tc ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü uluslararası ilişkiler

Transcription

tc ankara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü uluslararası ilişkiler
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
HUKUKİ BAKIMDAN TERÖR VE 11 EYLÜL SALDIRISI
Yüksek Lisans Tezi
Milana Abdybaeva
Ankara-2005
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
HUKUKİ BAKIMDAN TERÖR VE 11 EYLÜL SALDIRISI
Yüksek Lisans Tezi
Milana Abdybaeva
Tez Danışmanı:
Y.Doç.Dr. Funda Keskin
Ankara-2005
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ............................................................................................................................1
I.ULUSLARARASI TERÖRİZMİN TANIMLANMASI...................................................7
A. Terörizmin Tanımı ve Çeşitleri...........................................................................7
B. Uluslararası Terörizmin Gelişimi.......................................................................17
II.11 EYLÜL SALDIRISI VE TERÖRİZME KARŞI ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN
ÖNLEMLERİ..............................................................................................................23
A. 11 Eylül Saldırısı, El-Kaide Örgütü ve Taliban Rejimi......................................23
1.11 Eylül Olayları................................................................................................23
2.Usame bin Ladin, El-Kaide Örgütü ve Taliban Rejimi.......................................27
3.ABD’nin Tavrı ve Görüşleri................................................................................32
B. Terörizme Karşı Hukuksal Önlemler.................................................................37
1. Uluslararası Terörizm ile ilgili Sözleşmeler......................................................38
i
2. Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı.......................44
3. Uluslararası Terörizme Karşı Bölgesel Örgütlerin Faaliyetleri..........................51
4. Uluslararası Terörizm ve BM Antlaşması’nın Ortak Güvenlik Sistemi.............66
III.DEVLETLERİN TEK-TARAFLI ÖNLEMLERİ........................................................74
A. Zararla – Karşılık..............................................................................................74
B. Meşru Müdafaa Hakkı ve Uluslararası Terörizm..............................................78
1.Meşru Müdafaa Hakkının Doğal Bir Hak Olarak Tanımlanması........................79
2.Terörizme Karşı Meşru Müdafaa Hakkının Koşulları.......................................82
3.Bush Doktrini ve Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı.............................................88
C. Terörizme Karşı Tek-Taraflı Kuvvet Kullanılması: Afganistan Örneği............101
1.BM Antlaşması’nın 51.maddesi Çerçevesinde Afganistan Müdahalesi............102
2.Saldırı Sonrasında ABD’nin Afganistan’a Karşı Müdahalesi............................108
ii
SONUÇ.....................................................................................................................114
ÖZET........................................................................................................................122
SUMMARY...............................................................................................................123
KAYNAKÇA.............................................................................................................124
EKLER.....................................................................................................................149
iii
GİRİŞ
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılması,
dünyayı yeni bir düzen arayışına itmiştir. Uzun dönem birbirlerine karşı olan iki
bloktan birisinin çökmesi ABD’nin etkisini artırmıştır. Hatta Fukuyama’nın “Tarihin
Sonu”, tezi bile gündeme gelmiştir. Ne var ki, on bir yıl sonra dünya tekrar yeni bir
değişimin eşiğindedir.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, dünyada barışın sağlanacağı
yolundaki fikirler tam tersine işlemiş; dünyanın çeşitli yerlerinde krizler ve sıcak
çatışmalar patlak vermiş; silahlı çatışmalar bu sefer ideolojik değil, çoğu kez etnik
karakter taşımıştır. Kafkasya ve Balkanlar’daki silahlı çatışmalar bunun en belirgin
örneklerindedir. Şimdi de, ABD’nin “terör ile savaş” olarak adlandırdığı Afganistan
çıkarması, dünya gündemini meşgul etmektedir.
Terör, yeni bir olgu değildir ve pek çok ülke uzun yıllar terör eylemlerinin
direkt muhatabı olmuştur. Örneğin, Fransız Devrimi’nin yaşandığı yıllarda
Fransa’da, IRA (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) sorununun yaşanmasıyla birlikte1,
özellikle 1915’ten bu yana İngiltere’de ve 1970’lerden bu yana da Türkiye’de,
terör öncelikli bir sorun haline gelmiştir. İsrail devletinin kuruluşunun ardından
İsrail ve Filistin için ise, terör, neredeyse yaşamın doğal bir parçası haline
gelmiştir. 1990’larla birlikte, “terör” kavramının temel mantığı değişmemekle
birlikte, amaca ulaşma yollarındaki tanımlamalarda önemli değişiklikler meydana
gelmiştir. Özellikle, Soğuk Savaş döneminde terörist eylemler bir komuta kontrol
1
Geniş bilgi için bkz., Sedat Laçiner, İngiltere, Terör, Kuzey İrlanda Sorunu ve İnsan Hakları, Ankara,
ASAM Yayınları, 2001; J.B. Bell, The Secret Army: The IRA, 1916-1979, Dublin, The Academy Press,
1979.
1
mekanizmasına ve tanımlanmış siyasi, toplumsal ve ekonomik araçlara sahip
tanımlanabilir bir örgüte mensup kişiler tarafından gerçekleştirilirmiş.2
Hedef belirlemenin
ideolojik boyutunun öne çıkması 1990’lar sonrası
terörizmi için de, sıklıkla rastlanan bir durumdur.3 Bununla birlikte, bugün gelinen
noktada hedef belirlemedeki temel mantık aynı kalsa da, eylemlerdeki şiddet
dozunun yükselmesi yeni dönem örgütlerinin önemli bir özelliği olarak ortaya
çıkmaktadır. 1990’larda terörist eylemlerin sayısında azalma olmasına rağmen,
saldırılar sonucunda ölenlerin sayısı artmıştır.4 Terör eylemlerindeki şiddet
boyutunun artmasının nedenlerinden birisi, teröristlerin eylem yapma deneyimleri
ve kendilerine destek veren ülkeler sayesinde gelişmiş silahlarının artmasıdır.
Soğuk Savaş sonrası dönemde, hem Batılı hem de gelişmekte olan
demokratik ülkelerin ulusal güvenliklerine yönelik başta gelen tehditlerinden birisi
terörizmdir. Uluslararası güvenlik uzmanları ve akademisyenler tarafından uzunca
bir süredir üzerinde tartışılmasına rağmen, tehdidin boyutu ve önemi 11 Eylül
2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi ve Washington, D.C.’deki
Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon’un teröristlerin intihar saldırısına
uğramasına kadar pek anlaşılamamıştır. Daha çok geri kalmış ülkelerde görülen
terör eylemlerinin (uçak bombalama, kişilerin rehin alınması ya da bombalı intihar
eylemleri), insanlık tarihinde ilk kez bu kadar büyük çapta ve hem de dünyanın
süper gücü olan ABD’de ortaya çıkıp, binlerce kişinin hayatına ve milyarlarca
dolarlık mali zarara yol açması gelişmiş ülkelerdeki sıradan insanı dehşete ve
2
Bruce Hoffman, “Terrorism Trends and Prospects”, der. Ian Lesser, Countering the New Terrorism, 1999,
s.8.
3
C. J. M. Drake, “The Role of Ideology in Terrorist’s Target Selection”, Terrorism and Political Violence,
C.10 S.2, Yaz 1998, s.55.
4
Bruce Hoffman, “Terrorism Trends and Prospects”, s.12.
2
paniğe düşürmüştür. Saldırı sonrası, Batılı başkentlerde yapılan değerlendirmeler
sonucunda terörizm, 21.yüzyılın en büyük tehdidi ilan edilmiş ve hatta henüz
tanımlanmamış bir düşmana karşı NATO ülkeleri, tarihte ilk kez ittifak
Antlaşması’nın 5.maddesini harekete geçireceklerini açıklamışlardır.
11 Eylül 2001 tarihinde, ABD’ye karşı kolayca yapılmış olan terör eylemi
herkesi şaşırtmıştır. Dünyanın en kapsamlı terör eylemi olarak adlandırılan olayın,
her ne kadar dünyanın bir numaralı teröristi Usame bin Ladin tarafından yapıldığı
iddia edilse de, cevabı verilmeyen bir çok soru aydınlanmayı beklemektedir.
Çünkü geniş çaplı, iyi organize edilmiş ve ileri teknoloji kullanılan bu eylemin
arkasında sadece tek bir kişinin olmasının, zihinlerde soru işareti bıraktığı
şüphesizdir.
Terörün, dünyadaki algılanışının değişmesi ve geniş boyutlu karşı – terör
hareketlerinin başlatılmasında, 11 Eylül önemli bir dönüm noktası olmuştur. O
tarihe kadar, diğer ülkelerdeki terör hareketlerini “iç savaş”, “bağımsızlık hareketi”
vb. adlar ile değerlendiren ve hatta bir çok terör grubuna açık veya gizli katkı
sağladığı iddia edilen büyük devletler, özellikle de ABD, 11 Eylül saldırıları ile
birlikte terörün gerçek ve soğuk yüzü ile karşılaşmışlardır. Bu da, terörü belki de
ilk defa ve gerçek anlamda küresel bir sorun haline getirmiştir. 11 Eylül 2001’de
Dünya Ticaret Merkezi’ne ve diğer Amerikan hedeflerine yapılan saldırılara kadar
gerçek anlamda “küresel” bir sorun olarak kabul edilmeyen terörizm, söz konusu
saldırılarla birlikte tüm dünya tarafından göz ardı edilemeyecek bir gerçek olarak
algılanmaya başlanmıştır. Bunun temel nedeni ise, saldırının Soğuk Savaşı’nın
galibi ve Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni düzenin lider devleti ABD’ye karşı
gerçekleştirilmiş olmasıdır. 11 Eylül saldırıları, ABD’ye yönelen ilk terörist
3
saldırılar olmamakla birlikte, ABD’nin kurduğu düzene ve onun hegemon gücüne
açık bir başkaldırı niteliğinde olması itibariyle terörü ABD’nin ve dünyanın
gündemine taşımıştır. Bu saldırılar, ABD’ye Soğuk Savaş döneminde süper güç
SSCB’nin veremediği zararları vermiştir. Diğer taraftan da belki de, tarihinde bu
kadar çok kendi evinde uğradığı ilk geniş çaplı deniz aşan saldırıydı.
11 Eylül saldırıları, uluslararası hukuk açısından da önemli gelişmelere
sebep olmuştur. BM tarafından uluslararası hukukta kuvvet kullanma yasağının iki
istisnası BM Antlaşması’nın VII.Bölümünde düzenlenmiştir.5 “Müşterek zorlama
tedbirleri” olarak ifade edilen birinci istisna 42.maddesinde düzenlenmiştir; ikinci
istisna olan “meşru müdafaa hakkı” ise, 51.maddesinde düzenlenmiştir. Bunların
dışında, bir de yan istisnai durum olarak bölgesel örgütlerin müşterek askeri
zorlama tedbirlerine katılma yoluna yer verilmiştir.6 Afganistan müdahalesinde,
ABD’nin başvurmuş olduğu güç kullanma yasağının ikinci istisnası olan meşru
müdafaa
hakkıydı.
BM
Antlaşması’nın
51.maddesinin
“silahlı
saldırı”
gerçekleşmesi halinde devletlerin bireysel veya kolektif olarak savunma haklarını
kullanabileceklerini öngördüğüne göre, bu durumda BM, Afganistan operasyonu
örneğinde, “silahlı saldırı” ve “terörist saldırı” kavramlarını aynı anlamda
görmektedir.
Terörizm ile mücadele bölgesel ve evrensel örgütlerin birincil önceliği haline
gelmiştir. Bu gelişmelerin yaşandığı önemli platformlardan biri de, Birleşmiş
Milletler olmuştur. Güvenlik Konseyi, 12 Eylül 2001 tarihinde kabul ettiği 1368
sayılı karar ile terörizmi uluslararası barış ve güvenliğe karşı bir tehdit olarak
5
Geniş bilgi için bkz., Stanimir Alexandrov, Self Defence Against the Use of Forcein İnternational Law, La
Haye, Kluwer Law İnternational, 1996, s.1-19.
6
Berdal Aral, Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Ankara, Siyasal Kitapevi, 1999, s.13-14.
4
nitelendirmiş ve 1373 sayılı kararıyla da bütün devletleri, terörizmi önleme
konusunda işbirliğine çağırmıştır.
Tezin konusu, 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye karşı yapılan terör
eylemlerinin sonrasında “terör” kavramında uluslararası hukuksal düzenlemeleri
ve ABD’nin Afganistan’a karşı uygulanan politikasıdır. Uluslararası terörizmin
tanımlamasından başlayarak, 11 Eylül olaylarından sonra meydana gelen
gelişmeler, alınan kararlar, olayların arkasında olan terörizmin yeni boyutları ve
terörizme karşı hukuksal önlemlerinden bahsedilmektedir. Bu çalışmada, BM
Anlaşması'nın kuvvet kullanımı çerçevesi çizilmekte ve buradaki hukuksal
standartların Afganistan müdahalesiyle bağlantısı kurulmaktadır.
Bu çalışma, 11 Eylül saldırıları sonrasında gelişen “terörle mücadele”
anlayışının uluslararası hukukta nasıl bir algılama değişikliğine yol açacağına
işaret ettiği için önemli bir amaca hizmet etmektedir.
Birinci bölümde, terörizm olgusunun tanımı ve çeşitleri üzerinde durulmakta
ve uluslararası terörizmin gelişimi hakkında bahsedilmektedir.
İkinci bölümde, 11 Eylül 2001 tarihinde yapılan terörist saldırısının analizi
yapılmakta ve uluslararası terörizme karşı uluslararası örgütlerin aldığı hukuksal
önlemler üzerinde durulmaktadır. Ayrıca, bu bölümde, uluslararası terörizme karşı
BM Antlaşması’nın ortak güvenlik sisteminin işlerliği ve etkinliği meselesi de
üzerinde durulmaktadır.
Üçüncü bölümde, uluslararası terörizmin önlenmesi konusunda uluslararası
hukukun öngördüğü yaklaşımlar detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Devletlerin,
uluslararası terörizme karşı tek-taraflı hukuksal önlemler üzerinde durulmaktadır.
Uluslararası terörizme karşı kuvvet kullanmasını meşrulaştırmak için, meşru
5
müdafaa hakkı dışında, zararla - karşılık yaklaşımı ve 11 Eylül saldırısı
sonrasında ABD’nin
Bush Doktrini adıyla anılan belgede, “önleyici meşru
müdafaa hakkı” kavramının uluslararası hukuk açısından değerlendirilmektedir.
Ayrıca, devletlerin, uluslararası terörizme karşı tek - taraflı kuvvet kullanma örneği
olarak Afganistan müdahalesi ele alınmaktadır.
Uluslararası terörizm, bugün 21.yüzyılda devletlerin güvenlik algılamalarında
en tehditkar unsurlardan biri durumuna gelmiştir. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nde
meydana gelen “silahsız” terörist
saldırılar sonucu 3000-4000 kişi yaşamını
yitirmiş; ayrıca, bu saldırılar dünya ekonomisinde bir panik havası oluşturarak,
ülke ekonomilerinin sarsılmasına neden olmuştur. Terörizmin, ne gibi değişiklikler
yaratacağı ve terörizme karşı ne gibi önlemlerin alınmasıyla tehdidin bertaraf
edileceği konusunda çok değişik görüşler ve öneriler vardır.
6
I.ULUSLARARASI TERÖRİZMİN TANIMLANMASI.
A.Terörizmin Tanımı ve Çeşitleri
11 Eylül saldırısı, 21.yüzyılın, bir terörizm yüzyılı olacağını en ağır, en acı,
en direkt şekliyle bize duyurmuştur. Yalnız, bu saldırı ile terör kavramına yüklenen
anlamlarda büyük değişiklikler olmuştur. ABD’nin Başkanı, George Bush, bu terör
saldırıyı, “terörizm faaliyetleri değil savaş faaliyetleri” olarak değerlendirmiştir.7
Gördüğümüz gibi, ABD’ye yapılan saldırı ile “terör” ve “savaş” kavramları birlikte
kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim, terör, ABD’ye karşı saldırısı ile dikkatleri
üzerine çekmeyi başarmış, korku ve dehşet ortamını oluşturmuştur.
Terör ve terörle ilgili kavramları, uluslararası hukuk tarafından tam olarak
tanımlamak ya da tek ve genel kabul görmüş bir tanımdan bahsetmek oldukça
zordur. Aynı kişinin, aynı fiilden dolayı bir devlette özgürlük savaşçısı, diğer bir
devlete ise, en affedilemez suçları işleyen bir hain olarak nitelendiriliyor olması,
terörizmin ortadan kaldırılmasının önündeki en büyük engel olarak görülmektedir.
Terörizmin, bütün dünya devletleri tarafından veya en azından etkili olduğu kabul
edilebilecek çoğunluk tarafından onaylanmış bir tanımına ulaşılamamıştır.8 Fakat,
bunun anlamı, terör herkese ve her şarta ya da bölgeye göre değişen bir olgu
demek değildir. Terörle ilgili tanımların sayısı yüksek olsa da, bu tanımların
içerisinde ortak noktalar da vardır.
7
“The New Enemy”, The Economist, C.360 S.8239, 15-21 Eylül, 2001, s.16.
8
Enver Bozkurt, Birleşmiş Milletler Sisteminde Kuvvet Kullanımı, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım, Ocak
2003, s.198.
7
Terör kelimesinin, zihinlerimizdeki en önemli ve ilk karşılığı “korku”dur.
Türkçe’deki eski karşılığı ise, “tedhiş” veya “tedhişçilik”tir. Tedhiş kelimesi de,
Arapça “dehşet” sözcüğünden türetilmiştir. Latince anlam ise, korkutmak,
ürkütmek ya da korkudan titremek, korkunç, yıldırma ve dehşete düşürme,
sindirme, korkutma gibi kelimelerden çıkan “terrere” kelimesinden gelmektedir9.
Webster Collegiate Dictionary’ye göre: “Terör, yoğun, karşı koyulmaz bir
korkudur”.10
Terör, kelime olarak, birçok anlam içerse de, belirli unsurlar üzerinde anlam
yoğunlaşmıştır. Schmid ve Jorgman adlı yazarlar da, 190 adet terör tanımı tarif
etmişlerdir. Bu tanımlar incelediğinde tanımlarda geçen önemli vurgular şunlardır:
Şiddet ve Güç %83.5; Siyasi İçerik %65; Korku ve Terör %51; Tehdit %46;
Psikolojik Etki %41.5.11
ABD Savunma Bakanlığı’nın bu konudaki tanımı: “Genellikle politik, dini
veya ideolojik amaçlarla, toplumları ve hükümetleri korkutmak için, girişilen
hesaplanmış şiddet eylemleri veya tehdidi” 12 şeklindedir.
Bir başka tanıma göre ise; “Terörizm, insanlara ve mallara karşı, eylem
yapmakla, korkutarak siyasal, sosyal, ekonomik ya da dini değişikliğe ulaşmaya
girişmedir” 13.
9
Faruk Örgün, Küresel Terör, İstanbul, Okumuş Adam Yayıncılık, Ekim 2001, s.13.
10
Terörizmin Tanımı, www.terör.gen.tr, 17.05.2002.
11
Ariel Merari, “Terrorism as a Strategy of Insurgency”, www.st.and.ac.uk.
12
Bkz., www.terrorism.com, 13.12.2001.
13
Burleigh Taylor Wilkins, Terrorism and Collective Responsibility, London and New York, Routledge,
1992, s.1.
8
Encylopedia of the Social Sciences’ta yer alan tanıma göre; “Terörizm,
örgütlü bir grubun ya da tarafın istediği sonucu, elde etmek için, başvurduğu
yöntem ya da kuramdır”.14 Bir başka tanıma bakacak olursak; “Terörizm, asıl
amaca ulaşmak için, dehşet ve güç kullanımını içeren, planlı bir eylemdir”.15
Bu bağlamda, terörizm, dört temel öğeden oluşmaktadır. Terörizm, şiddet
içermekte, politik bir amacı taşımakta, masum insanlara yönelmekte ve
korkutulması amaçlanan bir seyirci kitlesine sergilenmektedir16.
Genel değerlendirmeye gelince, terörizmin tanımlamalarında ortak noktalar
şunlardır:
- Şiddetin (şiddet olayının) ortada bulunması;
- Siyasi bir motifin bulunması;
- Terör ve korkunun takdimi;
- Halkta güvensizlik;
- Sembolik hedeflerin kullanılması;
- İnsanlıktan uzak ve acımasız metotların uygulanması;
- Halkta çaresizlik duygusunu yayılması;
- Halkın dikkatini çekmesi ve reklam yapması, bunu şiddet stratejisinin bir
parçası olarak kullanılması;
- Gizli planlama ve eylemlerin uygulanması;
- Grup ya da topluca eylemde bulunması;
- Gelişmiş silahların kullanılmasıdır.17
14
Pulat Y. Tacar, Terör ve Demokrasi, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1999, s.44.
15
“The Battle Ahead”, The Economist, C.360 S.8240, 22-28 Eylül, 2001, s.11.
16
Cindy C. Combs, Terrorism in the 21st Century, New Jersey, Prentice Hall, 1997, s.15.
9
Bu ortak noktaları toplarsak, genel kabul gören şekliyle terörizm, “siyasal
amaçları için, sistemli ve örgütlenmiş şiddet kullanımını benimseyen bir strateji”
olarak adlandırılan, şiddet kullanımı veya bundan kaynaklanan korku ile, masum
insanların gözünü korkutan ve bu yola onları başka türlü gerçekleştiremeyecekleri
eylemlere sevk eden bir olgudur. Terörizmin belirli bir yapısı vardır; genellikle
birincil ve ikincil hedefler olmak üzere, çift hedefe yönelmektedir. Terörist, ikincil
hedefi kullanarak, birincil hedeften yararlanma arayışındadır18. Burada anılan
ikincil hedef, genellikle, doğrudan şiddet eylemine maruz kalan masum insanlar
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Terörizmin nedenleri, iç ve dış etkenler olmak üzere, iki gruplu bir
çözümleme düzeyi çerçevesinde incelemekte yarar vardır. İç etkenler; kişisel,
sosyal, ekonomik, kültürel ve yönetimsel değişkenler olup, bunlar, terörün ulusal
nedenlerini oluşturmaktadır. Dış etkenler; ülkelerin dış politika hedefleri ve küresel
ortamın çevresel koşulları olup, bunlar da, uluslararası nedenleri oluşturmaktadır.
Gerek iç, gerekse dış etkenlerin, her ikisine de ait olan askeri olanakların
dünyadaki yaygınlığı, telekomünikasyonun gelişimi, uluslararası zenginliğin eşitsiz
dağılımı, siyasal ve ekonomik kayıpların güçsüzleri giderek, yoksullaştırması gibi
etkenler de bulunmaktadır.
Terör eylemlerinde bulunan kişiye “terörist” denilmektedir. Fakat, 11 Eylül
2001’de yapılan saldırı, dünyanın teröre bakış açısını değiştirmiştir. Teröristin
psikolojik analizini artık iki ayrı görüşte toplayabiliriz. Birinci görüşe göre:
17
K.G. Robertson, “İntelligence, Terrorism and Civil Libirties”, Conflict Quarterly, C.3 S.1, 1987, s.43 -
62.
18
Bkz. Ek 2, Ö.Rengin Gün, Somut Bir Analiz: 11 Eylül Olayı Tablosu, “11 Eylül Sonrasında Başat
Tehdidin Yeni Adı: Uluslararası Terörizm Olgusu”, Stratejik Analiz, C.2 S.24, Nisan 2002, s.118.
10
teröristlerin birçok problemleri vardır ve depresyon geçirmektedir; doğrunun ne
olduğunu hakkında sağ duyularını kaybetmişlerdir ve kendilerinin yaptıklarının
doğruluğuna
inanmakta
ve
onun
propagandasını
yapmaktadırlar;
içinde
bulundukları gruptan kolay kolay kopamamaktadırlar. İkinci görüşe göre ise;
diğerinin aksine, terörist, sorunlu değildir. Teröristlerin birçok problemleri olsa da,
teröristler psikolojik olarak sorunlu değillerdir. Zira inanılmaktadır ki, kişi bir
gecede terörist olmaz. Bu, uzun bir zaman dilimini gerektirmektedir. Başta
bunalımda başlamakta, devamla can sıkıntısı protestoya götürmekte ve bir terör
üyesi olarak gitmesiyle sonuçlanmaktadır.19
Artık teröristlerin kendisi ve adresi yoktur, kendisi, hedef aldığı küresel
düzen gibi globallerdir. Onları, tanımlayan şey, ne dini, ne milliyeti, ne ırkı ne de
politik düşüncesidir. Onları, tanımlayan şey, “tutunamayanlardan”, “treni kaçırmış
olanlardan” olmasıdır.20
Son otuz yılda, terör olaylarının yayılmasının ve artmasının nedenleri:
teknoloji
alanında sağlanan çarpıcı gelişmeler ve bunun sonucu olarak
haberleşme sistemlerinde görülen ilerleme ve modern hayatın teröristlerin halk
arasında saklanmasına olanak tanımasıdır.
Geçmişte, bir örgüt çatısı altında, faaliyet gösteren teröristleri, takip etmek
ve denetim altında tutmak, göreli olarak daha kolaydı. Günümüzdeki teröristler
ise, daha gevşek bir yapıda örgütlenmekte ve birbirlerinden daha bağımsız
hareket edebilmektedirler. Yani, eskisi gibi, kararların alındığı bir merkezin
mevcudiyeti söz konusu değildir ve “hücre” adını verdikleri “örgüt”ten çok daha
19
Steven Anzovin, Terrorism, New York, The H.W.Wilson Company, 1986, s.14.
20
Gülay Göktürk, “Bu Terör Başka Terör”, Sabah Gazetesi, 14.09.2001.
11
küçük bir yapılanmanın içinde eylemlerini planlamakta ve uygulamaktadırlar.
Bunlardan başka günümüzün teröristleri, dünyanın bazı yörelerinde hakim olan
yoksulluk ve baskı olgularının bir yansıması olarak ortaya çıkmakta ve bazıları,
Sudan ile Afganistan’daki terörist kamplarında katı bir “İslami inanç” süzgecinden
geçirildikten sonra, sosyal statülerini değiştirmek ve iyileştirmek hedefiyle
eğitilmektedirler.21
Nitekim, Usame bin Ladin’in liderliğini yaptığı El – Kaide Örgütü’nün, 11
Eylül’de, ABD’de gerçekleştirdiği terör eylemleri, dinsel nitelikli terörizmin
kapsamında değerlendirilmektedir. Hatta, Usame bin Ladin, kendisinin dini bir
görevli olduğunu açıkça söylemiştir.
Usame bin Ladin gibi, aşırı uçlarla pazarlığa oturmanın güç olmasına
rağmen, diplomasinin de terörizme karşı konularda önemli bir yeri vardır. Rand
Corperation’ın terör uzmanı B.M.Jenkins; “Savaşın, diplomasinin devamı
olduğunu; terörizmin ise, diplomasi ile elde edilmeyen sonuçları elde etmek için
savaşa başvurma yöntemi olduğunu” söylemektedir.22
Ağırlığın, siyasal terörizmden, etnik terörizme kayması, daha birçok ülkenin
hedef olacağı anlamına gelmektedir. Bu nedenle, ülkelerin artık terörizmi
incelemelerinde çıkarları vardır. ABD, bu konuda bilgi ve deneyim sahibi birçok
ülkeden yararlanabilir. İşbirliği yaparak, ortak çıkarların peşinden gitmek, hem iyi
21
Susan Sacbs, “Behind the Extremism: Poverty and Frustration”, The New York Times, 15.10.2001.
22
B.M. Jenkins, İnternational Terrorism, A New Model of Conflict, London, Crecent Publications, 1975,
s.20.
12
bir diplomasi örneğidir, hem de diğer konularda da işbirliği için bir zemin
hazırlar.23
Kullanılan araçlar, açıklanan amaçlar, uygulanan metotlar ve destek alınan
kaynaklar
gibi
faktörlere
bakacak
olursak,
terörizmin
pek
çok
çeşidi
bulunmaktadır.
Siyasal terörizm, devlet terörü olarak da adlandırılmaktadır. Devlet terörünü
iki başlık altında değerlendirebiliriz. Birincisi, devletin kendi sınırları içerisinde
gerçekleştirdiği devlet terörü, ikincisi ise, kendi sınırları dışında gerçekleştirdiği
devlet terörüdür. Bu bağlamda, siyasal terörizm, siyasal amaçları için örgütlü,
sistemli ve sürekli kuvvet kullanma yöntemi olarak benimseyen bir stratejidir.24
Hukuk
ve
insan
hakları
çerçevesinde,
devletin
kendi
güvenliğini
sağlanmasına hiç kimsenin itirazı olmamalıdır. Fakat, devletin güvenliğini
sağlamak bahanesiyle, devletin gücünü elinde bulunduranlar, devletin siyasal
ideolojisini veya devletin çeşitli kademelerindeki yöneticilerinin çıkarlarını korumak
için, bazı dönemlerde devletin kurumlarını kullanmaktadırlar.25
Bunlar yeterli
olmazsa, doğrudan silahlı eylem yolu seçilmektedir.
Karşı – siyasal terörizm, devlete karşı terör şeklinde de adlandırılmaktadır.
Devletin kurumsal varlığını ve yönetimini tehdit etmektedir. Siyasi, ekonomik,
kültürel ve etnik çeşitli sebeplerden dolayı, devlete ve mevcut rejime karşı olan
grupların, istek ve arzularını dile getirmede teröre başvurmalarıdır.
23
Frank J. Gullufo ve Daniel Rankin, “Terörizmle Savaş", NATO Dergisi, S.49, kış 2001/2002, s.15.
24
Bruce Hoffman, Inside Terrorism, New York, Columbia University Press, 1998, s.43.
25
Faruk Örgün, a.g.e., s.88 - 91.
13
Sivil terörizm, kent terörizmi olarak da adlandırılmaktadır. Demokratik
toplumların istikrarını bozmak asıl hedefidir. Teröristler, menkul ve gayri
menkullere zarar verme, öldürme amaçlı bombalama, silah ve füze kullanma,
adam kaçırma, rehin alma, uçak kaçırma ve şantaj yaparak, göz dağı verme
taktikleriyle amaçlarına ulaşma arayışındadırlar. IRA (İrlanda Kurtuluş Örgütü),
PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ve ETA (Bask Bölgesi’nin Bağımsızlığı Hareketi) gibi
örgütler, sivil terörü kullanan terörist örgütlere en iyi örneklerdir.
Kimyasal ve biyolojik terörizm, süper terör olarak da nitelendirilmektedir.
21.yüzyıla girerken, kitle imha silahlarının terörist örgütler tarafından kullanılabilir
durumuna gelmesinin en önemli sonucu, terörist faaliyetlerinin yöntem ve hedef
konusundaki
yaklaşımlarının
değişikliğe
uğraması
olmuştur.26
Kimyasal
toksinlerin ve biyolojik hastalıkların kitlesel imha kabiliyetleri ve kısa sürede
gösterecekleri etki nedeniyle, önemli bir terörist yöntem olarak kabul edilmektedir.
Kullanılan kimyasal ve biyolojik silahların nereden, ne zaman ve nasıl atıldığı
ancak olaydan bir süre sonra anlaşılabilir. Bu “sessiz katiller”, görülmezler ve
belirtiler ortaya çıkmadan anlaşılamazlar. Bu belirsizlik, ölümlerin yanı sıra panik
ve paranoyaya da neden olmaktadır.27 11 Eylül sonrasında, ABD’de görülen
şarbon vakaları, yakın zamandaki en iyi örneklerdir.
Nükleer terörizm, özellikle SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkmaktadır.
Teröristler, meydana gelen siyasal boşlukta elindeki nükleer silahlar kontrolsüz
kalarak, teröre destek veren ve nükleer teknolojiye sahip Irak, İran ve Libya gibi
26
A. Baki Kavun, “Uluslararası ve Uluslarüstü Terörizm”, 11 Eylül bir Örtülü Operasyon mu? Uluslararası
Terörizm ve Dış Politika, ed. Osman Metin Öztürk, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2002, s.43 – 65.
27
Frank J. Gullufo ve Daniel Rankin , a.g.m., s.12 – 15.
14
ülkeler aracılıyla da, nükleer silahları temin etme imkanına sahiptirler.28 Etki
süresi oldukça kısa, etki alanı boyutu ve şekli ise, son derece büyük olan nükleer
silahların kullanımı insanlığı geri dönüşü olmayan bir yola sürükleyebilir.
Dolayısıyla, nükleer terör, etkili ve verimli bir niteliğe sahiptir. Nükleer terör
21.yüzyılın en önemli tehditlerden biri olacağı düşünülmektedir.
Dini terörizmin, dinsel nitelikli terörizmin en yoğun olarak faaliyette
bulunduğu bölge olan Ortadoğu’dur. Bu durum, barış sürecinde de büyük darbe
vurmaktadır.
Ayrımcılık,
din
temeline
dayalıdır
ve
kendi
dini
inançları
doğrultusunda kurulacak bir yönetim, sistemi hayali mevcuttur. 21. yüzyılın
potansiyel kırılma noktası olan dinsel faktördür. Bu nedenle, bir dinler arası
çatışma dönemi olması beklenen 21.yüzyılda, gerek İslam, Hıristiyan, Musevi ya
da Konfüçyüs uygarlıklarını temsil eden, radikal fraksiyonlar düzeyinde
örgütlenen, daha dar inanç sistemlerinin müritlerinin, kendi aralarında ve tüm
kendi dışlarında kabul ettikleri insan topluluklarına karşı terörizme baş vurmaları
beklenen bir gelişmedir. El – Kaide gibi örgütlerin öncülüğünde, uluslararası
gündemin en önemli konularından birisi haline gelen İslami motifli terör,
uluslararası sistemin en büyük tehdidi olarak kabul edilmektedir.
Etnik terörizm, genel anlamda ulusal, komünal ya da etnik grupların
devletlerin bütünlüğüne ve kurumsal kimliğine tehdit eden çabaları ifade
etmektedir. Bir devlete zaten sahip olan ve bulundukları topraklarda çoğunluk
konumunda bulunan etnik grupların da, diğer azınlıklara karşı terörist faaliyetlere
girişebileceği gerçeğinden hareketle, etnik terörizmin kapsamını, etnik bir
motivasyonla girişilen her türlü siyasi amaçlı, yasadışı şiddet içeren hareket
28
A. Baki Kavun, a.g.m., s.50.
15
olarak tanımlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Devlete karşı terör ile
benzer nitelikleri vardır. Bu bakımdan, uluslararası barışa ciddi bir tehdit de
oluşturmaktadır.
Teknolojik terörizm, terörün en gelişmiş çeşitlerden birisidir; siber terörizm ya
da modern terörizm olarak da adlandırılmaktadır. 21. yüzyılın en önemli güç
kaynağı hiç şüphesiz bilgidir. Bilgiyi elinde tutan, gücü de elinde tutmuş olur.
Bilginin gücüyle teknolojik alandaki gelişmeler tüm yaşamamızı etkiler. Taşınabilir
telefonlar, bilgisayar, internet sistemleri... Siber terörizm, bilgi çağının terör şekli
olup, bilgi çağının enstrümanlarının terörizm maksatlarıyla kullanılmasıdır.
Bilgisayar teknolojisi ve internet sistemleri aracılığıyla, kurumların ve ülkelerin
güvenliği tehdit edilerek, devletlerin gizli ve stratejik bilgilerine ulaşılmakta ve
bunlar terörist eylemlerin hazırlanmasında veri olarak kullanılmaktadır. Bilgisayar
teknolojisi, modern askeri operasyonlara entegre olmaya başladıkça, askeri
planlamacılar, bu teknolojiyi aynı diğer unsur ve kuvvetler gibi, hem bir hedef,
hem de bir silah olarak görmeye başlamışlardır.29 Teknoloji alanındaki gelişmeler,
terörist
araçlarının
çeşitliliğini
artırmıştır,
ulaşılabilir
kılmış,
fiyatlarının
ucuzlamasını sağlamış ve teröristlerin hayatını kolaylaştırarak, terörün yeni bir
boyutunu ortaya çıkarmıştır. Teröristlerin yakalanma riski azalmakta, bilgisayarlar
eyleme karşı korunmasız hedeflere dönüşmekte ve terörist can güveliğini
tehlikeye atmamaktadır.
Tüm bunlar, teknolojik terörün 21.yüzyılda uluslararası sistemin ve barışın
en önemli tehdit unsurlarından biri olacağını düşündürmektedir.
29
Timothy Shimeali et. al., “Siber Savaşla Mücadele”, NATO Dergisi, S.49, kış 2001/2002, s.16 – 18.
16
B.Uluslararası Terörizmin Gelişimi
Terör, tarihin kendisi kadar eski bir olgudur. Terörün tarihin değişik
evrelerinde farklı anlamlar yüklendiği bir gerçektir. Eğer, terörizm kapsamında
mütalaa edilen faaliyetler, birden fazla ülkenin topraklarını veya insanlarını hedef
alıyorsa, uluslararası terörizmden söz edilir. Uluslararası terörizm, genelde ulusal
bir sisteme, ülke dışından yöneltilen bir şiddet veya şiddet yüklü bir tehdit
eylemidir. Uluslararası terörizm, bir yabancı ülke veya kuruluşun desteği ile
yürütülen veya bir yabancı ülke vatandaşlarına, kurumlarına ya da hükümetlerine
karşı yöneltilen ve uluslararası sonuçları olan terörist saldırıları içermektedir.30
Tarihi olarak ilk terör eylemi, Ortadoğu’da (Eski Filistin’de) kutsal savaşçı
Jewish
Zealot/Siccarilerin
yönetimine destek
Roma
vatandaşlarına
ve
Roma
İmparatorluğu
çıkanlara karşı M.Ö. 73-66 tarihlerindeki kampanyaları
gösterilmiştir.31 Bu kampanyalara katılanlardan, 2000 adet Zealot taraftarı,
çarmıha gerilmiştir. Zealot/Sicarilerin hareketi terör olarak tanımlanmıştır. Çünkü
şiddet eylemlerini, suikast ve vur-kaç eylemleri, Roma kurallarını savunan
Romalılara, Yunanlılara ve Yahudilere karşı kullanarak, psikolojik tesir oluşturup,
siyasal amaçlarına ulaşmada bunu yardımcı olarak kullanmaktadırlar ki, bu amaç
insanları köleleştiren Roma kurallarını değiştirmektedir. Bu harekatın eylemleri
tahmin edilmemiştir. Hedefler genellikle sembolikti. Buna ek olarak resmi ve dini
günler eylem için seçilen zamanlardandı. Bu yolla Zealot/Siccarilerin eylemleri ve
30
D. Ülke Arıboğan, “Uluslararası Terörizmin Yeni Yüzü”, www.teror.gen.tr, 21.09.2001.
31
Jay M. Vogelson, “Multinationall Approaches to Eradicating İnternational Terrorism”, The İnternational
Lawyer, C.36 S.1, 2002, s.67.
17
propagandası en geniş şekilde yayılma şansına sahipti. Roma’nın bu gruba karşı
başarı sağlaması ile yarım yüzyıl bir barış ortamı bulmuştur. M.S. 68’de Sicari,
Roma’ya karşı intihar saldırıları kullanmıştır. İsim olarak Yahudi Partisi’nin
kullandığı, kısa bir kılıç adı olan Sica’yı kullanmıştır. İlk terör eylemi, kabul edilen
bu olayda da, terörün en önemli özellikleri arasında yer alan siyasal içerik ve
sistemli şiddet unsuru bulunmaktadır.32
XVI - XVIII, yüzyıllar arasında ise, bazı Avrupa devletleri aralarındaki rekabet
yüzünden, kendi emelleri doğrultusunda korsanlara göz yumarak denizleri
terörize ettikleri görülmektedir. Fransa’da büyük ihtilali takip eden 1793-1794
yılları, Robespierre’nin başındaki yönetimin uyguladığı baskı ve sindirme
politikaları nedeniyle, terör dönemi olarak adlandırılmakta ve bu örnek daha çok
devlet terörüne ilişkin verilmektedir. Dolayısıyla, o dönemlerde terör, Robespierre
tarafından şimdiki gibi kullanılması ve sahiplenilmesinden kaçınılan bir kavram
olarak kullanılmamıştır. Terörizmin amacı, demokratik olmayan siyasi sistemin
değiştirilmesi ve onun yerine demokratik bir düzenin kurulması olmuştur.33
Taht için yapılan mücadeleler sayılmazsa, terörizmin siyasi ve sistematik bir
nitelik kazanması, XIX. yüzyılın ikinci yarısında olmuştur. Milliyetçilik akımının
hızlandığı, XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın başları, Avrupa ve Amerika’da önde gelen
devlet adamlarına yönelik suikastların ve bombalama eylemlerinin sıklaştığı bir
dönemdir. I.Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olan Avusturya, Arşidikü
Ferdinand’ın Princip adlı bir Sırp militanı tarafından öldürülmesi, Ermeni
teröristlerin 1905’te İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı bombalaması, bu dönemdeki
32
Faruk Örgün, a.g.e., s.60.
33
Bruce Hoffman, a.g.e., s.15 – 16.
18
terör eylemlerine örnek olarak gösterilebilir. Yine, aynı dönemde, Rus
ihtilalcilerinin faaliyetleri dikkat çekicidir ve tüm terörist hareketler içinde
Narodnaya Volya (Halk İradesi) ön plana çıkmaktadır. Birçok çağdaş terörist, bu
hareketin izlediği yolu takip ederek, devam etmiştir.34
Terörün kurumsallaşması ve global bir nitelik kazanması ise, II.Dünya
Savaşı’ndan sonra olmuştur. Yirminci yüzyıl boyunca, özellikle Soğuk Savaş
döneminde yoğun bir biçimde terörist faaliyetler görülmüştür ve 1960’ların
sonlarına doğru terörist eylemlerde artış görülmüştür. Bu nedenle konuyla ilgili
tarihi seyri 1960 öncesi ve sonrası olmak üzere bir ayrım yapmak gerekir. Bunun
yanında, özellikle Batılı anlamda terörizm, Ortadoğu’da Filistin’de ve Filistinlilerin
eylemleri olarak (Musevilere Karşı) kabul edilmektedir. Avrupa’da ise, özellikle
İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA) terörist örgüt olarak kabul edilmiş ve İngilizlerin
başını oldukça ağrıtmıştır. 1968’de teröristler arasında ilk kez uluslararası işbirliği
adımları atılmıştır.35
Bir yandan uluslaşan sömürge halklarındaki Neo-Marksist ve devrimci
hareketlerin terörü bir mücadele stratejisi olarak benimsemesi, bir yandan
Cezayir’in Fransa’dan bağımsızlığını kazanması sürecinde terörün geçerli bir yol
olduğunun kanıtlandığı iddiasıyla Kuzey İrlanda’da İRA ve İspanya’da ETA
hareketlerinin güç kazanması ve diğer yandan da 1970’lerin başlarından itibaren
Uruguay’daki Tupamaroslar’dan itibaren Almanya’daki Kızıl Ordu Fraksiyonu’na
(RAF) ve İtalya’daki Kızıl Tugaylara kadar birçok aşırı sol grubun, devrimci
34
Aynı yer, s.17 – 22.
35
Yılmaz Altuğ, Terörizm: Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara, T.C. İçişleri Bakanlığı, 1989, s.36.
19
mücadele için illegal şiddet kullanımını geçerli bir araç olarak görmeleri sonucu,
terör yaygın bir yöntem olarak kullanılmaya başlamıştır.
Terörün 1960’larn sonunda artış göstermesinin
en önemli nedeni, Arap
ülkelerinin 1967 Savaşı’nı kaybetmeleri ve Batı Şeria, Gazze ve Sina
yarımadasını kapsayan İsrail işgalini kaldırmanın ve Kudüs’ü geri almanın
konvansiyonel bir savaş ya da diplomasi ile mümkün olmadığını görmeleri
olmuştur. Arap ülkelerinin çok fazla bölünmüş ve İsrail’in de askeri açıdan çok
güçlü olması, İsrail’e ve onun destekleyicilerine karşı kuralsız bir siyasal şiddetin
uygulanmasını gerektirmiştir.36 Bu nedenler ki, 1967 – 1974 yıllarının arasında
gerçekleştirilen terörist saldırıların %15’i Filistinli gruplarca yapılmıştır.37
Bir başka önemli neden ise, Marksist grupların endüstriyel açıdan gelişmiş
ülkelerde, özellikle öğrenci grupları arasındaki popularitesi ile Anti-Amerikan ve
Vietnam
savaşı
karşıtı
yaklaşımlarındaki
etkinliği
olmuştur.
Öğrencilerin
aktiviteleri, sokak gösterileri ve çatışmaları ile sınırlı kalırken, daha uzun dönemli
ve profesyonel mücadele yanlısı küçük gruplar ise, yeraltına inerek sistem
muhalifi, kentli şiddet hareketlerini örgütlemişlerdir. Baader-Meinhof, Kızıl
Tugaylar ve Japon Kızıl Ordusu gibi terör örgütleri de bu eğilimin bir sonucu
olarak ortaya çıkmış ve dünya sathında devrimci mücadele için kendi aralarında
bağlar kurarak ve birbirlerinden çok şeyler öğrenerek evrensel bir iletişim ağına
kavuşmuşlardır.38 Ancak bu ağın kesişme noktası olan ideolojik özdeşlik zamanla
36
Adrian Guel Ke, The Age of Terrorism and the İnternational Political System, London, I.B. Tauris
Publishers, 1995, s.147.
37
Paul Wilkinson, “Trends in İnternational Terrorism and the American Response”, Terrorism and
İnternational Order, ed. Lawrence Freedman et. al., Routledge, The Royal İnstitute of İnternational Affairs,
1988, s.43.
38
Aynı yer, s.43 – 44.
20
aşınırken 1980’li yıllarda terör örgütlerinin temel motivasyonu artık devrimci
ideoloji olmaktan çıkmış ve dinsel ya da etnik motivasyonlara yönlenen gruplar
ağırlık kazanmışlardır. Sovyetler Birliği’nin sistemdeki etkinliğini kaybetmesi ile
birlikte bu grupların uyguladıkları eylem biçimlerinde ve taktiklerinde farklılaşmalar
olmuştur. 1960’lar ve 1970’ler boyunca uçak kaçırma, bombalama, banka
soygunları gibi eylemlerin yerini kitlesel insan kayıplarına yol açan daha yıkıcı bir
yaklaşım almıştır. Medyanın her toplumsal katmana haber ulaştırma gücünün
gittikçe artmasıyla birlikte teröristler, geniş insan topluluklarını dehşete düşürecek
ve sahip olduğu özelliklere bakmaksızın her insanı hedef alabilecek, rasgele ve
kitlesel bir eylem stratejisini tercih etmeye başlamışlardır.
1970’lerde teröristlerin amacı politik iken; 1980’lerde politik amaçlı
terörizmin, yanı sıra dini ve ekonomik amaçlı terör ortaya çıkmış; bu durum
1990’larda da devam etmiştir. 1970’lerde uçak kaçırma, rehine alma, bombalama,
şantaj, fidye isteme gibi yöntemlere başvurulurken; 1980’lerde bu yöntemlere ek
olarak kimyasal silahların kullanımı başlamış; 1990’larda ise bu yöntemlere
potansiyel kitle imha silahları ve istihbarat savaşı eklenmiştir.39 Terörizmin
önlenmesini güçleştiren intihar saldırılarındaki artış da yeni bir olgudur. Kitle imha
silahlarının, terörist saldırılarda biyolojik ve kimyasal silahların kullanılması daha
fazla insanın zarar görme olasılığını ortaya koymaktadır.40 Öte yandan
teröristlerin eylemlerinde yüksek teknolojiyi kullanmaları tehdidin boyutunu
arttırmıştır. 20 Mart 1995’te Japonya’da Aum Shinrikyo (Yüce Gerçek) tarikatının
39
Roger Medd and Frank Golstein, “İnternational Terrorism on the Eve of a New Millenium”, Studies in
Conflict and Terrorism ,C.20 S.3, Temmuz-Eylül 1997, s.281-318.
.
40
John Deutsch, “Terrorism”, Foreign Policy, C.108, Sonbahar 1997, s.10-24.
21
Tokyo metrosuna sarin gazı ile yaptığı saldırı, kitlesel imha silahlarının kullanıldığı
ilk terör eylemi olmuştur. 12 kişinin öldüğü ve 5000 civarında kişinin yaralandığı
bu
saldırı,
terörist
saldırıların
sadece
konvansiyonel
silahlarla
sınırlı
kalmayabileceğini ve gelecekte de kitlesel imha silahlarının terörist saldırılarda
kullanılabileceği ihtimalini kuvvetlendirmiştir.41
Eylemlerin sayısal olarak azalmasına karşın, kayıpların artmasındaki en
önemli sebep kuşkusuz silah ve yardımcı ekipman teknolojisinin her geçen gün
daha da hızlanarak gelişmesi olmuştur. Ayrıca, gerek terörist örgütlerin sahip
oldukları mali gücün büyümesi, gerek devlet destekli terörizmin küçük ve sistem
muhalifi devletler açısından tercih edilen bir mücadele stratejisi haline gelmesi ve
gerekse kimi merkez devlet otoritelerinin siyasal ve sosyal krizler nedeniyle, kendi
kontrollerinde olması gereken stratejik silahlar üzerindeki denetimlerini kaybetmiş
olmaları dolayısıyla, terörist grupların bu silahlara ulaşabilme imkan ve
yeteneklerinin artması da terörizmi besleyen nedenler olarak göze çarpmıştır.
Dünya güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir konuda, ülkelerin farklı tutumları, yerel
terörü
önce
uluslararası
terörizme,
günümüzde
ise,
küresel
terörizme
dönüştürmüştür.
Terörizm, özellikle 11 Eylül olayı ile birlikte, ülke sınırlarını aşarak, küresel
bir boyut kazanmış ve uluslararası güvenliği tehdit eden en büyük sorunlardan biri
olarak değerlendirilmeye başlanmıştır.42 Terörizm, günümüzde demokrasiye,
insan haklarına, ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerine yöneltilen en ciddi
tehdidi oluşturmaktadır.
41
Gavin Cameron, Nuclear Terrorism: A Threat Assesment for the 21st Century, London, Macmillan, 1999,
s.1.
42
Velli Fatih Güven, “Uluslararası Terörizm ve Türkiye’ye Yansımaları”, Stratejik Analiz, C.5 S.51,
Temmuz 2004, s.58-65.
22
II.11 EYLÜL SALDIRISI VE TERÖRİZME KARŞI ULUSLARARASI
ÖRGÜTLERİN ÖNLEMLERİ.
A.11 Eylül Saldırısı, El-Kaide Örgütü ve Taliban Rejimi
Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a, 11 Eylül’de düzenlenen sürpriz
saldırılar, ABD’yi tam anlamıyla hazırlıksız yakalamış gözükmektedir. ABD
Dışişleri Bakanlığı, 11 Eylül öncesinde Suudi terörist Usame bin Ladin’in,
Amerikan hedeflerine karşı her an yeni bir eylemde bulunacağı uyarısını
yaptığını, fakat bu saldırının ne zaman ve nerede gerçekleşeceğine dair herhangi
bir bilgileri olmadıklarını söylemiştir. Yani, fırtına önceden tahmin edilmiş, ama
büyüklüğü kestirilememiştir. ABD’nin uluslararası terörizmle uğraşan uzmanlık
kurumu, ‘Teftiş Projesi’nden Steven Emerson, “Hiçbir uzman, eşzamanlı, ani, bu
çapta bir operasyonu öngörmediğini” söylemiştir .43
1.11 Eylül Olayları
11 Eylül 2001 tarihinde, New York’ta tarihinin en büyük terörist eylemi
gerçekleştirilmiştir. Bu terörist saldırı, Amerikan filmlerde gerçekleşebilecek bir
olay gibiydi.
Yerel saat ile 9.00’da, Boston Massachusetts'den kalkan ve kaçırılmış
olan, 11 sefer sayılı Amerikan Havayolları’na ait bir Boeing 767 (Boston-Los
43
Cumhuriyet Gazetesi, 12.09.2001.
23
Angeles), 412 metre yüksekliğindeki 110 katlı Dünya Ticaret Merkezi’nin44 kuzey
kulesine çarpmış ve binada büyük bir delik açarak yangın çıkartmıştır. Birkaç
dakika sonra, Boston’dan gelen ve 175 sefer sayılı Birleşik
Havayolları’na
(United Airlines) ait, 156 yolcusuyla45 kaçırılmış olan, ikinci bir Boeing 737 tipi
yolcu uçağının, Dünya Ticaret Merkezi’nin güney kulesine çarpmıştır46. Dünya
Ticaret Merkezi binasına iki uçağın çarpması sonucunda, binalarda büyük hasar
meydana gelmiş ve birkaç saat içinde, ikiz kuleler, patlamalar sonrasında
çökmüştür. Olayın hemen ardından, Birleşik Havayolları’na ait, kaçırılmış olan,
üçüncü bir Boeing 767 tipi yolcu uçağı da, ABD Savunma Bakanlığı’nda
(Pentagon)47 büyük bir patlamayı meydana getirmiştir.
ABD’de intihar saldırılarının ardından, Federal Havacılık İdaresi’nin bütün
uçuşların yasaklandığı; havadaki uçaklara inme emri verildiği bildirilmiştir.
Kaçırılmış olan, 93 sefer sayılı Amerikan Havayolları’na ait uçağı, Pittsburgh'un
kuzeydoğusundaki Pennsylvania-Somerset iline düşmüştür. CNN Beyaz Saray
muhabiri John King, Amerikan polisinin yaptığı açıklamaya göre, Pennsylvania'ya
44
Mimar: Minoru Yamasaki; Yer: New York (NY); Yapım Tarihi: 1966-1973; Yapı türü: Gökdelen, ticari
ofis binası; Yapı sistemi: Çelik karkas, cam, çelik çerçevelerle oturulmuş beton plakalar; İklim: Yumuşak;
Çevre: Kent; Stil: Modern; Notlar: Yamasaki and Associates şirketiyle Emery Roth and Sons şirketinin
işbirliğiyle yapılmıştır. 5 Ağustos 1966’da temel atılmış, çelik konstrüksiyona Ağustos 1968’de
başlanmıştır. 4 Nisan 1973’te açılış töreni yapılmıştır.
900 bin m’lik oturma alanı vardır. Sears Binası yapılana kadar dünyanın en yüksek yapısıydı. Kulelerin
yükseldiği alanın kuzeyinde Vesey Sokağı, doğusunda Church Sokağı, güneyinde Liberty Sokağı, batısında
West Sokağı vardı; alan, New York Borsası’nın üç sokak kuzeyindeydi.
45
Rakamlar kaynaklarda farklılık arz etmektedir.
46
Boeing 757-200,239 yolcu taşıyabilmekte ve 47,32 metre uzunlukta ve 38,05 metre çapında, dolu
durumda ağırlığı 115 ton, uçuş hızı saatte 900 km’ye ulaşabilmektedir. Thierry Meyssan, Dehşetengiz Hile,
Çev.Ayşe Meral, İstanbul, Küre Yayınları, 2002, s.19.
47
Pentagon dünyanın en büyük idari binalarından birisi olarak kabul edilmektedir. Çalışan sayısının 23 bin
olduğu ifade edilmektedir. Pentagon’a büyük zararlar verebilmek için saldırının çatıdan yapılması gerektiği,
halbuki beşgen olan ve beş iç içe geçmiş halkadan oluşan binanın bir cephesine uçağın çarpması ve çarpılan
bölümde onarım olması bazı soru işaretlerini ve kuşkuları beraberinde getirmiştir. Geniş bilgi için bkz.
Thierry Meyssan, a.g.e., s.13-25.
24
düşen uçağın üç muhtemel hedeften birisine doğru gidiyor olabileceğini
bildirmiştir.
Bu sıra, Başkan Bush, Florida Sarasota’da, “ülkenin açıkça terörist saldırıya
uğradığını” söylemiştir.48 Dünya Ticaret Merkezi’ne uçakla düzenlenen intihar
saldırısının ardından, Washington’daki Dışişleri Bakanlığı binasının önünde
bomba yüklü bir araçla patlama olmuştur. Kısa bir süre sonra, bir bombalı saldırı
da, Washington’un en önemli alış veriş merkezi olan Washington Mall’da ve ABD
Kongre Binası Capitol Hill’de meydana gelmiştir. Olaylarda ceset ve kayıplar
olarak 6398 kişi olduğu bildirilmiştir.49
Görüldüğü gibi, saat 9.00’da başlayan terör eylemleri saat 10.28’de, yani bir
buçuk saat içinde;
- İki uçağın Dünya Ticaret Merkezi’ne ve bir uçağın da Pentagon’a
çarpması;
- Bir uçağın Pittsburg’da hedefine ulaşamadan düşmesi;
- ABD Dışişleri Bakanlığı önünde patlayıcı yüklü bir kamyonun patlaması,
Washington’un en önemli alışveriş merkezi olan Washington Mall’da ve ABD
Kongre Binası Capitol Hill’de patlaması ile sona ermiştir.
Saldırıların şaşkınlığı atlatıldıktan sonra, ABD “savaş hali” ilan etmiştir.50
Beyaz Saray ve Pentagon başta olmak üzere, Washington’daki bütün hükümet
48
Strana, 12.09.2001.
49
Rakamlar kaynaklarda farklılık arz etmektedir.
50
Başkanın burada belirttiği “savaş” kavramı, uluslararası hukuk açısından bir savaş değildir. Çünkü,
terörist saldırıyı gerçekleştiren bir devlet değildir. ABD’nin sürekli olarak “savaş” kavramını kullanması iç
politika açısından anlaşılabilir. Fakat, uluslararası hukuk açısından doğru değildir. Daha saldırının failleri
kesinleşmeden, ortamın gerginleştirilmesi ve kesin deliller olmadan, bir devleti hedef almak ileriye dönük
diğer devletler açısından da kötü bir uygulama örneği olabilecektir.
25
kuruşları boşaltılmış, okullar ve işyerleri tatil edilmiş, hava sahası tüm uluslararası
uçuşlara kapatılmıştır. Askeri anlamda da, Pentagon saldırıların ardından, gerçek
anlamda “savaş hali” ilan etmiş ve hava sahasına girecek olan tüm uçakların
vurulacağını açıklamıştır.51
Başkan, George Bush, 15 Eylül 2001 tarihinde yapmış olduğu konuşmada;
“teröristler tarafından Amerika’ya karşı açılmış bir savaş olduğu, buna cevap
vereceğini, bunları kimlerin yaptığını bulacağını ve onları saklandıkları delikten
çıkartarak, adalete teslim edeceğini” belirtmiştir.52
Yaşananların “ulusal bir trajedi” olduğunu söylenen ABD Başkanı Bush,
Amerika ve Amerikan halkını korumak için gereken herşeyin yapılacağını
belirterek,
terörist
saldırıların
sorumlularının
mutlaka
yakalanarak,
cezalandırılacağını söylemiştir.53
Pentagon, beş savaş gemisinin ve iki uçak gemisinin Doğu Sahillerini olası
saldırılardan korumak için, Norfolk Virginia'daki Amerikan Donanmasına ait
merkezden ayrılacağını, limandaki gemi sayısının azaltıldığını söylemiştir. İki
savaş gemisi, USS George Washington ve USS John F. Kennedy, New York
sahiline doğru hareket etmiştir. Denize açılan diğer gemiler, firkateynler ve kılavuz
füze destroyerler uçakları düşürmeye yetki verilmiştir.
51
Strana, 17.09.2001.
52
Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde Gerçekleştirilen Terörist Saldırılar ve
Yol Açtığı Gelişmeler Üzerine bir Değerlendirme”, Prof. Dr. Vecdi Aral’a Armağan, Kocaeli Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yayını, 2001, s.70.
53
Enver Bozkurt, a.g.e., s.207.
26
Başkan Bush, 15 Eylül 2001 tarihinde, ulusa seslenişinde, Amerikan
Hükümeti’nin saldırıyı gerçekleştiren teröristler ile onları barındıranlar arasında
ayrım yapmayacağını söylemiştir.54
Eylem gerçekleştikten sonra, ABD yetkilileri, El-Kaide Örgütü’nün lideri
Usame bin Ladin’i eylemin sorumlusu olarak ilan etmişlerdir. Ayrıca, ABD’nin New
York’taki
saldırının
ardından
baş
şüpheli
olarak
Usame
bin
Ladin’i
göstermesinden sonra, gözler Afganistan’a çevrili iken, Afganistan’da Taliban’ın
Lideri Molla Muhammed Ömer, ABD ile görüşmeye hazır olduğunu bildirmiş, ABD
ise bu isteği reddetmiştir.55
2.Usame bin Ladin, El-Kaide Örgütü ve Taliban Rejimi
Yemen asıllı, zengin bir Suudi aileden gelen, Usame bin Ladin’in silahlı
mücadele alanına girmesi, ilk kez 1979’da Afganistan’daki Sovyet işgaline karşı
direnişi örgütleme safhasında ortaya çıkmıştır. 1979 yılının Aralık ayında, aynı
zamanda Suudi Gizli Servis Şefi arkadaşı olan Prens Turki bin Faysal tarafından
Peşaver’e gönderilen Usame bin Ladin, burada 1980 yılı ortalarında Filistinli
Abdullah Azam ile birlikte Maktab al Hidamat’ı (Hizmet Bürosu) kurmuştur. CIA
tarafından kurulan bu örgüt, ABD, Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan’ın da
bulunduğu yaklaşık 50 ülkedeki temsilcilikleri aracılığıyla Afganistan’da savaşmak
üzere gönüller toplamış ve Afganistan’a göndermiştir.56 Usame bin Ladin, bu
54
www.news.bbc.co.uk, 16.09.2001
55
Milliyet Gazetesi, 19.09.2001.
56
“İnformant Describes Founding of Bin Laden’s Organization”, www.cnn.com, 02.06.2001.
27
tarihten itibaren Afganistan’daki İslami direnişi örgütleyen Pakistan Gizli Servisi ile
ilişkiye girmiştir. Patlayıcı ve silah konusundaki eğitimlerini bu dönemde CIA’nin
en seçkin uzmanlarından aldığı belirtilen Ladin, bu dönemde büyük sabotajların
nasıl düzenleneceğini de öğrenmiştir.1986’da kendi kamplarını kuran Ladin,
örgütünün kurumsallaşmasının temelini, 1988’de bir veri tabanı oluşturarak
atmıştır. Afgan topraklarında savaşan, mücahitlere destek veren Ladin, 1988’de
El-Kaide Örgütü’nü kurmuştur.
El-Kaide Örgütü’nün yapısına bakacak olursak, Usame bin Ladin’in
başkanlığı altında, şura meclisi, askeri, dini ve mali üç heyetten, ayrıca iletişim
heyetinden oluşmaktadır.
Askeri Komite; eleman toplama, eğitim, destek faaliyetleri ve askeri eylemlerin
yürütülmesinden sorumlu kurumdur.
Mali Komite; mali kaynaklarını kontrol etmektedir.
Dini Komite; eylemleri İslam ile bağdaştıran bir takım fetvalar vermektedir. Aynı
zamanda, bu Komite El-Kaide Örgütü’nün medya ile ilişkilerinin sorumluluğunu
üstlenmiş durumdadır.57
Ladin, 1991 yılında Sudan’a sürgün edilmiş ve yerleşmiştir. Orada, ElKaide Örgütü çalışmaları iyice genişlemiş ve Sudan hükümetinin desteği ile, Arap
ülkelerindeki İslamcı muhalefetleri destekleyen önemli bir unsur haline gelmiş,
evrensellik kazanmıştır.58
57
Bkz. Ek 1. Serhat Erkmen, Örgüt Modeli Tablosu, “11 Eylül 2001: Terörizmin Yeni Miladı”, Stratejik
Analiz, C.2 S.18, Ekim 2001, s.10.
58
Sait Yılmaz, “ABD’nin Dış Politika Çıkmazları ve 11 Eylül 2001’deki Terörist Saldırı”, 11 Eylül bir
Örtülü Operasyon mu? Uluslararası Terörizm ve Dış Politika, ed. Osman Metin Öztürk, Ankara, Biltek
Yayınları, Eylül 2002, s.149.
28
Böylece, Usame bin Ladin, 29 Aralık 1992’de, Yemen’de Amerikan
askerlerin kaldığı oteli bombalama girişiminde bulunmuş; 3 Ekim 1993’te,
Somali’deki ABD askerlerine karşı saldırı düzenlenmiş; 1994’te, Manila’daki ABD
ve İsrail büyükelçiliklerine karşı planlanan bombalama girişiminde bulunmuş;
1995’te, Filipinleri ziyaret eden Clinton’un öldürülmesini planlamış; 2 Ağustos
1998’de, Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçiliklerine karşı bombalı
saldırılarda bulunmuştur.59
Usame bin Ladin, Sudan’dan Afganistan’a geçtikten hemen sonra, El-Kaide
teröristleri daha fazla saldırı hazırlığına girişmiş ve nitekim, 25 Haziran 1996
gecesi Dahran’da, Kobar
Kuleleri adıyla bilinen bir ABD askeri lojmanının
yakınında, bir kamyona konan 2,500 kg’lik büyük bir patlama olmuştur. Bomba,
lojman binasının ön cephesini tamamen tahrip ederken, 19 Amerikan askerlerin
ölmesine, birçoğunun da yaralanmasına neden olmuştur. Olayla ilgili şüpheliler
içinden ilk akla gelen isim Ladin’di ve o da, kısa bir süre sonra saldırıyı
kahramanca bir eylem olarak nitelendirdiğini açıklamıştır.60
Usame bin Ladin, tekrar Afganistan tepelerindeki hayatına geri dönmüştür.
Özel ordusunda görevli askerlerin sayısını arttırdıktan sonra, Usame bin Ladin,
bölgenin en kudretli güçlerinin desteğini garanti altına almak istemiştir. Bu amaçla
Pakistan’ın muhbirlerini, ajanlarını ve politikacılarını, özellikle de, Taliban’ın ana
destekçilerinden Pakistan Servislerarası İstihbarat Teşkilatı’nın (ISI) önde gelen
görevlilerini kendi safına çekmeye çalışmıştır.61
59
Patterns of Global Terrorism 2001, USA, U.S. Department of State, Mayıs 2002, s.105.
60
“Şto İzvestno ob Ladene?”, (Laden Hakkında Bildiklerimiz), Strana, 17.09.2001.
61
“Who is Osama bin Laden?”, www.news.bbc.co.uk, 2001.
29
Usame bin Ladin, kapı komşusu Pakistan’da kendisine siyasal bir destek
hazırlamaya çalışırken, Afganistan’ın en güçlü kişisiyle, yani Emir-ül-Müminin
(Müminlerin Komutanı) ve Taliban’ın başkomutanı Molla Muhammed Ömer’le
dostluğunu geliştirmeye özen göstermiştir.62
1994’e kadar Singesar köyünde yaşayan Molla Ömer, 1994’ün ilk aylarında,
komşularından biri yerel bir kontrol noktasında görev yapan Mücahit asilerin iki
genç kızı kaçırdıklarını, onların kafasını tıraş ettiklerini ve ırzlarına geçtiklerini
söyleyince, küplere binmiştir. Molla Ömer, hemen eski askerlerden oluşan küçük
bir birlik kurmuş, adamlarıyla birlikte, ellerindeki pas tutmuş, AK – 47’lerle o
kontrol noktasını basmış ve kızları zorbaların elinden kurtarmıştır. Daha sonra da,
bu grubun ele başını, zafer naraları arasında eski bir Sovyet tankının namlusuna
bağladıkları bir iple asmışlardır. Bu olay, Afgan tarihinde bir dönüm noktasıydı,
zira, olaydan sonra Molla’yı destekleyenlerin sayısı hızla artmıştır. Molla
Muhammed Ömer, yeni birliklerinin başında yozlaşmış, eski Afgan askerleriyle
savaşmış ve kontrol noktası komutanını astıktan 30 ay sonra, Taliban’ın
başkomutanı konumuna gelerek, Afganistan’ın 32 vilayetinden 20’sine hakim
olmayı başarmıştır.63
Taliban’a Pakistan’dan, Suudi Arabistan’dan, hatta belki de ABD’den destek
gelmiştir. Pakistanlı üst düzey bir istihbarat kaynağı, hem İran’daki aşırılıkçılara
karşı iyi bir siper oluşturacağı, hem de uyuşturucu ticaretini durdurabileceği
düşüncesiyle CIA’nın Taliban’ı desteklediğini ileri sürmüştür. Ayrıca, Amerikalı
62
The Network of Terrorism, The United States and The İnternational Campaign to End Global Terrorism,
11.10.2001, s. 12.
63
“Şto İzvestno ob Ladene?”, (Laden Hakkında Bildiklerimiz), Strana, 17.09.2001.
30
şirketler Türkmenistan’dan Pakistan’a doğru, Afganistan üzerinden geçecek
büyük bir doğalgaz boru hattı döşemek istemiş, fakat Afganistan’da duruma
hakim bir rejim olmadan böyle bir anlaşmanın gerçekleşmesi imkansız.64
1999 ilkbaharında, Taliban, Afganistan’ın yüzde 90’ından fazla bölümünü
kontrol altında tutmuş ve dünyada kadınlara en büyük baskıyı yapan rejimin
sahibi konumuna gelmiştir.
Usame bin Ladin’in lideri olduğu El-Kaide Örgütü, bilgi teknolojisindeki
gelişmeleri en iyi kullanan örgütlerden birisi olarak görünmektedir. Mısırlı
bilgisayar uzmanlarının dünya çapında web, elektronik posta, elektronik yayınlar
ağı kurduğu, böylece bunların engellenmeden bilgi alışverişi yapabildikleri
belirtilmektedir.65
11 Eylül sonrası, ABD tarafından Usame bin Ladin’in para kaynakları ve
kendisi ile birlikte örgütünün, ABD düşmanlığı ile ilgili haberleri planlı bir şekilde
ısıtılıp kamuoyuna sunulmuştur. Ladin’in ABD’ye karşı yapmış olduğu tehditler, 11
Eylül öncesi pek itibar görmemiş; fakat, 11 Eylül öncesi bir Arap gazeteci ile
yapıldığı iddia edilen mülakatta Ladin’in, yakında ABD’de büyük bir terör eylemi
gerçekleştireceklerine dair sözleri, birden önemli bir kanıt haline gelmiştir.66 Paniği
üzerinde atan ABD, trajedinin üzerinden çok geçmeden ve suçlular tam olarak
tespit edilmeden, hedefi İslam ve İslami hareketler olarak belirleyerek, açık ve
sınırsız bir savaşın startını vermiştir.
64
“Informant Describes Founding of Bin Laden’s Organization”, www.cnn.com, 02.06.2001.
65
“Arab Afganhs Said tı Launch Worldwide Terrorist War”, Paris al Wtan al Arabi, 01.12.1995, s.22-24;
Serhat Erkmen, a.g.m., s.11.
66
Strana, 17.09.2001.
31
3.ABD’nin Tavrı ve Görüşleri
Gerçekleştirilen saldırıların, hem sivil, hem de askeri yetkilileri, o güne kadar
uygulanan politikaları bir ölçüde sorgulamaya sevk ettiği fark edilmektedir.
Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, Usame bin Ladin ve El-Kaide Örgütü hakkında
çok az bildiklerini anladıklarını ve bu nedenle, şu anda istihbarat alanında küresel
bir işbirliğine ihtiyaç duyduklarını belirtmiştir. Amerikalı diplomatlar, saldırıların
ardından iki faktör üzerinde durmuşlar: birisi, uluslararası sistemde pek çok şeyin
değiştiği gerçeği; ikincisi ise, uluslararası terörizmle mücadelenin yanında
NATO’nun genişlemesi, Balkanlar ve Füze Savunma Sistemi gibi gündemdeki
eski konularla ilgili çalışmaların devam etmesi gerekliliği.
ABD’deki bir NATO üssünde görevli bir Amerikalı askeri yetkilinin, “11
Eylül’de yaşananlar nedeniyle başarısız olduğunu, görevini yerine getirememiş
olduğunu” hissettiğini söylemesi, aslında çok sayıda Amerikalı karar alıcının
görüşlerini yansıtmaktadır. Uzun yıllar sonra, Amerikalıların ilk kez kendi
topraklarında vurulması, ABD’ye geçmiş politikalarının yetersizliği konusunda bir
uyarı olmuş ve Washington’u yeni politikalar üzerine düşünmeye sevk etmiştir.
ABD Dışişleri Bakanlığı, yeni politika arayışında olduklarını açıkça ifade
etmektedir. Bu arayışın yansımaları, Rusya’yla ilişkilerden “serseri devletler”
politikasına kadar pek çok alanda görülebilecektir.
Artık fırtına arkasında kocaman iki kulenin enkazını ve altında insanları ve
enkazın başında ağlayanları bıraktıktan sonra, 13 Eylül sabahı gelmiştir. ABD,
daha sert cümleler kurarken, faillerin muhakkak cezalandırılacağını söylemiş ve
bir bakıma terörizme karşı savaş bayrağını açmıştır. Bush, “düşmanı yenmek için
32
tüm kaynakların kullanılacağını” açıklarken, Dışişleri Bakanı Powell, saldırılara
gereken yanıtın verileceğini bildirmiştir.67
Diğer yandan, 14 Eylül günü ABD Başkanı, George Bush, yapılacak
saldırılarla ilgili olarak Kongre’den yetki istemiş, bir bakıma “Yüzyılın ilk savaşı”na
startı vermiştir. Yaptığı açıklamalarda savaş sözünü ağzından düşürmeyen Bush,
ülkesinin terörle mücadeleye öncülük edeceğini ve dünyanın bu savaştan zaferle
çıkacağını savunurken, “ABD’nin 21.yüzyılın ilk savaşını yaşadığını” belirtmiştir.
Saldırıların üzerinden 4 gün geçtikten sonra, ABD’de Pentagon, özel nitelikli
kuvvetler ile 35 bin yedek askeri göreve çağırmıştır. Senato, Bush’a özel yetkiyi
onaylamıştır.
Ayrıca,
Kongre,
maddi
kaynak
teşkil
etmesi
bakımından,
Washington yönetimine 40 milyar dolar acil yardım fonu aktarılmasını da
onaylamıştı ki, bu miktar Bush’un talep ettiği 20 milyar dolarlık fonun iki katıydı.
Yönetime verilecek bu para, saldırıların kurbanları ve ailelerine yardımda
kullanımının, yanı sıra kurtarma, temizleme ve yeniden inşa çalışmalarına
harcanacak ve havayolları sistemlerinde güvenliği arttırmayı hedefleyen federal
ve yerel hükümetlere sevk edilmiştir. Paranın ayrıca, yerel ve uluslararası
terörizm konularının araştırılması, ulusal güvenliğin desteklenmesi ve saldırıların
sorumlularına yönelik operasyonlarda kullanılması planlanmıştır.68
Politik ortamda bu gelişmeler yaşanırken, Amerikan ekonomisi dolayısıyla
hakim olduğu dünya ekonomisi de olaylardan etkilenmiştir. Olay o dönemde bir
fay hattı hassasiyeti yaratmış, saldırıların ABD’ye faturası ise yaklaşık 500 milyar
67
Cumhuriyet Gazetesi, 13.09.2001.
68
Enver Bozkurt, a.g.e., s.207-208.
33
dolar olarak tahmin edilmiştir69.
Bunun yanında, küresel sermaye hareketleri
yavaşlamış, ABD’de hava yolu şirketleri ve sigorta şirketleri bu saldırılardan
olumsuz şekilde etkilenmiş ve ABD kendi içerisinde mali denetimleri arttırmıştır.
Saldırılardan sonra, ABD’de adeta bir seferberlik ilan edilmiştir. Fakat, bu
seferberlik tüm dünyaya bir çağrı niteliğindeydi. Bu şekilde ABD, dünyaya katı bir
seçim sunmuştur. Tüm dünya devletlerin, ABD’ye katılacağını ya da “kesin bir
ölüm ve yıkım olasılığıyla yüzleşeceğini” açıklamıştır.70 Keza, ABD Adalet Bakanı,
“böyle olaylarda, mahkemelerin istediği kesinlikle delil aranmaz” deyip, polis ve
mahkemelerin normal dönemlerde hukuka aykırı sayılacak icraat ve kararlarıyla
ilgili soruları cevapsız bırakmıştır.71 Eş zamanlı olarak, uluslararası arenada
silahlanmayı arttıran ABD’de Kongre, 11 Eylül sonrasında terörle mücadele
kapsamında
bazı
kararlar
almıştır.
Bu
doğrultuda
ABD,
iç
güvenliğin
arttırılmasına, gözaltı prosedürlerinin sıkılaştırılmasına, terörist eylemlerin mali
kaynaklarının kesilmeye çalışılmasına, sınırları daha sıkı korumaya, bilgi
paylaşımının ve istihbaratın arttırılmasına, ceza hukukunun terörle mücadele
karşısında güçlendirilmesine karar vermiştir.72
ABD’nin bir bakıma kendi elleri ile besleyip, büyüttüğü bu günlere getirdiği
Usame bin Ladin’in, 11 Eylül’de düzenlediği saldırıların şoku birkaç günde
atlatılınca ve enkazlar kaldırılıp, yaralar biraz olsun sarılmaya başlanınca, başta
69
Osman Özbek, 11 Eylül 2001’in Düşündürdükleri, İstanbul, Cumhuriyet Kitap Kulübü, 2002, s.19.
70
Noam Chomsky, 11 Eylül, Çev. Dost Körpe, İstanbul, OM Yayınevi, 2002, s.18.
71
Fehmi Koru, 11 Eylül O Kader Sabahı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2002, s.51.
72
Derek Jinks, “State Responsibility for Sponsorship of Terrorist and Insurgent Groups: State
Responsibility for the Acts of Private Armed Groups”, Chicago Journal of İnternational Law, C.4 S.1,
2003, s.84 – 85.
34
ABD ve arkasında tüm dünya kamuoyu, misillemeleri tartışmaya başlamıştır.
Zaten tüm dünya bu kanlı olayları kınayıp, bir şeyler yapılması gerektiğini
söylerken, ABD’nin yanında yer alan uluslararası örgütler de tartışılan bu
misillemelerin şeklini ve adresini belirlemeye çalışmıştır. ABD’de on binlerce
kişinin ölümüne yol açan, tarihin en büyük terörist saldırılarının ardından, ABD
Dışişleri Bakanı Colin Powell, olayı ABD’ye açılmış bir “savaş” olarak
nitelendirerek, saldırılara karşı gereken yanıtın verileceğini bildirirken, bunun
yanında uluslararası örgütler dışında tüm dünya bu bahsedilen yanıtın nereye,
nasıl, ne şiddetle olacağını tartışmaya başlamıştır.73
Powell, ABD ve NBC televizyonlarında yayınlanan sert demecinde,
“Amerikan halkı, bir savaşın söz konusu olduğunu çok iyi anlamış durumdadır,
buna vereceğimiz karşılık, bir savaşa vereceğimiz karşılık gibi olmalıdır.74
“Vereceğimiz karşılık, bir kişiye yönelik tek bir karşı saldırıyla sınırlı
kalmayacak” derken, askeri yanıtın açık seçik gündemde olduğu hissini vererek,
“verilecek karşılık, uzun dönemli bir çatışma olacak ve bir çok cepheden
yürütülecek” diye konuşan Powell, “vereceğimiz karşılık askeri de olabilir, umarım
hedef alınacak adamları bulur ve eylemlerimizi doğrudan onlara yöneltiriz.”75
demiş ve ABD’nin bu eylemleri destekleyenlere karşı bütün dünyayı seferber
edeceğini eklemiştir.
NATO Genel Sekreteri George Robertson, BM Genel Sekreteri Kofi Annan,
Avrupa Birliği Ortak Savunma ve Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana ile
73
Cumhuriyet Gazetesi, 13.09.2001.
74
Hürriyet Gazetesi, 12.09.2001.
75
Aynı yer.
35
görüştüğünü söylenen Powell, ABD Başkanı George Bush’un ulusal güvenlik
kuruluyla yaptığı toplantıda İslam ülkeleri dahil, teröre karşı uluslararası çapta
önlemler alınmasını içeren planların irdelendiğini bildirmiştir.76
Powell’in sert açıklaması ABD’nin misillemede bulunacağını göstergesi
olarak değerlendirilirken, ABD’nin yanında olduklarını belirten dünya liderleri de
verilecek karşılığın “ölçülü” olmasını ummuştur.
ABD’nin ilk hedefi olarak tahmin edilen, Afganistan’daki Taliban yönetiminin
lideri Molla Ömer’in sözcüsü Aldülhai Mutmain, ABD’nin olası bir intikam
saldırısının işe yaramayacağını söyleyip, “Amerikalılar, intikam için bireyleri hedef
alırsa, bulamazlar. Askeri ya da ekonomik stratejik kuruluşları hedeflerse,
Afganistan’daki bu tür hedefler bir füze parası bile etmezler. Bir milleti ortadan
kaldırmak isterlerse, bu yalnızca ABD’ye karşı kini arttırır” demiştir.
ABD, Afganistan’a karşı saldırılardan evvel, komşusu Pakistan’ın desteğini
almak için çaba göstermiştir. Saldırıların beşinci gününde düzenlenecek
harekatlar dönemi için, Pakistan’ın tam desteği alınmıştır. ABD Büyükelçisi
Wendy Chamberlin ile bir araya gelen Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref’in,
ABD’nin isteklerinin tamamını
kabul ettiğini belirtmiştir. Bu desteğin kapsamı
içerisinde; Pakistan topraklarına çokuluslu güç yerleştirilmesi, Afganistan sınırının
kapatılması, hava sahasının olası hava operasyonlarına açılması ve istihbarat
toplanmasında işbirliği yapılması, terör örgütlerine destek verilmemesi de yer
almıştır. Fakat, Pakistan’ın bir sınır ötesi operasyona katılmayacağı da
vurgulanmıştır. ABD, yapacağı harekatta Afganistan’a komşu anahtar rolündeki
diğer ülkelerin de desteklerini almıştır. Bu doğrultuda, desteği alınan Hindistan,
76
www.nato.int, 14.09.2001.
36
Pakistan ile birlikte meşru nükleer güç olarak tanınmıştır. Diğer taraftan, ABD’ye
hava sahasını açan Azerbaycan, bunca zamandır yoksun kaldığı ABD yardımına
kavuşmuş, Türkiye’nin ise askeri borçlarının silinmesi gündeme gelmiştir.
B.Terörizme Karşı Hukuksal Önlemler
Uluslararası terörizm, insanların barış ve güven içinde birlikte yaşamını
tehdit etmekte ve çoğunlukla bir ya da birkaç ülkenin bütünlüğünü hedef
almaktadır. Dünya Barışı, özgürlük ve güvenlik için, ilk adımlar zaten uluslararası
hukuk, insan hakları politikası ve özellikle, Birleşmiş Milletler’in kurulmasıyla
atılmıştır. Terör saldırılarının barış ve güvenliği tehdit eder boyutu, uluslararası
terörizmin barışı koruma hukukuna göre değerlendirilmesini haklı kılmaktadır.
Özellikle, BM Antlaşması’nın 2.maddesinin 4.fıkrasındaki kuvvet kullanım yasağı,
39.maddesinin
ve
VII.bölümdeki
kolektif
barış
güvenliği
kurallar
ile
51.maddesindeki savunma hakkı ve sınırları bu normlardan sayılmıştır. Ayrıca,
bölgesel güvenliği ve savunma organizasyonları kuralları da bu türdendir.77
Uluslararası alanda hukukçular ve bilim adamlarının terörizmle mücadeleyle
ilk ilgilenmesi, 1930’da Brüksel’de toplanan Üçüncü Milletlerarası Ceza Hukuku
Birleştirme Konferansı’nda başlamıştır. 1931’de Paris’te yapılan Dördüncü
Milletlerarası Ceza Hukuku Birleştirme Konferansı ve 1934’te Madrid’de yapılan
Beşinci Milletlerarası Ceza Hukuku Birleştirme Konferansı’nda da, konu tartışılmış
ve terörizm siyasi ve sosyal olarak ikiye bölünmüştür.
77
Markus Krajewski ve Osman Can, “ABD’nde Terör Saldırısı ve Afganistan’a Karşı Savaş – Uluslararası
Hukuk Hangi Yanıtları Verir?”, www.e-akademi.org, 16.04.2003.
37
Uluslararası terörizm, gerek demokratik ülkelerde, gerekse demokratik
olmayan ülkelerdeki, terör fiilleri değişmemektedir. Uluslararası hukukta terör fiili,
sadece "masum sivillerin öldürülmesi" olarak tanımlanabilir. Bu nedenle, her koşul
altında, terörizm suç sayılmalı ve terörist eylem ve şiddet cezalandırılmalı ve
yasaklanmalıdır.78 BM Güvenlik Konseyi, defalarca uluslararası terörizmin
“uluslararası ilişkileri zedelediğini”, “devletlerin güvenliğini tehlikeye attığını” ve
“bölgelerin dengesini bozucu etki doğurabileceğini” saptamıştır. Ancak, bu güne
kadar Güvenlik Konseyi pratiğine bir göz atıldığında, Güvenlik Konseyi’nin yakın
geçmişe kadar uluslararası terörist eylemlerini değil, aksine yalnızca bu
eylemlerin bir devlet tarafından desteklenmesi ile, devletlerin terörizmle
mücadeleye katkıdan kaçmasını barış için doğrudan bir tehdit olarak kabul ettiği
görülmektedir.
1. Uluslararası Terörizm ile ilgili Sözleşmeler
“Terörizm” kavramının tarihi gelişiminin çok eskilere gitmesi nedeniyle,
hukukun düzenleme çabaları da o dönemlerde başlamıştır. 10 Aralık 1934’te
Yugoslavya Kralı I.Alexander ve Fransa Dişişleri Bakanı Louis Barthou’nun
Marsilya’da bir terörist örgüt tarafından öldürülmesi neticesinde, 16 Kasım
1937’de
Terörizmin
Önlenmesi
ve
Cezalandırmasına
İlişkin
Uluslararası
Sözleşme yirmi devlet tarafından imzalanmış, fakat yalnızca bir devlet tarafından
78
Hakan Hanlı, “Yeni Dünya Düzeni”, www.elegans.com.tr, 28.03.2005.
38
onaylanmış
ve
uygulamaya
konulmamıştır.79
Terörizmin
Önlenmesi
ve
Cezalandırmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 8.maddesine göre, “teröristi
ya iade et ya da cezalandır” ilkesi benimsemiştir. Böylece “terör” ile “siyasal suç”
kavramlarında anlaşamama durumunda suçluların cezasız kalmaları önlenmiş
olmaktadır. Sözleşme, terör ile ilgili bilgilerin tek merkezde toplanmasına da
olanak sağlamaktadır. Ancak, Sözleşme, imzalanmışsa da, II.Dünya Savaşı’nın
yaklaşması, Cemiyet’in etkinliği giderek kaybetmesi gibi nedenlerle yürürlüğe
girememiştir. Buna rağmen, terör olayının Cemiyet’te bu denli ciddiyetle ele
alınması önem taşımış ve daha sonra BM tarafından da ele alınmasının öncüsü
olmuştur.80
1927–1935 yılları arasında, Milletlerarası Ceza Hukuku’nun birleştirilmesi,
konferanslarında terör konusu, gündemin en önemli maddeleri arasında yer
almıştır. Belirtilen tarihlerde, altı defa toplanan konferansların sonucunda bir
metin ortaya çıkarılamamıştır. 1937 yılında Milletlerarası Ceza Mahkemesi
Kurulmasına
ilişkin
Sözleşme
girişimi
Sözleşme’nin 2.maddesinde, terörizm,
de
başarısızlıkla
sonuçlanmıştır.81
devlet başkanları gibi sadece kamu
görevlilerine ve kamu mülkiyetine karşı işlenmiş eylemlere sınırlandırılmıştır.82
Terörizmle mücadeleye ilişkin ilk uluslararası adımlar, BM himayesinde
yapılmıştır. 1969-2002 yılların arasında, terörizmle mücadelede konusunda BM
79
Ayrıntılı bilgi için bkz., Elizabeth Chadwick, Self-Determination, Terrorism and the İnternational
Humanitarian Law of Armed Conflict, La Haye, Martinus Nijhoff Publishers, 1996, s.97-101.
80
Aslan Gündüz, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Teşkilatlar Hakkında Temel Belgeler, İstanbul, Beta
Yayınları, 1994, s.52.
81
Enver Bozkurt, a.g.e., s.203.
82
Elizabeth Chadwick, a.g.e., s.99.
39
bünyesinde 12 tane sözleşme gerçekleştirilmiştir. BM bünyesinde terörizme ilişkin
imzalanan ilk sözleşme, 14 Eylül 1963 tarihli Uçaklarda İşlenene Suçlar ve Diğer
Bazı Eylemlere Karşı Tokyo Sözleşmesi’dir. 26 madde içeren Sözleşme, uçak
personeline ve yolculara bazı yetkiler vererek onları korumayı amaçlamaktadır.
Sözleşme’nin 11.maddesine göre, “kanunsuz şekilde şiddet veya şiddete
başvurma tehdidiyle uçaktaki bir şahıs, uçuş halindeki bir uçağın faaliyetini
engellediği kontrolünü ele geçirdiği veya kontrolü altına aldığı veya böyle bir fiili
tamamlamak üzere olduğu taktirde, Akit devletler, uçağın kontrolünü meşru
kaptanına geri vermek veya onun, uçağı kontrola devam etmesini sağlamak için
bütün uygun tedbirleri alınmaktadır.”83
Sonradan, 16 Aralık 1970’te, Uçakların Kanuna Aykırı Bir Şekilde Ele
Geçirilmesinin Önlenmesi Hakkında Lahey Sözleşmesi imzalanmıştır. Hava
taşıtlarına kanunsuz el konulmasını tanımlayıp, 14 madde içeren Sözleşme’ye,
taraf olan ülkelere; hava taşıtlarına kanunsuz el koyanları cezalandırmakta veya
suçu
işleyenleri
yolculuklarını
3.şahıslara
kolaylaştırmakta;
teslim
etmekte;
uçaktaki
yolcuların
kargoyu
gitmesi
ve
mürettebatın
gereken
yere
ulaştırılması konusunda zorunluluklar getirmektedir. Sözleşme’nin 1.maddesine
göre, “uçuş halindeki bir uçakta bulunan herhangi bir şahıs, kanun dışı olarak
zorla veya tehditle veya diğer herhangi bir korkutma yolu ile uçağa el koyarsa;
veya uçağın kontrolünü ele geçirirse; veya böyle bir harekete teşebbüs ederse;
veya böyle bir hareketi yapan veya buna teşebbüs eden bir şahısla suç ortağı
olursa, suç işlemiş sayılmaktadır.”84
83
Metni için bkz., Feridun Yenisey, Milletlerarası Ceza Hukuku, Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri
ve Mevzuatı, İstanbul, Beta Yayınları,1988, s.387-395.
40
23 Eylül 1971’de, 16 madde içeren, Sivil Havacılığın Güvenliğine Karşı
Kanun
Dışı
Eylemlerin
Ortadan
Kaldırılması
İçin
Montreal
Sözleşmesi
imzalanmıştır. Tokyo ve Lahey Sözleşmelerinde sözü geçmeyen ve sivil
havacılığa tehlike oluşturan, birçok kanunsuz harekete tanım getirip, Sözleşme’ye
taraf devletlerin suçlular hakkında hukuki düzenlemeler yapmasını zorunlu
kılmaktadır. Sözleşme’nin 1.maddesine göre, “herhangi bir şahıs, kanuna aykırı
ve kasıtlı olarak, uçuş halindeki bir uçakta bulunan bir şahsa karşı uçağın
emniyetini tehlikeye düşürmesi muhtemel bir şiddet hareketinde bulunursa; veya
uçağı tahrip ederse; veya uçağı uçamayacak hale getirirse; veya yanlış olduğunu
bildiği bilgileri vermek suretiyle uçuş halindeki bir uçağın emniyetini tehlikeye
düşürürse, suç işlemiş olmaktadır.” Sözleşme’nin 10.maddesine göre, “devletler,
suçların işlenmesini önlemek amacıyla, uluslararası ve milli hukuka göre her türlü
tedbir almaya çalışacaklardır.” 85
14 Aralık 1973’te, 20 madde içeren, Diplomatik Temsilciler Dahil Olmak
Üzere Uluslararası Dokunulmazlığı Olan Kişilere Karşı Suçların Önlenmesi ve
Cezalandırılması New York Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu Sözleşme’ye taraf olan
devletler, “uluslararası korunmaya sahip kişilerin” (diplomatlar, devlet başkanları,
bakanlar, uluslararası teşkilatların başkanları ve onların aileleri) can ve mal
güvenliğini koruma ve onlara karşı suç işleyenleri cezalandırma konusunda
yükümlü bulunmaktadırlar. 86
84
Metni için bkz., aynı yer, s.395-401.
85
Metni için bkz., aynı yer, s.401-408.
86
Metni için bkz., aynı yer, s.380-386.
41
17 Aralık 1979’da, 20 madde içeren, Rehin Almaya Karşı Sözleşmesi
imzalanmıştır . Sözleşme’ye taraf olan devletler, rehin alma işleminde yer alan
suçluları yakalayıp, daha sonra cezalandırarak, rehineleri sağ salim ülkelerine
teslim etme konusunda yükümlü bulunmaktadırlar.87
3 Mart 1980’de, Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunmasına Dair Sözleşmesi
imzalanmıştır. Sözleşme’ye taraf olan devletler, nükleer materyallerin korunması
konusunda minimum önlemleri almak, nükleer materyalleri kullanarak, suç
işleyenlere karşı her türlü hukuki önlemi almak zorundadırlar.88
Montreal Sözleşmesi’ne ek, 24 Şubat 1988’de, Uluslararası Sivil Havacılığa
Hizmet Veren Havaalanlarında Kanun Dışı Şiddet Eylemlerinin Önlenmesi
Protokolü imzalanmıştır. Sözleşme, 1971 Montreal Sözleşmesi'nde belirtilen
cezaları artırmaktadır.89
10 Mart 1988’de, Güvenli Deniz Taşımacılığında Yasaya Aykırı Eylemlerin
Ortadan Kaldırılması Hakkında Sözleşmesi imzalanmıştır. Uluslararası sularda
yolculuk yapan gemilere karşı işlenen suçlar konusunda, Sözleşme’ye taraf olan
devletlere tutuklama ve cezalandırma konusunda yetki vermektedir.90
10 Mart 1988’de, Kıta Sahanlığı Üzerine Yerleştirilmiş Sabit Platformların
Güvenliğine Karşı Hukuk Dışı Eylemlerin Kaldırılması Hakkında Protokolü
87
Metni için bkz., Resmi Gazete, S.20217, 06.06.1989.
88
Metni için bkz., www.untreaty.un.org, 2004.
89
90
Metni için bkz., aynı yer.
Metni için bkz., Resmi Gazete, S.23242, 26.01.1998.
42
imzalanmıştır. Deniz Ulaşımı Sözleşmesi'nde bulunan suçlara ilave olarak, deniz
yatağında kurulu platformlara karşı işlenen suçları da eklenmektedir.91
1 Mart 1991’de, Arama Amaçlı Plastik Patlayıcıların Markalanması Hakkında
Montreal Sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşme’ye taraf olan devletler, plastik
patlayıcı üreticilerini bu patlayıcıları işaretlemekle yükümlü kılmak zorundadırlar.
Aynı zamanda taraf devletler, işaretlenmemiş patlayıcıların topraklarında
dolaşımını engellemek ile yükümlüdürler. Sözleşme sayesinde patlayıcılar
konusunda uluslararası bir komisyon da kurulmuştur.92
15 Aralık 1997’de, 24 madde içeren, Terörist Bombalamaların Önlenmesine
Dair Uluslararası Sözleşmesi kabul edilmiştir. Bu sözleşme, BM Genel Kurulu
tarafından 15 Aralık 1997 tarihinde 52/164 sayılı kararla kabul edilmiş, 23 Mayıs
2001’de yürürlüğe girmiştir. Sözleşme’ye “taraf devletler, ölüme ya da
yaralanmalara ya da büyük ekonomik kayıplara yol açacak, maddelerin kamu
alanlarında, toplu taşıma araçlarında taşınmasını, patlatılmasını yasal yollardan
engellemek ile yükümlüdürler”.93
28 madde içeren, Terörizmin Finanse Edilmesinin Önlenmesine Dair
Uluslararası Sözleşme, BM Genel Kurulu tarafından, 9 Aralık 1999 tarihinde,
54/109 sayılı kararla kabul edilmiş, 10 Nisan 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Taraf olan devletleri, insanları öldürme amacıyla kullanılan banka hesaplarını
ortaya çıkarma, dondurma ya da bu hesaplara el koyma konusunda yükümlü
kılmaktadır. 17.maddesine göre, “Sözleşme uyarınca, tutuklanan veya hakkında
91
Metni için bkz., aynı yer.
92
Metni için bkz., www.untreaty.un.org, 2004.
93
Metni için bkz., aynı yer, 26.09.2001.
43
herhangi başka bir önlem alınan veya dava açılan herkesin, toprağında
bulunduğu devletin mevzuatında öngörülen her türlü temel hak ve güvencelerden
yararlanma ve uluslararası insan hakları hukuku da dahil olmak üzere,
uluslararası hukuk hükümlerini içerecek şekilde adil muamele güvencesine sahip
olma hakkı vardır.” 94
11 Eylül olaylarında görüldüğü üzere, bu sözleşmeler ve protokoller terörizmi
engellemekte yeterli olmayıp, sadece terörizme karşı oluşturulan stratejinin bir
parçası olarak kalmıştır. Aslında, yeni anti-terörizm sözleşmeleri ortaya çıktıkça,
terörist faaliyetlerde artma olmuştur. Uluslararası anlaşmalar terörizmle savaşın
gerekli bir kısmını oluşturmaktadır; fakat, hiçbir zaman terörizme karşı
oluşturulacak ve askeri güçler ile desteklenen kararlı ve net politikaların yerini
tutamazlar. Bu savaşta uluslararası anlaşmaların ve sözleşmelerin önemi vardır,
fakat bu süreçte hiçbir zaman en etkili rolü oynamazlar.
2. Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı
Birleşmiş Milletler, hukuk işleri ile ilgilenen 6.Komite ve Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu'nun 17 Aralık 1996'da kabul ettiği, 51/210 sayılı kararı ile kurulan Ad
Hoc Komite aracılığı ile Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme
Taslağı’nın hazırlanması çalışmalarını sürdürmektedir.95 Bu belge, en son 25
Ağustos 2001’de hazırlanıp, BM Genel Kurulu’nun Eylül-Aralık 2001’deki
94
Metni için bkz., Resmi Gazete, Sayı: 24643, 17.01.2002.
95
Bkz, www.un.org, 22.03.2005.
44
56.oturumunda, yeniden gözden geçirilmiş hali almış ve hazırlama görevini
6.Komitesi’ne verilmiştir.96
Aslında, bu alandaki çabalar, 9 Aralık 1994 yılında alınan 49/60 sayılı
Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararı’nın ekinde yer alan, Uluslararası
Terörizmden Kurtulmak İçin Önlemler Hakkında Bildiri ile başlamaktadır.97 Bu
bildiri ile, BM üye devletlerine konunun tüm yönlerini içeren, kapsamlı bir hukuki
çerçeve oluşturmak amacı ile, terörizmin önlenmesi ve ortaya çıkmasının
engellenmesine yönelik uluslararası hukuk hükümlerinin kapsamının acilen
gözden geçirilmesi çağrısı yapılmıştır. Bu çabalar, kısmen sonuç vermiş ve 17
Aralık 1996 tarihli 51/210 sayılı kararı ile kurulan Ad Hoc Komite’nin, “terörizmin
bütün formlarına ve gerçekleştirilmesine uluslararası toplumun ortak örgütlü
cevabını formüle etmek için, Birleşmiş Milletler’in yardımıyla üst düzey bir
konferans toplanması sorusunu dile getirilmiştir.”
98
Sonradan, 29 Eylül 2001’de
Güvenlik Konseyi uluslararası terörizmle savaşa yönelik olarak 1373 sayılı
kararı99 almıştır. Bu karar, uyarınca Güvenlik Konseyi, bütün devletlerden terörist
eylemlerin finansmanının engellenmesi istemiştir. 1373 sayılı karar, ayrıca
devletlere terörizmle mücadelede işbirliği yapma çağrısında bulunmaktadır.100
54/110 sayılı karara uygun olarak, “bölgesel anlaşmalara bağlılık ve
ayrıntılandırma yoluyla, nerede ve kim tarafından işlenirse işlensin, terörizmin her
96
97
Bkz., www.globalpolicy.org, 24.03.2005.
A/RES/49/60, www.un.org, 09.12.1994.
98
United Nations General Assembly, www.un.org, 29.11.2002.
99
U.N. Doc. S/RES/1373, 2001.
100
Arif Bağbaşlıoğlu, “ABD – BM İlişkisi Çerçevesinde Afganistan Operasyonu”, Asya – Avrupa Dergisi,
S.2, Mart 2005, s.96.
45
şeklini ve tezahürünü bertaraf etmek, yenmek ve önlemek için, bölgesel çabaları
dikkate alarak”101, 1997 tarihli Terörist Bombalamaların Önlenmesine Dair
Sözleşme
102
ile 1999 tarihli Terörizmin Mali Kaynaklarının Önlenmesine Dair
Sözleşme
103
kabul edilmiştir. Kapsayıcı anlaşma, hazırlanması çalışmalarında
görüldüğü üzere, ülkelerin tümü teröre karşı olduklarını ifade etmelerine ve terörle
mücadele edilmesi gerektiği hususunda hemfikir olmalarına rağmen, bazı konular
hakkındaki önemli anlaşmazlıklar, görüşmelerin uzlaşma ile sonuçlanmasını
engellemektedir. Görüş ayrılıkları bu hususları içermektedir: terörün hukuksal
tanımı; terörizm ile sömürgecilik karşıtı ve ulusal kurtuluş hareketleri arasındaki
ilişki; devletlerin silahlı kuvvetlerinin faaliyetleri.
Ad Hoc Komite toplantılarında delegasyonlar, tüm görüş ayrılıklarına
rağmen, 27.maddenin büyük kısmının görüşülmesi hususunda hızlı bir ilerleme
kaydetmiştir. 2002 yılında 6.Komite, önerilen Çalışma Grubu oluşturmuş ve SriLanka’lı Rohan Perera’yı başkan seçmiştir. Komite, 51/210 sayılı karar uyarınca,
Grubun tüm BM üyesi devletler ile BM uzman kurumlarına ve Uluslararası Atom
Enerjisi Kurumu'na açık olmasını kararlaştırmıştır.104 Ad Hoc Komite, aynı
zamanda Nükleer Terörizm Faaliyetlerinin Önlenmesine Dair Uluslararası
Sözleşme Taslağı’nı da hazırlamakla görevlidir. Bu taslakla ilgili olarak da,
yukarıdaki ile paralel olarak terörizmin hukuksal tanımı önemli bir anlaşmazlık
101
United Nations General Assembly, www.un.org, 29.11.2002.
102
U.N. Doc. A/RES/52/164, 1997.
103
U.N. Doc. A/RES/54/109, 2000.
104
Report of the Ad Hoc Committe Established by General Assembly Resolution 51/210 of 17 December
1996 Fifth Session, A/56/37, 12-13 Şubat 2001.
46
noktasını oluşturmaktadır. Bu çerçevede, “terörizm” ve “terörist suç” tanımına
ilişkin Sözleşme’nin 2.maddesi105 ve silahlı güçlerin faaliyetleri için istisnaları
içeren Sözleşmesi’nin 18.maddesi, Uluslararası Terörizm Konusunda Kapsamlı
Sözleşme Taslağı’nın kabul edilmesini engellemeye devam etmektedir. Ad Hoc
Komite
bünyesinde,
Ocak-Şubat
2002’de
gayri
resmi
müzakerelerde
gerçekleştirilen tartışmalar, özellikle 18.maddenin 2 ve 3.paragrafları üzerinde
yoğunlaşmıştır. Koordinatörün önerisinde 18/2 madde, “Silahlı bir çatışma
sırasında
silahlı
güçlerin
eylemleri,
uluslararası
hukuk
çerçevesinde
değerlendirilmekte ve düzenlenmekte olduğu için bu Sözleşme tarafından
kapsanmayacaktır” şeklindedir. 18/3 madde ise, “Bir devletin askeri güçleri
tarafından resmi görevlerinin icrası sırasında yerine getirilen faaliyetler,
uluslararası hukukun diğer kuralları tarafında düzenlendiği sürece, bu Sözleşme
tarafından düzenlenmemektedir” şeklindedir. İslam Konferansı Örgütü’nün (İKÖ),
105
Sözleşme’ Taslağı’nın 2.maddesi şu şekilde düzenlenmiştir:
1) Herhangi bir kimse, bu Sözleşme’nin bağlamı içinde herhangi araçla, hukuk dışı olarak ve kasten
a) Herhangi bir kişiyi öldürme ya da fiziksel olarak ağır bir şekilde yaralamaya ya da;
b) Kamunun kullanımındaki bir yer ya da hükümet binası, bir umumi ulaştırma sistemi, bir
altyapı imkanı ya da çevre dahil kamu ya da özel mülkiyete ciddi zarara sebep olursa;
c) Bu maddenin 1(b) paragrafında belirtilen mülkiyet, yerler, imkanlar ya da sistemlere zarar
verme büyük ekonomik kayıplarla sonuçlanırsa ya da sonuçlanması olasıysa;
Eylemin amacı, doğası ve içeriği itibariyle, bir halkı korkutmak ya da bir hükümeti ya da uluslararası bir
örgütü herhangi eylemi yapmaya ya da yapmaktan alıkoymaya zorlamak olduğunda bir suç işlemiş olur.
2) Herhangi bir kimse, bu maddenin 1.paragrafında belirtildiği şekilde, bir suç işlemek için inandırıcı
ve ciddi bir tehditte bulunursa da, bir suç işlemiş sayılır.
3) Herhangi bir kimse, bu maddenin 1.paragrafında belirtildiği şekilde, bir suç işlemeye teşebbüs
ederse de, bir suç işlemiş sayılır.
4) Herhangi bir kimse, bu maddenin 1, 2 ya da 3.paragraflarında belirtilen bir suça, “suç ortağı”
olarak katılmışsa ya da;
a) Bu maddenin 1, 2 ya da 3.paragraflarında belirtilen bir suçu işlemek için diğerlerini
organize eder ve yönlendirirse ya da;
b) Ortak bir amaçla hareket eden bir grubun mensupları tarafından bu maddenin 1, 2 ya da
3.paragraflarında belirtildiği şekilde, bir ya da daha fazla suçun işlenmesine yardım
edilirse, böyle bir yardım kasıtlı olacak ya da;
i) Böyle bir yardım, grubun kriminal faaliyet ve kriminal amaçlarını artırma gayesiyle
yapılacak, böyle bir faaliyet ve amacın bu maddenin 1.paragrafında belirtilen bir suçun
işlenmesini gerektirdiği yerde ya da;
ii) Böyle bir yardım, grubun bu maddenin 1.paragrafında belirtildiği şekilde bir suç işleme
kastı dahilinde yapılacak.
47
18/2 maddeye ilişkin önerisinde “silahlı güçler” yerine “taraftar” terimi kullanılmış
ve “silahlı çatışma” kavramından sonra “yabancı işgali durumları dahil” ifadesini
eklemiştir.106 Ad Hoc Komitesi’nin 57.dönem toplantısına ilişkin resmi kayıtlarında,
Sözleşme’nin hangi devletlerin 18.maddenin mevcut versiyonu, hangi devletlerin
İKÖ versiyonu desteklediğine ilişkin bilgi verilmemektedir.107
Ayrıca, Sözleşme Taslağı’nın 4.maddesinin nükleer silaha sahip devletler
tarafından
bu
silahların
olası
kullanımının
meşru
görülmesi
olarak
yorumlanabileceği kaygılarını öne çıkarmaktadır. 108
Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı’na göre, taraf
olan tüm devletler terör eylemlerini iç hukuklarında suç sayacaklardır. “Kendilerini
haklı çıkaracak siyasi, felsefi, ideolojik, ırkçı, etnik, dini veya diğer şartlar ne
olursa olsun, siyasi amaçlı bir grup, insan ve belirli şahıslar kamuoyunda terör
durumunu provoke etmeye niyetli suç olaylarını her ne durumda olursa olsun,
haksız olduğunu beyan edilecek ve ağırlıklarına göre cezalandırılacaktır.”109
Bunlardan başka, “devletlerin başka ülkelerde işlenebilecek terörist eylemlere
karşı, kendi topraklarının kullanılmaması hususunda gereken önlemleri almaları,
ülkeler arası bilgi alışverişinin sağlanması, ülke iç hukuklarının Sözleşme ile
uyumlu hale getirilmesi, sığınmacı statüsünün tanınmasından önce, bu amaçla
talepte bulunan kişinin terörist faaliyetlerde bulunmadığından emin olunması”110
gibi yükümlülükler de Taslak’ta yer almaktadır. Terörist, eylem veya suç bir kişinin
106
Metni için bkz., A/57/37 Annex IV.
107
Metni için bkz., A/C.6/57/L.9.
108
United Nations General Assembly, www.unodc.org, 24.01.2002.
109
Bkz., aynı yer.
110
Bkz., aynı yer.
48
hukuk dışı ve kasten silahlar, patlayıcılar veya öldürücü araçlarla başka bir kişiye,
insan topluluklarına veya mülke zarar vermesiyle sonuçlanan, veya sonuçlanması
çok muhtemel, şiddet uygulaması veya uygulama tehdidinde bulunması olarak
tanımlanmıştır.111 Ülkesinde terör eylemi işlenmiş bulunan devlet suçu işleyen,
yada işlediği düşünülen, kişiyi yargılama veya iade etmekle yükümlüdür. Ek
olarak, terör eylemleri suçlularının iadesi de düzenlenmiştir: “Bu tür eylemlerin
suçluları, iki devlet arasında suçluların iadesi anlaşması bulunmasa bile, bu
anlaşma esas alınarak iade edilebilecektir. İadenin gerçekleşemediği durumda
suçlunun bulunduğu devlet yargılama yükümlülüğü altındadır.”112 Belgeye göre,
“Devletler tarafından olduğu gibi uluslararası işbirliğince de, terörizmi yenmek için
girişilen faaliyetler şart, uluslararası hukuk ve ilgili uluslararası geleneklerle de,
uyum içinde yürütülmektedir”113.
Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme Taslağı’na devletlerin
silahlı kuvvetlerinin yaptığı eylemlerin kapsam dışı olduğu hükmü konmuştur.
Özellikle, İsrail devleti güvenlik güçlerinin bu kapsamda korunduğu düşünülmüş
olup, bunu dengelemek amacıyla, Arap ülkeleri, Malezya, İran ve İslam
Konferansı Örgütü terörizm ile meşru ulusal kurtuluş, bağımsızlık ve özgürlük
hareketleri arasında bir ayrımın gözetilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu
anlayışa göre, BM kararlarında işgal edilmiş topraklar olarak, adı geçen ve açıkça
kendi geleceğini belirleme (self-determinasyon) hakkı bulunduğu belirtilen, Filistin
111
Aynı zamanda, kişinin bu tür suç işlemeye teşebbüs etmesi, suçta yer alması, başkalarının bu suçu
işlemesini organize etmesi de, tanım kapsamı içerisindedir.
112
United Nations General Assembly, www.unodc.org, 24.01.2002.
113
Bkz., aynı yer.
49
topraklarında yaşayanların mücadeleleri terörizm olarak nitelendirilemez. Buna
karşın, devlet yetkilileri eliyle işlenen ve yukarıdaki tanıma giren terör eylemlerinin
de, Sözleşme kapsamında olması gerektiği belirtilmiş ve devlet teröründen söz
edilmiştir.114
Terörle mücadele, terörist de olsalar insan unsuru içerdiğinden insan hakları
boyutuna da sahiptirler. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü,
ortak bir mektup ile Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı Sözleşme
Taslağı’nın birçok yönden insan hakları ihlalleri içerdiğini belirtmişlerdir.115 Buna
göre, Sözleşme kendi hükümlerinden hiçbirinin varolan uluslararası insan hakları
belgeleri ile çelişecek ve insan hakları standartlarından taviz verecek biçimde
yorumlanmasının mümkün olmadığını açıklayan bir madde ile başlamalıdır.
Uluslararası olmayan silahlı anlaşmazlıklarda devlete karşı, uluslararası insancıl
hukuk
kurallarını
çiğnemeden
silahlı
güç
kullanılması
durumunda
güç
kullananlara başka ülkelerde sığınma hakkı tanınmasının Taslak tarafından
engellenmesi ve bu eylemin uluslararası suç sayılması da eleştiri konusu
yapılmıştır. Bu eleştiri, İsrail-Filistin anlaşmazlığında Filistinlilerin lehinedir. Taslak
ile devletlerin "silahlı kuvvetleri" ve "güvenlik güçlerinin" kapsam dışı bırakılmış
olması da büyük bir eksikliktir. Bu eleştiri de, yukarıda sözü edilen Arap ve İslam
ülkelerinin taleplerine olumlu yaklaşmaktadır.
114
115
Bkz., aynı yer.
Joint Letter, “Amnesty International/Human Rights Watch”, www.hrw.org, 28.01.2002.
50
BM’nin tamamlayacak olan Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı
Sözleşme Taslağı, devletlerin farklı çıkarları ve normatif algılamaları kabul halini
edilmesini engellemeye devam etmektedir.
3.Uluslararası Terörizme Karşı Bölgesel Örgütlerin Faaliyetleri
11 Eylül öncesinde de, NATO, Avrupa Birliği, AGİT gibi uluslararası
kuruluşların terörün ve terörizmin önlenmesine ve terörle mücadeleye dair
kararları ya da temel hukuksal metinlerine yerleştirdikleri hükümleri olduğu
bilinmektedir.
NATO’nun Soğuk Savaş sonrasında, güncel zirve bildirilerinde, terörizmle
mücadele önemli bir yer tutmaktadır.116 NATO bünyesinde üye ülkeler arasında
terörle mücadelede işbirliği yürütülmektedir. İlk defa Kasım 1991’de Roma’da
yapılan zirvede “terörizm, ittifakın güvenlik çıkarlarının etkilendiği risklerden
biri”117 olarak sıralanmıştır. NATO’nun terörle mücadeleyi içeren Yeni Stratejik
Konsepti’nden sonra, NATO kapsamında yapılan Kuzey Atlantik Konseyi
Bakanlar Toplantıları sonrasında, yayınlanan ortak bildirilerin118 hemen hemen
hepsinde terör konusunda hükümlere yer verilmiştir. Bu bildirilerde de terörist
116
Osman Metin Öztürk, “11 Eylül’deki Saldırı Sonrasında Uluslararası Terörizmin ve Terörle Mücadelenin
Yeni Yüzü”, 11 Eylül bir Örtülü Operasyon mu? Uluslararası Terörizm ve Dış Politika, ed. Osman Metin
Öztürk, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2002, s.31.
117
Rome Declaration on Peace and Cooperation, Issued by the Heads of State and Government
Participating in the Meeting of the North Atlantic Council in Rome on 7-8th November 1991.
118
Rome Declaration on Peace and Cooperation, Issued by the Heads of State and Government
Participating in the Meeting of the North Atlantic Council in Rome on 7-8th November 1991, paragraph 19;
Declaration of the Heads of Sttate and Government Participating in the Meeting of the North Atlantic
Council held at NATO Headguarters, Brussels, on 10-11 January 1994, paragraph 19; Final Communique,
Ministerial Meeting of the North Atlantic Council in İstanbul, 9 June 1994.
51
faaliyetler kınanmakta, terörizmin ülkelerin barışı, güvenliği ve istikrarı için
oluşturduğu tehditler sıralanmakta, mücadele konusunda uluslararası işbirliği
vurgulanmaktadır.119 NATO’nun yeni Stratejik Konsepti’nin 14’üncü paragrafında;
terörizm, en önde gelen tehdit unsurlarından biri olarak kabul edilmiştir. İttifak’ın
güvenlik çıkarlarının terörizm faaliyetleri, sabotaj ve organize suçlar gibi, daha
geniş tabiatlı risklerden etkilenebileceği, bu nedenle İttifak’ın güvenliğinin global
kapsamda dikkate alınması gerekliliği vurgulanmıştır.120
Teröristlerin kaçırdıkları uçaklarla Pentagon ve Dünya Ticaret Merkezi’ne
saldırdıklarının arkasında bir devletin olup olmadığı bilinmemesine veya
açıklanmamasına
rağmen,
NATO
Antlaşması’nın
5.maddesi121
bu
olay
sonrasında işletilerek,,122 ABD’ye yapılan saldırı, NATO üyesi bütün ülkelere
yapılmış bir saldırı sayılmış123 ve bu çerçevede, sözgelimi NATO’ya tahsisli
havadan erken uyarı ve kontrol sistemi uçakları (AWACS), ABD’nin hava
sahasında
devriye
görevi
yapmak
üzere
gönderilmiştir. Saldırıların demokrasi
NATO
tarafından
bu
ülkeye
için affedilemez bir darbe olduğunu
119
Fırat Pırtaş, “Yeni Boyutlarıyla Terörizm ve Dış Politika”, 11 Eylül bir Örtülü Operasyon mu?
Uluslararası Terörizm ve Dış Politika, ed. Osman Metin Öztürk, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2002,
s.93-94.
120
The Alliance Strategic Concept, www.nato.int, 1999.
121
NATO Antlaşması’nın 5.maddesine göre, ittifak üyelerinden biri ya da birkaçına karşı saldırıda
bulunulması halinde, saldırı tüm ittifak üyelerine yöneltilmiş gibi değerlendirilecek ve BM Anlaşması
51.maddesine uygun olarak bireysel veya kolektif meşru müdafaa hakkı çerçevesinde, Kuzey Atlantik
bölgesinde güvenliği sağlamak üzere gerektiğinde kuvvet kullanma yoluna giderek her türlü önlem
alınacaktır; bu kapsamda alınan tüm önlemler Güvenlik Konseyi’ne bildirilecektir. Metni için bkz.
www.nato.int.
122
Statement by the North Atlantic Council, 12.09.2001.
123
İttifak’ın kurucularından pek azı 5.madde’yi uygulamaya koyma kararının bir Avrupalı müttefike değil
de Amerika’ya yönelik bir saldırı nedeniyle alınacağını tahmin edebilirdi. Ama hepsi de bu karar süratle bir
karar alınmasından ve bunun simgelediği birlik duygusundan mutlaka çok etkilenirlerdi. Kuzey Atlantik
Konseyi’nin bu tarihi kararı 11 Eylül’ü takibinden günlerde NATO Karargahı’nın ABD’ye verdiği sayısız
destekten biridir.
52
söylenen, NATO Genel Sekreteri George Robertson, ittifak ülkelerini “terörizm
belasına” karşı “ortak cephe” kurmaya çağırmış ve “51 bin Amerikan askerlerinin
görev
yaptığı
üstlerin
çevresinde
azami
güvenlik
önlemleri
aldıklarını”
açıklamasını yapmıştır.124
Böylece, 12 Eylül 2001’de alınan kararla NATO tarihinde ilk kez İttifak’ın
1949 tarihli kurucu anlaşmasında yer alan 5.madde uygulamaya geçirilmiştir.
Düzenlemeye uygun olarak, ABD’nin 11 Eylül’de uğradığı silahlı saldırının
5.madde
kapsamında
değerlendirildiği
yönündeki
karar,
Lord
Robertson
tarafından, kararın alındığı tarihte BM Genel Sekreteri’ne bildirilmiştir. Alınan
karar çerçevesinde, NATO üyesi tüm ülkeler bireysel olarak saldırının mağduru
olan devlete sivil ya da askeri yardımda bulunmakla yükümlü tutulmuş ve Kuzey
Atlantik
Konseyi’nin
alacağı
yeni
bir
karara
kadar
hiçbir
eylemde
bulunulmayacağını bildirilmiştir.
Yine, 12 Eylül’de, Avrupa – Atlantik Ortaklık Konseyi’nin 46 üyesi (19
Müttefik ve 27 Ortak ülke) ortak değerlerine yapılmış bu anlamsız ve zalim
saldırıyı şiddetle kınamışlar; bu değerlerin şiddeti kendilerine yol edinenlerle
pazarlık konusu yapılmasına izin vermeyeceklerini belirtmişler; ve terörizmin
kökünün kazınması için her türlü gayreti göstereceklerine söz vermişlerdir. Ayrıca,
21 Eylül 2001 tarihli Olağanüstü Brüksel Zirvesi’nde,
AB tarafından ABD’ye
destek kararı çıkmıştır.125
124
Bkz., www.nato.int, 11.09.2001.
125
Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde Gerçekleştirilen Terörist Saldırılar...”,
s.74-75.
53
13 Eylül’de, NATO – Rusya Daimi Ortak Konseyi, bu saldırıları lanetlemiş ve
uluslararası terörizmle savaşmak için NATO – Rusya işbirliğinin gerekli olduğu
konusunda anlaşmıştır.
14 Eylül’de, NATO – Ukrayna Komisyonu, ABD’ye yönetilen saldırıları
kınamış ve toplantıyı takiben yayınladıkları bildiride Ukrayna, bu saldırıların
sorumlularının adalet önüne getirilmesi için çalışmaya hazır olduğunu bildirmiştir.
Müttefikler, 5.maddeyi uygulama kararını aldıktan sonra, 4 Ekim’de, ABD’nin
ricası üzerine, bu kararı uygulamak üzere, sekiz önlem almaya ve terörizme karşı
açılan kampanya ile ilgili opsiyonları genişletmeye karar vermişlerdir. Özellikle,
ikili ilişkilerde veya ilgili NATO organlarında terörizme karşı yapılacak eylemler ve
terörizmin doğurduğu tehditler ile ilgili istihbarat alışverişine; terörizme karşı
yürütülen kampanyaya yardım ettiklerinden dolayı terörist tehditlere maruz
kalabilecek Müttefiklere veya diğer ülkelere eldeki yetenekler oranında bireysel
veya toplu olarak yardım etmeye; ve toprakları üzerinde ABD veya diğer
müttefiklere ait tesislerin güvenliğinin arttırılması için, gerekli önlemleri almaya
karar vermişlerdir.
Müttefikler, ayrıca, terörizme karşı yürütülecek operasyonları destekleyecek
İttifak varlıklarını güçlendirmeye; bu operasyonlarda yapılacak askeri uçuşlar için,
ABD ve Müttefiklerin askeri uçaklarına hava sahalarını açmaya; ve yine bu
operasyonlar için, diğer Müttefikler ve ABD’ye NATO topraklarındaki liman ve
hava alanlarını kullanma izni vermeye karar vermişlerdir. Bunlara ilaveten; Kuzey
Atlantik Konseyi, terörizme karşı yürütülen bu operasyonu desteklemek amacıyla
İttifak’ın
hazır
deniz
kuvvetlerinin
54
bir
bölümünü
Doğu
Akdeniz’de
konuşlandırmaya ve beş AWACS uçağını ABD’ye vermeye hazır olduğunu
açıklamıştır.
8 Ekim’de, beş AWACS uçağı ve uçuş ekibi, (Belçika, Kanada, Danimarka,
Almanya, Yunanistan, İtalya, Hollanda, Norveç, Portekiz, İspanya, Türkiye,
İngiltere ve ABD’den oluşan personel dahil), terörizme karşı yürütülen
operasyona katılmak üzere, ABD’ye uçmuş. Konuşlandırma başlangıçta altı ay
olarak planlanmıştır. İlk rotasyon altı hafta sonra yapılacaktı. Bu süre içinde,
normalde NATO uçaklarının yaptığı görevleri, (özellikle Bosna ve Hersek
üzerinde), Fransız AWACS uçakları üstlenmiştir.
NATO’nun sekiz ülkeden gelen ve sekiz fırkateyn ve bir lojistik destek
gemisinden oluşan Akdeniz Hazır Deniz Kuvveti, 9 Ekim’de Doğu Akdeniz’e
doğru açılmıştır. İngiltere komutasında olan bu kuvvetler, savaş harekatına
katılmamışlardır, ancak terörizme karşı açılan kampanyaya İttifak’ın katılımı ve bu
konudaki kararlığını göstermişlerdir. Bu kuvvetler, diplomatik girişimler dahil,
İttifak’ın Akdeniz Diyalogu, NATO’nun Akdeniz bölgesindeki ülkeler ile tartışma ve
işbirliği forumları gibi diğer misyonları için de kullanılabilir. Daha sonra, Atlantik
Hazır Deniz Kuvveti bu gemilere katılmıştır.
Son olarak, BM Genel Sekreteri Kofi Annan da, ABD ve İngiltere’nin
savunma hakkına dayanabileceklerini kabul etmiştir.126 ABD ve İngiltere, 7
Ekim’de, El-Kaide Örgütü ve onu Afganistan’da besleyen Taliban rejimine karşı,
askeri operasyonlar başlatmışlardır. Her ne kadar halen yürütülen hareket bir
NATO operasyonu değilse de, tüm İttifak üyeleri tarafından desteklenmektedir. Bu
ülkelerin birçoğu, kampanyayı kara birlikleri ve diğer askeri malzeme ile
126
Statement of the Secretary General on the Situation in Afghanistan, SG/SM/7958, www.un.org,
08.10.2001.
55
desteklemeyi ve Afgan halkına yapılan insani yardıma katılmayı taahhüt
etmişlerdir. Balkanlar’daki NATO kuvvetleri de, terörizme karşı verilen savaşa
katkıda bulunmuşlardır. El-Kaide Örgütü ile bağlantıları olduğundan şüphelenilen
bazı teröristleri tutuklamışlardır. Ayrıca, çatışmalar sırasında bölgeye gelerek,
burada kalan yabancı uyruklu gönüllü askerlerin faaliyetlerini yakından takip
etmektedirler.
Kuzey Atlantik Konseyi (KAK), insani durumun ciddi boyutlara erişmesi
ihtimaline karşı, 13 Kasım’da, NATO askeri makamlarını Afganistan ve
çevresinde yapılabilecek insani amaçlı operasyonlar için, olası durum planları
hazırlamakla görevlendirmiştir. İttifak, bu alandaki uzmanlık ve deneyiminin, yanı
sıra 1999’da Kosova krizinde de görüldüğü gibi, önemli lojistik yeteneklere de
sahiptir. Mevcut kriz bağlamında NATO’nun olası katkısı, BM’nin isteği üzerinde
ve BM ajansları ve diğer insani amaçlı örgütler ile yakın işbirliği içerisinde
yapılabilir. Gerek on yıl önce Irak’a karşı yürütülen kampanyanın, gerek halen
Balkanlar’da yürütülen barışa destek operasyonlarının başarısında, rol oynayan
NATO silahlı kuvvetlerinin arasındaki mükemmel işbirliği zor anlarda son derece
yararlı olabilir.
11 Eylül olaylarından sonra İttifak, politik, askeri ve tıbbi alanlar dahil, tüm
alanlarda kitle imha silahlarıyla (KİS) yapılacak terör eylemlerinin tehlikelerine
karşı yürüttüğü çabalarını arttırmıştır. Müttefikler, KİS terörizmi konusunda daha
geniş çapta ve daha sık bilgi alışverişinde bulunmaktadırlar. KİS Merkezi de,
NATO Karargahı’ndaki KİS’lerle ilgili tüm faaliyetler arasındaki
geliştirmektedir.127
127
Geniş bilgi için bkz. www.csis.org, 12.02.2002.
56
eşgüdümü
25 – 26 Ekim tarihinde, İttifak ve Ortak ülkelerin olağanüstü hal planlama
örgütlerinin
başkanları,
11
Eylül
saldırılarını
görüşmek
üzere
NATO’da
toplanmışlardır. Bir kimyasal, biyolojik veya radyolojik saldırı durumunda sivil
hakları daha iyi koruyabilmek için, nakliye, tıbbi ve bilimsel varlıklar dahil eldeki
ulusal yeteneklerin bir envanterini hazırlamaya karar vermişlerdir. Gerektiği
taktirde, NATO’da yer alan ve NATO ve ortak ülkelerden gelen uzmanlardan
oluşan, Avrupa–Atlantik Affet
Eşgüdüm Merkezi, son yıllardaki birçok doğal
afette olduğu gibi, burada da bir iletişim merkezi olarak görev yapabilir.
Olaylar sonucu ise, NATO, süper güç ABD’den yana tavır almış ve NATO
Daimi Konseyi, ABD’ye düzenlenen terörist saldırıların ardından, bir ittifak
ülkesinin saldırıya uğradığı anda, tüm üyelerin saldırıya uğradığı ilkesini içeren
5.maddenin uygulanmasına karar vermiştir. ABD, NATO’yu yanına çekerek, hem
yaptıklarının,
daha doğrusu yapacaklarının, hukukiliğini garanti altına alırken;
yapılacak muhtemel bir askeri harekat için de, askeri kuvvet yardımı almıştır.
Görüldüğü gibi, 8 Ekim’de, Afganistan’da başlatılan harekatın ilk safhasında
NATO yer almamıştır. Harekatı yürüten ABD ve stratejik müttefiki olan İngiltere
olmuştur. NATO, 11 Eylül’den bu yana terörist tehditler konusunda Avrupa Birliği
ile giderek daha yakın bir işbirliği içine girmiştir. KAK ve Avrupa Birliği’nin Politik
ve Güvenliğe İlişkin Komitesi, 24 Eylül’de yaptıkları büyükelçiler düzeyindeki
toplantıda bu iki örgüt arasında yakın işbirliği ve danışmaların önemi konusunda
aynı fikirde olduklarını belirtmişlerdir. Lord Robertson, ABD’nin ricası veya
tavsiyeleri doğrultusunda NATO askeri makamlarının aldığı önlemler üzerinde AB
savunma bakanlarına bir brifing vermiştir. Terörizmle savaş konusu, 6 Aralık’ta
57
Brüksel’de yapılan AB ve NATO Dışişleri Bakanları toplantısı gündeminin de
öncelikli maddesiydi.
Terörizmle mücadelede amacıyla yapılmış sözleşmeler arasında en
anlamlısı olan, 27 Ocak 1977 tarihli Terörizmin Önlenmesine İlişkin Avrupa
Sözleşmesi, 1978 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Avrupa Konseyi üyesi 20 ülke
taraf olmuştur. Bölgesel ve uluslar üstü bir örgüt olan Avrupa Birliği’nin (AB) üye
devletleri, AB Antlaşması’nın128 29.maddesinde, “müşterek çıkarları adına
terörizm, hukuk dışı uyuşturucu madde ticareti ve diğer ağır uluslararası suçlarla
mücadele edip önlemek amacıyla üye devletlerin polis teşkilatlarının işbirliği
yapmasını öngörmektedir”. 1996 yılında, İngiltere’nin hazırlayıp sunduğu
Suçluların İadesi Sözleşmesi, siyasi amaç güderek gerçekleştirilen terörist
saldırılarda bulunanların iade edilmemesini önlemektedir. Bu Sözleşme, üye
devletlerin teröre karşı oluşturdukları birimlerce geliştirilen özel becerileri
kapsayan bir rehberin hazırlanmasını da öngörmektedir.129
27 Ocak 1977’de, Terörün Önlenmesi Hakkında Avrupa Sözleşmesi’nde
kapsamlı ve tek bir metin oluşturularak imzalanmış ve 1978’de yürürlüğe
girmiştir.130 Sözleşme’nin amacı, terör eylemlerini yapanların ceza almalarını
sağlamaktadır. Bu amaçla sözleşme, suçluların iadesi konusuna ağırlık
vermektedir.
128
Metni için bkz., Official Journal of the European Communities, C.340, 11.11.1997, s.145-172.
129
Metni için bkz., “Council Act of 27 September 1996 Drawing Up the Convention Relating to Extradition
between the Member States of the European Union”, Official Journal of the European Communities,
C.313, 23.10.1996, s.11.
130
Geniş bilgi için bkz., Necati Alkan, Psikolojik Harekat, Terörizm ve Polis, Ankara, TEMÜH Yayınları,
2000, s.133-140.
58
Saldırılarından
sonra,
Avrupa
Birliği
(AB)
üye
devletleri,
AB
Antlaşması’nın131 29.maddesinde müşterek çıkarları adına, terörizm, hukuk – dışı
uyuşturucu madde ticareti ve diğer ağır uluslararası suçlara mücadele edip
önlemek amacıyla, üye devletlerin polis teşkilatlarının işbirliği yapmasını
öngörmüştür. 1996 yılında, İngiltere’nin hazırlayıp, sunduğu Suçluların İadesi
Sözleşmesi, siyasi amaç güderek gerçekleştirilen terörist saldırılarda bulunanların
iade edilmemesini önlemiştir. Bu Sözleşme, üye devletlerin teröre karşı
oluşturdukları birimlerce geliştirilen özel becerileri kapsayan bir rehberin
hazırlanmasını da öngörmüştür.132
AB, ABD’de gerçekleştirilen saldırılar sonrası, teröre bakışını yeniden
gözden geçirme gereği duymuş ve teröre ilişkin mevcut düzenlemelere ek
düzenlemeler yapmıştır. Bunlardan, AB Komisyonu’nun sunduğu tutuklama ve
iade emri uygulaması önerisini, bir de 19 Eylül 2001 tarihli Terörle Mücadele
Konusundaki Çerçeve Kararı’dır133. Belçika’nın başkenti Brüksel’de olağanüstü
bir toplantı gerçekleştiren AB Adalet ve Dışişleri Bakanları, AB Komisyonu’nca
önerilen terörizme ilişkin bir tanım ve yaklaşım belirlenmesiyle, özellikle,
teröristleri hedef alan Avrupa çapında bir arama ve tutuklama emri uygulanması
yönündeki kararları onaylamıştır. Toplantıda, AB Dönem Başkanı Belçika’nın
Dışişleri Bakanı: “Bu toplantı, her şeyden önce, ABD’yle dayanışma göstergesidir.
131
Metni için bkz., Official Journal of the European Communities, C.340, 11.11.1997, s.145 – 172.
132
Metni için bkz., “Council Act of 27 September 1996 Drawing Up The Convention Relating to
Extradition between The Member States of The European Union”, Official Journal of the European
Communities , c.313, 23.10.1996, s.11.
133
Metni için bkz., Proposal for a Council Framework Decision, Commission of the European
Communities, Brussels, www.europa.eu.int, 19.09.2001.
59
Avrupalı bakanlar terörizmin her türünü kınamaktadırlar”134 demiştir. İngiltere
Dışişleri Bakanı Jack Straw ise, “Bu, özgürlük, demokrasi ve uygarlığa yönelik bir
saldırı”135 olduğunu söylemiştir. AB Bakanları, özellikle, sınırlarına ilişkin sıkı
önlemler uygulanmasını da kararlaştırmışlardır. Bu çerçevede, ABD’dekine
benzer olaylar sonrasında, Birlik sınırları hemen kapatılarak denetimsiz dolaşıma
olanak sağlayan Schengen Sistemi askıya alınacaktır. Europol bünyesinde anti –
terör birimi oluşturulacaktır. Ayrıca, hedefler arasında bir terör envanteri
oluşturmak da yer almıştır. Polis birimleriyle istihbarat birimleri arasında bilgi
alışverişinin sıklaştırılması ve silah, patlayıcı madde gibi terör eylemlerinde
kullanılan unsurların belirlenmesini sağlayan sitemler daha da geliştirilecektir. AB,
her yıl Birlik Sınırları içindeki terör örgütlerinin listesini hazırlayacaktır. Terörle
mücadeleye ilişkin ulusal düzenlemeler de masaya yatırılacaktır. ABD’yle sıkı
işbirliğine gidilerek terörist organizasyonların belirlenmesi de, Birliğin öncelikleri
arasında
yer
almaktadır.
Ancak,
AB
bakanları,
ABD’de
uygulanan
ve
yasaklanması gereken örgütleri içeren terör listesinin bir benzerinin Birlik için,
oluşturulmasına
yönelik
İngiltere’nin
yaptığı
öneriye
başlangıçta
sıcak
bakmamışlardır.136
21 Eylül 2001 tarihinde, yapılan olağanüstü Zirvede, BM Güvenlik
Konseyi’nin kabul ettiği 1368 sayılı kararın 3.maddesi çerçevesinde ABD’nin, 11
Eylül saldırılarına karşı Afganistan’a karşı operasyonların yasallığı tanınmış ve
BM çerçevesinde terörizme karşı en geniş koalisyon oluşturma çağrısı yapılmıştır.
134
Aynı yer.
135
Aynı yer.
136
Milliyet Gazetesi, 21.09.2001.
60
Bu yeni düzenlemeler, bir anlamda mevcut hükümlerin sıkılaştırılması anlamına
da gelmiştir. Bunlarla, bir AB ülkesinde suç işleyen kişinin aranması durumunda,
tüm
üye
ülkelerde
aynı
sıfatla
aranacağı
ve
aynı
şekilde
yargılanıp
cezalandırılacağı hükmü getirilmekte, üye ülkelerin terörizmle mücadele ilişkin
etkili ceza kanunlarına sahip olmaları ve terörizme karşı uluslararası işbirliğini
güçlendirici önlemler alınmasının hayati öneme sahip olduğu vb. hükümler teklif
edilmektedir. Kararda; hangi hedefe yönelik olursa olsun terörün temel insan
haklarını hedef aldığı için, hiçbir şekilde haklı yanı olmadığı belirtilmiştir.137
AB, ABD’de uygulanan yöntemin bir benzerini yürürlüğe sokarak, Birlik
çapında bir terörist örgütler listesi oluşturma kararı almıştır. Bu karar
çerçevesinde, güvenlik ve istihbarat birimleri bir araya gelerek, hangi grupların
“terörist” niteliğinde sahip olduklarını belirleyeceklerdir. Belirleme sonucu, bu
grupların
AB
sınırları
içinde
faaliyetlerine
ve
örgütlenmelerine
izin
verilmeyecektir.138
Tüm dünya devletlerinin yüzlerce insanın ölümüne yol açan bu korkunç
olayları kınamasından, tepki göstermesinden farklı olarak İngiltere, bir AB üyesi
olma sıfatının yanında “doğal müttefik” olma sıfatıyla da, ABD’nin Afganistan’a
daha sonraları göndereceği birliklere katılarak, ABD’nin sonuna kadar yanında
olduğu göstermiştir. İngiltere’nin AB’den bağımsız olarak Afganistan’a gönderilen
güce katılması bazı çevrelerde AB’nin
etkinliği konusunda tartışmalara yol
açmıştır. Saldırılardan sonra, AB olayları kınamıştır. Ama, daha sonra Alman
137
Proposal for a Council Framework Decision, Commission of the European Communities, Brussels,
19.09.2001.
138
Milliyet Gazetesi, 23 Eylül 2001.
61
Hükümeti’nin olaylara karışan kişilerin Almanya ile bağlantılarının olduğunu
üzülerek, açıklaması ile Avrupa Devletleri’nin özgürlükler adına serbest bir ortam
yaratması tartışılmaya başlanmıştır.
AB, daha önceleri terör konusunda kararlı ve istikrarlı bir politika
uygulamaktan kaçınmıştır. Teröristin destekçisi olan özgürlük savaşçısı söylemi
ve terörizm ile insan hakları arasında kesin bir sınır çizememe sorunu, teröristler
tarafından sürekli olarak kullanılmıştır. AB’de bu hataya düşmüş ve insan hakları
söylemi altında teröristleri zaman zaman koruyucu bir tutum içerisinde olmuştur.
ABD’ye yapılan saldırı karşısında daha dikkatli olunması gerektiği anlaşılmıştır.
Tüm bu olanlardan sonra, AB terör konusunda daha farklı bir bakış açısı
takınmıştır. Terör konusunda pek fazla bir girişimi olmayan AB, artık terörü
insanlığın bir ortak sorunu olarak kabul etmeye başlamıştır.
AB Komisyonu, bu konuda iki önemli adım atmıştır. Bir yandan terör eylemi
olarak değerlendirilen eylemlerin kapsamlarının genişletilmesini, diğer yandan
teröristlere yönelik Avrupa çapında tutuklama emri uygulamasını önermiştir.139
Bünyesinde terör amaçlı saldırıları, normal bir suç olarak gören ve terör
kapsamına almayan ülkeler bulunan AB’de, bundan böyle terörist, her üye ülkede
“terörist” olarak algılanacaktır. AB, terörizmin kapsamını bireyler ya da gruplar
tarafından, bir ya da birden fazla ülkeye, o ülkenin kurumlarına ve/veya halkına
karşı tehdit oluşturmak ya da siyasi, ekonomik, sosyal yapılarına zarar vermek ya
da yok etmek amacıyla, girişilen eylemler olarak belirlemiş, bir terörist grupla
bağlantılı eylemleri de ceza kapsamına almıştır. Teröristlere yardım ve yataklığa
139
Proposal for a Council Framework Decision on Combating Terrorism, www.europa.eu.int, 29.09.2001.
62
da, ceza verilmesi gündeme gelmiştir.“Hafif eylemler için en az iki yıl, sonuçları
ağır olan eylemler için asgari yirmi yıl ceza öneren AB Komisyonu, özellikle, belirli
gruplara
yönelik
eylemlerle
son
derece
acımasız
nitelikli
eylemlerin
affedilmeyeceği sinyalini vermiştir.140 Bu çerçevede, devlet ve hükümet
başkanları, bakanlar, milletvekilleri, yerel ya da bölgesel yöneticiler, yargıçlar,
savcılar, adlı yetkililer, cezaevi yetkilileri ve polise yönelik her türlü saldırı, “terör
eylemi” sayılacaktır.
AB Komisyonu tarafından atılan ikinci adım, terörizm ve uluslararası
organize suç eylemlerine katılanlara yönelik olarak, AB çapında bir tutuklama ve
iade emri uygulanmasını getirilmesidir.141 Bu çerçevede, bir AB ülkesinde suç
işleyen ve belli bir suçla aranan kişi, her Birlik ülkesinde aynı sıfatla aranacaktır.
Yargılanması ve cezalandırılması da, her üye ülkede yanı şekilde olacaktır. Bu
öneriyle, bazen yıllar süren iade sürecinin zorlukları ortadan kaldırılacaktır.142
Avrupa Konseyi, kararları ile teröre karşı uluslararası önlemler alan etkin bir
bölgesel kuruluştur. Avrupa Konseyi Danışma Meclisi, 1973’te aldığı 703 sayılı
kararı ile uluslararası terörün bir suç olduğunu belirtmiş ve “teröriste ya ceza ver,
ya da iade et” kuralı desteklemiştir. Konsey’in 1974 tarihli 3 sayılı tavsiye kararı,
uluslararası terörizm konusunda önem taşımaktadır. Bakanlar Komitesi'nin, 15
Ocak 1982 tarihli, 1 sayılı tavsiye kararı ile terör fiillerinin kavuşturulması ve
cezalandırılması ile ilgili tavsiye kararı, 28 Nisan 1982 tarihli ve 941 sayılı tavsiye
kararı, Avrupa Konseyi İstişari Asamblesi'nin 1984'de benimsediği Avrupa'da
140
Akşam Gazetesi, 20.09.2001.
141
Proposal for a Council Framework Decision on the European Arrest Warrant and the Surrender
Procedures between the Member States, www.europa.eu.int, 29.09.2001.
142
Milliyet Gazetesi, 20.09.2001.
63
Terörizme Karşı Demokrasinin Savunulması konusundaki 1982 sayılı kararı,
1984'de Madrit'te toplanan Adalet Bakanları 14.konferansında ele alınan Terörizm
ve Uluslararası Organize Suçlara Karşı Mücadele İşbirliği’ne ilişkin 4 sayılı karar
önem taşımaktadır.
Hukuki anlamda
bağlayıcı olmayan, fakat siyasi ve ahlaki bakımdan
bağlayıcı sayılan soft law türkçesi ise, “esnek hukuk” olarak adlandırılan kurallar
içerisinde AGİT (1995 öncesi AGİK), önemli bir yer tutmaktadır.
1975 Helsinki Nihai Senedi’nde, devletlerin terörist eylemlere doğrudan ya
da dolaylı şekilde yardım etmekten kaçınacakları vurgulanmaktadır.
1983 Madrid Belgesi’nde, toplantıya katılan devletler, uluslararası ilişkilerde
şiddet kullanılması dahil terörizmi kınamakta; terörizmin masum insanların canına
kastettiğini, insan haklarını ve temel özgürlükleri yok ettiğini belirtmekte;
terörizmle mücadele için ikili ve çok taraflı işbirliği özendirilmekte; ülkeler kendi
topraklarının
terör
eylemlerinin
hazırlanması,
düzenlenmesi
konusunda
kullanılmasına, bunları yapanların orada barındırılmasına izin vermeyeceklerini
belirtmekte; bu eylemlerin finanse edilmeyeceği, teşvik olunmayacağı ya da hoş
görülmeyeceği vurgulanmaktadır.
1989 Viyana İzleme Belgesi, terörizmi kınamakta, teröristlerin taleplerine
karşı direnme gösterilmesi politikası izlenmesini tavsiye etmekte, terörizm
konusunda bilgi alışverişi dahil ikili ve çok taraflı işbirliği yapılmasını, diplomatik
ve konsolosluk misyonlarının ve bunların personelinin güvenliğinin sağlanmasını
ve terörist eylemlerin önlenmesi için gereken önlemlerin alınmasını istemekte;
terör eylemlerine karışanların sınır dışı edilmesi ve yargı önüne çıkarılması,
64
birden fazla ülkenin hükümranlığının söz konusu olduğu durumlarda uluslararası
sözleşmelere uygun hareket edilmesinin gereğini vurgulamaktadır.
1990 İnsan Boyutu Konulu Kopenhag Toplantısı Belgesi’nde, kendi
ülkesinin ya da bir başka ülkenin düzenini yıkmaktan vazgeçmeyi reddeden
şiddet yada terörizm kınanmakta ve ülkenin bununla mücadeledeki sorumlulukları
vurgulanmaktadır.
1990 Paris Senedi, terörizmin her türlüsünü kınamakta ve terörle
mücadelede işbirliğini öngörmektedir.
1992 Helsinki Belgesi de, her türlü terör eylemini kınamakta, AGİÖ
çerçevesinde terör konusunda alınan kararları yenilemektedir.
1994 Budapeşte Belgesi, terörizmin hiçbir şekilde haklı görülemeyeceğini,
terörizmin desteklenmeyeceğini, onunla mücadele için işbirliği yapılacağını
vurgulamakta, teröristlerin yargılanması ve sınır dışı edilmesi konusundaki
uluslararası sözleşmelere uyulacağı yenilenmektedir.
1996 Lizbon Belgesi, terörizm, örgütlü suç, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı,
kontrolsüz göç ve çevre kirliliğinin AGİÖ üyelerinin ortak sorunu olduğunu
belirtmektedir. Vesikanın "Silahların Denetimi" bölümünde terörizmin her çeşidi ile
mücadele edileceği vurgulanmakta, "Güvenlik İşbirliği" bölümünde de terörizmle
mücadele konusunda uluslararası camianın aldığı önlemleri tamamlayıcı tedbirler
alınacağı belirtilmektedir.
AGİK Belgeleri’nde “güvenlik” ve “insan hakları” kavramı arasında
bir
denge kurulmaya çalışılmış ve 1989 tarihli AGİK Viyana Kapanış Bildirisi’nde,
bütün terör suçlarının kınanması ve terörün hiçbir şekilde haklı görülemeyeceği
karara bağlanmıştır. Uluslararası alanda terörizme karşı mücadelede AGİT
65
tarafından, 1992’de Helsinki’de kabul edilen bildiri, önemli bir adımı teşkil etmiştir.
Bahse konu, bildiriye imza koyan ülkeler: “Terörizme karşı uluslararası alanda
terörizmin tüm eylem, metot ve uygulamalarını koşulsuz olarak kınadığımızı
yeniden ifade ediyoruz. Güvenlik, demokrasi ve insan haklarına yöneltilen bu
tehdidi ortadan kaldırmak için, gösterdiğimiz işbirliğini artırmaya kararlıyız. Bu
amaçla, diğer ülkelerdeki terörizm hareketlerini destekleyen, kendi ülke
topraklarımızdaki suça yönelik etkinlikleri engelleyecek önlemleri alacağız.
Terörist faaliyetler ile ilgili bilgi alışverişini destekleyeceğiz. Uygun durumlarda
diğer türden etkin işbirliği yollarını arayacağız. Ayrıca, bu konudaki uluslararası
zorunluluklarımızı ulusal bir düzeyde yerine getirmek üzere gerekli adımları
atacağız.”143 İfadesi ile terörizmle mücadele etmeyi kabul etmişlerdir.
4.Uluslararası Terörizm ve BM Antlaşması’nın Ortak Güvenlik Sistemi
BM Antlaşması’nın “Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Durumunda
Yapılacak Hareket” başlığını taşıyan VII.Bölümünün 39.maddesine göre, Güvenlik
Konseyi, uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edildiği, uluslararası barış ve
güvenliğin bozulduğu ya da bir saldırı fiilinin gerçekleştiği hususunda tespitler
yaparsa, silahlı kuvvet kullanılmasını da içeren tedbirler alma imkanına sahiptir.
Saldırının ne olduğuna gelince, BM Antlaşması’nda saldırının tanımına ilişkin bir
143
OSCE Commitements Regarding Terrorism, DİB Web Sayfası.
66
hüküm yoktur. Buna karşılık BM Genel Kurulu 1974’de 3314 sayılı kararı ile
saldırının tanımını yapmıştır.144
BM Antlaşması’nın VII.Bölümü anlaşmazlık çözümüne ortak güvenlik
yaklaşımını
getirmektedir.
Kuvvet
kullanmasının
BM
Antlaşması
ile
yasaklanmasının en doğal ve mantıklı sonuçlarından birisi, BM’nin otoritesi
altında barış ve güvenliği korumak veya yeniden kurmak amaçlarına yönelik
olarak birlikte kuvvet kullanılmasını sağlayan, 1945’te kurulan bir ortak güvenlik
sisteminin oluşturulması olmuştur.145 Bu ortak güvenlik sisteminde, saldırganlığın
önlenmesi, hukuki olmayan yollarla kuvvete başvurmanın önlenmesi temel
amaçtır. Bu sisteme bağlı olan tüm devletler uluslararası bir örgüt oluştururlar.
Sisteme taraf olanlar, bu devletin siyasi yapısına ya da coğrafi yerine
bakmaksızın saldıran devleti yenilgiye uğratmak için, hep birlikte hareket
edecektir ve bunun için gerekli görülebilecek her türlü araca başvurabilecektir.146
BM Antlaşması’nın önemi, uluslararası toplumda bir ortak güvenlik sistemi
kurmayı amaçlamasından kaynaklanmaktadır.147 Fakat, BM’nin çalışabilmesi,
VII.bölüm çerçevesinde hareket edebilmesi için, BM Güvenlik Konseyi’nin sürekli
üyelerinin Amerika Birleşik Devletleri, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği,
şimdi ona halef olarak Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’nın anlaşabilmeleri
gerekmektedir. Eğer bu devletler anlaşırsa, terörist faaliyetlere karşı BM’nin ortak
144
Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, Dünyada ve Türkiye’de Terör, Ankara,
Türkiye Cumhuriyet Bankası, Eylül 2002, s.202.
145
Funda Keskin, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve BM, Ankara, Mülkiyeliler
Birliği Vakfı Yayınları, Mayıs 1998, s.136.
146
Aynı yer, s.150.
147
Sevin Toluner, “Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davası’ndaki Yargı ve Meşru
Müdafaa Hakkı”, Mahmut R.Belik’e Armağan, İstanbul 1993, s.396.
67
tedbirler alabilmesi mümkündür.148 Fakat, daimi beş üyesi, Güvenlik Konseyi’nin
karar verme aşamasında zorla yaptırıma ilişkin veto hakkına sahiptirler.149
Ortak güvenlik sistemi için üç şart aranmaktadır: birinci, kuvvet kullanma
yetkisi kişilerden alınması; ikincisi, kuvvet kullanma yasağını ihlal edene karşı
diğer kişiler harekete geçmeyi taahhüt etmesi; üçüncü ise, kuvvet kullanana karşı
harekete geçme yetkisi, kişilerden alınıp merkezi bir otoriteye verilmesidir.150
Saldırganlığı önleyecek gerekli her türlü harekat yapılacaktır; diplomatik
yaptırımlar,
ekonomik
yaptırımlar
ve
gerekirse
askeri
yaptırımlara
başvurulacaktır. Uluslararası topluma yönelik bir saldırganlığın mevcut olup
olmadığını; varsa, bunun için alınacak tedbirleri belirleyecek bir sistem
oluşturulacaktır.
Uluslararası terörizm, insanların barış ve güven içinde birlikte yaşamını
tehdit etmekte ve çoğunlukla bar ya da birkaç ülkenin bütünlüğünü hedef
almaktadır. Bu nedenle, uluslararası terörizmle BM Genel Kurulu ve Güvenlik
Konseyi tarafından uluslararası barışın korunması adına Birleşmiş Milletlerin en
önemli görevi olarak kabul edilmiştir.151 BM Antlaşması’nın 39.maddesine göre,
“barışı tehdit ya da ihlal edici veya saldırı niteliğinde bir eylemin bulunup
bulunmadığını, Güvenlik Konseyi saptar ve uluslararası barış ve güvenliğin
148
Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, s.202.
149
BM Antlaşması’nın 27.maddesine göre, her oylamada karar alma sayısı on beş üyede dokuz iken, usule
ilişkin olmayan konularda bu dokuz oy içinde beş sürekli üyenin oyunun da bulunması gerekir. Ancak bir
sürekli üyenin çekimser kalması olumsuz oy olarak değerlendirmektedir. Sürekli üyelerden birisinin aleyhte
oy kullanması halinde ise, Güvenlik Konseyi karar veremez. Buna veto hakkı denmektedir. Funda Keskin,
a.g.e., s.152.
150
151
Sevin Toluner, a.g.m., s.396.
Bkz., www.un.org, 09.12.1994.
68
korunma önerilerde bulunur ya da madde.41 ve 42 uyarınca dünya barışı ve
uluslararası güvenliğinin korunması veya tesisi amacıyla hangi tedbirlerin
alınacağını belirtir.”
Özetle, 39.madde Güvenlik Konseyi’ne iki işlev yüklemektedir: Önce bir
barışa yönelik tehdit, barışın bozulması veya saldırı eylemi olup olmadığını
belirleyecektir. Sonra da, durum hakkında tavsiyede bulunabilecek ya da alınacak
önlemleri saptayabilecektir. Yani, Güvenlik Konseyi, 39.maddede sayılan
durumları gerçekleştiğini saptasa bile, zorlama önlemlerine başvurmak zorunda
değildir. Tarafların uyuşmazlıklarını çözmeleri için tavsiyelerde bulunabilir ya da
alınacak önlemleri saptayabilir. Bu tercih yapma imkanı, alınacak önlemlerin
belirlenmesi için Güvenlik Konseyi’nde ikinci bir oylama yapılması gerektiği
anlamına gelmektedir. Beş sürekli Güvenlik Konseyi üyesi, 39.maddede sayılan
durumlardan birinin saptanmasından sonra, bir de zorlama önlemi alınıp
alınmayacağı konusunda ikinci bir veto hakkına sahip olurlar.152
Güvenlik Konseyi, BM Antlaşması’nın 39.maddesindeki normatif unsur
alternatiflerinden hemen hemen yalnızca “barış ve güvenliğin tehdit edilmesi”
kavramını kullanmıştır.153 Bu zamana kadar BM Güvenlik Konseyi, defalarca
devlet sponsorlu ve devlet destekli terörizmi 39.maddesinin çerçevesinde
“uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit” olarak nitelendirmiştir.154
152
Funda Keskin, a.g.e., s.140-141.
153
Bkz., 21 Haziran 2001 tarihli S/RES/1357 (Bosna-Hersek hakkında) ve 30 Temmuz 2001 tarihli
S/RES/1363, (Afganistan hakkında).
154
Mark B. Baker, “Terrorism and the Inherent Right of Self – Defence: A Call to Amend Article 51 of the
United Nations Charter”, Houston Journal of İnternational Law, C.10 S.1, 1987, s.27.
69
1979 yılına kadar BM Genel Kurulu’nda terörizmi kınayan herhangi bir karar
benimsenmemiş, o yıl imzalanan Rehine Alınmasına Karşı Uluslararası Sözleşme
ile, temel özgürlükler adına insan hayatını tehlikeye atan tüm terörist eylemlerin
kararlı bir biçimde suçlanacağı kararlaştırılmıştır.155 1985 yılında, BM, bir adım
daha atarak, sözü edilen Sözleşme’ye ek olarak, Terörist Nitelik Taşıyan Suç
Eylemleri başlıklı bir kararı benimsemiştir. Bu kararda, terörist faaliyetlerin her ne
zaman ve her kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin bir suç olduğu
kabul edilmiştir. Sayılan bu kararlarda, her ne kadar terörizm, bir kavram olarak
kabul edilmişse de, tanımı konusundaki belirsizlik hala sürmekte; bu durum ise,
terörün tüm devletlerce ya da devletlerin çoğunun kabul edeceği uluslararası
düzeyde genel bir kabul gören Uluslararası Ceza Hukuku’nun bir parçası olarak
suç teşkil etmesini ertelemektedir.
Terörizm
ve
insan
hakları arasında
ilişki, İnsan
Hakları Evrensel
Beyannamesi’nin 30.maddesinde bulunmaktadır. Beyanname’de yer alan hak ve
hürriyetlerin bir devlet, zümre veya fert tarafından yok edilmesini günden bir
faaliyete girişmeye veya bilfiil bunu işlemeye herhangi bir hak gerektirir biçiminde
yorumlanamayacağı hükme bağlanmıştır. Bundan başka, İnsan Hakları Dünya
Konferansı’nca kabul edilen Viyana Bildirisi’nde terörün insan haklarını ihlal ettiği
belirtilmektedir.156 Bu anlayış, BM organlarınca ve diğer uluslararası örgütlerce
kabul edilen birçok kararda da tekrar edilmiştir. 23 Aralık 1994 ve 22 Aralık 1995
tarihlerinde, BM Genel Kurulu’nca benimsenen insan hakları ve terörizme ilişkin
155
İnternational Convention Against the Taking of Hosteges, adopted by the General Assembly of the
United Nations on 17 December 1979, www.untreaty.un.org, 29.09.2001.
156
World Conference on Human Rights, Vienna, Austria, 14 – 15 Haziran 1993, www.un.org, 29.09.2001.
70
kararlarda,157 terörist grupların insan hakları ihlallerini yaygınlaştırmaları, şiddet
ve terör
eylemlerinin ayrım gözetmeden ve rasgele masum ve sivil insanları
hedef alması kınamıştır. Devletlerin, bu eylemlerin önlenmesine ilişkin olarak,
insan haklarının uluslararası standartlarını göz önüne alarak terörle mücadele ve
terör eylemlerinin ortadan kaldırılması için, nerede olursa olsun ve kim tarafından
işlenmişse işlensin gerekli ve etkili önlemleri almaları çağrısında bulunulmuştur.
11 Eylül 2001’de, New York’ta gerçekleştirilen eylemlerden sonra, BM
Güvenlik Konseyi, 12 Eylül 2001 tarihli 1368 sayılı kararı benimsemiştir. Güvenlik
Konseyi, ABD’deki eylemleri kınayan bu kararında, uluslararası toplumu,
terörizmle mücadelelerde uluslararası işbirliği konusunda ilkeler getiren 10 Ekim
1999 tarihli 1269 sayılı ve 12 Eylül 2001 tarihli 1368 sayılı Güvenlik Konseyi
kararlarının tam uygulanması için, daha fazla gayret göstermeye davet etmiştir.
Kararın ilk başında da, belirtildiği üzere, ABD’’ye yapılan terörist saldırının barış
ve güvenliği tehdit ettiği saptanmıştır.
Güvenlik Konseyi, 1992 yılında aldığı 731 sayılı kararında da yine bir Pan
Amerikan uçağına yapılan saldırı dolayısıyla aynı saptamayı yapmıştır. 731 sayılı
kararın 6.paragrafında Libya Hükümeti’ne yönelik, bir ülkenin başka bir ülkeye
karşı terörist saldırı organize etmesi, teşvik etmesi veya desteklemekten
kaçınması gerektiği hatırlatılmakta, bu durumların gerçekleşmesi halinde kuvvet
kullanımı tehdidinin oluşacağı hatırlatılmaktadır.
1999 yılında alınan 1267 sayılı karar, Afganistan’daki durum göz önüne
alınarak, VII.Bölümün uygulanmasını gündeme getirmesi açısından önemlidir.
Yine 1998 yılında 1274 sayılı kararla uluslararası terörizmin, barış ve güvenliği
157
Metni için bkz., Human Rights and Terrorism, A/RES/49/185, 23 Aralık 1994, www.un.org, 29.09.2001.
71
tehdit edebileceği belirtilmiştir. 2000 yılında alınan 1333 sayılı kararda Usame bin
Ladin ve ortakları tarafından 7 Ağustos 1998 tarihinde Amerika Birleşik
Devletleri’nde Nairobi, Kenya, Dar es Salaam ve Tanzanya elçiliklerinin
bombalanmasında uluslararası barış ve güvenliğin bozulduğu tekrarlanmıştır.158
Güvenlik Konseyi’nin Afganistan’daki Taliban rejiminin hukuka aykırılığı ve1333
sayılı karar dikkate alındığında, BM sadece karar almakla yetindiği ortaya etkili bir
yaptırım sistemi koyamamasının sıkıntıları ortaya çıkmaktadır.
1995 yılında, ABD’nin çabaları sonucunda, BM tarafından terörizmin
yasadışı ve nefret verici olduğu ilan edilmiş ve 49/60sayılı BM Genel Kurulu kararı
ile Uluslararası Terörizmin Yok Edilmesi İçin Önlemler kabul edilmiştir.159 Bu karar
bütün üye devletler için bağlayıcı olmamakla birlikte, kabul edilme oranının
oldukça yüksek olması dikkat çekicidir. ABD, 1996 yılında, İran, Irak,
Libya,
Kuzey Kore, Sudan, Suriye ve Küba olmak üzere yedi ülkeyi, teröre destek
sağlayan ülkeler olarak ilan etmiş ve “Kara Liste”ye almıştır.160 Bu devletlerden
İran, Irak, Sudan ve Libya ABD ulusal menfaatlerini doğrudan tehdit eden terörist
faaliyetleri destekledikleri için bu listede yer almıştır. Diğer üç ülkeden; Küba,
Latin Amerika’daki terörist gruplara sağladığı destekten, Kuzey Kore ise Güney
Kore’ye ait bir uçağın bombalanmasından, Suriye ise PKK terör örgütü dahil
olmak üzere, birçok terör örgütünün ülkesinde barınmasına izin vermesinden
dolayı “Kara Liste”ye alınmıştır.
158
Carsten Stahn, “Security Council Resolutions 1368 (2001) and 1373 (2001): What They Say and What
They Do Not Say”, European Journal of İnternational Law Discussion Forum, www.interrights.org,
15.05.2002.
159
Christopher C. Joyner, “İnternational Terrorism and U.S. Policy: Threat and Response”,
www.igc.apc.org, 22.09.2002.
160
Aynı yer.
72
New York’taki saldırılardan sonra, BM Güvenlik Konseyi toplanarak, New
York’ta meydana gelen saldırıların uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiğini
hüküm altına almıştır.161 BM Güvenlik Konseyi’nin bu tespiti, ona ortak güvenlik
sistemi çerçevesinde tedbirler alma imkanı vermekteydi. Bu tespit yapılmış fakat,
bu tespitten daha ileri bir adım atılmamıştır. BM tespiti yaptıktan sonra, silahlı güç
kullanılması için karar alma imkanı varken, bu kararı almamış, sadece bu tespiti
yapmıştır.162
161
UN. Doc.S/RES/1368, 2001.
162
Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, s.202-203.
73
III.DEVLETLERİN TEK – TARAFLI ÖNLEMLERİ.
A.Zararla – Karşılık
Zararla – karşılık, bir zorlama yöntemi olarak uzun bir geçmişe sahiptir.
Zararla – karşılık yönteminin kökleri Orta Çağ’a kadar inmektedir. Hukuki bir
zararla – karşılığın temel koşulları, Portekiz Angolası’ndaki 1914 tarihli Naulila
olayına ilişkin olarak 1928 tarihli Portekiz – Alman Hakemlik Mahkemesi’nin kararı
tarafından ortaya konmuştur.163
Zararla– karşılık, “bir devletin, diğer bir devlete karşı, uluslararası hukuka
aykırı kendi kusurlu fiili ile yarattığı uyuşmazlığın tatminkar bir çözümüne rıza
göstermesi için, bu ikinci devleti zorlamak amacıyla istisnaen izin verilen, aksi
halde illegal olan haksız bir fiildir”164. Zararla – karşılık fiilini hukuki bir esasa
dayandırma çabaları iki temel fikre dayanmaktadır. Bunlardan ilki, devletlerin
yaygın olarak zararla – karşılık
fiiline başvurmalarını hareket noktası olarak
almaktadır.
ortak
İkincisi
ise,
BM
güvenlik
sisteminin
etkili
olarak
163
Ekim 1914’de, I.Dünya Savaşı sırasında Portekiz’in henüz tarafsız olduğu bir dönemde, Güney Afrika
sömürgesinde görevli olan üç Alman vatandaşı Portekiz sömürgesi olan Angola’da öldürülmüştür. Diğer
ikisi ise, bir Portekiz sınır karakoluna hapis edilmiştir. Güney Batı Afrika’nın Alman koloni komutanı bir
zararla – karşılık hakkına dayanarak Portekiz kolonisi Angola’ya saldırıp bazı yerleri imha edilmesi emrini
vermiştir. Akabinde, Portekiz geri çekilmek zorunda kalmış ve küçük çaplı yerleri ayaklanmaları ve
yağmalama olayları meydana gelmiştir. Geniş bilgi için bkz., Funda Keskin, a.g.e., s.96.
164
L. Oppenheim, “Disputes, War and Neutrality”, İnternational Law, C.2, 1952, s.136; Sertaç Hami
Başeren, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara, Ankara
Üniversitesi Basımevi, 2003, s.151.
74
çalışamamasından
yola
çıkmaktadır.165
Meşru
müdafaa
hakkının
amacı
korunmaktır ise, zararla – karşılığın amacı ise cezalandırmaktır.166
Zararla – karşılıkta hem kuvvet kullanılan, hem de kullanılmayan yöntemlere
başvurulabilir. Kuvvet kullanılmıyorsa, bir antlaşma ya da yapılageliş kuralını
uygulamamak veya yabancıların toplu halde sınır dışı edilmesi gibi yöntemler
içerebilir. Kuvvet kullanılıyorsa, abluka, ambargo, kuvvet çıkarma, işgal ve
bombardıman örnek olarak sayılabilir. Fakat, bunlarla sınırlı değildir. Uluslararası
hukukta belli zararla – karşılık yöntemlerinin kullanılması gibi bir şart
içermemektedir. Devlet, dilediği yolu seçebilir, hatta daha önce hiç kullanılmamış
bir yol da tutabilir.167
Bugün uygulanan uluslararası hukuka göre, zararla – karşılık önlemine
başvurulabilmesi için, birtakım koşulların yerine gelmesi gerekmektedir. Bu
koşulların en önemlisi, zararla – karşılık tanımından da anlaşılacağı gibi,
uluslararası hukuka aykırı bir fiil karşılık olarak zararla – karşılık önlemine
başvurulabilmesidir.168 Zararla – karşılık önlemine başvurulmasında ikinci koşul,
bunun uluslararası hukuka aykırı fiil işlemiş devlet ile bu fiilden zarar gören devlet
arasında gerçekleştirilmesidir. Uluslararası hukuka aykırı bir fiil yoksa, zararlakarşılık da olmaz. Böylece, en başta, zararla – karşılık önlemi yalnızca haksız fiili
işleyen devlete karşı yöneltilebilecek ve üçüncü devletleri hiçbir biçimde
165
Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, Ankara, Turhan Kitapevi, III kitap, Ekim 1999, s.207.
166
Neil C. Livingstone, “Proactive Responses to Terrorism: Reprisals, Preemption and Retribution”,
İnternational Terrorism: Characteristics, Causes, Controls, ed. Charles W. Kegley, New York, University
of South Carolina, St. Martin’s Press, 1990, s.220.
167
Funda Keskin, a.g.e., s.95.
168
Hüseyin Pazarcı, a.g.e., 207.
75
etkilemeyecektir. Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua’ya Karşı Askeri ve
Benzeri Faaliyetler Davası’nın169 kararında, eğer gerçekseler Nikaragua’nın
eylemlerinden zarar görme durumunda olan El Salvador, Honduras ve Kosta –
Rika’nın, bu eylemlere karşı-önlemler aracılığıyla cevap verme hakkının
bulunduğunu ve ABD’nin böyle bir hakkı olmadığını bildirmektedir.170 Zararla–
karşılık üçüncü koşul, bu önlemin haksız fiil ölçüsünde olmasıdır. Yine,
Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler
Davası ile ilgili kararında karşı – önlemlerin orantılı olması üzerinde de
durmaktadır. Ancak, bu ölçülülük tam aynılık ya da yöntem olarak aynı önlemler
olmasını gerektirmemektedir. Zararla – karşılık uygulanmasında dördüncü koşul,
uluslararası hukukça yasaklanan bir biçimde karşılık verilmesinin kabul
edilmesine rağmen, bu önlemin ilke olarak kuvvet kullanılmasını içermemesi
olmaktadır. BM Antlaşması’nın 2/4 maddesinin kuvvet kullanımını BM amaçları ile
uyuşmaz bularak kuvvet kullanımını yasaklamasından beri, zararla – karşılık
yollarının da kuvvet kullanımını içermemesi gerektiği öğretide ağırlıklı bir eğilimi
oluşturmaktadır.171
Naulilaa Davası’na ilişkin olarak Hakemlik Mahkemesi tarafından ortaya
konan bu koşullara, uluslararası örf ve adet hukuku tarafından hukuki zararla –
karşılığın olması gereken başka koşullar eklenmiştir. Bu koşullar arasında:
eylemin bir son çare olarak gerçekleştirilmesi; zararla – karşılığın tazminat ya da
davranış değişikliği şeklindeki istekler karşılığında sona ermesi; eylemin üçüncü
169
Millitary and Paramillitary Activities in and Against Nicaragua (Nicaragua
America), Judgment, I.C.J. Reports, 27.06.1986.
170
171
Hüseyin Pazarcı, a.g.e., 207.
K. J. Partsch, “Reprisals”, Encyclopedia, C.9, s.332.
76
v.United States of
devletlere zarar verilmemesi ve zararla – karşılığa bir önceki hukuki zararla –
karşılığa cevap olarak başvurulmamasıdır.172
Askeri hareketin değerlendirmesinde, ilk önce uluslararası ilişkilerde ilke
olarak güç kullanım yasağını (BM Antlaşması’nın 2/4.maddesi) hatırlamakta yarar
vardır. Buna göre, BM üyeleri uluslararası ilişkilerde güç tehdidi ve kullanımından
kaçınmakla yükümlüdürler. Bunun istisnası BM Antlaşması’na göre yalnızca
bireysel ve kolektif müdafaa hakkı (BM Antlaşması’nın 51.maddesi) ile BM
Güvenlik Konseyi’nin açık yetkilendirmesine gereksinim duyan ortak güvenlik
önlemleri (VII.Bölüm) oluşturmaktadır.173 Silahlı zararla – karşılık fiilini, özel olarak
terörizme karşı savaşta hukuka uygun gören görüşlere katılmak birçok nedenden
dolayı mümkün değildir. BM Antlaşması, silahlı zararla – karşılık fiilini
yasaklamakta ve BM organlarının çeşitli uygulamaları silahlı zararla – karşılık
yöntemini yeniden canlandırmasını reddetmektedir.174
New York ve Washington’a düzenlenen saldırılar bakımından da, BM
Antlaşması’nın kuvvet kullanma yasağını zayıflatmanın bir gerekçesi yoktur.
Yakın zamanlara kadarki, uluslararası ilişkiler tarihi, insani gerekçelerle meşru
göstermeye çalışıldığında bile, askeri güç kullanımının genellikle en ağır insan
hakları ihlallerine neden olduğunu gösteren örneklerle doludur. Yalnızca askeri
172
Richard J. Erickson, Legitimate Use of Force Against State-Sponsored Terrorism, Washington, Air
University Press, 1989, s.137 – 138.
173
Güvenlik Konseyi’nin, BM üyelerini askeri kuvvet kullanımıyla yetkilendirme uygulaması, her ne kadar
BM Antlaşması’nın lafzından çıkarılamamakta ise de, BM Antlaşması’nın geliştirilmesi olarak
yorumlanabilir. The Charter of the United Nations , A Commentary, 1994.
174
Neil C. Livingstone, a.g.e., s.221.
77
hedefleri vuracak biçimde “tasarlanmış” saldırılarda dahi her zaman sivil halktan
insan öldürülmüş ya da sivil hedefler vurulmuştur.175
B.Meşru Müdafaa Hakkı ve Uluslararası Terörizm
Her devletin doğal olarak sahip olduğu, kendisini işgal ya da saldırıdan
korumak için, başvuracağı ve şartlarının oluştuğuna kendisinin karar vereceği bir
hak olarak meşru müdafaa, 1928 Briand – Kellogg Paktı ile ortaya çıkmış ve
ancak, 1945’ten itibaren tüm yönleriyle açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.176
Uluslararası hukuk bakımından, devletlerin ülkesel bütünlüğüne, bağımsızlığına
yönelik bir saldırı olması halinde, saldırıya uğrayan devletin, saldırıyı def etmek
amacıyla kuvvet kullanma hakkı kabul edilmektedir. Uluslararası hukuk
bakımından, kuvvet kullanımı ile yakından ilgili bir konu da, BM Antlaşması’nın
51.maddesi meşru müdafaayı düzenlemektedir.
11 Eylül saldırılarına yönelik terörist saldırılara karşı, BM Antlaşması’nın
51.maddesinin
çerçevesinde
meşru
müdafaa
hakkının
kullanılabileceğini
somutlaştırmış, fakat “silahlı saldırı” kavramının hukuksal anlamını kısmen
açıklığa kavuşturmuştur.
175
Attack on Afghanistan, www.guardian.co.uk, 22.10.2001.
176
Funda Keskin, a.g.e., s.43.
78
1. Meşru Müdafaa Hakkının Doğal Bir Hak Olarak Tanımlanması
Klasik uluslararası hukukta meşru müdafaanın olabilmesi için; “Birinci,
meşru müdafaa halinde olan devletin haklarının ihlal edilmiş olması veya bu
haklarının ihlali tehlikesi bulunmalıdır. İkinci, müdafaa zorunluluğu bulunmalıdır.
Üçüncü, savunma eylemleri ihlalin durdurulması ve önlenmesi amacıyla sınırlı
olmalıdır.”177 Fakat, BM Antlaşması’ndan önce de, devletlerin meşru müdafaa
hakları, temel haklarından birisi olarak kabul edilmekteydi.178
BM Antlaşması’nın 51.maddesinde yer alan meşru müdafaa, ‘kolektif’ ve
‘bireysel müdafaa’ olmak üzere, iki şekilde düzenlenmiştir. Bireysel meşru
müdafaa, BM üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde,
Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliği korumak için, gerekli önlemleri
alıncaya kadar, kendini savunma yetkisine sahip olmasıdır. Kolektif meşru
müdafaa ise, savunma eylemine birden çok devletin katılımıyla gerçekleşen
meşru müdafaa eylemini ifade etmektedir.179
BM Antlaşması’nın 51.maddesinde yer alan meşru müdafaa hakkı üç yönde
gelişmiştir. Her şeyden önce, bireysel meşru müdafaanın yanı sıra kolektif meşru
müdafaayı da kapsar hale gelmiştir. Yapılagelişte, kolektif meşru müdafaa hakkı
diye bir hak yoktur. İkinci olarak, silahlı saldırının gerçekleştiği durumlara özgü
kılınarak mümkün olduğu kadar kötüye kullanmalardan kurtarılmaya çalışılmıştır.
177
Sevin Toluner, a.g.m., s.150.
178
Erol Alpar, “Savaş Hukuku (Genel Olarak)”, SKD, C.109 S.325, 1990, s.111; Enver Bozkurt, a.g.e., s.58.
179
Ayşe Özkan, “Uluslararası Hukukta Birleşmiş Milletler ve Afganistan Operasyonu”, Avrasya Dosyası,
C.23 S.1, İlkbahar 2002, s.242-243.
79
Üçüncü olarak da, Güvenlik Konseyi gerekli önlemleri alana kadar, kabul edilen
bir hak olarak geçici bir nitelik kazanmıştır.180
Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler
Davası’nda181 ABD tarafından, 51.maddenin örf ve adeti kapsayan, bunun yerine
geçen bir hüküm olduğu ileri sürülmüştür. Ancak, Divan Antlaşma hükümlerinden
bağımsız olarak örf ve adet kurallarının varlığını sürdüreceğini, Antlaşma
hükümleri ile örf ve adet hükümlerinin içeriğinin aynı olmasının örf ve adetin
varlığına son vermeyeceğine karar vermiştir.182 Bu karar, günümüzde uygulanan
uluslararası hukuka göre, silahlı saldırı eylemi, yoğunluk derecesi göz önünde
tutulmak koşuluyla, hem bir devletin düzenli silahlı kuvvetleri ile bir başka devlet
ülkesine ya da uçak ve gemilerine karşı giriştiği doğrudan silahlı eylemlerini, hem
de bir devletin başka bir devlet ülkesine gönderdiği silahlı grupların dolaylı silahlı
eylemlerini kapsamaktadır.183 Yani, bir devletin başka bir devlete karşı silahlı
grupların göndermesi ve bu silahlı saldırının düzenli silahlı kuvvetleri ile aynı
şiddet ve ölçekte olduğu halde, BM Antlaşması’nın 51.maddesinin çerçevesinde
“silahlı bir saldırı” olarak kabul edilmesinde bir “ölçü ve etki” kriterine uygun
olması şartı konulmuştur.184
180
Hans Kelsen, “Collective Security and Collective Self – Defence Under the Charter of the UN”,
Amerikan Journal of International Law, C.XLII S.4, 1948, s.794; Funda Keskin, a.g.e., s.45.
181
Millitary and Paramillitary Activities İn and Against Nicaragua (Nikaragua v.United States of America),
Judgment, I.C.J. Reports 1986.
182
Sevin Toluner, a.g.m., s.394.
183
Sertaç Hami Başeren, a.g.e., s.119.
184
Carsten Stahn, “İnternational Law Under Fire: Terrorist Acts as “Armed Attack” ; The Right to Self –
Defense, Article 51 (1/2) of the UN Charter and İnternational Terrorism”, Fletcher Forum for World
Affairs, C.27 S.2, 2003, s.36.
80
Güvenlik Konseyi’nin bireysel ve kolektif meşru müdafaa hakkı için bir karar
alması gerekmez. Fakat, saldırıya uğrayan devlet, saldırıya karşılık oluşturan
meşru müdafaa önlemlerini acil bir şekilde Güvenlik Konseyi’ne bildirmek
zorundadır. Devletler, kendi savunmalarını başka devlet veya devletlerin
savunmalarıyla birleştirmeyi kabul edebilirler. Güvenlik Konseyi harekete geçene
kadar, BM Antlaşması’nın 51.maddesinin meşru müdafaa hakkı istisnai bir hak
olması ve örf ve adet hükümlerinin içermesi gerekmektedir. Güvenliğin kapsamı,
saldırgan devlet aleyhine gerekli ve orantılı bir askeri faaliyeti de içinde alacak
genişliktedir. NATO gibi, BM Antlaşması ile bağdaşan müdafaa ittifakları
oluşmuştur. Aslında İttifakı oluşturan devletler arasında, kolektif meşru müdafaa
hakkının kullanılabilmesi için, önceden varolan akdi bir yükümlülük gerekmez.185
11 Eylül örneğinde, ABD’nin stratejik müttefiki olan İngiltere başta olmak
üzere, birden çok devlet operasyonuna katılmıştır.
Bu düzeydeki bir işbirliği,
Afganistan operasyonunu kolektif meşru müdafaa kapsamına sokmaktadır. Aynı
zamanda, 11 Eylül’ün hemen ertesinde, ABD’nin NATO Antlaşması’nın
5.maddesinde, NATO üyesi ülkelerin de, gerek operasyon safhasında gerekse
uluslararası güç mutabakatına dayalı olarak, ABD’yi çeşitli şekillerde desteklemiş
olmaları nedeniyle, bölgesel güvenlik örgütleriyle işbirliği halinde gerçekleştirilen
kolektif meşru müdafaa tanımlaması kapsamına dahil edilebilir. Bu arada, kolektif
meşru müdafaaya katılan devletlerin saldırı eyleminin doğrudan mağduru olmaları
da gerekmez. Çünkü, 51.maddenin amacı ülkesel ya da bölgesel değil global
185
Nicholas Rostow, “The İntenational Use of Force After the Cold War”, Harvard İnternational Law
Journal, C.32 S.2, İlkbahar 1991, s.416.
81
barış
anlayışını
korumaktır.
Afganistan
operasyonu
bu
bakımından
da
uluslararası hukuka uygunluk taşımaktadır.
2.Terörizme Karşı Meşru Müdafaa Hakkının Koşulları
Devletlerin terörist faaliyetlere karşı kuvvete dayalı yanıtları, devletin tehlike
içindeki vatandaşlarını kurtarılması, açık ya da örtülü operasyonlarla teröristlerin
yakalanması veya öldürülmesi, terörizme destek veren devletini cezalandırılması
dahil çeşitli şekiller almıştır. Bu devletler, terörizme karşı kuvvet kullanılması için,
BM
Antlaşması’nın
51.maddesinin
somutlaşan
meşru
müdafaa
hakkına
dayandırmışlardır.
Terörizme karşı meşru müdafaa hakkını kullanma konusunda uluslararası
hukukun öngördüğü birtakım koşulları vardır. İlk olarak, terörist eylemin ya da
terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin, 51.maddenin bağlamında silahlı bir
saldırı olarak kabul edilmelidir.186 Fakat, ne MC Misakı’nda ne de MC sonrasında,
BM Antlaşması’nın 51.maddesinin anlamında “saldırı” kavramının bir tanımı
yapılmamıştır.187 BM Antlaşması’nın 2.maddesinin 4.fıkrasındaki kuvvet kullanma
yasağına giren her kuvvet kullanma eylemi mutlaka meşru müdafaa hakkını
kullanılması yolunu açan silahlı bir saldırı özelliği taşımaz. BM Antlaşması’nda
kuvvet kullanma yasağını ihlal eden her eylemin 39.maddesinin anlamında saldırı
olup olmadığı ve hangi nitelikteki kuvvet kullanma eylemlerinin meşru müdafaa
yolunu açtığı açıklanmamıştır.
186
The Charter of the United Nations Charter, A Commentary, 1994, Art.151, Rn 18.
187
Mark B. Baker, a.g.m., s.33.
82
Bu bağlamda, BM Genel Kurulu’nun iki önemli kararına değinmek
gerekmektedir. BM Genel Kurulu’nun 24 Ekim 1970 tarihli BM Antlaşması
Uyarınca Devletler Arasında Dostane İlişkiler ve İşbirliğine Dair Uluslararası
Hukuk İlkelerine İlişkin Bildirgesi’ni içeren 2625 sayılı kararına göre, “her devlet,
bir başka devletin ülkesine akınlar düzenlemek amacıyla düzensiz silahlı güçler
ya da çeteler örgütlemekten veya bunların örgütlenmesini teşvik etmekten
kaçınmakla yükümlüdür”.
Yine bu kararda, “her devlet, başka bir devletin
ülkesinde iç savaş eylemleri ya da terörizm eylemleri örgütlemekten veya teşvik
etmekten, bunlara yardım etmek veya katılmaktan ya da bahsedilen eylemler
kuvvet kullanımı veya tehdidini beraberinde getirdiğinde, kendi ülkesinde bu
eylemleri
gerçekleştirecek örgütlü faaliyetleri hoş görmekten kaçınmakla
yükümlüdür”.188 Saldırının tanımına ilişkin BM Genel Kurulu’nun 14 Aralık 1974
tarihli 3314 sayılı “Saldırının Tanımına İlişkin Kararı”nın 3.maddesinde sayılan
kuvvet kullanımı halleri, silahlı saldırı olarak kabul edilmiştir.189 Karara göre,
“saldırı,
bir
başka
devletin
egemenliğine,
toprak
bütünlüğüne,
siyasi
bağımsızlığına karşı ya da BM’nin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir
biçimde
silahlı
kuvvet
kullanması”
olarak
kabul
edilmektedir.
Kararın
3.maddesinde saldırı fiilinin koşullarını oluşturan eylemler sayılmıştır. Bunlardan,
ilk beş fıkrası kuvvet kullanma ile ilgiliyken, (f) ve (g) fıkrası dolaylı saldırı ile
ilgilidir. Bu maddenin (f) fıkrasında, “devletin, ülkesinin bir başka devlet
tarafından, bir
üçüncü devlete karşı saldırı eyleminin yapılması için
188
The Declaration on Principles of İnternational Law Concerning Friendly Relations and Cooperation
Among States in Accordance With the Charter of the United Nations; G.A. Resolution 2625, 24.10.1970,
UN Doc. A/8028 (1970).
189
Saldırının Tanımı Kararı’nın 3.maddesinde saldırının yedi türü sayılmıştır. Metni için bkz., U.N Doc.
A/9631 (1974).
83
kullanılmasına izin vermesi” ve aynı maddenin (g) fıkrasında, “devletin kendi
adına, maddede sayılan eylemlerin derecesine varacak vahamette, silahlı
eylemleri bir başka devlet aleyhine gerçekleştiren çete, silahlı grup, düzensiz
kuvvetler ya da paralı askerleri göndermesi böyle bir eyleme esaslı şekilde
katılması, saldırı fiilinin koşullarındandır”.
11 Eylül saldırılarına yönelik uluslararası yasal yanıt, kapsam ve etkileri
itibariyle, büyük ölçekli şiddet içeren terörist eylemlerin devamlılık arz eden bir
modelinin “silahlı bir saldırı” teşkil edebileceğine ilişkin, tam bir kanıt sağlayarak,
terörist saldırılara karşı BM Antlaşması’nın 51.maddesinin çerçevesinde meşru
müdafaa hakkının kullanılabileceğini somutlaştırmaktadır.190 12 Eylül 2001
tarihinde, Güvenlik Konseyi’nin 1368 sayılı kararında, “korkunç terörist saldırıların
en şiddetli ifadelerle mahkum edildiği” belirtilmiştir. Bu durumda, 11 Eylül’de İkiz
Kulelere ve Pentagon’a yöneltilen bir saldırı söz konusu olduğundan, bu yönüyle
birinci koşulun gerçekleşmiş olduğu, Güvenlik Konseyi
kararlarıyla da tespit
edilmiştir.
Meşru müdafaa yoluna başvurulması için diğer bir koşul ise, saldıran ve
saldırılan olmak üzere iki tarafın olmasıdır. 11 Eylül örneğinde, ABD’nin
karşısındaki tarafın Afganistan olması tartışılmıştır. Konuyla ilgili olabilecek
uluslararası mahkeme kararlarına bakarsak; Nikaragua Davası’nda Uluslararası
Adalet Divanı’nın bir ülke içinde bulunan silahlı gruplara yapılan yardımın kuvvet
kullanımı sayılabileceğine dair karar alınmıştır. 1970 yılında, BM Genel
Kurulu’nun aldığı kararda geçen kuvvet kullanımı ilkesinin tümünü teamül hukuku
190
Sean D. Murphy, “Terrorism and the Concept of “Armed Attack” in Article 51 of the UN Charter”,
Harvard İnternational Law Journal, C.43 S.1, 2002, s.42-51.
84
kabul ederek, Adalet Divanı bu davaya ilişkin kararını vermiştir.191 Aynı ilke,
devletlerin misillemelerini yasaklamanın yanı sıra devletlerin başka devletlerin
topraklarında istila için, silahlı gruplar organize etmelerini veya bunların
düzenlenmesi teşvik etmelerini ve devletlerin başka devletlerde terörist
eylemlerde bulunacak gruplar oluşturmalarını, bunları kışkırtmalarını ve bunlara
yardım etmelerini de yasaklamaktadır.
Güvenlik Konseyi, 1368 sayılı kararın 3.paragrafında bütün devletleri, 11
Eylül’deki terör eylemlerinin faillerini, bunları örgütleyen ve finanse edenleri adalet
önüne çıkarmak için acilen işbirliği yapmaya davet etmektedir. Bu kararı ve
UAD’nin Nikaragua Davası’ndaki kararını birlikte ele alırsak, bir devletin veya bir
devlet dışı birimin başka bir devlete yukarıda sayılan ve 11 Eylül’de yaşananlara
benzer eylemleri gerçekleştirmesi için destekte bulunması yasaklanmaktadır.
Böyle eylemlerde bulunan devletler, kuvvet kullanmış olarak kabul edilmektedir.
Buna göre, El – Kaide Örgütü, eylemleri gerçekleştiren olarak kabul edildiğinde,
ülkesinde El – Kaide kampları bulunan Taliban idaresindeki Afganistan, meşru
müdafaa eyleminin muhatabı olacaktır.
Bir
devletin
terörist
silahlı
saldırısına
karşı
istisnai
nitelikteki
BM
Antlaşması’nın 51.maddesinin çerçevesinde kuvvet kullanma hakkını gereklilik,
orantılılık ve aciliyet kriterlerine göre değerlendirmektedir.192 Başka bir deyimle,
saldırıyı engellemek için, askeri güç kullanmasından başka hiçbir çare kalmamalı
191
İbrahim Kaya, “11 Eylül Saldırıları ve Sonrası: Uluslararası Hukukta Askeri Müdahale”, Stratejik Analiz,
C.2 S.19, Kasım 2001, s.106.
192
Judith Gail Gardam, “Necessity and Proportionality in Jus Ad Bellum and Jus İn Bello”, İnternational
Law, The İnternational Court Of Justice and Nuclear Weapons, Laurence Boisson de Chazourness and
Philippe Sands, Cambridge University Press, 1999, s.277.
85
ve meşru müdafaa amacıyla kullanılan askeri güç, yapılan haksız saldırı ile
orantılı olmalı ve aşırı zarar verilmemelidir.193
Orantılılık ilkesi, kuvvet kullanımı ve silahlı çatışmada uluslararası hukukun
temel unsurlarından biridir. Orantılılık ilkesi, kuvvet kullanımında tarafların
düşmana zarar vermek için, kullanacakları araçların sınırsız olmayacağı anlamına
gelmekte ve saldırgan devleti yok etme değil, zayıflatma amacına hizmet
etmektedir.194 Orantılılık ilkesine göre, silahlı saldırıya uğrayan devletin, savunma
amacıyla alınan tedbirler, saldırının getirdiği hasarı ile orantılı olmalıdır.
Kullanılacak kuvvetin saldırıya orantılı olması gerektiği yönündeki en önemli olay,
1837 Caroline olayıdır.195 Bu bağlamda, Başkan Bush’un Afganistan’da askeri
operasyonun tamamlanması sonrası için yaptığı yorumlar,196 operasyonun
uluslararası alanında meşrutiyetinin kabulüne ilişkin duyarsız kalmadıklarını
göstermiştir.
Gereklilik ise, saldırının durdurulması için, kuvvet kullanmaktan başka bir yol
kalmaması demektir. Yani, uluslararası hukuka uygun olmak şartıyla, silahlı
saldırıya uğrayan devletin, düşmanlarını durdurmak için gereken önlemleri almayı
haklı ve gerekli kılan nedenleri ifade etmektedir. Alınan önlemler, kuvvet kullanımı
kurallarına uygun olmalı ve kuvvet kullanılması zorunlu olmalıdır.197 Afganistan
193
D.W. Greig, “Self-Defence and the Security Council; What Does Article 51 Require?”, İnternational and
Comparative Law Quarterly, C.40, 1991, s.383.
194
Judith Gail Gardam, “Proportionality and Force in İnternational Law”, Amerikan Journal of
International Law, C.87, 1993, s.391; Enver Bozkurt, a.g.e., s.60.
195
Geniş bilgi için bkz., Funda Keskin, a.g.e., s.50-51.
196
Fareed Zakaria, “The Coming Priority: Nation-Building Life”, Newsweek, 22.10.2001, s.17.
197
Judith Gail Gardam, “Necessity and...”, s.278.
86
harekatında gereklilik ilkesine baktığımızda, terörist grubu barındıran ülkenin bu
tutumundan
vazgeçmesiyle
hukuku
ihlalin
sona
ereceği
ifade
edilebilir.
Afganistan’a yapılan müdahale öncesinde Taliban, El-Kaide ile ilgili kanıt olmadan
sınır dışı işlemlerinin başlamayacağını bildirmiştir.
Aciliyet ilkesinin çerçevesinde, silahlı saldırıya uğrayan devletin, anında
meşru müdafaa hakkına dayalı olan önlemleri alınması gerekirdir; yoksa, gecikme
olduğu zaman meşru müdafaa hakkı zararla – karşılık ilkesine dönüşebilir. Eğer
devlet, kuvvete değil, barışçıl yollarına başvuruyorsa ve onlara yanıt alamıyorsa,
o zaman makul bir zaman kopukluğu kabul edilebilir.198 Afganistan örneğinde,
ABD, Ladin’in iadesi yönünde gerekli girişimlerde bulunmadan ve sorunu barışçıl
yollarına başvurmadan kuvvet kullanmayı tercih etmiştir. Afganistan operasyonu,
aciliyet ilkesi açısından eleştirilere açıktır.
Saldırıya uğrayan devlet tarafından alınacak tedbirler, 51.madde gereğince,
Güvenlik Konseyi’nce uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli
tedbirler alınıncaya kadar devam edebilir. BM üyesi devletler, meşru müdafaa
doğrultusunda almış oldukları tedbirleri derhal Güvenlik Konseyi’ne bildirmek
zorundadırlar. Bildirimden itibaren karar alma yetkisi Güvenlik Konseyi’ne
geçmelidir ve 51.maddeye dayandırılarak girişilen eylemlerin sona erdirilip
erdirilmemesine ilişkin kararı Güvenlik Konseyi verecektir.199
Fakat, Güvenlik
Konseyi, veto nedeniyle böyle bir kararı alamamaktadır. Bu nedenle, BM
Antlaşması’nda öngörülen ortak güvenlik sistemi tam olarak işleyememektedir.
198
Antonio Cassese, “The İnternational Community’s Legal Response to Terrorism”, İnternational and
Comparative Law Quarterly, C.38, 1989, s.593-596.
199
Stanimir A. Alexandrof, Self-Defence Against the Use of Force in İnternational Law, La Haye, Kluwer
İnternational Law, 1996, s.146.
87
Afganistan harekatında bu gelenek işlemiştir. Güvenlik Konseyi’nin kesin ve
somut
adımlardan
kaçınarak
yarattığı
belirsizlikler
ABD
tarafından
doldurulmuştur.
3.Bush Doktrini ve Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı
1986 yılında kabul edilen Goldwater-Nichols yasasına göre, Amerikan
Başkanı her sene Amerikan Kongresi’ne Amerika’nın büyük stratejisini sunmak
zorundadır.
Yasa,
genel
olarak
Amerika’nın
çıkarlarının,
amaçlarının,
kabiliyetlerinin tartışılmasını öngörmekle birlikte genel bir görüşü ve resmi
politikayı belirlemektedir.200
Başkan Bill Clinton’un ilk ulusal güvenlik stratejisi belgesi ‘çatışma ve
genişleme’ doktrinine dayanıyordu. Gerçekte, ulusal güvenlik belgelerinin çoğu
zaman
Amerika’nın
geleneksel
politikalarının
dışına
çıkması
pek
beklenmemektedir. Bu stratejiler, uluslararası kamuoyu önünde pek tartışmaya
sunulmazdı.
‘Bush Doktrini’ olarak tanımlanan ABD’nin yeni ‘Milli Güvenlik Stratejisi’,
Başkan Bush’un çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalarla ortaya konmuştur.201
ABD Başkanı George Bush’un 20 Eylül 2002 tarihinde ortaya attığı ‘Milli
Güvenlik Stratejisi’, içerde ve yurt dışında önemli tartışmaların önünü açmıştır.
200
Hasan Köni, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, C.4 S.38, Haziran 2003, s.81.
201
Bu konuşmalar: 14 Eylül 2001’de The National Cathedral’da, ABD Kongresi’nin 20 Eylül 2001 günü
birleşik oturumunda , 29 Ocak 2002 günü yaptığı “Ulusa Sesleniş” ve West Point ABD Harp Okulu’nda 1
Temmuz 2002 günü yaptığı konuşma ile kamuoyuna duyurulmuştur. Ardından, 20 Eylül 2002’de
yayınlanan ‘Ulusal Güvenlik Stratejisi’ belgesi ile şekillenmiştir.
88
Belge, 31 sayfalık 9 ana bölüm ve bir giriş metninden oluşmaktadır.202 Bu strateji,
bir yandan açık, uzak görüşlü, Amerika’nın yeni yılda karşı karşıya kalacağı
tehditleri açıkça açıklayan, cevapları içeren bir analiz olarak görülürken; öte
yandan, Amerika’nın barışçıl dış politika geleneğinden ürkütücü ve köklü bir
biçimde ayrılan bir analiz belgesi olarak nitelendirilmiştir.203
11 Eylül 2001’de Amerikan şehirlerine yönelik terör saldırıları, dünyanın
süper gücü olarak bilinen ABD’nin vatandaşlarının ve topraklarının da saldırılara
açık olduğunu göstermiştir.204 11 Eylül sonrasında, birçok bilim adamı, ABD’nin
dış ve güvenlik politikasında radikal bir değişim olduğunu ileri sürmüştür. Ancak,
gerçekçi bir değerlendirme yapıldığında, radikal bir değişim değil, konjonktürel bir
değişimin söz konusu olduğu görülmektedir.205
Bush Doktrini’nin rapora yansıdığı şekli ile üç ana hedeflerinden birincisi:
ABD, teröristlere ve terörizme yataklık yapan devletlere, kitle imha silahlarına
sahip olanlara veya bu silahları kullanma amacında olan ülkelere karşı askeri
müdahalede bulunulacağını açıklamıştır. ABD, kendisine karşı ortaya çıkacak
olan tehditleri tamamen gelişmeden vurmaya hedeflemektedir. ABD’nin önleyici
meşru müdafaa hakkı doktrinini ileri sürene kadar, hemen varlığı ispatlanan, bir
saldırıya karşı önleyici kuvvet kullanmak, stratejik açıdan kabul edilebilir bir
davranıştı. Bu durum, uluslararası hukukun haklı savaş doktrini tarafından
202
Metni için bkz. “The National Security Strategy of The United States of America”, www.whitehouse.gov,
20.02.2004.
203
Hasan Köni, a.g.m., s.81.
204
Yasemin Çongar, “Yeni Bir Dünya, Yeni Bir Doktrin”, Milliyet Gazetesi, 24.09.2001.
205
Atilla Sandıklı, “ABD Dış Politikası ve Yeni Güvenlik Stratejisi’nin Türkiye’ye Etkileri”, Harp
Akademileri Bülteni , S.206, Kasım 2003, s.6.
89
desteklenmiştir. Yani, Bush, ABD’nin, kendisine ve dostlarına yönelik tehditlerin
tam olarak biçimlenmesinden önce, bunlara karşı harekete geçeceğini ifade etmiş
ve bu durumu sağduyu ve meşru müdafaa olarak tanımlamıştır.206
ABD’nin,
kendisini ve dostlarını en iyiyi umarak koruyamayacağı belirtildikten sonra,
düşmanların planlarını bertaraf etmek için, istihbarat ve görüş alışverişinin
önemine dikkat çekilmiştir. Terörizmin cezalandırılması hususunda, tarihsel bir
misyon üstlendiğini metnin tamamında vurgulayan ABD Başkanı, yeni dünyada
barış ve güvenliğe giden yolun müdahaleden geçtiğini ifade etmektedir.207 ABD,
caydırmak
yerine
müdahale
etmeyi
tercih
ettiğini
11
Eylül’den
sonra
gerçekleştirdiği tüm eylemlerinde ortaya koymuştur.
11 Eylül 2001’deki olaylarından sonra, Bush Doktrini’nde “vukuu muhakkak
bir saldırı tehdidine karşı önleyici meşru müdafaa hakkı” kavramına yer verilmiştir.
Doktrin’de, 11 Eylül terör saldırıları ile ABD’nin güvenliği ciddi bir darbe aldığı için,
caydırıcılık ve önleyici diplomasi ile sorunların krize dönüşmeden halledilmesi,
prensibine “Preemptive strike” ( önleyici vuruş) ve
savaş) önleyici müdahale kavramları
“Preventive War” (önleyici
dahil edilmiştir.208 Belgenin, uluslararası
hukukun ihlali açısından en önemli noktalarından biri, ABD’nin önleyici meşru
206
“The National Security Strategy of The United States of America”, White House, Eylül 2002,
Washington, www.whitehouse.gov.
207
Aynı yer.
208
“Bush Doktrini” olarak da anılan yeni güvenlik anlayışında: ABD’nin küresel uzantıları olan teröristlere
karşı savaş yaptığı; bu savaştaki düşmanın masum kişilere karşı yürütülen önceden tasarlanmış siyasi amaçlı
şiddet anlamında terörizm olduğu belirtildikten sonra, teröristler ve bilerek bunları barındıranlar veya
yardım edenler arasında bir ayırım yapılmayacağı ve bunlar arasında da özellikle kitle imha silahlarını
edinmeye veya kullanmaya çalışanların hedef alınacağı: ABD’nin ve vatandaşlarının nerede olursa olsun
çıkarlarını korumak için, tehdit sınırlarına ulaşmadan teşhis ve imha yoluna gidileceği: bu konuda gerekli
olduğunda tek başına hareket etmekte tereddüt etmeksizin kendini koruma hakkını kullanarak, bu
teröristlere karşı önceden davranıp (by acting preemptively), ülkeye ve halka zarar vermelerinin önleneceği
açıklanmıştır.
90
müdafaayı kendisi için bir hak olarak görmesidir. ABD’nin ‘Milli Güvenlik
Stratejisi’nin en çok dikkat çeken özelliği, ABD’nin dünyanın birçok yerinde tek
başına müdahalede bulunabilmesi öngören görüşün vurgulanmasıdır. Bu strateji,
“önleyici” kavramını olabildiğince geniş bir şekilde yorumlayarak, uzun vadeli
tehdit ihtimalini ortadan kaldırmakta ve belki de “önleyici savaş” olarak
adlandırılabilecek bir kavramı ileri sürmektedir. Yani, doktrin, BM Antlaşması
öncesi dönemde mevcut olan uluslararası örf ve adet hukuktaki “vukuu
muhakkak”
tehdit
koşulunun
aranmayacağının,
fakat
“vukuu
muhtemel”
tehditlerine karşı kuvvet kullanarak cevap verileceğinin sinyallini vermiştir.209
Bush, ABD’nin, kendisine ve dostlarına yönelik tehditlerin tam olarak
biçimlenmesinden önce, bunlara karşı harekete geçeceğini ifade etmiş ve bu
durumu sağduyu ve meşru müdafaa olarak tanımlamıştır. ABD’nin, kendisini ve
dostlarını en iyiyi umarak
koruyamayacağı belirtildikten sonra, düşmanların
planlarını bertaraf etmek için, istihbarat ve görüş alışverişinin önemine dikkat
çekilmiştir. Terörizmin cezalandırılması hususunda tarihsel bir misyon üstlendiğini
metnin tamamında vurgulayan ABD Başkanı, yeni dünyada barış ve güvenliğe
giden yolun müdahaleden geçtiğini ifade etmektedir.210 ABD, caydırmak yerine
müdahale etmeyi tercih ettiğini 11 Eylül’den sonra gerçekleştirdiği tüm
eylemlerinde ortaya koymuştur.
Artık ABD’nin yeni tehdit algılamalarında, terör ilk sıraya yerleşirken, teröre
destek veren ülkeler de ‘Şer Ekseni’ (Axis of Evil) olarak nitelenerek, bunlarla
209
Jr. Kegley ve W. Charles, “Preemptive War: A Prelude to Global Peril?”, www.foreignpolicy.com,
10.10.2003.
210
Aynı yer.
91
acımasızca mücadele edileceği vurgulanmıştır. Bu amaçla, kısaca Bush Doktrini
denilen ve potansiyel tehditleri aktif hale gelmeden yok etmeyi amaçlayan
‘önleyici saldırı’ konsepti, ABD’nin Milli Güvenlik Strateji belgelerine de
girmiştir.211
Öte yandan, kitle imha silahlarına sahip ve terörist örgütler ile her türlü bağa
sahip devletler dışlanacak, terörist örgütler, “ABD’nin ulusal ve uluslararası
gücünü tüm araçları ile doğrudan ve sürekli olarak, sınırlarına ulaşmadan yok
edilecektir.”212 Tiran devletler de, önleyici saldırı kapsamına alınmıştır. Bununla
birlikte, önleyici saldırının yeni bir strateji olarak ortaya konduğunun altını çizmek
amacıyla, artık caydırıcılık ve çevreleme gibi, Soğuk Savaş döneminin
kurumsallaşmış araçlarının geçerliliğini yitirdiği, düşmanın doğası gereği ABD’nin
askeri ve silah üstünlüğü ile önceden devletleri caydırdığı gibi, yeni düşmanı
caydırmanın imkansız olduğu söylenmiştir.
Bu kapsamda, ‘Rogue States’213 olarak ifade edilen, serseri devletlerin kitle
imha silahlarına ve füze sistemlerine sahip olmaları, ABD’ye karşı terörist
eylemlerde bulunabilecek terörist örgütlere yardım ve destekleri, önleyici
müdahaleler ve taarruzlarla engellenebilecektir.214
211
“The National Security Strategy of The United States of America”, White House, Eylül 2002,
Washington, www.whitehouse.gov.
212
Aynı yer.
213
Serseri devletler (rogue states) özellikle şöyle sıralanmaktadır: Kendi halkına zulmeden, idare edenlerin
kişisel kullanımları için milli kaynakları çarçur eden, uluslararası hukukta saygı göstermeyen, taraf
oldukları antlaşmaları ihlal eden, komşularını tehdit eden, saldırgan amaçlarını gerçekleştirme yolunda,
kullanma veya tehdidinde bulunma amacıyla diğer gelişmiş askeri teknoloji ile birlikte kitle imha silahları
edinmeye kararlı olan rejimler, küresel terörizmi destekleyenler, temel insan haklarını reddedip, ABD’den
ve temsil ettiği her şeyden nefret eden devletlerdir.
214
Serseri devletlerin ve teröristlerin amaçları göz önünde alındığında ABD’nin artık geçmişte olduğu gibi
tepkisel (reactive) bir tutuma güvenemeyeceği; muhtemel saldırganı caydırmadaki yetersizlik, günümüz
92
Bush Doktrini’nde tartışılan nokta, düşmanın saldırı zamanı ve yeri belirsiz
olsa bile, önleyici askeri müdahalenin yapılmasının öngörülmüş olmasıydı. Ön
müdahaleyi bir Amerikan askeri yönetici şöyle anlatmaktadır: “Yüzyıl öncesine
göre uluslararası çevre iki önemli değişiklik geçirmiştir. Bunlardan birincisi,
transnasyonel aktörlerin varlığıdır. Bu aktörler, düşman ülkelerin sınırları içinde
sığınmaktadırlar. İkinci önemli husus, her tür savaşçının çağımızda en yeni teknik
silahlara kolaylıkla sahip olmasıdır. Telekomünikasyon endüstrisinin gelişmesiyle
teröristler her türlü bilgiye de sahip olmaktadırlar. Günümüzde silah pazarlarında
kitle imha silahları dahi satılmaktadır. Tukidides’in ortaya koyduğu stratejik
düşünceye göre, güçlü devletler daima zayıf olanları yenecektir. Ancak,
çağımızda bir Vietnam’da, Sovyetler Afganistan’da zayıf terörist güçlere karşı
başarılı olamamıştır. 1980’lerden beri, güçsüz devletlerin atışmalarda daha
başarılı olduğu görülmektedir. Teröristlerin eline bir de kitle imha silahları geçecek
olursa, bu güçler büyük devletlere umulmaz zararlar verecektir.”215
Teröristler, güçlü devletin saldırıdan sonra kendilerine cevap vermesinden
korkmamaktadırlar. Tehditler aniden ve haber vermeksizin olmaktadır. O halde,
ön müdahale terörizme karşı yeni bir stratejik çözümdür.216 "Kuvvetlerimiz
tehditlerinin hızı ve silahların vereceği zararın büyüklüğü düşman saldırısının vukuunun beklenmesi
seçeneğini ortadan kaldırdığı; uluslararası hukukun öteden beri vukuu muhakkak bir saldırı tehdidine
(imminent threat) karşı önleyici meşru müdafaa hakkını tanıdığı; “vukuu muhakkak tehdit” kavramını
“günümüz hasımlarının imkanları ve amaçları”, bir başka değişle “terör eylemlerine ve potansiyel olarak
kolayca saklanan, gizlice ulaştırılan ve uyarı olmaksızın kullanılan silahlardan olan kitle tahrip silahlarına
güvenen serseri devletler ve teröristler” göz önünde bulundurularak, yeniden yorumlaması gerektiği
belirtilmektedir.
215
Richard B. Myers, “The US Military A Global View of Peace and Security in the 21’st Century”, US
Department of State Reviews, 2002.
216
Jack Spencer, “The National Security Strategy: An Effective Blueprint for the War on Terror”,
www.foreignpolicy.com, 25.09.2002, s.2.
93
potansiyel düşmanların ABD'nin gücüne denk olabilmek ya da onu geçebilmek
ümidi taşıyan askerî yapılanmalarım engelleyecek güçte olacaktır.” 217
Bazı araştırmacılar, ABD’nin hangi koşullar altında vuruşu yapacağını
açıklamasını gereksiz bulmaktadırlar. 11 Eylül olaylarında El-Kaide Örgütü,
ABD’yi tehdit edebilmiş, ABD’nin karşı cevabı vermesinden çekinmemişlerdir. 11
Eylül saldırısı, El-Kaide gibi terörist bir örgütün ABD’ye direkt tehdit oluşturduğu
ve fırsat bulduklarında, milyonlarca Amerikalıyı öldürebileceklerini ortaya
koymuştur. Bu durumda, ABD’nin bazı koşullar açıklayarak, kendini kısıtlaması
gerekmemektedir.218
Diğer araştırmacılara göre, Bush Doktrini, Birleşmiş Milletler Şartı’nın
51.maddesinde belirtilen meşru müdafaa kavramının ötesine geçmiştir. Böylece,
Bush Doktrini, uluslararası hukuku ihlal etmekte ve diğer devletleri başka
devletlere saldırma konusunda serbest bırakmaktadır. Bush’un stratejisi,
devletlerin birbirlerine saldırması için bir neden oluşturacaktır. Bir diğerine,
saldıran devlet belli bir tehdidi önlemek için, müdahale ettiğini söyleyecektir.
Uluslararası ilişkilerde devletlerin davranışları incelediğinde, bir devletin kendini
haklı görerek davrandığı görülecektir.219
Ancak, yeni stratejiyi, The Observer dış politika editörü Peter Beaumont gibi
o kadar orijinal bulmayanlar da vardır: "Ortaya atılan bu Pax Americana da,
Amerika'nın İslâm dünyasının geleceği için, verdiği mücadelesi de, tarihte
217
“The National Security Strategy of The United States of America”, White House, Eylül 2002,
Washington, www.whitehouse.gov.
218
Jack Spencer, a.g.m., s.2.
219
Charles Knight, “Essential Elements Missing in The National Security Strategy of 2002”, Presentation
at The Center for İnternational Relations, Boston University, 9.10.2002, s.6.
94
benzerlerini daha önce gördüğümüz şeyler. Roma'dan İngiltere'ye ve Sovyetler
Birliği'ne kadar, bütün imparatorluklar, aynı mücadelenin içinde oldular. Her biri,
aynı şekilde ellerinde tuttukları benzersiz değerler manzumesiyle insanları
eğitmenin ve kurtarmanın, tabii bu arada hüküm sürmenin peşindeydiler." 220
İkinci temada, stratejik olarak ABD, kendi askeri gücüne başka her hangi bir
yabancı güç tarafından rekabet yapılamayacağını belirtmiştir. Dahası, ABD’nin
gücünü gören büyük devletler, ABD ile rekabet yerine işbirliğine gideceklerdir.
Bazı yazarlar, ABD’nin öncülüğünün barışı korumak için, bir araç olarak
kullanılacağının anlaşılması gerektiğini iddia ederken,221 diğer bazı yazarlar, bu
stratejide ABD’nin kendisine olan fazla güvenini ve emperyalist yayılma hazırlığını
gördüklerini söylemişlerdir.222
Büyük güçler, hegemon iyi niyetli olduğu sürece, uluslararası sistemin tek
bir hegemon tarafından yönetilmesine itiraz etmezler. Tek bir süper gücün olduğu
bir durumda, diğer devletlerin hegemonun askeri kapasitesi ile yarışmasına gerek
kalmayacaktır. Dolayısıyla, uluslararası çatışma, ticari ilişkilerde ve diğer düşük
önemdeki kavgalara indirgenmiş olacaktır. Öte yandan, Amerikan hegemonyası,
terörist örgütlere ve tiran devletlere karşılık, Batı değerlerini savunmaktadır.
Stratejinin iddiasına göre bu, diğer büyük devletlerin ABD’nin teröristlere ve tiran
devletlere karşı yapabileceği bütün önleyici saldırılarda yanında olmasını
sağlayacaktır. Çünkü, ABD’nin alternatifleri, ABD’nin hegemonyasından daha
kötüdür. Stratejiye göre, “bugün uluslararası toplumun eline 17.yüzyılda ulus
220
Peter Beamont, "Now for The Bush Doctrine", The Observer, 22.09.2002.
221
Jack Spencer, a.g.m., s.1.
222
Keir A. Lieber ve Robert J. Lieber, “The Bush National Security Strategy”, USINFO State Government
Journals, 2002, s.3.
95
devletin ortaya çıkışından beri, ilk defa büyük güçlerin sürekli olarak savaş için
hazırlanmak yerine, birbirleri ile barış içerisinde rekabet edebilecekleri bir fırsat
geçmiştir.”223
ABD, öncülüğünü korumak için, başka bir gücün onunla rekabet etmesinin
önlenmesi çabaları geçen yüzyıldan beri Amerikan dış politikasını yönlendirmiştir.
ABD, yeni bir gücün ortaya çıkmasını önlemek için, I. ve II.Dünya Savaşları’na
katılmıştır. Bush Doktrini’nin bu kısmındaki görüşler pek eni değildir. 1992’de
Wolfowitz ve Cheney’in hazırladıkları Savunma Bakanlığı Stratejik Planlama
Belgesi’nde aynı fikirler ileri sürülmüş ve ABD’ye rakip olacak bir ülkenin ortaya
çıkmaması istenmiştir.224 Bazı görüşlere göre, ABD’nin üstünlüğü küresel denge
ve barış için iyidir. Dünyanın birçok bölgesinde ABD’nin askeri varlığı
istenmektedir. Bölgesel güçler, ABD’nin koruma şemsiyesi altında daha fazla
rahat etmektedirler. ABD’nin örneğin, Avrupa, Asya, Balkanlar ve İran Körfezi’nde
bulunması diğer alternatiflere göre tercih edilmektedir.225
Terörle
mücadele
konusunda,
yoksulluğun
teröre
sebep
olmadığı
savunularak, ABD’nin nihai amacının dünyada demokrasiyi yaygınlaştırmak
olduğu belirtilmiştir.226
Üçüncü olarak, ABD, stratejisine göre, çok taraflı uluslararası işbirliğine taraf
olunmakla birlikte kendi güvenliğini ve ulusal çıkarlarını korumak için, tek taraflı
hareket etmekte tereddüt etmeyeceğini açıklamıştır. Dolayısıyla, bir bakıma ABD,
223
John Lewis Gaddis, “A Grand Strategy of Transformation”, www.foreignpolicy.com, 2002.
224
Charles Knight, a.g.m., s.6.
225
“US National Strategy: Work With Others to Defuse Regional Conflicts”, US Department of State
Paper, 2002, s.1.
226
John Lewis Gaddis, a.g.m.
96
uluslararası topluluğun geleneksel kuralları ile kendisini kısıtlamayacağını
açıklamaktadır.227 Bir yazara göre, bu yaklaşım ABD’ye çok taraflı kuruluşları
Amerikan çıkarları lehine kullanma olanağını sağlayacaktır. ABD, onların lehine
çalışmayacaktır.
Bu
kuruluşlar,
ABD’nin
kendisini
savunmasını
önlememelidirler.228 ABD’ye göre, yalnız hareket etmek kendi başına bir strateji
oluşturmaktadır. ABD’nin bu stratejisine kızan uluslar bile, sonunda ABD ile
işbirliği yapmaktadırlar.
Nitekim, NATO’nun ulusal güvenlik anlayışında önemli olduğu kabul
edilirken, işbirliği şarta dayandırılmaktadır. Öne sürülen şart, NATO üyelerinin
ABD’nin istediği tarzda askeri ve istihbarat yeteneklerini geliştirmeleri ve Bush
yönetiminin çeşitli fırsatlarda tekrarladığı üzere önleyici vuruş konusunda Avrupalı
devletlerin, ABD ile hemfikir olması beklentisidir. Dolayısıyla, ABD açıkça gereken
desteği bulamadığı taktirde tek başına davranabileceği mesajını vermektedir.
Yeni strateji, geniş anlamda küresel inisiyatifi gerektirmektedir. ABD’ye
küresel inisiyatif sağlayan kuruluş, sistem ve girişimler229 bunlardır:
Küresel işbirliği kuruşları: BM, İMF, DTÖ gibi küresel işbirliği kuruşları
vasıtasıyla
uluslararası
güvenlik,
ekonomi,
ticari
ve
finans
sistemini
şekillendirmekte, özellikle Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla küresel serbest
ticareti teşvik etmektedir.
227
Bruce Nussbaum, “Foreign Policy: Bush is Half Right”, Business Week, 10.07.2002, s.46.
228
Jack Spencer, a.g.m., s.3.
229
Atilla Sandıklı, Küreselleşen Dünyada Birlik Oluşturma Stratejisi ve Egemen Devletler Birliği, İstanbul,
Harp Akademileri Yayınları, 2003, s.168-169.
97
Güç merkezlerinin kontrol sistemleri: G-8, G-20 gibi kıtasal ve bölgesel güç
merkezlerinin
yer
aldığı
kuruluşlar
vasıtasıyla
dünya
güç
merkezlerinin
etkileşimini kontrol etmekte ve yönlendirmektedir.
Ortak güvenlik sistemleri: NATO, ABD – Japonya Güvenlik Anlaşması gibi
anlaşmalarla
hayati
menfaatlerinin
olduğu
bölgelerde
güvenlik
ortamını
şekillendirmektedir. Özellikle, NATO’nun etkinliğini doğuya doğru genişleterek,
Doğu Bloğu’nun dağılmasıyla meydana gelen güç boşluğunu doldurmakta, bu
bölgelerde güvenlik ve istikrarı sağlamaktadır.
Bölgesel ekonomik işbirliği örgütleri:
- NAFTA, APEC gibi bölgesel ekonomik kuruluşlar vasıtasıyla ekonomik
faaliyetlerin yoğunluk kazandığı bölgeleri şekillendirmekte,
- Kimyasal ve biyolojik silahlar konvansiyonları ve kapsamlı Nükleer Deneme
Yasağı Anlaşmaları gibi yapıcı silah kontrol rejimleri kurmakta,
- Terörizm, organize suç ve uyuşturucu trafiği ile mücadele bakımdan çok uluslu
teşekkülleri harekete geçirmekte,
- Çevre kirlenmesi ve insan haklarının korunması bakımdan uluslararası
taahhütlere bağlı kalmaktadır.
Bush’un güvenlik belgesi, sadece güç ve güvenlik üstüne kurulmuş değil,
aynı zamanda ABD’yi küresel boyuta demokrasinin yayılmasına ve her kıtada
açık ve hür toplumların yeşermesine adamaktadır. Bu amaçla belge
halkları
geniş bir fikirler mücadelesine çağırmakta ve özellikle, Müslüman dünyasının
ABD’yi öğrenmesini ve anlamasını istemektedir. Aslında bu fikir, yani ABD dış
politikasında demokrasi ilkelerinin yayılması fikri, 1918’lerde Başkan Woodrow
Wilson’un fikirlerinden başlamakta ve kendisini Kennedy, Reagan ve Bill Clinton
98
izlemektedir. ABD, kendi değerlerinin demokrasi ve özgürlük gibi evrensel
değerler olarak kabul gördüğünü düşünmektedir. Demokrasi ve özgürlüğün
gelişmesiyle, diğer ülkeler halkları arasındaki çatışmaların azalacağını ve bu
durumun, Amerikan milli güvenliğini güçlendireceğini tahmin etmektedir.230 Bu tür
bir yaklaşımın vardığı sonuç, köktenci İslam terörizminin nedeninin demokrasi
eksikliği, otoriter yönetim, özgürlük ve fırsat eşitliğinin olmaması olduğu
olmaktadır.
Başkanın stratejisi içinde ekonomik güvenlik önemli bir rol oynamaktadır.
“Dünya sadece güvenli bir yer olmaktan çok daha iyi bir yer olacaktır” sözcükleri
metinde yer almıştır. Bir yazara göre, Milli Güvenlik Stratejisi’nin ekonomik boyutu
üç önceliğe dayanmaktadır. Önce küresel ve Amerikan ekonomisini ekonomik
şoklara daha dayanıklı bir hale getirmek; ikincisi, uluslararası ticarete ve yatırımı
geliştirerek, küresel verimliliği artırmak; fakir ulusların artan zenginlikten pay
almasını sağlamaktır.231 ABD, ekonomik güvenliğinin başında enerji güvenliğinin
geldiğini
açıklamaktadır.
ABD,
enerji
güvenliğini
güçlendirerek,
küresel
ekonomide meydana gelecek bolluğu müttefikleri, ortakları ve enerji üreticileriyle
paylaşmak gerektiğini söylemektedir. Özellikle, Batı
dünyasında, Afrika’da
Merkezi Asya’da ve Hazar bölgesinde enerji kaynaklarını arttırmak gerektiğini
belirtmektedir. ABD’nin istediği, güvenilir enerji arzına sahip olmak ve bu enerjinin
makul maliyette olmasını sağlamaktır. Enerji güvenliğinin yanında ulaşım
güvenliği de, deniz aşırı bir ülke olan ABD için önemlidir. ABD için, üçüncü
230
Hery J. Hyde, “Speaking to Our Silent Allies: Public Diplomacy and U.S. Foreign Policy”,
Congressional Focus, U.S. State Dept. Views, 2002, s.24.
231
Alan P. Larson, “Ekonomik Priorities of The National Security Strategy”, U.S. Government of State
Views, s.1.
99
ekonomik güvenlik unsuru teröristlerin mali destekçiler ve aracılar tarafından para
yardımı almalarının önlenmesidir. Teröristlerin para aklama yöntemleriyle bir çok
şirketler kurdukları bu yolla yasal paralar kazandıklarını belirtmektedir.232
Serbest piyasa ekonomisi uygulayan demokratik toplumların geliştirilmesine
yönelik ‘Enlargement – Genişleme’ adı verilen politika üç hedefi kapsamaktadır:
- Serbest piyasa ekonomisi ve demokratik değerlere sahip toplumlarda bu
kavramların sürdürülmesinin sağlanması;
- Totaliter veya otoriter ülkelerde transformasyonun sağlanması;
-
Sorun
oluşturan
ülkelerde,
demokrasi
ve
serbest
piyasa
sisteminin
geliştirilmesinin teşvik edilmesi, gerektiğinde bu ülkelerin zorlanmasıdır.
Strateji belgesinde bahsedilenlerden, ülke içerisinde istihbarat kurumları
güçlendirilirken, ülke dışında da yayılmacılık politikasının benimsendiği ortaya
çıkmaktadır. Nitekim, yeni yabancı üslerin ve ileride özel olarak yetiştirilmiş,
dünyada çeşitli kilit noktalara yerleştirilmesi planlanan istihbarat kuvvetlerinin
gerektiği belirtilmektedir. Nitekim, ABD, dünyada savunma harcamasını en fazla
yapan ilk yirmi beş ülkenin toplamından daha fazla savunmaya kaynak
aktarmasına ve askeri alanda en büyük güç olmasına rağmen, küreselleşen
dünyada ulus aşırı tehditlere göre, savunma stratejisini yeniden şekillendirme
gereği duymuştur.
232
Charles Knight, a.g.m., s.6.
100
C.Terörizme Karşı Tek-Taraflı Kuvvet Kullanılması: Afganistan Örneği
ABD yetkilileri ve bazı yazarlar, Afganistan müdahalesini meşru müdafaa
kapsamında değerlendirmişlerdir. BM Antlaşması’nın 51.maddesinde; silahlı bir
saldırıya uğrayan devletin, silahlı saldırıyı BM Güvenlik Konseyi el koyuncaya
kadar gerekli ve orantılı savunma araçlarıyla saldırıdan kurtulmak için geçici
olarak233 alınacak tedbirler anlatılmaktadır. Orantılılık, gereklilik ve aciliyet sınırları
dışına çıkılması halinde, meşru müdafaa haksız hale gelir ve saldırı fiiline
dönüşebilir234. ABD’nin 11 Eylül tarihinde uğradığı silahlı saldırı, bir devletten
gelmemiştir. Müdafaanın saldırgana yapılması gerektiği genel kuralı Afganistan’a
yapılan müdahaleyi tartışmalı hale getirdiği gibi; saldırı devam ederken, savunma
fiillerinin yapılması gereği de, ABD tarafından yerine getirilmemiştir. Meşru
müdafaa istisnai ve geçici bir durumdur. Temel ilke, kuvvet kullanmama ilkesidir.
İstisnalardan en önemlisi, meşru müdafaa hakkıdır. Güvenlik Konseyi, olaya el
koyuncaya kadar, geçici bir durumdur. Fakat, müdahaleden önce Güvenlik
Konseyi’nden izin alınması mecburiyeti bulunmaktadır.
11 Eylül saldırılarından sonra, yirmi gün içinde, BM Güvenlik Konseyi 1368
ve 1373 sayılı kararları almıştır. Güvenlik Konseyi’nin bu kararlardaki ifadelerinde
233
Ayşe Özkan, a.g.m., s.245.
234
Bazı yazarlar, meşru müdafaa durumunda yapılan müdahalenin hukuki gerekçeleri olarak;
“1. Hukuk ve düzeni temin etmek için o ülkeyi terörist organizasyona olan desteğini çekmeğe zorlamak
için;
2. Terörist saldırının sorumlularını cezalandırmak için;
3. Daha başka terörist saldırıları engellemek için”
bu amaçlar dışında yapılacak müdahalenin, misilleme ya da intikam alma noktasına gelebileceği ve bunların
da uluslararası hukuka aykırı olduğunu sayılmaktadır.” Cengiz Başak, “Terörizmle Mücadele: Devletlerin
Ayrı Bir Mücadelesi mi? Yoksa Uluslararası Kurumlarla Desteklenmiş Bir Mücadele mi?”, Polis Bilimleri
Dergisi, C.4 S.1-2, 2002, s.69.
101
yetkilendirme ya da öneri yer almamıştır. 12 Eylül 2001 tarihinde alınan 1368
sayılı kararda, Güvenlik Konseyi, BM Antlaşması’nın 39.maddesinin kendisine
verdiği yetkiyi kullanıp, New – York ve Washington’a yapılan bu terörist saldırıları
kınayarak, bu saldırıların barış ve güvenliğe tehdit oluşturduğu tespitini yapmıştır.
Güvenlik Konseyi, kararda yapılan tespitin dışında, BM Antlaşması hükümlerine
ilişkin bir yetkilendirmede bulunmamıştır. 1373 sayılı karar, Güvenlik Konseyi’nin,
bu kararın uygulanması için gerekli olan her türlü tedbiri alacağını belirtmesiyle
sona ermektedir. Yani, kararlarda açık bir yetki devrine yer verilmemiş olsa da,
sonuç olarak bu iki karar Afganistan operasyonuna meşrutiyet kazandırmıştır.
Ayrıca, Güvenlik Konseyi’nin çekimser tutumu yüzünden, 1363 sayılı kararında
belirttiği şekilde kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyerek tüm alanı
ABD’ye bırakmıştır.
1.BM Antlaşması’nın 51.maddesi Çerçevesinde Afganistan Müdahalesi
11 Eylül terörist saldırılarından sonra ABD, saldırıların Usame bin Ladin’in
kontrolündeki El-Kaide terör örgütünce yapıldığını ve bunu korunduğunu tüm
dünyaya açıklamıştır.
Bunu takiben, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 12 Eylül 2001 tarihli
1368 sayılı karar ile bu terör saldırılarını oybirliği ile en ağır bir biçimde kınamış
ve aynı zamanda saldırıları açıkça dünya barışı ve uluslararası güvenliği için
tehdit olduğunu saptamıştır.235 Güvenlik Konseyi, Usame bin Ladin’in örgütü ile
ona destek veren ve koruyan Taliban rejimini olayların sorumlusu sayarak,
235
U.N. Doc.S/RES/1368 (2001).
102
ABD’nin
Afganistan’a
51.maddesinin
bireysel
karşı
askeri
müdahalesini,
ve
kolektif
meşru
BM
müdafaanın
Antlaşması’nın
çerçevesinde
meşrulaştırmıştır.236 Bununla birlikte, bu karar hiçbir şekilde ABD adına
operasyon düzenlenmesiyle ilgili bir yetkilendirme söz konusu değildi.
BM Antlaşması’nın meşru müdafaaya ilişkin hükmü olan 51.maddeye göre,
“bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü , BM üyelerinden birinin silahlı saldırıya hedef
olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için
gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ve kolektif meşru
müdafaaa hakkına halel getirmez”.
Başka bir şekilde söylersek, silahlı saldırıya uğrayan devlet, Güvenlik
Konseyi harekete geçene kadar, saldırgan devlete karşı kuvvet kullanarak
kendisini savunma hakkına sahiptir. Bu doğal bir haktır ve devlet bu hakkını tek
başına ya da başka devletlerle birlikte kullanabilir.237
Bu durumda, 11 Eylül’de ABD’de yaşananların saldırı olduğunu, Güvenlik
Konseyi kararıyla da tespit edilmiştir. Ancak saldırıların, meşru müdafaa yoluna
başvurma şartlarından olan silahlı saldırı olup olmadığı tartışmaya açıktır. ABD’de
gerçekleştirilen saldırıları, uçakların bir çeşit silah olarak kullanılması dolayısıyla,
silahlı saldırı olarak niteleyen yazarlar da vardır.238 11 Eylül terör eylemlerinin
silahlı saldırı oluşturup oluşturmadıklarını bir değerlendirme konusu yapmadan,
236
Michel Byers, “Terrorism”, The Use of Force and İnternational Law and Comparative Law Quarterly,
C.51 S.2, 2002, s.404.
237
Funda Keskin, a.g.e., s.44.
238
Sean D. Murphy, 11 Eylül terör saldırırlarının silahlı saldırı olduğunu bazı tespitlere dayandırmaktadır:
Murphy’nin birinci tespiti, saldırılarda gerçekleşen yıkımın, ölü sayısının çokluğu ve saldırıların hedefleri
açısından Japonya’nın II Dünya Savaşı sırasında Pearl Harbour’a yaptığı saldırıdan daha dramatik
olmasıdır. Murph’ye göre, ABD yönetimi, saldırılardan sonra yaptığı açıklamalarda, olayları bir askeri
saldırıyla benzer nitelikte gördüğünü ifade etmiştir. Geniş bilgi için bkz., Sean D. Murphy, a.g.m., s.47-50.
103
sadece Güvenlik Konseyi’nin 1368 ve 1373 sayılı kararlarında saldırı sıfatını
kullanmasını eleştiri konusu yapanlar da vardır.239
Çünkü BM Antlaşması’na
göre, meşru müdafaa hakkının koşulu, terörist saldırı ya da saldırı eylemlerinin
değil, silahlı saldırının gerçekleşmesidir. Ancak, Güvenlik Konseyi’nin 1368 sayılı
kararı, 11 Eylül’de yaşananları, meşru müdafaayı haklı kılacak şekilde, açıkça
silahlı saldırı olarak nitelendirmemiştir. Karar, terör eylemlerini uluslararası barış
ve güvenliğe yönelik tehdit sayarak, mahkum etmiş ve bireysel ya da kolektif
doğal meşru müdafaa hakkını tanımıştır.
Daha sonra, BM Güvenlik Konseyi, 28 Eylül günlü, 1373 sayılı kararı240 BM
Antlaşması’nın bireysel ya da kolektif meşru müdafaa hakkını yeniden
onaylaması ile terörizmle mücadele çağrısında bulunmuş ve devletlerden terörist
eylemlerin finansmanının engellenmesini istemiştir. Önceki karardan farklı olarak,
bu kararın uygulanması için,
Güvenlik Konseyi, “her türlü tedbiri alacaktır”
ifadesine yer verilerek, Güvenlik Konseyi’nin yetkisi son derece geniş tutulmuştur.
Konseyi’nin yetkisinin alışılmamış bir şekilde genişletilmesi 1373’teki ifadelere
göre, “...bütün uluslararası terörist eylemlerin barışa karşı tehdit oluşturduğunu”
belirterek, müdahale alanını genişletilmiştir. Güvenlik Konseyi’nin bu yaklaşımını
yeni bir uluslararası yasa olarak niteleyenler olduğu gibi, ABD’nin hareket
özgürlüğünü sınırlamak amaçlı olduğu şeklinde yorumlayanlar da vardır. Bu
kararda da, askeri operasyon konusunda bir yetkilendirme söz konusu değildir.
239
Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde Gerçekleşen Terörist Saldırılara..., s.72.
240
UN Doc. S/RES/1373 (2001).
104
Bu kapsamda, BM Güvenlik Konseyi’nin oybirliği ile aldığı 28 Eylül 2001
tarihli 1373 sayılı kararı önemli mihenk taşı olarak kabul edilebilir.241
Bu kararda dikkati çeken önemli hususları kısaca özetlemek gerekirse;
- BM Antlaşması’nın 51..maddesinde öngörülen bireysel veya kolektif meşru
müdafaa hakkının geçerli olduğu yeniden teyit edilmiştir.
- Bütün ülkelerin kendi ülkesi içinde veya başka bir ülkeye karşı terörist faaliyet
icra edilmesine yönelik teşekkül oluşturulmasına, yardım edilmesine veya
kışkırtıcı faaliyetlere karşı tedbir alma görevi olduğu hatırlatılmıştır.
Yine bu kararla bütün ülkelerin;
- Terörist faaliyetlere katılan veya destek sağlayan kişi veya teşkillerin mali
kaynaklarının derhal dondurması,
- Terör faaliyetlerine katılmış kişi veya teşkillere aktif veya pasif her türlü destek
sağlamaktan imtina etmeleri, yardım ve yataklık etmemeleri,
- Teröre karışmış olan kişilerin yargı huzuruna çıkarılması ve ciddi şekilde
cezalandırılması, etkili sınır kontrolü ve imlik kontrolü sağlayarak teröristlerin
hareketlerinin önlenmesi,
- Terörizmin önlenmesine yönelik uluslararası mutabakat ve protokoller ile 9
Aralık 1999 tarihli terörizme mali destek sağlanmasının önlenmesi hakkındaki
uluslararası mutabakata taraf olmaları,
- Terör faaliyetlerine karışanlar için mülteci statüsünün kullanılmasının önüne
geçilmesi, mülteci statüsünün teröristi talep eden ülkeye iade edilmesine engel
teşkil etmemesinin sağlanması kararlaştırılmıştır.
241
Aynı yer.
105
Bu kararların uygulanmasının izlenmesi için, belirlenmiş görevli olan, BM
Güvenlik Konseyi üyelerinin temsilcilerinden oluşacak bir komite kurulması kabul
edilmiştir.
Terörizmin, ucuz maliyetli bir savaş şekli olduğu gerçeğinden hareket
edersek, bu olayların gerçekleştiği dönemdeki şekilde apaçık olmasa da, gizlilik
içinde aynı davranışların sergilenebileceğini söylemek mümkündür. Zira, bu
olayların gerçekleştirilmesinden önce kabul edilmiş bulunan 16 Ocak 1997 tarihli
“Uluslararası Terörizmin Önlenmesi” konulu 51/210 sayılı BM
Genel Kurulu
kararı da; genel olarak Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararındaki hususları
içermektedir. Kararın ilk başında da, belirtildiği üzere Amerika’ya yapılan terörist
saldırının barış ve güvenliği tehdit ettiği saptanmıştır. Önemli pratik, 1992 yılında
Lockerbie üzerinde Pan Amerikan 103 sefer sayılı uçağa yapılan saldırı
dolayısıyla alınan kararla başlamıştır. Güvenlik Konseyi, saldırıyı kınar ve
Libya’yı, özellikle sorumluların iadesi yoluyla terörle mücadelede işbirliğine
çağırmaktadır.242 731 sayılı kararın 6.paragrafında Libya Hükümeti’ne yönelik
olarak, bir ülkenin başka bir ülkeye karşı terörist saldırı organize etmesi, teşvik
etmesi veya desteklemekten kaçınması gerektiğini hatırlatılmakta, bu durumların
gerçekleşmesi halinde kuvvet kullanımı tehdidinin oluşacağı hatırlatılmaktadır.
Kısa bir süre sonra Güvenlik Konseyi, Libya’nın bu çağrıya uymamasının dünya
barışının ve uluslararası güvenliğin tehdidi anlamına geldiğini belirtmiştir.243
Güvenlik Konseyi, bu saptamayı, BM Antlaşması VII.Bölüm uyarınca Libya’ya
242
Oklahoma saldırısı dikkate alındığında, ulusal bir terör eylemi olasılığını da göz ardı etmemek gerekir.
Uluslararası hukuk tarafından genel kabul gören bir “uluslararası terörizm” tanımı yoktur. New York ve
Washington saldırıları, farklı kavram tanımlamalarından bağımsız olarak da “uluslararası terörizm” olarak
tanımlanabilecektir. Marauhn Friedlander, Terrorism, Encyclopedia of Public İnternational Law, C.IV,
2000, s.864.
243
S/RES/748, 11.03.1992.
106
karşı ambargo uygulanmasına gerekçe yapmıştır.244 Afganistan ile birlikte
Güvenlik Konseyi, bu karar uygulamasını genişletmiştir. 1996 yılında, Güvenlik
Konseyi yalnızca, “Afganistan’daki durumu, terörizm ve uyuştururcu ticareti için,
bölge üzerinde dengelere olumsuz etki yapabilen, verimli bir zemin” olduğunu
saptamıştır.245 Güvenlik Konseyi, 1996 yılında, Taliban’dan uluslararası teröristleri
alıp eğitmekten vazgeçmesini talep edip, tüm Afgan silahlı güçlerinden ünlü
teröristleri hesaba çekmelerini istemiştir.246 1999 yılında alınan 1267 sayılı karar,
Afganistan’daki durum göz önüne alınarak BM Antlaşması’nın VII.Bölümün
uygulanmasını gündeme getirmesi açısından önemlidir. Yine, 1998 yılında 1274
sayılı kararla “uluslararası terörizmin, barış ve güvenliği tehdit edebileceği”
belirtilmiştir. 2000 yılında alınan 1333 sayılı kararda Usame bin Ladin ve ortakları
tarafından 7 Ağustos 1998 tarihinde, Amerika Birleşik
Devletleri’nde Nairobi,
Kenya, Dar es Salaam ve Tanzanya elçiliklerinin bombalanmasında uluslararası
barış
ve
güvenliğin
bozulduğu
tekrarlanmıştır247.
Güvenlik
Konseyi’nin
Afganistan’daki Taliban rejiminin hukuka aykırılığı248 ve 1333 sayılı karar dikkate
alındığında, Birleşmiş Milletler’in sadece karar almakla yetindiği ortaya yetkili bir
yaptırım sistemi koyamamasının sıkıntıları ortaya çıkmaktadır.
1368 sayılı karar ile terörizmin uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği
tespiti yapılmıştır. Yani, Güvenlik Konseyi, BM Antlaşması’nın 39.maddesinin
244
S/RES/1044, 31.01.1996.
245
S/RES/1076, 22.10.1996.
246
S/RES/1214, 08.12.1998.
247
Carsten Stahn, a.g.m.
248
Sertaç Hami Başeren, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde...”, s.71.
107
kendisine verdiği yetkiyi kullanıp, tespiti yapmış; bunun dışında BM Antlaşması
hükümlerine ilişkin bir yetkilendirme yapmamıştır249. Fakat, ABD’nin bireysel veya
kolektif meşru müdafaa hakkı olduğu 1368 ve 1373 sayılı kararlarla kabul
edilmektedir. BM Antlaşması’nın 51.maddesi devletlere bir silahlı saldırı
karşısında meşru müdafaa hakkını tanımaktadır. Fakat, ABD’ye yapılan saldırının
bir devlete af edilebilmesi oldukça güçtür. Bu nedenle, yeni bir değerlendirme
yapılıp bir uluslararası sözleşme çerçevesinde saldırının tanımının yapılmasının
önemi ortaya çıkmaktadır.
2.Saldırı Sonrasında ABD’nin Afganistan’a Karşı Müdahalesi
Başkan George Bush, 20 Eylül 2001 tarihinde, Kongre’ye yaptığı
konuşmada, “Her bölgedeki her ulus şimdi bir karar vermek zorundadır. Ya
bizimle birliktesiniz ya da teröristlerle. Artık, teröristlerle ve teröristlere destek
vermeye devam edecek herhangi bir ulus arasında ABD tarafından bir ayrım
yapılmayacaktır” demiştir.250
8 Ekim 2001 tarihinde, ABD ve İngiltere öngördükleri plan çerçevesinde
Afganistan’daki hedefleri bombalamaya başlamıştır. ABD ve İngiltere’nin
Afganistan’da başlattıkları askeri harekatın, hukuksal dayanağı olarak meşru
müdafaa hakkına ilişkin BM Antlaşması hükmü gösterilmiştir.251 Aynı gün, ABD,
BM Antlaşması’nın 51.maddesine uygun olarak, doğal olan bireysel ve kolektif
249
Ayşe Özkan, a.g.m., s.246.
250
Bkz., www.whitehouse.gov, 10.05.2002.
251
Güvenlik Konseyi Başkanı’nın ilgili basın bildirisi için bkz., www.un.org, 2001.
108
meşru müdafaa hakkı esasında Afganistan’daki El – Kaide Örgütü’ne ait terörist
eğitim kamplarına ve Taliban yönetimine ait askeri tesislere karşı gerçekleştirdiği
operasyonlara ilişkin, BM Güvenlik Konseyi’ni bilgilendirmiştir.252 Operasyon
öncesinde de, Taliban’ın direniş gücünü kırmaya yönelik olarak, kuzey bölgelerini
denetiminde tutan Özbek, Tacik ve Hazara gruplarından oluşmuş Kuzey İttifakı ile
diyalogunu yoğunlaştırmış, güneyde de Peştun aşiretleri ile işbirliği arayışına
girmiştir.253
ABD’nin öncülüğünde, İngiliz güçlerinin de katıldığı harekatta, başkent
Kabil, Usame bin Ladin’in merkezi Kandahar, Celalabad ve İran sınırdaki Herat
olmak üzere, yoğun hava bombardımanına tutulmuştur. Operasyonda, B-1, B-2
ve B-52 ağır bombardıman uçakları, avcı uçakları ile Cruise füzeleri kullanılmıştır.
Taliban, Amerikan saldırılarına daha önce yine ABD tarafından Afganistan’a
verilmiş olan silahlarla karşı koymaya çalışmıştır254, ancak bugüne kadar hiçbir
netice alamamış; ABD, adeta karşısında hiçbir güç yokmuşçasına hava
saldırılarını sürdürmüştür.
NATO üyesi devletler yanında Gürcistan, Pakistan, Katar, Suudi Arabistan,
Tacikistan, Filipinler, Özbekistan ve Umman, ABD’ye hava sahasını kullandırma
ve diğer askeri kolaylıklar sağlamak için çeşitli yardım tekliflerinde bulunmuşlardır.
Avustralya,
Almanya,
İtalya,
Kanada,
Türkiye,
İngiltere,
Hollanda,
Çek
Cumhuriyeti, Japonya ve Yeni Zelanda, Afganistan’da askeri operasyonlarında
252
Geniş bilgi için bkz., www.un.int, 07.03.2002.
253
Milliyet Gazetesi, 23.09.2001.
254
ABD, 1979 Sovyet işgaline karşı koyabilsin diye Afganistan’a (Suudi Arabistan ile birlikte) yaklaşık 6
milyar dolarlık silah yardımı yapmıştır.
109
kara birliklerini kullandırma taahhüdünde bulunmuşlardır. Rusya Federasyonu,
Çin ve Mısır gibi diğer devletler de ABD’yi desteklemişlerdir.255
Operasyonda Pakistan’ın hava alanlarını ve hava sahasını kullanma
konusunda hiçbir sorun yaşamayan ABD, Özel Operasyonlar Komutanlığı’na
bağlı Delta Gücü ve Yeşil Bereliler de harekete geçirmiş bulunmaktadır. Kuzey
İttifakı’na da askeri, lojistik ve istihbarat yardımı yapan ABD, bu konuda Kuzey
İttifakı’nın bilgi ve tecrübesinden yaralanma çabasındaydı. Zaten, ABD’nin amacı
Afganistan’ı işgal etmek değil, kendi nüfusu altında bulunan bir yönetimin
Afganistan’da işbaşına gelmesini sağlamasıydı. Öte yandan, Pakistan’ın ABD’nin
uyguladığı yaptırımlardan kurtulmak için ABD’ye destek vermesi, ülke içinde
ayaklanmalara yol açmış ve böylece ABD’nin planı tutmuştur.256 Çünkü Pervez,
bugün dünden daha fazla ABD’ye ihtiyaç duymaktaydı.
NATO Antlaşması’nın 5.maddesinin de, ilk defa uygulamaya konmasını
sağlayarak ABD, NATO’yu arkasına almıştır. ABD, sözkonusu 5.madde
gereğince, Türkiye’den İncirlik’in yanı sıra Malatya/Erhaç 7.Ana Jet Üssü ile
Diyarbakır 8.Ana Jet Üssü’nü kullanma izni istemiş ve Türkiye de bu izni
vermiştir.
Amerikan müdahalesi sadece askeri boyutuyla sınırlı bırakılmamış, bir
taraftan yüzlerce Ladin sempatizanı dünya genelinde tutuklanmaya başlanırken,
Amerika olayın ekonomik boyutunu da göz önüne alarak, ilk günden itibaren
Ladin ve Taliban’a zarar veren (veya verebilecek) herkese yardım edileceğini tüm
255
Sean D. Murphy, “Contemporary Practice of the United States Relating to İnternational Law”, American
Journal of İnternational Law, C.96 S.4, 2002, s.248.
256
Michael Hirsh ve John Barry, “How to Strike Back?”, Newsweek, 24.09.2001.
110
dünyaya duyurmuştur257. ABD, bombaladığı ülke halkına saldırının hedefinin
sadece Taliban olduğunu gösterebilmek için, bir taraftan da aynı uçaklarla
bölgeye yiyecek ve ilaç paketleri atmış; yardım paketleri arasında tek kanallı pilsiz
(kurmalı)
radyolar
atmak
suretiyle
Afgan
dilinde
propaganda
yaparak,
bombaladığı halkın desteğini de almayı amaçlamıştır.
Bush, 11 Eylül saldırılarının arkasında olduğuna inanılan Suudi asıllı Usame
bin Ladin ve terör örgütü El-Kaide’nin yanı sıra Taliban’ın askeri imkanlarının da
hedeflendiğini bildirmiştir. Afganistan’daki Taliban yönetiminden, Usame bin Ladin
ve adamlarının ABD’ye teslim edilmesi, El-Kaide terör kamplarının kapatılması
yönündeki taleplerinin karşılanmadığını söyleyen Başkan Bush,
“Bu talepler
yerine gelmedi. Şimdi Taliban, bunun bedelini ödeyecek.” diye düşüncelerini dile
getirmiştir. Karşı harekat öncesi düzenlenecek operasyonun çok kapsamlı
olacağını belirten Bush, “Amerika, Afgan halkının dostudur. Afganistan’da askeri
hedefleri
vururken,
Afgan
halkına
yiyecek
teröristlerin düşmanıdır.” deyip Powell ile
yardımı
yapıyoruz.
Amerika,
aynı doğrultuda hareket ederek,
sivillerinin zarar görmemesi konusunda ABD’nin ne kadar hassas olduğunu
göstermek istemiştir.
Bazı komplo fikirleri de harekat sırasında ve sonrasında taraftar bulmuştur.
Bunlara göre, ABD Afganistan’a düzenlediği bu hareket ile sadece dünya barışına
hizmet etmiş olmamakta; ABD, Afganistan’a müdahale edip oradaki yönetimi
değiştirerek, büyük üstünlüğe sahip olduğu silah gücünü filen kullanarak, kendi
stratejik konumunu güçlendirmekte, enerji kaynakları ve yolları üzerindeki
egemenliğini arttırmakta, Asya ve Avrupa’da kendisine karşı çıkmakta olan
257
Pentagon’un Açıklaması; CNN, 9.10.2001, www.cnn.com.
111
oluşumları ertelemekte ya da işlemez hale getirmekte, sonuçta askeri ve iktisadi
olarak üstünlüğünü pekiştirmektedir.258 Diğer bir bakış açısından, ABD’nin daha
önceleri Kore, Vietnam, Irak ve şimdi ise Afganistan müdahalelerinin altında Orta
Asya ve Körfez petrol kaynaklarını kontrol etme isteği yatmaktadır.259
Afganistan’a yönelik bu harekatın hukuki temelinde, terörizme destek olan
Taliban rejiminin sona erdirilmesi ve ABD’ye saldırı fiillerini gerçekleştirdiği iddia
edilen El-Kaide Örgütü’nün yok edilmesi bulunduğunu söyleyebiliriz.
Müdahale ile bu amaçlarını ABD, belirli ölçüde gerçekleştirmiştir. Taliban
rejiminin sona erdirilmesi, onun yerine alternatifini gündeme getirmiştir. 5 Aralık
2001’de, Bonn’da yapılan konferans sonucunda; Afganistan’da idari reform
yapılması, geçici bir yönetim oluşturulması kararı çıkmıştır. Oluşturulan geçici
yönetimin yaptığı başvuru gereğince, 19 Aralık 2001 tarihinde 1386 sayılı karar
Güvenlik Konseyi tarafından alınmıştır. Bu karar çerçevesinde, Afganistan’ın
yeniden yapılandırılması amacıyla Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü (ISAF)
oluşturulmuş ve 26 Şubat 2002 tarihinde 18 devletin katılımı ile ISAF göreve
başlamıştır.
258
Osman Özbek, a.g.e., s.46.
259
Noam Chomsky, a.g.e., s.102.
112
SONUÇ
Uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bir sorun olan uluslararası
terörizm, 1960’lı yıllardan sonra dünya toplumunun gündemine oturmuştur. Fakat,
gerçek şu ki, dünya toplumu, uzun süreden beri, insanlık dışı, gayri meşru ve batıl
bir eylem biçimi olan terör olaylarıyla karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır. Tarihin
tanıklık ettiği gibi, halk güçlerinin yardımı ve desteğiyle iktidar olamayan gruplar
ve güç odakları, daima korku, dehşet salma, muhaliflerini fiziki olarak ortadan
kaldırma
yoluyla
kendi
siyasi
emellerini
gerçekleştirmeye
çalışmış
bulunmaktadırlar. Nitekim, anarşist gruplar, aşırı sol gruplar, ideolojik gruplar,
aşırı sağcı ve ırkçı gruplar iktidarı elde etmek için, terör eylemini bir meşru
yöntem olarak nitelendirip, kullanmaktadırlar. Uluslararası toplumun yaşadığı
dönüşüm ve gelişmeler, terörist eylemlerin daha karmaşık ve yaygın bir biçimde
kullanılmasıyla paralel olarak varlık göstermiştir. Nitekim, terörizm, dünya barışı
ve güvenliğini tehdit eden ülkelerin maddi ve insan gücünü heba eden en etkin bir
olaya dönüşmüştür. Bu yüzden, uluslararası kurum ve kuruluşlar, en uygun ve
mantıki biçimde terörizm sorununu çözmeye çalışmaktadırlar. Fakat, gerçek şu ki,
devletler terörizmin gerçek mahiyeti ve kimliğini tanımada bunun bütün ilkelerini
belirlemede görüş ayrılığı yaşamaktadırlar. Nitekim, çeşitli ülkeler veya siyasi
ittifaklar, terörizmi kendi çıkarlarına uygun ve birbirinden farklı bir biçimde
tanımlamaktadırlar. Buna rağmen, uluslararası toplumun anti-terör çabaları,
terörizme karşı mücadeleyi öngören farklı ve çeşitli uluslararası anlaşmalar ve
konvansiyonlarla
sonuçlanmıştır.
Uluslararası
113
kuruluşlarla
dünya
toplumu
terörizmi tanımlamak için, olayı farklı boyutlardan değerlendirmeye çalışmıştır.
Örneğin, siyasi amaçlar üzerine uçak kaçırma, rehin alma, bombalama, banka
soyma gibi eylemler de terör eylemleri olarak sayılmaktadırlar.
Uluslararası hukuk doktrininde genel kabul görmüş tek bir tanım yoktur.
Terörizmin genel kabul görmüş tek bir tanımın yapılamamış olması uluslararası
toplumun terörizmle mücadelede en büyük engellerinden birisidir. Ayrıca, BM
Genel Kurulu tarafından hazırlanan Uluslararası Terörizm Hakkındaki Kapsamlı
Sözleşme Taslağı büyük bir önem taşımaktadır. Uluslararası hukuk komisyonu,
terörizmi açık ve şeffaf bir şekilde tanımlamadığı halde, onun simge ve görünür
biçimlerini gündeme getirip, terörist eylemleri sıralamıştır: uluslararası desteğe
sahip kimselere veya yakınlarına bağlı olanlara, diplomatik dokunulmazlıklara
sahip kimselere karşı şiddet eylemlerine başvurmak, kamu kuruluşları ve
servetlerini yok etmek, uçak kaçırmak, rehin almak, terör eylemleri yapmak için
mühimmat ve silah yapmak ve temin etmek, terör biçimleri olarak sayılmaktadır.
Terör olayını farklı biçimlerde tanımlama, devletlerarası görüş ayrılığının
bulunduğunu, ülkelerin ve uluslararası kuruluşların terör olayını tanımlamada
ortak bir değerlendirme ve tespit yapma gücünden yoksun olduklarını gözler
önüne sermektedir. Bu yüzden, çeşitli ülkeler ve kuruluşlar, bu uluslararası
sorunu çözümlemede tek yanlı hareket ettiklerini onaylanıp, yürürlüğe konulan
anti-terör konvansiyonlarında, terörizmin görünür biçimlerine karşı savaş ile sınırlı
kaldığını göstermektedir. Elbette, dünya devletleri, terör olayının mahiyeti
konusunda ortak noktalara varmış bulunmaktadırlar. Örneğin, terörizmin asıl
mahiyeti, siyasi emeller doğrultusunda hukuk ve yasadışı yapılan açık şiddet
114
eylemlerdir. Terörist eylemlerin yapılmasından güdülen amaç, kargaşa çıkarmak,
kamu düzenini bozmak, meşru siyasi, ekonomik ve toplumsal yapı ve kurumları
tahrip etmektir. Günümüzde terörist eylemler, çeşitlenmiş ve karmaşık bir yapıya
dönüşmüştür. Dünya toplumu ister bireysel bazda olsun veya örgütlü biçimde
olsun, yada diplomatik kılıklı olsun çeşitli terör eylemleriyle karşı karşıyadır. Rehin
alma, sabotaj düzenleme, teröristleri taşeron olarak kullanma gibi terör
eylemleriyle bazı rejimlerin muhaliflerini devlet güçlerini kullanarak ülke içinde
veya dışında öldürme gibi devlet terörü eylemler göze çarpmaktadır. Uluslararası
terörizm hangi biçimde ve boyutta olursa olsun, hangi hedef ve sikl ile yapılırsa
yapılsın, bir insanlık suçu ve cinayet olarak sayılmaktadır. Bu yüzden, anti-terör
faaliyeti kaçınılmazdır.
11 Eylül 2001 tarihinde, ABD’ye karşı kolayca yapılmış terör eylemi herkesi
şaşırtmıştır. Tarihin ilk dönemlerinden itibaren var olan terörizm, değişen sınırları
ve araçlarıyla günümüzde daha tehlikeli bir nitelik taşımaktadır. 11 Eylül 2001’de,
ABD’de meydana gelen saldırının da, gösterdiği gibi potansiyel tehditler
felaketlere sebep olabilecek niteliktedir. Bu neticede, teknoloji ve bilimdeki
gelişmeler
kadar,
teröristlerin
iyice
karmaşıklaşan
amaçları
de
etkilidir.
Günümüzde kimyasal, biyolojik ve nükleer terör saldırıları söz konusu, ülkelerin
bilim sistemlerini hedef alan, hayatın tümünü sekteye uğratabilecek siber terörden
bahsedilmektedir. Tüm bunlar, yeni terör türleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Artık objektif faktörlerle bir terör grubunun eylemlerinin neye yönelik olduğu
konusuna açıklık getirilememektedir. Saldırının kapitalizmin sembollerini hedef
alması bazı ip uçları vermekle birlikte, 11 Eylül 2001’de New York’taki eylemin
115
kim tarafından ve hangi ideoloji ile yapıldığı tam açıklık kazanmamıştır. Hiçbir
terörist örgütün bulunduğu ülkelerin istihbarat birimlerinin bilgisi dışında kayda
değer bir faaliyette bulunamayacağına ilişkin fikir260 ise, herhalde artık geçerliliğini
yitirecektir.
Terörizm, günümüzde demokrasiye, insan haklarına, ülkelerin ekonomik ve
sosyal gelişmelerine yönetilen en ciddi tehdidi oluşturmaktadır. Teröristlerin
mobilitesini artıran teknolojik gelişmeler; kamuoyuna ulaşımı hızlandıran kitle
iletişim araçlarının yaygınlaşması; toplumsal adaletin azalarak toplumsal
çeşitliliğin artması; silah alışverişinin kontrolden çıkması ve en önemlisi devletlerin
bu yöntemle siyasi emellerini gerçekleştirmeye devam etmesi gibi faktörler
dikkate alındığında, terörizmin çok boyutlu bir şekilde devam edeceğini ve bu
olgunun önüne geçilmesinin zor olduğunu anlaşılmaktadır.
“Barış ve güvenlik” kavramının
uluslararası terör örgütü saldırılarına ve
uluslararası terör örgütlerinin bundan doğan, dünya barışının tehlikeye atılması
konusundaki sorumluluklarına uygulanmasıyla, geçerli uluslararası hukukun,
saldırıların
hukuksal
nitelendirilmesinde
uygun
olası,
reaksiyonların
değerlendirilmesinde de yeterli bir araç olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu, 11 Eylül
2001 saldırılarından sonra uluslararası hukukta değişikliğe gereksinim olmadığı
anlamına gelmemektedir. Uluslararası hukukta dahi “yeni bir anlayış” gereklidir.
Bu yeni anlayışın askeri karşılığa odaklanmadan arındırılması zorunludur.261 BM
Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi’nin, New York ve Washington’a yönelik
saldırılarının hemen ardında yaptıkları açıklamalarda çok haklı bir biçimde askeri
260
Bkz., Emin Gürses, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi/ IRA-ETA-PKK, İstanbul, Bağlam Yayınları, 1997,
s.115.
261
Violence Doesn’t Work, in: The Progressive, 14.09.2001, www.progressive.org, 16.09.2001.
116
olmayan alanlarda uluslararası işbirliği zorunluluğu dile getirilmiştir. Açıklamalarda
göze çarpan ilk olgu, teröristlerin ve finanse edenlerinin cezalandırılması için,
daha iyi hukuksal dayanaklara ilişkin çaba harcanmasıdır. Bunun yanında
nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların hazırlanmasına yarayan maddeler dahil
olmak üzere, tüm silahların yayılmasının engellenmesi yönündeki uluslararası
işbirliğinin iyileştirilmesi ve arttırılması gerekir.
Ayrıca,
uluslararası
terörizmin
nedenleri,
özellikle
gelişmekte
olan
ülkelerdeki geniş halk kesitlerinin ekonomik, sosyal ve kültürel marjinalleşmesine
eğilmek gerekir. Yeni bir uluslararası hukukun, bu insanları gerçek katılım
haklarıyla donatacak ilke ve kurallara gereksinimi vardır. Bu hukuk, askeri
şiddetin engellenmesinin yanında dünya halkları arasında ve bünyesinde
ekonomik ve sosyal dengeyi amaçlayan bir dünya hukuku olmalıdır. Bunu
sağlayacak hukuksal araçların gelişimi ve siyasal olarak uygulanabilmesi
herhalde New York ve Washington’a yönelik saldırılarına verilecek güzel yanıt
olacaktır.
11 Eylül saldırısı ve sonrasında, ABD'nin Afganistan'da askeri kuvvet
kullanmaları, bu devletin uluslararası hukuka uygun davranıp davranmadıktan
tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Misillemeler açıkça uluslararası hukuka
aykırıdır. Meşru olarak askeri kuvvet kullanmanın ancak iki yolu olabilir: Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi'nin yetki vermesi ve meşru müdafaa hakkı. Güvenlik
Konseyi, 11 Eylül saldırılarını terörist eylemler olarak kınamasına ve bunların
uluslararası barış ve güvenliğe karşı tehdit oluşturduğunu açıklamasına rağmen
askeri kuvvet kullanmaya ilişkin herhangi bir karar almamıştır. Dolayısıyla,
ABD’nin elinde Afganistan'ı bombalamalarının tek meşrulaştırıcı nedeni olarak
117
BM Antlaşması’nın 51.maddesinin çerçevesinde
meşru müdafaa hakkı
kalmaktadır. Meşru müdafaa hakkı kullanılırken bazı şartlar aranmaktadır. Bunlar,
meşru müdafaanın “silahlı bîr saldırıya” karşı gereklilikten dolaylı ve orantılı olarak
yapılmasıdır. Uluslararası Adalet Divanı, 7986 yılında Nikaragua davasında bir
ülkenin başka ülkelere karşı silahlı saldırılar düzenleyen örgütleri desteklemesini
ve barındırmasını kuvvet kullanma ilkesinin ihlali sayarak bunun hukuka aykırı
olduğuna karar vermiştir. Afganistan örneğinde, kullanılan meşrulaştırma savlarını
dikkate alarak, bu kararın bir uygulaması olarak terörist örgütlere kucak açan
ülkelerin hukuku ihlal ettikleri ve dolaylı olarak kuvvet kullandıklarından dolayı
yakın gelecekte daha sık askeri müdahalelere muhatap olabileceklerini tahmin
edebiliriz.
11 Eylül saldırılarının yaratmış olduğu uluslararası etki ve sonrasında
terörizme karşı oluşturulmaya çalışılan küresel işbirliği arayışları terörizmle
mücadelede oldukça önemli gelişmelerdir. Ancak, terörle mücadelede devletlerin
birbirleriyle koordineli bir şekilde alacakları ulusal önlemlerin terörizmle
uluslararası mücadeleye sağlayacağı destek göz ardı edilmemelidir. Bu
bağlamda, dünyada en fazla yankı uyandıran terörist saldırılardan biri olan, 11
Eylül saldırılarından sonra, ABD’nin almış olduğu ulusal boyuttaki önlemler terör
muhatabı diğer devletler için de, olumlu veya olumsuz yönde bir örnek
oluşturabileceği gibi, terörizmle mücadelede alınabilecek ortak önlemler dizini için
bir başlangıç da oluşturabilir. Bu çerçevede, ABD, güvenlik anlayışındaki
değişimi, yeni beliren “dost” ve “düşmanları” ve terör tehdidine karşı alınacak
önlemleri bir “paket” halinde, Eylül 2002’de yayınladığı “ABD’nin Ulusal Güvenlik
118
Stratejisi” başlıklı bir metinde tüm dünyaya duyurmuştur.262 Bu belge, 11 Eylül
sonrası ABD güvenliğindeki değişimi gösteren ayrıntılı bir belge olması açısından
önemlidir.
Bu yeni strateji, ABD’nin terörle mücadelesinde bir yol haritası niteliği
taşımaktadır. Temelinde ise, mevcut sistemi değiştirmek isteyenlere karşı, “terörle
mücadele” adı altında askeri bir müdahaleyi öngörmektedir. Bu belgeyle ABD’nin
toprak bütünlüğüne, vatandaşlarına ve sistemin işleyişine yönelik saldırılara karşı
düşmanla her türlü mücadeleye girme hakkına sahip olduğu ilan edilmektedir.
Stratejide, yeni yüzyılda insan hakları, ekonomik ve siyasal özgürlüklere sahip
ülkelerin galip gelmesi gerektiği ve bunun için mücadelenin önemi vurgulanmıştır.
Bu noktada, “dünyanın geleceği”, diğer bir deyişle “Amerikan tarzı düzenin”
devamı için, ne tür rejime sahip ulusların koruyucu rolünde savaşacağı belirtilmiş,
ama hangi ulus veya rejimlerle mücadele edileceği netliğe kavuşturulmamıştır.263
ABD’nin teröre karşı aldığı önlemlerden diğeri ise, ilk kez belgede belirtilen
“önleyici müdahale” kavramını kendisi için bir hak olarak göstermesidir. ABD, bu
kavramla, teröre karşı bir önlemin alınması için direkt bir saldırı olmasını ya da
tehdidin doğmasını beklemeyeceğini ifade etmektedir.
"ABD, doğrunun ve özgürlüğün hamisi olarak dünyanın herhangi bir yerine
bu değerlere (insan hakları, özgürlük, demokrasi) yönelik her türlü tehdidi henüz
oluşma aşamasındayken yok etme hakkını kendisi için değil, bütün özgür dünya
262
The National Security Strategy of the United States of America, Seal of the President, Eylül 2002,
www.whitehouse.gov.
263
Beril Dedeoğlu, “ABD’nin 21.Yüzyıl Stratejisi ve Olası Küresel Etkileri”, 2023 Dergisi, C.2, Kasım
2002, s.26-32.
119
için kullanacaktır. Uluslararası terörizme karsı savaş, demokratik değerlerin ve
demokratik hayat nizamının savaşıdır”.264
Bu durum, ABD’nin Soğuk Savaş döneminden beri takip ettiği ancak
saldırıya
uğradığı
durumlarda
savunma
amaçlı
karşı
saldırıya
geçme
stratejisinden kesin bir dönüştür.265 Üstelik, bu yeni kavram Birleşmiş Milletler’in
“meşru
müdafaa”
kavramıyla
da
zıt
düşmektedir.
Çünkü,
bu
hakkın
kullanılabilmesi için öncelikle ülke topraklarına direk bir saldırı gereklidir. Bir tehdit
ihtimali karşısında bile bu hakkın işleme konulamayacağı BM tarafından ifade
edilmiştir.
Dünyaya büyük acılar çektirmiş terörizm olgusuyla ancak uluslararası
işbirliği ve dayanışmayı güçlendirerek mücadele etmek mümkündür. Bunun için;
-
Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi amaçla yapılırsa yapılsın,
hangi düzeyde işlenirse işlensin teröristlere uygulanacak ceza
kuralları tüm devletler arasında, aynı olmasa bile, birbirine yakın
olmalıdır.
-
BM’ye tüm devletler tarafından kabul edilecek terörist faaliyetleri
içeren bir liste hazırlanmalı ve bu listedeki faaliyetlerin tamamı, tüm
devletlerde terörist nitelikli faaliyetler olarak kabul edilmelidir.
-
Uluslararası hukukta siyasi suçlar ve terör suçları arasındaki ayırım
açıkça tanımlamalı ve terör suçu işleyenlerin iade edilmesini önleyen
hükümler kaldırılmalıdır.
264
“Bush Promises to Pre-empt Terrorist Plans”, The Washington Times, 2.06.2002.
265
Hasan Kösebalan, “Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve Uluslararası İlişkiler”, 2023 Dergisi, C.2,
Kasım 2002, s.34-38.
120
-
Dünyadaki ekonomik ve sosyal sıkıntıları hafifletmek ve çözmek
amacıyla BM, daha etkin ve aktif bir örgüt haline getirilmeli, bu gibi
sorunları aşmak için uluslararası işbirliği yoluna gidilmelidir.
-
Siber alan ve dijital teknoloji alanından gelecek gerçekleşmesi çok
olası terörist faaliyetleri önlemek için, derhal uluslararası işbirliği
yoluna gidilmeli, önlemler konusunda uluslararası danışmalarda
bulunulmalıdır.
-
Hükümetler,
vatandaşlarının
terörle
mücadelede
yanlarında
olmalarını sağlamak için, vatandaşlarına bu mücadele konusunda
güven vermeli, hiçbir terörist örgütü ve faaliyeti desteklememelidir.
-
Terörizme yol açan siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve insani
maliyetlerinin en aza indirilebilmesi için, devletlerin uyum içerisinde
hareket
etmelerinin
sağlanması,
bunun
düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir.
121
için
uluslararası
ÖZET
11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan saldırılar, terörizm tarihinde yeni bir
dönemin başlangıcı olmuştur. Bu çalışma, ABD’ye yapılan saldırıdan yola
çıkarak, devletlerin terörizme karşı kuvvet kullanması konusunu uluslararası
hukuk tarafından incelemektedir.
11 Eylül terör saldırısı, tehdit algılamalarının ilk sırasına terörizmi
yerleştirirken, bu olgunun da çok boyutlu analizini zorunlu kılmıştır. 20.yüzyılın
ikinci yarısında uluslararası nitelik kazanan ve 1960’lar sonrasında uluslararası
ilişkiler disiplininin inceleme konusu haline gelen terörizm ve uluslararası terörizm
kavramlarının kurumsal analizi, 11 Eylül terör saldırısını tüm boyutlarıyla daha iyi
algılayabilmemizi sağlayacaktır.
Terörizme karşı kuvvet kullanılmasını öngören yaklaşımın temelinde,
terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin BM
Antlaşması’nın 51.maddesinin bağlamında, “silahlı bir saldırı” olarak kabul
edilmesi yatmaktadır. Dolayısıyla, teröristlere karşı gerçekleştirilecek askeri bir
harekatın meşru olabilmesi için terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan
devlet desteğinin silahlı saldırı boyutuna ulaşmış olması gereklidir.
11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen terörist saldırılara yönelik
hukuksal yanıtın önemli yönü, kapsam ve etkileri itibariyle büyük ölçekli şiddet
içeren terörist eylemlerin devamlılık arz eden modelinin bir “silahlı saldırı” teşkil
edebileceğinin ve dolayısıyla terörist saldırılara karşı BM Antlaşması’nın
51.maddesi çerçevesinde meşru müdafaa hakkının kullanılabileceğinin kabul
edilmiş olmasıdır.
122
SUMMARY
The attacks that targeted the USA marked a new era in the history of
terrorism. In the light of the recent terrorist attack against the US sities, this thesis
tries to explain the legitimate use of force against terrorism by states.
September 11th terrorist attacks caused terrorism to be the primary threat
perception of the world and a multidimensional analysis of the concept of
terrorism became an obligation. The
conceptional analysis of terrorism and
international terrorism, that gained an international dimension during the second
half of the 20th century and became a research subject in the discipline of
international relations, will give the opportunity to perceive every aspect of the
terrorist attacks of September 11th.
Paragraph in the context of article 51 of the UN Charter, admittance as an
armed attack of terrorist act or state support which cause terrorist attacks takes
place at the base of the view which accepts the use of force against terrorism. For
that reason, in order to be accepted legal of a military operation against terrorists
it is necessary that the terrorist act or the state support which cause terrorist
attacks must reach to the level of an armed attack.
The significant aspect of September,11 2001 lies the recognition of by
states that acts of terrorism carried out by independent private actors fit, albeit
somewhat uneasily, within the parameters of article 51.
123
KAYNAKÇA
KİTAPLAR
Alexandrov, Stanimir, Self Defence Against the Use of Force in İnternational
Law, La Haye, Kluwer Law İnternational, 1996.
Alkan, Necati, Psikolojik Harekat, Terörizm ve Polis, Ankara, TEMÜH Yayınları,
2000.
Altuğ, Yılmaz, Terörizm: Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara, T.C. İçişleri Bakanlığı,
1989.
Anzovin, Steven, Terrorism, New York, The H.W.Wilson Company, 1986.
Aral, Berdal, Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Ankara, Siyasal
Kitabevi, 1999.
Başeren, Sertaç Hami, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet
Kullanmalarının Sınırları, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2003.
Bell, J. B., The Secret Army: The IRA, 1916-1979, Dublin, The Academy Press,
1979.
124
Beşe, Ertan, Terörizm, Avrupa Birliği ve İnsan Hakları, Ankara, Seçkin Yayınları,
2002.
Bozkurt, Enver, Birleşmiş Milletler Sisteminde Kuvvet Kullanımı, Ankara, Nobel
Yayın Dağıtım, Ocak 2003.
Cameron, Gavin, Nuclear Terrorism: A Threat Assesment for the 21st Century,
London, Macmillan, 1999.
Cassese, Antonio, İnternational Law in a Divided World, Oxford, Clarenton Press,
1986.
----------------, Violence and Law in the Modern Age, Princeton, Princeton
University Press, 1988.
Chadwick, Elizabeth, Self-Determination, Terrorism and the İnternational
Humanitarian Law of Armed Conflict, La Haye, Martinus Nijhoff Publishers, 1996.
Chomsky, Noam, Pirates and Emperors: İnternational Terrorism in the Real
World, Montreal, Black Rose Books, 1991.
-------------, 11 Eylül, çev. Dost Körpe, İstanbul, OM Yayınevi, 2002.
Combs, Cindy, Terrorism in the 21st century, New Jersey, Prentice Hall, 1997.
125
Cooley, John, Unholy Wars: Afhganistan, Amerika and İnternational Terrorism,
New York, Pluto, 1999, 2001.
Davutoğlu, Ahmet, Küresel Bunalım: 11 Eylül Konuşmaları, Ankara, Küre
Yayınları, Haziran 2002.
Demirel, Emin, Terör, İstanbul, İ.Q. Kültür Sanat Yayıncılık, Nisan 2002.
Erdoğan, Tamer et al., 11 Eylül: Bir Saldırının Yankıları, İstanbul, Yapı Kredi
Kültür Sanat Yayıncılık, 2001.
Erickson, Richard J.,
Legitimate Use of Force Against State-Sponsored
Terrorism, Washington, Air University Press, 1989.
Gökay, Bülent ve Walker, R. J. B., 11 September 2001; War, Terror and
Judgement, United Kingdom, Keele European Research Centre, 2002.
Guel Ke, Adrian, The Age of Terrorism and the İnternational Political System,
London, I.B. Tauris Publishers, 1995.
Gündüz, Aslan, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Teşkilatlar Hakkında Temel
Belgeler, İstanbul, Beta Yayınları, 1994.
126
Gürses, Emin, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi/IRA-ETA-PKK, İstanbul, Bağlam
Yayınları, 1997.
Hoffman, Bruce, Inside Terrorism, New York, Columbia University Press, 1998.
Jenkins, B. M.,
İnternational Terrorism, A New Model of Conflict, London,
Crecent Publications, 1975.
Kegley, Charles W., İnternational Terrorism: Characteristics, Causes, Controls,
USA, University of South Carolina, 1990.
Keskin, Funda, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş, Karışma ve
Birleşmiş Milletler, Ankara, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, 1998.
Kongar, Emre, Küresel Terör ve Türkiye, İstanbul, Remzi Kitabevi, Aralık 2001.
Koru, Fehmi, 11 Eylül O Kader Sabahı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2002.
Laçiner, Sedat, İngiltere, Terör, Kuzey İrlanda Sorunu ve İnsan Hakları, Ankara,
ASAM Yayınları, 2001.
Meyssan, Thierry, Dehşetengiz Hile, Çev. Ayşe Meral, İstanbul, Küre Yayınları,
2002.
127
Örgün, Faruk, Küresel Terör, İstanbul, Okumuş Adam Yayıncılık, Ekim 2001.
Özbek, Osman, 11 Eylül 2001’in Düşündürdükleri, İstanbul, Cumhuriyet Kitap
Kulübü, 2002.
Öztürk, Osman Metin, 11 Eylül bir Örtülü Operasyon mu? Uluslararası Terörizm
ve Dış Politika, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2002.
Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, Ankara, Turhan Kitabevi, III kitap,
Ekim 1999.
Sandıklı, Atilla, Küreselleşen Dünyada Birlik Oluşturma Stratejisi ve Egemen
Devletler Birliği, İstanbul, Harp Akademileri Yayınları, 2003.
Sever, Metin ve Kılıç, Ebru, Düşmanını Arayan Savaş, İstanbul, Everest
Yayınları, Kasım 2001.
---------------, Afganistan – Taliban ve Ladin, İstanbul, Birey Yayınlar, 2001.
Tacar, Pulat Y., Terör ve Demokrasi, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1999.
Toluner, Sevin, “Nikaragua’ya Karşı Askeri ve Benzeri Faaliyetler Davasındaki
Yargı ve Meşru Müdafaa Hakkı”, Mahmut R.Belik’e Armağan, İstanbul 1993.
128
Vatandaş, Aydoğan ve Aydın, Mustafa, 11 Eylül Senaryosu: KOD ADI;
KILIÇBALIĞI, İstanbul, Karakutu Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş., 2002.
Yenisey, Feridun, Milletlerarası Ceza Hukuku, Ceza Yargılarının Milletlerarası
Değeri ve Mevzuatı, İstanbul, Beta Yayınları,1988.
Wilkins, Burleigh Taylor, Terrorism and Collective Responsibility, London and
New York, Routledge, 1992.
SÜRELİ YAYINLAR
Akşin, Deniz, “ABD – BM İlişkileri: Çok Taraflılık ile Tek Taraflılığın Bir Sentezi”,
Avrasya Dosyası, C.8 S.1, İlkbahar 2002, s.205 – 224.
Akyılmaz, Bahtiyar ve Sezginer, Murat, “İngiltere ve ABD’nde İdari Usule İlişkin
Kısa Notlar”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.9 S.3– 4, 2001, s.42–
52.
Albright, Madeleine K., “Bridges, Bombs or Bluster?”, Foreign Affairs, C.82 S.5,
Eylül–Ekim 2003, s.2 –19.
Alpar, Erol, “Savaş Hukuku (Genel Olarak)”, SKD, C.109 S.325, 1990, s.108-126.
129
“Arab Afganhs Said tı Launch Worldwide Terrorist War”, Paris al Wtan al Arabi,
01.12.1995, s.22-24.
Arıboğan, D.Ülke, “Uluslararası Terörizmin Yeni Yüzü”, www.teror.gen.tr,
21.09.2001.
Attack on Afghanistan, www.guardian.co.uk, 22.10.2001
Bağbaşlıoğlu, Arif, “ABD – BM İlişkisi Çerçevesinde Afganistan Operasyonu”,
Asya – Avrupa Dergisi, S.2, Mart 2005, s.86 -101.
Baker, Mark. B., “Terrorism and the Inherent Right of Self – Defence: A Call to
Amend Article 51 of the United Nations Charter”, Houston Journal of İnternational
Law, C.10 S.1, 1987, s.25-49.
Başak, Cengiz, “Terörizmle Mücadele: Devletlerin Ayrı Bir Mücadelesi mi Yoksa
Uluslararası Kurumlarla Desteklenmiş Bir Mücadele mi?”, Polis Bilimleri Dergisi,
C.4 S.1-2, 2002, s.65-84.
Başeren, Sertaç Hami, “Uluslararası Hukuk Açısından ABD’nde Gerçekleştirilen
Terörist Saldırılar ve Yol Açtığı Gelişmeler Üzerine bir Değerlendirme”, Prof. Dr.
Vecdi Aral’a Armağan, Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 2001, s.6978.
130
-----------------, “Uluslararası Hukuk Açısından Terörizm”, Dünyada ve Türkiye’de
Terör, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Bankası, Eylül 2002, S.183-206.
Beamont, Peter, "Now for The Bush Doctrine", The Observer, 22.09.2002.
Brezinski, Zbigniev, “Irak ve ABD’nin Küresel Önderliği”, NPQ Türkiye, C.5 S.2,
2003, s.46 – 47.
Burget, Fazıl A., “Afganistan’da Seçimlere Doğru. Çelişkeler, Engeller, Sorunlar
ve Muhtemel Gelişmeler”, Stratejik Analiz, C.5 S.52, Ağustos 2004, s.69-73.
“Bush Promises to Pre-empt Terrorist Plans”, The Washington Times, 2.06.2002.
Byers, Michael, “Terrorism, The Use of Force and İnternational Law After 11
September” İnternational Law and Comparative Law Quarterly, C.51 S.2, 2002,
s.401-414.
Cassese, Antonio, “The İnternational Community’s Legal Response to Terrorism”,
İnternational and Comparative Law Quarterly, C.38, 1989, s.589-608.
Charney, Jonathan I., “The Use of Force Against Terrorism and İnternational
Law”, Amerikan Journal of International Law, C.95 S.4, Ekim 2001, s.835-839.
131
Chipman, D. D., “Osama bin Laden and Guerrilla War”, Studies in Conflict and
Terrorism, C.26 S.3, Mayıs – Haziran 2003, s.163 – 170.
Cotton, James, “Southeast Asia after 11 September”, Terrorism and Political
Violence, C.15 S.1, İlkbahar 2003, s.148 – 170.
Çeviker, M. Salih, “ABD Tezleri Enkaza Döndü”, Aydınlık Haftalık Haber – Yorum
Dergisi, S. 840, 24 Ağustos 2003, s.40 – 41.
Çongar, Yasemin,
“Yeni Bir Dünya, Yeni Bir Doktrin”, Milliyet Gazetesi,
24.09.2001.
“Çto İzvestno ob Laden’e?”, Strana, 17 Eylül 2001.
Dedeoğlu, Beril, “ABD’nin 21.Yüzyıl Stratejisi ve Olası Küresel Etkileri”, 2023
Dergisi, C.2, Kasım 2002, s.26-32.
Deutsch, John, “Terrorism”, Foreign Policy, C.108, Sonbahar 1997, s.10-24.
Drake, C. J. M., “The Role of Ideology in Terrorist’s Target Selection”, Terrorism
and Political Violence, C.10 S.2, Yaz 1998, s.54-56.
Ekber, Sülheddin, “Yeni Dünya Düzeni Hakkında: Yeni Özgür, Demokratik Dünya
Düzeni Bir Hayal mi?”, Stratejik Analiz, C.4 S.40, Ağustos 2003, s.81-84.
132
Erkmen, Serhat, “11 Eylül 2001: Terörizmin Yeni Miladı”,, Stratejik Analiz, C.2
S.18, Ekim 2001, s.5 – 16.
Erkmen, Serhat et al., “11 Eylül’den Sonra El-Kaide”, Stratejik Analiz, C.4 S.45,
Ocak 2004, s.43-54.
Friedlander, Marauhn, Terrorism, Encyclopedia of Public İnternational Law, C.IV,
2000, s.864.
Gaddis,
John
Lewis,
“A
Grand
Strategy
of
Transformation”,
www.foreignpolicy.com, 2002.
Gardam, Judith Gail, “Proportionality and Force in İnternational Law”, Amerikan
Journal of International Law, C.87, 1993, s.391-413.
Gardam, Judith Gail, “Necessity and Proportionality in Jus Ad Bellum and Jus İn
Bello”, İnternational Law, The İnternational Court Of Justice and Nuclear
Weapons, ed. Laurence Boisson de Chazourness and Philippe Sands,
Cambridge University Press, 1999, s.275-292.
Gearty, Conor, “Terrorism and Morality”, European Human Rights, Law Review,
C.4, 2003, s.377 – 383.
133
“Government Reaction. Liberty and Security”, The Economist, C.360 S.8241,
29Eylül–5 Ekim 2001, s.12.
Göktürk, Gülay, “Bu Terör Başka Terör”, Sabah Gazetesi, 14.09.2001.
Greig, D. W., “Self-Defence and the Security Council; What Does Article 51
Require?”, İnternational and Comparative Law Quarterly, C.40, 1991, s.366-402.
Gullufo, Frank J. ve Rankin, Daniel, “Terörizmle Savaş”, NATO Dergisi, S.49, kış
2001/2002, s.12 – 15.
Gün, Ö. Rengin, “11 Eylül Sonrasında Başat Tehdidin Yeni Adı: Uluslararası
Terörizm Olgusu”, Stratejik Analiz, C.2 S.24, Nisan 2002, s.113 – 119.
Güven, Velli Fatih, “Uluslararası Terörizm ve Türkiye’ye Yansımaları”, Stratejik
Analiz, C.5 S.51, Temmuz 2004, s.58-65.
Hanlı, Hakan, “Yeni Dünya Düzeni”, www.elegans.com.tr, 28.03.2005.
Hirsh, Michael ve Barry, John, “How to Strike Back?”, Newsweek, 24.09.2001.
Hoffman, Bruce, “Terrorism Trends and Prospects”, der. Ian Lesser, Countering
the New Terrorism, 1999, s.8-12.
134
Hyde, Hery J. , “Speaking to Our Silent Allies: Public Diplomacy and U.S. Foreign
Policy”, Congressional Focus, U.S. State Dept. Views, 2002, s.24.
İgnatenko, A., “Kto i Pochemu Soverşil Ataku na Manhatten?”, Nauka i Religiya,
S.8, 2002, s.46-49.
“İnformant Describes Founding of Bin Laden’s Organization”,
www.cnn.com,
02.06.2001.
İnternational Affairs, A Russian Journal of World Politics, Diplomacy and
İnternational Relations, C.49 S. 4, 2003.
Jinks, Derek, “State Responsibility for Sponsorship of Terrorist and Insurgent
Groups: State Responsibility for the Acts of Private Armed Groups”, Chicago
Journal of İnternational Law, C.4 S.1, 2003, s.83 – 95.
Joyner, Christopher C.,
“İnternational Terrorism and U.S. Policy: Threat and
Response”, www.igc.apc.org, 22.09.2002.
Karzai, Hamid, “Afghanistan: So Much Still To Do”, The Economist, C.362
S.8263, 9-15 Mart 2002.
Kasım, Kamer, “11 Eylül Terör Eylemlerinin Rusya’nın Kafkasya Politikasına
Etkisi”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.9 S.3 – 4, 2001, s.53 – 64.
135
Kaya, İbrahim,
“11 Eylül Saldırıları ve Sonrası: Uluslararası Hukukta Askeri
Müdahale”, Stratejik Analiz, C.2 S.19, Kasım 2001, s.102-106.
Kazintsev, A., “Tsel SŞA-Haos v Mire”, Nash Sovremennik, S.9, 2002, s.222-227.
Kelsen, Hans, “Collective Security and Collective Self – Defence Under the
Charter of the UN”, Amerikan Journal of International Law, C.XLII S.4, 1948,
s.783-796.
Kegley, Jr. ve Charles, W.,
“Preemptive War: A Prelude to Global Peril?”,
www.foreignpolicy.com, 10.10.2003.
Knight, Charles, “Essential Elements Missing in The National Security Strategy of
2002”, Presentation at The Center for İnternational Relations, Boston University,
o9.10.2002, s.6.
Kojakin, Evgeniy, “Mir Vstupil v Fazu Terrorizma Soverşenno Novogo Tipa”,
Strana, 12 Eylül 2001.
Köni, Hasan, “Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejisi”, Stratejik Analiz, C.4 S.38,
Haziran 2003, s.81-83.
136
Kösebalan, Hasan, “Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve Uluslararası İlişkiler”,
2023 Dergisi, C.2, Kasım 2002, s.34-38.
Krajewski, Markus ve Can, Osman, “ABD’nde Terör Saldırısı ve Afganistan’a
Karşı Savaş – Uluslararası Hukuk Hangi Yanıtları Verir?”, www.e-akademi.org,
16.04.2003.
Kulagin, V., “Russia and the US: A New Relationship”, İnternational Affairs, C.47
S.6, 2001, S.1-9.
Larson, Alan P., “Ekonomik Priorities of The National Security Strategy”, U.S.
Government of State Views, s.1.
Letter, Joint,
“Amnesty International/Human Rights Watch”, www.hrw.org,
28.01.2002.
Lieber, Keir A. ve Lieber, Robert J., “The Bush National Security Strategy”,
USINFO State Government Journals, 2002, s.3.
Livingstone, Neil C., “Proactive Responses to Terrorism: Reprisals, Preemption
and Retribution”, İnternational Terrorism: Characteristics, Causes, Controls, ed.
Charles W. Kegley, New York, University of South Carolina, St. Martin’s Press,
1990, s.219-227.
137
Losiukov, A., “The Terrorism Goes Global”, İnternational Affairs, C.47 S.6, 2001,
s.19-28.
“Making Sense of Different Types of Crises, A Study of the Swedish Media
Coverage of the Terror Attacks against the United States and the U.S. Attacks in
Afhganistan”, The Harward International Journal of Press/Politics, C.8 S.4,
Sonbahar 2003, s.54 – 75.
Medd, Roger ve Golstein, Frank, “İnternational Terrorism on the Eve of a New
Millenium”, Studies in Conflict and Terrorism, C.20 S.3, Temmuz-Eylül 1997,
s.281-318.
Murphy, Sean D., “Terrorism and the Concept of “Armed Attack” in Article 51 of
the UN Charter”, Harvard İnternational Law Journal, C.43 S.1, 2002, s.42-51.
-------------, “Contemporary Practice of the United States Relating to İnternational
Law”, American Journal of İnternational Law, C.96 S.4, 2002, s.237-258.
Myers, Richard B., “The US Military A Global View of Peace and Security in The
21’st Century”, US Department of State Reviews, 2002.
Nussbaum, Bruce, “Foreign Policy: Bush is Half Right”, Business Week,
10.07.2002.
138
Official Journal of the European Communities, C.340, 11.11.1997, s.145-172.
Oppenheim, L., “Disputes, War and Neutrality”, İnternational Law, C.2, 1952,
s.136.
OSCE Commitements Regarding Terrorism, DİB Web Sayfası.
Öniş, Ziya ve Erdağtu, Mustafa, “11 Eylül ve Dengeli Küreselleşme”, Foreign
Policy, Ocak – Şubat 2002, s.14 – 23.
Özkan,
Ayşe,
“Uluslararası
Hukukta
Birleşmiş
Milletler
ve
Afganistan
Operasyonu”, Avrasya Dosyası, C.8 S.1, İlkbahar 2002, s.238 – 257.
Partsch, K. J., “Reprisals”, Encyclopedia, C.9, s.332.
Patterns of Global Terrorism 2001, USA, U.S. Department of State, Mayıs 2002.
Rather, Steven R., “Jus ad Bellum and Jus in Bello”, The American Journal of
İnternational Law, C.96 S.4, Ekim 2002, s.905 – 921.
Robertson, K.G., “İntelligence, Terrorism and Civil Libirties”, Conflict Quarterly,
C.3 S.1, 1987, s.43 - 62.
139
Rostow, Nicholas, “The İntenational Use of Force After the Cold War”, Harvard
İnternational Law Journal, C.32 S.2, İlkbahar 1991, s.411-421.
Sacbs, Susan, “Behind the Extremism: Poverty and Frustration”, The New York
Times, 15.10.2001.
Saikal, Amin, “The Afghanistan Conflict, İnternational Terrorism and The US
Response”, Perceptions, Mart – Mayıs 2002, s.71-84.
Sandıklı, Atilla, “ABD Dış Politikası ve Yeni Güvenlik Stratejisinin Türkiye’ye
Etkileri”, Harp Akademileri Bülteni , S.206, Kasım 2003, s.6.
-----------------, “ABD’nin Dış Politikası, Güvenlik Stratejisi ve Büyük Orta Doğu
Projesi”, Stratejik Öngörü, C.1 S.2, Yaz 2004, s.4-19.
Shimeali, Timothy et. al., “Siber Savaşla Mücadele”, NATO Dergisi, S.49, kış
2001/2002, s.16 – 18.
Shults, Richard H. and Vogt, Andreas, “It’s War! Fighting Post – 11 September
Global Terrorism through a Doctrine of Preemption”, Terrorism and Political
Violence, C.15 S.1, İlkbahar 2003, s.1 – 30.
“Six Months On: A Balance – Sheet”, The Economist, C.362 S.8263, 9 – 15 Mart
2002, s.11 – 12.
140
Spencer, Jack, “The National Security Strategy: An Effective Blueprint for the War
on Terror”, www.foreignpolicy.com, 25.09.2002, s.1-2.
“SŞA Boyatsa Nazvat Organizatora Teraktov”, Utro, 25.09.2001.
Stahn, Carsten, “Security Council Resolutions 1368 (2001) and 1373 (2001):
What They Say and What They Do Not Say”, European Journal of İnternational
Law Discussion Forum, www.interrights.org, 15.05.2002.
-------------------, “İnternational Law Under Fire: Terrorist Acts as “Armed Attack” ;
The Right to Self – Defense, Article 51 (1/2) of the UN Charter and İnternational
Terrorism”, Fletcher Forum for World Affairs, C.27 S.2, 2003, s.35-51.
Szasz, Paul C., “The Security Council Starts Legistlating”, The American Journal
of İnternational Law, C.96 S.4, Ekim 2002, s.901 – 905.
“Şto İzvestno ob Ladene?”, (Laden Hakkında Bildiklerimiz), Strana, 17.09.2001.
Taş, Levent, “Irak İşgalinin Amacı 11 Eylül Gerçeklerini saklamak”, Aydınlık
Haftalık Haber – Yorum Dergisi, S. 840, 24 Ağustos 2003, s.42 – 43.
“The Battle Ahead”, The Economist, C.360 S.8240, 22 –28 Eylül 2001, s.11.
141
“The İnternational Community’s Legal Response to Terrorism”, İnternational and
Comparative Law Quarterly, C.38, 1989, s.593-596.
Tne Network of Terrorism, The United States and The İnternational Campaign to
End Global Terrorism, 11.10.2001.
“The New Enemy”, The Economist, C.360 S.8239, 15 – 21 Eylül 2001, s.15 – 16.
US Foreign Policy Agenta Terrorism, Threat Assessment, Countermeasures and
Policy, US Department of State Office of İnternational İnformation Programs,
2002.
Violence Doesn’t Work, in: The Progressive, 14.09.2001, www.progressive.org,
16.09.2001.
Vogelson, Jay M., “Multinationall Approaches to Eradicating İnternational
Terrorism”, The İnternational Lawyer, C.36 S.1, 2002, s.67-75.
Zakaria, Fareed, “The Coming Priority: Nation-Building Life”, Newsweek,
22.10.2001.
Wallerstein, İmmanuel, “Kartal Çakıldı”, Foreign Policy, Ocak – Şubat 2002, s.1826.
142
“Who Did İt?”, The Economist, C.360 S.8239, 15 – 21 Eylül 2001, s.18 – 19.
“Who is Osama bin Laden?”, www.news.bbc.co.uk, 2001.
Wilkinson, Paul, “Trends in İnternational Terrorism and the American Response”,
Terrorism and İnternational Order, ed. Lawrence Freedman et. al., Routledge,
The Royal İnstitute of İnternational Affairs, 1988, s.37-55.
BELGELER
Council Act of 27 September 1996 Drawing Up the Convention Relating to
Extradition between the Member States of the European Union, Official Journal
of the European Communities, C.313, 23.10.1996.
Declaration of the Heads of Sttate and Government Participating in the Meeting of
the North Atlantic Council held at
NATO Headguarters, Brussels, on 10-11
January 1994.
Draft Articles on Responsibility of States of İnternationally Wrongful Acts, UN
Doc. A/RES/56/83, 2002.
Fifty-fifth Session, Sixth Committee, Measures to Eliminate İnternational
Terrorism Report of the Working Group, Annex II, A/C.8/55/L.2, 19.09.2000.
143
Final Communique, Ministerial Meeting of the North Atlantic Council in İstanbul,
09.06.1994.
Human Rights and Terrorism, A/RES/49/185, 23 Aralık 1994, www.un.org,
29.09.2001.
İnternational Convention Against the Taking of Hosteges, adopted by the General
Assembly of the United Nations on 17 December 1979, www.untreaty.un.org,
29.09.2001.
Measures to Eliminate International Terrorism Report of the Working Group,
A/C.6/57/L.9, 16.10.2002.
Millitary and Paramillitary Activities in and Against Nicaragua (Nicaragua v.United
States of America), Judgment, I.C.J. Reports, 27.06.1986.
Proposal for a Council Framework Decision, Commission of the European
Communities, Brussels, www.europa.eu.int, 19.09.2001.
Proposal for a Council Framework Decision on Combating Terrorism,
www.europa.eu.int, 29.09.2001.
144
Proposal for a Council Framework Decision on the European Arrest Warrant and
the Surrender Procedures between the Member States,
www.europa.eu.int,
29.09.2001.
Report of the Ad Hoc Committe Established by General Assembly Resolution
51/210 of 17 December 1996 Fifth Session, A/56/37, 12-13 Şubat 2001.
Rome Declaration on Peace and Cooperation, Issued by the Heads of State and
Government Participating in the Meeting of the North Atlantic Council in Rome on
7-8th November 1991.
Statement by the North Atlantic Council, 12.09.2001.
Statement of the Secretary General on the Situation in Afghanistan, SG/SM/7958,
www.un.org, 08.10.2001.
The Declaration on Principles of İnternational Law Concerning Friendly Relations
and Cooperation Among States in Accordance With the Charter of the United
Nations; G.A. Resolution 2625, 24.10.1970, UN Doc. A/8028 (1970).
“The
National
Security
Strategy
of
www.whitehouse.gov, 20.02.2004.
145
The
United
States
of
America”,
“US National Strategy: Work With Others to Defuse Regional Conflicts”, US
Department of State Paper, 2002.
World Conference on Human Rights, Vienna, Austria, 14 – 15 Haziran 1993,
www.un.org, 29.09.2001.
İNTERNET ADRESLERİ
www.bygm.gov.tr
www.cnn.com
www.csis.org
www.e-akademi.org
www.elegans.com.tr
www.europa.eu.int
www.foreignpolicy.com
www.foreignpolicy.org.tr
www.globalpolicy.org
www.guardian.co.uk
www.hrw.org
www.igc.apc.org
www.interrights.org
www.nato.int
www.news.bbc.co.uk
www.progressive.org
146
www.st.and.ac.uk
www.stratfor.com
www.teror.gen.tr
www.terrorism.com
www.terrorism.net
www.strana.ru
www.unodc.org
www.un.org
www.untreaty.un.org
www.utro.ru
www.whitehouse.gov
GAZETELER
Akşam Gazetesi
Business Week
Cumhuriyet
Financial Times
Hürriyet
Milliyet
Newsweek
Resmi Gazete
Sabah
Strana
147
The Observer
The New York Times
The Washington Times
Utro
148
EKLER
149
Abdybaeva, Milana, Hukuki Bakımdan Terör ve 11 Eylül Saldırısı, Yüksek
Lisans Tezi, Danışman: Y.Doç.Dr. Funda Keskin, 152 s.
ÖZET
11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan saldırılar, terörizm tarihinde yeni bir
dönemin başlangıcı olmuştur. Bu çalışma, ABD’ye yapılan saldırıdan yola
çıkarak, devletlerin terörizme karşı kuvvet kullanması konusunu uluslararası
hukuk tarafından incelemektedir.
11 Eylül terör saldırısı, tehdit algılamalarının ilk sırasına terörizmi
yerleştirirken, bu olgunun da çok boyutlu analizini zorunlu kılmıştır. 20.yüzyılın
ikinci yarısında uluslararası nitelik kazanan ve 1960’lar sonrasında uluslararası
ilişkiler disiplininin inceleme konusu haline gelen terörizm ve uluslararası
terörizm kavramlarının kurumsal analizi, 11 Eylül terör saldırısını tüm
boyutlarıyla daha iyi algılayabilmemizi sağlayacaktır.
Terörizme karşı kuvvet kullanılmasını öngören yaklaşımın temelinde,
terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol açan devlet desteğinin BM
Antlaşması’nın 51.maddesinin bağlamında, “silahlı bir saldırı” olarak kabul
edilmesi yatmaktadır. Dolayısıyla, teröristlere karşı gerçekleştirilecek askeri bir
harekatın meşru olabilmesi için terörist eylemin ya da terörist saldırılara yol
açan devlet desteğinin silahlı saldırı boyutuna ulaşmış olması gereklidir.
11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen terörist saldırılara yönelik
hukuksal yanıtın önemli yönü, kapsam ve etkileri itibariyle büyük ölçekli şiddet
içeren terörist eylemlerin devamlılık arz eden modelinin bir “silahlı saldırı”
teşkil edebileceğinin ve dolayısıyla terörist saldırılara karşı BM Antlaşması’nın
51.maddesi çerçevesinde meşru müdafaa hakkının kullanılabileceğinin kabul
edilmiş olmasıdır.
Abdybaeva, Milana, Legal View of Terror and the Attacks of September
11th, Master’s Thesis, Advisor: As. Assoc. Prof. Funda Keskin, 152 p.
SUMMARY
The attacks that targeted the USA marked a new era in the history of
terrorism. In the light of the recent terrorist attack against the US sities, this
thesis tries to explain the legitimate use of force against terrorism by states.
September 11th terrorist attacks caused terrorism to be the primary
threat perception of the world and a multidimensional analysis of the concept
of terrorism became an obligation. The conceptional analysis of terrorism and
international terrorism, that gained an international dimension during the
second half of the 20th century and became a research subject in the discipline
of international relations, will give the opportunity to perceive every aspect of
the terrorist attacks of September 11th.
Paragraph in the context of article 51 of the UN Charter, admittance as an
armed attack of terrorist act or state support which cause terrorist attacks
takes place at the base of the view which accepts the use of force against
terrorism. For that reason, in order to be accepted legal of a military operation
against terrorists it is necessary that the terrorist act or the state support
which cause terrorist attacks must reach to the level of an armed attack.
The significant aspect of September,11 2001 lies the recognition of by
states that acts of terrorism carried out by independent private actors fit, albeit
somewhat uneasily, within the parameters of article 51.
EK 1
EL KAİDE ÖRGÜTÜNÜN MODELİ
ÜSAME BİN LADİN
DANIŞMA MECLİSİ
ASIL KOMİTELER
DİNİ POLİTİKA BELİRLEME
FİNANS
İSLAMLA BAĞDAŞTIRAN BİR
TAKIM FETVALAR VERİR.
MALİ KAYNAKLARINI
KONTROL EDER
ASKERİ KOMİTE
ELAMAN TOPLAMA,EĞİTİM,DESTEK
FAALİYETLERİ VE ASKERİ EYLEMLERİN
YÜRÜTÜLMESİNDEN SORUMLU KURUMDUR.
BÜTÜN DÜNYADAKİ HÜCRELER VE
İLİŞKİDE BULUNULAN ÖRGÜTLER
Serhat Erkmen, “11 Eylül 2001: Terörizmin Yeni Miladı”, Stratejik Analiz, C.2 S.18, Ekim 2001,s.10.
EK 2
SOMUT BİR ANALİZ: 11 EYLÜL OLAYI
DÜNYA TİCARET MERKEZİ
(İKİNCİL HEDEF)
PENTAGON (İKİNCİL HEDEF)
DOLAYLI YÖNELİM
EL KAİDE
TERÖR ÖRGÜTÜ
ASIL HEDEF
ABD
(BİRİNCİL HEDEF)
KALANLAR VE ZİHİNLER (ETKİ ALANI)
Ö.Rengin Gün, “11 Eylül Sonrasında Başat Tehdidin Yeni Adı: Uluslararası Terörizm Olgusu”, Stratejik Analiz,
C.2 S.24, Nisan 2002, s.118.
EK 3
11 EYLÜL SALDIRILARINA KURAMSAL BİR BAKIŞ
EYLEM
DÜNYA TİCARET MERKEZİ’NE (DTM) SALDIRI
EYLÜL 2001, NEW YORK, ABD
DÜZENLEYEN
EL KAİDE TERÖR ÖRGÜTÜ
EL KAİDE TERÖR ÖRGÜTÜ
İKİNCİ HEDEF
DÜNYA TİCARET MERKEZİ
ABD SAVUNMA BAKANLIĞI (PENTAGON)
ANLAM & SEMBOL
DTM,
EKONOMİK
HEGEMONYANIN,
EMPERYALİZMİN VE KAPİTALİZMİN SEMBOLÜ
OLARAK
ALGILANMIŞ
VE
BURANIN
VURULMASIYLA ABD’NİN DÜNYDAKİ EKONOMİK
HEGEMONYASINI
YOK
ETME
ANLAMI
YÜKLENMİŞTİR.
PENTAGON, DÜNYDAKİ ABD ASKERİ GÜCÜNÜN
VARLIĞININ MERKEZİ OLARAK
ALGILANMIŞ VE
SEMBOL OLAN PENTAGON’U VURARAK DÜNYADAKİ
ABD
ASKERİ
GÜCÜNÜ
VURMA
ANLAMI
YÜKLENMİŞTİR.
BİRİNCİ HEDEF
ABD
ABD
ZAMANLAMA
ÇALIŞMA SAATİNİN BAŞLANGICI SONRASINDAKİ 45
DAKİKALIK
DİLİM
PLANLANARAK
MÜMKÜN
OLDUĞUNCA ÇOK
KURBAN ÜZERİNDEN DAHA
ETKİLİ BİR MESAJ HEDEFLENMİŞ VE DİĞER
EYLEMLER BİRBİRİNE YAKIN SAATLERLE ETKİYİ
ARTIRMA AMAÇLANMIŞTIR
ÇALIŞMA SAATİNDE DTM SALDIRISINI TAKİP EDEN 30
DAKİKALIK
DİLİM
PLANLANARAK
MÜMKÜN
OLDUĞUNCA ÇOK KURBAN ÜZERİNDEN VE PEŞPEŞE
SALDIRI DÜŞÜNÜLEREK HEM ETKİYİ ARTTIRMA HEM DE
SİSTEMİN
TÜM
KİLİT
NOKTALARINA
YÖNELME
HEDEFLENMİŞTİR.
TERÖR ÇEŞİDİ
KARŞI-SİYASAL TERÖRİZM,ABD’YE YÖNELTİLMİŞ
NEFRET NEDENİYLE,
DİNİ
TERÖR,EL
KAİDE’NİN
İDEOLOJİSİ
VE
TERÖRİSTLERİN CANLI BOMBAYA DÖNÜŞMELERİ
NEDENİYLE,
SİVİL TERÖRİZM,GAYRİMENKUL VE MENKULLERE
YÖNELMESİ NEDENİYLE
KARŞI-SİYASAL
TERÖRİZM,ABD’YE
YÖNELTİLMİŞ
NEFRET NEDENİYLE,
DİNİ
TERÖR,EL
KAİDE’NİN
İDEOLOJİSİ
VE
TERÖRİSTLERİN
CANLI
BOMBAYA
DÖNÜŞMELERİ
NEDENİYLE,
SİVİL TERÖRİZM,GAYRİMENKUL VE MENKULLERE
YÖNELMESİ NEDENİYLE
MESAJ
SİSTEME VE DÜZENE OLAN GÜVENLİ SARSMAYA
YÖNELİK SİYASAL, DİNİ VE İDEOLOJİK MESAJ
VARDIR.
SİSTEME VE DÜZENE OLAN GÜVENLİ SARSMAYA
YÖNELİK SİYASAL, DİNİ VE İDEOLOJİK MESAJ VARDIR.
HEDEF DEVLET-ABD-GÜÇLÜ, TERÖRİST ZAYIF
OLDUĞUNDAN
TERÖRİST
GİZLİ
OLMAK
ZORUNDADIR. BU NEDENLERLE DE SİSTEMİN ZAYIF
OLDUĞU KIRILMA NOKTALARINI (DTM,PENTAGON)
HEDEF ALARAK BU NOKTALARA YÖNELMEYİ
TERCİH ETMEK ZORUNDADIRLAR.
HEDEF
DEVLET-ABD-GÜÇLÜ,
TERÖRİST
ZAYIF
OLDUĞUNDAN TERÖRİST GİZLİ OLMAK ZORUNDADIR. BU
NEDENLERLE DE SİSTEMİN ZAYIF OLDUĞU KIRILMA
NOKTALARINI (DTM,PENTAGON) HEDEF ALARAK BU
NOKTALARA
YÖNELMEYİ
TERCİH
ETMEK
ZORUNDADIRLAR.
NEDEN BU
SEÇİLDİ?
YOL
11
ABD SAVUNMA BAKANLIĞI’NA (PENTAGON) SALDIRI 11
EYLÜL 2001, WASHİNGTON, ABD
Ö.Rengin Gün,“11 Eylül Sonrasında Başat Tehdidin Yeni Adı:Uluslararası Terörizm Olgusu”,Stratejik Analiz,C.2 S.24,Nisan 2002, s.118-119.

Similar documents

Civil aviation training at universities

Civil aviation training at universities katılan eğitmenler, yalnız kendi çalışanlarımızı değil, aynı zamanda ulusal ve uluslararası diğer havayolları ile yabancı havayolu çalışanlarını da THY tesislerinde eğitmektedirler. Rekabetin gider...

More information