýþ, O'nun yolunu takip etmiþtir. Allah ve Resulü'nün rýzasýný kazanmak için, insana ve çevreye karþý duyarlý olmuþ, gösterdiði hassasiyetle samimiyetini bütün ömrüne yaymýþtýr. Hayatýna bakýldýðýnda, insanlar arasý iliþkilere çok geniþ seviyede yer verdiði ve bu konularda çok hassas olduðu görülmüþtür. Hizmetleri ve hareketleriyle, ihlas ve samimiyetin eseri olarak insanlara karþý yardýmsever ve hoþgörülü, içinde yaþadýðý topluma karþý güven verici ve barýþý saðlayýcý bir manevî görevi üstlenmiþ olduðu açýkça müþahede edilebilir." Bu eseri okuyanlar satýrlarýn arasýnda bazen geçmiþe yolculuk yapabilirler. Ve kendilerini Hulûsi Efendi (k.s)'nin huzurunda okunan bir ilahinin sesiyle mest olmuþ, bir çay sohbetinde hissedebilirler. O yüce þahsiyetle hayatta iken tanýþma fýrsatý bulanlar, eski anýlarýný, hatýralarýný hatta hayatlarýndan ebedileþen, fotoðraf karelerini, bu kitapla yeniden yaþayýp, yeniden eski günleri hatýrlayabilirler. Onu tanýma fýrsatýný bulamayanlar ise; onun öðütlerini, insanlýða hizmet felsefesini okuyarak ve hayata tatbik edilmiþ gerçekleri öðrenerek, bizzat onunla tanýþma fýrsatýný yakalayabilirler. Yolundan giden evlatlarýnýn, onun izini takip edenlerin, candan baðlýlýðýný sezebilirler. Devam eden hizmetleri daha yakýndan tanýma fýrsatý bulurlar. Her yeni yayýnlanan eser okumak ve bilgi daðarcýðýmýzý tazelemek, yeni bilgiler elde etmek için bir fýrsattýr. Böyle kapsamlý, bir o kadar da önemli bir þahsiyeti konu alan, tasavvufi bahislerle, edebî hakikatlerle bezeli bir çiçek bahçesini andýran yeni yayýnýmýzdan azami derecede istifade etmenizi temenni ediyorum. Aþk sembolü güllerden demet demet dermenizi, sevgi ufuklarýnýn gizemli sýrlarýna ermenizi diliyorum. Ve kulaklara küpe þu sözü tekrar ediyorum; "Kitaplar okunmak içindir. Okundukça sýrlarýný dostlarýna açar." A.Þemsettin ATEÞ Temmuz-Aðustos 2004 5 Somuncu Baba Hutbeler Þeyh Hamid-i Veli Minberinden Hutbeler Muhterem Cema'at-i Müslimin! Cenabý Hakk, Kur'an-ý Keriminde buyuruyor ki; “Mü'minler kardeþden baþka bir þey deðildirler. Kardeþlerinizin arasýný ýslah ediniz; ve Cenabý Allah’dan korkunuz ki, rahmetine nail olasýnýz.”(Hucurât, 10) Peygamberimiz de, “Nefsiniz için arzu ettiðiniz bir þeyi Müslüman kardeþiniz için istemedikce mü'min-i kâmil olamazsýnýz.” buyurmuþlardýr. Müslüman kardeþler! Madem ki Cenab-ý Hakk sillerimizdir. Evladlarýmýzý muzýr bir mikrop olarak “Mü'minler birbirinin kardeþidir” buyuruyor, öyle hazýrlarsak, içinde bulunduðumuz topluma ihanet ise birbirimize, daima, kardeþ mu'amelesi yapmak etmiþ oluruz; faydalý bir insan olarak yetiþtirirsek, bir lazýmdýr. Ýki sevgili kardeþ, birbirine nasýl mu'amele arada yaþadýðýmýz cemiyetin yücelmesine, huzuruna yaparsa biz de birbirimize öyle mu'amele edeceðiz. büyük katkýda bulunduðumuz gibi dünyevi ve uhreMüslüman Kardeþlerim! Biz de, bugün bu an- vi saadeti de elde etmiþ oluruz. layýþ tam aksine devam ediyor. Ýnsaf et Müslüman Aziz müslümanlar! Müslümanýz, Allah’dan kardeþ, kendi varlýðýný kendin söndürmeye çalýþma! korkarýz diyoruz. Bu, ne biçim Müslümanlýk, ve naHer Müslümanýn caný, malý, ýrz ve namusu diðer sýl Allah’dan korkmak bu, sözümüz özümüze, iþimiz müslümana haramdýr. Madem ki Müslüman, Müs- içimize uymadýkca, muamelemiz dosdoðru, kitabullümanýn kardeþidir. Müslüman, kardeþinin meþru lah ve sünnet-i Rasulullaha mutabýk olmadýkca haklarýna hürmet ve ri'ayete mecburidir. Allah’ýn, (uymadýkca), kavl-i mücerredden ibaret kalan sözüPeygamberin emri budur. Yüce dinimizin gösterdiði müze itibar yoktur. Bu kuru söz iki alemde de bizi yol da bu. mahcup etmekden baþka bir þeye yaramaz. Allahu Artýk elini göðsünün üstüne koy da, iyice düTe'âlâ hazretleri, mü'minin gýyabýnda söz söylemeyi þün, hareketini dini emirlere uygun olarak yapmaða haram kýldýðý bilinir. çalýþ. Herhangi bir canlýnýn sebebsiz incinmesine rýMuhterem Müslümanlar! Ýçine düþdüðümüz za gösterme. Vatandaþlýk ve komþuluk hukukuna tehlikeyi ve ne halde olacaðýmýzý hepiniz bilirsiniz. ri'ayet et. Bütün insanlara ve yaratýklara karþý Allah Allah korusun, birbirimizi yiyecek hale geldik, Peyiçin hürmet et ve yaradýlmýþý yaratandan ötürü hoþ gör. Lisanýný gýybetden ve gönlünü su'i-zandan mu- gamberimiz “Nâhak yere bir damla kan hafaza et, kimsenin aleyhine söz söyleme, daima ya- dökülürse arþullah titrer” buyuruyor. Birbirimizin pýcý bir zihniyete sahip ol, yýkýcý ve kýrýcý iþlerden hânumanýný, ocaðýný söndürmeye çalýþýyoruz. Buna sözlerden sakýn, memleketin ve milletin hayýr ve ne Allah, ne Peygamber ne de vijdan razý olur. Artýk nef'ine olan hususlarda aklýný, irade ve arzularýný kul- uyanalým. Necip milletimizin, aziz memleketimizin lan, kötülüklerden vazgeç, ne kimseyi incit ve ne de ve cennet vatanýmýzýn rahat ve huzur içinde yaþamasýný, el birliði ile te'mine çalýþalým. Hiçbir kötü kimseye incin. Kötülüklerin da'ima iyilikle ve güzellikle hallü hareketimizle onlarý rencide edecek halde bulunfazlýna çalýþýn. Ýnsanlarýn diyanet ve fazilet daire- mýyalým. Artýk kötülüklere son verelim; ilahi emirsinde yaþamalarý içun elinden geldiði kadar uðraþ, lere riayet edelim. Mel'un ve muhteris münafýklarýn, kimseyi hor görme, kimseye kin besleme, buðz edip kötü niyetli, bölücü kimselerin sözüne ve tahrikine ihanette bulunma. Aile efradýyla takayyud her müs- kulak asmayalým. Muhakkak bilelim ki, bu insanlümanýn dini ve ictima'i borcudur. Onlarýn iyi yaþa- larýn istediði, tesnüdü islâmiyeyi bozmak, aramýza masýnda beþeriyetin hayýrlý bir uzvu olabilmelerinde nifak sokmak, süflü emellerine na'il olmak içun biryegâne âmil, vereceðimiz terbiyeye baðlýdýr. birimize düþürmek, kardeþlik baðlarýný koparmak Cem'iyetin nizamýný bozucu bir unsur olarak yetiþtir- için ellerinden geleni yapmaða çalýþtýðý menfur, diðimiz zamanda mes'uliyet yine bize raci'dir. Bir arzularýdýr. Ve'l-hasýl gayemiz daima memlekeHadisi Nebevide “Nasýn (insanlarýn) hayýrlýsý in- timizin ve milletimizin zararýna deðil, yararýna sanlara hayýrlý olandýr. Bilakis insanlarýn þerlisi olmalýdýr. Allah cümlemizi kârýný, zararýný, hayrýný insanlara zararlý olanýdýr.” buyurulmuþtur. Varlýðý- ve þerrini müdrik, ahlâki fazilet sahasýnda hareket mýzýn bekasýný temsil edecek olan eserlerimiz ve ne- eden bir gönül ve niyet-ihüsniyye ihsan buyursun. Somuncu Baba 6 Temmuz-Aðustos 2004 Prof. Dr. Ali YILMAZ Araþtýrma Hulûsi Efendi’nin Dilinden Öðütler Ö ncelikle Hulûsî Efendi gibi þahsiyetlerin önemini ve hayâtýmýzdaki yerini tesbit ve tayin etmek gerekir. "Ýslâmiyet'te ruhban sýnýfý yoktur." veya "Ýslâmiyet'te ruhbanlýk yoktur." þeklinde sözler söylenir. Bu ne demektir? Gerçekten Ýslâmiyet'te ruhbanlýk veya ruhban sýnýfý yoktur. Bu þu demektir : Ýslâmiyet'te Allah adýna dînî hükümler ortaya koyan, söyledikleri Allah kelâmý gibi kabul edilen ve dinin kendisinden sayýlan, hüküm koyan ve kaldýran; insanlarýn günahlarýný affetme ve dinîn hayatla ilgili suçlarýný ortadan kaldýrma yetkisi olan; dini Allah adýna yorumlayan ve yorum sonunda ortaya çýkan kararý din sayýlan, Allah adýna insanlarý yönetme hakkýna sahip olan bir sýnýf yoktur. Bu saydýklarýmýz Hýristiyanlýða ait ruhban sýnýfýnýn özellikleridir. Hýristiyanlýkta, meselâ Katolik kilisesi bu yetkilere sahiptir. Papa, Allah'ýn yer yüzündeki temsilcisi gibidir. Üst düzey papazlardan oluþan kilise meclisi de yukarýda saydýðýmýz yetkilere sahiptir. Batý kaynaklý filmlerde sýk sýk görülen bir þey vardýr; günah iþleyen bir hýristiyan kiliseye Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (K.S) gider, yaptýðýný papaza anlatýr, günahýný itiraf eder, piþman olduðunu belirtir ve affedilmesini diler. Papaz da piþmanlýðýný kabul eder ve onu affeder. Hatta Ortaçaðda kilisenin insanlara cennetten yer verdiði þeklinde bilgiler vardýr. Bu söylediklerimin benim anlatmak istediðim konuyla nasýl bir alakasýnýn olduðu akla gelebilir. Bununla þunu anlatmak istiyorum: Kur'ân'da da belirtildiði gibi, Cenâb-ý Allah, Hz. Peygamber hayattayken nimetini tamamlamýþ ve insanlýk için din olarak Ýslâmiyet'ten razý olmuþtur. (5/Mâide sûresi, 3.) Dinin temel ilkeleri o zaman ortaya konulmuþ ve Hz. Peygamber de yaþayýþýyla bize bu dinin nasýl yaþanacaðýný göstermiþtir. Bize yeni bir din gelmeyecek ve dinin temel ilkeleri kimse ve hiçbir sýnýf tarafýndan yenilenmeyecek, deðiþtirilmeyecek, kaldýrýlmayacaktýr. Allah'ýn bize bildirdiði temel ilkelerden birisi de herkesin yaptýðýndan kendisinin sorumlu olmasýdýr. Kazandýðý sevabýn da, günahýn da sorumluluðu herkesin kendine aittir, bunlarýn hepsi kendisinin hür irâdesinin ürünüdür. "Kim zerre kadar hayýr iþlerse onu, kim de zerre kadar þer iþlerse onu görecektir." (99/Zilzâl sûresi, 7 ve 8.) Bu kazandýklarý ile, yine kendi elleriyle cennete ve Cemâlu'llâh'a kavuþacak veya cehennemi boylayacaktýr. Hiç kimse bir Müslümaný elinden tutup da cennete veya cehenneme götüremez. Bunu kiþi ancak kendisi elde eder. Yani sonuçta hangi sebep gösterilirse gösterilsin her þey kiþinin iradesine dayanmaktadýr, sorumluluk da kendisine aittir. Temel ilkemiz budur. Bu durumda bizim Peygamberimiz, ashâb-ý kirâm, alimlerimiz, fakihlerimiz, mürþidlerimiz, tarih boyunca örnek olmuþ ve insanlara yol göstermiþ bunca din büyüðümüz, halen de hizmetlerine devam eden ve insanlara önderlik eden önemli kiþilerin yeri nedir? Bunlarýn hiç mi önemi yoktur? Elbette hayýr. Baþta Hz. Peygamber olmak üzere bunlarýn hepsinin bizim için, her Müslüman için çok büyük önemi vardýr. Bunlar bizim kurtuluþumuzun vesîleleridir. "Hiç kimse bir Müslümaný elinden tutup da cennete veya cehenneme götüremez." demiþtim. Temmuz-Aðustos 2004 7 Somuncu Baba Þimdi de tam tersi gibi görünen, ancak gerçek olan baþka bir þey söylüyorum : Bir kimse kimi kendisine örnek alýr, kimin gösterdiði yoldan gider, kimin tavsiyesine uyar ona göre yaþarsa, ona göre Allah'ýn rýzâsýný veya gazabýný kazanýr, cennete veya cehenneme gider; kurtuluþa erer veya yanlýþ yolda devam eder. Baþta ruhban sýnýfýndan bahsettim. Bizim alimlerimiz, fakihlerimiz, mürþidlerimiz, din büyükle- Prof.Dr. rimiz veya baþka vasýflardaki Ali Yýlmaz büyüklerimiz ruhban sýnýfý deðildir. Bunlar Allah'ýn dinini, dinin temel hükümlerini deðiþtirmezler, kimsenin günahýnýn veya sevâbýnýn ne sorumlusudurlar, ne de ortaðýdýrlar. Ancak onlar yaþayýþlarýyla bizim örneklerimizdir; söyledikleri yolumuzu gösterir, önümüzü aydýnlatýr; bilmediklerimizi bize öðretirler ve gösterirler. Örnek edep sahibidirler, örnek ahlak sahibidirler, örnek hayat sahibidirler. "Her koyun kendi bacaðýndan asýlýr." þeklinde bir söz vardýr. Yani herkes kendi fiilinin sorumlusudur ve onun karþýlýðýný görecektir; ama mü'minin diðer mü'minlere ve insanlara karþý da görevleri ve sorumluluklarý vardýr. Cenâb-ý Allah, Âl-i Ýmrân suresi, 104. âyette þöyle buyuruyor: "Sizden hayra davet eden, iyiliði emreden, kötülükten alýkoyan bir topluluk olsun." Bu âyet esas itibariyle Müslüman toplum olarak, "Sizin her biriniz bu görevleri yerine getiren kimseler olun ve sizin topluluðunuz da böyle bir topluluk olsun." demektir. Þu halde hepimiz herkesi hayra davet etmekle, söyleme imkânýmýz olan herkese iyi þeyler yapmasýný söylemekle, bir yanlýþ ve kötülük gördüðümüzde de, onu engellemekle yükümlüyüz. Bizim büyüklerimiz de kendilerini bu konumda görmüþler ve sorumluluk þuuruyla daima bizim yolumuzu aydýnlatmýþlardýr. Hayatlarý bizim için örnek olmuþtur. Hz. Peygamber olmasaydý, dinin hayatta nasýl yaþanacaðýný nereden bilecektik? Sahabe olmasaydý bir Müslüman toplumun en güzel örneði nasýl ortaya çýkacaktý? Âlimlerimiz, fakihlerimiz, mürþidlerimiz, mütefekkirlerimiz, büyük insanlarýmýz olmasaydý dinin temel ilkelerini, temel hükümlerini ve günlük hayatýmýza yansýmalarýný nasýl anlayýp anlatabilecektik? Ýþte baþta Hz. Peygamber olmak üzere, tarih Somuncu Baba 8 Temmuz-Aðustos 2004 boyunca gelip geçmiþ ilim ve irfân erbâbý büyüklerimizin her birinin ayrý bir önemi vardýr. Dinî hayatýmýzýn, dünyevî iþlerimizin, birbirimizle olan münâsebetlerin nasýl olmasý gerektiði gibi her alanda bize yol göstermiþlerdir. Hepsinden Allah razý olsun, hepsini rahmetle ve hürmetle anmak gerekir. Hepsinin ayrý bir yeri ve ayrý bir deðeri vardýr. Ben bugün burada, böyle bir kiþiden, daha yakýn zamanlarda yaþamýþ olmasýna raðmen toplumda iz býrakmýþ, eserler ortaya koymuþ ve pratik sonuçlarýn alýnmasýna önayak olmuþ bulunan merhûm Hulûsî-i Darendevî'nin, Seyyid Osman Hulûsi Ateþ Efendi'nin dilinden öðütler sunacaðým. Ýlim irfan sâhibi, bildiði ile amel eden, geçmiþte insanlar üzerinde etkili olmuþ, iz býrakmýþ kimselerin bizzat kendi hayatlarý aslýnda bir öðüttür. Onlar iyiyi, doðruyu ve güzeli düþünür; iyiyi, doðruyu ve güzeli söyler; iyiyi, doðruyu ve güzeli yapar; iyiyi, doðruyu ve güzeli yaptýrýrlar, bunlara önayak olurlar. Örnek bir kiþiden öðüt almak isteyen bir kimse öncelikle öðüt almak istediði örnek kiþinin hayatýna bakmalýdýr. Onun yaþayýþý, yaptýklarý ve yapýlmasýna önayak olduðu iyi, doðru ve güzel þeyler fiilî birer öðüttür. Rahmetli Osman Hulûsî Efendi'nin hayatýnda birçok iyiliðe ve güzel þeylere, hayýr hasenâta önayak olduðu herkes tarafýndan bilinen bir gerçektir. O, bu yönüyle ünü bütün memleketimize yayýlmýþ bir kimsedir. Þüphesiz kendi yaþayýþý ile de örnek bir kimsedir. Bunu bizzat kendisini görmüþ, onunla birlikte yaþamýþ, yaþayýþýný müþâhede etmiþ kimseler bilir. Ýþte bilen, gören, onunla birlikte olan kimseler için onun bu hayatý bir öðüttür. Ben bizzat kendisini tanýyan, onu görmüþ bir kimse deðilim. Ancak onun saðlýðýnda iken birçok iyi þeyin yapýlmasýna önayak olduðunu duyuyorduk. Burada ben sizlere onun eserlerinde yer alan, öðüt niteliðindeki sözlerinden hareketle bir þeyler aktaracaðým. Bu çalýþmamýza esas olan ve bu konuþmayý hazýrlamak için taradýðým eserler þunlardýr : 1. Mektûbât-ý Hulûsî-i Darendevî, es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfý Yayýnlarý, Ankara 1996. 2. Dîvân-ý Hulûsî-i Dârendevî, (I - II), esSeyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfý Yayýnlarý, Ankara 1997. 3. Þeyh Hamîd-i Velî Minberinden Hutbeler, “Bir kimse kimi kendisine örnek alýr, kimin gösterdiði yoldan gider, kimin tavsiyesine uyar ona göre yaþarsa, ona göre Allah'ýn rýzâsýný veya gazabýný kazanýr, cennete veya cehenneme gider; kurtuluþa erer veya yanlýþ yolda devam eder” es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfý Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi Yayýnlarý, Ankara 2000. Onun bu eserlerinden Mektûbât-ý Hulûsî-i Darendevî, kiþilere yazýlmýþ olan mektuplardýr, dolayýsýyla tek tek kiþilere hitabetmektedir ve onlara hitabeden öðuütler çýkarýlmýþtýr. Þeyh Hamîd-i Velî Minberinden Hutbeler, câmide cemâate, yani bir topluluða hitaben okunmuþ ve dolayýsýyla belli bir topluluða hitâbetmektedir; buradan böyle bir topluluða yapýlmýþ öðütler çýkarýlmýþtýr. Dîvân ise, muhatabý belli olmayan, kendisini seven herkese hitâbeden þiirlerden oluþmaktadýr; buradan herkesin hissedâr olabileceði öðütler çýkarýlmýþtýr. Bu eserlerden derlediðim öðüt niteliðindeki sözleri ilgili olduðu konulara göre sizlere sunmak istiyorum. Bunlarý seçerken daha çok hayatý ve toplumu ilgilendiren, insanlarýn birbiri arasýndaki iliþkilerin daha iyi ve kaynaþtýrýcý olmasýný tavsiye eden, toplumun menfaatine olacak nitelikteki sözler ile, kiþinin maddî ve özellikle manevî bakýmdan olgunlaþmasýný saðlamaya yönelik olanlar tercih edilmiþtir. Ýnsanýn Hedefi Ne Olmalýdýr? Hulûsî Efendi insanýn hedefinin ne olmasý gerektiðini þöyle belirtmektedir : "Ýnsan odur ki, nezîh bir fikre, temiz bir i'tikâda, ulvî bir hassâsiyyete sâhip olur. Gâye-i hayâtý rýzâ-i Hak'tan ibâret olur. Ýnsan odur ki, seciyye-i ahlâkiyyesini ihlâl edecek þeylere aslâ temâyül göstermez. Fazîlet ve diyânet dâiresinde sebâttan zerre kadar ayrýlmaz. Hem meþrû sûrette dünyâsýna çalýþýr, nâfi' mesleklerden birine sülûk eder. Ýsrâfâttan, netîcesi muhâtaralý þeylerden ictinâb ederek i'tidâl dâiresinde yaþar. Hem de âhiretini te'mîne çalýþmaktan geri durmaz. Dünyânýn bütün varlýðý, bütün ezvâký uðrunda bir dakîkalýk neþve-i rûhâniyyesini bile fedâ etmez." (Hutbeler, s. 19, 20.) Kiþinin ve Nefsin Kemâle Ermesi Öncelikle kiþinin olgunlaþmasýný saðlamaya yönelik olanlarla baþlamak istiyorum. Osman Hulûsî Efendi, Mahmud Kemal Efendi'ye yazdýðý mektuba þöyle baþlýyor : "Sana evvelâ Allâhu azîmü'þ-þân hazretlerinin ve O'nun habîb-i edîbi, rasûl-i necîbi, sertâc-ý enbiyâ, Muhammedini'l-Mustafâ (aleyhi's-salâtü ve'selâm) hazretlerine kemâl-i îmân ile inanmaný ve Allâh'ýn emirlerine ta'zîm ve nehiylerinden ictinâb etmekle berâber bütün mahlûk-ý Hudâ'ya þefkat etmeni tavsiye ederim. Allâh'a îmândan sonra mahlûk-ý Hudâ'ya þefkat umdesi kadar güzel bir þey yoktur. "Adýn nedir?" diyene, "Kemâl'dir." diyeceksin. Çünkü sana ad olarak Kemâl denilmiþtir. Ýnsanýn adýnýn Kemâl olmasý, kemâlini artýrmaz. Sen kâmil insan olup her bir etvârýnýn kemâl üzere olmasýna gayret etmelisin." "Filanýn oðluyum, filan yere müntesibim diye dâvâda bulunma. Zâhirî edebin, manevî kemâlin âyînesidir. Bir þiþeye ne korsan onu gösterir. Bir kimseye bir þey tavsiye edeceðin zaman evvelâ nefsine tatbîk et, kabûl eder ise halka da söyle. Nefsinin kabûl etmediði þeyi baþkalarýna söylerken Allah'dan utan." (Mektûbât, s.3, 4.) Ýnsanýn mensubu bulunduðu âile, nesep, soy sop ile olgunluða eriþmiþ sayýlamayacaðýný ve eriþemeyeceðini, ancak kendini düzeltmekle kemâle ereceðini bir mektubunda þöyle dile getiriyor : "Her zamân senin hüsn-i hâlinle iftihâr etmekle mes'ûd olurum. Benim kemâlimin yüceliði, ilm ü irfânýmýn müteâlî olmasý medâr-ý fahr olamaz. Hiçbir kimse ebeveyni ile iftihâr edemez. Fakat hayýrlý evlâdýn salâh u saâdeti âhirete gitmiþ olan defter-i a'mâline bâdî-i hasenâttýr. Güzellik sûreti aldatan bir kisve ile olmayýp mekârim-i ahlâk ve mehâsin-i ahvâl ile olduðu muhakkaktýr. Âlem-i beþeriyyetin senden beklemekte olduðu da güzel huyluluðun ve güzel ef'âlinden ibârettir. Dünyânýn fânî olan metâý erbâb-ý nefsin gurûrunu artýrmaktan baþka bir þeye deðmez. Ehl-i gurûru ise Allah sevmez. Zinhâr ne maðrûr ol ve ne de fânî olan bir metâ-ý dünyâ için pak fýtratýný ve nezîh ef'âlini kirlet. Onsekizbin âlemi sana tapþursalar nâ-hak yere bir pulunu irtikâb etme." (Mektûbât, s. 171, 172.) Nefsin olgunlaþmasýnýn yollarýný bir baþka mektubunda þöyle dile getirir : "...Levm edici nefs-i emmâre, insaný telvîse sevk eder. Nefsin muhâlefetiyle bütün derekâtýndan kurtularak, tamunun azâbýndan halâs olmak lâzýmdýr. O da sâlike þer'-i þerîfin ahkâmýyla âmil, sünnet-i seniyye-i peygamberiyyeye temessükle Temmuz-Aðustos 2004 9 Somuncu Baba hâsýl olup, zayýf, mükerrem olan câný, mürebbî-i hakîkînin terbiyetleriyle bu âlem-i berzahdan halâs ile merâma nâil olmasýyladýr. Müdrik o kimsedir ki, nefsinin ve onsekizbin âlemin, ancak Allâhu taâlânýn bâkî olduðuna kat'î bir yakîniyyetle ermiþ ve bilmiþ ola. Bu hakîkat ulü'lebsâra ma'lûm bir keyfiyyettir. Ýnsân bu âlem-i imtihâna ma'rifetu'llâhý kesb için geldiðini bilmedikçe, ma'rifet-i nefs hâsýl edemez. Nesini bilmeyen rabbini bilemez. Bu ma'rifet ise muhakkak nefsini bilmekle kâbildir. .... Hele bilhassa nazar-gâh-ý ilâhî olan her emrâzý bâtýnýyyeden sâlim vâdî-i eymen olmalýdýr ki, o nazaran kemâlâtýna mazhariyyetle Tûr-ý Sînâ-i vücûdun pârelenip âsâr-ý tecellî zuhûra gele. Her bir umûrunda müteyakkýz bulunmalýsýn. Nefs-i bedþûmun askeri ansýzýn galebe çalýp hevâsýna uydurmakla seni maðbûn etmesin. Gönlünün kapýsýnda bir pâsbân olmalýsýn ki, hevâ-yý mâ-sivâ dâhil olup seni bî-huzûr etmeye." (Mektûbât, s. 166, 167.) "Utan Hak'tan utan artýk Uyan artýk uyan artýk Bu derd-i aþka yan artýk Uyan artýk uyan artýk Yönelip Ka'betu'llâh'a Sücûd et Hazretu'llâh'a Serâser sýbðatu'llâh'a Boyan artýk boyan artýk" (Dîvân I, s. 145.) O, nefsinin olgunlaþmasý için sýk sýk kendine de hitâb eder. Tabîî kendine hitâb etmesi ayný zamanda sevenlerine ve sevdiklerine de hitabdýr: Er sâfiyâne bul safâ senden kamu olsun nümâ Âyîne-i dildeki tâ görünen ol dîdâr ola Sa'y et de ol ferâð arada kalmaya nizâ' Bu sözleri et istimâ' hep gizliler ihbâr ola Bu Hakk'a varmaða delîl görmez gözün olmuþ alîl Zikr et ki Hakk'ý cân u dil gencîne-i esrâr ola Nâdân olma yek-nefes bul ehl-i Hakk'ý iste bes Bî-keslere ol dâd-res dâd-resin Gaffâr ola" (Dîvân I, s.7, 8.) "Ko dâr-ý fenâyý bunda râh-ý milk-i bakâyý tut O mülke varmaða dâmen-i ehl-i Hudâ'yý tut Elinde var iken fýrsatý ganîmet bil Hebâ olmadan ömr tarîk-ý Mustafâ'yý tut Makbûl-i dergâh-ý Hak olmaða istersen rýzâ Bir mürþid-i kâmilin elinden asâyý tut "Elest" hitâbýndaki "belâ"yý "la"ya sa'y etme Ol hükmü unutma olan ahd ü vefâyý tut Hulûsî iþit amel eyle bu güft-i azâzâný Ger tâlib-i Hak isen bu pend-i bî-bahâyý tut" (Dîvân I, s. 27.) "Kalk ey gönül feryâda gel vakt-i seher vakt-i seher Mahbûb-ý aþký yâda gel vakt-i seher vakt-i seher Uykudan uyan eyle zâr maksûdunu isteyü var Vere murâdýn Kird-gâr vakt-i seher vakt-i seher Kalk bak ki her yan acýlu âleme rahmet saçýlu Her ne dilersen dopdolu vakt-i seher vakt-i seher "Özle Hulûsî yârini terk eyleyüp aðyârýný Bulmaz isen dîdârini vâ hasretâ vâ firkatâ" Eytsen ki "yâ Rabbim" Hudâ "lebbeyk" diyü eyler nidâ Dur yatma kalk yalvar ana vakt-i seher vakt-i seher "Ey dil ferâgat eyle terk eyleyip fenâyý Fakr ile fahr edenler sultân olur olur ya" (Dîvân I, s. 5.) Her ne dilersen kibriyâ ihsân ol bî-riyâ Ýste murâdýný dilâ vakt-i seher vakt-i seher Nefsi olgunlaþtýrmanýn en önemli yolu Allâh aþký ve Allâh'ý yâr olarak kabul edip O'nun yolunda vefâkâr olmaktýr : Zikr eyle gel ma'bûdunu kim göresin meþhûdunu Tâ bulasýn maksûdunu vakt-i seher vakt-i seher "Ey dil yürü zâr eyle kim zârýn nice bir zâr ola Aç gözünü dîdâr-ý gör bu uykudan bîdâr ol Ölmeden öndin bul memât hayy ol içüp âb-ý hayât Hem ol ki mahv-ý mahz-ý zât cân vâkýf-ý esrâr ola Âþýksan özle yârini terk edip âr u varýný Sa'y eyle bul dildârýný kim manzarýn dîdâr ola Ey cân u dil dîdâra bak hem hâl ü hem ruhsâra bak Ko gayrýyý bu kâra bak kârýn meðer bir kâr ola Somuncu Baba 10 Temmuz-Aðustos 2004 Araþtýrma Resul KESENCELÝ* Hulûsî yârý yâda gel gamdan dili âzâda gel Bülbül gibi feryâda gel vakt-i seher vakt-i seher " (Dîvân I, s. 53, 54 .) "Hükm-i Kur'ân'a uyup sünnete kýlmaz ittibâ Kendi butlânýndan uydurma delâletler gelir" (Dîvân I, s. 97.) Bu nitelikte daha baþka birçok þiiri vardýr. 4. Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinliklerinde teblið olarak sunulmuþtur. Devam Edecek Somuncu Baba hazretleri, 1392'de vefat eden Hace Alaaddin Erdebili'den irþad vazifesini aldýktan sonra Anadolu'ya dönmüþtür. Anadolu'da; Darende, Bursa, Aksaray ve Kayseri'de kalmýþ fakat ömrünün son bölümünü Darende'de geçirmiþtir. Öyle ki Somuncu Baba hazretlerinin Darende'deki nesli, halvethanesi, tekkesi, çilehanesi açýk bir delil olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Biz yazýmýzýn bundan sonraki bölümünde yukarýda zikrettiðimiz þehirlerde neler yaptýðýný ve talebelerini, talebeleriyle iliþkilerini ve Anadolu'ya tesirlerini inceleyeceðiz. Seyyid Abdulbaki Efendi'nin ifadesiyle "Acemden Anadolu'ya irtihal edip bu emanet-i azimeyi Anadolu'ya getirdi. Hazreti Hamideddin Bursa þehrine gelip bir mesken tedarik etti."1 Zahirî ve batýnî ilimleri tamamlayýp kutbiyet makamýna yükselen Somuncu Baba hazretleri Osmanlýnýn saltanat merkezi olan Bursa'ya gelmiþ bir müddet burada kalmýþtýr. Somuncu Baba'nýn Bursa'daki Ýlk Yýllarý Somuncu Baba hazretlerinin Bursa'daki ilk yýllarý Halvetiye tarikatý adabýna ve melametiyye meþrebine uygun düþmektedir. Zira ekmekçilik yaparak yaþamayý uygun görmüþtür. Nitekim gizlenmek ve görünmemek için merkebi ile daðdan kuru odun getirir, geceleri hamur yoðurup, kendi fýrýnýnda piþirdiði ekmekleri halka satardý. Öyle ki Melâmet; Hakka yakýnlýðý belli bir hal ve kýyafetle teþhir etmeyi düþünmeyen, herkesle beraber ve herkes gibi iþi gücü peþinde olan ubudiyyet vazifesini sessiz sedasýz yerine getirmekle meþgul olan görünürde halk ile gönülde ise Hakk'la beraber olabilmektir. Bu meþrepte "Ne ticaret alýþveriþ ne de dünyevi herhangi bir iþ kendilerini Allah'ý zikretmekten alý koymaz" bu ise ayný zamanda sahabe mesleðidir, ehlullahýn özelliðidir.2 Zamanýn manevi büyüðü, mutasarrýfý olan Somuncu Baba'nýn iki fýrýný vardý. Ýki fýrýnda ancak doksan ekmek piþirilirdi. Kendisi iki küfeyi merkebe yükler Bursa çarþýsýna gelirdi. Her gün ayný saatte geldiði için ne zaman geleceði halk ta- Somuncu Baba’nýn Bursa’daki fýrýný ve kürekleri rafýndan da bilinirdi. Günde iki kez sabah akþam ekmek getirirdi. Herkes gelen bu ekmekten alýr fakat diðer taraftan da sýrf onu görmeye gelirlerdi. Onu görmek ve ona yakýnlaþmak insanlara büyük bir haz ve neþe verir, gönülleri huþu ile dolardý. Hatta merkebi dahi sadýk bir köle gibi hareket eder o durursa durur yürürse yürürdü. Bu hale alýþan Bursa esnafý onu görmeden rahat edemez heyecanla çarþýya geliþ zamanýný beklerlerdi. Ekmeðini satarken "Somunlar mü'minler. Somunlar mü'minler" diye satardý. Piþirdiði ekmeðini mü'minlere arz etmesinin sebebi ehlullahýn güzel þeylerinin mü'minlere nasip olmasý sýrrýndan kaynaklanmaktadýr.3 Somuncu Baba Hazretleri manen ve maddeten lezzetli olan ekmeði, tavýr ve davranýþlarý ile halký derinden etkilemiþ halk arasýnda kendisine karþý sýcak bir sevgi seli ve yumaðý oluþmuþtur. Somuncu Baba Hazretlerinin melâmet neþvesi insanlarý kendisine yaklaþtýrýrken kendisinin esas gayesi manevi makamýný gizlemek halk içerisinde Hakk'la olmak olduðu gibi örnek davranýþlarýyla da insanlarý etkilemek ve yönlendirmekTemmuz-Aðustos 2004 11 Somuncu Baba Bursa Ulu Camii minberi tir. Kendisini gizlemekten hoþnut olan Somuncu Baba Hazretlerinin zamanýn kutbu olduðunu kimse bilmiyor kendisine Ekmekçi Koca, Somuncu Baba adýný veriyorlardý. Böylece hem insanlara yardým ediyor hem de gizliliðini muhafaza ediyordu. Somuncu Baba Hazretlerinin Bursa'da bulunan emanetleri halen günümüzde muhafaza edilmektedir. Bursa'da Pýnarbaþý Mezarlýðýnýn güneybatý doðrultusunda daða doðru çýkýldýðýnda Ývazpaþa Mahallesine gelinir. Bunun üstünde Molla Fenari Camii'nin altýnda kalan semte Þeyh Hamit Mahallesi denir. Ebu Hamid'in evi Molla Fenari Camii'nden Ývazpaþa Mahallesine doðru inerken caminin batýsýnda köþe baþýndadýr. Evin içinde çilehanesi ibadet ve zikir yaptýðý oda ile iki küçük fýrýný vardýr. Somuncu Baba, ekmekleri fýrýnda piþirmekte ve getirip Ulucami Karþýsýnda sahaflar çarþýsýnýn orta yerinde satmaktadýr. Günümüze kadar Somuncu Baba'nýn ekmek sattýðý yer olduðu söylenen bu noktada çarþý esnaflarý sabahlarý dükkânlarýný açmadan önce toplanýr dua ederler sonra da dükkânlarýný açarlardý.4 Ýþte halen bu Somuncu Baba 12 Temmuz-Aðustos 2004 çarþý esnafý ve insanlar üzerinde Somuncu Baba Hazretlerinin himmet ve bereketi görülmektedir. Bu insanlar bu büyük mutasavvýfýn yaþadýðý bölgede bulunmanýn neþe ve hazzýný halen yaþamaktadýrlar. Emir Sultan ile Münasebeti ve Bursa Ulu Cami'de Bir Hutbe Emir Sultan Hazretleri, Emir Buhari diye de tanýnýr. Hz. Peygamber (s.a.v.) neslindendir. Kendisi Þeyh Þemsettin Muhammed bin Ali El-Hüseyni olarak bilinir aslen Buharalý olup burada tahsil yapmýþ ve tarikat terbiyesi görmüþtür. Kendisi Kübreviyye Tarikatýnýn Nurbahþiyye kolundandýr. Hac yolculuðu sýrasýnda Baðdat'a uðramýþ hacdan sonra da Anadolu'ya gelmiþ ve Bursa'ya yerleþmiþtir. Kendisi seyyid ve þeriftir. Kýsa sürede hâl ve hareketleri, ilmi ve olgunluðuyla herkesi etkilemiþtir. Yýldýrým Bayezid'in damadý olmuþ kýzý Hunda Sultan ile izdivaç yapmýþtýr. Yýldýrým'ýn Ýstanbul kuþatmasý sýrasýnda derviþleriyle birlikte kuþatmaya katýlmýþtýr. Ankara savaþýndan sonra esir alýnarak Timur'a götürülmüþ fakat Timur Emir Sultan'a izzet ve hürmet göstermek suretiyle kendisini Bursa'ya tekrar göndermiþtir.5 Tarihimiz boyunca Türk hükümdarlarýnýn sadat-ý kirama yani seyyidlere karþý büyük bir tazim içerisinde olduðunu görmekteyiz. Somuncu Baba Hazretlerinin Bursa'da hakiki halini ilk kez gören ve anlayan onun feyzinden istifade eden maneviyat büyüðü Emir Sultan Hazretleri olmuþtur. Somuncu Baba Hazretleri ile Emir Sultan'ýn ilk tanýþmasý þu þekilde olmuþtur; Somuncu Baba Hazretleri fýrýnýn önünde ekmeklerin piþmesini bekliyordu. Baþýnda yeþil bir sarýk üzerinde nohudî renkte bir elbiseyle bir genç adam geldi. Elinde küçük bir çömlek vardý. Göz göze gelmiþler bir tek kelime etmemiþlerdi. Ýki büyük þahsiyet hiç konuþmadan tanýþmýþlardý. Somuncu Baba çömleði fýrýna sokacaktý fakat çömlek fýrýna girmiyordu. Bunun üzerine Emir Sultan'a dönerek "Bu çömleði ancak sen fýrýna sokabilirsin" dedi. Emir Sultan çömleði fýrýna sürdü fakat fýrýn soðuktu. Ateþ yoktu fýrýnda, fýrýn yanmýyordu. Buna raðmen Somuncu Baba fýrýnýn kapaðýný kapatarak birazdan piþer biraz sonra çömleðini alýrsýn dedi. Böylece Emir Sultan Somuncu Baba'nýn sýrrýný anlamýþ, manevi âlemde görüþmüþler ilk kez aralarýnda ledün ilminden konuþmaya baþlamýþlardý. Böylece iki gerçek dost birbirini bulmuþ; Emir Sultan Somuncu Baba Hazretlerinin feyzinden yararlanmaya baþlamýþ gerçek sýrrýna vakýf olmuþtu. Yýldýrým Bayezid 1396 Niðbolu Zaferinin bir niþanesi olarak Bursa Ulu Camiinin inþasýný baþlatmýþ. Ulu Camii 1399'da tamamlanmýþtýr. Hatta caminin inþasý sýrasýnda iþçilerin ekmek ihtiyacýný Somuncu Baba karþýlamýþ kendi fýrýnýnda piþirmiþ olduðu ekmekleri iþçilere daðýtmýþtýr. Ulu Cami'nin tamamlanmasýndan sonra Ýslam dünyasýnda mevcut olan adet üzerine açýlýþý Cuma günü yapýlacak, ilk namazý kaza borcu olmayan birisi kýldýracaktý. Yýldýrým Bayezid de bu ulvi görevi (Ýmamet-Hitabet) damadý Emir Sultan'a vermek istiyordu. Fakat Emir Sultan bu görev teklifi üzerine görevi kabul etmemiþ ve Somuncu Baba (Þeyh Hamid-i Veli)'yý iþaretle þunlarý söylemiþtir. "Kutbu zaman ve Halife-i hakikati Habib-i Rahman hâlâ þehr-i Bursa'da iken bu fakiri böyle hizmete layýk ve þayan görmek münasip deðildir. O ki sahib-i zaman ve kutb-u daire-i imkândýr. Ýlm-i zahirde efdaldir." Böylece Ulu Caminin þanýna þöhretine yakýþýr þekilde açýlmasýnýn ona ait olacaðýný dile getiriyordu. Somuncu Baba Hazretleri ise sýrrýnýn açýða çýktýðýný anlýyor ve Emir Sultan'a "Hay Emir hay niçin bizi faþ ettin" diyor.6 Fakat Ulu Caminin açýlýþý içinde harekete geçiyordu. Bursa Ulu Cami'nin açýlýþýnda Ýmam ve hatiplik yapan Somuncu Baba Hazretleri Fatiha Suresinin yedi türlü tefsirini yapýyordu. Bursa'da böylesine hutbe okuyan, insanlarý derinden etkileyen biri daha görülmemiþti. Herkes þaþkýnlýk ve hayranlýk içerisinde Somuncu Baba Hazretlerini izlemiþ ve kendisine bakakalmýþlardý. Tüm insanlar onun büyük bir veli zamanýn kutbu, sultaný olduðunu anlamýþlardý. Hutbesi sýrasýnda zamanýmýzdaki bazý ulemanýn Fatiha suresiyle ilgili bazý müþkülleri vardýr, diyerek. Molla Fenari'nin tüm müþküllerini çözmesi camideki ulema, meþayýh ve insanlarý hayrete düþürmüþ, hayranlýklara gark etmiþtir. Hutbe sonrasý Molla Fenari -ki bu þahýs þeyhülislam, müfti'ül- en'am ünvanýný almýþ 21 yýl Bursa Kadýlýðý yapmýþ, yüzden fazla eser yazmýþtýr- ayaða kalkarak cemaate þunlarý söylemiþtir. "Þeyh Hamid-i Veli bize buradan hikmetler saçýyor. Ululuðunu gösteriyor. Fatiha'nýn ilk tefsirini cemaatten herkes anladý, ikinci tefsiri ise buradakilerden ancak bazýlarý çözebildi. Üçüncü tefsiri çok az kimse anlayabildi. Dördüncü ve ondan sonra yapýlan tefsirler bizim idrakimizin dýþýndadýr. Bunlarý yalnýz kendisi anlayabilir."7 Molla Fenari, bu manalardan aldýðý ilhamla Fatihayý Þerifeyi tefsir eden bir eser yazmýþtýr. Bu eseri "Tefsir'ül Fatiha" veya "Ayn'ül-Ayan" olarak bilinir. Bu eser çok meþhurdur ve kaynaðý Somuncu Baba Hazretleridir. Bu ise bizlere Somuncu Baba Hazretlerinin tefsirde de üstad olduðunu ispatlarken ledün ilminin ne kadar kýymetli olduðunu bir kez daha gösterir. Somuncu Baba Hazretlerinin Fatiha Suresinin yedi ayrý manada tefsir etmesi onun (mutasavvýflarýn) iþ'ari tefsirini çok iyi bildiðini kanýtlar. Bilhassa Ýbni Arabî mektebinin, Kur'an ve Hadislerden çýkardýklarý zahiri manalar yanýnda batýnî (manevî) anlamlara muttali olduðunu göstermektedir.8 Bilindiði gibi mutasavvýflar fýkýh ve kelamcýlarýn kullandýðý nazar ve istiblal metodundan ziyade tasfiye ve iþraka dayalý bir mukaþefe metodunu izlemektedirler. Ayet ve hadisleri tefsir ederken de bu metoda baþvururlar. Somuncu Baba'da Fatiha Suresinin tefsirinde bu metodu kullanmýþ Fatiha Suresinin manalarýný manevi açýdan açýklamýþtýr. Öyle ki Somuncu Baba ledün ilminin bazý sýrlarýný Bursa halkýna açýklarken namazýn nasýl kýlýnmasý gerektiðini, namazda okunan Fatiha suresinin önemini ve içeriðini açýklamýþtýr. Yani insanlara yaratýcýya yapýlacak olan ibadetin gerçek boyutunu göstermiþtir. Hutbe ve namaz bittikten sonra cemaat elini öpmek için hücum etmiþ Somuncu Baba Hazretleri caminin üç kapýsýndan ayný anda çýkmýþ, Bursa Ulu Camiindeki Þadýrvanlý Havuz Temmuz-Aðustos 2004 13 Somuncu Baba insanlar üç farklý yerde Somuncu Baba Hazretleriyle görüþmüþlerdir. Akabinde çilehanesine gitmiþ ve bir daha ekmek yapmamýþtýr. Molla Fenari Somuncu Baba'dan o kadar etkilenmiþtir ki biriktirdiði 5 bin akçeyi helâl malýmdýr diyerek getirmiþtir. Somuncu Baba "Helâl olduðundan þüphemiz yoktur. Ýçinden bir akçe verinde merkebimize taze ot getirsinler" demiþ. Akçe ile ot alýnarak merkebin önüne konmuþtur. Merkep bir süre kokladýktan sonra üzerine bevletmiþtir. Bunun üzerine Somuncu Baba "Bu zamana kadar merkebimiz þüpheli gördüðü nesneyi yememiþtir" demiþ, Molla Fenari ise bu olay karþýsýnda hayranlýðýný saklayamamýþ hemen orada intisap etmiþ, talebelerinden olmuþtur.9 Molla Fenari, Somuncu Baba Hazretlerinden feyz almýþ ledün ilmini okumuþtur. Somuncu Baba'nýn vefatýndan sonra da halifesi Hacý Bayram-ý Veli Hazretleri ile münasebetini devam ettirmiþ, sohbetlerinde bulunmuþ ve tabi olmuþtur.10 Bursa'dan Ayrýlmalarý ve Darende'ye Gelmeleri Somuncu Baba sýrrý faþ olduðu için Bursa'dan talebeleriyle birlikte ayrýlmýþtýr. Bursalý Ýsmail Hakký Silsilenamesinde aynen þunlarý yazmaktadýr. "Þeyh Hamid ol gece merkebine suvar olup Aksaray tarafýna gitmiþtir. Ve burada kendisinin Muzaf Mescidi vardýr. Ve Aksaray'dan dahi Darende'ye hicret buyurup ve anda intikal-i beka kýlmýþtýr. Ve hâlâ türbesi ziyaretgâhtýr." Somuncu Baba Hazretleri Bursa'dan Aksaray'a gelmiþ, bir müddet burada kaldýktan sonra büyük oðlu Baba Yusuf Hakiki'yi burada býrakmýþ küçük oðlu Halil Taybi ve irþad ettiði müridi Hacý Bayram Veli ile yola çýkmýþlar, bir müddet Þam'da kaldýktan sonra Hacca gitmiþlerdir. Hac dönüþünde Hacý Bayram Veli’yi Ankara'ya görevlendirmiþtir. Þeyh Hamid-i Veli ve Halil Taybi hazretleri ise Darende'ye gelerek eski þehrin Hýdýrlýk Mahallesine (Zaviye Mahallesi) yerleþmiþlerdir. Somuncu Baba Hazretleri ömrünün son bölümünü bu müstesna yerde geçirmiþtir.11 Þeyh Hamid-i Veli bu güzel manzaralý memlekete geldiði zaman dergâhýný burada kurmuþtur. Burasý günümüzdeki Zaviye Mahallesidir. Dergâhýnýn önünden hem Tohma ýrmaðý hem de balýklý kuyularýn suyu akar. Burasý çok serin ve güzeldir. Ýlk cemaat mahalline kayalýklardan akan sular için yol yapýlmýþ ve abdest almak için dizayn edilmiþtir. Tarih boyunca burasý birkaç kez tamir görmüþ ve onarým yapýlmýþtýr. Son dönemlerde ise Somuncu Baba ahfadýndan Es-Seyyid Osman HulûSomuncu Baba 14 Temmuz-Aðustos 2004 Somuncu Baba’nýn Darende’ deki Çilehanesi Edebiyat Sadýk YALSIZUÇANLAR 'Gezip Sahralarý Dîvânen Olsam' F si Efendi ve Es-Seyyid Hamid Hamideddin Efendi tarafýndan yeniden düzenlemeler ve onarým yapýlmýþtýr. Darende halký ve ziyarete gelen tüm insanlar ise Somuncu Baba Hazretlerinin hatýrasýna sahip çýkmanýn önemini kavramýþ, onun neseb-i âliyesiyle birlikte yaþamanýn hazzýný, neþesini içlerinde duymuþlar, memnun ve mesrur olmuþlardýr. DÝPNOTLAR *Tarih Uzmaný 1- Es-Seyyid Abdulbakî Efendi, H. 1156 tarihli Tabakat Kitabý, Þeyhzadeoðlu Özel Kitaplýðý, Kitap No: 650, Tasnif No: 297, s. 11, 12 2- Ahmet Akgündüz, Arþiv Belgeleri Iþýðýnda Somuncu Baba ve Neseb-i Âlisi, Ýstanbul 1995, s. 45-46. 3- Seyyid Abdülbaki Efendi, a.g.e., s. 12-13; Akgündüz, a.g.e, s. 46. 4- Sarý Abdullah Efendi, Semarat'ül Fuad, 1288, Ýstanbul, s. 231.; Kazým Baykal, Bursa'da Ulu Camii, 1950, Ýstanbul, s. 37.; Akgündüz, a.g.e., s. 46. 5- Kamil Yýlmaz, a.g.m., "Menkýbe ve Kaynaklara göre Somuncu Baba'nýn Tasavvuf Neþvesi ve Tarikatý", s. 82-92. 6- Seyyid Abdülbaki Efendi, a.g.e., s. 13-14; M. Ali Cengiz - Y. Adýgüzel M. Gülseren, Somuncu Baba (Þeyh Hamid-i Veli), s. 22, Ankara 1965. s. 23. 7- Sarý Abdullah Efendi, a.g.e., s. 231-232.; Mehmet Ali Ayni, Hacý Bayramý Veli, Ýstanbul, 1343; Ýsmail Hakký Bursavi, Silsile-i Tarik-i Celveti, Ýstanbul, 1291, s. 72. 8- Kamil Yýlmaz, a.g.m., s.17-21.; Akgündüz, a.g.e., s. 49. 9- Þinasi Çoruh, Emir Sultan, s. 123.; Akgündüz, a.g.e., s. 57-58. 10- Lami Çelebi, a.g.e., s. 833; Kamil Yýlmaz, a.g.m., s. 17-23. 11- Cengiz - Adýgüzel - Gülseren, a.g.e., s. 24.; Kamil Yýlmaz, a.g.m., s. 1723. uzuli, 'Mende Mecnundan füzun aþýklýk istidadý var/Aþýk-ý sadýk menem Mecnunun ancak adý var' (Bendeki aþýklýk kabiliyeti/durumu, Mecnundan fazladýr. Gerçek aþýk benim, Mecnunun sadece adý/þaný var) der. Yazýcýsý olduðu bir eserin kahramanýndan daha fazla aþýk ve çýlgýn olduðunu söyleyen Fuzuli, aslýnda, tüm aþk erlerinin durumunu dile getirir. Ýrfan vadisinin yolcularý, aþkla sarhoþturlar. Bir gün Rabia'ya, yaratýlmýþlarýn güzelliðine iliþkin düþüncesi sorulduðunda, þöyle der: 'Ben, Yaratýcý'nýn müþahadesiyle meþgulüm, yaratýlanlarýn deðil.' Hakk, Sevgili olunca, aþk ve irfan ehli, artýk O'nun aþkýndan baþka bir þeyle meþgul olamaz. Sadece O'nun rüyeti, O'nun marifeti kalbini doldurur. Bediüzzaman, 'kalb, Samed'in aynasýdýr' der. Bu aynaya sadece Samed'in varlýðý yansýyýnca, artýk gayra yer kalmaz. Çaðýmýzýn maneviyat büyüklerinden es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, iki ciltlik görkemli eseri, Divan-ý Hulûsi-i Darendevi'deki (l.cilt, Sh.222) bir manzumesinde, aþk ehlinin hallerinden birkaç hali anlatmaktadýr: 'Perîþân zülfüne bir þânen olsam Cemâlin þem'ine pervânen olsam' ‘Daðýlmýþ, darmaðanýk olmuþ zülfüne bir tarak olsam, güzelliðinin mumuna yanan pervane olsam.’ Burada, bütün bir sufi þiirin, klasik þiirimizin iki mazmunu yer almaktadýr. Biri zülf, diðeri mum ve pervane. Özellikle ikincisi, tekke-tasavvuf edebiyatýmýzda baþta gelen mecazlardan biridir. Ýlahi Var- lýk, mumdur, ateþtir, ýþýktýr, salik ise, bu ateþe koþan ve fani varlýðýný yok ederek gerçek varlýða ulaþan pervanedir. Ateþin çevresinde çýlgýn bir þekilde, Yaratýcý'nýn cezbesiyle dönüp duran kelebek, sonunda ateþe çarpar ve ölür. Bu ölüm, hakiki varolma için gerekli ve zorunludur. Yunus'un dile getirdiði, 'ölmeden önce ölmek'tir. Geçici varlýðýndan geçen insan, uðrunda canýndan geçtiði Ebedi ve Ezeli Varlýk'tan, hakiki varlýðý kazanmýþtýr. Saç, aslýnda çokluðu simgeler. Fakat burada üstelik 'periþan' haliyle zülüf, Sevgili'nin güzelliðini sembolize etmektedir. Hulusi Efendi, ikinci beyitte þöyle der: 'Harâb-ý nergis-i mestânen olup Aceb mi’mârý yok vîrânen olsam' Bu enfes dizelerde de tevriye ve mecaz buluruz. Senin nergisinden sarhoþ bir hale gelip yakýlsam, harap olsam. Acaba mümkün müdür ki, mimari olmayan bir viraneye dönsem.' Bu beyitte, ilk beyitte ima edilen 'fani varlýðý yok etme' meselesi açýkça dile gelmektedir. Þair, 'nergis'inin sarhoþluðu içinde olduðu Sevgili'ye, 'senin için varlýðýmý yok etmek istiyorum' demektedir. Böylece bir viraneye dönecek ve hiçbir dünyevi mimarýn düzeltemeyeceði bir yapý haline gelecektir. Burada, keza örtük biçimde, dünyevi varlýklarýn, insanýn varoluþuna iliþkin söz sahibi olmayýþý bildirilmektedir. Gerçek mimar, Allah'týr ve beytullah olan gönlün sahibidir, onu ancak O, yapabilir ve yýkabilir. Temmuz-Aðustos 2004 15 Somuncu Baba Fotoðraf: Bekir Sarý O'ndan baþka hiçbir mimar, gönül evini inþa edemez. Üçüncü beyit þöyledir: 'Takýlýp boynuma zencîr-i zülfün Gezip sahrâlarý dîvânen olsam' Zülfünün zinciri boynuma takýlsa, çýlgýn bir halde çölleri dolaþsam.' Burada da, Mecnun ima edilmekte, Allah aþkýyla çöllere düþen aþýklar kastedilmektedir. Allah'ýn cemaliyle müþerref olan her mümin, artýk O'nun verdiði manevi sekr ve sarhoþlukla kendinden geçer ve O Mutlak Güzellik'ten baþka bir þey göremez hale gelir. Gönül gözü Allah'a açýlanýn, dünya gözü kapanýr ve gayrýn müþahadesi bir daha asla ona arýz olamaz. Bu dizelerde, es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Allah aþkýyla boynuna zincir vurulduðunu ve sahralarda bir divane gibi dolaþtýðýný söylerken, ayný zamanda bize, Allah'a hakiki abd olmanýn nasýl bir sonuç ürettiðini de ifade etmektedir. Zincir, buraSomuncu Baba 16 Temmuz-Aðustos 2004 da, tutsaklýðýn, Allah'a kul ve köle olmanýn mecazýdýr. Allah'ýn sýnýrlarýyla kendisini sýnýrlayan mümin, artýk O'nun kulu ve kölesidir. O'na gerçek anlamda köle olan ise, tüm masivaya karþý özgürlük kazanmýþtýr. Bediüzzaman, 'Allah'a hakiki abd olana herþey musahhardýr' derken bunu kasteder. Dördüncü beyitte es-Seyyid Osman Hulusi Efendi, temayý biraz daha açar ve derinleþtirir. Esasýnda bu gazel, tümüyle tematik ve geleneksel gazellerde pek de rastlanmayan bir biçimdedir. Beyitler kendi içinde müstakil olmakla birlikte þiirin tümü, ayný tema çevresinde dolaþmaktadýr: 'Yolunda baþ u cân vermeklik için Girip meydânýna merdânen olsam' Senin yolunda can vermek, baþýmý feda etmek istiyorum, böylece meydanýna girip yiðitlerinin safýna katýlmaktýr muradým.' Burada, yine geleneksel sözlüðümüzde yer alan 'mert' kelimesini görüyoruz. Allah yolunun yol- cularý için 'er, yiðit' kelimesi de kullanýlýr. Hulusi Efendi, Allah yolunda açýkça canýný feda etmek istediðini, fani varoluþunu terketmeyi dilediðini belirtiyor. Bir 'meydan'dan söz ediyor. Bu meydan, Allah erlerinin, Allah velilerinin meclisidir. Bu meclise giren ve kabul edilen kiþi, artýk, bir 'er'dir, bir 'yiðit'tir. Hz. Ali bir kezinde, 'asýl pehlivan, nefsini yenendir' buyurmuþtur. Hulûsi Efendi'nin bu dizesinde bu anlam dünyasýna da bir atýf bulmak mümkündür. Beþinci beyitte, maneviyat yolcusunun terketmesi gereken kimi olumsuz nitelikleri belirtilir: 'Edip terk-i taayyün ucb u zillet Muhakkak sâdýkýn bî-gânen olsam' Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, bu dizelerinde, 'taayyün'ü terketmekten, yani vücudu vacip olan Allah'ýn varlýðý karþýsýnda, bir varlýk sýfatýný nefsine layýk görmemekten, ucbdan, yani kibir ve büyüklenmeden uzaklaþmaktan ve masivaya karþý zillet içinde bulunmayý da terkten söz ediyor. Sufiler, ‘Lamevcude illa Hu’, Yani, ‘O'ndan baþka bir þey yoktur’ derken bunu kastederler. Varlýk sýfatý, varlýðý kendinden ve zorunlu olan Allah'a özgüdür. Varoluþu Allah'a baðlý olan mevcudata ise varlýk sýfatý verilmesi doðru deðildir. O, bir gölge, bir hayalden ibarettir. Bu anlamda Hz. Mevlâna, bir rubaisinde þöyle der: 'suret hemi-zýllest', görünen her þey gölgedir. Peki Allah yolunun yolcusu, kendisine hangi sýfatý uygun bulacaktýr? Sadýk. Yani, ezeli ahdine uyan, özü ve sözü doðru olan, Allah'ýn bildirdiðini doðrulayan kimse. Sýdk sýfatý, aþýklarýn da sýfatýdýr. Aþýk-ý sadýk terkibine tasavvuf ehlinde çok rastlarýz. Altýncý beyit, manayý alabildiðine derinleþtirir: 'Soyunup Senden özge varlýðýmdan Mücerred âþýk-ý ferzânen olsam' Þair, Allah'ýn gayrýndan ve kendi varlýðýndan tümüyle soyunmak, uzaklaþmak istemektedir. Bu, manzumenin baþýndan beri üzerinde durduðu temanýn ileri düzeylerinden biridir. Sadece Senin âþýðýn olmak istiyorum, diyor. Bu, varlýðý için ihtiyaç duyduðu tek þeydir. Allah'ýn gayrýndan soyunmak Bu meydan, Allah erlerinin, Allah velilerinin meclisidir. Bu meclise giren ve kabul edilen kiþi, artýk, bir 'er'dir, bir 'yiðit'tir. Hz. Ali bir kezinde, 'asýl pehlivan, nefsini yenendir' buyurmuþtur. için, insanýn benliðinden geçmesi gerekir. Ýçindeki dünyevi arzu ve tutkularý, ihtiraslarý yok etmelidir. Bu durumda, sadece sevgili ve amaç olarak Allah kalacaktýr geriye. Allah'tan gayrýndan gönlünü alan, tüm varlýðýyla Rabbine yönelen kul, artýk, O'nun ahlakýyla ahlaklanmak' için hazýrdýr. Bu, bir tür hazýrlýk halidir aslýnda. Çünkü daha yolda pek çok aþama vardýr. Son beyitte, es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, seslendiði Yaratýcý'ya daha yakýn ve içten bir dille yakarýr: 'Yanýp hicr ü firâkýna Hulûsi Ne kim ey sevdiðim veya nen olsam.' Senin hicranýn, ayrýlýðýnda Hulûsi yanmaktadýr. O halde takdir Senin sevdiðin veya baþka bir þeyin ne olursam olayým, kabulümdür. Burada bir tevekkül ve rýza makamýndan söz edilebilir. Önce beyitlerde sürekli Allah'ý birleyen ve nefsten vazgeçilmesi gerektiðini vurgulayan Þair, burada artýk tevhidin son makam olduðu yolculuðun olmazsa olmaz kurallarýndan birini de va’zeder ve þiire son verir. Cüz'i iradesini, tümüyle külli iradeye teslim eder. Allahualem. Varlýk sýfatý, varlýðý kendinden ve zorunlu olan Allah'a özgüdür. Varoluþu Allah'a baðlý olan mevcudata ise varlýk sýfatý verilmesi doðru deðildir. Temmuz-Aðustos 2004 17 Somuncu Baba Tasavvuf Ýsmail PALAKOÐLU Tasavvuf Yolunda Mürid Tasavvuf yolundaki mürid; Allah'a yaklaþmayý arzu edip, kendisine o yönde bir vesile arayan ve o vesileyi de mürþid-i kâmil olarak bilip ona teslim olan ve ondan alacaðý terbiye ile irþad olan süluk ehlidir. Baþka bir deyiþle saliktir. Sadece Allah'ýn rýzasýna taliptir. Müridin en büyük sýfatý yokluktur. Yani üzerinde taþýdýðý varlýða ait mevcudatýn cümlesinden vazgeçip, mürþid kapýsýndan girerek o yokluðuyla Allah'a ulaþarak O'nunla varolmasýdýr. Bunun dýþýnda arayýcý, arzu edici veya murad ediciler hedefleri doðrultusunda birer yolcudan veya birer meþakkat ehlinden öteye gidemezler. Çünkü Allah'ýn rýzasýnýn dýþýndaki herþey gerçek mürid için "hiç" ölçüsündedir. M ürid kelimesi, çeþitli kalýplarda olmak üzere Kur'an-ý Kerim'de 143 yerde geçmekte olup, irade etmek, istemek, dilemek, meyletmek (Cansýz varlýklar için), bir olayýn vukuuna hazýrlanmak, yaklaþmak gibi manalarý ihtiva eder. Tasavvuf ýstýlahýnda bu kelime, salik kelimesiyle ayný manada kullanýlýr. "Salik" kelimesi, "giren" lügat anlamýna karþýlýk, terim olarak, bir tarikata girip ilimle deðil, hali ile tasavvufî makamlarda yürüyen kiþi manasýna gelmektedir. Mürid kelimesi de buna yakýn bir manada olmak üzere; nazar, istibsâr ve iradesini sýrf Allah'a yönelten, baðlandýðý mürþid vasýtasýyla edeplenen kiþidir. Eðer kendisinin bir öðretmeni yoksa, kurtuluþa eremez.1 Kur'an-ý Kerim'de bununla alâkalý olan ayet-i kerimeler þunlardýr: Bakara, (1) 233; Ahzab (33), 50; Yasin (36), 82; Zümer (39), 4; Feth (48), 11; Cin (72), 10; Müddesir (74), 31. Tasavvuf yolundaki mürid; Allah'a yaklaþmayý arzu edip, kendisine o yönde bir vesile arayan ve o vesileyi de mürþid-i kâmil olarak bilip ona teslim olan ve ondan alacaðý terbiye ile irþad olan süluk ehlidir. Baþka bir deyiþle saliktir. Sadece Allah'ýn rýzasýna taliptir. Müridin en büyük sýfatý yokluktur. Yani üzerinde taþýdýðý varlýða ait mevcudatýn cümlesinden vazgeçip, mürþid kapýsýndan girerek o yokluðuyla Allah'a ulaþarak O'nunla varolmasýdýr. Somuncu Baba 18 Temmuz-Aðustos 2004 Bunun dýþýnda arayýcý, arzu edici veya murad ediciler hedefleri doðrultusunda birer yolcudan veya birer meþakkat ehlinden öteye gidemezler. Çünkü Allah'ýn rýzasýnýn dýþýndaki herþey gerçek mürid için "hiç" ölçüsündedir. Mürid kelimesini Osman Hulûsi Efendi de; Taleb oldur ki anda tâlib olmaz Mürîd ol kim murâda râgýb olmaz2 þeklinde izah etmiþler ve mürid olan zatýn herhangi bir arzu, istek, dileði olmaksýzýn bunu yapmasý gerektiðini beyan etmiþlerdir. Ayrýca da Mürþid-Mürid iliþkisi hakkýnda da þu beyitleri dile getirmiþlerdir: Sensiz dünyâyý ukbâyý, Gülüm n'idem n'idem n'idem Hûr u Cennetü'l-a'lâyý Gülüm n'idem n'idem n'idem3 Varlýk libâsýn soymaya Hem âr u ýrzý koymaya Bir pîre candan uymaya Hâs ma'den olmuþ ol n'idem4 Burada mürþidleri olan Ýhramcýzâde Ýsmail Hakký Efendi (k.s)'ye ithafen yazýlmýþ bir þiir olduðundan, mürþid ile müridin ayrýlmaz bir bütün olduðunu ve mürþid olmadan hiçbir nimetin kadr u kýymetinin bulunmadýðýný ifade etmiþler ve bir pire uymayýp tâbi olmadýktan sonra insanýn hiçbir deðerinin olmadýðýný beyan etmiþlerdir. Ýsteyen ve veren mürþid; talepsiz bir þekilde teslim olan müriddir. Sen mürîdim deme kim istemiþ murâd anýn Sen zâkirim deme kim zikr eden o yâd anýn5 mýsralarýndaki esrar, müridin teslimiyetine ve talebsizliðine, hatta yokluðuna iþaret eder. Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî'deki bir baþka beyitte ise; Senden ne isteyem âsitânýna durup ne duâ edem Ýstemek bilmeyen gedâ senin istenecek duâ senin6 ifadesinde mürþidine teslimiyetini açýkca dile getirmiþtir. Müridin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar: 1- Temiz bir itikat ve tam bir teslimiyet ile Mürþide samimî bir þekilde baðlanmak, hiçbir dünyevî arzu ve istek içerisinde olmamak. 2- Þer'î hukuka ve mürþidine itirazý terk edip tüm zerreleriyle teslim olmak; Allah ve Resûlullah (s.a.v.)'ýn emirlerinden hiçbir zaman taviz vermemek gerekir. Hz. Ali (r.a) buyuruyor ki: "Kullarý Hakk'a götüren bütün yollar kapalýdýr, ancak Rasulullah (s.a.s)'ýn izi üzerine gidenler müstesnadýr." Ýþte bu noktayý çok iyi kavrayýp Rasulullah (s.a.s) ve nesebi âlisine gerekli saygý, hürmet, ikram ve hizmeti yapmak suretiyle matluba eriþilebilir. Büyüklerden birisi Seyyidlerle ilgili olarak þunlarý söylemiþtir: "Seyyidlerin bulunduðu memlekette ben oturamam. Zira Allah'ýn Rasulü (s.a.s)'ne baðlý bir nesepten gelmenin þerefini taþýyanlara, layýk olduklarý ta'zimi gösterememekten korkarým." Bir gün Ýmam-ý Azam Ebu Hanife Hazretleri ders verirken, oturduklarý yerden birkaç kere ayaða kalktýklarý görülmüþ… Sebep: Avluda küçük çocuklar oynuyor ve aralarýnda seyyidler bulunuyor. Koca Ýmam bunlarý her gördüðünde ayaða kalkýyor. 3- Mürþide itiraz edilmemelidir. Ýtirazýn çaresi yoktur, zararý ise müridin üzerine cârî olan feyzin kapanmasýdýr. Tedavisi de mümkün deðildir. Bunun için de tüm emirlere harfiyen uymak gerekir. 4- Mürid kendi ahvâl ve durumunu mürþide açmalý onun tavsiyesi ve emirleriyle hareket etmelidir. Çünkü mürþid tabib-i hâzýktýr. Müridin dertlerine ancak o çare olabilir. (Mürid kendi benliðiyle hareket etmemeli, emir üzerine davranmalý, tavsiyelere uymalýdýr.) 5- Mürid, Mürþidin söylediði sözleri tevil etmeden ve geciktirmeden yapmalýdýr. Zira tevil ve geciktirme kendisi için zararlara sebep olur. 6- Mürþidin telkin ettiði zikir ve emirleri tam olarak uygulamak, fazlasý ve azýný yapmamak gerekir. Zira feraset-i þeyh Cenab-ý Allah'ýn nurundandýr. 7- Mürid kendi nefsini tüm yaratýlanlardan aþaðý görüp, hürmet ve ta'zimde kusur etmemelidir. 8- Müridin Hakk'tan gayrý hiçbir talebi olmamalý, mürþidinin emrine mûti ve münkad olmalý kýdemli olan müridana itaat etmelidir. (Ýsterse kendi ilim ve ameli ondan fazla dahi olsun.) 9- Mürid, münazara (tartýþma), mübahase (bahse girme) ve cidali terk etmelidir. 10- Mürþide bir kimse bir sual ederse mürid söze karýþmamalý müsaade edilmeden konuþmamalýdýr. Konuþulmasýna izin verilirse bulunduðu mecliste sesini kýsarak konuþmalýdýr. 11- Müride verilen bir iþi mürid seve seve isteyerek cân-ý gönülden yapmalý; mürþidinin bulunduðu yerde onun tavýr ve hareketlerine göre hareket etmelidir. Þeyh Taceddin-i Hindî en-Nakþýbendî (k.s.) Nâciye-i Kübrâ adlý eserinde þöyle buyuruyor: "Ey kardeþ iyi bil ki, mürþidin hukukunun bazýsý ancak güzel edep ve riayetle teyessür eder. Tarikat mürþidlerine ta'zim, mürþidlerin hukukunun büyüklüðündendir. Ta'zimde ihmâl, hüsrana götüren bir kusurdur. Zira mürþid için manevî babalýk nisbeti vardýr." Temmuz-Aðustos 2004 19 Somuncu Baba 12- Mürid, bedeni ve kalbiyle amel etmelidir. Sözle yapmamalýdýr. Müridin sermayesi muhabbet ve teslimiyettir. 13- Mürid, lokmanýn helalini aramalýdýr. Haramdan uzak durmalýdýr. Dili haramda olursa ameli vefa etmez. Çok konuþmak ve aðyar arasýnda bulunmak müride zarar getirir. Hz. Ebubekir (r.a.) çok zaman mübarek aðýzlarýna çakýl taþý koyarlar "Bunlar benim fazla konuþmama mani oluyor." buyururlardý. 14- Müridin hâl, hareket ve tavýrlarý tarik-i aliyyeye uygun olmalý, kendi hâli baþkalarýna örnek olmalý ki, bu sebeple diðer kimseler ona imrenerek tarik-i aliyyeye ilgi duyarlar. 15- Mürid, edeb ve adaba riayet etmeli þeriat ve tarikata uymayan her türlü fiilden kaçýnmalýdýr. 16- Mürid, hiç kimseye su-i zan (kötü düþünce) beslememeli, kimseyi hakîr görmemelidir. Her iþ, hâl ve durumda adaletten ayrýlmamalýdýr. 17- Mürid, mürþidini en kýsa zamanda ziyaret etmeli; ziyarete gidemeyecek durumda olanlara yardýmcý olmalý; feyz-i Rabbanîden yararlanmayý bilmelidir. 18- Mürid, kendi mürþidinden baþkasýna meyledip oraya yönelmemeli, baþka yer ve sohbetlere gitmemeli; kendi mürþidinin sohbetine devam etmelidir. Tüm hareketlerini mürþidinin Somuncu Baba 20 Temmuz-Aðustos 2004 dediði gibi yapmalý; mürþidini Resûlullah (s.a.s)'ýn vekili olarak bilip hareket ve davranýþlarýný bu þekilde düzenlemelidir. Mürþidine verdiði ahde göre davranmalý; riayetkâr olmalý, benlik duygusu ile hareket etmemelidir. 19- Mürid sohbetlere devam etmeli ve sohbet âdâbýna göre hareket etmelidir. Mürþidini ziyaret etmeden önce mümkünse gusül abdesti, mümkün deðilse de normal abdest almasý; önceki yaptýðý günahlara piþman olup tevbe etmesi; gönlünü temiz tutup ziyarette bulunmasý gerekir. Mürþidin elini öptükten sonra geri geri çekilmeli; mürid kesinlikle arkasýný mürþide dönmemelidir. Ýzin verilmedikçe konuþmamalý; sükut üzerine oturmalýdýr. Ýzin verilse dahi az konuþmalý; sesini yükseltmemelidir. 20- Ýhvan, ihvanýn derdiyle dertlenmesi gerekir. Çözümü mümkünse problemleri çözmesi, ihvana yardýmcý olmasý ve can-ý gönülden sevmesi gerekir. Mevlâna Hazretleri (k.s.) arkadaþ tanýmýný yaparken þöyle tarif eder: "Kýtlýkta bir arkadaþýnýzýn elinde bir ekmek görseniz ve bir parça isteseniz o da ikiye bölerek çoðunu kendi alsa azýný size verse onunla arkadaþlýðý býrakýnýz. Çoðunu size verse azýný kendi alsa onunla arkadaþlýk yapýlýr, arkadaþlýða devam ediniz." Ayrýca Reþahat'ta þu anlatýlýr: "Bir gece Hoca Baki’nin acýsý vardý. Uyuyamadý. Ben de onun acýsý yüzünden uyuyamadým. Alâkalý olduðu insanýn acýsýndan ýstýrap duymayan insan, son derece katý ve kabadýr. Bu yolda olanlara gerektir ki, canlýlardan hangisine bir ýstýrap gelse, aynýný kendi çekecek kadar incelmiþ olsun…" Müridin bir baþka ifade þekli de derviþ demektir. Derviþlik, tarikata mensubiyet manasýný ifade eder. Derviþlik, Ýslâm'a baðlanmakla olur. Ýslâm'ýn ihlâsla, sýdk ile takva, vera üzere yaþanmasýna derviþlik denir. Derviþlikte fakirlik þartý koþan mutasavvýflar olduðu gibi, Hoca Ubeydullah Ahrâr Taþkendî (k.s.), Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Sadreddin-i Konevî (k.s.) gibi zenginliðiyle tanýnmýþ sufîler de vardý. Zühd, bunlara, göre malýn cepte bulunmasý; fakat kalpte bulunmamasýdýr. Mevlâna Celâleddin-i Rûmî (k.s.) de buna yakýn bir izah getirir: Dünya, Allah'tan gafil olmaya derler. Yoksa gümüþ, kumaþ, oðul ve haným sahibi olmak deðildir. Din yolunda sarfetmek üzere malýn bulunursa, bu þekildeki bir mal için Hz. Peygamber (s.a.s) "Helâl mal, sahibi için ne kadar iyidir" buyurmuþtur. Su, geminin içinde bulunursa onu batýrýr, altýnda bulunursa onu selâmetle yürü- tür. Sen de (gemi gibi) mal sevgisini ayaklarýnýn altýna alabilirsen, seyr ü sülük denizinde selâmetle yüzersin. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine yaþama biçimi olarak zühdü ve fakrý seçerek, "Fakirlik benim öðüncümdür. Ben onunla öðünürüm" demiþtir. Kendisi Müslümanlarýn lideri olarak, her türlü dünyevî zenginlik fýrsatlarý elinin altýnda iken, bilinçli olarak fakirliði seçmiþ; hattâ sevgili eþlerinden bir kýsmýnýn bu yönde biraz sýzlanmasý üzerine, "îlâ ve tahyîr" denilen olayda görüldüðü gibi, onlarý dünya veya ahiret (yani zengin olmak ve fakir yaþamak) konusunda seçim yapmak için serbest býrakmýþ; onlardan bir ay kadar uzak kalmýþtý. Sufîlerin fakrý bilinçli olarak seçmesinde, Hz. Rasulullah (s.a.s)'ýn bu tavrýnýn önemli etkisinin olduðu þüphesizdir. Ancak, bu fakirlik, meskenet, zillet, tembellik manasýnda bir fakirlik deðildir. Yine Ashab-ý Suffe'nin yaþadýðý fakr ü zaruret hali, ayný esprinin bir baþka vechesini teþkil eder. Derviþlik, bu yönüyle büyük bir feragat gerektirir, zor bir meslektir.7 Bir gün Gürün Gökpýnar Gölü'nün yanýnda sohbet edilirken Osman Hulûsi Efendi taþa yaslanýr. Bunu gören bir arkadaþ, ceketini çýkarýp Osman Hulûsi Efendi'nin sýrtýna koymak ister. O da: "Ýstemez oðul" der ve hemen kalem defter çýkarýp bir þeyler yazmaya baþlar. Daha sonra yazdýðý þiiri okutturur.8 Defterine þunlarý yazmýþtýr: Derviþin yastýðý katý taþ gerek Yediði eleksiz arpa aþ gerek Yolda yalýn ayak açýk baþ gerek Menzîl-i maksuda erem der ise iken gönül yârda olmalýdýr. Abdülhalik Gucdevanî Hazretleri (k.s): "Halktan aðýrlýðý kaldýrmak gerek bu da ancak helal kazançla olur!" buyurmuþlardýr. Hacegan yolunda el, helâl kârda gönül ise doðrudan doðruya yârdadýr. "Þýn": Þirk koþmamak, ortak koþmamak gerekir. Nefse uyarak hareket etmemek þarttýr. Osman Hulûsi Efendi misafir olduðu bir evden çýkarken hizmet eden bir arkadaþ ayakkabýlarýný kapýnýn eþikliðinin üzerine koyar. Ayakkabýyý kapýnýn eþikliðinde görünce, eðilerek ayakkabýyý alýp, dýþarý koyar. Ayakkabýsýný giyerken de hizmet eden arkadaþa hitaben buyurur ki: "Eþiklik demek derviþ demektir, onun için biz eþikliðe basamayýz."10 Bu kelam onun insana, tasavvufa, ihvana olan sevgi ve baðlýlýðýnýn bir iþaretidir. Derviþin nasýl olmasý gerektiðini ve derviþ olmanýn özelliklerini Osman Hulûsi Efendi "derviþ ol derviþ" redifli bir þiirinde þöyle dile getirir: Yoklukla yürüyüp yüzü hâk ola Su gibi eriyip özü pâk ola Derd ile sînesi çâk ü çâk ola Cemâl-i dilberi görem der ise9 Özellikle derviþ kavramýný çok iyi anlamak, bu sözün gereklerini hayatýmýzda tatbik etmek þarttýr. Osman Hulûsi Efendi, Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî'de derviþi o kadar mükemmel açýklar ve tanýmlar ki bu sözleri anlamak, kavramak ve uygulamak yeterlidir. Eski kaynaklarda ise dal, ra, vav ve þýn harfleriyle yazýlan derviþ kelimesinin izahý þu þekildedir. "Dal": Dünya iþlerinden uzak kalma, madde, para peþinde hýrsla koþmama, verilen rýzka razý olmadýr. "Ra": Riyakar olmama yani tüm iþ ve davranýþlarda içinin dýþýna uymasý. "Vav": Vird sahibi olma. Her hal ve anda Allah'ý anma, onunla beraber olma. El helal kârda Ey hâcý fýþfýþ bu nice gidiþ Hamsýn hamsýn piþ dervîþ ol dervîþ Soyun varýndan dervîþ ol dervîþ Sýyrýl ârýndan dervîþ ol dervîþ Aþka yan tutuþ deme düz yokuþ Yâra var kavuþ dervîþ ol dervîþ Terk-i kâl eyle kesb-i hâl eyle Yað u bal eyle dervîþ ol dervîþ Dinle ey hödük çýkmadan zödük Çalmadan düdük dervîþ ol dervîþ Hulûsî özüm sanadýr sözüm Ey iki gözüm dervîþ ol dervîþ Ey Hulûsî gel eyleme cedel Gelmeden ecel dervîþ ol dervîþ11 DÝPNOTLAR 1- Cebecioðlu, Ethem, Tasavvuf Terimler ve Deyimleri Sözlüðü, s. 285, Rehber Yay., Ankara, 1997. 2-Ateþ, es-Seyyid Osman Hulûsi, Dîvân-ý Hulûsî-i Dârendevî (Hazýrlayanlar: M. Muhsin Kalkýþým/Lütfi Alýcý/Ahmet Yenikale), Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý Yayýnlarý, 2. Baský, Ankara, 1997. c.I, s.111. 3- A.g.e, c. I, s. 216. 4- A.g.e, c.I, s. 213. 5- Ateþ, Dîvân, c.I, s. 163. 6- Ateþ, Dîvân, c. I, s. 170. 7- Cebecioðlu, Ethem, a.g.e., s. 217-218. 8- Somuncu Baba Araþtýrma Kültür Merkezi Arþivi, Röportajlar Dosyasý, nr. 9/23. 9- Ateþ, Dîvân, 1. Baský, s. 206. 10- S.B.A.K.M. Arþivi, Röportajlar Dosyasý, nr. 9/24. 11- Ateþ, Dîvân, c. I, s. 135. Temmuz-Aðustos 2004 21 Somuncu Baba Kitap Prof. Dr. Mehmet AKKUÞ Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Kitabý Hakkýnda Tarihimizde eserleri ve hizmetleriyle tanýnmýþ pek çok âbide þahsiyet vardýr. Bunlar yapmýþ olduklarý hizmetler, yetiþtirdikleri müritleri ve öðrencileriyle, býraktýklarý bir çok eserleriyle günümüze kadar hâlen tesirleri devam eden kiþilerdir. Doðup büyüdükleri, tahsîl için gittikleri ve hizmet verdikleri çeþitli yerlerde insanlar üzerinde pek çok olumlu etkileri olmuþ, onlarýn gönüllerinde taht kurarak, barýþ ve kardeþlik ortamýnýn doðmasýna, milletin kültür düzeyinin artmasýna ve yardým hislerinin çoðalmasýna katkýda bulunmuþlardýr. H orasan'dan gelerek Anadolu ve Rumeli coðrafyasýndaki ahâlînin gönüllerine nüfûz edip, hizmet kervânýný geniþleten bu gönül insanlarý âdetâ bulunduklarý þehirlerle özdeþleþmiþ ve oralarýn sâhibi olmuþlardýr. Bu bakýmdan belli baþlý þehirler anýlýnca hemen oranýn kültürel ve manevî hayatý üzerinde etkileri olan bu þahsiyetler hatýra gelir olmuþtur: Ahmed-i Yesevî (1166), (Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (Konya - 1273), Hacý Bektâþ-ý Velî (Hacýbektaþ - 1270), Yûnus Emre (Eskiþehir - 1321), Somuncu Baba (Dârende -1412), Emîr Sultan (Bursa 1429), Hacý Bayrâm-ý Velî (Ankara - 1430), Yazýcýoðlu Muhammed Bîcân (Gelibolu - 1453), Akþemseddin (Göynük - 1459), Eþrefoðlu Rûmî (1469) Þa'bân-ý Velî (Kastamonu - 1568), Aziz Mahmûd-ý Somuncu Baba 22 Temmuz-Aðustos 2004 Hüdâyî (Ýstanbul - 1628), Ahî Evren (Kýrþehir1261), Ýsmâil Hakký (Bursa - 1725), Ýbrâhîm Hakký (Erzurum - 1772), Sezâî-i Gülþenî (Edirne-1738) v.s. gibi þahsiyetler bu gönül kervânýnýn en baþta gelen ve tesirleri hâlen devam eden temsilcileridir. Bunlarýn asýrlar öncesinden býrakmýþ olduklarý eserlerin günümüz insanýna mesajlarý olduðu gibi müntesiplerinin hizmetleri ise çeþitli yerlerde hâlen devam etmektedir. Ünü ve tesirleri günümüze kadar ulaþan bu mutasavvýflardan biri de Somuncu Baba diye þöhret bulan Þeyh Hamîd-i Velî'dir. Kendisinin yerine geçen Hacý Bayrâm-ý Velî'den sonra Þemsiyye-yi Bayrâmiyye ve Melâmiyye-yi Bayrâmiyye diye iki kola ayrýlan tarîkatýn kollarý Afrika ve Balkanlara kadar uzamýþtýr. Somuncu Baba ve kendisinden sonra gelen mutasavvýflar bir taraftan padiþahlara kadar ulaþýp, kendilerine ve þehzâdelere musâhip olmuþlar, diðer taraftan da ekmek fýrýný ve burçak tarlasýndaki insanlarla yakýn alâka kurarak onlarý irþâd etmiþlerdir. Hem halkla beraber olup mütevâzi yaþamýþlar, hem de idârecilerden mevki, makam ve dünyalýk bir þey beklemeden onlara hayrý tavsiye etmiþlerdir. Öte yandan Akþemseddin gibileri de insanlarýn hem maddî hastalýklarýný tedâvî etmiþler, hem de rûhlarýný, kalplerini tasfiye ve tezkiye etmiþlerdir. Nakþibendî tarîkatýnýn prensiplerinden olan "Halvet der-encümen" düstûruna baðlý kalarak toplumun içinde bulunmuþ, ancak toplumdan uzak yaþamýþlardýr.Yine bir baþka Nakþýbendî büyüðünün ifadesiyle, zikir ve fikri insanlara hizmetin olmadýðý, avâmýn uykuda bulunduðu teheccüd ve seher vakitlerinde yapmýþlar, gündüz ise normal yaþantýlarýna devam ederek insanlara hizmeti esas almýþlardýr. Böylece "Ýnsanlarýn en hayýrlýsý onlara faydalý olandýr." ve "Kavmin efendisi onlara hizmet edendir." meâlindeki peygamber tavsiyelerine de gerçekten baðlý kalmýþlardýr. Bu hizmet kervânýnýn 20. yüzyýldaki temsilcilerinden, âdetâ Sivas ve Dârende'yle özdeþleþmiþ iki önemli þahsiyeti, Ýsmail Hakký Toprak ve Osman Hulûsî Ateþ Efendileri görmekteyiz. 1914-1990 yýllarý arasýnda yaþayan Osman Hulûsî Efendi, þeyhi Ýhrâmcýzâde Ýsmail Hakký Toprak Efendi (1880-1969)'den aldýðý maddî ve manevî hizmet aþkýný Dârende'de baþlatmýþ, irþâd ve hizmetle geçen örnek hayatý, kendisinden sonra gelen Hâmid Hamîdeddin Efendi'yle ayný hýzla ve daha geniþ alanlarda devam etmektedir. Ýsmail Palakoðlu tarafýndan hazýrlanan elinizdeki bu eser Osman Hulûsî Efendi'nin hayatý, yapmýþ olduðu çeþitli kültür ve hayýr hizmetlerini en güzel þekilde ortaya koymaktadýr. Bu eserden anlaþýlýyor ki kendisinden sonra kurulan vakfýn hizmetleri sâdece Dârende ve cami ile sýnýrlý kalmamýþ, bir çok þehirde kütüphâne, okul, yurt, târihî eserlerin tamir ve onarýmý, çevre düzenlemesi ve daha bunlar gibi farklý kültürel etkinliklerle devam etmektedir. Bu eserle; hem Osman Hulûsî Efendi'nin kendisinin ve âilesinin hayatý, eserleri, hem de kendisinden sonra, vakfýn faâliyetleri gözler önüne serilmektedir. Bu vesileyle Es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfý Baþkaný Hamid Hamideddîn Efendi'yi ve bu deðerli çalýþmasýndan dolayý Ýsmail Palakoðlu'nu tebrik ediyor ve hizmetlerinin devâmýný Cenâb-ý Hak'tan niyâz ediyorum. Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, Ýsmail Palakoðlu, Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi Yayýnlarý, 597 Sayfa, Ankara 2004, ISBN:975-97976-5-8 Hulûsi Efendi Hulûsi kalp ile kapýna geldim, Hakkýn has kulusun inandým bildim, Ben ki uzaklarda bir garip güldüm, Hulûsi Efendi caným efendim. Darende'ye doðan aysýn güneþsin, Ýlim ocaðýnda sevgiye eþsin, Ulaþtýr sevgim baðrýmý deþsin, Hulûsi Efendi caným efendim. Kurulmuþsun þelalenin bendine, Karýlmýþsýn Tohma çayýn rengine, Ruh göðe yükselir nefis engine, Hulûsi Efendi caným efendim. Seyyit'lerden soyun gelir yüceden, Seher vakti yol bulursun geceden, Sorulursun dost arayan niceden, Hulûsi Efendi caným efendim. Otuz yapraklý gül konmuþ baþýna, Darende'yle deðmiþ binler yaþýna, Adýný yazmýþlar hece taþýna, Hulûsi Efendi caným efendim. Peygamberden el uzattýn ellere, Ýlahi aþk ile sundun güllere, Uzak diyarlardan düþtük yollara, Hulûsi Efendi caným efendim. Sevgiyi yoðurdun temiz özünde, Kelimeler bala döndü sözünde Dünyanýn cevheri yoktu gözünde, Hulûsi Efendi caným efendim. Hedefin yüksekte yüreðin engin, Tevhitle dolusun azýðýn zengin, Nadide bir kulsun ulular dengin, Hulûsi Efendi caným efendim... Rabia BARIÞ Temmuz-Aðustos 2004 23 Somuncu Baba Altýn Silsile Necmettin SARIOÐLU Mevlânâ Ziyaüddin Hâlid-i Baðdâdî (K.S) Geçen Sayýdan Devam Mevlânâ Hâlid hazretleri Süleymaniye'de bir zaviye yaptýrarak, ümmet-i Muhammed'i irþada devam ettiler. Çok büyük âlimler, çok büyük üstadlar gelerek, onun feyzinden ve bereketinden kendi yarýmlarýný tamam ederek, mürþid sýfatýyla tekrar memleketlerine dönmüþlerdir. Bazýlarý, deðiþik beldelere irþada memur edilmiþtir. Bunlaran Urfalý Þeyh Hafýz, Kürbüzlü Þeyh Ahmed, Erzurumlu Feyzullah Efendi ve Baðdat müftüsü Esad Sadrettin Efendi gibileri sayýlabilir. Böylelikle Harem-i Þerif, Þam-ý Þerif, Kudus-ü Þerif, Halep, Baðdat, Basra, Antep, Diyarbakýr, Hindistan, Afganistan, Daðýstan, Maveraünnehir, Mýsýr, Amman, Maðrib ve sair þehirler ve memleketler, Hâlid-i Baðdâdî'nin nuruyla nurlandýlar. Himmetleri ve nüfuzlarý diyardan diyara hükmeder olmuþtur. Hatta Maðrib memleketinden gelip, yetiþen Muhammed Maðribi, Cisli Abdullah Efendi ve Þeyh Abdurrahman el Ruzbahai gibi ulemalar onun dergâhýndan inabe alarak, mürþid sýnýfýna geçmiþlerdir. Bunlardan Baðdat Müftüsü Þeyh Sadrettin (k.s.) buyurdular ki: "Eðer bana þeyhim Hâlid hazretleri : - Þu süt kabýný al, çarþý pazar süt sat dese kesinlikle emirlerine uyar, müftülüðü terkeder, sütçülük yapardým." Hâlid-i Baðdâdî hz.leri bu irþadlarla beraber zamanýmýza kadar eriþmiþ olan Hatm-i Hacegan'ý baþlatarak, tarikat-ý aliyyede tescil edilmesi icabeden noktalarýný ve kurallarýný belirlemiþtir. Yalnýz, tarikatýn bu kaidelerini belirlerken aldýðý ölçüler ve kullandýðý kýstaslar, Kur'an ve sünnete dayanýr. Zira itiraza yer býrakmamak için þeriatý aliyyeye kesinlikle uymuþtur ve uymayý da emretmiþtir. Bunun içindir ki, devrin en büyük fýkýh alimlerinden olan Ýbni Abidin kendisine intisab etmiþ ve kelâm ilmini hazreti pîrden tamamlamýþtýr. Merhamet ve cömertlikte devrinin sultanýydý. Bu hususta bir kaç örnek vermek zorundayýz. Baðdat'da iyiliði ve faziletiyle tanýnan Ýbrahim-i Berzenci vefat etmiþti. Arkasýnda borç býrakmýþtý. Alacaklýlar para için Ýbrahim Efendi'nin oðlu Muhammed Efendi'yi sýkýþtýrýyorlardý. Paralarýna karþýlýk Berzençlilerin Somuncu Baba 24 Temmuz-Aðustos 2004 evini ve ölen zatýn evini istiyorlardý. Meseleye vakýf olan hazreti pîr; borcu ödeyerek, o zatýn hacetini giderdi. Baþka bir kerametleri ise; Üstadýn Baðdat'da Hacý Muhammed isminde servet sahibi bir müridi vardý. Nasýl olduysa servetini kaybederek büyük bir miktar da borçlanmýþtý. Nihayet Baðdâdî’ye müracaat ederek: - Efendimiz! Dýþarý çýkacak yüzüm kalmadý. Çok borçlandým. Himmet buyurun. Hazreti pîr, bir ay sabretmesini istedi. Sabýra takatý olmadýðýný belirten müride buyurdu ki: - Oturduðun hasýrý kaldýr, istediðin kadar al. Borçlu mürid, hasýrý kaldýrdýðýnda bir altýn görmüþtü. Emir üzerine onu aldý. Yerinde bir daha gördü. Onu aldý bir daha gördü. Derken, aldýkça çoðalan altýnlardan borucunu ödeyecek ve hatta kendisine de biraz sermaye kalacak þekilde ihtiyacýný giderdi. Ne varki, Hâlid-i Baðdâdî hazretleri hiddetlenmiþtir. Onun hiddetini kýzaran yanaklarýndan anladý. Ayaklarýna kapanarak hiddeti geçinceye kadar kalkmadý. Ne varki; her devirde olduðu gibi onun da devrinde bulunan inkârcýlar; alaylarýna ve aleyhteki hareketlerine devam etmiþlerdir. O alaycýlardan bir kaçý bir gün, hatm-i hacegân'ý alaya almak maksadýyla bir halka halinde oturdular ve içlerinden birisi alay etmek için taþ daðýtmaya diðer birisine yönelince, o anda cinnet getirerek elbiselerini yýrtmaya baþladý. Anadan doðma çýplak bir halde çöllere düþmüþtü. Hâlid-i Baðdâdî bir yaz günü sahraya çýkmýþtý. Müridleri ve halifeleriyle beraber otururken deliren zatýn çocuklarý ve akrabalarý yanýna gelerek aðlamaya baþladýlar. O zatýn affýný istemeleri üzerine, Halifelerinden Baðdatlý Musa Cuburi'ye dönerek; -Hemen mecnuna git ve onu o cinnetten kurtar. Adý geçen halife oraya giderek, o çarpýlmýþ kiþiyi himmetleriyle eski sýhhatine dönderdiler. Bir daha böyle bir harekette bulunmamak üzere tövbe istiðfar etmesini kendisine telkin ettiler. Mühim Nokta: Yukarýda anlatýlan menkibeden anlaþýlacaðý üzere, tarikatýn adet-i kadimesinden olan yahut rüknünden veya içeriðinden bir bölüm olan (zikir, evrad, hatme v.b.) Cehalet ilmin düþmaný olduðu için, haset ve kýskançlýk gibi menfi unsurlar da buna eklenince ilme ve olgun þahýslara saldýrý da kaçýnýlmazdýr. herhangi bir mevzuda alay veya onu basite alarak tenkit veya yermenin kiþilere hiçbir faydasý yoktur. Bilakis görüldüðü gibi zararý vardýr. Gerçi kemâl erbabýný eksik olanlar çekemezler. Yarasýnýn kusuru kendi gözünde deðil, güneþte aradýðý gibi. Cenab-ý Hakk'a yakýn olmuþ velîlerin ve mürþidlerin nezaret ettiði tarikatlarla alay etmek, insaný piþmanlýða ve içinden çýkmasý çok zor olan hallere düþürür. Hâlbuki pîranýn ifadelerinde; Hatm-i Havace'nin bir belde üzerindeki bir takým afet ve belalardan en az yedisini bertaraf edeceði inanýþýný ortaya koymuþlardýr. Bunun gerçekliði Hatm-i Havace okunan memleketlerdeki afetlerin görülmemesiyle ortaya çýkmýþtýr. Zaten Hatm-i Havace'lerde istiðfarla beraber dua, sure ve salavat-ý þerifeler okunmaktadýr. Peþinden de münacaat yapýlýr. Bu mevzu sadece Hatme'ler için deðildir. Ýslâm'ýn hangi hükmüyle veya hangi güzelliðiyle alay edilirse edilsin, o alayý yapmak cesaretini gösterenlerle Cenab-ý Allah'ýn cezalandýracaðýný belirten þu ayet-i celile Bakara suresinde açýk ve nettir: "Gerçekte Allah onlarla alay eder de azgýnlýklarýndan onlara fýrsat verir, bu yüzden onlar bir müddet baþýboþ dolaþýrlar" (Bakara 15) Hâlid-i Baðdâdî hazretleri keþif ve keramette eriþilmez noktalara çýkmýþtýr. Kendileri ilimde de hududu olmayan bir derya gibidir. Cehalet ilmin düþmaný olduðu için, haset ve kýskançlýk gibi menfi unsurlar da buna eklenince ilme ve olgun þahýslara saldýrý da kaçýnýlmazdýr. Ýþte Süleymaniye'nin kýskanç bazý alimleri, Iraklý alimlerin müderrislerinden sayýlan Yahya-i Meruzi'ye bir mektup yazarak, Hz. Þeyh hakkýnda propagandaya baþladýlar. Mektubun mahiyeti þudur "Dünyanýn en büyük din alimi; delilimiz, þeyhimiz Yahya Efendi'yedir. Allah (c.c.) Müslümanlarý size vereceði uzun ömürle nimetlendirsin. Memleketimizde Þeyh Hâlid isminde bir zat meydana çýktý. Hindistan'a gidip geldikten sonra, büyük velilik ve mürþidlik davasýnda bulundu. Din ilimlerini öðrendikten sonra sapýklýðý seçti. Biz ise, onu susturmaktan aciz kaldýk. Ey efendimiz! Buraya teþrif ederek onun sapýklýðýný yok edip, onu susturmanýz gerekir. Gelmeyecek olursanýz, bütün insanlara ve þehirlere sapýklýðýný yayacaktýr. Allah'ýn selamý, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun." Bu mektubu alan Yahya-i Meruzi, talebeleriyle bir bineðe binmiþ olarak Süleymaniye'ye yöneldiler. Þehrin âlimleri ve etraftaki bütün büyükler, onu karþýladýlar. Nihayet Yahya-i Meruzi hazretleri Þeyh hazretlerinin huzuruna çýktýlar. Hz. Þeyh onu ayakta karþýladý. Müsafaha yaparak, yanlarýna oturttular. O esnada Yahya-i Meruzi'nin kalbinde ilmi bir kaç ince mesele vardý. Daha o aðzýný açmadan; Hâlid-i Baðdâdî, onun kalbinden geçen bu ince meselelerin tamamýný cevaplandýrdý. Bunun üzerine, o koskoca âlim Hâlid-i Baðdâdî’den af diledi ve ona intisab etti. Daha sonralarý Hâlidiye tarikatýnýn en kýymetli þahsiyetlerinden birisi oldular. Onun hizmetini yerine getirmesi için Ýsmail-i Berzenci hazretlerini görevlendirdiler. Tarikat-ý aliyyenin temel esaslarýndan birisi mürþide kayýtsýz teslimiyettir. Öyle bir teslimiyet ki; onun içerisinde zatýn malik olduðu varlýklarýn tamamý yok olur. O yokluðun mihverinde de Hakk'ýn kendisi tezahhür eder. Gölgede yatanýn gölgesi olmaz. Zira sulta sahibi verdiði vazifeyi kendi kudreti ve himmetiyle yaptýrýr. Müridin o mevzuda hiçbir ihtiyarý ve muradý yoktur. Keza müride verilen evradýn ve ezkârýn getirdiði cümle güzel hallerin oluþmasý, yine o mürþidin kimya nazarýndan ibarettir. Velev ki mürid hilafet makamýna kadar çýksýn. Veyahut velayetin zirvesinde olsun. Gönlüne getireceði en küçük bir maðruriyet veya enaniyet onu mahvetmeye kâfidir. Zira Cenab-ý Hakk'ýn birinci derecede sevmediði kullarýn baþýnda gurur, kibir ve enaniyet sahipleri gelir. Çünkü bu üç maddenin Allah (c.c.)'ýn muhalefetine açacaðý yol þirktir. Ýþte arif-i billahýn þiddetle kaçýndýðý husus budur. Çünkü bütün günahlarýn affý mümkündür ama þirkin (Allah'a ortaklýk koþmak) affedilmesi asla ve asla mümkün deðildir. Bir mürid, sebepli veya sebepsiz, makul veya gayr-i makul vazifesinde, ibadetinde eksiklik yapabilir. Bunu itiraf edip, tevbeyi nasuh ile de tevbe ettikten sonra, o eksikliðin affedilmemesi kabil deðildir. Zira Cenab-ý Hakk baðýþlayýcýdýr. Onun bu Temmuz-Aðustos 2004 25 Somuncu Baba Hâlid-ii Baðdâdî (k.s.) hazretleri cömert, güzel ahlaklý, halkýn eziyetlerine karþý sabýrlý, açýk ve tatlý sözlü, azimetle amel etmeyi seven, ihtiyatý elden býrakmayan, yetim ve dullarý himaye eden, Allah yolunda kýnayanýn kýnamasýndan korkmayan bir gönül eriydi. maðfiret edici sýfatý da günahkâr kullarýnýn üzerinde tecelli eder. Ey insan! Varlýðýndaki esasýn iki damla sudan ibaret olduðunu unutmamalýsýn. Aczi bilmek erdemdir. Gerek mürid ol, gerek salik ol, gerekse malik ol; sana verilen iyi halden dolayý tekebbüre kapýlma. Çünkü bunun en acý örneðini dergâhtan sürülen ibliste görmelisin. O da büyüklük hayaline kapýldý da sonsuza kadar lanetlendi. Allah (c.c.) cümle ihvan-ý dini enaniyetten muhafaza buyursun. Baðdat defterdarý Davut Paþa memuriyetine gitmezden evvel ders verirlerdi. Bu zat Baðdat'dan kaçarak Þehrizor'a geldi. Burada 15 sene Þeyh Abdullah-i Haydari'nin babasýndan akli ve nakli ilimleri öðrenerek icazet aldý. Hocasýyla arasýnda derin bir muhabbet vardý. Ýþte bu zat için Baðdat valisi Said Paþa rencide edici bazý muamelelerde bulunmuþtu. Bu zatýn yanýnda bulunan küçük oðlu Sýbgatullah'ý büyük oðlu Þeyh Abdullah'a göndererek: - Aðabeyine selam söyle. Gidip gelmeye gücüm yoktur. Ýçinde bulunduðum bu zulmü ve Said Paþa'nýn bana ettiði hakaretleri tabiplerin sultaný Hâlid-i Baðdâdî efendimize arzetsin. Buyurdu ki: - Babanýz benim þeyhimin oðludur. Yatsýdan sonra beraber ziyaretine gidelim. Yatsý namazýný eda ettiler ve adý geçen zatýn yanýna gelerek, bir müddet hoþsohbet ettiler. Ve sözün nihayetinde Hâlid-i Baðdâdî; - Biz þeyh olmadýk. Ve keramet sahibi de deðiliz. Allah'ýn ilminden bir parça nasibimiz vardýr. Size haber vereyim ki; 15 güne kadar Davut Paþa gelir, Baðdat valisi olur ve Said Paþa'yý da kale içinde boðdurur. Telaþlanmayýnýz, gönlünüzü ferah tutunuz. 15 gün sonra onun söyledikleri aynen çýkmýþ ve Davut paþa, Said Paþa'yý boðdurmuþtur. Mevlânâ Hâlid hz.leri halife ve müridleriyle beraber Baðdat'dan Þam-ý Þerif'e hicret ettiler. Þam yakýnlarýnda Þemmer kabilesinden bazý hâyâsýzlar, onun kafilesini soymaya kalktýlarsa da, onun heybetinden korkarak zarar veremediler. Hâlid-i Baðdâdî (k.s.) hazretleri cömert, güzel ahlaklý, halkýn eziyetlerine karþý sabýrlý, açýk ve tatlý sözlü, azimetle amel etmeyi seven, ihtiyatý elden býrakmayan, yetim ve dullarý himaye eden, Allah yolunda kýnayanýn kýnamasýndan korkmayan bir gönül Somuncu Baba 26 Temmuz-Aðustos 2004 eriydi. Kendisinde taþýdýðý bu vasýflarýn ihvanlarýnda da olmasýný arzu ederdi. Bu sebeple ihvanlarýna ve nasihat isteyenlere tarihe mal olmuþ þu nasihatte bulunmuþtur: "Size kesinlikle emrederim ki bütün varlýðýnýzla sünneti seniyeye sarýlýp cahiliye adetlerinden ve bid'atlarýndan sakýnýn. Sufiler hakkýndaki dedikodulara aldýrmayýn. Avam insanlara ülfet etmeyin. Onlardan hangi vesileyle olursa olsun bir þey istemeyin. Çünkü bu, sizin kötülükle itham edilmenize sebep olur. Ýki mefsedet arasýnda çaresiz kaldýðýnýz zaman þüphesi az olanýný seçin. Mesut kiþi, baþkasýnýn baþýna gelenlerden ibret alandýr. Daha önemli olaný, az önemli olana tercih ediniz. Veliyy-i emrinizin, hayýrlý iþlerde muvaffak olmasý için ona dua ediniz. Dünyaperest tüccarlarý, ulema taslaklarýný, ilmi halk arasýnda bir makam elde etmek için maþa olarak kullanan talebeleri, tembellik sebebi ile yüklerini halka taþýtmaya çalýþan asalaklarý, maneviyatý dünyasýna basamak yapmak için çalýþanlarý tarikata almayýnýz! Alsanýz da bu tür davranýþlarýna fýrsat vermeyiniz. Bilesiniz ki bana en sevgili olanýnýz, ehli dünya ile alakasý olmayan, baþkalarýna yük olmayanýnýzdýr. Nitekim tâbileri çoðalanýn þeytanlarý da çoðalýr. Malý çoðalanýn hesabý zorlaþýr. Tamah ve þöhret sevgisine tutulan dünyalýðýný artýrmak, makama eriþmek için her þeyi meþru görmeye baþlar. O dünya ile dinini deðiþtirir. Zikr-i Kalbiyye devam ediniz! Yolda giderken de onu býrakmayýnýz! Her iþinizde Allah'ýn kudret ve kuvvetine iltica ediniz. Âlimlere ve Kur'an hafýzlarýna ikram ediniz. Elinizden geldikce Kur'an kýraatiyle ve en çok fýkýh ilmiyle meþgul olunuz. Kalp huzuru sizi bu iþten alýkoymasýn." Mevlâna Hâlid-i Baðdâdî’nin çocuklarýndan bazýlarý kendi saðlýðýnda vefat ettiler. Bunlardan Þehabeddin el Sabi Urfa'da, Bahaeddin Efendi taundan (vaba) Þam'da, Þeyh Abdurrahman el Sabi ise Bahaeddin Efendi'den sonra vefat ettiler. Dördüncü oðlu Þeyh Necmüddin’in iki erkek evladý olmuþ ve soylarý halen devam etmektedir. Ancak oðullarýndan Þeyh Bahaeddin'in ayrýcalýðý vardý. Daha 5 yaþýnda iken Kur'an-ý Kerim okur, Arapça, Farsça dillerini çok güzel konuþurdu. Þekil, tabiat ve cömertlik bakýmýndan muhterem babalarýna benzerdi. Ne varki genç yaþta taun hastalýðýndan vefat ederek, babasýný hüzünlendirmiþtir. Cenazelerini bizatihi kendileri kýldýrmýþtýr. Ayný senenin Zilkade ayýnda diðer oðlu Abdurrahman Sabi de ayný hastalýða tutulmuþ ve kýsa bir süre sonra vefat etmiþtir. Nakþibendi tarikatýnýn teferruatýný ve bilinmeyen bir takým yönlerini ortaya çýkartan, 160'ý geçkin mürþid olabilecek halifeyi yetiþtiren Hâlid hazretleri; bu tarikat-ý aliyyeyi Arap, Türk ve Fars âlemlerine yaymýþtýr. Yetiþtirdiði halifelerin içinde Yahya Meruzi, Ýbni Abidin, Allame Seyyid Mahmud el Alûsi, Muhaddis Kuzberi, Ýsmail-i Enenari, Ýbrahim-i Fasih, Ebubekir el Baðdâdî, Abdullah-i Herati, Ýsmail-i Zelzelevi, Hâlid-i Cezeri, Þeyh Memiþ Efendi, Abdurrahim el Bostani, Þeyh Ahmed-i Kürdi, Muhammed Hani, Abdullah-i Mekki gibileri sayýlabilir. Hüseyin Vassaf Efendi Sefine-i Evliya-i Ebrâr isimli eserinde Mevlânâ Hâlid-i Ziyaeddin Baðdâdî (k.s.) hazretleri hakkýnda þunlarý yazar: "Þam'a gittiðimde mahsusen bu zatýn ziyaret-i âliyyeleriyle þeref-yâb oldum. Türbede kendileriyle harem-i muhteremeleri medfundurlar. Sandukalarýnýn üzerinde sýrma ile iþlenmiþ pûþide vardýr. Bu puþide, Sultan II. Abdulhamid'in zamanýnda itinayý mahsus ile imal olunmuþtur. Sandukalarýnýn baþýnda beyaz ipekli ýrakiyye ve üzerinde beyaz sarýk vardýr. Türbe pek ruhaniyetli ve gayet ferah feza olup o ravzý irfana dâhil olanlar tevhid kokusundan ötürü ment olurlar. Esnayý ziyarete teveccühüm de fevkalade iltifatýna mazhar olmuþ idim. O andaki geniþlik, hayat hatýratýmý süsleyen mühim þeylerdendir. 20 Cemaziyelahir 1258 (30 Temmuz 1842) tarihinde bu türbe inþa olunmuþtur. Zatý muhteremin hakkýnda Arapça, Türkçe ve Farsça menakýpnameler yazýlmýþtýr. Âlemi tarikatta mühim bir yeri vardýr. Zamanýnýn müceddidi addolunarak, þehrahý irfaniyelerine, ilem ve fazilet erbabý ile aþký muhabbet ashabý sülüke þitaban olmuþlardýr. Bu muhterem zat, Tariki Nakþibendi'de þube müessisliði olmadýðý cihedle Tarikatý Hâlidiyye denilmesi müfrid bir taraftarlýk neticesi olup, Cenabý Hâlide "Müceddidi Zaman" denilmek evladýr. Yolu, Tarikatý Nakþibendiyye'den baþka bir þey deðildir. Kendileri zikri hafi (gizli zikir) mesleðine salik olup, kalpten yapýlan zikri esas tutmuþlar ve zikri cehriden alakadar bulunmamýþlardýr. Türuku Sairenin her hal ve harekâtýnda bidat bulmak isteyen erbabý ilim, esasen rabýta ve intisap gibi hallerden bile kendilerini uzak tutarken Hazreti Hâlid Ziyaeddin açtýklarý çýðýr, onlarý nazarý dikkatlerini celb etmiþ þekli merasim ve bidatte hali gördükleri bu eseri meyletmiþlerdir ki, Mevlânâ Hâlidi Baðýdadi tarikata yan bakan taassub erbabýný yola getirerek onlarý ehl-i tarik idadýna sokmasý olabilen irfaný kerametlerinden baþka bir þey deðildir. Mevlânâ Hâlid'in hülefasý vardýr. Onlar, memalik-i Ýslamiyye'nin her tarafýna yayýlmýþlar ve neþr-i tarikat eylemiþlerdir. Ýþte bu gibi zatlarý insanlýk alemine hediye eden Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî hazretleri H.1242 (10 Haziran 1826) yýlýnýn zilkade ayýnýn 14. Cuma gecesi muhterem evlatlarýnýn vefat sebebi olan taun hastalýðýndan irtihal buyurmuþlardýr. Vefatlarýnda elli yaþlarýndaydý. Vafatý sýrasýnda aðzýndan þu ayetler dökülmüþtü "Ey itmî nana eren nefs! O senden, sende ondan razý olarak dön rabbýna!" (Fecr 27-30) Halen Þam-ý Þerif'in Salihiye denen mahallesinde Cebeli Kasýyyün eteðindedir. Halifelerinden Muhammed el-Firaki'nin delaletiyle kabrinin üstüne I. Abdülmecid Han tarafýndan kubbe yaptýrýlmýþtýr. Bu yer "Hâlid-i Hadra" diye de bilinir. Cenab-ý Hakk cümle ümmet-i Muhammed'i ve ýhvan-ý kiramý feyiz ve bereketlerinden nasiplendirsin. Amin. Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî sohbetleri ve yetiþtirdiði halifeleri kadar yazdýðý eserleriyle de ün kazanmýþtýr. Bu eserlerin bir kýsmý Arapça bir kýsmý Farsçadýr. 1- El Ikdü'l-Cevheri: Ýlm-i Kelâmda "kesb" konusunda Maturudi ve Eþ'ari mezhepleri arasýnda ki görüþ ayrýlýklarýný belirten bir risaledir. 2- Rabýta Risalesi: Nakþibendiyyede önemli bir yeri olan müstakil bir eserdir. Reþahat ayne'l Hayat adlý eserin kenarýna basýlmýþtýr. 3- Þerhu Makâmât-ý Hariri: Ünlü Edip Hariri'nin makamatýný þerh eden bir eserdir. 4- Þerhi Hadisi Cibril: Ýman ve Ýslam esaslarýný açýklayan meþhur cibril hadisinin akaid ve tasavvuf açýsýndan yapýlmýþ Farsça bir þerhidir. Eserin yazma bir nüshasý Süleymaniye Kütüphanesindedir. 5- Siyelkûtî Hâþiyesi: Molla Siyelkûtî'nin gramerle ilgili eserine yapýlmýþ bir haþiyedir. 6- Cilaü'l-Ekdar 7- Mecmûatu'r-risâili'l Hâlidiye: Hâlid-i Baðdâdî'nin risalelerinin toplandýðý bir eserdir. 8- Ferâidü'l Fevâid: Bazý faydalý eserleri ihtiva eden bir eserdir. 9- Divan: Þiirlerinden meydana gelen bu eser, Sadreddin Yüksel tarafýndan tercüme edilmiþtir. Hâlid-i Baðdâdi'nin Mektuplarý Esat Sahib tarafýndan bir araya toplanmýþ, Dilaver Selvi, Kemal Yýldýz tarafýndan yayýnlanmýþtýr. Temmuz-Aðustos 2004 27 Somuncu Baba Edebiyat Yrd. Doç.Dr. Cemil GÜLSEREN Dünden Bugünlere, Bugünden Yarýnlara Bir Kültür Abidesi “Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi” Kitabý Üzerine Ýlk Ýzlenimlerim Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý, kurucusunu en etraflý bir biçimde ele alan bu güzide kitabýn yayýnýyla hakikaten önemli bir boþluðu daha gidermiþ oldu. Yakýþaný buydu. O güzel olaný severdi. O'nu anlatan bu eser de çok güzel çok. Yazanlar güzel, yayýnlayanlar güzel. Alýp okuyanlar da güzel olacak inþâallah. H aziran 2004'te Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi Yayýnlarýnýn en son çýkardýðý Sayýn Ýsmail PALAKOÐLU'nun hazýrladýðý eseri vecdle, þevkle inceledim. Bu kitap aþkla okunacak aþkla, hem de çok. Eserin hazýrlandýðýný duymuþtum. Ancak doðrusu bu kadarýný beklemiyordum. Ýtiraf etmeliyim. Eserin vücuda gelmesinde emeði geçen, katkýsý olan herkesi kutluyorum. Onlara gýbta ediyorum. Ellerine saðlýk. Tek kelimeyle muazzam. Ýsmine, þanýna yakýþmýþ Allah için. Baský, teknik dizayn muhteþem. Ama asýl güzellik içerikte. Yüzlerce kaynak (yazýlýsözlü) taranmýþ. Mükemmelliðin sýrrý da burada zaten. Ah keþke mümkün olsaydý bir de dizin (index) konulsaydý. Olsun bu þekilde bir hususu ararken baþka konularý da okumuþ olur okuyucu. Sayýn Ýsmail Palakoðlu'nun lisans çalýþmasýnýn ardýndan, Yüksek Lisans'da da ayný konuyu geniþletmesi isabet olmuþ. (Bence tam bir doktora çalýþmasý disiplini gözledim Umarým birgün o da gerçekleþir. Gönlümüz öyle ister.) Ünü, hizmetleri, eserleri, fikirleri, sevgileri çoktan ülke dýþýna taþmýþ, insanlýða mal olmuþ Allah Somuncu Baba 28 Temmuz-Aðustos 2004 ki bilmez. Türkiye Yunus’u, Mevlânâ’yý ne zaman anmaya baþladý? Onlarla ilgili yaygýnlaþan toplantýlar UNESCO onlarý tanýdýktan sonra aa bunlar bizim deðerlerimiz, bunlar bizim kültürel mirasýmýz, eh iþte bunlar Anadolu'yu aydýnlatanlar demeye baþladýk. Dýþarýdan gelen ilgi, içerideki teveccühü harekete geçirdi. Merhum Hulûsi Efendi için de Darende'de durum bundan hiç de farklý deðil. Bu minval üzre. Güneþ doðuyor, dünya dönüyor. Allah nurunu tamamlayacaktýr. Bir gün güneþimiz batmadan, gözümüz kararmadan, dünyamýz baþýmýza yýkýlmadan muhabbetten nasiplenebilsek… Yok mu bir gün?. Kýsaca þairin dediði gibi; "Ol mahiler ki derya içredir derya nedir bilmezler." Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden Hocam Merhum Prof. Dr. Mehmet Kaplan'ýn derste bir sözü aklýma geldi: "Her Türkün evinde olmasý gereken ve okunmasý gereken müþterek bir on kitabý olmalý."demiþti. Ýþte size böylesi baþucu türünden bir kitap. Ýþte size mutlaka okunmasý gerekli ilk on kitaptan biri diyebileceðim. Yýllarýn birikimi ve mesleki tecrübeme dayanarak öðrencilerime sýk sýk hatýrlatýrým; Okuduðun kitabý söyle, sana kim olduðunu söyleyeyim… Entelektüel zekasý, kültürel seviyesi, duygusal yaþý, estetik anlayýþý, edebi inceliði, irfana yatkýnlýðý, hayata baðlýlýðý, muhabbete düþkünlüðü…Evet bütün bunlarý ölçmek mümkündür. Bu taraklarda bezi olmayanlar için sözümüz yoktur. Þeyh'ül -Muharririn Merhum Ahmet Kabaklý Hoca’nýn, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin kütüphanesindeki ziyaretçi özel defterine yazdýðý þu cümle dikkat çekicidir: “…Hayatýmda tanýþamadýðýma yandýðým Merhum Hulûsi Efendi'de gerçek þairi, gerçek insaný, gerçek mürþidi bulmakla bahtiyar oldum."(Bknz. Kitabýn Beþinci Bölüm Ziyaretçi Özel Defterinden Seçmeler kýsmý s.479.) Adý geçen özel defterde, birçok yazarýn, gazetecinin ve bilhassa üniversite camiasýndan bilim adamlarýnýn Hulûsi Efendi'yi tanýmlamaya çalýþýrken þu ifadelerin birçok kez kullanýldýðýný, adeta ortak bir kanýya ulaþtýklarýný dostu, Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi hakkýnda yazýlan onca yazýlardan sonra böylesi derli toplu adeta bir külliyat halinde O'nu anlatan bir eserin yayýný muhteþem bir hizmet elbet. EsSeyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý, kurucusunu en etraflý bir biçimde ele alan bu güzide kitabýn yayýnýyla hakikaten önemli bir boþluðu daha gidermiþ oldu. Yakýþaný buydu. O güzel olaný severdi. O'nu anlatan bu eser de çok güzel çok. Yazanlar güzel, yayýnlayanlar güzel. Alýp okuyanlar da güzel olacak inþâallah. Dikkat buyurulursa alanlar demedim; alýp da okuyanlar… Bizim zayýf bir tarafýmýz var; kitabý alýyoruz, bir rafa kaldýrýyoruz. Tamam, "aldýk" demek için. Buraya kadarýný sanki bir hizmet, bir katký gibi düþünüyoruz. Oldukça yanlýþ ve eksik bir yaklaþým. Mesleðim ve branþým gereði deðil inanýn bir kitap dostu, aþýký, sevdalýsý olarak illa ki alýnan bu nadide kitabý okumanýzý istirham edeceðim. Hâlâ onu anlamak, tanýmak, öðrenmek hususunda bir çaba sarf etmeyenler, özellikle direnenler, önyargýlý baþlarý kumda olanlar bir gün nasýl bir deniz içinde olduklarýný anlayacaklar. Ne denir sadece kýsmetsiz, nasipsiz. Olmazsa olmaz. Yemendeki bilir, yanýndaTemmuz-Aðustos 2004 29 Somuncu Baba müþahede ediyoruz; 20.Asrýn Filozofu, 20.Yüzyýlýn Yunusu, Asrýn Mevlânâsý gibi adlandýrmalarla onun ilerleyen yýllarda yani yýllar geçtikçe daha da anlaþýlýp, sevileceðini, daha çok kimse tarafýndan tanýnacaðýnýn ip uçlarý olarak kabul edilmektedir. Geçmiþi anlatan bu kitap aslýnda geleceðe yönelik bir iþarettir. Bu manada bu eser geleceðe açýlan bir kapý olacaktýr. Saðlýðýnda onunla tanýþamayan gençler, bu eserle onu lâyýkýyla tanýyacak, anlayacaktýr. Hulûsi Efendi Türk toplumunun benimsediði büyük bir þahsiyettir. Bundan geri dönüþ olmaz..Yukarýdan beri hep söyledim, yine söylüyorum geleceðe ve ileriye bakalým. Onun sevgisi, onun düþünceleri, eserleri herkese yetecektir. Kurduðu vakfýn da hizmetleri bu anlayýþ doðrultusunda gördüðüm kadarýyla. Son on beþ yýl içerisinde yayýmlanan önemli ansiklopedi ve külliyatlarda ondan bahsediliyorsa, ona müstakil yer veriliyorsa bu bir Darendeli için büyük bir iftihar vesilesidir. Kýymetini bilelim. Kitabýn içindekiler ile bölümleri hakkýnda ayrýntýya girmeyeceðim. Bu hususta da eminim birçok tahlil ve tanýtým yazýsý yazýlacaktýr. Genel bir Giriþ'ten sonra eser beþ bölüm halinde yapýlanmýþ. Birinci Bölüm, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin Hayatý-Faaliyetleri -Eserleri ve Tesirleri baþlýðý altýnda bütün ayrýntýlarý ile sunulmuþ. Ýkinci bölümde ilmi, edebi yönü ve eserleri ele alýnmýþ. Burada "Adabý" alt baþlýðýnda ise birçok kimsenin bilmediði ama doðrusu bilinmesi elzem, mühim incelikler sunulmuþ. Üçüncü Bölüm'de Tasavvuf Anlayýþý, 26 alt baþlýkla hemen hemen en uzun bölümü oluþturmaktadýr. Sindire sindire okunmasý gerekli bölüm. Gönül dostlarýnýn bile bir kýsmýnýn bildiðini zannettiði, ya da yarým yamalak bildikleri hususlar. Kalem iþçiliði mükemmel. Titiz bir çalýþmanýn ürünü olduðu bu bölümden belli olmaktadýr. Haberdar olmayanlarýn haberi olsun. Dördüncü Bölüm'de Hatýralarla Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (K.S.), yaþayan ya da dünyasýný deðiþmiþ gönül dostlarýnýn nakillerine, sohbetlerine dayanarak kaleme alýnmýþ. Hep beklenirdi, hep arzu edilirdi. Hacimli bir biçimde bir araya getirilmiþ. Þurada burada daðýnýk olarak bir çok tezde bile ifade edilmiþ hâtýralar en çok akýlda kalan, dilden dile, kulaktan kulaða aktarýlan okunmaya da, anlatýlmaya da, anlaþýlmaya da yine en uygun bölüm olmuþ. Zaten okunanlardan en fazla geriye kalanlar hatýralar olmaktadýr. Eðitim öðretimde bile öðretmenler bu türden örneklerle verilmek istenenleri pekiþtirirler. Camilerde Somuncu Baba 30 Temmuz-Aðustos 2004 vaizler yine menkýbe ve hatýralarla cemaati diri tutmayý baþarýrlar. KENDÝSÝ AÐAÇ DÝKMEDEN ORMAN VE AÐAÇ KONULU HUTBEYÝ ÝRAD ETMEMESÝ ANCAK DÝKDÝKTEN SONRA BÝR HAFTA GECÝKMEYLE ADI GEÇEN HUTBEYÝ OKUMASI baþta beni ve anlattýðým herkesi oldukça etkilemiþtir. Nefsinize tatbik etmediðinizi baþkalarýna yaptýramazsýnýz. Ben buradan þu sonuca varmýþýmdýr; Ýnanmayan inandýramaz, sevmeyen sevdiremez, okumayan okutturamaz, anlamayan öðretemez. Kýsaca olmazsa olmazlardan bir bölüm olmuþ. Okuyucu kitlesinin sosyolojik yapýsý azýcýk irdelense ortaya yine ayný sonuç çýkacaktýr. Ýnsanýmýz illa ki bu tür anlatýlara daha bir önem vermektedir. Somuncu Baba Hazretlerinin 40 Hadis Þerhinden veyahut Fatiha Suresinin tefsirinden ziyade ekmek fýrýnýndaki kerametlerini, caminin üç kapýsýndan ayný anda el öptürmesinden, tarladaki ekilen buðday hissesinden daha fazla etkilenmekte ve daha fazla kýssadan hisse kapmaktadýr. Bu da doðu-batý insanýnýn farkýný ortaya koymaktadýr. Biz daha duygusal, onlar daha akýlcý; onlarda gözlem, bizlerde sezgi. Bu tarihten gelen yazgýmýz olmuþ. Beþinci Bölüm ise dört alt baþlýkta toplanmýþ. A.Ziyaretçi Özel Defterinden Seçmeler, B.Basýndan Belgeler (Bu kýsým da seçmeler biçiminde düzenlenmiþ. Yoksa tamamý verilmiþ olsaydý bir bu kadar kitap daha ortaya çýkardý.) C.Osman Hulûsi Efendi'nin Fotoðraflarla Eserleri, D.Osman Hulûsi Efendi'ye Verilen Bazý Þilt ve Plaketler. Bibliyografya ile eser tamamlanmýþ. BÝR TEKLÝF: Artýk bu yayýndan sonra, "Vefatýnýn 15.Yýldönümünde Osman Hulûsi Efendi Bibliyografyasý" hazýrlanýp yayýnlanabilir. Onun hakkýnda kim ne yazmýþ, nerede ne zaman yayýnlanmýþ? Bibliyografik bir disiplinle titiz bir ekip çalýþmasý ile ayrý bir kitap olmasý mümkün. Hayatta iken onu ziyaret edemeyenler, O'nu anlatan bu kitabýn satýrlarý arasýnda, onu anlamaya, okumaya çalýþabilirsiniz. Bir Pazar günü ziyaretine gelenlere: "Pazar günlerinizi böyle deðerlendirin, her Pazar günü gelin. Hediye istemez, sizler birer hediyesiniz. Elma güneþin karþýsýnda dura dura olgunlaþýr. Eðer gölgede kalýrsa yetmez (olgunlaþmaz)." Diye buyurmuþlardýr.(Bknz. Dördüncü Bölüm, Ziyaret baþlýklý hatýrasýndan. S.428.) Yavuz Bülent Bâkiler Türkçe Yanut-Yanýt-Cevap Yalgu-Yerçü-Yaþru-Yalbý... 1 072 yýlýnda Türk Dili'nin ilk büyük lûgatýný hazýrlayan Kaþgarlý Mahmut, Dîvanü Lûgati't Türk isimli eserinin üçüncü cildinde sekizinci sahifesinde "yanut" kelimesini, "karþýlýk, bedel, ivaz" olarak açýklamýþ. Üçüncü cildin 28. sayfasýnda ise "yanut" kelimesi iki defa daha geçiyor. Birincisinde "yanut" kelimesi, "cevap, söz yanutu: sözün cevabý" þeklinde açýklanmýþ. Burada dikkat edilecek mühim bir nokta var. Görülüyor ki Kaþgarlý Mahmut, "cevap" kelimesini de kullanmýþ. 1072 yýlýnda, yâni bundan 930 yýl önce, Türk boylarý arasýnda "cevap" kelimesi bilinmeseydi, konuþulmasaydý, yazýlmasaydý Kaþgarlý Mahmud, "yanut" kelimesi karþýsýna "cevap" kelimesini koyar mýydý? Kaþgarlý Mahmut "yanut"u daha çok açýklamak için "söz yanutu" diyor, karþýsýna "sözün cevabý" diye yazýyor. Bu açýklamanýn hemen altýnda "yanut"un ikinci bir açýklamasý daha var. "Yanut": Ývaz ve karþýlýk kelimeleriyle tarif edilmiþ. "Ývaz": Karþýlýk olarak verilen bedel demek. Yâni bundan bin yýl önce bir Türk, kendisine verilen bir hediyeye baþka bir hediyeyle karþýlýk verince, aldýðý hediyenin yanutunu vermiþ oluyordu. Veya bir Türk tarlasýnda çalýþtýrdýðý bir iþçiye ücret ödediðinde, verilen para, iþçi emeðinin yanutu oluyordu. "Yanut" kelimesi bin yýl önce, Oðuz boylarý arasýnda, hem "cevap" yerine hem de "karþýlýk olarak verilen mal veya bedel" yerine kullanýlýyordu. Doðru. Ama, "yanut" kelimesi zamanla, kendiliðinden dilden düþtü. Niçin? Çünkü dilin tabiî kanunlarý var. Dil, canlý bir varlýktýr. Zamanla, bir takým kelimeler dilden çýkar, ölü kelimeler arasýna katýlýr. Dile bir takým yeni kelimeler girer. Bu hâl, her dilde böyle. Bizde de "yanut" kelimesi yerini "cevap" kelimesine býraktý. Batý Türkleri olarak biz, bin yýldan beri "cevap" kelimesini kullanýyoruz. Sâdece biz mi? Hayýr. Doðu Türkleri de, yâni bütün Türk Dünyasý da "cevap" kelimesini kullanýyor. Yâni "cevap", bütün Türk Dünyasýnýn ortak ke- limesi. Nitekim Azerbaycan Türkleri de "cavap" diyorlar. Tatar Türkleriyle Uygur Türkleri: cavap diyorlar. Kazak Türkleri: javab, Kýrgýz Türkleri: cöp, Özbek Türkleri: cövab, Türkmenler ise cögap diyorlar. Þimdi biz ne yaptýk? Bin yýldan beri bütün Türk Dünyasýnýn ortak kelimesi olan cevap kelimesini dilimizden çýkarýp attýk, bin yýl önceki yanut kelimesini biraz yontarak yanýt haline getirdik ve onu kullanmaya baþladýk. Peki bu zorlamadan, bu deðiþiklikten millet olarak bizim kazancýmýz ne? Edebiyatýmýzýn kazancý ne? Ýngilizce'den Fransýzca'dan, Latince'den her Allahýn günü dilimize bulaþan þunca kelime karþýsýnda sus-pus olup oturanlar, bizim bin yýldan beri konuþup durduðumuz, Türkçeleþtirdiðimiz kelimelere karþý, acaba neden böyle saldýrýyorlar? Ýstanbul'daki beþyüz yýllýk, bin yýllýk çýnarlarý kesip yerlerine cýlýz akasya dikenleri katil diye, hain diye lânetleyen diller, acaba neden bin yýllýk kelimelerimizi katledenlere alkýþ tutuyorlar? Þimdi belki bazýlarý diyeceklerdir ki: "Tamam iþte Yanut veya yanýt Türkçe asýllý kelimeler! Daha ne istiyorsunuz? Bu ölçü yanlýþtýr. Bu mantýkla veya mantýksýzlýkla yola çýktýk mý, meselâ: Yadað-yalbý-yerçü-yorçý-yaþru-yalgu gibi kelimeleri de kullanmamýz gerekir. Þimdi altmýþdört milyonluk bir Türkiye'de acaba 64 kiþi bilir mi bu kelimeleri? Bilmez! Ama bu kelimeler Divan-ü Lûgati't Türk de Yanut'un hemen altýnda yazýlý kelimeler. Yadað: Yayan, Yalbý: Yassý, Yerçü: Mezar, Yorçý: Usta, Yaþru: Gizli, Yalgu: Ahmak demektir. Þimdi ben "yalgu kiþi yadað keterek atasýnýn yaþru kalgan yerçüsünü yalbýladý" desem bin yýl önceki Türkçeyle konuþurum, ama kim anlar beni? "Ahmak adam yaya giderek babasýnýn gizli kalmýþ mezarýný çiðnedi, onu yamyassý etti" demem öz Türkçe deðil mi? Siz de bilerek veya bilmeyerek, dilimize yerçü yâni mezar kazanlarla birlikte misiniz acaba? Temmuz-Aðustos 2004 31 Somuncu Baba 4. Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinliklerinde Gˆn¸l Sultanlar˝na Sevgi Seli 26 Haziran 2004 - Darende Fotoðraflar: Bekir Sarý Yazý: Aslan Tektaþ Darende Belediyesi ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfýnýn ortaklaþa tertip ettiði, gelenekselleþen "4. Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinlikleri" bu yýlda 26 Haziran 2004 tarihinde yapýldý. Binlerce insan gönül sultanlarýný anmak için Darende'ye akýn etti. Darende'deki güreþ alanýnda yapýlan törenlere TBMM Çevre Komisyon Baþkaný ve AK Parti Malatya Milletvekili A.Münir Erkal, AK Parti Osmaniye Milletvekili Þükrü Ünal, AK Parti Sivas Milletvekili Selami Uzun'un yaný sýra, yurdun deðiþik yörelerinden binlerce vatandaþ katýlýrken, panel, tasavvuf musýkisi ve sema gösterisinden oluþan program renkli görüntülere sahne oldu. Saygý duruþu ve Ýstiklâl Marþýnýn okunmasýyla baþlayan törenlerde ülkemizin ünlü hafýzlarýndan Fatih Çolak Kuran-ý Kerim tilavetinde bulundu. Yurdun deðiþik yörelerinden gelen binlerce insanýn doldurduðu sahada çok sayýda bayanda törenleri izlemek üzere ilçeye geldi. Yeniden düzenlenen ve üzerinin brandalarla kapatýlmasýyla devasa bir çadýrý andýran güreþ sahasýnda yapýlan kültür etkinliklerine çevre il ve ilçelerin Belediye Baþkanlarý, bürokratlar ve beþ bine yakýn izleyici kitlesi katýldý. Darende'de eðitim, saðlýk, turizm, sosyal ve kültürel bir çok alanda hizmetler veren Hulûsi Efendi Vakfý'nýn 7 yýl sempozyum þeklinde, 4 yýldýr da çeþitli kültürel faaliyetleri programýna dahil ederek toplumun her kesiminden katýlým saðlanan etkinlikler, ülkemizde, hatta uluslararasý organizasyonlar arasýnda anýlmaya baþlandý. Somuncu Baba 34 Temmuz-Aðustos 2004 Osmanlý Padiþahlarýndan Yýldýrým Bayezid döneminde yaþayan ve Somuncu Baba adýyla ünlenen Þeyh Hamid-i Veli Hazretleri ile yine onun neslinden gelen ve yirminci yüzyýlda yaþayan, insanlýða çeþitli vesilelerle hizmet eden mutasavvýf Osman Hulûsi Ateþ Efendi gelenekselleþen anma törenleri ile yâd ediliyor. Etkinliklerin açýlýþ konuþmasýný yapan Hulûsi Efendi Vakfý Genel Müdürü Ýsmail Palakoðlu yüce dinimizin güzel ahlak prensiplerinin esasýndan birisinin de hizmet olduðunu ifade ederek, hizmeti ruh olarak nefsinden taþýp baþka insanlara ulaþmak suretiyle Allah'ý aramak ve Allah'a ulaþmanýn yollarýndan birisi olarak tanýmladý. Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi'nin de bütün insanlýða hizmet eden iki büyük veli olduðunu kaydeden Palakoðlu, "her samimi ve menfaatsiz hizmet, ferdi ve içtimai hareket, Hakk'ýn aranmasýdýr. Allah'a yaklaþmak ancak ve ancak insanlýða hizmetledir" dedi. Hulûsi Efendi Vakfý Genel Müdürü Ýsmail Palakoðlu, vakfýn kurucusu, gönüller sultaný, hizmete adanmýþ bir ömrün örnek ismi olan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin, inþâ ettiði gönüller ve býraktýðý eserlerin her geçen gün, her geçen yýl çoðalarak ve büyüyerek devam ettiðini belirtti. Palakoðlu konuþmasýnda; "Otuz Yapraklý Gül Þehri Darende'mizde, gül yüzlü gül kokulu gül neslinin 20. asýr temsilcisi, Osman Hulûsi Efendi ve ecdadý Somuncu Baba Hazretlerini anmak için 1991 yýlýndan itibaren her Haziran ayýnda Sempozyumlar, Kültür Etkinlikleri, çeþitli hizmetler ve deðiþik sosyo-kültürel faaliyetler yapmaktayýz. Onun içindir ki, vakýf olarak bizim hizmet takvimimiz, Haziran aylarýnda daha da bir yoðunluk ve hýz kazanmaktadýr" dedi. Etkinliklere vakýf ile birlikte ev sahipliði yapan Darende Belediye Baþkaný Memduh Önal ise konuþmasýnda toplumda manevi birliðin kurulmasý, Anadolu insanýnýn kaynaþmasý, birlik ve beraberliði, dirlik ve düzenin saðlanmasý, dostluk ve kardeþliðin, sevgi ve saygý baðlarýnýn kuvvetlenmesinde, Hacý Bayram-ý velilerin, Mevlânâ Celaleddin-i Rumilerin, Þeyh Edebalilerin, Þeyh Hamid-i Velilerin ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendilerin þüphesiz büyük katkýlarý olmuþtur dedi. Baþkan Önal "Bizler inanýyoruz ki bu zat-ý muhteremler Anadolu'nun manevi mimarlarýdýr. Gönüllere hâkim olan gönül sultanlarýdýr. Bunlar Anadolu'da inþa edilen Ýslam binasýnýn gerçek ustalarýdýr. Bu açýdan bu büyük zatlarý her vesile ile zikretmek, tanýmak ve genç nesillere tanýtmak, bizlerin bu insanlara karþý þükran, vefa ve minnet borcumuzdur" dedi. Hizmeti hayatýnýn temel gayesi yapan, halka hizmeti hakka hizmet olarak kabul eden, ömrünü hizmet ederek ifa eden Osman Hulûsi Efendi'yi minnetle andýklarýný ifade eden Belediye Baþkaný Memduh Önal konuþmasýnýn devamýnda "Bu zatlarýn kalp gözü açýktýr, gönülleri aydýnlýktýr, insanlara hidayet rehberidirler. Örnek ve önder insanlardýr. Bu insanlarýn ruhu yüce, gönlü zengindir, kalbi temiz gözü toktur. Hiç kimseyi incitmemiþ insan kalbini Allah'ýn Kâbesi olarak kabul etmiþlerdir. Kalp kýrmayý Kâbeyi yýkmaktan daha beter görmüþlerdir" ifadesinde bulundu. Törenlerde bir konuþma yapan AK Parti Sivas Milletvekili Selami Uzun Darende'ye manevi bir takým duygularý yaþamak için geldiðini söyledi. Selami Uzun, "Elbette bu dünyada attýðýmýz her adýmda ibretli birçok þey vardýr, her adýmda da hayattan ibretler almaya dikkat edelim. Üzerimizde bulunan etiket dolayýsýyla burada ön koltukta oturuyoruz ama, gerçekten ben sizin aranýzda ol- A. Münir ERKAL Þükrü ÜNAL Selami UZUN Memduh ÖNAL Ýsmail PALAKOÐLU mak isterdim. Tarihte yaþamýþ ve geleceðe önemli miraslar býrakmýþ þahsiyetler vardýr. Ýþte Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi'de böyle önemli zâtlardandýr" dedi. Osmaniye Milletvekili Þükrü Ünal, dillerin susup gönüllerin konuþtuðu bir an olarak deðerlendirdiði etkinlikte Darende için yazdýðý þiirini okudu. TBMM Çevre Komisyon Baþkaný A. Münir Erkal ise konuþmasýnda insanlýðýn ilk çaðlardan beri kendisini yanýltmayacak rehberler aradýðýný söyledi. Münir Erkal konuþmasýnda; "Bu önderlerin güzelliði, bu önderlerin doðruluðu, bu önderlerin potansiyeli nisbetinde, bunlarý bulan insanlýk, en doðru, en hayýrlý istikamete gitmiþtir. Bugün yâd ettiðimiz Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi, bizim maneviyat semamýzýn kutup yýldýzlarýdýr. Onlara bakarsanýz, onlara tabi olursanýz, onlarýn tavsiye, nasihat ve öðütlerini dinlerseniz, doðru yörüngeden þaþmazsýnýz" dedi. Fani ömründe insanlýðýn, bu doðru istikameti bulma gayretinde olduðunu ifade eden Erkal, aradýðýný bulamayan birisinin teknolojik olarak, medeniyet olarak ne kadar geliþirse geliþsin, içinde yaþadýðýmýz, insan haklarý adýna yapýlan Filistin'deki vahþeti, Orta Doðudaki sýkýntýyý, Balkanlardaki acýmasýzlýðý, Sudan’daki problemleri önleyemeyeceðini söyledi. Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi'nin maneviyat semamýzýn yýldýzlarý olduðunu vurgulayan Erkal, bu büyük zatlarýn insanlarý bir þahsiyet modeli olarak yapmak için uðraþtýklarýný ifade etti. Erkal "Ýnsanlýk ne zaman tavsiye ve öðütlerden bihaber olduysa, ne zaman uzak kaldýysa, ne zaman ilgi göstermediyse, ne zaman arkasýný döndüyse, hep hüsrana uðramýþtýr. Her zaman adalet adýna zulüm yapýlmýþtýr. Her zaman sahtekârlar kahramanlarýn yerini almýþtýr. Onun için bugünler gerek dünya ölçeðinde gerek Türkiye ölçeðinde gerek Darende ölçeðinde bu özeleþtirinin, bu murakabenin, kendini yeniden sorguya çekmenin günleri olmalýdýr. Bu büyük zatlar, kul hakký yemeTemmuz-Aðustos 2004 35 Somuncu Baba me anlayýþýný, hesap verme þuurunu, insanlýða taþýyarak, onun içinde yep yeni onurlu, þerefli, itibarlý bir dünyayý insanlýða armaðan etmek istemektedirler. Onlar bitmez tükenmez bir maneviyat okyanusunun insanlýðýn önüne sunmak istemektedirler. Mevlânâ Hazretleri öyle diyor, ister nehire gidin ister okyanusa, alacaðýnýz su elinizdeki kovanýz kadardýr. Ýþte bu büyük zatlar, bu kovayý büyütmek istiyorlar, daha büyük bir kemâlatý, daha büyük bir feyzi, daha büyük bir potansiyeli insanlýða akýtmak istiyorlar. Dileriz bu günler, nasihatlarýn, tecrübelerin bir kez daha algýlandýðý günler olur" dedi. Protokol konuþmalarýnýn ardýndan panel kýsmýna geçilerek akademisyenler tarafýndan tebliðler sunuldu. Ankara Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Öðretim Üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Akkuþ Bey'in baþkanlýðýný yaptýðý panelde ayný fakülteden Prof. Dr. Ali Yýlmaz, "Osman Hulûsi Efendinin Dilinden Öðütler" ve Doç. Dr. Mehmet Emin Özafþar ise "Hz. Peygamber (s.a.v) ve Ýrfani Gelenek" konulu tebliðlerini sundu. Ýlmi ve edebi konularýn iþlendiði panelin baþkanlýðýný yapan Prof. Dr. Mehmet Akkuþ 1450 yýl önce bir ýþýk, bir nur doðdu, bir gül açtý, asýrlar geçti o nurdan meþale alanlar, o gülden koku alanlar, dünyanýn çeþitli yerlerine akýn akýn yayýldý. O temiz pâk neslin, evlatlarý insanlarýn bulunduðu her beldeye ulaþarak, o bölge insanýn gönüllerini ihya etmek, o insanlara hizmet sunmak için beldeler bölgeler, aþarak hemen her bölgede birer hizmet kervaný oluþturdular" dedi. Mehmet Akkuþ konuþmasýnýn devamýnda; "Biraz önce Sayýn Milletvekilimiz Þükrü Ünal þiirinde "Bu güzelliðin sýrrý ne" dizesini okudu, iþte bu güzelliðin sýrrýnýn, o nurdan o Allah sevgilisinin nurundan ýþýk ve meþaleler alan onun güzel koSomuncu Baba 36 Temmuz-Aðustos 2004 kusundan kokular alan insanlarýn ortaya koyduðu hizmet olarak görüyorum. Anadolu'da hizmetleriyle unutulmayan ekoller vardýr. Osman Hulûsi Efendi'nin ortaya koymuþ olduðu hizmet anlayýþý tâ Rumeli ve Balkanlara kadar uzanmýþ. Darende'de Tohma Çayýnýn kenarýnda bulunan Somuncu Baba hem kendisi hem bu yoldan gelen müntesipleriyle zamanýnýn en üst kademesindeki bürokratlara þahýslara ulaþarak hizmetlerini halkla ve en üst düzeydekilerle birleþtirme çabasýnda olmuþlardýr. Somuncu Baba Hazretleri halkýn en çok ihtiyaç duyduðu somun ekmeðini insanlara hizmet olarak sunmuþtur. Yine Akþemseddin Hazretleri insanlarýn tedavisiyle meþgul olmuþtur. Göynükte bir dere kenarýnda bulunan bir deðirmende insanlarý irþad etmeye çalýþmýþlardýr. Hacý Bayram-ý Veli Hazretleri burçak tarlada insanlarla beraber çalýþmýþ. Ayný zamanda bu þahýslardan Somuncu Baba'nýn Yýldýrým Bayezid'le Hacý Bayram-ý Veli'nin II. Murad'la, Akþemseddin'in Fatih Sultan Mehmed'le birlikte olduðu düþünecek olursak, bu yolun hizmet kervaný olduðunu en güzel þekilde anlayabiliriz. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi de "Garazsýz hem ivazsýz hizmet et her canlýya" derken insanlýða hizmet etmenin önemine iþaret ederken tasavvuf yolunun Anadolu'da hizmetin merkezi olduðunu açýkça anlayabiliriz" ifadelerine yer verdi. Etkinliklere katýlamayan Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan'ýn gönderdiði telgraf katýlýmcýlar tarafýndan ayakta alkýþlanýrken, ayrýca Devlet Bakaný ve Baþbakan Yardýmcýsý Mehmet Ali Þahin, Devlet Bakaný Güldal Akþit, Maliye Bakaný Kemal Unakýtan, Kültür ve Turizm Bakaný Erkan Mumcu, Prof. Dr. Recep Akdað, Devlet Bakaný Ali Babacan, TBMM Baþkan V. Nevzat Pakdil, AK Parti Malatya Milletvekilleri, Ali Osman Baþkurt, Fuat Ölmeztoprak, Miraç Akdoðan, CHP Malatya Milletvekili Muharrem Kýlýç, AK Parti Amasya Milletvekili Akif Gülle, K.Maraþ Milletvekili Hanefi Mahçiçek, Tokat Milletvekili Ergun Daðcýoðlu, Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan, Kayseri Milletvekili Sadýk Yakut, Konya Milletvekili Mustafa Ünaldý, Sivas Milletvekili Orhan Taþ gönderdikleri telgraflarla etkinliðin baþarýlý ve güzel geçmesini diledi. Davet edilen ancak mazeretleri nedeniyle etkinliklere katýlamayan çok sayýda devlet büyüðü, bürokrat ve hemþehrimiz gönderdikleri telgraflarla etkinliklerin amacý doðrultusunda gerçekleþerek topluma ve insanlarýmýza önemli deðerler sunmasýný diledi. Etkinliklere edebiyat ve medya dünyasýndan önemli isimlerde katýlarak izlenimlerde bulundu. Türk Edebiyatý Dergisi Genel Yayýn Yönetmeni Ýsa Kocakaplan, Yazar Belkýs Ýbrahim Hakkýoðlu, Cihan Haber Ajansýndan Erdal Ýnce, TGRT Haber Dairesinden Ýsmail Yaðcý, Yeniçað Gazetesinden Arslan Tekin, Araþtýrmacý Yazar Hayrettin Ývgin, Malatya, Sivas, Elbistan ve ilçemizde görev yapan çok sayýda basýn mensubu da etkinliklere iþtirak etti. Ünlü þiir yorumcusu Dursun Ali Erzincanlý ve Nisan Kumru'nun büyük bir coþkuyla okuduðu þiirlerin ardýndan Mustafa Demirci'nin seslendirdiði Türk Tasavvuf Musikisi eserleri gönüllerde sevgi halelerinden oluþan gökkuþaðý tüm izleyicileri sardý. Konya'dan gelen semazenlerin gerçekleþtirdiði muhteþem sema gösterisi ise programa ayrý bir renk kattý. Programda ayrýca etkinliklerle birlikte her yýl düzenlenen Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi konulu þiir yarýþmasýnýn ödül töreni de yapýldý. Ödüllü yarýþmanýn Birinciliðini Eskiþehir'den katýlan þair Ýbrahim Saðýr "Somuncu Baba Menkýbesi" adlý þiiriyle aldý. Darende'yi, büyük mutasavvýf Somuncu Baba ve Osman Hulûsi Ateþ Efendi'yi tanýmak ve edebi yönden bu yüce þahsiyetler hakkýnda kültür, edebiyat ve fikir dünyamýza yeni çalýþmalar kazandýrmak amacýyla düzenlenen þiir yarýþmasýna bu yýl 75 kiþinin 100'e yakýn eserle katýldýðý öðrenildi. Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi konulu þiir yarýþmasýnýn Ýkincilik ödülünü Eskiþehir'den katýlan bayan þair Rabia Barýþ "Hulûsi Efendi" adlý eseriyle, Üçüncülüðü de Elbistanlý þair H. Hasan Uður "Nur Alâ Nur" adlý eseriyle kazandý. Yarýþmada "Cennet Darende" adlý þiirle Darende Özel Ödülü'ne G.Antep'ten katýlan Mazlum Cihangir, "Somuncu Baba" adlý þiirle Somuncu Baba Özel Ödülü'ne Kayseri'den katýlan Burhan Gümüþ, "Hulûsi Efendi" adlý þiirle Hulûsi Efendi Özel Ödülü'ne Kuluncak'tan katýlan Âþýk Ali Aygüni, "Tesbit" adlý þiirle Darende Belediyesi Özel Ödülü'ne Adana'dan katýlan Eyüp Ayhan Erdem, "Panoramik Darende" adlý þiirle Vakýf Baþkaný Özel Ödülü'ne Afþin'den katýlan A. Süreyya Durna, "Güneþin Kalplere Doðduðu Cihan" adlý þiirle Somuncu Baba Temmuz-Aðustos 2004 37 Somuncu Baba Dergisi Özel Ödülü'ne de Eskiþehir'den yarýþmaya katýlan Durþen Mert layýk görüldü. Panel, musiki konseri ve sema gösterisinin ardýndan Darende güreþ alanýnda düzenlenen etkinliklerin gündüz programýnýn ikinci kýsmýna geçildi. Darende'ye 200 yataklý bir hastane yaptýran Hulûsi Efendi Vakfý'nýn hizmetlerine katký saðlamak amacýyla düzenlenen, hanýmlar tarafýndan el emeði göz nuruyla hazýrlanan kermesin açýlýþý gerçekleþti. Somuncu Baba 38 Temmuz-Aðustos 2004 TBMM Çevre Komisyon Baþkaný Münir Erkal'ýn bol bol alýþ-veriþ yaptýðý kermesten sonra Tohma Kanyonunda etkinliðe katýlan misafirlere yemek ikram edildi. Tohma Kanyonunda verilen yemeðe etkinliklere katýlan protokolün yaný sýra AK Parti Malatya Milletvekili Süleyman Sarýbaþ, AK Parti MKYK Üyesi Öznur Çalýk, AK Parti Malatya Ýl Baþkaný A. Ýhsan Koca, ünlü sunucu ve aktör Kenan Iþýk, Malatyalý iþadamlarý Sabri Özel, Þaban Taçyýldýz, Darendeli iþadamý hemþehrimiz Yunus Akdaþ ve beraberinde kalabalýk bir heyet de katýldý. Kim 500 milyar Ýster adlý yarýþma programýndan tanýnan Ünlü aktör Kenan Iþýk, ilk kez geldiði Darende'de Hulûsi Efendi Vakfý Baþkaný Hamidettin Ateþ'le yan yana oturarak birlikte yemek yerken Milletvekilleri ile de sohbet etti. Kenan Iþýk ve beraberinde gelen heyete daha sonra ilçenin tarihi ve turistik mekânlarý gezdirildi. Hamidettin Ateþ tarafýndan gezdirilen misafirler, Balýklý Kuyular, Kudret Havuzu, Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezinde incelemelerde bulundu. Tarihi fotoðraflarýn yer aldýðý resim sergisini de gezen Kenan Iþýk geçmiþi yansýtan önemli bir kültür mirasýna vakfýn sahip çýkarak güzel bir þekilde gelen insanlara sunmasýný da takdirle karþýladýðýný ifade etti. Tohma'nýn çaðýldayarak akan sesi, doðanýn muhteþem güzelliði, kuþ sesleri ve manevi havayla birlikte kýymetli insanlarla tanýþan Dursun Ali ERZÝNCANLI Kenan Iþýk Yahya Kemal Beyatlý'nýn "rindlerin ölümü" adlý þiirini okuyarak mini birde dinleti sundu. Etkinliklere katýlan misafirlerin genel görüþü; bir kültür faaliyeti olarak 4. Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinliklerinin muhteþem bir organizasyon olarak deðerlendirildi. 26 Haziran 2004 Cumartesi günü düzenlenen 4. Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinliklerinin gece programýna katýlan birbirinden ünlü sanatçýlar, ilçeyi adeta yýldýz yaðmuruna tuttu. Þiir ve ezgilerin okunduðu gecede sahne alan Dursun Ali Erzincanlý, Mustafa Cihat, Eþref Ziya ve Nisan Kumru okuduklarý birbirinden güzel parçalarla izleyicilere unutulmaz bir gece yaþatýrken, Konya'dan getirtilen semazen grubunun yaptýðý muhteþem gösteri de herkesi büyüledi. Rengarenk ýþýklarýn altýnda dönen semazenler, Mevlânâ'nýn gel çaðrýsýný Somuncu Baba'nýn ilinde, Hulûsi Efendi'nin diyarýnda bir kez daha yinelerken eþsiz gösterileri ile etkinliðe katýlan herkesin beðenisini topladýlar. Darende Belediyesi ve Hulûsi Efendi Vakfý'nýn ortaklaþa düzenlediði Kültür Etkinliklerinin dolu dolu geçen gündüz programýnýn ardýndan ayný günün gecesinde de tarihe geçecek derecede güzel faaliyetler gerçekleþti. Þiir ve ezgi dalýnda ülkemizin sayýlý isimleri arasýnda yer alan sanatçýlarýn sahne aldýðý programda Hulûsi Mustafa Demirci Efendi'nin divanýndan da eserler okundu. Özellikle Dursun Ali Erzincanlý'nýn, sözleri Hulûsi Efendi'ye ait "Ýnsanlýða Nasihat" adlý þiiri dakikalarca alkýþlandý. Eþref Ziya, Mustafa Cihat ve Nisan Kumru'da gecede okuduklarý eserlerle binlerce insaný coþturdu. Konya'dan gelen semazen gurubunun yaptýðý gösteri geceye damgasýný vuran sanatsal bir yapýt olarak hafýzalara kazýnýrken, programý izlemek üzere bayanlarýn da çoðunlukta olduðu binlerce insanýn sahayý doldurduðu gözlendi. Hulûsi Efendi'nin eþi Hacý Naciye Haným da programý izlemek üzere sahaya gelerek etkinliklere katýldý. Panelistler ve sanatçýlara plaket verilirken Hulûsi Efendi Vakfý Mütevelli Heyeti, gösterdiði üstün baþarýlardan dolayý Vakýf Genel Müdürü Ýsmail Palakoðlu'na sürpriz yaparak bir plaket verdi. Bilal Þaner'in sunuculuðunu yaptýðý program gecenin geç saatlerine kadar sürerken coþkulu izleyiciler sanatçýlarýn seslendirdiði parçalara seslerinin yaný sýra ellerindeki Türk Bayraðý, Belediye ve Vakýf bayraklarýyla da eþlik etti. Eþref ZÝYA Mustafa CÝHAT Nisan KUMRU Temmuz-Aðustos 2004 39 Somuncu Baba Gezi Ýsa KOCAKAPLAN Din ü Devlet Ýçin Çalýþmak H içbir toprak silah zoru ile vatan yapýlamaz, insanlarýn gönüllerini kazanmadan. zorla, tehditle onlarý kendinize baðlamanýz, kendinizi onlara sevdirmeniz mümkün deðildir. Belki, belli bir süre boyun eðdirip, sindirebilirsiniz. Ama bir yere kadar. Namýk Kemal'in dediði gibi: Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imhâ-yý hürriyet Çalýþ idrâki kaldýr muktedirsen âdemiyyetten Allah tarafýndan akýl ve idrâk kabiliyeti verilen insanoðlu hangi ýrk ve inançta olursa olsun, kaba kuvvete asla meftun olmaz. O, adalete, hoþgörüye, gönle hitab eden sözlere vurulur. Bu özellikleri taþýyanlara baðlanýr. Bizim tasavvuf düþüncemiz de insaný sevmek, onun gönlünü kazanmak esasýna dayanýr. Bizim Yunus'un dediði gibi: Bir kez gönül yýktýn ise Bu kýldýðýn namaz deðil Yetmiþ iki millet dahi Elin yüzün yumaz deðil veya Gönül Çalab'ýn tahtý Çalab gönüle baktý Ýki cihan bedbahtý Kim gönül yýkar ise Gönül, nazargâh-ý Ýlahîdir. Bu sebeple insanlarýn gönlünü kazanmak, Hakk'ýn rýzasýný kazanmak anlamýna gelir. Evet, cihangir atalarýmýz at üzerinde binlerce kilometre yol kat ediyorlardý. Dev gibi ordularý dize getiriyorlardý. Ama bu nihayet savaþ meydanýnda olan bir þeydir. Koca Mohaç savaþý iki saat sürmüþtür. Kazandýðýmýz zaferlerin çoðu bir-iki günlük muharebeler sonucunda ortaya çýkmýþtýr. Ama Anadolu iþte bin yýldýr Türk vatanýdýr. Bu sadece kazanýlan zaferlerle olmamýþtýr. Kazanýlan gönüllerle olmuþtur. Adalet, hoþgörü ve insan sevSomuncu Baba 40 Temmuz-Aðustos 2004 gisi gibi özellikleri atalarýmýzýn hükmettikleri her din ve ýrktan tebaanýn gönlünü kazanmalarýný saðlamýþtýr. Bunda en büyük pay, Ahmet Yesevi’den, Yunus'a Mevlânâ'ya, Somuncu Baba'dan Hacý Bayram'a Akþemseddin'e ve Osman Hulûsi Efendiye uzanan altýn kalpler zincirinindir. O mübarek insanlar belki ordudan da evvel fethedilecek ülkelere demir asa-demir çarýk yürümüþler, en ýssýz yerleri bile mamur edecek þekilde yerleþmiþler ve sevgi dolu gönülleri ile tatlý dilleri ile ve hünerli elleri ile yerli halkýn gönlünü kazanmýþlardýr. "Kolaylaþtýrmýþlar, zorlaþtýrmamýþlar; sevdirmiþler nefret ettirmemiþlerdir." Bu insanlar sayesinde Anadolu Türk vataný hâline gelmiþtir. Ve bu büyük insanlar, manevi kutuplar daima þöhretten kaçmýþlardýr. Somuncu Baba Osmanlý baþkenti Bursa'yý býrakmýþ, kendine Darende'de bir kaya dibini mekân seçmiþtir. Akþemseddin Hazretle- ri de öyle... Ýstanbul Fatihini, fethettiði Doðu Roma ile baþ baþa býrakmýþ, kendisini daðlar arasýnda bugün bile ulaþýlmasý zor bir beldeye Göynük'e atmýþtýr. Hacý Bayram bilindiði üzere o zamanlar sadece bir köy olan Ankara'da irþadýný sürdürmeyi seçmiþtir. Ve bu mübarek insanlar gönülleri öyle kazanmýþlardýr ki, saltanatlarý kýyamete kadar devam eder. Manevi kuvvet daima maddi kuvvetten üstün ve kutsaldýr. Zira maddi kuvveti hizaya sokan, onu zulüm aleti haline gelmekten alýkoyan manevi kuvvettir. Bu da Yüce Allah'ýn velilerine bahþettiði bir imtiyazdýr. Ýþte vefatýndan 600 yýl sonra bile Somuncu Baba ve onun mübarek ahfadý gönüllere ýþýk saçmayý, sevgiyi ve hoþgörüyü yaymayý, insanlarý hayra yöneltmeyi sürdürmektedirler. 2004 yýlý 26 Haziranýnda katýlmakla mutluluk duyduðum Darende Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinlikleri de bana bu silinmez tesiri ve devamlýlýðý bir kere daha gösterdi. Fîsebilillah hizmetin insaný ve mekâný nasýl yücelttiðini, þenlendirdiðini gördüm. Evet, Darende büyük ölçüde Somuncu Baba ve ahfadý demektir. Yapýlan eserler onlarýn himmeti ile Darende'yi donatmakta ve insanlarýn hizmetine sunulmaktadýr. Okuldan, camiye, çeþmeye, çevre düzenlemesine kadar, turistik tesislere kadar, fukaraya yapýlan gizli yardýmlara kadar bütün bir sosyal, ekonomik ve eðitim hayatý bu mübarek insanlarýn kurduklarý vakýf tarafýndan kucaklanmakta ve halk her açýdan yükseltilmektedir. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfýnýn Darende'de ve diðer þehirlerde yaptýðý hizmetleri görüp öðrendikten sonra, devlet-millet kaynaþmasý gerçekleþtiði takdirde bu ülkenin ne kadar kýsa sürede Avrupa ile boy ölçüþebilecek duruma gelebileceðini daha iyi anladým. Düþmanlarýmýzýn bir yandan dinimize, bir yandan devlet ve milletimize sistemli bir þekilde saldýrarak, bu önemli rükünleri birbirinden ayýrmak için olmadýk cephelerde, tahmin edilemeyecek entrikalarý nasýl uygulamaya koyduklarýnýn farkýna daha iyi vardým. Bu noktada Somuncu Baba evladýnýn devletle-dinin birlikte neler yapabileceðine ve ülkeyi nasýl kalkýndýrabileceðine dair verdikleri örnekleri içim sevinç dolarak izledim... Din ü Devlet için çalýþan insanlar ne güzel insanlardýr. Sözlerimi Dede Korkut'un bir duasý ile bitiriyorum: "Devletsiz þerrinden Hâným Allah saklasýn sizi..." NUR ALÂ NUR!... Þehr-i Darende'den nur direklendi; Silsilesi ol Resul'e dayandý Bir nurun dalýna bin nur eklendi; O binler, Bir için yandý ha yandý!.. Mûtî olmuþ idi kendine tebâ Varýný, yoðunu eyledi heba Arz'a ýþýk tuttu; Somuncu Baba, Ruh âlemi O ýþýkla uyandý!.. Bursa'da açmýþtý O'nun gülleri, Yedi mânâ Fâtiha'ydý dilleri, Âlemde fethetti tüm gönülleri, Ýçenler hep O'nun meyine kandý!.. Zikir meclisinde mutlu olmuþlar, El öpenler üç kapýda görmüþler, Önünde diz çöken nice derviþler; Ekmeðini O'nun feyzine bandý!.. Bir çok þair kalpten kalbe taþýyor; Fýrýnýnda hâlâ somun piþiyor, Her gönüle bir taht kurdu yaþýyor Gitmedi cesetle geriye döndü!.. Ayan idi O'na zahirle batýn Nazarý Hakk asla alýnmaz satýn Son nefeste elindeki beratýn; Es-seyyid Hulûsi Osman'a sundu!.. Es-seyyid Hulûsi haslarýn hasý; Bunca yýl kalplerden kaldýrdý pasý, Gönülden gönüle uçan mirasý; Hamidettin Bey'in baþýna kondu!.. O mahdum ki; ibret vardýr sözünde; Efendilik niþanesi yüzünde, Vazifeye ecdadýnýn izinde; "Ya Allah, Bismillah" dedi soyundu!.. Bilin ki; gidene kalan aðladý, Nice takva gönülleri daðladý, Tohma Çayý aþký ile çaðladý Niceleri O'nun suyunda yundu!.. H. HASAN UÐUR Temmuz-Aðustos 2004 41 Somuncu Baba Din ve Hayat Doç. Dr. Ali AKPINAR Dünya ve Dünyalýklara Talip Olmak Y üce Allah, dünyayý bizim için yaratmýþ, onu bizler için en güzel bir biçimde tezyin ve tefriþ etmiþtir. Ýnsan, Allah'ýn hoþnutluðunu ve ahiret saadetini kazanabilmek için dünya içerisinde sýnava tabi tutulmuþtur. Bu nedenle insan için, dünya önemli ve deðerlidir. Yüce Yaratýcý, insanýn atasýný önce cennete yerleþtirmiþ, tüm özellik ve güzellikleriyle cenneti ona göstermiþ, cennetin güzelliklerinden ona tattýrmýþ, sonra da onu yeryüzü imarý ile görevlendirmiþtir. Bu imar, Allah'ýn en güzel ve yerli yerince yarattýðý doðal çevreyi korumak ve onu, bizzat yaþadýðý cennet modeli ýþýðýnda daha da güzelleþtirilmesiyle gerçekleþecektir. Ýþte bu yüzden ilk insan, bazý ateist tarihçilerin sandýðý gibi ilkel deðil, cennet kültürü ile donatýlmýþ bir haldeydi. Zaten Yüce Allah, ilk insana eþyanýn tüm isimlerini yükleyerek, insana bilmediklerini ve beyaný öðreterek onu bu güzelleþtirme, ýslah ve imar hareketine hazýrlamýþtýr. Þu ayetleri birlikte okuyalým: "O, Adem'e tümüyle isimleri öðretti."1 "O insana bilmediðini öðretti"2 "Derken Adem Rabbinden kelimeleri aldý.."3 "Rahman, Kur'ân'ý öðretti, insaný yarattý. Ona açýklamayý öðretti ."4 "Hani Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacaðým, demiþti.."5 Somuncu Baba 42 Temmuz-Aðustos 2004 "O Allah'týr sizi yeryüzünde halifeler kýlan.."6 Yeryüzü halifeliði, yeryüzünün mevcut tabiî düzenini korumayý, onun geliþtirilerek imarýný, iþlerin düzenlenmesini ve her þeyin yerli yerince konulmasýný gerekli kýlmaktadýr. Bu ise, eþyayý tanýyýp onu en uygun bir biçimde kullanmakla mümkündür. Ýnsan bu sýnav salonu dünyada kendine yüklenen bu misyonu yerine getirebilmek için, bir arada yaþamak ve bu sosyal yaþantýsýnda da kimi iþ bölümlerinde görev almakla karþý karþýyadýr. Bu iþ bölümünde liyakat, durum ve konumuna göre kimi yönetilen, kimi de yöneten olmak durumundadýr. Bu bilgiler ýþýðýnda inanan kiþi, her þeyden önce dünyanýn kendisi için yaratýldýðýný ve onun tüm güzellikleriyle kendi hizmetine sunulduðunu bilecektir. Arzýn, Allah'ýn salih kullarýna bahþettiði bir mirasý7 olduðunun bilincinde ona sahip çýkacak, onu hep güzel, yararlý ve iyi iþlerde kullanacak, ondan en güzel bir biçimde yararlanacaktýr. Çünkü Yüce Allah, nimetlerinin eserini kullarýnýn üzerinde görmekten son derece hoþnut olmaktadýr. Nitekim Yüce Allah, dünyalýklarýyla azanlar için bir sembol isim olan Karun'a kavminin yaptýðý nasihati anlatarak bu konuda bize ölçüyü sunmaktadýr: "Böbürlenme, Allah þüphesiz ki böbürlenenleri sevmez. Allah'ýn sana verdiði þeylerde, ahiret yurdunu gözet, dünyadaki payýný da unutma; Allah'ýn sana yaptýðý iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; doðrusu Allah bozguncularý sevmez."8 Demek ki sahip olunan dünyalýklar böbürlenmeye neden olmamalý, sahip olunan þeylerin Allah vergisi olduðu gözden ýrak tutulmamalý, dünya asla ahiretin önüne geçirilmemeli, dünyanýn geçici ve sonlu olduðu, ahiretin ise kalýcý olduðu unutulmamalý, sahip olunan þeyler bozgunculuk aracý deðil, iyilik aracý olmalý.. Ýþte bunlarý göz önünde bulundurmak kaydýyla kiþi dünyadan nasibini unutmayacaktýr. Hatta o, sürekli olarak "Rabbimiz! Bize dünyada güzellikler9, ahirette de güzellikler ver, bizi ateþin azabýndan koru"10 diye dua edecektir. Ýþte bu bilinçte olan Allah'ýn salih kulu Hz. Süleyman Peygamber, "Rabbim! Beni baðýþla, bana benden sonra kimsenin ulaþamayacaðý bir hükümranlýk ver; Sen þüphesiz, daima baðýþta bulunansýn"11 diye dua etmiþ, Yüce Allah da ona fazlasýyla lutfetmiþtir. "Bunun üzerine Biz de, istediði yere onun buyruðu ile kolayca giden rüzgarý, bina kuran ve dalgýçlýk yapan þeytanlarý, demir halkalarla baðlý diðerlerini onun buyruðu altýna verdik."12 Hz. Süleyman gibi bir peygamberin Allah'tan bu þekilde dünyalýk istemesi, oldukça düþündürücüdür. O, kendisinden baþka hiç kimsenin ulaþamayacaðý bir hükümranlýðý, heva ve hevesi, zevk ve sefasý için istemiþtir elbet. Ama o, bir bütün olarak ve hakkýyla Allah'ýn dinini yaþayabilmek, variyeti Allah'ýn ölçüleri doðrultusunda kullanabilme konusunda örnekler sunabilmek için istiyordu. Yahut ta o, ne kadar variyetli olunursa olunsun, sonuçta dünyanýn vefasýz oluþunu kendi þahsýnda diðer insanlara gösterebilmek için istiyordu. Nitekim "Dünya Sultan Süleyman'a bile kalmamýþ" sözü darb-ý mesel olmuþtur. Ne niyetle olursa olsun Hz. Süleyman, Yüce Allah'tan büyük bir variyet/hükümranlýk istemiþ, O'da ona istediðini vermiþ ve bu olay Kur'ân'da bize anlatýlmýþtýr. Hz. Süleyman peygamberin, variyetli olmasý nedeniyle cennete girecek son peygamber olacaðý þeklinde yaygýn olan görüþün aslý yoktur. Çünkü böyle bir görüþ, Sâd suresi 25. ayette anlatýlan onun Allah katýndaki yüksek makamýna ve güzel geleceðe gölge düþürmektedir. Hz. Peygamber, kumandanlarýndan Amr b. ElAs'ý büyük ganimetlerle döneceði müjdesiyle bir sefere göndermek istediðini açýklayýnca, Amr þöyle der: "Ey Allah'ýn Rasülü, ben mal ve zenginlik için Müslüman olmadým!" Bunun üzerine peygamberimiz þöyle cevap verir: "Salih kiþi için, salih (helal yollardan kazanýlmýþ bol mal) ne güzeldir!"14 Dünyalýk, makam ve mevki sahibi olmak, bir adý da 'Malikü'l-Mülk' (Mülkün sahibi) olan Yüce Allah'ýn ahlakýyla ahlaklanma olarak algýlanmýþtýr. Salihlerin sahip olduðu tüm bu makam-mevki ve dünyalýklar, asla onlarý Allah'ý ve ahireti unutup azgýnlýk ve þýmarýklýða götürmemiþtir. Bu konuda Hz. Süleyman peygamber þöyle diyerek dünyalýklarýn kendisinin Rabbine olan kulluk ve þükrünü artýracaðýný belirtmiþtir: "Bu, þükür mü edeceðim yoksa nankörlük mü edeceðim diye beni sýnayan Rabbimin lutfundandýr. Þükreden ancak kendisi için þükretmiþ olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstaðnidir, kerem sahibidir."15 Allah'ýn bir baþka salih ve sadýk kulu Yusuf peygamber de makam mevkiye talip olmuþtur. Köle olarak satýldýðý Mýsýr'da önce iftiraya kurban gidip zindanlara düþen, sonra itham edildiði suçtan aklandýktan sonra makam mevki yolu kendisine açýlan Yusuf peygamber, makamlarýn en yükseðine talip olarak þöyle demiþtir: "Beni memleketin hazineleri Temmuz-Aðustos 2004 43 Somuncu Baba üzerine bir yönetici kýl, çünkü ben korumasýný ve yönetmesini iyi bilirim."16 Sünnette deðiþik þekillerde rivayet edilen "Biz görevi talip olana deðil, layýk olana veririz" düsturuyla çeliþir gibi gözüken bu ayet üzerinde biraz durmak istiyoruz. Hz. Yusuf'un istediði görev, bazý kaynaklarda yer aldýðý gibi, 'hazine müsteþarlýðý', 'maliye bakaný' yahut 'kýtlýk / kriz danýþmaný' deðil, yönetimin tüm yetkilerini üzerine almaktý. Nitekim Yusuf suresinin 100. ayetinde onun tahta oturmasýndan bahsedilmesi, 72. ayette kendisine melik denmesi, 56. ayette ise "Ýþte Biz de böylece Yusuf'u o memlekete yerleþtirdik; öyle ki o istediði yerde oturabilirdi" buyurulmasý bu tezi doðrulamaktadýr.17 Öte yandan onun yönetimin tüm yetkilerini üzerine almasý, Mýsýr'da hüküm süren krallýðýn gücüne güç katmak için deðil, onun ülkenin kaynaklarýný kendi tasarrufuna verilmesini istemesi tamamýyla Allah'ýn yasalarýný yürürlüðe geçirme hedefine yönelikti. Yoksa Hz. Yusuf, tahta geçmeyi saltanat sevdasý ve makam hýrsý ile istememiþti. Zaten o daha hapiste iken hakimiyetin tümüyle Allah'ýn olduðunu söyleyen sadýk bir kiþiydi.18 Hz. Yusuf'un, saray entrikalarýnýn etkin olduðu, suçsuz yere insanlarýn zindanlara týkýldýðý bir toplumda bir baþýna göreve talip oluþu bize, bir müslümanýn güçlü bir inanç ve çok saðlam bir alt yapý ile bir baþýna bile olsa, ordusuz cephanesiz olarak bütün bir ülkeyi fethedebileceðini, ülke insanýnýn Ýslam'a giden yolunu açabileceðini göstermektedir. Nitekim Yusuf peygamber, bilgi birikim ve donanýmý ile kýsa zamanda yetkileri elinde toplamýþ ve Mýsýr kralý baþta olmak üzere pek çok insanýn müslüman olmasýna önayak olmuþtu.19 Hz. Yusuf, talip olduðu iþi kendisinden daha iyi yapacak birinin olmadýðýný bildiði için göreve talip olmuþtur. Nitekim o, talebinin gerekçesi olarak kendisinin bu iþi iyi bildiðini ve iyi muhafaza edeceðini göstermiþtir. Buna göre, göreve liyakatli olmayan kiþilerin gelmesi durumunda, liyakatli olanlarýn göreve talip olmasý farzdýr. Böyle durumlarda kendine güvenen ve kendini yetkin gören kiþi, Hz. Yusuf gibi, sahip olduðu özellikleri zikrederek göreve talip olmalýdýr. Hele bir de liyakatli kiþi, toplum ve yetkililer tarafýndan tam olarak tanýnmýyorsa, bu durumda kiþi, kendini tanýtmalýdýr. Ama ortada liyakatli insanlar varken, ille de göreve talip olmaya, bu konuda insanlarla didiþmeye gerek yoktur. Ýþte o zaman Hz. Somuncu Baba 44 Temmuz-Aðustos 2004 Peygamberin hadisi devreye girer ve görev isteyene deðil en liyakatli olanlara verilir.20 Zaten Peygamberimiz de 'göreve talip olmamayý' öðütlerken, görev almanýn sorumluluðuna dikkat çekmiþ ve bu konuda yetkili kiþilerin en liyakatli olanlarý tesbit etmesine fýrsat tanýmýþtýr. Nitekim O, görev isteyen Abdurrahman b. Semmure'ye þöyle buyurmuþlardýr: "Ey Abdurrahman! Ýdarecilik isteme. Eðer senin talebin üzerine sana idarecilik verilirse, istediðin þeyin sorumluluðu sana yüklenir ve altýnda kalýrsýn. Ama eðer sen talip olmadan sana idarecilik verilirse, o zaman o iþte yardým görür baþarýlý olursun."21 Yoksa bu gibi rivayetlerden hareketle, Peygamberimizin bütünüyle göreve talip olmayý yasakladýðýný söylemek isabetli olmaz. Çünkü O, "Siz hepiniz çobansýnýz / yöneticisiniz, güttüðünüzden / yönettiðinizden sorumlusunuz."22 buyurarak kadýný ile erkeði ile, sorumluluklarýnýn bilincinde olan toplumun tüm fertlerini yönetici olmaya adeta özendirmiþtir. Nitekim Peygamberimizin vefatýndan sonra hilafet makamýna geçmek için sahabe adeta birbirleriyle yarýþmýþlar, Hz. Ömer'in Hz. Ebubekir tarafýndan atanmasý dýþýnda, her dönemde birden fazla kiþi hilafet görevi baþta olmak üzere diðer görevlere talip olmuþtur. Sonuç olarak þunlarý söyleyebiliriz: Tüm nimet ve güzellikleriyle dünya bizim için yaratýlmýþtýr. Ýnançlarý ne olursa olsun dünya ve nimetleri herkese yetecek kadar geniþ ve fazladýr. Þu kadar var ki, adalet ve Tüm nimet ve güzellikleriyle dünya bizim için yaratýlmýþtýr. Ýnançlarý ne olursa olsun dünya ve nimetleri herkese yetecek kadar geniþ ve fazladýr. Þu kadar var ki, adalet ve hakkaniyetin egemen olmasý için yetki, salihlerin elinde olmalýdýr. Salih, Yüce Yaratýcýnýn haklarý baþta olmak üzere tüm yaratýlanlarýn hakkýný gözeten kimsedir. Bu yüzden Hz. Peygamber, ümmetinin tüm fertlerinin durum ve konumlarýna göre yönetici makamýnda olmalarýný tavsiye etmiþtir. Onun bu yönlendirmesini düstur edinen inanan kiþiler, kendilerini sorumluluklarýnýn bilincinde yetkin kiþiler olmaya hazýrlamalýdýrlar. hakkaniyetin egemen olmasý için yetki, salihlerin elinde olmalýdýr. Salih, Yüce Yaratýcýnýn haklarý baþta olmak üzere tüm yaratýlanlarýn hakkýný gözeten kimsedir. Bu yüzden Hz. Peygamber, ümmetinin tüm fertlerinin durum ve konumlarýna göre yönetici makamýnda olmalarýný tavsiye etmiþtir. Onun bu yönlendirmesini düstur edinen inanan kiþiler, kendilerini sorumluluklarýnýn bilincinde yetkin kiþiler olmaya hazýrlamalýdýrlar. Yetki, liyakatsiz kiþilerin eline düþtüðünde toplum hayatýnda kýyametler kopacak, kargaþa ve terör hüküm sürecektir. Bu nedenle hadiste þöyle buyurulmuþtur: "Ýþ ehil olmayanlara verildiði zaman kýyameti bekle." Söz konusu edilen kýyamet ille de büyük kýyamet olacak diye bir þey yoktur. Bir toplumda haklar sahiplerine verilmiyorsa, kargaþa, kavga, gasp ve terör kaçýnýlmaz olacaktýr. Bu nedenle salih ve liyakatli kiþiler, göreve ve sorumluluklarý üstlenmeye talip olmalýdýrlar. Gereksiz bir mütevazýlýk görüntüsüyle, yetkin olduklarý halde görev ve sorumluluktan kaçanlar topluma ihanet etmelerinin hesabýný vermeye hazýr olmalýdýrlar. Zira salihlerin suskun ve pasifliði, zalimlerin egemenliðine kapý aralayacaktýr. Her ne pahasýna olursa olsun iþbaþýna geleyim mantýðý da Ýslamî deðildir. Ýnanan kiþi ne göreve gelirken meþru olmayan yollara baþvurur, ne de görev sýrasýnda tavizler verir. O, hakký hakim kýldýðý sürece bir görevde vardýr. Aksi durumlarda tavizlerle dolu bir görev, onun sorumluluk ve vebalini artýrmaktan, onu yýpratmaktan, onun dünya ve ahiretini karartmaktan baþka bir iþe yaramayacaktýr. Öte yandan salihlerin iþ baþýna gelmesi söz konusu iken, ille de ben göreve gelmeliyim diye didiþme de müslümanca bir tavýr deðildir. Yetki sahibi olmak, kiþiyi makam ve mevkiye esir etmemeli, onun dünyayý ahiretin önüne geçirmesine neden olmamalýdýr. Ahirete göre dünya makamlarýnýn geçici ve sonlu olduðu ise asla unutulmamalýdýr. *C.Ü. Ýlahiyat Fakültesi Öðretim Üyesi. DÝPNOTLAR 1- 2 Bakara 31. 2- 96 Alak 5. 3- 2 Bakara 37. Hz. Adem'in Rabbinden aldýðý kelimelerden maksat þu ayettir: "Her ikisi, 'Rabbimiz! Kendimize yazýk ettik; bizi baðýþlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz' dediler." 7 Araf 23. 4- 55 Rahman 1-4. 5- 2 Bakara 30. 6- 6 Enam 165; 35 Fatýr 39. 7- "And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak iyi kullarýmýn mirasçý olduðunu yazmýþtýk." 21 Enbiya 105. 8- 28 Kasas 77. 9- Peygamberimizin sýkça okuduðu ve bizlere de ýsrarla okumayý tavsiye ettiði bu duada geçen 'hasene' kelimesi, aslýnda belirsiz ve tekil bir kelimedir. Ama kelimeye yüklenen pek çok manayý kapsasýn diye biz, güzellikler diye çoðul verdik. Nitekim dünyadaki hasene cümlesinden olarak iyi bir eþ, salih evlad, ibadet, ilim, helal mal, sýhhat afiyet, bol rýzýk, nimet, Allah'ýn kitabý, ilahi yardým, zafer ve þehadet sayýlmýþtýr. Ahiretteki hasene cümlesinden olarak ise, Allah'ýn cemalini görmek, cennet kýzlarý huriler, cennet, baðýþlanma sayýlmýþtýr. Kýsaca duada, Allah'ýn dünya ve ahirette kuluna uygun görüp biçtiði güzellikler istenmiþtir. Bkz. Ýbnü'l-Cevzî, Tefsîr, I, 216; Razî, Tefsîr, V, 188-189. 10- 2 Bakara 201. 11- 38 Sâd 35. 12- 38 Sâd 36-37. 13- Bkz. Razî, Tefsîr, XXVI, 204210; Kurtubî, Tefsîr, XV, 204. 14- Ahmed, IV, 197. 15- 27 Neml 40. 16- 12 Yusuf 55. 17- Nitekim Kurtubî, Yusuf peygamberin bu talepte bulunmasýndan bir yýl kadar sonra kralýn kendisini çaðýrarak tüm yetkilerini ona devrettiðini anlatmaktadýr. Bkz. Kurtubî, Tefsîr, IX, 213. Bu ayetten hareketle ilim adamlarýmýz, zalim yahut kafir bir yönetimden þu bir þartla görev alýnabileceðini çýkarmýþlardýr: Zalimin zulmüne, kafirin küfrüne ortak ve alet olmamak. Eðer bu þart yerine gelmezse böyle bir görev alma caiz olmaz. Bkz. Kurtubî, Tefsîr, IX, 215. Nesâî, Adabü'l-Kudât 5. Konu ile ilgili farklý rivayetler ve yorumlarý için bkz. Ýbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, VI, 428-434. 18- Bkz. 12 Yusuf 40. 19- Bkz. Mevdûdî, Tefsîr, II, 471473. 20- Bkz. Kurtubî, Tefsîr, IX, 215217; Razî, Tefsîr, XVIII, 160161.. 21- Buharî, Ahkam 5, 6; Müslim, Ýmaret 19; Ebu Davud, Harac 2; Tirmizî, Nüzur 5; 22- Buhari, Cuma 11; Müslim, Ýmaret 20; Ebu Oavud, Ýmaret 1; Tirmizî, Cihad 27; Ahmed, II, 5. Temmuz-Aðustos 2004 45 Somuncu Baba Düþünce Ýbrahim ÞAHÝN Tefekkür Tefekkür, düþünmek demektir. Sufilere göre iki türlü tefekkür vardýr. Biri iman ve tasdikden doðup, delillerden hareketle akýl yürüterek neticeye giden ilim sahiplerine, diðeri gözleriyle görerek þahit olanlara mahsustur. Her iki halde de sufi Allah'ýn zatýný deðil nimet ve kudretlerini düþünür. Cürcani tefekkürü kalbin iyi ve kötüyü ayýrt eden lambasý olarak görür. Ona göre tefekkür sahibi olmayan kalp karanlýklar içinde boðulur kaybolur. Allahü Teala Kur'an-ý Kerim'in müteaddit ayetlerinde tefekkür ve düþünmeyi emretmiþ ve bir ayette onu överek þöyle buyurmuþtur: "Onlar ayakta iken, otururken, yanlarý üstünde yatarken Allah'ý anarlar. Göklerin ve yerin yaratýlýþýný düþünürler, 'Rabbimiz sen boþuna yaratmadýn' derler" Somuncu Baba 46 Temmuz-Aðustos 2004 Allahü Teala insaný, akýl sahibi, düþünen bir varlýk olarak yaratmýþ "eþrefi mahlûkat" olma þerefini bahþetmiþtir. Tefekkür, düþünmek demektir. Sufilere göre iki türlü tefekkür vardýr. Biri iman ve tasdikden doðup, delillerden hareketle akýl yürüterek neticeye giden ilim sahiplerine, diðeri gözleriyle görerek þahit olanlara mahsustur. Her iki halde de sufi Allah'ýn zatýný deðil nimet ve kudretlerini düþünür. Cürcani tefekkürü kalbin iyi ve kötüyü ayýrt eden lambasý olarak görür. Ona göre tefekkür sahibi olmayan kalp karanlýklar içinde boðulur kaybolur. Allahü Teala Kur'an-ý Kerim'in birçok ayetinde tefekkür ve düþünmeyi emretmiþ ve bir ayette onu överek þöyle buyurmuþtur: "Onlar ayakta iken, otururken, yanlarý üstünde yatarken Allah'ý anarlar. Göklerin ve yerin yaratýlýþýný düþünürler, 'Rabbimiz sen boþuna yaratmadýn' derler" (Al-i Ýmran, 191) Allah'ýn zatý üzerinde tefekkür eden bir cemaate Allah Rasulü þöyle buyurmuþtur: "Allah'ýn yarattýklarý üzerinde düþünün, zatý hakkýnda düþünmeyin. Zira siz onun kadrini takdir edemez, O'nu anlamaya güç yetiremezsiniz." Hasan Basri (k.s): "Bir saat tefekkür bir gece ibadetten hayýrlýdýr. Sözü hikmet olmayan adamýn konuþtuklarý laðýv (boþ söz), tefekkür etmeyenin sükûtu sehiv (hata), ibret nazarýyla bakmayanýn nazarý, boþtur" demiþtir. Ýbrahim Ethem'e "Ne çok düþünüyorsun" diye sorduklarýnda, o: "Aklýn iyiliðidir" diye cevap vermiþtir. Lokman (a.s.) tek baþýna oturur uzun uzun düþünürdü. Dostlarý kendisine uðrar ve: - Yalnýz niye oturuyorsun, toplum arasýna karýþýp onlarla kaynaþsan daha iyi olmaz mý? Demeleri üzerine Lokman (a.s.): - Yalnýzlýk düþünce için daha uygundur. Düþünce ve tefekkür insaný cennet yoluna ulaþtýrýr, demiþtir. Arifler, nafile ibadetlerle tefekkür ederler, takatleri kalmayýncaya kadar ibadet ederler. Sonra da sayýsýz ikram ve ihsanlar karþýsýnda Allahü Teala'ya bir türlü ibadet edemediklerini düþünüp üzülürler. Ýþte tefekkürün ilk adýmý… Allahü Teala insaný kerih bir sudan yaratmýþtýr ve onu birçok nimetlerle süslemiþtir. Onu Ýslamla þereflendirmiþ, Habib-i Ekremine ümmet etmiþtir. Ona göz vermiþ bakýyor, duyma kabiliyeti vermiþ iþitiyor, konuþma imkâný vermiþ konuþuyor. O uzuvlara bu özellikleri vermesiydi ne kulak duyar ne göz görür, nede aðýz konuþabilirdi. Nice kulaklar var duymuyor. Nice gözler var görmüyor. Kalp vermiþ, hayatýný idame ettirmesi için nefes ihsan buyurmuþ. Ona el ayak vermiþ. Ýnsan saymaya kalksa yalnýz bedendeki nimetleri bile sayamaz. Parmaðýn ucundaki hassasiyete bakýn ki, kör onunla görüyor. Bir parmak izi diðer hiçbir insanýn parmak izine uymuyor. Ýnsanlar hiç birbirine benzemiyor. Sesleri ayrý, þekilleri ayrý, mizaçlarý ayrý… Allahü Teala Kur'an-ý Kerim'de þöyle buyuruyor: "Ýnsanlar acaba deveye bakýp biraz olsun düþünmezler mi, deve nasýl yaratýldý? Göðe bakmazlar mý nasýl yükseltildi? Daðlara bakmazlar mý nasýl dikildi? Yerküreye bakmazlar mý nasýl yayýldý?" (Gaþiye 17-20) Þayaný hayrettir ki; güzel nakýþ ve güzel bir yazýyý bir yerde görüp de onu yazana hayran olan ve onu kalbinde büyülten bir insan, nefsinde ve etrafýnda akýllara durgunluk veren bütün bu önemli þeyleri görüp bildiði halde bunlarýn yapýcýsý üzerinde düþünmez. O'nun azamet ve celali onu hayret ve dehþet içinde býrakmaz. Ýnsana yakýþan, yerlerin ve göklerin esrarýna ve yaratýlýþtaki mükemmelliðine bakarak bunda Allah'ý görmektir. Zira bu marifet sayesinde insan meleklerden bile üstün olur, Allahü Teala'ya yaklaþarak sýddýklar ve peygamberler zümresinde haþrolunur. Ýnsan kendi üzerinde tefekkür yolunu öðrendikten sonra üzerinde yaþadýðý yeryüzü üzerinde düþünmelidir. Irmaklarý, denizleri, daðlarý… gökyüzünün esrarýný… Allah'ýn yarattýðý her þeye ibret nazarýyla bakmalýdýr. Bakmalýdýr ki gön- lünde hikmet yeþersin, kalbi iman ve Allah sevgisiyle dolsun. Nereden geldiðini, niçin geldiðini ve nereye gideceðini bilsin. Etrafýna kandiller gibi ýþýk saçsýn. Biraz da Kur'an-ý Mübine kulak verelim: "Göðü gücümüzle biz kurduk, þüphesiz biz geniþ kudret sahibiyiz. Yeryüzünü biz yaydýk, ne güzel yaymýþýzdýr." (Zariyat 47-48) "Yeryüzüne sizin için boyun eðdiren odur. Öyleyse yerin sýrtlarýnda dolaþýn." (Mülk 15) "O yeryüzünü size bir döþek, göðü de bir bina kýldý…" (Bakara 22) "Caný çýksýn insanýn, o ne nankördür. Allah onu nereden yaratmýþ, onu nutfeden yaratýp merhalelerden geçirerek ona þekil vermiþ sonra yolunu kolaylaþtýrmýþtýr. Sonra onu öldürür ve kabre koyar." (Abese 17-22) "Doðrusu size Rabbinizden basiretler (gönül gözleri, hakikati idrak kabiliyetleri) geldi. Artýk kim (hakký) görürse yararý kendine, kimde (hakký görmekten) kör olursa zararý kendisinedir." (En'am 104) Kula gereken dünya hayatýný bir ganimet bilip, ibadet taat, güzel ahlak ve tefekkür gibi vesilelerle Cenab-ý Hakk'ýn rýzasýný kazanmaya gayret etmektir. Ýnsaný dünyanýn gelip geçici meþguliyetlerinden kurtarýp Allahü Teala'nýn rýzasýný kazandýran yollardan birisi de ölümü tefekkür etmektir. Bu þekilde kalplerden dünya muhabbeti çýkar. Onun yerine Allah'a yakýnlýk duygusu belirir. Ýmam-ý Gazali þöyle der: - Ölüm büyük bir iþtir. Büyük bir tehlikedir. Ýnsanlar bunu bilmiyorlar. Hatýrlasalar da kalplerine fazla tesir etmiyor. Çünkü kalpleri dünya meþgalesine öyle dalmýþlardýr ki, kalplerinde baþka bir þeye yer kalmamýþtýr. Bundan kurtuluþ çaresi, bazen bir yere çekilmek ve bir müddet kalbi dünya meþgalesinden uzak tutmaktýr. Ölüm döþeðinde yatan bir Allah dostuna; - Ne gibi amelin var? Diye sorduklarýnda, - Ölümüm yakýn olmasa size amelimden bahsetmezdim. Madem ki ölmek üzereyim, söyleyeyim. Tam kýrk yýl kalbimin kapýsýný bekledim. Ne zaman Allah'tan baþka bir þey kalbime girmek istedi ise onu hemen kovdum" demiþtir. Kalplerin kapýsý ancak Allah'ý tefekkürle, zikirle muhafaza olur. O'nun yaratmýþ olduðu muhteþem bir sanat eseri olan âleme ibret nazarýyla bakmak insaný Allah'a yaklaþtýrýr. Bibliyografya 1- Doç. Dr. Ethem Cebecioðlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözcüðü, Rehber Yay., 1997, Ankara. 2- Ýmam Gazali, Ýhyau Ulumiddin, c. 4, Bedir Yay., 1975, Ýstanbul. Temmuz-Aðustos 2004 47 Somuncu Baba Ýnceleme Aydýn TALAY Hayrat ve Hizmeti Gaye Edinen Kadýnlar Yavuz Sultan Selim'in zevcesi Hafsa Sultan bugün bile emsalini bulmanýn çok zor olduðu Ruh Hastalýklarýný Musiki ile tedavi Hastanesini (Þifahane) kurdurduðu gibi, Manisa'da Cami, medrese, kütüphane, imaret, hankâh, hamam ve Sibyan Mektebi'ni içine alan büyük külliye yaptýrmýþtýr. Bu sitede devlete yük olmadan 117 görevlinin maaþ aldýðý kayýtlarda vardýr. Somuncu Baba 48 Temmuz-Aðustos 2004 K uran ve hadis-i þeriflerden alýnan ilhamlal bitmek tükenmek bilmeyen sadaka-i cariyenin emsalsiz zevkine eriþen insanýmýz, elde ettiði mal ve gelir fazlasýný sadece nefsi ve hatta bütün insanlýk için deðil diðer canlý varlýklara adayan bir vakýf anlayýþý ile fakiri, zengin düþmaný olmaktan kurtardýðý gibi nesiller arasýnda kopmayan bir bað kurmuþtur.2 Bursa'da seksenli yýllarda araþtýrýp "Gurebahane-i Laklâkan" denilen kolu kanadý kýrýk kuþlarýn tedavi merkezini Setbaþý Köprüsü civarýnda satýlýp kiraya verilmiþ olarak bulduðum zaman hem heyecanlanmýþ hem de aðlamýþtým.3 Ne yazýk ki batýlýlarýn sinsi tahriki ve Ziya Gökalp'ýn telkini ile fahri sosyal hizmet kurumu ve gönül zenginliðimizin eseri vakýflar dumura uðrayýp yaðmalanmýþ ve yenilerinin kurulmasý da oldukça zorlaþtýrýlmýþtýr. Bundan on asýr evvel Osmanlý'ya baðlý küçük bir belde olan Hoy'da, bir yandan Ahiyan-ý Rum Teþkilatý ile insanlarý kardeþliðe, Bâciyân-Rum Teþkilatý ile o zaman Rum Elleri denilen Anadolu'nun kadýnlarýný topluma hizmete yönelten gönüllü müslüman erleri, aradan ihtilaflarý kaldýrýp bütün insanýný nefis terbiyesinde buluþturan Abdalân-Rum'u da yaþatarak bir mürþide el vermenin zevkini yaþatmýþlardýr.4 Günümüzden 6 asýr evvel Seyahatname eseri bulunan Ýbn-i Batuta “Anadolu'ya ayaðý düþen bir gariban kim olursa olsun periþan kaldýðý takdirde Uhuvvet Teþkilatý tarafýndan hiçbir karþýlýk beklemeksizin misafir edilir ve her türlü ihtiyacý karþýlanýr” demektedir. "Saliha bir kadýnla evlenen dininin yarýsýný ihya etmiþ olur." Hadis-i þerifinin hayati önemini kavrayan Müslüman nesiller ve özellikle Osmanlý, küçük yaþtan beri kýz çocuðunun da yetiþtirilmesine büyük özen göstermiþtir. Eðer biz batýlý kaynaklardan ve oryantalistlerden tarihimizi ve Osmanlýyý öðrenmeye çalýþýrsak yanýlýrýz. Zira içlerinde insaflý olan pek az olmakla beraber bilhassa Harem hakkýnda ipe sapa gelmedik þeyler ortaya atmýþlardýr O nasýl bir terbiye sistemidir ki; Arnavut, Bulgar, Rus, Ermeni ve Boþnak olarak 7-8 yaþlarýndaki kimsesiz veya savaþta esir olan çocuklar heba edilmeden Devþirme Ocaðýnda yetiþip öylesine Ýslami deðerlere sahip çýkýyor ki hayýr iþlerinde ve Vakýf kurmada birbiriyle yarýþa girercesine bu ülkenin tapusu niteliðinde güzide eserleri inci gibi dizmiþlerdir. Ýþin inceliðini bilmeyen birtakým gafiller de Osmanlý kendi vatandaþýný býrakmýþ da gayrimüslimlerin çocuklarýna sahip çýkmýþ iftirasýný atýyor. Önemli olan bütün insanlýða sahip çýkmak ve dar kafalý olmamaktýr. Kaldý ki biraz kurcalanacak olursa bu devþirme çocuk ailelerinin bir iki göbek öncesinde Ortodoks Birliði tarafýndan Türklükten asimile edilerek Hýristiyan yapýldýðý görülecektir.5 Ýþte kabiliyet, beceri, çalýþkanlýk ve baðlýlýk açýsýndan göz dolduranlar en yüksek makamlara terfi ettiði gibi bu kabil kýz çocuklarýndan eðitimi Saray'a layýk hale gelenler hiçbir ayýrým ve sýnýflama yapýlmadan padiþah Harem'ine alýnmakta ve padiþahlar doðurmaktadýr. Bunlarýn Müslümanlýðý sonradan kazanýlmýþ olduðu için daha halis, daha candan ve hayýr hizmetlerine müheyya oluyordu. Þimdi ise her imkân var ama o terbiyeyi veremediðimiz için atasý babasý Müslüman aileler çabuk dejenere oluyor. IV. Mehmed'in eþi ve II. Mustafa'nýn annesi ve Üsküdar'da insaný mesteden cami ve külliyesinin haziresinde yatan ve aslen Girit Rumlarýndan Verzizi ailesinden olup Ýslamla þereflenmesinden sonra Rabia Gülnuþ Emetullah adýný alarak Saray Baþkadýnlýðýna kadar yükselen örnek kadýn ne köþk ne de saray býrakýyor ne de eþya ve giyim yarýþýna giriyor. Üsküdar'daki külliyesinden baþka Galata'da bir cami ve çeþmesi bulunuyor. Dileselerdi Karun'un hazinesi gibi hazine býrakamazlar mýydý? Ayný hatunun Hac yolunda çeþme ve sebilleri olduðu gibi Yeni Cami ve Ahmediye camilerine de Sultansuyu'nu getirtmiþtir. Kýzý Zeynep fakir öðrencileri gizli araþtýrýr ve layýk olanlara günde bir akçe ve yýlda bir elbiseyi zevkle giydirirdi. Aslen Venedikli Bafo6 ailesinden olup Ýslam terbiyesini müteakip Safiye adýný alan III. Murad'ýn karýsý ve III. Mehmed'in annesi olan Sultan tam dörtyüz yýldýr ticaret merkezi olan Mýsýr Çarþýsý'ný yaptýrmýþ ve yanýbaþýndaki Valide Camiine baþlamýþsa da onu tamamlamak þerefi IV. Mehmed'in annesi ve Rus asýllý Hatice Turhan Valide Sultan'a nasip olduðu gibi Hicaz Su Yollarýný da vakfiyesinde ele almýþ ve Ayasofya'da kýyamete kadar 49 Hafýzýn durmadan kelam-ý kadim okumasýný kayýt altýna almýþtýr. Bu mübarek kadýn o kadar çeþitli hayýr iþlerine zengin olan varlýðýný baðlamýþtýr ki Vakýf Senedi 86 yaprak tutmuþtur. Çanakkale savaþýnda dahi yararý görülen Hisarlarý yaptýran da yine ayný hayýr sahibi kadýndýr. Zannedildiði veya yutturulmaya çalýþýldýðý gibi bunlar hep devlet kesesinden meydana gelmemiþtir. Savaþlara iþtirakten doðan ganimetin yanýnda kendi edindikleri mal ve mülkün tahsisinden oluþmuþtur. Safiye Sultan Mýsýr'daki geniþ emlakini hiç gözünü kýrpmadan Mekke, Medine ve Kudüs'te devamlý hatim okuyacak 120 kurra hafýz ile fakirlere, yine bu mübarek mekânlardaki kuyu, sebil ve mescid bakým ve onarýmlarýna vakfetmiþtir. Hatice Turhan Valide Sultan'ýn Valide Camii ve Ayasofya için yaptýrarak vakfettiði 149 dükkânýn kirasýný harcamak dururken bugün cemaatten avuç açýlarak para toplanmasý ne büyük ayýptýr. IV. Murad'ýn annesi Mahpeyker Kösem Sultan Üsküdar'da Çinili Camii, çeþme ve sebil inþa ettirdiði gibi geriye kalan bütün varlýðýný Üç aylarýn baþýnda yola koyularak mukaddes beldelere Sürre Alayý kanalý ile iletilecek Haremeyn Vakýflarý'na baðýþlamýþtýr. Hiç kimseye baský yapmadan dünyanýn dört bucaðýndan gelen þahsi yardýmlar Haremeyn Dolabý denilen saðlam kasalarda korunarak yerli yerince teslim edilirdi. Ahlatþahlar devletinin baþkentliðini yapan ve Selçuklu ruhunu tebarüz ettiren Bitlis'in Ahlat Ýlçesinde yangýndan sonra þehri baþtanbaþa imar ettiren Þahbanu Hatun kurduðu Vakfiyesinde bakýn ne inceliklere parmak basýyor: "1- Kýþýn kuþlarýn periþan edilmeyerek beslenmesi, 2-Baþýboþ köpeklerin kontrol ve bakým altýnda tutulmasý, 3-Çevreye gelen leyleklerin bakým ve tedavilerinin yapýlmasý, 4-Borçlularýn imdadýna koþulmasý, 5-Esirlerin satýn alýnarak hürriyetlerine iade edilmeleri, 6-Evlerde çalýþan hizmetkârlarýn azarlanmamasý için koruma altýna alýnmasý, 7Alýþveriþte aldatanlara ciddi tedbirler getirilmesi, 8Yoksul ve yaþý geçkin kýzlara çeyiz dizilmesi ve düðünlerinin yapýlmasý, 9-Mahkumlarýn ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý, 10-Yaþlý ve sakatlara yardým fonu tahsisi ve toplum için hayýrlý eserler yazdýrýlmasý."7 Ýstanbul Zeyni Hatun Vakfýnda kýyamete Temmuz-Aðustos 2004 49 Somuncu Baba kadar kendisi için 3, oðlu için 1 ve kýzý için her gün 2 cüz okunmasý için her hafýza 1,5 akçe verilmesine dair vakfý, Kuran sevgisinin güzel bir tezahürüdür. Ýstanbul'da 1930 yýlýnda yapýlan bir tespitle Ýstanbul'un mevcut çeþmelerinin %28'inin kadýnlarýn vakfý olduðu, Edirne'deki bütün Vakýflarýn ise %20'sinin hanýmlarýn eseri olduðu meydana konulmuþtur. 30 bin Vakýf belgesinin 2309'u kadýnlara aittir.8 Yavuz Sultan Selim'in zevcesi Hafsa Sultan bugün bile emsalini bulmanýn çok zor olduðu Ruh Hastalýklarýný Musiki ile tedavi Hastanesini (Þifahane) kurdurduðu gibi, Manisa'da Cami, medrese, küGevher tüphane, imaret, hankâh, hamam Nesibe Haným ve Sibyan Mektebi'ni içine alan büyük külliye yaptýrmýþtýr. Bu sitede devlete yük olmadan 117 görevlinin maaþ aldýðý kayýtlarda vardýr. Kanuni Sultan Süleyman'ýn hanýmý ve maalesef hakkýnda þom aðýzlarýn uluorta konuþtuðu Hürrem Sultan böle böle bitiremediðimiz ve kurutamadýðýmýz muazzam Haseki Külliyesi'nin bânisi olduðu gibi ayrýca fakirlerin bedava yýkandýðý iki hamamý da vardýr. Kanuni Sultan Süleyman'ýn sevgili ve hayýrseven kýzý Mihrimah Sultan'ýn deðeri tahmin edilmeyecek kadar yüksek ve tam 434 yýldýr hizmet veren iki külliyesinin biri Edirnekapý'da diðeri ise Üsküdar'dadýr. 1965 yýlýnda oldu bittiye getirilip yýktýrýlýncaya kadar Sâkine Hatun'un Topkapý Surlarý dýþýndaki "Yedi Sofrasý" hizmet vererek yüzlerce fakirin karnýný doyuruyordu. III. Murad'ýn annesi Nurbanu Sultan'ýn bütün sosyal hizmet birimlerini içinde toplamak üzere Valide-i Atik Külliyesi mevcuttur. Sultan II. Mahmud'un hanýmý ve I. Abdülmecid'in annesi Bezmiâlem Valide Sultan'ýn Vakýf Gureba Hastanesi, Dolmabahçe ve Aksaray Camileri ayaktadýr hamdolsun. Camisiz eðitim düþünülmediðinden bu ileri görüþlü hanýmlar cami ve okullarý bir arada yaptýrmýþlardýr. Nitekim Pertevniyal Lisesi de bu hanýmýn vakýf eserlerindendir. Ne yazýk ki birçok tarihi eserimizde olduðu gibi camilere geçiþ yollarý ortadan kaldýrýlarak bütünlük bozulmuþtur. Fatih'in gelini ve II. Bayezid'in hanýmý Hüsnüþah Sultan'ýn Manisa'da Hatuniye Camii fiziki ve ruhi güzelliði ile ruhlara Somuncu Baba 50 Temmuz-Aðustos 2004 þevk verirken kendi elleriyle kurduðu kütüphanesinde 401 nadide el yazmasý eser9 araþtýrmacýlarý bekliyor. Osmanlýnýn ve babasý Yýldýrým'ýn en acýlý günlerine raðmen kýzý Selçuk Hatun Edirne ve Bursa'da cami ve köprü yaptýrmaya devam etmiþtir. Bu hayýr yarýþý saraya mensup kadýnlara has olarak kalmamýþ halka halka bütün çevre ve taþraya yayýlmýþtýr. Yavuz'un meþhur hocasý Zembilli Ali Efendi'nin kýzý Sitti Hatun 1525 de ilk Medreseyi yaptýrdýðý gibi sade hanýmlar tarafýndan Ýstanbul'da 71 mektep bina edilmiþtir.10 Ankara Þeriyye Sicillerine göre þehirdeki 151 vakfýn 43 tanesi ve 1546 tarihli Ýstanbul Tahrir Defterleri'ne göre Ýstanbul'daki 2517 vakfýn 93 tanesi kadýnlara aittir. Batýda býrakýn hayýr çalýþmasýný utanç verici hareketlerin yaþandýðý Ortaçaðda Ýslam dünyasý iþte böylesi cihan çapýnda iþlerle uðraþýyordu. Hele 600 yýllýk Osmanlý Arþivi heba edilmeden gereði gibi incelendiðinde ne derece göz yaþartýcý ve baþ döndürücü çalýþmalarýn meydana çýkacaðýný Mevla ömür verirse göreceðiz. Kayseri'de Hunat, Gülek Hatunlar ve Gevher Nesibe, Mardin'de Sitti Hatun, Sivas Divriði'de Melike Hatun, Amasya'da Ilduz, Ýsmet, Rabia ve Elti Hatunlar, Erzincan'da Mama Hatun ve Sitti Radviyye, Diyarbakýr'da Artuklu Zübeyde Hatunlar birbirinden güzel eserleriyle aramýzda yaþamakta ve her an dua ve rahmetle anýlmaktadýr.11 Sessizce hayýr ve hasenatýný yapanlarý tenzih ederek hanýmlarýn çeþitli dünyalýk mal ve merasimde yarýþa girdiði ve ardýndan arkadaþlarý ve çevresine öve öve bitiremediði meþguliyetlerinin arasýna bu kabil kalýcý eserlerin araþtýrýlýp örnek alýnmasýný ve Vakýf ruhuna dinamizm kazandýrýlmasýný yetkililerden bekleriz. Dipnotlar: 1- Bakýnýz Kuran-Kerim El-Bakara 110-155, Ali Ýmran 92, El-A'raf 28 âyetleri ve vakýf kurulmasýna teþvik edici Hadis-i Þerifler. 2- Aydýn Talay, Vakfýn mânasý, Çýkýþ kaynaðý ve Önemi, Somuncu Baba Dergisi Sayý: 41, Shf: 44-46. 3- A.g.y, Bursa Marmara Gazetesi Haziran 1985 sayýlarý. 4- Bundan yaklaþýk bin yýl evvel þimdi Ýran'a baðlý Hoy kasabasýnda Mahmud Ýbrahim El-Höyi eli ile baþlatýlan Fütüvvet Teþkilâtýnda Anadolu'ya o zaman Diyar-ý Rum denildiðinden erkekler arasýnda gerçek kardeþlik (Âhiyan-Rum), kadýnlar arasýnda tam bir bacýlýk (Bâciyân-ý Rum) ve tarikate mensup hal ehli arasýnda ise gerçek zahit anlamýnda (Abdalân-ý Rum) sýfatlarý yerleþmiþti. Þimdi sadece içi boþ kelimeler Esnaf törenlerinde kaldý. 5- Emrullah Öztürk, Osmanlý Devþirme Usûlü ve Boþnak Gerçeði, Zaman Gazetesi 5.10.1992, Görüþler Düþünceler. 6- Bakýnýz muhtelif Ansiklopediler. 7- Sevim Can, Diyanet Dergisi Sayý:98. 8- Erdem Yücel, Osmanlý Tarihinde Vakýf Yapan Kadýnlar, Hayat Tarih Mec.C:7 Þb:71, Shf:44-45. 9- Müjgan Cumbur, Türk Kadýnýnýn Kurduðu Vakýf Kütüphaneleri, Türk Kadýný Dergisi, I.Sayý, Shf:10-11 10- K.Yýlmaz Koca, Osmanlýda Kadýn ve Ýktisat, Ýst. 1998, Shf:86. 11- Sevim Can, A.g.y. Ýbrahim SAÐIR Þiir Menkýbe-i Somuncu Baba Bin üç yüz otuz bir yýlýnda doðdu, Muhabbet burcunun arþýna aðdý, Seyyid ocaðýnda yoðruldu, piþti, Ýlm-i ledün dergâhýnda yetiþti. Babasýnýn vefatýnýn ardýndan, Þam'a doðru yola çýktý yurdundan, Gönlünde tasavvuf ateþi yandý, Bu aþk ile Erdebil'e uzandý. Hâce Alâeddin-i Erdebîlî, Þeyhinden feyz aldý Hamîdî Veli. Sufilik yolunun bendesi oldu, Marifet, hakikat nuruyla doldu, Þeyh Erdebîlî'nin ikazý ile, Döndü Anadolu adlý menzile, Kayseri'de ikamete azmetti, Ýrþadýyla insanlarý cezbetti, Mahzun gönüllere teselli verdi, Gülistan-ý Üveysi’den gül derdi, Müderris Numân'ý aldý yanýna, Bayram lâkabýný takdý þanýna. Bâtýnî, zahiri ilim öðretti, Velayet makamýna yüceltti. Akýl ermez elbet ilâhi giz'e, Mânevi emirle döndü Tebriz'e. Oradan Bursa'ya etti azimet, Âkibet hayýrdýr, hayýrsa niyet, Bursa'da bir ümmi gibi davrandý, Hikmet öyle gerektiði devrandý, Gizledi ilmini avam-ý halktan, Tecelliler yaðdý Cenab-ý Hakk'dan. Somun sattý lezzetinde eþi yok, Fark etti insanlar bereketi çok. Herkes dedi ona Somuncu Baba, Emir Sultan dedi, bu kim acaba Elinde çömlek, vardý fýrýna, Vakýf olmak için onun sýrrýna, Selâm verip rica etti Babadan, "Edersin fakiri sürur-u þadan," "Bu çömleði piþiriver gideyim" "Zahmetine karþý dua edeyim." Girmiyordu çömlek fýrýn aðzýndan, Bir sýr sezdi müþterinin gözünden, "Anlaþýldý" dedi Somuncu Baba, "Kâr etmedi benim ettiðim çaba? Senin sürmen gerekiyor çömleði, Emir sultan fýrýna kor çömleði, Gördü ki hiç ateþ yoktu fýrýnda, Piþecekti çömlek aþkýn narýnda. Kapatýr Somuncu "Bekle der biraz" Emir Sultan susar etmez itiraz, Anlar ki Somuncu büyük bir veli, Öpülse sezadýr Baba'nýn eli. Velilerin kavli sýðmaz sözlere, Ancak Allah basiret, iz'an vere, Yýldýrým Beyazid ferman buyurdu, "Bir ulu Camiyle bezeyin yurdu," Ferman olunca Hakan'dan elbet, Say-ý gayret ile yapýldý mabet. Tellallar salýndý þehrin içine, Davet edildi halk açýlýþýna, Bir Cuma günüydü doldu cemaat, Cami o gün edilecekti küþat. Yýldýrým Han "buyur" dedi Emir'e Emir Sultan eðip baþýný yere, "Zamanýn velisi lâyýktýr ona," Diyerek Yýldýrým Bayezid han'a, Somuncu Baba'ya "buyurun" dedi, Hutbe irad etmesini istedi. Tüm cemaat þaþtý kaldý bu iþe, Hayret ile baktýlar bu gidiþe. Bir acâyib hutbe irad eyledi, Havas'ý avam'ý irsad eyledi, Fatiha'yý tefsir etti yedi tür, Herkes koþtu etmek için teþekkür, Üç kapýdan ayrý ayrý çýkanlar, Elini öptüðünü ettiler ikrar. Sýrrýmýz faþ oldu diye üzüldü, Bir þafak vaktinde yola düzüldü, Ýlâhi sýrlara âþina idi, "Yolumuz Aksaray olmalý dedi" Aksaray'da irþadýna baþladý, Aksaray-i diye anýldý adý, Sevgi hâleleri kuþattý halký, Kur'an'dan mülhemdi güzel ahlaký. Etrafýnda pervaneydi insanlar, Sürura eriþti muzdarip canlar. Zaman aktý, yýldýz aktý, ay aktý, Vardýðý her yerde bir iz býraktý, Darende'yi mekan tuttu ahiri, Ak pak idi batýn ile zahiri, Kanun-u Ýlâhi her canlý ölür, Hakk'dan geldik yine hakk'a dönülür. Bin dört yüz on iki senesi idi, Dost ihvandan hep helallik diledi, Tevhid ile verdi son nefesini, Terk etti pak ruhu ten kafesini. Sözü burda tamam ettik vesselam, Cümle evliyaya edelim selâm. Temmuz-Aðustos 2004 51 Somuncu Baba Edebiyat Musa TEKTAÞ “Gönüller Sultaný” Adlý Eserden Ýki Vecize K ültür ve medeniyet dünyamýzýn þekillenmesinde özellikle X. yüzyýldan sonra etkili olmaya baþlayan tasavvuf; özünde ilâhi bilgi ve sýrlarýn bulunduðu mistik düþüncedir. Tasavvufun ferdi yönü önemli olmakla birlikte sosyal yönü de küçümsenemeyecek kadar önemlidir. Tasavvufi hayatýn bazý biçimlerini bireyler ferdi olarak yaþar, ancak genel çizgileri ile tasavvufi hayat mürþidlerin/önderlerin nezaretinde öðrenilir. Tasavvuf, gönlü merkez kabul ettiðinden dolayý insaný konu almýþ, insanýn ruh ve gönül dünyasýný aydýnlatmayý ilke edinmiþtir. Bunu yaparken de sanat ve edebiyatla yakýn iliþkiler içinde bulunmuþ ve özellikle de þiirde, veciz ifadelerde temâyüz etmiþtir. Biz bu yazýmýzda tasavvufu bizzat hayatýna tatbik ederek, örnek ve önder bir çizgide yaþayan Nakþibendî yolunun temsilcilerinden; mutasavvýf-þair Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi hakkýnda yayýnlanan "Gönüller Sultaný" kitabýnda ilk defa yayýnlanan veciz ifadeleri inceleyeceðiz. Her yeni yayýnlanan kitap, keþfedilmeyi bekleyen gizli bir hazinedir. Çünkü içerisinde inciler, mercanlar saklý bulunan sandýklar gibidir. Kapaðýný açmayýnca, içerisindekileri görmek ve onlarýn kýymetini anlamak mümkün olmaz. Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi Yayýnlarý arasýnda çýkan bu eser, ilahiyatçýaraþtýrmacý Ýsmail Palakoðlu'nun hayýrlý bir hizmetidir. H. Hulûsi Ateþ, Þeyhzadeoðlu Özel Kitaplýðý arþivinde bulunan, Hulûsi Efendiye ait, bizzat kendi el yazýsý ile kaleme aldýðý beyitler rubailer, veciz ifadeler vardýr. Bunlarýn birçoðu, Dîvân ve Mektûbat'ýnda yer almayan ilk defa yayýnlanan/yayýnlanacak olan, önem arzeden vesikalardýr. Bu arþiv belgelerinden okunup, kitapta konularý içerisinde verilen veciz ifadeleri birlikte okuyalým. "Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi" kitabýnýn 331. sayfasýndaki þu veciz ifadeyi okuyup, incelemeye çalýþalým. Hulûsi Efendi Hazretleri þöyle buyuruyor; Somuncu Baba 52 Temmuz-Aðustos 2004 "Ýhvân ilmi ile âmil Hâli ile kâmil olmak gerek"1 Ýhvan; ayný tasavvufi kola mensup olanlarýn birbiri hakkýnda kullandýðý, kardeþ manasýna gelen bir ifadedir. Hulûsi Efendi sohbet halkasýna iþtirak edenlere bir tavsiyede/pîr tavsiyede bulunuyor. Kâmil bir insan olmanýn, kâmil bir mü'min olmanýn, kâmil bir ihvan olmanýn yolunun; ilim-amel vadisinden geçtiðini iþaret ediyor. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisi þeriflerinde, kendisine gýpta edilecek iki kimseden birinin ilmi ile amel eden kiþi olduðunu müjdeliyor.2 Ýlim, amel, ihlâsýn lüzumunu Ýmam-ý Rabbani þöyle öðütlüyor; “Ey oðul! Bilmiþ ol ki, ebedî kurtuluþun kolaylaþmasý için insana þu üç þey mutlaka lâzýmdýr: Ýlim, amel, ihlâs. Ýlim iki kýsýmdýr: Birinci kýsým, amel olup bunun izahýný fýkýh üzerine almýþtýr. Ýkinci kýsým, bundan maksat mücerred itikat ve kalbi yakindir. Bunun tafsilatý kelâm ilmi üzerine yazýlan kitaplarda vardýr. Haliyle Ehl-i Sünnet ve'l-cemaatin görüþüne göre... Þöyle ki: Bunlar fýrka-i naciye olup, bunlara tabi olmadan hiç kimse için kurtuluþ ümidi yoktur. Bunlara kýl kadar muhalefet olsa, iþ tehlikeye girer, hem de ne tehlike!” Bu mübarek insanýn günümüze miras kalan hikmetli açýklamalarýndan bir tanesi, ebedi saadet için gerekli olan üç þey hususundadýr. Ýmam Rabbani Hazretleri'nin deyimiyle insanlarýn ebedi saadeti için gerekli olan bu üç þey ilim, amel ve ihlâstýr. Yapýlan ibadetler, ameller her ne kadar çok gözükseler de, tüm yapýlanlarýn Allah katýnda kabul edilmelerini saðlayan bunlarýn ihlâsla, samimi niyetle yapýlmalarýdýr. Kâmilliðin yolu samimi emelden geçer. Ayný amel farklý niyetlerle -nefsini tatmin yahut Allah rýzasý için- yapýldýðýnda Allah katýndaki karþýlýðý elbetteki farklý olacaktýr. Nitekim Cenab-ý Allah ahirete karþý nefsini satýn alanlara cehennem azabýný hatýrlatýrken, muhlis olan ihlâs ile amel eden, ilminin gereklerini yerine getiren kullarýna da cenneti vaat etmiþtir: "Þüphesiz, siz, acý azabý tadýcýlarsýnýz. Yaptýklarýnýzdan baþkasýyla cezalandýrýlmayacaksýnýz. Ancak muhlis olan kullar baþka. Ýþte onlar; onlar için bilinen bir rýzýk vardýr. Çeþitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir. Nimetlerle donatýlmýþ (naim) cennetlerde."3 Bu sebeple kiþinin gerek yaptýðý ibadetlerinde gerekse hayatý içinde gerçekleþtirdiði diðer amellerinde katýksýzca Allah'a dönüp yönelmesi; tüm yaptýklarýný sadece ve sadece Allah'ýn hoþnutluðunu gözeterek yapmasý büyük önem taþýmaktadýr. Ýmam-ý Rabbani de bir baþka sözünde ilmiyle amel edenlerin, nefsine uyanlardan nasýl derin bir farkla ayrýldýðýný þöyle dile getirmiþtir: "… Allah'ýn velileri (sevgili kullarý) her yaptýklarýný, nefislerinin arzu ve tatmini için deðil, Allah rýzasý için yaparlar. Çünkü onlarýn nefisleri Hakka kurban olmuþtur." Cenab-ý Allah'ýn her yeri sarýp kuþattýðýnýn, kalplerde saklý olan ve açýða vurulan her þeyi bildiðinin ve O'nun katýnda geçerli olanýn salih niyet olduðunun bilincinde olan müminler, kendilerine sözleri ile fiilleri birbirine uyan din büyüklerini/mürþidleri örnek alýrlar. Ýlim-amel bütünlüðünün insanlara kazandýrdýðý kýymeti bir misalle anlatalým: Hanbelî mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hanbel, Biþr-i Hâfî'yi çok sever, devamlý yanýna giderdi. Talebeleri; 'Siz âlimsiniz. Hadîste, fýkýhta, ictihadda ve bütün ilimlerde eþiniz yoktur. Niye Biþr-i Hâfî gibi birini sýk sýk ziyâret ediyorsunuz? ' dediklerinde; 'Evet, dediðiniz ilimleri ondan iyi bilirim. Fakat o, kalp ilimlerini benden iyi bilir.' derdi. Biþr-i Hâfî'ye, bu ilme, yüksek derecelere nasýl kavuþtun diye sorduklarýnda; 'Az yemekle.' deyip, 'Yiyip gülen ile yiyip aðlayan ayný olmaz.' buyurdu. Ýlim ve fazîletteki yüksekliði, haram ve þüphelilerden sakýnmasý sâyesinde insanlar arasýnda yüksek bir velî, konuþmalarý ile tesirli bir yol gösterici oldu. Mânevî derecesi öylesine yükseldi ki, Halîfe Me'mûn onu ziyâret edebilmek için, Ahmed bin Hanbel'in arabuluculuk yapmasýný istedi. Hattâ Halîfe Me'mûn onun hakkýnda; 'Biþr-i Hâfî'den baþka bu diyarda (Baðdât'ta) kendisinden hayâ edilip çekinilecek bir kimse kalmadý.' demiþti. Dînî ilimlerde yüksek bir âlim, tasavvufta yüksek bir velî olan Biþr-i Hâfî, zamânýnýn týb bilgilerinde de söz sâhibi idi. Yine bir sohbetinde buyurdu ki: 'Dünyâda azîz olmak, âhirette selâmette kalmak isteyen, diline sâhib olsun. Ýki þey kalbe kasvet verir. Çok konuþmak ve çok yemektir.' Ýlme çalýþmayý teþvik husûsunda da buyurdu ki: “Ýlme çalýþanýn iþâreti, dünyâdan kaçmaktýr, dünyâyý sevip onda kalmak deðil.” “Kendisiyle amel etmediðin þeyi býrakman daha iyidir. Ýlim, amel etmektir. Allahü teâlâya itâat ettiðin zaman sana öðretir. Allahü Teâlâya isyân edersen, sana öðretmez. Ýlim, âlimlerin ihtiyaç malzemesidir.” “Âlimin sözü doðru, yediði helâl ve dünyâ malýna karþý sevgisi yok ise, zühdü, dünyâya düþkün olmamasý çok olur. Ne yazýk ki, bugün bu üç hasletten biriTemmuz-Aðustos 2004 53 Somuncu Baba ni bile onlarýn birinde göremiyoruz. Bu durumlarýyla onlara nasýl gülelim ve nasýl yüz verelim. Bu vasýflarý kendinde bulundurmayanlar, ilim sâhibi olduklarýný, nasýl söylerler. Onlar dünyâya sarýlýr, dünyâyý birbirinden kýskanýrlar. Dünyâlýk için birbirine hased ederler. Devlet adamlarýnýn yanýnda birbirlerini çekiþtirir ve gýybet ederler. Maksatlarý, ellerine geçen dünyâlýðý, baþkalarýna kaptýrmamak ve fânî þeyleri ellerinden kaçýrmamaktýr. Yazýklar olsun ey âlimler! Siz peygamberlerin vârisleriydiniz. Ýlmi alýrken birçok vazîfe yüklenmiþ oldunuz. Þimdi o vazîfeleri yapmýyorsunuz. Ýlminizi þeref vesilesi yapýp onunla dünyâlýk kazanmaya bakýyorsunuz. Âhirette, Cehennem'e ilk atýlan zümre olmaktan nasýl korkmuyorsunuz, anlamýyorum!” Süfyan-i Sevri'de; "Kitabý okur ve duyarsýnýz ama ona göre ibadet etmezsiniz." buyurmakla emirlere itaati, ilim ile amel edilmesi gerektiðini vurgulamýþtýr. Velâyette ilk nokta imandýr. Yüce Allah'a ve O'nun gönderdiklerine iman eden herkes Allah'ýn dostluðu için ilk adýmý atmýþ olur. Ariflerin belirttiði gibi, iman dairesine girdikten sonra, farklý kulluk makamlarý, birbirinden güzel manevi haller, bitmez tükenmez ilâhi zevkler ve ilimler mevcuttur. Herkesin Allah katýndaki derecesi, deðeri ve fazileti deðiþiktir. Her mümin sahip olduðu ilim, amel, yakîn, teslimiyet, marifet, muhabbet, ibadet, hizmet, edeb ve takva ölçüsünde Allah katýnda sevilir, O'na yakýnlýk kazanýr, ilâhi huzurda kabul görür. Maddi rýzýklar gibi manevi rýzýklar da farklýdýr. Allahu Tealâ dilediði kullarýna bol ikram ve ihsanlarda bulunur. Bir kuluna vermediðini, diðerine verir. Bu ilâhi tercihi þu ayetlerden anlýyoruz: "Baksana, biz insanlarýn bir kýsmýný diðerine nasýl üstün kýlmýþýzdýr! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük bakýmýndan daha hayýrlýdýr."5 "Herkes için yapmýþ olduðu amellerden dolayý farklý dereceler vardýr."6 "Allah sana iman edenleri yükseltir. Kendilerine ilim verilmiþ olanlarý ise, dereceler ile yükseltir. Allah yaptýklarýnýzdan haberdardýr."7 Görülüyor ki müminler içinde ilim, marifet ve takva sahipleri, diðer müminlerden ileridedir. Alim deyince malumat sahibi deðil, marifet sahibi akla gelir. Marifet, Yüce Mevlâ'yý gereðince tanýmaktýr. Marifetin sonucu edep ve ilâhi aþktýr. "Kullarý içinde Allah'tan ancak âlim olanlar korkar."8 ayeti, âlimde bulunmasý gereken en önemli sýfatýn edep olduðunu ortaya koymaktadýr. "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"9 ayetiyle diðer insanlardan farklý tutulan âlimler, dünyaya deðil, Yüce Mevlâ'ya gönül veren ilim ehlidir. Somuncu Baba 54 Temmuz-Aðustos 2004 Arifler, diðer müminlerle imanda ortaktýrlar, fakat ilim, edep ve ilâhi aþkta apayrý bir hale ve dereceye sahiptirler. Gerçek âlim, ariftir; iþi Hakk'ý tarif etmektir. Kâmil mürþid yeryüzünde Allah'ýn halifesidir. Gönlünü Allah'a veren âlime Rabbanî âlim denir. Kâmil mürþid Rabbanî âlimdir. O, Allahu Tealâ tarafýndan seçilmiþ ve sevilmiþ bir kuldur.10 Süfyan b. Uyeyne; "Ýnsanlarýn en cahili bildiði halde yapmayan ve en faziletlisi ise Allah'tan en çok korkandýr." Sühreverdî; "Ýlmi ile amil olmayan âlimin ilmi bereketiyle amele dönmesi umulur. Ýlim hem farz hem de fazilettir. Kitap ve Sünnete istinat etmelidir." buyurmaktadýrlar. Farz ilim, ihlâs ilmidir. Tehlikeli davranýþlarý incelikleriyle bilmektir. Helali bilmeye yarayan ilimdir. Cahili olduðu ilmi elde etme ilmidir. Ýlmi tevhidi öðrenmek, yerine getirilmesi farz olan þeyleri amel etmeyi bilecek kadar öðrenmek, emir ve nehy ilmini öðrenmek farz olan ilimdir denilmiþtir. Bütün ilimlerin tahsili esnasýnda dünya muhabbeti ve takvanýn hakikatlerinden uzak kalmak tahsile mani olmaz hatta bazen bu ilmi elde etmeye (çünkü ilimle uðraþmak çok zordur) yardýmcý olur. Ehl-i tasavvufun ilmi, dünya ile elde edilmez, heva ve hevesten kaçýnmadýkça bu ilmin hakikatlerine ulaþýlmaz. Takva medresesi dýþýnda da öðrenilemez. Takva ehli Cenab-ý Hüda'ya eren, onunla olan en bahtlý insanlardýr. Yazýmýzý yine Hulûsi Efendi hazretlerinin veciz bir ifadesiyle baðlayalým: "Sen salah u takva ile ol Hüdâ seninle”11 DÝPNOTLAR 1- Palakoðlu, Ýsmail, Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, s. 331, Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi Yayýnlarý, Ankara, 2004. 2- Buhari; Ýlm, 15. 3- Saffat Suresi, 38-43. 4- Komisyon, Sahabeden Günümüze Allah Dostlarý, c. 3, ss. 163-178, Þule Yay., 1996. 5- Ýsra/20. 6- Ahkâf/19. 7- Mücadele/11. 8- Fatýr/28. 9- Zümer/9. 10- Dilaver Selvi, Kur’an ve Tasavvuf, s. 134 vd., Þule Yay., 1997. 11- Palakoðlu, Ýsmail, a.g.e., s. 303. Raziye SAÐLAM Hikâye Gelincikler Solmadan Sizin evin oralarda Gelincikler açmýþ Dönüþünü müjdeler gibi Göz kýrptýlar bana Þimdi yoksun ama Umudum hâlâ taze Biliyorum geleceksin Gelincikler solmadan.... Dizeleriyle baþlayan mektup niþanlýsý Zehra'dan geliyordu. Kemal birden onu ne çok özlediðini hissetti. Ýki senedir görüþmüyorlardý. Babasý aniden ölünce amcalarý da kitabýna uydurup ellerindeki baðý bahçeyi almýþlar, Kemal'le anasý köyde bir baþýna kalmýþlardý. Lise sona gidecekken okulu býrakmýþ, ekmeðinin peþine Ýstanbul yollarýna düþmüþtü. Onu yolcu ederken anasý da, Zehra da çok aðlamýþlar, anasý bir kâðýt uzatarak "Burada babanýn esker arkadaþýnýn adresi var. Gidip onu bul. Saðlýðýnda babanla sýk sýk mektuplaþýrlardý. Belki sana gurbet elde sahip çýkar," demiþti. Köyünden sadece ilçedeki okula gitmek için ayrýlan Kemal, ilk defa bu kadar uzaða, Ýstanbul'a gidiyordu. Otobüs hareket edip de onlar geride kalýnca, göðsünde taþýyamayacaðýný hissettiði bir aðýrlýk duydu. Otobüste biraz sonra türküler çalmaya baþladý. Sanki Kemal'in derdini anlamýþlar gibi hep ayrýlýk türküleriydi bunlar. Babasý böyle türküleri çok sever, dinlerken içini çekerek 'Oðul, ayrýlýkla ölümü tartmýþlar, ayrýlýk 50 gr daha aðýr gelmiþ,' derdi. Kemal bir an onlarý kaybettiðini düþündü. Birden dehþete kapýlarak kafasýný sallayýp bu düþünceden kurtulmaya çalýþtý. Yok, hayýr. Ölümün çaresi yoktu. Otobüs Harem'e gelince muavine elindeki adresi gösterdi. Muavin: -Sen burada in, arabalý vapurla karþýya geç. Oradan otobüsle Fatih'e git. Akdeniz Caddesi'ni sor. Kemal'in bu tariften kafasý karýþtý. Ýstanbul'a gelince hemen bulacaðýný sanýyordu. En az üç kere sorduktan sonra Fatih'e gelebildi. Bu arada Harem'de Sirkeci'den Eminönü'ne kadar olan mesafedeki kalabalýðý, insanlardaki telaþý görünce çok þaþýrdý. Seyyar satýcýlarýn sesleri teknelerde kýzartýlan balýklarýn kokusuna karýþýyordu. Fatih'te indiðinde ikindi ezanlarý okunmaya baþlandý. 'Önce namazý kýlayým da sonra bulurum Sadýk Amca'yý,' diye düþünerek geri döndü ve camiye yöneldi. Fatih Camii'nin bahçesinden cemaate yetiþmek için koþarken bahçenin büyüklüðü dikkatini çekti. Kare þeklindeki kocaman taþlar döþeli bahçedeki asýrlýk çýnar aðaçlarý aðustosta olmalarýna raðmen ne güzel serinlik veriyordu. Camiye girince birden kendini baþka bir âlemde hissetti. Camiinin huzur veren havasý içeri girince insaný hemen kuþatýyordu. Ýlk defa bu kadar büyük bir camii görüyordu. Çýktýktan sonra önce Fatih Sultan Mehmet Han'ýn türbesini ziyaret etti. Yaptýðý fetihle Peygamber Efendimiz'in duasýna mazhar olan Sultan'a kendisi de içinden teþekkür etti. Daha sonra türbenin sað tarafýnda bulunan mezarlýða girdi. Yeþil demir kapýdan girince sol tarafta Fatih'in hanýmýnýn türbesi, sað tarafta ise Plevne Kahramaný Gazi Osman Paþa'nýn türbesi ve çok sayýda tarihi mezar taþlarýna sahip mezarlar vardý. Kemal dar yoldan ilerlerken hepsine de selam verip fatihalar okudu. Burasý köy mezarlýðýndan çok farklýydý. Biraz ileride etrafýnda yeþil demir Temmuz-Aðustos 2004 55 Somuncu Baba parmaklýktan oluþan bir kabir daha gördü. Kabrin baþ tarafýnda sayýlarý on kadar ziyaretçi vardý. Ziyaretçilerin duruþlarýndaki içten saygý ve hâllerindeki sadelik Kemal'in ilgisini çekti. Kabre iyice yaklaþýp baþ tarafýndaki yazýyý okudu. Tokatlý Mustafa Haki Hz.leri... bu bir gönül dostu olmalýydý. Ýnsanlar sanki Mustafa Haki Hz.leri sað ve onlar da onun huzurundaymýþ gibi bir hâl içinde edeple hareket ediyorlardý. Kemal, lisedeki din hocasýndan tasavvuf hakkýnda çok þey öðrenmiþ, bu konuda onun verdiði kitaplarý okumuþtu. Gönül Sultanlarý ve onun yolundakilerde bulunan teslimiyet ve kazaya rýza hâli onu çok etkilemiþti. 'Ben de Mustafa Haki Hz.nin yüzü suyu hürmetine Allah'tan yardým etmesini isteyeyim. O bir gönül dostu. Allah'ýn yanýnda sevgisi büyüktür,' diye düþünerek kabrin baþ tarafýnda ayakkabýlarýný çýkarýp diz çöktü. Bir süre öylece durup gönülden hâlin arz etti. Ziyaretini tamamlayýp da adresi bulmak için Akdeniz Caddesinde yürürken kendini çok daha rahatlamýþ ve güvende hissediyordu. Sadýk Amca'yý bulsun ya da bulmasýn, bu güven ona yeterdi. Elindeki adrese bakarak fýrýný buldu. Ýçeri girince dýþarýda görüldüðünden çok daha büyük olduðunu fark etti. Tahýllý, cevizli, kepekli çeþitler, baget, çiçek gibi çok sayýda þekillerde ekmekler vardý. Yeni piþen ekmeklerin kokusunu duyduðunda Kemal birden çok acýktýðýný hissetti. Dünden beri hiçbir þey yememiþti. Etrafýna bakýnýrken duyduðu sesle döndü. Kendi yaþlarýnda bri: -Birine mi baktýn? diye sordu. -Sadýk Amca'yý arýyorum. Buranýn sahibiymiþ. Karþýsýndaki Kemal'i baþtan aþaðý süzdü. Sonra: -Bir sorayým. Ýþi yoksa girersin, dedi. Birlikte üst kata çýktýlar. Burasý büyük bir balkon þeklindeydi. Duvarlar yarýya kadar ahþapla kaplýydý. Merdivenlerin tam karþýsýnda ahþap oymalý bir kapý vardý. Ýçeri girdiðinde Sadýk Bey onu güler yüzle ve ayakta karþýladý. Babasýyla yaþýt olmasýna raðmen daha genç gösteriyordu. Uzun boylu ve iri yapýlýydý. -Hoþ geldin, delikanlý. Söyle bakalým, ne istiyorsun? dedi. Kemal biraz çekinerek: -Sizi de rahatsýz ettim ama anam ýsrar etti. Ben Kilis'ten geliyorum. Asker arkadaþýnýz Bekir'in oðluyum. Somuncu Baba 56 Temmuz-Aðustos 2004 -Bekir mi? Ha, Kilisli Bekir. Ben de seni görünce nereden tanýyorum diye düþünüyordum. Babana çok benziyorsun. Söyle bakalým, baban nasýl? Epeydir haber alamýyorum. Kemal gözlerini yere dikti. Derin derin içini çektikten sonra babasýnýn ölümünden buraya gelinceye kadar yaþadýklarýný bir bir anlattý. Sözünü bitirdiðinde Sadýk Bey'in de gözleri dolmuþtu. -Askerde çok iyiliðini gördüm rahmetlinin. Parasýz kaldýðýmda hep bana destek oldu. Anan seni buraya gönderdiðine göre seni ortada býrakmak olmaz. Bir de niþanlýn varmýþ. Bana kalýrsa okulu bitirmen lazým. Hem okula git, hem de üniversiteye hazýrlan. Ha sakýn karþý çýkmaya kalkma. Ýtiraz istemem. Tabii bütün bunlarý karþýlýksýz yapmayacaðým. Sen de okuyup meslek sahibi olunca bana olan borçlarýný bir bir ödeyeceksin. Þimdi bize gidelim. Çocuklarýn hepsi evlendi. Hanýmla bir Köroðlu, bir Ayvaz kaldýk. Bize de can yoldaþý olursun, dedi. Sadýk Bey çok zengindi. O da yýllar önce Ýstanbul'a geldiðinde, hanýmýnýn babasýnýn yanýnda, bu fýrýnda iþe girmiþti. Dürüstlüðü ve çalýþkanlýðý ile patronun dikkatini çekmiþ, bir süre sonra da kýzý Narin Haným'la evlenmiþti. Kayýnpederi ile Sadýk Bey birlikte çalýþarak fýrýný daha çok geliþtirmiþ ve zamanla iþleri ilerleyerek çok zengin olmuþlardý. Sadýk Bey'in üç oðlunun da ayrý iþi vardý ve durumlarý gayet iyiydi. Etrafýnda çok hayýrsever ve dürüst biri olarak tanýnan Sadýk Bey þimdi de Kemal'e yardým edecekti. Eþi Narin haným da, Kemal'i çok iyi karþýladý. Güler yüzlü tavýrlarýyla, yabancýlýk çekmemesini saðladý. Kemal hemen bir dershaneye yazdýrýldý. Sadýk Bey ne kadar karþý çýksa da boþ vakit bulduðunda hemen fýrýna gidip çalýþýyordu. Okullar açýlýnca hem okulla dershaneyi bir arada götürmeye çalýþýyor, hem de bazen geceleri geç saatlere kadar çalýþýp gündüz fýrýna gidiyordu. Sadýk Bey onun bu azmine ve dürüstlüðüne bakýp 'Ýyi ki Kemal'e güvenmiþim. Güvenimi hiç boþa çýkarmadý,' diyordu. Nihayet sýnav oldu ve Aðustos baþýnda sonuçlar açýklandý. Kemal, Hukuk Fakültesi'nin devam zorunluluðu olmayan kýsmýný kazanmýþtý. Böylece hem çalýþýp hem okuyabilecekti. Ýlk bir sene geçtikten sonra Sadýk Bey'in karþýsýna geçip izin verirse niþanlýsý ile evlenmesi gerektiðini, köyde bir kýzýn iki sene gibi uzun bir zaman niþanlý kalmasýnýn hoþ karþýlanmayacaðýný söyledi. Sadýk Bey de eþi Narin Haným'la ayný konuyu görüþmüþ ve evlenmeleri dahilinde alt katlarýndaki küçük dairede kalabileceklerine karar vermiþlerdi. Kemal bu habere çok sevindi. Tam Zehra'ya müjdeyi verecekti ki ondan o mektubu aldý. Gelincikler solmadan bekliyordu. Kendisi de hemen cevap yazmaya baþladý. Gülyüzlüm, Canýmýn cananý, gözümün nuru, gönlümün sultaný. Aklýmda sen, gönlümde sen, gündüzümde, gecemde sen. Kalp kalbe karþýdýr derler. Ben de hâl böyleyken sen de geleceðimden umutlusun elbette. Elbette Gülyüzlüm. Düðünümüz için geliyorum köye. Hazýrlýklara baþlayýn. Gelincikler solmadan oradayým Ýnþaallah. ............................ Yýllar geçti. Kemal evlendi, okulu bitti. Avukat olarak Sadýk Bey ve oðullarý için çalýþmaya baþladý. Sadýk Bey'e olan minnet borcunu ödemek için evlattan daha evlat oldu. Sadýk Bey de onu hep bir baba gibi sevdi ve baðrýna bastý. Her þey yolundaydý. Ta ki o gün akþam üstüne kadar... -Hayrola þef? Yine mi denetleneceðiz? Daha on beþ gün önce gelmiþtiniz.. -Sormayýn Sadýk Bey. Yönetim deðiþince civardaki tüm iþ yerlerinin yeniden denetlenmesi istendi. Bugün fýrýnlar, yarýn lokantalar vs. Sizi de rahatsýz edeceðiz ama. -Rica ederim, buyurun. Görevinizi yapýn diyen Sadýk Bey gelen memurlarý içeri götürdü. Önce temizlik kontrolü yapýldý. Her þey mükemmeldi. Sýra tartýya geldi, fakat o ne? Normal ekmekler olmasý gerekenden 50 - 75 gr. daha hafif geldi. Þef inanamayýp yeniden tartmalarýný istedi. Evet, doðruydu. Sadýk Bey'in ekmekleri eksik gramajlýydý. Sadýk Bey birden kendini milletin sofrasýnda ekmeðini çalan bir hýrsýz gibi gördü. Kulaklarý uðuldamaya, baþý dönmeye baþladý. Yanýndaki Kemal, hâlini görüp bir þey olacak diye tedirgin oldu. -Baba! Sakin ol, derken Sadýk Bey olduðu yere yýðýldý. Kemal hemen etrafýndakileri 'Çekilin, babam nefes alsýn!' diyerek daðýttý. Gömleðinin düðmelerini çözerken bir taraftan da 'Ambulans çaðýrýn!' diye baðýrýyordu. Sadýk Bey'e uðradýðý þokun etkisiyle felç gelmiþti. Periþan bir hâlde yoðun bakýmýn kapýsýnda bekleyen ailesine doktor: -Þu anda yapýlacak her þeyi yaptýk. Allah'tan umut kesilmez, bekliyoruz, dedi. Çocuklarý, 'Acaba yurtdýþýna mý götürsek babamýzý?' diye tartýþýrken Kemal: -Ben Sadýk Amca'ya neyin iyi geleceðini biliyorum, diyerek oradakilerin þaþkýn bakýþlarý altýnda hýzla hastaneden çýktý. Hemen fýrýna gidip 15 günde yapýlan ciroyu öðrendi. Oldukça yüklü bir miktar olan bu parayý elindeki vekaletname ile bankadan çekerek 15 gündür kendilerinden ekmek alan insanlarýn hayrýna, onlarýn niyetine, yapýlmakta olan bir hastaneye týbbi cihazlar aldý. Ýçinden 'Allah'ým, bu onun yerine geçer ya da geçmez. Artýk senin takdirine kalmýþ. Ama bize hakký geçenlerin Ýnþaallah bu hastanede hastalar þifa bulduðu sürece amel defterlerine hayýr yazýlýr. Sen niyetimizi kabul et,' diyerek dua ediyordu. Sonra tekrar fýrýna dönüp iþçileri topladý ve: - Þimdi beni iyi dinleyin. Ekmeði normal aðýrlýðýndan daha büyük yapacaðýz ve on beþ gün boyunca her günkü üretimimizi yapýp bedava daðýtacaðýz. Tartýyý yeniden ayarlayýn ve dikkat edin, dedi. Kemal, sabah akþam hastaneye uðrayýp her gün yaptýklarýný bir bir Sadýk Amcasý'na anlattý. Sadýk Amcasý þimdilik tepki vermiyordu ama kendisini duyduðunu biliyordu. Kalbinin derinliklerinden onun iyileþeceðine inanýyordu. ....................... Nitekim inancý boþa çýkmadý. Sadýk Bey yoðun bakýmda yattýðýnýn üzerinden on beþ gün geçtikten sonra tepki vermeye baþladý. Hem de doktorlarýn tamamen ümidini kestiði bir anda. Ondan sonra iyileþmesi çok uzun bir zaman aldý ama o zaman zarfýnda Kemal onu, Zehra ile anasý da Narin Haným'ý hiç yalnýz býrakmadý. Sadýk Bey, Narin Haným'dan Kemal'in yaptýklarýný dinleyince gözleri doldu ve: - Kemal'e güvenmekle doðru davrandýðýmý biliyordum, dedi. Temmuz-Aðustos 2004 57 Somuncu Baba Hanýmlara Özel Nuran ÖZDEN Ailede Huzur Çok deðerli okurlarýmýz; Bugüne kadar bahsettiðimiz konular hep aile ile ilgiliydi. Saðlýklý bir toplumu ancak iyi aileler meydana getirir. Huzurlu ve mutlu ortamlarda yetiþen çocuklar her zaman kendine, çevresine, ailesine ve milletine faydalý birer insan olurlar. Anne babalar çocuklarýna her zaman iyi örnek olmalýdýr. Çocuklarýndan beklediklerini önce kendileri yaparak onu yönlendirmeli, onlara yol göstermelidir. Elinde olmadan yapmak isteyip de yapamadýklarýný uygun bir dille onlara anlatmalýdýr. Çocuklarýmýzda anne ve babasýnýn evlatlarý için nasýl çalýþýp çabaladýðýný, yemeyip yedirdiðini, giymeyip giydirdiðini, hasta olduðunda gece gündüz baþucundan ayrýlmadýðýný, eðitimi için yaptýðý fedakârlýðý hiçbir zaman unutmamalýdýr. Anne baba her zaman çocuðunun iyiliðini ister. Onun dertleri, sorunlarý, üzüntü ve sevinçleri önce onlarý ilgilendirir. Ne olursa olsun her þeyi önce onlarla paylaþmak, onlarý kendimize sýrdaþ etmek bizim iþlerimizi, hayatýmýzý kolaylaþtýrýr. Küçücük aklýmýzla ve yüreðimizle her zaman doðru karar veremeyiz. Onlar beni anlamaz diyerek sorunlarýmýzý ya içimizde saklarýz ya da bir arkadaþ tutarýz. Ýçimizde saklamak bizi çok üzer. Tek baþýmýza çare bulmak çok zor olur. Zaten anne ve babalar çocuklarýnýn görünüþünden bir derdi ya da sevinci olduðunu hemen anlar. Çünkü Allahu Teâla (C.C.) onlara öyle kuvvetli hisler vermiþtir ki gözlerinden hiçbir þey kaçmaz. Çocuklarýna, yavrum ne derdin var diye sorduðunda anlatmazsak onlardan büsbütün uzaklaþýrýz. Onlar da yavrularýný korumak için derdini öðreneyim de bir çare bulayým diyerek belki de hoþunuza gitmeyecek, istemediðiniz bir takým yollara baþvururlar. Örneðin sizin istemediðiniz bir arkadaþýnýzý ararlar. Belki de önemsiz bir meseleyi ya da baþkalarýnýn öðrenmesini istemediðiniz özel olan bazý þeyleri baþkalarýnýn duymasý sizleri üzer. Hatta öfkelenip anne ya da babanýza karþý gelebilirsiniz. Bu yüzden onlarýn kalbi kýrýlabilir. Siz de onlardan uzaklaþabilirsiniz. Somuncu Baba 58 Temmuz-Aðustos 2004 Sevgili çocuklar, Anne ve babalarýmýza olan görevlerimiz, sorumluluklarýmýz, saygýmýz sýnýrsýz olmalýdýr. Onlarýn fikirlerini, isteklerini beðenmezsek ya da bizim fikirlerimize uymazsa, bunu onlara tatlý dille izah ederek kendi düþüncelerimizle karþýlaþtýrarak anlatmalýyýz. Hemen bir çýrpýda siz beni anlayamazsýnýz, boþuna konuþuyorum diye lafý kestirip atmamalýyýz. Sizler geleceðin büyüklerisiniz. Ne kadar küçük olursanýz Allah'u Teâla (C.C.) ömür verirse bir gün büyüyüp aile ve çocuk sahibi olacaksýnýz. O zaman anne ve babalarýnýzýn deðerini daha iyi anlayacaksýnýz. Onlarýn sizin için yaptýklarý adeta bir film gibi gözünüzün önüne gelecektir. Þimdi onlarýn sizin için düþündüklerine ve verdikleri kararlara o zaman hak vermeye baþlayacaksýnýz. Ben zamanýnda þunu þöyle yapmak istemiþtim veya ben böyle yapýyordum da annem karþý çýkýyordu. Ah anneciðim, babacýðým, iyi ki karþý çýkmýþsýnýz, diyerek onlarýn kýymetini çok geç anlamýþ olacaksýnýz. Bazý konularda her zaman onlarýn dediði olacak diye çok istediðiniz þey- leri içinizde saklamayýn. Ýstediðiniz þey ne olursa olsun bunu mutlaka onlara söyleyin. Nasýl olsa yapmazlar, boþ ver dediðiniz zaman ilerde onlar bunu duyarsa çok üzülürler. Niye söylemedin bir çaresini bulurduk veya neden olmasýn, senden kýymetli miydi, dediklerinde çok geç olmuþ olabilir. Onun için her þeyimizi önce ailemizle paylaþmalýyýz. Açýk yürek ve sevgiyle, yalansýz, dürüst bir evlat olmak bizim vazifelerimizin baþýnda gelmelidir. Anne ve babamýz her zaman bizim her isteðimizi yerine getiremeyebilir. Bunu anlattýklarý zaman onlarý anlayýþla karþýlamalýyýz. Onlar anlatýrken iyice dinlemeden tepki göstermemeliyiz. Anlattýklarýnda bizim aklýmýzýn ermediði yerlerde karþý çýkmadan yeniden sorup onlarýn niyetini öðrenmeliyiz. Sevgili çocuklar, Önemle üstünde durmak istediðimiz bu konuda anne ve babamýzýn bizim isteklerimize karþý çýktýklarýnda yanýmýzda aileden olmayan kiþiler varsa hareketlerimize daha da dikkat etmeliyiz. Biz ýsrarcý bir tutumla onlarýn yok dediði þeyleri istersek, baþkalarýnýn yanýnda istenmeyen durumlar ortaya çýkabilir. Bu konuda yaþanmýþ bir meseleyi anlatmak istiyorum. Ali, anne ve babasýnýn ilk çocuðuydu. Kardeþi Zeynep dünyaya geldiðinde beþ yaþýndaydý. Ali bir kardeþi olduðu için çok mutluydu. Yalnýz arada bir onu kýskandýðý zamanlar oluyordu. Sanki o doðmadan önce anne ve babasý her dediðini yapýyordu da þimdi bazý isteklerini erteliyorlarmýþ gibi geliyordu. Aslýnda onlar ertelemiyordu. Ali, kardeþini kýskandýðý için hep benimle ilgilensinler diye isteklerini artýrmýþtý. Sürekli olmayacak þeyler için huysuzluk ediyor, hep bir þeyler istiyordu. Annesi ve babasý Ali daha küçük diye idare ederken bir yandan da kardeþini sevmesini, onu kýskanmamasýný, kendilerinin ayrým yapmadýklarýný onun anlayacaðý bir dille anlatmaya çalýþýyorlardý. Bazen de dayanamayýp Ali'yi azarladýklarý da oluyordu tabii. Ali büyüdükçe kýskançlýðý azalmaya baþlamýþtý ama yine de kardeþine yeni bir þey alýnýnca hemen kendisi de istiyordu. Birkaç kere annesi baþkalarýnýn yanýnda zor durumda kalmýþtý. Bir gün Ali'nin babasý Ali'ye bir tokat attý. Hem de evde misafirler varken. Sebebi de kardeþine alýnan bir oyuncaktý. Ýki kardeþ her zaman babasýný kapýda karþýlar, elindeki paketleri alýrlardý. Babalarý izin verirse hemen paketleri açýp bakmaya bayýlýrlardý. O gün de yine kardeþiyle babasýnýn elinden paketleri açýp bakarken önce Zeynep'e alýnan bir oyuncak çýktý. Ali birden huysuzlanmaya, misafirlerin yanýnda aðlamaya baþladý. Babasý da öfkelenip Ali'ye bir tokat attý. Ali'nin baþkalarýnýn yanýnda babasýnda tokat yemek çok aðrýna gitmiþti. Aðlayarak odadan çýkarken babasý arkasýndan baðýrdý. 'Neden diðer paketlere bakmadan böyle yapýyorsun, sana da oyuncak almýþtým..!' Ali, bunlarý duyunca yaptýklarýna çok piþman oldu. Odasýna girip düþünmeye baþladý. Babasý her zaman iki kardeþe ayrým yapmadan bir þeyler almaya çalýþýrdý. Yaptýklarýndan çok utandý. Artýk on yaþýndaydý. Bu yaþta misafirlerin yanýnda babasýndan tokat yemiþti, hem de anne ve babasýnýn üzülmesine sebep olmuþtu. Ya kardeþi? O daha çok üzülmüþtü, çünkü o her þeyini aðabeyiyle paylaþmayý çok isterdi de Ali buna hiç yanaþmazdý. Þimdi ne olacaktý? Birden odanýn kapýsý yavaþça aralanýp kardeþinin elindeki oyuncaðýyla ürkek ürkek kendine baktýðýný gördü. Ali, güler yüzle elini uzatýnca kardeþi hemen yeni oyuncaðýný ona uzattý. Ali, gözyaþlarý içinde kardeþine sarýlarak 'Caným kardeþim benim. Seni bir daha hiç kýskanmayacaðým. Annemi babamý da hiç üzmeyeceðim.' Kardeþinin elinden tutup misafirlerin yanýnda babasýndan özür dilemek için salona geçtiler. Babasýnýn ve evdekilerin onun yüzünden huzuru kaçmýþtý. Önce babasýnýn elini öpüp özür diledi. Sonra da misafirlerden özür diledi. Babasý Ali'yi kucaklarken Ali de bir daha böyle þeyler yapmamaya söz verdi. Buna benzer daha birçok örnek sýralayabiliriz. Sevgili çocuklar, sizler kendisi küçük ama aklý büyük, hayatýmýzýn vazgeçilmez, deðerli varlýklarýsýnýz. Gün gelir o küçük hâlinizle biz büyüklere büyük akýllar verebilirsiniz. Bazen de sizin varlýðýnýz anne ve babanýzý yanlýþ kararlardan döndürür. Birçok yuva sizin varlýðýnýzla mutlu bir hayat sürer. Sizlerden beklenen sadece sabýr, hoþgörü ve büyüklerinize itaat etmek. Onlara saygýlý davranarak sevgilerini, güvenlerini kazanýrsanýz onlardan istediklerinizi daha kolay elde edebilirsiniz. Yeter ki istekleriniz aþýrýya kaçmadan, onlarý fazla üzmeyecek, zorlamayacak þeyler olsun. Arada sýrada yaptýðýnýz küçük þýmarýklýklar, onlarýn hoþuna gitse de aþýrýya kaçýnca tahammül edemeyip sizi azarlayabilir, hatta baþkalarýnýn yanýnda zor durumda kalabilirsiniz. Bu da onlarý çok üzer. Sizin ömür boyu hatýrladýkça hoþunuza gitmeyen kötü bir aný olarak hafýzanýzda canlanýr durur. Sizin büyüklerinizden beklentileriniz hayatýnýzýn her döneminde olacaktýr. Onlarýn da anne baba olarak sizden iyi bir evlat olmanýzý istemek herhalde haklarý deðil mi? Sevgili çocuklar, anne babaya asi olmayan hayýrlý evlatlara Allah-u Teâla her zaman yardým eder. Onlarýn hayýr duasý daima iþinizi kolaylaþtýrýr. Temmuz-Aðustos 2004 59 Somuncu Baba Tomurcuklar Kevser BÂKÝ Tatili Tadýnda Yaþamak Sevgili Çocuklar! Bir öðretim yýlýný daha geride býraktýk. EðitimÖðretim yýlý içerisinde her biriniz eðitim kademelerinin gerektirdiði bilgileri öðrenebilmek için büyük bir gayret göstererek, çalýþýp yoruldunuz. Hepinizin iyi derecelerle bir üst sýnýfa geçtiðinizi umuyoruz. Dinlenmek, çalýþan ve yorulan her insanýn hakkýdýr. Elbette ki tatil sizinde en doðal ihtiyacýnýzdýr. Ýþte tatil geldi. Birçok arkadaþýmýz tatillerini geçirmek üzere çoktan tatil yerlerine ulaþtýlar bile. Bazý arkadaþlarýmýz dað eteklerinde kamp yapacak; bazý arkadaþlarýmýz deniz kenarlarýnda kumlarla oynayýp, sularda serinleyecek; bazý arkadaþlarýmýzda tatilini akrabalarýnýn yanýnda geçirerek, sýla-ý rahim yapacaklardýr. Yaz okullarýný tercih eden arkadaþlarýmýz olacak. Onlar tatillerini spor ve eðlenceyle geçirirken, bazý arkadaþlarýmýz aileleriyle birlikte özel tatil beldelerinde yaz günlerinin tadýný çýkarmaya çalýþacaklardýr. Bazýlarýnýn da gidecek yerleri olmadýðý için, eski yaþantýlarýnda bir deðiþiklik yapmadan, hayatýn umut yollarýnda, sevda ezgileri ile coþacaklardýr. Somuncu Baba 60 Temmuz-Aðustos 2004 Umudunuz, asla karamsarlýk saplantýsýna dönüþerek, sizi bitkinlik ve yýlgýnlýk anaforuna götürmesin. Öyle arkadaþlarýnýzda olacak ki; ellerinde ElifBa cüzleri ve Kuran-ý Kerimleriyle Kuran Kurslarýnýn ve camilerin yolunu tutacaklardýr. Bütün bunlarý uzaktan seyreden, sadece resimlere bakýp, tatilin ne demek olduðunu yazýlarda okuyan arkadaþlarýnýz olacak. Onlar hayat zorluklarýnýn gereði 'çalýþýyorlar'. Ya bir tamirhanede çýraklýk yapýyor veya ayakkabý boyuyorlar. Biraz daha þanslý olanlar ise daha temiz ve saðlýklý ortamlarda su, çekirdek, dondurma, mendil satýyor. Hepsinin ortak yönü 'Maddi Yetersizlikler.' Çalýþmak zorunda olan arkadaþlarýnýza 'Kolay Gelsin' diyerek kendilerini tebrik ediyoruz. Umutlarýný yitirmesinler, gelecek güzel günler onlarý bekliyor. Çoðu zaman kendimizden uzak tuttuðumuz, her an bizi de yakalayacak bir gerçek vardýr. Mesela; hastalýklar, beklenmedik kazalar, ölümler v.s. Bu gibi sebeplerden dolayý evden çýkamayan, tatili hüzünle geçen ve sýcak yaz günlerini iyi deðerlendiremeyen arkadaþlarýmýzýn olmamasý için hep dua edelim. Sevgili Arkadaþlar! Bizim tembellik yapmaya, boþ oturmaya, yaz sýcaklarýnýn rehavetine kapýlmaya vaktimiz yok. Tatil dediðin nedir ki; göz açýp kapayýncaya kadar geçer. Bu günleri dinlenmenin yanýnda, faydalý þeyler öðrenerek geçirelim. Öðrendiklerimizi tekrar edelim. Hikâye, masal kitaplarý ve yaþýmýza uygun dergiler okuyalým. Gittiðimiz yerlerdeki müzeleri, tarihi eserleri gezelim ve onlar hakkýnda bilgi edinelim ki; tatil dönüþü arkadaþlarýmýza anlatacaklarýmýz olsun. Sýcak ve bunaltýcý yaz günlerinde, kumsalda arkadaþlarýmýzla oynamak ve denizde yüzmek, hepimizin hoþuna gider. Deniz kýyýsýnda oynayýp eðlenirken, zamanýn nasýl geçtiðini anlayamazsýnýz. Oysa güneþin yararý olduðu kadar, zararý da vardýr. Bu nedenle, özellikle güneþ ýþýnlarýnýn çok kuvvetli olduðu öðle saatlerinde, dýþarýda fazla kalmamaya özen gösterin. Aksi takdirde 'Güneþ Çarpmasý' gibi olumsuz ve istenmedik durumlarla karþýlaþabiliriz. Güneþten faydalanabileceðimiz en uygun zamanlar, sabah saatleri ya da ikindi sonrasýdýr. Bugünlerde, medyada çýkan saðlýkla ilgili uzman bilgilerini de, göz ardý etmeyin. Dikkat etmemiz gereken diðer bir noktada, yemek yedikten hemen sonra güneþe çýkmamalýyýz. Çünkü güneþ kaný deriye çekerek, sindirimi yavaþlatýr. Sýcak günlerde serinlemek isteyen arkadaþlarýmýza birkaç tavsiyede bulunalým. 1. Plaj veya denize büyüklerinizle gidin. 2. Bilenlerden mutlaka yüzme öðrenin. 3. Karnýnýz, týka basa yemekle dolu iken denize girmeyin. 4. Plajlarda, tehlikeli yerleri gösteren iþaret ve levhalara uyun. 5. Yüzme öðrenmeden, sakýn boyunuzu aþan sulara girmeyin. 6. Sýrt üstü yüzmeyi öðrenin. Çünkü ayaðýnýza kramp girdiði zaman bu yüzme þeklini kullanacaksýnýz. Yaz aylarýnda terleme yolu ile su kaybettiðimiz için, daha fazla suya ihtiyacýmýz vardýr. Sýcak aylarda bol bol su içelim. Su içerken de bazý noktalara dikkat etmeyi unutmayalým! Susadýnýz mý? a) Her ne halde olursa olsun kesinlikle soðuk su içmeyin. En fazla serin olsun. b) Terliyken, yorgunken, soðuk su içmeniz hastalanmanýza neden olabilir. c) Suyu oturarak ve yudum yudum için. Bir solukta içmeyin. Normali bir bardak suyu üç yudumda içmektir. d) Su içmeye baþlarken, 'Besmele' çekmeyi unutmayýn, içtikten sonra da 'Elhamdülillah' demeyi alýþkanlýk haline getirin. e) Sevap kazanmak istiyorsanýz (Özellikle bunaltýcý sýcaklarda) daima baþkalarýna su ikram edin. "SU GÝBÝ AZÝZ OL ' duasýný büyüklerinizden alma çabasý içinde olun. Sevgili Çocuklar! Þu gerçeði hiçbir zaman unutmamalýyýz. Ýçinde bulunduðumuz 'AN' en önemli ve deðerli zamanlardýr. Boþa geçen zamanlarý geri getirmek, asla mümkün deðildir. Gelecekten emin olmadýðýmýz için, içinde bulunduðumuz anýn deðerini iyi bilmeliyiz. O 'An' kiminle oluyor veya konuþuyorsak iþte bizim için en kýymetli ve önemli olan bunlardýr. Zaman, en kýymetli hazinesinin anahtarýný bize her fýrsatta sunmayabilir. Ýyi bir, rahmet avcýsý olmaya bakalým. Çünkü 'Yiðit bin yaþar, fýrsat bir düþer' özdeyiþi çok þeyi bize anlatmýyor mu? Eðer, elimize bir fýrsat geçmiþse, hemen onu deðerlendirme yoluna gidelim. Zira bir sonraki tatile çýkmak için, elimize bir senet ya da sözleþme yok. Yaz tatillerini vazgeçilmez fýrsatlarýndan biri olarak görün. Cami ve Kuran Kurslarýnda verilen eðitimi kaçýrmamak; size, hayatýnýz boyu ýþýk ve rehber olacaktýr. Cývýl cývýl seslerinizin içinde yankýlandýðý camiler, cami avlusundaki þadýrvanlar, abdestinizi tazelediðiniz çeþmeler, üzerinde Kuran-ý Kerim okuduðunuz rahleler, tespihler, seccadeler, minberler, Elif-Ba cüzleri, Cennet kokulu kuran sayfalarý, sizleri ne kadar özlemiþtir. Bir bilseniz? Temmuz-Aðustos 2004 61 Somuncu Baba 1- Ýyiliðinize inanýlmasýný istiyorsanýz, ondan hiç bahsetmeyin. 2- Yalanla bataklýk arasýnda hiçbir fark yoktur. Ýkisi de dibe doðru çöker. 3- Deðer verdiðiniz insan, size deðer vermiyorsa, býrak kendi deðerleri ile kalsýn. 4- Gülmek için mutluluðu beklersen, tebessüm bile edemeden ölürsün. Sevgili Çocuklar! Yüce Rabbimiz dünyayý bizler için bir imtihan yeri olarak yarattý. Dünya bizim için bir hayat okuludur. Bu hayat okulunda okumamýz ve okuduklarýmýzý uygulama için Rabbimiz biz insanlara Kuraný Kerimi rehber olarak gönderdi. Kuran bize daima doðru yolu gösterir, bilmediðimiz þeyleri bildirir ve öðretir. Biliyorsunuz ki sýnýfý geçmemiz ve derece yapmamýz için derslerimize düzenli ve planlý çalýþmamýz, ayný zamanda Yüce Rabbimizin gönderdiði Kuran öðütlerine sýmsýký sarýlmayý da gerektirir. Bu öðütleri tutmamýz için öncelikle Kuran-ý Kerim okumayý bilmeli hiç olmazsa içeriðini bir kere baþtan sona okumalýyýz. Nasýl ki sevdiðimiz bir arkadaþtan gelen mektup ya da mesajý bir solukta okuyorsak, Rabbimizden gelen bu ilahi mesajý da nefes almadan okumalýyýz. Dünya ve ahiret mutluluðumuz; Yüce Mevla'mýza daha yakýn olabilmek, Kuran okumak ve baþkalarýna da yardýmcý olmakla mümkündür. Bakýn sevgili Peygamberimiz ne buyuruyor 'Sizin en hayýrlýnýz, Kuraný öðrenen ve baþkalarýna öðretendir 'Sözleri bize gerçek rehberliði yapmýyor mu? Ýnþallah bu yaz tatilinde bilenleriniz Kuran-ý Kerim'i daha da kuvvetlendirecek, bilmeyenleriniz ise öðrenmenin çaresine bakacaktýr. Var mýsýnýz Allah yolunda Kuran için yarýþa? Okullar açýldýðýnda 'Nasýl hatim yaptýðýmýzýn, nasýl Kuran okuduðumuzun' mutluluðunu arkadaþlarýmýzla öðretmenlerimizle paylaþalým. Kuran okuduðumuz ve içindekilerle amel ettiðimiz müddetçe en büyük baþarý belgesini' Yüce Yaradanýmýz bize verecektir. Hadi bakalým baþlamak bitirmenin yarýsýdýr.eþe, eðlence, mutluluk ve faydalý bilgilerle dopdolu, dinlenmiþ bir vücut, zinde bir ruh yüceliði ile tatilin tadýný çýkarmanýz temennisi ile... Somuncu Baba 62 Temmuz-Aðustos 2004 Fýkra Mutfaktan BU SEVÝMLÝ ÇOCUKLAR Malzemeler 6 Kiþilik KÝM NE DEDÝ? 1-Sözüm sözdür. (sözlük) 2-Her hafta dövülmek zorunda mýyým? (halý) 3-Yine kime bulaþsam acaba? (kýzamýk, suçiçeði) 4- Sizi sýkmýyorum ya? (kemer) BÝLMECELER 1- Ýçini boþalttýkça büyüyen þey nedir? (Çukur) 2- Aç ayý niçin oynamaz? (Teknik direktörü izin vermediði için) 3- Dokunmadan tutabildiðimiz þey nedir? (Nefesimiz) 6 adet tavuk budu, 1 kg patates, 4-5 adet sivri biber, 1 adet domates, 1 çorba kaþýðý salça, yarým su bardaðý sývýyað, 4-5 diþ sarýmsak, yeterince su, karabiber, tuz. Soldan Saða 1. Aðýz kavgasý, tartýþma 2. Eðlencelik bir çerez 3. Askeri karargâh, yer. Tersi namzet. Halk dilinde bir örümcek türü 4. Farsça'da gün. Ýlgi eki. Eskiden otel 5. Buðday biçmekte kullanýlan alet. Mektup 6. Bir nota. Rütbesiz asker 7. Rübeo Nükleik Asit'in kýsaltmasý. Alfabemizin 20. harfi. Saat ile kordonu birbirine baðlayan parça 8. Bir haber ajansýmýz. Çarpma iþleminin ifadesi, kez. Tersi Ezmekten emir. 9.Dayak. 10. Gazetede çalýþan basýn mensubu. Ne güzeldir gözleri Þirin tatlý sözleri Mutlu eder bizleri Bu sevimli çocuklar Minik minik elleri Þeker þerbet dilleri Andýrýyor gülleri Bu sevimli çocuklar Neþe saçar gülüþü Pek sevimli bakýþý Allah'tandýr nakýþý Bu sevimli çocuklar. Hayati OTYAKMAZ Hazýrlayan: Abdulhamid KILIÇ Fýrýnda Patatesli Tavuk Budu Þiir ÝÞE UYGUN Odacý, iþ için müracaat edenlerin listesini müdüre sunarken: - Müracaat edenler arasýnda bir de saðýr var efendim, dedi. Müdür sevinçle elini ovuþturdu; Onu hemen bana getir. - Ýyi de efendim bu adam hiç duymaz ki, ne iþ vereceksiniz? - Þikâyet masasýna bakacak. Sýdýka SARI Bulmaca Yapýlýþý; Patatesleri soyup yarým parmak kalýnlýðýnda yuvarlak keselim. Patates dilimlerini bir kaba alýp üzerlerine tuz serpelim, yaðýn yarýsýndan fazlasýný patateslere dökerek yaðlanmasýný saðlayalým. Butlarýn iyi piþmesi için bir yüzünden býçakla çizelim ve küçük doðradýðýmýz sarýmsaklarý bu kestiðimiz yerlere yerleþtirelim. Butlarýn üzerine tuz, kekik, biraz kýrmýzýbiber ve kalan yaðý güzelce yedirelim. Yuvarlak bir fýrýn tepsisine patatesleri sýrt sýrta yerleþtirelim. Önceden ýsýtýlmýþ orta ýsýlý fýrýnda patates ve tavuklarýn üzeri pembe olana kadar piþirelim. Salçaya bir miktar sýcak su ilave edip tuzunu da ekleyelim. Butlar pembeleþince fýrýndan alalým ve üzerine bu sosu gezdirelim. Biberleri tüm bir þekilde butlarýn arasýna koyalým, domatesleri de iri dilelim bunlarý da biberlerin yanýna koyup fýrýna tekrar sürüyoruz. Üzerini alüminyum folyo ile kapatýyoruz. Patatesler yumuþayana kadar orta ýsýlý fýrýnda piþiriyoruz. Not; fýrýndaki yemeðinize ilave edeceðiniz salçalý su, butlarýn yarýsýný geçmeli. Yukarýdan Aþaðýya 1. Üst düzey devlet memuru. 2. Kale duvarý. Olumsuzluk eki. 3. Bir sayý. Sivas' ýn bir ilçesi. Bir nota 4. Genelde tasavvuf musikisinde kullanýlan üflemeli bir çalgý. Tersi ilave. Bir kümes hayvaný. 5.Adanan þey. Efsanevi Brezilyalý futbolcu. 6. Evcil bir hayvan. Erler, askerler. 7. Anne. Soru kelimesi. Halk dilinde çokbilmiþ, ukala. 8. Tersi karý veya koca. Savaþ. Baca'nýn ortasý. 9. Sazýn en önemli ( kalýn ) teli. Ýþaret, gösterge. 10. Bir organizasyonu yöneten kiþi. Çözümü ONURLU SÖZLER Temmuz-Aðustos 2004 63 Somuncu Baba