Somuncu Baba 51.qxd

Transcription

Somuncu Baba 51.qxd
7
Bu Sayýda 51
Hulûsi Efendi’nin
Dilinden Öðütler
Prof. Dr. Ali YILMAZ
36
Gönül Sultanlarýna
Sevgi Seli
Aslan TEKTAÞ
Somuncu Baba
KÜLTÜR-EDEBÝYAT ve ARAÞTIRMA DERGÝSÝ
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý’nýn Yayýn Organýdýr
Ýki Ayda Bir Yayýnlanýr
ISSN:1302-0803
YIL:11 SAYI:51
TEMMUZ - AÐUSTOS 2004
Resul KESENCELÝ
11
ES-SEYYÝD OSMAN HULÛSÝ EFENDÝ
VAKFI ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ
A.Þemsettin ATEÞ
Somuncu
Baba’nýn
Anadolu’ya
Mürþid Olarak
Dönmesi
GENEL YAYIN YÖNETMENÝ
Ýsmail PALAKOÐLU
YAZI ÝÞLERÝNDEN MESUL MÜDÜR
Ahmet DEMÝR
42
Dünya ve Dünyalýklara
Talip Olmak
Doç. Dr. Ali AKPINAR
REKLAM ve HALKLA ÝLÝÞKÝLER
Ahmet KARACA - Murat HARMANBAÞI
Þükrü ÞAHÝN - Ali KARABACAK
Ýbrahim GÖKMEÞE
Tefekkür
KAPAK
Bursa Ulu Camii’nin Mihrabý
Fotoðraf: Aslan TEKTAÞ
TEKNÝK YAPIM
/ Darende Tel:615 17 55
AJANS
SB
YAZIÞMA ADRESÝ
Zaviye Mah. Hacý Hulûsi Efendi Cad. No:71
44700 Darende / MALATYA
Tel:(422) 615 15 00 Fax:(422) 615 28 79
http//www.somuncubaba.net
18
Ýsmail PALAKOÐLU
Tasavvuf
Yolunda
Mürid
Ýbrahim ÞAHÝN
BASIM-YAYIM-DAÐITIM-PAZARLAMA
VÝSAN Ýktisadi Ýþletmesi
DAÐITIM
DPP
RENK AYRIM - FÝLM ÇIKIÞ
Bizim Repro (312) 231 26 72
BASKI
Poyraz Ofset (312) 384 19 42
Dergide Yayýnlanan Yazýlardan Yazarlarý
Mesuldür Kaynak Gösterilerek Ýktibas
Edilebilir.
TEMSÝLCÝLÝKLER
ADANA (322) 457 66 54
AMASYA (358) 218 20 28
ANKARA (542) 453 79 18
BURSA (224) 254 53 26
ÇAYCUMA (372) 615 19 21
G.ANTEP (342) 234 21 45
GÖLCÜK (262) 413 22 67
ÝSTANBUL (216) 472 08 92
ÝZMÝR (535) 616 95 93
ÝSKENDERUN (326) 615 73 56
KAYSERÝ (352) 221 00 26
K.MARAÞ (344) 221 98 99
ELBÝSTAN (532) 572 50 47
KARABÜK (370) 412 38 23
KARAMAN (338) 214 57 04
KONYA (332) 342 07 90
MALATYA (536) 437 58 50
MERSÝN (324) 320 06 11
OSMANÝYE (322) 812 78 21
SAKARYA (264) 274 34 38
SAMSUN (362) 431 40 99
SÝVAS (346) 224 53 08
TOKAT (356) 212 24 63
TURHAL (356) 275 80 07
60
46
Kevser BAKÝ
Tatili Tadýnda
Yaþamak
Editörden............................................................. 4
Baþyazý / A.Þemsettin ATEÞ .............................. 5
Hutbe / "Mü'minler Birbirinin Kardeþidir".............. 6
Araþtýrma / Prof. Dr. Ali YILMAZ
Hulûsi Efendi’nin Dilinden Öðütler........................ 7
Araþtýrma / Resul KESENCELÝ
Somuncu Baba’nýn Anadolu’ya Mürþid Olarak
Dönmesi.............................................................. 11
Edebiyat / Sadýk YALSIZUÇANLAR
Gezip Sahralarý Divanen Olsam........................... 15
Tasavvuf / Ýsmail PALAKOÐLU
Tasavvuf Yolunda Mürid....................................... 18
Kitap / Prof. Dr. Mehmet AKKUÞ
Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi
Kitabý Hakkýnda.................................................... 22
Þiir / Rabia BARIÞ
Hulûsi Efendi...................................................... 23
Altýn Silsile / Necmettin SARIOÐLU
Mevlanâ Ziyaüddin Halid-i Baðdadi (k.s.)............ 24
Edebiyat / Yard.Doç.Dr. Cemil GÜLSEREN
"Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi"
Kitabý Üzerine Ýlk Ýzlenimlerim............................. 28
Türkçe / Yavuz Bülent BÂKÝLER
Yanut-Yanýt-Cevap Yalgu-Yerçü-Yaþru-Yalbý........... 31
Etkinlik / Aslan TEKTAÞ
Gönül Sultanlarýna Sevgi Seli.............................. 32
Gezi / Ýsa KOCAKAPLAN
Din ü Devlet Ýçin Çalýþmak................................. 40
Þiir / H. Hasan UÐUR
Nur Alâ Nur......................................................... 41
Din ve Hayat / Doç. Dr. Ali AKPINAR
Dünya ve Dünyalýklara Talip Olmak...................... 42
Düþünce / Ýbrahim ÞAHÝN
Tefekkür.............................................................. 46
Ýnceleme / Aydýn TALAY
Hayrat ve Hizmeti Gaye Edinen Kadýnlar............. 48
Þiir / Ýbrahim SAÐIR
Menkýbe-i Somuncu Baba................................... 51
Edebiyat / Musa TEKTAÞ
"Gönüller Sultaný" Adlý Eserden Ýki Vecize............ 52
Hikâye / Raziye SAÐLAM
Gelincikler Solmadan........................................... 55
Hanýmlara Özel / Nuran ÖZDEN
Ailede Huzur........................................................ 58
Tomurcuklar / Kevser BÂKÝ
Tatili Tadýnda Yaþamak........................................ 60
Mutfaktan / Sýdýka SARI
Fýrýnda Patatesli Tavuk Budu............................... 63
Bulmaca .............................................................
Editörden
Baþarý Hepimizin
Sevgili Somuncu Baba Dostlarý;
saðlar. Manevî dinamikleri insan hayatýndan
Geçtiðimiz Haziran ayýnýn 26'sýnda çekip alýn, kutup yýldýzlarýný kaybetmiþ
düzenlemiþ olduðumuz "4. Darende, So- olurlar.
muncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür EtkinBu irtifal vesilesiyle Darende tarihî bir
likleri" el ele verilen bir gayretin eseri olarak gün yaþadý desem yeridir. Türkiye'nin dört
en güzel bir þekilde gerçekleþti. Yurdun dört bir yanýnda insanlar kadýn-erkek koþup gelbir yanýndan gönül sultanlarýný anmak için miþlerdi" sözleriyle yaþadýðý duygularý dile
gelen coþkulu insan topluluklarý manevi bir getirirken Ýsmail Yaðcý'da gazetesinin köþeatmosferin yaný sýra tattýklarý gönül huzuruy- sinde yine bu muhteþem günü anlattý.
la memleketlerine döndü.
“Hep duyardým Darendeli iþ adamlarý
Etkinliklere iþtirak eden edebiyat ve baþarýlý, iþ bitirici kimselerdir diye. Ancak
medya dünyasýndan ehli kalem ve kelam sa- tüccar olmadýðým için, herhangi bir alýþverihibi yazarlar görüþ ve düþünceleriyle Daren- þim de olmamýþtý.
de'deki etkinlikte yaþadýklarý duygularý, izle26 Haziran günü Darende'deydim.
nimleriyle okuyucularýyla paylaþtý.
Orada faaliyette bulunan vakfýn, 'Darende
Gazeteci-Yazar dostumuz Arslan Te- Somuncu Baba ve Hulusi Efendi Kültür Etkin; "Gönüllü kuruluþlarýn neleri yapabile- kinlikleri' kutlamalarýnda bulundum. Türkiceðinin örneðini Anadolu'nun, herkesin ye'nin birçok yerinden gelen insanlar görkolay gidip gelemeyeceði bir köþesinde gör- düm. Birçok milletvekili ve belediye
düm...
baþkanlarý da katýlmýþlardý. Gerçekten
Sadece gönüllü kuruluþlarýn neler ya- halkýn genç-yaþlý, kadýn-erkek, kaynaþtýklarý
pabileceðini deðil, insanlarýn gönüllü olabil- bir kutlama idi.. Program da zengin idi.
mek için nelere itibar ettiðini ve inandýðýný
...
da orada gördüm.
Güzel ilçede, nereye baksanýz birçok
Geçen hafta sonu iki gün Malatya'nýn okul, hastane ve sosyal tesislerin, bu vakýf
Darende ilçesindeydim. 14 bin nüfuslu kü- eliyle yapýlýp; devlete sunulduðu anlatýldý.
çük bir yer... Ama orada vücut bulup bütün Ýlgililerini kutluyorum..”
Türkiye'ye yayýlan Es-Seyyid Osman Hulûsî
Daha bir çok yazar, etkinliklerimizi
Efendi Vakfýnýn faaliyetleriyle Darende'nin anlatarak güzel ve baþarýlý geçtiðini ifade etfizikî yapýsý arasýndaki fark büyük!
mekte. Herkesin bir bütünlük ve güzel bir
Bir hastane yükseliyor vakfýn... Bir ahenk içerisinde hizmet edip, etkinliði baþamektep binasý yükseliyor vakfýn... Bir yurt rýlý kýlmak için yoðun çaba ve gayret sarfetyükseliyor vakfýn... Birçok sosyal hizmet tiðini ise birlikte yaþadýk. Buradan yine
alanlarý görüyorsunuz vakfýn... Bunlar nasýl emek veren, gayretle ilgi ve alâka gösteren,
yapýlýr? Gönüllü kuruluþlarýn gönüllü erle- nezaket gösterip etkinliðe katýlan herkese
riyle ancak... Ýnansýn veya inanmasýn her gönülden teþekkürlerimizi sunuyorum.
insanda yardým duygusu vardýr. Organize
Etkinliklerimiz ve vakýf yayýnlarýmýzýn
olan, güven veren bir kuruluþ insanlarýn aðýrlýkta iþlendiði dergimizin bu sayýsýnda da
yardým duygularýný harekete geçirebilir.
sizlere merhaba diyor, baþarýlý
Es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfý bir geleceðin hepibu güveni vermiþ ki, bu kadar hizmet mizle olmasýný teyapýlabilmiþ.
menni ediyoManevî dinamikler bir milletin birliðini rum.
e-mail:[email protected]
Somuncu Baba
4
Temmuz-Aðustos 2004
Baþyazý
Gönüller Sultaný’nýn Huzûrunda...
Göz nuru dökülerek hazýrlanan, ilmek ilmek dokunan halýlarýmýz vardýr.
Nakýþ nakýþ iþlenen bu halýlar, evlerimizin en deðerli yerine misafir odasýna
serilir. Yýllarca sohbetlere dostluklara þahit olurlar. Hele de kökboyasýyla boyanmýþ, besmeleyle dokunmuþ, halis niyetle
serilmiþse o halýlarýn üzerinde ne sohbetler, ne
muhabbetler olur.
Ýnsanlarýn da gönül tahtýna oturttuðu sevgili
þahsiyetler, gönül dostlarý vardýr. Ýþte Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi binlerce insanýn gönül tahtýna
mihman olmuþ bir büyük zâttýr. Onun sevgisi yüreklere geniþlik ve ferahlýk veren bir iksirdir.
Kitaplar da halýlar gibidir. Yýllarca verilen
emeklerin mahsulü, iyi niyetlerle baþlanmýþ hizmetlerin ürünü olan eserler, bilgi ve kültür dünyamýza
düþen nakýþlar gibidir. Kur'an ve sünnet gibi iki saðlam temelden beslenen tasavvuf kitaplarý yüzyýllardýr sohbet meclislerinde okunmuþtur, hâlâ da
okunmaya devam edilmektedir. Okundukça okunur, okuyucuda da dinleyicide de býkma ve usanma duygularý zuhur etmez.
Birkaç yýllýk emeðin mahsulü olan ve titiz bir
çalýþma sonucu meydana getirilen "Gönüller Sultaný
Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi" adlý eser, Vakýf yayýnlarý arasýnda neþredildi. Gönüller Sultaný'nýn hayatý, eserleri, tasavvufi anlayýþý bir kitap halinde
þimdi okuyucuya ve siz deðerli gönül dostlarýna sunuldu. Onun manevi huzurunda bu eseri okumakla, pek bilinmeyen yönlerini daha tafsilatlý olarak
bu deðerli çalýþmadan öðrenilebilmek mümkün.
Kitaplýklara, çalýþma masalarýna koyup, doya doya,
sindire sindire okuyarak, Hulûsi Efendi
Hazretlerinin maneviyatýndan istifade edilebilir.
Kitaba bir takdim yazan H. Hamidettin Ateþ Efendi
þöyle diyor;
"Osman Hulûsi Efendi (k.s), tasavvufî düþüncesiyle hep gönüllere hitap eden, gönüllere hizmet
eden bir yüce þahsiyettir. Ona göre, gönül; aþkýn
menbaý, manevî ilham ve duygularýn zuhur ettiði
yerdir. Hakkýn sýrlarýnýn tecelli ettiði aynadýr. Samimi
gönül; sahibini Allah'ý her an kalpte zikretmeye ve
ona tam bir imanla yönelmeye sevkeder. Manevi
kuvvet ve destek verir. Bunlarýn hepsinden murad,
ancak can ve gönülden Cenâb-ý Hakk'ýn huzuruna
sâfiyâne varmaktýr. Gönül âyinesinde ki
bu ezelî muhabbet ile Osman Hulûsi
Efendi; Allah'ýn yarattýklarýna sevgi ile
bakmýþ, "Ýnsanlarýn hayýrlýsý, insanlara
faydalý olandýr" prensibi ile insanlýða hizmeti, Hakk'a hizmet kabul etmiþtir. Ýnsanlara þefkat ve yardýmda ahlâk numunesi sevgili ceddi Hz. Muhammed (s.a.v)'i örnek almýþ,
O'nun yolunu takip etmiþtir. Allah ve Resulü'nün rýzasýný kazanmak için, insana ve çevreye karþý duyarlý
olmuþ, gösterdiði hassasiyetle samimiyetini bütün
ömrüne yaymýþtýr. Hayatýna bakýldýðýnda, insanlar
arasý iliþkilere çok geniþ seviyede yer verdiði ve bu
konularda çok hassas olduðu görülmüþtür. Hizmetleri ve hareketleriyle, ihlas ve samimiyetin eseri olarak insanlara karþý yardýmsever ve hoþgörülü, içinde
yaþadýðý topluma karþý güven verici ve barýþý saðlayýcý bir manevî görevi üstlenmiþ olduðu açýkça müþahede edilebilir."
Bu eseri okuyanlar satýrlarýn arasýnda bazen
geçmiþe yolculuk yapabilirler. Ve kendilerini Hulûsi
Efendi (k.s)'nin huzurunda okunan bir ilahinin sesiyle mest olmuþ, bir çay sohbetinde hissedebilirler.
O yüce þahsiyetle hayatta iken tanýþma fýrsatý
bulanlar, eski anýlarýný, hatýralarýný hatta hayatlarýndan ebedileþen, fotoðraf karelerini, bu kitapla yeniden yaþayýp, yeniden eski günleri hatýrlayabilirler.
Onu tanýma fýrsatýný bulamayanlar ise; onun öðütlerini, insanlýða hizmet felsefesini okuyarak ve hayata tatbik edilmiþ gerçekleri öðrenerek, bizzat
onunla tanýþma fýrsatýný yakalayabilirler. Yolundan
giden evlatlarýnýn, onun izini takip edenlerin, candan baðlýlýðýný sezebilirler. Devam eden hizmetleri
daha yakýndan tanýma fýrsatý bulurlar.
Her yeni yayýnlanan eser okumak ve bilgi daðarcýðýmýzý tazelemek, yeni bilgiler elde etmek için
bir fýrsattýr. Böyle kapsamlý, bir o kadar da önemli
bir þahsiyeti konu alan, tasavvufi bahislerle, edebî
hakikatlerle bezeli bir çiçek bahçesini andýran yeni
yayýnýmýzdan azami derecede istifade etmenizi temenni ediyorum. Aþk sembolü güllerden demet
demet dermenizi, sevgi ufuklarýnýn gizemli sýrlarýna
ermenizi diliyorum. Ve kulaklara küpe þu sözü
tekrar ediyorum; "Kitaplar okunmak içindir. Okundukça sýrlarýný dostlarýna açar."
A.Þemsettin ATEÞ
Temmuz-Aðustos 2004
5
Somuncu Baba
Hutbeler
Þeyh Hamid-i Veli Minberinden Hutbeler
Muhterem Cema'at-i Müslimin!
Cenabý Hakk, Kur'an-ý Keriminde buyuruyor ki; “Mü'minler kardeþden
baþka bir þey deðildirler. Kardeþlerinizin arasýný ýslah ediniz; ve Cenabý
Allah’dan korkunuz ki, rahmetine nail olasýnýz.”(Hucurât, 10)
Peygamberimiz de, “Nefsiniz için arzu ettiðiniz bir þeyi Müslüman
kardeþiniz için istemedikce mü'min-i kâmil olamazsýnýz.” buyurmuþlardýr.
Müslüman kardeþler! Madem ki Cenab-ý Hakk sillerimizdir. Evladlarýmýzý muzýr bir mikrop olarak
“Mü'minler birbirinin kardeþidir” buyuruyor, öyle hazýrlarsak, içinde bulunduðumuz topluma ihanet
ise birbirimize, daima, kardeþ mu'amelesi yapmak etmiþ oluruz; faydalý bir insan olarak yetiþtirirsek, bir
lazýmdýr. Ýki sevgili kardeþ, birbirine nasýl mu'amele arada yaþadýðýmýz cemiyetin yücelmesine, huzuruna
yaparsa biz de birbirimize öyle mu'amele edeceðiz.
büyük katkýda bulunduðumuz gibi dünyevi ve uhreMüslüman Kardeþlerim! Biz de, bugün bu an- vi saadeti de elde etmiþ oluruz.
layýþ tam aksine devam ediyor. Ýnsaf et Müslüman
Aziz müslümanlar! Müslümanýz, Allah’dan
kardeþ, kendi varlýðýný kendin söndürmeye çalýþma! korkarýz diyoruz. Bu, ne biçim Müslümanlýk, ve naHer Müslümanýn caný, malý, ýrz ve namusu diðer sýl Allah’dan korkmak bu, sözümüz özümüze, iþimiz
müslümana haramdýr. Madem ki Müslüman, Müs- içimize uymadýkca, muamelemiz dosdoðru, kitabullümanýn kardeþidir. Müslüman, kardeþinin meþru lah ve sünnet-i Rasulullaha mutabýk olmadýkca
haklarýna hürmet ve ri'ayete mecburidir. Allah’ýn, (uymadýkca), kavl-i mücerredden ibaret kalan sözüPeygamberin emri budur. Yüce dinimizin gösterdiði
müze itibar yoktur. Bu kuru söz iki alemde de bizi
yol da bu.
mahcup etmekden baþka bir þeye yaramaz. Allahu
Artýk elini göðsünün üstüne koy da, iyice düTe'âlâ hazretleri, mü'minin gýyabýnda söz söylemeyi
þün, hareketini dini emirlere uygun olarak yapmaða
haram kýldýðý bilinir.
çalýþ. Herhangi bir canlýnýn sebebsiz incinmesine rýMuhterem Müslümanlar! Ýçine düþdüðümüz
za gösterme. Vatandaþlýk ve komþuluk hukukuna
tehlikeyi
ve ne halde olacaðýmýzý hepiniz bilirsiniz.
ri'ayet et. Bütün insanlara ve yaratýklara karþý Allah
Allah
korusun,
birbirimizi yiyecek hale geldik, Peyiçin hürmet et ve yaradýlmýþý yaratandan ötürü hoþ
gör. Lisanýný gýybetden ve gönlünü su'i-zandan mu- gamberimiz “Nâhak yere bir damla kan
hafaza et, kimsenin aleyhine söz söyleme, daima ya- dökülürse arþullah titrer” buyuruyor. Birbirimizin
pýcý bir zihniyete sahip ol, yýkýcý ve kýrýcý iþlerden hânumanýný, ocaðýný söndürmeye çalýþýyoruz. Buna
sözlerden sakýn, memleketin ve milletin hayýr ve ne Allah, ne Peygamber ne de vijdan razý olur. Artýk
nef'ine olan hususlarda aklýný, irade ve arzularýný kul- uyanalým. Necip milletimizin, aziz memleketimizin
lan, kötülüklerden vazgeç, ne kimseyi incit ve ne de ve cennet vatanýmýzýn rahat ve huzur içinde yaþamasýný, el birliði ile te'mine çalýþalým. Hiçbir kötü
kimseye incin.
Kötülüklerin da'ima iyilikle ve güzellikle hallü hareketimizle onlarý rencide edecek halde bulunfazlýna çalýþýn. Ýnsanlarýn diyanet ve fazilet daire- mýyalým. Artýk kötülüklere son verelim; ilahi emirsinde yaþamalarý içun elinden geldiði kadar uðraþ, lere riayet edelim. Mel'un ve muhteris münafýklarýn,
kimseyi hor görme, kimseye kin besleme, buðz edip kötü niyetli, bölücü kimselerin sözüne ve tahrikine
ihanette bulunma. Aile efradýyla takayyud her müs- kulak asmayalým. Muhakkak bilelim ki, bu insanlümanýn dini ve ictima'i borcudur. Onlarýn iyi yaþa- larýn istediði, tesnüdü islâmiyeyi bozmak, aramýza
masýnda beþeriyetin hayýrlý bir uzvu olabilmelerinde nifak sokmak, süflü emellerine na'il olmak içun biryegâne âmil, vereceðimiz terbiyeye baðlýdýr. birimize düþürmek, kardeþlik baðlarýný koparmak
Cem'iyetin nizamýný bozucu bir unsur olarak yetiþtir- için ellerinden geleni yapmaða çalýþtýðý menfur,
diðimiz zamanda mes'uliyet yine bize raci'dir. Bir arzularýdýr. Ve'l-hasýl gayemiz daima memlekeHadisi Nebevide “Nasýn (insanlarýn) hayýrlýsý in- timizin ve milletimizin zararýna deðil, yararýna
sanlara hayýrlý olandýr. Bilakis insanlarýn þerlisi olmalýdýr. Allah cümlemizi kârýný, zararýný, hayrýný
insanlara zararlý olanýdýr.” buyurulmuþtur. Varlýðý- ve þerrini müdrik, ahlâki fazilet sahasýnda hareket
mýzýn bekasýný temsil edecek olan eserlerimiz ve ne- eden bir gönül ve niyet-ihüsniyye ihsan buyursun.
Somuncu Baba
6
Temmuz-Aðustos 2004
Prof. Dr. Ali YILMAZ
Araþtýrma
Hulûsi Efendi’nin Dilinden Öðütler
Ö
ncelikle Hulûsî Efendi gibi þahsiyetlerin
önemini ve hayâtýmýzdaki yerini tesbit ve
tayin etmek gerekir.
"Ýslâmiyet'te ruhban sýnýfý yoktur." veya "Ýslâmiyet'te ruhbanlýk yoktur." þeklinde sözler söylenir.
Bu ne demektir? Gerçekten Ýslâmiyet'te ruhbanlýk
veya ruhban sýnýfý yoktur. Bu þu demektir : Ýslâmiyet'te Allah adýna dînî hükümler ortaya koyan, söyledikleri Allah kelâmý gibi kabul edilen ve dinin
kendisinden sayýlan, hüküm koyan ve kaldýran;
insanlarýn günahlarýný affetme ve dinîn hayatla ilgili
suçlarýný ortadan kaldýrma yetkisi olan; dini Allah
adýna yorumlayan ve yorum sonunda ortaya çýkan
kararý din sayýlan, Allah adýna insanlarý yönetme
hakkýna sahip olan bir sýnýf yoktur.
Bu saydýklarýmýz Hýristiyanlýða ait ruhban sýnýfýnýn özellikleridir. Hýristiyanlýkta, meselâ Katolik
kilisesi bu yetkilere sahiptir. Papa, Allah'ýn yer yüzündeki temsilcisi gibidir. Üst düzey papazlardan
oluþan kilise meclisi de yukarýda saydýðýmýz yetkilere sahiptir. Batý kaynaklý filmlerde sýk sýk görülen
bir þey vardýr; günah iþleyen bir hýristiyan kiliseye
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (K.S)
gider, yaptýðýný papaza anlatýr, günahýný itiraf eder,
piþman olduðunu belirtir ve affedilmesini diler.
Papaz da piþmanlýðýný kabul eder ve onu affeder.
Hatta Ortaçaðda kilisenin insanlara cennetten yer
verdiði þeklinde bilgiler vardýr.
Bu söylediklerimin benim anlatmak istediðim
konuyla nasýl bir alakasýnýn olduðu akla gelebilir.
Bununla þunu anlatmak istiyorum:
Kur'ân'da da belirtildiði gibi, Cenâb-ý Allah,
Hz. Peygamber hayattayken nimetini tamamlamýþ
ve insanlýk için din olarak Ýslâmiyet'ten razý olmuþtur. (5/Mâide sûresi, 3.) Dinin temel ilkeleri o zaman
ortaya konulmuþ ve Hz. Peygamber de yaþayýþýyla
bize bu dinin nasýl yaþanacaðýný göstermiþtir. Bize
yeni bir din gelmeyecek ve dinin temel ilkeleri
kimse ve hiçbir sýnýf tarafýndan yenilenmeyecek,
deðiþtirilmeyecek, kaldýrýlmayacaktýr.
Allah'ýn bize bildirdiði temel ilkelerden birisi
de herkesin yaptýðýndan kendisinin sorumlu
olmasýdýr. Kazandýðý sevabýn da, günahýn da sorumluluðu herkesin kendine aittir, bunlarýn hepsi kendisinin hür irâdesinin ürünüdür. "Kim zerre kadar
hayýr iþlerse onu, kim de zerre kadar þer iþlerse onu
görecektir." (99/Zilzâl sûresi, 7 ve 8.) Bu kazandýklarý ile,
yine kendi elleriyle cennete ve Cemâlu'llâh'a
kavuþacak veya cehennemi boylayacaktýr. Hiç
kimse bir Müslümaný elinden tutup da cennete veya
cehenneme götüremez. Bunu kiþi ancak kendisi elde
eder. Yani sonuçta hangi sebep gösterilirse gösterilsin her þey kiþinin iradesine dayanmaktadýr, sorumluluk da kendisine aittir. Temel ilkemiz budur.
Bu durumda bizim Peygamberimiz, ashâb-ý
kirâm, alimlerimiz, fakihlerimiz, mürþidlerimiz,
tarih boyunca örnek olmuþ ve insanlara yol göstermiþ bunca din büyüðümüz, halen de hizmetlerine
devam eden ve insanlara önderlik eden önemli kiþilerin yeri nedir? Bunlarýn hiç mi önemi yoktur?
Elbette hayýr. Baþta Hz. Peygamber olmak üzere
bunlarýn hepsinin bizim için, her Müslüman için çok
büyük önemi vardýr. Bunlar bizim kurtuluþumuzun
vesîleleridir.
"Hiç kimse bir Müslümaný elinden tutup da
cennete veya cehenneme götüremez." demiþtim.
Temmuz-Aðustos 2004
7
Somuncu Baba
Þimdi de tam tersi gibi görünen,
ancak gerçek olan baþka bir þey
söylüyorum : Bir kimse kimi kendisine örnek alýr, kimin gösterdiði
yoldan gider, kimin tavsiyesine
uyar ona göre yaþarsa, ona göre
Allah'ýn rýzâsýný veya gazabýný
kazanýr, cennete veya cehenneme
gider; kurtuluþa erer veya yanlýþ
yolda devam eder.
Baþta ruhban sýnýfýndan bahsettim. Bizim alimlerimiz, fakihlerimiz, mürþidlerimiz, din büyükle- Prof.Dr.
rimiz veya baþka vasýflardaki Ali Yýlmaz
büyüklerimiz ruhban sýnýfý deðildir.
Bunlar Allah'ýn dinini, dinin temel hükümlerini
deðiþtirmezler, kimsenin günahýnýn veya sevâbýnýn
ne sorumlusudurlar, ne de ortaðýdýrlar. Ancak onlar
yaþayýþlarýyla bizim örneklerimizdir; söyledikleri
yolumuzu gösterir, önümüzü aydýnlatýr; bilmediklerimizi bize öðretirler ve gösterirler. Örnek edep
sahibidirler, örnek ahlak sahibidirler, örnek hayat
sahibidirler.
"Her koyun kendi bacaðýndan asýlýr." þeklinde
bir söz vardýr. Yani herkes kendi fiilinin sorumlusudur ve onun karþýlýðýný görecektir; ama
mü'minin diðer mü'minlere ve insanlara karþý da
görevleri ve sorumluluklarý vardýr. Cenâb-ý Allah,
Âl-i Ýmrân suresi, 104. âyette þöyle buyuruyor:
"Sizden hayra davet eden, iyiliði emreden, kötülükten alýkoyan bir topluluk olsun."
Bu âyet esas itibariyle Müslüman toplum
olarak, "Sizin her biriniz bu görevleri yerine getiren
kimseler olun ve sizin topluluðunuz da böyle bir
topluluk olsun." demektir. Þu halde hepimiz herkesi
hayra davet etmekle, söyleme imkânýmýz olan
herkese iyi þeyler yapmasýný söylemekle, bir yanlýþ
ve kötülük gördüðümüzde de, onu engellemekle
yükümlüyüz.
Bizim büyüklerimiz de kendilerini bu konumda görmüþler ve sorumluluk þuuruyla daima bizim
yolumuzu aydýnlatmýþlardýr. Hayatlarý bizim için
örnek olmuþtur.
Hz. Peygamber olmasaydý, dinin hayatta nasýl
yaþanacaðýný nereden bilecektik? Sahabe olmasaydý
bir Müslüman toplumun en güzel örneði nasýl ortaya
çýkacaktý? Âlimlerimiz, fakihlerimiz, mürþidlerimiz,
mütefekkirlerimiz, büyük insanlarýmýz olmasaydý
dinin temel ilkelerini, temel hükümlerini ve günlük
hayatýmýza yansýmalarýný nasýl anlayýp anlatabilecektik?
Ýþte baþta Hz. Peygamber olmak üzere, tarih
Somuncu Baba
8
Temmuz-Aðustos 2004
boyunca gelip geçmiþ ilim ve irfân
erbâbý büyüklerimizin her birinin
ayrý bir önemi vardýr. Dinî hayatýmýzýn, dünyevî iþlerimizin, birbirimizle olan münâsebetlerin nasýl
olmasý gerektiði gibi her alanda
bize yol göstermiþlerdir. Hepsinden
Allah razý olsun, hepsini rahmetle
ve hürmetle anmak gerekir.
Hepsinin ayrý bir yeri ve ayrý bir
deðeri vardýr.
Ben bugün burada, böyle bir
kiþiden, daha yakýn zamanlarda
yaþamýþ olmasýna raðmen toplumda iz býrakmýþ, eserler ortaya koymuþ ve pratik sonuçlarýn alýnmasýna önayak olmuþ
bulunan merhûm Hulûsî-i Darendevî'nin, Seyyid
Osman Hulûsi Ateþ Efendi'nin dilinden öðütler
sunacaðým.
Ýlim irfan sâhibi, bildiði ile amel eden,
geçmiþte insanlar üzerinde etkili olmuþ, iz býrakmýþ
kimselerin bizzat kendi hayatlarý aslýnda bir öðüttür.
Onlar iyiyi, doðruyu ve güzeli düþünür; iyiyi,
doðruyu ve güzeli söyler; iyiyi, doðruyu ve güzeli
yapar; iyiyi, doðruyu ve güzeli yaptýrýrlar, bunlara
önayak olurlar. Örnek bir kiþiden öðüt almak isteyen
bir kimse öncelikle öðüt almak istediði örnek kiþinin
hayatýna bakmalýdýr. Onun yaþayýþý, yaptýklarý ve
yapýlmasýna önayak olduðu iyi, doðru ve güzel
þeyler fiilî birer öðüttür.
Rahmetli Osman Hulûsî Efendi'nin hayatýnda
birçok iyiliðe ve güzel þeylere, hayýr hasenâta
önayak olduðu herkes tarafýndan bilinen bir gerçektir. O, bu yönüyle ünü bütün memleketimize
yayýlmýþ bir kimsedir. Þüphesiz kendi yaþayýþý ile de
örnek bir kimsedir. Bunu bizzat kendisini görmüþ,
onunla birlikte yaþamýþ, yaþayýþýný müþâhede etmiþ
kimseler bilir. Ýþte bilen, gören, onunla birlikte olan
kimseler için onun bu hayatý bir öðüttür. Ben bizzat
kendisini tanýyan, onu görmüþ bir kimse deðilim.
Ancak onun saðlýðýnda iken birçok iyi þeyin yapýlmasýna önayak olduðunu duyuyorduk. Burada ben
sizlere onun eserlerinde yer alan, öðüt niteliðindeki
sözlerinden hareketle bir þeyler aktaracaðým.
Bu çalýþmamýza esas olan ve bu konuþmayý
hazýrlamak için taradýðým eserler þunlardýr :
1. Mektûbât-ý Hulûsî-i Darendevî, es-Seyyid
Osman Hulûsî Efendi Vakfý Yayýnlarý, Ankara 1996.
2. Dîvân-ý Hulûsî-i Dârendevî, (I - II), esSeyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfý Yayýnlarý,
Ankara 1997.
3. Þeyh Hamîd-i Velî Minberinden Hutbeler,
“Bir kimse kimi kendisine örnek alýr, kimin gösterdiði yoldan
gider, kimin tavsiyesine uyar ona göre yaþarsa, ona göre Allah'ýn
rýzâsýný veya gazabýný kazanýr, cennete veya cehenneme gider;
kurtuluþa erer veya yanlýþ yolda devam eder”
es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfý Somuncu
Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi Yayýnlarý,
Ankara 2000.
Onun bu eserlerinden Mektûbât-ý Hulûsî-i
Darendevî, kiþilere yazýlmýþ olan mektuplardýr,
dolayýsýyla tek tek kiþilere hitabetmektedir ve onlara
hitabeden öðuütler çýkarýlmýþtýr. Þeyh Hamîd-i Velî
Minberinden Hutbeler, câmide cemâate, yani bir
topluluða hitaben okunmuþ ve dolayýsýyla belli bir
topluluða hitâbetmektedir; buradan böyle bir topluluða yapýlmýþ öðütler çýkarýlmýþtýr. Dîvân ise,
muhatabý belli olmayan, kendisini seven herkese
hitâbeden þiirlerden oluþmaktadýr; buradan herkesin
hissedâr olabileceði öðütler çýkarýlmýþtýr.
Bu eserlerden derlediðim öðüt niteliðindeki
sözleri ilgili olduðu konulara göre sizlere sunmak
istiyorum. Bunlarý seçerken daha çok hayatý ve
toplumu ilgilendiren, insanlarýn birbiri arasýndaki
iliþkilerin daha iyi ve kaynaþtýrýcý olmasýný tavsiye
eden, toplumun menfaatine olacak nitelikteki sözler
ile, kiþinin maddî ve özellikle manevî bakýmdan
olgunlaþmasýný saðlamaya yönelik olanlar tercih
edilmiþtir.
Ýnsanýn Hedefi Ne Olmalýdýr?
Hulûsî Efendi insanýn hedefinin ne olmasý
gerektiðini þöyle belirtmektedir :
"Ýnsan odur ki, nezîh bir fikre, temiz bir i'tikâda, ulvî bir hassâsiyyete sâhip olur. Gâye-i hayâtý
rýzâ-i Hak'tan ibâret olur.
Ýnsan odur ki, seciyye-i ahlâkiyyesini ihlâl edecek þeylere aslâ temâyül göstermez. Fazîlet ve
diyânet dâiresinde sebâttan zerre kadar ayrýlmaz.
Hem meþrû sûrette dünyâsýna çalýþýr, nâfi'
mesleklerden birine sülûk eder. Ýsrâfâttan, netîcesi
muhâtaralý þeylerden ictinâb ederek i'tidâl
dâiresinde yaþar. Hem de âhiretini te'mîne çalýþmaktan geri durmaz. Dünyânýn bütün varlýðý, bütün
ezvâký uðrunda bir dakîkalýk neþve-i rûhâniyyesini
bile fedâ etmez." (Hutbeler, s. 19, 20.)
Kiþinin ve Nefsin Kemâle Ermesi
Öncelikle kiþinin olgunlaþmasýný saðlamaya
yönelik olanlarla baþlamak istiyorum. Osman
Hulûsî Efendi, Mahmud Kemal Efendi'ye yazdýðý
mektuba þöyle baþlýyor :
"Sana evvelâ Allâhu azîmü'þ-þân hazretlerinin
ve O'nun habîb-i edîbi, rasûl-i necîbi, sertâc-ý
enbiyâ, Muhammedini'l-Mustafâ (aleyhi's-salâtü
ve'selâm) hazretlerine kemâl-i îmân ile inanmaný ve
Allâh'ýn emirlerine ta'zîm ve nehiylerinden ictinâb
etmekle berâber bütün mahlûk-ý Hudâ'ya þefkat
etmeni tavsiye ederim. Allâh'a îmândan sonra
mahlûk-ý Hudâ'ya þefkat umdesi kadar güzel bir þey
yoktur.
"Adýn nedir?" diyene, "Kemâl'dir." diyeceksin.
Çünkü sana ad olarak Kemâl denilmiþtir. Ýnsanýn
adýnýn Kemâl olmasý, kemâlini artýrmaz. Sen kâmil
insan olup her bir etvârýnýn kemâl üzere olmasýna
gayret etmelisin."
"Filanýn oðluyum, filan yere müntesibim diye
dâvâda bulunma. Zâhirî edebin, manevî kemâlin
âyînesidir. Bir þiþeye ne korsan onu gösterir. Bir
kimseye bir þey tavsiye edeceðin zaman evvelâ nefsine tatbîk et, kabûl eder ise halka da söyle. Nefsinin
kabûl etmediði þeyi baþkalarýna söylerken Allah'dan
utan." (Mektûbât, s.3, 4.)
Ýnsanýn mensubu bulunduðu âile, nesep, soy
sop ile olgunluða eriþmiþ sayýlamayacaðýný ve eriþemeyeceðini, ancak kendini düzeltmekle kemâle ereceðini bir mektubunda þöyle dile getiriyor :
"Her zamân senin hüsn-i hâlinle iftihâr etmekle mes'ûd olurum. Benim kemâlimin yüceliði, ilm ü
irfânýmýn müteâlî olmasý medâr-ý fahr olamaz.
Hiçbir kimse ebeveyni ile iftihâr edemez. Fakat
hayýrlý evlâdýn salâh u saâdeti âhirete gitmiþ olan
defter-i a'mâline bâdî-i hasenâttýr. Güzellik sûreti
aldatan bir kisve ile olmayýp mekârim-i ahlâk ve
mehâsin-i ahvâl ile olduðu muhakkaktýr. Âlem-i
beþeriyyetin senden beklemekte olduðu da güzel
huyluluðun ve güzel ef'âlinden ibârettir. Dünyânýn
fânî olan metâý erbâb-ý nefsin gurûrunu artýrmaktan
baþka bir þeye deðmez. Ehl-i gurûru ise Allah
sevmez. Zinhâr ne maðrûr ol ve ne de fânî olan bir
metâ-ý dünyâ için pak fýtratýný ve nezîh ef'âlini kirlet.
Onsekizbin âlemi sana tapþursalar nâ-hak yere bir
pulunu irtikâb etme." (Mektûbât, s. 171, 172.)
Nefsin olgunlaþmasýnýn yollarýný bir baþka
mektubunda þöyle dile getirir :
"...Levm edici nefs-i emmâre, insaný telvîse
sevk eder. Nefsin muhâlefetiyle bütün derekâtýndan
kurtularak, tamunun azâbýndan halâs olmak
lâzýmdýr. O da sâlike þer'-i þerîfin ahkâmýyla âmil,
sünnet-i seniyye-i peygamberiyyeye temessükle
Temmuz-Aðustos 2004
9
Somuncu Baba
hâsýl olup, zayýf, mükerrem olan câný, mürebbî-i
hakîkînin terbiyetleriyle bu âlem-i berzahdan halâs
ile merâma nâil olmasýyladýr.
Müdrik o kimsedir ki, nefsinin ve onsekizbin
âlemin, ancak Allâhu taâlânýn bâkî olduðuna kat'î bir
yakîniyyetle ermiþ ve bilmiþ ola. Bu hakîkat ulü'lebsâra ma'lûm bir keyfiyyettir. Ýnsân bu âlem-i imtihâna ma'rifetu'llâhý kesb için geldiðini bilmedikçe,
ma'rifet-i nefs hâsýl edemez. Nesini bilmeyen rabbini bilemez. Bu ma'rifet ise muhakkak nefsini
bilmekle kâbildir.
....
Hele bilhassa nazar-gâh-ý ilâhî olan her emrâzý bâtýnýyyeden sâlim vâdî-i eymen olmalýdýr ki, o
nazaran kemâlâtýna mazhariyyetle Tûr-ý Sînâ-i
vücûdun pârelenip âsâr-ý tecellî zuhûra gele. Her bir
umûrunda müteyakkýz bulunmalýsýn. Nefs-i bedþûmun askeri ansýzýn galebe çalýp hevâsýna uydurmakla seni maðbûn etmesin. Gönlünün kapýsýnda bir
pâsbân olmalýsýn ki, hevâ-yý mâ-sivâ dâhil olup seni
bî-huzûr etmeye." (Mektûbât, s. 166, 167.)
"Utan Hak'tan utan artýk
Uyan artýk uyan artýk
Bu derd-i aþka yan artýk
Uyan artýk uyan artýk
Yönelip Ka'betu'llâh'a
Sücûd et Hazretu'llâh'a
Serâser sýbðatu'llâh'a
Boyan artýk boyan artýk"
(Dîvân I, s. 145.)
O, nefsinin olgunlaþmasý için sýk sýk kendine
de hitâb eder. Tabîî kendine hitâb etmesi ayný zamanda sevenlerine ve sevdiklerine de hitabdýr:
Er sâfiyâne bul safâ senden kamu olsun nümâ
Âyîne-i dildeki tâ görünen ol dîdâr ola
Sa'y et de ol ferâð arada kalmaya nizâ'
Bu sözleri et istimâ' hep gizliler ihbâr ola
Bu Hakk'a varmaða delîl görmez gözün olmuþ alîl
Zikr et ki Hakk'ý cân u dil gencîne-i esrâr ola
Nâdân olma yek-nefes bul ehl-i Hakk'ý iste bes
Bî-keslere ol dâd-res dâd-resin Gaffâr ola"
(Dîvân I, s.7, 8.)
"Ko dâr-ý fenâyý bunda râh-ý milk-i bakâyý tut
O mülke varmaða dâmen-i ehl-i Hudâ'yý tut
Elinde var iken fýrsatý ganîmet bil
Hebâ olmadan ömr tarîk-ý Mustafâ'yý tut
Makbûl-i dergâh-ý Hak olmaða istersen rýzâ
Bir mürþid-i kâmilin elinden asâyý tut
"Elest" hitâbýndaki "belâ"yý "la"ya sa'y etme
Ol hükmü unutma olan ahd ü vefâyý tut
Hulûsî iþit amel eyle bu güft-i azâzâný
Ger tâlib-i Hak isen bu pend-i bî-bahâyý tut"
(Dîvân I, s. 27.)
"Kalk ey gönül feryâda gel vakt-i seher vakt-i seher
Mahbûb-ý aþký yâda gel vakt-i seher vakt-i seher
Uykudan uyan eyle zâr maksûdunu isteyü var
Vere murâdýn Kird-gâr vakt-i seher vakt-i seher
Kalk bak ki her yan acýlu âleme rahmet saçýlu
Her ne dilersen dopdolu vakt-i seher vakt-i seher
"Özle Hulûsî yârini terk eyleyüp aðyârýný
Bulmaz isen dîdârini vâ hasretâ vâ firkatâ"
Eytsen ki "yâ Rabbim" Hudâ "lebbeyk" diyü eyler nidâ
Dur yatma kalk yalvar ana vakt-i seher vakt-i seher
"Ey dil ferâgat eyle terk eyleyip fenâyý
Fakr ile fahr edenler sultân olur olur ya"
(Dîvân I, s. 5.)
Her ne dilersen kibriyâ ihsân ol bî-riyâ
Ýste murâdýný dilâ vakt-i seher vakt-i seher
Nefsi olgunlaþtýrmanýn en önemli yolu Allâh
aþký ve Allâh'ý yâr olarak kabul edip O'nun yolunda
vefâkâr olmaktýr :
Zikr eyle gel ma'bûdunu kim göresin meþhûdunu
Tâ bulasýn maksûdunu vakt-i seher vakt-i seher
"Ey dil yürü zâr eyle kim zârýn nice bir zâr ola
Aç gözünü dîdâr-ý gör bu uykudan bîdâr ol
Ölmeden öndin bul memât hayy ol içüp âb-ý hayât
Hem ol ki mahv-ý mahz-ý zât cân vâkýf-ý esrâr ola
Âþýksan özle yârini terk edip âr u varýný
Sa'y eyle bul dildârýný kim manzarýn dîdâr ola
Ey cân u dil dîdâra bak hem hâl ü hem ruhsâra bak
Ko gayrýyý bu kâra bak kârýn meðer bir kâr ola
Somuncu Baba
10
Temmuz-Aðustos 2004
Araþtýrma
Resul KESENCELÝ*
Hulûsî yârý yâda gel gamdan dili âzâda gel
Bülbül gibi feryâda gel vakt-i seher vakt-i seher "
(Dîvân I, s. 53, 54 .)
"Hükm-i Kur'ân'a uyup sünnete kýlmaz ittibâ
Kendi butlânýndan uydurma delâletler gelir"
(Dîvân I, s. 97.)
Bu nitelikte daha baþka birçok þiiri vardýr.
4. Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinliklerinde
teblið olarak sunulmuþtur.
Devam Edecek
Somuncu Baba hazretleri, 1392'de vefat
eden Hace Alaaddin Erdebili'den irþad vazifesini
aldýktan sonra Anadolu'ya dönmüþtür. Anadolu'da; Darende, Bursa, Aksaray ve Kayseri'de kalmýþ
fakat ömrünün son bölümünü Darende'de geçirmiþtir. Öyle ki Somuncu Baba hazretlerinin Darende'deki nesli, halvethanesi, tekkesi, çilehanesi
açýk bir delil olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Biz
yazýmýzýn bundan sonraki bölümünde yukarýda
zikrettiðimiz þehirlerde neler yaptýðýný ve talebelerini, talebeleriyle iliþkilerini ve Anadolu'ya tesirlerini inceleyeceðiz.
Seyyid Abdulbaki Efendi'nin ifadesiyle
"Acemden Anadolu'ya irtihal edip bu emanet-i
azimeyi Anadolu'ya getirdi. Hazreti Hamideddin
Bursa þehrine gelip bir mesken tedarik etti."1 Zahirî ve batýnî ilimleri tamamlayýp kutbiyet makamýna yükselen Somuncu Baba hazretleri Osmanlýnýn saltanat merkezi olan Bursa'ya gelmiþ bir
müddet burada kalmýþtýr.
Somuncu Baba'nýn Bursa'daki Ýlk Yýllarý
Somuncu Baba hazretlerinin Bursa'daki ilk
yýllarý Halvetiye tarikatý adabýna ve melametiyye
meþrebine uygun düþmektedir. Zira ekmekçilik
yaparak yaþamayý uygun görmüþtür. Nitekim gizlenmek ve görünmemek için merkebi ile daðdan
kuru odun getirir, geceleri hamur yoðurup, kendi
fýrýnýnda piþirdiði ekmekleri halka satardý. Öyle ki
Melâmet; Hakka yakýnlýðý belli bir hal ve kýyafetle
teþhir etmeyi düþünmeyen, herkesle beraber ve
herkes gibi iþi gücü peþinde olan ubudiyyet vazifesini sessiz sedasýz yerine getirmekle meþgul olan
görünürde halk ile gönülde ise Hakk'la beraber
olabilmektir. Bu meþrepte "Ne ticaret alýþveriþ ne
de dünyevi herhangi bir iþ kendilerini Allah'ý zikretmekten alý koymaz" bu ise ayný zamanda sahabe mesleðidir, ehlullahýn özelliðidir.2
Zamanýn manevi büyüðü, mutasarrýfý olan
Somuncu Baba'nýn iki fýrýný vardý. Ýki fýrýnda ancak doksan ekmek piþirilirdi. Kendisi iki küfeyi
merkebe yükler Bursa çarþýsýna gelirdi. Her gün
ayný saatte geldiði için ne zaman geleceði halk ta-
Somuncu Baba’nýn
Bursa’daki fýrýný ve
kürekleri
rafýndan da bilinirdi. Günde iki kez sabah akþam
ekmek getirirdi. Herkes gelen bu ekmekten alýr
fakat diðer taraftan da sýrf onu görmeye gelirlerdi.
Onu görmek ve ona yakýnlaþmak insanlara büyük
bir haz ve neþe verir, gönülleri huþu ile dolardý.
Hatta merkebi dahi sadýk bir köle gibi hareket
eder o durursa durur yürürse yürürdü. Bu hale
alýþan Bursa esnafý onu görmeden rahat edemez
heyecanla çarþýya geliþ zamanýný beklerlerdi. Ekmeðini satarken "Somunlar mü'minler. Somunlar
mü'minler" diye satardý. Piþirdiði ekmeðini mü'minlere arz etmesinin sebebi ehlullahýn güzel þeylerinin mü'minlere nasip olmasý sýrrýndan kaynaklanmaktadýr.3 Somuncu Baba Hazretleri manen
ve maddeten lezzetli olan ekmeði, tavýr ve davranýþlarý ile halký derinden etkilemiþ halk arasýnda
kendisine karþý sýcak bir sevgi seli ve yumaðý oluþmuþtur. Somuncu Baba Hazretlerinin melâmet
neþvesi insanlarý kendisine yaklaþtýrýrken kendisinin esas gayesi manevi makamýný gizlemek halk
içerisinde Hakk'la olmak olduðu gibi örnek davranýþlarýyla da insanlarý etkilemek ve yönlendirmekTemmuz-Aðustos 2004
11
Somuncu Baba
Bursa Ulu Camii minberi
tir. Kendisini gizlemekten hoþnut olan Somuncu
Baba Hazretlerinin zamanýn kutbu olduðunu kimse bilmiyor kendisine Ekmekçi Koca, Somuncu
Baba adýný veriyorlardý. Böylece hem insanlara
yardým ediyor hem de gizliliðini muhafaza ediyordu.
Somuncu Baba Hazretlerinin Bursa'da bulunan emanetleri halen günümüzde muhafaza edilmektedir. Bursa'da Pýnarbaþý Mezarlýðýnýn güneybatý doðrultusunda daða doðru çýkýldýðýnda Ývazpaþa Mahallesine gelinir. Bunun üstünde Molla
Fenari Camii'nin altýnda kalan semte Þeyh Hamit
Mahallesi denir. Ebu Hamid'in evi Molla Fenari
Camii'nden Ývazpaþa Mahallesine doðru inerken
caminin batýsýnda köþe baþýndadýr. Evin içinde
çilehanesi ibadet ve zikir yaptýðý oda ile iki küçük
fýrýný vardýr. Somuncu Baba, ekmekleri fýrýnda
piþirmekte ve getirip Ulucami Karþýsýnda sahaflar
çarþýsýnýn orta yerinde satmaktadýr. Günümüze
kadar Somuncu Baba'nýn ekmek sattýðý yer olduðu söylenen bu noktada çarþý esnaflarý sabahlarý
dükkânlarýný açmadan önce toplanýr dua ederler
sonra da dükkânlarýný açarlardý.4 Ýþte halen bu
Somuncu Baba
12
Temmuz-Aðustos 2004
çarþý esnafý ve insanlar üzerinde Somuncu Baba
Hazretlerinin himmet ve bereketi görülmektedir.
Bu insanlar bu büyük mutasavvýfýn yaþadýðý bölgede bulunmanýn neþe ve hazzýný halen yaþamaktadýrlar.
Emir Sultan ile Münasebeti ve Bursa
Ulu Cami'de Bir Hutbe
Emir Sultan Hazretleri, Emir Buhari diye de
tanýnýr. Hz. Peygamber (s.a.v.) neslindendir. Kendisi Þeyh Þemsettin Muhammed bin Ali El-Hüseyni olarak bilinir aslen Buharalý olup burada tahsil
yapmýþ ve tarikat terbiyesi görmüþtür. Kendisi
Kübreviyye Tarikatýnýn Nurbahþiyye kolundandýr.
Hac yolculuðu sýrasýnda Baðdat'a uðramýþ hacdan sonra da Anadolu'ya gelmiþ ve Bursa'ya yerleþmiþtir. Kendisi seyyid ve þeriftir. Kýsa sürede hâl
ve hareketleri, ilmi ve olgunluðuyla herkesi etkilemiþtir. Yýldýrým Bayezid'in damadý olmuþ kýzý Hunda Sultan ile izdivaç yapmýþtýr. Yýldýrým'ýn Ýstanbul
kuþatmasý sýrasýnda derviþleriyle birlikte kuþatmaya katýlmýþtýr. Ankara savaþýndan sonra esir alýnarak Timur'a götürülmüþ fakat Timur Emir
Sultan'a izzet ve hürmet göstermek suretiyle kendisini Bursa'ya tekrar göndermiþtir.5 Tarihimiz
boyunca Türk hükümdarlarýnýn sadat-ý kirama
yani seyyidlere karþý büyük bir tazim içerisinde olduðunu görmekteyiz.
Somuncu Baba Hazretlerinin Bursa'da hakiki halini ilk kez gören ve anlayan onun feyzinden
istifade eden maneviyat büyüðü Emir Sultan Hazretleri olmuþtur. Somuncu Baba Hazretleri ile
Emir Sultan'ýn ilk tanýþmasý þu þekilde olmuþtur;
Somuncu Baba Hazretleri fýrýnýn önünde ekmeklerin piþmesini bekliyordu. Baþýnda yeþil bir sarýk
üzerinde nohudî renkte bir elbiseyle bir genç
adam geldi. Elinde küçük bir çömlek vardý. Göz
göze gelmiþler bir tek kelime etmemiþlerdi. Ýki büyük þahsiyet hiç konuþmadan tanýþmýþlardý. Somuncu Baba çömleði fýrýna sokacaktý fakat çömlek fýrýna girmiyordu. Bunun üzerine Emir Sultan'a dönerek "Bu çömleði ancak sen fýrýna sokabilirsin" dedi. Emir Sultan çömleði fýrýna sürdü fakat fýrýn soðuktu. Ateþ yoktu fýrýnda, fýrýn yanmýyordu. Buna raðmen Somuncu Baba fýrýnýn kapaðýný kapatarak birazdan piþer biraz sonra çömleðini alýrsýn dedi. Böylece Emir Sultan Somuncu Baba'nýn sýrrýný anlamýþ, manevi âlemde görüþmüþler ilk kez aralarýnda ledün ilminden konuþmaya
baþlamýþlardý. Böylece iki gerçek dost birbirini
bulmuþ; Emir Sultan Somuncu Baba Hazretlerinin feyzinden yararlanmaya baþlamýþ gerçek sýrrýna vakýf olmuþtu.
Yýldýrým Bayezid 1396 Niðbolu Zaferinin bir
niþanesi olarak Bursa Ulu Camiinin inþasýný baþlatmýþ. Ulu Camii 1399'da tamamlanmýþtýr. Hatta
caminin inþasý sýrasýnda iþçilerin ekmek ihtiyacýný
Somuncu Baba karþýlamýþ kendi fýrýnýnda piþirmiþ
olduðu ekmekleri iþçilere daðýtmýþtýr.
Ulu Cami'nin tamamlanmasýndan sonra Ýslam dünyasýnda mevcut olan adet üzerine açýlýþý
Cuma günü yapýlacak, ilk namazý kaza borcu olmayan birisi kýldýracaktý. Yýldýrým Bayezid de bu
ulvi görevi (Ýmamet-Hitabet) damadý Emir Sultan'a vermek istiyordu. Fakat Emir Sultan bu görev teklifi üzerine görevi kabul etmemiþ ve Somuncu Baba (Þeyh Hamid-i Veli)'yý iþaretle þunlarý söylemiþtir. "Kutbu zaman ve Halife-i hakikati Habib-i Rahman hâlâ þehr-i Bursa'da iken bu fakiri böyle hizmete layýk ve þayan görmek münasip
deðildir. O ki sahib-i zaman ve kutb-u daire-i
imkândýr. Ýlm-i zahirde efdaldir." Böylece Ulu Caminin þanýna þöhretine yakýþýr þekilde açýlmasýnýn
ona ait olacaðýný dile getiriyordu. Somuncu Baba
Hazretleri ise sýrrýnýn açýða çýktýðýný anlýyor ve
Emir Sultan'a "Hay Emir hay niçin bizi faþ ettin"
diyor.6 Fakat Ulu Caminin açýlýþý içinde harekete
geçiyordu.
Bursa Ulu Cami'nin açýlýþýnda Ýmam ve hatiplik yapan Somuncu Baba Hazretleri Fatiha Suresinin yedi türlü tefsirini yapýyordu. Bursa'da
böylesine hutbe okuyan, insanlarý derinden etkileyen biri daha görülmemiþti. Herkes þaþkýnlýk ve
hayranlýk içerisinde Somuncu Baba Hazretlerini
izlemiþ ve kendisine bakakalmýþlardý. Tüm insanlar onun büyük bir veli zamanýn kutbu, sultaný
olduðunu anlamýþlardý. Hutbesi sýrasýnda zamanýmýzdaki bazý ulemanýn Fatiha suresiyle ilgili bazý
müþkülleri vardýr, diyerek. Molla Fenari'nin tüm
müþküllerini çözmesi camideki ulema, meþayýh ve
insanlarý hayrete düþürmüþ, hayranlýklara gark etmiþtir. Hutbe sonrasý Molla Fenari -ki bu þahýs þeyhülislam, müfti'ül- en'am ünvanýný almýþ 21 yýl
Bursa Kadýlýðý yapmýþ, yüzden fazla eser yazmýþtýr- ayaða kalkarak cemaate þunlarý söylemiþtir.
"Þeyh Hamid-i Veli bize buradan hikmetler saçýyor. Ululuðunu gösteriyor. Fatiha'nýn ilk tefsirini
cemaatten herkes anladý, ikinci tefsiri ise buradakilerden ancak bazýlarý çözebildi. Üçüncü tefsiri
çok az kimse anlayabildi. Dördüncü ve ondan
sonra yapýlan tefsirler bizim idrakimizin dýþýndadýr. Bunlarý yalnýz kendisi anlayabilir."7 Molla
Fenari, bu manalardan aldýðý ilhamla Fatihayý
Þerifeyi tefsir eden bir eser yazmýþtýr. Bu eseri
"Tefsir'ül Fatiha" veya "Ayn'ül-Ayan" olarak bilinir.
Bu eser çok meþhurdur ve kaynaðý Somuncu
Baba Hazretleridir. Bu ise bizlere Somuncu Baba
Hazretlerinin tefsirde de üstad olduðunu ispatlarken ledün ilminin ne kadar kýymetli olduðunu
bir kez daha gösterir.
Somuncu Baba Hazretlerinin Fatiha Suresinin yedi ayrý manada tefsir etmesi onun (mutasavvýflarýn) iþ'ari tefsirini çok iyi bildiðini kanýtlar.
Bilhassa Ýbni Arabî mektebinin, Kur'an ve Hadislerden çýkardýklarý zahiri manalar yanýnda batýnî
(manevî) anlamlara muttali olduðunu göstermektedir.8 Bilindiði gibi mutasavvýflar fýkýh ve kelamcýlarýn kullandýðý nazar ve istiblal metodundan ziyade tasfiye ve iþraka dayalý bir mukaþefe metodunu izlemektedirler. Ayet ve hadisleri tefsir ederken de bu metoda baþvururlar. Somuncu Baba'da
Fatiha Suresinin tefsirinde bu metodu kullanmýþ
Fatiha Suresinin manalarýný manevi açýdan açýklamýþtýr. Öyle ki Somuncu Baba ledün ilminin bazý
sýrlarýný Bursa halkýna açýklarken namazýn nasýl
kýlýnmasý gerektiðini, namazda okunan Fatiha suresinin önemini ve içeriðini açýklamýþtýr. Yani insanlara yaratýcýya yapýlacak olan ibadetin gerçek
boyutunu göstermiþtir.
Hutbe ve namaz bittikten sonra cemaat elini
öpmek için hücum etmiþ Somuncu Baba Hazretleri caminin üç kapýsýndan ayný anda çýkmýþ,
Bursa Ulu Camiindeki Þadýrvanlý Havuz
Temmuz-Aðustos 2004
13
Somuncu Baba
insanlar üç farklý yerde Somuncu Baba Hazretleriyle görüþmüþlerdir. Akabinde çilehanesine gitmiþ
ve bir daha ekmek yapmamýþtýr. Molla Fenari
Somuncu Baba'dan o kadar etkilenmiþtir ki biriktirdiði 5 bin akçeyi helâl malýmdýr diyerek getirmiþtir. Somuncu Baba "Helâl olduðundan þüphemiz yoktur. Ýçinden bir akçe verinde merkebimize
taze ot getirsinler" demiþ. Akçe ile ot alýnarak merkebin önüne konmuþtur. Merkep bir süre kokladýktan sonra üzerine bevletmiþtir. Bunun üzerine
Somuncu Baba "Bu zamana kadar merkebimiz
þüpheli gördüðü nesneyi yememiþtir" demiþ, Molla Fenari ise bu olay karþýsýnda hayranlýðýný saklayamamýþ hemen orada intisap etmiþ, talebelerinden olmuþtur.9 Molla Fenari, Somuncu Baba
Hazretlerinden feyz almýþ ledün ilmini okumuþtur.
Somuncu Baba'nýn vefatýndan sonra da halifesi
Hacý Bayram-ý Veli Hazretleri ile münasebetini devam ettirmiþ, sohbetlerinde bulunmuþ ve tabi olmuþtur.10
Bursa'dan Ayrýlmalarý ve Darende'ye
Gelmeleri
Somuncu Baba sýrrý faþ olduðu için Bursa'dan talebeleriyle birlikte ayrýlmýþtýr. Bursalý Ýsmail
Hakký Silsilenamesinde aynen þunlarý yazmaktadýr. "Þeyh Hamid ol gece merkebine suvar olup
Aksaray tarafýna gitmiþtir. Ve burada kendisinin
Muzaf Mescidi vardýr. Ve Aksaray'dan dahi Darende'ye hicret buyurup ve anda intikal-i beka kýlmýþtýr. Ve hâlâ türbesi ziyaretgâhtýr."
Somuncu Baba Hazretleri Bursa'dan Aksaray'a gelmiþ, bir müddet burada kaldýktan sonra
büyük oðlu Baba Yusuf Hakiki'yi burada býrakmýþ
küçük oðlu Halil Taybi ve irþad ettiði müridi Hacý
Bayram Veli ile yola çýkmýþlar, bir müddet Þam'da
kaldýktan sonra Hacca gitmiþlerdir. Hac dönüþünde Hacý Bayram Veli’yi Ankara'ya görevlendirmiþtir. Þeyh Hamid-i Veli ve Halil Taybi hazretleri ise
Darende'ye gelerek eski þehrin Hýdýrlýk Mahallesine (Zaviye Mahallesi) yerleþmiþlerdir. Somuncu Baba Hazretleri ömrünün son bölümünü
bu müstesna yerde geçirmiþtir.11
Þeyh Hamid-i Veli bu güzel manzaralý memlekete geldiði zaman dergâhýný burada kurmuþtur.
Burasý günümüzdeki Zaviye Mahallesidir. Dergâhýnýn önünden hem Tohma ýrmaðý hem de balýklý
kuyularýn suyu akar. Burasý çok serin ve güzeldir.
Ýlk cemaat mahalline kayalýklardan akan sular için
yol yapýlmýþ ve abdest almak için dizayn edilmiþtir. Tarih boyunca burasý birkaç kez tamir görmüþ
ve onarým yapýlmýþtýr. Son dönemlerde ise Somuncu Baba ahfadýndan Es-Seyyid Osman HulûSomuncu Baba
14
Temmuz-Aðustos 2004
Somuncu
Baba’nýn
Darende’
deki Çilehanesi
Edebiyat
Sadýk YALSIZUÇANLAR
'Gezip Sahralarý
Dîvânen Olsam'
F
si Efendi ve Es-Seyyid Hamid Hamideddin Efendi tarafýndan yeniden düzenlemeler ve onarým
yapýlmýþtýr. Darende halký ve ziyarete gelen tüm
insanlar ise Somuncu Baba Hazretlerinin hatýrasýna sahip çýkmanýn önemini kavramýþ, onun neseb-i âliyesiyle birlikte yaþamanýn hazzýný, neþesini içlerinde duymuþlar, memnun ve mesrur olmuþlardýr.
DÝPNOTLAR
*Tarih Uzmaný
1- Es-Seyyid Abdulbakî Efendi, H. 1156 tarihli Tabakat Kitabý,
Þeyhzadeoðlu Özel Kitaplýðý, Kitap No: 650, Tasnif No: 297, s. 11, 12
2- Ahmet Akgündüz, Arþiv Belgeleri Iþýðýnda Somuncu Baba ve Neseb-i
Âlisi, Ýstanbul 1995, s. 45-46.
3- Seyyid Abdülbaki Efendi, a.g.e., s. 12-13; Akgündüz, a.g.e, s. 46.
4- Sarý Abdullah Efendi, Semarat'ül Fuad, 1288, Ýstanbul, s. 231.; Kazým
Baykal, Bursa'da Ulu Camii, 1950, Ýstanbul, s. 37.; Akgündüz, a.g.e., s. 46.
5- Kamil Yýlmaz, a.g.m., "Menkýbe ve Kaynaklara göre Somuncu Baba'nýn
Tasavvuf Neþvesi ve Tarikatý", s. 82-92.
6- Seyyid Abdülbaki Efendi, a.g.e., s. 13-14; M. Ali Cengiz - Y. Adýgüzel M. Gülseren, Somuncu Baba (Þeyh Hamid-i Veli), s. 22, Ankara 1965. s. 23.
7- Sarý Abdullah Efendi, a.g.e., s. 231-232.; Mehmet Ali Ayni, Hacý Bayramý Veli, Ýstanbul, 1343; Ýsmail Hakký Bursavi, Silsile-i Tarik-i Celveti, Ýstanbul, 1291, s. 72.
8- Kamil Yýlmaz, a.g.m., s.17-21.; Akgündüz, a.g.e., s. 49.
9- Þinasi Çoruh, Emir Sultan, s. 123.; Akgündüz, a.g.e., s. 57-58.
10- Lami Çelebi, a.g.e., s. 833; Kamil Yýlmaz, a.g.m., s. 17-23.
11- Cengiz - Adýgüzel - Gülseren, a.g.e., s. 24.; Kamil Yýlmaz, a.g.m., s. 1723.
uzuli, 'Mende Mecnundan füzun aþýklýk istidadý var/Aþýk-ý sadýk menem Mecnunun ancak
adý var' (Bendeki aþýklýk kabiliyeti/durumu,
Mecnundan fazladýr. Gerçek aþýk benim, Mecnunun
sadece adý/þaný var) der. Yazýcýsý olduðu bir eserin
kahramanýndan daha fazla aþýk ve çýlgýn olduðunu
söyleyen Fuzuli, aslýnda, tüm aþk erlerinin durumunu dile getirir. Ýrfan vadisinin yolcularý, aþkla
sarhoþturlar. Bir gün Rabia'ya, yaratýlmýþlarýn güzelliðine iliþkin düþüncesi sorulduðunda, þöyle der:
'Ben, Yaratýcý'nýn müþahadesiyle meþgulüm, yaratýlanlarýn deðil.' Hakk, Sevgili olunca, aþk ve irfan
ehli, artýk O'nun aþkýndan baþka bir þeyle meþgul
olamaz. Sadece O'nun rüyeti, O'nun marifeti kalbini
doldurur. Bediüzzaman, 'kalb, Samed'in aynasýdýr'
der. Bu aynaya sadece Samed'in varlýðý yansýyýnca,
artýk gayra yer kalmaz. Çaðýmýzýn maneviyat
büyüklerinden es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, iki
ciltlik görkemli eseri, Divan-ý Hulûsi-i Darendevi'deki (l.cilt, Sh.222) bir manzumesinde, aþk
ehlinin hallerinden birkaç hali anlatmaktadýr:
'Perîþân zülfüne bir þânen olsam
Cemâlin þem'ine pervânen olsam'
‘Daðýlmýþ, darmaðanýk olmuþ zülfüne bir tarak
olsam, güzelliðinin mumuna yanan pervane olsam.’
Burada, bütün bir sufi þiirin, klasik þiirimizin
iki mazmunu yer almaktadýr. Biri zülf, diðeri mum
ve pervane. Özellikle ikincisi, tekke-tasavvuf edebiyatýmýzda baþta gelen mecazlardan biridir. Ýlahi Var-
lýk, mumdur, ateþtir, ýþýktýr, salik ise, bu ateþe koþan
ve fani varlýðýný yok ederek gerçek varlýða ulaþan
pervanedir. Ateþin çevresinde çýlgýn bir þekilde,
Yaratýcý'nýn cezbesiyle dönüp duran kelebek, sonunda ateþe çarpar ve ölür.
Bu ölüm, hakiki varolma için gerekli ve zorunludur.
Yunus'un dile getirdiði, 'ölmeden önce ölmek'tir.
Geçici varlýðýndan geçen insan, uðrunda canýndan
geçtiði Ebedi ve Ezeli Varlýk'tan, hakiki varlýðý
kazanmýþtýr. Saç, aslýnda çokluðu simgeler. Fakat
burada üstelik 'periþan' haliyle zülüf, Sevgili'nin
güzelliðini sembolize etmektedir.
Hulusi Efendi, ikinci beyitte þöyle der:
'Harâb-ý nergis-i mestânen olup
Aceb mi’mârý yok vîrânen olsam'
Bu enfes dizelerde de tevriye ve mecaz buluruz. Senin nergisinden sarhoþ bir hale gelip yakýlsam, harap olsam. Acaba mümkün müdür ki, mimari
olmayan bir viraneye dönsem.'
Bu beyitte, ilk beyitte ima edilen 'fani varlýðý
yok etme' meselesi açýkça dile gelmektedir. Þair,
'nergis'inin sarhoþluðu içinde olduðu Sevgili'ye,
'senin için varlýðýmý yok etmek istiyorum' demektedir. Böylece bir viraneye dönecek ve hiçbir dünyevi
mimarýn düzeltemeyeceði bir yapý haline gelecektir.
Burada, keza örtük biçimde, dünyevi varlýklarýn, insanýn varoluþuna iliþkin söz sahibi olmayýþý bildirilmektedir. Gerçek mimar, Allah'týr ve beytullah olan
gönlün sahibidir, onu ancak O, yapabilir ve yýkabilir.
Temmuz-Aðustos 2004
15
Somuncu Baba
Fotoðraf: Bekir Sarý
O'ndan baþka hiçbir mimar, gönül evini inþa edemez.
Üçüncü beyit þöyledir:
'Takýlýp boynuma zencîr-i zülfün
Gezip sahrâlarý dîvânen olsam'
Zülfünün zinciri boynuma takýlsa, çýlgýn bir
halde çölleri dolaþsam.'
Burada da, Mecnun ima edilmekte, Allah aþkýyla çöllere düþen aþýklar kastedilmektedir. Allah'ýn
cemaliyle müþerref olan her mümin, artýk O'nun
verdiði manevi sekr ve sarhoþlukla kendinden geçer
ve O Mutlak Güzellik'ten baþka bir þey göremez hale gelir. Gönül gözü Allah'a açýlanýn, dünya gözü kapanýr ve gayrýn müþahadesi bir daha asla ona arýz
olamaz. Bu dizelerde, es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi, Allah aþkýyla boynuna zincir vurulduðunu
ve sahralarda bir divane gibi dolaþtýðýný söylerken,
ayný zamanda bize, Allah'a hakiki abd olmanýn nasýl
bir sonuç ürettiðini de ifade etmektedir. Zincir, buraSomuncu Baba
16
Temmuz-Aðustos 2004
da, tutsaklýðýn, Allah'a kul ve köle olmanýn
mecazýdýr. Allah'ýn sýnýrlarýyla kendisini sýnýrlayan
mümin, artýk O'nun kulu ve kölesidir. O'na gerçek
anlamda köle olan ise, tüm masivaya karþý özgürlük
kazanmýþtýr. Bediüzzaman, 'Allah'a hakiki abd olana
herþey musahhardýr' derken bunu kasteder.
Dördüncü beyitte es-Seyyid Osman Hulusi
Efendi, temayý biraz daha açar ve derinleþtirir. Esasýnda bu gazel, tümüyle tematik ve geleneksel
gazellerde pek de rastlanmayan bir biçimdedir. Beyitler kendi içinde müstakil olmakla birlikte þiirin
tümü, ayný tema çevresinde dolaþmaktadýr:
'Yolunda baþ u cân vermeklik için
Girip meydânýna merdânen olsam'
Senin yolunda can vermek, baþýmý feda etmek
istiyorum, böylece meydanýna girip yiðitlerinin safýna katýlmaktýr muradým.'
Burada, yine geleneksel sözlüðümüzde yer
alan 'mert' kelimesini görüyoruz. Allah yolunun yol-
cularý için 'er, yiðit' kelimesi de kullanýlýr. Hulusi
Efendi, Allah yolunda açýkça canýný feda etmek istediðini, fani varoluþunu terketmeyi dilediðini belirtiyor. Bir 'meydan'dan söz ediyor. Bu meydan, Allah
erlerinin, Allah velilerinin meclisidir. Bu meclise giren ve kabul edilen kiþi, artýk, bir 'er'dir, bir 'yiðit'tir.
Hz. Ali bir kezinde, 'asýl pehlivan, nefsini yenendir'
buyurmuþtur. Hulûsi Efendi'nin bu dizesinde bu anlam dünyasýna da bir atýf bulmak mümkündür.
Beþinci beyitte, maneviyat yolcusunun terketmesi gereken kimi olumsuz nitelikleri belirtilir:
'Edip terk-i taayyün ucb u zillet
Muhakkak sâdýkýn bî-gânen olsam'
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, bu dizelerinde, 'taayyün'ü terketmekten, yani vücudu vacip olan
Allah'ýn varlýðý karþýsýnda, bir varlýk sýfatýný nefsine
layýk görmemekten, ucbdan, yani kibir ve büyüklenmeden uzaklaþmaktan ve masivaya karþý zillet
içinde bulunmayý da terkten söz ediyor. Sufiler, ‘Lamevcude illa Hu’, Yani, ‘O'ndan baþka bir þey yoktur’ derken bunu kastederler. Varlýk sýfatý, varlýðý
kendinden ve zorunlu olan Allah'a özgüdür.
Varoluþu Allah'a baðlý olan mevcudata ise varlýk
sýfatý verilmesi doðru deðildir. O, bir gölge, bir hayalden ibarettir. Bu anlamda Hz. Mevlâna, bir
rubaisinde þöyle der: 'suret hemi-zýllest', görünen
her þey gölgedir. Peki Allah yolunun yolcusu, kendisine hangi sýfatý uygun bulacaktýr? Sadýk. Yani, ezeli
ahdine uyan, özü ve sözü doðru olan, Allah'ýn
bildirdiðini doðrulayan kimse. Sýdk sýfatý, aþýklarýn
da sýfatýdýr. Aþýk-ý sadýk terkibine tasavvuf ehlinde
çok rastlarýz.
Altýncý beyit, manayý alabildiðine derinleþtirir:
'Soyunup Senden özge varlýðýmdan
Mücerred âþýk-ý ferzânen olsam'
Þair, Allah'ýn gayrýndan ve kendi varlýðýndan
tümüyle soyunmak, uzaklaþmak istemektedir. Bu,
manzumenin baþýndan beri üzerinde durduðu temanýn ileri düzeylerinden biridir. Sadece Senin âþýðýn olmak istiyorum, diyor. Bu, varlýðý için ihtiyaç
duyduðu tek þeydir. Allah'ýn gayrýndan soyunmak
Bu meydan, Allah
erlerinin, Allah velilerinin
meclisidir. Bu meclise
giren ve kabul edilen
kiþi, artýk, bir 'er'dir,
bir 'yiðit'tir. Hz. Ali
bir kezinde, 'asýl
pehlivan, nefsini
yenendir' buyurmuþtur.
için, insanýn benliðinden geçmesi gerekir. Ýçindeki
dünyevi arzu ve tutkularý, ihtiraslarý yok etmelidir.
Bu durumda, sadece sevgili ve amaç olarak Allah
kalacaktýr geriye. Allah'tan gayrýndan gönlünü alan,
tüm varlýðýyla Rabbine yönelen kul, artýk, O'nun
ahlakýyla ahlaklanmak' için hazýrdýr. Bu, bir tür
hazýrlýk halidir aslýnda. Çünkü daha yolda pek çok
aþama vardýr.
Son beyitte, es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi,
seslendiði Yaratýcý'ya daha yakýn ve içten bir dille
yakarýr:
'Yanýp hicr ü firâkýna Hulûsi
Ne kim ey sevdiðim veya nen olsam.'
Senin hicranýn, ayrýlýðýnda Hulûsi yanmaktadýr. O halde takdir Senin sevdiðin veya baþka bir
þeyin ne olursam olayým, kabulümdür.
Burada bir tevekkül ve rýza makamýndan söz
edilebilir.
Önce beyitlerde sürekli Allah'ý birleyen ve
nefsten vazgeçilmesi gerektiðini vurgulayan Þair,
burada artýk tevhidin son makam olduðu yolculuðun
olmazsa olmaz kurallarýndan birini de va’zeder ve
þiire son verir. Cüz'i iradesini, tümüyle külli iradeye
teslim eder.
Allahualem.
Varlýk sýfatý, varlýðý kendinden ve zorunlu olan Allah'a
özgüdür. Varoluþu Allah'a baðlý olan mevcudata ise
varlýk sýfatý verilmesi doðru deðildir.
Temmuz-Aðustos 2004
17
Somuncu Baba
Tasavvuf
Ýsmail PALAKOÐLU
Tasavvuf Yolunda Mürid
Tasavvuf yolundaki mürid; Allah'a yaklaþmayý arzu edip, kendisine o yönde bir vesile arayan ve o vesileyi de mürþid-i kâmil olarak bilip ona teslim olan ve ondan alacaðý terbiye ile irþad olan süluk ehlidir. Baþka bir
deyiþle saliktir. Sadece Allah'ýn rýzasýna taliptir. Müridin en büyük sýfatý
yokluktur. Yani üzerinde taþýdýðý varlýða ait mevcudatýn cümlesinden vazgeçip, mürþid kapýsýndan girerek o yokluðuyla Allah'a ulaþarak O'nunla
varolmasýdýr. Bunun dýþýnda arayýcý, arzu edici veya murad ediciler hedefleri doðrultusunda birer yolcudan veya birer meþakkat ehlinden öteye
gidemezler. Çünkü Allah'ýn rýzasýnýn dýþýndaki herþey gerçek mürid için
"hiç" ölçüsündedir.
M
ürid kelimesi, çeþitli kalýplarda olmak üzere
Kur'an-ý Kerim'de 143 yerde geçmekte olup,
irade etmek, istemek, dilemek, meyletmek
(Cansýz varlýklar için), bir olayýn vukuuna hazýrlanmak, yaklaþmak gibi manalarý ihtiva eder.
Tasavvuf ýstýlahýnda bu kelime, salik kelimesiyle ayný manada kullanýlýr. "Salik" kelimesi, "giren" lügat anlamýna karþýlýk, terim olarak, bir tarikata girip ilimle deðil, hali ile tasavvufî makamlarda yürüyen kiþi manasýna gelmektedir. Mürid kelimesi de buna yakýn bir manada olmak üzere; nazar, istibsâr ve iradesini sýrf Allah'a yönelten, baðlandýðý mürþid vasýtasýyla edeplenen kiþidir. Eðer
kendisinin bir öðretmeni yoksa, kurtuluþa eremez.1
Kur'an-ý Kerim'de bununla alâkalý olan ayet-i
kerimeler þunlardýr: Bakara, (1) 233; Ahzab (33),
50; Yasin (36), 82; Zümer (39), 4; Feth (48), 11;
Cin (72), 10; Müddesir (74), 31.
Tasavvuf yolundaki mürid; Allah'a yaklaþmayý
arzu edip, kendisine o yönde bir vesile arayan ve
o vesileyi de mürþid-i kâmil olarak bilip ona teslim
olan ve ondan alacaðý terbiye ile irþad olan süluk
ehlidir. Baþka bir deyiþle saliktir. Sadece Allah'ýn
rýzasýna taliptir. Müridin en büyük sýfatý yokluktur.
Yani üzerinde taþýdýðý varlýða ait mevcudatýn cümlesinden vazgeçip, mürþid kapýsýndan girerek o
yokluðuyla Allah'a ulaþarak O'nunla varolmasýdýr.
Somuncu Baba
18
Temmuz-Aðustos 2004
Bunun dýþýnda arayýcý, arzu edici veya murad ediciler hedefleri doðrultusunda birer yolcudan veya
birer meþakkat ehlinden öteye gidemezler. Çünkü
Allah'ýn rýzasýnýn dýþýndaki herþey gerçek mürid
için "hiç" ölçüsündedir.
Mürid kelimesini Osman Hulûsi Efendi de;
Taleb oldur ki anda tâlib olmaz
Mürîd ol kim murâda râgýb olmaz2
þeklinde izah etmiþler ve mürid olan zatýn
herhangi bir arzu, istek, dileði olmaksýzýn bunu
yapmasý gerektiðini beyan etmiþlerdir. Ayrýca da
Mürþid-Mürid iliþkisi hakkýnda da þu beyitleri dile
getirmiþlerdir:
Sensiz dünyâyý ukbâyý,
Gülüm n'idem n'idem n'idem
Hûr u Cennetü'l-a'lâyý
Gülüm n'idem n'idem n'idem3
Varlýk libâsýn soymaya
Hem âr u ýrzý koymaya
Bir pîre candan uymaya
Hâs ma'den olmuþ ol n'idem4
Burada mürþidleri olan Ýhramcýzâde Ýsmail
Hakký Efendi (k.s)'ye ithafen yazýlmýþ bir þiir olduðundan, mürþid ile müridin ayrýlmaz bir bütün
olduðunu ve mürþid olmadan hiçbir nimetin kadr
u kýymetinin bulunmadýðýný ifade etmiþler ve bir
pire uymayýp tâbi olmadýktan sonra insanýn hiçbir
deðerinin olmadýðýný beyan etmiþlerdir. Ýsteyen ve
veren mürþid; talepsiz bir þekilde teslim olan müriddir.
Sen mürîdim deme kim istemiþ murâd anýn
Sen zâkirim deme kim zikr eden o yâd anýn5
mýsralarýndaki esrar, müridin teslimiyetine ve
talebsizliðine, hatta yokluðuna iþaret eder.
Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî'deki bir baþka beyitte ise;
Senden ne isteyem âsitânýna durup ne duâ edem
Ýstemek bilmeyen gedâ senin istenecek duâ senin6
ifadesinde mürþidine teslimiyetini açýkca dile getirmiþtir.
Müridin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar:
1- Temiz bir itikat ve tam bir teslimiyet ile
Mürþide samimî bir þekilde baðlanmak, hiçbir
dünyevî arzu ve istek içerisinde olmamak.
2- Þer'î hukuka ve mürþidine itirazý terk edip
tüm zerreleriyle teslim olmak; Allah ve Resûlullah
(s.a.v.)'ýn emirlerinden hiçbir zaman taviz vermemek gerekir. Hz. Ali (r.a) buyuruyor ki: "Kullarý
Hakk'a götüren bütün yollar kapalýdýr, ancak Rasulullah (s.a.s)'ýn izi üzerine gidenler müstesnadýr."
Ýþte bu noktayý çok iyi kavrayýp Rasulullah (s.a.s)
ve nesebi âlisine gerekli saygý, hürmet, ikram ve
hizmeti yapmak suretiyle matluba eriþilebilir. Büyüklerden birisi Seyyidlerle ilgili olarak þunlarý söylemiþtir: "Seyyidlerin bulunduðu memlekette ben
oturamam. Zira Allah'ýn Rasulü (s.a.s)'ne baðlý bir
nesepten gelmenin þerefini taþýyanlara, layýk olduklarý ta'zimi gösterememekten korkarým." Bir
gün Ýmam-ý Azam Ebu Hanife Hazretleri ders verirken, oturduklarý yerden birkaç kere ayaða kalktýklarý görülmüþ… Sebep: Avluda küçük çocuklar
oynuyor ve aralarýnda seyyidler bulunuyor. Koca
Ýmam bunlarý her gördüðünde ayaða kalkýyor.
3- Mürþide itiraz edilmemelidir. Ýtirazýn çaresi yoktur, zararý ise müridin üzerine cârî olan
feyzin kapanmasýdýr. Tedavisi de mümkün deðildir. Bunun için de tüm emirlere harfiyen uymak
gerekir.
4- Mürid kendi ahvâl ve durumunu mürþide
açmalý onun tavsiyesi ve emirleriyle hareket etmelidir. Çünkü mürþid tabib-i hâzýktýr. Müridin dertlerine ancak o çare olabilir. (Mürid kendi benliðiyle hareket etmemeli, emir üzerine davranmalý,
tavsiyelere uymalýdýr.)
5- Mürid, Mürþidin söylediði sözleri tevil etmeden ve geciktirmeden yapmalýdýr. Zira tevil ve
geciktirme kendisi için zararlara sebep olur.
6- Mürþidin telkin ettiði zikir ve emirleri tam
olarak uygulamak, fazlasý ve azýný yapmamak gerekir. Zira feraset-i þeyh Cenab-ý Allah'ýn nurundandýr.
7- Mürid kendi nefsini tüm yaratýlanlardan
aþaðý görüp, hürmet ve ta'zimde kusur etmemelidir.
8- Müridin Hakk'tan gayrý hiçbir talebi olmamalý, mürþidinin emrine mûti ve münkad olmalý
kýdemli olan müridana itaat etmelidir. (Ýsterse kendi ilim ve ameli ondan fazla dahi olsun.)
9- Mürid, münazara (tartýþma), mübahase
(bahse girme) ve cidali terk etmelidir.
10- Mürþide bir kimse bir sual ederse mürid
söze karýþmamalý müsaade edilmeden konuþmamalýdýr. Konuþulmasýna izin verilirse bulunduðu
mecliste sesini kýsarak konuþmalýdýr.
11- Müride verilen bir iþi mürid seve seve
isteyerek cân-ý gönülden yapmalý; mürþidinin bulunduðu yerde onun tavýr ve hareketlerine göre
hareket etmelidir.
Þeyh Taceddin-i Hindî en-Nakþýbendî (k.s.)
Nâciye-i Kübrâ adlý eserinde þöyle buyuruyor: "Ey
kardeþ iyi bil ki, mürþidin hukukunun bazýsý ancak
güzel edep ve riayetle teyessür eder. Tarikat mürþidlerine ta'zim, mürþidlerin hukukunun büyüklüðündendir. Ta'zimde ihmâl, hüsrana götüren bir
kusurdur. Zira mürþid için manevî babalýk nisbeti
vardýr."
Temmuz-Aðustos 2004
19
Somuncu Baba
12- Mürid, bedeni ve kalbiyle amel etmelidir.
Sözle yapmamalýdýr. Müridin sermayesi muhabbet
ve teslimiyettir.
13- Mürid, lokmanýn helalini aramalýdýr. Haramdan uzak durmalýdýr. Dili haramda olursa
ameli vefa etmez. Çok konuþmak ve aðyar arasýnda bulunmak müride zarar getirir. Hz. Ebubekir
(r.a.) çok zaman mübarek aðýzlarýna çakýl taþý koyarlar "Bunlar benim fazla konuþmama mani oluyor." buyururlardý.
14- Müridin hâl, hareket ve tavýrlarý tarik-i
aliyyeye uygun olmalý, kendi hâli baþkalarýna örnek olmalý ki, bu sebeple diðer kimseler ona imrenerek tarik-i aliyyeye ilgi duyarlar.
15- Mürid, edeb ve adaba riayet etmeli þeriat ve tarikata uymayan her türlü fiilden kaçýnmalýdýr.
16- Mürid, hiç kimseye su-i zan (kötü düþünce) beslememeli, kimseyi hakîr görmemelidir.
Her iþ, hâl ve durumda adaletten ayrýlmamalýdýr.
17- Mürid, mürþidini en kýsa zamanda ziyaret etmeli; ziyarete gidemeyecek durumda olanlara yardýmcý olmalý; feyz-i Rabbanîden yararlanmayý bilmelidir.
18- Mürid, kendi mürþidinden baþkasýna
meyledip oraya yönelmemeli, baþka yer ve sohbetlere gitmemeli; kendi mürþidinin sohbetine
devam etmelidir. Tüm hareketlerini mürþidinin
Somuncu Baba
20
Temmuz-Aðustos 2004
dediði gibi yapmalý; mürþidini Resûlullah (s.a.s)'ýn
vekili olarak bilip hareket ve davranýþlarýný bu þekilde düzenlemelidir. Mürþidine verdiði ahde göre
davranmalý; riayetkâr olmalý, benlik duygusu ile
hareket etmemelidir.
19- Mürid sohbetlere devam etmeli ve sohbet âdâbýna göre hareket etmelidir.
Mürþidini ziyaret etmeden önce mümkünse
gusül abdesti, mümkün deðilse de normal abdest
almasý; önceki yaptýðý günahlara piþman olup tevbe etmesi; gönlünü temiz tutup ziyarette bulunmasý gerekir. Mürþidin elini öptükten sonra geri
geri çekilmeli; mürid kesinlikle arkasýný mürþide
dönmemelidir. Ýzin verilmedikçe konuþmamalý;
sükut üzerine oturmalýdýr. Ýzin verilse dahi az konuþmalý; sesini yükseltmemelidir.
20- Ýhvan, ihvanýn derdiyle dertlenmesi gerekir. Çözümü mümkünse problemleri çözmesi,
ihvana yardýmcý olmasý ve can-ý gönülden sevmesi gerekir. Mevlâna Hazretleri (k.s.) arkadaþ tanýmýný yaparken þöyle tarif eder: "Kýtlýkta bir arkadaþýnýzýn elinde bir ekmek görseniz ve bir parça
isteseniz o da ikiye bölerek çoðunu kendi alsa azýný size verse onunla arkadaþlýðý býrakýnýz. Çoðunu
size verse azýný kendi alsa onunla arkadaþlýk yapýlýr, arkadaþlýða devam ediniz." Ayrýca Reþahat'ta þu
anlatýlýr: "Bir gece Hoca Baki’nin acýsý vardý. Uyuyamadý. Ben de onun acýsý yüzünden uyuyamadým. Alâkalý olduðu insanýn acýsýndan ýstýrap duymayan insan, son derece katý ve kabadýr. Bu yolda
olanlara gerektir ki, canlýlardan hangisine bir ýstýrap gelse, aynýný kendi çekecek kadar incelmiþ olsun…"
Müridin bir baþka ifade þekli de derviþ demektir. Derviþlik, tarikata mensubiyet manasýný
ifade eder. Derviþlik, Ýslâm'a baðlanmakla olur.
Ýslâm'ýn ihlâsla, sýdk ile takva, vera üzere yaþanmasýna derviþlik denir. Derviþlikte fakirlik þartý koþan mutasavvýflar olduðu gibi, Hoca Ubeydullah
Ahrâr Taþkendî (k.s.), Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.),
Sadreddin-i Konevî (k.s.) gibi zenginliðiyle tanýnmýþ sufîler de vardý. Zühd, bunlara, göre malýn
cepte bulunmasý; fakat kalpte bulunmamasýdýr.
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî (k.s.) de buna yakýn
bir izah getirir: Dünya, Allah'tan gafil olmaya derler. Yoksa gümüþ, kumaþ, oðul ve haným sahibi olmak deðildir. Din yolunda sarfetmek üzere malýn
bulunursa, bu þekildeki bir mal için Hz. Peygamber (s.a.s) "Helâl mal, sahibi için ne kadar iyidir" buyurmuþtur. Su, geminin içinde bulunursa
onu batýrýr, altýnda bulunursa onu selâmetle yürü-
tür. Sen de (gemi gibi) mal sevgisini ayaklarýnýn
altýna alabilirsen, seyr ü sülük denizinde selâmetle
yüzersin. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine
yaþama biçimi olarak zühdü ve fakrý seçerek, "Fakirlik benim öðüncümdür. Ben onunla öðünürüm"
demiþtir. Kendisi Müslümanlarýn lideri olarak, her
türlü dünyevî zenginlik fýrsatlarý elinin altýnda
iken, bilinçli olarak fakirliði seçmiþ; hattâ sevgili
eþlerinden bir kýsmýnýn bu yönde biraz sýzlanmasý
üzerine, "îlâ ve tahyîr" denilen olayda görüldüðü
gibi, onlarý dünya veya ahiret (yani zengin olmak
ve fakir yaþamak) konusunda seçim yapmak için
serbest býrakmýþ; onlardan bir ay kadar uzak kalmýþtý. Sufîlerin fakrý bilinçli olarak seçmesinde, Hz.
Rasulullah (s.a.s)'ýn bu tavrýnýn önemli etkisinin olduðu þüphesizdir. Ancak, bu fakirlik, meskenet,
zillet, tembellik manasýnda bir fakirlik deðildir. Yine Ashab-ý Suffe'nin yaþadýðý fakr ü zaruret hali,
ayný esprinin bir baþka vechesini teþkil eder. Derviþlik, bu yönüyle büyük bir feragat gerektirir, zor
bir meslektir.7
Bir gün Gürün Gökpýnar Gölü'nün yanýnda
sohbet edilirken Osman Hulûsi Efendi taþa yaslanýr. Bunu gören bir arkadaþ, ceketini çýkarýp Osman Hulûsi Efendi'nin sýrtýna koymak ister. O da:
"Ýstemez oðul" der ve hemen kalem defter çýkarýp
bir þeyler yazmaya baþlar. Daha sonra yazdýðý þiiri
okutturur.8 Defterine þunlarý yazmýþtýr:
Derviþin yastýðý katý taþ gerek
Yediði eleksiz arpa aþ gerek
Yolda yalýn ayak açýk baþ gerek
Menzîl-i maksuda erem der ise
iken gönül yârda olmalýdýr.
Abdülhalik Gucdevanî Hazretleri (k.s): "Halktan aðýrlýðý kaldýrmak gerek bu da ancak helal
kazançla olur!" buyurmuþlardýr. Hacegan yolunda
el, helâl kârda gönül ise doðrudan doðruya yârdadýr.
"Þýn": Þirk koþmamak, ortak koþmamak gerekir. Nefse uyarak hareket etmemek þarttýr.
Osman Hulûsi Efendi misafir olduðu bir evden çýkarken hizmet eden bir arkadaþ ayakkabýlarýný kapýnýn eþikliðinin üzerine koyar. Ayakkabýyý kapýnýn eþikliðinde görünce, eðilerek ayakkabýyý alýp, dýþarý koyar. Ayakkabýsýný giyerken de
hizmet eden arkadaþa hitaben buyurur ki: "Eþiklik
demek derviþ demektir, onun için biz eþikliðe basamayýz."10 Bu kelam onun insana, tasavvufa, ihvana olan sevgi ve baðlýlýðýnýn bir iþaretidir.
Derviþin nasýl olmasý gerektiðini ve derviþ
olmanýn özelliklerini Osman Hulûsi Efendi "derviþ
ol derviþ" redifli bir þiirinde þöyle dile getirir:
Yoklukla yürüyüp yüzü hâk ola
Su gibi eriyip özü pâk ola
Derd ile sînesi çâk ü çâk ola
Cemâl-i dilberi görem der ise9
Özellikle derviþ kavramýný çok iyi anlamak,
bu sözün gereklerini hayatýmýzda tatbik etmek
þarttýr. Osman Hulûsi Efendi, Dîvân-ý Hulûsi-i Darendevî'de derviþi o kadar mükemmel açýklar ve
tanýmlar ki bu sözleri anlamak, kavramak ve uygulamak yeterlidir.
Eski kaynaklarda ise dal, ra, vav ve þýn harfleriyle yazýlan derviþ kelimesinin izahý þu þekildedir.
"Dal": Dünya iþlerinden uzak kalma, madde,
para peþinde hýrsla koþmama, verilen rýzka razý
olmadýr.
"Ra": Riyakar olmama yani tüm iþ ve davranýþlarda içinin dýþýna uymasý.
"Vav": Vird sahibi olma. Her hal ve anda Allah'ý anma, onunla beraber olma. El helal kârda
Ey hâcý fýþfýþ bu nice gidiþ
Hamsýn hamsýn piþ dervîþ ol dervîþ
Soyun varýndan dervîþ ol dervîþ
Sýyrýl ârýndan dervîþ ol dervîþ
Aþka yan tutuþ deme düz yokuþ
Yâra var kavuþ dervîþ ol dervîþ
Terk-i kâl eyle kesb-i hâl eyle
Yað u bal eyle dervîþ ol dervîþ
Dinle ey hödük çýkmadan zödük
Çalmadan düdük dervîþ ol dervîþ
Hulûsî özüm sanadýr sözüm
Ey iki gözüm dervîþ ol dervîþ
Ey Hulûsî gel eyleme cedel
Gelmeden ecel dervîþ ol dervîþ11
DÝPNOTLAR
1- Cebecioðlu, Ethem, Tasavvuf
Terimler ve Deyimleri Sözlüðü,
s. 285, Rehber Yay., Ankara,
1997.
2-Ateþ, es-Seyyid Osman Hulûsi,
Dîvân-ý Hulûsî-i Dârendevî
(Hazýrlayanlar: M. Muhsin
Kalkýþým/Lütfi Alýcý/Ahmet
Yenikale), Es-Seyyid Osman
Hulûsi Efendi Vakfý Yayýnlarý, 2.
Baský, Ankara, 1997. c.I, s.111.
3- A.g.e, c. I, s. 216.
4- A.g.e, c.I, s. 213.
5- Ateþ, Dîvân, c.I, s. 163.
6- Ateþ, Dîvân, c. I, s. 170.
7- Cebecioðlu, Ethem, a.g.e., s.
217-218.
8- Somuncu Baba Araþtýrma
Kültür Merkezi Arþivi,
Röportajlar Dosyasý, nr. 9/23.
9- Ateþ, Dîvân, 1. Baský, s. 206.
10- S.B.A.K.M. Arþivi,
Röportajlar Dosyasý, nr. 9/24.
11- Ateþ, Dîvân, c. I, s. 135.
Temmuz-Aðustos 2004
21
Somuncu Baba
Kitap
Prof. Dr. Mehmet AKKUÞ
Gönüller Sultaný
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Kitabý Hakkýnda
Tarihimizde eserleri ve hizmetleriyle tanýnmýþ pek çok âbide
þahsiyet vardýr. Bunlar yapmýþ
olduklarý hizmetler, yetiþtirdikleri müritleri ve öðrencileriyle,
býraktýklarý bir çok eserleriyle
günümüze kadar hâlen tesirleri
devam eden kiþilerdir. Doðup
büyüdükleri, tahsîl için gittikleri
ve hizmet verdikleri çeþitli yerlerde insanlar üzerinde pek çok
olumlu etkileri olmuþ, onlarýn
gönüllerinde taht kurarak, barýþ
ve kardeþlik ortamýnýn doðmasýna, milletin kültür
düzeyinin artmasýna ve yardým
hislerinin çoðalmasýna katkýda
bulunmuþlardýr.
H
orasan'dan gelerek Anadolu ve Rumeli coðrafyasýndaki ahâlînin gönüllerine nüfûz
edip, hizmet kervânýný geniþleten bu gönül
insanlarý âdetâ bulunduklarý þehirlerle özdeþleþmiþ
ve oralarýn sâhibi olmuþlardýr. Bu bakýmdan belli
baþlý þehirler anýlýnca hemen oranýn kültürel ve manevî hayatý üzerinde etkileri olan bu þahsiyetler hatýra gelir olmuþtur:
Ahmed-i Yesevî (1166), (Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmî (Konya - 1273), Hacý Bektâþ-ý Velî (Hacýbektaþ - 1270), Yûnus Emre (Eskiþehir - 1321), Somuncu Baba (Dârende -1412), Emîr Sultan (Bursa 1429), Hacý Bayrâm-ý Velî (Ankara - 1430), Yazýcýoðlu Muhammed Bîcân (Gelibolu - 1453), Akþemseddin (Göynük - 1459), Eþrefoðlu Rûmî (1469)
Þa'bân-ý Velî (Kastamonu - 1568), Aziz Mahmûd-ý
Somuncu Baba
22
Temmuz-Aðustos 2004
Hüdâyî (Ýstanbul - 1628), Ahî Evren (Kýrþehir1261), Ýsmâil Hakký (Bursa - 1725), Ýbrâhîm Hakký
(Erzurum - 1772), Sezâî-i Gülþenî (Edirne-1738)
v.s. gibi þahsiyetler bu gönül kervânýnýn en baþta gelen ve tesirleri hâlen devam eden temsilcileridir.
Bunlarýn asýrlar öncesinden býrakmýþ olduklarý eserlerin günümüz insanýna mesajlarý olduðu gibi müntesiplerinin hizmetleri ise çeþitli yerlerde hâlen
devam etmektedir.
Ünü ve tesirleri günümüze kadar ulaþan bu mutasavvýflardan biri de Somuncu Baba diye þöhret
bulan Þeyh Hamîd-i Velî'dir. Kendisinin yerine geçen Hacý Bayrâm-ý Velî'den sonra Þemsiyye-yi Bayrâmiyye ve Melâmiyye-yi Bayrâmiyye diye iki kola
ayrýlan tarîkatýn kollarý Afrika ve Balkanlara kadar
uzamýþtýr.
Somuncu Baba ve kendisinden sonra gelen mutasavvýflar bir taraftan padiþahlara kadar ulaþýp, kendilerine ve þehzâdelere musâhip olmuþlar, diðer taraftan da ekmek fýrýný ve burçak tarlasýndaki insanlarla yakýn alâka kurarak onlarý irþâd etmiþlerdir.
Hem halkla beraber olup mütevâzi yaþamýþlar, hem
de idârecilerden mevki, makam ve dünyalýk bir þey
beklemeden onlara hayrý tavsiye etmiþlerdir. Öte
yandan Akþemseddin gibileri de insanlarýn hem maddî hastalýklarýný tedâvî etmiþler, hem de rûhlarýný,
kalplerini tasfiye ve tezkiye etmiþlerdir.
Nakþibendî tarîkatýnýn prensiplerinden olan
"Halvet der-encümen" düstûruna baðlý kalarak toplumun içinde bulunmuþ, ancak toplumdan uzak yaþamýþlardýr.Yine bir baþka Nakþýbendî büyüðünün ifadesiyle, zikir ve fikri insanlara hizmetin olmadýðý,
avâmýn uykuda bulunduðu teheccüd ve seher vakitlerinde yapmýþlar, gündüz ise normal yaþantýlarýna
devam ederek insanlara hizmeti esas almýþlardýr.
Böylece "Ýnsanlarýn en hayýrlýsý onlara faydalý olandýr." ve "Kavmin efendisi onlara hizmet edendir."
meâlindeki peygamber tavsiyelerine de gerçekten
baðlý kalmýþlardýr.
Bu hizmet kervânýnýn 20. yüzyýldaki temsilcilerinden, âdetâ Sivas ve Dârende'yle özdeþleþmiþ iki
önemli þahsiyeti, Ýsmail Hakký Toprak ve Osman
Hulûsî Ateþ Efendileri görmekteyiz.
1914-1990 yýllarý arasýnda yaþayan Osman Hulûsî Efendi, þeyhi Ýhrâmcýzâde Ýsmail Hakký Toprak
Efendi (1880-1969)'den aldýðý maddî ve manevî hizmet aþkýný Dârende'de baþlatmýþ, irþâd ve hizmetle
geçen örnek hayatý, kendisinden sonra gelen Hâmid
Hamîdeddin Efendi'yle ayný hýzla ve daha geniþ alanlarda devam etmektedir.
Ýsmail Palakoðlu tarafýndan hazýrlanan elinizdeki bu eser Osman Hulûsî Efendi'nin hayatý, yapmýþ
olduðu çeþitli kültür ve hayýr hizmetlerini en güzel
þekilde ortaya koymaktadýr. Bu eserden anlaþýlýyor ki
kendisinden sonra kurulan vakfýn hizmetleri sâdece
Dârende ve cami ile sýnýrlý kalmamýþ, bir çok þehirde
kütüphâne, okul, yurt, târihî eserlerin tamir ve onarýmý, çevre düzenlemesi ve daha bunlar gibi farklý kültürel etkinliklerle devam etmektedir.
Bu eserle; hem Osman Hulûsî Efendi'nin kendisinin ve âilesinin hayatý, eserleri, hem de kendisinden sonra, vakfýn faâliyetleri gözler önüne serilmektedir. Bu vesileyle Es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi
Vakfý Baþkaný Hamid Hamideddîn Efendi'yi ve bu
deðerli çalýþmasýndan dolayý Ýsmail Palakoðlu'nu
tebrik ediyor ve hizmetlerinin devâmýný Cenâb-ý
Hak'tan niyâz ediyorum.
Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi, Ýsmail Palakoðlu, Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi Yayýnlarý, 597 Sayfa,
Ankara 2004, ISBN:975-97976-5-8
Hulûsi Efendi
Hulûsi kalp ile kapýna geldim,
Hakkýn has kulusun inandým bildim,
Ben ki uzaklarda bir garip güldüm,
Hulûsi Efendi caným efendim.
Darende'ye doðan aysýn güneþsin,
Ýlim ocaðýnda sevgiye eþsin,
Ulaþtýr sevgim baðrýmý deþsin,
Hulûsi Efendi caným efendim.
Kurulmuþsun þelalenin bendine,
Karýlmýþsýn Tohma çayýn rengine,
Ruh göðe yükselir nefis engine,
Hulûsi Efendi caným efendim.
Seyyit'lerden soyun gelir yüceden,
Seher vakti yol bulursun geceden,
Sorulursun dost arayan niceden,
Hulûsi Efendi caným efendim.
Otuz yapraklý gül konmuþ baþýna,
Darende'yle deðmiþ binler yaþýna,
Adýný yazmýþlar hece taþýna,
Hulûsi Efendi caným efendim.
Peygamberden el uzattýn ellere,
Ýlahi aþk ile sundun güllere,
Uzak diyarlardan düþtük yollara,
Hulûsi Efendi caným efendim.
Sevgiyi yoðurdun temiz özünde,
Kelimeler bala döndü sözünde
Dünyanýn cevheri yoktu gözünde,
Hulûsi Efendi caným efendim.
Hedefin yüksekte yüreðin engin,
Tevhitle dolusun azýðýn zengin,
Nadide bir kulsun ulular dengin,
Hulûsi Efendi caným efendim...
Rabia BARIÞ
Temmuz-Aðustos 2004
23
Somuncu Baba
Altýn Silsile
Necmettin SARIOÐLU
Mevlânâ Ziyaüddin
Hâlid-i Baðdâdî (K.S)
Geçen Sayýdan Devam
Mevlânâ Hâlid hazretleri Süleymaniye'de bir
zaviye yaptýrarak, ümmet-i Muhammed'i irþada devam ettiler. Çok büyük âlimler, çok büyük üstadlar
gelerek, onun feyzinden ve bereketinden kendi yarýmlarýný tamam ederek, mürþid sýfatýyla tekrar
memleketlerine dönmüþlerdir. Bazýlarý, deðiþik beldelere irþada memur edilmiþtir. Bunlaran Urfalý
Þeyh Hafýz, Kürbüzlü Þeyh Ahmed, Erzurumlu Feyzullah Efendi ve Baðdat müftüsü Esad Sadrettin
Efendi gibileri sayýlabilir. Böylelikle Harem-i Þerif,
Þam-ý Þerif, Kudus-ü Þerif, Halep, Baðdat, Basra,
Antep, Diyarbakýr, Hindistan, Afganistan, Daðýstan,
Maveraünnehir, Mýsýr, Amman, Maðrib ve sair þehirler ve memleketler, Hâlid-i Baðdâdî'nin nuruyla
nurlandýlar. Himmetleri ve nüfuzlarý diyardan diyara
hükmeder olmuþtur. Hatta Maðrib memleketinden
gelip, yetiþen Muhammed Maðribi, Cisli Abdullah
Efendi ve Þeyh Abdurrahman el Ruzbahai gibi ulemalar onun dergâhýndan inabe alarak, mürþid sýnýfýna geçmiþlerdir. Bunlardan Baðdat Müftüsü Þeyh
Sadrettin (k.s.) buyurdular ki: "Eðer bana þeyhim
Hâlid hazretleri : - Þu süt kabýný al, çarþý pazar süt
sat dese kesinlikle emirlerine uyar, müftülüðü terkeder, sütçülük yapardým." Hâlid-i Baðdâdî hz.leri bu
irþadlarla beraber zamanýmýza kadar eriþmiþ olan
Hatm-i Hacegan'ý baþlatarak, tarikat-ý aliyyede tescil
edilmesi icabeden noktalarýný ve kurallarýný belirlemiþtir. Yalnýz, tarikatýn bu kaidelerini belirlerken
aldýðý ölçüler ve kullandýðý kýstaslar, Kur'an ve sünnete dayanýr. Zira itiraza yer býrakmamak için þeriatý aliyyeye kesinlikle uymuþtur ve uymayý da emretmiþtir. Bunun içindir ki, devrin en büyük fýkýh alimlerinden olan Ýbni Abidin kendisine intisab etmiþ ve
kelâm ilmini hazreti pîrden tamamlamýþtýr. Merhamet ve cömertlikte devrinin sultanýydý. Bu hususta
bir kaç örnek vermek zorundayýz. Baðdat'da iyiliði
ve faziletiyle tanýnan Ýbrahim-i Berzenci vefat etmiþti. Arkasýnda borç býrakmýþtý. Alacaklýlar para
için Ýbrahim Efendi'nin oðlu Muhammed Efendi'yi
sýkýþtýrýyorlardý. Paralarýna karþýlýk Berzençlilerin
Somuncu Baba
24
Temmuz-Aðustos 2004
evini ve ölen zatýn evini istiyorlardý. Meseleye vakýf
olan hazreti pîr; borcu ödeyerek, o zatýn hacetini giderdi. Baþka bir kerametleri ise; Üstadýn Baðdat'da
Hacý Muhammed isminde servet sahibi bir müridi
vardý. Nasýl olduysa servetini kaybederek büyük bir
miktar da borçlanmýþtý. Nihayet Baðdâdî’ye müracaat ederek: - Efendimiz! Dýþarý çýkacak yüzüm kalmadý. Çok borçlandým. Himmet buyurun. Hazreti
pîr, bir ay sabretmesini istedi. Sabýra takatý olmadýðýný belirten müride buyurdu ki: - Oturduðun hasýrý
kaldýr, istediðin kadar al. Borçlu mürid, hasýrý kaldýrdýðýnda bir altýn görmüþtü. Emir üzerine onu aldý.
Yerinde bir daha gördü. Onu aldý bir daha gördü.
Derken, aldýkça çoðalan altýnlardan borucunu ödeyecek ve hatta kendisine de biraz sermaye kalacak
þekilde ihtiyacýný giderdi. Ne varki, Hâlid-i Baðdâdî
hazretleri hiddetlenmiþtir. Onun hiddetini kýzaran
yanaklarýndan anladý. Ayaklarýna kapanarak hiddeti
geçinceye kadar kalkmadý. Ne varki; her devirde olduðu gibi onun da devrinde bulunan inkârcýlar; alaylarýna ve aleyhteki hareketlerine devam etmiþlerdir.
O alaycýlardan bir kaçý bir gün, hatm-i hacegân'ý alaya almak maksadýyla bir halka halinde oturdular ve
içlerinden birisi alay etmek için taþ daðýtmaya diðer
birisine yönelince, o anda cinnet getirerek elbiselerini yýrtmaya baþladý. Anadan doðma çýplak bir halde
çöllere düþmüþtü.
Hâlid-i Baðdâdî bir yaz günü sahraya çýkmýþtý.
Müridleri ve halifeleriyle beraber otururken deliren
zatýn çocuklarý ve akrabalarý yanýna gelerek aðlamaya baþladýlar. O zatýn affýný istemeleri üzerine, Halifelerinden Baðdatlý Musa Cuburi'ye dönerek; -Hemen mecnuna git ve onu o cinnetten kurtar. Adý geçen halife oraya giderek, o çarpýlmýþ kiþiyi himmetleriyle eski sýhhatine dönderdiler. Bir daha böyle bir
harekette bulunmamak üzere tövbe istiðfar etmesini
kendisine telkin ettiler. Mühim Nokta: Yukarýda anlatýlan menkibeden anlaþýlacaðý üzere, tarikatýn
adet-i kadimesinden olan yahut rüknünden veya
içeriðinden bir bölüm olan (zikir, evrad, hatme v.b.)
Cehalet ilmin düþmaný
olduðu için, haset ve
kýskançlýk gibi menfi
unsurlar da buna
eklenince ilme ve olgun
þahýslara saldýrý da
kaçýnýlmazdýr.
herhangi bir mevzuda alay veya onu basite alarak
tenkit veya yermenin kiþilere hiçbir faydasý yoktur.
Bilakis görüldüðü gibi zararý vardýr. Gerçi kemâl
erbabýný eksik olanlar çekemezler. Yarasýnýn kusuru
kendi gözünde deðil, güneþte aradýðý gibi. Cenab-ý
Hakk'a yakýn olmuþ velîlerin ve mürþidlerin nezaret
ettiði tarikatlarla alay etmek, insaný piþmanlýða ve
içinden çýkmasý çok zor olan hallere düþürür. Hâlbuki pîranýn ifadelerinde; Hatm-i Havace'nin bir
belde üzerindeki bir takým afet ve belalardan en az
yedisini bertaraf edeceði inanýþýný ortaya koymuþlardýr. Bunun gerçekliði Hatm-i Havace okunan
memleketlerdeki afetlerin görülmemesiyle ortaya
çýkmýþtýr. Zaten Hatm-i Havace'lerde istiðfarla beraber dua, sure ve salavat-ý þerifeler okunmaktadýr.
Peþinden de münacaat yapýlýr. Bu mevzu sadece
Hatme'ler için deðildir. Ýslâm'ýn hangi hükmüyle
veya hangi güzelliðiyle alay edilirse edilsin, o alayý
yapmak cesaretini gösterenlerle Cenab-ý Allah'ýn cezalandýracaðýný belirten þu ayet-i celile Bakara suresinde açýk ve nettir: "Gerçekte Allah onlarla alay
eder de azgýnlýklarýndan onlara fýrsat verir, bu yüzden onlar bir müddet baþýboþ dolaþýrlar" (Bakara 15)
Hâlid-i Baðdâdî hazretleri keþif ve keramette
eriþilmez noktalara çýkmýþtýr. Kendileri ilimde de
hududu olmayan bir derya gibidir. Cehalet ilmin
düþmaný olduðu için, haset ve kýskançlýk gibi menfi
unsurlar da buna eklenince ilme ve olgun þahýslara
saldýrý da kaçýnýlmazdýr. Ýþte Süleymaniye'nin kýskanç bazý alimleri, Iraklý alimlerin müderrislerinden
sayýlan Yahya-i Meruzi'ye bir mektup yazarak, Hz.
Þeyh hakkýnda propagandaya baþladýlar. Mektubun
mahiyeti þudur "Dünyanýn en büyük din alimi; delilimiz, þeyhimiz Yahya Efendi'yedir. Allah (c.c.)
Müslümanlarý size vereceði uzun ömürle nimetlendirsin. Memleketimizde Þeyh Hâlid isminde bir
zat meydana çýktý. Hindistan'a gidip geldikten sonra,
büyük velilik ve mürþidlik davasýnda bulundu. Din
ilimlerini öðrendikten sonra sapýklýðý seçti. Biz ise,
onu susturmaktan aciz kaldýk. Ey efendimiz! Buraya
teþrif ederek onun sapýklýðýný yok edip, onu susturmanýz gerekir. Gelmeyecek olursanýz, bütün insanlara ve þehirlere sapýklýðýný yayacaktýr. Allah'ýn selamý, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun." Bu mektubu alan Yahya-i Meruzi, talebeleriyle bir bineðe
binmiþ olarak Süleymaniye'ye yöneldiler. Þehrin
âlimleri ve etraftaki bütün büyükler, onu karþýladýlar. Nihayet Yahya-i Meruzi hazretleri Þeyh hazretlerinin huzuruna çýktýlar. Hz. Þeyh onu ayakta
karþýladý. Müsafaha yaparak, yanlarýna oturttular. O
esnada Yahya-i Meruzi'nin kalbinde ilmi bir kaç ince
mesele vardý. Daha o aðzýný açmadan; Hâlid-i Baðdâdî, onun kalbinden geçen bu ince meselelerin tamamýný cevaplandýrdý. Bunun üzerine, o koskoca
âlim Hâlid-i Baðdâdî’den af diledi ve ona intisab
etti. Daha sonralarý Hâlidiye tarikatýnýn en kýymetli
þahsiyetlerinden birisi oldular. Onun hizmetini yerine getirmesi için Ýsmail-i Berzenci hazretlerini
görevlendirdiler.
Tarikat-ý aliyyenin temel esaslarýndan birisi
mürþide kayýtsýz teslimiyettir. Öyle bir teslimiyet ki;
onun içerisinde zatýn malik olduðu varlýklarýn tamamý yok olur. O yokluðun mihverinde de Hakk'ýn
kendisi tezahhür eder. Gölgede yatanýn gölgesi olmaz. Zira sulta sahibi verdiði vazifeyi kendi kudreti
ve himmetiyle yaptýrýr. Müridin o mevzuda hiçbir
ihtiyarý ve muradý yoktur. Keza müride verilen evradýn ve ezkârýn getirdiði cümle güzel hallerin oluþmasý, yine o mürþidin kimya nazarýndan ibarettir.
Velev ki mürid hilafet makamýna kadar çýksýn. Veyahut velayetin zirvesinde olsun. Gönlüne getireceði
en küçük bir maðruriyet veya enaniyet onu mahvetmeye kâfidir. Zira Cenab-ý Hakk'ýn birinci derecede
sevmediði kullarýn baþýnda gurur, kibir ve enaniyet
sahipleri gelir. Çünkü bu üç maddenin Allah (c.c.)'ýn
muhalefetine açacaðý yol þirktir. Ýþte arif-i billahýn
þiddetle kaçýndýðý husus budur. Çünkü bütün günahlarýn affý mümkündür ama þirkin (Allah'a ortaklýk koþmak) affedilmesi asla ve asla mümkün deðildir. Bir mürid, sebepli veya sebepsiz, makul veya
gayr-i makul vazifesinde, ibadetinde eksiklik yapabilir. Bunu itiraf edip, tevbeyi nasuh ile de tevbe
ettikten sonra, o eksikliðin affedilmemesi kabil deðildir. Zira Cenab-ý Hakk baðýþlayýcýdýr. Onun bu
Temmuz-Aðustos 2004
25
Somuncu Baba
Hâlid-ii Baðdâdî (k.s.) hazretleri cömert, güzel ahlaklý,
halkýn eziyetlerine karþý sabýrlý, açýk ve tatlý sözlü,
azimetle amel etmeyi seven, ihtiyatý elden býrakmayan, yetim ve dullarý himaye eden, Allah yolunda
kýnayanýn kýnamasýndan korkmayan bir gönül eriydi.
maðfiret edici sýfatý da günahkâr kullarýnýn üzerinde
tecelli eder. Ey insan! Varlýðýndaki esasýn iki damla
sudan ibaret olduðunu unutmamalýsýn. Aczi bilmek
erdemdir. Gerek mürid ol, gerek salik ol, gerekse
malik ol; sana verilen iyi halden dolayý tekebbüre
kapýlma. Çünkü bunun en acý örneðini dergâhtan sürülen ibliste görmelisin. O da büyüklük hayaline kapýldý da sonsuza kadar lanetlendi. Allah (c.c.) cümle
ihvan-ý dini enaniyetten muhafaza buyursun. Baðdat
defterdarý Davut Paþa memuriyetine gitmezden evvel ders verirlerdi. Bu zat Baðdat'dan kaçarak Þehrizor'a geldi. Burada 15 sene Þeyh Abdullah-i Haydari'nin babasýndan akli ve nakli ilimleri öðrenerek
icazet aldý. Hocasýyla arasýnda derin bir muhabbet
vardý. Ýþte bu zat için Baðdat valisi Said Paþa rencide
edici bazý muamelelerde bulunmuþtu. Bu zatýn yanýnda bulunan küçük oðlu Sýbgatullah'ý büyük oðlu
Þeyh Abdullah'a göndererek: - Aðabeyine selam
söyle. Gidip gelmeye gücüm yoktur. Ýçinde bulunduðum bu zulmü ve Said Paþa'nýn bana ettiði hakaretleri tabiplerin sultaný Hâlid-i Baðdâdî efendimize
arzetsin. Buyurdu ki: - Babanýz benim þeyhimin oðludur. Yatsýdan sonra beraber ziyaretine gidelim.
Yatsý namazýný eda ettiler ve adý geçen zatýn yanýna
gelerek, bir müddet hoþsohbet ettiler. Ve sözün nihayetinde Hâlid-i Baðdâdî; - Biz þeyh olmadýk. Ve keramet sahibi de deðiliz. Allah'ýn ilminden bir parça
nasibimiz vardýr. Size haber vereyim ki; 15 güne
kadar Davut Paþa gelir, Baðdat valisi olur ve Said
Paþa'yý da kale içinde boðdurur. Telaþlanmayýnýz,
gönlünüzü ferah tutunuz. 15 gün sonra onun söyledikleri aynen çýkmýþ ve Davut paþa, Said Paþa'yý
boðdurmuþtur. Mevlânâ Hâlid hz.leri halife ve müridleriyle beraber Baðdat'dan Þam-ý Þerif'e hicret
ettiler. Þam yakýnlarýnda Þemmer kabilesinden bazý
hâyâsýzlar, onun kafilesini soymaya kalktýlarsa da,
onun heybetinden korkarak zarar veremediler.
Hâlid-i Baðdâdî (k.s.) hazretleri cömert, güzel
ahlaklý, halkýn eziyetlerine karþý sabýrlý, açýk ve tatlý
sözlü, azimetle amel etmeyi seven, ihtiyatý elden býrakmayan, yetim ve dullarý himaye eden, Allah yolunda kýnayanýn kýnamasýndan korkmayan bir gönül
Somuncu Baba
26
Temmuz-Aðustos 2004
eriydi. Kendisinde taþýdýðý bu vasýflarýn ihvanlarýnda da olmasýný arzu ederdi. Bu sebeple ihvanlarýna
ve nasihat isteyenlere tarihe mal olmuþ þu nasihatte
bulunmuþtur:
"Size kesinlikle emrederim ki bütün varlýðýnýzla sünneti seniyeye sarýlýp cahiliye adetlerinden ve
bid'atlarýndan sakýnýn. Sufiler hakkýndaki dedikodulara aldýrmayýn. Avam insanlara ülfet etmeyin. Onlardan hangi vesileyle olursa olsun bir þey istemeyin. Çünkü bu, sizin kötülükle itham edilmenize sebep olur. Ýki mefsedet arasýnda çaresiz kaldýðýnýz zaman þüphesi az olanýný seçin. Mesut kiþi, baþkasýnýn
baþýna gelenlerden ibret alandýr. Daha önemli olaný,
az önemli olana tercih ediniz. Veliyy-i emrinizin,
hayýrlý iþlerde muvaffak olmasý için ona dua ediniz.
Dünyaperest tüccarlarý, ulema taslaklarýný, ilmi
halk arasýnda bir makam elde etmek için maþa
olarak kullanan talebeleri, tembellik sebebi ile yüklerini halka taþýtmaya çalýþan asalaklarý, maneviyatý
dünyasýna basamak yapmak için çalýþanlarý tarikata
almayýnýz! Alsanýz da bu tür davranýþlarýna fýrsat
vermeyiniz. Bilesiniz ki bana en sevgili olanýnýz, ehli dünya ile alakasý olmayan, baþkalarýna yük olmayanýnýzdýr. Nitekim tâbileri çoðalanýn þeytanlarý da
çoðalýr. Malý çoðalanýn hesabý zorlaþýr. Tamah ve
þöhret sevgisine tutulan dünyalýðýný artýrmak, makama eriþmek için her þeyi meþru görmeye baþlar. O
dünya ile dinini deðiþtirir.
Zikr-i Kalbiyye devam ediniz! Yolda giderken
de onu býrakmayýnýz! Her iþinizde Allah'ýn kudret ve
kuvvetine iltica ediniz. Âlimlere ve Kur'an hafýzlarýna ikram ediniz. Elinizden geldikce Kur'an kýraatiyle ve en çok fýkýh ilmiyle meþgul olunuz. Kalp huzuru sizi bu iþten alýkoymasýn."
Mevlâna Hâlid-i Baðdâdî’nin çocuklarýndan
bazýlarý kendi saðlýðýnda vefat ettiler. Bunlardan Þehabeddin el Sabi Urfa'da, Bahaeddin Efendi taundan
(vaba) Þam'da, Þeyh Abdurrahman el Sabi ise Bahaeddin Efendi'den sonra vefat ettiler. Dördüncü oðlu
Þeyh Necmüddin’in iki erkek evladý olmuþ ve soylarý halen devam etmektedir. Ancak oðullarýndan
Þeyh Bahaeddin'in ayrýcalýðý vardý. Daha 5 yaþýnda
iken Kur'an-ý Kerim okur, Arapça, Farsça dillerini
çok güzel konuþurdu. Þekil, tabiat ve cömertlik bakýmýndan muhterem babalarýna benzerdi. Ne varki
genç yaþta taun hastalýðýndan vefat ederek, babasýný
hüzünlendirmiþtir. Cenazelerini bizatihi kendileri
kýldýrmýþtýr. Ayný senenin Zilkade ayýnda diðer oðlu
Abdurrahman Sabi de ayný hastalýða tutulmuþ ve kýsa bir süre sonra vefat etmiþtir. Nakþibendi tarikatýnýn teferruatýný ve bilinmeyen bir takým yönlerini
ortaya çýkartan, 160'ý geçkin mürþid olabilecek halifeyi yetiþtiren Hâlid hazretleri; bu tarikat-ý aliyyeyi
Arap, Türk ve Fars âlemlerine yaymýþtýr. Yetiþtirdiði
halifelerin içinde Yahya Meruzi, Ýbni Abidin,
Allame Seyyid Mahmud el Alûsi, Muhaddis Kuzberi, Ýsmail-i Enenari, Ýbrahim-i Fasih, Ebubekir el
Baðdâdî, Abdullah-i Herati, Ýsmail-i Zelzelevi, Hâlid-i Cezeri, Þeyh Memiþ Efendi, Abdurrahim el
Bostani, Þeyh Ahmed-i Kürdi, Muhammed Hani,
Abdullah-i Mekki gibileri sayýlabilir.
Hüseyin Vassaf Efendi Sefine-i Evliya-i Ebrâr
isimli eserinde Mevlânâ Hâlid-i Ziyaeddin Baðdâdî
(k.s.) hazretleri hakkýnda þunlarý yazar:
"Þam'a gittiðimde mahsusen bu zatýn ziyaret-i
âliyyeleriyle þeref-yâb oldum. Türbede kendileriyle
harem-i muhteremeleri medfundurlar. Sandukalarýnýn üzerinde sýrma ile iþlenmiþ pûþide vardýr. Bu
puþide, Sultan II. Abdulhamid'in zamanýnda itinayý
mahsus ile imal olunmuþtur. Sandukalarýnýn baþýnda
beyaz ipekli ýrakiyye ve üzerinde beyaz sarýk vardýr.
Türbe pek ruhaniyetli ve gayet ferah feza olup o
ravzý irfana dâhil olanlar tevhid kokusundan ötürü
ment olurlar. Esnayý ziyarete teveccühüm de fevkalade iltifatýna mazhar olmuþ idim. O andaki geniþlik,
hayat hatýratýmý süsleyen mühim þeylerdendir. 20
Cemaziyelahir 1258 (30 Temmuz 1842) tarihinde bu
türbe inþa olunmuþtur.
Zatý muhteremin hakkýnda Arapça, Türkçe ve
Farsça menakýpnameler yazýlmýþtýr. Âlemi tarikatta
mühim bir yeri vardýr. Zamanýnýn müceddidi addolunarak, þehrahý irfaniyelerine, ilem ve fazilet erbabý
ile aþký muhabbet ashabý sülüke þitaban olmuþlardýr.
Bu muhterem zat, Tariki Nakþibendi'de þube
müessisliði olmadýðý cihedle Tarikatý Hâlidiyye
denilmesi müfrid bir taraftarlýk neticesi olup, Cenabý
Hâlide "Müceddidi Zaman" denilmek evladýr. Yolu,
Tarikatý Nakþibendiyye'den baþka bir þey deðildir.
Kendileri zikri hafi (gizli zikir) mesleðine salik
olup, kalpten yapýlan zikri esas tutmuþlar ve zikri
cehriden alakadar bulunmamýþlardýr. Türuku Sairenin her hal ve harekâtýnda bidat bulmak isteyen erbabý ilim, esasen rabýta ve intisap gibi hallerden bile
kendilerini uzak tutarken Hazreti Hâlid Ziyaeddin
açtýklarý çýðýr, onlarý nazarý dikkatlerini celb etmiþ
þekli merasim ve bidatte hali gördükleri bu eseri
meyletmiþlerdir ki, Mevlânâ Hâlidi Baðýdadi tarikata yan bakan taassub erbabýný yola getirerek onlarý
ehl-i tarik idadýna sokmasý olabilen irfaný kerametlerinden baþka bir þey deðildir.
Mevlânâ Hâlid'in hülefasý vardýr. Onlar, memalik-i Ýslamiyye'nin her tarafýna yayýlmýþlar ve neþr-i
tarikat eylemiþlerdir. Ýþte bu gibi zatlarý insanlýk alemine hediye eden Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî hazretleri H.1242 (10 Haziran 1826) yýlýnýn zilkade ayýnýn
14. Cuma gecesi muhterem evlatlarýnýn vefat sebebi
olan taun hastalýðýndan irtihal buyurmuþlardýr. Vefatlarýnda elli yaþlarýndaydý. Vafatý sýrasýnda aðzýndan þu ayetler dökülmüþtü "Ey itmî nana eren nefs!
O senden, sende ondan razý olarak dön rabbýna!"
(Fecr 27-30) Halen Þam-ý Þerif'in Salihiye denen
mahallesinde Cebeli Kasýyyün eteðindedir. Halifelerinden Muhammed el-Firaki'nin delaletiyle kabrinin üstüne I. Abdülmecid Han tarafýndan kubbe
yaptýrýlmýþtýr. Bu yer "Hâlid-i Hadra" diye de bilinir. Cenab-ý Hakk cümle ümmet-i Muhammed'i ve
ýhvan-ý kiramý feyiz ve bereketlerinden nasiplendirsin. Amin.
Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî sohbetleri ve yetiþtirdiði halifeleri kadar yazdýðý eserleriyle de ün kazanmýþtýr. Bu eserlerin bir kýsmý Arapça bir kýsmý Farsçadýr.
1- El Ikdü'l-Cevheri: Ýlm-i Kelâmda "kesb"
konusunda Maturudi ve Eþ'ari mezhepleri arasýnda
ki görüþ ayrýlýklarýný belirten bir risaledir.
2- Rabýta Risalesi: Nakþibendiyyede önemli
bir yeri olan müstakil bir eserdir. Reþahat ayne'l
Hayat adlý eserin kenarýna basýlmýþtýr.
3- Þerhu Makâmât-ý Hariri: Ünlü Edip Hariri'nin makamatýný þerh eden bir eserdir.
4- Þerhi Hadisi Cibril: Ýman ve Ýslam esaslarýný
açýklayan meþhur cibril hadisinin akaid ve tasavvuf
açýsýndan yapýlmýþ Farsça bir þerhidir. Eserin yazma
bir nüshasý Süleymaniye Kütüphanesindedir.
5- Siyelkûtî Hâþiyesi: Molla Siyelkûtî'nin gramerle ilgili eserine yapýlmýþ bir haþiyedir.
6- Cilaü'l-Ekdar
7- Mecmûatu'r-risâili'l Hâlidiye: Hâlid-i Baðdâdî'nin risalelerinin toplandýðý bir eserdir.
8- Ferâidü'l Fevâid: Bazý faydalý eserleri ihtiva
eden bir eserdir.
9- Divan: Þiirlerinden meydana gelen bu eser,
Sadreddin Yüksel tarafýndan tercüme edilmiþtir. Hâlid-i Baðdâdi'nin Mektuplarý Esat Sahib tarafýndan
bir araya toplanmýþ, Dilaver Selvi, Kemal Yýldýz tarafýndan yayýnlanmýþtýr.
Temmuz-Aðustos 2004
27
Somuncu Baba
Edebiyat
Yrd. Doç.Dr. Cemil GÜLSEREN
Dünden Bugünlere,
Bugünden Yarýnlara Bir Kültür Abidesi
“Gönüller Sultaný
Es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi” Kitabý Üzerine
Ýlk Ýzlenimlerim
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý,
kurucusunu en etraflý bir biçimde ele
alan bu güzide kitabýn yayýnýyla
hakikaten önemli bir boþluðu daha
gidermiþ oldu. Yakýþaný buydu. O
güzel olaný severdi. O'nu anlatan bu
eser de çok güzel çok. Yazanlar
güzel, yayýnlayanlar güzel. Alýp
okuyanlar da güzel olacak inþâallah.
H
aziran 2004'te Somuncu Baba Araþtýrma ve
Kültür Merkezi Yayýnlarýnýn en son çýkardýðý Sayýn Ýsmail PALAKOÐLU'nun hazýrladýðý eseri vecdle, þevkle inceledim. Bu kitap aþkla
okunacak aþkla, hem de çok.
Eserin hazýrlandýðýný duymuþtum. Ancak doðrusu bu kadarýný beklemiyordum. Ýtiraf etmeliyim.
Eserin vücuda gelmesinde emeði geçen, katkýsý olan
herkesi kutluyorum. Onlara gýbta ediyorum. Ellerine
saðlýk. Tek kelimeyle muazzam. Ýsmine, þanýna yakýþmýþ Allah için. Baský, teknik dizayn muhteþem.
Ama asýl güzellik içerikte. Yüzlerce kaynak (yazýlýsözlü) taranmýþ. Mükemmelliðin sýrrý da burada zaten. Ah keþke mümkün olsaydý bir de dizin (index)
konulsaydý. Olsun bu þekilde bir hususu ararken
baþka konularý da okumuþ olur okuyucu.
Sayýn Ýsmail Palakoðlu'nun lisans çalýþmasýnýn
ardýndan, Yüksek Lisans'da da ayný konuyu geniþletmesi isabet olmuþ. (Bence tam bir doktora çalýþmasý
disiplini gözledim Umarým birgün o da gerçekleþir.
Gönlümüz öyle ister.)
Ünü, hizmetleri, eserleri, fikirleri, sevgileri
çoktan ülke dýþýna taþmýþ, insanlýða mal olmuþ Allah
Somuncu Baba
28
Temmuz-Aðustos 2004
ki bilmez. Türkiye Yunus’u, Mevlânâ’yý ne zaman
anmaya baþladý? Onlarla ilgili yaygýnlaþan toplantýlar UNESCO onlarý tanýdýktan sonra aa bunlar
bizim deðerlerimiz, bunlar bizim kültürel mirasýmýz,
eh iþte bunlar Anadolu'yu aydýnlatanlar demeye
baþladýk. Dýþarýdan gelen ilgi, içerideki teveccühü
harekete geçirdi. Merhum Hulûsi Efendi için de Darende'de durum bundan hiç de farklý deðil. Bu minval üzre. Güneþ doðuyor, dünya dönüyor. Allah nurunu tamamlayacaktýr. Bir gün güneþimiz batmadan,
gözümüz kararmadan, dünyamýz baþýmýza yýkýlmadan muhabbetten nasiplenebilsek… Yok mu bir
gün?. Kýsaca þairin dediði gibi; "Ol mahiler ki derya
içredir derya nedir bilmezler."
Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden
Hocam Merhum Prof. Dr. Mehmet Kaplan'ýn derste
bir sözü aklýma geldi: "Her Türkün evinde olmasý
gereken ve okunmasý gereken müþterek bir on kitabý
olmalý."demiþti. Ýþte size böylesi baþucu türünden
bir kitap. Ýþte size mutlaka okunmasý gerekli ilk on
kitaptan biri diyebileceðim. Yýllarýn birikimi ve
mesleki tecrübeme dayanarak öðrencilerime sýk sýk
hatýrlatýrým; Okuduðun kitabý söyle, sana kim olduðunu söyleyeyim… Entelektüel zekasý, kültürel seviyesi, duygusal yaþý, estetik anlayýþý, edebi inceliði,
irfana yatkýnlýðý, hayata baðlýlýðý, muhabbete düþkünlüðü…Evet bütün bunlarý ölçmek mümkündür.
Bu taraklarda bezi olmayanlar için sözümüz yoktur.
Þeyh'ül -Muharririn Merhum Ahmet Kabaklý
Hoca’nýn, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin kütüphanesindeki ziyaretçi özel defterine yazdýðý þu
cümle dikkat çekicidir: “…Hayatýmda tanýþamadýðýma yandýðým Merhum Hulûsi Efendi'de gerçek þairi,
gerçek insaný, gerçek mürþidi bulmakla bahtiyar oldum."(Bknz. Kitabýn Beþinci Bölüm Ziyaretçi Özel
Defterinden Seçmeler kýsmý s.479.) Adý geçen özel
defterde, birçok yazarýn, gazetecinin ve bilhassa üniversite camiasýndan bilim adamlarýnýn Hulûsi Efendi'yi tanýmlamaya çalýþýrken þu ifadelerin birçok kez
kullanýldýðýný, adeta ortak bir kanýya ulaþtýklarýný
dostu, Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi hakkýnda yazýlan onca yazýlardan sonra böylesi derli toplu adeta bir külliyat halinde O'nu anlatan bir eserin yayýný muhteþem bir hizmet elbet. EsSeyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfý, kurucusunu en
etraflý bir biçimde ele alan bu güzide kitabýn yayýnýyla hakikaten önemli bir boþluðu daha gidermiþ
oldu. Yakýþaný buydu. O güzel olaný severdi. O'nu
anlatan bu eser de çok güzel çok. Yazanlar güzel, yayýnlayanlar güzel. Alýp okuyanlar da güzel olacak
inþâallah. Dikkat buyurulursa alanlar demedim; alýp
da okuyanlar… Bizim zayýf bir tarafýmýz var; kitabý
alýyoruz, bir rafa kaldýrýyoruz. Tamam, "aldýk" demek için. Buraya kadarýný sanki bir hizmet, bir katký
gibi düþünüyoruz. Oldukça yanlýþ ve eksik bir yaklaþým. Mesleðim ve branþým gereði deðil inanýn bir
kitap dostu, aþýký, sevdalýsý olarak illa ki alýnan bu
nadide kitabý okumanýzý istirham edeceðim. Hâlâ
onu anlamak, tanýmak, öðrenmek hususunda bir çaba sarf etmeyenler, özellikle direnenler, önyargýlý
baþlarý kumda olanlar bir gün nasýl bir deniz içinde
olduklarýný anlayacaklar. Ne denir sadece kýsmetsiz,
nasipsiz. Olmazsa olmaz. Yemendeki bilir, yanýndaTemmuz-Aðustos 2004
29
Somuncu Baba
müþahede ediyoruz; 20.Asrýn Filozofu, 20.Yüzyýlýn
Yunusu, Asrýn Mevlânâsý gibi adlandýrmalarla onun
ilerleyen yýllarda yani yýllar geçtikçe daha da anlaþýlýp, sevileceðini, daha çok kimse tarafýndan tanýnacaðýnýn ip uçlarý olarak kabul edilmektedir. Geçmiþi
anlatan bu kitap aslýnda geleceðe yönelik bir iþarettir. Bu manada bu eser geleceðe açýlan bir kapý olacaktýr. Saðlýðýnda onunla tanýþamayan gençler, bu
eserle onu lâyýkýyla tanýyacak, anlayacaktýr. Hulûsi
Efendi Türk toplumunun benimsediði büyük bir þahsiyettir. Bundan geri dönüþ olmaz..Yukarýdan beri
hep söyledim, yine söylüyorum geleceðe ve ileriye
bakalým. Onun sevgisi, onun düþünceleri, eserleri
herkese yetecektir. Kurduðu vakfýn da hizmetleri bu
anlayýþ doðrultusunda gördüðüm kadarýyla. Son on
beþ yýl içerisinde yayýmlanan önemli ansiklopedi ve
külliyatlarda ondan bahsediliyorsa, ona müstakil yer
veriliyorsa bu bir Darendeli için büyük bir iftihar
vesilesidir. Kýymetini bilelim.
Kitabýn içindekiler ile bölümleri hakkýnda ayrýntýya girmeyeceðim. Bu hususta da eminim birçok
tahlil ve tanýtým yazýsý yazýlacaktýr. Genel bir Giriþ'ten sonra eser beþ bölüm halinde yapýlanmýþ. Birinci Bölüm, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin Hayatý-Faaliyetleri -Eserleri ve Tesirleri baþlýðý altýnda
bütün ayrýntýlarý ile sunulmuþ. Ýkinci bölümde ilmi,
edebi yönü ve eserleri ele alýnmýþ. Burada "Adabý"
alt baþlýðýnda ise birçok kimsenin bilmediði ama
doðrusu bilinmesi elzem, mühim incelikler sunulmuþ. Üçüncü Bölüm'de Tasavvuf Anlayýþý, 26 alt
baþlýkla hemen hemen en uzun bölümü oluþturmaktadýr. Sindire sindire okunmasý gerekli bölüm. Gönül
dostlarýnýn bile bir kýsmýnýn bildiðini zannettiði, ya
da yarým yamalak bildikleri hususlar. Kalem iþçiliði
mükemmel. Titiz bir çalýþmanýn ürünü olduðu bu
bölümden belli olmaktadýr. Haberdar olmayanlarýn
haberi olsun. Dördüncü Bölüm'de Hatýralarla Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi
(K.S.), yaþayan ya da dünyasýný deðiþmiþ gönül
dostlarýnýn nakillerine, sohbetlerine dayanarak kaleme alýnmýþ. Hep beklenirdi, hep arzu edilirdi. Hacimli bir biçimde bir araya getirilmiþ. Þurada burada
daðýnýk olarak bir çok tezde bile ifade edilmiþ hâtýralar en çok akýlda kalan, dilden dile, kulaktan kulaða aktarýlan okunmaya da, anlatýlmaya da, anlaþýlmaya da yine en uygun bölüm olmuþ. Zaten okunanlardan en fazla geriye kalanlar hatýralar olmaktadýr.
Eðitim öðretimde bile öðretmenler bu türden örneklerle verilmek istenenleri pekiþtirirler. Camilerde
Somuncu Baba
30
Temmuz-Aðustos 2004
vaizler yine menkýbe ve hatýralarla cemaati diri tutmayý baþarýrlar. KENDÝSÝ AÐAÇ DÝKMEDEN
ORMAN VE AÐAÇ KONULU HUTBEYÝ ÝRAD
ETMEMESÝ ANCAK DÝKDÝKTEN SONRA BÝR
HAFTA GECÝKMEYLE ADI GEÇEN HUTBEYÝ
OKUMASI baþta beni ve anlattýðým herkesi oldukça
etkilemiþtir. Nefsinize tatbik etmediðinizi baþkalarýna yaptýramazsýnýz.
Ben buradan þu sonuca varmýþýmdýr; Ýnanmayan inandýramaz, sevmeyen sevdiremez, okumayan
okutturamaz, anlamayan öðretemez. Kýsaca olmazsa
olmazlardan bir bölüm olmuþ. Okuyucu kitlesinin
sosyolojik yapýsý azýcýk irdelense ortaya yine ayný
sonuç çýkacaktýr. Ýnsanýmýz illa ki bu tür anlatýlara
daha bir önem vermektedir. Somuncu Baba Hazretlerinin 40 Hadis Þerhinden veyahut Fatiha Suresinin tefsirinden ziyade ekmek fýrýnýndaki kerametlerini, caminin üç kapýsýndan ayný anda el öptürmesinden, tarladaki ekilen buðday hissesinden daha
fazla etkilenmekte ve daha fazla kýssadan hisse kapmaktadýr. Bu da doðu-batý insanýnýn farkýný ortaya
koymaktadýr. Biz daha duygusal, onlar daha akýlcý;
onlarda gözlem, bizlerde sezgi. Bu tarihten gelen
yazgýmýz olmuþ.
Beþinci Bölüm ise dört alt baþlýkta toplanmýþ.
A.Ziyaretçi Özel Defterinden Seçmeler, B.Basýndan
Belgeler (Bu kýsým da seçmeler biçiminde düzenlenmiþ. Yoksa tamamý verilmiþ olsaydý bir bu kadar
kitap daha ortaya çýkardý.) C.Osman Hulûsi Efendi'nin Fotoðraflarla Eserleri, D.Osman Hulûsi Efendi'ye Verilen Bazý Þilt ve Plaketler. Bibliyografya ile
eser tamamlanmýþ.
BÝR TEKLÝF: Artýk bu yayýndan sonra, "Vefatýnýn 15.Yýldönümünde Osman Hulûsi Efendi Bibliyografyasý" hazýrlanýp yayýnlanabilir. Onun hakkýnda kim ne yazmýþ, nerede ne zaman yayýnlanmýþ?
Bibliyografik bir disiplinle titiz bir ekip çalýþmasý ile
ayrý bir kitap olmasý mümkün.
Hayatta iken onu ziyaret edemeyenler, O'nu anlatan bu kitabýn satýrlarý arasýnda, onu anlamaya,
okumaya çalýþabilirsiniz. Bir Pazar günü ziyaretine
gelenlere: "Pazar günlerinizi böyle deðerlendirin,
her Pazar günü gelin. Hediye istemez, sizler birer
hediyesiniz. Elma güneþin karþýsýnda dura dura olgunlaþýr. Eðer gölgede kalýrsa yetmez (olgunlaþmaz)." Diye buyurmuþlardýr.(Bknz. Dördüncü Bölüm, Ziyaret baþlýklý hatýrasýndan. S.428.)
Yavuz Bülent Bâkiler
Türkçe
Yanut-Yanýt-Cevap Yalgu-Yerçü-Yaþru-Yalbý...
1
072 yýlýnda Türk Dili'nin ilk büyük
lûgatýný hazýrlayan Kaþgarlý Mahmut, Dîvanü Lûgati't Türk isimli
eserinin üçüncü cildinde sekizinci
sahifesinde "yanut" kelimesini, "karþýlýk, bedel, ivaz" olarak açýklamýþ.
Üçüncü cildin 28. sayfasýnda ise "yanut" kelimesi iki defa daha geçiyor. Birincisinde "yanut"
kelimesi, "cevap, söz yanutu: sözün cevabý" þeklinde açýklanmýþ. Burada dikkat edilecek mühim bir
nokta var. Görülüyor ki Kaþgarlý Mahmut, "cevap"
kelimesini de kullanmýþ. 1072 yýlýnda, yâni bundan
930 yýl önce, Türk boylarý arasýnda "cevap" kelimesi bilinmeseydi, konuþulmasaydý, yazýlmasaydý Kaþgarlý Mahmud, "yanut" kelimesi karþýsýna "cevap"
kelimesini koyar mýydý? Kaþgarlý Mahmut "yanut"u
daha çok açýklamak için "söz yanutu" diyor, karþýsýna "sözün cevabý" diye yazýyor.
Bu açýklamanýn hemen altýnda "yanut"un ikinci bir açýklamasý daha var. "Yanut": Ývaz ve karþýlýk
kelimeleriyle tarif edilmiþ. "Ývaz": Karþýlýk olarak
verilen bedel demek. Yâni bundan bin yýl önce bir
Türk, kendisine verilen bir hediyeye baþka bir hediyeyle karþýlýk verince, aldýðý hediyenin yanutunu
vermiþ oluyordu. Veya bir Türk tarlasýnda çalýþtýrdýðý bir iþçiye ücret ödediðinde, verilen para, iþçi emeðinin yanutu oluyordu. "Yanut" kelimesi bin yýl önce, Oðuz boylarý arasýnda, hem "cevap" yerine hem
de "karþýlýk olarak verilen mal veya bedel" yerine
kullanýlýyordu. Doðru. Ama, "yanut" kelimesi zamanla, kendiliðinden dilden düþtü. Niçin? Çünkü dilin tabiî kanunlarý var. Dil, canlý bir varlýktýr. Zamanla, bir takým kelimeler dilden çýkar, ölü kelimeler arasýna katýlýr. Dile bir takým yeni kelimeler girer.
Bu hâl, her dilde böyle. Bizde de "yanut" kelimesi
yerini "cevap" kelimesine býraktý. Batý Türkleri olarak biz, bin yýldan beri "cevap" kelimesini kullanýyoruz.
Sâdece biz mi? Hayýr. Doðu Türkleri de, yâni
bütün Türk Dünyasý da "cevap" kelimesini kullanýyor.
Yâni "cevap", bütün Türk Dünyasýnýn ortak ke-
limesi. Nitekim Azerbaycan Türkleri de
"cavap" diyorlar. Tatar Türkleriyle
Uygur Türkleri: cavap diyorlar. Kazak
Türkleri: javab, Kýrgýz Türkleri: cöp,
Özbek Türkleri: cövab, Türkmenler ise
cögap diyorlar.
Þimdi biz ne yaptýk? Bin yýldan beri bütün
Türk Dünyasýnýn ortak kelimesi olan cevap kelimesini dilimizden çýkarýp attýk, bin yýl önceki yanut kelimesini biraz yontarak yanýt haline getirdik ve onu
kullanmaya baþladýk.
Peki bu zorlamadan, bu deðiþiklikten millet
olarak bizim kazancýmýz ne? Edebiyatýmýzýn kazancý ne? Ýngilizce'den Fransýzca'dan, Latince'den her
Allahýn günü dilimize bulaþan þunca kelime karþýsýnda sus-pus olup oturanlar, bizim bin yýldan beri
konuþup durduðumuz, Türkçeleþtirdiðimiz kelimelere karþý, acaba neden böyle saldýrýyorlar?
Ýstanbul'daki beþyüz yýllýk, bin yýllýk çýnarlarý
kesip yerlerine cýlýz akasya dikenleri katil diye, hain
diye lânetleyen diller, acaba neden bin yýllýk kelimelerimizi katledenlere alkýþ tutuyorlar?
Þimdi belki bazýlarý diyeceklerdir ki: "Tamam
iþte Yanut veya yanýt Türkçe asýllý kelimeler! Daha
ne istiyorsunuz?
Bu ölçü yanlýþtýr. Bu mantýkla veya mantýksýzlýkla yola çýktýk mý, meselâ: Yadað-yalbý-yerçü-yorçý-yaþru-yalgu gibi kelimeleri de kullanmamýz
gerekir. Þimdi altmýþdört milyonluk bir Türkiye'de
acaba 64 kiþi bilir mi bu kelimeleri? Bilmez! Ama
bu kelimeler Divan-ü Lûgati't Türk de Yanut'un hemen altýnda yazýlý kelimeler.
Yadað: Yayan, Yalbý: Yassý, Yerçü: Mezar, Yorçý: Usta, Yaþru: Gizli, Yalgu: Ahmak demektir. Þimdi ben "yalgu kiþi yadað keterek atasýnýn yaþru kalgan yerçüsünü yalbýladý" desem bin yýl önceki Türkçeyle konuþurum, ama kim anlar beni? "Ahmak
adam yaya giderek babasýnýn gizli kalmýþ mezarýný
çiðnedi, onu yamyassý etti" demem öz Türkçe deðil
mi?
Siz de bilerek veya bilmeyerek, dilimize yerçü
yâni mezar kazanlarla birlikte misiniz acaba?
Temmuz-Aðustos 2004
31
Somuncu Baba
4. Darende, Somuncu Baba ve
Hulûsi Efendi Kültür
Etkinliklerinde
Gˆn¸l
Sultanlar˝na
Sevgi Seli
26 Haziran 2004 - Darende
Fotoðraflar: Bekir Sarý
Yazý: Aslan Tektaþ
Darende Belediyesi ve Es-Seyyid Osman
Hulûsi Efendi Vakfýnýn ortaklaþa tertip ettiði,
gelenekselleþen "4. Darende, Somuncu Baba ve
Hulûsi Efendi Kültür Etkinlikleri" bu yýlda 26
Haziran 2004 tarihinde yapýldý. Binlerce insan gönül
sultanlarýný anmak için Darende'ye akýn etti.
Darende'deki güreþ alanýnda yapýlan törenlere
TBMM Çevre Komisyon Baþkaný ve AK Parti Malatya Milletvekili A.Münir Erkal, AK Parti Osmaniye Milletvekili Þükrü Ünal, AK Parti Sivas Milletvekili Selami Uzun'un yaný sýra, yurdun deðiþik yörelerinden binlerce vatandaþ katýlýrken, panel, tasavvuf musýkisi ve sema gösterisinden oluþan program
renkli görüntülere sahne oldu.
Saygý duruþu ve Ýstiklâl Marþýnýn okunmasýyla
baþlayan törenlerde ülkemizin ünlü hafýzlarýndan
Fatih Çolak Kuran-ý Kerim tilavetinde bulundu.
Yurdun deðiþik yörelerinden gelen binlerce insanýn
doldurduðu sahada çok sayýda bayanda törenleri
izlemek üzere ilçeye geldi. Yeniden düzenlenen ve
üzerinin brandalarla kapatýlmasýyla devasa bir çadýrý
andýran güreþ sahasýnda yapýlan kültür etkinliklerine çevre il ve ilçelerin Belediye Baþkanlarý, bürokratlar ve beþ bine yakýn izleyici kitlesi katýldý.
Darende'de eðitim, saðlýk, turizm, sosyal ve
kültürel bir çok alanda hizmetler veren Hulûsi
Efendi Vakfý'nýn 7 yýl sempozyum þeklinde, 4 yýldýr
da çeþitli kültürel faaliyetleri programýna dahil ederek toplumun her kesiminden katýlým saðlanan etkinlikler, ülkemizde, hatta uluslararasý organizasyonlar
arasýnda anýlmaya baþlandý.
Somuncu Baba
34
Temmuz-Aðustos 2004
Osmanlý Padiþahlarýndan Yýldýrým Bayezid döneminde yaþayan ve Somuncu Baba adýyla ünlenen
Þeyh Hamid-i Veli Hazretleri ile yine onun neslinden gelen ve yirminci yüzyýlda yaþayan, insanlýða
çeþitli vesilelerle hizmet eden mutasavvýf Osman
Hulûsi Ateþ Efendi gelenekselleþen anma törenleri
ile yâd ediliyor.
Etkinliklerin açýlýþ konuþmasýný yapan Hulûsi
Efendi Vakfý Genel Müdürü Ýsmail Palakoðlu yüce
dinimizin güzel ahlak prensiplerinin esasýndan
birisinin de hizmet olduðunu ifade ederek, hizmeti
ruh olarak nefsinden taþýp baþka insanlara ulaþmak
suretiyle Allah'ý aramak ve Allah'a ulaþmanýn yollarýndan birisi olarak tanýmladý. Somuncu Baba ve
Hulûsi Efendi'nin de bütün insanlýða hizmet eden iki
büyük veli olduðunu kaydeden Palakoðlu, "her
samimi ve menfaatsiz hizmet, ferdi ve içtimai
hareket, Hakk'ýn aranmasýdýr. Allah'a yaklaþmak
ancak ve ancak insanlýða hizmetledir" dedi.
Hulûsi Efendi Vakfý Genel Müdürü Ýsmail
Palakoðlu, vakfýn kurucusu, gönüller sultaný, hizmete adanmýþ bir ömrün örnek ismi olan Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi'nin, inþâ ettiði gönüller ve býraktýðý eserlerin her geçen gün, her geçen yýl çoðalarak
ve büyüyerek devam ettiðini belirtti.
Palakoðlu konuþmasýnda; "Otuz Yapraklý Gül
Þehri Darende'mizde, gül yüzlü gül kokulu gül neslinin 20. asýr temsilcisi, Osman Hulûsi Efendi ve ecdadý Somuncu Baba Hazretlerini anmak için 1991
yýlýndan itibaren her Haziran ayýnda Sempozyumlar,
Kültür Etkinlikleri, çeþitli hizmetler ve deðiþik
sosyo-kültürel faaliyetler yapmaktayýz.
Onun içindir ki, vakýf olarak bizim
hizmet takvimimiz, Haziran aylarýnda
daha da bir yoðunluk ve hýz kazanmaktadýr" dedi.
Etkinliklere vakýf ile birlikte ev sahipliði yapan Darende Belediye Baþkaný
Memduh Önal ise konuþmasýnda toplumda manevi birliðin kurulmasý, Anadolu insanýnýn kaynaþmasý, birlik ve beraberliði, dirlik ve düzenin saðlanmasý,
dostluk ve kardeþliðin, sevgi ve saygý
baðlarýnýn kuvvetlenmesinde, Hacý Bayram-ý velilerin, Mevlânâ Celaleddin-i
Rumilerin, Þeyh Edebalilerin, Þeyh Hamid-i Velilerin ve Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendilerin þüphesiz büyük katkýlarý
olmuþtur dedi. Baþkan Önal "Bizler inanýyoruz ki bu zat-ý muhteremler Anadolu'nun manevi mimarlarýdýr. Gönüllere
hâkim olan gönül sultanlarýdýr. Bunlar
Anadolu'da inþa edilen Ýslam binasýnýn
gerçek ustalarýdýr. Bu açýdan bu büyük
zatlarý her vesile ile zikretmek, tanýmak
ve genç nesillere tanýtmak, bizlerin bu
insanlara karþý þükran, vefa ve minnet
borcumuzdur" dedi. Hizmeti hayatýnýn
temel gayesi yapan, halka hizmeti hakka
hizmet olarak kabul eden, ömrünü hizmet ederek ifa eden Osman Hulûsi
Efendi'yi minnetle andýklarýný ifade eden
Belediye Baþkaný Memduh Önal konuþmasýnýn devamýnda "Bu zatlarýn kalp
gözü açýktýr, gönülleri aydýnlýktýr, insanlara hidayet rehberidirler. Örnek ve
önder insanlardýr. Bu insanlarýn ruhu
yüce, gönlü zengindir, kalbi temiz gözü
toktur. Hiç kimseyi incitmemiþ insan
kalbini Allah'ýn Kâbesi olarak kabul
etmiþlerdir. Kalp kýrmayý Kâbeyi yýkmaktan daha beter görmüþlerdir" ifadesinde bulundu.
Törenlerde bir konuþma yapan AK
Parti Sivas Milletvekili Selami Uzun
Darende'ye manevi bir takým duygularý
yaþamak için geldiðini söyledi. Selami
Uzun, "Elbette bu dünyada attýðýmýz her
adýmda ibretli birçok þey vardýr, her
adýmda da hayattan ibretler almaya dikkat edelim. Üzerimizde bulunan etiket
dolayýsýyla burada ön koltukta oturuyoruz ama, gerçekten ben sizin aranýzda ol-
A. Münir ERKAL
Þükrü ÜNAL
Selami UZUN
Memduh ÖNAL
Ýsmail PALAKOÐLU
mak isterdim. Tarihte yaþamýþ ve geleceðe önemli miraslar býrakmýþ þahsiyetler vardýr. Ýþte Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi'de böyle önemli zâtlardandýr" dedi.
Osmaniye Milletvekili Þükrü
Ünal, dillerin susup gönüllerin konuþtuðu bir an olarak deðerlendirdiði etkinlikte Darende için yazdýðý þiirini okudu.
TBMM Çevre Komisyon Baþkaný
A. Münir Erkal ise konuþmasýnda insanlýðýn ilk çaðlardan beri kendisini yanýltmayacak rehberler aradýðýný söyledi.
Münir Erkal konuþmasýnda; "Bu önderlerin güzelliði, bu önderlerin doðruluðu,
bu önderlerin potansiyeli nisbetinde,
bunlarý bulan insanlýk, en doðru, en hayýrlý istikamete gitmiþtir. Bugün yâd ettiðimiz Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi, bizim maneviyat semamýzýn kutup
yýldýzlarýdýr. Onlara bakarsanýz, onlara
tabi olursanýz, onlarýn tavsiye, nasihat
ve öðütlerini dinlerseniz, doðru yörüngeden þaþmazsýnýz" dedi. Fani ömründe
insanlýðýn, bu doðru istikameti bulma
gayretinde olduðunu ifade eden Erkal,
aradýðýný bulamayan birisinin teknolojik olarak, medeniyet olarak ne kadar
geliþirse geliþsin, içinde yaþadýðýmýz,
insan haklarý adýna yapýlan Filistin'deki
vahþeti, Orta Doðudaki sýkýntýyý,
Balkanlardaki acýmasýzlýðý, Sudan’daki
problemleri önleyemeyeceðini söyledi.
Somuncu Baba ve Hulûsi
Efendi'nin maneviyat semamýzýn yýldýzlarý olduðunu vurgulayan Erkal, bu
büyük zatlarýn insanlarý bir þahsiyet
modeli olarak yapmak için uðraþtýklarýný ifade etti. Erkal "Ýnsanlýk ne
zaman tavsiye ve öðütlerden bihaber olduysa, ne zaman uzak kaldýysa, ne
zaman ilgi göstermediyse, ne zaman
arkasýný döndüyse, hep hüsrana
uðramýþtýr. Her zaman adalet adýna
zulüm yapýlmýþtýr. Her zaman sahtekârlar kahramanlarýn yerini almýþtýr. Onun
için bugünler gerek dünya ölçeðinde
gerek Türkiye ölçeðinde gerek Darende
ölçeðinde bu özeleþtirinin, bu murakabenin, kendini yeniden sorguya çekmenin günleri olmalýdýr.
Bu büyük zatlar, kul hakký yemeTemmuz-Aðustos 2004
35
Somuncu Baba
me anlayýþýný, hesap verme þuurunu, insanlýða taþýyarak, onun içinde yep yeni onurlu, þerefli, itibarlý
bir dünyayý insanlýða armaðan etmek istemektedirler. Onlar bitmez tükenmez bir maneviyat
okyanusunun insanlýðýn önüne sunmak istemektedirler. Mevlânâ Hazretleri öyle diyor, ister nehire
gidin ister okyanusa, alacaðýnýz su elinizdeki
kovanýz kadardýr. Ýþte bu büyük zatlar, bu kovayý
büyütmek istiyorlar, daha büyük bir kemâlatý, daha
büyük bir feyzi, daha büyük bir potansiyeli insanlýða
akýtmak istiyorlar. Dileriz bu günler, nasihatlarýn,
tecrübelerin bir kez daha algýlandýðý günler olur"
dedi.
Protokol konuþmalarýnýn ardýndan panel kýsmýna geçilerek akademisyenler tarafýndan tebliðler
sunuldu. Ankara Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Öðretim Üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Akkuþ Bey'in
baþkanlýðýný yaptýðý panelde ayný fakülteden Prof.
Dr. Ali Yýlmaz, "Osman Hulûsi Efendinin Dilinden
Öðütler" ve Doç. Dr. Mehmet Emin Özafþar ise
"Hz. Peygamber (s.a.v) ve Ýrfani Gelenek" konulu
tebliðlerini sundu.
Ýlmi ve edebi konularýn iþlendiði panelin baþkanlýðýný yapan Prof. Dr. Mehmet Akkuþ 1450 yýl
önce bir ýþýk, bir nur doðdu, bir gül açtý, asýrlar geçti
o nurdan meþale alanlar, o gülden koku alanlar, dünyanýn çeþitli yerlerine akýn akýn yayýldý. O temiz pâk
neslin, evlatlarý insanlarýn bulunduðu her beldeye
ulaþarak, o bölge insanýn gönüllerini ihya etmek, o
insanlara hizmet sunmak için beldeler bölgeler,
aþarak hemen her bölgede birer hizmet kervaný oluþturdular" dedi. Mehmet Akkuþ konuþmasýnýn devamýnda; "Biraz önce Sayýn Milletvekilimiz Þükrü
Ünal þiirinde "Bu güzelliðin sýrrý ne" dizesini okudu,
iþte bu güzelliðin sýrrýnýn, o nurdan o Allah sevgilisinin nurundan ýþýk ve meþaleler alan onun güzel koSomuncu Baba
36
Temmuz-Aðustos 2004
kusundan kokular alan insanlarýn ortaya koyduðu
hizmet olarak görüyorum. Anadolu'da hizmetleriyle
unutulmayan ekoller vardýr. Osman Hulûsi Efendi'nin ortaya koymuþ olduðu hizmet anlayýþý tâ Rumeli ve Balkanlara kadar uzanmýþ. Darende'de Tohma Çayýnýn kenarýnda bulunan Somuncu Baba hem
kendisi hem bu yoldan gelen müntesipleriyle zamanýnýn en üst kademesindeki bürokratlara þahýslara
ulaþarak hizmetlerini halkla ve en üst düzeydekilerle birleþtirme çabasýnda olmuþlardýr. Somuncu Baba
Hazretleri halkýn en çok ihtiyaç duyduðu somun ekmeðini insanlara hizmet olarak sunmuþtur. Yine Akþemseddin Hazretleri insanlarýn tedavisiyle meþgul
olmuþtur. Göynükte bir dere kenarýnda bulunan bir
deðirmende insanlarý irþad etmeye çalýþmýþlardýr.
Hacý Bayram-ý Veli Hazretleri burçak tarlada insanlarla beraber çalýþmýþ. Ayný zamanda bu þahýslardan
Somuncu Baba'nýn Yýldýrým Bayezid'le Hacý Bayram-ý Veli'nin II. Murad'la, Akþemseddin'in Fatih
Sultan Mehmed'le birlikte olduðu düþünecek olursak, bu yolun hizmet kervaný olduðunu en güzel þekilde anlayabiliriz. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi
de "Garazsýz hem ivazsýz hizmet et her canlýya" derken insanlýða hizmet etmenin önemine iþaret ederken tasavvuf yolunun Anadolu'da hizmetin merkezi
olduðunu açýkça anlayabiliriz" ifadelerine yer verdi.
Etkinliklere katýlamayan Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan'ýn gönderdiði telgraf katýlýmcýlar tarafýndan ayakta alkýþlanýrken, ayrýca Devlet Bakaný ve
Baþbakan Yardýmcýsý Mehmet Ali Þahin, Devlet Bakaný Güldal Akþit, Maliye Bakaný Kemal Unakýtan,
Kültür ve Turizm Bakaný Erkan Mumcu, Prof. Dr.
Recep Akdað, Devlet Bakaný Ali Babacan, TBMM
Baþkan V. Nevzat Pakdil, AK Parti Malatya Milletvekilleri, Ali Osman Baþkurt, Fuat Ölmeztoprak,
Miraç Akdoðan, CHP Malatya Milletvekili Muharrem Kýlýç, AK Parti Amasya Milletvekili Akif Gülle,
K.Maraþ Milletvekili Hanefi Mahçiçek, Tokat Milletvekili Ergun Daðcýoðlu, Karabük Milletvekili
Mehmet Ceylan, Kayseri Milletvekili Sadýk Yakut,
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldý, Sivas Milletvekili Orhan Taþ gönderdikleri telgraflarla etkinliðin
baþarýlý ve güzel geçmesini diledi.
Davet edilen ancak mazeretleri nedeniyle etkinliklere katýlamayan çok sayýda devlet büyüðü,
bürokrat ve hemþehrimiz gönderdikleri telgraflarla
etkinliklerin amacý doðrultusunda gerçekleþerek
topluma ve insanlarýmýza önemli deðerler sunmasýný
diledi. Etkinliklere edebiyat ve medya dünyasýndan
önemli isimlerde katýlarak izlenimlerde bulundu.
Türk Edebiyatý Dergisi Genel Yayýn Yönetmeni Ýsa
Kocakaplan, Yazar Belkýs Ýbrahim Hakkýoðlu, Cihan
Haber Ajansýndan Erdal Ýnce, TGRT Haber Dairesinden Ýsmail Yaðcý, Yeniçað Gazetesinden Arslan
Tekin, Araþtýrmacý Yazar Hayrettin Ývgin, Malatya,
Sivas, Elbistan ve ilçemizde görev yapan çok sayýda
basýn mensubu da etkinliklere iþtirak etti.
Ünlü þiir yorumcusu Dursun Ali Erzincanlý ve
Nisan Kumru'nun büyük bir coþkuyla okuduðu þiirlerin ardýndan Mustafa Demirci'nin seslendirdiði
Türk Tasavvuf Musikisi eserleri gönüllerde sevgi
halelerinden oluþan gökkuþaðý tüm izleyicileri sardý.
Konya'dan gelen semazenlerin gerçekleþtirdiði
muhteþem sema gösterisi ise programa ayrý bir renk
kattý.
Programda ayrýca etkinliklerle birlikte her yýl
düzenlenen Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi
Efendi konulu þiir yarýþmasýnýn ödül töreni de yapýldý.
Ödüllü yarýþmanýn Birinciliðini Eskiþehir'den
katýlan þair Ýbrahim Saðýr "Somuncu Baba Menkýbesi" adlý þiiriyle aldý.
Darende'yi, büyük mutasavvýf Somuncu Baba
ve Osman Hulûsi Ateþ Efendi'yi tanýmak ve edebi
yönden bu yüce þahsiyetler hakkýnda kültür, edebiyat ve fikir dünyamýza yeni çalýþmalar kazandýrmak
amacýyla düzenlenen þiir yarýþmasýna bu yýl 75 kiþinin 100'e yakýn eserle katýldýðý öðrenildi.
Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi
konulu þiir yarýþmasýnýn Ýkincilik ödülünü Eskiþehir'den katýlan bayan þair Rabia Barýþ "Hulûsi Efendi" adlý eseriyle, Üçüncülüðü de Elbistanlý þair H.
Hasan Uður "Nur Alâ Nur" adlý eseriyle kazandý.
Yarýþmada "Cennet Darende" adlý þiirle Darende Özel Ödülü'ne G.Antep'ten katýlan Mazlum
Cihangir, "Somuncu Baba" adlý þiirle Somuncu Baba Özel Ödülü'ne Kayseri'den katýlan Burhan Gümüþ, "Hulûsi Efendi" adlý þiirle Hulûsi Efendi Özel
Ödülü'ne Kuluncak'tan katýlan Âþýk Ali Aygüni,
"Tesbit" adlý þiirle Darende Belediyesi Özel Ödülü'ne Adana'dan katýlan Eyüp Ayhan Erdem, "Panoramik Darende" adlý þiirle Vakýf Baþkaný Özel Ödülü'ne Afþin'den katýlan A. Süreyya Durna, "Güneþin
Kalplere Doðduðu Cihan" adlý þiirle Somuncu Baba
Temmuz-Aðustos 2004
37
Somuncu Baba
Dergisi Özel Ödülü'ne de Eskiþehir'den yarýþmaya
katýlan Durþen Mert layýk görüldü.
Panel, musiki konseri ve sema gösterisinin ardýndan Darende güreþ alanýnda düzenlenen etkinliklerin gündüz programýnýn ikinci kýsmýna geçildi.
Darende'ye 200 yataklý bir hastane yaptýran Hulûsi
Efendi Vakfý'nýn hizmetlerine katký saðlamak amacýyla düzenlenen, hanýmlar tarafýndan el emeði göz
nuruyla hazýrlanan kermesin açýlýþý gerçekleþti.
Somuncu Baba
38
Temmuz-Aðustos 2004
TBMM Çevre Komisyon Baþkaný Münir Erkal'ýn
bol bol alýþ-veriþ yaptýðý kermesten sonra Tohma
Kanyonunda etkinliðe katýlan misafirlere yemek ikram edildi.
Tohma Kanyonunda verilen yemeðe etkinliklere katýlan protokolün yaný sýra AK Parti Malatya
Milletvekili Süleyman Sarýbaþ, AK Parti MKYK
Üyesi Öznur Çalýk, AK Parti Malatya Ýl Baþkaný A.
Ýhsan Koca, ünlü sunucu ve aktör Kenan Iþýk, Malatyalý iþadamlarý Sabri Özel, Þaban Taçyýldýz, Darendeli iþadamý hemþehrimiz Yunus Akdaþ ve beraberinde kalabalýk bir heyet de katýldý. Kim 500 milyar Ýster adlý yarýþma programýndan tanýnan Ünlü
aktör Kenan Iþýk, ilk kez geldiði Darende'de Hulûsi
Efendi Vakfý Baþkaný Hamidettin Ateþ'le yan yana
oturarak birlikte yemek yerken Milletvekilleri ile de
sohbet etti. Kenan Iþýk ve beraberinde gelen heyete
daha sonra ilçenin tarihi ve turistik mekânlarý
gezdirildi. Hamidettin Ateþ tarafýndan gezdirilen misafirler, Balýklý Kuyular, Kudret Havuzu, Somuncu
Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezinde incelemelerde bulundu. Tarihi fotoðraflarýn yer aldýðý resim sergisini de gezen Kenan Iþýk geçmiþi yansýtan önemli
bir kültür mirasýna vakfýn sahip çýkarak güzel bir
þekilde gelen insanlara sunmasýný da takdirle
karþýladýðýný ifade etti. Tohma'nýn çaðýldayarak akan
sesi, doðanýn muhteþem güzelliði, kuþ sesleri ve
manevi havayla birlikte kýymetli insanlarla tanýþan
Dursun Ali ERZÝNCANLI
Kenan Iþýk Yahya Kemal Beyatlý'nýn
"rindlerin ölümü" adlý þiirini okuyarak
mini birde dinleti sundu.
Etkinliklere katýlan misafirlerin genel görüþü; bir kültür faaliyeti olarak 4.
Darende, Somuncu Baba ve Hulûsi
Efendi Kültür Etkinliklerinin muhteþem
bir organizasyon olarak deðerlendirildi.
26 Haziran 2004 Cumartesi günü
düzenlenen 4. Darende, Somuncu Baba
ve Hulûsi Efendi Kültür Etkinliklerinin
gece programýna katýlan birbirinden ünlü
sanatçýlar, ilçeyi adeta yýldýz yaðmuruna
tuttu. Þiir ve ezgilerin okunduðu gecede
sahne alan Dursun Ali Erzincanlý,
Mustafa Cihat, Eþref Ziya ve Nisan
Kumru okuduklarý birbirinden güzel
parçalarla izleyicilere unutulmaz bir
gece yaþatýrken, Konya'dan getirtilen semazen grubunun yaptýðý muhteþem gösteri de herkesi büyüledi. Rengarenk ýþýklarýn altýnda dönen semazenler, Mevlânâ'nýn gel çaðrýsýný Somuncu Baba'nýn
ilinde, Hulûsi Efendi'nin diyarýnda bir
kez daha yinelerken eþsiz gösterileri ile
etkinliðe katýlan herkesin beðenisini topladýlar.
Darende Belediyesi ve Hulûsi
Efendi Vakfý'nýn ortaklaþa düzenlediði
Kültür Etkinliklerinin dolu dolu geçen
gündüz programýnýn ardýndan ayný günün gecesinde de tarihe geçecek derecede güzel faaliyetler gerçekleþti.
Þiir ve ezgi dalýnda ülkemizin sayýlý
isimleri arasýnda yer alan sanatçýlarýn
sahne aldýðý programda Hulûsi
Mustafa Demirci
Efendi'nin divanýndan da eserler okundu. Özellikle Dursun Ali Erzincanlý'nýn,
sözleri Hulûsi Efendi'ye ait "Ýnsanlýða
Nasihat" adlý þiiri dakikalarca alkýþlandý. Eþref Ziya, Mustafa Cihat ve Nisan Kumru'da gecede okuduklarý eserlerle binlerce insaný coþturdu. Konya'dan gelen semazen gurubunun yaptýðý
gösteri geceye damgasýný vuran sanatsal
bir yapýt olarak hafýzalara kazýnýrken,
programý izlemek üzere bayanlarýn da
çoðunlukta olduðu binlerce insanýn sahayý doldurduðu gözlendi. Hulûsi Efendi'nin eþi Hacý Naciye Haným da
programý izlemek üzere sahaya gelerek
etkinliklere katýldý.
Panelistler ve sanatçýlara plaket
verilirken Hulûsi Efendi Vakfý Mütevelli Heyeti, gösterdiði üstün baþarýlardan dolayý Vakýf Genel Müdürü Ýsmail
Palakoðlu'na sürpriz yaparak bir plaket
verdi. Bilal Þaner'in sunuculuðunu yaptýðý program gecenin geç saatlerine kadar sürerken coþkulu izleyiciler sanatçýlarýn seslendirdiði parçalara seslerinin
yaný sýra ellerindeki Türk Bayraðý, Belediye ve Vakýf bayraklarýyla da eþlik
etti.
Eþref ZÝYA
Mustafa CÝHAT
Nisan KUMRU
Temmuz-Aðustos 2004
39
Somuncu Baba
Gezi
Ýsa KOCAKAPLAN
Din ü Devlet Ýçin Çalýþmak
H
içbir toprak silah zoru ile vatan yapýlamaz, insanlarýn gönüllerini kazanmadan. zorla, tehditle
onlarý kendinize baðlamanýz, kendinizi onlara
sevdirmeniz mümkün deðildir.
Belki, belli bir süre boyun eðdirip, sindirebilirsiniz. Ama bir yere kadar. Namýk Kemal'in dediði
gibi:
Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imhâ-yý hürriyet
Çalýþ idrâki kaldýr muktedirsen âdemiyyetten
Allah tarafýndan akýl ve idrâk kabiliyeti verilen
insanoðlu hangi ýrk ve inançta olursa olsun, kaba
kuvvete asla meftun olmaz. O, adalete, hoþgörüye,
gönle hitab eden sözlere vurulur. Bu özellikleri taþýyanlara baðlanýr. Bizim tasavvuf düþüncemiz de
insaný sevmek, onun gönlünü kazanmak esasýna dayanýr. Bizim Yunus'un dediði gibi:
Bir kez gönül yýktýn ise
Bu kýldýðýn namaz deðil
Yetmiþ iki millet dahi
Elin yüzün yumaz deðil
veya
Gönül Çalab'ýn tahtý
Çalab gönüle baktý
Ýki cihan bedbahtý
Kim gönül yýkar ise
Gönül, nazargâh-ý Ýlahîdir. Bu sebeple insanlarýn gönlünü kazanmak, Hakk'ýn rýzasýný kazanmak
anlamýna gelir.
Evet, cihangir atalarýmýz at üzerinde binlerce
kilometre yol kat ediyorlardý. Dev gibi ordularý dize
getiriyorlardý. Ama bu nihayet savaþ meydanýnda
olan bir þeydir. Koca Mohaç savaþý iki saat sürmüþtür. Kazandýðýmýz zaferlerin çoðu bir-iki günlük
muharebeler sonucunda ortaya çýkmýþtýr.
Ama Anadolu iþte bin yýldýr Türk vatanýdýr. Bu
sadece kazanýlan zaferlerle olmamýþtýr. Kazanýlan
gönüllerle olmuþtur. Adalet, hoþgörü ve insan sevSomuncu Baba
40
Temmuz-Aðustos 2004
gisi gibi özellikleri atalarýmýzýn hükmettikleri her
din ve ýrktan tebaanýn gönlünü kazanmalarýný saðlamýþtýr. Bunda en büyük pay, Ahmet Yesevi’den,
Yunus'a Mevlânâ'ya, Somuncu Baba'dan Hacý Bayram'a Akþemseddin'e ve Osman Hulûsi Efendiye
uzanan altýn kalpler zincirinindir.
O mübarek insanlar belki ordudan da evvel fethedilecek ülkelere demir asa-demir çarýk yürümüþler, en ýssýz yerleri bile mamur edecek þekilde yerleþmiþler ve sevgi dolu gönülleri ile tatlý dilleri ile ve
hünerli elleri ile yerli halkýn gönlünü kazanmýþlardýr. "Kolaylaþtýrmýþlar, zorlaþtýrmamýþlar; sevdirmiþler nefret ettirmemiþlerdir."
Bu insanlar sayesinde Anadolu Türk vataný
hâline gelmiþtir.
Ve bu büyük insanlar, manevi kutuplar daima
þöhretten kaçmýþlardýr. Somuncu Baba Osmanlý baþkenti Bursa'yý býrakmýþ, kendine Darende'de bir
kaya dibini mekân seçmiþtir. Akþemseddin Hazretle-
ri de öyle... Ýstanbul Fatihini, fethettiði Doðu Roma ile baþ baþa býrakmýþ, kendisini daðlar arasýnda
bugün bile ulaþýlmasý zor bir beldeye Göynük'e
atmýþtýr. Hacý Bayram bilindiði üzere o zamanlar
sadece bir köy olan Ankara'da irþadýný sürdürmeyi
seçmiþtir. Ve bu mübarek insanlar gönülleri öyle
kazanmýþlardýr ki, saltanatlarý kýyamete kadar
devam eder. Manevi kuvvet daima maddi kuvvetten üstün ve kutsaldýr. Zira maddi kuvveti hizaya
sokan, onu zulüm aleti haline gelmekten alýkoyan
manevi kuvvettir. Bu da Yüce Allah'ýn velilerine
bahþettiði bir imtiyazdýr. Ýþte vefatýndan 600 yýl
sonra bile Somuncu Baba ve onun mübarek ahfadý
gönüllere ýþýk saçmayý, sevgiyi ve hoþgörüyü yaymayý, insanlarý hayra yöneltmeyi sürdürmektedirler.
2004 yýlý 26 Haziranýnda katýlmakla mutluluk
duyduðum Darende Somuncu Baba ve Hulûsi
Efendi Kültür Etkinlikleri de bana bu silinmez
tesiri ve devamlýlýðý bir kere daha gösterdi.
Fîsebilillah hizmetin insaný ve mekâný nasýl
yücelttiðini, þenlendirdiðini gördüm. Evet, Darende büyük ölçüde Somuncu Baba ve ahfadý demektir. Yapýlan eserler onlarýn himmeti ile Darende'yi
donatmakta ve insanlarýn hizmetine sunulmaktadýr.
Okuldan, camiye, çeþmeye, çevre düzenlemesine
kadar, turistik tesislere kadar, fukaraya yapýlan
gizli yardýmlara kadar bütün bir sosyal, ekonomik
ve eðitim hayatý bu mübarek insanlarýn kurduklarý
vakýf tarafýndan kucaklanmakta ve halk her açýdan
yükseltilmektedir.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfýnýn
Darende'de ve diðer þehirlerde yaptýðý hizmetleri
görüp öðrendikten sonra, devlet-millet kaynaþmasý
gerçekleþtiði takdirde bu ülkenin ne kadar kýsa sürede Avrupa ile boy ölçüþebilecek duruma gelebileceðini daha iyi anladým.
Düþmanlarýmýzýn bir yandan dinimize, bir
yandan devlet ve milletimize sistemli bir þekilde
saldýrarak, bu önemli rükünleri birbirinden ayýrmak için olmadýk cephelerde, tahmin edilemeyecek entrikalarý nasýl uygulamaya koyduklarýnýn
farkýna daha iyi vardým.
Bu noktada Somuncu Baba evladýnýn devletle-dinin birlikte neler yapabileceðine ve ülkeyi nasýl kalkýndýrabileceðine dair verdikleri örnekleri
içim sevinç dolarak izledim...
Din ü Devlet için çalýþan insanlar ne güzel insanlardýr. Sözlerimi Dede Korkut'un bir duasý ile
bitiriyorum:
"Devletsiz þerrinden Hâným Allah saklasýn
sizi..."
NUR ALÂ NUR!...
Þehr-i Darende'den nur direklendi;
Silsilesi ol Resul'e dayandý
Bir nurun dalýna bin nur eklendi;
O binler, Bir için yandý ha yandý!..
Mûtî olmuþ idi kendine tebâ
Varýný, yoðunu eyledi heba
Arz'a ýþýk tuttu; Somuncu Baba,
Ruh âlemi O ýþýkla uyandý!..
Bursa'da açmýþtý O'nun gülleri,
Yedi mânâ Fâtiha'ydý dilleri,
Âlemde fethetti tüm gönülleri,
Ýçenler hep O'nun meyine kandý!..
Zikir meclisinde mutlu olmuþlar,
El öpenler üç kapýda görmüþler,
Önünde diz çöken nice derviþler;
Ekmeðini O'nun feyzine bandý!..
Bir çok þair kalpten kalbe taþýyor;
Fýrýnýnda hâlâ somun piþiyor,
Her gönüle bir taht kurdu yaþýyor
Gitmedi cesetle geriye döndü!..
Ayan idi O'na zahirle batýn
Nazarý Hakk asla alýnmaz satýn
Son nefeste elindeki beratýn;
Es-seyyid Hulûsi Osman'a sundu!..
Es-seyyid Hulûsi haslarýn hasý;
Bunca yýl kalplerden kaldýrdý pasý,
Gönülden gönüle uçan mirasý;
Hamidettin Bey'in baþýna kondu!..
O mahdum ki; ibret vardýr sözünde;
Efendilik niþanesi yüzünde,
Vazifeye ecdadýnýn izinde;
"Ya Allah, Bismillah" dedi soyundu!..
Bilin ki; gidene kalan aðladý,
Nice takva gönülleri daðladý,
Tohma Çayý aþký ile çaðladý
Niceleri O'nun suyunda yundu!..
H. HASAN UÐUR
Temmuz-Aðustos 2004
41
Somuncu Baba
Din ve Hayat
Doç. Dr. Ali AKPINAR
Dünya ve Dünyalýklara
Talip Olmak
Y
üce Allah, dünyayý bizim için yaratmýþ, onu bizler için en güzel bir biçimde tezyin ve tefriþ etmiþtir. Ýnsan, Allah'ýn hoþnutluðunu ve ahiret
saadetini kazanabilmek için dünya içerisinde sýnava
tabi tutulmuþtur. Bu nedenle insan için, dünya
önemli ve deðerlidir.
Yüce Yaratýcý, insanýn atasýný önce cennete yerleþtirmiþ, tüm özellik ve güzellikleriyle cenneti ona
göstermiþ, cennetin güzelliklerinden ona tattýrmýþ,
sonra da onu yeryüzü imarý ile görevlendirmiþtir. Bu
imar, Allah'ýn en güzel ve yerli yerince yarattýðý doðal çevreyi korumak ve onu, bizzat yaþadýðý cennet
modeli ýþýðýnda daha da güzelleþtirilmesiyle gerçekleþecektir.
Ýþte bu yüzden ilk insan, bazý ateist tarihçilerin
sandýðý gibi ilkel deðil, cennet kültürü ile donatýlmýþ
bir haldeydi. Zaten Yüce Allah, ilk insana eþyanýn
tüm isimlerini yükleyerek, insana bilmediklerini ve
beyaný öðreterek onu bu güzelleþtirme, ýslah ve imar
hareketine hazýrlamýþtýr. Þu ayetleri birlikte okuyalým:
"O, Adem'e tümüyle isimleri öðretti."1
"O insana bilmediðini öðretti"2
"Derken Adem Rabbinden kelimeleri aldý.."3
"Rahman, Kur'ân'ý öðretti, insaný yarattý. Ona
açýklamayý öðretti ."4
"Hani Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir
halife yaratacaðým, demiþti.."5
Somuncu Baba
42
Temmuz-Aðustos 2004
"O Allah'týr sizi yeryüzünde halifeler kýlan.."6
Yeryüzü halifeliði, yeryüzünün mevcut tabiî
düzenini korumayý, onun geliþtirilerek imarýný, iþlerin düzenlenmesini ve her þeyin yerli yerince konulmasýný gerekli kýlmaktadýr. Bu ise, eþyayý tanýyýp
onu en uygun bir biçimde kullanmakla mümkündür.
Ýnsan bu sýnav salonu dünyada kendine yüklenen bu misyonu yerine getirebilmek için, bir arada
yaþamak ve bu sosyal yaþantýsýnda da kimi iþ bölümlerinde görev almakla karþý karþýyadýr. Bu iþ bölümünde liyakat, durum ve konumuna göre kimi yönetilen, kimi de yöneten olmak durumundadýr.
Bu bilgiler ýþýðýnda inanan kiþi, her þeyden
önce dünyanýn kendisi için yaratýldýðýný ve onun tüm
güzellikleriyle kendi hizmetine sunulduðunu bilecektir. Arzýn, Allah'ýn salih kullarýna bahþettiði bir
mirasý7 olduðunun bilincinde ona sahip çýkacak, onu
hep güzel, yararlý ve iyi iþlerde kullanacak, ondan en
güzel bir biçimde yararlanacaktýr. Çünkü Yüce Allah, nimetlerinin eserini kullarýnýn üzerinde görmekten son derece hoþnut olmaktadýr.
Nitekim Yüce Allah, dünyalýklarýyla azanlar
için bir sembol isim olan Karun'a kavminin yaptýðý
nasihati anlatarak bu konuda bize ölçüyü sunmaktadýr: "Böbürlenme, Allah þüphesiz ki böbürlenenleri sevmez. Allah'ýn sana verdiði þeylerde, ahiret
yurdunu gözet, dünyadaki payýný da unutma; Allah'ýn sana yaptýðý iyilik gibi, sen de iyilik yap;
yeryüzünde bozgunculuk isteme; doðrusu Allah
bozguncularý sevmez."8
Demek ki sahip olunan dünyalýklar böbürlenmeye neden olmamalý, sahip olunan þeylerin Allah
vergisi olduðu gözden ýrak tutulmamalý, dünya asla
ahiretin önüne geçirilmemeli, dünyanýn geçici ve
sonlu olduðu, ahiretin ise kalýcý olduðu unutulmamalý, sahip olunan þeyler bozgunculuk aracý deðil,
iyilik aracý olmalý.. Ýþte bunlarý göz önünde bulundurmak kaydýyla kiþi dünyadan nasibini unutmayacaktýr. Hatta o, sürekli olarak "Rabbimiz! Bize dünyada güzellikler9, ahirette de güzellikler ver, bizi
ateþin azabýndan koru"10 diye dua edecektir.
Ýþte bu bilinçte olan Allah'ýn salih kulu Hz. Süleyman Peygamber, "Rabbim! Beni baðýþla, bana
benden sonra kimsenin ulaþamayacaðý bir hükümranlýk ver; Sen þüphesiz, daima baðýþta bulunansýn"11 diye dua etmiþ, Yüce Allah da ona fazlasýyla
lutfetmiþtir. "Bunun üzerine Biz de, istediði yere
onun buyruðu ile kolayca giden rüzgarý, bina kuran
ve dalgýçlýk yapan þeytanlarý, demir halkalarla baðlý diðerlerini onun buyruðu altýna verdik."12 Hz. Süleyman gibi bir peygamberin Allah'tan bu þekilde
dünyalýk istemesi, oldukça düþündürücüdür. O, kendisinden baþka hiç kimsenin ulaþamayacaðý bir
hükümranlýðý, heva ve hevesi, zevk ve sefasý için istemiþtir elbet. Ama o, bir bütün olarak ve hakkýyla
Allah'ýn dinini yaþayabilmek, variyeti Allah'ýn ölçüleri doðrultusunda kullanabilme konusunda örnekler
sunabilmek için istiyordu. Yahut ta o, ne kadar variyetli olunursa olunsun, sonuçta dünyanýn vefasýz
oluþunu kendi þahsýnda diðer insanlara gösterebilmek için istiyordu. Nitekim "Dünya Sultan Süleyman'a bile kalmamýþ" sözü darb-ý mesel olmuþtur.
Ne niyetle olursa olsun Hz. Süleyman, Yüce Allah'tan büyük bir variyet/hükümranlýk istemiþ, O'da
ona istediðini vermiþ ve bu olay Kur'ân'da bize anlatýlmýþtýr. Hz. Süleyman peygamberin, variyetli olmasý nedeniyle cennete girecek son peygamber olacaðý þeklinde yaygýn olan görüþün aslý yoktur. Çünkü böyle bir görüþ, Sâd suresi 25. ayette anlatýlan
onun Allah katýndaki yüksek makamýna ve güzel
geleceðe gölge düþürmektedir.
Hz. Peygamber, kumandanlarýndan Amr b. ElAs'ý büyük ganimetlerle döneceði müjdesiyle bir
sefere göndermek istediðini açýklayýnca, Amr þöyle
der: "Ey Allah'ýn Rasülü, ben mal ve zenginlik için
Müslüman olmadým!" Bunun üzerine peygamberimiz þöyle cevap verir: "Salih kiþi için, salih (helal
yollardan kazanýlmýþ bol mal) ne güzeldir!"14
Dünyalýk, makam ve mevki sahibi olmak, bir
adý da 'Malikü'l-Mülk' (Mülkün sahibi) olan Yüce
Allah'ýn ahlakýyla ahlaklanma olarak algýlanmýþtýr.
Salihlerin sahip olduðu tüm bu makam-mevki ve
dünyalýklar, asla onlarý Allah'ý ve ahireti unutup azgýnlýk ve þýmarýklýða götürmemiþtir. Bu konuda Hz.
Süleyman peygamber þöyle diyerek dünyalýklarýn
kendisinin Rabbine olan kulluk ve þükrünü artýracaðýný belirtmiþtir: "Bu, þükür mü edeceðim yoksa
nankörlük mü edeceðim diye beni sýnayan Rabbimin lutfundandýr. Þükreden ancak kendisi için
þükretmiþ olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstaðnidir, kerem sahibidir."15
Allah'ýn bir baþka salih ve sadýk kulu Yusuf
peygamber de makam mevkiye talip olmuþtur. Köle
olarak satýldýðý Mýsýr'da önce iftiraya kurban gidip
zindanlara düþen, sonra itham edildiði suçtan aklandýktan sonra makam mevki yolu kendisine açýlan
Yusuf peygamber, makamlarýn en yükseðine talip
olarak þöyle demiþtir: "Beni memleketin hazineleri
Temmuz-Aðustos 2004
43
Somuncu Baba
üzerine bir yönetici kýl, çünkü ben korumasýný ve
yönetmesini iyi bilirim."16
Sünnette deðiþik þekillerde rivayet edilen "Biz
görevi talip olana deðil, layýk olana veririz" düsturuyla çeliþir gibi gözüken bu ayet üzerinde biraz
durmak istiyoruz.
Hz. Yusuf'un istediði görev, bazý kaynaklarda
yer aldýðý gibi, 'hazine müsteþarlýðý', 'maliye bakaný'
yahut 'kýtlýk / kriz danýþmaný' deðil, yönetimin tüm
yetkilerini üzerine almaktý. Nitekim Yusuf suresinin
100. ayetinde onun tahta oturmasýndan bahsedilmesi, 72. ayette kendisine melik denmesi, 56. ayette ise
"Ýþte Biz de böylece Yusuf'u o memlekete yerleþtirdik; öyle ki o istediði yerde oturabilirdi" buyurulmasý bu tezi doðrulamaktadýr.17
Öte yandan onun yönetimin tüm yetkilerini
üzerine almasý, Mýsýr'da hüküm süren krallýðýn gücüne güç katmak için deðil, onun ülkenin kaynaklarýný kendi tasarrufuna verilmesini istemesi tamamýyla Allah'ýn yasalarýný yürürlüðe geçirme hedefine
yönelikti. Yoksa Hz. Yusuf, tahta geçmeyi saltanat
sevdasý ve makam hýrsý ile istememiþti. Zaten o daha
hapiste iken hakimiyetin tümüyle Allah'ýn olduðunu
söyleyen sadýk bir kiþiydi.18
Hz. Yusuf'un, saray entrikalarýnýn etkin olduðu,
suçsuz yere insanlarýn zindanlara týkýldýðý bir toplumda bir baþýna göreve talip oluþu bize, bir müslümanýn güçlü bir inanç ve çok saðlam bir alt yapý ile
bir baþýna bile olsa, ordusuz cephanesiz olarak bütün
bir ülkeyi fethedebileceðini, ülke insanýnýn Ýslam'a
giden yolunu açabileceðini göstermektedir. Nitekim
Yusuf peygamber, bilgi birikim ve donanýmý ile kýsa
zamanda yetkileri elinde toplamýþ ve Mýsýr kralý
baþta olmak üzere pek çok insanýn müslüman olmasýna önayak olmuþtu.19
Hz. Yusuf, talip olduðu iþi kendisinden daha iyi
yapacak birinin olmadýðýný bildiði için göreve
talip olmuþtur. Nitekim o, talebinin gerekçesi
olarak kendisinin bu iþi iyi bildiðini ve iyi muhafaza edeceðini göstermiþtir. Buna göre, göreve liyakatli olmayan kiþilerin gelmesi durumunda, liyakatli olanlarýn göreve talip olmasý
farzdýr. Böyle durumlarda kendine güvenen
ve kendini yetkin gören kiþi, Hz. Yusuf gibi,
sahip olduðu özellikleri zikrederek göreve
talip olmalýdýr. Hele bir de liyakatli kiþi, toplum ve yetkililer tarafýndan tam olarak tanýnmýyorsa, bu durumda kiþi, kendini tanýtmalýdýr.
Ama ortada liyakatli insanlar varken, ille
de göreve talip olmaya, bu konuda insanlarla
didiþmeye gerek yoktur. Ýþte o zaman Hz.
Somuncu Baba
44
Temmuz-Aðustos 2004
Peygamberin hadisi devreye girer ve görev isteyene
deðil en liyakatli olanlara verilir.20 Zaten Peygamberimiz de 'göreve talip olmamayý' öðütlerken, görev almanýn sorumluluðuna dikkat çekmiþ ve bu konuda yetkili kiþilerin en liyakatli olanlarý tesbit
etmesine fýrsat tanýmýþtýr. Nitekim O, görev isteyen
Abdurrahman b. Semmure'ye þöyle buyurmuþlardýr:
"Ey Abdurrahman! Ýdarecilik isteme. Eðer senin talebin üzerine sana idarecilik verilirse, istediðin þeyin
sorumluluðu sana yüklenir ve altýnda kalýrsýn. Ama
eðer sen talip olmadan sana idarecilik verilirse, o
zaman o iþte yardým görür baþarýlý olursun."21 Yoksa bu gibi rivayetlerden hareketle, Peygamberimizin
bütünüyle göreve talip olmayý yasakladýðýný söylemek isabetli olmaz. Çünkü O, "Siz hepiniz çobansýnýz / yöneticisiniz, güttüðünüzden / yönettiðinizden sorumlusunuz."22 buyurarak kadýný ile erkeði ile, sorumluluklarýnýn bilincinde olan toplumun
tüm fertlerini yönetici olmaya adeta özendirmiþtir.
Nitekim Peygamberimizin vefatýndan sonra hilafet
makamýna geçmek için sahabe adeta birbirleriyle yarýþmýþlar, Hz. Ömer'in Hz.
Ebubekir tarafýndan atanmasý dýþýnda,
her dönemde birden fazla kiþi hilafet
görevi baþta olmak üzere diðer
görevlere talip olmuþtur.
Sonuç olarak þunlarý söyleyebiliriz: Tüm nimet ve güzellikleriyle dünya
bizim için yaratýlmýþtýr. Ýnançlarý ne
olursa olsun dünya ve nimetleri herkese
yetecek kadar geniþ ve fazladýr. Þu kadar
var ki, adalet ve
Tüm nimet ve güzellikleriyle dünya bizim için yaratýlmýþtýr. Ýnançlarý ne olursa olsun dünya
ve nimetleri herkese yetecek kadar geniþ ve fazladýr. Þu kadar var ki, adalet ve hakkaniyetin egemen olmasý için yetki, salihlerin elinde olmalýdýr. Salih, Yüce Yaratýcýnýn haklarý
baþta olmak üzere tüm yaratýlanlarýn hakkýný gözeten kimsedir. Bu yüzden Hz. Peygamber,
ümmetinin tüm fertlerinin durum ve konumlarýna göre yönetici makamýnda olmalarýný
tavsiye etmiþtir. Onun bu yönlendirmesini düstur edinen inanan kiþiler, kendilerini sorumluluklarýnýn bilincinde yetkin kiþiler olmaya hazýrlamalýdýrlar.
hakkaniyetin egemen olmasý için yetki, salihlerin
elinde olmalýdýr. Salih, Yüce Yaratýcýnýn haklarý baþta olmak üzere tüm yaratýlanlarýn hakkýný gözeten
kimsedir. Bu yüzden Hz. Peygamber, ümmetinin
tüm fertlerinin durum ve konumlarýna göre yönetici
makamýnda olmalarýný tavsiye etmiþtir. Onun bu
yönlendirmesini düstur edinen inanan kiþiler, kendilerini sorumluluklarýnýn bilincinde yetkin kiþiler
olmaya hazýrlamalýdýrlar. Yetki, liyakatsiz kiþilerin
eline düþtüðünde toplum hayatýnda kýyametler kopacak, kargaþa ve terör hüküm sürecektir. Bu nedenle
hadiste þöyle buyurulmuþtur: "Ýþ ehil olmayanlara
verildiði zaman kýyameti bekle." Söz konusu edilen
kýyamet ille de büyük kýyamet olacak diye bir þey
yoktur. Bir toplumda haklar sahiplerine verilmiyorsa, kargaþa, kavga, gasp ve terör kaçýnýlmaz
olacaktýr. Bu nedenle salih ve liyakatli kiþiler, göreve ve sorumluluklarý üstlenmeye talip olmalýdýrlar. Gereksiz bir mütevazýlýk görüntüsüyle, yetkin olduklarý halde görev ve sorumluluktan kaçanlar topluma ihanet etmelerinin hesabýný vermeye
hazýr olmalýdýrlar. Zira salihlerin suskun ve
pasifliði, zalimlerin egemenliðine kapý aralayacaktýr. Her ne pahasýna olursa olsun iþbaþýna geleyim mantýðý
da Ýslamî deðildir. Ýnanan
kiþi ne göreve gelirken
meþru olmayan yollara baþvurur, ne de
görev sýrasýnda tavizler verir. O,
hakký hakim kýldýðý sürece bir
görevde vardýr. Aksi durumlarda tavizlerle dolu bir görev, onun
sorumluluk ve
vebalini
artýrmaktan, onu yýpratmaktan, onun dünya ve ahiretini karartmaktan baþka bir iþe yaramayacaktýr. Öte
yandan salihlerin iþ baþýna gelmesi söz konusu iken,
ille de ben göreve gelmeliyim diye didiþme de müslümanca bir tavýr deðildir. Yetki sahibi olmak, kiþiyi
makam ve mevkiye esir etmemeli, onun dünyayý
ahiretin önüne geçirmesine neden olmamalýdýr. Ahirete göre dünya makamlarýnýn geçici ve sonlu olduðu ise asla unutulmamalýdýr.
*C.Ü. Ýlahiyat Fakültesi Öðretim
Üyesi.
DÝPNOTLAR
1- 2 Bakara 31.
2- 96 Alak 5.
3- 2 Bakara 37. Hz. Adem'in
Rabbinden aldýðý kelimelerden
maksat þu ayettir: "Her ikisi,
'Rabbimiz! Kendimize yazýk
ettik; bizi baðýþlamaz ve bize
merhamet etmezsen biz
kaybedenlerden oluruz' dediler." 7 Araf 23.
4- 55 Rahman 1-4.
5- 2 Bakara 30.
6- 6 Enam 165; 35 Fatýr 39.
7- "And olsun ki, Tevrat'tan sonra
Zebur'da da yeryüzüne ancak
iyi
kullarýmýn
mirasçý
olduðunu
yazmýþtýk." 21
Enbiya 105.
8- 28 Kasas 77.
9- Peygamberimizin sýkça okuduðu ve bizlere de ýsrarla okumayý tavsiye ettiði bu duada geçen
'hasene' kelimesi, aslýnda belirsiz ve tekil bir kelimedir. Ama
kelimeye yüklenen pek çok
manayý kapsasýn diye biz, güzellikler diye çoðul verdik. Nitekim dünyadaki hasene cümlesinden olarak iyi bir eþ, salih
evlad, ibadet, ilim, helal mal,
sýhhat afiyet, bol rýzýk, nimet,
Allah'ýn kitabý, ilahi yardým,
zafer ve þehadet sayýlmýþtýr.
Ahiretteki hasene cümlesinden
olarak ise, Allah'ýn cemalini
görmek, cennet kýzlarý huriler,
cennet, baðýþlanma sayýlmýþtýr.
Kýsaca duada, Allah'ýn dünya
ve ahirette kuluna uygun görüp
biçtiði güzellikler istenmiþtir.
Bkz. Ýbnü'l-Cevzî, Tefsîr, I,
216; Razî, Tefsîr, V, 188-189.
10- 2 Bakara 201.
11- 38 Sâd 35.
12- 38 Sâd 36-37.
13- Bkz. Razî, Tefsîr, XXVI, 204210; Kurtubî, Tefsîr, XV, 204.
14- Ahmed, IV, 197.
15- 27 Neml 40.
16- 12 Yusuf 55.
17- Nitekim Kurtubî, Yusuf
peygamberin bu talepte bulunmasýndan bir yýl kadar sonra
kralýn kendisini çaðýrarak tüm
yetkilerini ona devrettiðini anlatmaktadýr. Bkz. Kurtubî, Tefsîr, IX, 213. Bu ayetten hareketle ilim adamlarýmýz, zalim
yahut kafir bir yönetimden þu
bir þartla görev alýnabileceðini
çýkarmýþlardýr: Zalimin zulmüne, kafirin küfrüne ortak ve
alet olmamak. Eðer bu þart yerine gelmezse böyle bir görev
alma caiz olmaz. Bkz. Kurtubî, Tefsîr, IX, 215. Nesâî, Adabü'l-Kudât 5. Konu ile ilgili
farklý rivayetler ve yorumlarý
için bkz. Ýbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, VI, 428-434.
18- Bkz. 12 Yusuf 40.
19- Bkz. Mevdûdî, Tefsîr, II, 471473.
20- Bkz. Kurtubî, Tefsîr, IX, 215217; Razî, Tefsîr, XVIII, 160161..
21- Buharî, Ahkam 5, 6; Müslim,
Ýmaret 19; Ebu Davud, Harac
2; Tirmizî, Nüzur 5;
22- Buhari, Cuma 11; Müslim,
Ýmaret 20; Ebu Oavud, Ýmaret
1; Tirmizî, Cihad 27; Ahmed,
II, 5.
Temmuz-Aðustos 2004
45
Somuncu Baba
Düþünce
Ýbrahim ÞAHÝN
Tefekkür
Tefekkür, düþünmek demektir.
Sufilere göre iki türlü tefekkür
vardýr. Biri iman ve tasdikden
doðup, delillerden hareketle akýl
yürüterek neticeye giden ilim
sahiplerine, diðeri gözleriyle görerek þahit olanlara mahsustur.
Her iki halde de sufi Allah'ýn
zatýný deðil nimet ve kudretlerini
düþünür. Cürcani tefekkürü kalbin
iyi ve kötüyü ayýrt eden lambasý
olarak görür. Ona göre tefekkür
sahibi olmayan kalp karanlýklar
içinde boðulur kaybolur.
Allahü Teala Kur'an-ý Kerim'in
müteaddit ayetlerinde tefekkür ve
düþünmeyi emretmiþ ve bir ayette
onu överek þöyle buyurmuþtur:
"Onlar ayakta iken, otururken,
yanlarý üstünde yatarken Allah'ý
anarlar. Göklerin ve yerin
yaratýlýþýný düþünürler, 'Rabbimiz
sen boþuna yaratmadýn' derler"
Somuncu Baba
46
Temmuz-Aðustos 2004
Allahü Teala insaný, akýl sahibi, düþünen bir varlýk olarak
yaratmýþ "eþrefi mahlûkat" olma þerefini bahþetmiþtir.
Tefekkür, düþünmek demektir. Sufilere göre iki türlü tefekkür vardýr. Biri iman ve tasdikden doðup, delillerden hareketle
akýl yürüterek neticeye giden ilim sahiplerine, diðeri gözleriyle
görerek þahit olanlara mahsustur. Her iki halde de sufi Allah'ýn
zatýný deðil nimet ve kudretlerini düþünür. Cürcani tefekkürü
kalbin iyi ve kötüyü ayýrt eden lambasý olarak görür. Ona göre
tefekkür sahibi olmayan kalp karanlýklar içinde boðulur kaybolur.
Allahü Teala Kur'an-ý Kerim'in birçok ayetinde tefekkür ve
düþünmeyi emretmiþ ve bir ayette onu överek þöyle buyurmuþtur: "Onlar ayakta iken, otururken, yanlarý üstünde yatarken
Allah'ý anarlar. Göklerin ve yerin yaratýlýþýný düþünürler,
'Rabbimiz sen boþuna yaratmadýn' derler" (Al-i Ýmran, 191)
Allah'ýn zatý üzerinde tefekkür eden bir cemaate Allah
Rasulü þöyle buyurmuþtur: "Allah'ýn yarattýklarý üzerinde
düþünün, zatý hakkýnda düþünmeyin. Zira siz onun kadrini
takdir edemez, O'nu anlamaya güç yetiremezsiniz."
Hasan Basri (k.s): "Bir saat tefekkür bir gece ibadetten
hayýrlýdýr. Sözü hikmet olmayan adamýn konuþtuklarý laðýv (boþ
söz), tefekkür etmeyenin sükûtu sehiv (hata), ibret nazarýyla bakmayanýn nazarý, boþtur" demiþtir.
Ýbrahim Ethem'e "Ne çok düþünüyorsun" diye sorduklarýnda, o: "Aklýn iyiliðidir" diye cevap vermiþtir.
Lokman (a.s.) tek baþýna oturur uzun uzun
düþünürdü. Dostlarý kendisine uðrar ve:
- Yalnýz niye oturuyorsun, toplum arasýna karýþýp onlarla kaynaþsan daha iyi olmaz mý? Demeleri
üzerine Lokman (a.s.):
- Yalnýzlýk düþünce için daha uygundur. Düþünce ve tefekkür insaný cennet yoluna ulaþtýrýr, demiþtir.
Arifler, nafile ibadetlerle tefekkür ederler,
takatleri kalmayýncaya kadar ibadet ederler. Sonra
da sayýsýz ikram ve ihsanlar karþýsýnda Allahü
Teala'ya bir türlü ibadet edemediklerini düþünüp
üzülürler.
Ýþte tefekkürün ilk adýmý… Allahü Teala insaný
kerih bir sudan yaratmýþtýr ve onu birçok nimetlerle
süslemiþtir. Onu Ýslamla þereflendirmiþ, Habib-i
Ekremine ümmet etmiþtir. Ona göz vermiþ bakýyor,
duyma kabiliyeti vermiþ iþitiyor, konuþma imkâný
vermiþ konuþuyor. O uzuvlara bu özellikleri vermesiydi ne kulak duyar ne göz görür, nede aðýz konuþabilirdi. Nice kulaklar var duymuyor. Nice gözler var
görmüyor. Kalp vermiþ, hayatýný idame ettirmesi
için nefes ihsan buyurmuþ. Ona el ayak vermiþ.
Ýnsan saymaya kalksa yalnýz bedendeki nimetleri
bile sayamaz. Parmaðýn ucundaki hassasiyete bakýn
ki, kör onunla görüyor. Bir parmak izi diðer hiçbir
insanýn parmak izine uymuyor. Ýnsanlar hiç birbirine
benzemiyor. Sesleri ayrý, þekilleri ayrý, mizaçlarý
ayrý…
Allahü Teala Kur'an-ý Kerim'de þöyle buyuruyor: "Ýnsanlar acaba deveye bakýp biraz olsun
düþünmezler mi, deve nasýl yaratýldý? Göðe
bakmazlar mý nasýl yükseltildi? Daðlara bakmazlar mý nasýl dikildi? Yerküreye bakmazlar mý
nasýl yayýldý?" (Gaþiye 17-20)
Þayaný hayrettir ki; güzel nakýþ ve güzel bir
yazýyý bir yerde görüp de onu yazana hayran olan ve
onu kalbinde büyülten bir insan, nefsinde ve etrafýnda akýllara durgunluk veren bütün bu önemli þeyleri
görüp bildiði halde bunlarýn yapýcýsý üzerinde
düþünmez. O'nun azamet ve celali onu hayret ve
dehþet içinde býrakmaz. Ýnsana yakýþan, yerlerin ve
göklerin esrarýna ve yaratýlýþtaki mükemmelliðine
bakarak bunda Allah'ý görmektir. Zira bu marifet
sayesinde insan meleklerden bile üstün olur, Allahü
Teala'ya yaklaþarak sýddýklar ve peygamberler zümresinde haþrolunur.
Ýnsan kendi üzerinde tefekkür yolunu
öðrendikten sonra üzerinde yaþadýðý yeryüzü
üzerinde düþünmelidir. Irmaklarý, denizleri, daðlarý… gökyüzünün esrarýný… Allah'ýn yarattýðý her
þeye ibret nazarýyla bakmalýdýr. Bakmalýdýr ki gön-
lünde hikmet yeþersin, kalbi iman ve Allah
sevgisiyle dolsun. Nereden geldiðini, niçin geldiðini
ve nereye gideceðini bilsin. Etrafýna kandiller gibi
ýþýk saçsýn.
Biraz da Kur'an-ý Mübine kulak verelim:
"Göðü gücümüzle biz kurduk, þüphesiz biz
geniþ kudret sahibiyiz. Yeryüzünü biz yaydýk, ne
güzel yaymýþýzdýr." (Zariyat 47-48)
"Yeryüzüne sizin için boyun eðdiren odur.
Öyleyse yerin sýrtlarýnda dolaþýn." (Mülk 15)
"O yeryüzünü size bir döþek, göðü de bir
bina kýldý…" (Bakara 22)
"Caný çýksýn insanýn, o ne nankördür. Allah
onu nereden yaratmýþ, onu nutfeden yaratýp
merhalelerden geçirerek ona þekil vermiþ sonra
yolunu kolaylaþtýrmýþtýr. Sonra onu öldürür ve
kabre koyar." (Abese 17-22)
"Doðrusu size Rabbinizden basiretler
(gönül gözleri, hakikati idrak kabiliyetleri) geldi.
Artýk kim (hakký) görürse yararý kendine, kimde
(hakký görmekten) kör olursa zararý kendisinedir." (En'am 104)
Kula gereken dünya hayatýný bir ganimet bilip,
ibadet taat, güzel ahlak ve tefekkür gibi vesilelerle
Cenab-ý Hakk'ýn rýzasýný kazanmaya gayret etmektir.
Ýnsaný dünyanýn gelip geçici meþguliyetlerinden kurtarýp Allahü Teala'nýn rýzasýný
kazandýran yollardan birisi de ölümü tefekkür
etmektir. Bu þekilde kalplerden dünya muhabbeti
çýkar. Onun yerine Allah'a yakýnlýk duygusu belirir.
Ýmam-ý Gazali þöyle der:
- Ölüm büyük bir iþtir. Büyük bir tehlikedir.
Ýnsanlar bunu bilmiyorlar. Hatýrlasalar da kalplerine
fazla tesir etmiyor. Çünkü kalpleri dünya meþgalesine öyle dalmýþlardýr ki, kalplerinde baþka bir þeye
yer kalmamýþtýr. Bundan kurtuluþ çaresi, bazen bir
yere çekilmek ve bir müddet kalbi dünya meþgalesinden uzak tutmaktýr.
Ölüm döþeðinde yatan bir Allah dostuna;
- Ne gibi amelin var? Diye sorduklarýnda,
- Ölümüm yakýn olmasa size amelimden bahsetmezdim. Madem ki ölmek üzereyim, söyleyeyim.
Tam kýrk yýl kalbimin kapýsýný bekledim. Ne zaman
Allah'tan baþka bir þey kalbime girmek istedi ise onu
hemen kovdum" demiþtir.
Kalplerin kapýsý ancak Allah'ý tefekkürle, zikirle muhafaza olur. O'nun yaratmýþ olduðu muhteþem
bir sanat eseri olan âleme ibret nazarýyla bakmak
insaný Allah'a yaklaþtýrýr.
Bibliyografya
1- Doç. Dr. Ethem Cebecioðlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri
Sözcüðü, Rehber Yay., 1997, Ankara.
2- Ýmam Gazali, Ýhyau Ulumiddin, c. 4, Bedir Yay., 1975, Ýstanbul.
Temmuz-Aðustos 2004
47
Somuncu Baba
Ýnceleme
Aydýn TALAY
Hayrat ve
Hizmeti Gaye
Edinen
Kadýnlar
Yavuz Sultan Selim'in
zevcesi Hafsa Sultan
bugün bile emsalini bulmanýn çok zor olduðu
Ruh Hastalýklarýný
Musiki ile tedavi
Hastanesini (Þifahane)
kurdurduðu gibi,
Manisa'da Cami,
medrese, kütüphane,
imaret, hankâh, hamam
ve Sibyan Mektebi'ni
içine alan büyük külliye
yaptýrmýþtýr. Bu sitede
devlete yük olmadan
117 görevlinin maaþ
aldýðý kayýtlarda vardýr.
Somuncu Baba
48
Temmuz-Aðustos 2004
K
uran ve hadis-i þeriflerden alýnan ilhamlal bitmek tükenmek bilmeyen sadaka-i cariyenin emsalsiz zevkine eriþen
insanýmýz, elde ettiði mal ve gelir fazlasýný sadece nefsi
ve hatta bütün insanlýk için deðil diðer canlý varlýklara adayan bir
vakýf anlayýþý ile fakiri, zengin düþmaný olmaktan kurtardýðý gibi
nesiller arasýnda kopmayan bir bað kurmuþtur.2 Bursa'da seksenli yýllarda araþtýrýp "Gurebahane-i Laklâkan" denilen kolu kanadý
kýrýk kuþlarýn tedavi merkezini Setbaþý Köprüsü civarýnda satýlýp
kiraya verilmiþ olarak bulduðum zaman hem heyecanlanmýþ
hem de aðlamýþtým.3 Ne yazýk ki batýlýlarýn sinsi tahriki ve Ziya
Gökalp'ýn telkini ile fahri sosyal hizmet kurumu ve gönül
zenginliðimizin eseri vakýflar dumura uðrayýp yaðmalanmýþ ve
yenilerinin kurulmasý da oldukça zorlaþtýrýlmýþtýr.
Bundan on asýr evvel Osmanlý'ya baðlý küçük bir belde olan
Hoy'da, bir yandan Ahiyan-ý Rum Teþkilatý ile insanlarý
kardeþliðe, Bâciyân-Rum Teþkilatý ile o zaman Rum Elleri
denilen Anadolu'nun kadýnlarýný topluma hizmete yönelten
gönüllü müslüman erleri, aradan ihtilaflarý kaldýrýp bütün
insanýný nefis terbiyesinde buluþturan Abdalân-Rum'u da
yaþatarak bir mürþide el vermenin zevkini yaþatmýþlardýr.4
Günümüzden 6 asýr evvel Seyahatname eseri bulunan Ýbn-i
Batuta “Anadolu'ya ayaðý düþen bir gariban kim olursa olsun
periþan kaldýðý takdirde Uhuvvet Teþkilatý tarafýndan hiçbir
karþýlýk beklemeksizin misafir edilir ve her türlü ihtiyacý
karþýlanýr” demektedir. "Saliha bir kadýnla evlenen dininin
yarýsýný ihya etmiþ olur." Hadis-i þerifinin hayati
önemini kavrayan Müslüman nesiller ve özellikle
Osmanlý, küçük yaþtan beri kýz çocuðunun da
yetiþtirilmesine büyük özen göstermiþtir. Eðer biz
batýlý kaynaklardan ve oryantalistlerden tarihimizi
ve Osmanlýyý öðrenmeye çalýþýrsak yanýlýrýz. Zira
içlerinde insaflý olan pek az olmakla beraber bilhassa Harem hakkýnda ipe sapa gelmedik þeyler ortaya
atmýþlardýr
O nasýl bir terbiye sistemidir ki; Arnavut,
Bulgar, Rus, Ermeni ve Boþnak olarak 7-8 yaþlarýndaki kimsesiz veya savaþta esir olan çocuklar heba
edilmeden Devþirme Ocaðýnda yetiþip öylesine Ýslami deðerlere sahip çýkýyor ki hayýr iþlerinde ve Vakýf
kurmada birbiriyle yarýþa girercesine bu ülkenin
tapusu niteliðinde güzide eserleri inci gibi
dizmiþlerdir. Ýþin inceliðini bilmeyen birtakým
gafiller de Osmanlý kendi vatandaþýný býrakmýþ da
gayrimüslimlerin çocuklarýna sahip çýkmýþ iftirasýný
atýyor. Önemli olan bütün insanlýða sahip çýkmak ve
dar kafalý olmamaktýr. Kaldý ki biraz kurcalanacak
olursa bu devþirme çocuk ailelerinin bir iki göbek
öncesinde Ortodoks Birliði tarafýndan Türklükten
asimile edilerek Hýristiyan yapýldýðý görülecektir.5
Ýþte kabiliyet, beceri, çalýþkanlýk ve baðlýlýk açýsýndan göz dolduranlar en yüksek makamlara terfi
ettiði gibi bu kabil kýz çocuklarýndan eðitimi Saray'a
layýk hale gelenler hiçbir ayýrým ve sýnýflama yapýlmadan padiþah Harem'ine alýnmakta ve padiþahlar
doðurmaktadýr. Bunlarýn Müslümanlýðý sonradan
kazanýlmýþ olduðu için daha halis, daha candan ve
hayýr hizmetlerine müheyya oluyordu. Þimdi ise her
imkân var ama o terbiyeyi veremediðimiz için atasý
babasý Müslüman aileler çabuk dejenere oluyor.
IV. Mehmed'in eþi ve II. Mustafa'nýn annesi ve
Üsküdar'da insaný mesteden cami ve külliyesinin
haziresinde yatan ve aslen Girit Rumlarýndan
Verzizi ailesinden olup Ýslamla þereflenmesinden
sonra Rabia Gülnuþ Emetullah adýný alarak Saray
Baþkadýnlýðýna kadar yükselen örnek kadýn ne köþk
ne de saray býrakýyor ne de eþya ve giyim yarýþýna
giriyor. Üsküdar'daki külliyesinden baþka Galata'da
bir cami ve çeþmesi bulunuyor. Dileselerdi Karun'un
hazinesi gibi hazine býrakamazlar mýydý? Ayný hatunun Hac yolunda çeþme ve sebilleri olduðu gibi Yeni
Cami ve Ahmediye camilerine de Sultansuyu'nu
getirtmiþtir. Kýzý Zeynep fakir öðrencileri gizli
araþtýrýr ve layýk olanlara günde bir akçe ve yýlda bir
elbiseyi zevkle giydirirdi. Aslen Venedikli Bafo6
ailesinden olup Ýslam terbiyesini müteakip Safiye
adýný alan III. Murad'ýn karýsý ve III. Mehmed'in
annesi olan Sultan tam dörtyüz yýldýr ticaret merkezi
olan Mýsýr Çarþýsý'ný yaptýrmýþ ve yanýbaþýndaki
Valide Camiine baþlamýþsa da onu tamamlamak
þerefi IV. Mehmed'in annesi ve Rus asýllý Hatice
Turhan Valide Sultan'a nasip olduðu gibi Hicaz Su
Yollarýný da vakfiyesinde ele almýþ ve Ayasofya'da
kýyamete kadar 49 Hafýzýn durmadan kelam-ý kadim
okumasýný kayýt altýna almýþtýr. Bu mübarek kadýn o
kadar çeþitli hayýr iþlerine zengin olan varlýðýný
baðlamýþtýr ki Vakýf Senedi 86 yaprak tutmuþtur.
Çanakkale savaþýnda dahi yararý görülen Hisarlarý
yaptýran da yine ayný hayýr sahibi kadýndýr.
Zannedildiði veya yutturulmaya çalýþýldýðý gibi bunlar hep devlet kesesinden meydana gelmemiþtir.
Savaþlara iþtirakten doðan ganimetin yanýnda kendi
edindikleri mal ve mülkün tahsisinden oluþmuþtur.
Safiye Sultan Mýsýr'daki geniþ emlakini hiç gözünü
kýrpmadan Mekke, Medine ve Kudüs'te devamlý
hatim okuyacak 120 kurra hafýz ile fakirlere, yine bu
mübarek mekânlardaki kuyu, sebil ve mescid bakým
ve onarýmlarýna vakfetmiþtir. Hatice Turhan Valide
Sultan'ýn Valide Camii ve Ayasofya için yaptýrarak
vakfettiði 149 dükkânýn kirasýný harcamak dururken
bugün cemaatten avuç açýlarak para toplanmasý ne
büyük ayýptýr. IV. Murad'ýn annesi Mahpeyker
Kösem Sultan Üsküdar'da Çinili Camii, çeþme ve
sebil inþa ettirdiði gibi geriye kalan bütün varlýðýný
Üç aylarýn baþýnda yola koyularak mukaddes
beldelere Sürre Alayý kanalý ile iletilecek Haremeyn
Vakýflarý'na baðýþlamýþtýr. Hiç kimseye baský yapmadan dünyanýn dört bucaðýndan gelen þahsi
yardýmlar Haremeyn Dolabý denilen saðlam
kasalarda korunarak yerli yerince teslim edilirdi.
Ahlatþahlar devletinin baþkentliðini yapan ve
Selçuklu ruhunu tebarüz ettiren Bitlis'in Ahlat
Ýlçesinde yangýndan sonra þehri baþtanbaþa imar
ettiren Þahbanu Hatun kurduðu Vakfiyesinde bakýn
ne inceliklere parmak basýyor:
"1- Kýþýn kuþlarýn periþan edilmeyerek beslenmesi, 2-Baþýboþ köpeklerin kontrol ve bakým altýnda tutulmasý, 3-Çevreye gelen leyleklerin bakým ve
tedavilerinin yapýlmasý, 4-Borçlularýn imdadýna
koþulmasý, 5-Esirlerin satýn alýnarak hürriyetlerine
iade edilmeleri, 6-Evlerde çalýþan hizmetkârlarýn
azarlanmamasý için koruma altýna alýnmasý, 7Alýþveriþte aldatanlara ciddi tedbirler getirilmesi, 8Yoksul ve yaþý geçkin kýzlara çeyiz dizilmesi ve
düðünlerinin yapýlmasý, 9-Mahkumlarýn ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý, 10-Yaþlý ve sakatlara yardým
fonu tahsisi ve toplum için hayýrlý eserler yazdýrýlmasý."7 Ýstanbul Zeyni Hatun Vakfýnda kýyamete
Temmuz-Aðustos 2004
49
Somuncu Baba
kadar kendisi için 3, oðlu için 1 ve
kýzý için her gün 2 cüz okunmasý için
her hafýza 1,5 akçe verilmesine dair
vakfý, Kuran sevgisinin güzel bir
tezahürüdür. Ýstanbul'da 1930 yýlýnda
yapýlan bir tespitle Ýstanbul'un mevcut çeþmelerinin %28'inin kadýnlarýn
vakfý olduðu, Edirne'deki bütün
Vakýflarýn ise %20'sinin hanýmlarýn eseri olduðu meydana
konulmuþtur. 30 bin Vakýf
belgesinin 2309'u kadýnlara
aittir.8
Yavuz Sultan Selim'in
zevcesi Hafsa Sultan bugün
bile emsalini bulmanýn çok zor
olduðu Ruh Hastalýklarýný Musiki ile tedavi Hastanesini
(Þifahane) kurdurduðu gibi,
Manisa'da Cami, medrese, küGevher
tüphane, imaret, hankâh, hamam
Nesibe Haným
ve Sibyan Mektebi'ni içine alan
büyük külliye yaptýrmýþtýr. Bu
sitede devlete yük olmadan 117 görevlinin maaþ
aldýðý kayýtlarda vardýr. Kanuni Sultan Süleyman'ýn
hanýmý ve maalesef hakkýnda þom aðýzlarýn uluorta
konuþtuðu Hürrem Sultan böle böle bitiremediðimiz
ve kurutamadýðýmýz muazzam Haseki Külliyesi'nin
bânisi olduðu gibi ayrýca fakirlerin bedava yýkandýðý
iki hamamý da vardýr. Kanuni Sultan Süleyman'ýn
sevgili ve hayýrseven kýzý Mihrimah Sultan'ýn deðeri
tahmin edilmeyecek kadar yüksek ve tam 434 yýldýr
hizmet veren iki külliyesinin biri Edirnekapý'da
diðeri ise Üsküdar'dadýr. 1965 yýlýnda oldu bittiye
getirilip yýktýrýlýncaya kadar Sâkine Hatun'un
Topkapý Surlarý dýþýndaki "Yedi Sofrasý" hizmet vererek yüzlerce fakirin karnýný doyuruyordu. III.
Murad'ýn annesi Nurbanu Sultan'ýn bütün sosyal
hizmet birimlerini içinde toplamak üzere Valide-i
Atik Külliyesi mevcuttur. Sultan II. Mahmud'un
hanýmý ve I. Abdülmecid'in annesi Bezmiâlem
Valide Sultan'ýn Vakýf Gureba Hastanesi,
Dolmabahçe ve Aksaray Camileri ayaktadýr hamdolsun. Camisiz eðitim düþünülmediðinden bu ileri
görüþlü hanýmlar cami ve okullarý bir arada yaptýrmýþlardýr. Nitekim Pertevniyal Lisesi de bu hanýmýn
vakýf eserlerindendir. Ne yazýk ki birçok tarihi eserimizde olduðu gibi camilere geçiþ yollarý ortadan
kaldýrýlarak bütünlük bozulmuþtur. Fatih'in gelini ve
II. Bayezid'in hanýmý Hüsnüþah Sultan'ýn Manisa'da
Hatuniye Camii fiziki ve ruhi güzelliði ile ruhlara
Somuncu Baba
50
Temmuz-Aðustos 2004
þevk
verirken
kendi
elleriyle
kurduðu
kütüphanesinde 401 nadide el yazmasý eser9 araþtýrmacýlarý bekliyor. Osmanlýnýn ve babasý Yýldýrým'ýn
en acýlý günlerine raðmen kýzý Selçuk Hatun Edirne
ve Bursa'da cami ve köprü yaptýrmaya devam
etmiþtir. Bu hayýr yarýþý saraya mensup kadýnlara
has olarak kalmamýþ halka halka bütün çevre ve
taþraya yayýlmýþtýr. Yavuz'un meþhur hocasý
Zembilli Ali Efendi'nin kýzý Sitti Hatun 1525 de ilk
Medreseyi yaptýrdýðý gibi sade hanýmlar tarafýndan
Ýstanbul'da 71 mektep bina edilmiþtir.10
Ankara Þeriyye Sicillerine göre þehirdeki 151
vakfýn 43 tanesi ve 1546 tarihli Ýstanbul Tahrir
Defterleri'ne göre Ýstanbul'daki 2517 vakfýn 93 tanesi kadýnlara aittir. Batýda býrakýn hayýr çalýþmasýný
utanç verici hareketlerin yaþandýðý Ortaçaðda Ýslam
dünyasý iþte böylesi cihan çapýnda iþlerle uðraþýyordu. Hele 600 yýllýk Osmanlý Arþivi heba edilmeden
gereði gibi incelendiðinde ne derece göz yaþartýcý ve
baþ döndürücü çalýþmalarýn meydana çýkacaðýný
Mevla ömür verirse göreceðiz. Kayseri'de Hunat,
Gülek Hatunlar ve Gevher Nesibe, Mardin'de Sitti
Hatun, Sivas Divriði'de Melike Hatun, Amasya'da
Ilduz, Ýsmet, Rabia ve Elti Hatunlar, Erzincan'da
Mama Hatun ve Sitti Radviyye, Diyarbakýr'da
Artuklu Zübeyde Hatunlar birbirinden güzel eserleriyle aramýzda yaþamakta ve her an dua ve rahmetle anýlmaktadýr.11 Sessizce hayýr ve hasenatýný yapanlarý tenzih ederek hanýmlarýn çeþitli dünyalýk mal ve
merasimde yarýþa girdiði ve ardýndan arkadaþlarý ve
çevresine öve öve bitiremediði meþguliyetlerinin
arasýna bu kabil kalýcý eserlerin araþtýrýlýp örnek
alýnmasýný ve Vakýf ruhuna dinamizm kazandýrýlmasýný yetkililerden bekleriz.
Dipnotlar:
1- Bakýnýz Kuran-Kerim El-Bakara 110-155, Ali Ýmran 92, El-A'raf 28
âyetleri ve vakýf kurulmasýna teþvik edici Hadis-i Þerifler.
2- Aydýn Talay, Vakfýn mânasý, Çýkýþ kaynaðý ve Önemi, Somuncu Baba
Dergisi Sayý: 41, Shf: 44-46.
3- A.g.y, Bursa Marmara Gazetesi Haziran 1985 sayýlarý.
4- Bundan yaklaþýk bin yýl evvel þimdi Ýran'a baðlý Hoy kasabasýnda
Mahmud Ýbrahim El-Höyi eli ile baþlatýlan Fütüvvet Teþkilâtýnda
Anadolu'ya o zaman Diyar-ý Rum denildiðinden erkekler arasýnda
gerçek kardeþlik (Âhiyan-Rum), kadýnlar arasýnda tam bir bacýlýk
(Bâciyân-ý Rum) ve tarikate mensup hal ehli arasýnda ise gerçek zahit
anlamýnda (Abdalân-ý Rum) sýfatlarý yerleþmiþti. Þimdi sadece içi boþ
kelimeler Esnaf törenlerinde kaldý.
5- Emrullah Öztürk, Osmanlý Devþirme Usûlü ve Boþnak Gerçeði,
Zaman Gazetesi 5.10.1992, Görüþler Düþünceler.
6- Bakýnýz muhtelif Ansiklopediler.
7- Sevim Can, Diyanet Dergisi Sayý:98.
8- Erdem Yücel, Osmanlý Tarihinde Vakýf Yapan Kadýnlar, Hayat Tarih
Mec.C:7 Þb:71, Shf:44-45.
9- Müjgan Cumbur, Türk Kadýnýnýn Kurduðu Vakýf Kütüphaneleri,
Türk Kadýný Dergisi, I.Sayý, Shf:10-11
10- K.Yýlmaz Koca, Osmanlýda Kadýn ve Ýktisat, Ýst. 1998, Shf:86.
11- Sevim Can, A.g.y.
Ýbrahim SAÐIR
Þiir
Menkýbe-i Somuncu Baba
Bin üç yüz otuz bir yýlýnda doðdu,
Muhabbet burcunun arþýna aðdý,
Seyyid ocaðýnda yoðruldu, piþti,
Ýlm-i ledün dergâhýnda yetiþti.
Babasýnýn vefatýnýn ardýndan,
Þam'a doðru yola çýktý yurdundan,
Gönlünde tasavvuf ateþi yandý,
Bu aþk ile Erdebil'e uzandý.
Hâce Alâeddin-i Erdebîlî,
Þeyhinden feyz aldý Hamîdî Veli.
Sufilik yolunun bendesi oldu,
Marifet, hakikat nuruyla doldu,
Þeyh Erdebîlî'nin ikazý ile,
Döndü Anadolu adlý menzile,
Kayseri'de ikamete azmetti,
Ýrþadýyla insanlarý cezbetti,
Mahzun gönüllere teselli verdi,
Gülistan-ý Üveysi’den gül derdi,
Müderris Numân'ý aldý yanýna,
Bayram lâkabýný takdý þanýna.
Bâtýnî, zahiri ilim öðretti,
Velayet makamýna yüceltti.
Akýl ermez elbet ilâhi giz'e,
Mânevi emirle döndü Tebriz'e.
Oradan Bursa'ya etti azimet,
Âkibet hayýrdýr, hayýrsa niyet,
Bursa'da bir ümmi gibi davrandý,
Hikmet öyle gerektiði devrandý,
Gizledi ilmini avam-ý halktan,
Tecelliler yaðdý Cenab-ý Hakk'dan.
Somun sattý lezzetinde eþi yok,
Fark etti insanlar bereketi çok.
Herkes dedi ona Somuncu Baba,
Emir Sultan dedi, bu kim acaba
Elinde çömlek, vardý fýrýna,
Vakýf olmak için onun sýrrýna,
Selâm verip rica etti Babadan,
"Edersin fakiri sürur-u þadan,"
"Bu çömleði piþiriver gideyim"
"Zahmetine karþý dua edeyim."
Girmiyordu çömlek fýrýn aðzýndan,
Bir sýr sezdi müþterinin gözünden,
"Anlaþýldý" dedi Somuncu Baba,
"Kâr etmedi benim ettiðim çaba?
Senin sürmen gerekiyor çömleði,
Emir sultan fýrýna kor çömleði,
Gördü ki hiç ateþ yoktu fýrýnda,
Piþecekti çömlek aþkýn narýnda.
Kapatýr Somuncu "Bekle der biraz"
Emir Sultan susar etmez itiraz,
Anlar ki Somuncu büyük bir veli,
Öpülse sezadýr Baba'nýn eli.
Velilerin kavli sýðmaz sözlere,
Ancak Allah basiret, iz'an vere,
Yýldýrým Beyazid ferman buyurdu,
"Bir ulu Camiyle bezeyin yurdu,"
Ferman olunca Hakan'dan elbet,
Say-ý gayret ile yapýldý mabet.
Tellallar salýndý þehrin içine,
Davet edildi halk açýlýþýna,
Bir Cuma günüydü doldu cemaat,
Cami o gün edilecekti küþat.
Yýldýrým Han "buyur" dedi Emir'e
Emir Sultan eðip baþýný yere,
"Zamanýn velisi lâyýktýr ona,"
Diyerek Yýldýrým Bayezid han'a,
Somuncu Baba'ya "buyurun" dedi,
Hutbe irad etmesini istedi.
Tüm cemaat þaþtý kaldý bu iþe,
Hayret ile baktýlar bu gidiþe.
Bir acâyib hutbe irad eyledi,
Havas'ý avam'ý irsad eyledi,
Fatiha'yý tefsir etti yedi tür,
Herkes koþtu etmek için teþekkür,
Üç kapýdan ayrý ayrý çýkanlar,
Elini öptüðünü ettiler ikrar.
Sýrrýmýz faþ oldu diye üzüldü,
Bir þafak vaktinde yola düzüldü,
Ýlâhi sýrlara âþina idi,
"Yolumuz Aksaray olmalý dedi"
Aksaray'da irþadýna baþladý,
Aksaray-i diye anýldý adý,
Sevgi hâleleri kuþattý halký,
Kur'an'dan mülhemdi güzel ahlaký.
Etrafýnda pervaneydi insanlar,
Sürura eriþti muzdarip canlar.
Zaman aktý, yýldýz aktý, ay aktý,
Vardýðý her yerde bir iz býraktý,
Darende'yi mekan tuttu ahiri,
Ak pak idi batýn ile zahiri,
Kanun-u Ýlâhi her canlý ölür,
Hakk'dan geldik yine hakk'a dönülür.
Bin dört yüz on iki senesi idi,
Dost ihvandan hep helallik diledi,
Tevhid ile verdi son nefesini,
Terk etti pak ruhu ten kafesini.
Sözü burda tamam ettik vesselam,
Cümle evliyaya edelim selâm.
Temmuz-Aðustos 2004
51
Somuncu Baba
Edebiyat
Musa TEKTAÞ
“Gönüller Sultaný”
Adlý Eserden Ýki Vecize
K
ültür ve medeniyet dünyamýzýn þekillenmesinde özellikle X. yüzyýldan sonra etkili olmaya baþlayan tasavvuf; özünde ilâhi bilgi ve sýrlarýn bulunduðu mistik düþüncedir. Tasavvufun ferdi
yönü önemli olmakla birlikte sosyal yönü de küçümsenemeyecek kadar önemlidir. Tasavvufi hayatýn bazý
biçimlerini bireyler ferdi olarak yaþar, ancak genel çizgileri ile tasavvufi hayat mürþidlerin/önderlerin nezaretinde öðrenilir. Tasavvuf, gönlü merkez kabul ettiðinden dolayý insaný konu almýþ, insanýn ruh ve gönül
dünyasýný aydýnlatmayý ilke edinmiþtir. Bunu yaparken de sanat ve edebiyatla yakýn iliþkiler içinde bulunmuþ ve özellikle de þiirde, veciz ifadelerde temâyüz etmiþtir.
Biz bu yazýmýzda tasavvufu bizzat hayatýna tatbik
ederek, örnek ve önder bir çizgide yaþayan Nakþibendî
yolunun temsilcilerinden; mutasavvýf-þair Es-Seyyid
Osman Hulûsi Efendi hakkýnda yayýnlanan "Gönüller
Sultaný" kitabýnda ilk defa yayýnlanan veciz ifadeleri
inceleyeceðiz.
Her yeni yayýnlanan kitap, keþfedilmeyi bekleyen
gizli bir hazinedir. Çünkü içerisinde inciler, mercanlar
saklý bulunan sandýklar gibidir. Kapaðýný açmayýnca,
içerisindekileri görmek ve onlarýn kýymetini anlamak
mümkün olmaz. Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür
Merkezi Yayýnlarý arasýnda çýkan bu eser, ilahiyatçýaraþtýrmacý Ýsmail Palakoðlu'nun hayýrlý bir hizmetidir.
H. Hulûsi Ateþ, Þeyhzadeoðlu Özel Kitaplýðý arþivinde bulunan, Hulûsi Efendiye ait, bizzat kendi el
yazýsý ile kaleme aldýðý beyitler rubailer, veciz ifadeler
vardýr. Bunlarýn birçoðu, Dîvân ve Mektûbat'ýnda yer
almayan ilk defa yayýnlanan/yayýnlanacak olan, önem
arzeden vesikalardýr. Bu arþiv belgelerinden okunup,
kitapta konularý içerisinde verilen veciz ifadeleri birlikte okuyalým.
"Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi" kitabýnýn 331. sayfasýndaki þu veciz ifadeyi
okuyup, incelemeye çalýþalým. Hulûsi Efendi Hazretleri þöyle buyuruyor;
Somuncu Baba
52
Temmuz-Aðustos 2004
"Ýhvân ilmi ile âmil
Hâli ile kâmil olmak gerek"1
Ýhvan; ayný tasavvufi kola mensup olanlarýn birbiri hakkýnda kullandýðý, kardeþ manasýna gelen bir
ifadedir.
Hulûsi Efendi sohbet halkasýna iþtirak edenlere
bir tavsiyede/pîr tavsiyede bulunuyor. Kâmil bir insan
olmanýn, kâmil bir mü'min olmanýn, kâmil bir ihvan
olmanýn yolunun; ilim-amel vadisinden geçtiðini iþaret
ediyor. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisi þeriflerinde, kendisine gýpta edilecek iki kimseden
birinin ilmi ile amel eden kiþi olduðunu müjdeliyor.2
Ýlim, amel, ihlâsýn lüzumunu Ýmam-ý Rabbani
þöyle öðütlüyor;
“Ey oðul!
Bilmiþ ol ki, ebedî kurtuluþun kolaylaþmasý için
insana þu üç þey mutlaka lâzýmdýr: Ýlim, amel, ihlâs.
Ýlim iki kýsýmdýr: Birinci kýsým, amel olup bunun
izahýný fýkýh üzerine almýþtýr.
Ýkinci kýsým, bundan maksat mücerred itikat ve
kalbi yakindir. Bunun tafsilatý kelâm ilmi üzerine yazýlan kitaplarda vardýr. Haliyle Ehl-i Sünnet ve'l-cemaatin görüþüne göre... Þöyle ki: Bunlar fýrka-i naciye
olup, bunlara tabi olmadan hiç kimse için kurtuluþ
ümidi yoktur. Bunlara kýl kadar muhalefet olsa, iþ tehlikeye girer, hem de ne tehlike!”
Bu mübarek insanýn günümüze miras kalan hikmetli açýklamalarýndan bir tanesi, ebedi saadet için gerekli olan üç þey hususundadýr. Ýmam Rabbani Hazretleri'nin deyimiyle insanlarýn ebedi saadeti için gerekli olan bu üç þey ilim, amel ve ihlâstýr.
Yapýlan ibadetler, ameller her ne kadar çok gözükseler de, tüm yapýlanlarýn Allah katýnda kabul edilmelerini saðlayan bunlarýn ihlâsla, samimi niyetle yapýlmalarýdýr. Kâmilliðin yolu samimi emelden geçer.
Ayný amel farklý niyetlerle -nefsini tatmin yahut Allah
rýzasý için- yapýldýðýnda Allah katýndaki karþýlýðý elbetteki farklý olacaktýr. Nitekim Cenab-ý Allah ahirete karþý nefsini satýn alanlara cehennem azabýný hatýrlatýrken,
muhlis olan ihlâs ile amel eden, ilminin gereklerini yerine getiren kullarýna da cenneti vaat etmiþtir:
"Þüphesiz, siz, acý azabý tadýcýlarsýnýz. Yaptýklarýnýzdan baþkasýyla cezalandýrýlmayacaksýnýz.
Ancak muhlis olan kullar baþka. Ýþte onlar; onlar
için bilinen bir rýzýk vardýr. Çeþitli-meyveler. Onlar
ikram görenlerdir. Nimetlerle donatýlmýþ (naim)
cennetlerde."3
Bu sebeple kiþinin gerek yaptýðý ibadetlerinde
gerekse hayatý içinde gerçekleþtirdiði diðer amellerinde katýksýzca Allah'a dönüp yönelmesi; tüm yaptýklarýný sadece ve sadece Allah'ýn hoþnutluðunu gözeterek yapmasý büyük önem taþýmaktadýr. Ýmam-ý Rabbani de bir baþka sözünde ilmiyle amel edenlerin, nefsine uyanlardan nasýl derin bir farkla ayrýldýðýný þöyle
dile getirmiþtir:
"… Allah'ýn velileri (sevgili kullarý) her yaptýklarýný, nefislerinin arzu ve tatmini için deðil, Allah rýzasý için yaparlar. Çünkü onlarýn nefisleri Hakka kurban
olmuþtur."
Cenab-ý Allah'ýn her yeri sarýp kuþattýðýnýn, kalplerde saklý olan ve açýða vurulan her þeyi bildiðinin ve
O'nun katýnda geçerli olanýn salih niyet olduðunun bilincinde olan müminler, kendilerine sözleri ile fiilleri
birbirine uyan din büyüklerini/mürþidleri örnek alýrlar.
Ýlim-amel bütünlüðünün insanlara kazandýrdýðý
kýymeti bir misalle anlatalým:
Hanbelî mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hanbel, Biþr-i Hâfî'yi çok sever, devamlý yanýna giderdi.
Talebeleri; 'Siz âlimsiniz. Hadîste, fýkýhta, ictihadda ve
bütün ilimlerde eþiniz yoktur. Niye Biþr-i Hâfî gibi
birini sýk sýk ziyâret ediyorsunuz? ' dediklerinde; 'Evet,
dediðiniz ilimleri ondan iyi bilirim. Fakat o, kalp ilimlerini benden iyi bilir.' derdi.
Biþr-i Hâfî'ye, bu ilme, yüksek derecelere nasýl
kavuþtun diye sorduklarýnda; 'Az yemekle.' deyip, 'Yiyip gülen ile yiyip aðlayan ayný olmaz.' buyurdu.
Ýlim ve fazîletteki yüksekliði, haram ve þüphelilerden sakýnmasý sâyesinde insanlar arasýnda yüksek
bir velî, konuþmalarý ile tesirli bir yol gösterici oldu.
Mânevî derecesi öylesine yükseldi ki, Halîfe Me'mûn
onu ziyâret edebilmek için, Ahmed bin Hanbel'in arabuluculuk yapmasýný istedi. Hattâ Halîfe Me'mûn onun
hakkýnda; 'Biþr-i Hâfî'den baþka bu diyarda (Baðdât'ta)
kendisinden hayâ edilip çekinilecek bir kimse kalmadý.' demiþti.
Dînî ilimlerde yüksek bir âlim, tasavvufta yüksek
bir velî olan Biþr-i Hâfî, zamânýnýn týb bilgilerinde de
söz sâhibi idi.
Yine bir sohbetinde buyurdu ki:
'Dünyâda azîz olmak, âhirette selâmette kalmak
isteyen, diline sâhib olsun. Ýki þey kalbe kasvet verir.
Çok konuþmak ve çok yemektir.' Ýlme çalýþmayý teþvik
husûsunda da buyurdu ki:
“Ýlme çalýþanýn iþâreti, dünyâdan kaçmaktýr, dünyâyý sevip onda kalmak deðil.”
“Kendisiyle amel etmediðin þeyi býrakman daha
iyidir. Ýlim, amel etmektir. Allahü teâlâya itâat ettiðin
zaman sana öðretir. Allahü Teâlâya isyân edersen, sana
öðretmez. Ýlim, âlimlerin ihtiyaç malzemesidir.”
“Âlimin sözü doðru, yediði helâl ve dünyâ malýna karþý sevgisi yok ise, zühdü, dünyâya düþkün olmamasý çok olur. Ne yazýk ki, bugün bu üç hasletten biriTemmuz-Aðustos 2004
53
Somuncu Baba
ni bile onlarýn birinde göremiyoruz. Bu durumlarýyla
onlara nasýl gülelim ve nasýl yüz verelim. Bu vasýflarý
kendinde bulundurmayanlar, ilim sâhibi olduklarýný,
nasýl söylerler. Onlar dünyâya sarýlýr, dünyâyý birbirinden kýskanýrlar. Dünyâlýk için birbirine hased ederler. Devlet adamlarýnýn yanýnda birbirlerini çekiþtirir
ve gýybet ederler. Maksatlarý, ellerine geçen dünyâlýðý,
baþkalarýna kaptýrmamak ve fânî þeyleri ellerinden kaçýrmamaktýr. Yazýklar olsun ey âlimler! Siz peygamberlerin vârisleriydiniz. Ýlmi alýrken birçok vazîfe yüklenmiþ oldunuz. Þimdi o vazîfeleri yapmýyorsunuz. Ýlminizi þeref vesilesi yapýp onunla dünyâlýk kazanmaya
bakýyorsunuz. Âhirette, Cehennem'e ilk atýlan zümre
olmaktan nasýl korkmuyorsunuz, anlamýyorum!”
Süfyan-i Sevri'de; "Kitabý okur ve duyarsýnýz
ama ona göre ibadet etmezsiniz." buyurmakla emirlere
itaati, ilim ile amel edilmesi gerektiðini vurgulamýþtýr.
Velâyette ilk nokta imandýr. Yüce Allah'a ve
O'nun gönderdiklerine iman eden herkes Allah'ýn
dostluðu için ilk adýmý atmýþ olur.
Ariflerin belirttiði gibi, iman dairesine girdikten
sonra, farklý kulluk makamlarý, birbirinden güzel manevi haller, bitmez tükenmez ilâhi zevkler ve ilimler
mevcuttur. Herkesin Allah katýndaki derecesi, deðeri
ve fazileti deðiþiktir. Her mümin sahip olduðu ilim,
amel, yakîn, teslimiyet, marifet, muhabbet, ibadet, hizmet, edeb ve takva ölçüsünde Allah katýnda sevilir,
O'na yakýnlýk kazanýr, ilâhi huzurda kabul görür. Maddi rýzýklar gibi manevi rýzýklar da farklýdýr. Allahu Tealâ dilediði kullarýna bol ikram ve ihsanlarda bulunur.
Bir kuluna vermediðini, diðerine verir. Bu ilâhi tercihi
þu ayetlerden anlýyoruz:
"Baksana, biz insanlarýn bir kýsmýný diðerine
nasýl üstün kýlmýþýzdýr! Elbette ki ahiret, derece ve
üstünlük bakýmýndan daha hayýrlýdýr."5
"Herkes için yapmýþ olduðu amellerden
dolayý farklý dereceler vardýr."6
"Allah sana iman edenleri yükseltir. Kendilerine ilim verilmiþ olanlarý ise, dereceler ile yükseltir. Allah yaptýklarýnýzdan haberdardýr."7
Görülüyor ki müminler içinde ilim, marifet ve
takva sahipleri, diðer müminlerden ileridedir. Alim deyince malumat sahibi deðil, marifet sahibi akla gelir.
Marifet, Yüce Mevlâ'yý gereðince tanýmaktýr. Marifetin
sonucu edep ve ilâhi aþktýr. "Kullarý içinde Allah'tan
ancak âlim olanlar korkar."8 ayeti, âlimde bulunmasý gereken en önemli sýfatýn edep olduðunu ortaya koymaktadýr. "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"9
ayetiyle diðer insanlardan farklý tutulan âlimler, dünyaya deðil, Yüce Mevlâ'ya gönül veren ilim ehlidir.
Somuncu Baba
54
Temmuz-Aðustos 2004
Arifler, diðer müminlerle imanda ortaktýrlar, fakat ilim,
edep ve ilâhi aþkta apayrý bir hale ve dereceye sahiptirler. Gerçek âlim, ariftir; iþi Hakk'ý tarif etmektir. Kâmil
mürþid yeryüzünde Allah'ýn halifesidir. Gönlünü Allah'a veren âlime Rabbanî âlim denir. Kâmil mürþid
Rabbanî âlimdir. O, Allahu Tealâ tarafýndan seçilmiþ
ve sevilmiþ bir kuldur.10
Süfyan b. Uyeyne; "Ýnsanlarýn en cahili bildiði
halde yapmayan ve en faziletlisi ise Allah'tan en çok
korkandýr."
Sühreverdî; "Ýlmi ile amil olmayan âlimin ilmi
bereketiyle amele dönmesi umulur. Ýlim hem farz hem
de fazilettir. Kitap ve Sünnete istinat etmelidir." buyurmaktadýrlar.
Farz ilim, ihlâs ilmidir. Tehlikeli davranýþlarý
incelikleriyle bilmektir. Helali bilmeye yarayan ilimdir. Cahili olduðu ilmi elde etme ilmidir. Ýlmi tevhidi
öðrenmek, yerine getirilmesi farz olan þeyleri amel
etmeyi bilecek kadar öðrenmek, emir ve nehy ilmini
öðrenmek farz olan ilimdir denilmiþtir.
Bütün ilimlerin tahsili esnasýnda dünya muhabbeti ve takvanýn hakikatlerinden uzak kalmak tahsile
mani olmaz hatta bazen bu ilmi elde etmeye (çünkü
ilimle uðraþmak çok zordur) yardýmcý olur.
Ehl-i tasavvufun ilmi, dünya ile elde edilmez,
heva ve hevesten kaçýnmadýkça bu ilmin hakikatlerine
ulaþýlmaz. Takva medresesi dýþýnda da öðrenilemez.
Takva ehli Cenab-ý Hüda'ya eren, onunla olan en bahtlý
insanlardýr. Yazýmýzý yine Hulûsi Efendi hazretlerinin
veciz bir ifadesiyle baðlayalým:
"Sen salah u takva ile ol Hüdâ seninle”11
DÝPNOTLAR
1- Palakoðlu, Ýsmail, Gönüller Sultaný Es-Seyyid Osman Hulûsi
Efendi, s. 331, Somuncu Baba Araþtýrma ve Kültür Merkezi Yayýnlarý,
Ankara, 2004.
2- Buhari; Ýlm, 15.
3- Saffat Suresi, 38-43.
4- Komisyon, Sahabeden Günümüze Allah Dostlarý, c. 3, ss. 163-178,
Þule Yay., 1996.
5- Ýsra/20.
6- Ahkâf/19.
7- Mücadele/11.
8- Fatýr/28.
9- Zümer/9.
10- Dilaver Selvi, Kur’an ve Tasavvuf, s. 134 vd., Þule Yay., 1997.
11- Palakoðlu, Ýsmail, a.g.e., s. 303.
Raziye SAÐLAM
Hikâye
Gelincikler Solmadan
Sizin evin oralarda
Gelincikler açmýþ
Dönüþünü müjdeler gibi
Göz kýrptýlar bana
Þimdi yoksun ama
Umudum hâlâ taze
Biliyorum geleceksin
Gelincikler solmadan....
Dizeleriyle baþlayan mektup niþanlýsý Zehra'dan geliyordu. Kemal birden onu ne çok
özlediðini hissetti. Ýki senedir görüþmüyorlardý.
Babasý aniden ölünce amcalarý da kitabýna
uydurup ellerindeki baðý bahçeyi almýþlar, Kemal'le anasý köyde bir baþýna kalmýþlardý. Lise sona
gidecekken okulu býrakmýþ, ekmeðinin peþine
Ýstanbul yollarýna düþmüþtü.
Onu yolcu ederken anasý da, Zehra da çok
aðlamýþlar, anasý bir kâðýt uzatarak "Burada babanýn esker arkadaþýnýn adresi var. Gidip onu bul.
Saðlýðýnda babanla sýk sýk mektuplaþýrlardý. Belki
sana gurbet elde sahip çýkar," demiþti.
Köyünden sadece ilçedeki okula gitmek için
ayrýlan Kemal, ilk defa bu kadar uzaða, Ýstanbul'a
gidiyordu. Otobüs hareket edip de onlar geride
kalýnca, göðsünde taþýyamayacaðýný hissettiði bir
aðýrlýk duydu. Otobüste biraz sonra türküler çalmaya baþladý. Sanki Kemal'in derdini anlamýþlar
gibi hep ayrýlýk türküleriydi bunlar. Babasý böyle
türküleri çok sever, dinlerken içini çekerek 'Oðul,
ayrýlýkla ölümü tartmýþlar, ayrýlýk 50 gr daha aðýr
gelmiþ,' derdi. Kemal bir an onlarý kaybettiðini
düþündü. Birden dehþete kapýlarak kafasýný sallayýp bu düþünceden kurtulmaya çalýþtý. Yok,
hayýr. Ölümün çaresi yoktu.
Otobüs Harem'e gelince muavine elindeki
adresi gösterdi. Muavin:
-Sen burada in, arabalý vapurla karþýya geç.
Oradan otobüsle Fatih'e git. Akdeniz Caddesi'ni
sor.
Kemal'in bu tariften kafasý karýþtý. Ýstanbul'a
gelince hemen bulacaðýný sanýyordu. En az üç
kere sorduktan sonra Fatih'e gelebildi. Bu arada
Harem'de Sirkeci'den Eminönü'ne kadar olan
mesafedeki kalabalýðý, insanlardaki telaþý görünce
çok þaþýrdý. Seyyar satýcýlarýn sesleri teknelerde
kýzartýlan balýklarýn kokusuna karýþýyordu.
Fatih'te indiðinde ikindi ezanlarý okunmaya
baþlandý. 'Önce namazý kýlayým da sonra bulurum
Sadýk Amca'yý,' diye düþünerek geri döndü ve
camiye yöneldi. Fatih Camii'nin bahçesinden
cemaate yetiþmek için koþarken bahçenin büyüklüðü dikkatini çekti. Kare þeklindeki kocaman
taþlar döþeli bahçedeki asýrlýk çýnar aðaçlarý aðustosta olmalarýna raðmen ne güzel serinlik veriyordu. Camiye girince birden kendini baþka bir
âlemde hissetti. Camiinin huzur veren havasý içeri
girince insaný hemen kuþatýyordu. Ýlk defa bu
kadar büyük bir camii görüyordu.
Çýktýktan sonra önce Fatih Sultan Mehmet
Han'ýn türbesini ziyaret etti. Yaptýðý fetihle
Peygamber Efendimiz'in duasýna mazhar olan
Sultan'a kendisi de içinden teþekkür etti. Daha
sonra türbenin sað tarafýnda bulunan mezarlýða
girdi. Yeþil demir kapýdan girince sol tarafta Fatih'in
hanýmýnýn türbesi, sað tarafta ise Plevne
Kahramaný Gazi Osman Paþa'nýn türbesi ve çok
sayýda tarihi mezar taþlarýna sahip mezarlar vardý.
Kemal dar yoldan ilerlerken hepsine de selam
verip fatihalar okudu. Burasý köy mezarlýðýndan
çok farklýydý. Biraz ileride etrafýnda yeþil demir
Temmuz-Aðustos 2004
55
Somuncu Baba
parmaklýktan oluþan bir kabir daha gördü. Kabrin
baþ tarafýnda sayýlarý on kadar ziyaretçi vardý.
Ziyaretçilerin duruþlarýndaki içten saygý ve hâllerindeki sadelik Kemal'in ilgisini çekti. Kabre iyice
yaklaþýp baþ tarafýndaki yazýyý okudu. Tokatlý
Mustafa Haki Hz.leri... bu bir gönül dostu olmalýydý. Ýnsanlar sanki Mustafa Haki Hz.leri sað ve onlar
da onun huzurundaymýþ gibi bir hâl içinde edeple
hareket ediyorlardý.
Kemal, lisedeki din hocasýndan tasavvuf
hakkýnda çok þey öðrenmiþ, bu konuda onun
verdiði kitaplarý okumuþtu. Gönül Sultanlarý ve
onun yolundakilerde bulunan teslimiyet ve kazaya
rýza hâli onu çok etkilemiþti. 'Ben de Mustafa Haki
Hz.nin yüzü suyu hürmetine Allah'tan yardým
etmesini isteyeyim. O bir gönül dostu. Allah'ýn
yanýnda sevgisi büyüktür,' diye düþünerek kabrin
baþ tarafýnda ayakkabýlarýný çýkarýp diz çöktü. Bir
süre öylece durup gönülden hâlin arz etti.
Ziyaretini tamamlayýp da adresi bulmak için
Akdeniz Caddesinde yürürken kendini çok daha
rahatlamýþ ve güvende hissediyordu. Sadýk
Amca'yý bulsun ya da bulmasýn, bu güven ona
yeterdi.
Elindeki adrese bakarak fýrýný buldu. Ýçeri girince dýþarýda görüldüðünden çok daha büyük
olduðunu fark etti. Tahýllý, cevizli, kepekli çeþitler,
baget, çiçek gibi çok sayýda þekillerde ekmekler
vardý. Yeni piþen ekmeklerin kokusunu duyduðunda Kemal birden çok acýktýðýný hissetti. Dünden
beri hiçbir þey yememiþti. Etrafýna bakýnýrken duyduðu sesle döndü. Kendi yaþlarýnda bri:
-Birine mi baktýn? diye sordu.
-Sadýk Amca'yý arýyorum. Buranýn sahibiymiþ.
Karþýsýndaki Kemal'i baþtan aþaðý süzdü.
Sonra:
-Bir sorayým. Ýþi yoksa girersin, dedi.
Birlikte üst kata çýktýlar. Burasý büyük bir
balkon þeklindeydi. Duvarlar yarýya kadar ahþapla
kaplýydý. Merdivenlerin tam karþýsýnda ahþap
oymalý bir kapý vardý.
Ýçeri girdiðinde Sadýk Bey onu güler yüzle ve
ayakta karþýladý. Babasýyla yaþýt olmasýna raðmen
daha genç gösteriyordu. Uzun boylu ve iri yapýlýydý.
-Hoþ geldin, delikanlý. Söyle bakalým, ne
istiyorsun? dedi.
Kemal biraz çekinerek:
-Sizi de rahatsýz ettim ama anam ýsrar etti.
Ben Kilis'ten geliyorum. Asker arkadaþýnýz Bekir'in
oðluyum.
Somuncu Baba
56
Temmuz-Aðustos 2004
-Bekir mi? Ha, Kilisli Bekir. Ben de seni
görünce nereden tanýyorum diye düþünüyordum.
Babana çok benziyorsun. Söyle bakalým, baban
nasýl? Epeydir haber alamýyorum.
Kemal gözlerini yere dikti. Derin derin içini
çektikten sonra babasýnýn ölümünden buraya
gelinceye kadar yaþadýklarýný bir bir anlattý.
Sözünü bitirdiðinde Sadýk Bey'in de gözleri dolmuþtu.
-Askerde çok iyiliðini gördüm rahmetlinin.
Parasýz kaldýðýmda hep bana destek oldu. Anan
seni buraya gönderdiðine göre seni ortada býrakmak olmaz. Bir de niþanlýn varmýþ. Bana kalýrsa
okulu bitirmen lazým. Hem okula git, hem de
üniversiteye hazýrlan. Ha sakýn karþý çýkmaya kalkma. Ýtiraz istemem. Tabii bütün bunlarý karþýlýksýz
yapmayacaðým. Sen de okuyup meslek sahibi
olunca bana olan borçlarýný bir bir ödeyeceksin.
Þimdi bize gidelim. Çocuklarýn hepsi evlendi.
Hanýmla bir Köroðlu, bir Ayvaz kaldýk. Bize de can
yoldaþý olursun, dedi.
Sadýk Bey çok zengindi. O da yýllar önce
Ýstanbul'a geldiðinde, hanýmýnýn babasýnýn yanýnda, bu fýrýnda iþe girmiþti. Dürüstlüðü ve çalýþkanlýðý ile patronun dikkatini çekmiþ, bir süre sonra da
kýzý Narin Haným'la evlenmiþti. Kayýnpederi ile
Sadýk Bey birlikte çalýþarak fýrýný daha çok geliþtirmiþ ve zamanla iþleri ilerleyerek çok zengin
olmuþlardý. Sadýk Bey'in üç oðlunun da ayrý iþi
vardý ve durumlarý gayet iyiydi. Etrafýnda çok
hayýrsever ve dürüst biri olarak tanýnan Sadýk Bey
þimdi de Kemal'e yardým edecekti.
Eþi Narin haným da, Kemal'i çok iyi karþýladý.
Güler yüzlü tavýrlarýyla, yabancýlýk çekmemesini
saðladý. Kemal hemen bir dershaneye yazdýrýldý.
Sadýk Bey ne kadar karþý çýksa da boþ vakit bulduðunda hemen fýrýna gidip çalýþýyordu. Okullar
açýlýnca hem okulla dershaneyi bir arada götürmeye çalýþýyor, hem de bazen geceleri geç saatlere
kadar çalýþýp gündüz fýrýna gidiyordu. Sadýk Bey
onun bu azmine ve dürüstlüðüne bakýp 'Ýyi ki
Kemal'e güvenmiþim. Güvenimi hiç boþa çýkarmadý,' diyordu.
Nihayet sýnav oldu ve Aðustos baþýnda
sonuçlar açýklandý. Kemal, Hukuk Fakültesi'nin
devam zorunluluðu olmayan kýsmýný kazanmýþtý.
Böylece hem çalýþýp hem okuyabilecekti.
Ýlk bir sene geçtikten sonra Sadýk Bey'in
karþýsýna geçip izin verirse niþanlýsý ile evlenmesi
gerektiðini, köyde bir kýzýn iki sene gibi uzun bir
zaman niþanlý kalmasýnýn hoþ karþýlanmayacaðýný
söyledi. Sadýk Bey de eþi Narin Haným'la ayný
konuyu görüþmüþ ve evlenmeleri dahilinde alt katlarýndaki küçük dairede kalabileceklerine karar
vermiþlerdi.
Kemal bu habere çok sevindi. Tam Zehra'ya
müjdeyi verecekti ki ondan o mektubu aldý.
Gelincikler solmadan bekliyordu. Kendisi de
hemen cevap yazmaya baþladý.
Gülyüzlüm,
Canýmýn cananý, gözümün nuru, gönlümün
sultaný.
Aklýmda
sen,
gönlümde
sen,
gündüzümde, gecemde sen. Kalp kalbe karþýdýr
derler. Ben de hâl böyleyken sen de geleceðimden
umutlusun elbette.
Elbette Gülyüzlüm. Düðünümüz için geliyorum köye. Hazýrlýklara baþlayýn. Gelincikler solmadan oradayým Ýnþaallah.
............................
Yýllar geçti. Kemal evlendi, okulu bitti. Avukat
olarak Sadýk Bey ve oðullarý için çalýþmaya baþladý.
Sadýk Bey'e olan minnet borcunu ödemek için
evlattan daha evlat oldu. Sadýk Bey de onu hep bir
baba gibi sevdi ve baðrýna bastý. Her þey yolundaydý. Ta ki o gün akþam üstüne kadar...
-Hayrola þef? Yine mi denetleneceðiz? Daha
on beþ gün önce gelmiþtiniz..
-Sormayýn Sadýk Bey. Yönetim deðiþince
civardaki tüm iþ yerlerinin yeniden denetlenmesi
istendi. Bugün fýrýnlar, yarýn lokantalar vs. Sizi de
rahatsýz edeceðiz ama.
-Rica ederim, buyurun. Görevinizi yapýn
diyen Sadýk Bey gelen memurlarý içeri götürdü.
Önce temizlik kontrolü yapýldý. Her þey
mükemmeldi. Sýra tartýya geldi, fakat o ne?
Normal ekmekler olmasý gerekenden 50 - 75 gr.
daha hafif geldi. Þef inanamayýp yeniden tartmalarýný istedi. Evet, doðruydu. Sadýk Bey'in
ekmekleri eksik gramajlýydý.
Sadýk Bey birden kendini milletin sofrasýnda
ekmeðini çalan bir hýrsýz gibi gördü. Kulaklarý
uðuldamaya, baþý dönmeye baþladý. Yanýndaki
Kemal, hâlini görüp bir þey olacak diye tedirgin
oldu.
-Baba! Sakin ol, derken Sadýk Bey olduðu
yere yýðýldý. Kemal hemen etrafýndakileri 'Çekilin,
babam nefes alsýn!' diyerek daðýttý. Gömleðinin
düðmelerini çözerken bir taraftan da 'Ambulans
çaðýrýn!' diye baðýrýyordu.
Sadýk Bey'e uðradýðý þokun etkisiyle felç
gelmiþti. Periþan bir hâlde yoðun bakýmýn kapýsýnda bekleyen ailesine doktor:
-Þu anda yapýlacak her þeyi yaptýk. Allah'tan
umut kesilmez, bekliyoruz, dedi.
Çocuklarý, 'Acaba yurtdýþýna mý götürsek
babamýzý?' diye tartýþýrken Kemal:
-Ben Sadýk Amca'ya neyin iyi geleceðini biliyorum, diyerek oradakilerin þaþkýn bakýþlarý altýnda hýzla hastaneden çýktý.
Hemen fýrýna gidip 15 günde yapýlan ciroyu
öðrendi. Oldukça yüklü bir miktar olan bu parayý
elindeki vekaletname ile bankadan çekerek 15
gündür kendilerinden ekmek alan insanlarýn
hayrýna, onlarýn niyetine, yapýlmakta olan bir hastaneye týbbi cihazlar aldý. Ýçinden 'Allah'ým, bu
onun yerine geçer ya da geçmez. Artýk senin
takdirine kalmýþ. Ama bize hakký geçenlerin
Ýnþaallah bu hastanede hastalar þifa bulduðu
sürece amel defterlerine hayýr yazýlýr. Sen
niyetimizi kabul et,' diyerek dua ediyordu. Sonra
tekrar fýrýna dönüp iþçileri topladý ve:
- Þimdi beni iyi dinleyin. Ekmeði normal aðýrlýðýndan daha büyük yapacaðýz ve on beþ gün
boyunca her günkü üretimimizi yapýp bedava
daðýtacaðýz. Tartýyý yeniden ayarlayýn ve dikkat
edin, dedi.
Kemal, sabah akþam hastaneye uðrayýp her
gün yaptýklarýný bir bir Sadýk Amcasý'na anlattý.
Sadýk Amcasý þimdilik tepki vermiyordu ama kendisini duyduðunu biliyordu. Kalbinin derinliklerinden onun iyileþeceðine inanýyordu.
.......................
Nitekim inancý boþa çýkmadý. Sadýk Bey
yoðun bakýmda yattýðýnýn üzerinden on beþ gün
geçtikten sonra tepki vermeye baþladý. Hem de
doktorlarýn tamamen ümidini kestiði bir anda.
Ondan sonra iyileþmesi çok uzun bir zaman aldý
ama o zaman zarfýnda Kemal onu, Zehra ile anasý
da Narin Haným'ý hiç yalnýz býrakmadý. Sadýk Bey,
Narin Haným'dan Kemal'in yaptýklarýný dinleyince
gözleri doldu ve:
- Kemal'e güvenmekle doðru davrandýðýmý
biliyordum, dedi.
Temmuz-Aðustos 2004
57
Somuncu Baba
Hanýmlara Özel
Nuran ÖZDEN
Ailede Huzur
Çok deðerli okurlarýmýz;
Bugüne kadar bahsettiðimiz konular hep aile
ile ilgiliydi. Saðlýklý bir toplumu ancak iyi aileler
meydana getirir. Huzurlu ve mutlu ortamlarda yetiþen çocuklar her zaman kendine, çevresine, ailesine ve milletine faydalý birer insan olurlar.
Anne babalar çocuklarýna her zaman iyi örnek
olmalýdýr. Çocuklarýndan beklediklerini önce kendileri yaparak onu yönlendirmeli, onlara yol göstermelidir. Elinde olmadan yapmak isteyip de yapamadýklarýný uygun bir dille onlara anlatmalýdýr.
Çocuklarýmýzda anne ve babasýnýn evlatlarý
için nasýl çalýþýp çabaladýðýný, yemeyip yedirdiðini,
giymeyip giydirdiðini, hasta olduðunda gece gündüz
baþucundan ayrýlmadýðýný, eðitimi için yaptýðý fedakârlýðý hiçbir zaman unutmamalýdýr.
Anne baba her zaman çocuðunun iyiliðini ister.
Onun dertleri, sorunlarý, üzüntü ve sevinçleri önce
onlarý ilgilendirir. Ne olursa olsun her þeyi önce onlarla paylaþmak, onlarý kendimize sýrdaþ etmek bizim iþlerimizi, hayatýmýzý kolaylaþtýrýr. Küçücük aklýmýzla ve yüreðimizle her zaman doðru karar veremeyiz. Onlar beni anlamaz diyerek sorunlarýmýzý ya
içimizde saklarýz ya da bir arkadaþ tutarýz. Ýçimizde
saklamak bizi çok üzer. Tek baþýmýza çare bulmak
çok zor olur. Zaten anne ve babalar çocuklarýnýn görünüþünden bir derdi ya da sevinci olduðunu hemen
anlar. Çünkü Allahu Teâla (C.C.) onlara öyle kuvvetli hisler vermiþtir ki gözlerinden hiçbir þey kaçmaz. Çocuklarýna, yavrum ne derdin var diye sorduðunda anlatmazsak onlardan büsbütün uzaklaþýrýz.
Onlar da yavrularýný korumak için derdini öðreneyim de bir çare bulayým diyerek belki de hoþunuza
gitmeyecek, istemediðiniz bir takým yollara baþvururlar. Örneðin sizin istemediðiniz bir arkadaþýnýzý
ararlar. Belki de önemsiz bir meseleyi ya da baþkalarýnýn öðrenmesini istemediðiniz özel olan bazý
þeyleri baþkalarýnýn duymasý sizleri üzer. Hatta öfkelenip anne ya da babanýza karþý gelebilirsiniz. Bu
yüzden onlarýn kalbi kýrýlabilir. Siz de onlardan uzaklaþabilirsiniz.
Somuncu Baba
58
Temmuz-Aðustos 2004
Sevgili çocuklar,
Anne ve babalarýmýza olan görevlerimiz, sorumluluklarýmýz, saygýmýz sýnýrsýz olmalýdýr. Onlarýn fikirlerini, isteklerini beðenmezsek ya da bizim
fikirlerimize uymazsa, bunu onlara tatlý dille izah
ederek kendi düþüncelerimizle karþýlaþtýrarak anlatmalýyýz. Hemen bir çýrpýda siz beni anlayamazsýnýz,
boþuna konuþuyorum diye lafý kestirip atmamalýyýz.
Sizler geleceðin büyüklerisiniz. Ne kadar küçük
olursanýz Allah'u Teâla (C.C.) ömür verirse bir gün
büyüyüp aile ve çocuk sahibi olacaksýnýz. O zaman
anne ve babalarýnýzýn deðerini daha iyi anlayacaksýnýz. Onlarýn sizin için yaptýklarý adeta bir film gibi
gözünüzün önüne gelecektir. Þimdi onlarýn sizin için
düþündüklerine ve verdikleri kararlara o zaman hak
vermeye baþlayacaksýnýz. Ben zamanýnda þunu þöyle yapmak istemiþtim veya ben böyle yapýyordum da
annem karþý çýkýyordu. Ah anneciðim, babacýðým,
iyi ki karþý çýkmýþsýnýz, diyerek onlarýn kýymetini
çok geç anlamýþ olacaksýnýz. Bazý konularda her zaman onlarýn dediði olacak diye çok istediðiniz þey-
leri içinizde saklamayýn. Ýstediðiniz þey ne olursa
olsun bunu mutlaka onlara söyleyin. Nasýl olsa yapmazlar, boþ ver dediðiniz zaman ilerde onlar bunu
duyarsa çok üzülürler. Niye söylemedin bir çaresini
bulurduk veya neden olmasýn, senden kýymetli miydi, dediklerinde çok geç olmuþ olabilir. Onun için
her þeyimizi önce ailemizle paylaþmalýyýz. Açýk yürek ve sevgiyle, yalansýz, dürüst bir evlat olmak bizim vazifelerimizin baþýnda gelmelidir.
Anne ve babamýz her zaman bizim her isteðimizi yerine getiremeyebilir. Bunu anlattýklarý
zaman onlarý anlayýþla karþýlamalýyýz. Onlar anlatýrken iyice dinlemeden tepki göstermemeliyiz. Anlattýklarýnda bizim aklýmýzýn ermediði yerlerde karþý
çýkmadan yeniden sorup onlarýn niyetini öðrenmeliyiz.
Sevgili çocuklar,
Önemle üstünde durmak istediðimiz bu konuda
anne ve babamýzýn bizim isteklerimize karþý çýktýklarýnda yanýmýzda aileden olmayan kiþiler varsa hareketlerimize daha da dikkat etmeliyiz. Biz ýsrarcý
bir tutumla onlarýn yok dediði þeyleri istersek, baþkalarýnýn yanýnda istenmeyen durumlar ortaya çýkabilir.
Bu konuda yaþanmýþ bir meseleyi anlatmak
istiyorum.
Ali, anne ve babasýnýn ilk çocuðuydu. Kardeþi
Zeynep dünyaya geldiðinde beþ yaþýndaydý. Ali bir
kardeþi olduðu için çok mutluydu. Yalnýz arada bir
onu kýskandýðý zamanlar oluyordu. Sanki o doðmadan önce anne ve babasý her dediðini yapýyordu da
þimdi bazý isteklerini erteliyorlarmýþ gibi geliyordu.
Aslýnda onlar ertelemiyordu. Ali, kardeþini kýskandýðý için hep benimle ilgilensinler diye isteklerini
artýrmýþtý. Sürekli olmayacak þeyler için huysuzluk
ediyor, hep bir þeyler istiyordu. Annesi ve babasý Ali
daha küçük diye idare ederken bir yandan da kardeþini sevmesini, onu kýskanmamasýný, kendilerinin
ayrým yapmadýklarýný onun anlayacaðý bir dille anlatmaya çalýþýyorlardý. Bazen de dayanamayýp Ali'yi
azarladýklarý da oluyordu tabii. Ali büyüdükçe kýskançlýðý azalmaya baþlamýþtý ama yine de kardeþine
yeni bir þey alýnýnca hemen kendisi de istiyordu.
Birkaç kere annesi baþkalarýnýn yanýnda zor durumda kalmýþtý. Bir gün Ali'nin babasý Ali'ye bir tokat attý. Hem de evde misafirler varken. Sebebi de kardeþine alýnan bir oyuncaktý. Ýki kardeþ her zaman babasýný kapýda karþýlar, elindeki paketleri alýrlardý.
Babalarý izin verirse hemen paketleri açýp bakmaya
bayýlýrlardý. O gün de yine kardeþiyle babasýnýn elinden paketleri açýp bakarken önce Zeynep'e alýnan bir
oyuncak çýktý. Ali birden huysuzlanmaya, misafirlerin yanýnda aðlamaya baþladý. Babasý da öfkelenip
Ali'ye bir tokat attý. Ali'nin baþkalarýnýn yanýnda
babasýnda tokat yemek çok aðrýna gitmiþti. Aðlayarak odadan çýkarken babasý arkasýndan baðýrdý. 'Neden diðer paketlere bakmadan böyle yapýyorsun, sana da oyuncak almýþtým..!'
Ali, bunlarý duyunca yaptýklarýna çok piþman
oldu. Odasýna girip düþünmeye baþladý. Babasý her
zaman iki kardeþe ayrým yapmadan bir þeyler almaya çalýþýrdý. Yaptýklarýndan çok utandý. Artýk on yaþýndaydý. Bu yaþta misafirlerin yanýnda babasýndan
tokat yemiþti, hem de anne ve babasýnýn üzülmesine
sebep olmuþtu. Ya kardeþi? O daha çok üzülmüþtü,
çünkü o her þeyini aðabeyiyle paylaþmayý çok isterdi de Ali buna hiç yanaþmazdý. Þimdi ne olacaktý?
Birden odanýn kapýsý yavaþça aralanýp kardeþinin
elindeki oyuncaðýyla ürkek ürkek kendine baktýðýný
gördü. Ali, güler yüzle elini uzatýnca kardeþi hemen
yeni oyuncaðýný ona uzattý. Ali, gözyaþlarý içinde
kardeþine sarýlarak 'Caným kardeþim benim. Seni bir
daha hiç kýskanmayacaðým. Annemi babamý da hiç
üzmeyeceðim.'
Kardeþinin elinden tutup misafirlerin yanýnda
babasýndan özür dilemek için salona geçtiler.
Babasýnýn ve evdekilerin onun yüzünden huzuru
kaçmýþtý. Önce babasýnýn elini öpüp özür diledi.
Sonra da misafirlerden özür diledi. Babasý Ali'yi kucaklarken Ali de bir daha böyle þeyler yapmamaya
söz verdi.
Buna benzer daha birçok örnek sýralayabiliriz.
Sevgili çocuklar, sizler kendisi küçük ama aklý
büyük, hayatýmýzýn vazgeçilmez, deðerli varlýklarýsýnýz. Gün gelir o küçük hâlinizle biz büyüklere büyük akýllar verebilirsiniz. Bazen de sizin varlýðýnýz
anne ve babanýzý yanlýþ kararlardan döndürür. Birçok yuva sizin varlýðýnýzla mutlu bir hayat sürer.
Sizlerden beklenen sadece sabýr, hoþgörü ve büyüklerinize itaat etmek. Onlara saygýlý davranarak sevgilerini, güvenlerini kazanýrsanýz onlardan istediklerinizi daha kolay elde edebilirsiniz. Yeter ki istekleriniz aþýrýya kaçmadan, onlarý fazla üzmeyecek,
zorlamayacak þeyler olsun. Arada sýrada yaptýðýnýz
küçük þýmarýklýklar, onlarýn hoþuna gitse de aþýrýya
kaçýnca tahammül edemeyip sizi azarlayabilir, hatta
baþkalarýnýn yanýnda zor durumda kalabilirsiniz. Bu
da onlarý çok üzer. Sizin ömür boyu hatýrladýkça hoþunuza gitmeyen kötü bir aný olarak hafýzanýzda
canlanýr durur. Sizin büyüklerinizden beklentileriniz
hayatýnýzýn her döneminde olacaktýr. Onlarýn da anne baba olarak sizden iyi bir evlat olmanýzý istemek
herhalde haklarý deðil mi? Sevgili çocuklar, anne
babaya asi olmayan hayýrlý evlatlara Allah-u Teâla
her zaman yardým eder. Onlarýn hayýr duasý daima
iþinizi kolaylaþtýrýr.
Temmuz-Aðustos 2004
59
Somuncu Baba
Tomurcuklar
Kevser BÂKÝ
Tatili Tadýnda Yaþamak
Sevgili Çocuklar!
Bir öðretim yýlýný daha geride býraktýk. EðitimÖðretim yýlý içerisinde her biriniz eðitim kademelerinin gerektirdiði bilgileri öðrenebilmek için büyük bir gayret göstererek, çalýþýp yoruldunuz. Hepinizin iyi derecelerle bir üst sýnýfa geçtiðinizi umuyoruz.
Dinlenmek, çalýþan ve yorulan her insanýn hakkýdýr. Elbette ki tatil sizinde en doðal ihtiyacýnýzdýr.
Ýþte tatil geldi. Birçok arkadaþýmýz tatillerini
geçirmek üzere çoktan tatil yerlerine ulaþtýlar bile.
Bazý arkadaþlarýmýz dað eteklerinde kamp
yapacak; bazý arkadaþlarýmýz deniz kenarlarýnda
kumlarla oynayýp, sularda serinleyecek; bazý arkadaþlarýmýzda tatilini akrabalarýnýn yanýnda geçirerek, sýla-ý rahim yapacaklardýr.
Yaz okullarýný tercih eden arkadaþlarýmýz olacak. Onlar tatillerini spor ve eðlenceyle geçirirken,
bazý arkadaþlarýmýz aileleriyle birlikte özel tatil beldelerinde yaz günlerinin tadýný çýkarmaya çalýþacaklardýr.
Bazýlarýnýn da gidecek yerleri olmadýðý için,
eski yaþantýlarýnda bir deðiþiklik yapmadan, hayatýn
umut yollarýnda, sevda ezgileri ile coþacaklardýr.
Somuncu Baba
60
Temmuz-Aðustos 2004
Umudunuz, asla karamsarlýk saplantýsýna dönüþerek, sizi bitkinlik ve yýlgýnlýk anaforuna götürmesin.
Öyle arkadaþlarýnýzda olacak ki; ellerinde ElifBa cüzleri ve Kuran-ý Kerimleriyle Kuran Kurslarýnýn ve camilerin yolunu tutacaklardýr.
Bütün bunlarý uzaktan seyreden, sadece resimlere bakýp, tatilin ne demek olduðunu yazýlarda okuyan arkadaþlarýnýz olacak. Onlar hayat zorluklarýnýn
gereði 'çalýþýyorlar'. Ya bir tamirhanede çýraklýk yapýyor veya ayakkabý boyuyorlar. Biraz daha þanslý
olanlar ise daha temiz ve saðlýklý ortamlarda su, çekirdek, dondurma, mendil satýyor. Hepsinin ortak
yönü 'Maddi Yetersizlikler.'
Çalýþmak zorunda olan arkadaþlarýnýza 'Kolay
Gelsin' diyerek kendilerini tebrik ediyoruz. Umutlarýný yitirmesinler, gelecek güzel günler onlarý bekliyor.
Çoðu zaman kendimizden uzak tuttuðumuz,
her an bizi de yakalayacak bir gerçek vardýr. Mesela;
hastalýklar, beklenmedik kazalar, ölümler v.s. Bu
gibi sebeplerden dolayý evden çýkamayan, tatili hüzünle geçen ve sýcak yaz günlerini iyi deðerlendiremeyen arkadaþlarýmýzýn olmamasý için hep dua edelim.
Sevgili Arkadaþlar!
Bizim tembellik yapmaya, boþ oturmaya, yaz
sýcaklarýnýn rehavetine kapýlmaya vaktimiz yok. Tatil dediðin nedir ki; göz açýp kapayýncaya kadar geçer. Bu günleri dinlenmenin yanýnda, faydalý þeyler
öðrenerek geçirelim. Öðrendiklerimizi tekrar edelim. Hikâye, masal kitaplarý ve yaþýmýza uygun dergiler okuyalým. Gittiðimiz yerlerdeki müzeleri, tarihi eserleri gezelim ve onlar hakkýnda bilgi edinelim
ki; tatil dönüþü arkadaþlarýmýza anlatacaklarýmýz
olsun.
Sýcak ve bunaltýcý yaz günlerinde, kumsalda
arkadaþlarýmýzla oynamak ve denizde yüzmek, hepimizin hoþuna gider. Deniz kýyýsýnda oynayýp eðlenirken, zamanýn nasýl geçtiðini anlayamazsýnýz. Oysa güneþin yararý olduðu kadar, zararý da vardýr. Bu
nedenle, özellikle güneþ ýþýnlarýnýn çok kuvvetli olduðu öðle saatlerinde, dýþarýda fazla kalmamaya
özen gösterin. Aksi takdirde 'Güneþ Çarpmasý' gibi
olumsuz ve istenmedik durumlarla karþýlaþabiliriz.
Güneþten faydalanabileceðimiz en uygun zamanlar,
sabah saatleri ya da ikindi sonrasýdýr. Bugünlerde,
medyada çýkan saðlýkla ilgili uzman bilgilerini de,
göz ardý etmeyin.
Dikkat etmemiz gereken diðer bir noktada, yemek yedikten hemen sonra güneþe çýkmamalýyýz.
Çünkü güneþ kaný deriye çekerek, sindirimi yavaþlatýr.
Sýcak günlerde serinlemek isteyen arkadaþlarýmýza birkaç tavsiyede bulunalým.
1. Plaj veya denize büyüklerinizle gidin.
2. Bilenlerden mutlaka yüzme öðrenin.
3. Karnýnýz, týka basa yemekle dolu iken denize
girmeyin.
4. Plajlarda, tehlikeli yerleri gösteren iþaret ve
levhalara uyun.
5. Yüzme öðrenmeden, sakýn boyunuzu aþan
sulara girmeyin.
6. Sýrt üstü yüzmeyi öðrenin. Çünkü ayaðýnýza
kramp girdiði zaman bu yüzme þeklini kullanacaksýnýz.
Yaz aylarýnda terleme yolu ile su kaybettiðimiz
için, daha fazla suya ihtiyacýmýz vardýr. Sýcak aylarda bol bol su içelim.
Su içerken de bazý noktalara dikkat etmeyi
unutmayalým! Susadýnýz mý?
a) Her ne halde olursa olsun kesinlikle soðuk
su içmeyin. En fazla serin olsun.
b) Terliyken, yorgunken, soðuk su içmeniz
hastalanmanýza neden olabilir.
c) Suyu oturarak ve yudum yudum için. Bir
solukta içmeyin. Normali bir bardak suyu üç
yudumda içmektir.
d) Su içmeye baþlarken, 'Besmele' çekmeyi
unutmayýn, içtikten sonra da 'Elhamdülillah' demeyi
alýþkanlýk haline getirin.
e) Sevap kazanmak istiyorsanýz (Özellikle bunaltýcý sýcaklarda) daima baþkalarýna su ikram edin.
"SU GÝBÝ AZÝZ OL ' duasýný büyüklerinizden alma
çabasý içinde olun.
Sevgili Çocuklar!
Þu gerçeði hiçbir zaman unutmamalýyýz. Ýçinde
bulunduðumuz 'AN' en önemli ve deðerli zamanlardýr. Boþa geçen zamanlarý geri getirmek, asla mümkün deðildir. Gelecekten emin olmadýðýmýz için,
içinde bulunduðumuz anýn deðerini iyi bilmeliyiz. O
'An' kiminle oluyor veya konuþuyorsak iþte bizim
için en kýymetli ve önemli olan bunlardýr.
Zaman, en kýymetli hazinesinin anahtarýný bize
her fýrsatta sunmayabilir. Ýyi bir, rahmet avcýsý olmaya bakalým. Çünkü 'Yiðit bin yaþar, fýrsat bir düþer'
özdeyiþi çok þeyi bize anlatmýyor mu?
Eðer, elimize bir fýrsat geçmiþse, hemen onu
deðerlendirme yoluna gidelim. Zira bir sonraki tatile
çýkmak için, elimize bir senet ya da sözleþme yok.
Yaz tatillerini vazgeçilmez fýrsatlarýndan biri olarak
görün. Cami ve Kuran Kurslarýnda verilen eðitimi
kaçýrmamak; size, hayatýnýz boyu ýþýk ve rehber olacaktýr.
Cývýl cývýl seslerinizin içinde yankýlandýðý camiler, cami avlusundaki þadýrvanlar, abdestinizi tazelediðiniz çeþmeler, üzerinde Kuran-ý Kerim okuduðunuz rahleler, tespihler, seccadeler, minberler,
Elif-Ba cüzleri, Cennet kokulu kuran sayfalarý, sizleri ne kadar özlemiþtir. Bir bilseniz?
Temmuz-Aðustos 2004
61
Somuncu Baba
1- Ýyiliðinize inanýlmasýný istiyorsanýz,
ondan hiç bahsetmeyin.
2- Yalanla bataklýk arasýnda hiçbir fark
yoktur. Ýkisi de dibe doðru çöker.
3- Deðer verdiðiniz insan, size deðer
vermiyorsa, býrak kendi deðerleri ile
kalsýn.
4- Gülmek için mutluluðu beklersen,
tebessüm bile edemeden ölürsün.
Sevgili Çocuklar!
Yüce Rabbimiz dünyayý bizler için bir imtihan
yeri olarak yarattý. Dünya bizim için bir hayat okuludur. Bu hayat okulunda okumamýz ve okuduklarýmýzý uygulama için Rabbimiz biz insanlara Kuraný Kerimi rehber olarak gönderdi. Kuran bize daima
doðru yolu gösterir, bilmediðimiz þeyleri bildirir ve
öðretir.
Biliyorsunuz ki sýnýfý geçmemiz ve derece
yapmamýz için derslerimize düzenli ve planlý çalýþmamýz, ayný zamanda Yüce Rabbimizin gönderdiði
Kuran öðütlerine sýmsýký sarýlmayý da gerektirir. Bu
öðütleri tutmamýz için öncelikle Kuran-ý Kerim
okumayý bilmeli hiç olmazsa içeriðini bir kere baþtan sona okumalýyýz. Nasýl ki sevdiðimiz bir arkadaþtan gelen mektup ya da mesajý bir solukta okuyorsak, Rabbimizden gelen bu ilahi mesajý da nefes
almadan okumalýyýz.
Dünya ve ahiret mutluluðumuz; Yüce Mevla'mýza daha yakýn olabilmek, Kuran okumak ve baþkalarýna da yardýmcý olmakla mümkündür. Bakýn
sevgili Peygamberimiz ne buyuruyor 'Sizin en hayýrlýnýz, Kuraný öðrenen ve baþkalarýna öðretendir
'Sözleri bize gerçek rehberliði yapmýyor mu?
Ýnþallah bu yaz tatilinde bilenleriniz Kuran-ý
Kerim'i daha da kuvvetlendirecek, bilmeyenleriniz
ise öðrenmenin çaresine bakacaktýr.
Var mýsýnýz Allah yolunda Kuran için yarýþa?
Okullar açýldýðýnda 'Nasýl hatim yaptýðýmýzýn, nasýl
Kuran okuduðumuzun' mutluluðunu arkadaþlarýmýzla öðretmenlerimizle paylaþalým. Kuran okuduðumuz ve içindekilerle amel ettiðimiz müddetçe en
büyük baþarý belgesini' Yüce Yaradanýmýz bize verecektir. Hadi bakalým baþlamak bitirmenin yarýsýdýr.eþe, eðlence, mutluluk ve faydalý bilgilerle dopdolu, dinlenmiþ bir vücut, zinde bir ruh yüceliði ile
tatilin tadýný çýkarmanýz temennisi ile...
Somuncu Baba
62
Temmuz-Aðustos 2004
Fýkra
Mutfaktan
BU SEVÝMLÝ ÇOCUKLAR
Malzemeler
6 Kiþilik
KÝM NE DEDÝ?
1-Sözüm
sözdür.
(sözlük)
2-Her hafta
dövülmek
zorunda
mýyým? (halý)
3-Yine kime
bulaþsam
acaba? (kýzamýk, suçiçeði)
4- Sizi sýkmýyorum ya?
(kemer)
BÝLMECELER
1- Ýçini boþalttýkça büyüyen þey
nedir? (Çukur)
2- Aç ayý niçin
oynamaz? (Teknik
direktörü izin vermediði için)
3- Dokunmadan
tutabildiðimiz þey
nedir?
(Nefesimiz)
6 adet tavuk budu,
1 kg patates,
4-5 adet sivri biber,
1 adet domates,
1 çorba kaþýðý salça,
yarým su bardaðý sývýyað,
4-5 diþ sarýmsak,
yeterince su,
karabiber, tuz.
Soldan Saða
1. Aðýz kavgasý, tartýþma
2. Eðlencelik bir çerez
3. Askeri karargâh, yer. Tersi namzet.
Halk dilinde bir örümcek türü 4.
Farsça'da gün. Ýlgi eki. Eskiden otel 5.
Buðday biçmekte kullanýlan alet. Mektup
6. Bir nota. Rütbesiz asker 7. Rübeo
Nükleik Asit'in kýsaltmasý. Alfabemizin
20. harfi. Saat ile kordonu birbirine
baðlayan parça 8. Bir haber ajansýmýz.
Çarpma iþleminin ifadesi, kez. Tersi
Ezmekten emir. 9.Dayak.
10. Gazetede çalýþan basýn mensubu.
Ne güzeldir gözleri
Þirin tatlý sözleri
Mutlu eder bizleri
Bu sevimli çocuklar
Minik minik elleri
Þeker þerbet dilleri
Andýrýyor gülleri
Bu sevimli çocuklar
Neþe saçar gülüþü
Pek sevimli bakýþý
Allah'tandýr nakýþý
Bu sevimli çocuklar.
Hayati OTYAKMAZ
Hazýrlayan: Abdulhamid KILIÇ
Fýrýnda Patatesli Tavuk Budu
Þiir
ÝÞE UYGUN
Odacý, iþ için
müracaat edenlerin listesini
müdüre sunarken:
- Müracaat edenler arasýnda bir de
saðýr var efendim,
dedi. Müdür sevinçle elini ovuþturdu;
Onu hemen bana
getir.
- Ýyi de efendim
bu adam hiç duymaz ki, ne iþ vereceksiniz?
- Þikâyet masasýna bakacak.
Sýdýka SARI
Bulmaca
Yapýlýþý;
Patatesleri soyup yarým parmak kalýnlýðýnda yuvarlak
keselim. Patates dilimlerini bir kaba alýp üzerlerine tuz serpelim, yaðýn yarýsýndan fazlasýný patateslere dökerek yaðlanmasýný saðlayalým. Butlarýn iyi piþmesi için bir yüzünden
býçakla çizelim ve küçük doðradýðýmýz sarýmsaklarý bu
kestiðimiz yerlere yerleþtirelim. Butlarýn üzerine tuz, kekik,
biraz kýrmýzýbiber ve kalan yaðý güzelce yedirelim. Yuvarlak
bir fýrýn tepsisine patatesleri sýrt sýrta yerleþtirelim. Önceden
ýsýtýlmýþ orta ýsýlý fýrýnda patates ve tavuklarýn üzeri pembe
olana kadar piþirelim. Salçaya bir miktar sýcak su ilave edip
tuzunu da ekleyelim. Butlar pembeleþince fýrýndan alalým ve
üzerine bu sosu gezdirelim. Biberleri tüm bir þekilde butlarýn
arasýna koyalým, domatesleri de iri dilelim bunlarý da biberlerin yanýna koyup fýrýna tekrar sürüyoruz. Üzerini
alüminyum folyo ile kapatýyoruz. Patatesler yumuþayana
kadar orta ýsýlý fýrýnda piþiriyoruz.
Not; fýrýndaki yemeðinize ilave edeceðiniz salçalý su,
butlarýn yarýsýný geçmeli.
Yukarýdan Aþaðýya
1. Üst düzey devlet memuru.
2. Kale duvarý. Olumsuzluk eki.
3. Bir sayý. Sivas' ýn bir ilçesi. Bir nota 4.
Genelde tasavvuf musikisinde kullanýlan
üflemeli bir çalgý. Tersi ilave. Bir kümes
hayvaný.
5.Adanan þey. Efsanevi Brezilyalý futbolcu. 6. Evcil bir hayvan. Erler, askerler. 7.
Anne. Soru kelimesi. Halk dilinde çokbilmiþ, ukala.
8. Tersi karý veya koca. Savaþ. Baca'nýn
ortasý. 9. Sazýn en önemli ( kalýn ) teli.
Ýþaret,
gösterge.
10. Bir
organizasyonu
yöneten
kiþi.
Çözümü
ONURLU SÖZLER
Temmuz-Aðustos 2004
63
Somuncu Baba