tc ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü uluslararası ilişkiler
Transcription
tc ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü uluslararası ilişkiler
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI HUKUKİ BAKIMDAN TERÖR VE 11 EYLÜL SALDIRISI Yüksek Lisans Tezi Milana Abdybaeva Ankara-2005 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI HUKUKİ BAKIMDAN TERÖR VE 11 EYLÜL SALDIRISI Yüksek Lisans Tezi Milana Abdybaeva Tez Danışmanı: Y.Doç.Dr. Funda Keskin Ankara-2005 İÇİNDEKİLER GİRİŞ............................................................................................................................1 I.ULUSLARARASI TERÖRİZMİN TANIMLANMASI...................................................7 A. Terörizmin Tanımı ve Çeşitleri...........................................................................7 B. Uluslararası Terörizmin Gelişimi.......................................................................17 II.11 EYLÜL SALDIRISI VE TERÖRİZME KARŞI ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN ÖNLEMLERİ..............................................................................................................23 A. 11 Eylül Saldırısı, El-Kaide Örgütü ve Taliban Rejimi......................................23 1.11 Eylül Olayları................................................................................................23 2.Usame bin Ladin, El-Kaide Örgütü ve Taliban Rejimi.......................................27 3.ABD’nin Tavrı ve Görüşleri................................................................................32 B. Terörizme Karşı Hukuksal Önlemler.................................................................37 1. Uluslararası Terörizm ile ilgili Sözleşmeler......................................................38 i 2. Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı.......................44 3. Uluslararası Terörizme Karşı Bölgesel Örgütlerin Faaliyetleri..........................51 4. Uluslararası Terörizm ve BM Antlaşması’nın Ortak Güvenlik Sistemi.............66 III.DEVLETLERİN TEK-TARAFLI ÖNLEMLERİ........................................................74 A. Zararla – Karşılık..............................................................................................74 B. Meşru Müdafaa Hakkı ve Uluslararası Terörizm..............................................78 1.Meşru Müdafaa Hakkının Doğal Bir Hak Olarak Tanımlanması........................79 2.Terörizme Karşı Meşru Müdafaa Hakkının Koşulları.......................................82 3.Bush Doktrini ve Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı.............................................88 C. Terörizme Karşı Tek-Taraflı Kuvvet Kullanılması: Afganistan Örneği............101 1.BM Antlaşması’nın 51.maddesi Çerçevesinde Afganistan Müdahalesi............102 2.Saldırı Sonrasında ABD’nin Afganistan’a Karşı Müdahalesi............................108 ii SONUÇ.....................................................................................................................114 ÖZET........................................................................................................................122 SUMMARY...............................................................................................................123 KAYNAKÇA.............................................................................................................124 EKLER.....................................................................................................................149 iii GİRİŞ Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılması, dünyayı yeni bir düzen arayışına itmiştir. Uzun dönem birbirlerine karşı olan iki bloktan birisinin çökmesi ABD’nin etkisini artırmıştır. Hatta Fukuyama’nın “Tarihin Sonu”, tezi bile gündeme gelmiştir. Ne var ki, on bir yıl sonra dünya tekrar yeni bir değişimin eşiğindedir. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, dünyada barışın sağlanacağı yolundaki fikirler tam tersine işlemiş; dünyanın çeşitli yerlerinde krizler ve sıcak çatışmalar patlak vermiş; silahlı çatışmalar bu sefer ideolojik değil, çoğu kez etnik karakter taşımıştır. Kafkasya ve Balkanlar’daki silahlı çatışmalar bunun en belirgin örneklerindedir. Şimdi de, ABD’nin “terör ile savaş” olarak adlandırdığı Afganistan çıkarması, dünya gündemini meşgul etmektedir. Terör, yeni bir olgu değildir ve pek çok ülke uzun yıllar terör eylemlerinin direkt muhatabı olmuştur. Örneğin, Fransız Devrimi’nin yaşandığı yıllarda Fransa’da, IRA (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) sorununun yaşanmasıyla birlikte1, özellikle 1915’ten bu yana İngiltere’de ve 1970’lerden bu yana da Türkiye’de, terör öncelikli bir sorun haline gelmiştir. İsrail devletinin kuruluşunun ardından İsrail ve Filistin için ise, terör, neredeyse yaşamın doğal bir parçası haline gelmiştir. 1990’larla birlikte, “terör” kavramının temel mantığı değişmemekle birlikte, amaca ulaşma yollarındaki tanımlamalarda önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Özellikle, Soğuk Savaş döneminde terörist eylemler bir komuta kontrol 1 Geniş bilgi için bkz., Sedat Laçiner, İngiltere, Terör, Kuzey İrlanda Sorunu ve İnsan Hakları, Ankara, ASAM Yayınları, 2001; J.B. Bell, The Secret Army: The IRA, 1916-1979, Dublin, The Academy Press, 1979. 1 mekanizmasına ve tanımlanmış siyasi, toplumsal ve ekonomik araçlara sahip tanımlanabilir bir örgüte mensup kişiler tarafından gerçekleştirilirmiş.2 Hedef belirlemenin ideolojik boyutunun öne çıkması 1990’lar sonrası terörizmi için de, sıklıkla rastlanan bir durumdur.3 Bununla birlikte, bugün gelinen noktada hedef belirlemedeki temel mantık aynı kalsa da, eylemlerdeki şiddet dozunun yükselmesi yeni dönem örgütlerinin önemli bir özelliği olarak ortaya çıkmaktadır. 1990’larda terörist eylemlerin sayısında azalma olmasına rağmen, saldırılar sonucunda ölenlerin sayısı artmıştır.4 Terör eylemlerindeki şiddet boyutunun artmasının nedenlerinden birisi, teröristlerin eylem yapma deneyimleri ve kendilerine destek veren ülkeler sayesinde gelişmiş silahlarının artmasıdır. Soğuk Savaş sonrası dönemde, hem Batılı hem de gelişmekte olan demokratik ülkelerin ulusal güvenliklerine yönelik başta gelen tehditlerinden birisi terörizmdir. Uluslararası güvenlik uzmanları ve akademisyenler tarafından uzunca bir süredir üzerinde tartışılmasına rağmen, tehdidin boyutu ve önemi 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi ve Washington, D.C.’deki Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon’un teröristlerin intihar saldırısına uğramasına kadar pek anlaşılamamıştır. Daha çok geri kalmış ülkelerde görülen terör eylemlerinin (uçak bombalama, kişilerin rehin alınması ya da bombalı intihar eylemleri), insanlık tarihinde ilk kez bu kadar büyük çapta ve hem de dünyanın süper gücü olan ABD’de ortaya çıkıp, binlerce kişinin hayatına ve milyarlarca dolarlık mali zarara yol açması gelişmiş ülkelerdeki sıradan insanı dehşete ve 2 Bruce Hoffman, “Terrorism Trends and Prospects”, der. Ian Lesser, Countering the New Terrorism, 1999, s.8. 3 C. J. M. Drake, “The Role of Ideology in Terrorist’s Target Selection”, Terrorism and Political Violence, C.10 S.2, Yaz 1998, s.55. 4 Bruce Hoffman, “Terrorism Trends and Prospects”, s.12. 2 paniğe düşürmüştür. Saldırı sonrası, Batılı başkentlerde yapılan değerlendirmeler sonucunda terörizm, 21.yüzyılın en büyük tehdidi ilan edilmiş ve hatta henüz tanımlanmamış bir düşmana karşı NATO ülkeleri, tarihte ilk kez ittifak Antlaşması’nın 5.maddesini harekete geçireceklerini açıklamışlardır. 11 Eylül 2001 tarihinde, ABD’ye karşı kolayca yapılmış olan terör eylemi herkesi şaşırtmıştır. Dünyanın en kapsamlı terör eylemi olarak adlandırılan olayın, her ne kadar dünyanın bir numaralı teröristi Usame bin Ladin tarafından yapıldığı iddia edilse de, cevabı verilmeyen bir çok soru aydınlanmayı beklemektedir. Çünkü geniş çaplı, iyi organize edilmiş ve ileri teknoloji kullanılan bu eylemin arkasında sadece tek bir kişinin olmasının, zihinlerde soru işareti bıraktığı şüphesizdir. Terörün, dünyadaki algılanışının değişmesi ve geniş boyutlu karşı – terör hareketlerinin başlatılmasında, 11 Eylül önemli bir dönüm noktası olmuştur. O tarihe kadar, diğer ülkelerdeki terör hareketlerini “iç savaş”, “bağımsızlık hareketi” vb. adlar ile değerlendiren ve hatta bir çok terör grubuna açık veya gizli katkı sağladığı iddia edilen büyük devletler, özellikle de ABD, 11 Eylül saldırıları ile birlikte terörün gerçek ve soğuk yüzü ile karşılaşmışlardır. Bu da, terörü belki de ilk defa ve gerçek anlamda küresel bir sorun haline getirmiştir. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne ve diğer Amerikan hedeflerine yapılan saldırılara kadar gerçek anlamda “küresel” bir sorun olarak kabul edilmeyen terörizm, söz konusu saldırılarla birlikte tüm dünya tarafından göz ardı edilemeyecek bir gerçek olarak algılanmaya başlanmıştır. Bunun temel nedeni ise, saldırının Soğuk Savaşı’nın galibi ve Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni düzenin lider devleti ABD’ye karşı gerçekleştirilmiş olmasıdır. 11 Eylül saldırıları, ABD’ye yönelen ilk terörist 3 saldırılar olmamakla birlikte, ABD’nin kurduğu düzene ve onun hegemon gücüne açık bir başkaldırı niteliğinde olması itibariyle terörü ABD’nin ve dünyanın gündemine taşımıştır. Bu saldırılar, ABD’ye Soğuk Savaş döneminde süper güç SSCB’nin veremediği zararları vermiştir. Diğer taraftan da belki de, tarihinde bu kadar çok kendi evinde uğradığı ilk geniş çaplı deniz aşan saldırıydı. 11 Eylül saldırıları, uluslararası hukuk açısından da önemli gelişmelere sebep olmuştur. BM tarafından uluslararası hukukta kuvvet kullanma yasağının iki istisnası BM Antlaşması’nın VII.Bölümünde düzenlenmiştir.5 “Müşterek zorlama tedbirleri” olarak ifade edilen birinci istisna 42.maddesinde düzenlenmiştir; ikinci istisna olan “meşru müdafaa hakkı” ise, 51.maddesinde düzenlenmiştir. Bunların dışında, bir de yan istisnai durum olarak bölgesel örgütlerin müşterek askeri zorlama tedbirlerine katılma yoluna yer verilmiştir.6 Afganistan müdahalesinde, ABD’nin başvurmuş olduğu güç kullanma yasağının ikinci istisnası olan meşru müdafaa hakkıydı. BM Antlaşması’nın 51.maddesinin “silahlı saldırı” gerçekleşmesi halinde devletlerin bireysel veya kolektif olarak savunma haklarını kullanabileceklerini öngördüğüne göre, bu durumda BM, Afganistan operasyonu örneğinde, “silahlı saldırı” ve “terörist saldırı” kavramlarını aynı anlamda görmektedir. Terörizm ile mücadele bölgesel ve evrensel örgütlerin birincil önceliği haline gelmiştir. Bu gelişmelerin yaşandığı önemli platformlardan biri de, Birleşmiş Milletler olmuştur. Güvenlik Konseyi, 12 Eylül 2001 tarihinde kabul ettiği 1368 sayılı karar ile terörizmi uluslararası barış ve güvenliğe karşı bir tehdit olarak 5 Geniş bilgi için bkz., Stanimir Alexandrov, Self Defence Against the Use of Forcein İnternational Law, La Haye, Kluwer Law İnternational, 1996, s.1-19. 6 Berdal Aral, Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Ankara, Siyasal Kitapevi, 1999, s.13-14. 4 nitelendirmiş ve 1373 sayılı kararıyla da bütün devletleri, terörizmi önleme konusunda işbirliğine çağırmıştır. Tezin konusu, 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye karşı yapılan terör eylemlerinin sonrasında “terör” kavramında uluslararası hukuksal düzenlemeleri ve ABD’nin Afganistan’a karşı uygulanan politikasıdır. Uluslararası terörizmin tanımlamasından başlayarak, 11 Eylül olaylarından sonra meydana gelen gelişmeler, alınan kararlar, olayların arkasında olan terörizmin yeni boyutları ve terörizme karşı hukuksal önlemlerinden bahsedilmektedir. Bu çalışmada, BM Anlaşması'nın kuvvet kullanımı çerçevesi çizilmekte ve buradaki hukuksal standartların Afganistan müdahalesiyle bağlantısı kurulmaktadır. Bu çalışma, 11 Eylül saldırıları sonrasında gelişen “terörle mücadele” anlayışının uluslararası hukukta nasıl bir algılama değişikliğine yol açacağına işaret ettiği için önemli bir amaca hizmet etmektedir. Birinci bölümde, terörizm olgusunun tanımı ve çeşitleri üzerinde durulmakta ve uluslararası terörizmin gelişimi hakkında bahsedilmektedir. İkinci bölümde, 11 Eylül 2001 tarihinde yapılan terörist saldırısının analizi yapılmakta ve uluslararası terörizme karşı uluslararası örgütlerin aldığı hukuksal önlemler üzerinde durulmaktadır. Ayrıca, bu bölümde, uluslararası terörizme karşı BM Antlaşması’nın ortak güvenlik sisteminin işlerliği ve etkinliği meselesi de üzerinde durulmaktadır. Üçüncü bölümde, uluslararası terörizmin önlenmesi konusunda uluslararası hukukun öngördüğü yaklaşımlar detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Devletlerin, uluslararası terörizme karşı tek-taraflı hukuksal önlemler üzerinde durulmaktadır. Uluslararası terörizme karşı kuvvet kullanmasını meşrulaştırmak için, meşru 5 müdafaa hakkı dışında, zararla - karşılık yaklaşımı ve 11 Eylül saldırısı sonrasında ABD’nin Bush Doktrini adıyla anılan belgede, “önleyici meşru müdafaa hakkı” kavramının uluslararası hukuk açısından değerlendirilmektedir. Ayrıca, devletlerin, uluslararası terörizme karşı tek - taraflı kuvvet kullanma örneği olarak Afganistan müdahalesi ele alınmaktadır. Uluslararası terörizm, bugün 21.yüzyılda devletlerin güvenlik algılamalarında en tehditkar unsurlardan biri durumuna gelmiştir. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nde meydana gelen “silahsız” terörist saldırılar sonucu 3000-4000 kişi yaşamını yitirmiş; ayrıca, bu saldırılar dünya ekonomisinde bir panik havası oluşturarak, ülke ekonomilerinin sarsılmasına neden olmuştur. Terörizmin, ne gibi değişiklikler yaratacağı ve terörizme karşı ne gibi önlemlerin alınmasıyla tehdidin bertaraf edileceği konusunda çok değişik görüşler ve öneriler vardır. 6 I.ULUSLARARASI TERÖRİZMİN TANIMLANMASI. A.Terörizmin Tanımı ve Çeşitleri 11 Eylül saldırısı, 21.yüzyılın, bir terörizm yüzyılı olacağını en ağır, en acı, en direkt şekliyle bize duyurmuştur. Yalnız, bu saldırı ile terör kavramına yüklenen anlamlarda büyük değişiklikler olmuştur. ABD’nin Başkanı, George Bush, bu terör saldırıyı, “terörizm faaliyetleri değil savaş faaliyetleri” olarak değerlendirmiştir.7 Gördüğümüz gibi, ABD’ye yapılan saldırı ile “terör” ve “savaş” kavramları birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim, terör, ABD’ye karşı saldırısı ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış, korku ve dehşet ortamını oluşturmuştur. Terör ve terörle ilgili kavramları, uluslararası hukuk tarafından tam olarak tanımlamak ya da tek ve genel kabul görmüş bir tanımdan bahsetmek oldukça zordur. Aynı kişinin, aynı fiilden dolayı bir devlette özgürlük savaşçısı, diğer bir devlete ise, en affedilemez suçları işleyen bir hain olarak nitelendiriliyor olması, terörizmin ortadan kaldırılmasının önündeki en büyük engel olarak görülmektedir. Terörizmin, bütün dünya devletleri tarafından veya en azından etkili olduğu kabul edilebilecek çoğunluk tarafından onaylanmış bir tanımına ulaşılamamıştır.8 Fakat, bunun anlamı, terör herkese ve her şarta ya da bölgeye göre değişen bir olgu demek değildir. Terörle ilgili tanımların sayısı yüksek olsa da, bu tanımların içerisinde ortak noktalar da vardır. 7 “The New Enemy”, The Economist, C.360 S.8239, 15-21 Eylül, 2001, s.16. 8 Enver Bozkurt, Birleşmiş Milletler Sisteminde Kuvvet Kullanımı, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, Ocak 2003, s.198. 7 Terör kelimesinin, zihinlerimizdeki en önemli ve ilk karşılığı “korku”dur. Türkçe’deki eski karşılığı ise, “tedhiş” veya “tedhişçilik”tir. Tedhiş kelimesi de, Arapça “dehşet” sözcüğünden türetilmiştir. Latince anlam ise, korkutmak, ürkütmek ya da korkudan titremek, korkunç, yıldırma ve dehşete düşürme, sindirme, korkutma gibi kelimelerden çıkan “terrere” kelimesinden gelmektedir9. Webster Collegiate Dictionary’ye göre: “Terör, yoğun, karşı koyulmaz bir korkudur”.10 Terör, kelime olarak, birçok anlam içerse de, belirli unsurlar üzerinde anlam yoğunlaşmıştır. Schmid ve Jorgman adlı yazarlar da, 190 adet terör tanımı tarif etmişlerdir. Bu tanımlar incelediğinde tanımlarda geçen önemli vurgular şunlardır: Şiddet ve Güç %83.5; Siyasi İçerik %65; Korku ve Terör %51; Tehdit %46; Psikolojik Etki %41.5.11 ABD Savunma Bakanlığı’nın bu konudaki tanımı: “Genellikle politik, dini veya ideolojik amaçlarla, toplumları ve hükümetleri korkutmak için, girişilen hesaplanmış şiddet eylemleri veya tehdidi” 12 şeklindedir. Bir başka tanıma göre ise; “Terörizm, insanlara ve mallara karşı, eylem yapmakla, korkutarak siyasal, sosyal, ekonomik ya da dini değişikliğe ulaşmaya girişmedir” 13. 9 Faruk Örgün, Küresel Terör, İstanbul, Okumuş Adam Yayıncılık, Ekim 2001, s.13. 10 Terörizmin Tanımı, www.terör.gen.tr, 17.05.2002. 11 Ariel Merari, “Terrorism as a Strategy of Insurgency”, www.st.and.ac.uk. 12 Bkz., www.terrorism.com, 13.12.2001. 13 Burleigh Taylor Wilkins, Terrorism and Collective Responsibility, London and New York, Routledge, 1992, s.1. 8 Encylopedia of the Social Sciences’ta yer alan tanıma göre; “Terörizm, örgütlü bir grubun ya da tarafın istediği sonucu, elde etmek için, başvurduğu yöntem ya da kuramdır”.14 Bir başka tanıma bakacak olursak; “Terörizm, asıl amaca ulaşmak için, dehşet ve güç kullanımını içeren, planlı bir eylemdir”.15 Bu bağlamda, terörizm, dört temel öğeden oluşmaktadır. Terörizm, şiddet içermekte, politik bir amacı taşımakta, masum insanlara yönelmekte ve korkutulması amaçlanan bir seyirci kitlesine sergilenmektedir16. Genel değerlendirmeye gelince, terörizmin tanımlamalarında ortak noktalar şunlardır: - Şiddetin (şiddet olayının) ortada bulunması; - Siyasi bir motifin bulunması; - Terör ve korkunun takdimi; - Halkta güvensizlik; - Sembolik hedeflerin kullanılması; - İnsanlıktan uzak ve acımasız metotların uygulanması; - Halkta çaresizlik duygusunu yayılması; - Halkın dikkatini çekmesi ve reklam yapması, bunu şiddet stratejisinin bir parçası olarak kullanılması; - Gizli planlama ve eylemlerin uygulanması; - Grup ya da topluca eylemde bulunması; - Gelişmiş silahların kullanılmasıdır.17 14 Pulat Y. Tacar, Terör ve Demokrasi, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1999, s.44. 15 “The Battle Ahead”, The Economist, C.360 S.8240, 22-28 Eylül, 2001, s.11. 16 Cindy C. Combs, Terrorism in the 21st Century, New Jersey, Prentice Hall, 1997, s.15. 9 Bu ortak noktaları toplarsak, genel kabul gören şekliyle terörizm, “siyasal amaçları için, sistemli ve örgütlenmiş şiddet kullanımını benimseyen bir strateji” olarak adlandırılan, şiddet kullanımı veya bundan kaynaklanan korku ile, masum insanların gözünü korkutan ve bu yola onları başka türlü gerçekleştiremeyecekleri eylemlere sevk eden bir olgudur. Terörizmin belirli bir yapısı vardır; genellikle birincil ve ikincil hedefler olmak üzere, çift hedefe yönelmektedir. Terörist, ikincil hedefi kullanarak, birincil hedeften yararlanma arayışındadır18. Burada anılan ikincil hedef, genellikle, doğrudan şiddet eylemine maruz kalan masum insanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Terörizmin nedenleri, iç ve dış etkenler olmak üzere, iki gruplu bir çözümleme düzeyi çerçevesinde incelemekte yarar vardır. İç etkenler; kişisel, sosyal, ekonomik, kültürel ve yönetimsel değişkenler olup, bunlar, terörün ulusal nedenlerini oluşturmaktadır. Dış etkenler; ülkelerin dış politika hedefleri ve küresel ortamın çevresel koşulları olup, bunlar da, uluslararası nedenleri oluşturmaktadır. Gerek iç, gerekse dış etkenlerin, her ikisine de ait olan askeri olanakların dünyadaki yaygınlığı, telekomünikasyonun gelişimi, uluslararası zenginliğin eşitsiz dağılımı, siyasal ve ekonomik kayıpların güçsüzleri giderek, yoksullaştırması gibi etkenler de bulunmaktadır. Terör eylemlerinde bulunan kişiye “terörist” denilmektedir. Fakat, 11 Eylül 2001’de yapılan saldırı, dünyanın teröre bakış açısını değiştirmiştir. Teröristin psikolojik analizini artık iki ayrı görüşte toplayabiliriz. Birinci görüşe göre: 17 K.G. Robertson, “İntelligence, Terrorism and Civil Libirties”, Conflict Quarterly, C.3 S.1, 1987, s.43 - 62. 18 Bkz. Ek 2, Ö.Rengin Gün, Somut Bir Analiz: 11 Eylül Olayı Tablosu, “11 Eylül Sonrasında Başat Tehdidin Yeni Adı: Uluslararası Terörizm Olgusu”, Stratejik Analiz, C.2 S.24, Nisan 2002, s.118. 10 teröristlerin birçok problemleri vardır ve depresyon geçirmektedir; doğrunun ne olduğunu hakkında sağ duyularını kaybetmişlerdir ve kendilerinin yaptıklarının doğruluğuna inanmakta ve onun propagandasını yapmaktadırlar; içinde bulundukları gruptan kolay kolay kopamamaktadırlar. İkinci görüşe göre ise; diğerinin aksine, terörist, sorunlu değildir. Teröristlerin birçok problemleri olsa da, teröristler psikolojik olarak sorunlu değillerdir. Zira inanılmaktadır ki, kişi bir gecede terörist olmaz. Bu, uzun bir zaman dilimini gerektirmektedir. Başta bunalımda başlamakta, devamla can sıkıntısı protestoya götürmekte ve bir terör üyesi olarak gitmesiyle sonuçlanmaktadır.19 Artık teröristlerin kendisi ve adresi yoktur, kendisi, hedef aldığı küresel düzen gibi globallerdir. Onları, tanımlayan şey, ne dini, ne milliyeti, ne ırkı ne de politik düşüncesidir. Onları, tanımlayan şey, “tutunamayanlardan”, “treni kaçırmış olanlardan” olmasıdır.20 Son otuz yılda, terör olaylarının yayılmasının ve artmasının nedenleri: teknoloji alanında sağlanan çarpıcı gelişmeler ve bunun sonucu olarak haberleşme sistemlerinde görülen ilerleme ve modern hayatın teröristlerin halk arasında saklanmasına olanak tanımasıdır. Geçmişte, bir örgüt çatısı altında, faaliyet gösteren teröristleri, takip etmek ve denetim altında tutmak, göreli olarak daha kolaydı. Günümüzdeki teröristler ise, daha gevşek bir yapıda örgütlenmekte ve birbirlerinden daha bağımsız hareket edebilmektedirler. Yani, eskisi gibi, kararların alındığı bir merkezin mevcudiyeti söz konusu değildir ve “hücre” adını verdikleri “örgüt”ten çok daha 19 Steven Anzovin, Terrorism, New York, The H.W.Wilson Company, 1986, s.14. 20 Gülay Göktürk, “Bu Terör Başka Terör”, Sabah Gazetesi, 14.09.2001. 11 küçük bir yapılanmanın içinde eylemlerini planlamakta ve uygulamaktadırlar. Bunlardan başka günümüzün teröristleri, dünyanın bazı yörelerinde hakim olan yoksulluk ve baskı olgularının bir yansıması olarak ortaya çıkmakta ve bazıları, Sudan ile Afganistan’daki terörist kamplarında katı bir “İslami inanç” süzgecinden geçirildikten sonra, sosyal statülerini değiştirmek ve iyileştirmek hedefiyle eğitilmektedirler.21 Nitekim, Usame bin Ladin’in liderliğini yaptığı El – Kaide Örgütü’nün, 11 Eylül’de, ABD’de gerçekleştirdiği terör eylemleri, dinsel nitelikli terörizmin kapsamında değerlendirilmektedir. Hatta, Usame bin Ladin, kendisinin dini bir görevli olduğunu açıkça söylemiştir. Usame bin Ladin gibi, aşırı uçlarla pazarlığa oturmanın güç olmasına rağmen, diplomasinin de terörizme karşı konularda önemli bir yeri vardır. Rand Corperation’ın terör uzmanı B.M.Jenkins; “Savaşın, diplomasinin devamı olduğunu; terörizmin ise, diplomasi ile elde edilmeyen sonuçları elde etmek için savaşa başvurma yöntemi olduğunu” söylemektedir.22 Ağırlığın, siyasal terörizmden, etnik terörizme kayması, daha birçok ülkenin hedef olacağı anlamına gelmektedir. Bu nedenle, ülkelerin artık terörizmi incelemelerinde çıkarları vardır. ABD, bu konuda bilgi ve deneyim sahibi birçok ülkeden yararlanabilir. İşbirliği yaparak, ortak çıkarların peşinden gitmek, hem iyi 21 Susan Sacbs, “Behind the Extremism: Poverty and Frustration”, The New York Times, 15.10.2001. 22 B.M. Jenkins, İnternational Terrorism, A New Model of Conflict, London, Crecent Publications, 1975, s.20. 12 bir diplomasi örneğidir, hem de diğer konularda da işbirliği için bir zemin hazırlar.23 Kullanılan araçlar, açıklanan amaçlar, uygulanan metotlar ve destek alınan kaynaklar gibi faktörlere bakacak olursak, terörizmin pek çok çeşidi bulunmaktadır. Siyasal terörizm, devlet terörü olarak da adlandırılmaktadır. Devlet terörünü iki başlık altında değerlendirebiliriz. Birincisi, devletin kendi sınırları içerisinde gerçekleştirdiği devlet terörü, ikincisi ise, kendi sınırları dışında gerçekleştirdiği devlet terörüdür. Bu bağlamda, siyasal terörizm, siyasal amaçları için örgütlü, sistemli ve sürekli kuvvet kullanma yöntemi olarak benimseyen bir stratejidir.24 Hukuk ve insan hakları çerçevesinde, devletin kendi güvenliğini sağlanmasına hiç kimsenin itirazı olmamalıdır. Fakat, devletin güvenliğini sağlamak bahanesiyle, devletin gücünü elinde bulunduranlar, devletin siyasal ideolojisini veya devletin çeşitli kademelerindeki yöneticilerinin çıkarlarını korumak için, bazı dönemlerde devletin kurumlarını kullanmaktadırlar.25 Bunlar yeterli olmazsa, doğrudan silahlı eylem yolu seçilmektedir. Karşı – siyasal terörizm, devlete karşı terör şeklinde de adlandırılmaktadır. Devletin kurumsal varlığını ve yönetimini tehdit etmektedir. Siyasi, ekonomik, kültürel ve etnik çeşitli sebeplerden dolayı, devlete ve mevcut rejime karşı olan grupların, istek ve arzularını dile getirmede teröre başvurmalarıdır. 23 Frank J. Gullufo ve Daniel Rankin, “Terörizmle Savaş", NATO Dergisi, S.49, kış 2001/2002, s.15. 24 Bruce Hoffman, Inside Terrorism, New York, Columbia University Press, 1998, s.43. 25 Faruk Örgün, a.g.e., s.88 - 91. 13 Sivil terörizm, kent terörizmi olarak da adlandırılmaktadır. Demokratik toplumların istikrarını bozmak asıl hedefidir. Teröristler, menkul ve gayri menkullere zarar verme, öldürme amaçlı bombalama, silah ve füze kullanma, adam kaçırma, rehin alma, uçak kaçırma ve şantaj yaparak, göz dağı verme taktikleriyle amaçlarına ulaşma arayışındadırlar. IRA (İrlanda Kurtuluş Örgütü), PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ve ETA (Bask Bölgesi’nin Bağımsızlığı Hareketi) gibi örgütler, sivil terörü kullanan terörist örgütlere en iyi örneklerdir. Kimyasal ve biyolojik terörizm, süper terör olarak da nitelendirilmektedir. 21.yüzyıla girerken, kitle imha silahlarının terörist örgütler tarafından kullanılabilir durumuna gelmesinin en önemli sonucu, terörist faaliyetlerinin yöntem ve hedef konusundaki yaklaşımlarının değişikliğe uğraması olmuştur.26 Kimyasal toksinlerin ve biyolojik hastalıkların kitlesel imha kabiliyetleri ve kısa sürede gösterecekleri etki nedeniyle, önemli bir terörist yöntem olarak kabul edilmektedir. Kullanılan kimyasal ve biyolojik silahların nereden, ne zaman ve nasıl atıldığı ancak olaydan bir süre sonra anlaşılabilir. Bu “sessiz katiller”, görülmezler ve belirtiler ortaya çıkmadan anlaşılamazlar. Bu belirsizlik, ölümlerin yanı sıra panik ve paranoyaya da neden olmaktadır.27 11 Eylül sonrasında, ABD’de görülen şarbon vakaları, yakın zamandaki en iyi örneklerdir. Nükleer terörizm, özellikle SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Teröristler, meydana gelen siyasal boşlukta elindeki nükleer silahlar kontrolsüz kalarak, teröre destek veren ve nükleer teknolojiye sahip Irak, İran ve Libya gibi 26 A. Baki Kavun, “Uluslararası ve Uluslarüstü Terörizm”, 11 Eylül bir Örtülü Operasyon mu? Uluslararası Terörizm ve Dış Politika, ed. Osman Metin Öztürk, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2002, s.43 – 65. 27 Frank J. Gullufo ve Daniel Rankin , a.g.m., s.12 – 15. 14 ülkeler aracılıyla da, nükleer silahları temin etme imkanına sahiptirler.28 Etki süresi oldukça kısa, etki alanı boyutu ve şekli ise, son derece büyük olan nükleer silahların kullanımı insanlığı geri dönüşü olmayan bir yola sürükleyebilir. Dolayısıyla, nükleer terör, etkili ve verimli bir niteliğe sahiptir. Nükleer terör 21.yüzyılın en önemli tehditlerden biri olacağı düşünülmektedir. Dini terörizmin, dinsel nitelikli terörizmin en yoğun olarak faaliyette bulunduğu bölge olan Ortadoğu’dur. Bu durum, barış sürecinde de büyük darbe vurmaktadır. Ayrımcılık, din temeline dayalıdır ve kendi dini inançları doğrultusunda kurulacak bir yönetim, sistemi hayali mevcuttur. 21. yüzyılın potansiyel kırılma noktası olan dinsel faktördür. Bu nedenle, bir dinler arası çatışma dönemi olması beklenen 21.yüzyılda, gerek İslam, Hıristiyan, Musevi ya da Konfüçyüs uygarlıklarını temsil eden, radikal fraksiyonlar düzeyinde örgütlenen, daha dar inanç sistemlerinin müritlerinin, kendi aralarında ve tüm kendi dışlarında kabul ettikleri insan topluluklarına karşı terörizme baş vurmaları beklenen bir gelişmedir. El – Kaide gibi örgütlerin öncülüğünde, uluslararası gündemin en önemli konularından birisi haline gelen İslami motifli terör, uluslararası sistemin en büyük tehdidi olarak kabul edilmektedir. Etnik terörizm, genel anlamda ulusal, komünal ya da etnik grupların devletlerin bütünlüğüne ve kurumsal kimliğine tehdit eden çabaları ifade etmektedir. Bir devlete zaten sahip olan ve bulundukları topraklarda çoğunluk konumunda bulunan etnik grupların da, diğer azınlıklara karşı terörist faaliyetlere girişebileceği gerçeğinden hareketle, etnik terörizmin kapsamını, etnik bir motivasyonla girişilen her türlü siyasi amaçlı, yasadışı şiddet içeren hareket 28 A. Baki Kavun, a.g.m., s.50. 15 olarak tanımlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Devlete karşı terör ile benzer nitelikleri vardır. Bu bakımdan, uluslararası barışa ciddi bir tehdit de oluşturmaktadır. Teknolojik terörizm, terörün en gelişmiş çeşitlerden birisidir; siber terörizm ya da modern terörizm olarak da adlandırılmaktadır. 21. yüzyılın en önemli güç kaynağı hiç şüphesiz bilgidir. Bilgiyi elinde tutan, gücü de elinde tutmuş olur. Bilginin gücüyle teknolojik alandaki gelişmeler tüm yaşamamızı etkiler. Taşınabilir telefonlar, bilgisayar, internet sistemleri... Siber terörizm, bilgi çağının terör şekli olup, bilgi çağının enstrümanlarının terörizm maksatlarıyla kullanılmasıdır. Bilgisayar teknolojisi ve internet sistemleri aracılığıyla, kurumların ve ülkelerin güvenliği tehdit edilerek, devletlerin gizli ve stratejik bilgilerine ulaşılmakta ve bunlar terörist eylemlerin hazırlanmasında veri olarak kullanılmaktadır. Bilgisayar teknolojisi, modern askeri operasyonlara entegre olmaya başladıkça, askeri planlamacılar, bu teknolojiyi aynı diğer unsur ve kuvvetler gibi, hem bir hedef, hem de bir silah olarak görmeye başlamışlardır.29 Teknoloji alanındaki gelişmeler, terörist araçlarının çeşitliliğini artırmıştır, ulaşılabilir kılmış, fiyatlarının ucuzlamasını sağlamış ve teröristlerin hayatını kolaylaştırarak, terörün yeni bir boyutunu ortaya çıkarmıştır. Teröristlerin yakalanma riski azalmakta, bilgisayarlar eyleme karşı korunmasız hedeflere dönüşmekte ve terörist can güveliğini tehlikeye atmamaktadır. Tüm bunlar, teknolojik terörün 21.yüzyılda uluslararası sistemin ve barışın en önemli tehdit unsurlarından biri olacağını düşündürmektedir. 29 Timothy Shimeali et. al., “Siber Savaşla Mücadele”, NATO Dergisi, S.49, kış 2001/2002, s.16 – 18. 16 B.Uluslararası Terörizmin Gelişimi Terör, tarihin kendisi kadar eski bir olgudur. Terörün tarihin değişik evrelerinde farklı anlamlar yüklendiği bir gerçektir. Eğer, terörizm kapsamında mütalaa edilen faaliyetler, birden fazla ülkenin topraklarını veya insanlarını hedef alıyorsa, uluslararası terörizmden söz edilir. Uluslararası terörizm, genelde ulusal bir sisteme, ülke dışından yöneltilen bir şiddet veya şiddet yüklü bir tehdit eylemidir. Uluslararası terörizm, bir yabancı ülke veya kuruluşun desteği ile yürütülen veya bir yabancı ülke vatandaşlarına, kurumlarına ya da hükümetlerine karşı yöneltilen ve uluslararası sonuçları olan terörist saldırıları içermektedir.30 Tarihi olarak ilk terör eylemi, Ortadoğu’da (Eski Filistin’de) kutsal savaşçı Jewish Zealot/Siccarilerin yönetimine destek Roma vatandaşlarına ve Roma İmparatorluğu çıkanlara karşı M.Ö. 73-66 tarihlerindeki kampanyaları gösterilmiştir.31 Bu kampanyalara katılanlardan, 2000 adet Zealot taraftarı, çarmıha gerilmiştir. Zealot/Sicarilerin hareketi terör olarak tanımlanmıştır. Çünkü şiddet eylemlerini, suikast ve vur-kaç eylemleri, Roma kurallarını savunan Romalılara, Yunanlılara ve Yahudilere karşı kullanarak, psikolojik tesir oluşturup, siyasal amaçlarına ulaşmada bunu yardımcı olarak kullanmaktadırlar ki, bu amaç insanları köleleştiren Roma kurallarını değiştirmektedir. Bu harekatın eylemleri tahmin edilmemiştir. Hedefler genellikle sembolikti. Buna ek olarak resmi ve dini günler eylem için seçilen zamanlardandı. Bu yolla Zealot/Siccarilerin eylemleri ve 30 D. Ülke Arıboğan, “Uluslararası Terörizmin Yeni Yüzü”, www.teror.gen.tr, 21.09.2001. 31 Jay M. Vogelson, “Multinationall Approaches to Eradicating İnternational Terrorism”, The İnternational Lawyer, C.36 S.1, 2002, s.67. 17 propagandası en geniş şekilde yayılma şansına sahipti. Roma’nın bu gruba karşı başarı sağlaması ile yarım yüzyıl bir barış ortamı bulmuştur. M.S. 68’de Sicari, Roma’ya karşı intihar saldırıları kullanmıştır. İsim olarak Yahudi Partisi’nin kullandığı, kısa bir kılıç adı olan Sica’yı kullanmıştır. İlk terör eylemi, kabul edilen bu olayda da, terörün en önemli özellikleri arasında yer alan siyasal içerik ve sistemli şiddet unsuru bulunmaktadır.32 XVI - XVIII, yüzyıllar arasında ise, bazı Avrupa devletleri aralarındaki rekabet yüzünden, kendi emelleri doğrultusunda korsanlara göz yumarak denizleri terörize ettikleri görülmektedir. Fransa’da büyük ihtilali takip eden 1793-1794 yılları, Robespierre’nin başındaki yönetimin uyguladığı baskı ve sindirme politikaları nedeniyle, terör dönemi olarak adlandırılmakta ve bu örnek daha çok devlet terörüne ilişkin verilmektedir. Dolayısıyla, o dönemlerde terör, Robespierre tarafından şimdiki gibi kullanılması ve sahiplenilmesinden kaçınılan bir kavram olarak kullanılmamıştır. Terörizmin amacı, demokratik olmayan siyasi sistemin değiştirilmesi ve onun yerine demokratik bir düzenin kurulması olmuştur.33 Taht için yapılan mücadeleler sayılmazsa, terörizmin siyasi ve sistematik bir nitelik kazanması, XIX. yüzyılın ikinci yarısında olmuştur. Milliyetçilik akımının hızlandığı, XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın başları, Avrupa ve Amerika’da önde gelen devlet adamlarına yönelik suikastların ve bombalama eylemlerinin sıklaştığı bir dönemdir. I.Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olan Avusturya, Arşidikü Ferdinand’ın Princip adlı bir Sırp militanı tarafından öldürülmesi, Ermeni teröristlerin 1905’te İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı bombalaması, bu dönemdeki 32 Faruk Örgün, a.g.e., s.60. 33 Bruce Hoffman, a.g.e., s.15 – 16. 18 terör eylemlerine örnek olarak gösterilebilir. Yine, aynı dönemde, Rus ihtilalcilerinin faaliyetleri dikkat çekicidir ve tüm terörist hareketler içinde Narodnaya Volya (Halk İradesi) ön plana çıkmaktadır. Birçok çağdaş terörist, bu hareketin izlediği yolu takip ederek, devam etmiştir.34 Terörün kurumsallaşması ve global bir nitelik kazanması ise, II.Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur. Yirminci yüzyıl boyunca, özellikle Soğuk Savaş döneminde yoğun bir biçimde terörist faaliyetler görülmüştür ve 1960’ların sonlarına doğru terörist eylemlerde artış görülmüştür. Bu nedenle konuyla ilgili tarihi seyri 1960 öncesi ve sonrası olmak üzere bir ayrım yapmak gerekir. Bunun yanında, özellikle Batılı anlamda terörizm, Ortadoğu’da Filistin’de ve Filistinlilerin eylemleri olarak (Musevilere Karşı) kabul edilmektedir. Avrupa’da ise, özellikle İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA) terörist örgüt olarak kabul edilmiş ve İngilizlerin başını oldukça ağrıtmıştır. 1968’de teröristler arasında ilk kez uluslararası işbirliği adımları atılmıştır.35 Bir yandan uluslaşan sömürge halklarındaki Neo-Marksist ve devrimci hareketlerin terörü bir mücadele stratejisi olarak benimsemesi, bir yandan Cezayir’in Fransa’dan bağımsızlığını kazanması sürecinde terörün geçerli bir yol olduğunun kanıtlandığı iddiasıyla Kuzey İrlanda’da İRA ve İspanya’da ETA hareketlerinin güç kazanması ve diğer yandan da 1970’lerin başlarından itibaren Uruguay’daki Tupamaroslar’dan itibaren Almanya’daki Kızıl Ordu Fraksiyonu’na (RAF) ve İtalya’daki Kızıl Tugaylara kadar birçok aşırı sol grubun, devrimci 34 Aynı yer, s.17 – 22. 35 Yılmaz Altuğ, Terörizm: Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara, T.C. İçişleri Bakanlığı, 1989, s.36. 19 mücadele için illegal şiddet kullanımını geçerli bir araç olarak görmeleri sonucu, terör yaygın bir yöntem olarak kullanılmaya başlamıştır. Terörün 1960’larn sonunda artış göstermesinin en önemli nedeni, Arap ülkelerinin 1967 Savaşı’nı kaybetmeleri ve Batı Şeria, Gazze ve Sina yarımadasını kapsayan İsrail işgalini kaldırmanın ve Kudüs’ü geri almanın konvansiyonel bir savaş ya da diplomasi ile mümkün olmadığını görmeleri olmuştur. Arap ülkelerinin çok fazla bölünmüş ve İsrail’in de askeri açıdan çok güçlü olması, İsrail’e ve onun destekleyicilerine karşı kuralsız bir siyasal şiddetin uygulanmasını gerektirmiştir.36 Bu nedenler ki, 1967 – 1974 yıllarının arasında gerçekleştirilen terörist saldırıların %15’i Filistinli gruplarca yapılmıştır.37 Bir başka önemli neden ise, Marksist grupların endüstriyel açıdan gelişmiş ülkelerde, özellikle öğrenci grupları arasındaki popularitesi ile Anti-Amerikan ve Vietnam savaşı karşıtı yaklaşımlarındaki etkinliği olmuştur. Öğrencilerin aktiviteleri, sokak gösterileri ve çatışmaları ile sınırlı kalırken, daha uzun dönemli ve profesyonel mücadele yanlısı küçük gruplar ise, yeraltına inerek sistem muhalifi, kentli şiddet hareketlerini örgütlemişlerdir. Baader-Meinhof, Kızıl Tugaylar ve Japon Kızıl Ordusu gibi terör örgütleri de bu eğilimin bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve dünya sathında devrimci mücadele için kendi aralarında bağlar kurarak ve birbirlerinden çok şeyler öğrenerek evrensel bir iletişim ağına kavuşmuşlardır.38 Ancak bu ağın kesişme noktası olan ideolojik özdeşlik zamanla 36 Adrian Guel Ke, The Age of Terrorism and the İnternational Political System, London, I.B. Tauris Publishers, 1995, s.147. 37 Paul Wilkinson, “Trends in İnternational Terrorism and the American Response”, Terrorism and İnternational Order, ed. Lawrence Freedman et. al., Routledge, The Royal İnstitute of İnternational Affairs, 1988, s.43. 38 Aynı yer, s.43 – 44. 20 aşınırken 1980’li yıllarda terör örgütlerinin temel motivasyonu artık devrimci ideoloji olmaktan çıkmış ve dinsel ya da etnik motivasyonlara yönlenen gruplar ağırlık kazanmışlardır. Sovyetler Birliği’nin sistemdeki etkinliğini kaybetmesi ile birlikte bu grupların uyguladıkları eylem biçimlerinde ve taktiklerinde farklılaşmalar olmuştur. 1960’lar ve 1970’ler boyunca uçak kaçırma, bombalama, banka soygunları gibi eylemlerin yerini kitlesel insan kayıplarına yol açan daha yıkıcı bir yaklaşım almıştır. Medyanın her toplumsal katmana haber ulaştırma gücünün gittikçe artmasıyla birlikte teröristler, geniş insan topluluklarını dehşete düşürecek ve sahip olduğu özelliklere bakmaksızın her insanı hedef alabilecek, rasgele ve kitlesel bir eylem stratejisini tercih etmeye başlamışlardır. 1970’lerde teröristlerin amacı politik iken; 1980’lerde politik amaçlı terörizmin, yanı sıra dini ve ekonomik amaçlı terör ortaya çıkmış; bu durum 1990’larda da devam etmiştir. 1970’lerde uçak kaçırma, rehine alma, bombalama, şantaj, fidye isteme gibi yöntemlere başvurulurken; 1980’lerde bu yöntemlere ek olarak kimyasal silahların kullanımı başlamış; 1990’larda ise bu yöntemlere potansiyel kitle imha silahları ve istihbarat savaşı eklenmiştir.39 Terörizmin önlenmesini güçleştiren intihar saldırılarındaki artış da yeni bir olgudur. Kitle imha silahlarının, terörist saldırılarda biyolojik ve kimyasal silahların kullanılması daha fazla insanın zarar görme olasılığını ortaya koymaktadır.40 Öte yandan teröristlerin eylemlerinde yüksek teknolojiyi kullanmaları tehdidin boyutunu arttırmıştır. 20 Mart 1995’te Japonya’da Aum Shinrikyo (Yüce Gerçek) tarikatının 39 Roger Medd and Frank Golstein, “İnternational Terrorism on the Eve of a New Millenium”, Studies in Conflict and Terrorism ,C.20 S.3, Temmuz-Eylül 1997, s.281-318. . 40 John Deutsch, “Terrorism”, Foreign Policy, C.108, Sonbahar 1997, s.10-24. 21 Tokyo metrosuna sarin gazı ile yaptığı saldırı, kitlesel imha silahlarının kullanıldığı ilk terör eylemi olmuştur. 12 kişinin öldüğü ve 5000 civarında kişinin yaralandığı bu saldırı, terörist saldırıların sadece konvansiyonel silahlarla sınırlı kalmayabileceğini ve gelecekte de kitlesel imha silahlarının terörist saldırılarda kullanılabileceği ihtimalini kuvvetlendirmiştir.41 Eylemlerin sayısal olarak azalmasına karşın, kayıpların artmasındaki en önemli sebep kuşkusuz silah ve yardımcı ekipman teknolojisinin her geçen gün daha da hızlanarak gelişmesi olmuştur. Ayrıca, gerek terörist örgütlerin sahip oldukları mali gücün büyümesi, gerek devlet destekli terörizmin küçük ve sistem muhalifi devletler açısından tercih edilen bir mücadele stratejisi haline gelmesi ve gerekse kimi merkez devlet otoritelerinin siyasal ve sosyal krizler nedeniyle, kendi kontrollerinde olması gereken stratejik silahlar üzerindeki denetimlerini kaybetmiş olmaları dolayısıyla, terörist grupların bu silahlara ulaşabilme imkan ve yeteneklerinin artması da terörizmi besleyen nedenler olarak göze çarpmıştır. Dünya güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir konuda, ülkelerin farklı tutumları, yerel terörü önce uluslararası terörizme, günümüzde ise, küresel terörizme dönüştürmüştür. Terörizm, özellikle 11 Eylül olayı ile birlikte, ülke sınırlarını aşarak, küresel bir boyut kazanmış ve uluslararası güvenliği tehdit eden en büyük sorunlardan biri olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.42 Terörizm, günümüzde demokrasiye, insan haklarına, ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerine yöneltilen en ciddi tehdidi oluşturmaktadır. 41 Gavin Cameron, Nuclear Terrorism: A Threat Assesment for the 21st Century, London, Macmillan, 1999, s.1. 42 Velli Fatih Güven, “Uluslararası Terörizm ve Türkiye’ye Yansımaları”, Stratejik Analiz, C.5 S.51, Temmuz 2004, s.58-65. 22 II.11 EYLÜL SALDIRISI VE TERÖRİZME KARŞI ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN ÖNLEMLERİ. A.11 Eylül Saldırısı, El-Kaide Örgütü ve Taliban Rejimi Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a, 11 Eylül’de düzenlenen sürpriz saldırılar, ABD’yi tam anlamıyla hazırlıksız yakalamış gözükmektedir. ABD Dışişleri Bakanlığı, 11 Eylül öncesinde Suudi terörist Usame bin Ladin’in, Amerikan hedeflerine karşı her an yeni bir eylemde bulunacağı uyarısını yaptığını, fakat bu saldırının ne zaman ve nerede gerçekleşeceğine dair herhangi bir bilgileri olmadıklarını söylemiştir. Yani, fırtına önceden tahmin edilmiş, ama büyüklüğü kestirilememiştir. ABD’nin uluslararası terörizmle uğraşan uzmanlık kurumu, ‘Teftiş Projesi’nden Steven Emerson, “Hiçbir uzman, eşzamanlı, ani, bu çapta bir operasyonu öngörmediğini” söylemiştir .43 1.11 Eylül Olayları 11 Eylül 2001 tarihinde, New York’ta tarihinin en büyük terörist eylemi gerçekleştirilmiştir. Bu terörist saldırı, Amerikan filmlerde gerçekleşebilecek bir olay gibiydi. Yerel saat ile 9.00’da, Boston Massachusetts'den kalkan ve kaçırılmış olan, 11 sefer sayılı Amerikan Havayolları’na ait bir Boeing 767 (Boston-Los 43 Cumhuriyet Gazetesi, 12.09.2001. 23 Angeles), 412 metre yüksekliğindeki 110 katlı Dünya Ticaret Merkezi’nin44 kuzey kulesine çarpmış ve binada büyük bir delik açarak yangın çıkartmıştır. Birkaç dakika sonra, Boston’dan gelen ve 175 sefer sayılı Birleşik Havayolları’na (United Airlines) ait, 156 yolcusuyla45 kaçırılmış olan, ikinci bir Boeing 737 tipi yolcu uçağının, Dünya Ticaret Merkezi’nin güney kulesine çarpmıştır46. Dünya Ticaret Merkezi binasına iki uçağın çarpması sonucunda, binalarda büyük hasar meydana gelmiş ve birkaç saat içinde, ikiz kuleler, patlamalar sonrasında çökmüştür. Olayın hemen ardından, Birleşik Havayolları’na ait, kaçırılmış olan, üçüncü bir Boeing 767 tipi yolcu uçağı da, ABD Savunma Bakanlığı’nda (Pentagon)47 büyük bir patlamayı meydana getirmiştir. ABD’de intihar saldırılarının ardından, Federal Havacılık İdaresi’nin bütün uçuşların yasaklandığı; havadaki uçaklara inme emri verildiği bildirilmiştir. Kaçırılmış olan, 93 sefer sayılı Amerikan Havayolları’na ait uçağı, Pittsburgh'un kuzeydoğusundaki Pennsylvania-Somerset iline düşmüştür. CNN Beyaz Saray muhabiri John King, Amerikan polisinin yaptığı açıklamaya göre, Pennsylvania'ya 44 Mimar: Minoru Yamasaki; Yer: New York (NY); Yapım Tarihi: 1966-1973; Yapı türü: Gökdelen, ticari ofis binası; Yapı sistemi: Çelik karkas, cam, çelik çerçevelerle oturulmuş beton plakalar; İklim: Yumuşak; Çevre: Kent; Stil: Modern; Notlar: Yamasaki and Associates şirketiyle Emery Roth and Sons şirketinin işbirliğiyle yapılmıştır. 5 Ağustos 1966’da temel atılmış, çelik konstrüksiyona Ağustos 1968’de başlanmıştır. 4 Nisan 1973’te açılış töreni yapılmıştır. 900 bin m’lik oturma alanı vardır. Sears Binası yapılana kadar dünyanın en yüksek yapısıydı. Kulelerin yükseldiği alanın kuzeyinde Vesey Sokağı, doğusunda Church Sokağı, güneyinde Liberty Sokağı, batısında West Sokağı vardı; alan, New York Borsası’nın üç sokak kuzeyindeydi. 45 Rakamlar kaynaklarda farklılık arz etmektedir. 46 Boeing 757-200,239 yolcu taşıyabilmekte ve 47,32 metre uzunlukta ve 38,05 metre çapında, dolu durumda ağırlığı 115 ton, uçuş hızı saatte 900 km’ye ulaşabilmektedir. Thierry Meyssan, Dehşetengiz Hile, Çev.Ayşe Meral, İstanbul, Küre Yayınları, 2002, s.19. 47 Pentagon dünyanın en büyük idari binalarından birisi olarak kabul edilmektedir. Çalışan sayısının 23 bin olduğu ifade edilmektedir. Pentagon’a büyük zararlar verebilmek için saldırının çatıdan yapılması gerektiği, halbuki beşgen olan ve beş iç içe geçmiş halkadan oluşan binanın bir cephesine uçağın çarpması ve çarpılan bölümde onarım olması bazı soru işaretlerini ve kuşkuları beraberinde getirmiştir. Geniş bilgi için bkz. Thierry Meyssan, a.g.e., s.13-25. 24 düşen uçağın üç muhtemel hedeften birisine doğru gidiyor olabileceğini bildirmiştir. Bu sıra, Başkan Bush, Florida Sarasota’da, “ülkenin açıkça terörist saldırıya uğradığını” söylemiştir.48 Dünya Ticaret Merkezi’ne uçakla düzenlenen intihar saldırısının ardından, Washington’daki Dışişleri Bakanlığı binasının önünde bomba yüklü bir araçla patlama olmuştur. Kısa bir süre sonra, bir bombalı saldırı da, Washington’un en önemli alış veriş merkezi olan Washington Mall’da ve ABD Kongre Binası Capitol Hill’de meydana gelmiştir. Olaylarda ceset ve kayıplar olarak 6398 kişi olduğu bildirilmiştir.49 Görüldüğü gibi, saat 9.00’da başlayan terör eylemleri saat 10.28’de, yani bir buçuk saat içinde; - İki uçağın Dünya Ticaret Merkezi’ne ve bir uçağın da Pentagon’a çarpması; - Bir uçağın Pittsburg’da hedefine ulaşamadan düşmesi; - ABD Dışişleri Bakanlığı önünde patlayıcı yüklü bir kamyonun patlaması, Washington’un en önemli alışveriş merkezi olan Washington Mall’da ve ABD Kongre Binası Capitol Hill’de patlaması ile sona ermiştir. Saldırıların şaşkınlığı atlatıldıktan sonra, ABD “savaş hali” ilan etmiştir.50 Beyaz Saray ve Pentagon başta olmak üzere, Washington’daki bütün hükümet 48 Strana, 12.09.2001. 49 Rakamlar kaynaklarda farklılık arz etmektedir. 50 Başkanın burada belirttiği “savaş” kavramı, uluslararası hukuk açısından bir savaş değildir. Çünkü, terörist saldırıyı gerçekleştiren bir devlet değildir. ABD’nin sürekli olarak “savaş” kavramını kullanması iç politika açısından anlaşılabilir. Fakat, uluslararası hukuk açısından doğru değildir. Daha saldırının failleri kesinleşmeden, ortamın gerginleştirilmesi ve kesin deliller olmadan, bir devleti hedef almak ileriye dönük diğer devletler açısından da kötü bir uygulama örneği olabilecektir. 25 kuruşları boşaltılmış, okullar ve işyerleri tatil edilmiş, hava sahası tüm uluslararası uçuşlara kapatılmıştır. Askeri anlamda da, Pentagon saldırıların ardından, gerçek anlamda “savaş hali” ilan etmiş ve hava sahasına girecek olan tüm uçakların vurulacağını açıklamıştır.51 Başkan, George Bush, 15 Eylül 2001 tarihinde yapmış olduğu konuşmada; “teröristler tarafından Amerika’ya karşı açılmış bir savaş olduğu, buna cevap vereceğini, bunları kimlerin yaptığını bulacağını ve onları saklandıkları delikten çıkartarak, adalete teslim edeceğini” belirtmiştir.52 Yaşananların “ulusal bir trajedi” olduğunu söylenen ABD Başkanı Bush, Amerika ve Amerikan halkını korumak için gereken herşeyin yapılacağını belirterek, terörist saldırıların sorumlularının mutlaka yakalanarak, cezalandırılacağını söylemiştir.53 Pentagon, beş savaş gemisinin ve iki uçak gemisinin Doğu Sahillerini olası saldırılardan korumak için, Norfolk Virginia'daki Amerikan Donanmasına ait merkezden ayrılacağını, limandaki gemi sayısının azaltıldığını söylemiştir. İki savaş gemisi, USS George Washington ve USS John F. Kennedy, New York sahiline doğru hareket etmiştir. Denize açılan diğer gemiler, firkateynler ve kılavuz füze destroyerler uçakları düşürmeye yetki verilmiştir. 51 Strana, 17.09.2001. 52 Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde Gerçekleştirilen Terörist Saldırılar ve Yol Açtığı Gelişmeler Üzerine bir Değerlendirme”, Prof. Dr. Vecdi Aral’a Armağan, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 2001, s.70. 53 Enver Bozkurt, a.g.e., s.207. 26 Başkan Bush, 15 Eylül 2001 tarihinde, ulusa seslenişinde, Amerikan Hükümeti’nin saldırıyı gerçekleştiren teröristler ile onları barındıranlar arasında ayrım yapmayacağını söylemiştir.54 Eylem gerçekleştikten sonra, ABD yetkilileri, El-Kaide Örgütü’nün lideri Usame bin Ladin’i eylemin sorumlusu olarak ilan etmişlerdir. Ayrıca, ABD’nin New York’taki saldırının ardından baş şüpheli olarak Usame bin Ladin’i göstermesinden sonra, gözler Afganistan’a çevrili iken, Afganistan’da Taliban’ın Lideri Molla Muhammed Ömer, ABD ile görüşmeye hazır olduğunu bildirmiş, ABD ise bu isteği reddetmiştir.55 2.Usame bin Ladin, El-Kaide Örgütü ve Taliban Rejimi Yemen asıllı, zengin bir Suudi aileden gelen, Usame bin Ladin’in silahlı mücadele alanına girmesi, ilk kez 1979’da Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı direnişi örgütleme safhasında ortaya çıkmıştır. 1979 yılının Aralık ayında, aynı zamanda Suudi Gizli Servis Şefi arkadaşı olan Prens Turki bin Faysal tarafından Peşaver’e gönderilen Usame bin Ladin, burada 1980 yılı ortalarında Filistinli Abdullah Azam ile birlikte Maktab al Hidamat’ı (Hizmet Bürosu) kurmuştur. CIA tarafından kurulan bu örgüt, ABD, Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan’ın da bulunduğu yaklaşık 50 ülkedeki temsilcilikleri aracılığıyla Afganistan’da savaşmak üzere gönüller toplamış ve Afganistan’a göndermiştir.56 Usame bin Ladin, bu 54 www.news.bbc.co.uk, 16.09.2001 55 Milliyet Gazetesi, 19.09.2001. 56 “İnformant Describes Founding of Bin Laden’s Organization”, www.cnn.com, 02.06.2001. 27 tarihten itibaren Afganistan’daki İslami direnişi örgütleyen Pakistan Gizli Servisi ile ilişkiye girmiştir. Patlayıcı ve silah konusundaki eğitimlerini bu dönemde CIA’nin en seçkin uzmanlarından aldığı belirtilen Ladin, bu dönemde büyük sabotajların nasıl düzenleneceğini de öğrenmiştir.1986’da kendi kamplarını kuran Ladin, örgütünün kurumsallaşmasının temelini, 1988’de bir veri tabanı oluşturarak atmıştır. Afgan topraklarında savaşan, mücahitlere destek veren Ladin, 1988’de El-Kaide Örgütü’nü kurmuştur. El-Kaide Örgütü’nün yapısına bakacak olursak, Usame bin Ladin’in başkanlığı altında, şura meclisi, askeri, dini ve mali üç heyetten, ayrıca iletişim heyetinden oluşmaktadır. Askeri Komite; eleman toplama, eğitim, destek faaliyetleri ve askeri eylemlerin yürütülmesinden sorumlu kurumdur. Mali Komite; mali kaynaklarını kontrol etmektedir. Dini Komite; eylemleri İslam ile bağdaştıran bir takım fetvalar vermektedir. Aynı zamanda, bu Komite El-Kaide Örgütü’nün medya ile ilişkilerinin sorumluluğunu üstlenmiş durumdadır.57 Ladin, 1991 yılında Sudan’a sürgün edilmiş ve yerleşmiştir. Orada, ElKaide Örgütü çalışmaları iyice genişlemiş ve Sudan hükümetinin desteği ile, Arap ülkelerindeki İslamcı muhalefetleri destekleyen önemli bir unsur haline gelmiş, evrensellik kazanmıştır.58 57 Bkz. Ek 1. Serhat Erkmen, Örgüt Modeli Tablosu, “11 Eylül 2001: Terörizmin Yeni Miladı”, Stratejik Analiz, C.2 S.18, Ekim 2001, s.10. 58 Sait Yılmaz, “ABD’nin Dış Politika Çıkmazları ve 11 Eylül 2001’deki Terörist Saldırı”, 11 Eylül bir Örtülü Operasyon mu? Uluslararası Terörizm ve Dış Politika, ed. Osman Metin Öztürk, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2002, s.149. 28 Böylece, Usame bin Ladin, 29 Aralık 1992’de, Yemen’de Amerikan askerlerin kaldığı oteli bombalama girişiminde bulunmuş; 3 Ekim 1993’te, Somali’deki ABD askerlerine karşı saldırı düzenlenmiş; 1994’te, Manila’daki ABD ve İsrail büyükelçiliklerine karşı planlanan bombalama girişiminde bulunmuş; 1995’te, Filipinleri ziyaret eden Clinton’un öldürülmesini planlamış; 2 Ağustos 1998’de, Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçiliklerine karşı bombalı saldırılarda bulunmuştur.59 Usame bin Ladin, Sudan’dan Afganistan’a geçtikten hemen sonra, El-Kaide teröristleri daha fazla saldırı hazırlığına girişmiş ve nitekim, 25 Haziran 1996 gecesi Dahran’da, Kobar Kuleleri adıyla bilinen bir ABD askeri lojmanının yakınında, bir kamyona konan 2,500 kg’lik büyük bir patlama olmuştur. Bomba, lojman binasının ön cephesini tamamen tahrip ederken, 19 Amerikan askerlerin ölmesine, birçoğunun da yaralanmasına neden olmuştur. Olayla ilgili şüpheliler içinden ilk akla gelen isim Ladin’di ve o da, kısa bir süre sonra saldırıyı kahramanca bir eylem olarak nitelendirdiğini açıklamıştır.60 Usame bin Ladin, tekrar Afganistan tepelerindeki hayatına geri dönmüştür. Özel ordusunda görevli askerlerin sayısını arttırdıktan sonra, Usame bin Ladin, bölgenin en kudretli güçlerinin desteğini garanti altına almak istemiştir. Bu amaçla Pakistan’ın muhbirlerini, ajanlarını ve politikacılarını, özellikle de, Taliban’ın ana destekçilerinden Pakistan Servislerarası İstihbarat Teşkilatı’nın (ISI) önde gelen görevlilerini kendi safına çekmeye çalışmıştır.61 59 Patterns of Global Terrorism 2001, USA, U.S. Department of State, Mayıs 2002, s.105. 60 “Şto İzvestno ob Ladene?”, (Laden Hakkında Bildiklerimiz), Strana, 17.09.2001. 61 “Who is Osama bin Laden?”, www.news.bbc.co.uk, 2001. 29 Usame bin Ladin, kapı komşusu Pakistan’da kendisine siyasal bir destek hazırlamaya çalışırken, Afganistan’ın en güçlü kişisiyle, yani Emir-ül-Müminin (Müminlerin Komutanı) ve Taliban’ın başkomutanı Molla Muhammed Ömer’le dostluğunu geliştirmeye özen göstermiştir.62 1994’e kadar Singesar köyünde yaşayan Molla Ömer, 1994’ün ilk aylarında, komşularından biri yerel bir kontrol noktasında görev yapan Mücahit asilerin iki genç kızı kaçırdıklarını, onların kafasını tıraş ettiklerini ve ırzlarına geçtiklerini söyleyince, küplere binmiştir. Molla Ömer, hemen eski askerlerden oluşan küçük bir birlik kurmuş, adamlarıyla birlikte, ellerindeki pas tutmuş, AK – 47’lerle o kontrol noktasını basmış ve kızları zorbaların elinden kurtarmıştır. Daha sonra da, bu grubun ele başını, zafer naraları arasında eski bir Sovyet tankının namlusuna bağladıkları bir iple asmışlardır. Bu olay, Afgan tarihinde bir dönüm noktasıydı, zira, olaydan sonra Molla’yı destekleyenlerin sayısı hızla artmıştır. Molla Muhammed Ömer, yeni birliklerinin başında yozlaşmış, eski Afgan askerleriyle savaşmış ve kontrol noktası komutanını astıktan 30 ay sonra, Taliban’ın başkomutanı konumuna gelerek, Afganistan’ın 32 vilayetinden 20’sine hakim olmayı başarmıştır.63 Taliban’a Pakistan’dan, Suudi Arabistan’dan, hatta belki de ABD’den destek gelmiştir. Pakistanlı üst düzey bir istihbarat kaynağı, hem İran’daki aşırılıkçılara karşı iyi bir siper oluşturacağı, hem de uyuşturucu ticaretini durdurabileceği düşüncesiyle CIA’nın Taliban’ı desteklediğini ileri sürmüştür. Ayrıca, Amerikalı 62 The Network of Terrorism, The United States and The İnternational Campaign to End Global Terrorism, 11.10.2001, s. 12. 63 “Şto İzvestno ob Ladene?”, (Laden Hakkında Bildiklerimiz), Strana, 17.09.2001. 30 şirketler Türkmenistan’dan Pakistan’a doğru, Afganistan üzerinden geçecek büyük bir doğalgaz boru hattı döşemek istemiş, fakat Afganistan’da duruma hakim bir rejim olmadan böyle bir anlaşmanın gerçekleşmesi imkansız.64 1999 ilkbaharında, Taliban, Afganistan’ın yüzde 90’ından fazla bölümünü kontrol altında tutmuş ve dünyada kadınlara en büyük baskıyı yapan rejimin sahibi konumuna gelmiştir. Usame bin Ladin’in lideri olduğu El-Kaide Örgütü, bilgi teknolojisindeki gelişmeleri en iyi kullanan örgütlerden birisi olarak görünmektedir. Mısırlı bilgisayar uzmanlarının dünya çapında web, elektronik posta, elektronik yayınlar ağı kurduğu, böylece bunların engellenmeden bilgi alışverişi yapabildikleri belirtilmektedir.65 11 Eylül sonrası, ABD tarafından Usame bin Ladin’in para kaynakları ve kendisi ile birlikte örgütünün, ABD düşmanlığı ile ilgili haberleri planlı bir şekilde ısıtılıp kamuoyuna sunulmuştur. Ladin’in ABD’ye karşı yapmış olduğu tehditler, 11 Eylül öncesi pek itibar görmemiş; fakat, 11 Eylül öncesi bir Arap gazeteci ile yapıldığı iddia edilen mülakatta Ladin’in, yakında ABD’de büyük bir terör eylemi gerçekleştireceklerine dair sözleri, birden önemli bir kanıt haline gelmiştir.66 Paniği üzerinde atan ABD, trajedinin üzerinden çok geçmeden ve suçlular tam olarak tespit edilmeden, hedefi İslam ve İslami hareketler olarak belirleyerek, açık ve sınırsız bir savaşın startını vermiştir. 64 “Informant Describes Founding of Bin Laden’s Organization”, www.cnn.com, 02.06.2001. 65 “Arab Afganhs Said tı Launch Worldwide Terrorist War”, Paris al Wtan al Arabi, 01.12.1995, s.22-24; Serhat Erkmen, a.g.m., s.11. 66 Strana, 17.09.2001. 31 3.ABD’nin Tavrı ve Görüşleri Gerçekleştirilen saldırıların, hem sivil, hem de askeri yetkilileri, o güne kadar uygulanan politikaları bir ölçüde sorgulamaya sevk ettiği fark edilmektedir. Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, Usame bin Ladin ve El-Kaide Örgütü hakkında çok az bildiklerini anladıklarını ve bu nedenle, şu anda istihbarat alanında küresel bir işbirliğine ihtiyaç duyduklarını belirtmiştir. Amerikalı diplomatlar, saldırıların ardından iki faktör üzerinde durmuşlar: birisi, uluslararası sistemde pek çok şeyin değiştiği gerçeği; ikincisi ise, uluslararası terörizmle mücadelenin yanında NATO’nun genişlemesi, Balkanlar ve Füze Savunma Sistemi gibi gündemdeki eski konularla ilgili çalışmaların devam etmesi gerekliliği. ABD’deki bir NATO üssünde görevli bir Amerikalı askeri yetkilinin, “11 Eylül’de yaşananlar nedeniyle başarısız olduğunu, görevini yerine getirememiş olduğunu” hissettiğini söylemesi, aslında çok sayıda Amerikalı karar alıcının görüşlerini yansıtmaktadır. Uzun yıllar sonra, Amerikalıların ilk kez kendi topraklarında vurulması, ABD’ye geçmiş politikalarının yetersizliği konusunda bir uyarı olmuş ve Washington’u yeni politikalar üzerine düşünmeye sevk etmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı, yeni politika arayışında olduklarını açıkça ifade etmektedir. Bu arayışın yansımaları, Rusya’yla ilişkilerden “serseri devletler” politikasına kadar pek çok alanda görülebilecektir. Artık fırtına arkasında kocaman iki kulenin enkazını ve altında insanları ve enkazın başında ağlayanları bıraktıktan sonra, 13 Eylül sabahı gelmiştir. ABD, daha sert cümleler kurarken, faillerin muhakkak cezalandırılacağını söylemiş ve bir bakıma terörizme karşı savaş bayrağını açmıştır. Bush, “düşmanı yenmek için 32 tüm kaynakların kullanılacağını” açıklarken, Dışişleri Bakanı Powell, saldırılara gereken yanıtın verileceğini bildirmiştir.67 Diğer yandan, 14 Eylül günü ABD Başkanı, George Bush, yapılacak saldırılarla ilgili olarak Kongre’den yetki istemiş, bir bakıma “Yüzyılın ilk savaşı”na startı vermiştir. Yaptığı açıklamalarda savaş sözünü ağzından düşürmeyen Bush, ülkesinin terörle mücadeleye öncülük edeceğini ve dünyanın bu savaştan zaferle çıkacağını savunurken, “ABD’nin 21.yüzyılın ilk savaşını yaşadığını” belirtmiştir. Saldırıların üzerinden 4 gün geçtikten sonra, ABD’de Pentagon, özel nitelikli kuvvetler ile 35 bin yedek askeri göreve çağırmıştır. Senato, Bush’a özel yetkiyi onaylamıştır. Ayrıca, Kongre, maddi kaynak teşkil etmesi bakımından, Washington yönetimine 40 milyar dolar acil yardım fonu aktarılmasını da onaylamıştı ki, bu miktar Bush’un talep ettiği 20 milyar dolarlık fonun iki katıydı. Yönetime verilecek bu para, saldırıların kurbanları ve ailelerine yardımda kullanımının, yanı sıra kurtarma, temizleme ve yeniden inşa çalışmalarına harcanacak ve havayolları sistemlerinde güvenliği arttırmayı hedefleyen federal ve yerel hükümetlere sevk edilmiştir. Paranın ayrıca, yerel ve uluslararası terörizm konularının araştırılması, ulusal güvenliğin desteklenmesi ve saldırıların sorumlularına yönelik operasyonlarda kullanılması planlanmıştır.68 Politik ortamda bu gelişmeler yaşanırken, Amerikan ekonomisi dolayısıyla hakim olduğu dünya ekonomisi de olaylardan etkilenmiştir. Olay o dönemde bir fay hattı hassasiyeti yaratmış, saldırıların ABD’ye faturası ise yaklaşık 500 milyar 67 Cumhuriyet Gazetesi, 13.09.2001. 68 Enver Bozkurt, a.g.e., s.207-208. 33 dolar olarak tahmin edilmiştir69. Bunun yanında, küresel sermaye hareketleri yavaşlamış, ABD’de hava yolu şirketleri ve sigorta şirketleri bu saldırılardan olumsuz şekilde etkilenmiş ve ABD kendi içerisinde mali denetimleri arttırmıştır. Saldırılardan sonra, ABD’de adeta bir seferberlik ilan edilmiştir. Fakat, bu seferberlik tüm dünyaya bir çağrı niteliğindeydi. Bu şekilde ABD, dünyaya katı bir seçim sunmuştur. Tüm dünya devletlerin, ABD’ye katılacağını ya da “kesin bir ölüm ve yıkım olasılığıyla yüzleşeceğini” açıklamıştır.70 Keza, ABD Adalet Bakanı, “böyle olaylarda, mahkemelerin istediği kesinlikle delil aranmaz” deyip, polis ve mahkemelerin normal dönemlerde hukuka aykırı sayılacak icraat ve kararlarıyla ilgili soruları cevapsız bırakmıştır.71 Eş zamanlı olarak, uluslararası arenada silahlanmayı arttıran ABD’de Kongre, 11 Eylül sonrasında terörle mücadele kapsamında bazı kararlar almıştır. Bu doğrultuda ABD, iç güvenliğin arttırılmasına, gözaltı prosedürlerinin sıkılaştırılmasına, terörist eylemlerin mali kaynaklarının kesilmeye çalışılmasına, sınırları daha sıkı korumaya, bilgi paylaşımının ve istihbaratın arttırılmasına, ceza hukukunun terörle mücadele karşısında güçlendirilmesine karar vermiştir.72 ABD’nin bir bakıma kendi elleri ile besleyip, büyüttüğü bu günlere getirdiği Usame bin Ladin’in, 11 Eylül’de düzenlediği saldırıların şoku birkaç günde atlatılınca ve enkazlar kaldırılıp, yaralar biraz olsun sarılmaya başlanınca, başta 69 Osman Özbek, 11 Eylül 2001’in Düşündürdükleri, İstanbul, Cumhuriyet Kitap Kulübü, 2002, s.19. 70 Noam Chomsky, 11 Eylül, Çev. Dost Körpe, İstanbul, OM Yayınevi, 2002, s.18. 71 Fehmi Koru, 11 Eylül O Kader Sabahı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2002, s.51. 72 Derek Jinks, “State Responsibility for Sponsorship of Terrorist and Insurgent Groups: State Responsibility for the Acts of Private Armed Groups”, Chicago Journal of İnternational Law, C.4 S.1, 2003, s.84 – 85. 34 ABD ve arkasında tüm dünya kamuoyu, misillemeleri tartışmaya başlamıştır. Zaten tüm dünya bu kanlı olayları kınayıp, bir şeyler yapılması gerektiğini söylerken, ABD’nin yanında yer alan uluslararası örgütler de tartışılan bu misillemelerin şeklini ve adresini belirlemeye çalışmıştır. ABD’de on binlerce kişinin ölümüne yol açan, tarihin en büyük terörist saldırılarının ardından, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, olayı ABD’ye açılmış bir “savaş” olarak nitelendirerek, saldırılara karşı gereken yanıtın verileceğini bildirirken, bunun yanında uluslararası örgütler dışında tüm dünya bu bahsedilen yanıtın nereye, nasıl, ne şiddetle olacağını tartışmaya başlamıştır.73 Powell, ABD ve NBC televizyonlarında yayınlanan sert demecinde, “Amerikan halkı, bir savaşın söz konusu olduğunu çok iyi anlamış durumdadır, buna vereceğimiz karşılık, bir savaşa vereceğimiz karşılık gibi olmalıdır.74 “Vereceğimiz karşılık, bir kişiye yönelik tek bir karşı saldırıyla sınırlı kalmayacak” derken, askeri yanıtın açık seçik gündemde olduğu hissini vererek, “verilecek karşılık, uzun dönemli bir çatışma olacak ve bir çok cepheden yürütülecek” diye konuşan Powell, “vereceğimiz karşılık askeri de olabilir, umarım hedef alınacak adamları bulur ve eylemlerimizi doğrudan onlara yöneltiriz.”75 demiş ve ABD’nin bu eylemleri destekleyenlere karşı bütün dünyayı seferber edeceğini eklemiştir. NATO Genel Sekreteri George Robertson, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Avrupa Birliği Ortak Savunma ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana ile 73 Cumhuriyet Gazetesi, 13.09.2001. 74 Hürriyet Gazetesi, 12.09.2001. 75 Aynı yer. 35 görüştüğünü söylenen Powell, ABD Başkanı George Bush’un ulusal güvenlik kuruluyla yaptığı toplantıda İslam ülkeleri dahil, teröre karşı uluslararası çapta önlemler alınmasını içeren planların irdelendiğini bildirmiştir.76 Powell’in sert açıklaması ABD’nin misillemede bulunacağını göstergesi olarak değerlendirilirken, ABD’nin yanında olduklarını belirten dünya liderleri de verilecek karşılığın “ölçülü” olmasını ummuştur. ABD’nin ilk hedefi olarak tahmin edilen, Afganistan’daki Taliban yönetiminin lideri Molla Ömer’in sözcüsü Aldülhai Mutmain, ABD’nin olası bir intikam saldırısının işe yaramayacağını söyleyip, “Amerikalılar, intikam için bireyleri hedef alırsa, bulamazlar. Askeri ya da ekonomik stratejik kuruluşları hedeflerse, Afganistan’daki bu tür hedefler bir füze parası bile etmezler. Bir milleti ortadan kaldırmak isterlerse, bu yalnızca ABD’ye karşı kini arttırır” demiştir. ABD, Afganistan’a karşı saldırılardan evvel, komşusu Pakistan’ın desteğini almak için çaba göstermiştir. Saldırıların beşinci gününde düzenlenecek harekatlar dönemi için, Pakistan’ın tam desteği alınmıştır. ABD Büyükelçisi Wendy Chamberlin ile bir araya gelen Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref’in, ABD’nin isteklerinin tamamını kabul ettiğini belirtmiştir. Bu desteğin kapsamı içerisinde; Pakistan topraklarına çokuluslu güç yerleştirilmesi, Afganistan sınırının kapatılması, hava sahasının olası hava operasyonlarına açılması ve istihbarat toplanmasında işbirliği yapılması, terör örgütlerine destek verilmemesi de yer almıştır. Fakat, Pakistan’ın bir sınır ötesi operasyona katılmayacağı da vurgulanmıştır. ABD, yapacağı harekatta Afganistan’a komşu anahtar rolündeki diğer ülkelerin de desteklerini almıştır. Bu doğrultuda, desteği alınan Hindistan, 76 www.nato.int, 14.09.2001. 36 Pakistan ile birlikte meşru nükleer güç olarak tanınmıştır. Diğer taraftan, ABD’ye hava sahasını açan Azerbaycan, bunca zamandır yoksun kaldığı ABD yardımına kavuşmuş, Türkiye’nin ise askeri borçlarının silinmesi gündeme gelmiştir. B.Terörizme Karşı Hukuksal Önlemler Uluslararası terörizm, insanların barış ve güven içinde birlikte yaşamını tehdit etmekte ve çoğunlukla bir ya da birkaç ülkenin bütünlüğünü hedef almaktadır. Dünya Barışı, özgürlük ve güvenlik için, ilk adımlar zaten uluslararası hukuk, insan hakları politikası ve özellikle, Birleşmiş Milletler’in kurulmasıyla atılmıştır. Terör saldırılarının barış ve güvenliği tehdit eder boyutu, uluslararası terörizmin barışı koruma hukukuna göre değerlendirilmesini haklı kılmaktadır. Özellikle, BM Antlaşması’nın 2.maddesinin 4.fıkrasındaki kuvvet kullanım yasağı, 39.maddesinin ve VII.bölümdeki kolektif barış güvenliği kurallar ile 51.maddesindeki savunma hakkı ve sınırları bu normlardan sayılmıştır. Ayrıca, bölgesel güvenliği ve savunma organizasyonları kuralları da bu türdendir.77 Uluslararası alanda hukukçular ve bilim adamlarının terörizmle mücadeleyle ilk ilgilenmesi, 1930’da Brüksel’de toplanan Üçüncü Milletlerarası Ceza Hukuku Birleştirme Konferansı’nda başlamıştır. 1931’de Paris’te yapılan Dördüncü Milletlerarası Ceza Hukuku Birleştirme Konferansı ve 1934’te Madrid’de yapılan Beşinci Milletlerarası Ceza Hukuku Birleştirme Konferansı’nda da, konu tartışılmış ve terörizm siyasi ve sosyal olarak ikiye bölünmüştür. 77 Markus Krajewski ve Osman Can, “ABD’nde Terör Saldırısı ve Afganistan’a Karşı Savaş – Uluslararası Hukuk Hangi Yanıtları Verir?”, www.e-akademi.org, 16.04.2003. 37 Uluslararası terörizm, gerek demokratik ülkelerde, gerekse demokratik olmayan ülkelerdeki, terör fiilleri değişmemektedir. Uluslararası hukukta terör fiili, sadece "masum sivillerin öldürülmesi" olarak tanımlanabilir. Bu nedenle, her koşul altında, terörizm suç sayılmalı ve terörist eylem ve şiddet cezalandırılmalı ve yasaklanmalıdır.78 BM Güvenlik Konseyi, defalarca uluslararası terörizmin “uluslararası ilişkileri zedelediğini”, “devletlerin güvenliğini tehlikeye attığını” ve “bölgelerin dengesini bozucu etki doğurabileceğini” saptamıştır. Ancak, bu güne kadar Güvenlik Konseyi pratiğine bir göz atıldığında, Güvenlik Konseyi’nin yakın geçmişe kadar uluslararası terörist eylemlerini değil, aksine yalnızca bu eylemlerin bir devlet tarafından desteklenmesi ile, devletlerin terörizmle mücadeleye katkıdan kaçmasını barış için doğrudan bir tehdit olarak kabul ettiği görülmektedir. 1. Uluslararası Terörizm ile ilgili Sözleşmeler “Terörizm” kavramının tarihi gelişiminin çok eskilere gitmesi nedeniyle, hukukun düzenleme çabaları da o dönemlerde başlamıştır. 10 Aralık 1934’te Yugoslavya Kralı I.Alexander ve Fransa Dişişleri Bakanı Louis Barthou’nun Marsilya’da bir terörist örgüt tarafından öldürülmesi neticesinde, 16 Kasım 1937’de Terörizmin Önlenmesi ve Cezalandırmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme yirmi devlet tarafından imzalanmış, fakat yalnızca bir devlet tarafından 78 Hakan Hanlı, “Yeni Dünya Düzeni”, www.elegans.com.tr, 28.03.2005. 38 onaylanmış ve uygulamaya konulmamıştır.79 Terörizmin Önlenmesi ve Cezalandırmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 8.maddesine göre, “teröristi ya iade et ya da cezalandır” ilkesi benimsemiştir. Böylece “terör” ile “siyasal suç” kavramlarında anlaşamama durumunda suçluların cezasız kalmaları önlenmiş olmaktadır. Sözleşme, terör ile ilgili bilgilerin tek merkezde toplanmasına da olanak sağlamaktadır. Ancak, Sözleşme, imzalanmışsa da, II.Dünya Savaşı’nın yaklaşması, Cemiyet’in etkinliği giderek kaybetmesi gibi nedenlerle yürürlüğe girememiştir. Buna rağmen, terör olayının Cemiyet’te bu denli ciddiyetle ele alınması önem taşımış ve daha sonra BM tarafından da ele alınmasının öncüsü olmuştur.80 1927–1935 yılları arasında, Milletlerarası Ceza Hukuku’nun birleştirilmesi, konferanslarında terör konusu, gündemin en önemli maddeleri arasında yer almıştır. Belirtilen tarihlerde, altı defa toplanan konferansların sonucunda bir metin ortaya çıkarılamamıştır. 1937 yılında Milletlerarası Ceza Mahkemesi Kurulmasına ilişkin Sözleşme girişimi Sözleşme’nin 2.maddesinde, terörizm, de başarısızlıkla sonuçlanmıştır.81 devlet başkanları gibi sadece kamu görevlilerine ve kamu mülkiyetine karşı işlenmiş eylemlere sınırlandırılmıştır.82 Terörizmle mücadeleye ilişkin ilk uluslararası adımlar, BM himayesinde yapılmıştır. 1969-2002 yılların arasında, terörizmle mücadelede konusunda BM 79 Ayrıntılı bilgi için bkz., Elizabeth Chadwick, Self-Determination, Terrorism and the İnternational Humanitarian Law of Armed Conflict, La Haye, Martinus Nijhoff Publishers, 1996, s.97-101. 80 Aslan Gündüz, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Teşkilatlar Hakkında Temel Belgeler, İstanbul, Beta Yayınları, 1994, s.52. 81 Enver Bozkurt, a.g.e., s.203. 82 Elizabeth Chadwick, a.g.e., s.99. 39 bünyesinde 12 tane sözleşme gerçekleştirilmiştir. BM bünyesinde terörizme ilişkin imzalanan ilk sözleşme, 14 Eylül 1963 tarihli Uçaklarda İşlenene Suçlar ve Diğer Bazı Eylemlere Karşı Tokyo Sözleşmesi’dir. 26 madde içeren Sözleşme, uçak personeline ve yolculara bazı yetkiler vererek onları korumayı amaçlamaktadır. Sözleşme’nin 11.maddesine göre, “kanunsuz şekilde şiddet veya şiddete başvurma tehdidiyle uçaktaki bir şahıs, uçuş halindeki bir uçağın faaliyetini engellediği kontrolünü ele geçirdiği veya kontrolü altına aldığı veya böyle bir fiili tamamlamak üzere olduğu taktirde, Akit devletler, uçağın kontrolünü meşru kaptanına geri vermek veya onun, uçağı kontrola devam etmesini sağlamak için bütün uygun tedbirleri alınmaktadır.”83 Sonradan, 16 Aralık 1970’te, Uçakların Kanuna Aykırı Bir Şekilde Ele Geçirilmesinin Önlenmesi Hakkında Lahey Sözleşmesi imzalanmıştır. Hava taşıtlarına kanunsuz el konulmasını tanımlayıp, 14 madde içeren Sözleşme’ye, taraf olan ülkelere; hava taşıtlarına kanunsuz el koyanları cezalandırmakta veya suçu işleyenleri yolculuklarını 3.şahıslara kolaylaştırmakta; teslim etmekte; uçaktaki yolcuların kargoyu gitmesi ve mürettebatın gereken yere ulaştırılması konusunda zorunluluklar getirmektedir. Sözleşme’nin 1.maddesine göre, “uçuş halindeki bir uçakta bulunan herhangi bir şahıs, kanun dışı olarak zorla veya tehditle veya diğer herhangi bir korkutma yolu ile uçağa el koyarsa; veya uçağın kontrolünü ele geçirirse; veya böyle bir harekete teşebbüs ederse; veya böyle bir hareketi yapan veya buna teşebbüs eden bir şahısla suç ortağı olursa, suç işlemiş sayılmaktadır.”84 83 Metni için bkz., Feridun Yenisey, Milletlerarası Ceza Hukuku, Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri ve Mevzuatı, İstanbul, Beta Yayınları,1988, s.387-395. 40 23 Eylül 1971’de, 16 madde içeren, Sivil Havacılığın Güvenliğine Karşı Kanun Dışı Eylemlerin Ortadan Kaldırılması İçin Montreal Sözleşmesi imzalanmıştır. Tokyo ve Lahey Sözleşmelerinde sözü geçmeyen ve sivil havacılığa tehlike oluşturan, birçok kanunsuz harekete tanım getirip, Sözleşme’ye taraf devletlerin suçlular hakkında hukuki düzenlemeler yapmasını zorunlu kılmaktadır. Sözleşme’nin 1.maddesine göre, “herhangi bir şahıs, kanuna aykırı ve kasıtlı olarak, uçuş halindeki bir uçakta bulunan bir şahsa karşı uçağın emniyetini tehlikeye düşürmesi muhtemel bir şiddet hareketinde bulunursa; veya uçağı tahrip ederse; veya uçağı uçamayacak hale getirirse; veya yanlış olduğunu bildiği bilgileri vermek suretiyle uçuş halindeki bir uçağın emniyetini tehlikeye düşürürse, suç işlemiş olmaktadır.” Sözleşme’nin 10.maddesine göre, “devletler, suçların işlenmesini önlemek amacıyla, uluslararası ve milli hukuka göre her türlü tedbir almaya çalışacaklardır.” 85 14 Aralık 1973’te, 20 madde içeren, Diplomatik Temsilciler Dahil Olmak Üzere Uluslararası Dokunulmazlığı Olan Kişilere Karşı Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılması New York Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu Sözleşme’ye taraf olan devletler, “uluslararası korunmaya sahip kişilerin” (diplomatlar, devlet başkanları, bakanlar, uluslararası teşkilatların başkanları ve onların aileleri) can ve mal güvenliğini koruma ve onlara karşı suç işleyenleri cezalandırma konusunda yükümlü bulunmaktadırlar. 86 84 Metni için bkz., aynı yer, s.395-401. 85 Metni için bkz., aynı yer, s.401-408. 86 Metni için bkz., aynı yer, s.380-386. 41 17 Aralık 1979’da, 20 madde içeren, Rehin Almaya Karşı Sözleşmesi imzalanmıştır . Sözleşme’ye taraf olan devletler, rehin alma işleminde yer alan suçluları yakalayıp, daha sonra cezalandırarak, rehineleri sağ salim ülkelerine teslim etme konusunda yükümlü bulunmaktadırlar.87 3 Mart 1980’de, Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunmasına Dair Sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşme’ye taraf olan devletler, nükleer materyallerin korunması konusunda minimum önlemleri almak, nükleer materyalleri kullanarak, suç işleyenlere karşı her türlü hukuki önlemi almak zorundadırlar.88 Montreal Sözleşmesi’ne ek, 24 Şubat 1988’de, Uluslararası Sivil Havacılığa Hizmet Veren Havaalanlarında Kanun Dışı Şiddet Eylemlerinin Önlenmesi Protokolü imzalanmıştır. Sözleşme, 1971 Montreal Sözleşmesi'nde belirtilen cezaları artırmaktadır.89 10 Mart 1988’de, Güvenli Deniz Taşımacılığında Yasaya Aykırı Eylemlerin Ortadan Kaldırılması Hakkında Sözleşmesi imzalanmıştır. Uluslararası sularda yolculuk yapan gemilere karşı işlenen suçlar konusunda, Sözleşme’ye taraf olan devletlere tutuklama ve cezalandırma konusunda yetki vermektedir.90 10 Mart 1988’de, Kıta Sahanlığı Üzerine Yerleştirilmiş Sabit Platformların Güvenliğine Karşı Hukuk Dışı Eylemlerin Kaldırılması Hakkında Protokolü 87 Metni için bkz., Resmi Gazete, S.20217, 06.06.1989. 88 Metni için bkz., www.untreaty.un.org, 2004. 89 90 Metni için bkz., aynı yer. Metni için bkz., Resmi Gazete, S.23242, 26.01.1998. 42 imzalanmıştır. Deniz Ulaşımı Sözleşmesi'nde bulunan suçlara ilave olarak, deniz yatağında kurulu platformlara karşı işlenen suçları da eklenmektedir.91 1 Mart 1991’de, Arama Amaçlı Plastik Patlayıcıların Markalanması Hakkında Montreal Sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşme’ye taraf olan devletler, plastik patlayıcı üreticilerini bu patlayıcıları işaretlemekle yükümlü kılmak zorundadırlar. Aynı zamanda taraf devletler, işaretlenmemiş patlayıcıların topraklarında dolaşımını engellemek ile yükümlüdürler. Sözleşme sayesinde patlayıcılar konusunda uluslararası bir komisyon da kurulmuştur.92 15 Aralık 1997’de, 24 madde içeren, Terörist Bombalamaların Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmesi kabul edilmiştir. Bu sözleşme, BM Genel Kurulu tarafından 15 Aralık 1997 tarihinde 52/164 sayılı kararla kabul edilmiş, 23 Mayıs 2001’de yürürlüğe girmiştir. Sözleşme’ye “taraf devletler, ölüme ya da yaralanmalara ya da büyük ekonomik kayıplara yol açacak, maddelerin kamu alanlarında, toplu taşıma araçlarında taşınmasını, patlatılmasını yasal yollardan engellemek ile yükümlüdürler”.93 28 madde içeren, Terörizmin Finanse Edilmesinin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme, BM Genel Kurulu tarafından, 9 Aralık 1999 tarihinde, 54/109 sayılı kararla kabul edilmiş, 10 Nisan 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Taraf olan devletleri, insanları öldürme amacıyla kullanılan banka hesaplarını ortaya çıkarma, dondurma ya da bu hesaplara el koyma konusunda yükümlü kılmaktadır. 17.maddesine göre, “Sözleşme uyarınca, tutuklanan veya hakkında 91 Metni için bkz., aynı yer. 92 Metni için bkz., www.untreaty.un.org, 2004. 93 Metni için bkz., aynı yer, 26.09.2001. 43 herhangi başka bir önlem alınan veya dava açılan herkesin, toprağında bulunduğu devletin mevzuatında öngörülen her türlü temel hak ve güvencelerden yararlanma ve uluslararası insan hakları hukuku da dahil olmak üzere, uluslararası hukuk hükümlerini içerecek şekilde adil muamele güvencesine sahip olma hakkı vardır.” 94 11 Eylül olaylarında görüldüğü üzere, bu sözleşmeler ve protokoller terörizmi engellemekte yeterli olmayıp, sadece terörizme karşı oluşturulan stratejinin bir parçası olarak kalmıştır. Aslında, yeni anti-terörizm sözleşmeleri ortaya çıktıkça, terörist faaliyetlerde artma olmuştur. Uluslararası anlaşmalar terörizmle savaşın gerekli bir kısmını oluşturmaktadır; fakat, hiçbir zaman terörizme karşı oluşturulacak ve askeri güçler ile desteklenen kararlı ve net politikaların yerini tutamazlar. Bu savaşta uluslararası anlaşmaların ve sözleşmelerin önemi vardır, fakat bu süreçte hiçbir zaman en etkili rolü oynamazlar. 2. Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı Birleşmiş Milletler, hukuk işleri ile ilgilenen 6.Komite ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 17 Aralık 1996'da kabul ettiği, 51/210 sayılı kararı ile kurulan Ad Hoc Komite aracılığı ile Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı’nın hazırlanması çalışmalarını sürdürmektedir.95 Bu belge, en son 25 Ağustos 2001’de hazırlanıp, BM Genel Kurulu’nun Eylül-Aralık 2001’deki 94 Metni için bkz., Resmi Gazete, Sayı: 24643, 17.01.2002. 95 Bkz, www.un.org, 22.03.2005. 44 56.oturumunda, yeniden gözden geçirilmiş hali almış ve hazırlama görevini 6.Komitesi’ne verilmiştir.96 Aslında, bu alandaki çabalar, 9 Aralık 1994 yılında alınan 49/60 sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararı’nın ekinde yer alan, Uluslararası Terörizmden Kurtulmak İçin Önlemler Hakkında Bildiri ile başlamaktadır.97 Bu bildiri ile, BM üye devletlerine konunun tüm yönlerini içeren, kapsamlı bir hukuki çerçeve oluşturmak amacı ile, terörizmin önlenmesi ve ortaya çıkmasının engellenmesine yönelik uluslararası hukuk hükümlerinin kapsamının acilen gözden geçirilmesi çağrısı yapılmıştır. Bu çabalar, kısmen sonuç vermiş ve 17 Aralık 1996 tarihli 51/210 sayılı kararı ile kurulan Ad Hoc Komite’nin, “terörizmin bütün formlarına ve gerçekleştirilmesine uluslararası toplumun ortak örgütlü cevabını formüle etmek için, Birleşmiş Milletler’in yardımıyla üst düzey bir konferans toplanması sorusunu dile getirilmiştir.” 98 Sonradan, 29 Eylül 2001’de Güvenlik Konseyi uluslararası terörizmle savaşa yönelik olarak 1373 sayılı kararı99 almıştır. Bu karar, uyarınca Güvenlik Konseyi, bütün devletlerden terörist eylemlerin finansmanının engellenmesi istemiştir. 1373 sayılı karar, ayrıca devletlere terörizmle mücadelede işbirliği yapma çağrısında bulunmaktadır.100 54/110 sayılı karara uygun olarak, “bölgesel anlaşmalara bağlılık ve ayrıntılandırma yoluyla, nerede ve kim tarafından işlenirse işlensin, terörizmin her 96 97 Bkz., www.globalpolicy.org, 24.03.2005. A/RES/49/60, www.un.org, 09.12.1994. 98 United Nations General Assembly, www.un.org, 29.11.2002. 99 U.N. Doc. S/RES/1373, 2001. 100 Arif Bağbaşlıoğlu, “ABD – BM İlişkisi Çerçevesinde Afganistan Operasyonu”, Asya – Avrupa Dergisi, S.2, Mart 2005, s.96. 45 şeklini ve tezahürünü bertaraf etmek, yenmek ve önlemek için, bölgesel çabaları dikkate alarak”101, 1997 tarihli Terörist Bombalamaların Önlenmesine Dair Sözleşme 102 ile 1999 tarihli Terörizmin Mali Kaynaklarının Önlenmesine Dair Sözleşme 103 kabul edilmiştir. Kapsayıcı anlaşma, hazırlanması çalışmalarında görüldüğü üzere, ülkelerin tümü teröre karşı olduklarını ifade etmelerine ve terörle mücadele edilmesi gerektiği hususunda hemfikir olmalarına rağmen, bazı konular hakkındaki önemli anlaşmazlıklar, görüşmelerin uzlaşma ile sonuçlanmasını engellemektedir. Görüş ayrılıkları bu hususları içermektedir: terörün hukuksal tanımı; terörizm ile sömürgecilik karşıtı ve ulusal kurtuluş hareketleri arasındaki ilişki; devletlerin silahlı kuvvetlerinin faaliyetleri. Ad Hoc Komite toplantılarında delegasyonlar, tüm görüş ayrılıklarına rağmen, 27.maddenin büyük kısmının görüşülmesi hususunda hızlı bir ilerleme kaydetmiştir. 2002 yılında 6.Komite, önerilen Çalışma Grubu oluşturmuş ve SriLanka’lı Rohan Perera’yı başkan seçmiştir. Komite, 51/210 sayılı karar uyarınca, Grubun tüm BM üyesi devletler ile BM uzman kurumlarına ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'na açık olmasını kararlaştırmıştır.104 Ad Hoc Komite, aynı zamanda Nükleer Terörizm Faaliyetlerinin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme Taslağı’nı da hazırlamakla görevlidir. Bu taslakla ilgili olarak da, yukarıdaki ile paralel olarak terörizmin hukuksal tanımı önemli bir anlaşmazlık 101 United Nations General Assembly, www.un.org, 29.11.2002. 102 U.N. Doc. A/RES/52/164, 1997. 103 U.N. Doc. A/RES/54/109, 2000. 104 Report of the Ad Hoc Committe Established by General Assembly Resolution 51/210 of 17 December 1996 Fifth Session, A/56/37, 12-13 Şubat 2001. 46 noktasını oluşturmaktadır. Bu çerçevede, “terörizm” ve “terörist suç” tanımına ilişkin Sözleşme’nin 2.maddesi105 ve silahlı güçlerin faaliyetleri için istisnaları içeren Sözleşmesi’nin 18.maddesi, Uluslararası Terörizm Konusunda Kapsamlı Sözleşme Taslağı’nın kabul edilmesini engellemeye devam etmektedir. Ad Hoc Komite bünyesinde, Ocak-Şubat 2002’de gayri resmi müzakerelerde gerçekleştirilen tartışmalar, özellikle 18.maddenin 2 ve 3.paragrafları üzerinde yoğunlaşmıştır. Koordinatörün önerisinde 18/2 madde, “Silahlı bir çatışma sırasında silahlı güçlerin eylemleri, uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirilmekte ve düzenlenmekte olduğu için bu Sözleşme tarafından kapsanmayacaktır” şeklindedir. 18/3 madde ise, “Bir devletin askeri güçleri tarafından resmi görevlerinin icrası sırasında yerine getirilen faaliyetler, uluslararası hukukun diğer kuralları tarafında düzenlendiği sürece, bu Sözleşme tarafından düzenlenmemektedir” şeklindedir. İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ), 105 Sözleşme’ Taslağı’nın 2.maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: 1) Herhangi bir kimse, bu Sözleşme’nin bağlamı içinde herhangi araçla, hukuk dışı olarak ve kasten a) Herhangi bir kişiyi öldürme ya da fiziksel olarak ağır bir şekilde yaralamaya ya da; b) Kamunun kullanımındaki bir yer ya da hükümet binası, bir umumi ulaştırma sistemi, bir altyapı imkanı ya da çevre dahil kamu ya da özel mülkiyete ciddi zarara sebep olursa; c) Bu maddenin 1(b) paragrafında belirtilen mülkiyet, yerler, imkanlar ya da sistemlere zarar verme büyük ekonomik kayıplarla sonuçlanırsa ya da sonuçlanması olasıysa; Eylemin amacı, doğası ve içeriği itibariyle, bir halkı korkutmak ya da bir hükümeti ya da uluslararası bir örgütü herhangi eylemi yapmaya ya da yapmaktan alıkoymaya zorlamak olduğunda bir suç işlemiş olur. 2) Herhangi bir kimse, bu maddenin 1.paragrafında belirtildiği şekilde, bir suç işlemek için inandırıcı ve ciddi bir tehditte bulunursa da, bir suç işlemiş sayılır. 3) Herhangi bir kimse, bu maddenin 1.paragrafında belirtildiği şekilde, bir suç işlemeye teşebbüs ederse de, bir suç işlemiş sayılır. 4) Herhangi bir kimse, bu maddenin 1, 2 ya da 3.paragraflarında belirtilen bir suça, “suç ortağı” olarak katılmışsa ya da; a) Bu maddenin 1, 2 ya da 3.paragraflarında belirtilen bir suçu işlemek için diğerlerini organize eder ve yönlendirirse ya da; b) Ortak bir amaçla hareket eden bir grubun mensupları tarafından bu maddenin 1, 2 ya da 3.paragraflarında belirtildiği şekilde, bir ya da daha fazla suçun işlenmesine yardım edilirse, böyle bir yardım kasıtlı olacak ya da; i) Böyle bir yardım, grubun kriminal faaliyet ve kriminal amaçlarını artırma gayesiyle yapılacak, böyle bir faaliyet ve amacın bu maddenin 1.paragrafında belirtilen bir suçun işlenmesini gerektirdiği yerde ya da; ii) Böyle bir yardım, grubun bu maddenin 1.paragrafında belirtildiği şekilde bir suç işleme kastı dahilinde yapılacak. 47 18/2 maddeye ilişkin önerisinde “silahlı güçler” yerine “taraftar” terimi kullanılmış ve “silahlı çatışma” kavramından sonra “yabancı işgali durumları dahil” ifadesini eklemiştir.106 Ad Hoc Komitesi’nin 57.dönem toplantısına ilişkin resmi kayıtlarında, Sözleşme’nin hangi devletlerin 18.maddenin mevcut versiyonu, hangi devletlerin İKÖ versiyonu desteklediğine ilişkin bilgi verilmemektedir.107 Ayrıca, Sözleşme Taslağı’nın 4.maddesinin nükleer silaha sahip devletler tarafından bu silahların olası kullanımının meşru görülmesi olarak yorumlanabileceği kaygılarını öne çıkarmaktadır. 108 Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı’na göre, taraf olan tüm devletler terör eylemlerini iç hukuklarında suç sayacaklardır. “Kendilerini haklı çıkaracak siyasi, felsefi, ideolojik, ırkçı, etnik, dini veya diğer şartlar ne olursa olsun, siyasi amaçlı bir grup, insan ve belirli şahıslar kamuoyunda terör durumunu provoke etmeye niyetli suç olaylarını her ne durumda olursa olsun, haksız olduğunu beyan edilecek ve ağırlıklarına göre cezalandırılacaktır.”109 Bunlardan başka, “devletlerin başka ülkelerde işlenebilecek terörist eylemlere karşı, kendi topraklarının kullanılmaması hususunda gereken önlemleri almaları, ülkeler arası bilgi alışverişinin sağlanması, ülke iç hukuklarının Sözleşme ile uyumlu hale getirilmesi, sığınmacı statüsünün tanınmasından önce, bu amaçla talepte bulunan kişinin terörist faaliyetlerde bulunmadığından emin olunması”110 gibi yükümlülükler de Taslak’ta yer almaktadır. Terörist, eylem veya suç bir kişinin 106 Metni için bkz., A/57/37 Annex IV. 107 Metni için bkz., A/C.6/57/L.9. 108 United Nations General Assembly, www.unodc.org, 24.01.2002. 109 Bkz., aynı yer. 110 Bkz., aynı yer. 48 hukuk dışı ve kasten silahlar, patlayıcılar veya öldürücü araçlarla başka bir kişiye, insan topluluklarına veya mülke zarar vermesiyle sonuçlanan, veya sonuçlanması çok muhtemel, şiddet uygulaması veya uygulama tehdidinde bulunması olarak tanımlanmıştır.111 Ülkesinde terör eylemi işlenmiş bulunan devlet suçu işleyen, yada işlediği düşünülen, kişiyi yargılama veya iade etmekle yükümlüdür. Ek olarak, terör eylemleri suçlularının iadesi de düzenlenmiştir: “Bu tür eylemlerin suçluları, iki devlet arasında suçluların iadesi anlaşması bulunmasa bile, bu anlaşma esas alınarak iade edilebilecektir. İadenin gerçekleşemediği durumda suçlunun bulunduğu devlet yargılama yükümlülüğü altındadır.”112 Belgeye göre, “Devletler tarafından olduğu gibi uluslararası işbirliğince de, terörizmi yenmek için girişilen faaliyetler şart, uluslararası hukuk ve ilgili uluslararası geleneklerle de, uyum içinde yürütülmektedir”113. Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı’na devletlerin silahlı kuvvetlerinin yaptığı eylemlerin kapsam dışı olduğu hükmü konmuştur. Özellikle, İsrail devleti güvenlik güçlerinin bu kapsamda korunduğu düşünülmüş olup, bunu dengelemek amacıyla, Arap ülkeleri, Malezya, İran ve İslam Konferansı Örgütü terörizm ile meşru ulusal kurtuluş, bağımsızlık ve özgürlük hareketleri arasında bir ayrımın gözetilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu anlayışa göre, BM kararlarında işgal edilmiş topraklar olarak, adı geçen ve açıkça kendi geleceğini belirleme (self-determinasyon) hakkı bulunduğu belirtilen, Filistin 111 Aynı zamanda, kişinin bu tür suç işlemeye teşebbüs etmesi, suçta yer alması, başkalarının bu suçu işlemesini organize etmesi de, tanım kapsamı içerisindedir. 112 United Nations General Assembly, www.unodc.org, 24.01.2002. 113 Bkz., aynı yer. 49 topraklarında yaşayanların mücadeleleri terörizm olarak nitelendirilemez. Buna karşın, devlet yetkilileri eliyle işlenen ve yukarıdaki tanıma giren terör eylemlerinin de, Sözleşme kapsamında olması gerektiği belirtilmiş ve devlet teröründen söz edilmiştir.114 Terörle mücadele, terörist de olsalar insan unsuru içerdiğinden insan hakları boyutuna da sahiptirler. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü, ortak bir mektup ile Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı’nın birçok yönden insan hakları ihlalleri içerdiğini belirtmişlerdir.115 Buna göre, Sözleşme kendi hükümlerinden hiçbirinin varolan uluslararası insan hakları belgeleri ile çelişecek ve insan hakları standartlarından taviz verecek biçimde yorumlanmasının mümkün olmadığını açıklayan bir madde ile başlamalıdır. Uluslararası olmayan silahlı anlaşmazlıklarda devlete karşı, uluslararası insancıl hukuk kurallarını çiğnemeden silahlı güç kullanılması durumunda güç kullananlara başka ülkelerde sığınma hakkı tanınmasının Taslak tarafından engellenmesi ve bu eylemin uluslararası suç sayılması da eleştiri konusu yapılmıştır. Bu eleştiri, İsrail-Filistin anlaşmazlığında Filistinlilerin lehinedir. Taslak ile devletlerin "silahlı kuvvetleri" ve "güvenlik güçlerinin" kapsam dışı bırakılmış olması da büyük bir eksikliktir. Bu eleştiri de, yukarıda sözü edilen Arap ve İslam ülkelerinin taleplerine olumlu yaklaşmaktadır. 114 115 Bkz., aynı yer. Joint Letter, “Amnesty International/Human Rights Watch”, www.hrw.org, 28.01.2002. 50 BM’nin tamamlayacak olan Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı, devletlerin farklı çıkarları ve normatif algılamaları kabul halini edilmesini engellemeye devam etmektedir. 3.Uluslararası Terörizme Karşı Bölgesel Örgütlerin Faaliyetleri 11 Eylül öncesinde de, NATO, Avrupa Birliği, AGİT gibi uluslararası kuruluşların terörün ve terörizmin önlenmesine ve terörle mücadeleye dair kararları ya da temel hukuksal metinlerine yerleştirdikleri hükümleri olduğu bilinmektedir. NATO’nun Soğuk Savaş sonrasında, güncel zirve bildirilerinde, terörizmle mücadele önemli bir yer tutmaktadır.116 NATO bünyesinde üye ülkeler arasında terörle mücadelede işbirliği yürütülmektedir. İlk defa Kasım 1991’de Roma’da yapılan zirvede “terörizm, ittifakın güvenlik çıkarlarının etkilendiği risklerden biri”117 olarak sıralanmıştır. NATO’nun terörle mücadeleyi içeren Yeni Stratejik Konsepti’nden sonra, NATO kapsamında yapılan Kuzey Atlantik Konseyi Bakanlar Toplantıları sonrasında, yayınlanan ortak bildirilerin118 hemen hemen hepsinde terör konusunda hükümlere yer verilmiştir. Bu bildirilerde de terörist 116 Osman Metin Öztürk, “11 Eylül’deki Saldırı Sonrasında Uluslararası Terörizmin ve Terörle Mücadelenin Yeni Yüzü”, 11 Eylül bir Örtülü Operasyon mu? Uluslararası Terörizm ve Dış Politika, ed. Osman Metin Öztürk, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2002, s.31. 117 Rome Declaration on Peace and Cooperation, Issued by the Heads of State and Government Participating in the Meeting of the North Atlantic Council in Rome on 7-8th November 1991. 118 Rome Declaration on Peace and Cooperation, Issued by the Heads of State and Government Participating in the Meeting of the North Atlantic Council in Rome on 7-8th November 1991, paragraph 19; Declaration of the Heads of Sttate and Government Participating in the Meeting of the North Atlantic Council held at NATO Headguarters, Brussels, on 10-11 January 1994, paragraph 19; Final Communique, Ministerial Meeting of the North Atlantic Council in İstanbul, 9 June 1994. 51 faaliyetler kınanmakta, terörizmin ülkelerin barışı, güvenliği ve istikrarı için oluşturduğu tehditler sıralanmakta, mücadele konusunda uluslararası işbirliği vurgulanmaktadır.119 NATO’nun yeni Stratejik Konsepti’nin 14’üncü paragrafında; terörizm, en önde gelen tehdit unsurlarından biri olarak kabul edilmiştir. İttifak’ın güvenlik çıkarlarının terörizm faaliyetleri, sabotaj ve organize suçlar gibi, daha geniş tabiatlı risklerden etkilenebileceği, bu nedenle İttifak’ın güvenliğinin global kapsamda dikkate alınması gerekliliği vurgulanmıştır.120 Teröristlerin kaçırdıkları uçaklarla Pentagon ve Dünya Ticaret Merkezi’ne saldırdıklarının arkasında bir devletin olup olmadığı bilinmemesine veya açıklanmamasına rağmen, NATO Antlaşması’nın 5.maddesi121 bu olay sonrasında işletilerek,,122 ABD’ye yapılan saldırı, NATO üyesi bütün ülkelere yapılmış bir saldırı sayılmış123 ve bu çerçevede, sözgelimi NATO’ya tahsisli havadan erken uyarı ve kontrol sistemi uçakları (AWACS), ABD’nin hava sahasında devriye görevi yapmak üzere gönderilmiştir. Saldırıların demokrasi NATO tarafından bu ülkeye için affedilemez bir darbe olduğunu 119 Fırat Pırtaş, “Yeni Boyutlarıyla Terörizm ve Dış Politika”, 11 Eylül bir Örtülü Operasyon mu? Uluslararası Terörizm ve Dış Politika, ed. Osman Metin Öztürk, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2002, s.93-94. 120 The Alliance Strategic Concept, www.nato.int, 1999. 121 NATO Antlaşması’nın 5.maddesine göre, ittifak üyelerinden biri ya da birkaçına karşı saldırıda bulunulması halinde, saldırı tüm ittifak üyelerine yöneltilmiş gibi değerlendirilecek ve BM Anlaşması 51.maddesine uygun olarak bireysel veya kolektif meşru müdafaa hakkı çerçevesinde, Kuzey Atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak üzere gerektiğinde kuvvet kullanma yoluna giderek her türlü önlem alınacaktır; bu kapsamda alınan tüm önlemler Güvenlik Konseyi’ne bildirilecektir. Metni için bkz. www.nato.int. 122 Statement by the North Atlantic Council, 12.09.2001. 123 İttifak’ın kurucularından pek azı 5.madde’yi uygulamaya koyma kararının bir Avrupalı müttefike değil de Amerika’ya yönelik bir saldırı nedeniyle alınacağını tahmin edebilirdi. Ama hepsi de bu karar süratle bir karar alınmasından ve bunun simgelediği birlik duygusundan mutlaka çok etkilenirlerdi. Kuzey Atlantik Konseyi’nin bu tarihi kararı 11 Eylül’ü takibinden günlerde NATO Karargahı’nın ABD’ye verdiği sayısız destekten biridir. 52 söylenen, NATO Genel Sekreteri George Robertson, ittifak ülkelerini “terörizm belasına” karşı “ortak cephe” kurmaya çağırmış ve “51 bin Amerikan askerlerinin görev yaptığı üstlerin çevresinde azami güvenlik önlemleri aldıklarını” açıklamasını yapmıştır.124 Böylece, 12 Eylül 2001’de alınan kararla NATO tarihinde ilk kez İttifak’ın 1949 tarihli kurucu anlaşmasında yer alan 5.madde uygulamaya geçirilmiştir. Düzenlemeye uygun olarak, ABD’nin 11 Eylül’de uğradığı silahlı saldırının 5.madde kapsamında değerlendirildiği yönündeki karar, Lord Robertson tarafından, kararın alındığı tarihte BM Genel Sekreteri’ne bildirilmiştir. Alınan karar çerçevesinde, NATO üyesi tüm ülkeler bireysel olarak saldırının mağduru olan devlete sivil ya da askeri yardımda bulunmakla yükümlü tutulmuş ve Kuzey Atlantik Konseyi’nin alacağı yeni bir karara kadar hiçbir eylemde bulunulmayacağını bildirilmiştir. Yine, 12 Eylül’de, Avrupa – Atlantik Ortaklık Konseyi’nin 46 üyesi (19 Müttefik ve 27 Ortak ülke) ortak değerlerine yapılmış bu anlamsız ve zalim saldırıyı şiddetle kınamışlar; bu değerlerin şiddeti kendilerine yol edinenlerle pazarlık konusu yapılmasına izin vermeyeceklerini belirtmişler; ve terörizmin kökünün kazınması için her türlü gayreti göstereceklerine söz vermişlerdir. Ayrıca, 21 Eylül 2001 tarihli Olağanüstü Brüksel Zirvesi’nde, AB tarafından ABD’ye destek kararı çıkmıştır.125 124 Bkz., www.nato.int, 11.09.2001. 125 Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde Gerçekleştirilen Terörist Saldırılar...”, s.74-75. 53 13 Eylül’de, NATO – Rusya Daimi Ortak Konseyi, bu saldırıları lanetlemiş ve uluslararası terörizmle savaşmak için NATO – Rusya işbirliğinin gerekli olduğu konusunda anlaşmıştır. 14 Eylül’de, NATO – Ukrayna Komisyonu, ABD’ye yönetilen saldırıları kınamış ve toplantıyı takiben yayınladıkları bildiride Ukrayna, bu saldırıların sorumlularının adalet önüne getirilmesi için çalışmaya hazır olduğunu bildirmiştir. Müttefikler, 5.maddeyi uygulama kararını aldıktan sonra, 4 Ekim’de, ABD’nin ricası üzerine, bu kararı uygulamak üzere, sekiz önlem almaya ve terörizme karşı açılan kampanya ile ilgili opsiyonları genişletmeye karar vermişlerdir. Özellikle, ikili ilişkilerde veya ilgili NATO organlarında terörizme karşı yapılacak eylemler ve terörizmin doğurduğu tehditler ile ilgili istihbarat alışverişine; terörizme karşı yürütülen kampanyaya yardım ettiklerinden dolayı terörist tehditlere maruz kalabilecek Müttefiklere veya diğer ülkelere eldeki yetenekler oranında bireysel veya toplu olarak yardım etmeye; ve toprakları üzerinde ABD veya diğer müttefiklere ait tesislerin güvenliğinin arttırılması için, gerekli önlemleri almaya karar vermişlerdir. Müttefikler, ayrıca, terörizme karşı yürütülecek operasyonları destekleyecek İttifak varlıklarını güçlendirmeye; bu operasyonlarda yapılacak askeri uçuşlar için, ABD ve Müttefiklerin askeri uçaklarına hava sahalarını açmaya; ve yine bu operasyonlar için, diğer Müttefikler ve ABD’ye NATO topraklarındaki liman ve hava alanlarını kullanma izni vermeye karar vermişlerdir. Bunlara ilaveten; Kuzey Atlantik Konseyi, terörizme karşı yürütülen bu operasyonu desteklemek amacıyla İttifak’ın hazır deniz kuvvetlerinin 54 bir bölümünü Doğu Akdeniz’de konuşlandırmaya ve beş AWACS uçağını ABD’ye vermeye hazır olduğunu açıklamıştır. 8 Ekim’de, beş AWACS uçağı ve uçuş ekibi, (Belçika, Kanada, Danimarka, Almanya, Yunanistan, İtalya, Hollanda, Norveç, Portekiz, İspanya, Türkiye, İngiltere ve ABD’den oluşan personel dahil), terörizme karşı yürütülen operasyona katılmak üzere, ABD’ye uçmuş. Konuşlandırma başlangıçta altı ay olarak planlanmıştır. İlk rotasyon altı hafta sonra yapılacaktı. Bu süre içinde, normalde NATO uçaklarının yaptığı görevleri, (özellikle Bosna ve Hersek üzerinde), Fransız AWACS uçakları üstlenmiştir. NATO’nun sekiz ülkeden gelen ve sekiz fırkateyn ve bir lojistik destek gemisinden oluşan Akdeniz Hazır Deniz Kuvveti, 9 Ekim’de Doğu Akdeniz’e doğru açılmıştır. İngiltere komutasında olan bu kuvvetler, savaş harekatına katılmamışlardır, ancak terörizme karşı açılan kampanyaya İttifak’ın katılımı ve bu konudaki kararlığını göstermişlerdir. Bu kuvvetler, diplomatik girişimler dahil, İttifak’ın Akdeniz Diyalogu, NATO’nun Akdeniz bölgesindeki ülkeler ile tartışma ve işbirliği forumları gibi diğer misyonları için de kullanılabilir. Daha sonra, Atlantik Hazır Deniz Kuvveti bu gemilere katılmıştır. Son olarak, BM Genel Sekreteri Kofi Annan da, ABD ve İngiltere’nin savunma hakkına dayanabileceklerini kabul etmiştir.126 ABD ve İngiltere, 7 Ekim’de, El-Kaide Örgütü ve onu Afganistan’da besleyen Taliban rejimine karşı, askeri operasyonlar başlatmışlardır. Her ne kadar halen yürütülen hareket bir NATO operasyonu değilse de, tüm İttifak üyeleri tarafından desteklenmektedir. Bu ülkelerin birçoğu, kampanyayı kara birlikleri ve diğer askeri malzeme ile 126 Statement of the Secretary General on the Situation in Afghanistan, SG/SM/7958, www.un.org, 08.10.2001. 55 desteklemeyi ve Afgan halkına yapılan insani yardıma katılmayı taahhüt etmişlerdir. Balkanlar’daki NATO kuvvetleri de, terörizme karşı verilen savaşa katkıda bulunmuşlardır. El-Kaide Örgütü ile bağlantıları olduğundan şüphelenilen bazı teröristleri tutuklamışlardır. Ayrıca, çatışmalar sırasında bölgeye gelerek, burada kalan yabancı uyruklu gönüllü askerlerin faaliyetlerini yakından takip etmektedirler. Kuzey Atlantik Konseyi (KAK), insani durumun ciddi boyutlara erişmesi ihtimaline karşı, 13 Kasım’da, NATO askeri makamlarını Afganistan ve çevresinde yapılabilecek insani amaçlı operasyonlar için, olası durum planları hazırlamakla görevlendirmiştir. İttifak, bu alandaki uzmanlık ve deneyiminin, yanı sıra 1999’da Kosova krizinde de görüldüğü gibi, önemli lojistik yeteneklere de sahiptir. Mevcut kriz bağlamında NATO’nun olası katkısı, BM’nin isteği üzerinde ve BM ajansları ve diğer insani amaçlı örgütler ile yakın işbirliği içerisinde yapılabilir. Gerek on yıl önce Irak’a karşı yürütülen kampanyanın, gerek halen Balkanlar’da yürütülen barışa destek operasyonlarının başarısında, rol oynayan NATO silahlı kuvvetlerinin arasındaki mükemmel işbirliği zor anlarda son derece yararlı olabilir. 11 Eylül olaylarından sonra İttifak, politik, askeri ve tıbbi alanlar dahil, tüm alanlarda kitle imha silahlarıyla (KİS) yapılacak terör eylemlerinin tehlikelerine karşı yürüttüğü çabalarını arttırmıştır. Müttefikler, KİS terörizmi konusunda daha geniş çapta ve daha sık bilgi alışverişinde bulunmaktadırlar. KİS Merkezi de, NATO Karargahı’ndaki KİS’lerle ilgili tüm faaliyetler arasındaki geliştirmektedir.127 127 Geniş bilgi için bkz. www.csis.org, 12.02.2002. 56 eşgüdümü 25 – 26 Ekim tarihinde, İttifak ve Ortak ülkelerin olağanüstü hal planlama örgütlerinin başkanları, 11 Eylül saldırılarını görüşmek üzere NATO’da toplanmışlardır. Bir kimyasal, biyolojik veya radyolojik saldırı durumunda sivil hakları daha iyi koruyabilmek için, nakliye, tıbbi ve bilimsel varlıklar dahil eldeki ulusal yeteneklerin bir envanterini hazırlamaya karar vermişlerdir. Gerektiği taktirde, NATO’da yer alan ve NATO ve ortak ülkelerden gelen uzmanlardan oluşan, Avrupa–Atlantik Affet Eşgüdüm Merkezi, son yıllardaki birçok doğal afette olduğu gibi, burada da bir iletişim merkezi olarak görev yapabilir. Olaylar sonucu ise, NATO, süper güç ABD’den yana tavır almış ve NATO Daimi Konseyi, ABD’ye düzenlenen terörist saldırıların ardından, bir ittifak ülkesinin saldırıya uğradığı anda, tüm üyelerin saldırıya uğradığı ilkesini içeren 5.maddenin uygulanmasına karar vermiştir. ABD, NATO’yu yanına çekerek, hem yaptıklarının, daha doğrusu yapacaklarının, hukukiliğini garanti altına alırken; yapılacak muhtemel bir askeri harekat için de, askeri kuvvet yardımı almıştır. Görüldüğü gibi, 8 Ekim’de, Afganistan’da başlatılan harekatın ilk safhasında NATO yer almamıştır. Harekatı yürüten ABD ve stratejik müttefiki olan İngiltere olmuştur. NATO, 11 Eylül’den bu yana terörist tehditler konusunda Avrupa Birliği ile giderek daha yakın bir işbirliği içine girmiştir. KAK ve Avrupa Birliği’nin Politik ve Güvenliğe İlişkin Komitesi, 24 Eylül’de yaptıkları büyükelçiler düzeyindeki toplantıda bu iki örgüt arasında yakın işbirliği ve danışmaların önemi konusunda aynı fikirde olduklarını belirtmişlerdir. Lord Robertson, ABD’nin ricası veya tavsiyeleri doğrultusunda NATO askeri makamlarının aldığı önlemler üzerinde AB savunma bakanlarına bir brifing vermiştir. Terörizmle savaş konusu, 6 Aralık’ta 57 Brüksel’de yapılan AB ve NATO Dışişleri Bakanları toplantısı gündeminin de öncelikli maddesiydi. Terörizmle mücadelede amacıyla yapılmış sözleşmeler arasında en anlamlısı olan, 27 Ocak 1977 tarihli Terörizmin Önlenmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi, 1978 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Avrupa Konseyi üyesi 20 ülke taraf olmuştur. Bölgesel ve uluslar üstü bir örgüt olan Avrupa Birliği’nin (AB) üye devletleri, AB Antlaşması’nın128 29.maddesinde, “müşterek çıkarları adına terörizm, hukuk dışı uyuşturucu madde ticareti ve diğer ağır uluslararası suçlarla mücadele edip önlemek amacıyla üye devletlerin polis teşkilatlarının işbirliği yapmasını öngörmektedir”. 1996 yılında, İngiltere’nin hazırlayıp sunduğu Suçluların İadesi Sözleşmesi, siyasi amaç güderek gerçekleştirilen terörist saldırılarda bulunanların iade edilmemesini önlemektedir. Bu Sözleşme, üye devletlerin teröre karşı oluşturdukları birimlerce geliştirilen özel becerileri kapsayan bir rehberin hazırlanmasını da öngörmektedir.129 27 Ocak 1977’de, Terörün Önlenmesi Hakkında Avrupa Sözleşmesi’nde kapsamlı ve tek bir metin oluşturularak imzalanmış ve 1978’de yürürlüğe girmiştir.130 Sözleşme’nin amacı, terör eylemlerini yapanların ceza almalarını sağlamaktadır. Bu amaçla sözleşme, suçluların iadesi konusuna ağırlık vermektedir. 128 Metni için bkz., Official Journal of the European Communities, C.340, 11.11.1997, s.145-172. 129 Metni için bkz., “Council Act of 27 September 1996 Drawing Up the Convention Relating to Extradition between the Member States of the European Union”, Official Journal of the European Communities, C.313, 23.10.1996, s.11. 130 Geniş bilgi için bkz., Necati Alkan, Psikolojik Harekat, Terörizm ve Polis, Ankara, TEMÜH Yayınları, 2000, s.133-140. 58 Saldırılarından sonra, Avrupa Birliği (AB) üye devletleri, AB Antlaşması’nın131 29.maddesinde müşterek çıkarları adına, terörizm, hukuk – dışı uyuşturucu madde ticareti ve diğer ağır uluslararası suçlara mücadele edip önlemek amacıyla, üye devletlerin polis teşkilatlarının işbirliği yapmasını öngörmüştür. 1996 yılında, İngiltere’nin hazırlayıp, sunduğu Suçluların İadesi Sözleşmesi, siyasi amaç güderek gerçekleştirilen terörist saldırılarda bulunanların iade edilmemesini önlemiştir. Bu Sözleşme, üye devletlerin teröre karşı oluşturdukları birimlerce geliştirilen özel becerileri kapsayan bir rehberin hazırlanmasını da öngörmüştür.132 AB, ABD’de gerçekleştirilen saldırılar sonrası, teröre bakışını yeniden gözden geçirme gereği duymuş ve teröre ilişkin mevcut düzenlemelere ek düzenlemeler yapmıştır. Bunlardan, AB Komisyonu’nun sunduğu tutuklama ve iade emri uygulaması önerisini, bir de 19 Eylül 2001 tarihli Terörle Mücadele Konusundaki Çerçeve Kararı’dır133. Belçika’nın başkenti Brüksel’de olağanüstü bir toplantı gerçekleştiren AB Adalet ve Dışişleri Bakanları, AB Komisyonu’nca önerilen terörizme ilişkin bir tanım ve yaklaşım belirlenmesiyle, özellikle, teröristleri hedef alan Avrupa çapında bir arama ve tutuklama emri uygulanması yönündeki kararları onaylamıştır. Toplantıda, AB Dönem Başkanı Belçika’nın Dışişleri Bakanı: “Bu toplantı, her şeyden önce, ABD’yle dayanışma göstergesidir. 131 Metni için bkz., Official Journal of the European Communities, C.340, 11.11.1997, s.145 – 172. 132 Metni için bkz., “Council Act of 27 September 1996 Drawing Up The Convention Relating to Extradition between The Member States of The European Union”, Official Journal of the European Communities , c.313, 23.10.1996, s.11. 133 Metni için bkz., Proposal for a Council Framework Decision, Commission of the European Communities, Brussels, www.europa.eu.int, 19.09.2001. 59 Avrupalı bakanlar terörizmin her türünü kınamaktadırlar”134 demiştir. İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw ise, “Bu, özgürlük, demokrasi ve uygarlığa yönelik bir saldırı”135 olduğunu söylemiştir. AB Bakanları, özellikle, sınırlarına ilişkin sıkı önlemler uygulanmasını da kararlaştırmışlardır. Bu çerçevede, ABD’dekine benzer olaylar sonrasında, Birlik sınırları hemen kapatılarak denetimsiz dolaşıma olanak sağlayan Schengen Sistemi askıya alınacaktır. Europol bünyesinde anti – terör birimi oluşturulacaktır. Ayrıca, hedefler arasında bir terör envanteri oluşturmak da yer almıştır. Polis birimleriyle istihbarat birimleri arasında bilgi alışverişinin sıklaştırılması ve silah, patlayıcı madde gibi terör eylemlerinde kullanılan unsurların belirlenmesini sağlayan sitemler daha da geliştirilecektir. AB, her yıl Birlik Sınırları içindeki terör örgütlerinin listesini hazırlayacaktır. Terörle mücadeleye ilişkin ulusal düzenlemeler de masaya yatırılacaktır. ABD’yle sıkı işbirliğine gidilerek terörist organizasyonların belirlenmesi de, Birliğin öncelikleri arasında yer almaktadır. Ancak, AB bakanları, ABD’de uygulanan ve yasaklanması gereken örgütleri içeren terör listesinin bir benzerinin Birlik için, oluşturulmasına yönelik İngiltere’nin yaptığı öneriye başlangıçta sıcak bakmamışlardır.136 21 Eylül 2001 tarihinde, yapılan olağanüstü Zirvede, BM Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği 1368 sayılı kararın 3.maddesi çerçevesinde ABD’nin, 11 Eylül saldırılarına karşı Afganistan’a karşı operasyonların yasallığı tanınmış ve BM çerçevesinde terörizme karşı en geniş koalisyon oluşturma çağrısı yapılmıştır. 134 Aynı yer. 135 Aynı yer. 136 Milliyet Gazetesi, 21.09.2001. 60 Bu yeni düzenlemeler, bir anlamda mevcut hükümlerin sıkılaştırılması anlamına da gelmiştir. Bunlarla, bir AB ülkesinde suç işleyen kişinin aranması durumunda, tüm üye ülkelerde aynı sıfatla aranacağı ve aynı şekilde yargılanıp cezalandırılacağı hükmü getirilmekte, üye ülkelerin terörizmle mücadele ilişkin etkili ceza kanunlarına sahip olmaları ve terörizme karşı uluslararası işbirliğini güçlendirici önlemler alınmasının hayati öneme sahip olduğu vb. hükümler teklif edilmektedir. Kararda; hangi hedefe yönelik olursa olsun terörün temel insan haklarını hedef aldığı için, hiçbir şekilde haklı yanı olmadığı belirtilmiştir.137 AB, ABD’de uygulanan yöntemin bir benzerini yürürlüğe sokarak, Birlik çapında bir terörist örgütler listesi oluşturma kararı almıştır. Bu karar çerçevesinde, güvenlik ve istihbarat birimleri bir araya gelerek, hangi grupların “terörist” niteliğinde sahip olduklarını belirleyeceklerdir. Belirleme sonucu, bu grupların AB sınırları içinde faaliyetlerine ve örgütlenmelerine izin verilmeyecektir.138 Tüm dünya devletlerinin yüzlerce insanın ölümüne yol açan bu korkunç olayları kınamasından, tepki göstermesinden farklı olarak İngiltere, bir AB üyesi olma sıfatının yanında “doğal müttefik” olma sıfatıyla da, ABD’nin Afganistan’a daha sonraları göndereceği birliklere katılarak, ABD’nin sonuna kadar yanında olduğu göstermiştir. İngiltere’nin AB’den bağımsız olarak Afganistan’a gönderilen güce katılması bazı çevrelerde AB’nin etkinliği konusunda tartışmalara yol açmıştır. Saldırılardan sonra, AB olayları kınamıştır. Ama, daha sonra Alman 137 Proposal for a Council Framework Decision, Commission of the European Communities, Brussels, 19.09.2001. 138 Milliyet Gazetesi, 23 Eylül 2001. 61 Hükümeti’nin olaylara karışan kişilerin Almanya ile bağlantılarının olduğunu üzülerek, açıklaması ile Avrupa Devletleri’nin özgürlükler adına serbest bir ortam yaratması tartışılmaya başlanmıştır. AB, daha önceleri terör konusunda kararlı ve istikrarlı bir politika uygulamaktan kaçınmıştır. Teröristin destekçisi olan özgürlük savaşçısı söylemi ve terörizm ile insan hakları arasında kesin bir sınır çizememe sorunu, teröristler tarafından sürekli olarak kullanılmıştır. AB’de bu hataya düşmüş ve insan hakları söylemi altında teröristleri zaman zaman koruyucu bir tutum içerisinde olmuştur. ABD’ye yapılan saldırı karşısında daha dikkatli olunması gerektiği anlaşılmıştır. Tüm bu olanlardan sonra, AB terör konusunda daha farklı bir bakış açısı takınmıştır. Terör konusunda pek fazla bir girişimi olmayan AB, artık terörü insanlığın bir ortak sorunu olarak kabul etmeye başlamıştır. AB Komisyonu, bu konuda iki önemli adım atmıştır. Bir yandan terör eylemi olarak değerlendirilen eylemlerin kapsamlarının genişletilmesini, diğer yandan teröristlere yönelik Avrupa çapında tutuklama emri uygulamasını önermiştir.139 Bünyesinde terör amaçlı saldırıları, normal bir suç olarak gören ve terör kapsamına almayan ülkeler bulunan AB’de, bundan böyle terörist, her üye ülkede “terörist” olarak algılanacaktır. AB, terörizmin kapsamını bireyler ya da gruplar tarafından, bir ya da birden fazla ülkeye, o ülkenin kurumlarına ve/veya halkına karşı tehdit oluşturmak ya da siyasi, ekonomik, sosyal yapılarına zarar vermek ya da yok etmek amacıyla, girişilen eylemler olarak belirlemiş, bir terörist grupla bağlantılı eylemleri de ceza kapsamına almıştır. Teröristlere yardım ve yataklığa 139 Proposal for a Council Framework Decision on Combating Terrorism, www.europa.eu.int, 29.09.2001. 62 da, ceza verilmesi gündeme gelmiştir.“Hafif eylemler için en az iki yıl, sonuçları ağır olan eylemler için asgari yirmi yıl ceza öneren AB Komisyonu, özellikle, belirli gruplara yönelik eylemlerle son derece acımasız nitelikli eylemlerin affedilmeyeceği sinyalini vermiştir.140 Bu çerçevede, devlet ve hükümet başkanları, bakanlar, milletvekilleri, yerel ya da bölgesel yöneticiler, yargıçlar, savcılar, adlı yetkililer, cezaevi yetkilileri ve polise yönelik her türlü saldırı, “terör eylemi” sayılacaktır. AB Komisyonu tarafından atılan ikinci adım, terörizm ve uluslararası organize suç eylemlerine katılanlara yönelik olarak, AB çapında bir tutuklama ve iade emri uygulanmasını getirilmesidir.141 Bu çerçevede, bir AB ülkesinde suç işleyen ve belli bir suçla aranan kişi, her Birlik ülkesinde aynı sıfatla aranacaktır. Yargılanması ve cezalandırılması da, her üye ülkede yanı şekilde olacaktır. Bu öneriyle, bazen yıllar süren iade sürecinin zorlukları ortadan kaldırılacaktır.142 Avrupa Konseyi, kararları ile teröre karşı uluslararası önlemler alan etkin bir bölgesel kuruluştur. Avrupa Konseyi Danışma Meclisi, 1973’te aldığı 703 sayılı kararı ile uluslararası terörün bir suç olduğunu belirtmiş ve “teröriste ya ceza ver, ya da iade et” kuralı desteklemiştir. Konsey’in 1974 tarihli 3 sayılı tavsiye kararı, uluslararası terörizm konusunda önem taşımaktadır. Bakanlar Komitesi'nin, 15 Ocak 1982 tarihli, 1 sayılı tavsiye kararı ile terör fiillerinin kavuşturulması ve cezalandırılması ile ilgili tavsiye kararı, 28 Nisan 1982 tarihli ve 941 sayılı tavsiye kararı, Avrupa Konseyi İstişari Asamblesi'nin 1984'de benimsediği Avrupa'da 140 Akşam Gazetesi, 20.09.2001. 141 Proposal for a Council Framework Decision on the European Arrest Warrant and the Surrender Procedures between the Member States, www.europa.eu.int, 29.09.2001. 142 Milliyet Gazetesi, 20.09.2001. 63 Terörizme Karşı Demokrasinin Savunulması konusundaki 1982 sayılı kararı, 1984'de Madrit'te toplanan Adalet Bakanları 14.konferansında ele alınan Terörizm ve Uluslararası Organize Suçlara Karşı Mücadele İşbirliği’ne ilişkin 4 sayılı karar önem taşımaktadır. Hukuki anlamda bağlayıcı olmayan, fakat siyasi ve ahlaki bakımdan bağlayıcı sayılan soft law türkçesi ise, “esnek hukuk” olarak adlandırılan kurallar içerisinde AGİT (1995 öncesi AGİK), önemli bir yer tutmaktadır. 1975 Helsinki Nihai Senedi’nde, devletlerin terörist eylemlere doğrudan ya da dolaylı şekilde yardım etmekten kaçınacakları vurgulanmaktadır. 1983 Madrid Belgesi’nde, toplantıya katılan devletler, uluslararası ilişkilerde şiddet kullanılması dahil terörizmi kınamakta; terörizmin masum insanların canına kastettiğini, insan haklarını ve temel özgürlükleri yok ettiğini belirtmekte; terörizmle mücadele için ikili ve çok taraflı işbirliği özendirilmekte; ülkeler kendi topraklarının terör eylemlerinin hazırlanması, düzenlenmesi konusunda kullanılmasına, bunları yapanların orada barındırılmasına izin vermeyeceklerini belirtmekte; bu eylemlerin finanse edilmeyeceği, teşvik olunmayacağı ya da hoş görülmeyeceği vurgulanmaktadır. 1989 Viyana İzleme Belgesi, terörizmi kınamakta, teröristlerin taleplerine karşı direnme gösterilmesi politikası izlenmesini tavsiye etmekte, terörizm konusunda bilgi alışverişi dahil ikili ve çok taraflı işbirliği yapılmasını, diplomatik ve konsolosluk misyonlarının ve bunların personelinin güvenliğinin sağlanmasını ve terörist eylemlerin önlenmesi için gereken önlemlerin alınmasını istemekte; terör eylemlerine karışanların sınır dışı edilmesi ve yargı önüne çıkarılması, 64 birden fazla ülkenin hükümranlığının söz konusu olduğu durumlarda uluslararası sözleşmelere uygun hareket edilmesinin gereğini vurgulamaktadır. 1990 İnsan Boyutu Konulu Kopenhag Toplantısı Belgesi’nde, kendi ülkesinin ya da bir başka ülkenin düzenini yıkmaktan vazgeçmeyi reddeden şiddet yada terörizm kınanmakta ve ülkenin bununla mücadeledeki sorumlulukları vurgulanmaktadır. 1990 Paris Senedi, terörizmin her türlüsünü kınamakta ve terörle mücadelede işbirliğini öngörmektedir. 1992 Helsinki Belgesi de, her türlü terör eylemini kınamakta, AGİÖ çerçevesinde terör konusunda alınan kararları yenilemektedir. 1994 Budapeşte Belgesi, terörizmin hiçbir şekilde haklı görülemeyeceğini, terörizmin desteklenmeyeceğini, onunla mücadele için işbirliği yapılacağını vurgulamakta, teröristlerin yargılanması ve sınır dışı edilmesi konusundaki uluslararası sözleşmelere uyulacağı yenilenmektedir. 1996 Lizbon Belgesi, terörizm, örgütlü suç, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, kontrolsüz göç ve çevre kirliliğinin AGİÖ üyelerinin ortak sorunu olduğunu belirtmektedir. Vesikanın "Silahların Denetimi" bölümünde terörizmin her çeşidi ile mücadele edileceği vurgulanmakta, "Güvenlik İşbirliği" bölümünde de terörizmle mücadele konusunda uluslararası camianın aldığı önlemleri tamamlayıcı tedbirler alınacağı belirtilmektedir. AGİK Belgeleri’nde “güvenlik” ve “insan hakları” kavramı arasında bir denge kurulmaya çalışılmış ve 1989 tarihli AGİK Viyana Kapanış Bildirisi’nde, bütün terör suçlarının kınanması ve terörün hiçbir şekilde haklı görülemeyeceği karara bağlanmıştır. Uluslararası alanda terörizme karşı mücadelede AGİT 65 tarafından, 1992’de Helsinki’de kabul edilen bildiri, önemli bir adımı teşkil etmiştir. Bahse konu, bildiriye imza koyan ülkeler: “Terörizme karşı uluslararası alanda terörizmin tüm eylem, metot ve uygulamalarını koşulsuz olarak kınadığımızı yeniden ifade ediyoruz. Güvenlik, demokrasi ve insan haklarına yöneltilen bu tehdidi ortadan kaldırmak için, gösterdiğimiz işbirliğini artırmaya kararlıyız. Bu amaçla, diğer ülkelerdeki terörizm hareketlerini destekleyen, kendi ülke topraklarımızdaki suça yönelik etkinlikleri engelleyecek önlemleri alacağız. Terörist faaliyetler ile ilgili bilgi alışverişini destekleyeceğiz. Uygun durumlarda diğer türden etkin işbirliği yollarını arayacağız. Ayrıca, bu konudaki uluslararası zorunluluklarımızı ulusal bir düzeyde yerine getirmek üzere gerekli adımları atacağız.”143 İfadesi ile terörizmle mücadele etmeyi kabul etmişlerdir. 4.Uluslararası Terörizm ve BM Antlaşması’nın Ortak Güvenlik Sistemi BM Antlaşması’nın “Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Durumunda Yapılacak Hareket” başlığını taşıyan VII.Bölümünün 39.maddesine göre, Güvenlik Konseyi, uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edildiği, uluslararası barış ve güvenliğin bozulduğu ya da bir saldırı fiilinin gerçekleştiği hususunda tespitler yaparsa, silahlı kuvvet kullanılmasını da içeren tedbirler alma imkanına sahiptir. Saldırının ne olduğuna gelince, BM Antlaşması’nda saldırının tanımına ilişkin bir 143 OSCE Commitements Regarding Terrorism, DİB Web Sayfası. 66 hüküm yoktur. Buna karşılık BM Genel Kurulu 1974’de 3314 sayılı kararı ile saldırının tanımını yapmıştır.144 BM Antlaşması’nın VII.Bölümü anlaşmazlık çözümüne ortak güvenlik yaklaşımını getirmektedir. Kuvvet kullanmasının BM Antlaşması ile yasaklanmasının en doğal ve mantıklı sonuçlarından birisi, BM’nin otoritesi altında barış ve güvenliği korumak veya yeniden kurmak amaçlarına yönelik olarak birlikte kuvvet kullanılmasını sağlayan, 1945’te kurulan bir ortak güvenlik sisteminin oluşturulması olmuştur.145 Bu ortak güvenlik sisteminde, saldırganlığın önlenmesi, hukuki olmayan yollarla kuvvete başvurmanın önlenmesi temel amaçtır. Bu sisteme bağlı olan tüm devletler uluslararası bir örgüt oluştururlar. Sisteme taraf olanlar, bu devletin siyasi yapısına ya da coğrafi yerine bakmaksızın saldıran devleti yenilgiye uğratmak için, hep birlikte hareket edecektir ve bunun için gerekli görülebilecek her türlü araca başvurabilecektir.146 BM Antlaşması’nın önemi, uluslararası toplumda bir ortak güvenlik sistemi kurmayı amaçlamasından kaynaklanmaktadır.147 Fakat, BM’nin çalışabilmesi, VII.bölüm çerçevesinde hareket edebilmesi için, BM Güvenlik Konseyi’nin sürekli üyelerinin Amerika Birleşik Devletleri, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, şimdi ona halef olarak Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’nın anlaşabilmeleri gerekmektedir. Eğer bu devletler anlaşırsa, terörist faaliyetlere karşı BM’nin ortak 144 Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, Dünyada ve Türkiye’de Terör, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Bankası, Eylül 2002, s.202. 145 Funda Keskin, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve BM, Ankara, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Mayıs 1998, s.136. 146 Aynı yer, s.150. 147 Sevin Toluner, “Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası’ndaki Yargı ve Meşru Müdafaa Hakkı”, Mahmut R.Belik’e Armağan, İstanbul 1993, s.396. 67 tedbirler alabilmesi mümkündür.148 Fakat, daimi beş üyesi, Güvenlik Konseyi’nin karar verme aşamasında zorla yaptırıma ilişkin veto hakkına sahiptirler.149 Ortak güvenlik sistemi için üç şart aranmaktadır: birinci, kuvvet kullanma yetkisi kişilerden alınması; ikincisi, kuvvet kullanma yasağını ihlal edene karşı diğer kişiler harekete geçmeyi taahhüt etmesi; üçüncü ise, kuvvet kullanana karşı harekete geçme yetkisi, kişilerden alınıp merkezi bir otoriteye verilmesidir.150 Saldırganlığı önleyecek gerekli her türlü harekat yapılacaktır; diplomatik yaptırımlar, ekonomik yaptırımlar ve gerekirse askeri yaptırımlara başvurulacaktır. Uluslararası topluma yönelik bir saldırganlığın mevcut olup olmadığını; varsa, bunun için alınacak tedbirleri belirleyecek bir sistem oluşturulacaktır. Uluslararası terörizm, insanların barış ve güven içinde birlikte yaşamını tehdit etmekte ve çoğunlukla bar ya da birkaç ülkenin bütünlüğünü hedef almaktadır. Bu nedenle, uluslararası terörizmle BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi tarafından uluslararası barışın korunması adına Birleşmiş Milletlerin en önemli görevi olarak kabul edilmiştir.151 BM Antlaşması’nın 39.maddesine göre, “barışı tehdit ya da ihlal edici veya saldırı niteliğinde bir eylemin bulunup bulunmadığını, Güvenlik Konseyi saptar ve uluslararası barış ve güvenliğin 148 Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, s.202. 149 BM Antlaşması’nın 27.maddesine göre, her oylamada karar alma sayısı on beş üyede dokuz iken, usule ilişkin olmayan konularda bu dokuz oy içinde beş sürekli üyenin oyunun da bulunması gerekir. Ancak bir sürekli üyenin çekimser kalması olumsuz oy olarak değerlendirmektedir. Sürekli üyelerden birisinin aleyhte oy kullanması halinde ise, Güvenlik Konseyi karar veremez. Buna veto hakkı denmektedir. Funda Keskin, a.g.e., s.152. 150 151 Sevin Toluner, a.g.m., s.396. Bkz., www.un.org, 09.12.1994. 68 korunma önerilerde bulunur ya da madde.41 ve 42 uyarınca dünya barışı ve uluslararası güvenliğinin korunması veya tesisi amacıyla hangi tedbirlerin alınacağını belirtir.” Özetle, 39.madde Güvenlik Konseyi’ne iki işlev yüklemektedir: Önce bir barışa yönelik tehdit, barışın bozulması veya saldırı eylemi olup olmadığını belirleyecektir. Sonra da, durum hakkında tavsiyede bulunabilecek ya da alınacak önlemleri saptayabilecektir. Yani, Güvenlik Konseyi, 39.maddede sayılan durumları gerçekleştiğini saptasa bile, zorlama önlemlerine başvurmak zorunda değildir. Tarafların uyuşmazlıklarını çözmeleri için tavsiyelerde bulunabilir ya da alınacak önlemleri saptayabilir. Bu tercih yapma imkanı, alınacak önlemlerin belirlenmesi için Güvenlik Konseyi’nde ikinci bir oylama yapılması gerektiği anlamına gelmektedir. Beş sürekli Güvenlik Konseyi üyesi, 39.maddede sayılan durumlardan birinin saptanmasından sonra, bir de zorlama önlemi alınıp alınmayacağı konusunda ikinci bir veto hakkına sahip olurlar.152 Güvenlik Konseyi, BM Antlaşması’nın 39.maddesindeki normatif unsur alternatiflerinden hemen hemen yalnızca “barış ve güvenliğin tehdit edilmesi” kavramını kullanmıştır.153 Bu zamana kadar BM Güvenlik Konseyi, defalarca devlet sponsorlu ve devlet destekli terörizmi 39.maddesinin çerçevesinde “uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit” olarak nitelendirmiştir.154 152 Funda Keskin, a.g.e., s.140-141. 153 Bkz., 21 Haziran 2001 tarihli S/RES/1357 (Bosna-Hersek hakkında) ve 30 Temmuz 2001 tarihli S/RES/1363, (Afganistan hakkında). 154 Mark B. Baker, “Terrorism and the Inherent Right of Self – Defence: A Call to Amend Article 51 of the United Nations Charter”, Houston Journal of İnternational Law, C.10 S.1, 1987, s.27. 69 1979 yılına kadar BM Genel Kurulu’nda terörizmi kınayan herhangi bir karar benimsenmemiş, o yıl imzalanan Rehine Alınmasına Karşı Uluslararası Sözleşme ile, temel özgürlükler adına insan hayatını tehlikeye atan tüm terörist eylemlerin kararlı bir biçimde suçlanacağı kararlaştırılmıştır.155 1985 yılında, BM, bir adım daha atarak, sözü edilen Sözleşme’ye ek olarak, Terörist Nitelik Taşıyan Suç Eylemleri başlıklı bir kararı benimsemiştir. Bu kararda, terörist faaliyetlerin her ne zaman ve her kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin bir suç olduğu kabul edilmiştir. Sayılan bu kararlarda, her ne kadar terörizm, bir kavram olarak kabul edilmişse de, tanımı konusundaki belirsizlik hala sürmekte; bu durum ise, terörün tüm devletlerce ya da devletlerin çoğunun kabul edeceği uluslararası düzeyde genel bir kabul gören Uluslararası Ceza Hukuku’nun bir parçası olarak suç teşkil etmesini ertelemektedir. Terörizm ve insan hakları arasında ilişki, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 30.maddesinde bulunmaktadır. Beyanname’de yer alan hak ve hürriyetlerin bir devlet, zümre veya fert tarafından yok edilmesini günden bir faaliyete girişmeye veya bilfiil bunu işlemeye herhangi bir hak gerektirir biçiminde yorumlanamayacağı hükme bağlanmıştır. Bundan başka, İnsan Hakları Dünya Konferansı’nca kabul edilen Viyana Bildirisi’nde terörün insan haklarını ihlal ettiği belirtilmektedir.156 Bu anlayış, BM organlarınca ve diğer uluslararası örgütlerce kabul edilen birçok kararda da tekrar edilmiştir. 23 Aralık 1994 ve 22 Aralık 1995 tarihlerinde, BM Genel Kurulu’nca benimsenen insan hakları ve terörizme ilişkin 155 İnternational Convention Against the Taking of Hosteges, adopted by the General Assembly of the United Nations on 17 December 1979, www.untreaty.un.org, 29.09.2001. 156 World Conference on Human Rights, Vienna, Austria, 14 – 15 Haziran 1993, www.un.org, 29.09.2001. 70 kararlarda,157 terörist grupların insan hakları ihlallerini yaygınlaştırmaları, şiddet ve terör eylemlerinin ayrım gözetmeden ve rasgele masum ve sivil insanları hedef alması kınamıştır. Devletlerin, bu eylemlerin önlenmesine ilişkin olarak, insan haklarının uluslararası standartlarını göz önüne alarak terörle mücadele ve terör eylemlerinin ortadan kaldırılması için, nerede olursa olsun ve kim tarafından işlenmişse işlensin gerekli ve etkili önlemleri almaları çağrısında bulunulmuştur. 11 Eylül 2001’de, New York’ta gerçekleştirilen eylemlerden sonra, BM Güvenlik Konseyi, 12 Eylül 2001 tarihli 1368 sayılı kararı benimsemiştir. Güvenlik Konseyi, ABD’deki eylemleri kınayan bu kararında, uluslararası toplumu, terörizmle mücadelelerde uluslararası işbirliği konusunda ilkeler getiren 10 Ekim 1999 tarihli 1269 sayılı ve 12 Eylül 2001 tarihli 1368 sayılı Güvenlik Konseyi kararlarının tam uygulanması için, daha fazla gayret göstermeye davet etmiştir. Kararın ilk başında da, belirtildiği üzere, ABD’’ye yapılan terörist saldırının barış ve güvenliği tehdit ettiği saptanmıştır. Güvenlik Konseyi, 1992 yılında aldığı 731 sayılı kararında da yine bir Pan Amerikan uçağına yapılan saldırı dolayısıyla aynı saptamayı yapmıştır. 731 sayılı kararın 6.paragrafında Libya Hükümeti’ne yönelik, bir ülkenin başka bir ülkeye karşı terörist saldırı organize etmesi, teşvik etmesi veya desteklemekten kaçınması gerektiği hatırlatılmakta, bu durumların gerçekleşmesi halinde kuvvet kullanımı tehdidinin oluşacağı hatırlatılmaktadır. 1999 yılında alınan 1267 sayılı karar, Afganistan’daki durum göz önüne alınarak, VII.Bölümün uygulanmasını gündeme getirmesi açısından önemlidir. Yine 1998 yılında 1274 sayılı kararla uluslararası terörizmin, barış ve güvenliği 157 Metni için bkz., Human Rights and Terrorism, A/RES/49/185, 23 Aralık 1994, www.un.org, 29.09.2001. 71 tehdit edebileceği belirtilmiştir. 2000 yılında alınan 1333 sayılı kararda Usame bin Ladin ve ortakları tarafından 7 Ağustos 1998 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde Nairobi, Kenya, Dar es Salaam ve Tanzanya elçiliklerinin bombalanmasında uluslararası barış ve güvenliğin bozulduğu tekrarlanmıştır.158 Güvenlik Konseyi’nin Afganistan’daki Taliban rejiminin hukuka aykırılığı ve1333 sayılı karar dikkate alındığında, BM sadece karar almakla yetindiği ortaya etkili bir yaptırım sistemi koyamamasının sıkıntıları ortaya çıkmaktadır. 1995 yılında, ABD’nin çabaları sonucunda, BM tarafından terörizmin yasadışı ve nefret verici olduğu ilan edilmiş ve 49/60sayılı BM Genel Kurulu kararı ile Uluslararası Terörizmin Yok Edilmesi İçin Önlemler kabul edilmiştir.159 Bu karar bütün üye devletler için bağlayıcı olmamakla birlikte, kabul edilme oranının oldukça yüksek olması dikkat çekicidir. ABD, 1996 yılında, İran, Irak, Libya, Kuzey Kore, Sudan, Suriye ve Küba olmak üzere yedi ülkeyi, teröre destek sağlayan ülkeler olarak ilan etmiş ve “Kara Liste”ye almıştır.160 Bu devletlerden İran, Irak, Sudan ve Libya ABD ulusal menfaatlerini doğrudan tehdit eden terörist faaliyetleri destekledikleri için bu listede yer almıştır. Diğer üç ülkeden; Küba, Latin Amerika’daki terörist gruplara sağladığı destekten, Kuzey Kore ise Güney Kore’ye ait bir uçağın bombalanmasından, Suriye ise PKK terör örgütü dahil olmak üzere, birçok terör örgütünün ülkesinde barınmasına izin vermesinden dolayı “Kara Liste”ye alınmıştır. 158 Carsten Stahn, “Security Council Resolutions 1368 (2001) and 1373 (2001): What They Say and What They Do Not Say”, European Journal of İnternational Law Discussion Forum, www.interrights.org, 15.05.2002. 159 Christopher C. Joyner, “İnternational Terrorism and U.S. Policy: Threat and Response”, www.igc.apc.org, 22.09.2002. 160 Aynı yer. 72 New York’taki saldırılardan sonra, BM Güvenlik Konseyi toplanarak, New York’ta meydana gelen saldırıların uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiğini hüküm altına almıştır.161 BM Güvenlik Konseyi’nin bu tespiti, ona ortak güvenlik sistemi çerçevesinde tedbirler alma imkanı vermekteydi. Bu tespit yapılmış fakat, bu tespitten daha ileri bir adım atılmamıştır. BM tespiti yaptıktan sonra, silahlı güç kullanılması için karar alma imkanı varken, bu kararı almamış, sadece bu tespiti yapmıştır.162 161 UN. Doc.S/RES/1368, 2001. 162 Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, s.202-203. 73 III.DEVLETLERİN TEK – TARAFLI ÖNLEMLERİ. A.Zararla – Karşılık Zararla – karşılık, bir zorlama yöntemi olarak uzun bir geçmişe sahiptir. Zararla – karşılık yönteminin kökleri Orta Çağ’a kadar inmektedir. Hukuki bir zararla – karşılığın temel koşulları, Portekiz Angolası’ndaki 1914 tarihli Naulila olayına ilişkin olarak 1928 tarihli Portekiz – Alman Hakemlik Mahkemesi’nin kararı tarafından ortaya konmuştur.163 Zararla– karşılık, “bir devletin, diğer bir devlete karşı, uluslararası hukuka aykırı kendi kusurlu fiili ile yarattığı uyuşmazlığın tatminkar bir çözümüne rıza göstermesi için, bu ikinci devleti zorlamak amacıyla istisnaen izin verilen, aksi halde illegal olan haksız bir fiildir”164. Zararla – karşılık fiilini hukuki bir esasa dayandırma çabaları iki temel fikre dayanmaktadır. Bunlardan ilki, devletlerin yaygın olarak zararla – karşılık fiiline başvurmalarını hareket noktası olarak almaktadır. ortak İkincisi ise, BM güvenlik sisteminin etkili olarak 163 Ekim 1914’de, I.Dünya Savaşı sırasında Portekiz’in henüz tarafsız olduğu bir dönemde, Güney Afrika sömürgesinde görevli olan üç Alman vatandaşı Portekiz sömürgesi olan Angola’da öldürülmüştür. Diğer ikisi ise, bir Portekiz sınır karakoluna hapis edilmiştir. Güney Batı Afrika’nın Alman koloni komutanı bir zararla – karşılık hakkına dayanarak Portekiz kolonisi Angola’ya saldırıp bazı yerleri imha edilmesi emrini vermiştir. Akabinde, Portekiz geri çekilmek zorunda kalmış ve küçük çaplı yerleri ayaklanmaları ve yağmalama olayları meydana gelmiştir. Geniş bilgi için bkz., Funda Keskin, a.g.e., s.96. 164 L. Oppenheim, “Disputes, War and Neutrality”, İnternational Law, C.2, 1952, s.136; Sertaç Hami Başeren, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2003, s.151. 74 çalışamamasından yola çıkmaktadır.165 Meşru müdafaa hakkının amacı korunmaktır ise, zararla – karşılığın amacı ise cezalandırmaktır.166 Zararla – karşılıkta hem kuvvet kullanılan, hem de kullanılmayan yöntemlere başvurulabilir. Kuvvet kullanılmıyorsa, bir antlaşma ya da yapılageliş kuralını uygulamamak veya yabancıların toplu halde sınır dışı edilmesi gibi yöntemler içerebilir. Kuvvet kullanılıyorsa, abluka, ambargo, kuvvet çıkarma, işgal ve bombardıman örnek olarak sayılabilir. Fakat, bunlarla sınırlı değildir. Uluslararası hukukta belli zararla – karşılık yöntemlerinin kullanılması gibi bir şart içermemektedir. Devlet, dilediği yolu seçebilir, hatta daha önce hiç kullanılmamış bir yol da tutabilir.167 Bugün uygulanan uluslararası hukuka göre, zararla – karşılık önlemine başvurulabilmesi için, birtakım koşulların yerine gelmesi gerekmektedir. Bu koşulların en önemlisi, zararla – karşılık tanımından da anlaşılacağı gibi, uluslararası hukuka aykırı bir fiil karşılık olarak zararla – karşılık önlemine başvurulabilmesidir.168 Zararla – karşılık önlemine başvurulmasında ikinci koşul, bunun uluslararası hukuka aykırı fiil işlemiş devlet ile bu fiilden zarar gören devlet arasında gerçekleştirilmesidir. Uluslararası hukuka aykırı bir fiil yoksa, zararlakarşılık da olmaz. Böylece, en başta, zararla – karşılık önlemi yalnızca haksız fiili işleyen devlete karşı yöneltilebilecek ve üçüncü devletleri hiçbir biçimde 165 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, Ankara, Turhan Kitapevi, III kitap, Ekim 1999, s.207. 166 Neil C. Livingstone, “Proactive Responses to Terrorism: Reprisals, Preemption and Retribution”, İnternational Terrorism: Characteristics, Causes, Controls, ed. Charles W. Kegley, New York, University of South Carolina, St. Martin’s Press, 1990, s.220. 167 Funda Keskin, a.g.e., s.95. 168 Hüseyin Pazarcı, a.g.e., 207. 75 etkilemeyecektir. Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası’nın169 kararında, eğer gerçekseler Nikaragua’nın eylemlerinden zarar görme durumunda olan El Salvador, Honduras ve Kosta – Rika’nın, bu eylemlere karşı-önlemler aracılığıyla cevap verme hakkının bulunduğunu ve ABD’nin böyle bir hakkı olmadığını bildirmektedir.170 Zararla– karşılık üçüncü koşul, bu önlemin haksız fiil ölçüsünde olmasıdır. Yine, Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası ile ilgili kararında karşı – önlemlerin orantılı olması üzerinde de durmaktadır. Ancak, bu ölçülülük tam aynılık ya da yöntem olarak aynı önlemler olmasını gerektirmemektedir. Zararla – karşılık uygulanmasında dördüncü koşul, uluslararası hukukça yasaklanan bir biçimde karşılık verilmesinin kabul edilmesine rağmen, bu önlemin ilke olarak kuvvet kullanılmasını içermemesi olmaktadır. BM Antlaşması’nın 2/4 maddesinin kuvvet kullanımını BM amaçları ile uyuşmaz bularak kuvvet kullanımını yasaklamasından beri, zararla – karşılık yollarının da kuvvet kullanımını içermemesi gerektiği öğretide ağırlıklı bir eğilimi oluşturmaktadır.171 Naulilaa Davası’na ilişkin olarak Hakemlik Mahkemesi tarafından ortaya konan bu koşullara, uluslararası örf ve adet hukuku tarafından hukuki zararla – karşılığın olması gereken başka koşullar eklenmiştir. Bu koşullar arasında: eylemin bir son çare olarak gerçekleştirilmesi; zararla – karşılığın tazminat ya da davranış değişikliği şeklindeki istekler karşılığında sona ermesi; eylemin üçüncü 169 Millitary and Paramillitary Activities in and Against Nicaragua (Nicaragua America), Judgment, I.C.J. Reports, 27.06.1986. 170 171 Hüseyin Pazarcı, a.g.e., 207. K. J. Partsch, “Reprisals”, Encyclopedia, C.9, s.332. 76 v.United States of devletlere zarar verilmemesi ve zararla – karşılığa bir önceki hukuki zararla – karşılığa cevap olarak başvurulmamasıdır.172 Askeri hareketin değerlendirmesinde, ilk önce uluslararası ilişkilerde ilke olarak güç kullanım yasağını (BM Antlaşması’nın 2/4.maddesi) hatırlamakta yarar vardır. Buna göre, BM üyeleri uluslararası ilişkilerde güç tehdidi ve kullanımından kaçınmakla yükümlüdürler. Bunun istisnası BM Antlaşması’na göre yalnızca bireysel ve kolektif müdafaa hakkı (BM Antlaşması’nın 51.maddesi) ile BM Güvenlik Konseyi’nin açık yetkilendirmesine gereksinim duyan ortak güvenlik önlemleri (VII.Bölüm) oluşturmaktadır.173 Silahlı zararla – karşılık fiilini, özel olarak terörizme karşı savaşta hukuka uygun gören görüşlere katılmak birçok nedenden dolayı mümkün değildir. BM Antlaşması, silahlı zararla – karşılık fiilini yasaklamakta ve BM organlarının çeşitli uygulamaları silahlı zararla – karşılık yöntemini yeniden canlandırmasını reddetmektedir.174 New York ve Washington’a düzenlenen saldırılar bakımından da, BM Antlaşması’nın kuvvet kullanma yasağını zayıflatmanın bir gerekçesi yoktur. Yakın zamanlara kadarki, uluslararası ilişkiler tarihi, insani gerekçelerle meşru göstermeye çalışıldığında bile, askeri güç kullanımının genellikle en ağır insan hakları ihlallerine neden olduğunu gösteren örneklerle doludur. Yalnızca askeri 172 Richard J. Erickson, Legitimate Use of Force Against State-Sponsored Terrorism, Washington, Air University Press, 1989, s.137 – 138. 173 Güvenlik Konseyi’nin, BM üyelerini askeri kuvvet kullanımıyla yetkilendirme uygulaması, her ne kadar BM Antlaşması’nın lafzından çıkarılamamakta ise de, BM Antlaşması’nın geliştirilmesi olarak yorumlanabilir. The Charter of the United Nations , A Commentary, 1994. 174 Neil C. Livingstone, a.g.e., s.221. 77 hedefleri vuracak biçimde “tasarlanmış” saldırılarda dahi her zaman sivil halktan insan öldürülmüş ya da sivil hedefler vurulmuştur.175 B.Meşru Müdafaa Hakkı ve Uluslararası Terörizm Her devletin doğal olarak sahip olduğu, kendisini işgal ya da saldırıdan korumak için, başvuracağı ve şartlarının oluştuğuna kendisinin karar vereceği bir hak olarak meşru müdafaa, 1928 Briand – Kellogg Paktı ile ortaya çıkmış ve ancak, 1945’ten itibaren tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.176 Uluslararası hukuk bakımından, devletlerin ülkesel bütünlüğüne, bağımsızlığına yönelik bir saldırı olması halinde, saldırıya uğrayan devletin, saldırıyı def etmek amacıyla kuvvet kullanma hakkı kabul edilmektedir. Uluslararası hukuk bakımından, kuvvet kullanımı ile yakından ilgili bir konu da, BM Antlaşması’nın 51.maddesi meşru müdafaayı düzenlemektedir. 11 Eylül saldırılarına yönelik terörist saldırılara karşı, BM Antlaşması’nın 51.maddesinin çerçevesinde meşru müdafaa hakkının kullanılabileceğini somutlaştırmış, fakat “silahlı saldırı” kavramının hukuksal anlamını kısmen açıklığa kavuşturmuştur. 175 Attack on Afghanistan, www.guardian.co.uk, 22.10.2001. 176 Funda Keskin, a.g.e., s.43. 78 1. Meşru Müdafaa Hakkının Doğal Bir Hak Olarak Tanımlanması Klasik uluslararası hukukta meşru müdafaanın olabilmesi için; “Birinci, meşru müdafaa halinde olan devletin haklarının ihlal edilmiş olması veya bu haklarının ihlali tehlikesi bulunmalıdır. İkinci, müdafaa zorunluluğu bulunmalıdır. Üçüncü, savunma eylemleri ihlalin durdurulması ve önlenmesi amacıyla sınırlı olmalıdır.”177 Fakat, BM Antlaşması’ndan önce de, devletlerin meşru müdafaa hakları, temel haklarından birisi olarak kabul edilmekteydi.178 BM Antlaşması’nın 51.maddesinde yer alan meşru müdafaa, ‘kolektif’ ve ‘bireysel müdafaa’ olmak üzere, iki şekilde düzenlenmiştir. Bireysel meşru müdafaa, BM üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliği korumak için, gerekli önlemleri alıncaya kadar, kendini savunma yetkisine sahip olmasıdır. Kolektif meşru müdafaa ise, savunma eylemine birden çok devletin katılımıyla gerçekleşen meşru müdafaa eylemini ifade etmektedir.179 BM Antlaşması’nın 51.maddesinde yer alan meşru müdafaa hakkı üç yönde gelişmiştir. Her şeyden önce, bireysel meşru müdafaanın yanı sıra kolektif meşru müdafaayı da kapsar hale gelmiştir. Yapılagelişte, kolektif meşru müdafaa hakkı diye bir hak yoktur. İkinci olarak, silahlı saldırının gerçekleştiği durumlara özgü kılınarak mümkün olduğu kadar kötüye kullanmalardan kurtarılmaya çalışılmıştır. 177 Sevin Toluner, a.g.m., s.150. 178 Erol Alpar, “Savaş Hukuku (Genel Olarak)”, SKD, C.109 S.325, 1990, s.111; Enver Bozkurt, a.g.e., s.58. 179 Ayşe Özkan, “Uluslararası Hukukta Birleşmiş Milletler ve Afganistan Operasyonu”, Avrasya Dosyası, C.23 S.1, İlkbahar 2002, s.242-243. 79 Üçüncü olarak da, Güvenlik Konseyi gerekli önlemleri alana kadar, kabul edilen bir hak olarak geçici bir nitelik kazanmıştır.180 Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası’nda181 ABD tarafından, 51.maddenin örf ve adeti kapsayan, bunun yerine geçen bir hüküm olduğu ileri sürülmüştür. Ancak, Divan Antlaşma hükümlerinden bağımsız olarak örf ve adet kurallarının varlığını sürdüreceğini, Antlaşma hükümleri ile örf ve adet hükümlerinin içeriğinin aynı olmasının örf ve adetin varlığına son vermeyeceğine karar vermiştir.182 Bu karar, günümüzde uygulanan uluslararası hukuka göre, silahlı saldırı eylemi, yoğunluk derecesi göz önünde tutulmak koşuluyla, hem bir devletin düzenli silahlı kuvvetleri ile bir başka devlet ülkesine ya da uçak ve gemilerine karşı giriştiği doğrudan silahlı eylemlerini, hem de bir devletin başka bir devlet ülkesine gönderdiği silahlı grupların dolaylı silahlı eylemlerini kapsamaktadır.183 Yani, bir devletin başka bir devlete karşı silahlı grupların göndermesi ve bu silahlı saldırının düzenli silahlı kuvvetleri ile aynı şiddet ve ölçekte olduğu halde, BM Antlaşması’nın 51.maddesinin çerçevesinde “silahlı bir saldırı” olarak kabul edilmesinde bir “ölçü ve etki” kriterine uygun olması şartı konulmuştur.184 180 Hans Kelsen, “Collective Security and Collective Self – Defence Under the Charter of the UN”, Amerikan Journal of International Law, C.XLII S.4, 1948, s.794; Funda Keskin, a.g.e., s.45. 181 Millitary and Paramillitary Activities İn and Against Nicaragua (Nikaragua v.United States of America), Judgment, I.C.J. Reports 1986. 182 Sevin Toluner, a.g.m., s.394. 183 Sertaç Hami Başeren, a.g.e., s.119. 184 Carsten Stahn, “İnternational Law Under Fire: Terrorist Acts as “Armed Attack” ; The Right to Self – Defense, Article 51 (1/2) of the UN Charter and İnternational Terrorism”, Fletcher Forum for World Affairs, C.27 S.2, 2003, s.36. 80 Güvenlik Konseyi’nin bireysel ve kolektif meşru müdafaa hakkı için bir karar alması gerekmez. Fakat, saldırıya uğrayan devlet, saldırıya karşılık oluşturan meşru müdafaa önlemlerini acil bir şekilde Güvenlik Konseyi’ne bildirmek zorundadır. Devletler, kendi savunmalarını başka devlet veya devletlerin savunmalarıyla birleştirmeyi kabul edebilirler. Güvenlik Konseyi harekete geçene kadar, BM Antlaşması’nın 51.maddesinin meşru müdafaa hakkı istisnai bir hak olması ve örf ve adet hükümlerinin içermesi gerekmektedir. Güvenliğin kapsamı, saldırgan devlet aleyhine gerekli ve orantılı bir askeri faaliyeti de içinde alacak genişliktedir. NATO gibi, BM Antlaşması ile bağdaşan müdafaa ittifakları oluşmuştur. Aslında İttifakı oluşturan devletler arasında, kolektif meşru müdafaa hakkının kullanılabilmesi için, önceden varolan akdi bir yükümlülük gerekmez.185 11 Eylül örneğinde, ABD’nin stratejik müttefiki olan İngiltere başta olmak üzere, birden çok devlet operasyonuna katılmıştır. Bu düzeydeki bir işbirliği, Afganistan operasyonunu kolektif meşru müdafaa kapsamına sokmaktadır. Aynı zamanda, 11 Eylül’ün hemen ertesinde, ABD’nin NATO Antlaşması’nın 5.maddesinde, NATO üyesi ülkelerin de, gerek operasyon safhasında gerekse uluslararası güç mutabakatına dayalı olarak, ABD’yi çeşitli şekillerde desteklemiş olmaları nedeniyle, bölgesel güvenlik örgütleriyle işbirliği halinde gerçekleştirilen kolektif meşru müdafaa tanımlaması kapsamına dahil edilebilir. Bu arada, kolektif meşru müdafaaya katılan devletlerin saldırı eyleminin doğrudan mağduru olmaları da gerekmez. Çünkü, 51.maddenin amacı ülkesel ya da bölgesel değil global 185 Nicholas Rostow, “The İntenational Use of Force After the Cold War”, Harvard İnternational Law Journal, C.32 S.2, İlkbahar 1991, s.416. 81 barış anlayışını korumaktır. Afganistan operasyonu bu bakımından da uluslararası hukuka uygunluk taşımaktadır. 2.Terörizme Karşı Meşru Müdafaa Hakkının Koşulları Devletlerin terörist faaliyetlere karşı kuvvete dayalı yanıtları, devletin tehlike içindeki vatandaşlarını kurtarılması, açık ya da örtülü operasyonlarla teröristlerin yakalanması veya öldürülmesi, terörizme destek veren devletini cezalandırılması dahil çeşitli şekiller almıştır. Bu devletler, terörizme karşı kuvvet kullanılması için, BM Antlaşması’nın 51.maddesinin somutlaşan meşru müdafaa hakkına dayandırmışlardır. Terörizme karşı meşru müdafaa hakkını kullanma konusunda uluslararası hukukun öngördüğü birtakım koşulları vardır. İlk olarak, terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin, 51.maddenin bağlamında silahlı bir saldırı olarak kabul edilmelidir.186 Fakat, ne MC Misakı’nda ne de MC sonrasında, BM Antlaşması’nın 51.maddesinin anlamında “saldırı” kavramının bir tanımı yapılmamıştır.187 BM Antlaşması’nın 2.maddesinin 4.fıkrasındaki kuvvet kullanma yasağına giren her kuvvet kullanma eylemi mutlaka meşru müdafaa hakkını kullanılması yolunu açan silahlı bir saldırı özelliği taşımaz. BM Antlaşması’nda kuvvet kullanma yasağını ihlal eden her eylemin 39.maddesinin anlamında saldırı olup olmadığı ve hangi nitelikteki kuvvet kullanma eylemlerinin meşru müdafaa yolunu açtığı açıklanmamıştır. 186 The Charter of the United Nations Charter, A Commentary, 1994, Art.151, Rn 18. 187 Mark B. Baker, a.g.m., s.33. 82 Bu bağlamda, BM Genel Kurulu’nun iki önemli kararına değinmek gerekmektedir. BM Genel Kurulu’nun 24 Ekim 1970 tarihli BM Antlaşması Uyarınca Devletler Arasında Dostane İlişkiler ve İşbirliğine Dair Uluslararası Hukuk İlkelerine İlişkin Bildirgesi’ni içeren 2625 sayılı kararına göre, “her devlet, bir başka devletin ülkesine akınlar düzenlemek amacıyla düzensiz silahlı güçler ya da çeteler örgütlemekten veya bunların örgütlenmesini teşvik etmekten kaçınmakla yükümlüdür”. Yine bu kararda, “her devlet, başka bir devletin ülkesinde iç savaş eylemleri ya da terörizm eylemleri örgütlemekten veya teşvik etmekten, bunlara yardım etmek veya katılmaktan ya da bahsedilen eylemler kuvvet kullanımı veya tehdidini beraberinde getirdiğinde, kendi ülkesinde bu eylemleri gerçekleştirecek örgütlü faaliyetleri hoş görmekten kaçınmakla yükümlüdür”.188 Saldırının tanımına ilişkin BM Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1974 tarihli 3314 sayılı “Saldırının Tanımına İlişkin Kararı”nın 3.maddesinde sayılan kuvvet kullanımı halleri, silahlı saldırı olarak kabul edilmiştir.189 Karara göre, “saldırı, bir başka devletin egemenliğine, toprak bütünlüğüne, siyasi bağımsızlığına karşı ya da BM’nin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde silahlı kuvvet kullanması” olarak kabul edilmektedir. Kararın 3.maddesinde saldırı fiilinin koşullarını oluşturan eylemler sayılmıştır. Bunlardan, ilk beş fıkrası kuvvet kullanma ile ilgiliyken, (f) ve (g) fıkrası dolaylı saldırı ile ilgilidir. Bu maddenin (f) fıkrasında, “devletin, ülkesinin bir başka devlet tarafından, bir üçüncü devlete karşı saldırı eyleminin yapılması için 188 The Declaration on Principles of İnternational Law Concerning Friendly Relations and Cooperation Among States in Accordance With the Charter of the United Nations; G.A. Resolution 2625, 24.10.1970, UN Doc. A/8028 (1970). 189 Saldırının Tanımı Kararı’nın 3.maddesinde saldırının yedi türü sayılmıştır. Metni için bkz., U.N Doc. A/9631 (1974). 83 kullanılmasına izin vermesi” ve aynı maddenin (g) fıkrasında, “devletin kendi adına, maddede sayılan eylemlerin derecesine varacak vahamette, silahlı eylemleri bir başka devlet aleyhine gerçekleştiren çete, silahlı grup, düzensiz kuvvetler ya da paralı askerleri göndermesi böyle bir eyleme esaslı şekilde katılması, saldırı fiilinin koşullarındandır”. 11 Eylül saldırılarına yönelik uluslararası yasal yanıt, kapsam ve etkileri itibariyle, büyük ölçekli şiddet içeren terörist eylemlerin devamlılık arz eden bir modelinin “silahlı bir saldırı” teşkil edebileceğine ilişkin, tam bir kanıt sağlayarak, terörist saldırılara karşı BM Antlaşması’nın 51.maddesinin çerçevesinde meşru müdafaa hakkının kullanılabileceğini somutlaştırmaktadır.190 12 Eylül 2001 tarihinde, Güvenlik Konseyi’nin 1368 sayılı kararında, “korkunç terörist saldırıların en şiddetli ifadelerle mahkum edildiği” belirtilmiştir. Bu durumda, 11 Eylül’de İkiz Kulelere ve Pentagon’a yöneltilen bir saldırı söz konusu olduğundan, bu yönüyle birinci koşulun gerçekleşmiş olduğu, Güvenlik Konseyi kararlarıyla da tespit edilmiştir. Meşru müdafaa yoluna başvurulması için diğer bir koşul ise, saldıran ve saldırılan olmak üzere iki tarafın olmasıdır. 11 Eylül örneğinde, ABD’nin karşısındaki tarafın Afganistan olması tartışılmıştır. Konuyla ilgili olabilecek uluslararası mahkeme kararlarına bakarsak; Nikaragua Davası’nda Uluslararası Adalet Divanı’nın bir ülke içinde bulunan silahlı gruplara yapılan yardımın kuvvet kullanımı sayılabileceğine dair karar alınmıştır. 1970 yılında, BM Genel Kurulu’nun aldığı kararda geçen kuvvet kullanımı ilkesinin tümünü teamül hukuku 190 Sean D. Murphy, “Terrorism and the Concept of “Armed Attack” in Article 51 of the UN Charter”, Harvard İnternational Law Journal, C.43 S.1, 2002, s.42-51. 84 kabul ederek, Adalet Divanı bu davaya ilişkin kararını vermiştir.191 Aynı ilke, devletlerin misillemelerini yasaklamanın yanı sıra devletlerin başka devletlerin topraklarında istila için, silahlı gruplar organize etmelerini veya bunların düzenlenmesi teşvik etmelerini ve devletlerin başka devletlerde terörist eylemlerde bulunacak gruplar oluşturmalarını, bunları kışkırtmalarını ve bunlara yardım etmelerini de yasaklamaktadır. Güvenlik Konseyi, 1368 sayılı kararın 3.paragrafında bütün devletleri, 11 Eylül’deki terör eylemlerinin faillerini, bunları örgütleyen ve finanse edenleri adalet önüne çıkarmak için acilen işbirliği yapmaya davet etmektedir. Bu kararı ve UAD’nin Nikaragua Davası’ndaki kararını birlikte ele alırsak, bir devletin veya bir devlet dışı birimin başka bir devlete yukarıda sayılan ve 11 Eylül’de yaşananlara benzer eylemleri gerçekleştirmesi için destekte bulunması yasaklanmaktadır. Böyle eylemlerde bulunan devletler, kuvvet kullanmış olarak kabul edilmektedir. Buna göre, El – Kaide Örgütü, eylemleri gerçekleştiren olarak kabul edildiğinde, ülkesinde El – Kaide kampları bulunan Taliban idaresindeki Afganistan, meşru müdafaa eyleminin muhatabı olacaktır. Bir devletin terörist silahlı saldırısına karşı istisnai nitelikteki BM Antlaşması’nın 51.maddesinin çerçevesinde kuvvet kullanma hakkını gereklilik, orantılılık ve aciliyet kriterlerine göre değerlendirmektedir.192 Başka bir deyimle, saldırıyı engellemek için, askeri güç kullanmasından başka hiçbir çare kalmamalı 191 İbrahim Kaya, “11 Eylül Saldırıları ve Sonrası: Uluslararası Hukukta Askeri Müdahale”, Stratejik Analiz, C.2 S.19, Kasım 2001, s.106. 192 Judith Gail Gardam, “Necessity and Proportionality in Jus Ad Bellum and Jus İn Bello”, İnternational Law, The İnternational Court Of Justice and Nuclear Weapons, Laurence Boisson de Chazourness and Philippe Sands, Cambridge University Press, 1999, s.277. 85 ve meşru müdafaa amacıyla kullanılan askeri güç, yapılan haksız saldırı ile orantılı olmalı ve aşırı zarar verilmemelidir.193 Orantılılık ilkesi, kuvvet kullanımı ve silahlı çatışmada uluslararası hukukun temel unsurlarından biridir. Orantılılık ilkesi, kuvvet kullanımında tarafların düşmana zarar vermek için, kullanacakları araçların sınırsız olmayacağı anlamına gelmekte ve saldırgan devleti yok etme değil, zayıflatma amacına hizmet etmektedir.194 Orantılılık ilkesine göre, silahlı saldırıya uğrayan devletin, savunma amacıyla alınan tedbirler, saldırının getirdiği hasarı ile orantılı olmalıdır. Kullanılacak kuvvetin saldırıya orantılı olması gerektiği yönündeki en önemli olay, 1837 Caroline olayıdır.195 Bu bağlamda, Başkan Bush’un Afganistan’da askeri operasyonun tamamlanması sonrası için yaptığı yorumlar,196 operasyonun uluslararası alanında meşrutiyetinin kabulüne ilişkin duyarsız kalmadıklarını göstermiştir. Gereklilik ise, saldırının durdurulması için, kuvvet kullanmaktan başka bir yol kalmaması demektir. Yani, uluslararası hukuka uygun olmak şartıyla, silahlı saldırıya uğrayan devletin, düşmanlarını durdurmak için gereken önlemleri almayı haklı ve gerekli kılan nedenleri ifade etmektedir. Alınan önlemler, kuvvet kullanımı kurallarına uygun olmalı ve kuvvet kullanılması zorunlu olmalıdır.197 Afganistan 193 D.W. Greig, “Self-Defence and the Security Council; What Does Article 51 Require?”, İnternational and Comparative Law Quarterly, C.40, 1991, s.383. 194 Judith Gail Gardam, “Proportionality and Force in İnternational Law”, Amerikan Journal of International Law, C.87, 1993, s.391; Enver Bozkurt, a.g.e., s.60. 195 Geniş bilgi için bkz., Funda Keskin, a.g.e., s.50-51. 196 Fareed Zakaria, “The Coming Priority: Nation-Building Life”, Newsweek, 22.10.2001, s.17. 197 Judith Gail Gardam, “Necessity and...”, s.278. 86 harekatında gereklilik ilkesine baktığımızda, terörist grubu barındıran ülkenin bu tutumundan vazgeçmesiyle hukuku ihlalin sona ereceği ifade edilebilir. Afganistan’a yapılan müdahale öncesinde Taliban, El-Kaide ile ilgili kanıt olmadan sınır dışı işlemlerinin başlamayacağını bildirmiştir. Aciliyet ilkesinin çerçevesinde, silahlı saldırıya uğrayan devletin, anında meşru müdafaa hakkına dayalı olan önlemleri alınması gerekirdir; yoksa, gecikme olduğu zaman meşru müdafaa hakkı zararla – karşılık ilkesine dönüşebilir. Eğer devlet, kuvvete değil, barışçıl yollarına başvuruyorsa ve onlara yanıt alamıyorsa, o zaman makul bir zaman kopukluğu kabul edilebilir.198 Afganistan örneğinde, ABD, Ladin’in iadesi yönünde gerekli girişimlerde bulunmadan ve sorunu barışçıl yollarına başvurmadan kuvvet kullanmayı tercih etmiştir. Afganistan operasyonu, aciliyet ilkesi açısından eleştirilere açıktır. Saldırıya uğrayan devlet tarafından alınacak tedbirler, 51.madde gereğince, Güvenlik Konseyi’nce uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli tedbirler alınıncaya kadar devam edebilir. BM üyesi devletler, meşru müdafaa doğrultusunda almış oldukları tedbirleri derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirmek zorundadırlar. Bildirimden itibaren karar alma yetkisi Güvenlik Konseyi’ne geçmelidir ve 51.maddeye dayandırılarak girişilen eylemlerin sona erdirilip erdirilmemesine ilişkin kararı Güvenlik Konseyi verecektir.199 Fakat, Güvenlik Konseyi, veto nedeniyle böyle bir kararı alamamaktadır. Bu nedenle, BM Antlaşması’nda öngörülen ortak güvenlik sistemi tam olarak işleyememektedir. 198 Antonio Cassese, “The İnternational Community’s Legal Response to Terrorism”, İnternational and Comparative Law Quarterly, C.38, 1989, s.593-596. 199 Stanimir A. Alexandrof, Self-Defence Against the Use of Force in İnternational Law, La Haye, Kluwer İnternational Law, 1996, s.146. 87 Afganistan harekatında bu gelenek işlemiştir. Güvenlik Konseyi’nin kesin ve somut adımlardan kaçınarak yarattığı belirsizlikler ABD tarafından doldurulmuştur. 3.Bush Doktrini ve Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı 1986 yılında kabul edilen Goldwater-Nichols yasasına göre, Amerikan Başkanı her sene Amerikan Kongresi’ne Amerika’nın büyük stratejisini sunmak zorundadır. Yasa, genel olarak Amerika’nın çıkarlarının, amaçlarının, kabiliyetlerinin tartışılmasını öngörmekle birlikte genel bir görüşü ve resmi politikayı belirlemektedir.200 Başkan Bill Clinton’un ilk ulusal güvenlik stratejisi belgesi ‘çatışma ve genişleme’ doktrinine dayanıyordu. Gerçekte, ulusal güvenlik belgelerinin çoğu zaman Amerika’nın geleneksel politikalarının dışına çıkması pek beklenmemektedir. Bu stratejiler, uluslararası kamuoyu önünde pek tartışmaya sunulmazdı. ‘Bush Doktrini’ olarak tanımlanan ABD’nin yeni ‘Milli Güvenlik Stratejisi’, Başkan Bush’un çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalarla ortaya konmuştur.201 ABD Başkanı George Bush’un 20 Eylül 2002 tarihinde ortaya attığı ‘Milli Güvenlik Stratejisi’, içerde ve yurt dışında önemli tartışmaların önünü açmıştır. 200 Hasan Köni, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, C.4 S.38, Haziran 2003, s.81. 201 Bu konuşmalar: 14 Eylül 2001’de The National Cathedral’da, ABD Kongresi’nin 20 Eylül 2001 günü birleşik oturumunda , 29 Ocak 2002 günü yaptığı “Ulusa Sesleniş” ve West Point ABD Harp Okulu’nda 1 Temmuz 2002 günü yaptığı konuşma ile kamuoyuna duyurulmuştur. Ardından, 20 Eylül 2002’de yayınlanan ‘Ulusal Güvenlik Stratejisi’ belgesi ile şekillenmiştir. 88 Belge, 31 sayfalık 9 ana bölüm ve bir giriş metninden oluşmaktadır.202 Bu strateji, bir yandan açık, uzak görüşlü, Amerika’nın yeni yılda karşı karşıya kalacağı tehditleri açıkça açıklayan, cevapları içeren bir analiz olarak görülürken; öte yandan, Amerika’nın barışçıl dış politika geleneğinden ürkütücü ve köklü bir biçimde ayrılan bir analiz belgesi olarak nitelendirilmiştir.203 11 Eylül 2001’de Amerikan şehirlerine yönelik terör saldırıları, dünyanın süper gücü olarak bilinen ABD’nin vatandaşlarının ve topraklarının da saldırılara açık olduğunu göstermiştir.204 11 Eylül sonrasında, birçok bilim adamı, ABD’nin dış ve güvenlik politikasında radikal bir değişim olduğunu ileri sürmüştür. Ancak, gerçekçi bir değerlendirme yapıldığında, radikal bir değişim değil, konjonktürel bir değişimin söz konusu olduğu görülmektedir.205 Bush Doktrini’nin rapora yansıdığı şekli ile üç ana hedeflerinden birincisi: ABD, teröristlere ve terörizme yataklık yapan devletlere, kitle imha silahlarına sahip olanlara veya bu silahları kullanma amacında olan ülkelere karşı askeri müdahalede bulunulacağını açıklamıştır. ABD, kendisine karşı ortaya çıkacak olan tehditleri tamamen gelişmeden vurmaya hedeflemektedir. ABD’nin önleyici meşru müdafaa hakkı doktrinini ileri sürene kadar, hemen varlığı ispatlanan, bir saldırıya karşı önleyici kuvvet kullanmak, stratejik açıdan kabul edilebilir bir davranıştı. Bu durum, uluslararası hukukun haklı savaş doktrini tarafından 202 Metni için bkz. “The National Security Strategy of The United States of America”, www.whitehouse.gov, 20.02.2004. 203 Hasan Köni, a.g.m., s.81. 204 Yasemin Çongar, “Yeni Bir Dünya, Yeni Bir Doktrin”, Milliyet Gazetesi, 24.09.2001. 205 Atilla Sandıklı, “ABD Dış Politikası ve Yeni Güvenlik Stratejisi’nin Türkiye’ye Etkileri”, Harp Akademileri Bülteni , S.206, Kasım 2003, s.6. 89 desteklenmiştir. Yani, Bush, ABD’nin, kendisine ve dostlarına yönelik tehditlerin tam olarak biçimlenmesinden önce, bunlara karşı harekete geçeceğini ifade etmiş ve bu durumu sağduyu ve meşru müdafaa olarak tanımlamıştır.206 ABD’nin, kendisini ve dostlarını en iyiyi umarak koruyamayacağı belirtildikten sonra, düşmanların planlarını bertaraf etmek için, istihbarat ve görüş alışverişinin önemine dikkat çekilmiştir. Terörizmin cezalandırılması hususunda, tarihsel bir misyon üstlendiğini metnin tamamında vurgulayan ABD Başkanı, yeni dünyada barış ve güvenliğe giden yolun müdahaleden geçtiğini ifade etmektedir.207 ABD, caydırmak yerine müdahale etmeyi tercih ettiğini 11 Eylül’den sonra gerçekleştirdiği tüm eylemlerinde ortaya koymuştur. 11 Eylül 2001’deki olaylarından sonra, Bush Doktrini’nde “vukuu muhakkak bir saldırı tehdidine karşı önleyici meşru müdafaa hakkı” kavramına yer verilmiştir. Doktrin’de, 11 Eylül terör saldırıları ile ABD’nin güvenliği ciddi bir darbe aldığı için, caydırıcılık ve önleyici diplomasi ile sorunların krize dönüşmeden halledilmesi, prensibine “Preemptive strike” ( önleyici vuruş) ve savaş) önleyici müdahale kavramları “Preventive War” (önleyici dahil edilmiştir.208 Belgenin, uluslararası hukukun ihlali açısından en önemli noktalarından biri, ABD’nin önleyici meşru 206 “The National Security Strategy of The United States of America”, White House, Eylül 2002, Washington, www.whitehouse.gov. 207 Aynı yer. 208 “Bush Doktrini” olarak da anılan yeni güvenlik anlayışında: ABD’nin küresel uzantıları olan teröristlere karşı savaş yaptığı; bu savaştaki düşmanın masum kişilere karşı yürütülen önceden tasarlanmış siyasi amaçlı şiddet anlamında terörizm olduğu belirtildikten sonra, teröristler ve bilerek bunları barındıranlar veya yardım edenler arasında bir ayırım yapılmayacağı ve bunlar arasında da özellikle kitle imha silahlarını edinmeye veya kullanmaya çalışanların hedef alınacağı: ABD’nin ve vatandaşlarının nerede olursa olsun çıkarlarını korumak için, tehdit sınırlarına ulaşmadan teşhis ve imha yoluna gidileceği: bu konuda gerekli olduğunda tek başına hareket etmekte tereddüt etmeksizin kendini koruma hakkını kullanarak, bu teröristlere karşı önceden davranıp (by acting preemptively), ülkeye ve halka zarar vermelerinin önleneceği açıklanmıştır. 90 müdafaayı kendisi için bir hak olarak görmesidir. ABD’nin ‘Milli Güvenlik Stratejisi’nin en çok dikkat çeken özelliği, ABD’nin dünyanın birçok yerinde tek başına müdahalede bulunabilmesi öngören görüşün vurgulanmasıdır. Bu strateji, “önleyici” kavramını olabildiğince geniş bir şekilde yorumlayarak, uzun vadeli tehdit ihtimalini ortadan kaldırmakta ve belki de “önleyici savaş” olarak adlandırılabilecek bir kavramı ileri sürmektedir. Yani, doktrin, BM Antlaşması öncesi dönemde mevcut olan uluslararası örf ve adet hukuktaki “vukuu muhakkak” tehdit koşulunun aranmayacağının, fakat “vukuu muhtemel” tehditlerine karşı kuvvet kullanarak cevap verileceğinin sinyallini vermiştir.209 Bush, ABD’nin, kendisine ve dostlarına yönelik tehditlerin tam olarak biçimlenmesinden önce, bunlara karşı harekete geçeceğini ifade etmiş ve bu durumu sağduyu ve meşru müdafaa olarak tanımlamıştır. ABD’nin, kendisini ve dostlarını en iyiyi umarak koruyamayacağı belirtildikten sonra, düşmanların planlarını bertaraf etmek için, istihbarat ve görüş alışverişinin önemine dikkat çekilmiştir. Terörizmin cezalandırılması hususunda tarihsel bir misyon üstlendiğini metnin tamamında vurgulayan ABD Başkanı, yeni dünyada barış ve güvenliğe giden yolun müdahaleden geçtiğini ifade etmektedir.210 ABD, caydırmak yerine müdahale etmeyi tercih ettiğini 11 Eylül’den sonra gerçekleştirdiği tüm eylemlerinde ortaya koymuştur. Artık ABD’nin yeni tehdit algılamalarında, terör ilk sıraya yerleşirken, teröre destek veren ülkeler de ‘Şer Ekseni’ (Axis of Evil) olarak nitelenerek, bunlarla 209 Jr. Kegley ve W. Charles, “Preemptive War: A Prelude to Global Peril?”, www.foreignpolicy.com, 10.10.2003. 210 Aynı yer. 91 acımasızca mücadele edileceği vurgulanmıştır. Bu amaçla, kısaca Bush Doktrini denilen ve potansiyel tehditleri aktif hale gelmeden yok etmeyi amaçlayan ‘önleyici saldırı’ konsepti, ABD’nin Milli Güvenlik Strateji belgelerine de girmiştir.211 Öte yandan, kitle imha silahlarına sahip ve terörist örgütler ile her türlü bağa sahip devletler dışlanacak, terörist örgütler, “ABD’nin ulusal ve uluslararası gücünü tüm araçları ile doğrudan ve sürekli olarak, sınırlarına ulaşmadan yok edilecektir.”212 Tiran devletler de, önleyici saldırı kapsamına alınmıştır. Bununla birlikte, önleyici saldırının yeni bir strateji olarak ortaya konduğunun altını çizmek amacıyla, artık caydırıcılık ve çevreleme gibi, Soğuk Savaş döneminin kurumsallaşmış araçlarının geçerliliğini yitirdiği, düşmanın doğası gereği ABD’nin askeri ve silah üstünlüğü ile önceden devletleri caydırdığı gibi, yeni düşmanı caydırmanın imkansız olduğu söylenmiştir. Bu kapsamda, ‘Rogue States’213 olarak ifade edilen, serseri devletlerin kitle imha silahlarına ve füze sistemlerine sahip olmaları, ABD’ye karşı terörist eylemlerde bulunabilecek terörist örgütlere yardım ve destekleri, önleyici müdahaleler ve taarruzlarla engellenebilecektir.214 211 “The National Security Strategy of The United States of America”, White House, Eylül 2002, Washington, www.whitehouse.gov. 212 Aynı yer. 213 Serseri devletler (rogue states) özellikle şöyle sıralanmaktadır: Kendi halkına zulmeden, idare edenlerin kişisel kullanımları için milli kaynakları çarçur eden, uluslararası hukukta saygı göstermeyen, taraf oldukları antlaşmaları ihlal eden, komşularını tehdit eden, saldırgan amaçlarını gerçekleştirme yolunda, kullanma veya tehdidinde bulunma amacıyla diğer gelişmiş askeri teknoloji ile birlikte kitle imha silahları edinmeye kararlı olan rejimler, küresel terörizmi destekleyenler, temel insan haklarını reddedip, ABD’den ve temsil ettiği her şeyden nefret eden devletlerdir. 214 Serseri devletlerin ve teröristlerin amaçları göz önünde alındığında ABD’nin artık geçmişte olduğu gibi tepkisel (reactive) bir tutuma güvenemeyeceği; muhtemel saldırganı caydırmadaki yetersizlik, günümüz 92 Bush Doktrini’nde tartışılan nokta, düşmanın saldırı zamanı ve yeri belirsiz olsa bile, önleyici askeri müdahalenin yapılmasının öngörülmüş olmasıydı. Ön müdahaleyi bir Amerikan askeri yönetici şöyle anlatmaktadır: “Yüzyıl öncesine göre uluslararası çevre iki önemli değişiklik geçirmiştir. Bunlardan birincisi, transnasyonel aktörlerin varlığıdır. Bu aktörler, düşman ülkelerin sınırları içinde sığınmaktadırlar. İkinci önemli husus, her tür savaşçının çağımızda en yeni teknik silahlara kolaylıkla sahip olmasıdır. Telekomünikasyon endüstrisinin gelişmesiyle teröristler her türlü bilgiye de sahip olmaktadırlar. Günümüzde silah pazarlarında kitle imha silahları dahi satılmaktadır. Tukidides’in ortaya koyduğu stratejik düşünceye göre, güçlü devletler daima zayıf olanları yenecektir. Ancak, çağımızda bir Vietnam’da, Sovyetler Afganistan’da zayıf terörist güçlere karşı başarılı olamamıştır. 1980’lerden beri, güçsüz devletlerin atışmalarda daha başarılı olduğu görülmektedir. Teröristlerin eline bir de kitle imha silahları geçecek olursa, bu güçler büyük devletlere umulmaz zararlar verecektir.”215 Teröristler, güçlü devletin saldırıdan sonra kendilerine cevap vermesinden korkmamaktadırlar. Tehditler aniden ve haber vermeksizin olmaktadır. O halde, ön müdahale terörizme karşı yeni bir stratejik çözümdür.216 "Kuvvetlerimiz tehditlerinin hızı ve silahların vereceği zararın büyüklüğü düşman saldırısının vukuunun beklenmesi seçeneğini ortadan kaldırdığı; uluslararası hukukun öteden beri vukuu muhakkak bir saldırı tehdidine (imminent threat) karşı önleyici meşru müdafaa hakkını tanıdığı; “vukuu muhakkak tehdit” kavramını “günümüz hasımlarının imkanları ve amaçları”, bir başka değişle “terör eylemlerine ve potansiyel olarak kolayca saklanan, gizlice ulaştırılan ve uyarı olmaksızın kullanılan silahlardan olan kitle tahrip silahlarına güvenen serseri devletler ve teröristler” göz önünde bulundurularak, yeniden yorumlaması gerektiği belirtilmektedir. 215 Richard B. Myers, “The US Military A Global View of Peace and Security in the 21’st Century”, US Department of State Reviews, 2002. 216 Jack Spencer, “The National Security Strategy: An Effective Blueprint for the War on Terror”, www.foreignpolicy.com, 25.09.2002, s.2. 93 potansiyel düşmanların ABD'nin gücüne denk olabilmek ya da onu geçebilmek ümidi taşıyan askerî yapılanmalarım engelleyecek güçte olacaktır.” 217 Bazı araştırmacılar, ABD’nin hangi koşullar altında vuruşu yapacağını açıklamasını gereksiz bulmaktadırlar. 11 Eylül olaylarında El-Kaide Örgütü, ABD’yi tehdit edebilmiş, ABD’nin karşı cevabı vermesinden çekinmemişlerdir. 11 Eylül saldırısı, El-Kaide gibi terörist bir örgütün ABD’ye direkt tehdit oluşturduğu ve fırsat bulduklarında, milyonlarca Amerikalıyı öldürebileceklerini ortaya koymuştur. Bu durumda, ABD’nin bazı koşullar açıklayarak, kendini kısıtlaması gerekmemektedir.218 Diğer araştırmacılara göre, Bush Doktrini, Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51.maddesinde belirtilen meşru müdafaa kavramının ötesine geçmiştir. Böylece, Bush Doktrini, uluslararası hukuku ihlal etmekte ve diğer devletleri başka devletlere saldırma konusunda serbest bırakmaktadır. Bush’un stratejisi, devletlerin birbirlerine saldırması için bir neden oluşturacaktır. Bir diğerine, saldıran devlet belli bir tehdidi önlemek için, müdahale ettiğini söyleyecektir. Uluslararası ilişkilerde devletlerin davranışları incelediğinde, bir devletin kendini haklı görerek davrandığı görülecektir.219 Ancak, yeni stratejiyi, The Observer dış politika editörü Peter Beaumont gibi o kadar orijinal bulmayanlar da vardır: "Ortaya atılan bu Pax Americana da, Amerika'nın İslâm dünyasının geleceği için, verdiği mücadelesi de, tarihte 217 “The National Security Strategy of The United States of America”, White House, Eylül 2002, Washington, www.whitehouse.gov. 218 Jack Spencer, a.g.m., s.2. 219 Charles Knight, “Essential Elements Missing in The National Security Strategy of 2002”, Presentation at The Center for İnternational Relations, Boston University, 9.10.2002, s.6. 94 benzerlerini daha önce gördüğümüz şeyler. Roma'dan İngiltere'ye ve Sovyetler Birliği'ne kadar, bütün imparatorluklar, aynı mücadelenin içinde oldular. Her biri, aynı şekilde ellerinde tuttukları benzersiz değerler manzumesiyle insanları eğitmenin ve kurtarmanın, tabii bu arada hüküm sürmenin peşindeydiler." 220 İkinci temada, stratejik olarak ABD, kendi askeri gücüne başka her hangi bir yabancı güç tarafından rekabet yapılamayacağını belirtmiştir. Dahası, ABD’nin gücünü gören büyük devletler, ABD ile rekabet yerine işbirliğine gideceklerdir. Bazı yazarlar, ABD’nin öncülüğünün barışı korumak için, bir araç olarak kullanılacağının anlaşılması gerektiğini iddia ederken,221 diğer bazı yazarlar, bu stratejide ABD’nin kendisine olan fazla güvenini ve emperyalist yayılma hazırlığını gördüklerini söylemişlerdir.222 Büyük güçler, hegemon iyi niyetli olduğu sürece, uluslararası sistemin tek bir hegemon tarafından yönetilmesine itiraz etmezler. Tek bir süper gücün olduğu bir durumda, diğer devletlerin hegemonun askeri kapasitesi ile yarışmasına gerek kalmayacaktır. Dolayısıyla, uluslararası çatışma, ticari ilişkilerde ve diğer düşük önemdeki kavgalara indirgenmiş olacaktır. Öte yandan, Amerikan hegemonyası, terörist örgütlere ve tiran devletlere karşılık, Batı değerlerini savunmaktadır. Stratejinin iddiasına göre bu, diğer büyük devletlerin ABD’nin teröristlere ve tiran devletlere karşı yapabileceği bütün önleyici saldırılarda yanında olmasını sağlayacaktır. Çünkü, ABD’nin alternatifleri, ABD’nin hegemonyasından daha kötüdür. Stratejiye göre, “bugün uluslararası toplumun eline 17.yüzyılda ulus 220 Peter Beamont, "Now for The Bush Doctrine", The Observer, 22.09.2002. 221 Jack Spencer, a.g.m., s.1. 222 Keir A. Lieber ve Robert J. Lieber, “The Bush National Security Strategy”, USINFO State Government Journals, 2002, s.3. 95 devletin ortaya çıkışından beri, ilk defa büyük güçlerin sürekli olarak savaş için hazırlanmak yerine, birbirleri ile barış içerisinde rekabet edebilecekleri bir fırsat geçmiştir.”223 ABD, öncülüğünü korumak için, başka bir gücün onunla rekabet etmesinin önlenmesi çabaları geçen yüzyıldan beri Amerikan dış politikasını yönlendirmiştir. ABD, yeni bir gücün ortaya çıkmasını önlemek için, I. ve II.Dünya Savaşları’na katılmıştır. Bush Doktrini’nin bu kısmındaki görüşler pek eni değildir. 1992’de Wolfowitz ve Cheney’in hazırladıkları Savunma Bakanlığı Stratejik Planlama Belgesi’nde aynı fikirler ileri sürülmüş ve ABD’ye rakip olacak bir ülkenin ortaya çıkmaması istenmiştir.224 Bazı görüşlere göre, ABD’nin üstünlüğü küresel denge ve barış için iyidir. Dünyanın birçok bölgesinde ABD’nin askeri varlığı istenmektedir. Bölgesel güçler, ABD’nin koruma şemsiyesi altında daha fazla rahat etmektedirler. ABD’nin örneğin, Avrupa, Asya, Balkanlar ve İran Körfezi’nde bulunması diğer alternatiflere göre tercih edilmektedir.225 Terörle mücadele konusunda, yoksulluğun teröre sebep olmadığı savunularak, ABD’nin nihai amacının dünyada demokrasiyi yaygınlaştırmak olduğu belirtilmiştir.226 Üçüncü olarak, ABD, stratejisine göre, çok taraflı uluslararası işbirliğine taraf olunmakla birlikte kendi güvenliğini ve ulusal çıkarlarını korumak için, tek taraflı hareket etmekte tereddüt etmeyeceğini açıklamıştır. Dolayısıyla, bir bakıma ABD, 223 John Lewis Gaddis, “A Grand Strategy of Transformation”, www.foreignpolicy.com, 2002. 224 Charles Knight, a.g.m., s.6. 225 “US National Strategy: Work With Others to Defuse Regional Conflicts”, US Department of State Paper, 2002, s.1. 226 John Lewis Gaddis, a.g.m. 96 uluslararası topluluğun geleneksel kuralları ile kendisini kısıtlamayacağını açıklamaktadır.227 Bir yazara göre, bu yaklaşım ABD’ye çok taraflı kuruluşları Amerikan çıkarları lehine kullanma olanağını sağlayacaktır. ABD, onların lehine çalışmayacaktır. Bu kuruluşlar, ABD’nin kendisini savunmasını önlememelidirler.228 ABD’ye göre, yalnız hareket etmek kendi başına bir strateji oluşturmaktadır. ABD’nin bu stratejisine kızan uluslar bile, sonunda ABD ile işbirliği yapmaktadırlar. Nitekim, NATO’nun ulusal güvenlik anlayışında önemli olduğu kabul edilirken, işbirliği şarta dayandırılmaktadır. Öne sürülen şart, NATO üyelerinin ABD’nin istediği tarzda askeri ve istihbarat yeteneklerini geliştirmeleri ve Bush yönetiminin çeşitli fırsatlarda tekrarladığı üzere önleyici vuruş konusunda Avrupalı devletlerin, ABD ile hemfikir olması beklentisidir. Dolayısıyla, ABD açıkça gereken desteği bulamadığı taktirde tek başına davranabileceği mesajını vermektedir. Yeni strateji, geniş anlamda küresel inisiyatifi gerektirmektedir. ABD’ye küresel inisiyatif sağlayan kuruluş, sistem ve girişimler229 bunlardır: Küresel işbirliği kuruşları: BM, İMF, DTÖ gibi küresel işbirliği kuruşları vasıtasıyla uluslararası güvenlik, ekonomi, ticari ve finans sistemini şekillendirmekte, özellikle Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla küresel serbest ticareti teşvik etmektedir. 227 Bruce Nussbaum, “Foreign Policy: Bush is Half Right”, Business Week, 10.07.2002, s.46. 228 Jack Spencer, a.g.m., s.3. 229 Atilla Sandıklı, Küreselleşen Dünyada Birlik Oluşturma Stratejisi ve Egemen Devletler Birliği, İstanbul, Harp Akademileri Yayınları, 2003, s.168-169. 97 Güç merkezlerinin kontrol sistemleri: G-8, G-20 gibi kıtasal ve bölgesel güç merkezlerinin yer aldığı kuruluşlar vasıtasıyla dünya güç merkezlerinin etkileşimini kontrol etmekte ve yönlendirmektedir. Ortak güvenlik sistemleri: NATO, ABD – Japonya Güvenlik Anlaşması gibi anlaşmalarla hayati menfaatlerinin olduğu bölgelerde güvenlik ortamını şekillendirmektedir. Özellikle, NATO’nun etkinliğini doğuya doğru genişleterek, Doğu Bloğu’nun dağılmasıyla meydana gelen güç boşluğunu doldurmakta, bu bölgelerde güvenlik ve istikrarı sağlamaktadır. Bölgesel ekonomik işbirliği örgütleri: - NAFTA, APEC gibi bölgesel ekonomik kuruluşlar vasıtasıyla ekonomik faaliyetlerin yoğunluk kazandığı bölgeleri şekillendirmekte, - Kimyasal ve biyolojik silahlar konvansiyonları ve kapsamlı Nükleer Deneme Yasağı Anlaşmaları gibi yapıcı silah kontrol rejimleri kurmakta, - Terörizm, organize suç ve uyuşturucu trafiği ile mücadele bakımdan çok uluslu teşekkülleri harekete geçirmekte, - Çevre kirlenmesi ve insan haklarının korunması bakımdan uluslararası taahhütlere bağlı kalmaktadır. Bush’un güvenlik belgesi, sadece güç ve güvenlik üstüne kurulmuş değil, aynı zamanda ABD’yi küresel boyuta demokrasinin yayılmasına ve her kıtada açık ve hür toplumların yeşermesine adamaktadır. Bu amaçla belge halkları geniş bir fikirler mücadelesine çağırmakta ve özellikle, Müslüman dünyasının ABD’yi öğrenmesini ve anlamasını istemektedir. Aslında bu fikir, yani ABD dış politikasında demokrasi ilkelerinin yayılması fikri, 1918’lerde Başkan Woodrow Wilson’un fikirlerinden başlamakta ve kendisini Kennedy, Reagan ve Bill Clinton 98 izlemektedir. ABD, kendi değerlerinin demokrasi ve özgürlük gibi evrensel değerler olarak kabul gördüğünü düşünmektedir. Demokrasi ve özgürlüğün gelişmesiyle, diğer ülkeler halkları arasındaki çatışmaların azalacağını ve bu durumun, Amerikan milli güvenliğini güçlendireceğini tahmin etmektedir.230 Bu tür bir yaklaşımın vardığı sonuç, köktenci İslam terörizminin nedeninin demokrasi eksikliği, otoriter yönetim, özgürlük ve fırsat eşitliğinin olmaması olduğu olmaktadır. Başkanın stratejisi içinde ekonomik güvenlik önemli bir rol oynamaktadır. “Dünya sadece güvenli bir yer olmaktan çok daha iyi bir yer olacaktır” sözcükleri metinde yer almıştır. Bir yazara göre, Milli Güvenlik Stratejisi’nin ekonomik boyutu üç önceliğe dayanmaktadır. Önce küresel ve Amerikan ekonomisini ekonomik şoklara daha dayanıklı bir hale getirmek; ikincisi, uluslararası ticarete ve yatırımı geliştirerek, küresel verimliliği artırmak; fakir ulusların artan zenginlikten pay almasını sağlamaktır.231 ABD, ekonomik güvenliğinin başında enerji güvenliğinin geldiğini açıklamaktadır. ABD, enerji güvenliğini güçlendirerek, küresel ekonomide meydana gelecek bolluğu müttefikleri, ortakları ve enerji üreticileriyle paylaşmak gerektiğini söylemektedir. Özellikle, Batı dünyasında, Afrika’da Merkezi Asya’da ve Hazar bölgesinde enerji kaynaklarını arttırmak gerektiğini belirtmektedir. ABD’nin istediği, güvenilir enerji arzına sahip olmak ve bu enerjinin makul maliyette olmasını sağlamaktır. Enerji güvenliğinin yanında ulaşım güvenliği de, deniz aşırı bir ülke olan ABD için önemlidir. ABD için, üçüncü 230 Hery J. Hyde, “Speaking to Our Silent Allies: Public Diplomacy and U.S. Foreign Policy”, Congressional Focus, U.S. State Dept. Views, 2002, s.24. 231 Alan P. Larson, “Ekonomik Priorities of The National Security Strategy”, U.S. Government of State Views, s.1. 99 ekonomik güvenlik unsuru teröristlerin mali destekçiler ve aracılar tarafından para yardımı almalarının önlenmesidir. Teröristlerin para aklama yöntemleriyle bir çok şirketler kurdukları bu yolla yasal paralar kazandıklarını belirtmektedir.232 Serbest piyasa ekonomisi uygulayan demokratik toplumların geliştirilmesine yönelik ‘Enlargement – Genişleme’ adı verilen politika üç hedefi kapsamaktadır: - Serbest piyasa ekonomisi ve demokratik değerlere sahip toplumlarda bu kavramların sürdürülmesinin sağlanması; - Totaliter veya otoriter ülkelerde transformasyonun sağlanması; - Sorun oluşturan ülkelerde, demokrasi ve serbest piyasa sisteminin geliştirilmesinin teşvik edilmesi, gerektiğinde bu ülkelerin zorlanmasıdır. Strateji belgesinde bahsedilenlerden, ülke içerisinde istihbarat kurumları güçlendirilirken, ülke dışında da yayılmacılık politikasının benimsendiği ortaya çıkmaktadır. Nitekim, yeni yabancı üslerin ve ileride özel olarak yetiştirilmiş, dünyada çeşitli kilit noktalara yerleştirilmesi planlanan istihbarat kuvvetlerinin gerektiği belirtilmektedir. Nitekim, ABD, dünyada savunma harcamasını en fazla yapan ilk yirmi beş ülkenin toplamından daha fazla savunmaya kaynak aktarmasına ve askeri alanda en büyük güç olmasına rağmen, küreselleşen dünyada ulus aşırı tehditlere göre, savunma stratejisini yeniden şekillendirme gereği duymuştur. 232 Charles Knight, a.g.m., s.6. 100 C.Terörizme Karşı Tek-Taraflı Kuvvet Kullanılması: Afganistan Örneği ABD yetkilileri ve bazı yazarlar, Afganistan müdahalesini meşru müdafaa kapsamında değerlendirmişlerdir. BM Antlaşması’nın 51.maddesinde; silahlı bir saldırıya uğrayan devletin, silahlı saldırıyı BM Güvenlik Konseyi el koyuncaya kadar gerekli ve orantılı savunma araçlarıyla saldırıdan kurtulmak için geçici olarak233 alınacak tedbirler anlatılmaktadır. Orantılılık, gereklilik ve aciliyet sınırları dışına çıkılması halinde, meşru müdafaa haksız hale gelir ve saldırı fiiline dönüşebilir234. ABD’nin 11 Eylül tarihinde uğradığı silahlı saldırı, bir devletten gelmemiştir. Müdafaanın saldırgana yapılması gerektiği genel kuralı Afganistan’a yapılan müdahaleyi tartışmalı hale getirdiği gibi; saldırı devam ederken, savunma fiillerinin yapılması gereği de, ABD tarafından yerine getirilmemiştir. Meşru müdafaa istisnai ve geçici bir durumdur. Temel ilke, kuvvet kullanmama ilkesidir. İstisnalardan en önemlisi, meşru müdafaa hakkıdır. Güvenlik Konseyi, olaya el koyuncaya kadar, geçici bir durumdur. Fakat, müdahaleden önce Güvenlik Konseyi’nden izin alınması mecburiyeti bulunmaktadır. 11 Eylül saldırılarından sonra, yirmi gün içinde, BM Güvenlik Konseyi 1368 ve 1373 sayılı kararları almıştır. Güvenlik Konseyi’nin bu kararlardaki ifadelerinde 233 Ayşe Özkan, a.g.m., s.245. 234 Bazı yazarlar, meşru müdafaa durumunda yapılan müdahalenin hukuki gerekçeleri olarak; “1. Hukuk ve düzeni temin etmek için o ülkeyi terörist organizasyona olan desteğini çekmeğe zorlamak için; 2. Terörist saldırının sorumlularını cezalandırmak için; 3. Daha başka terörist saldırıları engellemek için” bu amaçlar dışında yapılacak müdahalenin, misilleme ya da intikam alma noktasına gelebileceği ve bunların da uluslararası hukuka aykırı olduğunu sayılmaktadır.” Cengiz Başak, “Terörizmle Mücadele: Devletlerin Ayrı Bir Mücadelesi mi? Yoksa Uluslararası Kurumlarla Desteklenmiş Bir Mücadele mi?”, Polis Bilimleri Dergisi, C.4 S.1-2, 2002, s.69. 101 yetkilendirme ya da öneri yer almamıştır. 12 Eylül 2001 tarihinde alınan 1368 sayılı kararda, Güvenlik Konseyi, BM Antlaşması’nın 39.maddesinin kendisine verdiği yetkiyi kullanıp, New – York ve Washington’a yapılan bu terörist saldırıları kınayarak, bu saldırıların barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğu tespitini yapmıştır. Güvenlik Konseyi, kararda yapılan tespitin dışında, BM Antlaşması hükümlerine ilişkin bir yetkilendirmede bulunmamıştır. 1373 sayılı karar, Güvenlik Konseyi’nin, bu kararın uygulanması için gerekli olan her türlü tedbiri alacağını belirtmesiyle sona ermektedir. Yani, kararlarda açık bir yetki devrine yer verilmemiş olsa da, sonuç olarak bu iki karar Afganistan operasyonuna meşrutiyet kazandırmıştır. Ayrıca, Güvenlik Konseyi’nin çekimser tutumu yüzünden, 1363 sayılı kararında belirttiği şekilde kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyerek tüm alanı ABD’ye bırakmıştır. 1.BM Antlaşması’nın 51.maddesi Çerçevesinde Afganistan Müdahalesi 11 Eylül terörist saldırılarından sonra ABD, saldırıların Usame bin Ladin’in kontrolündeki El-Kaide terör örgütünce yapıldığını ve bunu korunduğunu tüm dünyaya açıklamıştır. Bunu takiben, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 12 Eylül 2001 tarihli 1368 sayılı karar ile bu terör saldırılarını oybirliği ile en ağır bir biçimde kınamış ve aynı zamanda saldırıları açıkça dünya barışı ve uluslararası güvenliği için tehdit olduğunu saptamıştır.235 Güvenlik Konseyi, Usame bin Ladin’in örgütü ile ona destek veren ve koruyan Taliban rejimini olayların sorumlusu sayarak, 235 U.N. Doc.S/RES/1368 (2001). 102 ABD’nin Afganistan’a 51.maddesinin bireysel karşı askeri müdahalesini, ve kolektif meşru BM müdafaanın Antlaşması’nın çerçevesinde meşrulaştırmıştır.236 Bununla birlikte, bu karar hiçbir şekilde ABD adına operasyon düzenlenmesiyle ilgili bir yetkilendirme söz konusu değildi. BM Antlaşması’nın meşru müdafaaya ilişkin hükmü olan 51.maddeye göre, “bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü , BM üyelerinden birinin silahlı saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ve kolektif meşru müdafaaa hakkına halel getirmez”. Başka bir şekilde söylersek, silahlı saldırıya uğrayan devlet, Güvenlik Konseyi harekete geçene kadar, saldırgan devlete karşı kuvvet kullanarak kendisini savunma hakkına sahiptir. Bu doğal bir haktır ve devlet bu hakkını tek başına ya da başka devletlerle birlikte kullanabilir.237 Bu durumda, 11 Eylül’de ABD’de yaşananların saldırı olduğunu, Güvenlik Konseyi kararıyla da tespit edilmiştir. Ancak saldırıların, meşru müdafaa yoluna başvurma şartlarından olan silahlı saldırı olup olmadığı tartışmaya açıktır. ABD’de gerçekleştirilen saldırıları, uçakların bir çeşit silah olarak kullanılması dolayısıyla, silahlı saldırı olarak niteleyen yazarlar da vardır.238 11 Eylül terör eylemlerinin silahlı saldırı oluşturup oluşturmadıklarını bir değerlendirme konusu yapmadan, 236 Michel Byers, “Terrorism”, The Use of Force and İnternational Law and Comparative Law Quarterly, C.51 S.2, 2002, s.404. 237 Funda Keskin, a.g.e., s.44. 238 Sean D. Murphy, 11 Eylül terör saldırırlarının silahlı saldırı olduğunu bazı tespitlere dayandırmaktadır: Murphy’nin birinci tespiti, saldırılarda gerçekleşen yıkımın, ölü sayısının çokluğu ve saldırıların hedefleri açısından Japonya’nın II Dünya Savaşı sırasında Pearl Harbour’a yaptığı saldırıdan daha dramatik olmasıdır. Murph’ye göre, ABD yönetimi, saldırılardan sonra yaptığı açıklamalarda, olayları bir askeri saldırıyla benzer nitelikte gördüğünü ifade etmiştir. Geniş bilgi için bkz., Sean D. Murphy, a.g.m., s.47-50. 103 sadece Güvenlik Konseyi’nin 1368 ve 1373 sayılı kararlarında saldırı sıfatını kullanmasını eleştiri konusu yapanlar da vardır.239 Çünkü BM Antlaşması’na göre, meşru müdafaa hakkının koşulu, terörist saldırı ya da saldırı eylemlerinin değil, silahlı saldırının gerçekleşmesidir. Ancak, Güvenlik Konseyi’nin 1368 sayılı kararı, 11 Eylül’de yaşananları, meşru müdafaayı haklı kılacak şekilde, açıkça silahlı saldırı olarak nitelendirmemiştir. Karar, terör eylemlerini uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehdit sayarak, mahkum etmiş ve bireysel ya da kolektif doğal meşru müdafaa hakkını tanımıştır. Daha sonra, BM Güvenlik Konseyi, 28 Eylül günlü, 1373 sayılı kararı240 BM Antlaşması’nın bireysel ya da kolektif meşru müdafaa hakkını yeniden onaylaması ile terörizmle mücadele çağrısında bulunmuş ve devletlerden terörist eylemlerin finansmanının engellenmesini istemiştir. Önceki karardan farklı olarak, bu kararın uygulanması için, Güvenlik Konseyi, “her türlü tedbiri alacaktır” ifadesine yer verilerek, Güvenlik Konseyi’nin yetkisi son derece geniş tutulmuştur. Konseyi’nin yetkisinin alışılmamış bir şekilde genişletilmesi 1373’teki ifadelere göre, “...bütün uluslararası terörist eylemlerin barışa karşı tehdit oluşturduğunu” belirterek, müdahale alanını genişletilmiştir. Güvenlik Konseyi’nin bu yaklaşımını yeni bir uluslararası yasa olarak niteleyenler olduğu gibi, ABD’nin hareket özgürlüğünü sınırlamak amaçlı olduğu şeklinde yorumlayanlar da vardır. Bu kararda da, askeri operasyon konusunda bir yetkilendirme söz konusu değildir. 239 Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde Gerçekleşen Terörist Saldırılara..., s.72. 240 UN Doc. S/RES/1373 (2001). 104 Bu kapsamda, BM Güvenlik Konseyi’nin oybirliği ile aldığı 28 Eylül 2001 tarihli 1373 sayılı kararı önemli mihenk taşı olarak kabul edilebilir.241 Bu kararda dikkati çeken önemli hususları kısaca özetlemek gerekirse; - BM Antlaşması’nın 51..maddesinde öngörülen bireysel veya kolektif meşru müdafaa hakkının geçerli olduğu yeniden teyit edilmiştir. - Bütün ülkelerin kendi ülkesi içinde veya başka bir ülkeye karşı terörist faaliyet icra edilmesine yönelik teşekkül oluşturulmasına, yardım edilmesine veya kışkırtıcı faaliyetlere karşı tedbir alma görevi olduğu hatırlatılmıştır. Yine bu kararla bütün ülkelerin; - Terörist faaliyetlere katılan veya destek sağlayan kişi veya teşkillerin mali kaynaklarının derhal dondurması, - Terör faaliyetlerine katılmış kişi veya teşkillere aktif veya pasif her türlü destek sağlamaktan imtina etmeleri, yardım ve yataklık etmemeleri, - Teröre karışmış olan kişilerin yargı huzuruna çıkarılması ve ciddi şekilde cezalandırılması, etkili sınır kontrolü ve imlik kontrolü sağlayarak teröristlerin hareketlerinin önlenmesi, - Terörizmin önlenmesine yönelik uluslararası mutabakat ve protokoller ile 9 Aralık 1999 tarihli terörizme mali destek sağlanmasının önlenmesi hakkındaki uluslararası mutabakata taraf olmaları, - Terör faaliyetlerine karışanlar için mülteci statüsünün kullanılmasının önüne geçilmesi, mülteci statüsünün teröristi talep eden ülkeye iade edilmesine engel teşkil etmemesinin sağlanması kararlaştırılmıştır. 241 Aynı yer. 105 Bu kararların uygulanmasının izlenmesi için, belirlenmiş görevli olan, BM Güvenlik Konseyi üyelerinin temsilcilerinden oluşacak bir komite kurulması kabul edilmiştir. Terörizmin, ucuz maliyetli bir savaş şekli olduğu gerçeğinden hareket edersek, bu olayların gerçekleştiği dönemdeki şekilde apaçık olmasa da, gizlilik içinde aynı davranışların sergilenebileceğini söylemek mümkündür. Zira, bu olayların gerçekleştirilmesinden önce kabul edilmiş bulunan 16 Ocak 1997 tarihli “Uluslararası Terörizmin Önlenmesi” konulu 51/210 sayılı BM Genel Kurulu kararı da; genel olarak Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararındaki hususları içermektedir. Kararın ilk başında da, belirtildiği üzere Amerika’ya yapılan terörist saldırının barış ve güvenliği tehdit ettiği saptanmıştır. Önemli pratik, 1992 yılında Lockerbie üzerinde Pan Amerikan 103 sefer sayılı uçağa yapılan saldırı dolayısıyla alınan kararla başlamıştır. Güvenlik Konseyi, saldırıyı kınar ve Libya’yı, özellikle sorumluların iadesi yoluyla terörle mücadelede işbirliğine çağırmaktadır.242 731 sayılı kararın 6.paragrafında Libya Hükümeti’ne yönelik olarak, bir ülkenin başka bir ülkeye karşı terörist saldırı organize etmesi, teşvik etmesi veya desteklemekten kaçınması gerektiğini hatırlatılmakta, bu durumların gerçekleşmesi halinde kuvvet kullanımı tehdidinin oluşacağı hatırlatılmaktadır. Kısa bir süre sonra Güvenlik Konseyi, Libya’nın bu çağrıya uymamasının dünya barışının ve uluslararası güvenliğin tehdidi anlamına geldiğini belirtmiştir.243 Güvenlik Konseyi, bu saptamayı, BM Antlaşması VII.Bölüm uyarınca Libya’ya 242 Oklahoma saldırısı dikkate alındığında, ulusal bir terör eylemi olasılığını da göz ardı etmemek gerekir. Uluslararası hukuk tarafından genel kabul gören bir “uluslararası terörizm” tanımı yoktur. New York ve Washington saldırıları, farklı kavram tanımlamalarından bağımsız olarak da “uluslararası terörizm” olarak tanımlanabilecektir. Marauhn Friedlander, Terrorism, Encyclopedia of Public İnternational Law, C.IV, 2000, s.864. 243 S/RES/748, 11.03.1992. 106 karşı ambargo uygulanmasına gerekçe yapmıştır.244 Afganistan ile birlikte Güvenlik Konseyi, bu karar uygulamasını genişletmiştir. 1996 yılında, Güvenlik Konseyi yalnızca, “Afganistan’daki durumu, terörizm ve uyuştururcu ticareti için, bölge üzerinde dengelere olumsuz etki yapabilen, verimli bir zemin” olduğunu saptamıştır.245 Güvenlik Konseyi, 1996 yılında, Taliban’dan uluslararası teröristleri alıp eğitmekten vazgeçmesini talep edip, tüm Afgan silahlı güçlerinden ünlü teröristleri hesaba çekmelerini istemiştir.246 1999 yılında alınan 1267 sayılı karar, Afganistan’daki durum göz önüne alınarak BM Antlaşması’nın VII.Bölümün uygulanmasını gündeme getirmesi açısından önemlidir. Yine, 1998 yılında 1274 sayılı kararla “uluslararası terörizmin, barış ve güvenliği tehdit edebileceği” belirtilmiştir. 2000 yılında alınan 1333 sayılı kararda Usame bin Ladin ve ortakları tarafından 7 Ağustos 1998 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde Nairobi, Kenya, Dar es Salaam ve Tanzanya elçiliklerinin bombalanmasında uluslararası barış ve güvenliğin bozulduğu tekrarlanmıştır247. Güvenlik Konseyi’nin Afganistan’daki Taliban rejiminin hukuka aykırılığı248 ve 1333 sayılı karar dikkate alındığında, Birleşmiş Milletler’in sadece karar almakla yetindiği ortaya yetkili bir yaptırım sistemi koyamamasının sıkıntıları ortaya çıkmaktadır. 1368 sayılı karar ile terörizmin uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği tespiti yapılmıştır. Yani, Güvenlik Konseyi, BM Antlaşması’nın 39.maddesinin 244 S/RES/1044, 31.01.1996. 245 S/RES/1076, 22.10.1996. 246 S/RES/1214, 08.12.1998. 247 Carsten Stahn, a.g.m. 248 Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde...”, s.71. 107 kendisine verdiği yetkiyi kullanıp, tespiti yapmış; bunun dışında BM Antlaşması hükümlerine ilişkin bir yetkilendirme yapmamıştır249. Fakat, ABD’nin bireysel veya kolektif meşru müdafaa hakkı olduğu 1368 ve 1373 sayılı kararlarla kabul edilmektedir. BM Antlaşması’nın 51.maddesi devletlere bir silahlı saldırı karşısında meşru müdafaa hakkını tanımaktadır. Fakat, ABD’ye yapılan saldırının bir devlete af edilebilmesi oldukça güçtür. Bu nedenle, yeni bir değerlendirme yapılıp bir uluslararası sözleşme çerçevesinde saldırının tanımının yapılmasının önemi ortaya çıkmaktadır. 2.Saldırı Sonrasında ABD’nin Afganistan’a Karşı Müdahalesi Başkan George Bush, 20 Eylül 2001 tarihinde, Kongre’ye yaptığı konuşmada, “Her bölgedeki her ulus şimdi bir karar vermek zorundadır. Ya bizimle birliktesiniz ya da teröristlerle. Artık, teröristlerle ve teröristlere destek vermeye devam edecek herhangi bir ulus arasında ABD tarafından bir ayrım yapılmayacaktır” demiştir.250 8 Ekim 2001 tarihinde, ABD ve İngiltere öngördükleri plan çerçevesinde Afganistan’daki hedefleri bombalamaya başlamıştır. ABD ve İngiltere’nin Afganistan’da başlattıkları askeri harekatın, hukuksal dayanağı olarak meşru müdafaa hakkına ilişkin BM Antlaşması hükmü gösterilmiştir.251 Aynı gün, ABD, BM Antlaşması’nın 51.maddesine uygun olarak, doğal olan bireysel ve kolektif 249 Ayşe Özkan, a.g.m., s.246. 250 Bkz., www.whitehouse.gov, 10.05.2002. 251 Güvenlik Konseyi Başkanı’nın ilgili basın bildirisi için bkz., www.un.org, 2001. 108 meşru müdafaa hakkı esasında Afganistan’daki El – Kaide Örgütü’ne ait terörist eğitim kamplarına ve Taliban yönetimine ait askeri tesislere karşı gerçekleştirdiği operasyonlara ilişkin, BM Güvenlik Konseyi’ni bilgilendirmiştir.252 Operasyon öncesinde de, Taliban’ın direniş gücünü kırmaya yönelik olarak, kuzey bölgelerini denetiminde tutan Özbek, Tacik ve Hazara gruplarından oluşmuş Kuzey İttifakı ile diyalogunu yoğunlaştırmış, güneyde de Peştun aşiretleri ile işbirliği arayışına girmiştir.253 ABD’nin öncülüğünde, İngiliz güçlerinin de katıldığı harekatta, başkent Kabil, Usame bin Ladin’in merkezi Kandahar, Celalabad ve İran sınırdaki Herat olmak üzere, yoğun hava bombardımanına tutulmuştur. Operasyonda, B-1, B-2 ve B-52 ağır bombardıman uçakları, avcı uçakları ile Cruise füzeleri kullanılmıştır. Taliban, Amerikan saldırılarına daha önce yine ABD tarafından Afganistan’a verilmiş olan silahlarla karşı koymaya çalışmıştır254, ancak bugüne kadar hiçbir netice alamamış; ABD, adeta karşısında hiçbir güç yokmuşçasına hava saldırılarını sürdürmüştür. NATO üyesi devletler yanında Gürcistan, Pakistan, Katar, Suudi Arabistan, Tacikistan, Filipinler, Özbekistan ve Umman, ABD’ye hava sahasını kullandırma ve diğer askeri kolaylıklar sağlamak için çeşitli yardım tekliflerinde bulunmuşlardır. Avustralya, Almanya, İtalya, Kanada, Türkiye, İngiltere, Hollanda, Çek Cumhuriyeti, Japonya ve Yeni Zelanda, Afganistan’da askeri operasyonlarında 252 Geniş bilgi için bkz., www.un.int, 07.03.2002. 253 Milliyet Gazetesi, 23.09.2001. 254 ABD, 1979 Sovyet işgaline karşı koyabilsin diye Afganistan’a (Suudi Arabistan ile birlikte) yaklaşık 6 milyar dolarlık silah yardımı yapmıştır. 109 kara birliklerini kullandırma taahhüdünde bulunmuşlardır. Rusya Federasyonu, Çin ve Mısır gibi diğer devletler de ABD’yi desteklemişlerdir.255 Operasyonda Pakistan’ın hava alanlarını ve hava sahasını kullanma konusunda hiçbir sorun yaşamayan ABD, Özel Operasyonlar Komutanlığı’na bağlı Delta Gücü ve Yeşil Bereliler de harekete geçirmiş bulunmaktadır. Kuzey İttifakı’na da askeri, lojistik ve istihbarat yardımı yapan ABD, bu konuda Kuzey İttifakı’nın bilgi ve tecrübesinden yaralanma çabasındaydı. Zaten, ABD’nin amacı Afganistan’ı işgal etmek değil, kendi nüfusu altında bulunan bir yönetimin Afganistan’da işbaşına gelmesini sağlamasıydı. Öte yandan, Pakistan’ın ABD’nin uyguladığı yaptırımlardan kurtulmak için ABD’ye destek vermesi, ülke içinde ayaklanmalara yol açmış ve böylece ABD’nin planı tutmuştur.256 Çünkü Pervez, bugün dünden daha fazla ABD’ye ihtiyaç duymaktaydı. NATO Antlaşması’nın 5.maddesinin de, ilk defa uygulamaya konmasını sağlayarak ABD, NATO’yu arkasına almıştır. ABD, sözkonusu 5.madde gereğince, Türkiye’den İncirlik’in yanı sıra Malatya/Erhaç 7.Ana Jet Üssü ile Diyarbakır 8.Ana Jet Üssü’nü kullanma izni istemiş ve Türkiye de bu izni vermiştir. Amerikan müdahalesi sadece askeri boyutuyla sınırlı bırakılmamış, bir taraftan yüzlerce Ladin sempatizanı dünya genelinde tutuklanmaya başlanırken, Amerika olayın ekonomik boyutunu da göz önüne alarak, ilk günden itibaren Ladin ve Taliban’a zarar veren (veya verebilecek) herkese yardım edileceğini tüm 255 Sean D. Murphy, “Contemporary Practice of the United States Relating to İnternational Law”, American Journal of İnternational Law, C.96 S.4, 2002, s.248. 256 Michael Hirsh ve John Barry, “How to Strike Back?”, Newsweek, 24.09.2001. 110 dünyaya duyurmuştur257. ABD, bombaladığı ülke halkına saldırının hedefinin sadece Taliban olduğunu gösterebilmek için, bir taraftan da aynı uçaklarla bölgeye yiyecek ve ilaç paketleri atmış; yardım paketleri arasında tek kanallı pilsiz (kurmalı) radyolar atmak suretiyle Afgan dilinde propaganda yaparak, bombaladığı halkın desteğini de almayı amaçlamıştır. Bush, 11 Eylül saldırılarının arkasında olduğuna inanılan Suudi asıllı Usame bin Ladin ve terör örgütü El-Kaide’nin yanı sıra Taliban’ın askeri imkanlarının da hedeflendiğini bildirmiştir. Afganistan’daki Taliban yönetiminden, Usame bin Ladin ve adamlarının ABD’ye teslim edilmesi, El-Kaide terör kamplarının kapatılması yönündeki taleplerinin karşılanmadığını söyleyen Başkan Bush, “Bu talepler yerine gelmedi. Şimdi Taliban, bunun bedelini ödeyecek.” diye düşüncelerini dile getirmiştir. Karşı harekat öncesi düzenlenecek operasyonun çok kapsamlı olacağını belirten Bush, “Amerika, Afgan halkının dostudur. Afganistan’da askeri hedefleri vururken, Afgan halkına yiyecek teröristlerin düşmanıdır.” deyip Powell ile yardımı yapıyoruz. Amerika, aynı doğrultuda hareket ederek, sivillerinin zarar görmemesi konusunda ABD’nin ne kadar hassas olduğunu göstermek istemiştir. Bazı komplo fikirleri de harekat sırasında ve sonrasında taraftar bulmuştur. Bunlara göre, ABD Afganistan’a düzenlediği bu hareket ile sadece dünya barışına hizmet etmiş olmamakta; ABD, Afganistan’a müdahale edip oradaki yönetimi değiştirerek, büyük üstünlüğe sahip olduğu silah gücünü filen kullanarak, kendi stratejik konumunu güçlendirmekte, enerji kaynakları ve yolları üzerindeki egemenliğini arttırmakta, Asya ve Avrupa’da kendisine karşı çıkmakta olan 257 Pentagon’un Açıklaması; CNN, 9.10.2001, www.cnn.com. 111 oluşumları ertelemekte ya da işlemez hale getirmekte, sonuçta askeri ve iktisadi olarak üstünlüğünü pekiştirmektedir.258 Diğer bir bakış açısından, ABD’nin daha önceleri Kore, Vietnam, Irak ve şimdi ise Afganistan müdahalelerinin altında Orta Asya ve Körfez petrol kaynaklarını kontrol etme isteği yatmaktadır.259 Afganistan’a yönelik bu harekatın hukuki temelinde, terörizme destek olan Taliban rejiminin sona erdirilmesi ve ABD’ye saldırı fiillerini gerçekleştirdiği iddia edilen El-Kaide Örgütü’nün yok edilmesi bulunduğunu söyleyebiliriz. Müdahale ile bu amaçlarını ABD, belirli ölçüde gerçekleştirmiştir. Taliban rejiminin sona erdirilmesi, onun yerine alternatifini gündeme getirmiştir. 5 Aralık 2001’de, Bonn’da yapılan konferans sonucunda; Afganistan’da idari reform yapılması, geçici bir yönetim oluşturulması kararı çıkmıştır. Oluşturulan geçici yönetimin yaptığı başvuru gereğince, 19 Aralık 2001 tarihinde 1386 sayılı karar Güvenlik Konseyi tarafından alınmıştır. Bu karar çerçevesinde, Afganistan’ın yeniden yapılandırılması amacıyla Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü (ISAF) oluşturulmuş ve 26 Şubat 2002 tarihinde 18 devletin katılımı ile ISAF göreve başlamıştır. 258 Osman Özbek, a.g.e., s.46. 259 Noam Chomsky, a.g.e., s.102. 112 SONUÇ Uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bir sorun olan uluslararası terörizm, 1960’lı yıllardan sonra dünya toplumunun gündemine oturmuştur. Fakat, gerçek şu ki, dünya toplumu, uzun süreden beri, insanlık dışı, gayri meşru ve batıl bir eylem biçimi olan terör olaylarıyla karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Tarihin tanıklık ettiği gibi, halk güçlerinin yardımı ve desteğiyle iktidar olamayan gruplar ve güç odakları, daima korku, dehşet salma, muhaliflerini fiziki olarak ortadan kaldırma yoluyla kendi siyasi emellerini gerçekleştirmeye çalışmış bulunmaktadırlar. Nitekim, anarşist gruplar, aşırı sol gruplar, ideolojik gruplar, aşırı sağcı ve ırkçı gruplar iktidarı elde etmek için, terör eylemini bir meşru yöntem olarak nitelendirip, kullanmaktadırlar. Uluslararası toplumun yaşadığı dönüşüm ve gelişmeler, terörist eylemlerin daha karmaşık ve yaygın bir biçimde kullanılmasıyla paralel olarak varlık göstermiştir. Nitekim, terörizm, dünya barışı ve güvenliğini tehdit eden ülkelerin maddi ve insan gücünü heba eden en etkin bir olaya dönüşmüştür. Bu yüzden, uluslararası kurum ve kuruluşlar, en uygun ve mantıki biçimde terörizm sorununu çözmeye çalışmaktadırlar. Fakat, gerçek şu ki, devletler terörizmin gerçek mahiyeti ve kimliğini tanımada bunun bütün ilkelerini belirlemede görüş ayrılığı yaşamaktadırlar. Nitekim, çeşitli ülkeler veya siyasi ittifaklar, terörizmi kendi çıkarlarına uygun ve birbirinden farklı bir biçimde tanımlamaktadırlar. Buna rağmen, uluslararası toplumun anti-terör çabaları, terörizme karşı mücadeleyi öngören farklı ve çeşitli uluslararası anlaşmalar ve konvansiyonlarla sonuçlanmıştır. Uluslararası 113 kuruluşlarla dünya toplumu terörizmi tanımlamak için, olayı farklı boyutlardan değerlendirmeye çalışmıştır. Örneğin, siyasi amaçlar üzerine uçak kaçırma, rehin alma, bombalama, banka soyma gibi eylemler de terör eylemleri olarak sayılmaktadırlar. Uluslararası hukuk doktrininde genel kabul görmüş tek bir tanım yoktur. Terörizmin genel kabul görmüş tek bir tanımın yapılamamış olması uluslararası toplumun terörizmle mücadelede en büyük engellerinden birisidir. Ayrıca, BM Genel Kurulu tarafından hazırlanan Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı büyük bir önem taşımaktadır. Uluslararası hukuk komisyonu, terörizmi açık ve şeffaf bir şekilde tanımlamadığı halde, onun simge ve görünür biçimlerini gündeme getirip, terörist eylemleri sıralamıştır: uluslararası desteğe sahip kimselere veya yakınlarına bağlı olanlara, diplomatik dokunulmazlıklara sahip kimselere karşı şiddet eylemlerine başvurmak, kamu kuruluşları ve servetlerini yok etmek, uçak kaçırmak, rehin almak, terör eylemleri yapmak için mühimmat ve silah yapmak ve temin etmek, terör biçimleri olarak sayılmaktadır. Terör olayını farklı biçimlerde tanımlama, devletlerarası görüş ayrılığının bulunduğunu, ülkelerin ve uluslararası kuruluşların terör olayını tanımlamada ortak bir değerlendirme ve tespit yapma gücünden yoksun olduklarını gözler önüne sermektedir. Bu yüzden, çeşitli ülkeler ve kuruluşlar, bu uluslararası sorunu çözümlemede tek yanlı hareket ettiklerini onaylanıp, yürürlüğe konulan anti-terör konvansiyonlarında, terörizmin görünür biçimlerine karşı savaş ile sınırlı kaldığını göstermektedir. Elbette, dünya devletleri, terör olayının mahiyeti konusunda ortak noktalara varmış bulunmaktadırlar. Örneğin, terörizmin asıl mahiyeti, siyasi emeller doğrultusunda hukuk ve yasadışı yapılan açık şiddet 114 eylemlerdir. Terörist eylemlerin yapılmasından güdülen amaç, kargaşa çıkarmak, kamu düzenini bozmak, meşru siyasi, ekonomik ve toplumsal yapı ve kurumları tahrip etmektir. Günümüzde terörist eylemler, çeşitlenmiş ve karmaşık bir yapıya dönüşmüştür. Dünya toplumu ister bireysel bazda olsun veya örgütlü biçimde olsun, yada diplomatik kılıklı olsun çeşitli terör eylemleriyle karşı karşıyadır. Rehin alma, sabotaj düzenleme, teröristleri taşeron olarak kullanma gibi terör eylemleriyle bazı rejimlerin muhaliflerini devlet güçlerini kullanarak ülke içinde veya dışında öldürme gibi devlet terörü eylemler göze çarpmaktadır. Uluslararası terörizm hangi biçimde ve boyutta olursa olsun, hangi hedef ve sikl ile yapılırsa yapılsın, bir insanlık suçu ve cinayet olarak sayılmaktadır. Bu yüzden, anti-terör faaliyeti kaçınılmazdır. 11 Eylül 2001 tarihinde, ABD’ye karşı kolayca yapılmış terör eylemi herkesi şaşırtmıştır. Tarihin ilk dönemlerinden itibaren var olan terörizm, değişen sınırları ve araçlarıyla günümüzde daha tehlikeli bir nitelik taşımaktadır. 11 Eylül 2001’de, ABD’de meydana gelen saldırının da, gösterdiği gibi potansiyel tehditler felaketlere sebep olabilecek niteliktedir. Bu neticede, teknoloji ve bilimdeki gelişmeler kadar, teröristlerin iyice karmaşıklaşan amaçları de etkilidir. Günümüzde kimyasal, biyolojik ve nükleer terör saldırıları söz konusu, ülkelerin bilim sistemlerini hedef alan, hayatın tümünü sekteye uğratabilecek siber terörden bahsedilmektedir. Tüm bunlar, yeni terör türleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Artık objektif faktörlerle bir terör grubunun eylemlerinin neye yönelik olduğu konusuna açıklık getirilememektedir. Saldırının kapitalizmin sembollerini hedef alması bazı ip uçları vermekle birlikte, 11 Eylül 2001’de New York’taki eylemin 115 kim tarafından ve hangi ideoloji ile yapıldığı tam açıklık kazanmamıştır. Hiçbir terörist örgütün bulunduğu ülkelerin istihbarat birimlerinin bilgisi dışında kayda değer bir faaliyette bulunamayacağına ilişkin fikir260 ise, herhalde artık geçerliliğini yitirecektir. Terörizm, günümüzde demokrasiye, insan haklarına, ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerine yönetilen en ciddi tehdidi oluşturmaktadır. Teröristlerin mobilitesini artıran teknolojik gelişmeler; kamuoyuna ulaşımı hızlandıran kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması; toplumsal adaletin azalarak toplumsal çeşitliliğin artması; silah alışverişinin kontrolden çıkması ve en önemlisi devletlerin bu yöntemle siyasi emellerini gerçekleştirmeye devam etmesi gibi faktörler dikkate alındığında, terörizmin çok boyutlu bir şekilde devam edeceğini ve bu olgunun önüne geçilmesinin zor olduğunu anlaşılmaktadır. “Barış ve güvenlik” kavramının uluslararası terör örgütü saldırılarına ve uluslararası terör örgütlerinin bundan doğan, dünya barışının tehlikeye atılması konusundaki sorumluluklarına uygulanmasıyla, geçerli uluslararası hukukun, saldırıların hukuksal nitelendirilmesinde uygun olası, reaksiyonların değerlendirilmesinde de yeterli bir araç olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu, 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra uluslararası hukukta değişikliğe gereksinim olmadığı anlamına gelmemektedir. Uluslararası hukukta dahi “yeni bir anlayış” gereklidir. Bu yeni anlayışın askeri karşılığa odaklanmadan arındırılması zorunludur.261 BM Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi’nin, New York ve Washington’a yönelik saldırılarının hemen ardında yaptıkları açıklamalarda çok haklı bir biçimde askeri 260 Bkz., Emin Gürses, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi/ IRA-ETA-PKK, İstanbul, Bağlam Yayınları, 1997, s.115. 261 Violence Doesn’t Work, in: The Progressive, 14.09.2001, www.progressive.org, 16.09.2001. 116 olmayan alanlarda uluslararası işbirliği zorunluluğu dile getirilmiştir. Açıklamalarda göze çarpan ilk olgu, teröristlerin ve finanse edenlerinin cezalandırılması için, daha iyi hukuksal dayanaklara ilişkin çaba harcanmasıdır. Bunun yanında nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların hazırlanmasına yarayan maddeler dahil olmak üzere, tüm silahların yayılmasının engellenmesi yönündeki uluslararası işbirliğinin iyileştirilmesi ve arttırılması gerekir. Ayrıca, uluslararası terörizmin nedenleri, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki geniş halk kesitlerinin ekonomik, sosyal ve kültürel marjinalleşmesine eğilmek gerekir. Yeni bir uluslararası hukukun, bu insanları gerçek katılım haklarıyla donatacak ilke ve kurallara gereksinimi vardır. Bu hukuk, askeri şiddetin engellenmesinin yanında dünya halkları arasında ve bünyesinde ekonomik ve sosyal dengeyi amaçlayan bir dünya hukuku olmalıdır. Bunu sağlayacak hukuksal araçların gelişimi ve siyasal olarak uygulanabilmesi herhalde New York ve Washington’a yönelik saldırılarına verilecek güzel yanıt olacaktır. 11 Eylül saldırısı ve sonrasında, ABD'nin Afganistan'da askeri kuvvet kullanmaları, bu devletin uluslararası hukuka uygun davranıp davranmadıktan tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Misillemeler açıkça uluslararası hukuka aykırıdır. Meşru olarak askeri kuvvet kullanmanın ancak iki yolu olabilir: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin yetki vermesi ve meşru müdafaa hakkı. Güvenlik Konseyi, 11 Eylül saldırılarını terörist eylemler olarak kınamasına ve bunların uluslararası barış ve güvenliğe karşı tehdit oluşturduğunu açıklamasına rağmen askeri kuvvet kullanmaya ilişkin herhangi bir karar almamıştır. Dolayısıyla, ABD’nin elinde Afganistan'ı bombalamalarının tek meşrulaştırıcı nedeni olarak 117 BM Antlaşması’nın 51.maddesinin çerçevesinde meşru müdafaa hakkı kalmaktadır. Meşru müdafaa hakkı kullanılırken bazı şartlar aranmaktadır. Bunlar, meşru müdafaanın “silahlı bîr saldırıya” karşı gereklilikten dolaylı ve orantılı olarak yapılmasıdır. Uluslararası Adalet Divanı, 7986 yılında Nikaragua davasında bir ülkenin başka ülkelere karşı silahlı saldırılar düzenleyen örgütleri desteklemesini ve barındırmasını kuvvet kullanma ilkesinin ihlali sayarak bunun hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. Afganistan örneğinde, kullanılan meşrulaştırma savlarını dikkate alarak, bu kararın bir uygulaması olarak terörist örgütlere kucak açan ülkelerin hukuku ihlal ettikleri ve dolaylı olarak kuvvet kullandıklarından dolayı yakın gelecekte daha sık askeri müdahalelere muhatap olabileceklerini tahmin edebiliriz. 11 Eylül saldırılarının yaratmış olduğu uluslararası etki ve sonrasında terörizme karşı oluşturulmaya çalışılan küresel işbirliği arayışları terörizmle mücadelede oldukça önemli gelişmelerdir. Ancak, terörle mücadelede devletlerin birbirleriyle koordineli bir şekilde alacakları ulusal önlemlerin terörizmle uluslararası mücadeleye sağlayacağı destek göz ardı edilmemelidir. Bu bağlamda, dünyada en fazla yankı uyandıran terörist saldırılardan biri olan, 11 Eylül saldırılarından sonra, ABD’nin almış olduğu ulusal boyuttaki önlemler terör muhatabı diğer devletler için de, olumlu veya olumsuz yönde bir örnek oluşturabileceği gibi, terörizmle mücadelede alınabilecek ortak önlemler dizini için bir başlangıç da oluşturabilir. Bu çerçevede, ABD, güvenlik anlayışındaki değişimi, yeni beliren “dost” ve “düşmanları” ve terör tehdidine karşı alınacak önlemleri bir “paket” halinde, Eylül 2002’de yayınladığı “ABD’nin Ulusal Güvenlik 118 Stratejisi” başlıklı bir metinde tüm dünyaya duyurmuştur.262 Bu belge, 11 Eylül sonrası ABD güvenliğindeki değişimi gösteren ayrıntılı bir belge olması açısından önemlidir. Bu yeni strateji, ABD’nin terörle mücadelesinde bir yol haritası niteliği taşımaktadır. Temelinde ise, mevcut sistemi değiştirmek isteyenlere karşı, “terörle mücadele” adı altında askeri bir müdahaleyi öngörmektedir. Bu belgeyle ABD’nin toprak bütünlüğüne, vatandaşlarına ve sistemin işleyişine yönelik saldırılara karşı düşmanla her türlü mücadeleye girme hakkına sahip olduğu ilan edilmektedir. Stratejide, yeni yüzyılda insan hakları, ekonomik ve siyasal özgürlüklere sahip ülkelerin galip gelmesi gerektiği ve bunun için mücadelenin önemi vurgulanmıştır. Bu noktada, “dünyanın geleceği”, diğer bir deyişle “Amerikan tarzı düzenin” devamı için, ne tür rejime sahip ulusların koruyucu rolünde savaşacağı belirtilmiş, ama hangi ulus veya rejimlerle mücadele edileceği netliğe kavuşturulmamıştır.263 ABD’nin teröre karşı aldığı önlemlerden diğeri ise, ilk kez belgede belirtilen “önleyici müdahale” kavramını kendisi için bir hak olarak göstermesidir. ABD, bu kavramla, teröre karşı bir önlemin alınması için direkt bir saldırı olmasını ya da tehdidin doğmasını beklemeyeceğini ifade etmektedir. "ABD, doğrunun ve özgürlüğün hamisi olarak dünyanın herhangi bir yerine bu değerlere (insan hakları, özgürlük, demokrasi) yönelik her türlü tehdidi henüz oluşma aşamasındayken yok etme hakkını kendisi için değil, bütün özgür dünya 262 The National Security Strategy of the United States of America, Seal of the President, Eylül 2002, www.whitehouse.gov. 263 Beril Dedeoğlu, “ABD’nin 21.Yüzyıl Stratejisi ve Olası Küresel Etkileri”, 2023 Dergisi, C.2, Kasım 2002, s.26-32. 119 için kullanacaktır. Uluslararası terörizme karsı savaş, demokratik değerlerin ve demokratik hayat nizamının savaşıdır”.264 Bu durum, ABD’nin Soğuk Savaş döneminden beri takip ettiği ancak saldırıya uğradığı durumlarda savunma amaçlı karşı saldırıya geçme stratejisinden kesin bir dönüştür.265 Üstelik, bu yeni kavram Birleşmiş Milletler’in “meşru müdafaa” kavramıyla da zıt düşmektedir. Çünkü, bu hakkın kullanılabilmesi için öncelikle ülke topraklarına direk bir saldırı gereklidir. Bir tehdit ihtimali karşısında bile bu hakkın işleme konulamayacağı BM tarafından ifade edilmiştir. Dünyaya büyük acılar çektirmiş terörizm olgusuyla ancak uluslararası işbirliği ve dayanışmayı güçlendirerek mücadele etmek mümkündür. Bunun için; - Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi amaçla yapılırsa yapılsın, hangi düzeyde işlenirse işlensin teröristlere uygulanacak ceza kuralları tüm devletler arasında, aynı olmasa bile, birbirine yakın olmalıdır. - BM’ye tüm devletler tarafından kabul edilecek terörist faaliyetleri içeren bir liste hazırlanmalı ve bu listedeki faaliyetlerin tamamı, tüm devletlerde terörist nitelikli faaliyetler olarak kabul edilmelidir. - Uluslararası hukukta siyasi suçlar ve terör suçları arasındaki ayırım açıkça tanımlamalı ve terör suçu işleyenlerin iade edilmesini önleyen hükümler kaldırılmalıdır. 264 “Bush Promises to Pre-empt Terrorist Plans”, The Washington Times, 2.06.2002. 265 Hasan Kösebalan, “Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve Uluslararası İlişkiler”, 2023 Dergisi, C.2, Kasım 2002, s.34-38. 120 - Dünyadaki ekonomik ve sosyal sıkıntıları hafifletmek ve çözmek amacıyla BM, daha etkin ve aktif bir örgüt haline getirilmeli, bu gibi sorunları aşmak için uluslararası işbirliği yoluna gidilmelidir. - Siber alan ve dijital teknoloji alanından gelecek gerçekleşmesi çok olası terörist faaliyetleri önlemek için, derhal uluslararası işbirliği yoluna gidilmeli, önlemler konusunda uluslararası danışmalarda bulunulmalıdır. - Hükümetler, vatandaşlarının terörle mücadelede yanlarında olmalarını sağlamak için, vatandaşlarına bu mücadele konusunda güven vermeli, hiçbir terörist örgütü ve faaliyeti desteklememelidir. - Terörizme yol açan siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve insani maliyetlerinin en aza indirilebilmesi için, devletlerin uyum içerisinde hareket etmelerinin sağlanması, bunun düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir. 121 için uluslararası ÖZET 11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan saldırılar, terörizm tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu çalışma, ABD’ye yapılan saldırıdan yola çıkarak, devletlerin terörizme karşı kuvvet kullanması konusunu uluslararası hukuk tarafından incelemektedir. 11 Eylül terör saldırısı, tehdit algılamalarının ilk sırasına terörizmi yerleştirirken, bu olgunun da çok boyutlu analizini zorunlu kılmıştır. 20.yüzyılın ikinci yarısında uluslararası nitelik kazanan ve 1960’lar sonrasında uluslararası ilişkiler disiplininin inceleme konusu haline gelen terörizm ve uluslararası terörizm kavramlarının kurumsal analizi, 11 Eylül terör saldırısını tüm boyutlarıyla daha iyi algılayabilmemizi sağlayacaktır. Terörizme karşı kuvvet kullanılmasını öngören yaklaşımın temelinde, terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin BM Antlaşması’nın 51.maddesinin bağlamında, “silahlı bir saldırı” olarak kabul edilmesi yatmaktadır. Dolayısıyla, teröristlere karşı gerçekleştirilecek askeri bir harekatın meşru olabilmesi için terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin silahlı saldırı boyutuna ulaşmış olması gereklidir. 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen terörist saldırılara yönelik hukuksal yanıtın önemli yönü, kapsam ve etkileri itibariyle büyük ölçekli şiddet içeren terörist eylemlerin devamlılık arz eden modelinin bir “silahlı saldırı” teşkil edebileceğinin ve dolayısıyla terörist saldırılara karşı BM Antlaşması’nın 51.maddesi çerçevesinde meşru müdafaa hakkının kullanılabileceğinin kabul edilmiş olmasıdır. 122 SUMMARY The attacks that targeted the USA marked a new era in the history of terrorism. In the light of the recent terrorist attack against the US sities, this thesis tries to explain the legitimate use of force against terrorism by states. September 11th terrorist attacks caused terrorism to be the primary threat perception of the world and a multidimensional analysis of the concept of terrorism became an obligation. The conceptional analysis of terrorism and international terrorism, that gained an international dimension during the second half of the 20th century and became a research subject in the discipline of international relations, will give the opportunity to perceive every aspect of the terrorist attacks of September 11th. Paragraph in the context of article 51 of the UN Charter, admittance as an armed attack of terrorist act or state support which cause terrorist attacks takes place at the base of the view which accepts the use of force against terrorism. For that reason, in order to be accepted legal of a military operation against terrorists it is necessary that the terrorist act or the state support which cause terrorist attacks must reach to the level of an armed attack. The significant aspect of September,11 2001 lies the recognition of by states that acts of terrorism carried out by independent private actors fit, albeit somewhat uneasily, within the parameters of article 51. 123 KAYNAKÇA KİTAPLAR Alexandrov, Stanimir, Self Defence Against the Use of Force in İnternational Law, La Haye, Kluwer Law İnternational, 1996. Alkan, Necati, Psikolojik Harekat, Terörizm ve Polis, Ankara, TEMÜH Yayınları, 2000. Altuğ, Yılmaz, Terörizm: Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara, T.C. İçişleri Bakanlığı, 1989. Anzovin, Steven, Terrorism, New York, The H.W.Wilson Company, 1986. Aral, Berdal, Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Ankara, Siyasal Kitabevi, 1999. Başeren, Sertaç Hami, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2003. Bell, J. B., The Secret Army: The IRA, 1916-1979, Dublin, The Academy Press, 1979. 124 Beşe, Ertan, Terörizm, Avrupa Birliği ve İnsan Hakları, Ankara, Seçkin Yayınları, 2002. Bozkurt, Enver, Birleşmiş Milletler Sisteminde Kuvvet Kullanımı, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, Ocak 2003. Cameron, Gavin, Nuclear Terrorism: A Threat Assesment for the 21st Century, London, Macmillan, 1999. Cassese, Antonio, İnternational Law in a Divided World, Oxford, Clarenton Press, 1986. ----------------, Violence and Law in the Modern Age, Princeton, Princeton University Press, 1988. Chadwick, Elizabeth, Self-Determination, Terrorism and the İnternational Humanitarian Law of Armed Conflict, La Haye, Martinus Nijhoff Publishers, 1996. Chomsky, Noam, Pirates and Emperors: İnternational Terrorism in the Real World, Montreal, Black Rose Books, 1991. -------------, 11 Eylül, çev. Dost Körpe, İstanbul, OM Yayınevi, 2002. Combs, Cindy, Terrorism in the 21st century, New Jersey, Prentice Hall, 1997. 125 Cooley, John, Unholy Wars: Afhganistan, Amerika and İnternational Terrorism, New York, Pluto, 1999, 2001. Davutoğlu, Ahmet, Küresel Bunalım: 11 Eylül Konuşmaları, Ankara, Küre Yayınları, Haziran 2002. Demirel, Emin, Terör, İstanbul, İ.Q. Kültür Sanat Yayıncılık, Nisan 2002. Erdoğan, Tamer et al., 11 Eylül: Bir Saldırının Yankıları, İstanbul, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, 2001. Erickson, Richard J., Legitimate Use of Force Against State-Sponsored Terrorism, Washington, Air University Press, 1989. Gökay, Bülent ve Walker, R. J. B., 11 September 2001; War, Terror and Judgement, United Kingdom, Keele European Research Centre, 2002. Guel Ke, Adrian, The Age of Terrorism and the İnternational Political System, London, I.B. Tauris Publishers, 1995. Gündüz, Aslan, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Teşkilatlar Hakkında Temel Belgeler, İstanbul, Beta Yayınları, 1994. 126 Gürses, Emin, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi/IRA-ETA-PKK, İstanbul, Bağlam Yayınları, 1997. Hoffman, Bruce, Inside Terrorism, New York, Columbia University Press, 1998. Jenkins, B. M., İnternational Terrorism, A New Model of Conflict, London, Crecent Publications, 1975. Kegley, Charles W., İnternational Terrorism: Characteristics, Causes, Controls, USA, University of South Carolina, 1990. Keskin, Funda, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve Birleşmiş Milletler, Ankara, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, 1998. Kongar, Emre, Küresel Terör ve Türkiye, İstanbul, Remzi Kitabevi, Aralık 2001. Koru, Fehmi, 11 Eylül O Kader Sabahı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2002. Laçiner, Sedat, İngiltere, Terör, Kuzey İrlanda Sorunu ve İnsan Hakları, Ankara, ASAM Yayınları, 2001. Meyssan, Thierry, Dehşetengiz Hile, Çev. Ayşe Meral, İstanbul, Küre Yayınları, 2002. 127 Örgün, Faruk, Küresel Terör, İstanbul, Okumuş Adam Yayıncılık, Ekim 2001. Özbek, Osman, 11 Eylül 2001’in Düşündürdükleri, İstanbul, Cumhuriyet Kitap Kulübü, 2002. Öztürk, Osman Metin, 11 Eylül bir Örtülü Operasyon mu? Uluslararası Terörizm ve Dış Politika, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2002. Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, Ankara, Turhan Kitabevi, III kitap, Ekim 1999. Sandıklı, Atilla, Küreselleşen Dünyada Birlik Oluşturma Stratejisi ve Egemen Devletler Birliği, İstanbul, Harp Akademileri Yayınları, 2003. Sever, Metin ve Kılıç, Ebru, Düşmanını Arayan Savaş, İstanbul, Everest Yayınları, Kasım 2001. ---------------, Afganistan – Taliban ve Ladin, İstanbul, Birey Yayınlar, 2001. Tacar, Pulat Y., Terör ve Demokrasi, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1999. Toluner, Sevin, “Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davasındaki Yargı ve Meşru Müdafaa Hakkı”, Mahmut R.Belik’e Armağan, İstanbul 1993. 128 Vatandaş, Aydoğan ve Aydın, Mustafa, 11 Eylül Senaryosu: KOD ADI; KILIÇBALIĞI, İstanbul, Karakutu Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş., 2002. Yenisey, Feridun, Milletlerarası Ceza Hukuku, Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri ve Mevzuatı, İstanbul, Beta Yayınları,1988. Wilkins, Burleigh Taylor, Terrorism and Collective Responsibility, London and New York, Routledge, 1992. SÜRELİ YAYINLAR Akşin, Deniz, “ABD – BM İlişkileri: Çok Taraflılık ile Tek Taraflılığın Bir Sentezi”, Avrasya Dosyası, C.8 S.1, İlkbahar 2002, s.205 – 224. Akyılmaz, Bahtiyar ve Sezginer, Murat, “İngiltere ve ABD’nde İdari Usule İlişkin Kısa Notlar”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.9 S.3– 4, 2001, s.42– 52. Albright, Madeleine K., “Bridges, Bombs or Bluster?”, Foreign Affairs, C.82 S.5, Eylül–Ekim 2003, s.2 –19. Alpar, Erol, “Savaş Hukuku (Genel Olarak)”, SKD, C.109 S.325, 1990, s.108-126. 129 “Arab Afganhs Said tı Launch Worldwide Terrorist War”, Paris al Wtan al Arabi, 01.12.1995, s.22-24. Arıboğan, D.Ülke, “Uluslararası Terörizmin Yeni Yüzü”, www.teror.gen.tr, 21.09.2001. Attack on Afghanistan, www.guardian.co.uk, 22.10.2001 Bağbaşlıoğlu, Arif, “ABD – BM İlişkisi Çerçevesinde Afganistan Operasyonu”, Asya – Avrupa Dergisi, S.2, Mart 2005, s.86 -101. Baker, Mark. B., “Terrorism and the Inherent Right of Self – Defence: A Call to Amend Article 51 of the United Nations Charter”, Houston Journal of İnternational Law, C.10 S.1, 1987, s.25-49. Başak, Cengiz, “Terörizmle Mücadele: Devletlerin Ayrı Bir Mücadelesi mi Yoksa Uluslararası Kurumlarla Desteklenmiş Bir Mücadele mi?”, Polis Bilimleri Dergisi, C.4 S.1-2, 2002, s.65-84. Başeren, Sertaç Hami, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde Gerçekleştirilen Terörist Saldırılar ve Yol Açtığı Gelişmeler Üzerine bir Değerlendirme”, Prof. Dr. Vecdi Aral’a Armağan, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 2001, s.6978. 130 -----------------, “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, Dünyada ve Türkiye’de Terör, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Bankası, Eylül 2002, S.183-206. Beamont, Peter, "Now for The Bush Doctrine", The Observer, 22.09.2002. Brezinski, Zbigniev, “Irak ve ABD’nin Küresel Önderliği”, NPQ Türkiye, C.5 S.2, 2003, s.46 – 47. Burget, Fazıl A., “Afganistan’da Seçimlere Doğru. Çelişkeler, Engeller, Sorunlar ve Muhtemel Gelişmeler”, Stratejik Analiz, C.5 S.52, Ağustos 2004, s.69-73. “Bush Promises to Pre-empt Terrorist Plans”, The Washington Times, 2.06.2002. Byers, Michael, “Terrorism, The Use of Force and İnternational Law After 11 September” İnternational Law and Comparative Law Quarterly, C.51 S.2, 2002, s.401-414. Cassese, Antonio, “The İnternational Community’s Legal Response to Terrorism”, İnternational and Comparative Law Quarterly, C.38, 1989, s.589-608. Charney, Jonathan I., “The Use of Force Against Terrorism and İnternational Law”, Amerikan Journal of International Law, C.95 S.4, Ekim 2001, s.835-839. 131 Chipman, D. D., “Osama bin Laden and Guerrilla War”, Studies in Conflict and Terrorism, C.26 S.3, Mayıs – Haziran 2003, s.163 – 170. Cotton, James, “Southeast Asia after 11 September”, Terrorism and Political Violence, C.15 S.1, İlkbahar 2003, s.148 – 170. Çeviker, M. Salih, “ABD Tezleri Enkaza Döndü”, Aydınlık Haftalık Haber – Yorum Dergisi, S. 840, 24 Ağustos 2003, s.40 – 41. Çongar, Yasemin, “Yeni Bir Dünya, Yeni Bir Doktrin”, Milliyet Gazetesi, 24.09.2001. “Çto İzvestno ob Laden’e?”, Strana, 17 Eylül 2001. Dedeoğlu, Beril, “ABD’nin 21.Yüzyıl Stratejisi ve Olası Küresel Etkileri”, 2023 Dergisi, C.2, Kasım 2002, s.26-32. Deutsch, John, “Terrorism”, Foreign Policy, C.108, Sonbahar 1997, s.10-24. Drake, C. J. M., “The Role of Ideology in Terrorist’s Target Selection”, Terrorism and Political Violence, C.10 S.2, Yaz 1998, s.54-56. Ekber, Sülheddin, “Yeni Dünya Düzeni Hakkında: Yeni Özgür, Demokratik Dünya Düzeni Bir Hayal mi?”, Stratejik Analiz, C.4 S.40, Ağustos 2003, s.81-84. 132 Erkmen, Serhat, “11 Eylül 2001: Terörizmin Yeni Miladı”,, Stratejik Analiz, C.2 S.18, Ekim 2001, s.5 – 16. Erkmen, Serhat et al., “11 Eylül’den Sonra El-Kaide”, Stratejik Analiz, C.4 S.45, Ocak 2004, s.43-54. Friedlander, Marauhn, Terrorism, Encyclopedia of Public İnternational Law, C.IV, 2000, s.864. Gaddis, John Lewis, “A Grand Strategy of Transformation”, www.foreignpolicy.com, 2002. Gardam, Judith Gail, “Proportionality and Force in İnternational Law”, Amerikan Journal of International Law, C.87, 1993, s.391-413. Gardam, Judith Gail, “Necessity and Proportionality in Jus Ad Bellum and Jus İn Bello”, İnternational Law, The İnternational Court Of Justice and Nuclear Weapons, ed. Laurence Boisson de Chazourness and Philippe Sands, Cambridge University Press, 1999, s.275-292. Gearty, Conor, “Terrorism and Morality”, European Human Rights, Law Review, C.4, 2003, s.377 – 383. 133 “Government Reaction. Liberty and Security”, The Economist, C.360 S.8241, 29Eylül–5 Ekim 2001, s.12. Göktürk, Gülay, “Bu Terör Başka Terör”, Sabah Gazetesi, 14.09.2001. Greig, D. W., “Self-Defence and the Security Council; What Does Article 51 Require?”, İnternational and Comparative Law Quarterly, C.40, 1991, s.366-402. Gullufo, Frank J. ve Rankin, Daniel, “Terörizmle Savaş”, NATO Dergisi, S.49, kış 2001/2002, s.12 – 15. Gün, Ö. Rengin, “11 Eylül Sonrasında Başat Tehdidin Yeni Adı: Uluslararası Terörizm Olgusu”, Stratejik Analiz, C.2 S.24, Nisan 2002, s.113 – 119. Güven, Velli Fatih, “Uluslararası Terörizm ve Türkiye’ye Yansımaları”, Stratejik Analiz, C.5 S.51, Temmuz 2004, s.58-65. Hanlı, Hakan, “Yeni Dünya Düzeni”, www.elegans.com.tr, 28.03.2005. Hirsh, Michael ve Barry, John, “How to Strike Back?”, Newsweek, 24.09.2001. Hoffman, Bruce, “Terrorism Trends and Prospects”, der. Ian Lesser, Countering the New Terrorism, 1999, s.8-12. 134 Hyde, Hery J. , “Speaking to Our Silent Allies: Public Diplomacy and U.S. Foreign Policy”, Congressional Focus, U.S. State Dept. Views, 2002, s.24. İgnatenko, A., “Kto i Pochemu Soverşil Ataku na Manhatten?”, Nauka i Religiya, S.8, 2002, s.46-49. “İnformant Describes Founding of Bin Laden’s Organization”, www.cnn.com, 02.06.2001. İnternational Affairs, A Russian Journal of World Politics, Diplomacy and İnternational Relations, C.49 S. 4, 2003. Jinks, Derek, “State Responsibility for Sponsorship of Terrorist and Insurgent Groups: State Responsibility for the Acts of Private Armed Groups”, Chicago Journal of İnternational Law, C.4 S.1, 2003, s.83 – 95. Joyner, Christopher C., “İnternational Terrorism and U.S. Policy: Threat and Response”, www.igc.apc.org, 22.09.2002. Karzai, Hamid, “Afghanistan: So Much Still To Do”, The Economist, C.362 S.8263, 9-15 Mart 2002. Kasım, Kamer, “11 Eylül Terör Eylemlerinin Rusya’nın Kafkasya Politikasına Etkisi”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.9 S.3 – 4, 2001, s.53 – 64. 135 Kaya, İbrahim, “11 Eylül Saldırıları ve Sonrası: Uluslararası Hukukta Askeri Müdahale”, Stratejik Analiz, C.2 S.19, Kasım 2001, s.102-106. Kazintsev, A., “Tsel SŞA-Haos v Mire”, Nash Sovremennik, S.9, 2002, s.222-227. Kelsen, Hans, “Collective Security and Collective Self – Defence Under the Charter of the UN”, Amerikan Journal of International Law, C.XLII S.4, 1948, s.783-796. Kegley, Jr. ve Charles, W., “Preemptive War: A Prelude to Global Peril?”, www.foreignpolicy.com, 10.10.2003. Knight, Charles, “Essential Elements Missing in The National Security Strategy of 2002”, Presentation at The Center for İnternational Relations, Boston University, o9.10.2002, s.6. Kojakin, Evgeniy, “Mir Vstupil v Fazu Terrorizma Soverşenno Novogo Tipa”, Strana, 12 Eylül 2001. Köni, Hasan, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, C.4 S.38, Haziran 2003, s.81-83. 136 Kösebalan, Hasan, “Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve Uluslararası İlişkiler”, 2023 Dergisi, C.2, Kasım 2002, s.34-38. Krajewski, Markus ve Can, Osman, “ABD’nde Terör Saldırısı ve Afganistan’a Karşı Savaş – Uluslararası Hukuk Hangi Yanıtları Verir?”, www.e-akademi.org, 16.04.2003. Kulagin, V., “Russia and the US: A New Relationship”, İnternational Affairs, C.47 S.6, 2001, S.1-9. Larson, Alan P., “Ekonomik Priorities of The National Security Strategy”, U.S. Government of State Views, s.1. Letter, Joint, “Amnesty International/Human Rights Watch”, www.hrw.org, 28.01.2002. Lieber, Keir A. ve Lieber, Robert J., “The Bush National Security Strategy”, USINFO State Government Journals, 2002, s.3. Livingstone, Neil C., “Proactive Responses to Terrorism: Reprisals, Preemption and Retribution”, İnternational Terrorism: Characteristics, Causes, Controls, ed. Charles W. Kegley, New York, University of South Carolina, St. Martin’s Press, 1990, s.219-227. 137 Losiukov, A., “The Terrorism Goes Global”, İnternational Affairs, C.47 S.6, 2001, s.19-28. “Making Sense of Different Types of Crises, A Study of the Swedish Media Coverage of the Terror Attacks against the United States and the U.S. Attacks in Afhganistan”, The Harward International Journal of Press/Politics, C.8 S.4, Sonbahar 2003, s.54 – 75. Medd, Roger ve Golstein, Frank, “İnternational Terrorism on the Eve of a New Millenium”, Studies in Conflict and Terrorism, C.20 S.3, Temmuz-Eylül 1997, s.281-318. Murphy, Sean D., “Terrorism and the Concept of “Armed Attack” in Article 51 of the UN Charter”, Harvard İnternational Law Journal, C.43 S.1, 2002, s.42-51. -------------, “Contemporary Practice of the United States Relating to İnternational Law”, American Journal of İnternational Law, C.96 S.4, 2002, s.237-258. Myers, Richard B., “The US Military A Global View of Peace and Security in The 21’st Century”, US Department of State Reviews, 2002. Nussbaum, Bruce, “Foreign Policy: Bush is Half Right”, Business Week, 10.07.2002. 138 Official Journal of the European Communities, C.340, 11.11.1997, s.145-172. Oppenheim, L., “Disputes, War and Neutrality”, İnternational Law, C.2, 1952, s.136. OSCE Commitements Regarding Terrorism, DİB Web Sayfası. Öniş, Ziya ve Erdağtu, Mustafa, “11 Eylül ve Dengeli Küreselleşme”, Foreign Policy, Ocak – Şubat 2002, s.14 – 23. Özkan, Ayşe, “Uluslararası Hukukta Birleşmiş Milletler ve Afganistan Operasyonu”, Avrasya Dosyası, C.8 S.1, İlkbahar 2002, s.238 – 257. Partsch, K. J., “Reprisals”, Encyclopedia, C.9, s.332. Patterns of Global Terrorism 2001, USA, U.S. Department of State, Mayıs 2002. Rather, Steven R., “Jus ad Bellum and Jus in Bello”, The American Journal of İnternational Law, C.96 S.4, Ekim 2002, s.905 – 921. Robertson, K.G., “İntelligence, Terrorism and Civil Libirties”, Conflict Quarterly, C.3 S.1, 1987, s.43 - 62. 139 Rostow, Nicholas, “The İntenational Use of Force After the Cold War”, Harvard İnternational Law Journal, C.32 S.2, İlkbahar 1991, s.411-421. Sacbs, Susan, “Behind the Extremism: Poverty and Frustration”, The New York Times, 15.10.2001. Saikal, Amin, “The Afghanistan Conflict, İnternational Terrorism and The US Response”, Perceptions, Mart – Mayıs 2002, s.71-84. Sandıklı, Atilla, “ABD Dış Politikası ve Yeni Güvenlik Stratejisinin Türkiye’ye Etkileri”, Harp Akademileri Bülteni , S.206, Kasım 2003, s.6. -----------------, “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu Projesi”, Stratejik Öngörü, C.1 S.2, Yaz 2004, s.4-19. Shimeali, Timothy et. al., “Siber Savaşla Mücadele”, NATO Dergisi, S.49, kış 2001/2002, s.16 – 18. Shults, Richard H. and Vogt, Andreas, “It’s War! Fighting Post – 11 September Global Terrorism through a Doctrine of Preemption”, Terrorism and Political Violence, C.15 S.1, İlkbahar 2003, s.1 – 30. “Six Months On: A Balance – Sheet”, The Economist, C.362 S.8263, 9 – 15 Mart 2002, s.11 – 12. 140 Spencer, Jack, “The National Security Strategy: An Effective Blueprint for the War on Terror”, www.foreignpolicy.com, 25.09.2002, s.1-2. “SŞA Boyatsa Nazvat Organizatora Teraktov”, Utro, 25.09.2001. Stahn, Carsten, “Security Council Resolutions 1368 (2001) and 1373 (2001): What They Say and What They Do Not Say”, European Journal of İnternational Law Discussion Forum, www.interrights.org, 15.05.2002. -------------------, “İnternational Law Under Fire: Terrorist Acts as “Armed Attack” ; The Right to Self – Defense, Article 51 (1/2) of the UN Charter and İnternational Terrorism”, Fletcher Forum for World Affairs, C.27 S.2, 2003, s.35-51. Szasz, Paul C., “The Security Council Starts Legistlating”, The American Journal of İnternational Law, C.96 S.4, Ekim 2002, s.901 – 905. “Şto İzvestno ob Ladene?”, (Laden Hakkında Bildiklerimiz), Strana, 17.09.2001. Taş, Levent, “Irak İşgalinin Amacı 11 Eylül Gerçeklerini saklamak”, Aydınlık Haftalık Haber – Yorum Dergisi, S. 840, 24 Ağustos 2003, s.42 – 43. “The Battle Ahead”, The Economist, C.360 S.8240, 22 –28 Eylül 2001, s.11. 141 “The İnternational Community’s Legal Response to Terrorism”, İnternational and Comparative Law Quarterly, C.38, 1989, s.593-596. Tne Network of Terrorism, The United States and The İnternational Campaign to End Global Terrorism, 11.10.2001. “The New Enemy”, The Economist, C.360 S.8239, 15 – 21 Eylül 2001, s.15 – 16. US Foreign Policy Agenta Terrorism, Threat Assessment, Countermeasures and Policy, US Department of State Office of İnternational İnformation Programs, 2002. Violence Doesn’t Work, in: The Progressive, 14.09.2001, www.progressive.org, 16.09.2001. Vogelson, Jay M., “Multinationall Approaches to Eradicating İnternational Terrorism”, The İnternational Lawyer, C.36 S.1, 2002, s.67-75. Zakaria, Fareed, “The Coming Priority: Nation-Building Life”, Newsweek, 22.10.2001. Wallerstein, İmmanuel, “Kartal Çakıldı”, Foreign Policy, Ocak – Şubat 2002, s.1826. 142 “Who Did İt?”, The Economist, C.360 S.8239, 15 – 21 Eylül 2001, s.18 – 19. “Who is Osama bin Laden?”, www.news.bbc.co.uk, 2001. Wilkinson, Paul, “Trends in İnternational Terrorism and the American Response”, Terrorism and İnternational Order, ed. Lawrence Freedman et. al., Routledge, The Royal İnstitute of İnternational Affairs, 1988, s.37-55. BELGELER Council Act of 27 September 1996 Drawing Up the Convention Relating to Extradition between the Member States of the European Union, Official Journal of the European Communities, C.313, 23.10.1996. Declaration of the Heads of Sttate and Government Participating in the Meeting of the North Atlantic Council held at NATO Headguarters, Brussels, on 10-11 January 1994. Draft Articles on Responsibility of States of İnternationally Wrongful Acts, UN Doc. A/RES/56/83, 2002. Fifty-fifth Session, Sixth Committee, Measures to Eliminate İnternational Terrorism Report of the Working Group, Annex II, A/C.8/55/L.2, 19.09.2000. 143 Final Communique, Ministerial Meeting of the North Atlantic Council in İstanbul, 09.06.1994. Human Rights and Terrorism, A/RES/49/185, 23 Aralık 1994, www.un.org, 29.09.2001. İnternational Convention Against the Taking of Hosteges, adopted by the General Assembly of the United Nations on 17 December 1979, www.untreaty.un.org, 29.09.2001. Measures to Eliminate International Terrorism Report of the Working Group, A/C.6/57/L.9, 16.10.2002. Millitary and Paramillitary Activities in and Against Nicaragua (Nicaragua v.United States of America), Judgment, I.C.J. Reports, 27.06.1986. Proposal for a Council Framework Decision, Commission of the European Communities, Brussels, www.europa.eu.int, 19.09.2001. Proposal for a Council Framework Decision on Combating Terrorism, www.europa.eu.int, 29.09.2001. 144 Proposal for a Council Framework Decision on the European Arrest Warrant and the Surrender Procedures between the Member States, www.europa.eu.int, 29.09.2001. Report of the Ad Hoc Committe Established by General Assembly Resolution 51/210 of 17 December 1996 Fifth Session, A/56/37, 12-13 Şubat 2001. Rome Declaration on Peace and Cooperation, Issued by the Heads of State and Government Participating in the Meeting of the North Atlantic Council in Rome on 7-8th November 1991. Statement by the North Atlantic Council, 12.09.2001. Statement of the Secretary General on the Situation in Afghanistan, SG/SM/7958, www.un.org, 08.10.2001. The Declaration on Principles of İnternational Law Concerning Friendly Relations and Cooperation Among States in Accordance With the Charter of the United Nations; G.A. Resolution 2625, 24.10.1970, UN Doc. A/8028 (1970). “The National Security Strategy of www.whitehouse.gov, 20.02.2004. 145 The United States of America”, “US National Strategy: Work With Others to Defuse Regional Conflicts”, US Department of State Paper, 2002. World Conference on Human Rights, Vienna, Austria, 14 – 15 Haziran 1993, www.un.org, 29.09.2001. İNTERNET ADRESLERİ www.bygm.gov.tr www.cnn.com www.csis.org www.e-akademi.org www.elegans.com.tr www.europa.eu.int www.foreignpolicy.com www.foreignpolicy.org.tr www.globalpolicy.org www.guardian.co.uk www.hrw.org www.igc.apc.org www.interrights.org www.nato.int www.news.bbc.co.uk www.progressive.org 146 www.st.and.ac.uk www.stratfor.com www.teror.gen.tr www.terrorism.com www.terrorism.net www.strana.ru www.unodc.org www.un.org www.untreaty.un.org www.utro.ru www.whitehouse.gov GAZETELER Akşam Gazetesi Business Week Cumhuriyet Financial Times Hürriyet Milliyet Newsweek Resmi Gazete Sabah Strana 147 The Observer The New York Times The Washington Times Utro 148 EKLER 149 Abdybaeva, Milana, Hukuki Bakımdan Terör ve 11 Eylül Saldırısı, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Y.Doç.Dr. Funda Keskin, 152 s. ÖZET 11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan saldırılar, terörizm tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Bu çalışma, ABD’ye yapılan saldırıdan yola çıkarak, devletlerin terörizme karşı kuvvet kullanması konusunu uluslararası hukuk tarafından incelemektedir. 11 Eylül terör saldırısı, tehdit algılamalarının ilk sırasına terörizmi yerleştirirken, bu olgunun da çok boyutlu analizini zorunlu kılmıştır. 20.yüzyılın ikinci yarısında uluslararası nitelik kazanan ve 1960’lar sonrasında uluslararası ilişkiler disiplininin inceleme konusu haline gelen terörizm ve uluslararası terörizm kavramlarının kurumsal analizi, 11 Eylül terör saldırısını tüm boyutlarıyla daha iyi algılayabilmemizi sağlayacaktır. Terörizme karşı kuvvet kullanılmasını öngören yaklaşımın temelinde, terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin BM Antlaşması’nın 51.maddesinin bağlamında, “silahlı bir saldırı” olarak kabul edilmesi yatmaktadır. Dolayısıyla, teröristlere karşı gerçekleştirilecek askeri bir harekatın meşru olabilmesi için terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin silahlı saldırı boyutuna ulaşmış olması gereklidir. 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen terörist saldırılara yönelik hukuksal yanıtın önemli yönü, kapsam ve etkileri itibariyle büyük ölçekli şiddet içeren terörist eylemlerin devamlılık arz eden modelinin bir “silahlı saldırı” teşkil edebileceğinin ve dolayısıyla terörist saldırılara karşı BM Antlaşması’nın 51.maddesi çerçevesinde meşru müdafaa hakkının kullanılabileceğinin kabul edilmiş olmasıdır. Abdybaeva, Milana, Legal View of Terror and the Attacks of September 11th, Master’s Thesis, Advisor: As. Assoc. Prof. Funda Keskin, 152 p. SUMMARY The attacks that targeted the USA marked a new era in the history of terrorism. In the light of the recent terrorist attack against the US sities, this thesis tries to explain the legitimate use of force against terrorism by states. September 11th terrorist attacks caused terrorism to be the primary threat perception of the world and a multidimensional analysis of the concept of terrorism became an obligation. The conceptional analysis of terrorism and international terrorism, that gained an international dimension during the second half of the 20th century and became a research subject in the discipline of international relations, will give the opportunity to perceive every aspect of the terrorist attacks of September 11th. Paragraph in the context of article 51 of the UN Charter, admittance as an armed attack of terrorist act or state support which cause terrorist attacks takes place at the base of the view which accepts the use of force against terrorism. For that reason, in order to be accepted legal of a military operation against terrorists it is necessary that the terrorist act or the state support which cause terrorist attacks must reach to the level of an armed attack. The significant aspect of September,11 2001 lies the recognition of by states that acts of terrorism carried out by independent private actors fit, albeit somewhat uneasily, within the parameters of article 51. EK 1 EL KAİDE ÖRGÜTÜNÜN MODELİ ÜSAME BİN LADİN DANIŞMA MECLİSİ ASIL KOMİTELER DİNİ POLİTİKA BELİRLEME FİNANS İSLAMLA BAĞDAŞTIRAN BİR TAKIM FETVALAR VERİR. MALİ KAYNAKLARINI KONTROL EDER ASKERİ KOMİTE ELAMAN TOPLAMA,EĞİTİM,DESTEK FAALİYETLERİ VE ASKERİ EYLEMLERİN YÜRÜTÜLMESİNDEN SORUMLU KURUMDUR. BÜTÜN DÜNYADAKİ HÜCRELER VE İLİŞKİDE BULUNULAN ÖRGÜTLER Serhat Erkmen, “11 Eylül 2001: Terörizmin Yeni Miladı”, Stratejik Analiz, C.2 S.18, Ekim 2001,s.10. EK 2 SOMUT BİR ANALİZ: 11 EYLÜL OLAYI DÜNYA TİCARET MERKEZİ (İKİNCİL HEDEF) PENTAGON (İKİNCİL HEDEF) DOLAYLI YÖNELİM EL KAİDE TERÖR ÖRGÜTÜ ASIL HEDEF ABD (BİRİNCİL HEDEF) KALANLAR VE ZİHİNLER (ETKİ ALANI) Ö.Rengin Gün, “11 Eylül Sonrasında Başat Tehdidin Yeni Adı: Uluslararası Terörizm Olgusu”, Stratejik Analiz, C.2 S.24, Nisan 2002, s.118. EK 3 11 EYLÜL SALDIRILARINA KURAMSAL BİR BAKIŞ EYLEM DÜNYA TİCARET MERKEZİ’NE (DTM) SALDIRI EYLÜL 2001, NEW YORK, ABD DÜZENLEYEN EL KAİDE TERÖR ÖRGÜTÜ EL KAİDE TERÖR ÖRGÜTÜ İKİNCİ HEDEF DÜNYA TİCARET MERKEZİ ABD SAVUNMA BAKANLIĞI (PENTAGON) ANLAM & SEMBOL DTM, EKONOMİK HEGEMONYANIN, EMPERYALİZMİN VE KAPİTALİZMİN SEMBOLÜ OLARAK ALGILANMIŞ VE BURANIN VURULMASIYLA ABD’NİN DÜNYDAKİ EKONOMİK HEGEMONYASINI YOK ETME ANLAMI YÜKLENMİŞTİR. PENTAGON, DÜNYDAKİ ABD ASKERİ GÜCÜNÜN VARLIĞININ MERKEZİ OLARAK ALGILANMIŞ VE SEMBOL OLAN PENTAGON’U VURARAK DÜNYADAKİ ABD ASKERİ GÜCÜNÜ VURMA ANLAMI YÜKLENMİŞTİR. BİRİNCİ HEDEF ABD ABD ZAMANLAMA ÇALIŞMA SAATİNİN BAŞLANGICI SONRASINDAKİ 45 DAKİKALIK DİLİM PLANLANARAK MÜMKÜN OLDUĞUNCA ÇOK KURBAN ÜZERİNDEN DAHA ETKİLİ BİR MESAJ HEDEFLENMİŞ VE DİĞER EYLEMLER BİRBİRİNE YAKIN SAATLERLE ETKİYİ ARTIRMA AMAÇLANMIŞTIR ÇALIŞMA SAATİNDE DTM SALDIRISINI TAKİP EDEN 30 DAKİKALIK DİLİM PLANLANARAK MÜMKÜN OLDUĞUNCA ÇOK KURBAN ÜZERİNDEN VE PEŞPEŞE SALDIRI DÜŞÜNÜLEREK HEM ETKİYİ ARTTIRMA HEM DE SİSTEMİN TÜM KİLİT NOKTALARINA YÖNELME HEDEFLENMİŞTİR. TERÖR ÇEŞİDİ KARŞI-SİYASAL TERÖRİZM,ABD’YE YÖNELTİLMİŞ NEFRET NEDENİYLE, DİNİ TERÖR,EL KAİDE’NİN İDEOLOJİSİ VE TERÖRİSTLERİN CANLI BOMBAYA DÖNÜŞMELERİ NEDENİYLE, SİVİL TERÖRİZM,GAYRİMENKUL VE MENKULLERE YÖNELMESİ NEDENİYLE KARŞI-SİYASAL TERÖRİZM,ABD’YE YÖNELTİLMİŞ NEFRET NEDENİYLE, DİNİ TERÖR,EL KAİDE’NİN İDEOLOJİSİ VE TERÖRİSTLERİN CANLI BOMBAYA DÖNÜŞMELERİ NEDENİYLE, SİVİL TERÖRİZM,GAYRİMENKUL VE MENKULLERE YÖNELMESİ NEDENİYLE MESAJ SİSTEME VE DÜZENE OLAN GÜVENLİ SARSMAYA YÖNELİK SİYASAL, DİNİ VE İDEOLOJİK MESAJ VARDIR. SİSTEME VE DÜZENE OLAN GÜVENLİ SARSMAYA YÖNELİK SİYASAL, DİNİ VE İDEOLOJİK MESAJ VARDIR. HEDEF DEVLET-ABD-GÜÇLÜ, TERÖRİST ZAYIF OLDUĞUNDAN TERÖRİST GİZLİ OLMAK ZORUNDADIR. BU NEDENLERLE DE SİSTEMİN ZAYIF OLDUĞU KIRILMA NOKTALARINI (DTM,PENTAGON) HEDEF ALARAK BU NOKTALARA YÖNELMEYİ TERCİH ETMEK ZORUNDADIRLAR. HEDEF DEVLET-ABD-GÜÇLÜ, TERÖRİST ZAYIF OLDUĞUNDAN TERÖRİST GİZLİ OLMAK ZORUNDADIR. BU NEDENLERLE DE SİSTEMİN ZAYIF OLDUĞU KIRILMA NOKTALARINI (DTM,PENTAGON) HEDEF ALARAK BU NOKTALARA YÖNELMEYİ TERCİH ETMEK ZORUNDADIRLAR. NEDEN BU SEÇİLDİ? YOL 11 ABD SAVUNMA BAKANLIĞI’NA (PENTAGON) SALDIRI 11 EYLÜL 2001, WASHİNGTON, ABD Ö.Rengin Gün,“11 Eylül Sonrasında Başat Tehdidin Yeni Adı:Uluslararası Terörizm Olgusu”,Stratejik Analiz,C.2 S.24,Nisan 2002, s.118-119.
Similar documents
Civil aviation training at universities
katılan eğitmenler, yalnız kendi çalışanlarımızı değil, aynı zamanda ulusal ve uluslararası diğer havayolları ile yabancı havayolu çalışanlarını da THY tesislerinde eğitmektedirler. Rekabetin gider...
More information