esnaf ve sanatkar raporu

Transcription

esnaf ve sanatkar raporu
TÜRKİYE ESNAF VE SANATKARLARI
KONFEDERASYONU
ESNAF VE SANATKAR
RAPORU
MEVCUT DURUM
SORUNLAR
ÖNERİLER
KASIM 2008
ANKARA
ESNAF VE SANATKAR RAPORU
ÖNSÖZ
Esnaf ve sanatkar kesiminin bağlı olduğu meslek kuruluşu olan Konfederasyonumuz, 5362
sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile kurulmuş, görev, yetki ve
sorumluluklarının sınırı yine bu Kanunla belirlenmiş, yöneticileri yargı gözetiminde yapılan
seçimlerle işbaşına gelen, yurt içinde ve dışında esnaf ve sanatkarları yasal olarak temsil etme
yetkisini haiz, ülkemizin en fazla üyeye ve en yaygın örgütlenme ağına sahip meslek
kuruluşudur. TESK’in görevi yalnızca esnaf ve sanatkarların sicilini tutmak değil, onların
sorunlarını çözmek ve işlerini geliştirmeleri ve büyümeleri yönünde destekleyici çalışmaları
yapmak, bu amaçla her platformda girişimlerde bulunmaktır.
Ülkemizde özellikle 2002 yılından bu yana devam edegelen süreç içerisinde ekonominin genel
durumu ile ilgili makro göstergelerde olumlu gelişmeler ortaya çıkmıştır. Büyüme oranı yıllar
itibarıyla yükselen oranda istikrarlı olarak artmış, enflasyon tek haneli rakamlara gerilemiş, kişi
başına milli gelir dört katına kadar yükselmiş, ihracat artışında rekorlar kırılmıştır. Ancak, tüm
bu gelişmelerin esnaf ve sanatkar kesimine yansıdığını söylemek ne yazık ki çok da gerçekçi
değildir. Esnaf ve sanatkarlar, ekonomideki iyiye gidişi yeterince hissetmemektedir. Eylül
2008’den bu yana yaşanan küresel krizin olumsuz yansımaları ise, zaten zor durumda olan
esnaf ve sanatkar kesiminde daha da ağır olmaktadır.
TESK’in Esnaf ve Sanatkar Siciline kayıtlı yaklaşık 2 milyon üyesi bulunmaktadır. Ancak
ülkemiz ekonomisinin kırılgan yapısı nedeniyle sık sık yaşanan ekonomik krizler en çok esnaf
ve sanatkar kesimini etkilemekte, bu kesim destek ve teşvik mekanizmaları ile
desteklenmediğinden potansiyelini yeterli düzeyde kullanamamaktadır.
Esnaf ve sanatkar kesimi, küreselleşmenin olumsuz etkilerini son birkaç yıldır yoğun şekilde
yaşamaktadır. Üretimi yeterince desteklemeyen mali ve finansal politikalar, esnaf ve sanatkar
kesiminin kendine has birtakım özellikleri nedeniyle teknolojik gelişmelere ayak
uyduramaması, vergi oranlarının, Bağ-Kur ve SSK primlerinin yüksekliği, hem kendisi hem de
yanında çalışanların primlerini ödemek zorunda olması, ağır çalışma ve emekli olma şartlarına
rağmen emekli maaşlarının düşük olması ve bu kesime yönelik teşvik ve destek politikalarının
yetersiz olması esnaf ve sanatkarlarımızın sürekli olarak kan kaybetmesine, esnaf ve sanatkar
teşkilatının örgüt yapısının zayıflamasına yol açmaktadır. Bunların üstüne esnafın karşı karşıya
olduğu haksız rekabet, piyasalardaki nakit sıkıntısı ve esnafın müşterisi olan işçi, memur, çiftçi
ve emeklinin alım gücünün düşüklüğü eklenince esnaf ve sanatkarlar için çok acil olarak
tedbirler alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Esnaf ve sanatkarlarımız ülkenin orta direği olma vasfını hızla kaybetmekte, alt gelir dilimine
kaymakta, bu büyük camia hızla yoksullaşmakta, kazancı evini geçindirmeye yetmemektedir.
Bu süreç, esnaf ve sanatkar kesiminin sayısal büyüklüğü dikkate alındığında ülkemiz için hem
ekonomik hem de toplumsal açıdan büyük bir tehlikedir.
Esnaf ve sanatkar kesiminin en üst düzeyde yasal temsilcisi olarak Konfederasyonumuz ve
teşkilatımızca yapıcı ve sorun çözmeye odaklı bir yaklaşım izlenmesi gerekliliğinin bilinciyle,
elinizde bulunan Esnaf ve Sanatkar Raporu hazırlanmıştır. Bu Rapor ile; özellikle politika
yapanlar ve kanun koyucular açısından esnaf ve sanatkarın içinde bulunduğu duruma ve ülke
için taşıdığı öneme dikkat çekilmesi ve ortak aklın kullanılarak esnaf ve sanatkar kesiminin
sorunlarını çözmek yönünde yapılan çalışmaların hız kazanmasına vesile olunması
amaçlanmaktadır.
2
60. Hükümetin Eylem Planında esnaf ve sanatkarlara yönelik birçok taahhüt bulunmaktadır.
Bunları yerine getirmek için Bakanlıkların yoğun bir çaba sarf ettiği görülmekte ve bu çaba
takdirle karşılanmaktadır. Yine de esnaf ve sanatkarlarımızın sorunlarının çözümünün
gerçekten de aciliyet taşıdığını vurgulamak zorundayım. Esnaf ve sanatkarlarımız yoğun
bakımdadır ve çok kısa sürede acil tedaviye ihtiyaç duymaktadır. KOSGEB tarafından Ağustos
2008’de ilki, Kasım 2008’de ikincisi uygulamaya konulan Cansuyu Kredi Faiz Desteği
Programı ilgi ve memnuniyetle karşılanmıştır. Esnaf ve sanatkarlar, artık daha geniş grupları
hedef alan, sektörel ve bölgesel destek paketleri beklemektedir. Verilen desteğin ekonomiye ve
toplumun geneline olumlu olarak dönüşü, düşünülenden çok daha kısa sürede olacaktır.
Eylül 2008 ayında başlayan küresel ekonomik kriz, ülkelerin yöneticilerini küreselleşme olgusu
üzerinde daha çok düşünmeye zorlayacaktır. Küreselleşme, karını maksimize etmeye odaklı bir
yaklaşım izlemektedir. Bu ve benzer krizlerin, geniş halk kitleleri üzerinde ortaya çıkaracağı
olumsuz etkilere karşı siyasi ve ekonomik aktörlerin farklı politikalar geliştirmesi zorunlu hale
gelmektedir. Küreselleşmenin olumsuz etkilerine karşı, Hükümet tarafından geliri daha adaletli
bölüştürmeye ve yoksulluğu azaltmaya yönelik politikalar geliştirilmelidir. Esnaf ve sanatkarlar
sayısal büyüklükleri ve toplumun orta direği olma özellikleri nedeniyle bu politikalar
oluşturulurken öncelikli gruplar içinde olmalıdır.
Esnaf ve Sanatkar Raporunda; esnaf ve sanatkar kesiminin genel olarak sahip olduğu özellikler
ve ekonomi içindeki yeri ve önemi hakkında özet bilgi sunulduktan sonra, esnaf ve sanatkar
kesiminin çeşitli konularda mevcut durumu ortaya konulmakta, akabinde genel, bölgesel ve
sektörel sorunlara değinilmekte, TESK tarafından Şubat 2008’de geniş bir katılımla düzenlenen
Ortak Akıl Platformu ve yine Şubat-Mart 2008 tarihlerinde gerçekleştirilen Esnaf ve Sanatkar
Beklenti Anketi sonuçları hakkında bilgi sunulmakta ve son olarak geliştirilen önerilere yer
verilmektedir.
Raporda yer alan bilgi, tespit ve öneriler; TESK Yönetim Kurulunun ve TESK Üst Kurullarının
düzenli olarak yaptığı toplantılarda dile getirilen hususlardan, ilgili Bakanlıklar ve diğer kamu
kurumları ile yapılan bir dizi toplantıda ortaya çıkan tespitlerden, son bir yılda ülke genelinde
esnaf ve sanatkar teşkilatına ve bizzat esnaf ve sanatkarlara yerinde yapılan ziyaretlerimde
edinilen bilgilerden derlenmiştir.
Esnaf ve Sanatkar Raporunun hazırlanmasına çok sayıda kişi ve kurum katkı sağlamıştır.
Toplantılarımıza katılım sağlayan, yazılı ve sözlü olarak görüşlerini ileten Bakanlıklarımızın ve
diğer kamu kurum ve kuruluşlarımızın ve sosyal ortaklarımızın temsilcilerine, değerli görüşleri
ile önümüzde yeni ufuklar açan akademisyenlerimize, TESK Üst Kurullarının üyelerine, illerde
yapılan toplantılara katılan esnaf ve sanatkar meslek kuruluşlarımızın yöneticileri olan
Federasyon, Birlik ve Odalarımızın başkanlarına, yönetim kurulu üyelerine ve personeline ve
elbette üyelerimiz olan sevgili esnaf ve sanatkarlarımıza içten teşekkürlerimi ve şükranlarımı
sunuyorum. Raporun ilgili bölümlerini yazan Konfederasyonumuzun teknik birimlerinin
çalışanlarına ve Raporu inceleyerek görüşlerini aktaran Konfederasyonumuz yöneticilerine
çabaları nedeniyle teşekkür ediyorum. Raporun içeriğinin belirlenmesi ve yazımı aşamasında
yönlendirici çalışmaları nedeniyle DPT Müşaviri Sayın Şevki Eminkahyagil’e ayrıca teşekkürü
bir borç biliyorum..
Raporumuzun, esnaf ve sanatkar kesimini kamuoyuna daha iyi anlatmak, yaşadıkları sorunlara
dikkat çekmek ve bu sorunların çözümü için yöntemler geliştirilmesinde kaynak olmak
amacına ulaşmasını ve kullanıcılarına yararlı olmasını diliyorum.
Bendevi PALANDÖKEN
TESK GENEL BAŞKANI
3
ÖNSÖZ
2
İÇİNDEKİLER
4
TABLOLAR DİZİNİ
6
KISALTMALAR
8
GİRİŞ
10
YÖNETİCİ ÖZETİ
14
1. Bölüm: Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Durum Analizi
20
1.1. Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Ekonomideki Yeri ve Önemi
20
1.2. Esnaf ve Sanatkar Tanımı
23
1.3. Mesleki Eğitim ve İstihdam
29
1.4. Esnaf ve Sanatkarlara Yönelik Devlet Destekleri, Sağlanan Teşvikler,
Uygulanan Politikalar
49
1.5. Kredi ve Finansman Uygulamaları
61
1.6. Vergi Uygulamaları
69
1.7. Sosyal Güvenlik
79
1.8. Mevzuattan Kaynaklanan Sorunlar
93
1.9. Çalışma Hayatına İlişkin Sorunlar
102
1.10. Sektörel Sorunlar
104
1.10.1 Ulaştırma Sektörü
105
1.10.2 Bakkal, Bayi ve Büfeci Meslek Dalları
105
1.10.3 Yiyecek İmalat ve Satışı Meslek Dalları
106
1.10.4 Ağaç İşleri ve İnşaat Sektörü
107
1.10.5 Berberlik, Kuaförlük ve Güzellik Uzmanlığı Meslek Dalları
108
1.10.6 Elektrik-Elektronik Meslek Dalları
109
1.10.7 Kahvecilik ve Kıraathanecilik Meslek Dalları
110
1.10.8 Ayakkabıcılık ve Dericilik Meslek Dalları
111
1.10.9 Terzilik ve Konfeksiyonculuk Meslek Dalları
112
1.10.10 Metal İşleri Sektörü
113
1.10.11 Et Ürünleri İşlemeciliği ve Satışı Meslek Dalları
114
1.10.12 Seyyar ve Sabit Sebzecilik ve Meyvecilik Meslek Dalları
115
1.10.13 Fırıncılık Meslek Dalı
115
1.11. Bölgesel Sorunlar
116
2. Bölüm: Avrupa Birliği Uyum Sürecinin Esnaf ve Sanatkar Kesimine Yansımaları 122
2.1. Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri
122
4
2.2. Esnaf ve Sanatkarlar ile İlgili AB Müktesebat Fasılları
124
3. Bölüm: Esnaf ve Sanatkar Politikalarında Eğilimler
145
4. Bölüm: Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapısında Değişim Gereği
150
4.1. Esnaf ve Sanatkarlığın Temeli: Ahilik Kültürü
150
4.2. Cumhuriyet Dönemi Gelişmeleri
150
4.3. Avrupa Birliği Üye Ülkelerinde Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapıları
5. Bölüm: Esnaf ve Sanatkarların Sorunları ve Çözüm Önerileri
154
5.1. Mesleki Eğitimde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri
154
5.2. İstihdamda Yaşanan Temel Sorunlar ve Çözüm Önerileri
157
5.3. Devlet Destekleri, Teşvikler ve Kredi ve Finansman Uygulamalarında
Karşılaşılan Sorunlar ve Öneriler
158
5.4. Vergi Uygulamaları ile İlgili Sorunlar ve Öneriler
160
5.5. Sosyal Güvenlik Sistemine İlişkin Sorunlar ve Öneriler
161
5.6. Mevzuat Düzenlemelerinden Kaynaklanan Sorunlar ve Öneriler
163
6. Bölüm: Model Önerileri
165
6.1. İşe Başlama Bildirimi ve Tek Durak Uygulaması
165
6.2. Kümelenme Teşvikleri
165
6.3. Esnaf ve Sanatkarın Rekabet Gücü
166
6.4. Bankacılık Sisteminin Tamamının Esnaf ve Sanatkarın Kredi Taleplerinde
Kullanılabilmesi
167
6.5. Esnaf ve Sanatkarın ve Çalışanlarının Sosyal Güvenlik Primlerinde Devlet
Desteği
167
6.6 Yaşam Boyu Öğrenmede Fransa Örneği ve Türkiye’ye Uyarlanması
167
6.7 Mesleki Eğitim ve Teknoloji Merkezlerinin Yeniden Yapılandırılması
168
6.8 Mesleki Eğitim ve Çıraklık Eğitimini Geliştirme Yönünde İşbirliği
169
7. Bölüm: Esnaf ve Sanatkar Beklenti Anketi Sonuçları
170
8. Bölüm: Genel Değerlendirme
187
Kaynakça
191
5
TABLOLAR VE GRAFİKLER DİZİNİ
Tablo - 1
Esnaf ve Sanatkar Sayısı
Tablo - 2
İşletmelerin Sektörel Dağılımı
Tablo - 3
İmalat Sanayindeki İşletmelerin Ölçeklerine Göre Dağılımı
Tablo - 4
İmalat Sanayinde Faaliyet Gösteren İşletmelere İlişkin Veriler (2001)
Tablo - 5
Bazı Ülkelerde Eğitim Kademelerine Göre Çağ Nüfusu (1992, 2002, 2012)
Tablo - 6
Bazı Ülkelerde Ortaöğretimdeki Öğrencilerin Eğitim Türlerine Göre Dağılımı (2002)
Tablo - 7
Bazı Ülkelerde Eğitim Kademelerine Göre Öğrenci Başına Yapılan Harcamalar (2001)
Tablo - 8
Eğitime Yapılan Kamu Harcamaları
Tablo - 9
Türkiye Genelinde Mesleki Eğitim Merkezlerinin Son Beş Yıla İlişkin Sayısal Verileri
Tablo - 10 Mülkiyeti TESK ve Alt Teşkilatına Ait METEM’ler ve Mesleki Eğitim Verilen
Branşlar
Tablo - 11 Avrupa Ülkelerinin Çalışma Hayatına Ait Veriler
Tablo - 12 Yaş Gruplarının Toplam Nüfusa Oranları
Tablo - 13 İşgücü durumu (Temmuz 2008)
Tablo - 14 Çalışan Sayısına Göre İşyeri Büyüklükleri
Tablo - 15 Yıllar İtibariyle Açılan ve Kapanan Esnaf-Sanatkar Sayıları
Tablo - 16 2006 Yılında İşgücünün Eğitim Düzeyi
Tablo - 17 KOBİ Teşvik Fonu Kredisinden Esnaf ve Sanatkarların Kullanım Durumu
Tablo – 18 Dış Ticaret Müsteşarlığı Destekleri
Tablo - 19 1 Ocak - 19 Haziran 2007 Dönemine Ait KOSGEB Destekleri Dağılımı
Tablo - 20 KOSGEB Banka Kredi Desteği Bilgileri
Tablo - 21 T. Halk Bankası KOBİ Kredileri
Tablo - 22 T. Halk Bankası (Kooperatif Kefaletli) Kredileri 2007 Yılı Gelişimi
Tablo - 23 Kooperatif Kredilerine Uygulanan Faiz Oranları
Tablo - 24 Kooperatif Kredilerine Ait Gelir Kayıpları için Hazinece Yapılan Ödemelerinin
Gelişimi
Tablo - 25 KGF A.Ş. Kredi Desteği Bilgileri
Tablo - 26 İşletmelerin Hukuki Şekline Göre Verilen Kefaletlerin Dağılımı
Tablo - 27 2007 Yılı İtibariyle Mükellef Başına Düşen Aylık Gelir Vergisi
Tablo - 28 Götürü Usul ve Basit Usul Karşılaştırması
Tablo - 29 Gelir Üzerinden Alınan Vergilerdeki Artış Oranı
Tablo - 30 Bazı Ülkelerde Esnaf ve Sanatkarların Ödediği Vergi ve Harç Sayıları
Tablo - 31 OECD, AB ve Türkiye’de Vergi ve Benzerlerinin Payları
Tablo- 32 Sosyal Güvenlik Kapsamındaki Kişi Sayısı
Tablo - 33 Bağımsız Çalışan Sigortalı Sayıları Toplamı
Tablo - 34 5510 Sayılı Kanuna Göre Yıllar İtibariyle Emeklilik Yaşları
6
Tablo – 35 Türkiye’de Doğuşta Hayatta Kalma Beklentisi (1970-2025)
Tablo - 36 Bağımsız Çalışan Sigortalıların Göre Aylık Miktarları
Tablo- 37 Hizmet Akdi ile Çalışan Sigortalıların Emekli Aylığı Seviyeleri
Tablo - 38 Kamu Çalışanı (Memur) Emeklilerin Aylık seviyeleri
Tablo - 39 Sosyal Güvenlik Destek Primine Tabi Çalışan Sigortalılara İlişkin Bilgiler
Tablo - 40 Sağlık Karnesi Sayısı-2007/Aralık (Sigortalı ve Yakınları)
Tablo - 41 Sosyal Güvenlik Kurumlarının Toplam Sağlık Harcamaları
Tablo - 42 Sosyal Sigorta Kuruluşlarına Bütçeden Yapılan Transfer Tutarları
Tablo - 43 Marmara Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Tablo - 44 Ege Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Tablo - 45 İç Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Tablo – 46 Akdeniz Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Tablo - 47 Karadeniz Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Tablo – 48 Güneydoğu Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Tablo - 49 Doğu Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Tablo - 50 Esnaf ve sanatkarlar ile Meslek Kuruluşlarının SWOT Analizi Tablosu
Tablo - 51 Stratejik Amaçlar Çalışması Sonucu
GRAFİKLER
Grafik - 1 Yıllara göre biten KSS projeleri
Grafik - 2 Kredi Başvurusu ve Sonuçlandırılması İçin Takip Edilen İşleyiş Şeması
Grafik - 3 Kooperatif Kredilerinden Yararlanan Esnaf ve Sanatkarların Durumu
Grafik - 4 Basit Usulde Ödenen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisi İçindeki Payı
Grafik - 5 Basit Usulde Beyan Edilen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisindeki Payı
Grafik - 6 Götürü Usulde Ödenen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisindeki Payı
Grafik - 7 Dolaylı Vergilerin Toplam Vergi Gelirlerindeki Payı
7
KISALTMALAR
AB
Avrupa Birliği
AKÇT
Avrupa Kömür ve Çelik Anlaşması
AYF
Avrupa Yatırım Fonu
BRHÇ
Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin
BYKP
Beş Yıllık Kalkınma Planı
ÇP
Çerçeve Program
DPT
Devlet Planlama Teşkilatı
ESKKK
Esnaf ve Sanatkar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri
ESOB
Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği
EUROCHAMBERS
Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği
GSMH
Gayri Safi Milli Hasıla
GSYİH
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
ILO
Uluslar arası Çalışma Örgütü
IMF
Uluslar arası Para Fonu
IPA
Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı
İDDG
İşyeri Denetleme ve Danışmanlık Grubu
İPBDK
İşgücü Piyasası Bilgi Danışma Kurulu
İŞKUR
Türkiye İş Kurumu
İÜEM
İşletmelerüstü Eğitim Merkezi
KADİM
Kayıtdışı İstihdamla Mücadele Projesi
KGF
Kredi Garanti Fonu
KKDF
Kaynak Kullanım Destekleme Fonu
KOBİ
Küçük ve Orta Ölçekli İşletme
KOSGEB
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı
KÖY
Kalkınmada Öncelikli Yöreler
KSS
Küçük Sanayi Sitesi
MEB
Milli Eğitim Bakanlığı
MEDAK
Meslek Danışma Komisyonu
MEDB
Meslek Eğitimi Danışmanlığı Birimi
MEKSA
Mesleki Eğitim ve Küçük Sanayi Destekleme Vakfı
MEM
Mesleki Eğitim Merkezi
METEM
Mesleki Eğitim ve Teknoloji Merkezleri
8
MYK
Mesleki Yeterlilik Kurumu
MYO
Meslek Yüksek Okulu
NACE
Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflaması
OECD
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü
ORTKA
Ortak Kullanım Atölyeleri
ORTLAB
Ortak Kullanım Laboratuarları
OSB
Organize Sanayi Bölgeleri
SGK
Sosyal Güvenlik Kurumu
SWOT
Güçlü Yanlar, Zayıf Yanlar, Fırsatlar, Tehditler
TESK
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu
TOBB
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği,
TOSYÖV
Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek
Mensupları ve Yöneticiler Vakfı
TSE
Türk Standartları Enstitüsü
TÜRKAK
Türk Akreditasyon Kurumu
TÜBİTAK
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
TÜİK
Türkiye İstatistik Kurumu
TÜSSİDE
Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü
UEAPME
Avrupa Sanatkarlar ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Birliği
YÖK
Yüksek Öğretim Kurulu
9
GİRİŞ
Ülkemiz ekonomisi, geçmişte önemli sayılabilecek krizler yaşamış, bu krizlerden genellikle
kısa vadeli ve günü kurtaran politikalar ile çıkılmaya çalışılmış, bu durum yapısal sorunların
derinleşmesine, ekonomimizin temel sorunlarının çözümlerinin ertelenerek günümüze kadar
gelmesine neden olmuştur. 2001 yılında yaşanan ülke tarihinin en önemli krizi; ağır ekonomik
ve toplumsal sorunlara yol açmış ve esnaf-sanatkar ve küçük işletmeler bu krizden en fazla
etkilenen kesim olmuş, kapanan işyeri sayısı Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamlarına
ulaşmıştır.
3 Kasım 2002 ve 22 Temmuz 2007 tarihlerinde yapılan genel seçimler sonucunda, tek partili
bir hükümetin iş başına gelmesi, siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması için uygun bir ortam
yaratmıştır. Sağlanan bu siyasi istikrar ortamının ve ekonomik programın uygulanan sıkı para
ve maliye politikalarının etkisiyle, 2002 yılından bu yana makro ekonomik göstergelerde
önemli iyileşme ve gelişmeler elde edilmiştir. Göstergelerde ifadesini bulan bu iyileşmelerin,
2001 krizinin etkilerini halen üzerinden tam olarak atamayan esnaf ve sanatkar kesimine tam
olarak yansıdığını söylemek pek gerçekçi değildir. Piyasalarda gözlenen talep daralması, haksız
rekabet yaratan uygulamalar, karşı karşıya kalınan finansman zorlukları esnaf ve sanatkar
kesimini ve küçük işletmeleri zorlamaya devam etmektedir. Bu olumsuz tablonun üzerine Eylül
2008’de ülkemizde de ilk etkileri görülmeye başlanan global kriz ve dalgalanmaların
eklenmesi, zaten sıkıntılı bir süreçte bulunan esnaf ve sanatkarlarımızın beklentilerini daha da
olumsuz hale getirmiştir. Nitekim zaten daralmış olan iş hacmi küresel krizin etkisiyle daha da
daralmış ve bankalar kredi teminini zorlaştıran kriterler getirmiştir.
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin varlığı, yaygınlığı ve ekonomi içindeki payları, ekonominin
sağlıklı işleyişi ile doğru orantılıdır. Bu işletmeler gelişmiş ya da az gelişmiş olsun, tüm
ekonomiler için büyük önem taşımaktadır. Avrupa Birliğinde ekonomik büyümenin ve
istihdam artışının sağlanmasında en önemli unsurlardan birinin küçük ve orta ölçekli işletmeler
olduğu kabul edilmiş ve bu işletmeleri destekleyecek çeşitli mekanizmalar uygulamaya
konulmuştur. Haziran 2000’de, Avrupa Komisyonu, küçük işletmeleri teşvik etmek ve çeşitli
alanlarda desteklemek amacıyla ‘Avrupa Birliği Küçük İşletmeler Sözleşmesi’ni onaylamıştır.
Sözleşme, Avrupa ekonomisinin gelişmesinde kritik rol oynayan bu işletmelerin önemini
vurgulamayı ve bu işletmelerin gelişmesi ve başarısına yönelik gerekli faktörlerin dikkate
alınmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
Ülkemiz ekonomik ve toplumsal yapısında esnaf ve sanatkarlar ve küçük işletmeler, göz ardı
edilemeyecek ölçüde önem taşımaktadır. Bu önem, esnaf ve sanatkar işletmelerinin;
•
Daha az yatırımla üretim yapabilmeleri ve ürün çeşitliliği sağlamaları,
•
Emek-yoğun çalışarak ve ülke çapında istihdam yaratarak işsizliği azaltmaya katkıda
bulunmaları, istihdamı daha düşük maliyetle sağlamaları,
•
Talep değişikliklerine daha kısa sürede uyum sağlama becerisine sahip olmaları,
•
Ekonomik dalgalanma ve krizlerden korumasız olarak etkilenmekle beraber, bu şartlara
genellikle büyük işletmelerden daha kolay ve çabuk uyum sağlayabilmeleri,
•
Bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarını azaltmaya katkıda bulunmaları,
•
Yan sanayi olarak büyük ölçekli firma ve yatırımları desteklemeleri ve tamamlamaları,
•
Nitelikli işgücünün yetiştirilmesine katkıda bulunmaları,
10
•
Gelirin dengeli dağılımına katkı sağlamaları ve orta sınıf olarak toplumsal hayatta
denge faktörü olmaları,
•
Toplumsal ve sosyal hayatta denge unsuru ve istikrara katkıları ile demokrasinin
vazgeçilmez unsuru olmaları,
gibi özelliklerinden kaynaklanmaktadır.
Öte yandan esnaf ve sanatkar işletmelerinin ortak bir takım özellikleri aynı zamanda
yaşadıkları sorunların da kaynağını teşkil etmektedir. Bu özellikleri genel olarak;
•
Aile işletmesi olma,
•
Geleneksel yönetim biçimi,
•
Ayni, nakdi ve beşeri sermaye yetersizliği,
•
AR-GE eksikliği,
•
Finansal planlama yetersizliği, finansal kurumlardan yeterli desteği görememe,
•
İşyeri veya çalışma alanının küçüklüğü,
•
Danışman, uzman, nitelikli eleman istihdam edememe,
•
Modern pazarlama yöntemlerini kullanamama,
•
Rekabet gücünün zayıf olması, verimlilik düşüklüğü ve asgari standartları
sağlayamama,
•
Mevzuat ve bürokratik işlemlerde zorlanma,
şeklinde sıralamak mümkündür.
Ülke ekonomisinde ve özellikle toplumsal yapısında çok önemli bir yer tutan esnaf ve sanatkar
işletmelerine yönelik olarak, sistemli ve kurumsallaşmış bir destek politikası olduğu
söylenemez. Değişik kamu kurumlarınca yürütülen bir takım destek ve teşvik politikaları var
olmakla birlikte, esnaf ve sanatkar işletmelerinin bunlardan yararlanma oranı düşüktür. Çünkü
sağlanan teşvikler ve destekler için getirilen koşullar çoğu kez, esnaf-sanatkar işletmelerinin
yararlanamayacağı ölçüde ağırdır. Bürokratik işlemler çok fazladır ve uygulamalarda işbirliği
ve koordinasyon eksiktir.
KOSGEB tarafından Ağustos 2008 ayında başlatılan Cansuyu Kredi Faiz Destek Programının
bu alanda bir ilk olduğu ve yalnız esnaf ve sanatkarların katılabileceği bir program olması
yönüyle de dikkate değer olduğunu vurgulamak gerekir. Programa ayrılan kaynağın tamamı 1
ay gibi kısa bir sürede kullanılmıştır. Bu yoğun ilgi, esnaf ve sanatkarlara yönelik desteklerde
dikkate alınması gereken bir husus olarak değerlendirilmektedir. Esnaf ve sanatkarların
doğrudan yararlanabileceği ya da bu kesime kota ayrılan programlar bu kesim için çok daha
kolay ulaşılabilir olması nedeniyle ilgi görecektir. Aynı zamanda desteğin verilme hedefine de
ulaşılmış olacaktır.
Sayıları 2 milyona yaklaşan esnaf ve sanatkar kesimi, ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulmuş,
kolay ulaşılabilir, küçüğü de gözeten destek mekanizmalarına ihtiyaç duymaktadır. Bu
noktadan hareketle bu işletmelerin temel sorunları aşağıdaki gibi sıralanabilir.
•
Esnaf ve sanatkar işletmeleri, öncelikle finans kaynaklarına kolay ulaşamama
yaşamakta, finansman araçlarından yeterli ölçüde yararlanamamaktadır.
sorunu
Bu sorun doğrudan doğruya, esnaf ve sanatkarın gelişmiş teknoloji kullanarak üretim
yapabilme kapasitelerini olumsuz etkilemekte, yeterli finans desteği bulamayan esnafsanatkar işletmeleri teknolojik alt yapılarını yenileyememektedirler. Bu nedenle, standart
ve kaliteli üretim yapmaları ve rekabet gücü kazanmaları güçleşmekte, bu da ihracat
11
yapabilmelerini engellemektedir. Dolayısıyla finansman sorunlarının çözümü bu işletmeler
açısından birinci derecede öncelik arz eden konuların başında gelmektedir.
•
Pazarlama, yönetim, tanıtım bilgileri genellikle eksiktir ve bu bilgilerin eksikliği
işletmelerin büyümesine ve rekabet gücü kazanmasına engel olmaktadır. Esnaf ve
sanatkara yönelik danışmanlık hizmetlerinin yoğunluğunun ve çeşitliliğinin artırılması
önemini korumaktadır.
•
Esnaf ve sanatkar işletmelerinin sayısal olarak çok ve dağınık olmaları ve çok sayıda
mesleği bünyelerinde barındırmaları bunlara kolayca ulaşmayı engellemekte, ilgili
otoriteler kolaya kaçarak Devlet yardım, destek ve teşviklerine istihdam ve sermaye gibi alt
sınırlar getirmekte ve bu işletmelerin desteklerden yararlanmalarına engel olmaktadırlar.
Devlet desteklerinin bir kısmının doğrudan esnaf sanatkar ve küçük işletmeleri hedef alarak
oluşturulması, bu hususun genel teşvik uygulamaları içinde kaybolmamasının sağlanması
gerekmektedir. Teşvik ve destek politikalarının daha çok sanayi işletmelerine yönelik
yapısının, hizmet üreten işletmeleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi yararlı olacaktır.
•
Esnaf ve sanatkar işletmelerinin önemli bir sorunu nitelikli işgücü temininde yaşadıkları
sıkıntılardır. Aslında bir yandan giderek büyüyen işsizlik sorunundan bahsedilirken, diğer
yandan işletmelerin nitelikli işgücü bulmada sorun yaşaması bir çelişki gibi görünse de,
gerçek böyledir. Bunun nedeni, iş hayatı ile mesleki eğitim politikasını oluşturanlar ve
yürütenler arasındaki koordinasyon eksikliğidir.
•
Esnaf ve sanatkar işletmeleri ağır bürokratik işlemlerden mağdurdur ve vergi ve sosyal
güvenlik ödemelerinden dolayı zorlanmaktadır. Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede başarılı
olunabilmesi için; bu işletmelerin ekonomik güçleri ile orantılı vergi ve benzeri ödemelere
muhatap olmaları esastır. Buna yönelik ince ayar politika uygulamaları başarı şansını
arttıracaktır.
Mikro ve küçük ölçekli işletmeler yönünden gerek sektörler ve gerek bölgeler bazında yaşanan
çok farklı sorunların giderilmesi için uygun ve farklı politikalar uygulamak gerekmektedir.
Genel olarak esnaf ve sanatkar işletmelerinin ortak sorunlarını bu şekilde özetlemek
mümkündür. Esnaf ve sanatkar kesimi ve bağlı oldukları meslek kuruluşları, bu sorunları
zaman içinde azaltacak destek ve teşvik politikalarının belirlenmesi ve yasal düzenlemelerin
uygulamaya konulmasının beklentisi içindedir.
Özellikle ülkemizde de etkileri hissedilen ve dünyadaki gelişmelerin ülkemizi de etkileyeceği
aşikar olan küresel krizin yaratacağı olumsuzlukları gidermeye yönelik olarak ilave tedbirler
alınması ihtiyacı doğmuştur. Bu tedbirler planlanırken küçük ölçekli işletmeler göz ardı
edilmemeli, tam tersine krizin sosyal ve toplumsal anlamda yaratacağı etkileri hafifletmek
üzere esnaf ve sanatkar işletmelerine önem ve öncelik verilmelidir.
Esnaf ve sanatkar işletmelerine verilecek desteklerin; çok daha fazla katma değerle ekonomiye
ve topluma döneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kısaca örneklemek gerekirse; bu
işletmelerde çalışan birer kişinin ücretinin vergi dışı bırakılması, işsizlik sorununun çözümüne
önemli ölçüde katkı sağlayacaktır. İşsizliğin yakın gelecekte daha da önemli sorunlara yol
açacağı ortadadır. Böyle bir destek, özellikle küresel kriz yüzünden işsiz kalanlar için önemli
bir çıkış noktası olabilecektir.
Nitekim, Avrupa Birliğinde işsizliğin önlenmesinde en önemli aracın küçük işletmelerin ve
girişimciliğin desteklenmesi olduğu kabul edilmektedir. Bu işletmeler emek-yoğun çalıştığı
için büyük işletmelere göre daha fazla istihdam yaratma kapasitesine sahiptir. Her yıl iş
hayatına 1 milyondan fazla kişi katılmaktadır. Bu kadar kişiye Devletin imkanları ile iş alanı
yaratılabilmesi mümkün değildir. Öyle ise bu destek acilen hayata geçirildiği takdirde istihdam
açısından yararlı olacaktır.
12
Esnaf ve sanatkar işletmelerinin vergi ve sosyal güvenlik ile ilgili sorunları, bu iki alanın hassas
dengelere dayanması nedeniyle göz ardı edilmektedir. Oysa girişimciliğin teşviki ve küçük
işletmelerin desteklenmesinde AB ve gelişmiş ülkelerde en çok kullanılan araçlar vergi ve
sosyal güvenlikle ilgili olanlardır. Türkiye’de vergi yasalarında esnaf tanımı dahi
bulunmamakta, bu kesim sadece ödediği gelir vergisi kriterine bakılarak değerlendirilmekte,
sürekli az vergi ödediği ya da vergi kaçırdığı ileri sürülerek neredeyse zanlı durumuna
getirilmektedir.
Oysa, gelişmiş ülkelerde çeşitli vergi kalemlerinde indirim, KDV indirimi, yatırım indirimi,
mesleki vergi muaflığı gibi teşvikler oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Benzer
politikaların ülke koşullarına uyarlanarak ülkemizde de uygulamaya konulması, esnaf ve
sanatkar işletmelerinin kendilerini geliştirmek için daha çok kaynak ayırmalarına ve ekonomiye
sağlayacakları katkıyı arttırmalarına imkan sağlayacaktır.
Ülke ekonomisinin orta direği olan esnaf ve sanatkarların talebi; öncelikle kendilerine
yaşayabilecek, sonra gelişerek büyüyebilecek bir ekonomik ortam sunulması, böylece
ekonominin gelişimine katkılarının giderek arttığı bir sürecin oluşturulmasıdır.
Bu Raporda; esnaf ve sanatkar kesiminin temel sorunları, mevcut durum analizi ekseninde
ortaya konulmakta, bu kesimin rekabet gücünü arttıracak ve Avrupa Birliğine tam üyelik
sürecinden olumlu anlamda etkilenmelerini sağlayacak çözüm, sistem ve model önerileri
geliştirilmektedir. Bununla da, politika yapıcı ve uygulayıcılarının, Türk ekonomisinin
geleceğine yönelik stratejik amaçları ve eylemleri belirlerken bu kesimin taşıdığı önemin
farkında olmalarına destek verilmesi amaçlanmaktadır.
13
YÖNETİCİ ÖZETİ
Mevcut Durum
Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Ekonomi İçindeki Yeri ve Önemi
1. Esnaf, sanatkar ve küçük işletmeler, sosyal dengelerin ve sistemin güvencesi olarak,
demokrasinin, serbest piyasa ekonomisinin ve hür teşebbüsün temel unsurlarıdır. Türkiye’de
esnaf-sanatkar ve küçük işletmeler ekonomik hayatın vazgeçilmez dinamiğini
oluşturmaktadırlar. Esnaf ve sanatkara yönelik istatistiki veri sıkıntısı ve bilgi eksikliği bu
kesimin öneminin gereğince ortaya konulabilmesine engel teşkil etmektedir.
Esnaf ve sanatkar sayısının son birkaç yılda inişli çıkışlı bir seyir izlediği ve bazı esnaf ve
sanatkarlık meslek gruplarındaki esnaf ve sanatkar sayısının çeşitli nedenlerle giderek azalma
eğilimi içinde olduğu görülmektedir. Bunun temel nedenlerinin başında, esnaf ve sanatkara
sağlanan devlet desteklerinin zamanında ve yeterince verilememesi, ekonominin kriz
dönemlerinde bu kesimin iç ve dış şoklara doğrudan maruz kalmaları gelmektedir.
Global krizin ülkemize olumsuz yansımalarını en aza indirecek tedbirlerin alınması önemini
daha fazla hissettirmektedir.
Ekim 2008 itibariyle, e-esnaf veri tabanına kayıtlı yaklaşık 1.900.000 esnaf ve sanatkar
bulunmakta ve bunlar 491 meslek kolunda ekonomik hayata katkı vermektedirler. Ancak, bu
kesimin GSMH içindeki payı ile ilgili olarak sağlıklı bir veri bulunmamaktadır.
Esnaf ve Sanatkar Tanımı
2. Esnaf ve sanatkarın tanımı, günümüz koşulları ve çağdaş yaşamın gerekleri dikkate alınarak
yeniden yapılmalıdır. Mevcut mevzuatımızdaki tanımlar genelde 1930’lu yılların tanımları esas
alınarak yapılmış olup, yeterli değildir. Tanım açısından ülke gerçeklerinin dikkate alınarak ve
AB ülkelerindeki en iyi örnekler incelenerek kendi sosyo- kültürel yapımıza uygun esnaf ve
sanatkar tanımının benimsenmesi yararlı olacaktır.
3. Esnaf ve sanatkar tanımı, tüm faaliyetleri kapsayıcı olmalı, girişimciliği özendirmeli,
ekonomik anlamda gelişimi sınırlamamalı ve istihdamı artırmalı, büyümeyi desteklemeli,
çağdaş tekniklerin kullanımını özendirmelidir. Esnaf ve sanatkarın durağan yapısından
kurtulması ve gelişime açık olması, bu anlayış ve felsefe çerçevesinde yapılacak bir tanım ile
sağlanabilecektir.
Mesleki Eğitim ve İstihdam
4. Resmi verilere göre ülkemizde istihdamın % 62’si 10 ve altı işçi çalıştıran mikro
işletmelerde gerçekleşmektedir. Bu işletmelerin büyük bir bölümü ise esnaf-sanatkar
işletmeleridir. İşsizliğin çok önemli bir sorun haline geldiği ülkemizde, istihdam yaratma
açısından girişimciliğin ve esnaf-sanatkar işletmelerinin teşvik edilmesinin ne kadar önemli
olduğu ortadadır.
5. Esnaf-sanatkarlar küçük sermayelerle ve kendi emekleri ile çalışan bir kesim olarak, hem
işveren hem de işçiye yakın bulunmaktadır. Esnaf-sanatkarların da yoğun şekilde iş açıp
kapattıkları dikkate alındığında, işsiz oldukları dönemde bir sosyal koruma mekanizması içinde
yer almaları ciddi bir ihtiyaçtır. Bu çerçevede, esnaf-sanatkarların da dahil olduğu bağımsız
çalışanlar için bir işsizlik sigortası fonu kurulmalıdır. Kriz dönemlerinde bu tip sosyal koruma
mekanizmalarına daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.
6. Türk eğitim sistemi, hayat boyu öğrenme prensibi içinde, mesleki eğitime gereken önemin
verilmesi yönünde uygulamalara destek vermelidir. OECD ülkelerinin ortalama olarak
14
ortaöğretim öğrencilerinin yarısı genel eğitime, diğer yarısı ise mesleki eğitime devam
etmektedir. Ülkemiz eğitim sisteminde mesleki eğitimin payının bu seviyelere çıkarılması ve
eğitim kalitesinin yükseltilmesi gereği açıktır.
7. Ülkemizde mesleki eğitim istihdam ilişkisi yeterli ölçüde kurulamamıştır. Daha çok
üniversite-sanayi işbirliği istenilen ve beklenilen ölçülerde sağlanamıyor olarak bilinen gerçek,
tüm sektörler için doğrudur. Ülke genelinde ve bölgesel düzeyde işgücü ihtiyaç planlaması
yapılarak eğitim kurumları, özellikle mesleki eğitim kurumları buna göre yönlendirilmelidir.
8. TESK, TOBB ve benzeri meslek kuruluşları konuları itibariyle alakalı oldukları alanlarda
örgün ve yaygın her türlü mesleki eğitime desteklerini artırmalıdırlar. TESK ve alt teşkilat
birimleri başta çıraklık eğitimi olmak üzere mesleki eğitimin teorik ve pratik her alanında rol
almalıdır.
9. İşletmelerde verilemeyen pratik meslek eğitimlerini tamamlamak üzere kurulan
işletmelerüstü eğitim modeli geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Diğer bir çok ülkede olduğu
gibi bu merkezlere Devlet destek vermelidir. Bu kapsamda, ağırlıklı olarak esnaf ve sanatkarlar
meslek kuruluşları tarafından kurulan ve işletmelerde verilen beceri eğitiminin eksikliklerinin
tamamlandığı işletmelerüstü eğitim merkezleri, başta MEB olmak üzere diğer ilgili kurum ve
kuruluşların da (TOBB, işçi ve işveren sendikaları, OSB ve KSS yönetimleri, yerel yönetimler
gibi) içinde yer alacağı bir model çerçevesinde etkin hale getirilmelidir.
10. Esnaf-sanatkarların rekabet edebilirliklerini arttırmaya yönelik ve iş ve mesleklerini
geliştirmelerini sağlayacak eğitim ve danışmanlık hizmetleri son derece sınırlı düzeydedir.
Esnaf-sanatkarlara belirtilen hizmetleri sunan başta esnaf-sanatkar meslek kuruluşları, MEB ve
KOSGEB olmak üzere tüm kurum ve kuruluşların kapasiteleri arttırılmalıdır. Bu alanda etkin
ve verimli hizmet sunmayı sağlayacak yeni modeller geliştirilmelidir.
Esnaf ve Sanatkara Yönelik Devlet Destekleri, Sağlanan Teşvikler, Uygulanan Politikalar
11. Ülkemizde öncelikle uzun perspektifli bir sanayi stratejisi ve bu strateji ile uyumlu esnafsanatkar stratejisi belirlenmeli ve teşvikler bu stratejilere uygun olarak verilmelidir. Teşvik
uygulamalarında genel teşvikler yanında, ölçeğe, sektöre ve bölgesel-yerel özelliklere dayalı
teşvikler de yer almalıdır. Bir çok ülkede esnaf-sanatkar ve mikro işletmelere yönelik hibe
şeklinde Devlet destekleri verilmektedir. Devlet destekleri bu anlamda çeşitlendirilmelidir.
Verilen teşvikler takip edilmeli ve fayda-maliyet analizi yapılmalıdır. Teşviklerin dağıtılması
ve takibinde aracı ve destekleyici mekanizma olarak meslek kuruluşlarından yararlanılmalıdır.
12. Devlet yardımları sistemi incelendiğinde esnaf ve sanatkara ve mikro işletmelere yönelik
ağırlıklı bir uygulama görmek mümkün olamamaktadır. Devlet yardımları genelde bir
şirketleşme gerektirmekte, öz sermaye gerekliliği hatta yeterliliği aranmaktadır. Bunu esnaf ve
sanatkar kesimi bugünkü yapısı ile sağlayamamaktadır. KOBİ tanımı ile sağlanan teşvik ve
yardımların ötesinde, genel devlet yardımları mevzuatı ile de çelişmeyecek şekilde, esnaf ve
sanatkarlara yönelik özel devlet yardımı sisteminin oluşturulması yararlı olacaktır.
13. Devlet yardımları sistemi yeni bir bakış açısı ile ele alınmalıdır. Sistemin yapısının esnaf
ve sanatkara yönelik uygulamalarının ayrıştırılması, doğrudan esnaf sanatkar ve mikro
işletmeleri hedefleyen, basit uygulama kalıpları olan bir yapıya oturtulması ihtiyacı
bulunmaktadır. Bunun etkin işleyebilmesi, e-esnaf veri tabanının bu amaca uygun olarak
geliştirilmesi ile sağlanabilecektir.
14. Sanayi ve Ticaret Bakanlığında kayıtları tutulan ve izlenen e-esnaf veri tabanının etkin bir
şekilde kullanımının bir an önce sağlanması önem arz etmektedir. Bu veri tabanının güncel,
güvenilir ve sağlıklı bir hale getirilmesi, veri ve bilgi kapsamının zaman içinde geliştirilmesi
için gerekli tedbirler alınmalıdır. E-esnaf veri tabanı geliştirilip etkin kullanıldığında analize
dayalı esnaf ve sanatkara yönelik politikalarının oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.
15
Kredi ve Finansman Uygulamaları
15. Esnaf ve sanatkarın kredi ve finansman alanlarının çeşitlendirilmesi, kredi koşullarında
iyileştirmeler yapılması ihtiyacı devam etmektedir. Cansuyu Kredi Faiz Desteği Programı
imalat sanayindeki yaklaşık 10.000 esnaf ve sanatkar tarafından kullanılmış ve bu esnaf ve
sanatkarlar açısından ihtiyacı bir nebze olsun gidermiştir. Ancak esnaf ve sanatkarların asıl
büyük kesimini oluşturan hizmet sektörü açısından finansman desteği ihtiyacı artarak devam
etmektedir.
Esnaf ve sanatkarın mali yapısının ölçülmesi ve değerlendirilmesine yönelik olarak sağlıklı bir
sistem kurulması sağlanmalıdır. Ancak bu yapıldığı takdirde esnaf ve sanatkarların finansman
ihtiyacının karşılanmasına yönelik ihtiyaç odaklı programlar geliştirilebilecektir.
16. Halk Bankasının özelleştirilmesi esnaf ve sanatkara yönelik finansman ve kredi
imkanlarının ortadan kalkmasına neden olacaktır. Bu sorunun çözümü için geçici süreli
tedbirler yerine, esnaf-sanatkar destekleri bir model çerçevesinde ele alınmalıdır. Esnaf ve
sanatkar kredi ve kefalet kooperatiflerinin (ESKKK) organizasyon yapısı ve finansman
kaynakları gözden geçirilerek güçlendirilmeli, kefalet sisteminde kredi maliyetlerini artırıcı
etkileri en aza indirilmelidir. ESKKK’ler, tüm bankacılık sisteminin kaynaklarından kredi
kullandırılmasında kefalet verebilmeli, bankalar arası rekabetçi bir yapıda devletin sübvansiyon
yükünü azaltıcı uygulamalara destek olabilmelidir.
Vergi Uygulamaları
17. Ülkemizde kayıt dışılık önemli bir problem olmaya devam etmektedir. Faaliyetine devam
eden birçok esnaf ve sanatkar esasen hem vergi mükellefiyeti hem de bir odaya kayıt
anlamında kayıt içinde olmakla birlikte, faaliyetlerinin bir bölümü kayıt dışında olabilmektedir.
18. Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede esnaf ve sanatkarın kayıt altına alınmasına yönelik
özendirici uygulamalara ağırlık verilmelidir. Bunun ilk adımları vergi uygulamaları ile
atılmalıdır. İlk defa esnaf ve sanatkar tanımı altında faaliyet gösterenlerden girişimciliğin
geliştirilmesi amacıyla ilk beş yıl gelir vergisi alınmaması sağlanmalıdır.
19. Basit usulde vergilendirme, yaklaşık 760 bin esnaf ve sanatkarın vergilendirme ile ilgili
ödevlerini yerine getirmek için üstlenmek zorunda oldukları işlem maliyetini asgari düzeye
indiren, esnaf ve sanatkarları defter tutma ve muhasebeci giderinden kurtaran çok önemli bir
düzenlemedir. Bu düzenlemenin yeterli vergi geliri elde edilmediği gerekçesiyle kaldırılması,
bu düzenlemeden yararlanan esnaf ve sanatkarlar açısından ciddi mali ve bürokratik yükler
doğuracağından, ilgili kesimlerle yaşanan sorunların giderilmesine yönelik çalışma yapılması
ve basit usulün devamının sağlanması gerekmektedir.
20. Ekonomik ve teknolojik gelişmeler bazı mesleklerin kaybolmasına neden olmaktadır.
Ancak tarihi ve kültürel açıdan önem taşıyan ve Türk kültür mirasının önemli bir bölümünü
oluşturan Türk el sanatlarının yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması ülkemizin kültürel
zenginliği açısından önem taşımaktadır. Bu kapsamda özellikle el emeğine dayalı ve giderek
kaybolan meslekler Devlet tarafından korumaya alınmalı ve yaşatılmasına yönelik olarak,
belirlenecek meslek dallarındaki esnaf ve sanatkar işletmelerine vergi muafiyeti getirilmelidir.
Sosyal Güvenlik
21. Esnaf ve sanatkarın sosyal güvenlik uygulamalarından mağdur olmayacak bir şekilde
gözetilmesi gerekmektedir. Hem kendi sosyal güvenlik primini, hem de çalıştırdığı kişilerin
sosyal güvenlik primini ödeyen esnaf ve sanatkarların yüklerinin azaltılması ve primlerini
düzgün ödemelerini sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi yararlı olacaktır.
22. TESK’in Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda temsil edilmesi sağlanmalıdır.
16
Mevzuat
23. 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun uygulamasında
karşılaşılan sorunların giderilmesi amacıyla düzenlemeler yapılmalıdır. Esnaf ve sanatkarların
Anayasadan da kaynaklanan haklarını pekiştirmek, örgütlenmelerini kuvvetlendirmek,
ekonomik gelişmelerini ve daha iyi temsil edilmelerini sağlamak maksadıyla 5362 sayılı
Kanunun eksikliklerinin ve aksayan yönlerinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
24. Esnaf ve sanatkarlar çeşitli alanlarda yapılan mevzuat düzenlemelerinden kaynaklanan
sorunlar yaşamaktadır. Bunun temel nedeni, bu düzenlemelerin çoğu kez uygulayıcıların ya da
muhatap olacak kesimlerin görüşlerine başvurulmadan ya da görüşleri alınsa bile dikkate
alınmadan yürürlüğe konulmasıdır. Esnaf ve sanatkarlar gibi geniş kesimleri ilgilendiren yasal
düzenlemelerde ilgili tüm kurum ve kuruluşların görüşleri alınmalı ve değerlendirilmelidir.
25. Esnaf-sanatkar kesimi içinde önemli bir sayısal çoğunluğa sahip olan ulaştırma
sektöründeki esnafın ciddi derecede mağduriyetine neden olan Karayolu Taşıma Kanunu ve alt
düzenlemelerinden kaynaklanan uygulamalar (yüksek belge ücretleri, istiap hadleri vb.)
yeniden gözden geçirilerek, ülke gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun hale getirilmelidir.
26. Ülkemizde son yıllarda sıkça görülen bir uygulama, AB uyum süreci gereğince çeşitli
alanlarda birtakım mevzuatın oluşturulması ve yürürlüğe konulmasıdır. Bu düzenlemeler
AB’ne uygun olmakta ancak ülkemiz gerçekleri ile örtüşmemektedir. Bunun sonucunda bazı
meslek grupları büyük oranda mağdur edilmekte, işletmelere yerine getirmelerine ve üstesinden
gelmelerine imkan olmayan yükler getirilmektedir. Gıda alanında çıkarılan bir çok düzenleme
bu şekildedir. Gıda mevzuatı kapsamında çıkarılacak olan yasal düzenlemelerin bu alandaki
işletmelerin bağlı olduğu meslek kuruluşlarının görüşü dikkate alınarak hazırlanması
gerekmektedir.
Çalışma Hayatı
27. Esnaf ve sanatkarın çalışma hayatında, kendisinin ve yanlarında çalışanlarının karşı karşıya
olduğu birtakım önemli riskler mevcuttur. Ancak, bu işletmelerin, bu riskler konusunda eğitim
ve bilgilendirilme anlamında yeterli desteği almadan, çeşitli yaptırımlar ve cezalarla karşı
karşıya bırakılmaları makul değildir. Bu işletmelerin sahip oldukları özellikler dikkate alınarak
ve ülkemiz gerçekleri de göz önünde tutularak, çalışma hayatına ilişkin AB normlarının
benimsenmesi sağlanmalıdır. Bunlarda geçiş süreleri ve uyum dönemleri gerçekçi belirlenmeli,
devlet destekleri ile özendirilmelidir.
Bölgesel ve Sektörel Politikalar
28. Esnaf ve sanatkar kesimi çok sayıda meslek dalını bünyesinde barındırmaktadır. Bu farklı
meslek gruplarının sahip olduğu özellikler ve sorunları çoğunlukla ortaktır. Ancak kuşkusuz
her bir mesleğe özgü farklı uygulamalar, yasal düzenlemeler ve beklentiler de mevcuttur. Esnaf
ve sanatkarların meslek bazında örgütlendiği kuruluşlar olan meslek federasyonları bu yönüyle
önemli bir işlev üstlenmekte ancak özellikle maddi sıkıntılar nedeniyle yeterince verimli ve
kaliteli hizmet üretememektedir. Mesleki federasyonların gelir arttırıcı tedbirler yoluyla
güçlendirilmesi esnaf ve sanatkarların mesleki gelişimi açısından önem arz etmektedir.
Bölgesel kalkınmada esnaf ve sanatkarların taşıdıkları önem dikkate alınarak, her bir bölgenin
yerel özelliklerine uygun politika ve programlar hazırlanması, bu yapılırken girişimciliğin ve
esnaf ve sanatkarlığın önemli bir gelişme ekseni olarak dikkate alınması gerekli görülmektedir.
AB Uyum Sürecinin Esnaf ve Sanatkar Kesimine Yansımaları
29. Gümrük Birliği Türk sanayisini uluslar arası rekabet ile tanıştırmış, dünya ekonomik düzeni
ile entegre olmasında zorlayıcı bir etken olmuştur. Tüm sektörler, AB’den destek almadan
rekabet ortamına uyum sağlamaya çalışmışlar ve sanayi alt yapısı daha modern hale gelmiştir.
17
Bazı sektörlerde yaşanan sosyal ve ekonomik kayıplar ise ülkeyi genel anlamda olumsuz
etkilemiştir.
Bu süreçte AB’nin mali taahhütlerini yerine getirmemesi sürecin zor geçirilmesinde önemli bir
etken olmuştur. Özellikle küçük işletmeler bu durumdan zarar görmüş ve uyumları olumsuz
yönde etkilenmiştir. Esnaf ve sanatkarlar açısından Gümrük Birliğinin spesifik olarak olumlu
veya olumsuz etkilerini söyleyebilmek oldukça zordur. Ancak, ticaretin daha liberal hale
gelmesi sonucunda, perakende ticaret işinde çalışanlar, bu sektördeki yabancı sermayeli büyük
işletmeler karşısında rekabet edememiş ve önemli iş kayıpları ekonomik krizlerin de etkisiyle
yaşanmıştır.
30. AB’ye katılım öncesi sürecin en temel unsuru olan müzakereler, açılan fasıllar bazında
sürdürülmektedir. Müzakereler sırasında aday ülkenin AB müktesebatını kabul etme, yürürlüğe
koyma ve uygulama bakımından ne aşamada olduğu belirlenmektedir. Uyum süreci bu
mevzuatın hazırlanması ve yürürlüğe girmesi ile sürmektedir.
TESK, çıkarılacak tüm uyum mevzuatının hazırlık sürecine kendi alanı başta olmak üzere dahil
olmalı ve müzakerelerin sonuçlanmasına kadar olan dönemde gereken bütün ön hazırlıklara
katkıda bulunmalıdır. Müzakere pozisyon belgeleri hazırlanırken, esnaf ve sanatkarlarımızın
geleneksel yapısı göz önünde bulundurulmalı ve yeni üye olan ülkelerin tüm alanlarda
kazandıkları hakların gerisinde kalacak hususlar müzakerelerde kabul edilmemelidir.
Esnaf ve Sanatkar Politikalarında Eğilimler
31. Esnaf ve sanatkarlara ilişkin tehditlerin ve fırsatların tespit edilmesi, esnaf ve sanatkarların
güçlü ve zayıf yönlerinin belirlenmesi, mevcut durumdan yola çıkarak belirlenen stratejik
hedeflerle bağlantılı uygulanabilir proje ve eylem planlarının geliştirilmesi amacıyla TESK
tarafından, esnaf ve sanatkarları etkileyen ve bu kesimden etkilenen paydaşların katılımı ile,
Şubat 2008’de “Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Ortak Akıl Platformu” gerçekleştirilmiştir.
Toplantılarda esnaf ve sanatkarların mevcut durumunu ortaya koymak, geleceğe yönelik
stratejik hedef , proje ve/veya eylemleri belirlemek amacıyla SWOT analizi yapılmış, bu analiz
çerçevesinde kesimin güçlü yanları, zayıf yanları, kesimin önündeki fırsatlar ve tehditler ortaya
konmuştur. Daha sonra bu veriler ışığında esnaf-sanatkar kesimine yönelik stratejik amaçlar ve
bu stratejik amaçlara hizmet edecek eylem ve projeler belirlenmiştir.
Bu çalışmanın sonuçları değerlendirildiğinde; esnaf ve sanatkar kesiminin rekabet gücünü
arttırmak, yeterli eğitim ve danışmanlık hizmeti almasına imkan sağlayacak mekanizmalar
geliştirmek, kredi-finansman imkanlarına erişimini kolaylaştırmak, teşvik ve destek
araçlarından yararlanmalarını sağlamak, inovasyon kültürü kazandırmak stratejik amaçlarının
ortaya çıktığı görülmektedir.
Bu kesimin üye olduğu meslek kuruluşlarının çeşitli alanlarda kendini geliştirmeye ihtiyacı
olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Meslek kuruluşları finansal olarak kendini güçlendirmeli, daha
kaliteli hizmet sunabilecek kapasiteye ulaşmalı, proje üretmeli ve uygulamalı, AB uyum süreci
çalışmalarına daha aktif katılım sağlamalı, örgüt yapısı kurumsal açıdan güçlendirilmelidir.
Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapısındaki Değişim Gereği
32. Esnaf ve sanatkarlar teşkilatı il ve ilçeler düzeyinde kurulmuş 3164 esnaf-sanatkarlar odası,
il merkezlerinde kurulan 82 esnaf ve sanatkarlar odaları birliği ve Ankara’da kurulu bulunan 13
mesleki federasyonu ile çok geniş bir örgütlenme ağına sahiptir. Esnaf ve sanatkar meslek
kuruluşları son yıllarda, üyelerinin hak ve çıkarlarını koruma, üye sayısında azalma ve buna
bağlı olarak ortaya çıkan mali yetersizlik yönlerinden giderek artan bir güç kaybı sürecinde
bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkarların örgüt yapısının çok parçalı ve dolayısıyla maddi olarak
zayıf yapısı, esnaf ve sanatkarlara yeterli ve kaliteli hizmet götürülmesine engel olmaktadır.
18
Daha etkin ve güçlü bir esnaf-sanatkar teşkilatı oluşturmak için yeniden yapılanma gereği
doğmuştur. Tüm teşkilat birimlerinin ve ilgili kurum ve kuruluşların katılımıyla, sayısal olarak
küçülmüş ancak üyeleri ile daha fazla irtibatlı, hizmet üreten etkin ve güçlü bir teşkilat yapısı
oluşturulmasına yönelik çalışmalar bir an önce başlatılmalıdır.
33- TESK ve alt teşkilat birimlerinin üyelik aidatı ve sicil gelirleri dışında çok fazla geliri
bulunmamaktadır. Bu gelir teşkilatın büyük bir bölümünün zorunlu cari giderlerini
karşılamasına bile yetmemektedir. Çalışma yaşamında sosyal diyalogun önemli bir parçası ve
demokratik rejimlerin vazgeçilmez unsuru olan esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının gelirlerini
arttırıcı tedbirler alınmalıdır. Bu kapsamda öncelikle;
•
Sicile kayıt ve tescil harçlarının esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarına ayrılan payı
artırılmalıdır.
•
Türk Ticaret Kanununun ilgili maddelerinde yapılacak düzenleme ile esnaf ve sanatkar
işletmelerinin kuruluşundaki açılış defter onayları ya esnaf ve sanatkar sicil
müdürlükleri tarafından yapılmalı ya da noter tarafından yapıldığı durumlarda
noterlere, esnaf ve sanatkar sicil müdürlüğünden getirilecek sicil tasdiknamesini
aramak zorunluluğu getirilmelidir.
19
1. BÖLÜM :Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Durum Analizi
1.1.Esnaf ve Sanatkar Kesiminin Ekonomi İçindeki Yeri ve Önemi
Esnaf ve sanatkarların ekonomi içindeki yerini tam olarak ölçmek mevcut verilerle mümkün
değildir. Çünkü esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici ayrımında üretim, yatırım, katma değer,
ihracat, çalışan sayısı gibi faktörler ölçülmemekte, bu istatistikler işletme büyüklüğüne göre
yapılmaktadır.
Ülkemizde kurulu işletmelerin üye olduğu iki meslek kuruluşundan TESK’e esnaf ve
sanatkarlar, TOBB’a tacir ve sanayiciler üye olabilmektedir. Ancak üyelik aşamasında getirilen
kriterler esnek olduğundan, TOBB’a bağlı odalara, esnaf ve sanatkar olarak nitelendirilebilecek
pek çok işletme kayıtlı durumdadır. Özellikle TESK’e bağlı odalara kayıt olurken, 3308 sayılı
Mesleki Eğitim Kanunu gereğince Kanun kapsamında sayılan meslek dallarında açılacak olan
işletmelerden ustalık belgesi sahibi olma zorunluluğu aranması, buna karşılık TOBB’a bağlı
odalara kayıt olurken bu belgenin aranmaması nedeniyle, çok küçük ölçekli hatta tek kişilik
esnaf işletmeleri dahi TOBB’a bağlı odalara kayıt olabilmektedir.
TESK’e bağlı odalara kayıtlı esnaf ve sanatkarların sayısal büyüklüğü, bu kesimin ekonomi ve
toplumsal hayat içindeki önemi hakkında fikir vermektedir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde bulunan e-esnaf veritabanı kayıtlarına göre Şubat
2008 tarihi itibarıyla ülkemizde1.863.829 esnaf ve sanatkar bulunmaktadır.
1.863.829 esnaf ve sanatkarın, 1.712.833’u erkek, 150.996’sı kadın, 4.734’ü özürlüdür.
Bu işletmelerin mesleki dağılımı aşağıdaki gibidir.
Tablo- 1: Esnaf ve Sanatkar Sayısı
MESLEK ADI
ÜYE SAYISI
MESLEK ADI
ÜYE SAYISI
Bakkallık, Bayilik, Büfecilik
233.095
Marangozluk, Dülgerlik
25.347
Minibüsçülük
110.693
Terzi
21.349
Kahvecilik
102.369
Mobilya, İmalat, Satış
17.638
Nakliyecilik
88.781
Fırıncı
17.026
Kamyonculuk
82.954
Elektrik Tesisatçısı
14.386
Şoförlük
76.691
Kuyumcu
14.293
Kadın ve Erkek Kuaförlüğü
71.961
Hırdavatçı
11.515
Taksicilik
70.239
Kırtasiyeci
9.607
Lokantacılık
46.086
Torna, Tesviyeci
9.269
Pazarcılık
45.533
Sıhhi Tesisatçı
8.346
Servis Aracı İşletmeciliği
37.602
Mahrukatçı
8.053
Tuhafiyecilik
34.856
Fotoğrafçı
6.117
Otobüsçülük
30.440
Konfeksiyoncu
26.708
TOPLAM:
Diğer Meslekler
GENEL TOPLAM:
1.220.954
642.875
1.863.829
Kaynak: e-esnaf ve sanatkar veri tabanı.
Esnaf ve sanatkarlık mesleği olarak kabul edilen ve Resmi Gazetede yayınlanan Meslek Kolları
Listesinde 491 adet esnaf ve sanatkar meslek kolu yer almaktadır.
20
Esnaf ve sanatkarların ekonomi içindeki yerini belirlerken, genellikle KOBİ’lere yönelik olarak
yapılan çalışmalardan yararlanılmaktadır. TÜİK 2003 verilerine göre KOBİ olarak adlandırılan
işletmelerin sayısı 1.720.598 olup, işletmelerin sektörel dağılımına bakıldığında en büyük payı
% 46,19 ile ticaret sektörünün oluşturduğu görülmektedir. İmalat sektöründe ise toplam
girişimlerin %14,35'ini oluşturan 246.899 firma mevcuttur.
Tablo- 2 : İşletmelerin Sektörel Dağılımı
Sektörler
İşletme Sayısı
%
%
46,19
Çalışan
Sayısı
2.048.2644
Ticaret
794.715
İmalat
246.899
14,35
2.043.815
32,31
Ulaştırma, Depolama, Haberleşme
244.490
14,21
500.104
7,91
Otel ve Lokantalar
163.112
9,48
526.845
8,33
Diğer Sosyal, Toplumsal ve Kişisel Hizmet
Faaliyetleri
Gayrimenkul, Kiralama ve İş Faaliyetleri
90.919
5,28
213.400
3,37
90.473
5,26
325.697
5,15
İnşaat
35.702
2,07
229.400
3,63
Sağlık İşleri ve Sosyal Hizmetler
31.546
1,83
99.966
1,58
Mali Aracı Kuruluşların Faaliyetleri
13.538
0,79
123.178
1,95
Eğitim Hizmetleri
5.692
0,33
76.435
1,21
Madencilik ve Taşocakçılığı
1.809
0,11
80.341
1,27
Elektrik, Gaz, Su Dağıtımı
1.703
0,10
57.591
0,91
Toplam
1.720.598
100,00
6.325.036
32,38
100,00
Kaynak: TÜİK, 2003.
İmalat sanayindeki işletmelerin ölçeklerine göre dağılımında, mikro ölçekli olarak tanımlanan
1 ila 9 işçi çalıştıran işletmelerin, toplam işletmelerin %89.12’sini oluşturarak en yüksek paya
sahip oldukları görülmektedir. Bu işletmelerin büyük çoğunluğunun esnaf ve sanatkar işletmesi
olduğunu söylemek mümkündür.
Tablo- 3: İmalat Sanayindeki İşletmelerin Ölçeklerine Göre Dağılımı
Çalışan Sayısı
Sadece işletme sahibi
İşletme Sayısı
%
1.509
0,61
220.030
89,12
10 – 49
20.325
8,24
50 – 99
2.453
0,99
100 – 150
946
0,38
151 – 250
719
0,29
250 +
917
0,37
246.899
100,00
1–9
Toplam
Kaynak : TÜİK, 2003.
TÜİK 2002 verilerine göre KOBİ’ler; toplam istihdamın %76,7’sini, toplam yatırımların
%26,5’ini, toplam katma değerin %38’ini oluşturmaktadır. Ayrıca KOBİ’lerin toplam ihracatın
%10’unu oluşturdukları ve toplam kredi hacminden %25’lik bir pay aldıkları tahmin
edilmektedir. Bu pay içinde esnaf ve sanatkar işletmelerinin kullandıkları kredilerin oranı % 5
civarında bulunmaktadır.
21
İmalat sanayinde faaliyet gösteren işletmelere ilişkin veriler incelendiğinde; 1-9 işçi çalıştıran
işletmelerin özellikle istihdamla ilgili olarak yüksek oranları yakaladığı görülmektedir.
İşsizliğin ülkemiz için, giderek yükselen büyüme oranlarına rağmen yapısal bir sorun haline
geldiği dikkate alındığında, esnaf ve sanatkar işletmelerinin özellikle istihdamla ilgili olarak
desteklenmesi halinde, ekonomiye ve toplumsal hayata önemli katkılar sağlayacağı açıkça
görülmektedir.
Tablo- 4: İmalat Sanayinde Faaliyet Gösteren İşletmelere İlişkin Veriler (2001)
BÜYÜKLÜK
GRUBU
TOPLAM
211.028
1.593.914
33.808.251.551
100
100
100
1–9
199.735
500.721
1.927.226.924
94,65
31,41
5,70
10–49
7.253
183.470
2.290.468.585
3,44
11,51
6,77
50–99
1.697
119.953
1.800.700.911
0,80
7,53
5,33
100–199
1.188
168.003
4.050.313.300
0,56
10,54
11,98
200–499
762
232.429
0,36
14,58
392
389.330
6.295.094.353
17.445.814.973
0,19
24,43
18,62
51,60
Toplam
197.013
609.106
9.166.851.099
100
100
100
1–9
196.755
494.221
1.891.412.597
99,87
81,14
20,63
10–49
34
896
8.286.847
0,02
0,15
0,09
0,33
50–99
16
1.273
30.424.597
0,01
0,21
100–199
51
7.781
116.786.029
0,03
1,28
1,27
200–499
87
27.203
667.698.286
0,04
4,47
7,28
500+
ÖZEL
ORTALAMA
KATMA
ÇALIŞAN
DEĞER
SAYISI
İÇİNDEKİ
İÇİNDEKİ
ORAN (%)
ORAN (%)
Toplam
500+
DEVLET
İŞYERİ
İŞYERİ ORTALAMA KATMA DEĞER
SAYISI
ÇALIŞAN
(2001) (Bin Euro) İÇİNDEKİ
SAYISI
SAYISI
ORAN (%)
69
77.724
6.453.610.238
0,04
12,76
70,4
Toplam
14.015
984.808
24.641.400.452
100
100
100
1–9
2.980
6.500
35.814.327
21,26
0,66
0,15
10–49
7.219
182.574
2.282.181.738
51,51
18,54
9,27
50–99
1.681
118.680
1.770.276.314
11,99
12,05
7,19
100–199
1.137
160.222
3.933.527.271
8,11
16,27
15,96
200–499
675
205.226
5.627.396.067
4,82
20,84
22,83
500+
323
311.606
10.992.204.735
2,3
31,64
44,6
KAYNAK: TÜİK, 2001
22
1.2. Esnaf ve Sanatkar Tanımı
Ülkemizde işletmeleri çeşitli açılardan sınıflandıran birçok yasal düzenleme bulunmaktadır.
Uygulamadaki bu farklı tanımlamaları ortadan kaldırmak amacıyla küçük ve orta boy
işletmeler için, AB uyumu çerçevesinde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından 2005/ 9617
sayılı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında
Yönetmelik çıkarılmıştır. Yönetmelik gereğince KOBİ destek mekanizmalarında yeni tanımın
kamu kuruluşlarınca kullanılması beklenmektedir. Ancak Yönetmelik kuruluşlara sınırlandırma
getirmeyip esneklik tanımaktadır.
Yönetmelikte, işletme, yasal statüsü ne olursa olsun, bir veya birden çok gerçek veya tüzel
kişiye ait olup, bir ekonomik faaliyette bulunan birimler olarak tanımlanmıştır.
Söz konusu Yönetmeliğe göre; bütün sektörler tanıma dahil edilmiştir. Tanım kriterleri olarak;
çalışan sayısı, net satış hasılatı ve mali bilanço bulunmaktadır. 0- 9 çalışanı olan ve yıllık net
satış hasılatı ya da mali bilançosu 1 milyon YTL’yi aşmayan çok küçük işletmeler mikro
işletme, 10- 49 çalışanı olan ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu 5 milyon YTL’yi
aşmayan işletmeler küçük ölçekli işletme, 50- 249 çalışanı olan ve yıllık net satış hasılatı ya da
mali bilançosu 25 milyon YTL’yi aşmayan işletmeler orta ölçekli işletme olarak belirlenmiştir.
Bu tanım çerçevesinde esnaf ve sanatkar kesimi aynı zamanda KOBİ tanımının içine de
girmektedir. Daha doğru bir ifadeyle, yasal olarak KOBİ adı altında tanımlanan kesim, bu
tanımda yer alan özellikler dikkate alındığında, büyük oranda esnaf ve sanatkarlardan
oluşmaktadır.
Ülkemizde esnaf ve sanatkarların kapsamı ve tanımı, Avrupa Birliği ülkelerindeki
uygulamalardan biraz farklıdır. Ülkemizde, “esnaf “ ve “sanatkar” deyimleri genellikle bir
arada kullanılmaktadır. “Esnaf” ticaret ve hizmet işkollarında çalışan, ancak faaliyetleri ve
geliri “tacir” sayılacak ölçüde büyük olmayan girişimci olarak kabul edilmektedir. “Sanatkar”
deyimi ile imalat işkollarında çalışan, ancak faaliyetleri ve geliri “sanayici” sayılacak ölçüde
büyük olmayan girişimciler anlaşılmaktadır.
Esnaf ve sanatkarın güncel hukuki tanımı, 07.06.2005 tarihinde kabul edilen 5362 sayılı Esnaf
ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununda yer almaktadır. Bu Kanunun ilgili maddesi esnaf
ve sanatkarın özelliklerini;
•
Kendi işyerinde veya gezici olarak faaliyetini, sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına
dayandıran,
•
Kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak şekilde olan,
•
Basit usulde vergilendirilen, vergiden muaf olan ya da işletme hesabı tutan,
olarak belirlemektedir.
Ancak bu tanım günümüz ekonomik gelişmeleri ile uyumlu değildir, esnafı dar bir alana
hapsetmektedir, günümüzün serbest ticaret ortamında esnafın gelişmesine engel olmaktadır,
dolayısıyla ihtiyacı karşılamamaktadır.
Esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici ayrımı ciro esasına dayandırılmakta, sınırları tam
çizilmemiş ve net olmayan bu uygulama nedeniyle benzer örgüt yapısına sahip meslek
kuruluşları olan TESK ve TOBB arasında üye kaydı açısından sorunlar yaşanmaktadır. Bunun
sonucunda özü itibarıyla esnaf ve sanatkar olan kişiler, TOBB’a bağlı odalara kayıt olarak tacir
ve sanayici sıfatını almaktadır.
Esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici ayrımı daha kesin çizgilerle yapılmalı, esnaf esnaf
odasına, tüccar ticaret odasına kayıt olmalıdır. Bu yapıldığında TESK ve TOBB gibi mesleki
23
örgütlemelerin çalışma alanları ve konuları daha belirgin hale geleceğinden bu kurumların
önemi ve yaptığı çalışmaların verimi ve kalitesi de artacaktır.
1.2.1. Avrupa Birliğinde Durum
AB içinde, 1990’larda küçük işletmelerin üretim sürecine katılımlarını ve genel olarak iş
dünyası ile bağlantılarını geliştirmek amacı ile yeniden yapılandırma çalışmaları yapılmıştır.
Böylece, küçük işletmelerin genel ekonomi içinde önemli bir rol oynadıkları yönünde yeni bir
bilinç oluşmuş ve bunlar için özel politikalar üretilmesi gereği daha önemli hale gelmiştir.
AB’de Ekonomik ve Sosyal Komite, küçük işletmelere yönelik uygun çözümlerin belirlenmesi
için yıllar boyunca bunların önemini savunmuş, küçük işletmelerin dünyası ile uyum içinde
olacak faaliyetler için kurumlara ve Birlik mercilerine önerilerde bulunmuştur. Pratikte, küçük
işletmelerin kendine has doğası zamanla onaylanmıştır. Küçük işletme politikaları
oluşturulurken, genel olarak KOBİ başlığı altında kabul edilmeyip, daha özel politikaların
üretilmesinin gerektiği de AB raporlarında yer almıştır.
Sektörel kuruluşlar ile işbirliği içinde, Avrupa Komisyonu, Ekim 1990’da yapılan Avignon
Konferansı ile sanatkar sektörü ile daha yakından ilgilenmeye başlamıştır. Eylül 1994’de
Berlin’de ve 1997’de Milano’da yapılan konferanslar, Avrupa seviyesinde sanatkar sektörünün
daha fazla önem kazanması açısından büyük adımlar olmuştur.
1997’de Ekonomik ve Sosyal Konsey Avrupa sanatkar sektörü için öncelikli faaliyetleri öneri
olarak sunmuş ve 3 yıl sonra Avrupa Sanatkar Endüstrisi Tüzüğünde bunlar yer almıştır.
Bu öneriler aşağıdaki gibidir:
•
Sosyal müzakereler,
•
İşletme rekabetini canlandırmak,
•
Sanatkar Endüstrileri ve KOBİ’ler için Avrupa Akademisinin kurulması,
•
Sanatkar endüstrisi ve küçük işletme kültürü için bir Avrupa kimliğinin geliştirilmesini
desteklemek.
Lizbon ve Feira Avrupa Konseyi Zirve Kararlarında AB’nin büyümesinde, rekabetçiliğin ve
istihdamın arttırılmasında KOBİ’lerin, küçük işletmelerin ve sanatkarların büyük önemi olduğu
belirtilmiştir. Küçük İşletmeler için Avrupa Şartının İşletme ve Girişimcilik Çok Yıllı
Programına endekslenmesi gerektiği Avrupa Parlamentosu tarafından dile getirilmiştir.
Mayıs 2000’de ise Komite, Lizbon Avrupa Konseyinin Küçük İşletmeler Şartını kabul etmiştir.
Şartta yer alan hususlara göre, politikalar ve inisiyatifler oluşturulmuştur. Küçük İşletmeler için
Avrupa Şartı ekonomik büyüme ve yenilikçilikte küçük işletmelerin izlenmesi gerektiğinin
yanında, sosyal olarak iş sağlama ve kişisel sorumluluğun gelişmesinde yapılacakları da ifade
etmektedir.
1.2.2. Avrupa Birliğinde Tanım
Avrupa Birliği tarafından 6 Mayıs 2003 tarihinde çıkarılan “Mikro, Küçük ve Orta Ölçekli
İşletme Tanımlarına İlişkin Komisyon Tavsiye Kararı”na göre işletmeler, çalışan sayısı,
sermaye miktarı ve cirosuna göre kategorize edilmiş ve mikro, küçük ve orta boy işletme
olarak ayrılmıştır. Bunun yanı sıra aynı mevzuatta sanatkarlık faaliyetinde bulunanlar ifadesine
de yer verilmiştir.
AB mevzuatında, KOBİ tanımına tüm sektörler dahil olup, özel sektör işletmeleri çoğunluğu
oluşturmaktadır. 0- 9 çalışanı olan ve yıllık ciro veya yıllık bilanço toplamı 2 milyon Euro’yu
aşmayan işletmeler mikro, 10- 49 çalışanı olan ve yıllık ciro veya yıllık bilanço toplamı 10
milyon Euro’yu aşmayan işletmeler küçük, 50- 249 çalışanı olan ve yıllık cirosu 50 milyon
24
Euro’yu veya yıllık bilanço toplamı 43 milyon Euro’yu aşmayan işletmeler orta ölçekli
işletmeler olarak belirlenmiştir.
AB üyesi ülkelerdeki işletmelere yönelik farklı uygulamalar ve yaklaşımlar nedeniyle, her
mikro veya küçük işletme aynı zamanda sanatkar işletmesi sayılmamaktadır. Ülkelerde esnaf
ve sanatkarlık değişik şekilde tanımlanmaktadır. Sanatkarlık genel olarak beceriyi, esnaflık ise
daha çok hizmet üretimini ve sunumunu çağrıştırmaktadır. Bazı ülkelerde sanatkarlık için
hiçbir hukuki tanım bulunmazken yasal çerçevenin bulunduğu ülkelerde ise bu tanımlar
farklılık göstermektedir.
Bu alanda, AB boyutundaki ulusal uygulamalar incelendiğinde
görülmektedir. Bunlar:
•
Sektör ve Ölçek Yaklaşımı
•
Mesleki Yaklaşım
•
El Sanatları, Maharet Yaklaşımıdır.
genelde üç yaklaşım
1.2.2.1. Sektör ve Ölçek Yaklaşımı: Bu yaklaşımda, esnaf sanatkar tanımında hem sektör
hem de büyüklük açısından sınıflandırma vardır. Biri veya her ikisi birden kullanılabilmektedir.
Sektörlere göre işletme büyüklükleri farklılık gösterebilmektedir. Mesleki yaklaşımdan farklı
olarak bu uygulamanın yürürlükte olduğu ülkelerde, esnaf-sanatkar faaliyetleri sektörel açıdan
tanımlandığı kadar istihdam açısından da sınırlamaya tabi tutulmaktadır.
AB içindeki sektör yaklaşımını tatbik eden ülkeler İtalya, Fransa ve Hollanda’dır. Diğer iki
ülkeden farklı olarak Fransa’da ölçek kıstası sektörden sektöre değişmektedir. Ancak yapılan
yasal değişiklik sonucu, esnaf ve sanatkar sınıfındaki işletmelerin azami istihdam tavanı 10’dan
15’e yükseltilmiştir. Hollanda’da esnaf ve sanatkarları kapsayan bir yasa bulunmamakta ve
100 işçiye kadar bütün işletmeler “küçük işletme” tanımına girmektedir. Buna karşın, sektör
yaklaşımı nedeniyle esnaf- sanatkar faaliyetleri pratikte meslek kuruluşlarınca tanımlanmış
bulunmakta ve toplam 179 meslek bu kategoriye girmektedir.
1.2.2.2. Mesleki Yaklaşım: Mesleki kriterler kullanılarak esnaf-sanatkarlık meslekleri
belirlenmektedir. Bu yaklaşımın uygulandığı ülkeler, esnaf ve sanatkar faaliyetlerinin en
dinamik olduğu ülkelerdir. Burada “mesleki icraat” temel kıstası oluşturmakta ve tanım
işletmenin büyüklüğünden tamamen ayrı tutulmaktadır. Bu nedenle esnaf ve sanatkar meslek
grubu içinde yer alan büyük ölçekli işletmeler de bulunmaktadır.
Bu yaklaşımda, tanımlanmış meslek kollarında faaliyette bulunabilmek için “ehliyet ve
niteliklerin kazanımı ve sertifikasyon uygulamalarının tesisi” gerekmektedir. Mesleki
yaklaşımın uygulandığı ülkeler Avusturya, Almanya ve Lüksemburg’dur. Mesleki yaklaşımın
en yaygın olduğu Almanya’da 151, Lüksemburg’da 151, Avusturya’da ise 96 meslek dalı
esnaf ve sanatkar faaliyeti olarak tanımlanmıştır.
1.2.2.3. El Sanatları, Maharet Yaklaşımı: Bu yaklaşım esnaf ve sanatkar faaliyetlerini dar
anlamda “sanatsal maharet” kapsamında değerlendirmektedir. Yukarıdaki iki yaklaşımdan
farklı olarak bu sistemin yaygın olduğu İspanya’da, esnaf ve sanatkar tanımının hukuki temeli
milli ve merkezi düzenlemeye ilave olarak yerel ve bölgesel yasalarla düzenlenmiştir.
Son yıllarda Komisyon AB’de işletmelerin sayısını daha doğru bir şekilde rakamsal olarak
ifade etmeye çalışmaktadır. Ancak bunlardan kaç tanesinin sanatkar işletmesi olarak
sınıflandırılacağını belirlemek hala çok zordur. Bazı ülkelerde sanatkar işletmesi olarak
tanımlanan firmaların sayısı ve işletmelerdeki işgücünün büyüklüğü düşük olarak
değerlendirilmektedir. Bunun sebebi tanımların ve kriterlerin belirsiz bir şekilde
uygulanmasıdır.
25
Kullanılan yasal tanımın şekli de firmanın büyüklüğünü etkilemektedir. Örneğin, sanatkar
işletmeleri üzerinde sayısal kısıtlama olmayan ülkelerde bu işletmeler, yasal kısıt olan
ülkelerdekilere göre çok daha büyüktür.
Yukarıdaki yorumlar Avrupa istatistik metodolojisinin sanatkar işletmelerini sınıflandırmada
ne kadar eksik olduğunu göstermektedir. Burada üç önemli sorun vardır.
•
Avrupa sanatkar sektörünün büyüklüğünü değerlendirmek, yasal tanımlamalara ve
anket metotlarındaki farklılıklara bağlı olarak tam anlamı ile mümkün değildir.
•
Minimum ortak payda temelli istatistikleri toparlayacak bir yöntem yoktur.
•
Konunun ölçeği ülkeden ülkeye değişmektedir.
Sanatkar sektörüne yönelik olarak yapılan araştırmalarda, aşağıdaki özellikler belirgin olarak
ortaya çıkmaktadır.
•
Verilerin ekonomik kıyasını yapmak mümkün değildir.
•
Varolan veriler yetersiz olarak değerlendirilmektedir.
•
Ulusal mevzuat olan yerlerde, sanatkar işletmelerinin özelliklerinin tanımlanması
sayesinde, bu kesimin ulusal ekonomi içindeki önemi belirginleşmektedir.
•
Genelde yasal tanıma sahip olan ülkelerde, daha fazla sanatkar işletmesi vardır.
•
İngiltere ve İspanya gibi ülkelerde, sanatkar işletmelerinin önemi düşük olarak
değerlendirilmektedir.
•
Profesyonel yaklaşımı benimseyen ve sayısal sınırlamalar getirmeyen ülkelerde bu
işletmelerin istihdam ettikleri işgücü diğer ülkelere göre çok daha fazladır.
1.2.3. AB Üyesi Ülkelerde Esnaf ve Sanatkar Tanımları
Almanya: Almanya, esnaf ve sanatkarlık sektörü açısından en yaygın uygulama alanına ve
geleneksel olarak benimsenen yapıya sahip olan bir ülkedir. Almanya’da zanaatkarlık tanımı
yasal olarak Kanun ile yapılmıştır. AB’de kullanılan çalışan sayısı, sermaye miktarı veya
ciroya göre maddi bir tanımlama yoktur. Bunun yerine zanaatkar meslekleri belirlenmiştir.
Daha önceden 125 mesleği kapsayan zanaatkarlık, yeni Kanun ile 151 mesleği kapsamaktadır.
Zanaatkarlık meslekleri bir çok grup ve dallara ayrılmaktadır. Örneğin;
-
İnşaat alanı ( duvarcı, boyacı, tesisatçı),
Demirciler,
Elektrikçiler,
Gıda maddeleri zanaatkarları ( fırıncılar, kasaplar, pastacılar),
Ağaç işleri zanaatkarları ( marangoz, parke döşemecisi),
Sağlık zanaatkarları ( gözlükçü, diş protez teknisyenliği, işitme cihazı satanlar),
Cam, kağıt, seramik zanaatkarları gibi.
Tüm zanaatkarların ortak yönü, bireysel emeklerini ortaya koymalarıdır. Bu durum, seri üretim
yapan endüstriyle en önemli farklarıdır. Zanaatkar işletmesinin açılabilmesi, ustalık sınavının
başarılması ve belge alınmasından sonra mümkündür. Ustalık belgesine sahip kişi işyeri
açarken zanaatkarlık siciline kayıt olur. Zanaatkarlar ile ticaret mesleklerini ayırmak için bazı
kriterler belirlenmiştir. Çalışan sayısında farklılığa rastlanılmaktadır. Yanında 1000 çalışanı
olan zanaatkar işletmesi dahi görülebilmektedir.
Fransa: Fransa’da “artisan” olarak isimlendirilen sanatkarlık yaygın bir sektördür ve
geleneksel bir yapısı ile yasal bir tanımı vardır. Sanatkar işletmelerinin tanımında, çalışan
26
sayısı ve faaliyet alanı olarak iki temel kriter kullanılmaktadır. 1-10 çalışanı olan işletmeler,
faaliyet alanına bağlı olarak sanatkar işletmesi olarak kabul edilmektedir.
Sanatkarlık faaliyet alanına giren meslek alanları; gıda, yapı işleri, ağaç işleri ve mobilya, metal
işleri, tekstil ve deri, mekanik ve elektrik, tamir ve ulaşım ve diğer imalat alanları olmak üzere
8 ana grupta toplanmaktadır. Her sanatkar işletmesi sanatkar siciline kayıt olur ancak sanatkar
unvanını otomatik olarak kazanmaz. Sanatkar sayılabilmek için sanatkarlık belgesine sahip
olmak gerekmektedir. Bunun için meslek standartları, sınav ve belgelendirme sistemi
oluşturulmuştur.
İtalya : İtalya’da KOBİ tanımına küçük ve orta ölçekli işletmeler girmektedir. Sanatkarlık ise,
hem hukuki hem de ekonomik olarak özel bir hüviyete sahiptir. Hukuki anlamda İtalyan
Anayasasında sanatkarlığa yer verilmiş, 1985 yılında çıkarılan 445 sayılı Kanunla sanatkarlık
tanımı yapılmıştır. Sanatkar işletmesi, sanatkarlık bilgi ve yeteneğine sahip bir kişi tarafından
kurulup çalıştırılan ve yönetim sorumluluğu olan işletme olarak tanımlanmış ve işletmenin
iştigal konusunda kişinin bizzat emeği ile katılması önemli bir kriter olarak alınmıştır.
Üretim ve hizmetler sektöründe 300’den fazla meslek sanatkarlık mesleği olarak kabul
edilmekte ve meslekler; dekorasyon, fotoğraf ve reprodüksiyon, ağaç işleri, metal işleri, değerli
taş ve işletmeciliği, kuaförlük, deri ve nakış işleme, restorasyon, terzilik, müzik aletleri yapımı,
tekstil, cam ve seramik ve diğer meslekler şeklinde kategorize edilmektedir. Özellikle bazı
meslek dallarında mesleki yeterliliklerin aranması esastır. Bu mesleklere örnek olarak;
kozmetik hizmetleri, kuaförler, araba tamircileri, mal taşıyıcıları gösterilebilir.
İngiltere: İngiltere’de küçük işletme tanımları sektörden sektöre değişiklik göstermekte ve
sermaye yapısı, ciro ve çalışan sayısı gibi kriterler bulunmaktadır. Sanatkar kavramı ise vergi
kanununda kendi nam ve hesabına çalışan, sürekli olarak istihdam ettiği çalışanı olmayan
girişimci olarak tanımlanmıştır. Bir işletmenin yürütülmesi için gerekli her türlü işlemi
sahibinin yaptığı işletmeler sanatkar işletmeleridir. Bu işletmelerin açılacağı mesleklerin listesi
belirlenmiştir. Esnaflık tanımı bulunmamaktadır.
Polonya: Polonya’da eskiden beri olan ve tanımı kesin olarak yerleşmemiş olmakla birlikte
örgütlenme yapısı bulunan sanatkarlık sektörü mevcuttur. Sanatkarlar odaları yerel düzeyde
kurulmakta ve ulusal düzeyde Polonya Sanatkarlar Federasyonu (ZRP) tarafından temsil
edilmektedir.
İspanya: İspanya’da KOBİ’ler çalışan sayısı kriterine göre AB mevzuatına uygun olarak
tanımlanmaktadır. Bunun yanı sıra geleneksel olarak esnaf ve sanatkarlık özel bir öneme
sahiptir. İspanya Anayasasının 130 ve 148’inci maddeleri esnaf- sanatkar kesimine ilişkindir.
1996 yılında merkezi hükümet esnaf ve sanatkar kesimini de kapsayacak şekilde Ekonomi ve
Finans Bakanlığına bağlı KOBİ Genel Müdürlüğünü kurmuştur.
Esnaf ve sanatkar işletmesi tanımında belli bir mesleğin icrası yoluyla mal ve hizmet üreten
ekonomik birim olduğu, işyeri sahibinin kişisel özellikleri ve mesleki yeterliliğinin yapılan iş
üzerinde belirleyici olduğu, seri üretim olmadığı hususları yer almaktadır. Sanatkar işletmeleri
genellikle 10- 15 çalışana sahiptir. Faaliyetler, bütün üretim sürecini bilen kişiler tarafından ve
özel olarak yapılmalıdır. İspanya’da esnaf ve sanatkarların ticari faaliyet hakkı, el sanatı
becerisinin uygulamalı kazanımına veya sanat okulu eğitimine dayanmaktadır. 1995’den bu
yana bilhassa bölge yönetimlerinin daha esnek bir esnaf - sanatkar tanımına doğru yöneldikleri
görülmektedir.
Meslek grupları sınıflaması genel seviyede yapılmıştır:
-
Geleneksel ve popüler esnaf- sanatkar meslekleri
Zanaatkarlık alanı olarak kabul edilen meslekler,
27
-
Gıda, mamul madde tüketim alanlarında yer alan esnaf- sanatkarlar ve fason imalat
yapan esnaf- sanatkar meslekleri,
Hizmetler sektöründe yer alan esnaf- sanatkarlar.
Avusturya: Sanatkarlığın yasal tanımı bulunmaktadır. Bu tanıma göre; inşaat, metal, halıcılık,
sağlık ve hijyen, giyim, gıda, temizlik, cam, kağıt gibi ekonomik sektörlerde faaliyet gösteren
işletmeler esnaf ve sanatkar işletmesi sayılmaktadır. 43 adet meslek alanı sanatkarlık meslekleri
arasında bulunmaktadır. İşyeri sahibi girişimci-usta unvanına sahip olmalıdır.
Belçika: Yasal bir tanım mevcut değildir. Sanatkar çalışanın tanımı bulunmaktadır ve 11
kategori altında 45 adet mesleğin yer aldığı bir liste vardır. Sadece serbest çalışanların sanatkar
işletmelerini işletebileceği düşünülmektedir.
Danimarka: Yasal bir tanım mevcut değildir. Sanatkar meslek grubu listesi hazırlanmaktadır.
Finlandiya: Yasal bir tanım mevcut değildir. 1- 3 çalışanı olan işletmeler esnaf-sanatkar olarak
kabul edilmektedir. Bu işletmelerde mal ve hizmetler emeğe dayalı olarak üretilmektedir.
Yunanistan: Yasal bir tanım mevcut değildir. 10 kişinin altında çalışanı olan işletmeler esnaf
ve sanatkar işletmesi olarak kabul edilmektedir. Bu işletmelerin sahibi serbest meslek sahibi
olarak kabul edilmekte veya işletme aile tarafından işletilmektedirler. Sanatkar işletmeleri
gelişmiş teknolojileri kullanmamakta, geleneksel çalışma metotlarını tercih etmektedirler.
İrlanda: Yasal bir tanım bulunmamaktadır. Sanatkar çalışan için bir tanım bulunmakta ve 39
meslek dalı sanatkarlık olarak kabul edilmektedir..
Lüksemburg: Yasal bir tanım bulunmaktadır. İnşaat, mekanik, sağlık ve hijyen, giyim, gıda
gibi sektörlerde faaliyetlerde bulunan işletmeler (toplam 152 meslek dalında) sanatkar işletmesi
sayılmaktadır. Sanatkar işletmeler, müşteriye özel ürün ve hizmetler sunmaktadırlar.
Hollanda: Yasal bir tanım bulunmakta, AB tanımı kullanılmaktadır. Sanatkarlar gıda, metaller
ve mobilya, inşaat, kurulum, satış ve hizmet sektörlerinden birinde yer almalıdırlar.
Portekiz: Yasal bir tanım bulunmaktadır. Bu işletmeler en fazla 9 çalışana ve ayrıca çırağa
sahip olmalıdır. Tekstil, çömlekçilik, dericilik, ağaç, metal ve taş işleri, kağıt, grafik, bina ve
restorasyon ve oymacılık gibi 12 kategoriye bölünmüş meslek listesi vardır. Sanatkarlar,
girişimci ve el becerisine sahip olmalıdır. Serbest veya işletme olarak sanatkarlık
yapılabilmektedir.
İsveç: Yasal bir tanım bulunmamaktadır. 100 adet mesleğin yer aldığı liste mevcuttur. Ancak,
diploma isteğe bağlıdır.
28
1.3. Mesleki Eğitim ve İstihdam
1.3.1 Dünyada ve AB Ülkelerinde Eğitimde Genel Durum ve Eğilimler
Dünyada 1980’li yıllarda eğitime ayrılan kaynaklardaki azalma eğilimi, 1990’lı yıllarda tersine
dönmüştür. Yeni eğilimin oluşmasında, eğitimde “hayat boyu öğrenme” yaklaşımının önemli
rol oynadığı söylenebilir. Nitekim, 1990’lı yılların başından itibaren, birçok ülkenin eğitim
sistemlerini hayat boyu öğrenme yaklaşımıyla yeniden yapılandırdıkları görülmektedir.
2000 yılında Lizbon’da özel bir toplantı düzenleyen AB Konseyi, 2010 yılında AB’nin
dünyada dinamizmi ve rekabet gücü en yüksek bilgi toplumu olma hedefini sağlayacak
ekonomik ve sosyal reformları gerçekleştirme kararı almıştır. “Lizbon Stratejileri” olarak
tanımlanan bu hedefler, ulusal boyutta ve AB düzeyindeki eğitim politika ve uygulamalarıyla
yakından ilişkilidir. Sözü edilen hedefler;
•
Kişi başına yapılan eğitim harcamalarının yükseltilmesi,
•
Okulu erken (lise mezuniyetinden önce) terkin azaltılması,
•
Hepsi internet bağlantısına sahip eğitim kurumlarının herkesin faydalanabileceği
öğrenme merkezleri haline getirilmesi,
•
Dijital okur-yazarlığın geliştirilmesi,
•
Öğrenci ve öğretmenlerin Birlik çapındaki değişim programlarından daha fazla
yararlanması,
•
Kazanılmış bilgi ve becerilerin değerlendirilmesi,
şeklinde özetlenebilir.
1.3.2.Uluslararası Mukayeseli Olarak Türkiye İçin Temel Göstergeler
Türkiye genç nüfusa sahip bir ülkedir. Eğitim çağ nüfusunun (5-29 yaş) toplam nüfus
içerisindeki oranı Türkiye’de %48’dir. Bu oranın OECD ülkeleri ortalaması ise %32’dir. 0-14
yaş grubunun toplam nüfus içerisindeki oranı, 1970 yılında %41,8 iken, 2003’te %26,4’e
düşmüştür. Bu oranın AB ortalaması ise %16,7’dir.
Tablo - 5: Bazı Ülkelerde Eğitim Kademelerine Göre Çağ Nüfusu (1992, 2002, 2012)
Yaş grubunun toplam
Nüfusun Değişimi (2002=100)
nüfus içerisindeki
Yaş grubu
Ülkeler
oranı (%) (2002)
5-14
15-19
20-29
5-14
15-19 20-29
1992
2012
1992
2012
1992
2012
Almanya
11
6
12
99
86
90
90
139
108
İngiltere
13
6
13
93
88
94
104
116
110
Fransa
12
7
13
104
103
104
93
109
98
Portekiz
10
6
16
120
99
137
93
96
73
İspanya
10
6
16
131
97
139
82
98
68
Kore
14
7
17
111
84
121
101
108
81
TÜRKİYE*
20
9
19
97
97
91
100
83
109
OECD
12
6
14
104
91
108
97
106
96
Brezilya
20
11
17
106
99
87
91
86
106
Malezya
22
10
17
84
103
81
122
81
116
Kaynak: OECD: Education at a Glance 2004, s. 50
* Türkiye’ye ilişkin 2002 verileri TÜİK, 2000 Genel Nüfus Sayımı ve HÜNEE, 2003 Nüfus ve Sağlık
Araştırması sonuçlarına dayalı 2005 yılında yapılan nüfus tahminlerinden hesaplanmıştır.
Ortaöğretimdeki öğrencilerin genel ve mesleki-teknik eğitime dağılımları önemli bir gösterge
olarak kabul edilebilir. Tablo-6’da görüldüğü gibi OECD ülkelerinde ortalama olarak
ortaöğretim öğrencilerinin yarısı genel eğitime, diğer yarısı da ön mesleki eğitim veya meslek
29
eğitimine devam etmektedir. Sanayide hala başı çekme iddialarını sürdüren Almanya, İngiltere,
İtalya ve Fransa’nın meslek eğitimine verdikleri önem açıkça görülmektedir.
Tablo-6: Bazı Ülkelerde Ortaöğretim Öğrencilerin Eğitim Türlerine Göre Dağılımı (2002) %
Eğitim türleri
Eğitim türleri
Ülkeler
Genel Ön meslek
Meslek
Genel Ön meslek Meslek
eğitim
eğitimi
eğitimi
eğitim
eğitimi
eğitimi
Almanya
37,0
a
63,0
TÜRKİYE
60,6
a
39,4
İngiltere
27,9
*
72,1
Kore (Güney)
67,9
a
32,1
Fransa
43,7
a
56,3
Malezya
85,0
a
15,0
Portekiz
71,2
a
28,8
Brezilya
86,0
a
14,0
İspanya
62,0
a
38,0
İrlanda
72,7
27,3
A
İtalya
35,2
38,0
26,8
Yeni Zelanda**
100,0
a
A
OECD
50,6
4,0
45,5
ABD**
100,0
a
A
Kaynak: Education at a Glance 2004, s. 292
* Meslek eğitimi içerisinde gösterilmiştir.
** Bu ülkelerde kredili sistem uygulanmakta, öğrencilere çok sayıda alandan seçmeli meslek dersi alma
fırsatı sunulmaktadır. Öğrencilerin ortaöğretimde okul içi veya dışından aldıkları uygulama ağırlıklı meslek
dersi kredileri meslek yüksekokullarına girişte değerlendirilmektedir.
Ülkeler
Tablo-7’de bazı ülkelerin eğitim kademelerine göre 2001 yılında öğrenci başına yaptıkları
harcamalar ABD Doları cinsinden verilmiştir. Türkiye’de ise 2002 yılında öğrenci başına
yapılan harcama; okulöncesi eğitimde 213 dolar, ilköğretimde 527 dolar, ortaöğretimde 1.305
dolar, üniversitelerde ise 3.344 dolardır. Tablo-7’de yer alan ülkelerin genelinde eğitim
kademesi yükseldikçe öğrenci maliyetinin artığı, ancak bu artışın Türkiye’deki gibi katlanarak
gitmediği görülmektedir. Türkiye’nin üniversite öğrencisi için yaptığı harcama OECD ülkeleri
ortalamasının %54’ü iken bu oran ortaöğretimde %19’una, ilköğretimde ise %10’una
düşmektedir.
Tablo-7: Bazı Ülkelerde Eğitim Kademelerine Göre Öğrenci Başına Yapılan Harcamalar (2001)
(ABD Doları)
Ülkeler
Okul
öncesi
İlkokul
Orta
okul
5.366
Ortaöğretim
Lise
Ortalama
Almanya
4.956
4.237
İngiltere
7.595
4.415
Fransa
4.323
4.777
7.491
Portekiz
4.181
5.882
İspanya
3.608
4.168
İtalya
5.972
6.783
8.558
Kore
1.913
3.714
4.612
OECD
4.187
4.850
5.787
Brezilya
1.044
832
862
Malezya
611
1.562
Kaynak: OECD: Education at a Glance 2004, s. 215
9.223
8.884
6.076
8.051
5.681
6.752
870
6.620
5.933
8.107
5.976
5.442
8.258
5.159
6.510
864
2.600
Ön
lisans
9.460
Lisans
Ortalama
3.705
10.504
10.753
8.837
5.199
7.455
8.347
6.618
10.052
6.696
5.972
7.124
5.092
5.385
7.839
5.035
6.190
7.367
11.303
2.679
6.529
Eğitimin niteliğine ilişkin uluslararası karşılaştırmalarda OECD-PISA projesinin önemli bir
yeri bulunmaktadır. Türkiye PISA 2003 projesine katılmış, yapılan değerlendirmelerde 29
OECD ülkesi arasında 28. sırada yer almıştır. Bu projeye katılan toplam 41 ülke arasında
Türkiye; okumada 33. sırada, matematikte 34. sırada, fen bilimlerinde 35. sırada ve problem
çözmede ise 36. sırada yer almaktadır PİSA 2003 Projesinin sonuçları, ülkemizde eğitimin
niteliğinin artırılması yönünde yapılacak çok işin olduğunu, kaynakların daha akılcı
kullanılması gerektiğini göstermektedir.
30
1.3.3. Türkiye’de Eğitimde Mevcut Durum ve Eğilimler
1.3.3.1 Giriş
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan bu yana eğitimin hemen her alanında çok önemli
gelişmeler sağlamış olmakla beraber, OECD ve AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında, eğitimin
çeşitli alanlarında daha büyük gelişmeler sağlamak durumunda olduğu da bir gerçektir.
AB’ne tam üyelik hedefine ulaşmada önemli mesafeler alan Türkiye, kendi vatandaşlarını
AB’deki çağdaşlarıyla eşit şartlarda rekabet edebilecek bilgi ve becerilerle donatmak
zorundadır. AB üyeliği bakış açısı ve küreselleşme ile ekonomideki temel tercih değişiklikleri
Türk eğitim sisteminin yeniden yapılandırılmasını kaçınılmaz hale getirmiştir.
Türk eğitim sisteminin, bilgi toplumuna dönüşen bir Türkiye’nin ihtiyaçları ve küreselleşme
olgusunun tehditlerinden kaçınarak fırsatlarından yararlanma çerçevesinde, hayat boyu
öğrenme yaklaşımıyla yeniden yapılandırılması konusunda genel bir mutabakat olduğu
söylenebilir. Böyle bir yapılanma AB’ye uyum için hazırlanan Ön Ulusal Kalkınma
Programında da öngörülmüştür.
Türk eğitim sisteminin gelişmeyi hızlandırma işlevini daha iyi yerine getirebilmesi için uygun
şartların giderek arttığına dikkat çekmek gerekir. Hızlı nüfus artışının eğitim üzerinde
oluşturduğu baskı azalmaktadır. Önceki yıllarla kıyaslandığında eğitime daha fazla kamu
kaynağı ayrılmaktadır, bireylerin eğitim talepleri yükselmektedir, eğitime yapılan gönüllü
bağışlar artmaktadır. Bu olumlu gelişmeler ışığında Türkiye, önceliklerini doğru belirleyip
etkili kaynak kullanımını sağladığı taktirde, AB’ye tam üyelik sürecinde genç nüfusunu
kendisine rekabet üstünlüğü sağlayacak yeterliliklere kavuşturma başarısını gösterebilecektir.
Türk eğitiminin kendisinden beklenilen işlevleri mükemmel biçimde yerine getirebilmesi için
birbiriyle ilişkili aşağıdaki dört temel amacı gerçekleştirmesi öngörülmektedir:
•
Türk eğitim sistemi ve yönetiminin ülkenin insan kaynaklarının en etkin biçimde
gelişmesini destekleyecek yapı ve işleyişe kavuşturulması.
•
Eğitim fırsat ve imkanlarının herkes için erişilebilir kılınması,
•
Kaliteli eğitim fırsat ve imkanlarının yaygınlaştırılması,
•
Eğitimde kalite güvence sisteminin oluşturulması.
1.3.3.2 Türk Eğitim Sistemi
Bugünkü Türk eğitim sistemi 1973’te yürürlüğe giren 1739 sayılı Millî Eğitim Temel
Kanununa göre şekillenmiştir. Sistemin uygulanmasına ilişkin hususlar 22 yıllık (1973-1995)
perspektif içerisinde hazırlanan Üçüncü BYKP’nda yer almıştır. Sözü edilen Kanun ve Planda
eğitim sistemi 8 yıllık zorunlu temel eğitim esası üzerine yapılandırılmıştır.
2005-2006 öğretim yılından itibaren genel ve mesleki-teknik liselerin öğretim süresi 4 yıla
çıkarılmış, böylece meslek liseleriyle teknik liselerin öğretim süreleri eşitlenmiştir. Bu durum,
sorunların bir kısmını çözerken, bu okul türlerinin amaçlarının yeniden tanımlanmasını ihtiyaç
haline getirmiştir.
Gerektiğinde aynı alt yapıyı kullanarak, farklı ihtiyaçları karşılama temelinde birbirini
tamamlaması gereken eğitim türlerinin, Türk eğitim sisteminde, özellikle meslek eğitiminde,
birbirlerinin adeta alternatifi kurumlar haline dönüşmesi, yıllardır yaşanan bir sorundur. Aynı
meslek alanında, aynı mahiyetteki eğitimi, aynı yaş grubundaki gençler hem örgün, hem yaygın
hem de çıraklık eğitimiyle alabilmektedirler. Bu durum hizmetin çeşitlenmesini engellerken,
kaynakların israfına ve yönetsel sorunlara yol açmaktadır. 3308 sayılı Kanunda 4702 sayılı
Kanun ile yapılan değişiklikle kurulan mesleki ve teknik eğitim merkezlerinin altyapının akılcı
kullanımına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
31
Türkiye’de yaygın eğitim hizmetleri çok sayıda özel ve resmi kurum ve kuruluş tarafından
yürütülmektedir. Özellikle meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin önemli boyutlara ulaştığına
dikkati çekmek gerekir. Ancak, bu faaliyetlere ilişkin istatistiklerin toplanamaması, ülkemizde
yürütülen yaygın eğitim hizmetlerinin olduğunun çok altında görünmesine neden olmaktadır.
Tablo -8: Eğitime Yapılan Kamu Harcamaları
Yıl
Gayri Safi Milli
Hasıla
MEB Bütçesi
YÖK Bütçesi
TOPLAM
GSMH’ya
oranı (%)
1985
27.796.800
465.982
151.714
617.696
2,22
1990
397.177.500
8.506.541
2.505.362
11.011.903
2,77
2000
125.970.544.000
3.350.330.000
1.054.610.700
4.404.940.700
3,50
2001
184.766.666.000
4.046.305.625
1.364.901.500
5.411.207.125
2,93
2002
280.550.667.000
7.460.991.000
2.495.967.700
9.956.958.700
3,55
2003
357.045.000.000
10.179.997.000
3.346.669.000
13.526.666.000
3,79
2004
419.692.000.000
12.366.236.188
3.689.754.700
16.055.990.888
3,83
2005
480.963.000.000
14.882.259.500
5.218.465.000
20.100.724.500
4,18
2006
561.988.000.000
16.568.145.500
5.846.822.700
22.414.968.200
3,99
2007
628.443.000.000 21.355.634.000
6.586.537.000
Kaynak: Milli Eğitim Sayısal Veriler (İlgili yıllar)
27.942.171.000
4,45
1.3.4. Mesleki Eğitim
1.3.4.1 Giriş
Ülkemizin AB giriş sürecinde, diğer ülkelerle rekabet edebilme avantajı sağlayacak en önemli
kaynağı, sahip olduğu genç ve dinamik insan gücüdür. AB ülkeleri ile mal ve hizmetlerin
serbest dolaşımı sürecinde rekabet edebilmek ve ülkemiz insan gücünün Avrupa piyasalarında
yer edinebilmesi, mesleki eğitime verilen önem ve ayrılan kaynak ile orantılı olarak artacaktır.
Ülkemiz, Avrupa ülkeleri arasında en genç işgücüne sahiptir. Toplam işgücünün % 18.1'ini 1524 yaş grubundakiler oluşturmaktadır. Ancak lise ve dengi okullardan mezun olanların işsizlik
oranı genel ortalamanın 3 puan üstündedir. Bu genç nüfusun mesleki eğitimle kalifiye ara
eleman haline gelmesi halinde, genç nüfus ülkemiz için çok önemli bir avantaj haline gelecek,
aksi halde AB uyum sürecinde Türkiye’yi en fazla zorlayacak sorun alanlarından biri olacaktır.
Kalkınmanın ve büyümenin en önemli unsuru, teknolojiyi geliştiren, uygulayan, kaynakların
kullanımını ve organizasyonunu sağlayan nitelikli insan gücüdür. İşgücünün niteliğini gösteren
en önemli gösterge eğitim türü ve düzeyidir. Ülkemizde işgücünün eğitim, beceri ve nitelik
düzeyinin düşüklüğü istihdam ve işsizlik konusunda önemli sorunlardan birini oluşturmaktadır.
Ülkemizde istihdam edilenlerin % 61.2'si lise altı eğitimlidir.
Türkiye genç nüfus yapısına uygun insan gücü planlaması yapamayan ve eğitim kurumlarının
niteliği yerine sayısını arttırmayı tercih eden bir politika izlemektedir. Bu politikanın doğal
sonucu olarak, çok sayıda genç iş yaşamının gerektirdiği niteliklerden yoksun olarak emek
piyasasına aktarılmaktadır. Genç işsizliğin önlenmesi, ancak bu nüfusun mesleki eğitime
yönlendirilmesi ile mümkün olabilecektir. Elbette mesleki eğitim sistemini yöneten resmi
otorite ile mesleki eğitimin çıktısı olan eğitilmiş işgücünü istihdam eden iş hayatının sıkı
işbirliği, sistemin etkin ve verimli işlemesinin sağlanmasında en önemli odak noktasıdır.
1.3.4.2 Mesleki Eğitim Sistemi
Mesleki ve teknik eğitim; kişilere, ilgi, istek ve kabiliyetleri doğrultusunda, iş hayatında
geçerliliği olan bir mesleği öğretmek için gerekli bilgi, beceri ve iş alışkanlığı kazandırma ve
kişinin işi bir araç olarak kullanarak yeteneklerini çeşitli yönleri ile geliştirme sürecidir.
32
Ülkemizde mesleki eğitim 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu çerçevesinde yürütülmektedir.
Söz konusu Kanun gereğince mesleki eğitim almanın üç yöntemi bulunmaktadır.
Örgün Mesleki Eğitim: Okul ağırlıklı olup, diplomaya götüren eğitim türüdür. Öğrenciler
mesleki öğrenimin son yılında işletmelere staja gitmektedir. Çok sayıda okul (meslek lisesi,
endüstri meslek lisesi, teknik lise vb.) ve eğitim programı türü bulunmaktadır. Bu eğitim
sürecini tamamlayan gençler teknisyen ve dengi unvanlarla doğrudan iş yaşamına
girebilecekleri gibi, üniversiteye gitmeye de hak kazanırlar. Meslek lisesi diploması alanlar
alanlarında yapılacak ustalık belgesi sınavında başarılı olmaları halinde ustalık belgesine
ulaşabilmektedirler.
Yaygın Mesleki Eğitim: 3308 sayılı Kanunda belirtilen meslek edinme yollarından biri de
meslek kurslarıdır. Bu eğitim sonucunda kişilere sertifika verilmektedir. Meslek kursları örgün
eğitim sisteminden ayrılmış, istihdam için gerekli yeterliklere sahip olmayan kişileri iş
hayatında istihdam imkanı olan görevlere hazırlamak amacıyla düzenlenmektedir. Kurslara
katılanlar, kursa devam ettikleri sürece 3308 sayılı Kanunun çırak ve öğrencilere sağladığı
haklardan yararlanmaktadırlar.
Yaygın eğitim kurumları; halk eğitimi merkezleri, mesleki eğitim merkezleri, pratik kız sanat
okulları, olgunlaşma enstitüleri, mesleki ve teknik eğitim merkezleri, yetişkinler teknik eğitim
merkezleri, eğitim ve uygulama okulları, özel dershane, özel kurs, endüstri pratik sanat
okulları, bilim ve sanat merkezleri, açık ilköğretim, açık lise ve mesleki ve teknik açık öğretim
okullarında her yaş grubundaki insanlara değişik tür ve nitelikte hizmet veren kurumlardır.
Çıraklık Eğitimi: Her ne kadar yaygın eğitim içinde kabul edilse de çıraklık eğitimi 3308
sayılı Kanunda üçüncü bir mesleki eğitim edinme yolu olarak ayrıca ele alınmıştır. Çıraklık
eğitimi (ikili eğitim olarak da adlandırılmaktadır.) daha çok işletme ağırlıklı bir eğitim olup,
gençleri doğrudan iş yaşamına hazırlamaktadır. Bu eğitim sonucunda kalfalık, ustalık ve usta
öğreticilik belgelerine ulaşılmaktadır.
Çıraklık eğitimi, mesleğin özelliğine göre 2-4 yıl sürelidir. Bu eğitimi tamamlayanlar kalfalık
sınavlarına girmekte, eğitime devam etmeyenler ise eğitim süresinin iki katı süreyle mesleğinde
çalıştıklarını belgelendirmeleri halinde kalfalık sınavına girmektedir. Kalfalık belgesi almaya
hak kazananlar Bakanlıkça belirlenen 1-3 yıl süre kadar ustalık eğitimine devam etmeleri
halinde ustalık sınavına girmekte, eğitime devam etmeyenler ise 5 yıl mesleğinde çalıştıklarını
belgelendirmeleri durumunda ustalık sınavlarına girmektedir. Ustalık belgesi olmayanlar
müstakil iş yeri açamamakta, usta olarak çalışamamaktadır.
3308 sayılı Kanun, çıraklık ve meslek eğitimi sistemimizdeki uygulamalara ilişkin yetki ve
sorumluluğu Milli Eğitim Bakanlığına vermekle birlikte, çıraklık ve meslek eğitiminin
planlanması, geliştirilmesi ve değerlendirilmesinde ilgili bütün kurum ve kuruluşların söz
sahibi olmalarını ve katkı sağlamalarını da öngörmektedir. Bu amaçla, Kanunda söz konusu
kurum ve kuruluşların üst düzey temsilcilerinden merkezde, Mesleki Eğitim Kurulu, illerdeki
temsilcilerinden de illerde İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulu kurulması hüküm altına
alınmıştır.
İl ve meslek dallarının çıraklık eğitimi uygulama kapsamına alınması Mesleki ve Teknik
Eğitim Yönetmeliği ve Milli Eğitim Bakanlığı genelgeleri çerçevesinde yapılmaktadır. Halen
ülkemizdeki bütün illerde 131 meslek dalı çıraklık eğitimi uygulama kapsamına alınmıştır.
İllerde kapsamda bulunan meslek dallarına yenilerinin eklenmesi Mesleki Eğitim Kurulunun
görüşü doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığınca gerçekleştirilmektedir.
Çıraklık eğitimi son yıllarda hızla kan kaybetmektedir. Bunun temel nedenlerinden biri
gençlerin çıraklık eğitimini tercih etmemeleridir. Özellikle 8 yıllık zorunlu eğitimden sonra
çıraklık eğitimine olan talep çok azalmıştır. Lise çağına gelen gençler en son tercih olarak
çıraklık eğitimini düşünmektedir. Bu nedenle meslek liselerinde olduğu gibi çıraklık eğitimine
gelen öğrenciler eğitim düzeyi en alt seviyede bulunan öğrenciler olmakta, bu da eğitimin
33
kalitesine olumsuz yansımaktadır. Oysa yapılan araştırmalar çıraklık eğitiminin % 90’ların
üstünde istihdam sağlayan bir mesleki eğitim modeli olduğunu ortaya koymaktadır. Buna
rağmen 1990’lı yıllarda 300 binin üzerine çıkan çırak ve kalfa sayısı, bugün 190 bin civarında
bulunmaktadır.
Çıraklık eğitimi sisteminin kan kaybetmesinde bir diğer önemli neden, Milli Eğitim
Bakanlığının örgün mesleki-teknik eğitime öncelik ve ağırlık vermesi olmuştur. Teknolojinin
yoğun olarak kullanıldığı güncel mesleklerde iyi bir teorik alt yapının olması gerektiği
noktasından hareketle çıraklık eğitimi meslek edindirmede yetersiz görülmektedir. Oysa her iki
modelde de ilköğretim okulunu bitirmiş, aynı alt yapıya sahip gençler eğitim görmektedir. İş
yaşamı, ağırlıklı olarak teorik bilgi gerektiren meslekler ile beceri gerektiren mesleklerin
belirlenmesi ve beceri gerektiren mesleklerde geliştirilmiş çıraklık eğitimi modelinin
uygulanmasını mümkün görmektedir.
Tablo- 9: Türkiye Genelinde Mesleki Eğitim Merkezlerinin Son Beş Yıla İlişkin Sayısal
Verileri (2003-2007)
Öğretim Yılı
Kapsamdaki
İl Sayısı
Kapsamdaki
Meslek
Sayısı
Mesleki
Eğitim
Merkezi
Sayısı
Öğretmen
Sayısı
Eğitime
Alınan Aday
Çırak, Çırak
Kalfa Sayısı
Belge
Alanların
Sayısı
2003-2004
81
113
293
4548
195.910
83.943
2004-2005
81
112
297
4555
184.761
139.011
2005-2006
81
112
300
4532
183.200
107.454
2006-2007
81
133
300
4460
178.279
225.184
2007-2008
81
159
307
3725
187.927
150.673
Kaynak: MEB Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü
Çıraklık eğitimine giriş ile ilgili üst yaş sınırının kaldırılması ve 18 yaş üstü çırakların sigorta
primlerinin Devlet tarafından karşılanması gibi düzenlemeler lise ve üstü eğitim almış kişilerin
çıraklık eğitimine yönelmesine neden olmuştur. Son yıllarda yaşanan yoğun işsizlik sorunu,
herhangi bir mesleki becerisi olmayan genel lise ve üniversite mezunlarının piyasada geçerli
mesleklerde çıraklık eğitimine yönelmelerine neden olmaktadır.
1.3.5 Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları ve Mesleki Eğitim
TESK’in en önemli çalışma alanlarından biri mesleki eğitimdir. 1991 yılında 507 sayılı Esnaf
ve Sanatkarlar Kanununda değişiklik yapılmış ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun
kurduğu sistemin güçlendirilmesini ve varolan boşlukların doldurulmasını amaçlayan
düzenlemeler hayata geçirilmiştir. Böylelikle, ülkemizde ilk kez bir meslek kuruluşu gönüllü
olarak mesleki eğitimle ilgili görev, yetki ve sorumluluk üstlenmiştir. Bu kapsamda
uygulamaya ilişkin 5 yönetmelik çıkarılmış ve bu yönetmelikler çerçevesinde tüm bağlı
birimlere çeşitli görevler verilmiştir. 5362 sayılı Kanun ile de aynı yapı korunmuştur.
1.3.5.1 Esnaf-sanatkar Teşkilatının 3308 sayılı Kanun Çerçevesinde Yürüttüğü
Çalışmalar
3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu çerçevesinde uygulanmakta olan örgün mesleki eğitim ve
çıraklık eğitimi sisteminin temelinde ikili eğitim yatmaktadır. Öğrenciler, örgün mesleki eğitim
veren meslek liselerinin son sınıfında haftada 3 gün uygun işletmelere beceri eğitimi için
gitmekte, mesleki eğitim okul-işyeri işbirliği ile yürütülmektedir. Çıraklık eğitimine devam
eden gençler ise haftanın bir günü mesleki eğitim merkezlerine, 4-5 günü ise işyerlerine
giderek eğitim almaktadırlar. Bu gün itibariyle 131 meslek dalında çıraklık eğitimine devam
34
eden 190.000 civarındaki gencin pratik eğitimi %90’lara varan oranda esnaf-sanatkar
işletmelerinde verilmektedir.
TESK ve alt teşkilat birimlerinin 3308 sayılı Kanun çerçevesinde verilen çıraklık eğitimine
ilişkin görev ve sorumluluklarını dört başlık altında toplamak mümkündür.
1.3.5.1.1 Planlanma-Koordinasyon: 3308 sayılı Kanuna göre ulusal düzeyde kurulan Mesleki
Eğitim Kurulunda TESK, 3308 ve 4904 sayılı Kanunlar çerçevesinde yerel düzeyde kurulan İl
Mesleki Eğitim ve İstihdam Kurullarında ise esnaf ve sanatkarlar odaları birlikleri (ESOB)
temsil edilmekte ve mesleki eğitimin planlamasında önemli görev ve sorumluluklar
üstlenmektedir. Eğitim verilecek meslek dalları ve programları, hangi illerde ve okullarda
mesleki eğitim verileceği, mesleki eğitimde yaşanan sorunlar ve çözümler bu kurullarda ele
alınmakta ve karara bağlanmaktadır.
Bazı ESOB’lar bu kurullarda aktif olarak yer alırken, bazıları değişik nedenlerle yeterince aktif
katılım sağlamamaktadır. İldeki mesleki eğitim ve istihdam faaliyetlerine ilişkin her tür
düzenlemeden sorumlu bulunan bu kurullara ESOB’ların katılım ve etkinliği mesleki eğitim
uygulamalarında yaşanan sorunları en aza indirecektir. Ayrıca kurulların danışma organı
olmaktan ziyade karar organı haline dönüştürülmesi ve sosyal tarafların ağırlığının arttırılması
daha işlevsel olmalarını sağlayacaktır.
TESK, merkezi düzeyde toplanan Mesleki Eğitim Kuruluna aktif olarak katılmakta, esnafsanatkarlar ile teşkilat birimlerini ilgilendiren konuları Kurul gündemine taşımakta ve ihtiyaç
duyulan kararların alınmasında etkili olmaktadır.
Yine ülkemizin eğitim politikalarını belirlediği Milli Eğitim Şuralarına da yerel ve merkezi
düzeyde her zaman aktif katılım sağlanmıştır. MEB tarafından yapılan her türlü mevzuat
çalışması ve projede TESK taraf olarak yer almakta ve görüş ve önerilerini dile getirmektedir.
TESK esnaf-sanatkarlara yönelik mesleki eğitime ilişkin yapılan her tür düzenlemede muhatap
olmakta, uygulamaların mevzuat dahilinde yürütülmesi için gereken koordinasyonu (esnaf ve
sanatkarlar-odalar-birlikler-federasyonlar-TESK arasında) sağlamaktadır.
1.3.5.1.2 Eğitim-Sınav-Belgelendirme: TESK ve alt teşkilat birimleri 3308 sayılı Kanun
kapsamında yürütülen başta çıraklık eğitimi olmak üzere örgün ve yaygın her eğitim modeline
çeşitli yollarla destek vermektedir.
•
3308 sayılı Kanun çerçevesinde, mesleki eğitim programlarının hazırlanmasında sektörün
görüşlerinin yer almasını sağlayarak MEB’e destek verilmektedir.
•
Öğretmen sıkıntısının çekildiği durumlarda -özellikle çıraklık eğitimi modelinde- alt
teşkilat birimleri MEB’e usta öğretici desteği vermektedir.
•
Çıraklık eğitiminde beceri eğitimi tamamen işletmelerde gerçekleştirilmektedir. Örgün
mesleki eğitimde ise öğrenciler öğrenimlerinin belirli yıllarında işletmelere giderek beceri
eğitimi almaktadırlar. İkili meslek eğitiminde işletmede verilen pratik eğitimden tamamen
işletmeler ve onların meslek kuruluşları yetkili bulunmaktadır. Bir işletmenin çırak
alabilmesi için mutlaka belirli bir donanıma sahip olma ve usta öğretici istihdam etme
zorunluluğu bulunmaktadır. Esnaf-sanatkarlar imkanları ölçüsünde ikili meslek eğitiminin
pratik kısmına işletmelerini açarak destek vermektedir.
•
Sınırlı sayıda olsa da esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşları tarafından ya da bu kuruluşların
desteğiyle kurulan ve sürdürülen işletmelerüstü eğitim merkezlerinde beceri eğitimi eksik
kalan çırak-kalfalar ile meslek lisesi öğrencilerine tamamlama eğitimleri verilmektedir.
•
3308 sayılı Kanun çerçevesinde yapılan çıraklık eğitimine ilişkin sınav ve belgelendirme
çalışmalarında, sınav komisyonlarında meslek odası temsilcileri bulunmakta ve sınavlı
MEB kalfalık ve ustalık belgelerini Bakanlık yetkilileri ile birlikte imzalamaktadırlar.
35
•
Mesleki ve teknik eğitime önemli bir destek ise 5362 sayılı Kanunda, 3308 sayılı Kanunun
30’uncu maddesine paralel yapılan düzenleme ile işyeri açacaklardan oda ve sicil kaydı
esnasında ustalık belgesi aranmasıdır. Böylece mesleki bilgi, beceri ve yeterliliği olan
kişilerin işyeri açmalarının sağlanmasına katkı verilmekte ve mesleki belge sahibi olan ile
olmayanların aynı kefeye konulması önlenmektedir.
1.3.5.1.3 Denetim: 3308 sayılı Kanun çerçevesinde oluşturulmuş bulunan ve okullarda ve
işletmelerde verilen mesleki eğitimi denetlemekten sorumlu bulunan Denetim Komisyonlarında
meslek kuruluşu temsilcileri de yer almaktadır. Ancak, bu komisyonlar yasada belirtilmekle
birlikte hayata geçirilmemiştir.
5362 sayılı Kanun gereğince esnaf ve sanatkarlar meslek odaları, esnaf ve sanatkarlar odaları
birlikleri ve TESK bünyesinde kurulmuş bulunan işyeri denetleme ve danışmanlık grupları
(İDDG) da işyerlerine yönelik yaptıkları denetim ve danışmanlık hizmetleri ile çıraklık
eğitiminin denetimi konusunda etkili olmaktadırlar. Ancak esnaf-sanatkarlar odalarının içinde
bulunduğu çeşitli imkansızlıklar nedeniyle İDDG’ler istenilen düzeyde çalıştırılamamaktadır.
3308 sayılı Kanunun öngördüğü denetim komisyonları ile İDDG’lerin paralel olarak etkin
şekilde çalıştırılması halinde, ikili meslek eğitiminin kalitesinin çok daha fazla arttırılması ve
modelin etkinleştirilmesi söz konusu olacaktır.
1.3.5.1.4 Finansman: Öncelikle, esnaf-sanatkarlar işyerlerini pratik eğitim için çırak-kalfa ve
meslek lisesi öğrencilerine açmak suretiyle sisteme doğrudan katkı vermektedirler. Çırak-kalfa
ve öğrencileri doğrudan üretim süreci içinde eğitmek yoluyla, mesleki eğitimin pratik
bölümünün maliyetine de katlanmaktadırlar.
3308 sayılı Kanun çerçevesinde yapılan çıraklık eğitiminin finansmanına esnaf-sanatkarlar
teşkilatı gönüllü yardımlar yoluyla azımsanamayacak destekler vermiştir. 3308 sayılı Kanunun
yürürlüğe girdiği 1980’li yıllarda ilk çıraklık eğitimi merkezleri bazı teşkilat birimleri
bünyesinde açılmış ya da Devlet tarafından yaptırılan merkezlere maddi destek sağlanmıştır. O
zamandan bu yana halen odalar ve birlikler mesleki eğitim merkezlerinin koruma ve geliştirme
derneklerinde yer almakta ve maddi destek vermektedirler. Ayrıca, çıraklara bir takım sosyal
imkanların (yemek, yol parası vb) sağlanmasında da MEM’lere yardımları bulunmaktadır.
Esnaf-sanatkarlar 8 yıllık kesintisiz eğitim için kesilen ve belli bir oranının mesleki eğitime
aktarıldığı fon vasıtasıyla mesleki eğitimi desteklemektedir.
5362 sayılı Kanun çerçevesinde tüm esnaf ve sanatkar teşkilat birimleri yıllık gayri safi
gelirlerinin %5’ini eğitim bütçesi olarak ayırmakta ve yaptıkları mesleki eğitim çalışmalarının
finansmanında kullanmaktadırlar.
Ancak son yıllarda çıraklık ve mesleki eğitime olan ilginin azalması esnaf-sanatkarlar ile
teşkilat birimlerini de olumsuz etkilemiştir. Sisteme olan maddi ve manevi destekte azalma
görülmektedir.
1.3.5.2
Esnaf-sanatkarlar Teşkilatının 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek
Kuruluşları Kanunu Çerçevesinde Yürüttüğü Çalışmalar
5362 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler çerçevesinde kurulan yapılar ve üstlenilen
sorumluluklar aşağıda 4 ana başlık altında özetlenmektedir.
1.3.5.2.1 Planlama-Koordinasyon: TESK ve alt teşkilat birimleri 3308 ve 5362 sayılı
Kanunlar gereğince üstlendikleri görev ve yetkileri en iyi şekilde yerine getirebilmek için
belirli aralıklarla meslek eğitimi merkez şuraları toplamıştır. Şuraya başta ESOB ve
federasyonlar düzeyinde kurulan meslek eğitimi danışmanlığı birimlerinin temsilcileri olmak
üzere, mesleki eğitimle ilgili kamu ve özel kurum ve kuruluş temsilcileri katılmaktadır. 19911998 yılları arasında 7 şura toplanmış ve esnaf-sanatkarlar ve meslek kuruluşları tarafından
yapılan çalışmaları değerlendirmiş, geleceğe yönelik politikalar ve projeler oluşturulmuştur.
36
1998 yılından bu yana toplanmayan meslek eğitimi merkez şurasının en kısa zamanda
toplanması ve geleceğe yönelik öneriler geliştirmesinde fayda görülmektedir.
Yine mesleki eğitim faaliyetlerinin planlanması, uygulanması ve yerel düzeyde takip edilerek
katılım sağlanması amacıyla odalar, birlikler, federasyonlar ve TESK düzeyinde meslek eğitimi
danışmanlığı birimleri (MEDB) oluşturulmuştur. MEDB’ler tüm teşkilat birimleri bünyesinde
kurulmuş olmakla birlikte, aktif olarak çalışan MEDB sayısı çok fazla değildir. MEDB’lerin
etkin olarak çalıştırılamamasında alt teşkilat birimlerinin mali, teknik ve idari açılardan güçsüz
olmalarının rolü büyüktür. MEDB’ler görev ve sorumluluklarına ilişkin bilgilendirme ve
yönlendirmeye ihtiyaç duymaktadır.
TESK, hem şuralarda alınan kararlar hem de Konfederasyon MEDB’nin çalışmaları
çerçevesinde teşkilat birimleri tarafından yapılması gereken çalışmalara ilişkin alt yapı
(yönetmelik, yönerge, eğitim programı, genelge, vb) oluşturmakta ve aralarındaki
koordinasyonu sağlamaktadır.
1.3.5.2.2 Eğitim, Sınav ve Belgelendirme: Bu alanda yapılan çalışmaları 2 başlık altında
toplamak mümkündür.
a) İşletmelerüstü Eğitim ve İşletmelerüstü Eğitim Merkezleri (İÜEM): İşletmelerüstü
eğitim, çıraklık eğitimi sistemi içinde çırağın işletmede aldığı pratik meslek eğitiminin
eksikliklerini tamamlayan, okul ve işletmeden sonra üçüncü bir ayaktır. İkili meslek eğitiminin
ayrılmaz bir parçası olan işletmelerüstü eğitim konusunda TESK önemli adımlar atmıştır.
Mesleki eğitim sistemini örnek aldığımız Almanya’da bu merkezlerin yapımı ve
işletilmesinden özellikle meslek kuruluşları sorumlu bulunmaktadır. Devlet ise meslek
kuruluşlarına her türlü desteği sağlamaktadır.
İşletmelerüstü eğitim kavramını ülkemize getiren ve yönetiminde TESK’in de bulunduğu
Mesleki Eğitim ve Küçük Sanayii Destekleme Vakfı (MEKSA) ile işbirliği içinde 1980’li
yılların başından itibaren işletmelerüstü eğitim verilmek üzere işletmelerüstü eğitim merkezleri
bir başka adıyla da mesleki eğitim ve teknoloji merkezleri (METEM) kurulmaya başlanmıştır.
Özellikle TESK’in 1991 yılında yaptığı yasa değişikliği ile bu konudaki çalışmalar hız
kazanmıştır.
İÜEM’lerde aşağıda sıralanan hizmetler sunulmaktadır.
•
İşletmelerüstü pratik eğitim,
•
Usta öğreticilik eğitimi,
•
Esnaf ve sanatkarlara yönelik ileri meslek kursları,
•
Proje çalışmaları,
•
Çıraklık eğitimine başlayacaklar için mesleğe yöneltme ve danışmanlık hizmetleri,
•
Çıraklık eğitimi için pratik eğitim programları ile öğretim materyallerinin geliştirilmesi,
•
Esnaf-sanatkar kuruluşlarında görevli personelin hizmet içi eğitimi,
•
Yeni teknolojilerin esnaf ve sanatkarlara ulaştırılmasına yönelik yayınlar,
•
Mesleki ve teknik öğretim alanında konferans, panel düzenlenmesi.
METEM’lerin yapılış aşamasındaki finansmanı TESK bütçesi ve Devlet Genel Bütçesinden
yapılan aktarmalar ile sağlanmıştır. 2007 yılı itibariyle TESK tarafından yaptırılan İÜEM’lerin
toplam maliyeti 17.448.237,74.- YTL.’dir. Bu miktarın 12.041.957,25.- YTL.’sı Devlet
yardımlarından, kalan 5.406.208,49.- YTL.’sı TESK bütçesinden karşılanmıştır.
METEM’lerin işletilmesi alanında MEKSA’nın hizmetlerinden yararlanılmıştır. Bir çok
METEM’de eğitim hizmetleri MEKSA Vakfı tarafından organize edilmiştir. MEKSA Vakfı,
37
belirli bir bilgi ve deneyime sahip hale gelen ESOB’lara METEM’leri personeli ile birlikte
devretmiştir. Bazı METEM’ler ise halen MEKSA Vakfı ile birlikte yürütülmektedir.
MEB Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ile de bu alanda yakın ilişkiler kurulmuştur.
Örneğin Ankara OSTİM-METEM’in yönetiminde uzun yıllar TESK ve MEKSA Vakfı ile
birlikte MEB de bulunmuştur. METEM’lerin eğitici ihtiyacını karşılama konusunda MEB’den
zaman zaman destek alınmaya devam edilmektedir. Bazı teşkilat birimleri yerel düzeyde
değişik kurum ve kuruluşlarla bu konuda işbirliği yapabilmektedir. Ancak bu işbirlikleri bir
süreklilik arz etmemektedir.
Mülkiyeti TESK ve bağlı ESOB’lara ait olan ve halihazırda işletilmekte olan METEM’lere
ilişkin son durum aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
Tablo-10: Mülkiyeti TESK ve Alt Teşkilatına Ait METEM’ler ve Mesleki Eğitim Verilen Branşlar
HİZMETE AÇILAN
METEMLER
AÇILIŞ YILI
MERKEZDE VERİLEN EĞİTİM
TÜRLERİ
Ankara OSTİM-METEM
1992-1993 öğretim yılı
Kaynakçılık
Ağaç İşleri
Elektrik
İşletme Yönetimi
Teknoloji Yönetimi
Konya METEM
1993-1994 öğretim yılı
Turizm ve Otelcilik Eğitimi
(Meslek Kursları)
Adana METEM
1997-1998 öğretim yılı
Mersin METEM
1996-1997 öğretim yılı
Ankara
METEM
Çankaya 1996-1997 öğretim yılı
Oto Motor Tamirciliği
Tesviyecilik
Elektrik Tesisatçılığı
Oto Elektrikçiliği
Elektrik Tesisatçılığı
Konfeksiyon
Turizm ve Otelcilik Eğitimi
Meslek Kursları
1997-1998 öğretim yılı
Muğla Marmaris METEM
Bayburt METEM
1997-1998 öğretim yılı
Bursa METEM
2000-2001 öğretim yılı
Ordu METEM
2000-2001 öğretim yılı
Turizm ve Otelcilik Eğitimi
MEB’e MEM olarak kullanılmak
üzere tahsisli
Tesviyecilik
Kaynakçılık
Tornacılık
Mobilyacılık
MERKEZİN
İŞLETME
FİNANSMASI
TESK
MEKSA
TESK
MEKSA
Konya ESOB
TESK
Adana ESOB
MEKSA
Mersin ESOB
TESK
TESK
Muğla ESOB
MEB,
Bayburt ESOB
Bursa ESOB
Ordu ESOB
Turizm Otelcilik
Kaynakçılık
CNC
Otomotiv
Turizm ve Otelcilik Eğitimi
Meslek Kursları
Ağırlıklı Zonguldak
ESOB, başka ortak
kuruluşlar da vardır.
İstanbul ESOB
MEKSA
Kütahya ESOB
TESK
Afyon ESOB
Zonguldak METEM
İstanbul METEM
2000-2001 öğretim yılı
2000-2001 öğretim yılı
Kütahya METEM
2000-2001 öğretim yılı
Donanım aşamasında
Afyon METEM
Kaynak: TESK
2001-2002 öğretim yılı
İnşaatı devam ediyor
TESK ve alt teşkilat birimleri tarafından yaptırılan ve mülkiyeti bu kuruluşlara ait olan
METEM’ler dışında genellikle MEKSA Vakfı ile işbirliği içinde işletilen, binaları Vakfa ait ya
da kiralanmış olan bir çok eğitim merkezi (Gaziantep, Şanlıurfa, Van METEM’ler gibi) daha
bulunmaktadır. Bu merkezlere bulundukları ildeki birlik ve odalar finansal destekte
38
bulunmakta ve çalışmaları sahiplenmektedir. Bazı merkezlere bulunduğu ildeki sanayi ve
ticaret odaları başta olmak üzere diğer ilgili kurum ve kuruluşlar da destek vermektedir.
TESK’in kontrolünde olmayan, çeşitli esnaf ve sanatkar odaları tarafından açılmış küçük çaplı
eğitim merkezleri de bulunmaktadır. Bazı odalar kendi hizmet binaları içinde, bazıları ise ayrı
binalar içinde eğitim faaliyetleri yürütmektedir.
Ancak, son yıllarda ülkemizin içinde bulunduğu kriz ortamının da etkisiyle, teşkilat birimleri
ve TESK kurmuş bulunduğu METEM’leri etkin ve verimli bir şekilde işletemediği için başta
MEB ve üniversiteler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarına devretmeye başlamıştır.
İmkanları daha elverişli olan birlikler bu çalışmalarını sürdürmeye çalışmaktadır.
Halihazırda işletmelerüstü eğitim merkezleri; temel kuruluş amaçları olan işletmelerüstü
eğitimden çok meslek edindirme ve meslek geliştirme eğitimleri için kullanılmaktadır. Çünkü
işletmelerüstü eğitim kavramı genel mesleki eğitim mevzuatına girememiş, ilgili kurum ve
kuruluşlardan gereken maddi ve idari desteği alamamış ve bu nedenle çok önemli ve gerekli
olmasına rağmen bu alanda yeterli ilerleme sağlanamamıştır.
AB ile uyum sürecinde olan ülkemizde insan kaynaklarının geliştirilmesi anlamında mesleki
eğitim büyük öneme sahiptir. Bir yandan insan kaynaklarının geliştirilmesi, diğer yandan
KOBİ’lerin ve esnaf-sanatkarların rekabet edebilirliklerinin arttırılması açısından TESK
benzeri meslek kuruluşlarının bu alanda yaptığı çalışmalar geniş ölçüde desteklenmektedir. Son
yıllarda METEM’lerde bir çok AB kaynaklı proje uygulanmıştır. Diğer uluslar arası
kaynaklarla desteklenen projeler de bulunmaktadır. TESK alt teşkilat birimlerinin bu tür
projelerden yararlanarak mesleki eğitim faaliyetlerini geliştirmelerini sağlayan kurumsal
kapasite arttırma çalışmalarını genişleterek ve yaygınlaştırarak yürütmeye devam etmektedir.
Sonuç olarak METEM’ler;
•
Mali imkansızlıklar,
•
TESK’in alt teşkilat birimlerinin kapasite yetersizlikleri,
•
İlgili mevzuattaki (3308, meslek kuruluşları yasaları ) yetersizlikler,
•
Diğer kurum ve kuruluşlardan (özellikle TOBB ve diğer meslek kuruluşları ile işçiişveren örgütleri) istenilen düzeyde destek görmemesi,
• Planlama (yer, büyüklük, meslek dalı vb.) yanlışlıkları,
gibi nedenlerle aktif olarak işletilememektedir.
METEM’lerin yeniden yapılandırılarak, ilgili kamu ve özel tarafların katkı ve katılımıyla iki
yıllık ön lisans programları dahil olmak üzere örgün ve yaygın mesleki eğitim faaliyetlerinin
gerçekleştirileceği sürekli eğitim merkezleri haline dönüştürülmesi planlanmaktadır. Bu amaçla
sürdürülebilir yeni bir modelin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
METEM’lerin, eğitim verme, sınav ve belgelendirme yapma konusunda Mesleki Yeterlilik
Kurumu tarafından akredite edilmiş kurumlar haline dönüştürülmesi de etkinlik ve
verimliliklerini arttıracaktır.
b) Kapsam Dışı Meslek Dalları: Esnaf-sanatkarlar teşkilatı tarafından yürütülen bir diğer
uygulama ise 3308 sayılı Kanunun çıraklık eğitimi uygulama kapsamı dışında kalan esnafsanatkar meslek dallarında yapılan eğitim, sınav ve belgelendirme faaliyetleridir. 3308 sayılı
Kanunun kapsamı dışında bulunan ve esnaf-sanatkar meslek dalı olarak kabul edilen pek çok
meslek dalında esnaf ve sanatkarlar odaları tarafından yetiştirme kursları düzenlenmekte,
sınavlar yapılmakta ve belgeler (TESK kalfalık, ustalık ve esnaflık belgesi) verilmektedir.
Yapılan sınav ve belgelendirme faaliyetlerinde Milli Eğitim Bakanlığından destek alınmakta ve
işbirliği yapılmaktadır. Böylece 3308 sayılı Kanunun çıraklık eğitimi uygulama kapsamı
içindeki uygulamaya benzer bir uygulama, 5362 sayılı Kanuna tabi işyerleri ile sınırlı olmak
39
üzere kapsam dışında da sağlanmış olmaktadır. Esnaf ve sanatkar odaları tarafından verilen
belgeler o meslek dalı kapsama alındığında MEB belgeleri ile doğrudan değiştirilmektedir.
Kapsam dışı meslek dallarında eğitim, sınav ve belgelendirme uygulaması 1993 yılından bu
yana sürdürülmekle birlikte, teşkilat genelinde standart bir uygulamaya gidilememiştir. Eğitim,
sınav ve belgelendirmeye yönelik standartları getiren yönerge ve genelgeler yayımlanmış,
ancak uygulamada birliktelik sağlanamamıştır. Sadece şoförlere yönelik verilen ticari taşıt
kullanma belgesi uygulamasında bu büyük ölçüde başarılmış, ancak Ulaştırma Bakanlığının
yaptığı düzenleme ile odaların bu alandaki yetkisi ortadan kaldırılmıştır. Diğer meslek
dallarında mali, teknik ve idari yetersizlikleri nedeniyle mesleki federasyonlar aktif yer
alamamış, standart eğitim programları oluşturma ve uygulama konusunda yetersiz kalınmıştır.
Mesleki Yeterlilik Kurumunun kurulmasını sağlayan 5444 sayılı Kanun ile oluşturulan mesleki
yeterlilik sistemi çerçevesinde; esnaf-sanatkar meslek dallarında meslek standartları hazırlama,
esnaf ve sanatkarlara mesleki yeterlilik kazandırma, ölçme ve belgelendirme konularında bir
takım alt yapıların oluşturulması gerekmektedir. Kapsam dışı meslek dallarında bu tarihe kadar
yürütülen eğitim, sınav ve belgelendirme çalışmalarından elde edilen deneyim, bilgi birikimi ve
alt yapı mesleki yeterlilik sistemine girme konusunda faydalı olacaktır.
TESK bağlı üyelerine mesleki yeterliliklerinin kazandırılması, geliştirilmesi ve
belgelendirilmesi konularında yasal olarak görev yapan bir camianın en üst kuruluşudur. TESK
aynı zamanda son 15 yıldır çalışmaları sürdürülen meslek standartlarının ve mesleki
yeterliliklerin kazandırılması, sınav ve belgelendirme sisteminin kurulması ile ilgili çalışmalara
da katılmakta ve katkı vermektedir. Halihazırda Mesleki Yeterlilik Kurumunun genel kurul ve
yönetim kurulunda temsil edilmektedir.
Girişimcilik Eğitimleri: Esnaf ve sanatkar işyerleri genellikle hiçbir ön araştırma yapılmadan,
fizibilitesi çıkarılmadan kolayca kurulmakta ve bazı yapısal eksiklikler ve öngörülmemiş riskler
nedeniyle kolay bir şekilde de kapanabilmektedir. Bu nedenle, hem bireysel hem de ülke
ekonomisi açısından bakıldığında, önemli boyutlara ulaşan bir sermaye ve emek kaybı olmaktadır.
Ülke ekonomisi açısından son derece önemli bir kesim olan esnaf-sanatkar ve küçük işletmelerin
kuruluş aşamasından itibaren yoğun bir şekilde eğitim ve danışmanlık hizmetlerine ihtiyaçları
bulunmaktadır. Özellikle işletme kurulmadan önce verilecek girişimcilik eğitimi ile fizibilitesi
hazırlanmış ve sağlam ayaklar üzerine basan bir işletmenin kurulması ve devamında bu işletmenin
iş geliştirme eğitimi ve danışmanlık faaliyetlerinden yararlanarak büyüyen ve gelişen bir işletme
olarak hem bireysel hem de ülke ekonomisine katkıda bulunması son derece önem arz etmektedir.
Bu nedenle TESK ve alt teşkilat birimleri girişimcilik konusunda da bir takım çalışmalar ve
projeler yürütmektedir. Özellikle kadın ve gençlerin girişimcilik yoluyla istihdama katılmaları
TESK’in temel amaçlarından biridir. Bu nedenle TESK; kadın girişimcilerin ve küçük aile
işletmelerinin ekonomiye entegrasyonunu sağlamayı hedefleyen AB destekli “Kadın
Girişimcilerin Desteklenmesi” projesini uygulanmıştır. Proje faaliyetlerinin odak noktası kadın
eğitimidir. Bu projenin spesifik amacı eğitim ve danışmanlık yoluyla iş kurmak isteyen
kadınların yanı sıra, kadınların önemli rol oynadıkları küçük aile işletmelerinin
desteklenmesidir. Bu amaçla öncelikle kadınlara yönelik olarak değişik illerimizde (Ankara,
Bursa, Denizli, Çorum ve Mersin) 5 eğitim merkezi kurulmuştur.
Projenin yürütüldüğü beş ilde kurulan ve sürdürülebilirliği olan, eğitim ve danışmanlık
hizmetleri verme konusunda kendi kendine yeterli ve altyapıya sahip bu merkezler Avrupa
Birliğince hibe malzeme ile donatılmışlardır. Proje 10 Haziran 2004 tarihi itibariyle sona
ermiştir. Proje sona erdikten sonra bu merkezler faaliyetlerine devam edeceklerinden illerin
eğitim müdürleri Ankara’da eğitilmişler ve illerinde projeyi devralmışlardır. Beş merkezde
toplam 1708 kadın eğitilmiş ve 368 kadın kendi işyerini kurmuştur. Projenin çok başarılı
bulunması nedeniyle yeni bir kadın girişimciliği projesi hazırlanmış ve ilk projede oluşturulan
40
modelin 24 ile daha yaygınlaştırılması planlanmıştır. Bu proje de AB tarafından kabul edilmiş
ve 2007 yılı sonbaharında proje uygulanmaya başlanmıştır.
TESK alt teşkilat birimleri de ağırlıklı olarak proje bazında girişimcilik eğitimleri vermektedir.
TESK imkanları ölçüsünde bu konuda bir model oluşturup, ülke geneline yaygınlaştırmaya
çalışmaktadır.
1.3.5.2.3 Denetim: İşletmelerde yürütülen mesleki eğitiminin nitelikli ve kaliteli olması
hedefine yönelik olarak, gençlerin uygun ortamlarda çalışmalarını sağlamak ve işletmelere
danışmanlık hizmeti vermek üzere oda ve birlikler düzeyinde işyeri denetleme ve danışmanlık
grupları oluşturulmuştur. Oda düzeyinde kurulan İDDG’lerde MEB’in bir meslek öğretmeni de
yer almaktadır. Birlik ve Konfederasyon bünyesinde kurulanlarda ise yerel ve merkezi
düzeydeki mesleki eğitimden sorumlu yönetici düzeyindeki MEB temsilcileri yer almaktadır.
İDDG’ler oluşturulduktan sonra onların eğitimine yönelik bir takım çalışmalar yapılmıştır.
Öncelikle çalışma esas ve usullerini düzenleyen yönerge hazırlanmış, denetim tutanakları ve
diğer evraklar bastırılıp dağıtılmış ve hizmet içi eğitimler düzenlenmiştir. Bu eğitimler
sırasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile iş güvenliği ve sağlığı konusunda, MEB ile
eğitim programları konusunda yakın işbirliği yapılmıştır. ILO’nun IPEC (Çocuk İşçiliğinin
Önlenmesi Programı) çerçevesinde İDDG’lerin eğitimine yönelik bir dizi proje yürütülmüştür.
Ancak, TESK alt teşkilat birimlerinin farklı mali, teknik ve idari yapılara sahip olmaları
nedeniyle ülke genelinde standart ve etkin bir uygulama yapılamamıştır. İDDG’leri aktif olarak
çalıştıran alt teşkilat birimleri yanında hiç çalıştırmayan ya da kağıt üzerinde kuran birimler de
bulunmaktadır. İşletmelerde verilen pratik eğitimin ve işletmelerüstü eğitimin geliştirilmesi ve
niteliğinin arttırılması için İDDG’lerin aktif çalışması büyük önem arz etmektedir.
1.3.5.2.4 Finansman: Mülga 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun Ek 17’nci maddesi
gereğince, tüm teşkilat birimlerinin; yıllık gayri safi gelirlerinin %20’sini eğitim bütçesi olarak
ayırmaları ve ayırdıkları bütçenin %25’ini Konfederasyon bünyesinde kurulan Esnaf ve
Sanatkarların Mesleki Eğitimini Geliştirme ve Destekleme Fonuna aktarmaları zorunlu idi.
Ancak ilgili maddelerin yürürlüğe girdiği 1991 yılından 5362 sayılı Kanunun çıktığı 2005
yılına kadar geçen uygulama sürecinde, teşkilat birimlerinin büyük çoğunluğunun yasaya
uygun şekilde eğitim bütçesi oluşturmadığı ve Fon payını aktarmadıkları görülmüştür. Bu
durumda %20’lik oranın çok fazla bulunmasının büyük rolü olmuştur. TESK bünyesinde
oluşturulan Fon ağırlıklı olarak işletmelerüstü eğitim merkezlerinin inşaatında kullanılmıştır.
Ayrıca bazı alt teşkilat birimleri tarafından yapılan eğitim çalışmalarına da Fondan destek
olunmuştur.
2005 yılında yürürlüğe giren 5362 sayılı Kanunun hazırlık aşamalarında eğitim bütçesi ve
mesleki eğitim konusunda yaşanan sorunlar dikkate alınarak, eğitim bütçesi oranı aşağı
çekilmiştir. 5362 sayılı Kanunun 74’üncü maddesi gereğince odalar, birlikler, federasyonlar ve
Konfederasyonun yıllık gayri safi gelirlerinin % 5’ini mesleki eğitimle ilgili faaliyetlerde
kullanmak üzere ayırmaları gerekmektedir.
TESK bünyesindeki Mesleki Eğitim Fonu korunmuş ve yine tüm teşkilat birimlerinin
ayırdıkları eğitim bütçesinin beşte birini Fona aktarmaları zorunlu hale getirilmiştir. Fonun
kaynakları, harcanması ve yönetimi benzer şekilde düzenlenmiştir. 507 sayılı Kanundan farklı
olarak odalar ayırdıkları eğitim bütçelerinin beşte birini bağlı oldukları birliklere, beşte birini
de varsa bağlı oldukları federasyonlara aktarmak zorundadır. Bu düzenlemedeki amaç, mali,
teknik ve idari açıdan yetersiz durumdaki odalar adına, onlarla işbirliği içinde bağlı oldukları
birlik ve federasyonların mesleki eğitime ilişkin faaliyetlerde bulunmalarını sağlamaktır.
Her ne kadar Kanunda eğitim bütçesi ile ilgili belirlenmiş bir oran olsa da, doğrudan eğitim
yapan bazı teşkilat birimleri %5’in çok üstünde harcama yapabilmektedir. Ayrıca yaptıkları
eğitim, sınav ve belgelendirme çalışmaları kapsamında hizmet karşılığı olarak belirli düzeyde
gelir de elde etmektedirler.
41
Eğitim-istihdam-girişimcilik-danışmanlık konularında değişik iç ve dış kaynaklı hibe
projelerden yararlanan teşkilat birimlerinin sayısı son yıllarda hızla artmaktadır.
1.3.6 İstihdam
1.3.6.1 Dünyada İşgücü Piyasası
Dünyada işsizlik, tüm ülkeler için ciddi bir ekonomik ve toplumsal sorun olmaya devam
etmektedir. ILO verilerine göre, 2006 yılı dünya işsizlik oranı %6,3, toplam işsiz sayısı 2006
yıl sonu itibariyle 195.2 milyondur. Ancak gelişmiş ülkeler dışında kalan ülkelerde gerçek
işsizliğin açık işsizliğin çok ötesinde olduğu da bilinmektedir. Dünyadaki işsizlerin hemen
hemen yarısını 15 ile 24 yaş arası gençler oluşturmaktadır ve gençler arasında işsiz kalma
olasılığı yetişkinlere göre daha fazladır.
Günümüz istihdam sorunlarının çok önemli bir boyutu, istihdam -büyüme arasındaki ilişkinin
giderek zayıflamasıdır. Bir başka ifadeyle, tek başına ekonomik büyüme, istihdam alanındaki
küresel gereksinimleri karşılamaya yetmemektedir. ILO’nun verilerine göre 1990-2003
arasında GSYİH’daki 1 puanlık artış istihdamda yalnızca 0,3 puanlık bir artış sağlamıştır.
1.3.6.2 AB’de İşgücü Piyasası
1995-2005 yıllarında AB üye ülkeleri arasında nüfus sıralamasında hemen hemen hiçbir
değişiklik olmamıştır. Nüfus büyüklüğü açısından ilk sırayı alan ülke Almanya’dır. Diğer
ülkeler ise sırasıyla Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya’dır. AB’ne üyeliği durumunda Türkiye,
70 milyon nüfusuyla Almanya’nın ardından ikinci sırada yer alacaktır.
Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan 2005 İşgücü Piyasası Raporu, 25 üyeli AB'nin işgücü
piyasasındaki gelişmelere yönelik son rakamları vermektedir. Rapora göre yaşlı işçilerin,
kadınların ve gençlerin istihdam pazarındaki oranlarının düşük olması ve bu kesimlerde
yaşanan işsizlik yüzünden AB önemli sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.
25 üyeli AB’de aktif nüfus (15 -64 yaş Nüfus) yaklaşık 300 milyondur. Birlik içinde aktif
nüfusu en yüksek olan 54 milyon ile Almanya’dır. Daha sonra 38 milyon ile Fransa ve İngiltere
gelmektedir. Türkiye’nin aktif nüfusu ise 46 milyondur. Aktif nüfus, toplam istihdam,
istihdamdaki 15 -64 yaş nüfus ölçütleri incelendiğinde ülkeler arasında sıralama çok fazla
değişmemektedir. Sıralama açısından en büyük değişiklik Türkiye’de görülmektedir. Aktif
nüfusta ikinci sırayı alan Türkiye; toplam istihdamda ve istihdamdaki 15-64 yaş nüfusunda
beşinci sırayı almaktadır. Bunun nedeni işgücüne katılım oranının düşüklüğüdür.
Tablo- 11: Avrupa Ülkelerinin Çalışma Hayatına Ait Veriler (000)
15-64 Yaş
Nüfusu
Toplam
İstihdam
İstihdamdaki 1564 Yaş Nüfusu
İstihdam
Oranı
İşgücüne
Katılma
Oranı
İşsizlik
Oranı
AB-25
305.080
201.660
194.550
63,8
70,2
8,7
AB-15
253.970
172.920
165.470
65,2
71
7,9
İngiltere
38.530
28.740
27.610
71,7
75,3
4,7
Portekiz
7.110
5.020
4.800
67,5
73,4
7,6
Polonya
26.210
14.120
13.830
52,8
64,4
17,7
Avusturya
5.520
4.180
3.790
68,6
72,4
5,2
Hollanda
10.940
8.130
8.010
73,2
76,9
4,7
Macaristan
6.810
3.880
3.880
56,9
61,3
7,2
İtalya
38.59
24.28
22.21
57,6
62,5
7,7
Fransa
38.68
25.03
24.42
63,1
69,5
9,5
İspanya
29.76
18.90
18.83
63,3
69,7
9,2
Yunanistan
7.13
4.37
4.29
60,1
66,8
9,8
Almanya
54.76
38.78
35.84
65,4
73,8
9,5
42
Danimarka
3.57
2.77
2.71
75,9
79,8
4,8
Çek Cumh.
7.27
4.97
4.71
64,8
70,4
7,9
Beçika
6.88
4.20
4.20
61,1
66,7
8,4
Bulgaristan
5.28
3.30
2.95
55,8
62,1
10,1
Romanya
15.02
9.11
8.65
57,6
62,3
7,7
51,4
10,3
46.61
22.06
Türkiye
Kaynak: Eurostat Employment in Europe 2006
21.44
46,0 (43.2)
OECD, Employment Outlook 2007
İstihdam oranı en düşük Avrupa ülkesi %46 ile Türkiye’dir. 25 üyeli AB’nin istihdam oranı
ortalaması %63,8’dir. 2006 yılında işgücüne katılım oranı en düşük Avrupa ülkesi yine %51,4
ile Türkiye’dir. 25 üyeli AB’nin işgücüne katılım oranı ortalaması %70,2’dir. Avrupa’da
işsizlik oranı en yüksek ülke %17,7 ile Polonya’dır. Bu ülkeyi Slovakya, Hırvatistan, Türkiye,
Bulgaristan ve Yunanistan takip etmektedir. 25 üyeli AB’nin işsizlik oranı ortalaması %8,7’dir.
1.3.6.3 Türkiye’de İşgücü Piyasası
1.3.6.3.1 Genel Durum
Türk işgücü piyasası 1950’li yıllardan sonra hızlı bir değişim içerisine girmiştir. Tarım
alanındaki makineleşme nüfus hareketlerinin de başlangıcı olmuştur. Öncelikle tarımdaki fazla
nüfus iç göçle gelişmiş bölgelere yönelmiş, bu göç dalgasını 1960’lı yıllarda Batı Avrupa
ülkelerinden gelen işgücü talebi doğrultusunda devlet eliyle yurtdışına yönelen göç izlemiştir.
Ulusal ekonominin ve işgücü piyasasının 24 Ocak 1980 tarihinde uygulamaya konulan yapısal
uyum programları uyarınca serbestleştirilmesi köklü değişimlere neden olmuştur. Tarım
ağırlıklı bir ekonomik görünüm çizen Türkiye, istihdam açısından bu görüntüsünü korurken,
milli gelir açısından ve sanayi ve hizmetler sektörünün payı açısından önemli gelişmeler
kaydetmiştir. İstihdam ve işsizlik sorununu yoğun olarak yaşayan Türkiye gelişmiş ülkelerin
geçmiş olduğu (tarım-sanayi-hizmetler) aşamaları farklı bir şekilde yaşayarak tarımdan
hizmetlere geçmiştir. Ekonomideki yapısal değişimlere, hazırlıksız bir şekilde uygulanan
özelleştirme politikası da eklenince, işsizlik sorunu iyice artmış, yatırım konusunda yetersiz
olan özel sektörün bu durumu işsizliğin daha da artması sonucunu doğurmuştur.
İstihdam artışının sağlanması ve işsizliğin azaltılması, ülkemizin en önemli sorunları olarak
görünmektedir. ILO verilerine göre 2006’da dünya istihdam oranı %61,4 olarak tahmin
edilmiştir. Türkiye’de aynı yılın istihdam oranı ise yalnızca %43,2’dir. Bu istihdam oranıyla
Türkiye, ILO’nun sınıflandırmasında, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölge ortalaması olan
%47,3’ün dahi altında kalmaktadır.
Ülkemizde ekonomik büyümede sağlanan başarı, istihdam yaratmada etkili olamamıştır.
Örneğin, son dört yılda ortalama %7,8 büyümeye rağmen, istihdamdaki yıllık büyüme yalnızca
%0,8 olarak gerçekleşmiştir. İşsizlik oranı da %10’lar civarındadır.
Türkiye ekonomisinin küreselleşmenin yoğun etkisi altına girdiği, aynı zamanda kısa
aralıklarla krizler yaşadığı 1990 sonrası dönemde; yatırım, büyüme ve istihdam arasındaki
korelasyon kimi yıllar pozitif olsa da, bunun bir süreklilik arz ettiği söylenemez. Özellikle 2001
krizinden sonraki beş yıllık dönemde gerçekleşen yüksek oranda ekonomik büyüme, istihdama
yansımamaktadır. Bu durumun nedenleri, hem işgücü arzı hem de işgücü talebinde
yatmaktadır. İşgücü arzı ile ilgili olarak, görece hızlı nüfus artışı nedeniyle çalışma çağındaki
nüfusun hızla artması, kırsal kesimin çözülmesi nedeniyle kentlere devam eden göç, eğitimdeki
yetersizliklere bağlı olarak nitelikli işgücü ihtiyacının karşılanamaması, ailedeki gelir
yetersizliği nedeniyle çocukların erken yaşta çalışma yaşamına atılmak zorunda kalmaları gibi
çok sayıda etkenden söz edilebilir.
1.3.6.3.2 Türk İşgücü Piyasası
Türkiye hızlı nüfus artış dönemini geride bırakmakta ve kalkınma sürecinde hızlı nüfus
artışından kaynaklanan sorunların etkisi giderek azalmaktadır. 2005 yılında yenilenen nüfus
43
projeksiyonlarına göre, 2007 yılında binde 12,1 olan yıllık nüfus artış hızının 2008 yılında
binde 11,8’e gerileyeceği, 2007 yılında 73,9 milyon olan yıl ortası toplam nüfusun 2008 yılında
74,8 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. 2007 yılında 2,17 olan toplam doğurganlık hızının
ise, 2008 yılında 2,15‘e gerilemesi beklenmektedir.
Tablo- 12: Yaş Gruplarının Toplam Nüfusa Oranları
(Yüzde)
0-14 yaş grubu
15-64 yaş grubu
2000
2006
2000
2006
AB - 15
16,7
15,7
66,9
66,8
Türkiye
Kaynak: Eurostat
30,0
28,1
64,7
66,0
Toplam nüfus içinde 0-14 yaş grubundaki nüfusun payı azalırken, çalışma çağındaki nüfusun
ve yaşlı nüfusun payı artmaktadır.
AB genelinde % 70 düzeyinde olan işgücüne katılma oranı, ülkemizde çok düşüktür ve giderek
azalmaktadır. 2006 yılı verilerine göre % 48.2 olan bu oran, 2007 yılında %46.8’e gerilemiş
bulunmaktadır. İşgücüne katılım oranının 9. Kalkınma Planı döneminde ortalama % 49.8’e
ulaşacağı, 2013 yılında %50.7’ye ulaşacağı tahmin edilmektedir.
İşgücüne katılma oranının 1950’lerden itibaren giderek azalmasının temelinde, tarımdaki
çözülme ve köyden kente göç olgusu yatmaktadır. Kırdan kente göç sürecinde kırda işgücü
içinde yer alan kadınlar kentte işgücü dışında görünmektedir. Diğer taraftan, kentlerde işlerin
belirli beceriler gerektirmesi buna karşın kadınların eğitim düzeyinin düşüklüğü işgücü dışında
kalmayı kalıcı hale getirmektedir.
Ülke genelinde nüfus artış hızı düşmesine rağmen, toplam istihdamın yaklaşık üçte birini
bünyesinde barındıran tarım sektörü istihdamındaki hızlı azalış, yüksek işsizlik seviyesi, düşük
işgücüne katılma ve istihdam oranları, işgücünün eğitim seviyesinin ve niteliğinin düşüklüğü
ve eğitim ile istihdam arasındaki ilişkinin zayıflığı, rekabet gücü ve istihdam yaratma
kapasitesi yüksek bir bilgi toplumuna dönüşüm yolunda önemli sorun alanları olarak ortaya
çıkmaktadır.
Tarımdan kopan kişilerin verilecek mesleki eğitimler ile istihdama dahil edilmeleri ya da
girişimci olmaları konusunda desteklenmeleri önem arz etmektedir. Küçük girişimcilerin üye
olduğu TESK, kadınlara yönelik düzenlediği girişimcilik projeleri ile kadınların iş yaşamına
katılmalarına destek olmaya çalışmaktadır.
Tablo- 13: İşgücü Durumu (Temmuz 2008)
TÜRKİYE
Kurumsal olmayan sivil nüfus (000)
15 ve daha yukarı yaştaki nüfus (000)
İşgücü (000)
İstihdam (000)
İşsiz (000)
İşgücüne katılma oranı (%)
İstihdam oranı (%)
İşsizlik oranı (%)
Tarım dışı işsizlik oranı (%)
Genç nüfusta işsizlik oranı(1)(%)
Eksik istihdam oranı (%)
Genç nüfusta eksik istihdam oranı(1)(%)
İşgücüne dahil olmayanlar (000)
(1) 15-24 yaş grubundaki nüfus
2007
68 925
49 263
24 400
22 249
2 151
49.5
45.2
8.8
11.6
18.6
3.1
3.2
24 863
2008
69 692
50 015
24 975
22 622
2 353
49.9
45.2
9.4
12.3
18.3
3.4
3.7
25 040
KENT
KIR
2007 2008
43 514 44 423
31 468 32 298
14 532 15 161
12 909 13 354
1 623
1 807
46.2
46.9
41.0
41.3
11.2
11.9
11.5
12.4
22.4
21.9
2.9
2.9
2.9
2.8
16 935 17 137
2007
2008
25 411 25 268
17 795 17 717
9 867 9 814
9 339 9 268
528
546
55.4
55.4
52.5
52.3
5.4
5.6
11.7
11.8
12.7
12.1
3.5
4.2
3.6
5.2
7 928 7 903
44
2008 yılı Temmuz döneminde Türkiye'de kurumsal olmayan sivil nüfus bir önceki yılın aynı
dönemine göre 767 bin kişilik bir artış ile 69 milyon 692 bin kişiye, kurumsal olmayan çalışma
çağındaki nüfus ise 752 bin kişi artarak 50 milyon 15 bin kişiye ulaşmıştır. 2008 yılı Temmuz
döneminde istihdam edilenlerin sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre 373 bin kişi artarak, 22
milyon 622 bin kişiye yükselmiştir. Bu dönemde tarım sektöründe çalışan sayısı 78 bin kişi
azalırken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı ise 451 bin kişi artmıştır.
1.3.6.3.3 İstihdam
İstihdamın sektörler itibarıyla dağılımı, bir ülkenin ekonomik gelişmişlik seviyesini belirleyen
önemli göstergelerden birisidir. İstihdamın ekonomik gelişmeye bağlı olarak değişimini
açıklayan üç sektör kanununa göre, ekonomik gelişme aşamasına geçilmesiyle beraber tarım
sektörünün payı azalırken, sanayi ve hizmetler sektörünün payı sürekli olarak artmaktadır.
AB ülkelerinde ve diğer gelişmiş ülkelerde, üç sektör kanununun tam olarak işlediği; tarım
sektörü istihdam payının %3 -4, sanayi sektörü payının %25 -30, hizmetler sektörü payının ise
%65-70 seviyesinde olduğu görülmektedir. Tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de
istihdamın sektörel yapısı bir değişim ve dönüşüm içindedir.
Temmuz 2008 döneminde istihdam edilenlerin % 27.8'i tarım, % 19.3’ü sanayi, % 6.2’si inşaat,
% 46.6'sı ise hizmetler sektöründedir. Önceki yılın aynı dönemine göre, tarım sektöründe
istihdamın payının 0.9 puan, inşaat sektörünün payının 0.2 puan azaldığı, buna karşılık sanayi
sektörünün payının 0.6 puan, hizmetler sektörünün payının ise 0.4 puan arttığı görülmektedir.
Bu dönemde istihdam edilenlerin;
• % 72.7'si erkek nüfustur.
• % 60.8'i lise altı eğitimlidir.
• % 57.8'i ücretli, maaşlı ve yevmiyeli, % 26.6'sı kendi hesabına ve işveren, % 15.6'sı
ücretsiz aile işçisidir.
• % 61.9'u "1-9 kişi arası" çalışanı olan işyerlerinde çalışmaktadır.
• % 3.2'sinin ek bir işi vardır.
• % 4.1'i mevcut işini değiştirmek veya mevcut işine ek olarak bir iş aramaktadır.
• Ücretli olarak çalışanların % 86.2'si sürekli bir işte çalışmaktadır.
Kadınların işgücüne katılımı ve istihdamı, Türkiye işgücü piyasasının diğer önemli
sorunlarından biridir. 2005 yılında kırsal alanlarda erkeklerin işgücüne katılım oranı %78,2
iken, bu oran kadınlarda %36,5, şehirlerde ise sırasıyla %75,1 ve %20,6 olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı %24,9 iken bu oran AB-25 ülkelerinde ortalama
%63,1’dir. Kadınların işgücüne katılımının önündeki en büyük engel, istihdam
edilebilirliklerinin yetersiz olmasıdır.
1.3.6.3.4 İşsizlik
Hem bireysel, hem de toplumsal bir sorun olan işsizliğin en genel kabul görmüş tanımı
“çalışma yeterliliğinde, isteğinde ve çalışmaya hazır bir durumda olunduğu halde cari ücret
düzeyinde bir işe sahip olamama durumu” şeklinde yapılmakta olup, bu tanım açık (görünen)
işsizliği belirtmektedir. İşsizlik sorunu, toplam talep yetersizliğinden kaynaklanabileceği gibi,
konjonktürel dalgalanmalar, yapısal sorunlar, teknolojik gelişmeler, mevsimlik değişimler,
friksiyonel (arızi) ve doğal nedenlerden biri veya birkaçı tarafından kaynaklanabilmektedir.
İşsizliğin nedeni, ülkelerin sosyo-ekonomik yapılarıdır. Bu nedenle ülkeler, kendi özgün sosyoekonomik koşullarına göre, işsizlikle mücadelede farklı yöntemler geliştirmişlerdir. Yapılan
gözlemler ve araştırmalar Türkiye’de işsizlik sorununun gerek geçiş ekonomisinin
sorunlarından gerekse işgücü piyasasının katılıklarından kaynaklandığını göstermektedir.
45
Türkiye genelinde işsiz sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 202 bin kişi artarak 2 milyon 353
bin kişiye yükselmiştir. İşsizlik oranı ise 0.6 puanlık artış ile % 9.4 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Kentsel yerlerde işsizlik oranı 0.7 puanlık artışla % 11.9, kırsal yerlerde ise 0.2 puanlık artışla
% 5.6 olmuştur. Tarım dışı işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre 0.7 puanlık artışla %
12.3 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu oran erkeklerde geçen yılın aynı dönemine göre 0.6
puanlık artışla % 10.7, kadınlarda ise 0.9 puanlık artışla % 18.4 olmuştur.
Bu dönemdeki işsizlerin;
• % 69.9'u erkek nüfustur.
•
% 56.1'i lise altı eğitimlidir.
•
% 27.3’ü bir yıl ve daha uzun süredir iş aramaktadır.
•
İşsizler sıklıkla (% 30.4) "eş-dost" vasıtasıyla iş aramaktadır.
•
% 82.7'si (1 milyon 945 bin kişi) daha önce bir işte çalışmıştır.
•
Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin % 50.9'u "hizmetler", % 22.8’i "sanayi", %
18.9’u "inşaat", % 7.4’ü ise "tarım" sektöründe çalışmıştır.
Türkiye işgücü piyasasının önemli bir meselesi genç işsizliğidir (15-24 yaş grubu ). 2006
verilerine göre, genç işsizliği oranı (%18,1) ortalama işsizlik oranının (%10,1) neredeyse iki
katıdır ve ortalama işsizlik oranından daha hızlı artmaktadır. Genç işsizliği kentlerde (%21,5)
kırsal alanlara (%14,1) göre daha yüksektir. Bu oran kırsal alanlarda erkekler arasında ve
kentlerde kadınlar arasında daha yüksektir.
Gençler arasındaki işsizlik oranının yüksek olması üç nedene bağlanabilir. Birinci olarak,
faaliyet oranı eğitim durumuyla doğru orantılıdır; eğitim durumu yüksek olan gençler işgücüne
daha fazla katılmaktadır ve yeterli düzeyde yeni iş yaratılmadığında işsiz kalmaktadırlar. İkinci
olarak, eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasındaki bağlantı zayıftır ve okuldan istihdama geçiş
etkili biçimde gerçekleşmemektedir. Bunun sonucunda, kişiler ya eğitim almaya devam
etmekte ya da iyi bir iş çıkana kadar beklemektedir. Üçüncü olarak, işgücünün sahip olduğu
niteliklerle işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan niteliklerin örtüşmemesi sorunu gençlerin
durumunda da geçerlidir.
1.3.6.3.5 Kayıtdışı İstihdam
Kayıtdışı istihdamın büyüklüğü ve artış eğilimi, işgücü piyasasına damgasını vuran diğer temel
özelliklerden biridir. Bir dalgalanma olmakla birlikte, 1990 -2005 yılları arasında toplam
istihdamın yaklaşık yarısı kayıt dışıdır. 2008 Temmuz Hanehalkı İşgücü Araştırması
sonuçlarına göre toplam istihdam edilenlerin % 46,7’si herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna
kayıtlı değildir. Tarım dışı sektörde çalışanların %33.9’u kayıt dışıdır. Bunların bir kısmı ise
tahmin edileceği üzere esnaf-sanatkarlardır.
Kayıt dışı istihdamın artışında birinci etmen tarım sektöründeki istihdam olanaklarının
daralması ile kırdan kente göç olgusu, ikinci etmen ekonominin yüksek katma değerli iyi işler
yaratamaması ve istihdam olanaklarının sınırlı olması neticesinde göçe zorlanan insanların
kentlerde niteliksiz ve eğitimsiz hale gelerek işsiz kalmalarıdır. Türkiye OECD ülkeleri
arasında en düşük verimliliğe sahip ülkedir. Kayıt dışılık verimliliğin önündeki en büyük
engeldir. Vergi, sigorta ve diğer kanuni yükleri ödemeyen kayıt dışı sektör, verimsiz üretimiyle
bu yükleri ödeyen kayıtlı sektörle haksız rekabet içindedir.
1.3.6.4 Esnaf-Sanatkarlar ve İstihdam
Tablo- 14: Çalışan Sayısına Göre İşyeri Büyüklükleri
ÇALIŞAN SAYISINA GÖRE İŞ YERİ BÜYÜKLÜK GRUPLARI
KOBİ
1-250
DAĞILIM (%)
99,89
46
Mikro
0
1,38
Mikro
1-10
94,94
Küçük
10-49
3,09
Orta
50-99
0,3
Orta
100-150
0,1
Orta
151-250
0,08
251+
0,11
Büyük
KAYNAK: DİE 2002 GSİS*
*Son Genel Sanayi ve İşyeri Sayımı henüz yayınlanmadığı için 2002’de yayınlanan çalışma dikkate
alınmıştır.
Çalışan sayısı açısından bakıldığında 2002 yılı itibariyle genel sanayi ve işyerleri sayımına göre
işyerlerinin yüzde 94,94’ü 1-10 kişi çalıştıran mikro işletmelerdir. Hiç eleman istihdam
etmeyen işletmeler de bu gruba dahil edildiğinde toplam mikro işletme oranı yüzde 96,36’ya
yükselmektedir. Esnaf ve sanatkar işletmeleri mikro işletme kabul edildiğinden bu kesimin
ekonomik önemi ve istihdam yaratma kapasitesinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
Ekim 2008 itibariyle esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı yaklaşık 1.900.000 işyeri
bulunmaktadır. Bu işyerlerinin büyük bir bölümünde değişik unvanda (çırak, kalfa, usta) bir
veya birden çok kişi istihdam edilmektedir. 2001 yılında ülkemizde yaşanan ekonomik krizinin
etkisiyle çok sayıda esnaf-sanatkar işyeri kapanmış ve bu olumsuz tablo ülkemizdeki işsizlik ve
istihdama doğrudan etkide bulunmuştur.
Tablo -15: Yıllar İtibariyle Açılan ve Kapanan Esnaf-Sanatkar Sayıları
YILLAR
2002
2003
2004
2005
2006
2007
TOPLAM
AÇILAN
123 393
141 291
146 095
196 494
249 265
171 774
1 027 774
KAPANAN
117 600
104 400
92 700
86 400
105 817
118 776
625 693
Kaynak: STB e-esnaf veri tabanı
Esnaf-sanatkarları temsil eden TESK ve alt teşkilat birimleri istihdam konusunda ilgili kurum
ve kuruluşlarla birlikte pek çok çalışma yapmaktadır. Öncelikle TESK, Ekonomik ve Sosyal
Konseyde temsil edilmektedir. TESK ayrıca Çalışma Meclisinde, İŞKUR’un ve Mesleki
Yeterlilik Kurumunun genel kurulunda ve yönetim kurulunda, İŞKUR bünyesinde oluşturulan
İşgücü Piyasası Bilgi Danışma Kurulu (İPBDK) ve Meslek Danışma Komisyonunda
(MEDAK) temsil edilmektedir. ÇSGB tarafından yürütülen, başta ülkemizin istihdam
stratejisinin oluşturulması olmak üzere, istihdama ilişkin pek çok çalışmaya katılım
sağlanmakta ve esnaf-sanatkar kesimine ilişkin görüş ve öneriler dile getirilmektedir. Kayıt dışı
istihdamla mücadele amacıyla başlatılan KADİM Projesine de destek verilmektedir.
Yine istihdama ilişkin ilgili kurum ve kuruluşlarca yürütülen pek çok iç ve dış kaynaklı projeye
destek verilmekte ya da bizzat projeler yürütülmektedir. Özellikle mesleki eğitim yoluyla
istihdam yaratma, girişimcilik (kadın girişimciliği başta olmak üzere), iş geliştirme konularında
pek çok dış kaynaklı proje esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarınca başarıyla yürütülmüş ve halen
yürütülmektedir.
1.3.6.5 Eğitim-İstihdam İlişkisi
Türkiye’nin demografik yapısı itibarıyla, orta vadede sürekli artan çalışma çağı nüfusuna
istihdam yaratabilmesi gerekmektedir. Kısa ve orta vadede, değişen ekonominin gereklerine
uygun işgücü ihtiyacını karşılayacak genç kesimlerin mesleki becerilerinin artırılması ve
47
yüksek katma değer üretilmesini sağlayacak olan bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu
imkanlardan yararlanılması, hem insan kaynağının geliştirilmesini hem de bilgi toplumuna
dönüşümde ihtiyaç duyulan itici gücü ortaya çıkaracaktır.
İstihdam ve eğitim arasındaki bağın yeterince kurulamaması ve mesleki eğitimin işgücü
piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda verilememesi, insan gücü niteliği ile işgücü piyasasının
talebi arasında dengesizliklere yol açmaktadır. Bu durum, eş zamanlı olarak hem işsizliğe, hem
de boş iş pozisyonlarına neden olmaktadır. Bu sorunlar, mesleki eğitimin işgücü piyasasının
talepleri doğrultusunda biçimlendirilmesini ve ulusal mesleki yeterlilikler sisteminin
oluşturulmasını gerekli kılmaktadır.
Bu doğrultuda, ulusal ve uluslararası meslek standartlarını temel alarak, teknik ve mesleki
alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek, belgelendirme ve sertifikalandırmaya,
ölçme ve değerlendirmeye, denetime ilişkin faaliyetleri yürütmek suretiyle mesleki ve teknik
eğitim seviyesini yükseltmek için gerekli ulusal yeterlilik sistemi kurmak ve işletmek üzere
kurulan Mesleki Yeterlilik Kurumu faaliyetlerine başlamıştır.
3308 sayılı Kanun ile çıraklık eğitimi konusunda önemli mesafe alınmış olmasına rağmen,
mevzuatın yeterince uygulanmaması mevcut sorunların çözümünü geciktirmektedir.
İşletmelerin çırak istihdam etmelerinden kaynaklanan mali yükümlülükler kayıt dışı istihdamı
artırmakta ve çıraklık eğitiminin güçlendirilmesini engellemektedir.
Mesleki teknik ortaöğretimde modüler yapıya geçilmesi yönünde çalışmalara devam
edilmektedir. Ancak ortaöğretim kademesinde yapılan çalışmalar Meslek Yüksek Okullarına
(MYO) yansıtılmamıştır. Öte yandan, Türkiye genelinde MYO’ların yaklaşık beşte biri
halihazırda faal değildir. Faaliyette olanların da önemli bir kısmı bulundukları yörelerdeki
sanayinin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır.
Tablo-16: 2006 Yılında İşgücünün Eğitim Düzeyi
Toplam
Okur-yazar olmayanlar
Lise altı eğitimliler
Lise ve dengi meslek
eğitimliler
- Mesleki ve Teknik Lise
Yüksekokul ve fakülte
Kaynak: TÜİK
(Yüzde)
İşgücü
İstihdam
İşsiz
İKO
100,0
5,0
61,0
100,0
5,3
61,4
100,0
2,2
57,7
48,0
20,3
46,9
İstihdam
Oranı
43,2
19,4
42,5
İşsizlik
Oranı
9,9
4,4
9,3
21,6
20,9
28,1
57,0
49,7
12,8
12,4
12,4
12,0
65,5
78,5
57,9
71,0
11,6
9,5
Türkiye’de 2006 yılında işgücünün yüzde 66’sı, istihdamın yüzde 66,7’si ve işsizlerin yüzde
59,9’u lise altı eğitim seviyesindekiler ve okur-yazar olmayanlardan oluşmaktadır. Mevcut
işgücünün niteliğinin düşük olması, işgücü verimliliği ile işgücü arz ve talebi arasında yaşanan
uyumsuzluk nedeniyle işgücü piyasasının etkinliğini azaltan önemli bir faktördür.
Eğitim seviyeleri itibarıyla bakıldığında, yüksekokul ve fakülte mezunları dışında kalan
gruplarda eğitim seviyesi yükseldikçe işsizlik oranı da yükselmektedir. Eğitim seviyesi
yükseldikçe özellikle yüksekokul ve fakülte mezunları için işgücüne katılma ve istihdam
oranları da artmaktadır.
Eğitimin işgücü talebine olan duyarlılığının artırılması amacıyla hazırlanacak olan hayat boyu
eğitim stratejisi dikkate alınarak, ekonominin talep ettiği alanlarda insangücü yetiştirilmesi ve
eğitim ile işgücü piyasasının daha esnek bir yapıya kavuşturulması hedeflenmektedir.
48
1.4 Esnaf – Sanatkarlara Yönelik Devlet Destekleri, Sağlanan Teşvikler,
Uygulanan Politikalar
Sanayileşmiş ülkeler dahil olmak üzere, tüm dünya ülkelerinde esnaf- sanatkar ve KOBİ'ler
çeşitli yollarla teşvik edilmektedir.
Esnaf-sanatkarlar ile küçük işletmelerin ekonomi içindeki yerinin iyi değerlendirilmesi ve
uygulanacak teşviklerle desteklenmesi bir zorunluluktur. Çünkü, ülkenin ekonomik ve
toplumsal dokusunda çok önemli bir yer tutan esnaf ve sanatkarlar, son yıllarda hızla orta gelir
grubundan alt gelir grubuna kaymaktadır. Bu kadar büyük bir kitlede bu kadar hızlı bir
yoksullaşma, ülkenin istikrarını olumsuz etkileyecektir. Bu nedenle bu kesime yönelik destek
ve teşvik araçlarının geliştirilmesi acil bir ihtiyaç olarak görülmektedir.
Ülke ekonomisinde ve toplumsal dokusunda çok önemli bir yere sahip olmasına karşın esnaf ve
sanatkarlara yönelik, sistematik ve kurumsallaşmış bir destek politikasının olduğu söylenemez.
Ülkemizde birçok kamu kuruluşu tarafından KOBİ’lere yönelik çeşitli destek ve teşvik
programları uygulanmaktadır. Kuruluş amacı bu işletmeleri desteklemek olan KOSGEB ve
Halk Bankası bu konuda ön plana çıkmaktadır. Ancak, raporun ilerleyen bölümlerinde de
görüleceği üzere, esnaf ve sanatkar işletmelerinin bunlardan yararlanma oranı düşük
kalmaktadır. Bunun nedenleri arasında; sağlanan teşvikler ve destek programlarından
yararlanabilmek için getirilen koşulların çoğu kez esnaf-sanatkar işletmelerinin yerine
getiremeyeceği kadar ağır olması ve bürokratik işlemlerin fazlalığı ön plana çıkmaktadır.
Ülkemizde uygulanan teşvikler hayli dağınık ve karmaşık olmakla birlikte, verilme amacına
göre birkaç ana grupta sınıflandırılabilir. Esnaf ve sanatkarların bu teşvik ve desteklerden
yararlanma oranı ise son derece düşüktür. Daha doğru bir ifade ile, bu desteklerden
yararlanmak için getirilen asgari kriterler esnaf ve sanatkarların bunlardan yararlanmasını zaten
engellemektedir.
Finansmana yönelik kredi faiz desteği ile ilgili uygulamalar bir sonraki bölümde ele alınmıştır.
Bu bölümde genel nitelikli düzenlemeler, yatırımlara yönelik düzenlemeler ve işletme
dönemine yönelik düzenlemeler başlıkları ile teşvik uygulamaları hakkında bilgi verilmekte ve
esnaf ve sanatkarlar açısından mevcut durum değerlendirilmektedir.
1.4.1 Genel Nitelikli Düzenlemeler
1.4.1.1 Vergi Avantajları
Vergi teşvikleri aslında hemen her teşvik uygulamasında en temel araç olarak kullanılmaktadır.
Maliye Bakanlığınca uygulanan vergi teşviklerini konularına göre aşağıdaki gibi sıralamak
mümkündür:
•
Yatırım İndirimi İstisnası
•
AR-GE İndirimi
•
Eğitim ve Öğretim İşletmelerinde Kazanç İstisnası
•
Araçlar, Petrol Aramaları ve Teşvik Belgeli Yatırımlarda Katma Değer Vergisi İstisnası
•
Endüstri Bölgelerinde Uygulanan Vergisel Teşvikler
•
Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde Uygulanan Vergisel Teşvikler
•
Serbest Bölgelerde Uygulanan Vergisel Teşvikler
•
Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde Uygulanan Vergisel
Teşvikler
•
Organize Sanayi Bölgelerinde Uygulanan Vergisel Teşvikler
•
Kredi Teminine İlişkin İşlemlerde Vergi, Resim ve Harç İstisnası
49
•
Yatırımların ve İstihdamın Artırılmasına Yönelik Vergisel Teşvikler
• Kültür Yatırımları ve Girişimlerine Yönelik Vergisel Teşvikler
İlerleyen bölümlerde yukarıda adı geçen teşviklerin bir kısmına değinilecektir. Ancak esnaf ve
sanatkar işletmelerinin bu teşvik mekanizmalarını kullanabildiklerini söylemek zordur. Örnek
vermek gerekirse, bölgesel teşviklerde 10 ve daha fazla kişi çalıştırılmasına yönelik istihdam
kriteri getirilmektedir. Esnaf ve sanatkar işletmeleri genellikle 9 ve daha altı sayıda kişi
istihdam ettiğinden bu teşvikten yararlanamamaktadır. Teşvik verilen sektörler genellikle esnaf
ve sanatkarlık meslekleri dışındaki meslek alanlarını kapsamaktadır. Esnaf ve sanatkarların
yararlanabildiği teşviklerde başvuru süreci bürokrasisi çoğu kez caydırıcı olacak kadar ağırdır.
1.4.1.2 Sanayi Altyapısının Kurulması ile İlgili Düzenlemeler,
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri: 2001’de 4691 sayılı Kanunla kurulan teknoloji geliştirme
bölgelerinde; teknolojik bilginin üretilmesi, üretilen bilginin ticarileştirilmesi, üründe ve üretim
yöntemlerinde ürün kalite ve standardının yükseltilmesi, verimliliği artıracak ve üretim
maliyetlerini düşürecek yeniliklerin geliştirilmesi, KOBİ’lerin yeni ve ileri teknolojilere
uyumunun sağlanması, araştırmacılara iş imkanlarının sağlanması ve ileri teknoloji yatırımları
yapacak yabancı sermayenin ülkeye girişinin hızlandırılması, sanayinin rekabet gücünün
artırılması amaçlanmaktadır. Ağustos 2008 tarihi itibariyle 31 adet Teknoloji Geliştirme
Bölgesi kurulmuştur. Bu bölgelerde yatırımlara bir takım vergisel teşvikler uygulanmaktadır.
1.4.1.3 Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca Uygulanan Destekler
1.4.1.3.1. Küçük Sanayi Siteleri
Küçük sanayi siteleri, kent içinde dağınık şekilde yerleşmiş ve elverişsiz çalışma koşulları
altında çalışan yapımcı ve onarımcı küçük sanayicileri çağdaş ve düzenli birer işyerine
kavuşturmak, onların çalışma koşullarını iyileştirip aralarında dayanışma ve organizasyonu
geliştirerek, ihtiyaçlarının daha kolay ve ekonomik olarak karşılanabilmesini ve işyerlerine yeni
teknolojilerin sokulmasını sağlayarak ana sanayi/yan sanayi ilişkilerinin geliştirilmesini teminen
benzer iş kollarında çalışan küçük işletmeleri aynı yerde toplayan sitelerdir.
Küçük sanayi sitelerinin kuruluşu ile;
• Sanayinin disipline edilmesi,
• Şehrin planlı gelişmesine katkıda bulunulması,
• Birbirini tamamlayıcı ve birbirinin yan ürününü teşvik eden sanatkarların bir arada ve bir
program dahilinde üretim yapmalarıyla, üretimde verimlilik ve kar artışının sağlanması,
Sanayinin az gelişmiş bölgelerde yaygınlaştırılması,
• Tarım alanlarının sanayide kullanılmasının önlenmesi,
• Sağlıklı, ucuz, güvenilir bir altyapı ve ortak sosyal tesisler kurulması,
temel hedefler olarak belirlenmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Yatırım Programında yer alan KSS'lerin altyapı inşaatlarının
tamamını, üstyapı inşaatlarının ise % 70 ‘ine kadar olan kısmını kredilendirmektedir.
KSS’lerde yer alan işletmeler
• Bina İnşaat Harcı ve Yapı Kullanma İzni Harcından,
• Kalkınmada öncelikli yörelerdeki (KÖY) büyükşehir belediye sınırları içinde yer alan
veya KÖY kapsamı dışında illerdeki nüfusu 5000'den az olan belediye sınırları
içerisindeki KSS'lerdeki işletmeler çevre temizlik vergisinin % 50’sinden muaftır.
KÖY’lerdeki KSS'lerde altyapı ve üstyapı inşaat uygulama projelerinin yaptırılmasına
KOSGEB tarafından geri ödemesiz kısmi altyapı ve üstyapı uygulama projesi desteği
verilmektedir.
•
50
KSS’lerde yer alan esnaf ve sanatkar işletmeleri sayılan bu desteklerden yararlanabilmektedir.
Grafik 1: Yıllara göre biten KSS projeleri
Kaynak : STB.
1.4.1.3.2. Organize Sanayi Bölgeleri (OSB)
OSB, sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, kentleşmeyi yönlendirmek,
çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, imalat sanayi
türlerinin belirli bir plan dahilinde yerleştirilmeleri ve geliştirilmeleri amacıyla, gerekli altyapı
hizmetleriyle ve ihtiyaca göre tayin edilecek sosyal tesisler ve teknoparklar ile donatılıp planlı
bir şekilde ve belirli sistemler dahilinde sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan ve OSB
Kanunu hükümlerine göre işletilen mal ve hizmet üretim bölgeleridir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Yatırım Programında yer alan OSB'lerin;
• KÖY’lerde bulunanlar ile ileri teknoloji gerektiren ihtisas OSB'lerin arsa, altyapı ve genel
idare giderleri,
• Normal ve gelişmiş yörelerde bulunan OSB'lerin altyapı ve genel idare giderleri,
kredilendirilebilmektedir.
OSB’lerde yer alan işletmeler,
• İnşaat bitim tarihini takip eden Bütçe yılından itibaren 5 yıl süreyle emlak vergisinden,
• Arsa ve işyeri teslimlerinde KDV’den,
• Bina inşaat ve yapı kullanma izni harçlarından,
• Kurumlar vergisinden,
• Tevhid ve ifraz işlem harçları ve
• Merkezi atık su arıtma tesisi işleten bölgelerde yer almaları koşuluyla atık su bedelinden
muaftır.
KÖY’lerdeki OSB'lerde yeni yatırım yapacak işletmelerin yaptıracakları binalar için KOSGEB
tarafından geri ödemesiz kısmi üstyapı uygulama projesi desteği verilmektedir.
1.4.1.3.3. Serbest Bölgeler
Ülkenin siyasi sınırları içinde olmakla beraber gümrük bölgesi dışında sayılan, ülkede geçerli
ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve idari düzenlemelerin uygulanmadığı veya
kısmen uygulandığı, sınai ve ticari faaliyetler için daha geniş teşviklerin tanındığı ve fiziki
olarak ülkenin diğer kısımlarından ayrılan yerler olarak tanımlanabilir.
Serbest bölgeler gümrük hattı dışında sayılmakta, bu bölgeler ile Türkiye'nin diğer yerleri
arasında yapılan ticarette dış ticaret rejimi hükümleri uygulanmaktadır. Bölgede her türlü
51
bürokrasi en aza indirilmiştir. Serbest bölgede sağlanan teşvik ve avantajlardan yerli ve yabancı
bütün firmalar eşit olarak yararlanmaktadır. Serbest bölgelere yasa ile gelir, kurumlar, gümrük,
KDV gibi birçok vergi dalında muafiyet ve indirimler sağlanmıştır.
1.4.2. Yatırımlara Yönelik Destekler
Devlet yardımları; kalkınma planları ve yıllık programlarda öngörülen hedefler ile Avrupa
Birliği normları ve uluslararası anlaşmalara uygun olarak;
•
Tasarrufları, katma değeri yüksek, ileri ve uygun teknolojileri kullanan yatırımcılara
yönlendirmek,
•
İstihdam yaratmak,
•
Yatırım eğiliminin devamlılığını ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak,
•
Bölgelerarası dengesizliklerin giderilmesini temin etmek,
•
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin uluslararası düzeyde rekabet edebilmelerini temin
amacıyla yatırım, üretim, kalite ve standartlarını artırmalarını ve istihdam yaratmalarını
sağlamak,
•
Çevre korumaya yönelik yatırımlar, ileri teknoloji gerektiren yatırımlar ile bu
yatırımlara ilişkin araştırma ve geliştirme faaliyetlerini desteklemek,
amacıyla uygulanmaktadır.
1.4.2.1 Yatırımlarda Devlet Yardımları
Devlet yardımlarının uygulamasına dayanak teşkil eden düzenleme; 06/10/2006 tarih ve 26311
sayılı Resmi Gazetede 2006/10921 sayılı Karar olarak yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu
Karar ile getirilen temel değişiklikler; bölgesel kısıtlamaların kaldırılması ve sistemin sektörel
kısıtlamalar üzerine yapılandırılması, yatırım finansmanında asgari özkaynak zorunluluğunun
kaldırılması ile KOBİ’lere yönelik teşvik uygulamalarının genel sistem içine alınması ve
böylece KOBİ’lerin teşvik belgesi alabilmesi için doğrudan doğruya Hazine Müsteşarlığına
müracaat edebilmeleridir.
Bu Karar ile getirilen faiz desteği uygulamasıyla sınırlı sayıda aracı banka yerine işletmelerin
piyasa koşullarına göre kendilerine en yakın finans kuruluşlarını kullanabilme imkanı getirilmiş
ve bu şekilde yatırım projelerinin finansman maliyetlerinin düşürülmesi hedeflenmiştir.
Bu düzenlemelere göre; yatırımın, yatırım teşvik belgesine bağlanabilmesi için sabit yatırım
tutarının;
•
KOBİ’lerin yatırımlarında asgari 200 bin YTL, azami 2 milyon YTL,
•
diğer yatırımlarda asgari 1 milyon YTL,
•
Finansal kiralama şirketleri aracılığıyla yapılacak yatırımlarda, aranacak asgari yatırım
tutarı 200 bin YTL,
olması gerekmektedir. Karar ile getirilen teşvik tedbirleri;
Gümrük Vergisi Muafiyeti: Teşvik belgesi kapsamındaki yatırım malları ithali, yürürlükteki
İthalat Rejimi Kararı gereğince ödenmesi gereken gümrük vergisinden muaftır.
KDV İstisnası: 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu gereğince, teşvik belgesi kapsamında
yapılacak makine ve teçhizat ithal ve yerli teslimleri KDV’den istisnadır.
Faiz Desteği: Kalkınmada öncelikli yörelerde yapılacak yatırımlar ile KOBİ’lerin yapacağı
yatırımlar, AR-GE ve çevre konularında yapılacak yatırımların gerçekleştirilmesi için
bankalardan (katılım bankaları dahil) kullanılacak en az 1 yıl vadeli yatırım kredileri ile ilgili
olarak ödenecek faizin veya kar payının Yeni Türk Lirası cinsi kredilerde 5 puanı, döviz
52
kredilerinde ise 2 puanı, Hazine Müsteşarlığınca da uygun görülmesi halinde azami ilk 4 yıl için
ödenmek kaydıyla bütçe kaynaklarından karşılanabilecektir.
Değerlendirme
Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Kararın yürürlüğe girmesiyle 2000/1822 ve
2002/4367 sayılı Kararnameler uygulamadan kaldırılmış, KOBİ’ler genel teşvik uygulamaları
içerisinde değerlendirilmiştir.
Daha önceki devlet yardımlarına ilişkin uygulamalara bakıldığında;
- KOBİ’ler için 2000/1822 adı altında ayrı bir devlet yardımları kararının çıkarıldığı,
- KOBİ’lerin ölçeklerine göre mikro, küçük ve orta ölçekli olarak sınıflandırıldığı,
- KOBİ’lere Fondan her yıl tahsis edilecek kaynakların en az % 30’unun esnaf ve
sanatkarlar odalarına kayıtlı KOBİ’lere ayrılması hükmü getirildiği,
görülmektedir.
Tablo – 17: 01/01/2006 – 28/09/2006 Tarihleri Arasında KOBİ Teşvik Fonu Kredisinden Esnaf ve
Sanatkarların Kullanım Durumu
Esnaf ve Sanatkarlar Odalarına Kayıtlı Firmalara Ait 2006 Yılı Talep Sayısı
5
Esnaf ve Sanatkarlar Odalarına Kayıtlı Firmalara Ait 2006 Yılı Tahsis Sayısı
5
01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Türkiye Genelinde Teşvik Belgesine Bağlanan
Firma Sayısı:
126
01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Esnaf ve Sanatkarlarca Talep Edilen İşletme
Kredisi Tutarı
75.850 YTL
01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Esnaf ve Sanatkarlara Tahsis Edilen İşletme
Kredisi Tutarı
57.000 YTL
01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Esnaf ve Sanatkarlarca Talep Edilen Tesis
Kredisi Tutarı
403.144 YTL
01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Esnaf ve Sanatkarlara Tahsis Edilen Tesis
Kredisi Tutarı
400.500 YTL
01/01/2006–28/09/2006 tarihleri arasında Türkiye Genelinde Tahsis Edilen İşletme ve
Tesis Kredisi Tutarı
20.040.217 YTL
Tablodan görüldüğü üzere,
•
Esnaf ve sanatkarlarca yapılan başvurularının tamamının kabul edildiği,
•
Türkiye genelinde teşvik belgesine bağlanan firma sayısı içinde esnaf ve sanatkarlar
odalarına kayıtlı firmaların sayısının oranının %4 düzeyinde kaldığı,
•
Türkiye genelinde KOBİ Teşvik Fonundan tahsis edilen kredi tutarı içinde esnaf ve
sanatkarlara tahsis edilen kredi tutarının % 2,28 oranında olduğu,
ortaya çıkmaktadır.
Bu veriler, esnaf ve sanatkarlara kota ayrılmasına rağmen faydalanma durumunun çok sınırlı
düzeyde kaldığını göstermektedir. Durum böyle iken, yeni uygulamaya giren devlet yardımları
ile ilgili Kararla esnaf ve sanatkarların bu kapsamdaki desteklerden yararlanma imkanı
neredeyse tamamen yok olacak şekilde zorlaştırılmıştır.
1.4.3. İşletme Dönemi Destekleri
1.4.3.1. Dış Ticaret Müsteşarlığı Destekleri
DTM tarafından sağlanan destekler aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
53
Tablo – 18:Dış Ticaret Müsteşarlığı Destekleri
TEBLİĞ ADI
Uluslararası
Nitelikteki
Yurt
İçi
İhtisas
1 Fuarlarının Desteklenmesi
Uluslararası nitelikteki yurt içi ihtisas fuarlarının dış
dünyaya tanıtımının yapılması ve söz konusu fuarlara
uluslararası düzeyde katılımın artırılması amacına
yönelik bir destektir.
Çevre Maliyetlerinin Desteklenmesi
2 Kurum ve/veya kuruluşlardan alınacak kalite, çevre
belgeleri ile insan can, mal emniyeti ve güvenliğini
gösterir işaretlere ilişkin harcamaların desteklenmesi.
3 Araştırma-Geliştirme (AR-GE) Yardımı
AR-GE projelerinin desteklenmesi.
YARARLANICILAR
Yerli Fuar Organizatörleri
Türkiye’de ticari ve sınai faaliyette bulunan
veya tarım ya da yazılım sektörlerinde iştigal
eden şirketler, Dış Ticaret Sermaye Şirketleri
(DTSŞ) ile Sektörel Dış Ticaret Şirketleri
(SDŞ)
Sanayi kuruluşları, yazılım geliştirmeye
yönelik firmalar/ kuruluşlar ile sektör ve
büyüklüğüne bakılmaksızın firma düzeyinde
katma değer yaratan bütün kuruluşlar
İstihdam Yardımı
SDŞ
4 Sektörel Dış Ticaret Şirketi unvanını haiz firmaların
münhasıran dış ticarete ilişkin işlemlerini yürütmek
üzere konusunda tecrübeli ve yüksek öğrenimli
yönetici ve eleman istihdamının sağlanması
amaçlanmaktadır.
Yurt Dışı Fuar Katılımlarının Desteklenmesi
5 Yurt dışı fuar organizasyonunu düzenlemek üzere
Müsteşarlıkça görevlendirilen organizatöre katılımcı
tarafından ödenecek katılım bedelinin %50’si
katılımcıya ödenmektedir
Yurtdışında Ofis-Mağaza Açma, İşletme ve Marka Türkiye’de yerleşik, sınai/ ticari veya ticari
faaliyette bulunan firmalar, SDŞ’ler, DTSŞ’ler
6 Tanıtım Faaliyetlerinin Desteklenmesi
ve yazılım sektöründe iştigal eden şirketler
Türk Ürünlerinin Yurtdışında Markalaşması, İhracatçı Birlikleri, Üretici Dernek/Birlikleri,
7 Türk
Malı
İmajının
Yerleştirilmesi
ve Türkiye’de ticari ve/veya sınai faaliyette
bulunan şirketler
TURQUALITY®’nin Desteklenmesi
Pazar Araştırması ve Pazarlama Desteği
8 Pazar araştırması projelerine ilişkin giderleri
destekler.
Eğitim ve Danışmanlık Yardımı
9 Dış ticaret işlemleri konusundaki eğitim giderleri ile
bu konularda alınacak danışmanlık hizmetlerine
ilişkin giderleri destekler.
Türkiye’de sınai ve/veya ticari faaliyette
bulunan şirketler ile yazılım sektöründe iştigal
eden şirketler
Sınai ve/veya ticari faaliyette bulunan şirketler,
yazılım sektöründe iştigal eden şirketler ile
tasarımcılar
Dahilde İşleme Rejimi
İhraç ürünleri üretmek için gerekli olan ve dışarıdan ithal edilen, bu yüzden de ithali gümrük
vergisine tabi ara mallara ya da girdilere gümrük muafiyeti getiren bir ihracatı teşvik sistemidir.
Tamamıyla vergi muafiyeti ve istisnalarına dayandığından desteğe ilişkin kaynak olması
gerekmemektedir. Destekten tüm imalatçı ve ihracatçılar faydalanabilmektedir.
1.4.3.2. KOSGEB Destekleri
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB); küçük
ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin teknolojik yeniliklere süratle uyumlarını sağlamak, rekabet
güçlerini yükseltmek ve ekonomiye katkılarını ve etkinliklerini artırmak amacıyla 3624 sayılı
Kanunla 20 Nisan 1990 tarihinde kurulmuştur. KOSGEB, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile ilgili
bir kamu kuruluşu olup, tüzel kişiliği haiz ve bütün işlemlerinde özel hukuk hükümlerine
tabidir.
54
KOSGEB Destekleri Yönetmeliğinde işletme tanımı; “Yasal statüsü ne olursa olsun, bir veya
birden çok gerçek veya tüzel kişiye ait olup, 250 kişiden az çalışan istihdam eden ve yıllık net
satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan, Avrupa
Topluluğunda Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflaması (NACE) sınıflandırmasına göre
Kısım D İmalat Sanayi veya bilgisayar yazılımı üretimi kapsamında faaliyette bulunan
ekonomik birimleri ifade eder” şeklinde yapılmış olup, KOSGEB destekleri bu çerçevede
verilmektedir.
Buna göre, KOSGEB desteklerinden yararlanmak isteyen işletmeler, yeni girişimci, girişimci,
işletici kuruluş ve meslek kuruluşlarının KOSGEB veri tabanında yer almalıdırlar. Söz konusu
veri tabanında yer almak için bulunulan bölgedeki KOSGEB merkezlerine başvuruda
bulunulması gerekmektedir.
Başlıca KOSGEB Destekleri
Ortak Kullanım Amaçlı Makine Teçhizat Desteği: Aynı iş kolunda ve/veya birbirini
tamamlayıcı iş kollarında faaliyet gösteren işletmelerin ve meslek kuruluşlarının işletmeler ile
müştereken kuracakları bir işletici kuruluş marifeti ile, tek başlarına veya topluca alamadıkları
üretimin ve/veya tasarımın bir/birkaç işlemini gerçekleştirecekleri, seri üretime geçişi veya yeni
ürünleri, kalite geliştirmeye yönelik ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuracakları ve müştereken
yararlanacakları ortak kullanım atölyeleri (ORTKA) ve ortak kullanım laboratuarları
(ORTLAB) için satın alacakları makine ve teçhizat giderlerine destek verilmesidir.
Nitelikli Eleman Desteği: İşletmelerin teknoloji düzeyinin yükseltilmesi, ürün kalitesinin ve
yeni ürünlerin geliştirilmesi, verimliliğin ve yurtiçi-yurtdışı pazarlarda rekabet gücünün
artırılmasının sağlanması amacı ile işletmelere/işletici kuruluşlara ve KOSGEB ile işbirliği
içinde yürütülen ulusal/uluslararası projelere nitelikli eleman temini için destek verilmesidir.
Yerel Ekonomik Araştırma Desteği: Yörelerdeki doğal kaynaklar, mevcut altyapı ve üstyapı,
ekonomik durum, sanayi envanteri benzeri çalışmalarla, analizlerin yapılması ve uygun yatırım
alanlarının tespit edilerek, uygun ve karlı yatırımların gerçekleştirilmesi, ekonomik, sosyal
gelişme ile ulusal ve bölgesel kalkınmaya esas teşkil edecek planların oluşturulması ile ilgili
araştırmalara destek verilmesidir.
Altyapı ve Üstyapı Uygulama Projesi Desteği: Üretimin ve istihdamın artırılması ve
teknolojilerin geliştirmesi amacı ile yeni yatırımlara altyapı ve üstyapı proje giderlerine destek
verilmesidir. Kalkınmada öncelikli yöreler kapsamında yer alan illerde KOSGEB tarafından
belirlenen esaslar dahilinde;
•
Kurulacak olan küçük sanayi siteleri için, altyapı ve üstyapı uygulama projelerine,
•
Organize sanayi bölgeleri içinde veya dışında, bu illerdeki mülki/yerel yönetimlerce
belirlenmiş olan sanayi alanlarında bedelli veya bedelsiz arsa tahsisi alarak yeni yatırım
yapacak olan işletmeler için, üstyapı uygulama projelerine,
verilecek desteği kapsar.
KOSGEB Danışmanlık Desteği: İşletmelerin, yeni girişimcilerin, girişimcilerin ve işletici
kuruluşların, yatırım yönlendirme, atıl kapasitelerini değerlendirme, kalite ve verimliliklerini
artırma, idari ve teknik mevzuat uygulaması, ürün - yöntem geliştirme ve benzeri hususlarda
yapacakları çalışmalar kapsamında planlama, yatırım, modernizasyon, teknolojik araştırmageliştirme ve teknoloji adaptasyonu, üretim, pazarlama, enformasyon, yönetim ve benzeri
konulardaki bilgi ve becerilerini geliştirmek, yurtiçi - yurtdışı pazarlarda rekabet edebilir
düzeye gelmelerini temin etmek, istihdamın ve katma değerin arttırılabilmesi için yeni
işletmelerin kurulmasını sağlamak amacı ile gerekli danışmanlık ihtiyaçlarına destek
verilmesidir.
55
KOSGEB Özel Eğitim Desteği: İşletmelerin, yurtiçi - yurtdışı pazarlarda rekabet edebilir
düzeye gelmelerini temin etmek, istihdamı ve katma değeri artırabilmek için; planlama,
yatırım, modernizasyon, teknolojik araştırma geliştirme, teknoloji adaptasyonu, üretim,
pazarlama, finansman, enformasyon, yönetim, mevzuat, girişimcilik gibi konularda bilgi ve
becerilerini geliştirmek amacı ile eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasına destek verilmesidir.
KOSGEB Genel Eğitim Programları: İşletmelerin, yurtiçi - yurtdışı pazarlarda rekabet
edebilir düzeye gelmelerini temin etmek, istihdamı ve katma değeri artırabilmek için; planlama,
yatırım, modernizasyon, teknolojik araştırma geliştirme, teknoloji adaptasyonu, üretim,
pazarlama, finansman, enformasyon, yönetim, mevzuat, girişimcilik gibi konulardaki bilgi ve
becerilerini geliştirmek amacı ile eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.
Genç Girişimci Geliştirme Programı: Programın amacı, ortaöğretim sonrası örgün/yaygın
eğitim kurumları ve üniversite öğrencilerinin kariyer planlaması yaptığı bir dönemde,
girişimciliği önlerine bir seçenek olarak sunarak gençleri kendi işini kurmaya yöneltmek, bu
kurumlarda girişimcilik kültürünün yaygınlaşmasını sağlamaktır. Girişimcilik ve iş kurma
üzerine toplam 102 saatlik eğitim ve atölye çalışmasından oluşur.
Genel Girişimcilik Eğitimi: Bu eğitimlerin amacı, girişimciliği bir seçenek olarak düşünen
kişilere, iş planına dayalı iş kurma ve yönetme konusunda bilgi vermektir. İş fikri, pazar
araştırması, iş planı gibi konulardan oluşan 30 saatlik eğitimlerdir.
Yeni Girişimci Desteği: Bu desteğin amacı, ekonomik kalkınma ve istihdam sorunlarının
çözümünün temel faktörü olan girişimciliğin desteklenmesi, yaygınlaştırılması ve başarılı
işletmelerin kurulmasını sağlamak amacıyla yeni girişimcilerin desteklenmesidir.
İş Geliştirme Merkezi Desteği: KOSGEB tarafından ulusal/uluslar arası projeler dahilinde
kurulan İş Geliştirme Merkezlerinin, ilgili projenin sona ermesinden sonra desteklendiği süreyi
36 aya tamamlanmasıdır.
Kalite Geliştirme Destekleri: İşletmelerin ürün kalitelerinin artırılması, yeni ürün
geliştirmeleri, uluslararası pazarlarda talep edilen ürün belgelerinin temini için; KOSGEB
laboratuarları dışında belirlenen kriterler çerçevesinde KOSGEB tarafından uygun bulunan
yurtiçi/yurtdışı kamu veya özel sektör kurum/kuruluş laboratuarlarına yaptırdığı test-analiz,
kalibrasyon hizmetleri ve CE işaretlemesi uygunluk değerlendirme faaliyetleri kapsamındaki
test-analiz ve denetim giderlerine ve işletmelerin TSE/TURKAK'tan alacakları Yönetim Sistem
Belgeleri giderlerine destek verilmesidir.
Milli Katılım Düzeyindeki Yurtdışı Fuarlara Katılım Desteği: İşletmelerin; uluslararası
pazarlara giriş, yurtdışı pazar paylarını artırma, rakiplerini tanıma, yeni ürünler ve teknolojiler
hakkında bilgi edinme ve ürünleri için marka imajı oluşturmalarını teminen, ülkemiz milli
katılımının gerçekleştirileceği ve kendileri için hedef pazar olarak öngördükleri ülkelerde
düzenlenen milli katılım düzeyindeki yurtdışı fuarlar arasından, KOSGEB tarafından yıllık
olarak belirlenen yurtdışı fuarlara katılımlarına destek verilir.
Milli Katılım Dışındaki Yurtdışı Fuarlara Katılım Desteği: İşletmelerin, uluslararası
pazarlara girme ve yurtdışı pazar paylarını artırma, rakiplerini tanıma, yeni ürünler ve
teknolojiler hakkında bilgi edinme ve ürünleri için marka imajı oluşturmalarını sağlamak amacı
ile kendileri için hedef pazar olarak öngördükleri ülkelerde organizatör kuruluşlar tarafından
düzenlenen milli katılım dışında kalan yurtdışı fuarlara katılımlarına destek verilir.
Yurtiçi Uluslararası Sanayi İhtisas Fuarlarına Katılım Desteği: TOBB fuar takviminde yer
alan ve fuar düzenleyicileri (Organizatör Kuruluşlar) tarafından başvuruda bulunulan fuarlar
içerisinden konusu, türü ve ürün ve ürün grupları bazında KOSGEB hedef kitlesi olan
KOBİ'lerin faaliyet alanları ile örtüşen fuarlar incelenir, değerlendirilir ve destek kapsamına
alınır.
56
Yurtiçi Sanayi Fuarlarına Katılım Desteği: Bu destek iki ana başlıktan oluşur 1- Yurtiçi
Sanayi İhtisas Fuarları 2- Yurtiçi Genel Sanayi Fuarları Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
Web sayfasında yayınlanan fuar takviminde yer alan ve fuar düzenleyicileri (Organizatör
Kuruluşlar) tarafından başvuruda bulunulan fuarlar içerisinden konusu, türü ve ürün ve ürün
grupları bazında KOSGEB Hedef kitlesi olan KOBİ'lerin faaliyet alanları ile örtüşen fuarlar
incelenir değerlendirilir ve destek kapsamına alınır.
Tanıtım Desteği: İşletmelerin; işletmelerini ve ürünlerini, özellikle yurtdışında tanıtmaları için
gerçekleştirecekleri faaliyetlerine destek verilmesidir.
Markaya Yönlendirme Desteği: İşletmelerin kendi markaları ile ulusal ve uluslararası
pazarlarda marka imajı oluşturmalarının özendirilmesi amacı ile yurtiçi ve yurtdışında markaya
yönlendirilmeleri için gerçekleştirecekleri çalışmalara ilişkin giderlere destek verilmesidir.
Teknoloji Araştırma ve Geliştirme Destekleri: Bilim ve teknolojiye dayalı yeni fikir ve
buluşlara sahip işletmelerin, ulusal ve uluslararası platformlarda rekabet edebilecek teknolojik
düzeyde kurulması, gelişmesi ve yeni ürün üretilmesi veya geliştirilmesi amacı ile bu
işletmelere teknolojik araştırma ve geliştirme desteği verilir.
Sınai Mülkiyet Hakları Desteği: İşletmeler tarafından yapılan çalışmalar neticesinde, patent
belgesi, faydalı model belgesi veya endüstriyel tasarım tescili ile sonuçlanan bir buluş veya
tasarımın ortaya çıkması durumunda, yurtiçi ve yurtdışından; patent, faydalı model belgesi,
endüstriyel tasarım tescili belgesi ve entegre devre topografyaları tescil belgesi alınması için
yapılan giderlere destek verilmesidir.
Gıda Sektörü Makine ve Teçhizat Desteği: Gıda sektöründe imalat yapan KOBİ ölçeğindeki
işletmelerin KOSGEB kredi desteği ile makine-teçhizat alarak, üretim ve kalitelerini
yükseltilmeleri ve rekabet güçlerini artırmaları amacıyla verilmektedir.
Bilgisayar Yazılımı Desteği: İşletmelerin ulusal ve uluslararası platformlarda rekabet güçlerini
artırmak ve kalite düzeylerini yükseltmek amacı ile bilgisayar yazılımı temini için destek
verilmesidir.
İhracat Amaçlı Yurtdışı İş Gezisi Desteği: İşletmelerin hedeflerine yönelik ve uluslararası
işbirliği geliştirme amaçlı olarak ihracat, teknik/teknolojik, ortak yatırım, mali ve benzeri
işbirliği imkanları için araştırma, potansiyel ithalatçı işletme temsilcileri ile doğrudan ikili iş
görüşmeleri yapma, tüketici tercih ve ürün fiyat düzeyi hakkında yerinde tespit, ekonomik yapı
ve sanayi durumu ile ilgili bilgi edinme ve böylece uluslararası ortama açılabilmeleri amacı ile;
uygun ülkelere, sektörel kuruluş/meslek kuruluşlarınca organize edilen ihracat amaçlı yurtdışı
iş gezisi programlarına katılımlarına destek verilmesidir.
Eşleştirme Desteği: Eşleştirme Merkezi Modelleri; büyük ölçekli sanayi ve ticaret
işletmelerinin yaptıkları uluslararası işbirliklerini KOBİ’ler düzeyinde yaygınlaştırmayı
amaçlamaktadır. İşletmelerin; ihracat, Türkiye’de ortak üretim/yatırım ve benzeri uluslararası
işbirliğine yönelmeleri, uluslararası pazarlarda rekabet edebilmeleri ve pay alabilmeleri için
hizmet vermek üzere çeşitli ülkelerde kurulan, uzun vadeli ticari işbirlikleri için zemin
hazırlayan ve bu kapsamda faaliyet gösteren Eşleştirme Merkezlerine üye olan KOBİ’lere
aldıkları hizmet karşılığı verilecek geri ödemesiz desteği kapsar.
E-Ticarete Yönlendirme Desteği: KOSGEB ile koordinasyon içerisinde kurulan Sinerji
Odaklarının bilişim altyapılarını güçlendirmek için bilgisayar, yazıcı, tarayıcı ve internet
bağlantısı donanımlarının ve yazılımlarının desteklenmesidir.
KOBİ Bilişim Destek Kredisi: KOBİ’lerin Dünya ortalamalarına göre düşük olan Bilgi İşlem
ve İletişim altyapılarının Dünya standartlarını yakalaması amacıyla verilmektedir.
57
Tablo -19 :1 Ocak - 19 Haziran 2007 Dönemine Ait KOSGEB Destekleri Dağılımı
Altyapı ve Üst Yapı Uygulama Proje Desteği
6
DESTEK MİKTARI
YTL
43.080,50
Bilgisayar Yazılım Desteği
53
322.220,00
Danışmanlık Desteği
Eğitim Desteği
Eşleştirme Desteği
E-Ticarete Yönlendirme Desteği
Genel Test, Analiz ve Kalibrasyon ve CE İşaret İlişkin Test ve
Analiz Desteği
İhracat Amaçlı Yurt Dışı İş Gezisi
Markaya Yönlendirme Desteği
Milli Katılım Dışındaki Yurtdışı Fuar Desteği
Milli Katılım Düzeyindeki Yurtdışı Fuar Desteği
Nitelikli Eleman Desteği
ORTKA Desteği
ORTLAB Desteği
Sınai Mülkiyet Hakları Desteği
Tanıtım Desteği
Teknoloji Desteği
Yeni Girişimci Desteği
Yurtiçi Sanayi Fuarlara Katılım Desteği
Yurtiçi Uluslar Arası San İhtisas Fuarı Desteği
GENEL TOPLAM
115
18
1
3
335.306,90
28.146,13
2.635,00
7.722,00
71
96.243,47
11
6
20
6
547
3
1
3
85
51
6
87
37
1130
6.481,19
22.232,28
107.600,56
33.258,00
2.658.480,07
530.456,77
75.000,00
2.958,83
249.425,01
1.054.646,59
24.000,00
104.325,24
55.690,00
5.759.908,54
DESTEK ADI
DESTEK ADEDİ
Banka Kredi Faiz Destekleri
Kayıtlı Eleman İstihdamını Destek Kredisi: Bu destek, kayıt içi istihdamın teşviki için
uygun koşullarda finansal destek sağlamak için hazırlanmıştır.
Meslek lisesi ve meslek yüksekokulu mezunu işsizleri istihdam eden KOBİ’lere, istihdam
başına 40.000.-YTL., yüksek lisans veya doktora yapmış işsizleri istihdam eden KOBİ’lere,
istihdam başına 50.000.-YTL., İlk, orta, lise, üniversite mezunu işsizleri istihdam eden
KOBİ’lere, istihdam başına 20.000.-YTL olmak üzere KOBİ başına azami 100.000.-YTL’dir.
KOBİ İhracat Destek Kredisi: Bu desteğin amacı KOBİ’lerin ihracata yönelmelerini
sağlamaktır. Kredi tutarı; her bir KOBİ için, üst limiti 100.000 USD karşılığı YTL’dir.
Deri Sektörü OSB’ye Taşınma Destek Kredisi: Deri sanayinde faaliyet gösteren işletmelerin
OSB dışındaki üretim faaliyetlerini sona erdirip, kredi vadesi içinde OSB içindeki tahsisli
yerlerine taşınmaları ve üretime başlamalarını desteklenmektir. Kredi tutarı; her bir KOBİ için
azami 125.000.-YTL’dir.
Gıda Sektörü Makine-Teçhizat Destek Kredisi: Bu desteğin amacı, gıda sektöründe imalat
yapan KOBİ ölçeğindeki işletmelerin KOSGEB kredi desteği ile makine-teçhizat alarak ,üretim
ve kalitelerini yükseltmeleri ve rekabet güçlerini artırmaları amaçlanmaktadır. Gıda sektöründe
faaliyet gösteren her bir KOBİ için verilecek yatırım kredisi tutarı 125.000 YTL’dir.
Tablo: 20 KOSGEB Kredi Faiz Desteği Bilgileri
Yıl
2005
2006
2007
2008*
İşletme Sayısı
4 598
4 384
9 679
7 134
Kullandırılan Kredi
Miktarı
451
322
1 010
902
(Milyon TL)
Kredi İçin Verilen Faiz
Desteği
76
60
127
126
58
28 659
Toplam
Kaynak: KOSGEB * 15 Eylül itibarıyla
2 980
482
Cansuyu Esnaf Kredi Faiz Desteği:
Esnaf ve sanatkarların finansman ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacıyla, Ağustos 2008’de ilk
defa imalatçı esnaf ve sanatkarlara yönelik olarak KOSGEB tarafından, “0” faizli “Esnaf ve
Sanatkar Cansuyu Kredi Destek Programı” uygulamaya konulmuştur.
Programa başvurabilmek için ön koşullar;
•
Esnaf ve sanatkarlar odasına ve Siciline kayıtlı olmak,
• TESK tarafından onaylanmış kapasite raporuna sahip olmak,
olarak belirlenmiştir. Bu nitelikleri taşıyan esnaf ve sanatkarlar KOSGEB veri tabanına kayıt
olmuş, daha sonra KOSGEB tarafından anlaşma sağlanan bankaların şubelerine başvuruda
bulunarak kredi desteği talep etmiştir. Toplam 125 milyon YTL kaynak ayrılan program 20
Ağustos 2008’de uygulamaya konulmuş ve 1 ay gibi kısa sürede ayrılan kaynağın tamamı
kullanılmıştır. Söz konusu program, doğrudan esnaf ve sanatkarlara ayrılan bir kaynak olması
nedeniyle özel bir önem taşımaktadır.
Kasım 2008’de bu kez imalatçı esnaf ve sanatkarlar ile KOBİ tanımına giren küçük ve orta
ölçekli işletmeler için “Sıfır Faizli İstihdam Endeksli Cansuyu Kredi Faiz Desteği” uygulamaya
konulmuş, bu kaynak da 1 hafta gibi kısa bir sürede kullanılmıştır.
Değerlendirme
Kuruluş Kanunu çerçevesinde, hedef kitlesi küçük ve orta ölçekli sanayi sektörü olan
KOSGEB’in hizmet ve desteklerinden sanatkarların faydalanma düzeyleri sınırlıdır. Cansuyu
Destek Programı göstermiştir ki, doğrudan esnaf ve sanatkarı hedef alan programlar bu kesim
açısından çok daha uygun, ulaşılabilir ve verimli olacaktır.
KOSGEB ile TESK arasındaki işbirliğinin arttırılması, esnaf ve sanatkarların
KOSGEB’den daha çok yararlanabilmesi açısından önem ve öncelik taşımaktadır.
KOSGEB desteklerinin esnaf ve sanatkarlara daha iyi tanıtılması için ortak faaliyetler
planlanmalıdır. Böylelikle KOSGEB kuruluş amacına uygun olarak; esnaf ve sanatkarları
destekleyen ve gelişmeleri ve rekabet gücü kazanmaları için uygun programlar planlayan
ve hayata geçiren bir kurum haline gelecektir.
1.4.3.3. EXİMBANK Uygulamaları
Türk Eximbank, ihracatçıları, ihracata yönelik üretim yapan imalatçıları ve yurt dışında faaliyet
gösteren girişimcileri kısa, orta-uzun vadeli nakdi ve gayri nakdi kredi programları ile
desteklemektedir. Ayrıca, vadeli satış işlemlerini teşvik etmek ve bu yolla ihracat hacmini
artırmak, yeni ve hedef pazarlara girilmesini kolaylaştırmak amacıyla vadeli ihracat
alacaklarını iskonto etmektedir.
1.4.3.4.TÜBİTAK AR-GE Desteği
Dış Ticaret Müsteşarlığı ve TÜBİTAK tarafından birlikte yürütülen sanayi AR-GE yardımı
uygulamasında amaç; kuruluşların araştırma ve yeni ürün ve üretim yöntemi ve teknoloji
geliştirmeye yönelik projelerinin uluslararası kurallara uygun olarak giderlerinin belli bir
oranının karşılıksız olarak desteklenmesidir. Desteklenmesine karar verilen AR-GE projeleri
giderlerine uygulanan en yüksek temel destek oranı % 50 olup, bu oran ilave desteklerle beraber
%60 olmaktadır.
1.4.3.5. Bölgesel Yardım Programları
5084 Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun 06 Şubat 2004 tarihli ve 25365 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Kanunun amacı;
bazı illerde vergi ve sigorta primi teşvikleri uygulamak, enerji desteği sağlamak ve yatırımlara
59
bedelsiz arsa ve arazi temin etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkanlarını artırmaktır.
Kanun;
- Vergi ve sigorta primi teşvikleri ile enerji desteği açısından Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığınca 2001 yılı için belirlenen fert başına gayri safi yurt içi hasıla tutarı 1500
ABD Doları veya daha az olan illeri,
- Bedelsiz arsa ve arazi temini açısından (a) bendindeki iller ile kalkınmada öncelikli
yöreler kapsamındaki diğer illeri, kapsamaktadır.
Söz konusu Kanun çerçevesinde; gelir vergisi stopajı teşviki, sigorta primi işveren paylarında
teşvik, bedelsiz yatırım yeri tahsisi ve enerji desteği verilmektedir.
1.4.3.6 Bölgesel Kalkınma Programları:
AB-Türkiye Mali İşbirliği kapsamında yürütülen bölgesel kalkınma programlarında, belirlenen
öncelik alanlarında hibe programı uygulamasıyla projeler desteklenmektedir. Bu çerçevede
programların öncelik alanlarında belirlenecek şartlara uygun olarak hazırlanan projelerden
yarışma ortamında seçilecek başarılı projeler hibeden yararlandırılmaktadır.
Programların amacı uzun vadeli bölgesel kalkınmayı sağlamak amacıyla hedef bölgedeki
KOBİ’lerin faaliyetlerinin canlanması, verimliliğini artırması, bilişim altyapısının sağlanması
ve yeni pazarlara açılarak rekabet güçlerini artırması için gerekli geri ödemesiz eş finansman
imkanının sağlanmasıdır.
Finanse edilmesi talep edilen faaliyetlerin ilgili bölgesel program kapsamındaki illerin sınırları
içinde yürütülmesi koşuluyla, yerel yönetimler ile kar amacı gütmeyen kurum ve kuruluşlar
başvuruda bulunabilmektedir. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin (KOBİ) ise doğrudan gelir
artırıcı nitelikte olmayan faaliyetlerine hibe verilebilmektedir.
Tarım, imalat sanayi ve hizmetler sektörlerindeki KOBİ'lerin ihtiyaçlarına hitap edecek ve
programın uygulandığı bölgenin ekonomisinin güçlendirilmesine; rekabet gücünün
artırılmasına yönelik yenilikçi, gelir ve istihdam artırıcı projeler desteklenebilmektedir.
AB bölgesel kalkınma programlarının her bir öncelik alanı için farklı tarihlerde “Proje Teklif
Çağrıları” yapılmaktadır. Teklif çağrısı, program kapsamında hibe desteği almak üzere kişilere
veya kurumlara, proje tekliflerini hazırlamalarına ve teslim etmelerine yönelik olarak yapılan
çağrıdır. Teklif çağrıları, Başvuru Rehberleri ile birlikte yayımlanmaktadır. Bu rehberler; teklif
çağrısının amaçları ve öncelikleri, faydalanıcıların uygunluğu ile ilgili kurallar, uygun
maliyetler, değerlendirme kriterleri ve süreci, değerlendirme prosedürleri ve başarılı başvuru
sahipleri için sözleşme şartlarını içermektedir.
Esnaf ve sanatkar meslek kuruluşları bu programlar kapsamında duyurulan teklif çağrılarına
başvuruda bulunabilmekte ve proje uygulayabilmektedir.
60
1.5 Kredi –Finansman
Esnaf ve sanatkarların temel sorun alanlarından biri finansman ihtiyaçlarının yeterli düzeyde
karşılanamamasıdır. Esnaf ve sanatkarların mevcut finansman durumlarının iyi irdelenmesi,
finansman sorunlarının temeline inilerek, doğru ve rasyonel çözümlere gidilmesi üzerinde
önemle durulması gereken bir konudur.
Esnaf ve sanatkar kesimi sahip olduğu bir takım özellikler nedeniyle ve elbette ekonomik
gelişmelere bağlı olarak kredi temininde ve kullanımında sorunlar yaşamaktadır. Küçük ve orta
ölçekli işletmelere yönelik olarak, üniversiteler, bu işletmelere hizmet sunan kurum ve
kuruluşlar ve bu işletmelerin bağlı olduğu mesleki teşekküller tarafından yapılan araştırmaların
sonucunda, bu işletmelerin ortak özellikleri ve yaşadıkları finans sorunlarının başlıca nedenleri
aşağıda şekilde belirlenmiştir:
•
Esnaf ve sanatkarların, işletmelerinin finansal yönetimi konusunda bilgi ve deneyimleri
yetersizdir. Bu alanda nitelikli uzmanlardan destek alınması, esnaf ve sanatkar
açısından önemli bir maliyet unsuru olarak görülmektedir.
•
Esnaf ve sanatkar işletmeleri, genellikle öz sermaye ile çalıştırılmakta, kredi ya da diğer
finansal araçlara zorunlu kalınmadıkça başvurulmamaktadır. Kredi kullanımına talebin
az olmasının nedenleri arasında; geri ödeme güçlüğü çekme endişesi, geleceğe yönelik
planlama yapılmaması, ekonomik istikrara karşı yeterince güven duyulmaması, kredi
faizlerinin yüksek olması, teminat gösterme sıkıntısı, vadelerin kısa süreli tutulması
sayılabilir.
•
Esnaf ve sanatkar kesiminde kayıt dışılığın göreceli olarak yaygın olması ile hesap ve
kayıt sistemlerinin yetersiz olması, bu işletmeleri kredi veren kuruluşlar açısından riskli
duruma getirmektedir.
•
Esnaf ve sanatkar işletmeleri çok büyük oranda özsermaye ve banka kredisi ile
faaliyetlerini finanse etmekte, alternatif ya da yeni finansal araçları kullanmamaktadır.
Bu araçların yeteri kadar bilinmemesi ve yaygın olmaması bunun temel nedenleridir.
•
1990’lı yılların başından bu yana yaşanan ekonomik krizlerden en fazla esnaf ve
sanatkar kesimi etkilenmiştir. Özellikle büyük mağazaların ve zincir marketlerin
yarattığı haksız rekabetin de etkisiyle, esnaf ve sanatkarın ticari hacmi giderek
düşmektedir. Dolayısıyla, esnaf ve sanatkarlar kendilerini ekonomik açıdan güven
içinde hissetmemektedir. Bu güvensizlik duygusu kendini geliştirme ve işi büyüterek
geleceğe yönelik planlamalar yapılması konusunda önünde engel oluşturmaktadır.
1.5.1 Esnaf ve Sanatkarlara Yönelik T. Halk Bankası Uygulamaları
Ülkemizde esnaf- sanatkar ve KOBİ'lere en büyük kredi desteği sağlayan ve bu görev
kendisine kuruluş yasası ile verilen en önemli kuruluş Türkiye Halk Bankasıdır.
Türkiye Halk Bankası 1938 yılından itibaren esnaf-sanatkar ve küçük ve orta ölçekli işletmelerin
kredi ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bir ihtisas bankası anlayışıyla hizmet vermekte ve
esnaf- sanatkar ile küçük işletmelerin en önemli finans kurumu niteliğini taşımaktadır. Türkiye
Halk Bankasınca kullandırılan krediler; Bireysel, KOBİ, Ticari ve Kurumsal Krediler adı altında
toplanmaktadır.
1.5.1.1.Türkiye Halk Bankası Tarafından Kullandırılan Kredilerin Gelişimi
Halk Bankası tarafından verilen toplam kredi portföyü 2006 yılında 6.2 milyar YTL. iken, 2008
yılında 11.4 milyar YTL’ye yükselmiştir. Halk Bankasının kullandırdığı KOBİ kredilerinin
kredi türlerine göre dağılımı aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir
61
Tablo- 21: Halk Bankası KOBİ Kredileri (Milyon YTL)
KOBİ Kredileri
2006
2007
2008(1)
Ticari Krediler
913
2.137
3.013
Girişimci Kredileri
2.678
1.376
1.170
Esnaf Kredisi
2.637
6.377
7.012
Toplam
6.228
9.890
11.195
(1) 6 Aylık.
Kaynak: Halkbank
Kaynak: 30 Ekim 2008 tarihli ve 27039 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2009 Yılı Programı
Buna göre;
- 2007 yılında KOBİ kredileri içinde esnaf kredisinin payı %64,47 iken, 2008 yılının ilk 6
aylık döneminde bu oran %62,63’e ulaşmıştır.
1.5.2. Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Uygulamaları
Esnafın finansman ihtiyacını karşılamak amacı ile kurulan Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve
Kefalet Kooperatifleri (ESKKK), 1969 yılına kadar Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi
olarak, 1969 yılından sonra da 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun yürürlüğe girmesi ile bu
Kanun hükümlerine göre faaliyetlerini sürdüren özel hukuk tüzel kişiliğini haiz kuruluşlardır.
Türkiye’de kredi kooperatiflerinin kuruluşuna ilk olarak 10/08/1951 tarihinde başlanmış, bu
tarihten itibaren sayıları artarak 1970 yılında 450 kooperatif sayısına ulaşılmıştır. 1970 yılında
ülke genelindeki 450 kooperatif, illerde birleşerek 14 bölge birliğini oluşturmuş ve bu bölge
birlikleri de kendi aralarında örgütlenerek ulusal düzeyde Merkez Birliğini (TESKOMB)
oluşturmuşlardır. TESKOMB’un çatısı altında örgütlenen 32 Bölge Birliği, 921 Kooperatif ve
yaklaşık 1.500.000 ortak bulunmaktadır.
Merkez Birliğinin asıl amacı 1163 sayılı Kanunun verdiği yetkiyle, üye kooperatiflerin ve
birliklerin eğitim, denetim ihtiyaçlarını gidermek ve kamu kaynaklarının verimli ve etkili
kullanımını sağlamak üzere faaliyet göstermektir.
1.5.2.1 Esnaf Kefalet Kooperatiflerine (EKK) Başvuru ve İşleyiş Şekli
Türkiye Halk Bankası kooperatif kredilerinden faydalanmak isteyen esnaf ve sanatkarlar
faaliyet alanlarındaki en yakın EKK’ya başvururlar.
Bu Kooperatiflere ortak olabilmek için:
- Esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı bulunmak,
- İş veya ikamet yeri kooperatiflerin çalışma bölgesi içinde bulunmak,
- Aynı zamanda başka bir esnaf ve sanatkarlar kredi ve kefalet kooperatifi ortağı
olmamak,
gerekmektedir.
Ortaklığa giriş şartlarını taşıyanlar,
- Yazılı olarak kooperatife müracaat eder,
- Müracaat sahibinin durumu yönetim kurulu tarafından araştırılır,
- Kabul veya ret kararı 15 gün içerisinde ilgiliye yazılı olarak bildirilir.
Kooperatif, kredi talebi ile ilgili olarak,
- Ortağın ekonomik ve mali durumunu araştırır, istihbarat raporu veya bülteni düzenler
ve kefalet haddini tespit eder,
- Kredi teklifini T. Halk Bankasına iletir,
62
-
İletilen teklif T. Halk Bankasınca incelenir ve banka tarafından tekrar istihbarat yapılır,
İstihbarat olumlu sonuçlandığı takdirde ortak kredilendirilir.
Grafik- 2: Kredi Başvurusu ve Sonuçlandırılması İçin Takip Edilen İşleyiş Şeması
1.5.2.2 Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Kefaletiyle Verilen
Krediler
ESKKK İskonto Kredisi: Kısa vadeli döner sermaye ihtiyaçlarının karşılanması için
kullandırılmaktadır. Krediye teminat için, Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti,
gayrimenkul ipoteği, taşıt rehni vb. tesis edilebilmektedir.
ESKKK İşletme Kredisi: Hammadde ve döner sermaye ihtiyaçlarının karşılanması için
kullandırılmaktadır. Teminat için; Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, gayrimenkul ipoteği,
taşıt rehni vb. tesis edilebilmektedir.
ESKKK Tesis Kredisi: İşletmelerin ihtiyaç duyduğu makine, araç ve gereç alımları için
kullandırılmaktadır. Teminat için, Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, gayrimenkul ipoteği,
taşıt rehni vb. tesis edilebilmektedir.
ESKKK Taşıt Edindirme Kredisi: Kredi otobüs, kamyon, minibüs, kamyonet ve otomobil
alımlarında; cari yıla göre otomobil, kamyonet ve minibüslerde 3 yaşına, kamyon ve
otobüslerde ise 5 yaşına kadar olan taşıt alımlarında kullandırılır. Teminat için; Kooperatif
kefaleti ve şahıs kefaleti, gayrimenkul ipoteği, taşıt rehni vb. tesis edilebilmektedir.
ESKKK Taşıt Onarım Kredisi: Geçimini şoförlük veya nakliyecilikle sağlayan ve ticari
amaçla kullanmak üzere tek taşıta sahip olan ESKKK ortağı şoför ve nakliyecilerin
yararlanabileceği ESKKK Taşıt Onarım Kredisi; Taşıtların bakım-onarımı ile lastik veya yedek
parça alımı gibi ihtiyaçlarını karşılamak üzere iskonto veya işletme kredisi şeklinde
kullandırılır. Teminat için; Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, gayrimenkul ipoteği, taşıt
rehni vb. tesis edilebilmektedir.
ESKKK Aylık Eşit Taksitli İşletme Kredisi: Hammadde ve döner sermaye ihtiyaçlarının
karşılanması için kullandırılmaktadır. Teminat için; Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti,
ipotek, Ticari işletme rehni vb tesis
ESKKK Teminat Mektubu Kredisi: İhalelere girebilmek, işyerleri için gerekli maddeler
ile bayilik alabilmek amacıyla gerek duyulan teminat mektuplarını kısa sürede kolaylıkla
temin edilebilmesi için ESKKK kefaletiyle teminat mektubu verilmektedir. Teminat için;
Kooperatif kefaleti ve şahıs kefaleti, ipotek, ticari işletme rehni vb. tesis edilebilmektedir.
63
1.5.2.3 Kooperatif Kredilerinin 2007 Yılı Gelişimi
Tablo-22 : T. Halk Bankası (Kooperatif Kefaletli) Kredileri 2007 Yılı Gelişimi
YIL
KREDİ KULLANAN ORTAK SAYISI
KREDİ TUTARI (YTL)
2005
227.435
1.558.546
2006
257.030
2.362.000
2007
266.922
2.634.000
2007 yılı sonu itibariyle;
-
266.922 kişiye 2.634.000 YTL kooperatif kredisi kullandırılmıştır.
-
Oda ve esnaf sanatkar sicil kaydı olan 1.776.608 esnaf ve sanatkardan sadece
%15’inin kredi riski bulunmaktadır.
Grafik 3- Kooperatif Kredilerinden Yararlanan Esnaf ve Sanatkarların Durumu
Kooperatif Kredilerinden Faydalanan
Esnaf ve Sanatkarların Durumu
(31.12.2007 tarihi itibariyle)
266.922
1.776.608
Sicile Kayıtlı Esnaf ve Sanatkarlar
Kooperatif Kredilerinden Faydalanan Esnaf ve Sanatkârlar
Öte yandan, TESK tarafından Ocak-Şubat 2008 döneminde, ülke genelindeki 7237 esnaf ve
sanatkara uygulanan Beklenti Anketine göre esnaf ve sanatkarların % 41’i içinde bulunduğu
olumsuz koşullardan çıkabilmek için finansman desteği verilmesi, % 40’ı ekonomide istikrar
ve büyüme sağlanması, % 33’ü ise vergi oranlarının düşürülmesi gerektiğini belirtmektedir.
Dolayısıyla esnaf ve sanatkarlar kredi desteği istemekte ancak bu desteğin daha uygun
koşullarla sağlanmasını talep etmektedir.
Esnaf ve sanatkarların -sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte- önemli bir bölümünün aldıkları
kredilerin geri ödemelerini aksattıkları gerekçesiyle bankaların riskli grubunda olduğu, 2003
yılında buna ilişkin çıkarılan sicil affına rağmen bankaların bu kayıtları muhafaza ettiği ve
esnafın yaklaşık üçte birinin bu nedenle kredi kullanamadığı tahmin edilmektedir.
Tablo -23 : Kooperatif Kredilerine Uygulanan Faiz Oranları
2002
2003
2004
2005
2006
2007
12/08/2008
CARİ FAİZ ORANI
% FAİZ İNDİRİMİ
59,00
43,00
30,00
22,80
20,00
21,00
22,00
20,40
30,20
25
25-35
35
35
35
İNDİRİMLİ FAİZ
ORANI
47
30
25
17,1
13
13,7
14,2
Halk Bankası'nın esnaf kredilerinde 2008 yılı için uygulayacağı gösterge faiz oranı, banka cari
faiz oranının yüzde 65'i kadar olacaktır. 30 Aralık 2007 tarihli ve 26742 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararına göre, Halk Bankasınca esnaf ve sanatkar kredi ve kefalet
kooperatifleri kefaletiyle esnaf ve sanatkarlara kullandırılmış olup, bakiyesi 2008 yılına
devreden kredilere 2008 yılı boyunca geçerli olmak üzere yüzde 65 gösterge faiz oranı
uygulanacaktır. Mevcut durumda esnaf kredilerine yıllık %14,2 faiz uygulanmaktadır. Ancak,
64
esnaf ve sanatkarın kullandığı kredilerin maliyeti bununla bitmemektedir. Kredi kullanılırken
kefalet kooperatiflerince kesilen masraf ve kesintiler kredi maliyetlerini artırmaktadır.
Giderek daha rekabetçi bir ekonomik ortamda faaliyetlerini sürdürmek zorunda kalan esnaf –
sanatkarlar, iş hacimlerini genişleterek büyümek istediklerinde acil kaynak gereksinimi
duymaktadır. Bu talebin karşılanması için; esnaf- sanatkarların geliştirilmesi, yeni istihdam
olanaklarının sağlanması, teknolojik yenilenmeye gidilmesi ve ürün kalitesinin geliştirilmesi
için kooperatifler aracılığıyla kullandırılan kredilerin, şahıs limitlerinin yükseltilmesi, vade
uzatımı ve faiz indirimi gibi desteklerle cazip hale getirilmesi gerekmektedir.
Esnaf ve sanatkarlara; esnaf ve sanatkar kredi kefalet kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan
kredilerde, kullanıcılar için sabit bir oran mevcuttur. Oysa çiftçi kesimine tarım kredi
kooperatifleri aracılığı ile kullandırılan kredilerde farklı oranlar söz konusudur. Nitekim tarım
kredi kooperatifleri aracılığıyla çiftçilere kullandırılan kredilerin faiz oranı % 17,5 iken,
2007/13045 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında kullandırılan indirimli kredilerde %0 ile
%13.3 arasında değişen oranlar uygulanmakta, böylelikle kırsal kalkınmanın sağlanması ve
doğal kaynakların korunmasında özel öneme sahip yatırımlara daha düşük maliyetle kredi
desteği sağlanmaktadır. Benzer bir uygulamaya esnaf ve sanatkar kredi desteklerinde de
gidilmesi yararlı olacaktır. Eylül ve Kasım 2008’de uygulanan Cansuyu Kredi Faiz Desteği
programları ile, imalat sanayinde bulunan esnaf ve sanatkarlara 0 faizli kredi desteği sağlanmış
ve bu düzenleme büyük talep görmüştür. Diğer sektörlerde bulunan esnaf ve sanatkarlar da
benzer bir destek programı beklentisi içindedir.
Esnaf ve sanatkar kesiminde,
•
ekonomik yönden geliştirilmesine ihtiyaç duyulan meslek dallarında
uygulamaları ve AR-GE faaliyetlerini teşvik etmek amacıyla,
•
bölgesel gelişmeye katkı sağlamak üzere bölgesel düzeyde,
•
sektörel açıdan özellikle yan sanayi olarak faaliyet gösteren meslek gruplarında,
yenilikçi
•
marka tescili, patent ve tasarım konularında esnaf ve sanatkarları yönlendirmek
amacıyla,
daha düşük faizli kredi desteği sağlanmalıdır. Böylelikle esnaf ve sanatkar kesimi kredi
kullanımı konusunda doğru alanlara yönlendirilebilecek ve verilen kredi desteği amacına
ulaşmış olacaktır. Bunun yanında bu kesimin genel anlamda gerilemesinde önemli rol oynayan;
kendini geliştirmemek, dışa açık olmamak, teknolojik gelişmeleri yeterince takip edememek ve
uygulayamamak gibi yapısal sorunların çözümünde iyileşme sağlanabilecektir.
1.5.2.4 Halk Bankasının Gelir Kayıpları İçin Hazinece Aktarılan Ödenekler
Ülkemizde, esnaf ve sanatkarları desteklemek amacıyla Devlet tarafından tahsis edilen
kaynakların kullandırılması için T. Halk Bankası görevlendirilmiştir. Bu uygulamada
kooperatif, ortağı olan esnaf ve sanatkara sadece bankaya karşı kefalet vermektedir. Esnaf ve
sanatkarlara kullandırılan kredilerin faizleri ile ticari kredi faizleri arasındaki fark devlet
tarafından karşılanmaktadır.
Tablo-24 : Kooperatif Kredilerine Ait Gelir Kayıpları için Hazinece Yapılan Ödemelerinin
Gelişimi
(Milyon YTL)
2002
2003
2004
2005
2006
2007
Toplam
Kredi Tutarı ( Milyon YTL )
154
690
1.212
1.559
2.362
2.635
2.635
Yıl içinde Ödenen Gelir Kaybı
16
38
79
77
111
176
497
Cari Faiz Oranı (yılsonu %)
59
43
30
23
20
20
65
Esnafın Ödediği Faiz Oranı
47
30
25
17
13
13
Kredi Kullanan Esnaf sayısı (1000 kişi)
101
160
226
227
257
283
1.254
Mevcut durumda, esnaf ve sanatkarlara kullandırılacak Türkiye Halk Bankası kredileri için
2008 yılı bütçesinden 211 milyon YTL ayrılmıştır. Ziraat Bankasınca kullandırılacak tarımsal
krediler için bu yıl bütçeden ayrılan ödenek ise 400 milyon YTL’dir. Ülkemizde uygulanan
teşvik sisteminde, kesimimize uygulanan en önemli desteğin esnaf kredisi desteği olduğu,
bunun dışındaki desteklerden yok denecek ölçüde az faydalanabildiği dikkate alındığında,
tarıma, çiftçiye verilen destek gibi esnaf ve sanatkarlara verilen destek miktarı da
artırılmalıdır.
1.5.2.5. Esnaf ve Sanatkarların Desteklenmesiyle İlgili Türkiye Halk Bankasına Yönelik
Yapılan Son Düzenlemeler
Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair
Kanun 30 Aralık 2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Buna göre;
tarımsal üretimin, esnaf ve sanatkarın desteklenmesi amacıyla, kamu sermayeli bankalar
tarafından yürütülen faiz destekli kredi kullandırılması uygulamalarına, bankaların
sermayelerindeki kamu payının %50’nin altına düşmesi halinde de devam edilebilecektir.
Uygulamanın usul ve esaslarını belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Bu
uygulamadan doğacak gelir kayıpları, ilgili yıl Merkezi Yönetim Bütçesinde öngörülecek
ödenekle sınırlı kalmak üzere, Hazinece avans olarak ödenecektir.
Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketince Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri
Kefaletiyle Esnaf ve Sanatkarlara Kredi Kullandırılmasına İlişkin Karar 21 Mart 2007 tarihli
Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Buna göre; Türkiye Halk Bankasında kamu payının %50’nin
altına düşmesi halinde, Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri kefaletiyle esnaf
ve sanatkarlara kredi kullandırılması uygulamasına 5 yıl süre ile devam edilmesi hükmü
getirilmiştir.
1.5.3 Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma A.Ş. (KGF)
Esnaf ve sanatkarların ticari bankalardan kredi arayışlarında karşılarına çıkan en önemli
sorunlardan biri, kredilere karşılık bankalarca talep edilen nitelikte ve miktarda teminat
gösterememeleridir. Yapılan araştırmalar, kredi başvurularının önemli bir bölümünün sadece
teminat yetersizliği sebebiyle reddedildiğini göstermektedir.
1991 yılında KOBİ’lerin bankalardan kullandığı kredilere teminat sağlamak amacıyla kurulan
Kredi Garanti Fonunun kuruluşunda TESK, TOBB, TOSYÖV ve MEKSA kurucu ortak olarak
yer almış, daha sonra KOSGEB ve Türkiye Halk Bankası A.Ş. de bu ortaklığa katılmışlardır.
Başarı vadeden genç ve yaratıcı girişimcilerle, küçük ve orta ölçekli işletmelerin büyüme ve
gelişmelerine destek veren KGF, iyi iş fikirlerinin önündeki teminat yetersizliği engelini
ortadan kaldırmak amacıyla kurulmuştur. Çalışan sayısı 250’den az olan işletmeler KOBİ
olarak kabul edilmekte olup, imalat sanayi yanında hizmetler ve madencilik sektöründeki
girişimcilerin de talepleri karşılanmaktadır. Türkiye’nin bütün yörelerindeki KOBİ’ler KGF
kefaleti için başvurabilmektedir.
KGF teminatından yararlanabilmek için; ilgili bankalarca kredi talebinin KGF'na gönderilmesi
gerekmektedir. Banka tarafından kredi başvurusu uygun bulunduğu takdirde iletilen kefalet
talebi yaklaşık 2 hafta içerisinde sonuçlandırılmaktadır. Kefalet talebinde bulunan firmaların
değerlendirmeye alınabilmesi için, maktu bir inceleme ücreti alınmaktadır.
İşletme ihtiyacına dönük her türlü kredi için kefalet verilmekte olup, kredi türü konusunda bir
sınırlama bulunmamaktadır. Bu uzun vadeli bir yatırım kredisi olabileceği gibi, borçlu cari
hesap şeklinde nakdi bir kredi ya da akreditif ve teminat mektubu gibi gayri nakdi bir kredi de
66
olabilir. Riskin paylaşımı ilkesine göre çalışan Kredi Garanti Fonu, kredinin en çok % 80’ine
kadar kefalet vermektedir.
Tablo-25 : KGF A.Ş. Kredi Kefalet Desteği Bilgileri
Yılı
(Bin YTL)
İşletme Sayısı
Kredi Kefalet Miktarı
2004
253
42.100
2005
235
41.800
2006
258
51.087
2007
183
31,900
2008(1)
324
85,800
(1)
(2)
9 aylık
Kaynak: KGF A.Ş. Faaliyet Raporu 2007, KOSGEB
Tabloya göre; 2007 yılında 183 işletme 31,9 milyon YTL, 2008 yılının ilk 9 ayında 324 işletme
85,8 milyon YTL kredi kefaleti kullanmıştır.
Tablo-26: İşletmelerin Hukuki Şekline Göre Verilen Kefaletlerin Dağılımı, 2006
HUKUKİ ŞEKİLLER
ADET
KEFALET (YTL)
LİMİTED ŞİRKET
823
97.134.605
ANONİM ŞİRKET
217
38.497.209
ŞAHIS FİRMASI
187
12.921.457
KOLLEKTİF ŞİRKET
7
757.860
ADİ ORTAKLIK
7
265.344
KOOPERATİF
2
136.810
1243
149.713.285
TOPLAM
KGF’nun verdiği kefaletlere bakıldığında; toplam işletmeler içinde şahıs işletmelerinin payının
sadece %12,7 olduğu görülmektedir. Bu şahıs işletmelerinin ne kadarının TESK’e, ne
kadarının TOBB’a kayıtlı olduğu bilinmemektedir. Ancak bu oranın bile hayli düşük olduğu ve
esnaf ve sanatkarların KGF imkanlarından yeterince yararlanamadığı söylemek mümkündür.
Bunun nedenlerine kısaca değinmek gerekirse;
•
Esnaf ve sanatkarlar KGF hakkında yeteri kadar bilgiye sahip değildir.
•
Kooperatifler aracılığı ile kullandırılan krediler daha cazip görülmektedir.
•
Esnaf ve sanatkarların zaten bankalarca uygulanan faiz oranları karşısında zorlandığı
düşünüldüğünde KGF kefaletinden yararlanabilmek için banka faizinin üstüne yıllık
%1-2 oranında komisyon ödemesi, esnafın bu sistemden yararlanmasını neredeyse
imkansız hale getirdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
•
Esnaf ve sanatkarların yarısına yakını gerçek usulde vergilendirilmektedir. Kalanı
vergiden muaf esnaf ve basit usulde vergilendirilen esnaftır. Dolayısıyla esnaf ve
sanatkarların zaten yarısı vergilendirilme yöntemine göre KGF’nin kapsamı dışına
çıkmaktadır. Gerçek usulde vergilendirilen esnaf ve sanatkarların mali kayıtları kredi
kullanımlarının ve KGF’den yararlanmalarının önündeki en önemli engel olarak ortaya
çıkmaktadır. Bankalar kayıtlar daha şeffaf ve güvenilir olduğu için bilanço usulüne
göre defter tutanları tercih etmektedir. Oysa esnaf ve sanatkarların bilanço usulüne göre
defter tutması 5362 sayılı Kanuna göre mümkün değildir.
67
Mevcut sistemde işletme sahibi önce bankaya gitmekte, KGF teminatı talebini bankaya
bildirmekte, kredi talebinin teminatının KGF tarafından karşılanması konusunda onay
vermekte, daha sonra KGF devreye girmektedir. Bu süreç işletme sahibi açısından kredi alma
süresini uzatmakta ve bürokrasiyi arttırmaktadır. İşletme sahiplerinin önce KGF’ye
başvurması, KGF’nin talebi yeterli ve teminat vermeye uygun bulması halinde bankaya
yönlendirmesi daha hızlı ve işletme sahipleri açısından daha verimli olacaktır.
Esnaf ve sanatkarların KGF desteğinden yeterince yararlanabilmeleri açısından KGF’nin bu
kesime daha iyi tanıtılması, bunun da yerel ölçekte yapılması gerekmektedir. İllerde KGF
şubelerinin sayısı artmaktadır. Bu şubelerin esnaf ve sanatkarların KGF desteğinden daha çok
yararlanabilmesi yönünde illerdeki birlikler ile sıkı bir işbirliği içinde çalışması gerekmektedir.
Yerel düzeyde KGF şubelerinin inisiyatif alma yetkisinin arttırılması, daha genel ifadeyle
söylemek gerekirse, bölgeye ve yöreye özgü ekonomik koşullara göre şubelere kredi teminatı
verme yetkisinin esnek tutulması esnaf ve sanatkarlar açısından yararlı olacaktır.
1.5.4. Finansal Kiralama ( Leasing)
Finansal kiralama, temelde orta vadeli kredi işlemidir. Finansal kiralama, bir yatırım malının
mülkiyeti leasing şirketinde kalarak, belirli bir kira karşılığında, kullanım hakkının kiracıya
verilmesi ve yapılan sözleşmede belirlenen değer üzerinden sözleşme süresi sonunda
mülkiyetin kiracıya geçmesini sağlayan bir finansman yöntemidir. Finansal kiralama işlemleri
28/06/1985 tarih ve 18795 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3226 sayılı Finansal Kiralama
Kanunu çerçevesinde yürütülmektedir. Alışılmış kredi ilişkisinden farkı, kredinin kiracıya nakit
olarak verilmemesidir. Kiracı, işinde kullanmak üzere almak istediği yatırım malını seçmekte
ve finansal kiralama şirketinden bu işlem için kredi tahsis edilmesi talebinde bulunmaktadır.
Finansal kiralama şirketi tahsis ettiği krediyi kiracının seçtiği malın alımında kullanmaktadır.
Finansal kiralama sözleşmesi prosedürleri banka kredi anlaşmalarındakilere nazaran çok daha
basittir. Ayrıca, kiralanan mallar finansal kiralama sözleşmesi süresince finansal kiralama
şirketinin mülkiyetinde olduğundan, müşteriden talep edilen teminatlar da banka kredilerine
göre daha azdır. Sözleşme ve teminatlar resim, harç ve vergiden muaftır.
1.5.5. Faktoring
Faktoring iç ve dış ticaret işlemlerine uygulanan ve özellikle kısa vadeli mal satışlarında
başvurulan bir finansman yöntemidir. Ticaret işlemlerinde, alacakların tahsilatına yönelik
olarak verilen hizmetlerin bütünü olarak tanımlanan faktoring; factoring hizmetini talep eden
'müşteri' , hizmeti veren 'Factor' ve müşteri alacaklarının yönelmiş olduğu 'borçlu' arasında
işlemektedir. Kısaca faktoring, büyük miktarda kredili satış yapan firmaların, bu satışlardan
doğan alacak haklarının faktoring şirketleri tarafından satın alınması esasına dayanan bir
finansman yöntemidir. Firma açısından factoring hizmetinin en önemli yararlarından biri,
yapılan kredili satışların muhasebeleştirilmesi işinin factor tarafından üstlenilmesidir. Ayrı ayrı
kişilere yapılan bütün kredili satışlar, sanki tek bir kimseye yapılmış gibi, factorun hesabına
kaydedilmekte ve muhasebe kayıtları factor tarafından tutulmaktadır.
1.5.6. Forfaiting
Forfaiting, ihracat-ithalat işlemlerinden doğan vadeli alacak ve borçların rücusuz olarak
forfaiting kuruluşlarına (forfaiter) satılmasından doğan ve iskonto işlemi olarak tarif edilen bir
finansman tekniğidir. Uzun vadeli ve kredili ihracat-ithalat işlemlerine yönelik bir finans
enstrümanı olarak bilinen "forfaiting" dünyada genellikle yatırım malları için kullanılmaktadır.
Her çeşit alacak forfaiting işlemine konu edilebilirse de, uygulamada emre yazılı senet ve
poliçe şeklindeki ticari alacaklar daha güvenli olduklarından tercih edilmektedirler. Forfaiting
veren kuruluş, belli bir iskonto oranı üzerinden devraldığı senet veya poliçe şeklindeki
alacakların karşılığında, teminat olarak banka garantisi talep etmektedir.
68
1.6. Vergi Uygulamaları
Tarihte, 1859 yılında esnaf ve sanatkarlardan bazı vergiler alınmaya başlanmıştır. 1859 – 1907
yılları arasında, “Tahriri Emlak ve Araziye Dair Kanun”a eklenen bir hükümle, emlak tahriri
yapılırken ticaret ve sanat erbabı hakkında takdir olunan temettüün %3’ü (daha sonra %5’ine
çıkarılmıştır) oranında bir vergi alınması öngörülmüştür. Bu vergi, sanat ve ticaret erbabına
özel bir vergi olmaması nedeniyle 1907 yılında kaldırılmış ve aynı yıl yürürlüğe giren
“Temettü Nizamnamesi” ile esnaf ve sanatkarlara özel olarak hazırlanan ve bu kesime götürü
bir vergi sistemi getiren mevzuat düzenlenmiştir.
1907 yılından bu yana, esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki yöntemler konusunda
kalıcı bir sistem bulunamamıştır. Götürü usul ve gerçek usulde vergilendirme ile hayat
standardı uygulamaları defalarca denenmiş ve her biri, sistemin sağlıklı işlememesi nedeniyle
yerini bir diğerine devretmiştir. Bir kısır döngü görüntüsündeki bu sorun 1990’lı yılların
sonuna kadar süregelmiştir.
1999 yılında yürürlüğe giren basit usulde vergilendirme yöntemi ise, gerçek usulde
vergilendirme sisteminin, esnaf ve sanatkarların defter tutma yükümlülüğünü ortadan kaldıran
bir uygulamasıdır.
Günümüzde esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki temel sorun, dünyadaki gelişmelere
paralel olarak bir çok meslek kolunda yok olma tehdidi altındaki esnaf ve sanatkarların
korunması ve desteklenmesi amacıyla vergisel yönden hiçbir teşvikin olmaması, tersine esnaf
ve sanatkarların, yüksek oranlı dolaylı vergiler nedeniyle kapasitelerinin üzerinde bir vergi
yüküne sahip olmalarıdır.
Vergi mevzuatında, esnaf ve sanatkarlar ile tacirler için herhangi bir ayrım ve tanımlama
yapılmamıştır. Gelir Vergisi Kanunundaki sınıflama, gelir unsurları itibariyle yapılmakta ve
esnaf ve sanatkarlar ile tacirlerin tamamı, bu gelir unsurları içinde ticari kazanç elde edenler
olarak belirtilmektedir.
Gelir Vergisi Kanununa göre esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesi, gelir düzeyine bağlı
olarak, vergiden muaf esnaflar, basit usulde vergiye tabi esnaflar ve gerçek usulde
vergilendirilenler olmak üzere üç ayrı yönteme göre yapılmaktadır. Gerçek usulde
vergilendirilenler de yine gelir düzeyine bağlı olarak kendi aralarında, işletme hesabı esasına
göre vergilendirilenler ve bilanço hesabı esasına göre vergilendirilenler olmak üzere iki gruba
ayrılmaktadırlar.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3/a. maddesinde esnaf ve
sanatkar tanımı yapılmış ve bu tanımda da “…. basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı
esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler”
ifadesine yer verilmiş olduğundan, bilanço usulüne göre vergiye tabi esnaf ve sanatkarların
sınırlı sayıda olduğu tahmin edilmektedir.
Öncelikle gelir vergisi uygulamalarından başlamak suretiyle esnaf ve sanatkarların, vergi
uygulamaları yönüyle mevcut durumu aşağıda analiz edilmiştir.
1.6.1.Esnaf Muaflığı
Esnaf muaflığı ile ilgili düzenleme, Gelir Vergisi Kanununun 9. maddesinde yapılmıştır.
Söz konusu muafiyet maddesi, geliri ölçü alarak esnaf ve sanatkarların tamamını kapsamına
alan bir düzenleme değildir. Bazı meslek kollarında faaliyet gösteren esnaf ve sanatkarlar
esnaf muaflığı kapsamında yer almaktadırlar. Ancak, söz konusu düzenlemeden fiilen istifade
eden meslek kolları oldukça sınırlıdır. Bunlar, evlerde dokuma ve tekstil ürünleri ile mantı,
erişte, tarhana gibi gıda ürünlerini üretenler ve milli piyango bileti satanlar ile gerçek ve tüzel
kişilere bir iş akdi ile bağlı olmaksızın kapı kapı dolaşmak suretiyle nihai tüketicilere satış
69
yapanlardır. Kanunda yazılı olmakla beraber, bunların dışındaki meslek kolları için esnaf
muaflığı maddesinin fiilen uygulanabilirliği kalmamıştır.
Esnaf ve sanatkarların ne kadarının gelir vergisinden muaf olarak faaliyette bulunduğu
bilinmemektedir. Bu konuda bir istatistik veri bulunmamasının nedeni, “vergiden muaf esnaf
belgesi” uygulamasının 4444 sayılı Kanunla kaldırılmış olmasıdır. Daha önce belediyeler
tarafından verilen esnaf muaflığı belgesi, belediyelerin talep ettiği astronomik ücretler
nedeniyle 14.8.1999 tarihinden itibaren uygulamadan kaldırılmıştır. Vergiden muaf esnaf ve
sanatkarlar için böyle bir belgenin düzenlenmemesi, vergiden muaf esnafın tespitini
zorlaştırmaktadır.
Bu sorunun çözümü amacıyla, Vergi Konseyi bünyesinde oluşturulan “Esnaf ve Sanatkarların
Vergilendirilmesi ile İlgili Çalışma Grubu”na, söz konusu belgelerin esnaf odalarınca verilmesi
konusunda TESK tarafından öneride bulunulmuştur. Gerek çalışma grubunda, gerekse Vergi
Konseyi Gelir Vergisi Yazım Komisyonunda büyük ölçüde kabul gören bu önerinin, Gelir
Vergisi Kanunu Tasarısı Taslağında yer alması beklenmektedir. Böylece, hem vergiden muaf
esnaf ve sanatkarların sağlıklı bir envanteri çıkarılabilecek, hem de bunların oda ve sicile kayıt
yaptırmaları sağlanacaktır.
Esnaf muaflığı konusundaki bir diğer öneri de muafiyet kapsamının genişletilmesidir. Köy ve
beldelerdeki esnaf ve sanatkarlarla, teknolojideki gelişmeler nedeniyle yok olmaya yüz tutmuş
meslekleri icra eden esnaf ve sanatkarların esnaf muafiyeti kapsamına alınması konusundaki
TESK önerisi, Konsey çalışmalarında büyük ölçüde kabul görmüştür. Bu önerinin de Kanun
tasarısı taslağına girmesi beklenmektedir.
Esnaf muaflığı ile ilgili olarak TESK tarafından yapılan bir başka öneri de ilk defa işe başlayan
esnaf ve sanatkarların, belli bir süreyle gelir vergisinden muaf tutulmalarıdır. Bilindiği üzere
girişimcilik, ülke ekonomisinin kalkınması, büyümesi ve yeni istihdam yaratılabilmesi için
oldukça önemlidir. Esnaf ve sanatkarlar birer girişimcidir ve girişimciler, ücretli çalışanlardan
farklı olarak zarar etme riskini üstlenmektedirler. Son yıllarda, büyük mağaza ve alış veriş
merkezlerinin sayısının hızla artması, esnaf ve sanatkarların, işyerlerini kapatarak aynı işleri
başkaları adına, ücretli olarak yapmalarına neden olmaktadır. Bir çok esnaf ve sanatkar meslek
kolundaki bu olumsuz gelişme, girişimci sayısının da aynı şekilde azalması sonucunu
doğurmaktadır. Bu nedenle ilk defa faaliyete başlayan esnaf ve sanatkarların, belli bir süreyle
(örneğin beş yıl boyunca) gelir vergisinden muaf tutulmasının girişimci sayısını artırıcı bir etki
yapacağı ve zamanla vergi gelirlerini yükselteceği açıktır.
Yeni girişimlerin desteklenmesi ve teşvik edilmesi için bir çok ülkede vergisel avantajlar
uygulanmaktadır. Bazı ülkelerde, yeni girişimcilere belli bir süreyle gelir ve kurumlar vergisi
muafiyeti uygulanırken, bazı ülkelerde vergi oranlarında indirim yapmak suretiyle girişimciler
desteklenmektedir. Bulgaristan’da üretim işletmelerine 5 yıllık bir vergi muafiyeti
uygulanırken, İngiltere, Kanada ve Amerika Birleşik Devletlerinde gerek ticari kazançlar için
gerekse de istihdam yüklerinin hafifletilmesi yoluyla çeşitli vergi avantajları sağlanmaktadır.
Singapur’da, ilk üç yıllık dönemde elde edilen gelirin 100.000 dolara kadar olan kısmı vergiden
istisna tutulmuştur. Türkiye’de yeni girişimciler için vergisel yönden hiçbir avantaj
bulunmamaktadır. Yöntemi nasıl olursa olsun, girişimci sayısının artması için çeşitli vergi
avantajlarının getirilmesi gerekmektedir.
1.6.2.Basit Usulde Vergilendirme
Basit usulde ticari kazancın tespiti uygulaması, yaklaşık 760 bin esnaf ve sanatkarın
vergilendirme ile ilgili ödevlerini yerine getirmek için üstlenmek zorunda oldukları işlem
maliyetini asgari düzeye indiren son derece önemli bir düzenlemedir.
Bu sistemde esnaf ve sanatkarlar, defter tutma hükümleri hariç diğer işlem ve ödevlerde ikinci
sınıf tacirler hakkındaki hükümlere tabi bulunmaktadırlar. Sistemin gerçek usule göre en büyük
farkı defter tutma yükümlülüğünün olmamasıdır. Dolayısıyla esnaf ve sanatkarlar bu sistemde
70
hem gerçek kazançları üzerinden vergiye tabi olmakta, hem de bu kazançlarının beyanı ve
ödemesi için defter tutma ve muhasebeci bulundurmanın maddi külfetinden kurtulmaktadırlar.
Basit usul uygulamasının bir başka önemli yanı da, sistemin esnaf ve sanatkarlar ile meslek
odaları arasında bir bağ kurma özelliği göstermesidir. Basit usule tabi esnaf ve sanatkarların
tüm muhasebe işlemleri, cüzi bir ücret karşılığında bunların bağlı oldukları meslek odalarında
gerçekleştirilmektedir. Böylelikle esnaf odaları da, esnaf ve sanatkarlar için aidat ödenip bir
daha gidilmeyen yerler olmaktan çıkmaktadırlar. Muhasebe işlemleri için meslek odalarına
gelen esnaf ve sanatkarlar, diğer mesleki ve ekonomik sorunlarını da oda yöneticileriyle
paylaşmakta ve çözüm arayışına girebilmektedirler.
Muhasebe işlemlerinin meslek odalarında gerçekleştirilmesinin bir diğer yönü de gelir idaresi
ile olan ilişkilerin tek merkezden kurulabilmesidir. Kendi yörelerindeki meslek odalarını
ziyaret eden vergi dairesi müdür ve başkanları, hem esnaf ve sanatkarların vergi ile ilgili
sorunlarını dinleyebilmekte, hem de vergi tahsilatının artması amacıyla kendi mesajlarını esnaf
ve sanatkarlara iletebilmektedirler. Bu görüşmeler sonucunda, son yıllarda basit usule tabi
esnaf ve sanatkar sayısında sürekli bir azalma olmasına rağmen ödenen gelir vergisinde düzenli
bir artış görülmektedir.
Aralık 2007 itibariyle basit usulde gelir vergisine tabi esnaf ve sanatkar sayısı 762 bin
civarındadır. Bunların 2007 yılında kişi başına ödediği aylık vergi 21,55 YTL’dir. Aynı
dönemde gerçek usuldeki yaklaşık 1,7 milyon mükellefin ödediği aylık gelir vergisi ise 72,77
YTL’dir. 2007 yılında tahsil edilen gelir vergisinin yüzde 92’si stopaj yoluyla ödenmiştir.
Tablo -27: 2007 Yılı İtibariyle Mükellef Başına Düşen Aylık Gelir Vergisi
2007
Toplam Vergi Tahsilatı
(Bin YTL)
34.446.780
1.505.819
197.097
31.678.554
Gelir Vergisi (Toplam)
Gerçek Usulde Beyan
Basit Usulde Beyan
Gelir Vergisi Stopajı
%
100
4,37
0,57
91,96
Mükellef
Sayısı
2.486.477
1.724.366
762.111
Mükellef Başına Düşen Aylık
Gelir Vergisi (YTL)
72,77
21,55
Kaynak: www.muhasebat.gov.tr, www.gib.gov.tr
Basit usulde ödenen gelir vergisinin oldukça düşük tutarlarda olmasına karşın, gerçek usulde
ödenen gelir vergisinin de çok yüksek olmadığı görülmektedir. Aşağıdaki grafik, basit usulde
ödenen gelir vergisinin toplam gelir vergisi içindeki payını göstermektedir.
Basit usul uygulamasının yasalaşarak yürürlüğe girdiği 1999 yılında ödenen vergi tutarı,
toplam gelir vergisinin on binde 6’sı kadardır. Bu oran yıllar itibariyle artmış ve 2007 yılında
binde 5,7’ye ulaşmıştır.
Grafik 4- Basit Usulde Ödenen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisi İçindeki Payı1
0,6
0,57
0,57
2006
2007
0,51
0,5
0,4
0,35
0,3
0,3
0,23
0,2
0,1
0,22
0,16
0,06
0
1999
1
2000
2001
2002
2003
2004
2005
Maliye Bakanlığı, Muhasebat Genel Müdürlüğü, www.muhasebat.gov.tr
71
Tahakkuk bazında bakıldığında bu oranlar daha da yüksektir. Grafik 5’de görüldüğü üzere,
2007 yılında basit usulde beyan edilen gelir vergisinin toplam gelir vergisine oranı binde 8,4
düzeyindedir. Beyan edilen vergi ile ödenen vergi miktarı arasındaki bu büyük fark, vergilerin
vadesinde ödenmemesinden kaynaklanmaktadır. 2007 yılında basit usulde beyan edilen
vergilerin sadece yüzde 58,8’i esnaf ve sanatkarlarca ödenebilmiştir. Bu oran, esnaf ve
sanatkarların, ciddi bir ödeme sıkıntısıyla karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Ekonomideki
faiz oranları yüzde 16-20 arasında iken, devletin yüzde 30 oranında gecikme zammı almasına
karşılık, vergilerin ancak yüzde 58,8’inin ödenmesi, bu görüşü desteklemektedir.
Grafik 5- Basit Usulde Beyan Edilen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisindeki Payı
0,9
0,84
0,8
0,78
0,7
0,7
0,6
0,5
0,5
0,4
0,3
0,33
0,2
2003
2004
2005
2006
2007
Basit usulün kaldırılması ve yeniden götürü usule dönülmesi konusu son zamanlarda sıkça
tartışılmaktadır. Götürü usule dönülmesini savunanlar, bu usulde ödenen vergilerin basit usule
göre daha yüksek olduğunu öne sürmektedirler. Aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, götürü
usulün uygulandığı son 4 yılda, bu usule göre ödenen vergilerin toplam gelir vergisindeki payı
hızla düşmüş ve 1998 yılında binde 8,5 düzeyine kadar gerilemiştir. Bu oran, 2007 yılında
beyan edilen basit usulde verginin toplam gelir vergisine oranı ile aynıdır.
1998 yılında götürü usule tabi yaklaşık 830 bin esnafın ödediği verginin, toplam gelir vergisine
oranı ile 2007 yılında 760 bin esnafın beyan ettiği verginin toplam gelir vergisine oranı çok
yakındır. 1998 yılında dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerindeki payı yüzde 54’ken bu oran,
2007 yılında yüzde 71’e çıkmıştır. Dolaylı vergilerin esnaf ve sanatkarların üstünde son derece
ağır bir yük oluşturmasına rağmen beyan edilen vergi miktarında sürekli bir artış olmasının
nedeni, basit usule tabi esnaf ve sanatkarların bu konudaki özverisiyle birlikte, basit usul
muhasebe işlemlerini yürüten meslek odalarının vergi beyanındaki artışa yaptığı katkıdır.
Grafik 6 -Götürü Usulde Ödenen Gelir Vergisinin Toplam Gelir Vergisindeki Payı
2
1,66
1,5
1,38
1,13
1
0,85
0,5
0
1995
1996
1997
1998
72
Tablo -28: Götürü Usul ve Basit Usul Karşılaştırması
Götürü Usul
1998
830.000
Basit Usul
2007
762.111
Gelir Vergisindeki Payı
0,85
0,84
Dolaylı Vergilerin Toplam Vergilerdeki Payı
%54
%71
Mükellef Sayısı
Basit usulde ödenen vergilerin yıllar itibariyle artış oranını gösteren aşağıdaki tablo, esnaf ve
sanatkarların vergi beyanında gösterdiği hassasiyeti açıkça ortaya koymaktadır. Basit usulde
vergilerin beyan edildiği ilk dönem olan 2000 yılından bu yana, gelir üzerinden alınan
vergilerdeki en yüksek artış oranı basit usuldedir. 8 yıllık dönemde gerçek usulde beyan edilen
vergiler yaklaşık yüzde 153 oranında artarken, basit usulde beyan edilen vergilerdeki artış oranı
yüzde 647 olmuştur. Aynı dönemde kurumlar vergisindeki artış oranı ise yüzde 265 olarak
gerçekleşmiştir.
Tablo -29:Gelir Üzerinden Alınan Vergilerdeki Artış Oranı (%)
2000
Gerçek
Us. GV.
Gel.Ver.
Stopajı
Kurum.
Vergisi
Basit
Us. GV.
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
TOPLAM
-28,17
40,36
77,65
26,75
-1,21
5,73
30,13
1,56
152,80
42,39
91,51
15,07
23,22
3,96
15,15
43,01
20,23
254,54
52,09
55,96
51,69
55,06
0,80
13,21
13,09
23,24
265,14
235,00
155,71
54,76
-6,90
61,62
70,38
57,77
18,38
646,72
Türkiye’deki vergi mükellefi sayısının en düşük olduğu 5 il ile mükellef sayısının en yüksek
olduğu İstanbul karşılaştırıldığında ilginç sonuçlar tespit edilmektedir.
2007 yılı sonu itibariyle toplam kurumlar vergisi mükellefinin yüzde 38’inden fazlası
İstanbul’dadır. Gerçek usulde gelir vergisi mükellefinin de yüzde 26’sı İstanbul’da
bulunmaktadır. Oysa, mükellef sayısı en düşük il olan Ardahan’daki kurumlar vergisi
mükellefinin sayısı, toplam kurumlar vergisi mükellefinin on binde 2’sidir. Diğer 4 şehirde de
durum aynıdır.
Türkiye’de bölgesel bazdaki gelir dağılımının dengesizliğini mükellef sayılarında da görmek
mümkündür. Yapılması gereken, basit usulü kaldırmak yerine, Ardahan, Tunceli, Bayburt,
Kilis ve Gümüşhane gibi milli gelirden en az pay alan şehirlerdeki kurumlar vergisi mükellefi
sayısını artırabilmek için basit usule tabi esnaf ve sanatkarların teşvik edilmesi ve
desteklenmesidir. Bu yörelerdeki girişimci ve mükellef sayısı arttıkça, toplanan vergi gelirleri
de artacaktır. Ancak bu artışın, yöre şartlarında hiçbir iyileştirme yapılmadan, hiçbir destek ve
teşvik mekanizması kullanılmadan, sadece vergi oranı artışı veya basit usulün kaldırılmasıyla
mümkün olamayacağı, bugüne kadar süregelen uygulamalardan açıkça anlaşılmaktadır. Bu
nedenle vergi politikaları uygulanırken kısa vadeli tedbirler almak yerine uzun vadeli stratejiler
belirlenmelidir.
1.6.3. Sahte Belge (Naylon Fatura) ve Basit Usulde Vergilendirme
Sahte belgelerin basımı ve kullanımı, vergi kaçakçılığına sebebiyet veren en yaygın yollardan
biridir. Basit usuldeki esnaf ve sanatkarların kullanmakla yükümlü olduğu fatura, fiş ve benzeri
belgelerin basımı konusunda Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu yetkili kılınmıştır.
TESK, üstlendiği bu görev ve sorumluluğun bilinci içinde, basit usulde kullanılan belgelerde
sahteciliği ve dolayısıyla vergi kaçakçılığını önlemek amacıyla bir stok takip programı
hazırlatmıştır. Bu programa göre, Türkiye’nin herhangi bir yerindeki esnafın kullandığı
73
belgenin seri numarası veya Türkiye’nin herhangi bir yerindeki meslek odasının stokunda
bulunan kullanılmamış belge adedi ve bunların seri numaraları TESK tarafından
görülebilmektedir. Ayrıca, seri numaralarından takip etmek suretiyle, herhangi bir belgenin
TESK tarafından basılıp basılmadığı ve dolayısıyla sahte olup olmadığı da yine merkezden
bilinmektedir.
Uygulanan bu yöntem, sahte belge basımını ve kullanımını tamamen ortadan kaldırmamaktadır
ancak, asgari düzeye indirdiği tahmin edilmektedir.
1.6.4. Asgari Geçim İndirimi
Ücretliler için yürürlükte olan özel indirim (vergi iadesi) uygulaması 2007 yılından itibaren
kaldırılmış ve yerine 1.1.2008 tarihinden itibaren uygulanmak üzere asgari geçim indirimi
getirilmiştir.
Asgari geçim indirimi, dünyadaki hemen tüm gelişmiş ülkelerde uygulanan, çağdaş bir vergi
sisteminin temel unsurudur. Ancak, ülkemizde asgari geçim indirimi, sadece ücretliler için
getirilmiş, diğer mükellefler bu uygulamadan yararlandırılmamıştır. Oysa asgari geçim
indiriminin uygulandığı tüm ülkelerde, bu düzenleme, gelir vergisi mükelleflerinin tamamını
kapsamaktadır. Uygulama yöntemi olarak da, gelir vergisi tarifesine bir dilim eklenerek, ilk
dilimin vergi oranı 0’a eşitlenmek suretiyle ikinci gelir diliminden itibaren vergi alınacak bir
sistem tercih edilmektedir. Esnaf ve sanatkarların her türlü harcamalarının kanunen gider
olarak kabul edilmemesi ve asgari geçim indiriminin de uygulanmaması bu kesimin
vergilendirilebilir kapasitesinin çok üzerinde bir vergi yüküyle karşı karşıya kalmalarına neden
olmaktadır. Bu şekildeki bir haksız vergilendirme de esnaf ve sanatkarları kayıt dışı faaliyette
bulunmaları yönünde zorlayıcı etki yaratmaktadır. Bunun önüne geçilmesi ve vergilendirmede
adaletin sağlanması için asgari geçim indiriminden, yıllık beyanname veren tüm gelir vergisi
mükelleflerinin yararlandırılması gerekmektedir.
1.6.5. Yeni Güvenlik Müesseseleri
Bilindiği üzere, Vergi Konseyi, Gelir İdaresi Başkanlığı ve Gelir Politikaları Genel
Müdürlüğünün yaklaşık iki yıldır süren ortak çalışmasıyla, Gelir Vergisi Kanunu yeniden
hazırlanmaktadır. Yeni Gelir Vergisi Kanunu Taslağında getirilmesi düşünülen ve esnaf ve
sanatkarları yakından ilgilendiren bir başka gelişme de vergi güvenlik müesseseleridir. Uzun
yıllardır, hayat standardı gibi hem belge düzenini sağlamada olumsuz etkisi olan, hem de
kazananla kazanmayanın aynı miktarda vergi ödediği bir sistemden esnaf ve sanatkarlar son
derece mağdur olmuşlardır. Bu ve benzeri uygulamalar, küçük esnaf konumundaki ticaret ve
sanat erbabını şirket kurmak zorunda bırakmış ve bu yolla yüksek vergi yükünden kurtulma
çabası içine girmeye zorunlu kılmışlardır. Şimdi getirilmesi düşünülen asgari gayri safi iş
hasılatı ve ortalama kar haddi uygulamasıyla, yine hem zarar eden hem de kar eden esnaf ve
sanatkarların aynı vergiyi ödemeleri beklenmektedir.
Esnaf ve sanatkarların girişimcilik özelliği, ekonomik büyüme ve kalkınma için son derece
önemlidir ve vergi uygulamaları bu yönüyle bakıldığında ekonominin büyümesinin önünde
engel teşkil etmemelidir. Dolayısıyla, vergilemede adalet ilkesiyle örtüşmeyen uygulamaların
vergi sisteminde bulunması kısa vadede vergi gelirlerini artırıcı, ancak uzun vadede de vergi
gelirlerini azaltıcı etki yapabilmektedir. Kanun tasarısı taslağı hazırlanırken düzenlemelerin
uzun vadeli etkileri de mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
1.6.6. Dolaylı Vergilerin Yüksekliği
Türkiye’de esnaf ve sanatkarların ödemekle yükümlü olduğu vergi ve harçlarla bunların
oranlarının yüksekliği, esnaf ve sanatkarların vergi uygulamalarından kaynaklanan en büyük
sorunlarının başında gelmektedir. Esnaf ve sanatkarlar, meslek kollarına göre 28 farklı vergi ve
harç ödemektedirler. Bu kadar çok sayıdaki vergi ve harcın beyan ve ödeme zamanlarını takip
etmek bile esnaf ve sanatkarlar için önemli bir zaman maliyetine neden olmaktadır.
74
Ödenen vergi sayısı ve vergi ödemek için harcanan zaman sorunu, son yıllarda dünyadaki tüm
ülkelerde üzerinde önemle durulan bir konudur. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal
Konseyinin bir çalışmasında, gelişmiş ülkelerde ödenen vergi sayısının ve bu vergileri ödemek
için harcanan zamanın, gelişmekte olan ülkelere göre çok daha düşük olduğu tespit edilmiştir.
Bu çalışmadaki bazı ülke örnekleri aşağıdaki gibidir.
Tablo -30:Bazı Ülkelerde Esnaf ve Sanatkarların Ödediği Vergi ve Harç Sayıları
Ödenen Vergi Sayısı
2005
2006
19
19
19
19
15
15
7
7
10
10
33
29
27
27
14
14
24
24
89
89
13
13
41
8
72
71
36
36
48
35
34
34
118
130
OECD Ortalaması
Finlandiya
Japonya
İngiltere
ABD
Yeni AB Üyeleri Ortalaması
Bulgaristan
Çek Cumhuriyeti
Macaristan
Romanya
Litvanya
Letonya
Türki Cumhuriyetler Ortalaması
Azerbaycan
Gürcistan
Kazakistan
Özbekistan
TÜRKİYE
28
Süre (Saat)
2005
2006
207
213
264
264
315
315
105
105
325
325
342
343
616
616
930
930
304
304
188
198
162
162
320
320
672
693
756
1000
448
423
156
156
152
152
28
Kaynak: United Nations, Economic and Social Council, “International Conference ‘Reducing Barriers to
Entrepreneurship and Encouraging Enterprise Development: Policy Options”
Son yıllarda, gelişmekte olan ülkelerde ödenen vergi sayılarını azaltma konusunda reform
sayılabilecek derecede oldukça önemli çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu konudaki en
büyük reform 2006 yılında Letonya tarafından yapılmıştır. Letonya’daki esnaf ve sanatkarlar
2005 yılında 41 farklı vergi öderken, 2006 yılında bu sayı 8’e indirilmiştir.
Dolaylı vergilerin oranlarının son derece yüksek olması, kazancı ancak geçimini sağlamaya
yetecek kadar düşük olan esnaf ve sanatkarları vergilendirme konusunda mağdur etmektedir.
Dolaylı vergilerin, düşük gelirli kimselerin, yüksek gelirli olanlara oranla daha fazla ödediği ve
bu yönüyle mükellefler açısından adaletsiz vergiler olduğu bilinen bir gerçektir. Türkiye’de
2007 yılında gelir üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirlerine oranı yüzde 29, dolaylı
vergilerin oranı ise (bütçe hedeflerinin oldukça altında kalmasına rağmen) yüzde 71 olarak
gerçekleşmiştir. Bu oranlar, OECD ve AB ülkelerinde tam tersi durumdadır.
Tablo -31: OECD, AB ve Türkiye’de Vergi ve Benzerlerinin Payları
OECD
OECD
OECD
AB - 15
Türkiye
Avrupa
Amerika
Gelir Üzerinden Alınan Vergiler
35,3
33,1
39,9
34,2
23,7
Sosyal Güvenlik Primleri
26,1
28,9
19,6
28,8
20,8
Tüketim Vergileri
32,9
33,1
32,5
31,4
52,4
Servet Vergileri
5,6
4,7
7,9
5,2
3,2
Kaynak: Veli KARGI, “Dolaylı Vergilerde Adalet Sorunu”, Vergi Raporu Dergisi, Cilt 15, Sayı 98, s. 91
75
Grafik -7: Dolaylı Vergilerin Toplam Vergi Gelirlerindeki Payı2
75
70
65
60
55
50
45
40
35
30
72,3
59,26
59,06
53,1
47,89
37,22
1980
1985
1990
1995
2000
2005
Türkiye’deki dolaylı vergilerin son derece yüksek olduğu bilinmektedir. Kayıt dışı ekonominin
azaltılabilmesi ve vergilerin daha adil bir yapıya kavuşturulabilmesi için gelir üzerinden alınan
vergilerin artırılarak dolaylı vergilerin tedricen azaltılması gerekmektedir. Bunun için gelir
üzerinden alınan vergilerin oranlarında bir artışa gidilmesi, bu vergilerinin payını artırmak için
etkili olmayacaktır. Nitekim, 2006 yılında yasalaşan 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile
kurumlar vergisi oranı yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirildiği halde, 2007 yılında kurumlar
vergisi tahsilatı hedeflenenin oldukça üzerinde gerçekleşmiştir. Benzer bir düzenleme de Gelir
Vergisi Kanununda yapılmalıdır. Büyük kurumlar yüzde 20 oranında vergi öderlerken, esnaf ve
sanatkarlar, yüzde 35’e varan bir gelir vergisi yüküyle karşı karşıya bulunmaktadır. Buna stopaj
yoluyla ödenen vergiler de eklenince esnaf ve sanatkarların toplam gelir vergisi yükü daha da
artmaktadır. Ayrıca, asgari geçim indiriminin bulunmaması, bir çok harcamanın gelir vergisi
kanununa göre gider yazılamaması ve yüksek dolaylı vergiler nedeniyle, bu yük, esnaf ve
sanatkarların vergi kapasitesini aşan boyutlara ulaşmaktadır. Bu da sonuçta kayıtdışılığı teşvik
etmekte ve ticaret erbabı arasında haksız rekabete neden olmaktadır. Bu nedenle, yeniden
hazırlanmakta olan Gelir Vergisi Kanunu Tasarı Taslağında yukarıdaki sorunları çözen
düzenlemelere yer verilmelidir.
Dolaylı vergilerle ilgili bir başka sorun da verginin vergisinin alınması uygulamasıdır. Bir çok
ürünün teslimi sırasında alınan özel tüketim vergisi üzerinden ayrıca katma değer vergisi de
alınmaktadır. Aynı malın üzerinde birden fazla verginin olması her şeyden önce gereksiz bir
uygulamadır. Özel tüketim vergisine tabi ürünlerin tesliminin katma değer vergisinden istisna
olması, gerekiyorsa katma değer vergisi kadar özel tüketim vergisi oranının artırılması halinde,
öncelikle bu konudaki vergi mevzuatı ve uygulaması basitleşmiş olacaktır. Aynı şekilde, Gider
Vergileri Kanunu ile Şans Oyunları Vergisi Kanunu da yürürlükten kaldırılarak, bunların tabi
olduğu mal ve hizmet teslimleri de özel tüketim vergisine tabi olmalıdır. Ayrıca, bu ürünlerdeki
toplam vergi yükünün azaltılması da esnaf ve sanatkarlar kadar devleti, bütçe gelirleri açısından
yakından ilgilendirmektedir.
Yüksek vergi oranlarının, mal ve hizmetlere olan talebi azaltmak suretiyle tüketimi azaltan bir
etki yaptığı bilinmektedir. O halde aşırı yüksek vergi oranları makul seviyelere indirildiğinde,
tüketim artacak ve bu ürünlerden devletin toplayacağı vergi geliri de artacaktır. Ayrıca, artan
tüketime paralel olarak mal ve hizmet satışı artmış olacağından sadece dolaylı vergiler değil,
gelir üzerinden alınan vergilerde de önemli miktarda artış olacaktır. Böylece, doğrudan
vergilerin toplam vergiler içindeki payı artmış, dolaylı vergilerin payı azalmış ve vergilemede
adalet sağlanmış olacaktır.
1.6.7. Vergi Mevzuatının Karışıklığı
Esnaf ve sanatkarların, vergi uygulamaları yönüyle karşı karşıya oldukları bir başka sorun da
vergi mevzuatının son derece karışık ve anlaşılması zor olmasıdır. Örneğin, son zamanlarda
katma değer vergisi tarifelerinin yer aldığı liste, doğrudan gümrük tarife istatistik
2
Veli KARGI, “Dolaylı Vergilerde Adalet Sorunu”, Vergi Raporu Dergisi, Cilt 15, Sayı 98, s. 89
76
pozisyonlarına atıfta bulunarak hazırlanmakta ve vergi oranlarındaki bir değişikliği
anlayabilmek için bir gümrük müşavirine ihtiyaç duyulmaktadır. 30 Aralık 2007 Pazar günü
yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararında, bazı mal ve hizmetlerin katma değer vergisi
oranlarında değişiklik yapılmıştır. Söz konusu Kararnamede yer alan Katma Değer Vergisi
oranlarını gösteren (II) Sayılı Tarifenin (A) Gıda Maddeleri kısmının 18. satırı şu şekildedir.
18 - 22 nolu faslında yer alan mallardan yalnız;
a) 22.01, 2202.10.00.00.19, 2202.90, 2204.30, 2209.00.91.00.00, 22.09.00.99.00.00
pozisyonlarında yer alanlar,
b) 22.02.10.00.00.11, 2202.10.00.00.12, 2202.10.00.00.13 pozisyonlarında yer alanlar,
Bu Kararda, yer alan değişikliklerin bir kısmı 31 Aralık 2007’de, bir kısmı da 1.1.2008
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kararda küçük ve büyükbaş hayvanların etleri ile bağırsaklarının
toptan teslimindeki vergi oranı yüzde 1’den yüzde 8’e yükseltilmiştir ve uygulama 31 Aralık
2007 itibariyle yürürlüğe girmiştir. Yılbaşına iki gün kala yayımlanan bir BKK ile etlerin
toptan satışındaki KDV oranı değiştirilmektedir ve yılbaşında değil de bir gün önce yürürlüğe
konulmaktadır. Ayrıca, yapılan değişikliğin ne olduğunu da anlamak mümkün değildir. Kasap
esnafının yıl boyunca en yoğun olduğu bir günde, Resmi Gazeteyi okuması, hemen bir mali
müşavir ve bir de gümrük müşaviri bulması ve düzenlemeyi anlaması, sonrasında da yazar
kasasını ayarlaması beklenmektedir.
Gelişmiş ülkelerde KDV oranlarındaki değişikliğin 1 – 2 yıl öncesinden belirlendiği
düşünülürse, Türkiye’deki uygulamanın, niçin bir taraftan kayıtdışılığa neden olması ve bir
taraftan da dürüst ama mevzuatı günlük takip edemeyen esnaf ve sanatkarları vergi cezasına
muhatap bırakması şekilde sonuçlar doğurduğu daha iyi anlaşılacaktır. Dolayısıyla vergi
mevzuatının basit ve anlaşılır olması ve esnaf - sanatkarların mevzuat değişikliklerine uyum
sağlayabilmeleri için yürürlük tarihinden belli bir süre önce açıklanması gerekmektedir.
1.6.8. Kayıtdışı Ekonomi
Kayıtdışı ekonominin bir parçası olmakla beraber, kayıtdışı ekonomiden en çok etkilenen
kesim yine esnaf ve sanatkarlar olmaktadır.
Son yıllarda, gelir üzerinden alınan vergilerin payı azaldıkça, dolaylı vergilerin oranları
artırılmıştır. Bu durum, hem vergi yüklerinin artması, hem de en büyük müşteri kesimi olan dar
gelirli vatandaşların alım gücünün azalmasından dolayı satışlarının azalması nedeniyle esnaf ve
sanatkarları son derece olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, kayıtlı ve dürüst esnaf ve sanatkarlar
açısından da haksız rekabete neden olmaktadır.
Teknolojiyi olabildiğince üst seviyede kullanmak ve kurumsallaşmakla, kayıt dışı ekonomi
arasında ters orantılı bir ilişki bulunduğu bilinmektedir. Büyük marketlerde, barkod sistemiyle,
giren ve çıkan malların bilgisayar ortamında kayıt altına alınması, belge düzeninde de benzeri
bir uyumu zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla, küreselleşmenin olumsuz etkileri nedeniyle işini
kaybetmek üzere olan esnaf ve sanatkarların, teknolojik yenilikleri kullanmak suretiyle, işlerini
modernize etmeleri konusunda devletin vereceği destek ve teşvikler, aynı zamanda kayıtdışı
ekonominin azalmasını ve gelir üzerinden alınan vergilerin artmasını sağlayacaktır.
1.6.9. Vergilemede E – Beyanname Uygulaması
Maliye Bakanlığı, 18.10.2007 tarih ve 26674 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 376 sıra
numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile elektronik ortamda beyanname verecek vergi
mükelleflerinin kapsamını genişletmiş, ticari faaliyetlerinden dolayı gerçek usulde gelir
vergisine tabi esnaf ve sanatkarlara, gelir, gelir-geçici, muhtasar ve katma değer vergisi
beyannamelerini elektronik ortamda gönderme zorunluluğu getirmiştir. Bununla beraber,
internet üzerinden beyanname gönderme işlemi için esnaf ve sanatkarlara şifre ve parola
verilmesini uygun görülmemiş ve bu işlemler için serbest muhasebeci veya mali müşavirlerin
aracılık yapmasına karar verilmiştir.
77
Ancak, bir çok serbest muhasebeci ve mali müşavir, vergi beyannamelerinin internet ortamında
gönderilme işlemine aracılık etmeye yanaşmamış, mevzuata göre defterlerini serbest
muhasebeci ve mali müşavirlere tutturmak zorunda olmayan esnaf ve sanatkarlara,
beyannamelerini göndermeleri için defterlerini tutma konusunda baskı yapmışlardır.
Konuyla ilgili olarak TESK’e gelen şikayet ve talepler doğrultusunda Maliye Bakanlığından,
söz konusu uygulamanın öncelikle 1.1.2008’e kadar ertelenmesi ve sonrasında da beyanname
gönderme konusunda oda ve birliklere aracılık etme yetkisinin verilmesi talep edilmiştir. E –
Beyanname sorununun çözümü konusunda TESK’in girişimleri sonucunda 18 Ocak 2008
tarihinde yayımlanan 31 numaralı Vergi Usul Kanunu Sirküleri ile oda ve birliklere şifre ve
parola alma yetkisi verilmiştir.
ESNAF VE SANATKARLARIN ÖDEMEKLE YÜKÜMLÜ OLDUĞU VERGİ VE
HARÇLAR
VERGİLER
1. Gelir Vergisi
a. Basit usulde
b. Gerçek usulde
c. Stopaj yoluyla
2. Katma Değer Vergisi
3. Özel Tüketim Vergisi
4. Damga Vergisi
5. Motorlu Taşıtlar Vergisi (varsa motorlu taşıtlar için)
6. Özel İletişim Vergisi (sabit ve cep telefonlarından)
7. Emlak Vergisi (varsa gayri menkullerinden – belediyelere)
8. Çevre Temizlik Vergisi
9. İlan ve Reklam Vergisi (esnafların arasında tabela vergisi olarak biliniyor)
10. Eğlence Vergisi
11. Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi (banka işlemlerinden)
12. Şans Oyunları Vergisi
FON
Kaynak Kullanım Destekleme Fonu (Banka kredilerinden ve vadeli ithalattan)
HARÇLAR (BELEDİYELERE)
1. İşgal Harcı
2. Tatil Günlerinde Çalışma Ruhsatı Harcı
3. Tellallık Harcı
4. Kaynak Suları Harcı (bu harcın mükelleflerinin hemen hepsi şirkettir)
5. Hayvan Kesimi Muayene ve Denetleme Harcı
6. Ölçü ve Tartı Aletleri Muayene Harcı
7. Bina İnşaat Harcı
8. Kayıt ve Suret Harcı
9. İmar ile İlgili Harçlar
a. Parselasyon Harcı
b. İfraz ve Tevhit Harcı
c. Plan ve Proje Tasdik Harcı
d. Zemin Açma İzni ve Toprak Hafriyatı Harcı
e. Yapı Kullanma İzni Harcı
10. İşyeri Açma İzni Harcı
11. Muayene, Ruhsat ve Rapor Harcı
12. Sağlık Belgesi Harcı
KATILMA PAYLARI (BELEDİYELERE)
1. Yol Harcamalarına Katılma Payı
2. Kanalizasyon Harcamalarına Katılma Payı
3. Su Tesisleri Harcamalarına Katılma Payı (şirketler)
78
1.7 SOSYAL GÜVENLİK
1.7.1 Giriş
Sosyal güvenlik, ülke nüfusunun, hiçbir ayrım gözetilmeksizin, bugünü ve geleceğinin çeşitli
sosyal ve ekonomik risklere karşı güvence altına alınması ve toplumun bütünüyle gelecek
endişesinden kurtarılmasını amaçlayan sistemler bütününü ifade etmektedir. Sosyal güvenlik,
toplumun bugünü ve yarınının sağlık ve güvenlik içinde olmasıdır. Bunun için toplumun tüm
bireylerinin güçleri ile bağlantılı olarak birbirleri ile dayanışma içinde olmaları gereklidir.
Sosyal güvenlik kavramını; sosyal hizmetler, sosyal yardımlar ve sosyal sigortalar olarak üç
ana mekanizmadan oluşan bir bütün olarak incelemek mümkündür.
Sosyal hizmetler, insanların kendi bünye ve çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında
oluşan maddi ve manevi sosyal yoksunluklarının giderilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanmasında,
insanların kendilerine daha yeterli hale gelmelerinde ve başkalarına bağımlı olma hallerinin
önlenmesinde, aile ilişkilerinin güçlenmesinde, birey, aile, grup ve toplumların sosyal
işlevlerini başarıyla yerine getirmelerinde yardımcı olmak; insanların yaşam standartlarının
iyileştirilmesi ve yükseltilmesini sağlamak amacıyla gerçekleştirilen koruyucu-önleyici,
iyileştirici-rehabilite edici, değiştirici-geliştirici nitelikteki sistemli ve düzenli faaliyet ve
programlar bütünüdür.
Sosyal yardımlar, yerel ölçüler içinde minimum düzeyde dahi kendisini ve bakmakla yükümlü
olduğu kişileri geçindirme olanağından yoksun kalmış bireylere, muhtaçlık tespitine ve
kontrolüne dayalı olarak yapılan ve onları kendi kendilerine yeterli hale getirmek amacını
taşıyan ayni-nakdi nitelikteki geçici veya sürekli, sistemli ve düzenli karşılıksız yardımlardır.
Sosyal sigortalar ise, kişileri zaman içinde tanım ve kapsamı değişen sosyal risklere karşı
koruyan, finansmana katkı ve katılım zorunluluğunun bulunduğu, primlere dayalı
programlardır.
Sosyal sigorta sisteminde gelir-gider dengesinin sağlanması ile ilgili olarak; dağıtım yöntemi
ve fon yönetim yöntemi olmak üzere, iki tür yöntem bulunmaktadır. Dağıtım yönteminde,
belirli bir dönemde aktif sigortalıların ödedikleri prim gelirleri, aynı dönemde gerçekleşen,
sigortalılara ve bağımlılarına yapılacak sigorta yardımlarını karşılamaktadır. Fon yönetim,
yönteminde ise, aktif sigortalının ödediği primler, gelecekte sigortalılara yapılacak sigorta
yardımlarını karşılamaktadır. Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de sosyal sigorta
sisteminin finansmanı genel olarak dağıtım yöntemine dayanmaktadır.
Sosyal güvenlik sistemlerinin kurumsal yapısını incelerken, 19. yüzyılın son çeyreğinden
itibaren sanayi devrimini yaşayan ülkelerde görülen sosyal güvenlik sistemi başlangıç noktası
olarak alınabilir. Daha sonraki dönemlerde bugün birçok ülkede görülen sosyal güvenlik
sistemlerinin temelleri atılmış ve sosyal güvenlik sistemi devletin, gönüllü kuruluşların ve
sendikaların yaptıkları yardımlardan oluşan yapısından çıkıp, sosyal sigortaların öne çıktığı bir
yapıya dönüşmeye başlamıştır.
İkinci Dünya Savaşından sonraki dönemde sosyal güvenlik sistemlerinin devamlılığının
garantilenmesi ve daha yüksek sosyal güvenlik standartlarının sağlanması için, kamu tarafından
yapılan harcamalar artmıştır. Daha sonraki yıllarda insanların daha iyi yaşam şartlarını ve
sağlık hizmetlerini talep etmeleri sonucunda Avrupa’da sosyal refah devleti kavramı ortaya
çıkmıştır. Bu dönemde genel olarak bütün devletlerin sosyal güvenlik alanındaki görev ve
sorumlulukları artmıştır. Aynı dönemde değişik ülkelerde uygulanan sosyal güvenlik
sistemlerinin yapısı ve bu ülkelerde devletin sosyal güvenlik konusunda benimsediği
sorumluluklar değişiklik göstermiştir. Örneğin, İngiltere, İsveç ve Danimarka gibi ülkeler
çoğunlukla devlet bütçelerinden genel vergilerle finanse edilen ve toplumun bütününü
kapsayan sosyal güvenlik sistemleri benimsemişler, Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkeler ise
sistemlerini sosyal sigortalar çerçevesinde düzenlemişlerdir.
79
Günümüzde sosyal güvenlik sistemlerinin gelişmesine öncülük eden en önemli ülke, Bismark
Modelinin geliştirildiği Almanya olmuştur. Almanya’yı, Beveridge Modeli’nin uygulandığı
İngiltere ve daha sonra Kara Avrupa’sı, Kuzey ve Güney Amerika ve Asya ülkeleri izlemiştir.
Bugün gelişmekte ve gelişmiş olan ülkelerin çoğunda benimsenmiş olan sistemlerin ortak
özelliği ise, sosyal sigortacılık anlayışının hakim olmasıdır. 1970’lerin ikinci yarısından sonra
birçok gelişmiş ülkedeki sosyal güvenlik sistemleri değişen toplumsal ihtiyaçlar sonucu ciddi
mali krizlerle karşılaşmış ve köklü reformların yapıldığı yeni bir evreye girmişlerdir.
Yirminci yüzyılın son yarısında, dünyadaki bütün sosyal güvenlik sistemlerinin kabul ettiği
bazı uluslararası standartların oluştuğu görülmektedir. Bunlardan en önemlileri 1948 tarihli
“İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”, 1952 senesinde 35. Uluslararası Çalışma
Konferansında kabul edilen “Sosyal Güvenliğin Asgari Normlarına İlişkin 102 Sayılı
Sözleşme”, diğer Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri ve Türkiye’nin 1976 yılında
onayladığı Avrupa Sosyal Güvenlik Kodudur. Bu sözleşmelerde sosyal güvenlik sistemi içine
alınması öngörülen sosyal riskler; hastalık (hem tıbbi, hem de parasal yardım), işsizlik, yaşlılık,
iş kazası, meslek hastalığı, analık, sakatlık, ölüm ve aile ödenekleri olarak sıralanabilir. Bu
listeye en son olarak Almanya’da önerilen ve yaşlıların ve sakatların kendi evlerinde
bakımlarını içeren “bakım sigortası” da eklenebilir.
Birçok gelişmiş ülkede nüfusun büyük bir kısmı veya tamamı, bu sıralanan risklerin hepsine
karşı sosyal güvenlik sistemleri altında korunmaktadırlar. Son 50 yıl içinde işsizlik
sigortalarının verilme süreleri uzatılmış, sağlık hizmetlerinin standartları arttırılmış, aylık
miktarlarının enflasyona karşı endekslenmesi benimsenmiş ve düşük gelirli grupların
yararlanması için karşılıksız sosyal güvenlik garantileri sağlanmıştır. Sosyal güvenlik
hizmetlerinde sağlanan bu ilerlemeler aynı zamanda sosyal güvenlik sistemlerinin
maliyetlerinin artmasına yol açmıştır.3
1.7.2. Sosyal Güvenlik Sistemlerindeki Uluslararası Gelişmeler ve Temel Eğilimler
Özellikle geçtiğimiz yüzyılın son on yılından günümüze kadar uzanan süreçte, aralarında
OECD ve AB ülkelerinin de bulunduğu bir çok ülkede sosyal güvenlik sistemleri yeniden
yapılandırılmıştır. Bir dalga şeklinde yayılan söz konusu reformlar, ülkelerin karşılaştıkları
benzer sorunların kaçınılmaz sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Kamu çalışanlarına ilişkin
emeklilik kurallarının gerek ulusal rejime tabi olduğu, gerekse ayrı düzenlendiği ülkelerde,
sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak adına tüm emekli kesimini kapsama
alan önlemler uygulamaya konulmuştur.
Nüfus yapısındaki değişim, kişilere emeklilikte yeterli gelir sağlayabilecek sürdürülebilir bir
sistemi koruyabilmek için temel parametrelerin yeniden belirlenmesi ihtiyacını beraberinde
getirmiştir. Beklenen ömrün artmasıyla, artan emekli aylığı ödeme süreleri, cömert emekli
aylıklarına olanak sağlayan aylık hesaplama formülleri, kazanç güncelleme ve bağlanmış
aylıkları arttırma yöntemlerinin değiştirilme ihtiyacı reformların temel nedenleri arasındadır.
Nüfusun yaşlanması ile birlikte yaşlı emeklilerin sağlık ve bakım giderlerindeki artış da
gelişmiş ülkelerin karşı karşıya olduğu bir diğer olgudur.
1.7.3. Sosyal Güvenliğin Türkiye’de Gelişimi
Türk tarihinde sosyal güvenlik modeli anlamında ilk örgütlenme, “Ahilik” ile 13’üncü yüzyılda
ortaya çıkmış ve 18’inci yüzyıla kadar etkinliğini sürdürmüştür. 18’inci yüzyılda kesintiye
uğrayan sosyal güvenlik bilinci, 1921 yılında Ereğli Havzasında kurulan Amele Birliği ile
tekrar ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanından önce yasal anlamda ilk olarak Zonguldak ve
Ereğli kömür havzalarında çalışanlara ilişkin 1921 tarihli ve 114 sayılı, ikinci olarak Ereğli
kömür havzasında çalışan işçilerin çalışma şartlarını düzenleyen ve Amele Birliğinin
kuruluşunu düzenleyen 1921 tarihli ve 151 sayılı yasa yürürlüğe konulmuştur.
3
Sosyal güvenlik reformu uygulama öncesi yeni yaklaşım s:7,8
80
Ülkemizde sosyal güvenlik sisteminin hazırlayıcı koşulları çok yavaş bir gelişme göstermiş ve
modern anlamdaki sosyal sigortacılığın temeli 1930’da Umumi Hıfzısıhha Kanunu, işçi
sağlığını korumak ve bazı tedavileri sağlamak için çıkarılmıştır. 1936 tarihli ve 3008 sayılı İş
Kanunu ile sosyal sigortaların kurulması ile ilgili ilkeleri belirlemiş ve sosyal sigortaların
kurulmasını hükümetlere görev olarak vermiştir. İş Kanununda yer alan ilkelerin hayata
geçirilmesi ise İkinci Dünya savaşından sonra mümkün olabilmiştir.
Planlı döneme girilmesiyle birlikte, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında yer alan, ekonomik
gelişmeye paralel olarak sosyal adaletin de gerçekleştirilmesi hedefi doğrultusunda sosyal
güvenlik alanında dev adımlar atılmaya başlanılmıştır.
1945 yılında İşçi Sigortaları Kurumu ile başlayan süreç sonucunda 1965 yılında 506 sayılı
Kanunun yürürlüğe girmesiyle işçilerin, 1949 yılında 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı
Kanununun yürürlüğe girmesiyle kamu kesiminde çalışanların ve nihayet 1.10.1972 tarihinde
sigortalılıkla ilgili hükümleri yürürlüğe giren 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu ile de kendi adına
ve hesabına bağımsız çalışanların sosyal güvenlikleri sağlanmıştır. Ayrıca, 2925 sayılı Kanun
gereğince tarım işçilerinin sosyal güvenlikleri Sosyal Sigortalar Kurumunca, 2926 sayılı
Kanuna göre tarım kesiminde kendi adına ve hesabına çalışanların sosyal güvenlikleri ise BağKur tarafından sağlanmıştır.
Sosyal güvenlik hakları bakımından ülkemiz, ILO ve Avrupa Konseyi üyeliği ile Avrupa
Birliği üyelik sürecinden doğan çok taraflı yükümlülüklere tabi olmasının yanında, çeşitli
ülkelerle imzaladığı ikili sosyal güvenlik anlaşmalarıyla da çeşitli yükümlülükler
üstlenmektedir. ILO ve Avrupa Konseyi sosyal güvenlik antlaşmaları; çerçeve hukuk kuralı
niteliği taşımaktadır. İkili sosyal güvenlik antlaşmaları ise, maddi hukuk kuralı niteliğinde olup,
iç hukukta doğrudan doğruya uygulanmak zorundadır.
1982 Anayasası sosyal güvenlik hakkını anayasal bir hak olarak nitelendirmiş ve ayrıntılı bir
biçimde düzenlenmiştir. Anayasanın 60’ıncı maddesinde; “Herkes sosyal güvenlik hakkına
sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” hükmünün
yanında, sosyal yardım ve sosyal hizmetlere de geniş yer vermiş ve 61’inci madde ile bu
tanımları açmıştır. 65’inci maddede ise “Devletin sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile
belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği
ölçüsünde yerine getireceği” açıklanmaktadır.
Anayasanın Devlete verdiği bu yükümlülük kapsamında; ülkemizdeki Sosyal Güvenlik
Kurumu çatısı altında toplanan 3 büyük sosyal güvenlik kurumu kapsamında; 2008 yılı Eylül
ayı verilerine göre; toplam 15.597.029 aktif sigortalıdan, 13.550.584 kişi zorunlu sigortalı,
520.478 kişi isteğe bağlı, 138.323 kişi çırak, 40.351 kişi topluluk sigortasına tabi, 1.331.375
kişi tarım sigortasına tabi, 15.918 kişi muhtar sigortalıdır. Özel sandıklarla birlikte sosyal
güvenlik kapsamına giren nüfus 57.297.288 kişidir. Toplam bağımlı sayısı 33.108.374 kişiden
oluşmaktadır.
2008 yılı Eylül ayı verilerine göre toplam dosya bazında 7.900.766 emekli sigortalıdan;
5.805.796 kişi yaşlılık aylığı alanlar, 103.372 kişi malullük aylığı alanlar, 6.369 kişi vazife
malullüğü aylığı alanlar, 56.559 kişi sürekli iş göremezlik geliri alanlar, sürekli işgöremezlik
ölüm geliri alanlar 45,153 ve toplam 1.883. 517 ölen sigortalıdan ise 2.546.655 kişi ölen
sigortalılarımızın hak sahipleri olarak Sosyal Güvenlik Kurumundan aylık almaktadır.
Tablo- 32 : Sosyal Güvenlik Kapsamındaki Kişi Sayısı
2008/Eylül
AKTİF SİGORTALILAR
15.597.029
PASİF (Aylık Alanlar) SİGORTALILAR
Ölen sigortalıdan hak sahibi
7.900.766
81
Emekli sayısı
8.591.885
BAĞIMLILAR
33.108.374
Aktif / Pasif Oranı
1,97
TÜRKİYE YIL ORTASI NÜFUS TAHMİNİ
506.Sayılı Kanuna Göre Kurulan Özel Sandıklar
Sosyal Güvenlik Kapsamı
70.586.256
310.850
57.297.288
SİGORTALILARIN NÜFUSA 0RANI
81%
KAPSAM DIŞI NUFUS
19%
Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistik..html. (12/11/2008)
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu (SGK) ile, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı aynı statüye bağlanmıştır. Kanunda; SSK 4/a,
Bağ-Kur 4/b ve Emekli Sandığı 4/c olarak tanımlanmıştır. Buna göre;
•
4A- SSK ‘lı olarak bilinen hizmet akdiyle çalışanlar ,
•
4B- 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi birinci fıkrasının (b) bendine göre,
1) Köy ve mahalle muhtarı seçilenler,
2) Hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan;
a) Ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit
usulde gelir vergisi mükellefi olanlar,
b) Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı olanlar,
c) Kollektif şirketlerin ortakları,
d) Limited şirketlerin ortakları,
e) Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları,
f) Adi komandit şirketlerin komandite ve komanditer ortakları,
g) Donatma iştirakleri ortakları,
h) Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları,
ı) Tarımsal faaliyette bulunanlar,
•
4C- Emekli Sandığına bağlı olarak çalışan memurlar,
sigortalı sayılmaktadırlar.
1.7.4 Esnaf ve Sanatkarların Sosyal Güvenlik Hakları ve Yükümlülükleri
1.7.4.1. 5510 sayılı Kanundan önce (BAĞ-KUR)
Sosyal güvenlik kuruluşlarının en genci ve kurucuları esnaf ve sanatkarlar olan, Esnaf ve Diğer
Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu, kısa adı ile Bağ-Kur 2.9.1971 tarihinde kabul
edilen 1479 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Böylece yasal ve zorunlu sosyal güvenliğe en son
kavuşanlar esnaf ve sanatkarlar olmuştur.
1.10.1971 yayımı tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen ancak uygulama alanı
bulunmadığından 1.10.1972 tarihinden itibaren faaliyette bulunan Esnaf ve Sanatkarlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu olarak faaliyet gösteren Kurum,
20.05.2006 tarih ve 26173 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5502 sayılı Sosyal Güvenlik
Kurumu Kanunu ile Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında faaliyetine devam etmektedir.
82
1.7.4.2.5510 sayılı Kanundan Sonra Bağımsız Çalışanların Durumu
1.7.4.2.1 Sigortalılığının Başlangıcı ve bildirimi
Kanunun 4/b bendi kapsamında (kendi nam ve hesabına çalışan) sigortalı sayılanlardan;
- Ticari kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usulde gelir vergisi
mükellefi olanların sigortalılıkları, bu mükellefiyetlerinin başlangıç tarihi itibarıyla başlar ve bu
tarih vergi dairelerince Kuruma bildirilir.
- Gelir vergisinden muaf olanların sigortalılıkları, esnaf ve sanatkâr sicil müdürlüklerine tescil
tarihi itibarıyla başlar ve bu tarih esnaf ve sanatkâr sicil müdürlüklerince Kuruma bildirilir.
Tablo – 33: Bağımsız Çalışan Sigortalı Sayıları Toplamı
I-AKTİF SİGORTALILAR
3.394.393
1- Zorunlu
1.993.844
2- Tarım(Bağımsız Çalışanlar)
1.133.375
3 - Muhtar
4- İsteğe Bağlı
15.918
251.256
II-PASİF (Aylık Alanlar)
SİGORTALILAR
-Dosya
1.731.871
-Kişi
1.900.582
1- Yaşlılık
1.197.901
2 - Malüllük
14.956
3- Ölen Sigortalı(Dosya)
519.014
4- Ölen Sigortalıların Haksahipleri
687.725
- BAĞIMLILAR
9.668.624
Aktif / Pasif Oranı
1,96
Sosyal Güvenlik Kapsamı
14.963.599
Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistik..html. Ziyaret tarihi: 12/11/2008
1.7.4.2.2 Sigortalılığının Sona Ermesi
Kanunun 4 /b bendi kapsamında (kendi nam ve hesabına çalışan) sigortalı sayılanlardan,
- Gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanların sigortalılıkları mükellefiyetlerini
gerektiren faaliyetlerine son verdikleri tarihte sona ermekte ve bu tarih ilgili vergi dairelerince
ve sigortalılarca Kuruma bildirilmektedir.
- Gelir vergisinden muaf olanların sigortalılıkları esnaf ve sanatkâr sicil müdürlüklerindeki
kayıtlarının silindiği tarihte sona ermekte ve bu tarih esnaf ve sanatkâr sicil müdürlüklerince ve
sigortalılarca Kuruma bildirilmektedir.
1.7.4.2.3. Sigortalıların Prime Esas Kazançları
5510 sayılı Kanun ile basamak sistemi kaldırılmıştır.
Kanunun (4/b) kapsamında bulunan sigortalıların (esnaf ve sanatkarların) prime esas kazançları
yürürlükteki asgari ücretin brüt tutarı ile 6,5 katı arasında (halen 638.70.-YTL ila 4.152.-YTL)
arasında kalmak şartı ile kendileri tarafından beyan edilecektir.
Sigortalı aynı zamanda yanında işçi çalıştırıyorsa yani işveren ise, beyan ettiği kazanç
çalıştırdığı sigortalıların prime esas kazancının en yükseğinden daha az olamayacaktır.
83
1.7.4.2.5. Prim Oranları ve Devlet katkısı
Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları prim oranı, sigortalının prime esas kazancının % 20'sidir.
Kısa vadeli sigorta kolları prim oranı, yapılan işin iş kazası ve meslek hastalığı bakımından
gösterdiği tehlikenin ağırlığına göre % 1 ilâ % 6,5 oranları arasında olmak üzere Kurumca
belirlenecektir. Örneğin: Elektrik tesisatçılığı meslek dalı için kısa vadeli prim oranı %3,
belirli bir mala tahsis edilmemiş mağazalarda gıda, içecek veya tütün ağırlıklı perakende
ticareti %1, kuaförlük ve diğer güzellik salonlarının faaliyetleri %1 gibi ..
Devlet, işçi veya işveren hissesine ortak olmak üzere doğrudan prime katkı sağlamamaktadır.
Ancak, Kurumun her ay itibarıyla tahsil ettiği malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile genel
sağlık sigortası priminin toplamının dörtte biri oranında Kuruma katkı yapmaktadır.
Ayrıca; 4/a kapsamındaki sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenlerinin, malullük, yaşlılık
ve ölüm sigortaları primlerinden, işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden tutar
Hazinece karşılanmaktadır.
Kurum, primlerin tahsilinde sorun yaşamaktadır. 2.247.030. aktif sigortalıdan yalnızca
866.790’ının prim borcu bulunmamaktadır. Bu durum, esnaf ve sanatkarların prim borcunu
ödemekte zorlandığının açık bir göstergesidir.
1.7.4.2.6. Kendi Nam ve Hesabına Bağımsız Çalışanlar İçin İş Kazası ve Meslek
Hastalığı, Hastalık ve Analık Sigorta Kollarından Sağlanan Yardımlar
5510 sayılı Kanunda, kendi nam ve hesabına bağımsız (4/b sigortalıları) çalışanlar için;
- İş kazası ve meslek hastalığı ile ve analık hallerinde iş göremedikleri süre içerisinde yatarak
tedavi süresince veya yatarak tedavi sonrası bu tedavinin gereği olarak istirahat raporu aldıkları
süre için geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi,
- İş kazası ve meslek hastalığı ve bunların dışında ölüm halinde cenaze ödeneği verilmesi,
- Sigortalı kadına ve sigortalı erkeğin sigortalı olmayan karısının, kendi çalışmalarından dolayı
gelir/aylık alan kadına veya gelir/aylık alan erkeğin sigortalı olmayan karısının doğum yapması
durumunda, her bir çocuk için yaşaması şartıyla emzirme ödeneği verilmesi,
öngörülmüştür.
Kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar için geçici iş göremezlik ödeneği ile kendi
çalışmalarından dolayı gelir/aylık alan kadına veya gelir/aylık alan erkeğin sigortalı olmayan
karısının doğum yapması durumunda emzirme ödeneği verilmesi uygulamaları Kanunla ilk
defa getirilmiştir.
1.7.4.2.7.Yaşlılık Aylığından Yararlanma
Kanunun yürürlük tarihinden önce (30/4/2008 ve daha önceki tarihlerde) işe başlayan
sigortalılar (SSK ve Bağ-Kur) ve göreve başlayan kamu görevlileri (Emekli Sandığı) ile 2925
sayılı Tarım İşçileri Sigortalar Kanunu ve 2926 sayılı Tarımsal Faaliyetlerde Kendi Nam ve
Hesabına Bağımsız Çalışanlar Kanununa göre sigortalı olanlar için mevcut kanunlardaki şartlar
geçerli olacak, dolayısıyla bunların kazanılmış hakları korunacaktır.
5510 Sayılı Kanuna göre ise;
•
Kendi nam ve hesabına bağımsız çalışan ve kamu görevlisi sigortalıları için prim
ödeme gün sayısı 9000, hizmet akdi çalışan sigortalıların ise 7200 olacaktır.
•
2036 yılına kadar tüm sigortalılar için aylık veya emeklilik yaşı kadınlar için 58,
erkekler için ise 60 olacak, 2036 yılından sonra yaşlar kademeli olarak artırılıp, 2048
tarihi itibarıyla kadın ve erkekler için 65 olarak eşitlenecektir.
Bu yaş hadlerinin ülkemiz şartlarına göre yüksek olduğu aşikardır.
84
TABLO-34: 5510 Sayılı Kanuna Göre Yıllar İtibariyle Emeklilik Yaşları
YILLAR
KADIN
ERKEK
2036 - 2037
59
61
2038-2039
60
62
2040-2041
61
63
2042-2043
62
64
2044-2045
63
65
2046-2047
64
65
2048-
65
65
Kaynak: SGK
Türkiye’de doğuşta hayatta kalma beklentisi giderek artma eğiliminde olmasına rağmen
emeklilik yaşının daha makul bir seviyede belirlenmesi gerçekçi olacaktır.
TABLO-35: Türkiye’de Doğuşta Hayatta Kalma Beklentisi (1970-2025)
1970- 1975- 1980- 1985- 1990- 1995- 2000- 2005- 2010- 2015- 20201975 1980 1985 1990 1995 2000 2005 2010 2015 2020 2025
57.9
61.2
63.0
65.6
67.1
68.6
69.8
70.9
71.8
72.5
73.2
Kaynak: DPT, TÜİK.
1.7.4.2.8. Yaşlılık Aylığının Hesaplanması
Aylıkların hesaplanmasında dikkate alınacak diğer bir parametre olan aylık bağlama oranı,
5510 sayılı Kanuna göre her yıl (her 360 gün) için % 2 olarak hesaplanacaktır. Ancak,
Kanunun yürürlüğe girmesinden önce çalışması bulunan sigortalılar için aylık bağlama oranı
ilk on yıl (3600 gün prim ödeme gün sayısı) için % 3 olarak alınması hükmü getirilerek,
Kanunun yürürlüğe girmesinden önce çalışmaya başlayanların kazanılmış haklarının korunması
sağlanmış olacaktır. Örneğin; Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 30 gün çalışması bulunan
sigortalı için her yıl % 2 yerine, bu sigortalının ilk on yılı (3600 prim ödeme gün sayısı) için
aylık bağlama oranı % 3 olarak dikkate alınacaktır.
Tablo -36: Bağımsız Çalışan Sigortalıların Göre Aylık Miktarları
Yıllar
Emekli Aylığı Seviyeleri ( YTL )
1479 Sayılı Kanuna Göre
Yıllık (%)
Basamaklar -
Basamaklar -
1
6
12
24
2007 Ocak-Haziran
392,7
467,6
556,5
1218,4
Temmuz-Aralık
407,6
485,5
577,9
1265,4
2008 Ocak-Haziran
415,8
495,2
589,4
1290,7
445,7
530,8
631,8
1383,7
Temmuz-Aralık
1
6
12
24
8,9
8,9
8,9
9,0
9,3
9,3
9,3
9,3
NOT:1) 1479 Sayılı Kanuna göre aylık tutarlarına SYZ dahil, Ek Ödeme dahil değildir.
2) 1-12. Basamak arasındaki SYZ tutarı 5,85 YTL, 13.-24 Basamak arası 4,50 YTL dir.
Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistk.html (12/11/2008)
85
Bağ-Kur emekli aylıkları, 2007 yılında %8,9 oranında 2008 yılında ise %9,3
artırılmıştır.
oranında
Tablo-37: Hizmet Akdi ile Çalışan Sigortalıların Emekli Aylığı Seviyeleri
Emekli Aylığı Seviyeleri
Yıllar
Asgari Emekli
Aylığı
Azami Emekli
Aylığı
Yıllık(%)
2007 Ocak-Haziran
507,1
Temmuz-Aralık
526,7
2008 Ocak-Haziran
537,3
Temmuz -Aralık
576,0
Yıllık(%)
1.423,2
9,0%
1.593,9
27,49%
1.625,8
9,4%
1.967,4
15,9%
Not:1: 2006 yılından itibaren olan aylıklara SYZ (4,690 YTL) dahil ve EK Ödeme dahil değildir.
2: 06.07.2004 yılında 25514 sayılı Resmi Gazete ile Prime Esas Kazanç ile Brüt Asgari Ücret tutarı
eşitlenmiştir.
3: Azami Emekli Aylığında karma sisteme göre aylık alanlar verilmiştir.Bu nedenle her ay değişim
sözkonusu olduğu için dönemlerde Ocak ve Temmuz aylarındaki azami aylıklar alınmıştır.
Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistk.html ziyaret tarihi: 12/11/2008
2007 yılında, hizmet akdi ile çalışanlarda (işçiler) asgari emekli aylığı %9,0 azami emekli
aylığı %27,4 oranında artırılmıştır. 2008 yılında asgari emekli aylığı %9,4 ve azami emekli
aylığı ise %15,9 oranında artırılmıştır.
Tablo-38: Kamu Çalışanı (Memur) Emeklilerin Aylık seviyeleri
Yıllar
Emekli Aylığı Seviyeleri
Azami
Emekli Aylığı
Asgari
Emekli Aylığı
Yıllık(%)
2007 Ocak-Haziran
Temmuz-Aralık
2008 Ocak-Haziran
Temmuz-Aralık
659,7
688,9
3.275,2
11,4
713,1
741,3
Yıllık(%)
3.350,4
3,94
3.429,4
7,61
3,566,6
6,45
Not 1: 2006 yılından itibaren olan aylıklara SYZ dahil, Ek Ödeme dahil değildir.
2.Azami Aylık olarak, Emekli Başbakanlık Müsteşarının aylığı baz alınmıştır.
3: Emekli aylık seviyelerinde ±1-2 YTL sapma olabilir.
Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistk.html (12/11/2008)
2007 yılında, kamu çalışanlarının emekli aylıkları asgari aylıklarda %11.4, azami aylıklarda ise
%3.94 oranında artmıştır. 2008 yılında ise; asgari aylıklarda, %7,61 azami aylıklarda %6,45
oranında artmıştır.
Tablo 38’in incelenmesinden de görüleceği üzere; Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında
birleşen ülkemizdeki 3 büyük sosyal güvenlik kurumunun sigortalılarına ödediği asgari ve
azami aylıklarında farklılıklar olduğu kadar, aylıkların artış oranları da birbirinden çok
farklıdır. 2007 yılında Bağ-Kur emekli aylıkları %8.9 artarken, bu oran, asgari işçi emekli
aylıklarında %9, azami işçi aylıklarında %27,9, asgari memur emekli aylılarında ise %11,4,
azami emekli aylıklarında 53,94 olmuştur. 2008 yılında ise asgari işçi aylığı ve bağımsız
çalışanların emekli aylıkları yaklaşık %9 oranında artarken,azami işçi aylıkları %15,9 oranında
86
artmıştır. Memur emekli aylıklarında ise işçi emekli aylıklarının tersine asgari %7,61 azami
emekli aylığı % 6,45 oranında olmuştur.
Bu durum, kurumların tek çatı altında birleşmelerine rağmen uygulamada norm ve standart
birliğinin henüz sağlanamadığını göstermektedir.
1.7.4.2.9. Malullük Aylığından Yararlanma
En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli
bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800
gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması şartı aranmaktadır.
1.7.4.2.10. Ölüm Aylığından Yararlanma
Kendi nam ve hesabına bağımsız çalışan ve kamu görevlisi sigortalıları için 1800 prim ödeme
gün sayısı, hizmet akdi ile çalışan sigortalılar için ise 5 yıldan beri sigortalılık süresi ve 900
gün prim ödeme gün sayısı aranacaktır.
Malullük ve ölüm aylılarının hesaplanmasında ise aylık bağlama oranı, fiili olarak çalışılan gün
sayısına göre değil, hizmet akdine göre çalışmalar, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar
ve kamu görevlilerinin emeklilik için aranan prim ödeme gün sayısı esas alınarak
hesaplanacaktır
1.7.4.2.11. Sosyal Güvenlik Destek Primi
5510 sayılı Kanuna göre; Bağ-Kur, SSK veya Emekli Sandığından emekli olduktan sonra esnaf
ve sanatkarlık faaliyetinde bulunanların emekli aylıklarından, 2008 yılında % 12 oranında
sosyal güvenlik destek primi kesilecektir. Bu oran her yıl bir puan artırılmak suretiyle 2011
yılında %15’e yükselecektir.
Halen Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli olanların % 60’ı, Bağ-Kurdan emekli olanların
%35’i, Emekli Sandığından emekli olanların ise %65’i 58-60 yaşın altında oldukları halde
yaşlılık aylığı almaktadırlar. *
Tablo 39: Sosyal Güvenlik Destek Primine Tabi Çalışan Sigortalılara İlişkin Bilgiler
Aralık 2006
Kişi Sayısı
506 Sayılı Kanuna Göre SGDP Ödeyenler
204.026
1479 sayılı Kanuna Göre Yaşlılık Aylığı Alıp,
1479 Sayılı Kanuna Göre SGDP Ödeyenler
316.908
Prim Miktarı
(Milyon YTL) (**)
390,0
203,8
Diğer Sosyal Güvenlik Kanunlarına Göre Aylık Alıp, 1479
Sayılı Kanuna Göre SGDP Ödeyenler
Toplam SGDP Ödeyen Sigortalı Sayısı
28.249
549.183
593,9
Emekli Olduğu Halde Çalıştığı Tahmin Edilenlerin Sayısı
(*)
2.165.347
(*) Mevcut sosyal güvenlik kurumlarından yaşlılık/emekli aylığı almakta olan toplam 5.347.347 kişiden, aynı
dönemde TÜİK’in işgücü anketlerinde emekli olması nedeniyle işgücüne katılmadığını beyan eden 3.182.000
kişi çıkarılarak hesaplanmıştır.
(**) SSK için SGDP miktarı, 2006 yılında yürürlükte olan 531 YTL tutarındaki prime esas aylık asgari
kazancın % 30’u olarak hesaplanmış ve yıllık tutar yazılmıştır.
Kaynak:Sosyal Güvenlik reformu:Uygulama öncesi yaklaşım sy.61
87
1.7.4.2.12. Sağlık Sigortası Kapsamı
Kanunda 4/b sigortalısı olarak anılan esnaf ve sanatkarlarımız ve bunların bakmakla yükümlü
olduğu kişiler, gelir veya aylık alanlar genel sağlık sigortası kapsamındadır. Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten önceki kanunlar gereği bakmakla yükümlü olunan kız çocukları, bu
Kanun gereğince de bakmakla yükümlü olunan kişi sayılacaktır. Ancak kız çocuklarının
durumlarında değişiklik olması halinde (örneğin evlenme), sağlık hizmetlerinden yararlanma
koşulları bu kanuna göre yeniden belirlenecektir.
Genel sağlık sigortalısının, sigortalı veya isteğe bağlı sigortalı olmayan, kendi sigortalılığı
nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olan;
a) Eşi,
b) 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim görmesi hâlinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi hâlinde
25 yaşını doldurmamış ve evli olmayan çocukları ile yaşına bakılmaksızın çalışma gücünü en
az %60 oranında yitirdiği kurum sağlık kurulu tarafından tespit edilen evli olmayan çocukları,
c) Her türlü kazanç ve irattan elde ettiği gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olan ve
diğer çocuklarından sağlık yardımı almayan ana ve babası, genel sağlık sigortalısının bakmakla
yükümlü olduğu kişi olarak kabul edilecektir.
Tablo-40: Sağlık Karnesi Sayısı-2007/Aralık (Sigortalı ve Yakınları)
Verilen Sağlık
Karnesi Sayısı
TOPLAM
Bağımsız
Çalışanlar
11.808.184
Hizmet Akdi
İle Çalışanlar
34.120.711
Kamu
Çalışanları
2.690.758
Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistik.html ( 15/03/2008)
Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı tarafından verilen sağlık karnesi toplamı 48.619.653’tür.
1.7.4.2.13 Sağlık Sigortasından Faydalanma Şartları
Genel sağlık sigortasından yararlanmada, tedavi tarihinden önce bir yıl içinde 30 gün prim
ödenmiş olması ve kendi nam ve hesabına bağımsız çalışan sigortalılar için ayrıca prim ve
prime ilişkin her türlü borcun ödenme şartı aranacaktır. Ancak, kendi nam ve hesabına
bağımsız çalışanlardan, 60 gün ve daha az borcu olanlara da sağlık yardımı sağlanacaktır.
Kanunun yürürlük tarihinden sonra aylık veya gelir bağlananlar ise herhangi şart aranmadan
genel sağlık sigortası kapsamına alınacaktır.
1.7.4.2.14. Sağlık Sigortası Prim Oranı
Genel sağlık sigortası primi, kısa ve uzun vadeli sigorta kollarına tâbi olanlar için prime esas
kazancın % 12,5 dir.
Tablo-41: Sosyal Güvenlik Kurumlarının Toplam Sağlık Harcamaları
2007(12 aylık)
Hizmet Akdi İle Çalışanlar
Bağımsız Çalışanlar
Kamu Çalışanları
TOPLAM
SGK Kurumu olarak (2008 8 aylık)
Milyon YTL
14.736
3.052
2.196
19.984
19.021
Kaynak: www.sgk.gov.tr/istatistik.html. Ziyaret tarihi: 12/11/2008
1.7.4.2.15.İsteğe Bağlı Sigortalılık
Kanunun yürürlük tarihinden önce SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığına tabi olarak isteğe bağlı
sigortaya devam edenlerin, herhangi bir işleme gerek kalmaksızın 5510 sayılı Kanun
kapsamında isteğe bağlı sigortalılıkları devam ettirilecek ve bunların 5510 sayılı Kanundan
88
sonraki sigortalılıkları kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar (4/b sigortalıları) statüsünde
değerlendirilecektir.
İsteğe bağlı sigortalı olmak için; 18 yaşını doldurmuş olmak, T.C. vatandaşı olmak,
Türkiye’de ikamet etmek veya Türkiye’de ikamet etmekte iken sözleşme imzalanmamış
ülkelerde bulunmak, zorunlu sigortaya tabi çalışmamak ve kendi sigortalılıklarından
gelir/aylık almamış olma şartları aranacaktır. Kanun uygulamasında, zorunlu sigortalı
kapsamında tescilli olma ve belli bir süre prim gün şartı aranmayacaktır.
İsteğe bağlı sigortaya devam edenler, kendilerince belirlenen prime esas kazanç üzerinden %
20 oranında uzun vade (emeklilik) ve % 12 oranında da genel sağlık sigortası olmak üzere %
32 oranında prim ödeyecekler ve 30 gün prim ödemesini müteakip ve sağlık sigortasından
yararlanabileceklerdir.
1.7.4.2.16. Evlenme Ödeneği
Evlenmeleri nedeniyle, gelir veya aylıklarının kesilmesi gereken kız çocuklarına evlenmeleri ve
talepte bulunmaları halinde almakta oldukları aylık veya gelirlerinin iki yıllık tutarı bir defaya
mahsus olmak üzere evlenme ödeneği olarak peşin ödenecektir.
1.7.4.2.17. Askerlik Borçlanması
Er veya erbaş olarak silâh altında veya yedek subay okulunda geçen süreleri, kendilerinin veya
hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları
arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32'si üzerinden
hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile
borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır.
Bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için
borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye
götürülür. Sigortalılık borçlanması ile aylık bağlanmasına hak kazanılması durumunda,
ilgililere borcun ödendiği tarihi takip eden ay başından itibaren aylık bağlanır.
1.7.5. Sosyal Güvenlik Reformu Çalışmaları
1.7.5.1 Dünyada Sosyal Sigorta Sisteminde Reform Çalışmaları
Özellikle dağıtım sistemine dayanan sosyal sigortaların uzun vadeli sigorta kolu olan yaşlılık
sigortasında yaşanan kriz, ilk aşamada prim oranlarının artırılması, emeklilik yaşının
yükseltilmesi ve yaşlılık ödemelerinin kısıtlanması gibi çeşitli tedbirlerin alınmasını gerekli
kılmıştır. Birçok ülke emeklilik yaşını tedrici olarak yükseltmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerdeki emeklilik yaşının gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmasının en
önemli sebebi, ortalama insan ömrünün düşük olmasıdır. Emeklilik yaşının bu ülkelerde düşük
olmasının diğer bir nedeni prim ödemelerinde güçlük yaşanacağının düşünülmesidir. Emeklilik
yaşı yükseldiğinde prim ödeme süresinin uzayacağı ve kayıtdışılık, işsizlik gibi nedenlerle bu
sürenin tamamlanamayacağı endişesi de yaşın yükseltilmesinin önünde bir engel olarak
durmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde, sosyal sigorta sisteminde yaşanan krizin aşılmasına
yönelik olarak emeklilik yaşı yükseltilmekle beraber, halen bu ülkelerdeki emeklilik yaşının
gelişmiş ülkelerin gerisinde kaldığı görülmektedir. Bu ülkelerden, Venezuella’da emeklilik yaşı
55–60, Meksika da 65, Brezilya’da 60–65, Hindistan’da 58, Endonezya’da 55, Malezya’da 55,
Arjantin’de 60–65, Çin’de 55–60, Mısır’da 60 gibi değişik yaşlar öngörülmekle beraber, 50 ve
55 yaşlarının özellikle az gelişmiş ülkelerde yaygın olduğu görülmektedir. Örneğin, emeklilik
yaşı Ekvator’da 55, Kuveyt’te 50, Kenya’da 55 olarak kalmıştır4.
Gelişmiş ülkelerde en düşük emeklilik yaşı 60–65 olarak belirlenmektedir. ABD’de emeklilik
yaşı hali hazırda 62 yaş olarak öngörülmüştür. Ancak, 1946-1964 yılları arasında yaşanan ve
4
Gillion, Colin / Turner, John / Bailey, Clive/ Latulippe, Denis, s. 661 vd.
89
%70’lere ulaşan bebek patlaması (baby boom), 2030 yılından itibaren emekli sayısında önemli
bir artışa yol açacağından sosyal güvenlik sisteminin büyük bir krize sürüklenmesi
beklenmektedir. Bu krizin aşılması amacıyla emeklilik yaşının kademeli olarak 67’ye
yükseltilmesi planlanmaktadır.
Uzayan ortalama insan ömrüne paralel olarak emeklilik yaşının da sürekli artırılması mümkün
değildir. Bu durum, dağıtım metodunun en önemli açmazlarından biridir. Aynı şekilde, prim
oranlarının artırılmasının ve yaşlılık ödemelerinin kısıtlanmasının da bir sınırı bulunmaktadır.
Bu tedbirler sorunun kısa süreli olarak aşılmasına katkı sağlamakta ancak sorunu tamamen
giderememektedir. Dağıtım yönteminde yaşanılan kriz, bu tedbirlerin de ötesinde sistemde
köklü değişikliklerin yapılmasını gerektirmekte, sistemin yeniden yapılandırılması yönündeki
çözüm arayışları ortaya çıkmaktadır.
Benimsenen yeni çözümler arasında en radikal tedbir, dağıtım metodunun terk edilerek, sanayi
devriminin ilk yıllarında uygulanan ancak dağıtım metodunun yaygınlaşması nedeniyle ihmal
edilen kapitalizasyon (fonlama) metodunun günümüz şartlarında yeniden uygulanması
olmuştur. Özellikle Şili’de uygulanan, sosyal sigorta sisteminin özelleştirilmesi yöntemi, en
çok tartışılan yöntemlerden biridir. Sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesine yönelik
çalışmalar başta Şili olmak üzere İngiltere, Avusturalya, Meksika ve Arjantin’de önemli
boyutlara ulaşmıştır.
İlk defa 1981 yılında sosyal sigorta sistemini özelleştiren Şili’de dağıtım yöntemi tamamıyla
terk edilmiş, bireysel birikimlerin kapitalizasyon yöntemi kullanılarak değerlendirilmesi
sonucunda elde edilen birikmiş değerle sigortalının emeklilik döneminin finanse edildiği bir
sisteme geçilmiştir. Şili’de zorunlu olarak öngörülen bireysel emeklilik sistemi, sosyal
sigortalara alternatif bir model olarak ortaya çıkmıştır.
Bazı ülkelerde, bireysel emeklilik sistemi sosyal sigortalara alternatif değil bu sistemin
tamamlayıcısı olarak görülmektedir. Öyle ki, bireysel emeklilik sistemi kapsadığı nüfus
açısından kısa zaman içerisinde önemli bir boyuta ulaşmıştır. Örneğin Hollanda’da çalışanların
%55’i sosyal sigortaların yanında bireysel emeklilik sistemine de katılmıştır. Gönüllülük
esasına dayanan bu sisteme ilişkin yasal düzenleme ülkemizde 2001 yılında kabul edilmiş ve
sistem 2003 yılı Ekim ayından itibaren işlemeye başlamıştır.
Sosyal sigortalarda dağıtım metodunun terk edilmesinin dışında, sistemin rehabilite edilerek
ayakta tutulmasını öngören ciddi tedbirler de bulunmaktadır. Sosyal sigorta kurumlarının
özerkleştirilmesi, bunlardan birisidir. Avustralya ve İsviçre gibi ülkelerde, özerkleşme sosyal
güvenlik reformunun temelini oluşturmaktadır.
Dağıtım metodundaki kriz karşısında köklü reform arayışlarının yanı sıra, klasik yöntemlerin
de halen etkinliğini koruduğu görülmektedir. Erken emeklilik uygulaması nedeniyle sosyal
sigorta uygulamasının neredeyse imkansız hale geldiği Doğu Avrupa ülkelerinde, emeklilik
yaşı yükseltilip, prim oranları arttırılarak ve emeklilik ödemelerinde kısıntıya gidilerek bir
reform yapılmıştır. Bu ülkelerde reformların olumlu sonuçlarının ileriki yıllarda elde edilmesi
beklenmektedir.
Bazı AB ülkelerinin sosyal güvenlik sistemlerinde devlet katkısı da görülmektedir. AB
ülkelerinde, emeklilik sisteminin finansmanına prim ödemek suretiyle devletin doğrudan
katılımı, Yunanistan, Lüksemburg, Malta, Güney Kıbrıs ve Finlandiya’da söz konusudur.
Danimarka’da ve Estonya’da ise vergilerle finansman görülmektedir.
Sosyal güvenlik sistemlerinde yaşanan sıkıntılar, her ülkenin kendi sorunlarına ve demografik
yapısına uygun olan farklı çözümleri gerektirmektedir. Her ülkenin kendi koşullarına göre bir
reform tasarlaması söz konusu olmaktadır. Ancak, sosyal güvenlik sisteminin yeniden
yapılandırılmasında başarılı olunması için, reformun güçlü bir ekonomik programla birlikte
yürütülmesi gerektiği gerçeği de ihmal edilmemelidir. Dokuzuncu Kalkınma Planında bu
hususa vurgu yapılmaktadır.
90
1.7.5.2. Türkiye’de Sosyal Güvenlik Reformu Çalışmaları
Türk sosyal sigorta sisteminin sorunları, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan temel sorunlarla
büyük ölçüde benzerlikler göstermektedir. Genç nüfus yapısına rağmen sosyal güvenlik
sisteminin işleyişinde önemli sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunların başında, aktif sigortalı
sayısının pasif sigortalı sayısına oranının düşük olması yer almaktadır. Bu durum, sistemin
finansmanını zorlaştırmaktadır.
Sosyal güvenlik sisteminin gerek aktif/pasif dengesindeki düşüş, gerekse açıklarındaki artışa
ilişkin olumsuz yapının oluşmasında;
•
Toplanan primlerin ve fonların verimli alanlarda değerlendirilmemesi,
•
38-40 yaşlarında emekliliğe imkan sağlayan erken emeklilik uygulamaları,
•
İşsizliğin artması,
•
Kayıt dışı istihdamın TÜİK verilerine göre yüzde 45-50 oranlarına varması,
•
Prim tahsilatında yaşanan sorunlar,
•
Hiçbir aktüeryal hesaba dayandırılmadan sıkça
yapılandırmaya ilişkin yapılan hukuki düzenlemeler,
•
Çıkarılan afların yeni af beklentilerine yol açması nedeniyle prim ödeme alışkanlığının
oluşturulamaması,
•
Tüm işlemlerde tam otomasyonun henüz sağlanamaması,
borçlanma,
af
ve
yeniden
•
Başta sağlık giderlerinde olmak üzere harcamaların etkili bir şekilde ve yeterince
denetlenmemesi,
olmuştur.
Bu sorunların dışında;
•
Kurumlarca sağlanan hakların ve yükümlülüklerin farklı olması,
•
Sosyal sigorta kuruşlarının politikalarındaki farklılıklar,
•
İdari ve mali özerkliğin olmaması,
•
Sağlanan sigorta yardımlarının yetersizliği,
kurumlar arasında sağlanan haklar ve sigortalıların yükümlülükleri bakımından norm ve
standart birliği sağlanması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır.
Türk sosyal sigorta sistemi, bu olumsuz etkenler karşısında 1990’ların başından itibaren krize
girmiş ve sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu
amaçla yapılan ilk reform niteliğindeki çalışma 8 Eylül 1999 tarihinde yürürlüğe giren 4447
sayılı Kanunla gerçekleştirilmiştir.
4447 sayılı Kanunla, işsizlik sigortası uygulaması başlatılmış, emeklilik yaşı kadınlarda 58’e,
erkeklerde 60’a yükseltilmiştir. Kazanılmış haklar dolayısıyla, erken emekliliğin 2026 yılına
kadar kademeli geçiş ile sona erdirilmesi planlanmıştır. Ancak, bu reformla getirilen
düzenlemeler sistemin açıklarını kapatmaya yetmediğinden Kurum açıkları Hazine yardımları
ile kapatılmaya çalışılmıştır.
Tablo-42: Sosyal Sigorta Kuruluşlarına Bütçeden Yapılan Transfer Tutarları (MilyarYTL)
YILLAR
2000
2001
2002
2003
2004
Emekli Sandığı*
1.775
2.625
4.822
6.145
7.800
SSK
400
730
3.180
4.505
5.757
Bağ-Kur
1.051
1.437
2.943
4.922
5.336
91
8.889
6.592
5.993
2005**
6.156
9.800
7.150
2006***
* Ek karşılıklar ve faturalı ödemeler dahildir. ** Kesintili Başlangıç Ödeneği *** Tahmin
Kaynak: Dokuzuncu Kalkınma Planı s.14.
1999 yılında gerçekleştirilen bu reformdan sonra; Kasım 2002’de 58’inci Hükümetin açıkladığı
“Acil Eylem Planı” çerçevesinde uygulamaya konan Sosyal Güvenlik Reformu, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından
yürütülmeye başlanmıştır.
Öncelikle; sosyal güvenlik reformu kapsamında hazırlanan ve kurumları tek çatı altında
birleştiren 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu 20 Mayıs 2006 tarihinde yürürlüğe
girmiş ve SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında
toplanmıştır.
Başlangıçta Emeklilik Sigortaları Kanun Tasarısı ile Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı
olarak hazırlanan Kanun Tasarıları, Başbakanlık tarafından birleştirilerek Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı olarak 4 Nisan 2005 tarihinde TBMM’ye sevk
edilmiştir.
Daha sonra sigortalıların hak ve yükümlülüklerini düzenlemek ve tek bir Kanun altında
birleştirmek amacıyla 5510 sayılı “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası” Kanunu
hazırlanmış ve Kanun 16 Haziran 2006 tarihinde yayınlanmıştır. Ancak, 5510 Sayılı Kanunun
Anayasa Mahkemesinin 15 Aralık 2006 tarihinde bazı maddelerinin iptali yönünde verdiği
karar doğrultusunda yürürlük tarihi sırasıyla, 1 Temmuz 2007, 1 Ocak 2008, 1 Haziran 2008 ve
son olarak da 1 Ekim 2008’e ertelenmiştir.
Bu arada gerek Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği maddeler yönünden gerekse sosyal
tarafların talepleri doğrultusunda başlatılan çalışmalar sonucunda hazırlanan 5510 sayılı
Kanunu değiştiren Tasarı, TBMM İhtisas Komisyonlarında ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda görüşülmüş ve 17/04/2008 tarihinde 5754 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun olarak kabul edilmiştir.
92
1.8
MEVZUAT DÜZENLEMELERİNDEN KAYNAKLANAN
SORUNLAR
1.8.1. Esnaf ve Sanatkara Yönelik Mevzuatın Gelişimi
Esnaf ve sanatkarların örgütlenmesi ve sicillerinin tutulması, ilk olarak 1924 yılında yürürlüğe
giren Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu ile düzenlenmiştir. Daha sonra 1943 yılında yürürlüğe
giren 4355 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsaları Kanunu ile
serbest rejimle idari vesayetin bir arada yürütüldüğü sistem terkedilmiş ve yerine esnaf odaları
sistemi getirilmiştir. 1949 yılında 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Birlikleri Kanunu ile
dernekler sistemine geçilmiş, esnaf ve sanatkarların tanımı yapılmış ve kapsamı belirtilmiştir.
Daha sonra yürürlüğe giren 17.07.1964 tarihli ve 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu ile
esnaf ve sanatkarların örgütlenmeleri, geçmiş dönemlerde ortaya çıkan aksama ve yanlış
anlamalar da göz önünde tutularak yeniden düzenlenmiştir.
Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarını gerçek kimliğine kavuşturan 507 sayılı Esnaf ve
Sanatkarlar Kanunu, kırk yıllık yürürlük sürecinde çeşitli değişikliklere uğramıştır.
Genel olarak bakıldığında, kanun hazırlama teknik ve sistematiğine uygun bir şekilde
hazırlanmayan 507 sayılı Kanunda zaman içinde gerek kanun hükmünde kararnameler, gerekse
kanunlarla yapılan değişiklikler, esaslı bir yasal düzenlemeye duyulan ihtiyacı giderememiş,
aksine farklı yorumlamalara ve çelişkilere neden olmuştur.
Ayrıca, esnaf ve sanatkarların örgütlenmesi ve mesleki eğitimleri ile Ahilik prensiplerine
yönelik kanunların yarım asrı aşan tatbikatı ve esnaf ve sanatkar kesiminin bizatihi başvuruları,
esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının yöneticilerinden ve yanlarında çalıştırdıklarından
gelen şikayet ve talepler ile bu kuruluşlarda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı denetim elemanlarının
yaptıkları denetimler sonucu, yürürlükteki mevzuatın, esnaf ve sanatkarların mesleki ve teknik
ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, meslek disiplin ve ahlakını
korumak ile birlikte sağlıklı bir şekilde örgütlenmelerini sağlamak amaçlarını tam olarak
gerçekleştiremediği görülmüştür. Yukarıda sayılan amaçları gerçekleştirmek üzere bütün
bunları bünyesinde bulunduran, elektronik ortamda her türlü bilgiye ulaşılabilen, şeffaf bir
yönetim için yeni bir yasal düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları olarak dayanağını Anayasanın 135’inci
maddesinden alan esnaf ve sanatkarlar odaları, birlikleri, federasyonları ve Konfederasyonun
hem daha etkili ve verimli çalışacak bir yönetim yapısına kavuşturulması, hem de temel hukuk
ilkeleri ve kuralları çerçevesinde demokratik bir katılım ortamı sağlanması amacıyla;
sistematik, özlü, kısa, gereksiz tekrarlardan uzak ve anlaşılır bir biçimde yasal düzenleme
yapılması hedeflenerek 507 sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılması ve Esnaf ve Sanatkarlar
Meslek Kuruluşları Kanununun yürürlüğe konulması ile ilgili çalışmalar yapılmıştır.
Bu çalışmalar sonucunda, 07.06.2005 tarihli ve 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek
Kuruluşları Kanunu, 21.06.2005 tarih ve 25852 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
5362 sayılı Kanun ile başlatılan e-esnaf ve sanatkar uygulaması ile üyelerin büyük oranda
elektronik ortama girişleri sağlanmıştır. Bu uygulama ile esnaf ve sanatkarların ve bunların
meslek kuruluşları olan odalar, birlikler, federasyonlar ve Konfederasyon üyeleri ile meslek
kuruluşlarında çalışan personelin ve esnaf ve sanatkarların yanlarında çalışanların elektronik
ortamda sağlıklı bir şekilde takip edilmesi öngörülmüştür. 5362 sayılı Kanunda yer alan tanım
doğrultusunda esnaf ve sanatkarlıkla fiilen uğraşmayanların esnaf ve sanatkarlar meslek
kuruluşlarına üye olmaları önlenmiş ve üyelik için vergi mükellefi olma ile esnaf ve sanatkarlar
siciline kayıt olma şartları getirilmiştir. Ayrıca esnaf ve sanatkar odalarındaki bölünmüşlüğü
ortadan kaldırmak ve daha güçlü bir teşkilatlanma yapısı oluşturmak için 200 üye olan oda
kuruluş yeter sayısı 500 üyeye çıkarılmıştır. Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarından birlik
93
ve Konfederasyon bünyesinde bulunan başkanlar kurulu istişare organı olarak değerlendirilmiş,
birlik ajanlığı kaldırılmış, en az 500 esnaf ve sanatkarın bir araya gelememesi nedeniyle oda
kurulması mümkün olamayan yerlerdeki esnaf ve sanatkarlara ilçelerde şube açmak suretiyle
birlik tarafından hizmet verileceği ve kayıtlarının da birlik tarafından tutulacağı düzenlenmiştir.
Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının genel kurul toplantıları, organ seçimleri, seçilme
şartları, yönetim ve denetim kurullarının çalışmaları, genel sekreterler, denetim, ücret tarifeleri
ve benzeri hükümler ortak hükümler adı altında yeniden düzenlenerek tekrarlardan
kaçınılmıştır.
5362 sayılı Kanun ile esnaf ve sanatkar sicil işlemlerinin ve esnaf ve sanatkarlar meslek
kuruluşları işlemlerinin elektronik ortamda yerine getirilmesi hüküm altına alınmıştır.
Ayrıca söz konusu Kanun, esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşları teşkilatının tüm birimlerinin
kuruluşunu, organlarını, organların görevlerini, sorumluluklarını, idare ve temsilini,
seçimlerini, gelir ve harcamalarını, düzenleyecekleri belgeler ile tutacakları defter, evrak ve
beyannameleri, organ üyelerinin ücret ve huzur haklarını, harcırahlarını, ücret tarifelerini,
mesleki eğitimini ve esnaf sicili işlemlerini ve diğer konuları kapsamaktadır.
Ancak 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun uygulanmasında bir
çok sorunla karşılaşılmaktadır. Esnaf ve sanatkarlarımızın Anayasa ile sağlanan teminatlarını
pekiştirmek ve günümüz dünyasının değişen şartları ve baş döndürücü gelişmeleri paralelinde
örgütlenmelerini, gelişmelerini ve temsil edilmelerini temin etmek maksadıyla Kanunun eksik
olan ve aksayan yönlerinin yeniden düzenlenmesi ihtiyacı duyulmaktadır.
1.8.2. 5362 Sayılı Kanundan Kaynaklanan Sorunlar
1.8.2.1. Esnaf ve Sanatkar Tanımı
5362 sayılı Kanundaki en temel sorun esnaf ve sanatkar tanımına ilişkindir. Bilindiği üzere
29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun “Esnaf” başlıklı 17’nci maddesinde
“İster gezici olsunlar, ister bir dükkanda veya bir sokağın muayyen yerlerinde sabit
bulunsunlar, iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve
kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir
değildirler.” denilmek suretiyle esnaf tanımı yapılmıştır.
5362 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun
“Kanunun Kapsamı” başlıklı 2’nci maddesinde esnaf ve sanatkar “İster gezici olsun, ister bir
dükkanda veya bir sokağın belli yerinde sabit bulunsunlar, ticareti sermayesi ile birlikte vücut
çalışmalarına dayanan ve geliri o yer gelenek ve teamülüne nazaran tacir niteliğini kazanmasını
icap ettirmeyecek miktarda sınırlı olan ve bu bakımdan ticaret sicili ve dolayısıyla ticaret ve
sanayi odasına kayıtları gerekmeyen, aynı niteliğe (Sermaye unsuru olsun, olmasın) sahip
olmakla beraber, ayrıca çalıştığı sanat, meslek ve hizmet kolunda bilgi, görgü ve ihtisasını
değerlendiren hizmet, meslek ve küçük sanat sahipleriyle bunların yanlarında çalışanlar ve
geçimini sınırlı olarak kamyonculuk, otomobilcilik ve şoförlükle temin eden kimseler” olarak
tanımlanmıştır.
5362 sayılı Kanunun “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin (a) bendine göre ise esnaf ve
sanatkar “İster gezici ister sabit bir mekanda bulunsun, Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve
Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkar meslek kollarına
dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve
kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde
vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan
meslek ve sanat sahibi kimseleri” ifade etmektedir.
Söz konusu düzenlemede yer alan esnaf ve sanatkar tanımı, bazı AB ülkelerindeki tanımlara ve
özellikle ülkemizin mevcut sosyo-ekonomik yapısına uyumlu olarak, esnaf ve sanatkar
kavramlarını birbirinden ayıracak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bunun için öncelikle esnaf
94
ve sanatkar kavramlarının ayrı tanımlanması, sanatkarlık mesleği için olması gerektiği şekilde,
zanaatkarlık ifadesinin kullanılması gerekmektedir. Zanaatkarlık, gelir ölçütüyle
sınırlanmamalı, geliri ne olursa olsun zanaatkar meslek kollarında sayılanlar zanaatkar kabul
edilmelidir. Buna göre; 5362 sayılı Kanundaki esnaf ve sanatkar tanımı da esnaf ve zanaatkar
olarak ayrılmalıdır.
Tanımlar ise,
“Esnaf: Ekonomik faaliyetini, sermayesi ile birlikte fikri ve bedeni çalışmasına dayandıran ve
bu faaliyeti dolayısıyla elde ettiği kazancı bilanço esasına göre defter tutmayı gerektirmeyecek
ölçüde sınırlı olan ticaret ve meslek sahipleridir.
Zanaatkar: Ekonomik faaliyetini, sermayesinden ziyade fikri ve bedeni çalışmasına
dayandıran ve 5362 sayılı Kanunun 63’üncü maddesi ile oluşturulan Esnaf ve Sanatkar ile
Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca tespit edilen zanaatkarlık meslek
kollarında faaliyet gösteren sanat ve meslek sahipleridir.”
şeklinde değiştirilmelidir.
1.8.2.2. Teşkilat Yapısının Güçlendirilmesi
5362 sayılı Kanunun uygulanmasında karşılaşılan önemli sorunlardan biri teşkilat yapısının
güçsüz olmasıdır. Pek çok oda çalıştırdığı genel sekreterin maaşı gibi zorunlu giderlerini dahi
ödemekte zorlanmaktadır. Odaların güçlü bir altyapıya kavuşturulması eksik temsil gibi pek
çok sorunu da bertaraf edecektir. Bu nedenle teşkilat yapısının güçlendirilmesine ve teşkilat
birimlerinin gelirlerini arttırmaya yönelik olarak revizyona ihtiyaç bulunmaktadır.
1.8.2.3. Odaya Üyelikte Vergi Kaydı veya Vergiden Muaf Olmak Şartı Aranması
507 sayılı Kanunun “Üyelik Nitelikleri” başlıklı 8’inci maddesinde esnaf ve sanatkar odalarına
üye olabilmek için;
a) Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda olmak veya yabancı devlet uyruğunda bulunmakla beraber
Türkiye'de sanat ve ticareti yürütmeye izinli bulunmak,
b) Medeni hakları kullanmak yetkisine sahip olmak,
c) 2’nci madde esnaf ve sanatkar tanımına uygun nitelikte olmak,
şartları aranmaktaydı.
5362 sayılı Kanun ile esnaf ve sanatkar tanımında yapılan değişiklik doğrultusunda Kanunun
“Üyelik Şartları” başlıklı 7’nci maddesinin (c) bendinde esnaf ve sanatkar odalarına üyelik için
vergi mükellefi olma şartı da getirilmiştir. Buna göre; esnaf ve sanatkarlar, faaliyete
başlamadan önce vergi dairelerine kayıt yaptırmakta veya ilgili vergi dairelerinden gelir
vergisinden muaf olduklarını gösteren bir yazı alarak esnaf ve sanatkarlar siciline ve ardından
da esnaf odalarına kayıt yaptırmaktadırlar.
Ancak, uygulamada özellikle sabit bir işyeri bulunmayan esnaf ve sanatkarların vergi dairesine
kayıt yaptırdıktan sonra esnaf siciline ve esnaf odasına kayıt yaptırmaksızın faaliyetlerine
devam ettikleri görülmektedir. Oysa Kanunun 68. maddesinin 1. fıkrasında “Bu Kanun
kapsamındaki esnaf ve sanatkarlar, yanlarında çalışanlar hariç, çalışmaya başladıkları tarihten
itibaren durumlarını otuz gün içinde bağlı bulundukları sicile tescil ve Sicil Gazetesinde ilan
ettirmekle yükümlüdürler. Bu yükümlülüğü yerine getirmediği tespit edilenler birlik tarafından
ruhsat vermekle yetkili ilgili kurum ve kuruluşlara bildirilir. İlgili kurum ve kuruluşlar, sicil
kaydı yapılana kadar bunların faaliyetlerini durdurur.” şeklindeki düzenlemeyle, esnaf ve
sanatkarların sicil ve odaya kayıtları zorunlu kılınmış ve kayıt dışı çalışan esnaf ve
sanatkarların faaliyetlerinin durdurulması amacıyla birliğin başvurusu üzerine gereğinin
yapılacağı belirtilmiştir.
95
Söz konusu madde hükmüne rağmen vergi daireleri, kendileri için mükelleflerin vergi
dairelerine kayıtlı olmalarını ve vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında ve tam olarak
yerine getirmelerini esas almakta ve bunun dışındaki konularla ilgilenmemektedirler. Sonuçta
özellikle gezici çalışanlar ile vergiden muaf esnaf ve sanatkarların önemli bir kısmı sicil
yönüyle kayıt dışı faaliyette bulunmaktadırlar. Vergiden muaf esnaf belgesi uygulamasının da
kaldırılmış olması nedeniyle, vergiden muaf esnaf sayısı sağlıklı olarak tespit edilememektedir.
Şirketler için ticaret sicili ve ticaret odalarına kayıtta uygulama, esnaf ve sanatkarlar için esnaf
ve sanatkarlar siciline ve esnaf odalarına kayıtla ilgili uygulamanın tam tersidir. Şirketler önce
ilgili ticaret sicili ve ticaret odalarına, sonra vergi dairelerine kayıt yaptırmaktadırlar. Kaldı ki
vergi dairelerine kayıt işlemi şirket tarafından değil, ilgili ticaret odası tarafından
yapılmaktadır. Bu açıdan, 7’nci maddenin (c) bendinde yer alan düzenlemenin madde
metninden çıkartılmasıyla, esnaf ve sanatkarların önce esnaf sicili ve odaya, daha sonra vergi
dairelerine kayıt yaptırmaları sağlanarak kayıt dışılık önlenecektir.
1.8.2.4. Şoförler ve Otomobilciler Odalarına Kayıtlı Esnaf ve Sanatkarların Ücret
Tarifelerinin Kayıtlı Bulundukları Odalarca Hazırlanması
5362 sayılı Kanunun “Fiyat tarifelerinin tespit şekli” başlıklı 62’nci maddesinin 1’inci
fıkrasında esnaf ve sanatkarlarca üretilen mal ve hizmetlerin fiyat tarifelerinin bağlı
bulundukları odalarca hazırlanacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre; şoförler ve otomobilciler
odalarına kayıtlı esnaf ve sanatkarların ücret tarifelerinin de kayıtlı bulundukları odalarca
hazırlanması gerektiği halde uygulamada 13.07.2005 tarihli ve 25874 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan 5393 sayılı Belediye Kanununun 15’inci maddesinin (p) bendinde; “Kara, deniz, su
ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet
ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergahlarını belirlemek….” belediyenin görev ve yetkileri
arasında düzenlendiğinden, birçok yerde belediyeler tarafından sonraki tarihli kanun olan
Belediye Kanununun uygulanması gerektiği belirtilerek, esnaf ve sanatkarlar odalarının ücret
tarifesi verme yetkisi ellerinden alınmaya çalışılmaktadır.
Aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde özel kanun hükümlerinin öncelikle uygulanacağı genel
bir hukuk prensibi olup, 5393 sayılı Belediye Kanununa göre özel kanun niteliğinde olan 5362
sayılı Kanunun 62’nci maddesi gereğince, esnaf ve sanatkarlar odalarına kayıtlı üyelerin ücret
tarifelerinin kayıtlı bulundukları odalarca verilmesi gerekmektedir. Sorunun çözümü için 5362
sayılı Kanunda açık düzenleme yapılmalıdır.
1.8.2.5. Katma Değer Vergisi
507 sayılı Kanunun “Muafiyetler” başlıklı 11 inci ek maddesinde “Oda, birlik, federasyon ve
Konfederasyonun kuruluş amaçlarına uygun olarak kullanılmak üzere iktisap ettikleri ve
edecekleri gayrimenkuller ile gelirleri her türlü vergi, resim ve harçlardan muaftır.”
denilmekteydi. 5362 sayılı Kanunun aynı başlıklı 65’inci maddesinde ise “Esnaf ve sanatkarlar
meslek kuruluşlarının, kuruluş amaçlarını gerçekleştirmek ve bu amaçlarına uygun olarak
kullanılmak üzere iktisap ettikleri ve edecekleri gayrimenkuller ile bu kuruluşların görevleri
dolayısıyla elde ettikleri gelirler, katma değer vergisi ve emlak vergisi hariç her türlü vergi,
resim ve harçtan müstesnadır.” denilmektedir. Madde hükmünden esnaf ve sanatkarlar meslek
kuruluşlarının görevleri dolayısıyla elde ettikleri gelirler dahil tüm hizmet teslimlerinin katma
değer vergisine tabi olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17’ inci maddesinin 4 nolu bendinin (e) alt
bendine göre, “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, kanunlarla kendilerine
verilen görev gereği ve kuruluş amaçlarına uygun ruhsat, izin, onay ve benzeri hizmetleri ile bu
hizmetlerle ilgili olarak kullanılacak basılı kağıtların bu kuruluşlar tarafında teslimi” katma
değer vergisinden istisna tutulmuştur.
Dolayısıyla, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan esnaf ve sanatkarlar meslek
kuruluşlarının gelirleri Katma Değer Vergisi Kanununa göre bu vergiden istisna olmasına
96
rağmen, 5362 sayılı Kanunda yer alan “katma değer vergisi hariç” ibaresi uygulamada çok
sayıda soruna neden olmaktadır. Bu nedenle anılan madde hükmünden “katma değer vergisi”
ibaresi çıkartılmalıdır.
1.8.2.6. Ustalık Belgesi
5362 sayılı Kanunun 68’inci maddesinde esnaf ve sanatkarlardan sicile kayıt sırasında ustalık
belgesi isteneceğine ilişkin bir düzenleme bulunmasına rağmen, 5174 sayılı Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununun 102’nci maddesinde ticaret odalarına kayıtlı
tacirlerden ticaret siciline kayıt sırasında ustalık belgesi istenmeyeceğine ilişkin hükmün yer
alması, uygulamada esnaf ve sanatkarlar odasına kayıt olması gereken bir kişinin ustalık
belgesine sahip olmaması nedeniyle ticaret odasına kayıt yaptırması sonucunu doğurmaktadır.
İki Kanun arasındaki bu çelişkinin giderilmesi ve kamu kurumu niteliğindeki bu iki kuruluş
arasındaki düzenlemelerde eşitliğin sağlanması yönünde çalışma yapılmalıdır.
1.8.2.7. Kayıt ve Tescil Harcı
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun “Kayıt ve Tescil Harcı”
başlıklı 69’uncu maddesi hükmü gereğince esnaf ve sanatkarların sicile kayıt ve tescil
harçlarının tutarı 492 sayılı Harçlar Kanununun Ticaret Sicili Harçları hükümlerine göre hesap
edilecek harcın yarısı tutarında olup, alınan bu harcın red ve iadeler düşüldükten sonra kalan
tutarının %25’i ilgili birliğe gelir kaydedilmek üzere aktarılmaktadır. Birliğe aktarılan paydan
geriye kalan tutarın %3’ü Barolar Birliğine, %5’i Büyükşehir Belediyelerine, %6’sı
belediyelere, %1.2’si il özel idarelerine, %35’i iş yurtlarına aktarılmak üzere Adalet
Bakanlığına aktarılmaktadır. Sicile kayıt ve tescil harçlarının esnaf ve sanatkarlar meslek
kuruluşlarına ayrılan payı artırılmalıdır.
1.8.3. Diğer Kanunlar ve Yasal Düzenlemelerden Kaynaklanan Sorunlar
1.8.3.1. Zincir Mağazaların Haksız Rekabeti
Esnaf ve sanatkarların önemli bir sorunu, genelde hiper ve grosmarket olarak isimlendirilen
büyük mağazaların haksız ve insafsız rekabetidir. Esnaf ve sanatkarların, ekonomik istikrar
programları nedeniyle daralan piyasalardaki yetersiz payına bir de büyük mağazaların ortak
olması, esnaf ve sanatkarların sıkıntılarını ağırlaştıran bir diğer etken olmuştur.
Büyük sanayicilerin ürettiği malların pazarlamacısı da olan esnaf ve sanatkarların ekmeğine
ortak olmak, toplumsal dengelerle birlikte pek çok kültürel değerimizin de yok olması
anlamına gelmektedir. Çünkü ısrarla sürdürülen yeni yapılanma tarzı, ister istemez girişimcilik
ruhunu yok ederek, orta sınıfın vazgeçilmez küçük girişimci gurubunu, çok da uzun olmayan
bir sürede ücretli durumuna düşürecektir.
Avrupa ülkelerinde titizlikle kent merkezlerinin dışında tutulan bu büyük alışveriş merkezleri
ülkemizin belli başlı metropollerinde bugün, mahalle aralarına kadar girmiştir. Bu durum esnaf
ve sanatkarların muhatap olduğu haksız rekabetin yanı sıra çağdaş şehircilik anlayışına da
terstir.
Bu nedenlerle; hiper ve grosmarket olarak isimlendirilen büyük mağazaların kent
merkezlerinde kurulmaları ve faaliyet göstermeleri önlenmelidir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığınca hazırlanan ve Başbakanlığa sunulan Alışveriş Merkezleri, Büyük Mağazalar ve
Zincir Mağazalar Kanun Tasarısı bir an önce yürürlüğe konulmalı ve perakende sektöründeki
kuralsızlık önlenmelidir.
1.8.3.2. Defter Tasdikleri
17.06.2003 tarihli 25141 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4884 sayılı
Kanunla, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 69’uncu maddesinin 1’inci fıkrası değiştirilmiş
ve şirketlerin kuruluş aşamasında ticari defter tasdiklerinin ticaret sicil memurlarınca da
yapılmasına ilişkin düzenleme yapılmıştır. Eski düzenlemede mevcut olan, tacirlerin defter
97
tasdiklerinde noterlerce sicil tasdiknamesi istenmesine ilişkin uygulama yapılan bu değişiklikle
yürürlükten kaldırılmıştır.
Esnaf ve sanatkarların tuttukları işletme defteri tasdiklerinde noterler tarafından sicil
tasdiknamesi istenilmesi hususunda söz konusu kanun değişikliği yapılmadan önce ortaya
çıkan bazı problemler nedeniyle, TESK tarafından Danıştay 8’inci Dairesinde açılan davada,
esnaf ve sanatkarların defter tasdiklerinde, tacirlerde olduğu gibi, sicil tasdiknamesi
istenilmesinin uygulamada birliğin sağlanması açısından gerekli olduğuna hükmedilmiştir.
Türk Ticaret Kanununun 69’uncu maddesinde söz konusu değişiklik yapılmadan önce,
tacirlerin defter tasdiklerinde noterler tarafından sicil tasdiknamesi istenmesine ilişkin
düzenleme, esnaf ve sanatkarlar açısından sözü edilen Danıştay Kararı gereğince
uygulanmaktaydı.
Vergi Usul Kanununun 172 nci maddesi gereğince; ticari ve mesleki faaliyetlerinin hacmine
göre, işletme defteri tutmakla mükellef bulunan esnaf ve sanatkarların, defterlerini her yıl
notere tasdik ettirmeleri zorunludur. Noterler tarafından esnaf ve sanatkarlardan defter
tasdiklerinde sicil tasdiknamesi istenilmemesi, kimi esnaf ve sanatkarların kayıt dışı faaliyette
bulunmasının önünü açmış ve üçüncü kişiler açısından da esnaf ve sanatkar siciline olan güveni
ortadan kaldırmıştır.
Bu nedenle, Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına son
cümleden sonra gelmek üzere “07.06.2005 tarihli ve 5362 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin
(a) bendi kapsamına giren esnaf ve sanatkarların işletme hesabı esasına göre tutacakları işletme
defterleri açılış ve kapanışlarında noter tarafından onaylanır. Esnaf ve sanatkar işletmelerinin
kuruluşunda açılış onayları aynı Kanunun 67 nci maddesinde düzenlenen, esnaf ve sanatkar
sicil müdürlüğü tarafından da yapılabilir. Bu onayın noter tarafından yapıldığı durumlarda
noter, esnaf ve sanatkar sicil müdürlüğünden getirilecek sicil tasdiknamesini aramak
zorundadır.” şeklinde ilave yapılması ile, hem ülkemizin en önemli sorunu olan kayıt dışı
faaliyette bulunmanın önemli ölçüde önüne geçilmiş olacaktır, hem de tacir ve esnaf- sanatkar
açısından kanun önünde eşitlik sağlanmış olacaktır.
1.8.3.3. Tek Kişilik Anonim Şirket
Türk Ticaret Kanunu Tasarısının, anonim şirketlerle ilgili 338’inci maddesinde “asgari sayı”
başlığı altında; anonim şirket kurulabilmesi için pay sahibi olan bir kurucunun mevcudiyeti
yeterli bulunmuş, böylece yürürlükte bulunan Türk Ticaret Kanununda yer alan asgari 5 kurucu
ortak koşulu kaldırılmıştır.
Bilindiği üzere anonim şirketler, gelişmiş ülke ticaret hukuklarında en yüksek sermayeye sahip,
mali yönden güçlü saygın ticari kuruluşlar olarak düzenlenmiştir. Anonim şirket, başlığında yer
alan “anonim” sözcüğü gereği birden fazla şahsın birlikteliğini gerektiren bir ticari
organizasyondur. Bu nedenle anonim şirket kuruluşunu, gerek sayısal gerekse sermaye
sınırlamalarıyla zorlaştırmak gerekirken, aksi bir yaklaşımla tek kişiyle anonim şirket
kurulması olanağının getirilmesi, Şirketler Hukukunun temel felsefesine aykırıdır. Hükmün
aynen muhafazası halinde, ticari hayatta çokça karşılaşılan tek kişilik ticari organizasyonlar,
yani tacir ve/veya esnaf konumunda kimse kalmayacak, herkes tek kişilik anonim şirket kurma
yoluna gidecektir.
Avrupa Birliği müktesebatının da zorunlu görmediği “tek kişilik anonim şirket” modelinden
vazgeçilmesi ve bu şirket türünün kurulabilmesinin sermaye payı ve kurucu ortaklar yönünden
yeni sınırlamalar getirilerek zorlaştırılması uygun olacaktır.
1.8.3.4. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 03.03.2004 tarihli değişik 41 nci maddesine
göre; müzik birliklerince girişi ücretli veya ücretsiz umuma açık mahallerde eser, icra,
fonogram, yapım ve yayınların kullanım ve/veya iletiminden kaynaklanan ve müzik
98
birliklerince hazırlanan tarifelerde yer alan bedellerin çok yüksek olması nedeniyle esnaf ve
sanatkarların hak ve menfaatleri zarara uğratıldığından, söz konusu maddenin değiştirilmesi
yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
1.8.3.5. Gıda Mevzuatı
Ülkemizde gıda alanında faaliyet gösteren işletmelere yönelik işlemler, 5179 sayılı “Gıdaların
Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanun” ve ilgili mevzuat çerçevesinde yürütülmektedir.
5179 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan “Gıda ve Gıda ile Temas Eden Madde ve
Malzemeleri Üreten İşyerlerinin Çalışma İzni ve Gıda Sicili ve Üretim İzni İşlemleri ile
Sorumlu Yönetici İstihdamı Hakkında Yönetmelik” kapsamında sorumlu yöneticilikle ilgili
esaslar belirlenmiştir. İşletmelerin nevi ve büyüklüğüne göre, söz konusu Yönetmeliğin
29’uncu maddesinin (c) bendi çerçevesinde belirlenen alanlarda ustalık belgesi almış
elemanlar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve meslek kuruluşlarıyla birlikte açılan kurslar
sonucunda, sorumlu yönetici olarak çalışabilmekteydiler.
Nitekim bu uygulama ile, küçük işletmeler için büyük bir ekonomik yük teşkil eden sorumlu
yönetici istihdamı konusunu çözme adına ustalık belgesi olan ve sorumlu yönetici eğitim
programından geçen çok sayıda kişinin sorumlu yönetici olarak istihdamı sağlanmıştır.
Ancak, söz konusu Yönetmeliğin 29’uncu maddesinin (c) bendinin yürütmesinin
durdurulmasıyla ile ilgili Ziraat Mühendisleri Odasının açtığı davada, yürütmeyi durdurma
kararı verilmiştir. Küçük işletmeler açısından son derece gerekli ve ihtiyaca cevap veren bu
uygulamanın devam ettirilmesi, son derece önemli ve gerekli bir husustur.
Yürütmeyi durdurma kararı sonrasında, sorumlu yönetici usta eğitim belgesi sahibi olan esnaf
ve sanatkarların belgeleri geçersiz sayılmıştır. Bakanlığının olumlu görüşü doğrultusunda
yapılan eğitim ve belgelendirme ile kazanılan haklar ve belgeler geçersiz kabul edilmekte, bu
durum gıda imalatçısı küçük esnaf ve sanatkarlar açısından giderek büyüyen sorunlar
yaratmaktadır.
Uygulamadan kaynaklanan bu sıkıntıların giderilmesi yönündeki gerekli çalışmalar, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığınca yapılmalıdır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan, Veterinerlik Hizmetleri, Gıda ve Yem
Kanunu Tasarısı Taslağına ilişkin TESK görüşü söz konusu Bakanlığa intikal ettirilmiştir.
Söz konusu Tasarının incelenmesi sonucunda; ana konular itibariyle, işyerinde çalıştırma
zorunluluğu bulunan sorumlu personel, hijyen kuralları ve yükümlülükler, işletmelerin kayıt ve
onayı, resmi kontrollerin finansmanı, cezai hükümler gibi konularda, esnaf ve sanatkarlar
açısından sıkıntı yaratacak düzenlenmelerin düzeltilmesi için TESK görüş ve önerileri
Bakanlığa bildirilmiştir.
Söz konusu Kanun Taslağının kanunlaştırılma çalışmalarında TESK görüş ve önerilerinin
dikkate alınması esnaf ve sanatkarlar açısından büyük önem arz etmektedir.
1.8.3.6. Hafta Tatili
394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunun 4’üncü maddesinde, hangi işyerlerinin hafta sonu
tatilinden istisna tutulduğu ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu madde kapsamında olan
işyerleri, yasanın amir hükmü gereği olarak belediye ve diğer makamların herhangi bir şekilde
onayına gerek olmadan, yani ruhsatname alma zorunluluğu bulunmadan hafta tatili
istisnasından yararlanmalıdır. 4’üncü madde kapsamında olmayıp, hafta tatilinden yararlanmak
isteyen diğer müesseseler ise belediyeye harç ödeyip ruhsatname alarak hafta tatili
istisnasından yararlanmalıdır.
99
1.8.3.7. Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun
19 Ocak 2008 tarihli ve 26761 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Tütün Mamullerinin
Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”da yer alan,
“Özel hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence
hizmeti verilen işletmelerde”, tütün tüketilmeyeceğine ilişkin düzenlemenin tekrar ele alınarak,
esnaf ve sanatkarların mağdur olmamaları açısından, bu gibi mahallerde tütün ve tütün
mamullerinin içilebilmesi için ayrı bir yer tahsis edilerek uygulanması sağlanmalıdır. Ayrıca
Kanunun yürürlük tarihi, uyum sağlanması ve gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi açısından
biraz daha ileri tarihe ertelenmelidir.
1.8.3.8. Elektrik ile İlgili Fen Adamları
Elektrik ile ilgili fen adamları, teorik eğitimin yanında, pratik eğitim de alarak, ülkenin elektrik
iç tesis işlerinin tamamına yakınını üstlenmekle birlikte, yaptıkları tesisatların evrakını
imzalayamamaktadırlar. Bu durum, iç tesis işlerinin ehil olmayan kişilerce yapılmasına yol
açmaktadır. Bu nedenle, elektrik iç tesisi işlerinin, konu ile ilgili pratik eğitimi alan, elektrik
ile ilgili fen adamlarınca yapılması ve imzalanması gerekmektedir. Elektrik mühendisi elektrik
iç tesis yapım işlerinde çalışacaksa mutlaka yanında bu işin eğitimini almış elektrik ile ilgili fen
adamı çalıştırmalıdır. Ayrıca mühendislerce yapılan elektrik projeleri üzerine, bu projenin iç
tesis işleri, fen adamlarınca yapılamaz kaşesi basılmaktadır. Yine bazı illerde, elektrik
mühendisleri odasınca ve temsilciliklerince elektrik ile ilgili fen adamlarının yapım konusunda
da yetkili olmadıkları şeklinde yazılar yazılmaktadır. Bu durum kayıtsız çalışmayı
özendirmektedir. Bu sorunun çözümü için ilgili bakanlıkların ve meslek kuruluşlarının
işbirliğinde ortak çalışma yapılması gerekmektedir.
1.8.3.9. Kamu İhale Kurumu
4734 sayılı Kamu İhale Kanununun “İhaleye Katılımda Yeterlilik Kuralları” başlıklı 10’uncu
maddesinin (b) bendinin 1 nolu alt bendinde “İsteklinin, mevzuatı gereği ilgili odaya kayıtlı
olarak faaliyette bulunduğunu ve teklif vermeye yasal olarak yetkili olduğunu kanıtlayan
belgeler” mesleki ve teknik yeterliğin belirlenmesi için istenebilecek belgeler arasında
sayılmıştır. Kanuna göre esnaf ve sanatkarların ilgili esnaf ve sanatkar odasına kayıtlı olarak
faaliyette bulunduğunu belgelemesi halinde kamu ihalelerine katılmalarında bir engel
bulunmadığı halde, uygulamada ihale dokümanında ve ihale veya ön yeterliğe ilişkin ilan veya
davet belgelerinde isteklilerden ticaret odası kayıtlarının bulunduğuna dair belge istenmesi
esnaf ve sanatkarlarımızın ihalelere katılımının önünde engel oluşturmaktadır. Bu anlamda
ihale dokümanlarında “ticaret/esnaf odası kaydı bulunduğuna” dair belge istenmesi
gerekmektedir.
1.8.3.10. İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatları
14.07.2005 tarih ve 2005/9207 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen ve 10.08.2005
tarih, 25902 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin
Yönetmeliğin “Bildirim” başlıklı 7 nci maddesi 1’inci fıkrasında yer alan “Yetkili idareler
tarafından verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatlarının örnekleri aylık olarak sigorta il
müdürlüğüne ve ilgili ise ticaret siciline gönderilir.” şeklindeki hükmünün “ticaret siciline
ve/veya esnaf siciline gönderilir.” şeklinde değiştirilerek, 5362 sayılı Kanunda yer alan esnaf
ve sanatkar tanımı kapsamına giren işyeri sahiplerinin bağlı bulundukları esnaf siciline de
bildirimin yapılması sağlanmalıdır.
1.8.3.11. Karayolu Taşıma Kanunu ve Karayolu Taşıma Yönetmeliği
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve Yönetmeliği çerçevesinde talep edilen yetki belgesi
ücretleri çok yüksektir. 21.02.2008 tarih ve 26794 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
Yönetmelik Değişikliği ile bu ücretler 31.07.2009 tarihine kadar %94 oranında indirimli olarak
100
uygulanacaktır. Ancak bu tarihten sonra yetki belgesi başvurusunda bulunan esnaf ve
sanatkarlar yüksek ücretler nedeniyle mağdur olacaklardır.
25.02.2004 tarih ve 25384 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Karayolu Taşıma Yönetmeliğinin
Yetki Belgesi Almanın ve Yenilemenin Özel Şartları Başlıklı 13’üncü maddesinin K Türü
Yetki Belgeleri Başlıklı bölümünde; K1 yetki belgesi almak için başvuran, gerçek kişilerin
kendi adına kayıt ve tescil edilmiş en az 25 ton istiap haddinde, taşıma kooperatifleri dahil
tüzel kişilerin kendi adına kayıt ve tescil edilmiş en az 75 ton istiap haddinde eşya taşımaya
mahsus özmal ticari taşıt filosu şartı getirilmiştir. İstiap hadlerine ilişkin bu ağır şart nedeniyle
on binlerce kamyoncu esnafı mesleklerini bırakma durumuna gelmiştir. 4925 sayılı Kanun ve
alt düzenlemeleri çerçevesinde gerçekleştirilen uygulamalardan doğan, ulaştırma sektöründeki
esnafın sorunları giderilmelidir.
101
1.9.
ÇALIŞMA HAYATINA İLİŞKİN SORUNLAR
Çalışma hayatı ile ilgili sorunlara raporun muhtelif bölümlerinde değinilmiştir. Bu bölümde
diğer bölümlerde değinilmeyen konulara yer verilmiştir.
Türkiye’de çalışma hayatını düzenleyen temel kanun 4857 sayılı İş Kanunudur. İş Kanununda
çalışma hayatı içindeki kişilerin ücret ve sosyal hakları, iş ortamı ile ilgili düzenlemeler,
bildirim ve sözleşme yapılmasına ilişkin düzenlemeler, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
düzenlemeler bölümler halinde yer almaktadır.
İş Kanununun 4. maddesinde yer alan istisnai hüküm, 3 ve daha az kişinin çalıştığı esnaf ve
sanatkar işletmelerini kanun kapsamı dışında bırakmaktadır. Bu hüküm nedeniyle önemli bir
bölümü bu niteliği taşıyan esnaf ve sanatkar işletmelerinde, çalışma hayatına ilişkin olarak çok
fazla sorunun gündeme gelmediği görülmektedir. Esnaf ve sanatkarlar çalışma hayatında
yanlarında çalışan kişilerin sosyal güvenlik primlerini ödemekte sıkıntı çekmekte, bu da kayıt
dışı istihdamın özellikle bu işletmelerde yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Raporun mesleki
Eğitim ve İstihdam bölümünde bu soruna geniş olarak yer verilmiştir.
İş sağlığı ve güvenliği alanında ise, yeni bir yasal düzenleme gündemdedir. Bu nedenle
gelecekte daha fazla sorun yaşanma riski bulunmaktadır. Bunun yanında yerel yönetimler ile
esnaf ve sanatkar işletmeleri arasında çalışma hayatına başlanması aşamasından itibaren önemli
birtakım sorunlar yaşandığı görülmektedir.
1.9.1. İş Sağlığı ve Güvenliği
Çalışma hayatındaki tüm tarafların içinde olacağı, tüm çalışanları kapsayan, AB normlarına
uygun bir İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun çıkarılması, Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği
Politika Belgesinde 2006-2008 dönemi öncelikleri arasına alınmıştır. 5362 sayılı Kanuna tabi
işletmelerden 3 ve daha az kişinin çalıştığı işletmeler, İş Kanununda getirilen
yükümlülüklerden istisna tutulmuştur. Yeni düzenleme ile bu istisna kaldırılacaktır. İş sağlığı
ve güvenliği alanında tüm işletmeleri ve çalışanları kapsayacak bir yasal düzenleme getirilmesi
gerekli ve yararlı görülmektedir. Ancak getirilecek olan yasal düzenleme ülke gerçeklerine
uygun, uygulanabilir, ihtiyaçlara cevap veren, etkin ve verimli işleyen bir sistemin kurulmasına
hizmet etmelidir. Kurulacak olan iş sağlığı ve güvenliği sistemi özü itibarıyla, iş sağlığı ve
güvenliği kavramını işveren ve çalışanların gündemine getirmeyi hedef almalıdır. Cezai
tedbirler, uyarıya rağmen zamanında yerine getirilmeyen yükümlülükler için uygulanmalıdır.
Aksi takdirde, esnaf ve sanatkar işletmeleri kaldıramayacakları kadar ağır yüklerin altına girmiş
olacaklardır. Tasarı işletme büyüklüğüne bağlı olmadan tüm işletmeler için aynı cezai
müeyyideleri öngörmektedir. Esnaf ve sanatkar işletmelerinin tek başlarına getirilecek
sorumlulukların altından kalkması mümkün değildir.
Tasarıda işyeri büyüklüğü, işin niteliği, çalışan sayısı gibi kriterler dikkate alınmalı ve
işletmeler kategorilere ayrılmalıdır. Böyle bir yaklaşım küçük ölçekli işletmeler açısından daha
adil ve uygulanabilir bir yapının kurulmasını sağlayacaktır. Buna ilişkin düzenleme
yönetmelikle belirlense bile ana hatları ile Kanunda yer almalıdır.
1.9.2. Yerel Yönetimlerle İlişkiler
Bilindiği üzere Belediye Kanunu ve Büyükşehir Belediyesi Kanununun hazırlanması sürecinde
öngörülen ve bu Kanunlarda yer alan temel ilke yerel yönetimlerde sivil toplum kuruluşlarının
etkin katılımının sağlanmasıdır. Ancak, uygulamada özellikle karar alma süreçlerinde sivil
toplum kuruluşlarının katılımı ilkesi göz ardı edilmektedir. Oysa, 5362 sayılı Kanunun 1’inci
maddesi gereğince üyelerinin mesleki ve teknik ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini
kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlerine uygun olarak gelişmelerini ve mesleki
102
eğitimlerini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde
dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak, meslek disiplini ve ahlakını korumak amacıyla kurulan
esnaf ve sanatkar odalarının çalışma bölgesindeki faaliyetlerle ilgili olarak alınacak kararlarda
görüşlerinin alınması, bu süreçlere etkin katılımlarının sağlanması, yerel yönetimler ve ticaret
hayatı açısından olumlu sonuçlar yaratacaktır. Yerel yönetimler tarafından esnaf ve sanatkarlar
meslek kuruluşlarının karar alma sürecine aktif olarak katılımlarının sağlanması gerekmektedir.
Belediyelerle ilgili yasal düzenlemelerin uygulanmasında, belediyelerin farklı uygulamalar
yaptıkları görülebilmektedir. Esnaf ve sanatkar sicil tasdiknamesi ya da ustalık belgesi
aranması zorunluluğu bulunduğu halde bazı belediyelerin bu belgeleri aramadığı
görülebilmektedir.
Belediyelerle ilgili mevzuat ya da çalışma hayatı ile ilgili diğer yasal düzenlemeler, gelişigüzel
işletme açılmasına engel olmamaktadır. Oysa gerekli araştırma ve fizibilite çalışması
yapılmadan açılan işyerleri kısa sürede kapanma riski ile karşı karşıya bulunmaktadır. Mahalli
idarelerin işyerlerinin il genelinde dağılımına ilişkin olarak danışmanlık hizmeti vermesi
sağlanabilirse işletmeler iş yapma potansiyeli yüksek bölgelerde açılacak, hem işletmeye hem
de genel anlamda ekonomiye katkı sağlanacaktır.
103
1.10. SEKTÖREL SORUNLAR
Genel Sorunlar
5362 sayılı Kanun gereğince kurulan esnaf ve sanatkarlar meslek federasyonları, kuruldukları
meslek dallarında esnaf ve sanatkarların ve bağlı oldukları odaların mesleki sorunlarını
çözmek, bunun için gerekli çalışmaları ve girişimleri yapmak, mesleğin gelişimini sağlamak
görevlerini üstlenmişlerdir. Federasyonların kurulma yeri Ankara’dır. Halen 13 mesleki
federasyon bulunmaktadır.
Bu bölümde mesleki federasyonların, kuruldukları meslek dallarında yaşadıkları temel
sorunlara değinilmektedir.
Meslek alanları bazında örgütlenmiş olan Federasyonların hemen tümünün genel olarak
değerlendirilebilecek ortak sorunları bulunmaktadır. Bunlar kısaca aşağıda özetlenmektedir:
•
Bu raporun Mesleki Eğitim ve İstihdam bölümünde açıklanan; ustalık belgesinin TESK’e
bağlı odalarda aranmasının yasal zorunluluk olmasına karşın, TOBB’a bağlı odalarda
aranmaması, odaların üye sayısının azalmasına, esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici
kavramlarının birbirine karışmasına, karmaşa ortamının doğmasına, haksız rekabete yol
açmaktadır.
•
Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayicinin Ayırımına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı ticari
hayatın içinde bulunanların hangilerinin esnaf ve sanatkar, hangilerinin tacir ve sanayici
olacağını 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinde bulunan defter tutma
hadlerine dayandırmaktadır. Burada belirtilen hadleri aşanlar tacir ve sanayici sayılmakta
ve TOBB’a bağlı odalara kayıtları zorunlu tutulmaktadır. Ancak TOBB’a bağlı odalara üye
olup, burada belirtilen hadlerin altında kalanların TESK’e bağlı odalara nakli
yapılmamaktadır. Bu da iki mesleki teşekkül arasında üye kaydı yönünden karışıklık ve
haksızlık yaratmaktadır.
•
Özellikle imalat sektöründe yoğun olarak kullanılan enerji maliyetlerinin yüksekliği
işletmelerin rekabet gücünü azaltmaktadır. Ülkemizde enerji fiyatlarının rakip ülkelere
oranla yüksek olması nedeniyle, imalat sektöründeki esnaf ve sanatkar işletmelerinin
rekabet gücünün korunabilmesi için enerji fiyatlandırması yöntemlerinin gözden
geçirilmesi gerekmektedir.
•
Esnaf ve sanatkar işletmelerinin en önemli sorularından birisi sermaye yetersizliği ve kredi
maliyetlerinin yüksekliğidir. Küçük işletmeler para piyasalarından ve bankalardan uygun
koşullarda kredi temininde zorluk çekmekte, faaliyetlerini kısıtlı öz kaynaklarıyla
karşılamaya çalışmaktadır. Bu da işletme sermayesi sıkıntısı yaşamalarına yol açmaktadır.
Yeterli işletme sermayesi olmayan işletme, ucuz kredilerle de beslenemediğinden vergi
borcunu ödeyebilmek için tefecinin eline düşmektedir. Bu sorunun çözümü için esnaf
sanatkarlara kaynak sağlayan finans kuruluşlarının sayısının ve bu kesime sağlanan kredi
imkanlarının artırılması, bunun yanında kredi ihtiyacının karşılanmasında yeni araçlar
geliştirilmesi etkili olacaktır. Ağustos ve Kasım 2008’de uygulanan Cansuyu Kredi Faiz
Desteği programı imalat sanayindeki esnaf ve sanatkarları kapsamıştır. Diğer meslek
grupları için de benzer programlara ihtiyaç duyulmaktadır.
•
Bu raporun ilgili bölümlerinde geniş olarak açıklanan; vergi oranlarının yüksekliği, vergi
sisteminin esnaf ve sanatkarları bürokratik işlemlerle karşı karşıya bırakması, esnaf ve
sanatkarların mevcut teşvik araçlarından yeterince yararlanamaması, teşvik alacak
işletmelere getirilen yükümlülüklerin ağırlığı ve bürokrasinin fazla olması, sosyal güvenlik
destek priminin kaldırılması ihtiyacı, sosyal güvenlik primlerinin yüksekliği, çalışanların
104
ücret dışı maliyetlerinin yüksek olması gibi hususlar Federasyonların ortak sorunları
arasında yer almaktadır.
1.10.1 Ulaştırma Sektörü
Ulaşım sektöründe kurulmuş bulunan Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonunun; 675
odası ve 550.000’e yakın üyesi bulunmaktadır. Ulaşım hizmetleri olarak sayılan, karayolu
ulaşımında yük ve yolcu taşımacılığı yapan kamyon, kamyonet, otobüs, minibüs, servis aracı
ve taksi türü araçların sahipleri TŞOF’a bağlı ihtisas odalarına üyedir.
•
5362 sayılı Kanun ile araç sahibi olmayan şoför esnafının şoförler odalarına kayıt olabilme
imkanı kaldırılmıştır. Böylelikle şoför esnafının eğitimi ve denetimi anlamında bir boşluk
oluşmuştur.
•
5362 sayılı Kanunun 62 nci maddesi gereğince fiyat tarifelerinin esnaf ve sanatkarlar
odalarınca hazırlanması gerekirken, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ulaşım ile
ilgili hizmetlerde bu yetkiyi belediyelere de vermektedir. Bu yüzden belediyeler ile odalar
arasında yetki çatışması yaşanmaktadır.
•
4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve bu Kanuna istinaden çıkarılan Karayolu Taşıma
Yönetmeliği yurt içinde yolcu ve yük taşımacılığı yapan gerçek ve tüzel kişilerin yetki
belgesi alma zorunluluğunu getirmiş, ancak yapılan araştırma sonucunda nakliyeci
esnafının yarısının bu belgeyi almadığı tespit edilmiştir. Bunun nedenleri arasında yetki
belgelerinin çok yüksek bedelle alınabilmesi (yetki belgesi bedeli bazen sahip olunan
aracın değerinden bile yüksek olabilmektedir.), gerçek kişilerden en az 25 ton istiap
haddine sahip özmal araç zorunluluğu bulunması (en az iki kamyon sahibi olmayı
gerektirmektedir.), taşıyıcı kooperatiflerine getirilen zorunluluklar nedeniyle çalışamaz
duruma getirilmesi sayılabilir. Özetle karayolu taşıma mevzuatı ile getirilen zorunluluklar
şoför esnafını çok zor durumda bırakmıştır.
•
Taksici esnafının can ve mal güvenliğinin sağlanması ve hizmet kalitesinin arttırılması için,
mevcut araçlarının koruma kabinli araçlar ile değiştirilmesi zorunlu görülmektedir. Bunu
teşvik etmek amacıyla aracını değiştiren şoför esnafına bir kereye mahsus KDV ve ÖTV
indirimi uygulanmalıdır.
•
Belediyelere verilmiş olan servis, toplu taşım aracı ve taksilerin sayısını belirleme yetkisi
doğrultusunda, belediyelerin yerel düzeyde meslek kuruluşlarının görüşlerine başvurması
yararlı olacaktır.
1.10.2 Bakkal, Bayi ve Büfeci Meslek Dalları
Türkiye Bakkallar ve Bayiler Esnaf ve Sanatkarları Federasyonunun; bakkal, bayi, büfeci ve
gıda maddeleri satışı ile ilgili meslek dallarında kurulmuş bulunan 157 meslek odası ve bu
odalara kayıtlı 300.000’e yakın üyesi bulunmaktadır.
•
Hipermarketler ve zincir mağazalar; bakkal, büfe ve bayi esnafı karşısında ciddi bir haksız
rekabet gücü oluşturmuştur. Süper-hipermarketler ve zincir mağazalar, malları daha büyük
partiler halinde ve daha ucuza almakta ve satmaktadır. Ayrıca, üretici firmaların mallarını
satarken bu firmalardan raf kirası ve benzeri adlar altında paralar tahsil etmekte ve işletme
giderlerini asgariye düşürmektedirler. Bunun yanında, temel tüketim maddelerinin aynı
zamanda imalatçısı rolünü de üstlenmektedirler. Devletten ve yerel yönetimlerden çeşitli
konularda teşvik görmeleri de dikkate alındığında, doğal olarak birçok kalemde bakkal
esnafından daha ucuza satış yapabilmektedirler.
Bu haksız rekabet ortamından başta bakkallar olmak üzere 57 meslek dalı olumsuz olarak
etkilenmektedir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bu mağazaların çalışma kurallarına ilişkin
olarak hukuki düzenlemelerin olmaması, küçük esnafı yok olma sürecine sokmaktadır.
105
Ticari hayatın daha sağlıklı hale gelmesi, geleceğe dönük çağdaş gelişmeler ışığında
dünya örneklerinin ülkemiz açısından değerlendirilmesi, kamu yararının korunması ve
rekabet hukuku açısından esnaf ve sanatkar ile büyük mağazaların, hukuki zeminde ve
rekabet şartlarına uygun olarak, Avrupa Birliği normları da göz önüne alınarak çağdaş bir
ortamda ticari faaliyetlerini sürdürmeleri amaçlanmalı, bu kuralsız çalışma ve sonucunda
yaratılan haksız rekabet ortamı düzene ve prensiplere kavuşturulmalıdır.
•
Zincir mağazaların karşısında hızla kan kaybeden bakkal esnafının rekabet gücü kazanması,
hızla değişen tüketici tercihlerini takip etmesi ve bu tercihlere uyum sağlayacak değişimi
gerçekleştirebilmesi ile mümkün olacaktır. Bu meslek grubuna yönelik olarak meslek
kuruluşları ve ilgili Devlet kurumları tarafından yerel ve bölgesel ihtiyaçlar doğrultusunda
değişim ve dönüşüm programları uygulanmalı, özellikle bu kesimin kısa süreli programlarla
çeşitli alanlarda (pazarlama, müşteri ilişkileri, hijyen, işletme yönetimi gibi…) eğitimine
imkan sağlanmalıdır.
1.10.3 Yiyecek İmalat ve Satışı Meslek Dalları
Türkiye Lokantacılar, Kebapçılar, Köfteciler, Pastacılar ve Tatlıcılar Federasyonuna, gıda ve
hizmet sektöründe kurulmuş 104 meslek odası ile bu odalara üye yaklaşık 60.000 esnaf ve
sanatkar kayıtlıdır.
•
Federasyonun iştigal alanına giren meslek dallarında mevcut durum değerlendirildiğinde,
bu alanda çalışan esnaf ve sanatkarlarda ve yanlarında çalışanlarda nitelik ve nicelik
bakımından eskiye oranla gözle görülür şekilde artış kaydedildiği görülmektedir. Ancak,
özellikle devlet desteği ile verilen mesleki eğitimin sınırlı olması sonucu, sektörde kalifiye
eleman sıkıntısı bulunmaktadır. Bu sorunun aşılabilmesi için özellikle aşçılık ve pastacılık
meslek dalları ile ilgili yüksek okullar, fakülteler kurulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.
•
Kaliteli ürün ve hizmet sunabilmek için gerekli olan girdilerin maliyetlerinde hızlı artışlar
yaşanması ve piyasada yaşanan likidite sıkıntısı esnaf ve sanatkarları mağdur duruma
düşürmekte ve iflasın eşiğine getirmektedir.
•
Benzer alanlarda faaliyet gösteren işyerleri için uzaklık kriterleri hakkında herhangi bir
düzenleme yoktur. Aynı sokakta çok sayıda lokanta ve pastane açılabilmektedir. Esnaf ve
sanatkarların optimum kapasite ile kaliteli hizmet vermelerini sağlayabilmek için yerel
yönetimler ile meslek kuruluşlarının işbirliği içinde olmaları, esnaf işyerlerinin
yoğunluğunu gösteren haritalar hazırlanması, bu doğrultuda yeni açılacak işyerlerine
mesafe kriterlerinin getirilmesi ve esnaf ve sanatkarın yönlendirilmesi gerekmektedir.
•
Merdiven altı tabir edilen, seyyar, ruhsatsız, insan sağlığını tehdit eden ve ustalık belgesi
olmayan işyerlerinin açılmasına ve çalışmasına müsamaha gösterilmekte, bu da yasal
gerekliliklerini yerine getiren esnafı haksız rekabetle karşı karşıya bırakarak mağdur
etmektedir. İnsan sağlığını tehdit eden bu tür uygulamaların sonlandırılması için yasalarda
öngörülen denetimlerin etkinliği artırılmalıdır.
•
Tütün Mamulleri, Alkol ve Alkollü İçkilerin Toptan ve Perakende Satışı İle Satış
Belgelerine İlişkin Yönetmelik hükümlerine göre, tütün ve alkollü içki satışı yapılan
yerlerde satış belgesi bulundurulması zorunludur. Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü
İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından hazırlanan bu belgeler için her yıl para
ödenmektedir. Öte yandan içki satışı yapılan yerlerin işyeri açma ve çalıştırma izinleri, o
ilin mülki amiri, kolluk kuvveti ve belediyeleri tarafından gerekli hijyen ve insan sağlığı ile
asayiş ve güvenlik açısından uygunluğu incelenerek faaliyetine izin verilmektedir. Bu
kurumlardan alınan “açık içki satışı yapılabilir” izin ve ruhsatlarına rağmen, tütün
mamulleri, alkol ve alkollü içkileri satarken ayrıca Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü
İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından satış belgesinin düzenlenmesi ve bu belge
olmadan “satış yapılamaz” anlayışı esnafı mağdur etmektedir. Tütün, Tütün Mamulleri ve
106
Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından verilen bu satış belgeleri ya da satış
belgesi için ödenen harcın kaldırılması gerekmektedir.
•
Gıda mevzuatında, mikro işletme statüsündeki gıda işyerlerinin altından kalkamayacakları,
uygulanması mümkün ve çok kolay olmayan düzenlemeler bulunmaktadır. Bu konuda daha
adil ve rasyonel bir yaklaşım gösterilerek, sınai nitelikteki bir üretim tesisi ile çok küçük
kapasite ile çalışan bir işyerinin aynı kategoride değerlendirilmemesi, işletmenin bulunduğu
coğrafi bölge, o yörenin nüfusu, yörenin iktisadi açıdan gelişmişlik derecesi ve diğer sosyal
ve iktisadi sebepler dikkate alınarak düzenleme yapılması daha gerçekçi ve uygulanabilir
bir yaklaşım olacaktır. Aynı şekilde; Veteriner Hizmetleri, Gıda ve Yem Kanunu
taslağında da bütün işletmelerin ölçekleri dikkate alınmadan aynı kategoride
değerlendirildiği, aynı yükümlülüklerin ve cezai hükümlerin öngörüldüğü görülmektedir.
Bu konuda da işletme ölçeklerine göre düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca kanun taslağında
cezalar çok yüksek belirlenmiştir. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra belli bir geçiş
süreci tanınması gereklidir.
•
Ülkemizde bazı kamu kurum ve kuruluşları kendi mensupları ve bunların dışındaki kişilere
yeme, içme, konaklama ve benzeri hizmetleri vermektedirler. Bu işletmeler herhangi bir
vergi ödemedikleri gibi personel giderleri, SSK, Bağ-Kur, muhtasar primleri, elektrik, su,
kira, doğalgaz, tüp giderleri de olmadığından düşük fiyatlar uygulamaktalar ve bu da
esnafımıza haksız rekabet oluşturmakta ve esnafımız mağdur edilmektedir. Devletimiz
esnafla rekabet etmemelidir. Bu tür kamu kurum ve kuruluşlarının işletmeleri ya
özelleştirilmeli ya da fiyatlandırma politikaları gerçekleri yansıtmalıdır.
•
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 2005/9 sayılı
genelgesinde, portör muayenelerinin ücretsiz yapılması gerektiği bildirilmekle birlikte,
tetkiklerden ücret alınacağı belirtilmektedir. Tetkiklerin ücretsiz olması, sosyal devlet
anlayışının bir gereğidir. Çalışan personelin tamamı için SSK’ya, esnaf için de Bağ-Kur’a
prim ödenmektedir. Bu uygulamanın SSK ve Bağ-Kur bünyesinde ücretsiz yapılması hem
sosyal devlet anlayışı ile örtüşecek, hem de yürütülen politikalar ve yapılan çalışmaları
tamamlar nitelikte olacaktır.
1.10.4 Ağaç İşleri ve İnşaat Sektörü
Ağaç işleri meslek dallarını bünyesinde toplayan Türkiye Ağaç İşleri Esnaf ve Sanatkarları
Federasyonuna bağlı 168 oda ve bu odalara bağlı yaklaşık 100.000 esnaf ve sanatkar
bulunmaktadır. Türk mobilya endüstrisi, çoğu geleneksel yöntemlerle çalışan atölye tipi,
küçük ölçekli işletmelerin ağırlıkta olduğu bir görünüme sahiptir.
•
Mobilya sektöründe, sektörün büyük kısmını oluşturan küçük ölçekli işletmeler göz
önüne alındığı takdirde, kapasite kullanım oranının % 40’lar civarında olduğu
görülmektedir. Bu oran orta ölçekli işletmelerde %55’lere ulaşmaktadır. Kapasite
kullanımının artırılamamasındaki en önemli etken, iç pazarda görülen talep daralmasıdır.
Talep yetersizliği sorununu, hammadde ve finansman yetersizlikleri izlemektedir. Kapasite
kullanımının yükseltilebilmesi için sektörün dış pazarlara açılabilmesini sağlayacak dış
ticaret ağırlıklı tedbirlerin alınması, devlet desteklerinin artırılması büyük önem
taşımaktadır.
•
Mobilya sektöründe işletmeler küçüktür. Küçük işyerlerinde, dar imkanlarla üretim yapan
insanların eğitim seviyeleri de düşüktür. Genellikle iç pazara yönelik olarak çalışan
işletmeler dış piyasalar hakkında yeterli bilgiye sahip değillerdir. Türkiye’de, modern
pazarlama anlayışının bir göstergesi olan, pazarlama organizasyonu, tüketicinin korunması,
pazarlama ahlakı, pazar bulmadan imalat, teknik koşulların saptanması gibi konular yeterli
düzeyde gelişememiş ve yaygınlık kazanamamıştır. Bu sorunların çözümü için işletmelerin
desteklenmesine yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerine ağırlık verilmelidir.
107
•
Hammadde girdilerinin fiyatlarının çok yüksek olması, bunun satış fiyatlarına yansıması
büyük sıkıntılar yaratmaktadır. Ülkemizde, mobilyanın hammaddesi Orman Emvalidir.
Orman Emvali ise devletin tekelindedir. Monopol piyasadan hammadde temin ederek
üretim yapan esnaf, serbest piyasa şartlarında rekabet etmektedir. Orman Emvalindeki
tekel kaldırılmalıdır. Açık artırmalı ihale sistemi kaldırılarak, küçük esnaf ve sanatkara
tercihli tahsis uygulamasına geçilmelidir. Açık artırmalı ihale sisteminde tüccar elinde
bulunan büyük miktarlardaki stoklarına suni zam yapmak için ihalelerde küçük bir parti
malın fiyatını istediği kadar artırmakta, dolayısıyla elindeki stok mala o oranda suni zam
yapmaktadır. Bu uygulamadan vazgeçilmelidir.
•
Ülkemizde mobilya sektörü, istihdam kapasitesi en yüksek sektörlerden biridir. Sektörün
envanteri çıkarılmalı ve sektörel master planı yapılmalıdır. Bu plana uygun olarak sektörel
eğitimin (bilhassa ara teknik eleman ) teşvik edilmesi gereklidir.
•
Türk Patent Enstitüsü tarafından uygulanmakta olan endüstriyel tasarım belgesi bir
takım kişiler tarafından kötü niyetle kullanılmakta ve ürünü gerçekten tasarlayan ve bu
konuda emeği geçen üreticiyi mağdur etmektedir. Patent Enstitüsünce verilmekte olan
patent ve marka tescilinde sorunlar yaşanmaktadır. ISO Standartları çerçevesinde belge
alabilmek için bürokratik işlemler fazladır. Ayrıca alınan tescil ücretleri yüksektir.
Yabancı markalar kolaylıkla pazarlanabilmekte ve haksız rekabete yol açmaktadır. Esnaf
ve sanatkar için patent ve marka tescil işlemleri kolaylaştırılmalı, bürokratik işlemler
azaltılmalı, bu işlemler için alınan ücretler minimum hale getirilmeli, ödenen ücretler
vergi borcundan düşürülmelidir.
•
Türkiye’de mobilya sektöründe el sanatkarlığı ileri düzeydedir. Dünyada mobilya
üretenler birbirleriyle yarışırcasına otomasyona girerken, Türk mobilyacısının dünya
devlerine karşı en büyük avantajı el emeğidir. Ancak sektörde, ürün tasarımına gereken
önem verilmemekte ve bu konuya yeterli bütçe ayrılmamaktadır. Türkiye mobilya
sektörünün genelde küçük ölçekli firmalardan oluşması ve zanaat geleneğini devam
ettirmesi fark yaratan bir üstünlük olarak değerlendirilebilir. Zanaatkarların bilgi ve
tecrübelerini gelecek kuşaklara aktarmaları sağlanmalı ve buna yönelik teşvik edici
düzenlemeler yapılmalıdır.
•
Mobilya ve dekorasyon eğitimi veren okullarda teknoloji eğitiminin güncelleştirilerek
kalitesinin artırılması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlara ilaveten mobilya
sanayinin yoğunlaştığı bölgelerde modern tasarım eğitimi veren okulların açılması ve okulsanayi işbirliğinin arttırılması sektörün gelişiminde hayati önem taşımaktadır.
•
Türk mobilya firmaları artık markalaşma yolundadır. Bir elin parmaklarını geçmese de,
Türkiye’den yola çıkan bazı firmalar markalaşarak, dünya pazarlarında söz sahibi olmaya
başlamıştır. Bu konuda gerekli atılımı yapabilmek için işletmelere AR-GE çalışmaları ve
kalite ve standartlar konusunda eğitim ve danışmanlık hizmeti verilmelidir.
•
Türk mobilya sektörünün gelişmesine büyük yarar sağlayan fuarlar desteklenmelidir.
•
Seri üretim/otomasyon teknolojilerine önem verilmeli, seri üretim yapan firmaların belli
konularda uzmanlaşmaları sağlanmalı ve yeni üretim teknolojileri kullanmaları teşvik
edilmelidir. Yeni ürün üretilmesi, standardının yükseltilmesi, maliyet düşürücü ve kalite
yükseltici yeni tekniklerin uygulanması, yeni teknoloji geliştirilmesi veya yeni
teknolojilerin ülke koşullarına uydurulması konularında AR-GE faaliyetlerine önem ve
öncelik vermelidir.
1.10.5 Berberlik, Kuaförlük ve Güzellik Uzmanlığı Meslek Dalları
Türkiye Berberler ve Kuaförler Federasyonunun çalışma alanına giren meslek dalları erkek
berberliği, bayan kuaförlüğü, cilt bakımı ve güzellik uzmanlığı ile ilgili meslek dallarıdır.
Federasyona 120 oda ve bu odalara yaklaşık 72.000 esnaf ve sanatkar üyedir.
108
•
Sektörde kayıt dışı işyeri açma ve kayıtdışı istihdam yaygın olarak görülmektedir. Bu da bir
yandan haksız rekabete, öte yandan yetersiz kişilerin yaptığı uygulamalar nedeniyle
tüketicinin mağduriyetine yol açmaktadır. Bu sektördeki işletmelerin mutlaka mesleki
yeterliliğe sahip kişilerce açılmasına özellikle önem verilmelidir.
•
Kamu kurum ve kuruluşları bünyesinde sosyal amaçlarla açılan berber ve kuaförler,
devletin imkanlarını kullanarak haksız rekabete neden olmaktadır.
•
Mesleki eğitimin sürekliliğinin sağlanması açısından ustalık belgesi alana kadar geçen
sürede, eğitim alanların sosyal güvenlik primleri Devlet tarafından karşılanmalıdır.
Meslekte yaşanan çırak ve kalfa sıkıntısı bu şekilde aşılmış olacaktır.
•
Mesleğin kendine has özellikleri nedeniyle, ihtisas odası bulunmayan yerlerde karma
odalara kayıt olan meslek erbabının en yakın ihtisas odasına kayıt olmasına imkan
sağlanabilmelidir.
1.10.6 Elektrik-Elektronik Meslek Dalları
Türkiye genelinde Türkiye Elektrik-Elektronik ve Benzerleri Teknisyenleri Esnaf ve
Sanatkarları Federasyonuna bağlı 96 adet meslek odası ve meslek odalarına bağlı yaklaşık
40.000 aktif üye bulunmaktadır.
•
Federasyon bünyesinde örgütlenen fen adamları kayıt dışı çalışanların haksız rekabeti ile
karşı karşıya bulunmaktadır. Kayıt dışılığın önlenmesi için denetimlerde meslek odalarının
yetkili ve etkin hale getirilmesi, defterdarlık ve vergi müdürlükleri ile ortak hareketlerinin
sağlanması gerekmektedir.
•
Bakanlıklar arasında koordinasyon sağlanarak Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Milli
Eğitim Bakanlığınca çıkartılan Elektrik ile İlgili Fen Adamlarının Yetki, Görev ve
Sorumlukları Hakkında Yönetmeliğin tüm maddelerini, uygulamacı bakanlık olan Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının dikkate alması sağlanmalıdır. Böylelikle elektrik ile ilgili
fen adamlarının yetki kullanımları kolaylaştırılacaktır.
•
Mesleki üst kurul olan Federasyonların gelirleri sadece katılım ve eğitim paylarıdır. Bu
katkı paylarının odalardan tahsili konusunda çok zorlandıkları da bir vakadır. Ankara’da
teşkilatlanmaları kanun gereği olan Federasyonların gereği gibi hizmet verebilmeleri için
gelirlerini artırıcı tedbirler alınması gerekir.
•
3194 sayılı Kanunun 5.maddesinde tanımlanan fen adamlarından yetki yönetmelikleri
çıkartılmış olanların kayıtlı oldukları odaların faaliyet alanları belediye il sınırları olmakla
beraber, hizmet sunma alanları il sınırları olarak belirlenmelidir.
•
5362 sayılı Kanun gereği, karma oda statüsü dışında kalan meslek odalarının mutlaka
Bakanlıkça bir mesleki Federasyona kaydedilmesi sağlanmalıdır. Gerekirse bünyesinde
farklı meslek grupları kayıtlı olan odalar birden fazla federasyona kaydolabilmeliler.
•
3194 sayılı Kanunun 5.maddesinde sayılan meslek gruplarına ait yetki yönetmeliklerinin
çıkartılması konusunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığının girişimlerde bulunması ve bu
meslek gruplarına dahil fen adamlarının kanunda belirtilen yetkilerini kullanması
sağlanmalıdır.
•
3194 sayılı İmar Kanununun 5. maddesinde tanımlanan ve 38. maddesinde yetkilendirilen
fen adamlarının yetkileri, 2005 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı TAU Genel
Müdürlüğünce hazırlanan Planlama ve İmar Kanunu Taslağında yok sayılmıştır. Bu
Taslakta tüm yetkiler mühendislere verilmiş olup, Bakanlığın bu Taslağın çıkmaması
konusunda çaba sarf etmesi ve girişimlerde bulunması gerekmektedir.
•
AB ülkelerinde elektrik ile ilgili fen adamlarının yapım konusunda önlerinde hiçbir
sınırlama yoktur. Yani, yapım konusunda eğitim alan elektrik ile ilgili fen adamları her
109
türlü tesisat işlerini yapabilmektedirler. Türkiye’de ise ilgili fen adamları elektrik iç tesis
yapım işlerinin hemen tümünü yaptıkları halde imzalama yetkileri yoktur.
•
Süper ve hiper marketler dahil olmak üzere, elektrik ve elektronik cihazlar satan tüm
işletmelerde satış elemanlarının satış yaptıkları konularda ustalık belgesine sahip olmaları
gerekmektedir.
•
Ülkemizde üretimi kaliteli, mümkün ve yeterli olan cihaz ve malzemelerin ithalatına yeteri
kadar fon konulması, yerli mamullerin ucuz ve kalitesiz ithal malzeme ve cihazlarla rekabet
edebilmeleri için gerekli görülmektedir.
•
Federasyon bünyesinde temsil edilen esnaf ve sanatkarların sorunlarını ve yaşamış
oldukları sıkıntıların üstesinden gelmek için yapılacak olan çalışmalarda, öncelikle elektrik
ile ilgili fen adamlarının yapım konusunda AB kriterlerinin Türkiye’de uygulanmasının
sağlanması, kalitesiz elektronik malzeme ve cihazların ülkemize girişlerinin ülke
ekonomisine ve teşkilat üyelerinin yararı gözetilecek şekilde düzenlenmesi, elektrik ve
elektronik cihazlar imal ve ithalatını yapan firmaların servislerini 81 ilde kurmalarını
sağlamak gerekmektedir.
1.10.7 Kahvecilik ve Kıraathanecilik Meslek Dalları
Türkiye Kahveciler, Kıraathaneciler, Büfeciler Federasyonunun çalışma alanına giren meslek
dalları; kahvehane, kıraathane ve kafe işletmeciliği, çay ocağı ve kır bahçesi işletmeciliği,
internet kafeler, playstation, bilardo ve bowling salonu işletmeciliği ve büfe işletmeciliğidir. Bu
meslek dalları ile ilgili olarak 113 oda ve bu odalara kayıtlı yaklaşık 80.000 esnaf ve sanatkar
üye bulunmaktadır.
•
Meslek kolları listesinde mesleki grup ayrımları yeterli ölçüde yerli yerine oturtulamadığı
için grup karmaşası meydana gelmiş, aynı mesleği yaptıkları halde üyeler ayrı ayrı meslek
odalarına yönlendirilmiş ve mesleki kümelenmede dağınıklık ortaya çıkarken üye erozyonu
ile birlikte, farklı odalara kayıt olan meslektaşlara verilen ve verilmesi gereken hizmetler
aksatılmıştır. Kahvecilik, çay ocağı, çay bahçesi, kafe, internet kafe, düğün salonları ve
dernek lokallerinin bir meslek grubu olarak nitelendirilmeli ve bu alanlarda bulunan
esnaflar mesleği ile ilgili olarak kurulmuş olan kahveciler esnaf odasında bir araya
getirilmelidir.
•
Ülke genelinde 60 bin lokalin varlığından söz edilmektedir. Bu sayı Federasyona bağlı
esnaf üye sayısına eşittir. Lokal üyenin toplandığı yer olarak tanımlanmakta, oysa adı geçen
lokaller toplantı mekanı yerine kahvehane gibi çalıştırılmaktadır. Bu yerler esnaflık
yapmalarına rağmen vergi mükellefi değillerdir. Bu cazibe kahveci esnafını ister istemez
lokalciliğe itmektedir. Kahveci esnafının çalışma alanına giren bu lokaller kayıt içine
alınmalı, bu alandaki haksız rekabet önlenmelidir.
•
Kahvelerde sigara içmek için özel bölümler oluşturulmasına yasal olarak imkan
sağlanmalıdır.
•
5651 Sayılı İnternet Toplu Kullanım Sağlayıcıları Hakkında Yönetmeliğin yürürlüğe
girmesi ile, internet kafe işletmecileri büyük zorluklar yaşamaktadır.
- Yönetmeliğin 5. maddesine göre, işletmelere yazılım ile kaydedilen bilgileri ve bu
bilgilerin doğruluğunu, bütünlüğünü ve gizliliğini teyit eden değeri kendi sistemlerine
günlük olarak kaydetmek ve bu verileri 1 yıl süre ile saklamak koşulu getirilmiştir. Bu
sürenin tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.
- İnternet kafelerde; çay , meşrubat ve hafif yiyeceklerin satışına izin verilmesi ve aynı
zamanda kafe işletmeciliği özelliğine sahip olması sağlanmalıdır.
110
-
-
Bu tür işletmelerde, Yönetmelikte bulunmamasına rağmen, bilgisayar mühendisi
bulundurulma zorunluluğu ve internet kafelere gelen müşterilerden vatandaşlık
numarası istenmesi gibi uygulamaların önüne geçilmelidir.
İnternet kafelere, Milli Eğitim Bakanlığınca onaylanmış filtreleme yazılımının
kullanılması mecburiyetinin getirilmesi ve diğer filtre yazılımların kullanılmasının
engellenmesi gerekmektedir.
•
Ruhsatnamelerinde “kahvehane” yazılı işyerlerinden, bilardo masası bulunması nedeniyle
belediyelerce eğlence vergisi alınmaktadır. 2 ve 3.sınıf kahvehane ruhsatı alan bir işyerinde
2 ya da 3 adet bilardo masası konulabilmektedir Ancak bu durum işyerinin vasfını
değiştirmemektedir. Bu tip işyerleri bilardo salonu gibi değerlendirilmemelidir.
•
Her yıl Ramazan ayında kahvehaneler iftardan sonra sahura kadar halkın hizmetindedir.
Ancak her yıl esnafın sahura kadar işyerlerini açık tutabilmeleri için mücavir alan
içerisindeki ilgili belediyelerden müsaade alınması gerekmektedir. Geleneksel hale gelen
bu durum yerel yönetimlere ilgili bakanlıkça verilecek yetki ile uygulanabilmelidir.
•
Son yıllarda ülkede birçok alanda geçiş süreci yaşarken kıraathane ve kahvehaneler bu
süreçten kötü şekilde nasiplenmiş, benzeri alternatif yerler açılması nedeniyle yok olma
tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır.
Bu aşamada halkın kahvehane ve kıraathane kültürüne, alternatif yerler cevap veremediği
gibi, gençlerin rağbet ettiği bu yerler keşmekeşlik içerisindedir. Bu tür işyerlerine
araştırılmadan sadece istenilen belgeleri getiren herkese ruhsat verilmesi, sayısal olarak arz
ve talebin üzerine çıkılması, kahvehane, internet kafe ve gerekse kafe işletmecilerinin
hizmet kalitelerinin düşmesine neden olmaktadır. Esnafa kalite ve para kazandırmak
düşüncesiyle ve esnaf enflasyonunu önlemek bakımından Avrupa ülkelerinin uyguladığı
normlara göre ruhsat verilmelidir Açılacak lokal, kahvehane ve kıraathanelere de mesleki
ve fiziki standartlara göre ruhsat verilmesi gerekmektedir.
1.10.8 Ayakkabıcılık ve Dericilik Sektörü
Türkiye Umum Ayakkabıcılar Federasyonunun çalışma alanına ayakkabı imalat ve satışı, çanta
ve saraciye imalat ve satışı, sayacılık, ayakkabı teknolojisi, model ve tasarım meslek dalları
girmektedir. Federasyona 89 oda ve bu odalara yaklaşık 50.000 esnaf ve sanatkar üye
bulunmaktadır.
•
Tasarım ve moda unsurlarının ön planda olduğu sektörde, ayakkabıcılık eğitimi veren
meslek okulu, yüksek okul gibi eğitim kurumları çok sınırlı kalmaktadır. Sektörde eğitimin
hayati önem taşıdığı söylenebilir. Ancak, ayakkabıcılık konusunda eğitim
yaygınlaştırılamamıştır. Sektörde yan sanayi dahil yaklaşık 400 bin kişi istihdam
edilmektedir. İstihdamın 50 bini büyük ve orta ölçekli isletmelerde, 350 bini küçük ölçekli
isletmelerdedir. İşgücü eğitimi, işyerinde verilen iş başı eğitimi ve usta çırak ilişkisi ile
sağlanmaktadır. Ancak, sektörde ara teknik eleman eksiği bulunmaktadır. Bu alanda
mesleki eğitim desteklenmeli, geliştirilmeli, meslek liselerinde sadece tasarım bölümü
değil, sayacılık, finisaj, modelci gibi bölümler açılmalıdır.
•
İtalyan ayakkabıcılık eğitim sistemi ve mezunların durumu araştırılmalı, esnaf ve
sanatkarlar bu konuda bilgilendirilmelidir.
•
Firmalar, yerli değil yabancı tasarımcıların ürünlerini kullanmaktadır. Yabancı tasarımcılar,
genellikle, İtalya ağırlıklı olmak üzere, İspanya ve Fransa gibi ülkelerin tasarımcılarıdır.
Tasarım konusunda sektörde ciddi bir boşluk bulunmakta ve firmalar tasarıma yönelik
bütçe ayırtmamaktadırlar. Üniversitelerde, ayakkabı ve ayakkabı yan sanayi ürünleri
tasarımı, doğrudan eğitim konusu değildir. Bazı endüstri tasarım ve moda bölümlerinde,
bazen proje bazlı ayakkabı tasarımları görülmektedir. Bu da ihmal edilebilir boyuttadır.
111
Tasarım yönünden, İtalya ve İspanya kaynaklı tasarımların taklidinin ağırlıklı bir yer
tuttuğu görülmektedir.
•
Sektörün en önemli özelliği emeğe dayalı küçük işletmelerden oluşması, üretim
kapasitesinin yüksek, ancak kapasite kullanım oranının düşük oluşudur. Bu da
pazarlama/pazar payı ile ilgilidir. Ülkemizde makine parkı yeterli ama kapasite kullanım
oranı düşüktür. Sektörün ağırlıklı olarak KOBİ’lerden oluşması nedeniyle mevcut
imkanlarla yürütülmeye çalışılan pazarlama faaliyetleri dış piyasalarda yetersiz
kalmaktadır. Firmaların pazarlama bilinci yeterince oluşmaması rekabet şanslarını
azaltmaktadır. Pazarlama, marka, kurumsallaşma konularında işletme sahiplerinin ve
çalışanlarının bilinç düzeyini artırmak için seminer, konferans ve kurslar düzenlenmelidir.
•
Dünyaya açılamamanın bir nedeni AR – GE çalışmalarına yeterince önem verilmemesi,
yeni teknolojilerin yeterince takip edilmemesi, yeni tasarımların geliştirilememesidir. ARGE çalışmalarına önem verilmeli, kalite ve standartlar konusunda işletmelere eğitim ve
danışmanlık hizmeti sunulmalı, patent ve marka tescil işlemleri kolaylaştırılmalı,
bürokratik işlemler azaltılmalı, bu işlemler için alınan ücretler düşürülmelidir.
•
Sektörün babadan oğula geçen zanaatkar kimliğinden sıyrılamaması kurumsallaşmaya
engel olmaktadır. Sektör işletmelerinin çoğunda yönetim aile bireylerindedir, bu özellik, bir
yandan avantajlı diğer yandan dezavantajlı karakterdedir. Kurumsallaşmaya özen
gösterilmemesi hantallaşma yaratmaktadır. Vizyon sahibi yöneticilik geliştirilememekte ve
profesyonel elemanlar, firmaların karar mevkilerinde yer alamamaktadırlar. Bu sebeple
sektör, uzun vadeli projeksiyonlar yapamamakta, günübirlik çalışmaktadır. İşletme bilgisi
yetersizliği, çağdaş işletmecilik fonksiyonlarının yetersizliğinin çözülebilmesi için bu
konuda işletmeler desteklenmeli, eğitim ve danışmanlık hizmetleri yoğun olarak
verilmelidir.
•
Sektör hammadde yönünden dışa bağımlıdır. Ayakkabı yan sanayi girdilerinin %30’u ithal,
%70’i yerli üretim olmasına karsın bazı ürünlerde % 60-70 oranında dışa bağımlılık
göstermektedir. Ayakkabı ihracatçısına İGEME ve KOSGEB’ce verilen destekler
arttırılmalıdır.
•
Gelişmiş ülkelerle yapılan satış anlaşmaları vize sorunları yüzünden zorluklar içermektedir.
•
Çin malları dolayısıyla sektörde bir daralma yaşanmaktadır. Bu nedenle ihtisas gümrükleri
ile ilgili yeni çalışmalar yapılmalıdır. Gümrüklerde ithalatın düzenliliğinin sağlanması
gerekmektedir. Genelde ithalatın eksik beyanla yapılması sektörü olumsuz etkilemektedir.
Gümrüklerde az vergi ödemek için faturaların gerçekçi olmayan düşük fiyatlar üzerinden
düzenlenmesinin önlenmesi yönünde tedbirler alınmalıdır. İthal edilen ürünler için
koruyucu vergiler uygulanmalı, ithalatta tarife dışı korunma önlemleri artırılmalıdır.
1.10.9 Terzilik ve Konfeksiyonculuk Meslek Dalları
Türkiye Terziler, Konfeksiyoncular ve Giyim Sanatkarları Federasyonunun çalışma alanına
giren meslek dalları; Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon
Kurulu Kararında belirtilen “Her Türlü Dokuma, Giyim, Mensucat ve Örgülük Eşya” meslek
dalları ile “Giyim ve Kuşamla İlgili Hizmetler” ana başlıkları altındaki meslek dallarıdır.
Federasyona kayıtlı 114 odaya yaklaşık 90.000 esnaf ve sanatkar kayıtlıdır.
•
Konfeksiyon sektörü istihdam-yoğun bir sektördür. İstihdam üzerindeki ağır kamu yükleri
dünyadaki rakipler ile rekabet etme direncini kırmaktadır. Türk konfeksiyon ve tekstil
sektörünün rakibi tüm dünya olduğundan, Devlet Türk sanayicisinin yanında olmalı, nakdi
teşvikler yerine, enerji indirimi, istihdam üzerinden alınan vergilerde indirim şeklinde
üretimi ve istihdamı fiilen teşvik edici şekilde teşvikler uygulamalıdır.
112
•
Ülkemizde bu sektörde faaliyet gösteren firmaların üretimleri, yatırım olanakları ve
destekleri daha iyi olan, Mısır, Suriye, Sudan gibi ülkelere kaymış bulunmaktadır. Bu
imkanları ülkemizde yaratıp, üreticilerin ülkemize katkıda bulunmalarını sağlamak
gerekmektedir. Aksi halde sektör hızla kan kaybetmeye devam edecektir.
•
Ülkemiz tekstil ve konfeksiyon firmalarının %80’inden fazlasının KOBİ niteliğinde olması
ve öz sermayelerinin rakiplerine göre yetersiz kalması; yeni teknolojileri uygulamaya
koymalarını, araştırma-geliştirme faaliyetlerinde bulunmalarını ve tesis modernizasyonuna
gitmelerini zorlaştırmaktadır. Esnaf ve sanatkar işletmelerine bu alanlarda
yararlanabilecekleri destek araçları sunulmalıdır.
•
Ülkemizdeki işgücü maliyetleri bazı Avrupa ülkelerine göre düşük görünse de verimlilik
açısından incelendiğinde, işgücündeki eğitim eksikliği nedeniyle verimin yetersiz kaldığı
görülmektedir. Devlet ve sivil toplum kuruluşları ile meslek kuruluşlarının işbirliği
sağlanarak konfeksiyon sektöründe kalifiye eleman eğitimine büyük önem verilmesi
gerekmektedir. Özellikle markalaşma ve tasarım bu sektörde rekabet edebilirlik için ön
koşul haline gelmiştir. Bu da nitelikli elemanlarla mümkün olabilecektir.
•
Konfeksiyona, sektörel bazda özel destek verilmeli, bunun karşılığında katma değeri
yüksek ürün üretimi talep edilmelidir.
•
Yurt dışından ithal edilen düşük kaliteli ve düşük fiyatlı ürünler, acımasız ve haksız rekabet
ortamı yaratmaktadır. Özellikle temel ve standart tekstil ürünlerinde Çin firmaları ile
rekabet etmek mümkün değildir. Gerekli önlemler alınmaz ise bir çok işletme kapanacaktır.
Çin yanında daha büyük bir tehdit de Hindistan’dan gelmektedir. Dünya iletişim lisanı olan
İngilizce’yi ana dilleri gibi konuşan Hintliler, AB ve Amerika pazarında rahatlıkla yer
edinmektedir. Türkiye’nin ithalatta zorunlu standartları geliştirmesi ve uygulaması
gerekmektedir.
•
Kaybolmaya yüz tutmuş meslekler grubuna girmek üzere olan el emeği ile çalışan sipariş
terzilerine vergi muafiyetinin getirilmesi ve bu mesleğin korunmaya alınması
gerekmektedir.
1.10.10 Metal İşleri Sektörü
Türkiye Madeni Eşya Sanatkarları Federasyonuna; tesviyecilik, metal işleri, kıymetli taş ve
metal işleri, tesisatçılık, elektrikçilik, motorculuk , dökümcülük , modelcilik , saatçilik , satış
elemanlığı, anahtarcılık ve çilingirlik meslek dallarında kurulmuş 262 oda ve bu odalara
200.000’in üzerinde esnaf ve sanatkar üyedir.
•
Belediyelerin, yeni inşaat, revizyon veya tadilat işleri ile doğalgaz ve su abonelikleri
işlemlerinde İmar Kanununun 38’inci maddesinde sayılan Mühendisler, Mimarlar ve Şehir
Plancıları Dışında Kalan Fen Adamlarının Yetki, Görev ve Sorumlulukları Hakkında
Yönetmelik hükümlerini uygulamaması meslek mensupları açısından sorun yaratmaktadır.
•
Motorlu taşıt sektöründe yetkili servis açabilme şartları ağırdır. Yeni model motorlu
taşıtların tamirinde kullanılan elektronik cihazların güncelleme programlarının yetkili
servisler ve cihaz üretici firmaları tarafından verilmemesi sektördeki sanatkarları mağdur
etmektedir.
•
Kümelenme mantığıyla sanatkarlarımızın haksız rekabetten korunmaları için, bunların
gerektiğinde yetkili servis olarak çalışabilmeleri sağlanmalı, tüm motorlu taşıt, araç ve
malzemelerde garanti kapsamına girmeyen arızalar sanatkarlar tarafından da tamir
edilebilmelidir.
•
Sekiz yıllık kesintisiz eğitim nedeniyle çıraklığa başlama yaşı yükselmiş, bu durum
çıraklığa başvuranların sayısını azaltmış, dolayısıyla nitelikli eleman yetiştirilememesi
sonucu ortaya çıkmıştır. Kayıt dışı istihdamla mücadele ve istihdamı arttırıcı bir unsur
113
olarak; kalfaların
karşılanmalıdır.
sigorta
primleri
kalfalık
eğitimi
süresince
devlet
tarafından
•
Sanayi sitelerinin yapım aşamasında ödeneklerin geç çıkartılmasından kaynaklanan inşa
işlerinin yavaşlaması bu sitelerde çalışacak esnafın işlerini aksatmaktadır.
•
Sanayi siteleri içerisinde KOSGEB çalışmaları özellikle teknoloji geliştirme konularında
yetersiz bulunmaktadır.
•
Atık yağ ve yağlı talaş gibi atıkların imhasında mevcut toplayıcı firmalar yetersiz
kalmaktadır.
•
Kendi işyerinde kullanım amacıyla alınan kamyonetlerden K2 belge alınması zorunluluğu
kaldırılmalıdır.
•
TSE tarafından hizmet yeri yeterlilik belgesinde atölyelerin en az 250 m2 olması şartı
aranmalıdır.
•
Şehirlerde yeni imar planı çalışmalarında mutlaka sanayi siteleri de yapılandırılmalı, yer
seçerken otoban, çevre yolu, demir yolu, liman ve hava ulaşım yollarına yakın yerlerin
olması ve şehir yerleşim yerlerinden uzaklığı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
Sitelerin elektrik, su, telefon, doğalgaz, asfalt gibi alt yapı çalışmaları belediyeler
tarafından yapılmalı, daha sonra sanayi sitelerinin yapılmasına izin verilmelidir. Arsa
temini için milli emlak ve hazine arazilerinin değerlendirilmesi yoluna gidilmeli ve arsa
bedellerinin geri ödenmesi uzun vadeye yayılmalıdır. İnşaatlar TOKİ tarafından
yapılmalıdır. Site projeleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından tip proje olarak çizilip
sanayi sitelerine ücretsiz olarak verilmelidir. Sanayi sitesi kooperatif yöneticileri, bölgesel
bir program dahilinde eğitilmelidir. Sanayi siteleri üst birliği kurulmalı ve kooperatiflerin
belediye ve resmi dairelerle ilgili çalışmalarını ortak bir yerden sürdürmelidir.
1.10.11 Et Ürünleri İşlemeciliği ve Satışı Meslek Dalları
Türkiye Kasaplar, Besiciler, Et ve Et Ürünleri Esnaf ve Sanatkarları Federasyonunun çalışma
alanında et ve et ürünleri işlemeciliğine ilişkin meslek dalları yer almaktadır. Federasyona 54
oda ve bu odalara yaklaşık 15.000 esnaf ve sanatkar kayıtlıdır.
•
Sektörde nitelikli eleman açığı bulunmaktadır. Bu açığı kapatmak için mesleki eğitime
ağırlık verilmesi ihtiyacı bulunmaktadır. Bunun yanında çalışma şartlarının ağır olması
mesleğe ilgiyi azaltmaktadır.
•
Büyük mağazalar bu sektördeki işletmeler için haksız rekabet ortamı yaratmaktadır. Bu
konudaki girişimler küçük esnafı gözetecek biçimde bir an önce sonuçlandırılmalıdır.
•
Hayvancılık sektöründeki gerileme ve yem fiyatlarındaki artışlar besiciliğin bitmesi
aşamasına gelmiştir. Bu da sektörü olumsuz etkilemektedir.
•
Teknolojik gelişmeler işletmelerin zayıf mali yapısı nedeniyle yeterince hızlı takip
edilememekte, işyeri modernizasyonunda geç kalınmaktadır. Bu sorunun çözümü için
teşvik ve destek mekanizmaları geliştirilmelidir.
•
Halk sağlığını doğrudan ilgilendiren sektörde, denetim özel önem taşıyan bir konu olarak
ön plana çıkmaktadır. Denetim birimlerinin odalar ve federasyon ile işbirliğine gitmesi
denetimlerin verimliliği açısından yararlı görülmektedir.
•
Halkın satın alma seviyesine göre et fiyatları yüksek bulunmaktadır. Bu da kişi başına
düşen et tüketiminin AB ve gelişmiş ülkelere göre hayli düşük kalması sonucunu
doğurmaktadır. Sektörde maliyetlerin azaltılmasını sağlayacak yöntemler geliştirilmelidir.
•
Sektördeki işletmelere yarı hazır gıda üretim imkanı tanınmalıdır.
114
1.10.12 Seyyar ve Sabit Sebzecilik ve Meyvecilik Meslek Dalları
Türkiye Sebzeciler Meyveciler ve Seyyar Pazarcılar Esnaf ve Sanatkarları Federasyonunun
çalışma alanına seyyar ve sabit sebzecilik ve meyvecilik meslek dalları girmektedir. Bu meslek
dallarında kurulan 95 odaya yaklaşık 50.000 esnaf ve sanatkar kayıtlıdır.
•
5652 Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilerek Kabulüne İlişkin Kanun,
üretilen tüm yaş sebze ve meyvelerin, hal sisteminden geçirilerek satışa sunulma
zorunluluğu getirmiş, hal açma yetkisi büyükşehir ve ilçe belediyelerine verilmiştir.
Gerçek ve tüzel kişiler tarafından toptan ve perakende halleri açılması belediyelerin iznine
tabi olmuştur. Bu düzenleme, yaş sebze ve meyvenin maliyetinin yükselmesi sonucunu
doğurmuştur.
•
Belediyeler ile özellikle yer tahsisi konusunda sorunlar yaşanmaktadır.
1.10.13 Fırıncılık Meslek Dalı
Türkiye Fırıncılar Federasyonunun meslek alanına fırıncılık mesleği ile iştigal eden esnaf ve
sanatkarlar girmekte, Federasyona kayıtlı 52 odaya yaklaşık 17.000 fırıncı esnafı kayıtlı
bulunmaktadır.
•
Fırın işletmeleri konusunda belediyelerin ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının (İl
Müdürlüklerinin) yetkili olması, sektörde ciddi anlamda karmaşa yaratmaktadır.
Belediyeler aynı zamanda GSM Ruhsatı vermeye yetkili olduklarından, ya ruhsat almaya
haiz olmayan iş yerlerini ruhsatlandırmakta ya da ruhsatsız çalışan işyerlerine göz
yummaktadır. Bu yanlış uygulama halk sağlığı açısından tehlike arz etmektedir. Sorunun
ortadan kalkması için yetkilerin tek çatı altında yani Tarım ve Köyişleri Bakanlığında
toplanması gerekmektedir.
•
İşletmelerin daha hijyenik koşullarda üretim yapması ve üretimde kalitenin
yakalanabilmesinde “izleme kurulları”nın oluşturulması denetim ve danışmanlık açısından
düşünülebilir. Ancak bu kurullar, eksikliklerin giderilmesini talep edebilmeli, cezai
müeyyide uygulamamalıdır. İzleme Kurulunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı ve ilgili Odadan bir kişinin katılımı, denetimlerin etkinliği açısından önemlidir.
•
İşletmelerde çalışanların hem hijyenik ortamda üretim yapabilmeleri, hem de konu ile ilgili
bilgilendirilmeleri, daha önce verilen bilgilerin pekiştirilmesi açısından büyük bir önem arz
etmektedir. Bu iş için “sahada eğitim” gerekmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı ve ilgili odadan bir yetkili ile, tarih ve saati oda tarafından tespit edilmek şartı ile,
“mevcut işyerinde” eğitim verilebilir. Bu işin gerçekleştirilmesinde, ilgili kuruluşların
koordinasyonu ve işbirliği zorunludur.
•
Ekmek ve ekmek çeşitleri üreten işyerlerinin taşıması gereken ek teknik ve hijyenik
özellikler ayrıca belirlenmeli, buna ilişkin olarak 2003 yılında kaldırılmış olan yasal
düzenleme tekrar uygulamaya konulmalıdır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
kontrolörlüğünde yapılacak bu tür bir çalışma ile, hem sektörün tek elden yönetilmesi hem
de ilgili yönetmelik ve genelgelerin “doğru yorumlanması” sağlanacaktır.
•
Belediyelerin haksız rekabet yaratarak illerde “halk ekmek fabrikaları” kurmaları, fırıncı
esnafını büyük sıkıntılarla karşı karşıya getirmektedir. Ekmek üretiminin bu işi, iş olarak
benimseyenlerce yapılması doğru olandır. Belediyelerin “halk ekmek fabrikalarının”
özelleştirilmesi ve bu özelleştirmede fırıncı esnafının yer almasının, hem ucuz hem de
kaliteli ekmek üretimi açısından gerekli olduğu aşikardır. Özelleştirme öncesinde,
odalardan birer yetkilinin bu şirketlerde yer alması halinde fırıncı esnafı haksız rekabetten
korunma imkanı bulabilecektir.
115
1.11. BÖLGESEL SORUNLAR
Bir önceki bölümde değinilen sorunlar sektörlere özgü sorunlardır. Bunun yanında esnaf ve
sanatkarlarımız bölgelerine özgü sorunlar da yaşamaktadırlar. Aşağıda genel olarak bu
sorunlara başlıklar halinde değinilmektedir. Esnaf ve sanatkarlarımızın Raporun genelinde
değinilen sorunlarına bu bölümde yer verilmemiş, yalnızca illere yapılan ziyaretlerde edinilen
izlenimler bu bölüme aktarılmıştır.
Esnaf ve sanatkarların bölgesel dağılımlarına bakıldığında bölgelerin gelişmişliği ile orantılı bir
dağılım olduğu görülmektedir:
Bölge adı
Esnaf ve sanatkar sayısı
Marmara Bölgesi
494.653
Ege Bölgesi
347.992
İç Anadolu Bölgesi
282.539
Akdeniz Bölgesi
274.182
Karadeniz Bölgesi
251.988
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
123.116
Doğu Anadolu Bölgesi
109.736
TOPLAM
1.884.206
Buna göre; esnaf ve sanatkarların %26’sı Marmara, %18’i Ege, %15’i İç Anadolu, %15’i
Akdeniz, %13’ü Karadeniz, %7’si Güneydoğu Anadolu, %6’sı Doğu Anadolu bölgesinde
bulunmaktadır.
Ön Ulusal Kalkınma Planına göre; Türkiye ekonomisi yapısal dönüşüm ve uluslararası
piyasalara entegre olma bakımından önemli ilerlemeler kaydetmiş olmasına karşın, bölgeler
arası gelişmişlik farklılıkları devam etmektedir. Türkiye’de uzun dönem ekonomik büyüme
performansı, bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesinde beklenen olumlu etkiyi
yaratamamıştır. Türkiye’de; gelirin yanı sıra nüfus yapısı, fiziki ve sosyal altyapı, girişimcilik,
insan kaynakları, eğitim düzeyi, sağlık hizmetlerine erişim, çevre kalitesi, istihdam, kadının
rolü gibi konularda bölgeler arasında dengesizlikler mevcuttur. Süreç içerisinde, bölgeler arası
gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi amacına yönelik bazı politikalar oluşturulup, birtakım
araçlar kullanılsa da istenilen hedeflere ulaşılamamış, bölgeler arası dengesizlikler varlığını
sürdürmüştür.
1.11.1 Marmara Bölgesi
Marmara Bölgesi ülkemizde tüm alanlarda en fazla katma değeri sağlayan ve sosyo-ekonomik
gelişmişlik seviyesi açısından ilk sırada olan bölgedir. Aynı zamanda en yoğun göç alan ve
artık bu yükü taşıyamayan bölge olma özelliğini de taşımaktadır.
Büyük ölçekli yatırımların en yoğun olduğu bölge olan Marmara Bölgesinde, yan sanayi olarak
faaliyette bulunan çok sayıda esnaf ve sanatkar işletmesi bulunmaktadır.
Tablo - 43 Marmara Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
İli
Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde)
BALIKESİR
15
BİLECİK
18
BURSA
5
ÇANAKKALE
24
EDİRNE
16
116
İSTANBUL
1
KIRKLARELİ
11
KOCAELİ
4
SAKARYA
23
TEKİRDAĞ
7
YALOVA
9
1999 yılında iki büyük deprem felaketi yaşayan bölgede, özellikle esnaf ve sanatkarlar
açısından depremin yaraları tam olarak sarılmış değildir. Sağlanan sektörel teşviklerden
yararlanma kriterlerinin, büyük işletmeler kadar küçük ölçekli işletmelere de uygun olarak
belirlenmesi beklenmektedir.
Özellikle bölgede yaygın olarak görülen kayıt dışılığın getirdiği haksız rekabet kayıtlı çalışan
esnaf ve sanatkarları zorlamaktadır.
Sınır bölgesinde bulunan illerde potansiyel olmasına karşın vize sorunu yüzünden sınır ticareti
yeterince geliştirilememektedir. Sınır ticaretini kolaylaştıracak girişimlerde bulunulması ve
vize alımında esneklik getirilmesi önem taşımaktadır.
Bölge illerinde bulunan esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının, bölgenin gelişmiş olması
nedeniyle IPA fonlarından yararlanamaması söz konusudur.
1.11.2 Ege Bölgesi
Ege Bölgesi, turizm, tarım ve üretim açısından gelişmiş bir bölge olma özelliğine sahiptir.
Sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi açısından ikinci sırada yer almaktadır.
Tablo - 44 Ege Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
İli
Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde)
AFYON
44
AYDIN
22
DENİZLİ
12
İZMİR
3
KÜTAHYA
40
MANİSA
25
MUĞLA
13
UŞAK
30
Bölge esnaf ve sanatkarının genel sorunları yanında bölgeye has bir takım sorunları da
bulunmaktadır. Bölgenin gelişmiş olması nedeniyle teşvik ve desteklerden çoğu kez
yararlanılamamakta, bu da özellikle yan sanayi olarak büyük ölçekli sanayiye destek veren
esnafa olumsuz yansımaktadır.
Bölge tarihi ve turistik değerlere sahip olması nedeniyle her mevsimde çok sayıda yerli ve
yabancı turisti ağırlamaktadır. Ancak turistlerin seyahat acenteleri ile bölgeye getirilmesi ve
yalnızca acentenin anlaşmalı olduğu yerleri ziyaret etmeleri nedeniyle esnaf ile turist yüz yüze
gelmemektedir. Her şey dahil sistemi bölge esnafına büyük zarar vermektedir. Seyahat
acentelerinin turistleri esnaftan alışveriş yapmalarını sağlayacak şekilde yönlendirmesi bölge
esnaf ve sanatkarına büyük ekonomik rahatlık sağlayacaktır. Bunun yanında kaplıca turizmini
geliştirecek yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Tarım alanında ise sosyal boyutun ön plana çıkartılacağı ve tarım üretimini arttırıcı tarım
politikalarının uygulamaya konulması beklenmektedir. Özellikle son yıllarda yaşanan kuraklık
117
çiftçiyi ve dolayısıyla bölge halkının gelirini olumsuz etkilemiştir. Bu da esnafa olumsuz olarak
yansımıştır.
1.11.3 İç Anadolu Bölgesi
Sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi açısından üçüncü sırada yer alan İç Anadolu Bölgesinde
başta tahıl üretimi olmak üzere, tarımsal faaliyetler önemli bir yere sahiptir. Bununla birlikte,
hızlı bir gelişme sürecine giren Konya, Eskişehir ve Kayseri gibi yeni sanayi merkezleriyle,
bölgede sanayi faaliyetleri de yaygınlaşmaya başlamıştır.
Tablo - 45 İç Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
İli
Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde)
AKSARAY
56
ANKARA
2
ÇANKIRI
59
ESKİŞEHİR
6
KARAMAN
35
KAYSERİ
19
KIRIKKALE
33
KIRŞEHİR
42
KONYA
26
NEVŞEHİR
34
NİĞDE
49
SİVAS
53
YOZGAT
64
Ağırlıklı olarak tarımsal üretim ile geçimini sağlayan bölgede karasal iklim ve yeterli sulama
imkanının olmaması verimliliği azaltmaktadır. Son birkaç yıldır yaşanan kuraklık tarımsal
rekolteyi büyük oranda düşürmüştür. Bu durum halkın gelirini azaltmakta ve zorunlu giderler
haricindeki harcamalarını kesmeleri sonucunu doğurmakta, bu da esnafı doğrudan etkilemektedir.
Bölge illeri arasında önemli gelişmişlik farkları bulunmaktadır. Gelişmiş illerde özellikle küçük
sanayi sitelerinin yaygınlaştırılması ve esnaf ve sanatkarların meslek bazında açılacak bu sitelerde
hizmet vermesinin sağlanması beklenmektedir. KSS’lerde esnaf ve sanatkar açısından eğitim,
danışmanlık, inovasyon, AR-GE, kümelenme faaliyetleri desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Aynı
zamanda ihracata yönelik danışmanlık desteği, bölge esnafında var olan potansiyeli harekete
geçirecektir.
Gelişmekte olan illerde ise özellikle yöreye özgü ürünlerin üretim, satış, pazarlama ve ürün
geliştirme yönlerinden destekleyici politikalar uygulanması talebi bulunmaktadır.
1.11.4 Akdeniz Bölgesi
Sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesi açısından dördüncü sırada yer alan Akdeniz bölgesi
özellikle özel sektör tarafından yapılan büyük sanayi yatırımlarına sahiptir.
Tablo – 46 Akdeniz Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
İli
Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde)
ADANA
8
ANTALYA
10
118
BURDUR
31
HATAY
29
ISPARTA
28
İMERSİN
17
KAHRAMANMARAŞ
48
OSMANİYE
47
Akdeniz Bölgesinde tarım, sanayi ve hizmetler sektörleri hızlı bir gelişme süreci içerisindedir.
Sanayide; tarımsal sanayiler yanında, demir-çelik ve petro-kimya gibi ana sanayi dalları bölge
ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Bölgede yer alan uluslararası limanlar ve serbest
bölgeler, ticari faaliyetlerin gelişmesine önemli katkı sağlamıştır. Turizm faaliyetleri, bölgenin
iktisadi yapısını daha da güçlendirmiştir.
Bölge, tarım, sanayi ve turizm sektörleri açısından gelişmiş olmasına rağmen bölgede işsizlik
en önemli problemlerden birisidir ve Türkiye ortalamasının üzerindedir. Bölgede bulunan bazı
iller yoğun olarak göç almakta olduğundan, özellikle işsizlik ve altyapı açısından bir takım
sorunlar yaşamaktadır. Yerleşik işsizler ve göç ile gelen nüfusun istihdam edilebilirliğinin
artırılması büyük önem taşımaktadır. Bu açıdan bölgede girişimcilik teşvik edilmelidir.
Bir önceki maddede Ege Bölgesinin turizm açısından yaşadığı turist-esnaf ilişkisinin
kurulamaması sorunu bu bölge için de geçerlidir. Esnaf ve sanatkarın turizmin yoğun olduğu
sezon dışında geliri çok düşmektedir. Yaz turizmi dışında kültür, kaplıca, konferans turizmi
gibi alternatif turizm modelleri geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Ekonomik kriz bölgedeki sanayi işletmelerini olumsuz etkilemekte ve işten çıkarılanların sayısı
hızla artmaktadır. Bu durum, işsizliği arttırmakta ve harcamaları azaltarak esnafın işlerinin
durmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda büyük sanayiye yan sanayi olarak hizmet veren
esnaf ve sanatkar işletmeleri de bu durumdan olumsuz etkilenmektedir.
1.11.5 Karadeniz Bölgesi
Toplam 18 ilden oluşan Karadeniz Bölgesi, sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından beşinci
sırada yer almaktadır.
Tablo - 47 Karadeniz Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
İli
AMASYA
Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde)
39
ARTVİN
43
BARTIN
55
BAYBURT
66
BOLU
14
ÇORUM
46
DÜZCE
45
GİRESUN
50
GÜMÜŞHANE
71
KARABÜK
27
KASTAMONU
51
ORDU
62
RİZE
37
SAMSUN
32
119
SİNOP
57
TOKAT
61
TRABZON
38
ZONGULDAK
21
Karadeniz Bölgesinin geçim kaynağı ağırlıklı olarak tarımdır. Bu bölgemizde sanayi kuruluşu
sayısı azdır. Tarım rekoltesi hava şartlarına bağlı olduğundan, tarım ürününün gerektiği iklim
şartlarının gerçekleşmemesi halinde ürün rekoltesinde dalgalanmalar görülmekte, bu da tarımla
geçinen halkın gelirini olumsuz anlamda etkilemektedir.
Bölgeye daha fazla sanayi yatırımı yapılmalı, bunun yanında alternatif turizmi geliştirecek
önlemler alınmalıdır.
Karadeniz limanları tekrar transport ulaşıma açılmalı ve sınır ticareti kolaylaştırılmalıdır.
Bölgede yapımı devam eden ve planlanan barajların yapımına hız verilmelidir.
Dünya fındık üretiminin % 70’i ülkemizde gerçekleştirilmektedir. Ancak diğer ülkelerde devlet
tarafından sübvanse edilen fındık üretimi hızla artmakta ve ülkemiz için ciddi anlamda rakipler
ortaya çıkmaktadır. Karadeniz Bölgesinin en önemli gelir kaynaklarından olan fındığın üretim ve
pazarlanmasında daha fazla Devlet desteği sağlanmalıdır.
1.11.6 Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından altıncı sırada yer
almaktadır. Yıllardır süren terör olayları bu bölgeyi her açıdan son derece olumsuz etkilemiştir.
Tablo - 48 Marmara Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
İli
Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde)
ADIYAMAN
65
BATMAN
70
DİYARBAKIR
63
GAZİANTEP
20
KİLİS
54
MARDİN
72
SİİRT
73
ŞANLIURFA
68
ŞIRNAK
78
GAP kapsamındaki illerde sulamaya açılan alanlarda tarımsal üretime karşın elde edilen gelir
tüm halka ve bölgeye yatırım olarak yansımamaktadır.
Bölgenin önemli gelir kaynaklarından biri olan nakliyatçılık, terör ve Kuzey Irak’taki durum
nedeniyle durma noktasına gelmiştir. Sınır ticareti açısından önemli bir çıkış noktası olabilecek
olan Irak ile ilişkiler halen olması gereken seviyede değildir. Bölgedeki büyük illere son 15
yıldır yaşanan yoğun göç şehirlerde alt yapıyı felç etmiş durumdadır. Buna karşılık yeni yatırım
sonucu iş alanları yeterli düzeyde açılamamaktadır. Bölge esnaf ve sanatkarı tüm bu
olumsuzlukları yoğun olarak yaşamaktadır. Talep azlığı kapanan işyeri sayısını arttırmaktadır.
Bölgenin özelliği dikkate alınarak Hükümet tarafından yeni istihdam alanları açacak
yatırımların yapılması, bölgedeki esnaf ve sanatkara bazı vergi ve teşvik kolaylıkları
sağlanması, bunun yanında tarım alanında sınır ticaretini arttıracak düzenlemeler getirilmesi
beklenmektedir.
120
1.11.7 Doğu Anadolu Bölgesi
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından yedinci sırada yer
almaktadır.
Tablo - 49 Doğu Anadolu Bölgesi İllerinin Sosyo-ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
İli
Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (81 il içinde)
AĞRI
80
ARDAHAN
74
BİNGÖL
76
BİTLİS
79
ELAZIĞ
36
ERZİNCAN
58
ERZURUM
60
HAKKARİ
77
IĞDIR
69
KARS
67
MALATYA
41
MUŞ
81
TUNCELİ
52
VAN
75
Yaşam şartlarının ağır olduğu ve kalkınma açısından Türkiye ortalamasının gerisinde bulunan
bu bölgede esnaf ve sanatkarlar talep daralması sonucunda gelirlerinin azalması sorunu ile karşı
karşıyadır. Sanayi işletmelerin az olduğu bölgenin yeni yatırımlara ve bölgenin özelliği
dolayısıyla esnaf ve sanatkara yönelik olarak kolaylaştırıcı düzenlemelere ihtiyacı
bulunmaktadır.
Tarım ve hayvancılığın geçim kaynağı olduğu bölgede, bu sektörleri geliştirecek yeni
düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Doğalgazın bölgede kullanımının yaygınlaştırılması, üretimdeki enerji maliyetlerini önemli
ölçüde düşüreceğinden öncelikle gerçekleştirilmelidir.
Zincir marketlerin küçük ilçelere kadar hızla yaygınlaşması, bölgedeki esnaf ve sanatkarı en
fazla etkileyen sorunlardan biri haline gelmiştir.
121
2. BÖLÜM : Avrupa Birliği Uyum Sürecinin Esnaf ve Sanatkar
Kesimine Yansımaları
2.1. Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri
2.1.1. Avrupa Birliğinin Genel Ekonomik Durumu
Avrupa Birliği uluslar arası alandaki siyasi, ekonomik ve ticari gelişmeleri belirlemede önemli
bir rol oynamaktadır. 2005 yılı itibariyle, 3,89 milyon km2 yüzölçümü ve 459,5 milyon nüfuslu
iç pazarı ile en büyük ekonomik aktörlerden birisidir. 2005 yılında 10.800 milyar Avro
düzeyindeki GSYİH’sı ile dünya üretiminin %31’ni oluşturmaktadır.
2.1.2. Lizbon Stratejisi
AB, 23- 24 Mart 2000 tarihinde düzenlenen Lizbon Zirvesi’nde 2010 yılında “daha çok sayıda
ve daha iyi iş ve daha büyük bir toplumsal uzlaşmayla, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi
gerçekleştirebilecek, bilgiye dayalı dünyanın en rekabetçi ve dinamik ekonomisi olma”
hedefiyle Lizbon Stratejisini uygulamaya koymuştur. Bu çerçevede, 2010 yılında AB’nin
dünyada dinamizmi ve rekabet gücü en yüksek bilgi toplumu olma hedefine ulaşılmasını
sağlayacak ekonomik ve sosyal reformların gerçekleştirilmesi kararı alınmıştır.
Lizbon Stratejisinin ekonomik açıdan rekabet edebilme, sosyal kapsama ve çevre koruması
olarak üç boyutu vardır. Lizbon Stratejisinin bu hedeflerine ulaşmada aksaklıklar yaşanması ile
2005 yılında Avrupa Komisyonu tarafından “Büyüme ve İstihdam İçin Beraber Çalışma:
Lizbon Stratejisi İçin Yeni Bir Başlangıç” başlıklı raporu yayınlanmıştır. Raporda özetle şu
hususlara yer verilmiştir:
•
AB’nin yatırım ve çalışma için daha cazip hale getirilmesi,
•
Üye ülkelerin AB mevzuatı uygulamalarını iyileştirmesi,
•
İdari çerçevenin iyileştirilmesi,
•
Rekabet kurallarının etkin olarak uygulanması ve rekabetin önündeki engellerin
tespiti için sektörel tarama başlatılması,
•
Bilgi toplumuna geçişi sağlayacak şekilde üye ülkelerin yenilikçiliği desteklemesi,
•
Kamu ve özel sektörde AR-GE yatırımlarının arttırılması,
•
Devlet yardımı politikası ile KOBİ’ler alanında ülkelerin araştırma ve yenilikçiliği
destekleyici geniş yetkileri haiz olması,
•
Uzun dönemli rekabet için yüksek kaliteli eğitim sisteminin sağlanması,
•
Sürdürülebilir kaynak kullanımı için eko-yenilikçiliğin teşvik edilmesi,
•
Üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi,
•
Üye ülkelerin ve sosyal ortakların etkin istihdam politikaları uygulaması ve
istihdamı arttırıcı çabalarını hızlandırması,
•
Genç nüfusun gerekli niteliklerle donatılmasını sağlayacak reformların yapılması,
•
Emek piyasasının esnekliğinin ve işgücünün değişen koşullara uyum kabiliyetinin
arttırılması,
• Birlik çapında işgücü hareketliliğini arttırıcı önlemlerin alınması.
Lizbon Stratejisi kapsamında sağlanan ulusal düzeydeki ilerlemelere ilişkin 2006 yılında
çıkarılan analiz raporunda, öncelikli olarak; eğitim, yenilikçilik ve araştırmaya yatırım
yapılması, KOBİ’lere daha fazla destek verilmesi, insanları işe yerleştirecek istihdam
politikalarının belirlenmesi ve güvenli ve sürdürülebilir enerji arzını temin etme konuları yer
almıştır.
122
Avrupa Birliği sürekli yenilenen bir yaklaşım ile politikalarını ve uygulamalarını gözden
geçirmektedir. Genişleyen Avrupa bağlamında, üye ülkeler arasındaki farklılıkların ortadan
kaldırılmasını amaçlayan yapısal teşvikleri de uygulamaya koymaktadır.
Müzakere sürecinde Türkiye, mevcut AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin çalışmaların
yanı sıra söz konusu bu politikalara da uyumu gerçekleştirmek ve gerekli tedbirleri almak
durumundadır.
2.1.3. Türkiye- Avrupa Birliği İlişkileri
Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin hukuki zemini, 1964 yılında yürürlüğe giren ve
ortaklığın temel ilkelerini belirleyen Ankara Anlaşmasına dayanmaktadır. Nihai amacı
Türkiye’nin AT’ye tam üye olması olan Ankara Anlaşması ile, Türkiye ve Topluluk arasında
üç kademede tamamlanacak bir ortaklık ilişkisi kurulmuş ve son dönemde Gümrük Birliğinin
kurulması temel aşama olarak belirlenmiştir.
Hazırlık döneminde Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemiştir. 1973 yılında yürürlüğe
giren Katma Protokol ile birinci gümrük indirim ve konsolide liberasyon listesi uyumu
gerçekleştirilerek geçiş dönemi fiilen başlamıştır. 22 yıllık geçiş döneminin ardından son
döneme gelinmiş, 1/95 sayılı Türkiye- AB Ortaklık Konseyi Kararı çerçevesinde sanayi
ürünleri ile işlenmiş tarım ürünlerinin serbest dolaşımına imkan veren Gümrük Birliği 1 Ocak
2006 tarihi itibariyle kurulmuştur.
2.1.4. Gümrük Birliğinin Türkiye’ye Etkileri
Türkiye, Gümrük Birliği ile dünya ekonomisi ve ticaretinde önemli bir bloğa ticari
entegrasyonunu gerçekleştirmiş ve iç pazarını uluslar arası normlarla uyumlaştırmıştır. AB
pazarına diğer üçüncü ülkelere nazaran daha avantajlı giriş imkanı elde ederken, iç pazarını AB
ve diğer ülkelerin rekabetine açmıştır. Tam üyeliğe giden yolda üstlenilmesi gereken AB
müktesebatının Gümrük Birliği ile katılım öncesinde daha önceden uyumlaştırılması
çalışmaları hızlanmıştır.
Gümrük Birliğini takip eden ilk yıllarda koruma oranlarının düşmesi sebebiyle ithalat ve dış
ticaret açığında yükselme olmuş ve uygulanan makro ekonomik politikalar bu kaybı telafi
edememiştir. Ancak, bu dönemde Türkiye OECD ortalamaları üzerinde bir büyüme
performansı sergilediği için AB’den ucuz yatırım ve ara malı ithalatını arttırmıştır.
Türk sanayinin katma değeri daha yüksek yatırım ve ara mallarını AB pazarına ihraç etme
imkanı yaratılmıştır. Üreticiler ölçek ekonomisi ve rekabet gücünün oluşturulmasına yönelik
uygulamalara yönelmiş, ticari işlemlerin basitleştirilmesi ve sadeleştirilmesi ile işlem
maliyetleri düşmüş ve ticaret hacmi artmıştır.
Gümrük Birliği ile Ortak Gümrük Tarifesi’ne uyum kapsamında üçüncü ülkelerden sanayi
ürünleri ithalatında uygulanan vergilerde indirim yapılmış, bu ithalattan özellikle küçük
işletmeler hem fiyat açısından rekabette zorlanmış hem de kalitesiz ürünler piyasada yer
almıştır. Yapılan indirimler ile gümrük vergisi gelirleri azalırken, ithal edilen ürünlerden tahsil
edilen KDV gelirleri nedeniyle kamu gelirlerinde azalma olmamıştır.
Sonuç olarak, Gümrük Birliği Türk sanayisini yoğun uluslar arası rekabet ile karşı karşıya
bırakmış, bunun yanı sıra dünya düzeni ile entegre olmasında da zorlayıcı bir etken olmuştur.
Sektörler, esnek yapıları nedeniyle, AB’den destek almadan rekabet ortamına uyum
sağlayabilmiş ve sanayi alt yapısının modernleşmesine yol açmıştır. Ancak sektörlerde yaşanan
sosyal ve ekonomik kayıplar ülkeyi genel anlamda olumsuz etkilemiştir.
Esnaf ve sanatkarlar açısından Gümrük Birliğinin spesifik olarak olumlu veya olumsuz
etkilerini söyleyebilmek oldukça zordur. Ancak, ticaretin daha liberal hale gelmesi sonucunda,
perakende ticaret işinde çalışanlar, bu sektördeki yabancı sermayeli büyük işletmeler karşısında
rekabet etmekte zorlanmış ve önemli iş kayıpları ekonomik krizlerin de etkisiyle yaşanmıştır.
123
2.1.5. AB’nin Genişleme Süreci ve Türkiye
10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan Avrupa Konseyi Zirvesi’nde, Türkiye’nin,
AB’nin tam üyeliğe aday ülkeler için geliştirdiği Katılım Öncesi Strateji’ye dahil edilmesi ve
adaylık statüsü verilmesi ilişkilere yeni bir ivme getirmiştir. Katılım Öncesi Stratejisinin temel
unsurları; katılım ortaklığı, ulusal program, tarama süreci ve mali yardım ile Topluluk
programlarına katılım olarak tanımlanmıştır.
AB, Katılım Ortaklığı Belgesini, Türkiye ise AB Müktesebatının Üstlenilmesine ilişkin Ulusal
Programı hazırlamıştır. Belirlenen takvime göre bir dizi önlemler paketi çıkarılmış ve mevzuat
uyumuna başlanılmıştır. 16- 17 Aralık 2004 tarihlerinde Brüksel’de yapılan Zirvede,
Türkiye’nin diğer aday ülkelerle aynı kriterlerde değerlendirilecek bir aday ülke olduğu
belirtilmiş ve katılım müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması kararlaştırılmıştır.
2.1.6. Müzakere Süreci
AB tarafından hazırlanan Müzakere Çerçeve Belgesinin Konsey tarafından onaylanması ve
Türkiye tarafından da kabul edildiğinin beyan edilmesi ile Lüksemburg’da yapılan
Hükümetlerarası Konferansla Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri resmen başlamıştır.
Müzakereler, katılım öncesi sürecin en temel unsurudur. Müzakereler sırasında, aday ülkenin
AB müktesebatını kabul etme, yürürlüğe koyma ve etkili şekilde uygulama bakımından ne
aşamada olduğu tespit edilmektedir.
2.2. Esnaf ve Sanatkarlar ile İlgili AB Müktesebat Fasılları
AB müktesebatı 35 fasıl altında toplanmıştır. Bunlar içerisinde esnaf- sanatkarlar ve küçük
işletmeler ile ilgili fasıllardaki mevzuat ve uyuma ilişkin bilgiler aşağıda verilmektedir:
2.2.1. Malların Serbest Dolaşımı
AB’yi kuran 4 serbestiden biri olan malların serbest dolaşımı önemli bir bölümü
oluşturmaktadır. Malların serbest dolaşımı mevzuatı gümrük vergilerinin, miktar
kısıtlamalarının ve tüm tarife dışı engellerin, dolayısıyla ticarette teknik engellerin kaldırılması
hususlarını içermektedir.
AB tarafından uyumlaştırmayı sağlamak amacıyla oluşturulan “Klasik Yaklaşım” yöntemi ile,
ürünlere ilişkin detaylı tanımlamalar ve tip onay getirilerek teknik mevzuat ile standartlar
uyumlaştırılmıştır. Uyumda sorun yaşanınca, ürünlerin piyasaya kısıtlama olmadan sürülmesi
amacıyla teknik mevzuatın daha temel kurallar içermesi, teknik detayların ise standartlarda yer
alması sistemine gidilmiştir. Bu sistem “Yeni Yaklaşım “ olarak isimlendirilmiştir. Sistemin
etkili bir şekilde işleyişi ve ürünlerin uygunluk değerlendirmeleri için de test ve belgelendirme
sistemini içeren “Küresel Yaklaşım” sistemi kurulmuştur.
Yeni yaklaşım direktifleri CE işaretlemesini ve bir çok standarda uyumu gerektirdiğinden,
onaylanmış kuruluşlar, akreditasyon ve piyasa gözetimine ilişkin hususlar önem kazanmıştır.
Yeni yaklaşım direktiflerinin iç hukuka geçirilmesinde önemli gelişmeler gerçekleştirilmiş
olup, teknik mevzuat hazırlıkları devam etmektedir.
Diğer çok önemli bir unsur olan ticarette teknik engellerin kaldırılmasını ve teknik mevzuatın
uyumlaştırılmasını Türkiye taahhüt etmiştir. Malların serbest dolaşımı açısından teknik
mevzuat sayısı 600’den fazladır. Bunlardan yarısına yakını Türkiye’de yürürlüğe girmiştir.
Diğerlerinin bir çoğu da taslak halindedir.
Teknik mevzuat uyumunun hukuki alt yapısı için hazırlanan Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın
Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Çerçeve Kanun 2002 yılında yürürlüğe girmiştir. Ancak,
teknik mevzuatın uygulanmasında en önemli unsurlardan birisi olan onaylanmış kuruluşlar ve
piyasa gözetimini sağlayacak denetimlere ilişkin idari yapılanmada sorun vardır. 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı ile AB mevzuatına uygun ürünler iç pazara girebildiğinden
onaylanmış kuruluşların yetersizliği imalatçıları zora sokmakta, maliyeti yükseltmekte ve
124
zaman kaybına sebep olmaktadır. Yine CE işaretlemesi için yetkilendirilmiş kuruluşlar,
onaylanmış kuruluşlar ve uygulanacak modüller açısından konuya bakıldığında bilgi almada ve
bunu uygulamada özellikle küçük işletmelerin belgelendirme için zorda kaldığı bir gerçektir.
Bu başlık altındaki mevzuat oldukça kapsamlıdır. Ayrıca 2/97 sayılı OKK ile teknik mevzuatın
uyumlaştırılmasının 5 yılda olacağının taahhüt edilmesi de işletmelere direkt yönelik bir başlık
olması nedeniyle iş dünyasını yakından ilgilendirmektedir. Hüküm altına alınmış olan ürünler
ve grupları daha ziyade büyük işletmeleri ilgilendirse de, bu işletmelere ara mal üreten esnaf ve
sanatkarları da ilgilendirmektedir.
Tanıma ve bildirime dair hususları içeren denetim mekanizması oluşturulduğunda, esnaf ve
sanatkarlar standartlara uygun üretim için uyum anlamında sorun yaşayabilecektir. Bunların
elimine edilebilmesi ve gerekliliğinin anlatılabilmesi için geçiş süresine ihtiyaç olacaktır.
İlaveten, adapte olabilmeleri için mümkün olan yeni teşvik mekanizmaları da uygulamaya
konulmalıdır. Her ne kadar Gümrük Birliği nedeniyle, bazı hususlara iş dünyası alışkın olsa da
tam anlamıyla uyumda ekonomik ve sosyal boyutta sorun yaşanacaktır.
2.2.2. İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi
Avrupa Birliğinin kuruluşunda temel olarak hedeflenen ve Kurucu Anlaşmada yer alan dört
serbestlikten biri olan hizmet sunumu serbestisi, Roma Anlaşması ve Amsterdam
Anlaşmasında hükme bağlanmıştır.
Amsterdam Anlaşmasının 50. maddesinde (Roma Anlaşması’nın 60. maddesi), normal olarak
bir ücret karşılığında sunulan malların, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımına ilişkin
hükümler kapsamına girmeyen faaliyetler hizmet olarak tanımlanmaktadır. Bunlar;
-
Endüstriyel faaliyetler,
Ticari faaliyetler
El sanatları faaliyetleri,
Serbest meslek faaliyetleridir.
Anlaşmanın 49 ve 50. maddeleri, vatandaşlık temelinde ayrımcılığı yasaklamakta ve diğer üye
devletlerde hizmet sunmak isteyenlerin önündeki bütün engellerin kaldırılmasını
öngörmektedir. Üye devletler, yerleşme ve hizmet sunma hakkıyla çelişkili ulusal mevzuat
hükümlerini düzeltmekle yükümlüdür.
Müktesebat başlığında hizmet sunumu ve yerleşme hakkı birliktedir. Yerleşme hakkı ile hizmet
sunumu serbestisi arasındaki temel fark, yer ve süre unsurları bakımındandır. Yerleşme
hakkında, bir üye devlet vatandaşı (gerçek veya tüzel kişi), bir diğer üye devlette yerleşerek,
sürekli biçimde bir mesleki faaliyette bulunmaktadır. Hizmet sunumu serbestisinde de bir üye
devlette yerleşik olma şartı vardır, ancak bu üye devlet ile hizmetin sunulduğu üye devlet
birbirinden farklı ve geçici süreli olması gerekir. Aksi halde, yerleşme hakkına ilişkin hükümler
uygulanmaktadır.
Avrupa Toplulukları Adalet Divanı, 1974 yılında verdiği iki kararla (Reyners ve Van
Binsbergen), yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisi bakımından vatandaşlığa dayalı
ayırımı yasaklayan Antlaşma hükümlerinin, doğrudan etkiye sahip olduğunu hükme
bağlamıştır. Böylece, her üye devlet, söz konusu serbestilerden yararlanmak isteyen diğer üye
devlet vatandaşlarına, kendi vatandaşlarına uyguladığından farklı muamelede bulunmamak
yükümlülüğü altına girmiştir.
Ancak, eşit muamele ilkesi, yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisinin gerçekleşmesi için
yeterli olmamıştır. Bunun nedeni, üye ülkelerin, mesleki faaliyetlere giriş ve bu faaliyetlerin
ifasına ilişkin milli kurallarının aynen uygulanmasının, söz konusu serbestilerden yararlanmak
isteyen diğer üye ülke vatandaşları için bir engel teşkil etmeye devam etmesidir.
125
Hizmet sunumunda görülen engelleri ortadan kaldırmak amacıyla; diplomaların ve niteliklerin
otomatik karşılıklı olarak tanınmasına yönelik olarak sektörel ve mesleki bazda direktifler,
karşılıklı tanıma mekanizmasını kurma amaçlı genel sistem direktifleri ve ticaret, sanayi, ve el
sanatları alanındaki hizmet gruplarını kapsayan geçiş dönemi direktifleri çıkarılmış ve mevzuat
oluşturulmuştur.
Bu kapsamda, başka bir üye ülkede çalışmak isteyen bir üye devlet vatandaşının sahip olduğu
meslek sektörel bir direktifteki meslek değilse (doktorluk, hemşirelik, diş hekimliği,
veterinerlik, ebelik ve mimarlık meslekleri ile ilgili direktifler) başvuru sahibi “Genel Sistem”
olarak nitelendirilen sistem çerçevesinde başvurusunu yapar. Genel Sistem, toplulukta icra
edilmesi ortak bir düzenlemeye tabi olmayan tüm meslek gruplarına uygulanan sistemdir.
Başvuru sahibi, eğer çalışmak istediği meslek alanı o üye ülkede herhangi bir mevzuat
düzenlenmemişse, sahip olduğu mesleği herhangi bir kısıtlama ile karşılaşmadan icra eder.
Eğer sahip olduğu meslek o ülkede ulusal bir mevzuat ile düzenlenmişse, o ülkedeki yetkili
kuruluş, başvuranın mesleki yeterliklerini gösteren belgeyi kendi ulusal düzenlemeleri ile
karşılaştırır. Bu karşılaştırma sonucu önemli bir farklılık ortaya çıkmazsa başvuru sahibi
mesleğini icra edebilir. Topluluk mesleki yeterliklerin karşılıklı tanınması sisteminin yeknesak
uygulanabilmesini teminen meslekleri 8 ayrı seviyede düzenlemek suretiyle belgelendirmiştir.
Bunlar:
1. Seviye- İlköğretim diploması
2. Seviye- Yaygın Eğitim Sertifikası(Çırak, 2. seviye sertifikalı)
3. Seviye- Yaygın Eğitim Sertifikası (Kalfa, 3. seviye sertifikalı)
4. Seviye- Meslek Lisesi Diploması- Teknisyen (Usta, 4. seviye sertifikalı)
5. Seviye- Meslek Yüsekokulu Diploması- Teniker (Ustabaşı, 5. seviye sertifikalı)
6. Seviye- Fakülte Lisans Diploması (uzman, 6. seviye sertifikalı, lisanslı)
7. Seviye- Yüsek Lisans Diploması
8. Seviye- Doktora Diploması olarak düzenlenmiştir.
Hizmet sunumu serbestisine ilişkin çalışmalarda, en önemli hususlardan biri diplomaların ve
mesleki yeterliklerin karşılıklı tanınması için çıkarılan sektörel direktiflerdir.
Avrupa Birliğinde yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisine ilişkin hukuki ve fiili son
engellerin de kaldırılması yönündeki çalışmalar sürdürülmektedir.
2.2.2.1. Türkiye- AB İlişkileri Bağlamında Hizmet Sunumu
Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında, yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisi, taraflar
arasında bir ortaklık kuran 1963 tarihli Ankara Anlaşmasının 13 ve 14’üncü maddelerinde
düzenlenmiştir. Ankara Anlaşmasının tamamlayıcı bir parçası olan 1970 tarihli Katma
Protokolün 41’ inci maddesinde ise, tarafların yerleşme hakkı ve hizmet sunumu serbestisine
ilişkin olarak, yeni kısıtlayıcı tedbirler koymaktan kaçınmaları hükme bağlanmıştır.
Gümrük Birliği müzakerelerine paralel olarak yürütülen görüşmeler sonucunda, tarafların
üzerinde mutabakat sağladığı bir metin hazırlanmış, ancak “Teşebbüs Hakkı ve Hizmetler” ile
ilgili bölüm, Gümrük Birliğine ilişkin Ortaklık Konseyi Kararından, bazı üye ülkelerin itirazı
üzerine çıkartılmıştır.
2.2.2.2. AB İkincil Mevzuatı
Yukarıda bahsedildiği üzere 1980 yıllarında spesifik meslek gruplarının eğitim programlarını
süre ve içerik olarak uyumlaştıran sektörel direktifler çıkarılmıştır.
Ancak, her bir meslek için ayrı ayrı ve çok uzun müzakereler gerektiren bu yöntemle
uyumlaştırma çok güç ve zaman alıcı olduğundan daha sonra müfredatı uyumlaştırmaksızın
doğrudan diplomaların karşılıklı tanınmasını içeren “Genel Sistem Direktifleri” yöntemi
benimsenmiştir. 99/42/EC Sayılı Konsey Direktifi, kendi nam ve hesabına çalışma faaliyetine
126
yönelik mesleki eğitime ek olarak, ilgili kişinin iş deneyimi yoluyla kazandığını belirttiği
meslek ve ticaret işlerinde “mesleki yeterliliğe sahip” olduğunun kabul edilmesinin usul ve
esaslarını belirlemektedir.
Hizmetlerin Serbest Dolaşımı bölümünde yer alan esnaf ve sanatkar kesimini ilgilendiren,
Niteliklerin Tanınması Genel Sistemlerine Katkı Sağlamak ve Serbestlik ve Değişim
Tedbirleri Konusundaki Direktifler Kapsamında Yer Alan Mesleki Aktivitelerle İlgili
Niteliklerin Tanınması için Bir Mekanizma Kurulması Hakkında 7 Haziran 1999 tarihli
konsolide geçiş direktifi 1999/42/EEC, karşılıklı tanınma için Genel Sistem Direktiflerinin
tamamlayıcı bir unsuru olarak oluşturulmuştur. Ticaret sanayi ve küçük el sanatlarına yönelik
hizmet gruplarını kapsamaktadır. Temel prensibi mesleki deneyimin karşılıklı tanınmasını
sağlayan bir mekanizmanın kurulmasına dayanmaktadır. Kendi nam ve hesabına çalışma
faaliyetine yönelik mesleki eğitime ek olarak, ilgili kişinin iş deneyimi yoluyla kazandığını
belirttiği meslek ve ticaret işlerinde “mesleki yeterliliğe sahip” olduğunun kabul edilmesinin
usul ve esaslarını belirlemektedir.
Yine 1999/42/EEC sayılı direktife Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin 2003
Türkiye Ulusal Programı, Kişilerin Serbest Dolaşımı başlığı altında oluşturan mevzuat uyum
cetveline atıfta bulunulmaktadır. Yani bu direktif, hem kişilerin serbest dolaşımı hem de hizmet
sunumu serbestisine ilişkindir. Söz konusu bu direktif, Mesleki Niteliklerin Tanınmasına İlişkin
7 Eylül 2005 tarihli 2005/36/EC sayılı direktifle kaldırılmış ve yukarıda bahsedilen 8
seviyedeki belgelendirmeye tabi olmuştur.
2.2.2.3. AB Mevzuatı Açısından Yapılması Gerekenler
Genel olarak bu fasılla ilgili müktesebat uyumu son derece sınırlıdır. İş kurma hakkı alanında
bir gelişme olmamış ve yabancıların iş kurmasındaki bazı kısıtlamalar devem etmektedir.
Meslekler alanında da sınırlı bir uyum yapılmıştır.
Ülkemizde ise esnaf-sanatkarlar statüsünde verilen hizmetlerin yerine getirilebilmesi için 3308
sayılı Mesleki Eğitim Kanunu çerçevesinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitimi verilen
meslek dallarında Bakanlığın verdiği belgelere (kalfalık ve ustalık belgelerine), 3308 sayılı
Kanunun kapsamı dışında kalan meslek dallarında ise, sadece 5362 sayılı Kanuna tabi esnaf ve
sanatkarlar için geçerli olmak üzere, esnaf ve sanatkarlar odaları tarafından verilen belgelere
(TESK kalfalık ve ustalık belgeleri) sahip olmak gerekmektedir. 5362 sayılı Kanuna göre,
işyeri açabilmek için; esnaf ve sanatkar siciline kayıtlı esnaf ve sanatkar çalışma bölgesi
içindeki ilgili odaya kayıt olma zorundadır. Odaya kayıt olmak için Türkiye Cumhuriyeti
uyruğuna kayıtlı olmak veya yabancı devlet uyruğunda bulunmakla birlikte Türkiye’de sanat
ve ticareti yapıyor olmak gerekmektedir.
Katılım Ortaklığı Belgesinde orta vadeli bir öncelik olarak görülen mesleki yeterliklerin
karşılıklı tanınması konusundaki mevzuat uyumu, ülkemiz açısından kısa vadeli bir öncelik
olarak değerlendirilmektedir. Buna ilişkin olarak Ocak 2004’te Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği koordinasyonunda bir çalışma grubu oluşturulmuş, “mesleki yeterliklerin karşılıklı
tanınması” sistemini oluşturmak üzere 2006 yılında Mesleki Yeterlilik Kurumu kurulmuştur.
TESK olarak, esnaf ve sanatkar meslekleri ile ilgili mesleki yeterlilikleri belirlemede aktif rol
alınması şarttır.
Genç ve eğitimli iş gücü kapasitesi bakımından, hizmet sektörü ülkemiz için son derece
önemli bir sektördür. Gelecek yıllarda bu potansiyel bir çok alanda ülkemizin önünü açacaktır.
Bu kapsamda ise AB büyük bir Pazar olanağı sunmaktadır. AB pazarında, bir mesleğin icra
edilebilmesi ve hizmetin sunulabilmesi için “Mesleki Niteliklerin Karşılıklı Tanınmasına”
ilişkin AB mevzuatının tamamıyla uyumlaştırılmış olması gerekmektedir. Aksi halde Birlik
tarafından, mesleğini icra etmek veya hizmet sunumu yapmak amaçlı kişilerin serbest dolaşımı
engellenmektedir.
127
Ülkemizde hem AB normlarına uygun bir belgelendirme sistemi mevcut değildir; hem de
mesleki unvan “diploma” yoluyla elde edilmektedir. AB mevzuatında ise; alınan eğitimin,
edinilen deneyimin sonucunda kazanılan unvanın belgelendirilmesi söz konusudur. AB
direktiflerinde “mesleki unvan ve mesleki hizmet ” tanımı geniş ve kapsayıcı bir tanımdır ve
bir sistem içinde ele alınır. Ülkemizde sadece bazı mesleklerde diploma yoluyla kazanılan
unvanı kullanılabilme şartları mesleki hizmet aşamasında belirlenmektedir..
Herhangi bir eğitim almadan çalışarak beceri kazananların büyük bir bölümü sahip oldukları
becerilerini belgelendirme imkanı bulamamaktadır. Çalışarak beceri kazananlara meslek
odalarınca hazırlanıp verilen belgenin bir başka kurum tarafından kabul görmediği de
bilinmektedir. Bu faktörler eğitim ve istihdam yaşamı arasında anlaşmazlıklara neden olmakta
ve bundan dolayı da eğitim veren kuruluşlar, eğitim alanlar ve bunları istihdam eden işverenler
arasında güvensizlik oluşturmaktadır.
İşçi ve işveren kesiminin sisteminin işleyişinde etkin olarak yer almaması sebebiyle, eğitim
programları eğitim veren kuruluşlarca genellikle tek elden hazırlanmaktadır. Bu programlara
göre yetiştirilen kişilerin iş yaşamının istek ve ihtiyaçlarına uygun yetiştirilememeleri bu
kişilerin işsiz kalmalarına sebep olmaktadır.
AB pazarında bir hizmetin serbest dolaşabilmesi için mesleki yeterlilikler ve sertifikaların
karşılıklı tanınmasına yönelik sistemin, kurumların ve mevzuatın tam olarak uyumlaştırılması
gereklidir. Meslek standartları iş yaşamı ile eğitim yaşamı arasında önemli bir köprü işlevi
görmektedir. Türkiye’de meslek standartları sistemin henüz işler halde olmaması Türk
vatandaşlarının hizmetlerin serbest dolaşımı hakkından yararlanamaması durumunu ortaya
çıkarabilecektir.
Dolayısıyla, herhangi bir mesleğe ilişkin ulusal standartlar/yeterlilikler belirlenmez ise
ülkemizin tam üyeliği durumunda pek çok alan itibariyle AB üyesi ülkelerde mesleki eğitim
almış diğer AB vatandaşları, hiçbir ulusal kritere uyum zorunluluğu olmadan ülkemizde
mesleki hizmet sunabileceklerdir. Buna karşın Türk vatandaşlarının, mesleki yeterliliklerini
belgeleyen bir sistem bulunmadığı için hizmetleri serbest dolaşım hakkından fiili olarak
yararlanamayacakları açıktır.
AB’de mesleklere yönelik, her üye ülkede kendi iç hukuku çerçevesinde düzenleme yapılması
ülkelere bırakılmış olduğundan ülkede kendi iç hukuku çerçevesinde meslekle ilgili düzenleme
var ise, mesleki yeterliliği karşılaştırabilmektedir. Düzenleme yok ise, bir kısıtlama
bulunmamaktadır. Ancak, genel anlamda ülkeler bu yaklaşıma göre kendi hizmet gruplarını
koruma amaçlı olarak düzenleme yapmayı tercih etmekte ve niteliğini arttırıcı çalışmalara
önem vermektedir. Bu bağlamda, ülkemizde de sistemin biran önce işler hale getirilmesine
özen gösterilmelidir. Meslekler ve buna göre eğitim programları belirlenirken esnaf ve
sanatkarlar meslekleri için TESK görüşüne başvurulmalı ve çalışmalar yürütülürken
deneyimlerinden yararlanılmalıdır. Zira oluşturulacak olan sistemde meslek standardı değil,
mesleki yeterlilikler belirlenecektir.
Yapılacak çalışma, gerek meslek standartları ve gerekse sınav ve belgelendirme, çalışma
yaşamında meydana gelen değişim ve gelişmelere paralel olarak sürekli yenilenmesi ve
güncelleştirilmesi gereken bir faaliyettir. Yasayla düzenlenmemiş ve genellikle uygulamadan
öğrenilen ara mesleklerdeki yeterliliklerin karşılıklı tanınması konusunun önemine rağmen,
ülkemizde özellikle pratik tecrübeler sonucu kazanılan meslekler ve mesleki yeterliği
onaylayacak yetkili bir kurum mevcut değildir. Bu ise onay işlemini gerçekleştirecek bir üst
yapının kurulmasını zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak, özellikle esnaf ve sanatkar meslek dalları açısından mesleki eğitim, meslek
standartları ve eğitimin içeriği ile verilecek belgelerin karşılıklı tanınmasını sağlayacak
yapılanmaya ülkemizde bir an önce geçilmelidir. Bu yapılanma sürecinde uygulamadaki 5362
sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile önemli bir görev üstlenmiş olan
128
esnaf ve sanatkar odaları tarafından yapılan eğitim ve belgelendirme desteklenmeli ve
geliştirilmelidir. Yapılanmada esnaf ve sanatkar meslekleri ile ilgili olarak mutlaka görev ve
yer alması gerekmektedir. Söz konusu meslekleri en iyi tanıyan, TESK ve alt teşkilatıdır.
AB mevzuatı uyum hazırlıkları sırasında, ilgili ve etkilenen taraf olan esnaf ve sanatkarlarla
ilgili olarak, ülkemiz iş dünyasının gerçekleri ile bağdaşır teorik ve pratik uygulamaların
oluşturulması şarttır.
TESK olarak, çıkarılacak uyum mevzuatlarının hazırlık sürecine dahil olunduğunda ve
müzakerelerin sonuçlanmasına kadar olacak dönemde gereken bütün ön hazırlıklar
yapılacaktır. Bunun için gereken mevzuat hazırlıklarına başlanılması ve idari yapılanmanın
oluşturulması öncelikli bir konudur. En son tam olarak kapanacak bir başlık olması şimdiden
belli olan bir konu olduğundan, müzakere pozisyon belgesi hazırlanırken, esnaf ve
sanatkarlarımızın geleneksel yapısı göz ardı edilmemeli ve yeni üye olan ülkelerin bu alanda
kazandıklarının gerisinde kalacak bir husus kabul edilmemelidir.
2.2.3. İşletmeler ve Sanayi Politikası
Müzakere sürecinde müzakeresi açılmış ve Müzakere Pozisyon Belgesi hazırlanmış bir fasıldır.
Bu başlık altına daha önceleri ayrı olarak ele alınan KOBİ politikası da dahil edilmiştir. Sanayi
politikası diğer politikalarla bağlantılı bir alandır. AB’nin ilk kuruluş zamanında öncelikli bir
alan olmuş ve özellikle AKÇT Anlaşmasında önemli bir kısmı oluşturmuştur. Bu politika
içerisinde de rekabet ile ilgili mevzuat yer almıştır. Artık, AKÇT geçerli olmadığından, daha az
sayıda mevzuat ve konu bu başlık altında yer almaktadır. AB Sanayi Politikasının esas temelini
rekabete dayalı piyasa ekonomisinin güçlendirilmesi oluşturmaktadır. Yenilikçilik, çevre dostu
sanayi ve insan kaynaklarının geliştirilmesi hususları bu politikanın diğer konularıdır. Mevzuat
açısından bakıldığında, Türkiye’de de Sanayi Stratejisi için bir doküman hazırlanmıştır. Bu
dokümanın revize edilme çalışması devam etmektedir.
İşletmeler ile ilgili olarak iç hukuka geçirilmesi zorunlu olmayan ama yapılacak teşvik
mekanizmalarında değerlendirilen 2003 yılında çıkarılmış olan KOBİ tanımına ilişkin mevzuat
iç hukukumuza Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve
Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik ile geçirilmiştir. Yönetmelikte, yasal statüsü ne olursa
olsun ekonomik faaliyette bulunan birimler işletme olarak tanımlanmıştır. Mikro, küçük ve orta
ölçekli işletmelere çalışan sayısı, yıllık net satış hasılatı veya mali bilanço toplamına ilişkin
sınıflamalar getirilmiştir.
Bu fasılda işletme politikası ile ilgili 2000/35/ EC sayılı geç ödemelerde alacakların
korunmasına ilişkin bir direktif bulunmaktadır. Mevzuat bu alanda küçük işletmeleri korumaya
yönelik hükümler içermektedir. İç hukukumuza geçirilmesi çalışması devam etmektedir.
AB’nin bu fasıldaki müktesebatı yukarıda bahsedilen mevzuat dışında strateji belgeleri ve
Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programından oluşmaktadır.
AB’nin üzerinde önemle durduğu bir konu olan KOBİ ve İşletme Politikasının temeli;
•
KOBİ politikalarının diğer politikalarla koordinasyonunun sağlanması
•
AB ve ulusal seviyede KOBİ topluluğu ile düzenli diyalog kurulması
•
KOBİ’ler için idari basitleştirmelerin yapılması
•
Girişimciliğin desteklenmesi
•
Küçük İşletmeler Şartının uygulanması
•
Daha iyi mevzuat hazırlanması
•
Avrupa Bilgi Merkezleri Ağının kurulması
•
KOBİ’lerin geliştirilmesine yönelik faaliyetlerin yapılması
129
esaslarına dayanmaktadır. Söz konusu politikaların uygulanması amacıyla KOBİ Stratejisi ve
Eylem Planı çıkarılmış ve 2007 yılında da revize edilmiştir. Strateji alanlarındaki faaliyetlerin
hayata geçirilmesi ile, mevzuatın sadeleştirilmesi, karmaşık düzenlemelerin kaldırılması ve
daha iyi iş ortamının sağlanması girişimciliği destekleyecek uygulamalar olacaktır.
Bunun yanı sıra Avrupa Birliği'nin Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programına (CIPCompetitiveness and Innovation Programme) Türkiye'nin katılımı konusundaki Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda sürdürülen çalışmalar çerçevesinde, Programın 1.bileşeni
olan Girişimcilik ve Yenilik Programına ülkemizin katılımına dair Mutabakat Zaptı Avrupa
Komisyonu ile 12 Şubat 2008'de imzalanmıştır. Söz konusu program ile küçük işletmelerin
ihtiyaç duyduğu alanlarda projeler hazırlanması ve uygulanması mümkün olacaktır.
2.2.4. Rekabet Politikası
AB Rekabet Politikası, piyasa güçlerine dayalı bir İç Pazarın etkili şekilde işlemesinin aracıdır.
Dolayısıyla, piyasa içinde gerçekleşen herhangi bir ekonomik faaliyetin İç Pazarla bağdaşır
olması, AB Rekabet Politikasının esas çerçevesini oluşturmaktadır.
Avrupa Birliği Rekabet Politikası temel olarak, Avrupa Topluluklarını kuran AB
Antlaşmasının, özellikle 81 – 89. maddelerine dayanmaktadır. Bu maddeler, iki bölüme
ayrılmıştır. Birinci bölüm, şirketlere ilişkin kurallar içermektedir. Bu bölüm altında, rekabeti
sınırlayan anlaşmalar ve hakim durumun kötüye kullanılması yasaklanmıştır. İkinci bölümde
ise, üye devletler tarafından yapılan devlet yardımları düzenlenmektedir. Antlaşmanın ilgili
maddeleri doğrudan uygulanabilmekte, bir başka ifadeyle, uygulanmaları için üye devletlerin iç
hukukunda herhangi bir düzenleme gerekmemektedir.
Topluluğun Rekabet Politikası 4 ana başlık altında ele alınabilmektedir.
•
•
•
•
İşletmelere uygulanan rekabet kuralları
Birleşmelerin kontrolü
Özel haklara sahip teşebbüslere uygulanan rekabet kuralları
Devlet yardımları.
2.2.4.1. İşletmelere Uygulanan Rekabet Kuralları
İşletmelere uygulanan rekabet kurallarına ilişkin AB mevzuatı, Antlaşmanın 81. ve 82.
maddelerinin uygulamasını düzenleyen 1/2003 sayılı Konsey Tüzüğüdür. Bu Tüzük 1962
yılından beri yürürlükte olan 17/62 sayılı Tüzüğün yerini almış ve Mayıs 2004 tarihinde
uygulanmaya başlamıştır.
Rekabet Politikasının yasal dayanakları içinde bulunan Komisyon kararları, belirlenen rekabet
kurallarından muaf tutulacak anlaşmaları belirlemektedir. Komisyon duyuruları ise, rekabet
alanındaki gelişmeler konusunda bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Bunlar, kanun gücünde
değildir ancak idari işlemlerinde Komisyonu bağlamaktadır.
2.2.4.2. Birleşmelerin Kontrolü
Birleşme ve devralmaların kontrolü 802/2004 sayılı Tüzük ile gerçekleştirilmektedir. Bu
Tüzük de 1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren uygulanmaya başlamıştır. Antlaşmanın 82.
maddesi, şirketlerin fiilen tekel ya da tekel benzeri bir konumda olmaktan kaynaklanan
güçlerini kötüye kullanmalarını yasaklamakta ve bu gücü denetim altında tutmayı
hedeflemektedir. Bu maddenin uygulaması için, şirketin hakim durumda olması
gerekmektedir. Komisyon, şirketin piyasadaki gücünü, bir başka ifadeyle, hakim durumda
olup olmadığını değerlendirirken: pazar payını, piyasada rakiplerin olup olmadığını, şirketin
kendine ait dağıtım ağının ve hammaddelere ayrıcalıklı erişiminin olup olmadığını dikkate
almaktadır.
Şirketin İç Pazarın önemli bir bölümüne hakim olması için, bütün İç Pazarda hakim durumda
olması gerekmemektedir. Bazı üye devletlerde, hatta üye devletlerden birinde ve duruma göre
130
üye devletteki bir bölgede hakim durumda olması yeterlidir. Şirketin hakim durumu kötüye
kullanması için:
• Doğrudan ya da dolaylı olarak haksız alış ya da satış fiyatları veya adil olmayan diğer
ticaret koşulları belirlemesi,
• Üretimin, pazarın ya da teknik gelişimin sınırlanması,
• Ticari taraflara eşdeğerdeki işlemler için farklı koşullar uygulayarak dezavantajlı duruma
düşürmesi,
• Sözleşme taraflarından birine sözleşme ile ilgisi bulunmayan ek faaliyetler yüklemesi
gerekmektedir.
2.2.4.3. Özel ve İnhisari Haklara Sahip Teşebbüsler
Anlaşmanın 86. maddesi, özel ve inhisari haklara sahip teşebbüslerin Topluluğun rekabet
kuralları karşısındaki yerini ortaya koyar. Antlaşmanın 86.(1) maddesi uyarınca, üye devletler,
kamu işletmeleri ile kendilerine özel ve inhisarı haklar tanıdıkları teşebbüslerle ilgili olarak,
başta anlaşmanın vatandaşlığa göre ayrımcılık yapılmaması ilkesini düzenleyen 12. maddesi
ile rekabet kurallarını düzenleyen 81-89. maddeler olmak üzere, Antlaşmaya aykırı düşen
hiçbir tedbir alamayacak ve mevcut olanları da devam ettirmeyecektir.
Anlaşmanın 86(2). maddesi ise bir önceki kurala istisna olarak; ekonomik yarara ilişkin
hizmetli görevli ya da gelir getirici tekel niteliğinde olan teşebbüsler, rekabet kuralları başta
olmak üzere AT Antlaşması’nda yer alan kurallara bu kurallar kendilerine verilen asli
görevleri yerine getirmelerini engellemediği ölçüde tabi olacaklardır.
2.2.4.4. Devlet Yardımları:
Bu alan, AT Antlaşması’nın 87-89. maddelerinde düzenlenmiş ve zaman içinde oluşturulan
ikincil mevzuat ve ATAD kararlarıyla genişlemiştir. Bu bağlamda, ortak pazarla ve Topluluk
rekabetiyle bağdaşmayan devlet yardımları yasaklanmıştır.
Ancak, AB Rekabet Hukuku çerçevesinde, belirli devlet yardımlarına müsaade edilmektedir.
Bu yardımların Birliğin tümü için olumlu etkileri olması beklenmektedir. İç Pazarın işleyişine
engel teşkil etmeyen ve bu nedenle izin verilen yardımlar aşağıda yer almaktadır:
•
Tek tek tüketicilere verilen sosyal nitelikli yardımlar,
•
Doğal afet ya da olağanüstü durumların yol açtığı zararların telafisi için verilen
yardımlar,
•
Az gelişmiş bölgelerde ekonomik gelişmeyi hızlandırmak, tüm kamuoyunun
yararlanabileceği bir projenin uygulanmasını desteklemek ya da herhangi bir üye
devletin ciddi bir ekonomik sorununu gidermek, belirli faaliyetlerin ya da alanların
gelişimini kolaylaştırmak, kültür ve mirasın korunmasını desteklemek amacıyla
yapılan yardımlar.
Üye devletler tarafından yapılan devlet yardımlarının İç Pazarın işleyişine engel teşkil edip
etmediğini denetleme yetkisi Komisyona aittir. Planlanan ya da mevcut yardımların niteliğinde
yapılacak herhangi bir değişikliğin Komisyona bildirilmesi gerekmektedir. Bildirim
yükümlülüğü üye devlet hükümetine aittir ve her türlü yardımı kapsamaktadır. Ancak
Komisyon, hem iş yükünü azaltmak hem de devlet yardımı politikasına açıklık getirerek
sistemin isleyişini kolaylaştırmak için, çeşitli alanlarda yönlendirici ilkeler ya da çerçeve
metinler kabul etmiştir. Bu belgeler, ekonomik olarak az gelişmiş bölgeler, araştırma ve
geliştirme, istihdam ve eğitim, KOBİ’ler, çevre, zor durumda olan şirketlerin yeniden
yapılandırılması gibi konularla ilgilidir. Ancak, re’sen ya da şikayet üzerine yapılan inceleme,
verilen veya planlanan yardımın bu çerçevelerden birinin içine girmediğini ortaya koyduğu
takdirde, Komisyon soruşturma başlatmaktadır.
131
Komisyon; KOBİ’ler, eğitim ve istihdama yönelik devlet yardımlarına ilişkin grup muafiyeti
tüzükleri çıkararak, İç Pazarla bağdaşma şartlarını belirlemiştir. Bu bağlamda, özellikle
KOBİ’lere yönelik devlet yardımlarına ilişkin idari yapıyı basitleştirmek için “de minimis
kuralı” olarak bilinen bir eşik tespit edilmiştir. Buna göre, üç yıllık bir süreçte 200.000 Euro
sınırının altında kalan devlet yardımlarına, ticareti etkilemediği ve rekabete zarar vermediği
düşünülerek, müsaade edilmektedir. Bunun yanı sıra, yatırım için brüt yardım toplam
değerinin %15’ini, danışmanlık için hizmet değerinin %50’sini ve fuarlara katılım amaçlı ilk
katılım için %50’sini geçemez.
Ölçekleri nedeniyle KOBİ’ler arasında yapılan ve piyasada rekabeti kayda değer ölçüde
kısıtlamayan, önemsiz anlaşmalar de minimis kuralı kapsamında ele alınarak rekabet
otoritelerince rekabeti bozucu uygulama olarak değerlendirilmemektedir. De minimis kuralı
pazarın büyüklüğü ile ilişkilendirmemekte, kriter olarak tarafların pazardaki payları dikkate
alınmaktadır. AB içinde devlet yardımları giderek azalmakta ve yardımlar araştırma,
KOBİ’lerin geliştirilmesi gibi alanlara yönelmektedir. Bir taraftan daha az devlet yardımı
verilmesi ve verilen yardımların daha etkili olarak kullanılması hedeflenirken, diğer taraftan,
üye ülkelerin genel kamu yararı hizmetlerini aksatmadan sürdürmesi göz önünde
bulundurulmaktadır.
Eğitim yardımları üretim, işleyiş ve pazarlama gibi bütün sektörlere uygulanmaktadır. Küçük
işletmeler yanlarında çalışanlara aldırmak istedikleri genel eğitim masraflarının %70’ini devlet
yardımı olarak alabilirler. Bu dezavantajlı bir çalışan için %80 olabilir.
İstihdam yardımı işletmelere uygulanan bir diğer yardımdır. İhracat ve ithalat ile ilgili
işletmeler dışında, küçük işletmelere maliyetin % 15’i kadar istihdam yardımı
yapılabilmektedir.
2.2.4.5. Türkiye’nin Topluluk Rekabet Hukukuna Uyumu
Türkiye’nin Topluluğun rekabet hukukuna uyum konusundaki en kapsamlı taahhütleri 1 Ocak
1996 tarihinden itibaren Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında Gümrük Birliğini oluşturan
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi kararında yer almıştır. Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ve
Birleşme ve Devralmalara ilişkin Yönetmelikler mevzuatı genel olarak kapsamaktadır.
Yapılan uyum çalışmaları kapsamında, anti-tröst ve blok muafiyetler alanında ilerleme
olmasına karşın imtiyazlı haklara sahip işletmelerin tabi olduğu kurallara ilişkin gelişme
olmamıştır.
Avrupa Birliği Rekabet Hukuku konusunda KOBİ’leri ve bu kapsamda esnaf ve sanatkarı
yakından ilgilendiren konuların başında “devlet yardımları” başlığı gelmektedir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin AB Rekabet Hukukuna uyum sürecinde esnaf ve sanatkarı en çok
ilgilendirilecek düzenlemelerden birisi devlet yardımlarının yeniden ele alınması ve “ de
minimis” ilkesi çerçevesinde KOBİ’lere yönelik muafiyetlerin de mevzuata dahil edilmesi
olacaktır. Konuya ilişkin de- minimis Tebliği hazırlık çalışmaları devam etmektedir. Devlet
Yardımları kapsamında AB’nin son zamanlarda giderek artan KOBİ destek mekanizmalarının
Türkiye’de de yaygın ve sistemli biçimde uygulanabilmesi gereklidir.
Özellikle esnaf- sanatkarları ilgilendiren devlet yardımları ile ilgili bölümde, Devlet Yardımı
İzleme Otoritesinin oluşturulmaması önemli bir eksikliktir. Türkiye’de AB kriterlerine
dayanan etkin bir devlet yardımları kontrol sistemi mevcut değildir. Devlet yardımları
envanterinin oluşturulması ve bu alanda mevzuat taraması yapılarak önlemlerin ve
dayanakların belirlenmesi Topluluk mevzuatına uyumda temel teşkil edebilecektir.
2.2.5. Ulaştırma Politikası
AB ulaştırma mevzuatı güvenli, etkin, çevresel açıdan sağlıklı ve kullanıcı dostu taşıma
hizmetlerini destekleyerek iç pazarın işleyişini iyileştirmeyi amaçlamaktadır. Ulaştırmaya
ilişkin müktesebat, karayolu, demiryolu, iç suyolları, kombine taşımacılık, hava ve deniz
132
taşımacılığını kapsamaktadır. Ayrıca ulaştırma, teknik ve güvenliğe ilişkin standartlar, sosyal
standartlar, devlet yardımlarının denetimi ve iç ulaşım pazarı bağlamında piyasanın
liberalleştirilmesiyle ilgilidir.
Karayolu taşımacılığı ile ilgili mevzuat başlıkları aşağıdaki şekilde özetlenebilir.
• Aranılan belgeler
• Çalışma saatleri
• Tehlikeli ürünlerin taşınmasında uyulması gerekenler
• Güvenlik koşulları
• Şoförlerin eğitimi ve testleri
• Sürücü lisansları
Türkiye’de karayolu taşımacılığı ile ilgili mevzuatta önemli bir uyum yapılmıştır. Buna karşın
idari kapasitenin ve kurumlararası işbirliğinin güçlendirilmesi konusunda eksiklikler
bulunmaktadır.
Önemli bir esnaf- sanatkar grubunu ilgilendiren konu da ulaştırma alanındaki hizmet
sunumudur. Uygulamalar itibariyle, ulaştırma alanındaki hizmet sunumu serbestisi
incelendiğinde, teknik açıdan rekabet gücü yüksek görünen sektörün rekabet gücüne olumsuz
katkı yapan bazı faktörler aşağıda sıralanmıştır:
- Sürücü vizeleri: AB üyesi ülkelerde ve bu ülkelere varış güzergahında transit geçilen
ülkelerde, sürücülerimizden istenen vizeler, karayolu taşımacılığının en önemli unsuru
olan “sürat” açısından olumsuz etkiler yaratmaktadır. Sürücü vizelerinin, bu mesleğe
mensup kişiler için kaldırılması veya uzun süreli ve çok giriş-çıkışlı olması taşımacılık
için büyük önem arz etmektedir;
- Geçiş ücretleri: Taşımacılıkta maliyeti en çok etkileyen faktörlerden birisi de geçiş
ücretleridir. Makul seviyelerin üzerindeki ücretler, navlun maliyetini, dolayısıyla malın
bedelini artırmakta veya taşımacının rekabet edebilmek için çok düşük bir kar marjıyla
çalışmasına neden olmaktadır. Geçiş ücretlerinin karşılıklı olarak kaldırılması, AB üyesi
ülkelerde olduğu kadar, transit geçilen güzergah ülkelerinde de gerekli görülmektedir;
- Geçiş belgesi kotaları: Çeşitli ülkelerin, çevre koruma, karayollarının zarar görmesi veya
kendi taşımacılarını koruma amacıyla kotaları artırmaması, özellikle eşya taşıyan Türk
taşıtlarına tahsis edilen geçiş belgelerinin kotalarının yetersiz kalması nedeniyle,
taşımalarda aksamalar ortaya çıkmaktadır. Özellikle, İtalya, Avusturya, Romanya,
Macaristan ve Fransa gibi ülkelere veya bu ülkelerden yapılan taşımalarda kotaların
yetersizliği sebebiyle yılın son aylarında sıkıntılarla karşılaşılmaktadır. Kotaların
kaldırılması veya ihtiyaca cevap verebilecek gerçekçi kota miktarlarının belirlenmesi
sektör açısından büyük önem arz etmektedir. Bu konuda çalışan şoför esnafının uyumu
için gereken çalışmalara öncelik verilmeli ve konuya ilişkin görüşmeler
gerçekleştirilmelidir.
Yukarıda değinilen, uluslararası taşımacılıkta rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyen,
unsurların yanı sıra, mevzuat, yapısal ve kurumsal uyum yönünden de yaşanmakta olan bazı
sorunlar bulunmaktadır. Bu çerçevede, taşımacıların uyum sağlaması gereken AB standartları
arasında rekabet ve taşıma maliyetlerini etkileyecek önemli konulardan birisi “sosyal
hükümler”e uyum sağlanmasıdır. Ülkemiz, “Karayolu ile Uluslararası Taşıma Yapan Taşıt
Mürettebatının Çalışmasına İlişkin Avrupa Anlaşması (AETR)”na taraf olmasına karşın,
henüz Türk mevzuatı anılan Anlaşmanın gerekleri ile uyumlu hale getirilememiştir. Böyle bir
uyumun sağlanmasının ardından, sektörün rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyebilecek
ilave faktörlerin oluşması muhtemel gözükmektedir.
Şoför esnafını ilgilendiren karayolu taşımacılığı dikkate alındığında mevzuat
uyumlaştırılmasına ek olarak ilgili idari birimlerin kapasitelerinin artırılması da önem arz
133
etmektedir. Türkiye’deki kaza oranının AB’ye oranla altı kat fazla olması sonucu, çok büyük
bir ölüm ve ekonomik kayıp söz konusudur. Bu nedenle yol güvenliğinin geliştirilmesi
öncelikli olmalıdır. Müktesebat henüz etkili bir biçimde uygulanmamaktadır. Karayolu ağı
üzerinde trafik kazalarının yoğunlaştığı noktalarda çalışmalar hızlandırılmalıdır. Güvenli trafik
akışı sağlanmalı, yol ağının tümünde trafik güvenliğinin artırılmasına özen gösterilmelidir.
Bakanlıkta, kara ulaştırması sosyal mevzuatına yönelik olarak hem piyasa izlenmesi hem de
lisans sisteminin uygulanması için kalifiye eleman sayısı çok azdır. Bu, henüz düzenlenmemiş
olan ulusal mal taşımacılığı için de geçerlidir.
Uluslararası ulaşım, karayolu yük ve karayolu yolcu taşımacılığı alanlarında bir ruhsat
sistemine tabiidir. Üye devletlerin yetkili makamları, ilgili Topluluk iznini ve ruhsatını
verirler, ihlal durumunda gerekli yaptırımları uygularlar ve ruhsat sahibinin hala gerekli
şartları taşıyıp taşımadığını düzenli olarak kontrol ederler. Üyeliğin ardından Türkiye de bu
kontrollere hazır hale gelmelidir.
Araç kullanma ve dinlenme süreleri, karayolu ulaşım operatörü mesleğine giriş ve tehlikeli
eşyanın karayolu ile taşınması konularında, kuralların uygulanması devlet tarafından ve/veya
devletin belirlediği ve doğrudan denetlediği kurumlar tarafından yürütülmelidir.
Karayolu ulaşımının mali yönleriyle ilgili olarak yol kullanma ücretleri ve devlet yardımları
konusundaki mevzuat, ilgili mevzuat ile uyumlu hale getirilmelidir.
Yeni otoyolların yapımları ayrıntılı araştırmalara dayanmalı ve bir plan çerçevesinde
geliştirilmeli, kullanılmakta olan karayolu ağının bakım, onarım ve yenileme çalışmaları
hızlandırılmalıdır. Araç ve sürücü denetimlerinin yeterli düzeyde yapılması gerekmektedir.
Trafik işaretlemeleri öncelikle sağlanmalıdır.
Karayolu taşımacılığı alanında, özellikle pazara giriş ve lisanslandırma işlemleri
müktesebatıyla ilgili olarak bir miktar ilerleme gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, karayolu
taşımacılığı alanında, sosyal mevzuat, mesleki yeterlilik eğitimi, araç uygunluk test
istasyonları, standart denetim usulleri ve kayıt cihazlarıyla ilgili yeni mevzuat düzenlemeleri
yapılmıştır. Genel olarak, yol güvenliğinin sağlanmasına ilişkin uygulama kapasitesindeki
sınırlılık ve tehlikeli malların taşınmasıyla ilgili mevzuat uyum çalışmalarının yetersizliği
endişe konusu olmaya devam etmektedir. Türk karayolu taşımacılığı filosunun AB teknik ve
çevre standartlarına uyumunun sağlanması çalışmaları sürdürülmektedir. Kabul edilen
mevzuatın etkin şekilde yürürlüğe konulması ve uygulanmasının sağlanması, Türkiye’nin AB
ortalamasının altı kat üzerinde bulunan karayolu kaza ortalamasından da görüleceği üzere,
hala temin edilememiştir. Özellikle ulaşım güvenliği ve sosyal mevzuat bakımlarından, karar
verme ve diğer yetkili kurumlarla eşgüdümün iyileştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.
Mali yükümlülük, mesleki yeterlilik ve iyi bir üne sahip olmak olarak özetlenebilecek pazara
giriş şartları açısından, ulusal taşıma yapan taşımacılar zorluklar yaşayabilecektir. Bunlara
ilaveten, karayolu taşımacılığı alanındaki AB mevzuatına uyum konusunda yapılan çalışmalar,
çeşitli alanlarda mevzuat değişikliğini ve bir çok uluslararası konvansiyona acil katılımı
gerektirmektedir. Bu uyum çalışmalarının verimli ve eş zamanlı yürütülememesi, olası bir
serbestleşmeden sağlanacak faydaları azaltıcı faktör olarak varlığını sürdürecektir.
Tüm bu bilgiler ışığında, karayolu taşımacılığı sektörünün AB üyesi ülke taşımacılarıyla,
serbestleştirme sonrası rekabet edebilmesi için, bazı hususların dikkate alınmasında büyük
fayda bulunmaktadır. Bu çerçevede, rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyen, vize, geçiş
belgesi, geçiş belgesi kotaları, geçiş ücretleri gibi sektör açısından önem taşıyan konuların AB
ile sürdürülmekte olan müzakerelerde gündeme getirilmesi yararlı olacaktır.
Sektör temsilcileri tarafından, mevzuat uyumunun gerçekleştirilmesinin yanı sıra, karayolu
taşımacılığı sektörünün teknik ve sosyal standartlara uyumu için süreye ihtiyaç olacağı ve yine
134
bu kapsamda, ulusal eşya ve yolcu taşımacılığının serbestleşme için zamana ihtiyacı
bulunduğu, kabotaj konusunun ise, üyelik sonrası gündeme getirilmesi faydalı olacaktır.
Mevzuat uyumu ve yapılması gereken çalışmalar iş dünyası ve şoför esnafının beklentileri
çerçevesinde kademeli olarak gerçekleştirilmeli ve mümkün olabilen geçiş süreleri talep
edilmelidir. Olmadığı takdirde, tam mevzuat uyumunun tam üyelik ile gerçekleşeceği
belirtilmelidir. Müzakere sürecinde bilgilendirme ve alt yapı çalışmalarına önem verilmelidir.
2.2.6. Vergilendirme
Vergilendirmeye ilişkin AB müktesebatı, doğrudan vergiler, kurumlar vergisi, gelir vergisi ve
kapsamlı olarak dolaylı vergiler olan Katma Değer Vergisi'ni (KDV) ve özel tüketim
vergilerini içermektedir.
Doğrudan vergilendirmeyle ilgili olarak, müktesebat, şahısların tasarruflarından alınan gelir
vergilerini, bazı açılardan Kurumlar vergisini kapsamakta ve şirketler arasında sınır ötesi
engellerin kaldırılmasını amaçlamaktadır. Esnaf ve sanatkara yönelik bir düzenleme yoktur.
Dolaylı vergiler ile ilgili müktesebat, KDV'nin ilkelerini, tanımlarını, yapısını ve oranların
yakınlaştırılmasını kapsamaktadır. Tütün ürünlerine, alkollü içeceklere ve enerji ürünlerine
uygulanan vergileme ölçüleri ve oranlarına ilişkin özel tüketim vergileri de AB mevzuatına
tabidir.
AB mevzuatı ortak bir vergi politikası oluşturma ve uygulama amacında değildir. Dolayısıyla
yayınlanan direktifler genellikle dolaylı vergilerin birbirine uyumlaştırılması ve oranlarının
birbirine yakınlaştırılmasını sağlamaya yöneliktir.
AB ülkelerinin her birinde uygulanmakta olan vergi mevzuatları ana ilkeleri itibarıyla AB
normlarına uygun olmakla beraber her ülke farklı bir vergi politikası ve farklı vergi oranları
uygulamaktadır.
Gelir vergisinde üye ülkelerde birbirinden farklı oranlar uygulanmaktadır. Ülkemizde gelir
vergisi oranları üye ülkelere göre orta sıralarda yer almaktadır. Bu oranların uyumlaştırılma
zorunluluğu yoktur. Fakat geçtiğimiz yıllarda gelirin tanımında değişiklik yapılarak kapsamı
genişletilmiş, böylece AB bünyesinde uygulanan kapsam ile uyumlu hale getirilmiştir. Gelir
vergisi konusunda ülkemiz ile AB ülkeleri arasındaki en önemli farklılık, gelir vergisi
kanununda özel indirim oranları tutarlarının üye devletlere göre düşük olmasıdır. Bu farklılık
Türk esnaf ve sanatkarı için başka bir sorun doğurmaktadır. Bu sorun “asgari geçim indirimi”
uygulamasının olmamasıdır. Kişi başına gelirin çok yüksek ve çok düşük olduğu yerlerde
faaliyet gösteren esnaf ve sanatkarların aynı şekilde vergilendirilmesi adaletsiz bir durum
ortaya çıkarmaktadır.
Bu fasıl ile ilgili olarak, Türk esnaf ve sanatkarı için en önemli sorun Türkiye’deki dolaylı
vergilerin sayısının yüksekliğidir. Sayısal olarak fazla olan ve aynı zamanda oranları OECD
ülkeleri içinde oranı en yüksek olan dolaylı vergiler kayıt dışılığı teşvik etmektedir ve
istihdamı düşürmektedir.
Dolaylı vergiler alanında, AB KDV mevzuatı ile uyumlaştırma konusunda somut bir ilerleme
kaydedilememiştir. KDV ile ilgili muafiyetlerin kapsamı, özel düzenlemeler, uygulanan
indirimli oranların kapsamı ve düzeyi gibi konularda müktesebat ile tam uyum sağlanması için
somut adımların atılması gerekmektedir. Şu anda yürürlükte bulunan konuya ilişkin mevzuat,
Türkiye'nin, gıda, tıp ve sağlık hizmetleri, eğitim ve eğitim malzemeleri gibi ürünlerde
uyguladığı indirilmiş KDV oranına izin vermekle birlikte, 2006 yılında çıkarılmış ve 2010 yılı
sonunda uygulamaya girecek mevzuat ile, indirilmiş oranın %5’ten daha aşağı olamayacağı ve
standart KDV oranının en az %15 KDV oranda olacağı hükme bağlanmıştır. Bu durum
ülkemizde halen uygulanan indirilmiş ürün grubunda uygulanan KDV oranının 5 kat artmasına
sebep olacaktır.
135
Özel tüketim vergileri alanında, tütün ürünleri konusunda müktesebatla uyumlaştırma yönünde
bazı ilerlemeler kaydetmiştir. 2005 Temmuz ayında kabul edilen mevzuat değişiklikleri, ithal
sigaralara yönelik ayrımcı vergileri ortadan kaldırmıştır. Bu durum, ithal ürünlerin benzeri
yerli ürünlere oranla fiili daha yüksek vergi uygulanmakta olduğu alkollü içecekler için geçerli
değildir. Alkollü içeceklere uygulanan gümrük vergileri müktesebatla uyumlu değildir.
Vergiler, alkolün içeriği ve ürünün cinsine bağlı olarak kısmen farklılık arzetmekte ve
Türkiye'de üretilen bazı alkollü içeceklere (örneğin rakı), alkol içeriği aynı olmasına rağmen,
ithal içkilere (viski, rom, vb) göre, daha düşük vergi uygulanmaktadır. İthal tütün ürünlerine
ve sigaralara uygulanan özel gümrük vergileri de Tütün Fonu'nun ayrımcı uygulamaları
arasında sayılabilir. Bu tür ayrımcı uygulamalar, sadece müktesebatla değil, Türkiye'nin
Gümrük Birliği Anlaşması ve Dünya Ticaret Örgütü kuralları çerçevesindeki
yükümlülükleriyle de çelişmektedir.
KDV ve ÖTV’nin yapısı ve oranlarının yakınlaştırılması konusunda daha fazla çaba sarf
edilmesi gerekmektedir. Tüketim vergisi konusunda sigara ve alkollü içkilere uygulanan ÖTV
müktesebat ile uyumlu değildir. Yapılacak uyumun genel gelirlere etkisi ile iş dünyasının
karşılaşacağı zorlukları birlikte değerlendirmesi gerekmektedir.
AB mevzuatının doğrudan vergilendirme ve idari işbirliği alanlarında bazı ilerlemeler
kaydedilmiştir. İdari kapasite alanında, yönetimi işlevsellik temelinde yeniden yapılandıran ve
merkez ile yerel birimler arasında doğrudan bir sorumluluk bağı kuran yarı özerk Vergi
İdaresinin kuruluşuna ilişkin bir yasa yürürlüğe girmiştir. Vergi dairelerinin bilgisayarlarla
donatılması ve vergi mükelleflerine vergi kimlik numarası verilmesi süreçlerine devam
edilmiştir. Toplamda, Türkiye’de vergi gelirlerini tahsil eden vergi daireleri bilgisayar ağına
dahil edilmiş, vergi mükellefleri vergi kimlik numaralarını almıştır.
Bununla birlikte, vergi mükelleflerinin sorumluluklarını gönüllülük esası çerçevesinde yerine
getirmelerini teşvik edecek ve müktesebatın gerektiği gibi uygulanmasını sağlayacak şekilde
bilgi teknolojisinin vergi dairelerinde kullanılması üzerinde yoğunlaşacak nitelikte kapsamlı
bir Vergi Politikası Stratejisi henüz mevcut değildir. Vergi Konseyi’nde konular tartışılmakla
birlikte, beklentileri karşılamaya yetmemektedir.
Sonuç Türk mali rejimi müktesebatla kısmen uyum içindedir, ancak doğrudan vergilendirmeye
ilişkin müktesebata olduğu kadar, özellikle KDV’nin kapsamı ve oranları ile özel tüketim
vergilerinin niteliğine ve oranlarına ilişkin olarak önemli ölçüde ve daha ileri düzeyde uyum
sağlayacak bir yasal düzenlemeye de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu durum ekonomimizin önemli
aktörleri olan esnaf ve sanatkarları da etkileyecektir.
2.2.7. İstatistik
AB mevzuatında istatistik ile ilgili en önemli hükümler Amsterdam anlaşmasında
bulunmaktadır. Bu Anlaşmada yer alan hükümlerin Konsey Tüzükleri ile somutlaştırılması
gerekmiştir. Bu bağlamda
1588/990 sayılı “İstatistiksel Gizliliğe Tabi Olan Verilerin
Eurostat’a iletilmesi Hakkındaki Konsey Tüzüğü” ile 322/97 sayılı “Topluluk İstatistiği
Hakkındaki Konsey Tüzüğü” istatistik alanındaki temel yasal düzenlemelerdir.
Aday ülkelerin bu müktesebata uyum sağlaması zor olmamış, ancak müzakere sürecinde
güvenilir ve birbiriyle uyumlu verilerin sürekli ve sürdürülebilir temelde sağlanması önem
kazanmıştır. İstatistiklerin kalitesi büyük oranda ülkenin idari kapasitesinin gelişmişliği, kamu
hizmetinde gösterdiği performans, nitelikli personel alımı ve kullanımıyla doğru orantılıdır.
İstatistik alanındaki müktesebat, tarafsızlık, güvenirlik, saydamlık, kişisel bilgilerin gizliliği ve
resmi istatistiklerin dağıtımı ile ilgili temel ilkelere dayalı bir istatistik yapısının
oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Ulusal istatistik enstitüleri, istatistiki bilgilerin
metodolojisi, üretimi ve dağıtımında referans ve dayanak noktaları olarak görev yapmaktadır.
Müktesebat, makroekonomik ve fiyat istatistikleri, demografi ve sosyal istatistikler, bölgesel
136
istatistikler ile iş istatistikleri, ulaştırma, dış ticaret, tarım, çevre, bilim ve teknoloji gibi
alanlara ilişkin metodolojiyi, sınıflandırmaları ve veri toplamayı kapsamaktadır.
Bu fasıl ile ilgili olarak, İstatistik Kanununun uyumu için çalışmalar sürdürülmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumunun idari yapısında ve öncelik verilen bazı istatistik alanlarında bazı
ilerlemeler kaydedilmiştir. Özel alanlarda istatistik verileri sağlayan diğer bakanlıkların ve
devlet kurumlarının istatistik alanındaki idari kapasiteleri henüz yeterli değildir.
İstatistik faslında yer alan, sınıflandırmalar alanında ilerleme kaydedilmiştir. Avrupa
Topluluğunda Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiki Sınıflandırması 1.1 Revizyonu’nun (NACE
Rev.1.1) Türkçe tercümesi, iş kayıtları ve diğer araştırmalar için tedricen daha iyi yönde
kullanılmaya başlanmıştır.
Sektör istatistiklerine ilişkin olarak, seçilmiş öncelikli alanlardaki verilere erişim ve
sınıflandırmaların kullanımı ile ilgili ilerleme kaydedilmiştir. Ancak yine de, esnaf ve
sanatkarlar ile ilgili sektörel istatistikler yeterli değildir.
Makroekonomik istatistik alanında, Avrupa Hesaplar Sisteminin (ESA 95) ulusal hesaplarda
uygulanmasında ESA 95’de yer alan terimlerden de faydalanılarak belirli ölçüde ilerleme
kaydedilmiştir.
İş istatistikleri ile ilgili olarak, ticari sicil, NACE Rev. 1.1 temel alınarak tutulmaktadır. Vergi
kayıtları, ticari sicilin güncellenmesi amacıyla düzenli olarak kontrol edilmektedir. Genel
İşyeri Sayımının sonuçlarının kontrolünün yanı sıra AB standartlarına göre analizler ve veri
derleme çalışmaları devam etmektedir.
Dış ticaret istatistikleri alanında, üçüncü ülkelerle ticareti ölçen sistem ile iyi bir uyum
halihazırda sağlanmıştır.
Genel olarak, Türkiye’nin istatistik alanındaki müktesebata uyumu sınırlıdır, ancak, TÜİK ile
Eurostat arasında varılan mutabakat uyarınca belirlenen adımlar atılmaktadır.
2.2.8. Sosyal Politika ve İstihdam
Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan Avrupa Birliği’ne giden yolda çeşitli aşamalardan geçerek
değişen ve gelişerek bugün Avrupa Sosyal Modeli ismini alan yapı, esas olarak yüksek
istihdam düzeyi, daha iyi çalışma standartları, sürdürülebilir kalkınma ve sosyal koruma
konularından oluşmaktadır. Ekonomik büyümenin belirgin olduğu 1970’lere kadar daha çok
serbest dolaşıma odaklanan Avrupa’daki hakim yaklaşım, bu yıllardan itibaren yaşanan
ekonomik problemler karşısında işsizlikle mücadeleye yönelmiş, iş hukuku alanında da
gelişmeler meydana gelmiştir.
Roma Antlaşmasının 118. maddesi, Topluluğun işçi sağlığı ve güvenliğini korumak üzere
gerekli tedbirlerin alınmasına katkıda bulunmasını öngörmektedir. 1986 yılında kabul edilen
Tek Senet ile Konsey’de nitelikli çoğunluk oylamasına geçilerek, işyeri sağlığı ve güvenliği
alanında karar alınması kolaylaştırılmış ve üye ülkelerin daha yüksek standartlar koyma hakkı
korunarak, Avrupa düzeyinde asgari koşullar belirlenmiştir.
İş hukuku alanında kabul edilen Konsey direktifleri, işçilerin toplu işten çıkarma veya
işyerinin devri durumundaki hakların korunmasını, işçinin sözleşme veya istihdam ilişkisine
uygulanacak koşullar hakkında bilgilendirilmesini, çalışma sürelerinin düzenlenmesini, kısmi
zamanlı ve belirli süreli çalışma konularını, çalışan gençlerin korunmasını ve ayrıca işçinin
hizmeti kapsamında başka bir yere gönderilmesini ele almaktadır.
AB İş Hukuku kapsamındaki bireysel haklar incelendiğinde, Türk mevzuatının AB’ye kıyasla
çok yetersiz bir koruma sağladığı görülmektedir. Daha önceden gençlerin ve çocukların
çalışmasına yönelik yetersiz koruma sağlayan düzenlemeler, yeni İş Kanunuyla beraber
değiştirilmiş, genç ve çocuk işçi tanımları yapılarak, iş tanımlarının, sürelerinin ve koşullarının
yeni bir yönetmelikle belirleneceği ifade edilmiştir. Bu çerçevede, belirli süreli çalışma ve
137
kısmi zamanlı çalışma yeni İş Kanunuyla yasal bir zemine oturtularak ve bu tip işlerde çalışan
kişilerin eşit muamele göreceği belirtilerek AB ile bu alanda mevzuat uyumu sağlanmıştır.
Ancak, İş Kanununda “normal haftalık çalışma süresinin, tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan
emsal işçiye göre önemli ölçüde daha az belirlenmesi durumu” şeklinde ifade edilen kısmi
zamanlı çalışma tanımı, AB tarafından ve üye ülkelerce belirlenen tanımlamalara kıyasla
oldukça dar ve belirsizdir. AB mevzuatına tam uyum için yapılacak düzenlemeler ile çalışma
süreleri düşecektir. Çalışma sürelerinin düşmesi teorik olarak verimliliği arttıracak ve iş
kazalarını engelleyecek olmakla birlikte, yanlarında işçi çalıştıran esnaf ve sanatkarların
alışkanlıklarının değişmesini gerektirecektir.
Topluluk çalışanlarının bilgilenme ve danışma hakları ve sözleşme veya istihdam ilişkisine
uygulanacak koşullar hakkında işçileri bilgilendirme yükümlülüğü AB mevzuatı içinde yer
almaktadır.
Çalışma hayatı ve iş sağlığı ve güvenliği alanlarında AB’de gelişmiş bir mevzuat
bulunmaktadır. Mevzuat; mesleki risklerin önlenmesi, risk ve kaza faktörlerinin ortadan
kaldırılması ve eğitim- bilgilendirme gibi konuları içermektedir. Ülkemizde 2003 yılından bu
yana önemli değişiklikler yapılmıştır. Öncelikle bu alandaki mevzuatı AB mevzuatına
uyumlaştırma çalışmaları gerçekleştirilmiş, İş Kanunu yenilenerek buna bağlı çok sayıda
yönetmelik çıkarılmıştır. Ancak yönetmelikler ve yasalar ile getirilen yeni uygulamaları ve
düzenlemeleri hayata geçirmekte sorun yaşanmaktadır.
AB’nin temel ilkelerinden biri; sosyal diyalogdur. Kapsamı sektör ayrımı yapmaksızın
alınacak her tür kararın, yapılacak her tür uygulamanın kamu ile sosyal tarafların, sivil toplum
örgütlerinin işbirliği içinde gerçekleştirilmesidir. Bu nedenle Avrupa Birliği Türkiye’de sosyal
diyalogun geliştirilmesi ile ilgili çalışmalara değişik şekillerde destek vermektedir. Bu
çerçevede Ekonomik ve Sosyal Konsey gerektiği şekilde ve AB normlarında yeterince etkin
çalışmaları yerine getirememektedir.
Türkiye’nin AB istihdam stratejisine uyumlu bir istihdam stratejisi oluşturma ve hayata
geçirme ile ilgili çalışmaları, özellikle Türkiye İş Kurumu tarafından yürütülmektedir. TESK
İŞKUR Genel Kurulu ve Yönetim Kurulu üyesidir. İŞKUR tarafından istihdam ana başlığı
altında toplanan çok sayıda alt çalışmaya TESK katılım sağlamakta ve katkı vermektedir.
İşgücü piyasası ile ilgili bilgi ihtiyaçlarının tespit edilmesi, derlenmesi ve dağıtılması
faaliyetlerinin izlenmesi ve geliştirilmesi, işgücü piyasasına ilişkin ortak veri tabanının
oluşturulması, çeşitli kurum ve kuruluşlarca oluşturulmuş ve oluşturulacak veri tabanlarının
uyumlaştırılması ve geliştirilmesi, veri üretiminde norm ve standart birliğinin sağlanması için
kurulan İşgücü Piyasası Bilgi Danışma Kuruluna TESK üyedir.
Bu fasıl ile ilgili müktesebata uyum sınırlıdır. Hazırlık çalışması sürdürülen bir çok mevzuat
bulunmaktadır.
AB’nin bu başlık altındaki mevzuatında yer alan hükümler, çalışan hakları ile ilgili
olduğundan, esnaf ve sanatkarların yanlarında çalışanları da ileride etkileyecektir. Esnaf ve
sanatkarlar için ek maliyet doğurabilecektir. Ancak, işleyen piyasa sistemi ve buna bağlı
istihdam teşvikleri oluşturulduğunda, sosyal olarak uygulanması şart olan önemli bir konudur.
2.2.9.Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu
Bu fasıl altında yer alan AB müktesebatı, Avrupa Kalkınma Fonu, Avrupa Sosyal FonuUyum Politikası kapsamında değerlendirilmektedir. Uyum politikasının temel yaklaşımı
özetle;
•
•
•
•
Tam İstihdam
İş hayatında kalite ve verimlilik
Sosyal içerme
Bölgesel istihdam eşitsizliğinin azaltılması
138
• Öncelikleri: Rekabet edebilirlik ve istihdam, yakınsama konularını
kapsamaktadır.
AB mali yardımlarının kullanılmasına ilişkin hususları da içermesi nedeniyle, Katılım Öncesi
Mali Yardımları bu konuda değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, Katılım Öncesi Mali Yardım
Aracı (IPA)’nın 5 bileşeni bulunmaktadır. Bunlar;
•
•
•
•
•
Geçiş Dönemi Desteği ve Kurumsal Yapılanma
Bölgesel ve Sınır Ötesi İşbirliği
Bölgesel Kalkınma
İnsan Kaynaklarını Geliştirme
Kırsal Kalkınmadır.
3’üncü ve 4’üncü bileşen ile ilgili olarak ilgili kurumlar tarafından Operasyonel Programlar
hazırlanmıştır. Özellikle insan kaynaklarını geliştirme ve bölgesel kalkınma bileşenleri esnafsanatkarlar ve teşkilatını ilgilendirmektedir. Program kapsamında hazırlanacak projeler ile bu
mali yardımdan yararlanma imkanı ortaya çıkacaktır.
Bölgesel Kalkınma bileşeni altında 3 alt bileşen bulunmaktadır:
•
•
•
Çevre
Ulaştırma
Bölgesel Rekabet Edebilirlik
Bölgesel Rekabet Edebilirlik başlığı altında yer alan öncelikler içerisinde KOBİ’ ler
bulunmakta ve
• İş ortamının iyileştirilmesi
• Girişimcilik kapasitesinin güçlendirilmesi
konularına odaklanılmaktadır.
Ayrıca bu fasıl altında yer alan imkanlardan yararlanmak üzere, Kalkınma Ajanslarının
kurulması ve mevzuatının hazırlanması çalışmaları sürdürülmektedir.
2.2.10. Çevre
Çevre ve doğal kaynakların korunması hakkındaki AB politikalarının önemi 1980’lerden bu
yana artmıştır. 1986’da kabul edilen Tek Senet ile birlikte Topluluk ilk kez çevre alanında
yetki kazanmış ve Tek Senetin VII. Başlığı, çevre alanındaki Topluluk faaliyetinin esaslarını
tanımlamıştır. Tek Senet ile değiştirilen Avrupa Topluluğunu kuran Antlaşma, esas itibariyle,
çevre konusunda bir Topluluk politikasının geliştirilmesi ve uygulanmasını temin etmiştir.
Avrupa Birliği’ni kuran Maastricht Antlaşması da, çevreye saygı duyan sürdürülebilir bir
gelişmenin desteklenmesini hedeflemiştir. 1 Mayıs 1999’da yürürlüğe giren Amsterdam
Antlaşması ise sürdürülebilir gelişmeyi Avrupa Topluluğu amaçlarından biri haline getirerek
konuyu bir adım ileriye taşımıştır. Daha önceki değişikliklerde olduğu gibi yeni Antlaşma da
önceden varolan Antlaşmaları tamamlamıştır. Antlaşmanın 2. maddesi, tek pazar ve para
birliğine ilişkin tedbirler alınırken, “yüksek düzeyli çevre koruma ve çevre kalitesinin
iyileştirilmesi” hususunun dikkate alınmasını 6. madde ise çevre koruma gereksinimlerinin,
özellikle de sürdürülebilir kalkınmasının teşvik edilmesi amacıyla, Topluluk politika ve
tedbirlerinin tanımlanması ve uygulanmasına eklemlenmesi (entegre edilmesi) gereğini ortaya
koymuştur.
Topluluğun çevre alanındaki mevzuatı çevrenin korunması için yapılmış Eylem Programları
ve Antlaşmalar yoluyla oluşturulan çeşitli ilkelere dayanmaktadır. Bunlar;
•
•
Bütünleyicilik ilkesi
Yüksek seviyede koruma ilkesi
139
• İhtiyat ilkesi
• Önleme ilkesi
• Kaynakta önleme ilkesi
• Kirleten –öder ilkesidir.
Topluluk günümüze kadar özellikle atık idaresi, su kalitesi ve hava kirliliği konularında
minimum standartları oluşturarak kirliliği kısıtlamayı amaçlayan bir çok mevzuatı kabul
etmiştir. Çevre konusunda mevzuatın yanı sıra değişik sözleşmelere de taraf olunması
gerekmektedir.
2004/35/EC sayılı mevzuat, çevresel sorumluluk, çevre tahribatını düzeltmek ve önlemek ile
ilgili konuları ve “kirleten öder” prensibini düzenleyen bir direktiftir. Kontrol mekanizması,
kirliliği önleyen ve ortadan kaldıran çarelerin bulunmasını zorunlu kılmaktadır. Burada
sorumluluk kirliliği yaratan işletmelere yüklenmiştir.
Uyumun tamamlanmasında en fazla sorun görülen mevzuat faslı çevredir. İşletmeleri
doğrudan ilgilendiren ve sorumluluk getiren hükümler yer almaktadır. Atık yönetimi ve
gürültü haricinde, müktesebat uyumu son derece sınırlıdır. Özellikle yatay mevzuat diğer bir
çok faslı da ilgilendirdiği için uyum, farklı kurumların sorumluluğunda bulunması nedeniyle
yavaş ilerlemektedir.
AB çevre mevzuatının kapsamı doğrultusunda aktarılması ve uygulanmasında önceliklerin
belirlenmesi şarttır. Özellikle işletmeler için uyumda ve yerine getirmede zorluklar olacağı bir
gerçektir. İlk önceliğin Topluluk çerçeve mevzuatına (haber alma ve çevre etki
değerlendirmesi) ve Topluluğun taraf olduğu uluslararası anlaşmalardaki koşullara verilmesi
yararlı olacaktır. İş dünyasının karşılaşacağı yükümlülükleri görmesini sağlayacak bir süre
önem taşımaktadır. İşletmelerin uyumu ve idari yapının sağlıklı bir şekilde kurulabilmesi
amacıyla yeni teşvik mekanizmalarının oluşturulması şarttır. Uyum, uygulama planları içeren
projeler ve yapı taşları ile desteklenmeli ve işletmeleri hazırlamalıdır.
2.2.11. Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı
Bu fasıl altında, gıda güvenliği, veterinerlik, hayvan besleme ve bitki sağlığı ile kapsamlı bir
mevzuat bulunmaktadır.
Gıda ile ilgili AB’nin daha önceki yıllardaki geleneksel yaklaşımı son ürünlerin kontrolüne
dayanmaktaydı. Yeni yaklaşımda gıda zincirinin her kademesinde uyulması gereken hususları
kapsamaktadır.
Gıda ile ilgili mevzuat özetle;
• Gıda güvenliği ve temini
• Gıda teknolojisi
• Gıda kontrolü
• Hijyen
• Katkı maddeleri- pestisitler
• Uygunluk değerlendirmesi
konularını içermektedir.
178/ 2002/ EC sayılı genel gıda mevzuatı genel prensipleri ve yükümlülükleri belirlemekte ve
Avrupa Gıda Güvenliği Birimini oluşturmaktadır.
Yeni yaklaşımda risk analizi, riskin önceden engellenmesi, geriye dönük izleme,
uyumlaştırılmış gıda güvenliği standartları ve sistemlerin yaklaştırılması konuları yer
almaktadır. Burada amaç, çiftlikten sofraya tüketicinin korunması ve iç pazarın etkin
işleyişinin sağlanmasıdır. Burada birincil sorumluluk gıda işletmesinde olmakla birlikte,
perakende satış yapılan yerlerde de gerekli kurallar yerine getirilmek zorundadır.
140
Bu fasıl altında özellikle esnaf- sanatkarları ilgilendiren hijyen paketi olarak ifade edilen gıda
maddelerinin hijyeni, hayvansal kaynaklı gıdaların özel hijyen kuralı, insan tüketimine
sunulan hayvansal kaynaklı gıdaların resmi kontrolü ve genel gıda hijyenine ilişkin
direktiflerdir.
Gıda hijyeninde, gıda işletmelerinin kayıt altına alınması, iyi hijyen kuralları, uygulama
rehberi, mikrobiyolojik kriterler ve taşınmada ve muhafaza edilmedeki sıcaklık kontrolleri yer
almaktadır. Güvenilmeyeni önlemek, tehlikeleri önceden belirleyerek riskleri kontrol altına
almaya yönelik işlemleri içeren HACCP diye adlandırılan tehlike noktalarında kritik kontrol
analizlerine de atıf yapılmaktadır. Burada birincil sorumluluk küçük ölçekli olsa dahi gıda
işletmesinde olmakla birlikte, üretim, işleme ve dağıtımla perakende satış yerleri de kapsama
dahildir. Tüketiciye doğrudan satışlar kapsam dışıdır.
HACCP şu konuları içermektedir:
1- Tehlike analizinin yapılması
2- Kritik kontrol noktalarının belirlenmesi
3- Kritik limitlerin oluşturulması
4- Kritik kontrol noktalarının izlenmesi için sistemin kurulması
5- Kontrol altında olmayan noktaların izlenmesi ve varsa düzeltici faaliyetlerin oluşturulması
6- Sistemin etkili bir şekilde işlemesinin denetlenmesi için kontrol prosedürlerinin
oluşturulması
7- Bu ilkelerin uygulanması için prosedür ve kayıtları kapsayan dokümantasyon oluşturulması
Hayvansal kaynaklı gıdaların özel hijyen kuralına ilişkin direktifte, işletmelerin onaylanması,
hayvanların temizliği, veteriner damgası, işletmeciyi tanıtan damga ve kesimhane gereklerine
ilişkin hükümler bulunmaktadır.
AB’nin genel gıda mevzuatı ve hijyen paketi kapsamındaki mevzuatına uyum için teknik
çalışmalar devam etmektedir. 30 Mart 2005 tarihinde çıkarılan “ Gıda ve Gıda ile Temasta
Bulunan Madde ve Malzemelerin Piyasa Gözetimi, Denetimi ile İşyeri Sorumluluklarına Dair
Yönetmelik” ile gıda üretim ve satış yerinde HACCP zorunlu hale getirilmiştir. Ürünlere
yönelik hijyen kodlarının belirlenmesi çalışması devam etmektedir. Bu çalışmalara ilgili
sektörler itibariyle TESK de katılmaktadır. Gıda sektöründe bulunan esnaf- sanatkarlar
açısından önemli bir uygulamadır.
HACCP kavramı üretici firmalar için ekstra yük getirmeyecek, mevcut sorumlulukları
arttırmadan
sadece
sorumlulukların
mantıklı
yönetimini
sağlayacak
biçimde
programlanmaktadır. HACCP ayrıca; gıda mevzuatının bütünleşmesi, sağlamlaştırılması ve
sorunsuz uygulanmasını da sağlayacak bir uygulama olacaktır.
AB mevzuatı dahilinde, gıda sicilinin tek elden tutulması konusunda yürürlükteki mevzuat
açısından bir karmaşa bulunmaktadır.
2.2.12. Tüketici Hakları ve Sağlığının Korunması
AB Kurucu Antlaşmasında tüketici politikasının ayrı bir başlık altında yer almadığı
görülmektedir. Birlik içerisinde Tüketici Politikası, 1986 yılında Avrupa Tek Senedinin
imzalanmasından sonra işlerlik kazanmıştır. AB tüketici politikasına yasal temel verilmesi ise
1992 yılında Maastricht Antlaşmasının 129 (a) maddesiyle gerçekleşmiştir. 1997 tarihli
Amsterdam Antlaşması ile bu konu yeniden değerlendirilmiştir.
AB Tüketici Politikası’nın yasal dayanağı olan madde 153 uyarınca Birlik çeşitli yasal
düzenlemeler yapabilmektedir. Bu çerçevede bugün yürürlükte olan pek çok direktif ile
tüketici politikasına yön verilmektedir.
Avrupa Birliği tüketici politikasının esaslarından olan tüketicinin sağlık ve güvenliğinin
korunması temel bazı ilkeler içermektedir. Birlik içerisinde tüketiciye sunulan mal ve
141
hizmetlerin risk taşımaması, gıda üretiminde kullanılan maddelerin açıkça belirtilmesi,
ürünlerin güvenliğinin denetlenmesi gibi zorunluluklar tüketici sağlığının korunmasının ön
koşuludur. Oyuncaktan kozmetik ürünlere, ilaçlardan zehirli maddelere kadar pek çok ürün
grubuna getirilen standart ve kurallar ise tüketici güvenliğinin sağlanması yolunda atılan diğer
önemli adımlardır.
AB tüketici politikasının esaslarından bir diğeri de, tüketicinin ekonomik çıkarlarının
korunmasıdır. Bu çerçevede tüketici, üretim hatalarından, yanıltıcı reklamlardan, dürüst
olmayan ticari uygulamalardan korunmaktadır. AB’nin izlediği tüketici politikasının temel
esaslarını her ne kadar tüketicinin sağlığının korunması, güvenliğinin sağlanması ve ekonomik
çıkarlarının korunması oluşturmakta ise de, temel esaslara ek olarak tüketicinin tazmin edilme
hakkı, bilgilendirme ve eğitim hakkı ile temsil edilme hakkına da büyük önem verilmektedir.
Müktesebat herhangi bir tüketici işleminin sonuçlandırılmasıyla sınırlı olmayıp, düzenlemeler
aynı zamanda tüketici sözleşmelerinin özünü de kapsamaktadır. Bu bağlamda, adil olmayan
hükümler, tüketiciler için bağlayıcı değildir. Kusurlu mal satın alan tüketiciler bunu
değiştirmek veya tamir ettirmek üzere satıcıya geri verebilir. Kusurlu ürünlerden zarar gören
tüketiciler, kendi hataları olduğunu ispat etme gerekliliği olmaksızın üreticiden telafi talep
edebilir. Paket tatil rezervasyonu yaptıran tüketiciler, ödedikleri parayı geri alma hakkına
sahiptir. Tüketicinin durumunu iyileştiren bunun gibi daha pek çok önlem bulunmaktadır.
Tüketicinin korunması her bir tüketiciye belirli hakların sağlanması ile de sınırlı değildir.
Kamu kurumlarının tüketicilerin zararına hareket eden üretici ve satıcıları kontrol etmesini
sağlayan bir yasal çerçevenin de bulunması gerekmektedir. Dolaysıyla, müktesebat, genel
olarak ürün ve gıda güvenliği, reklam, adil olmayan sözleşme hükümleri ve tüketicin
korunmasına ilişkin kuralların sınır ötesi ihlalinin kontrol edilmesini de sağlamaktadır. Sonuç
itibariyle önemli olan, tüketicilerin herhangi hatalı bir durum karşısında, bunun düzeltilmesini
yasal yollardan talep edebilmeleridir. Bu durum anlaşmazlıkların çözümü için gerek resmi
gerek gayrı resmi mekanizmaların kurulmasını gerektirmektedir. AB’de tüketicinin yasal
yollara başvurması ve çözüm elde edilmesine yönelik müktesebat hayli gelişmiştir.
Tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını korumaya yönelik temel yasal
düzenleme 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanundur. Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunda değişiklik yapılmasına dair 4822 sayılı Kanun, 14 Mart 2003 tarih ve
25048 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Kanun; taksitli satışlar, tüketici kredisi ve
yasakları, tehlikeli taklide ilişkin kurallar, tehlikeli mal ve hizmetler, ayıplı hizmetlerde
sorumluluk gibi konularda geçerli olacak kuralları belirlemektedir.
4822 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleştirilmesi öngörülen idari düzenlemeler çerçevesinde
yönetmelikler yayınlanmış olup, genel anlamda bütün mevzuat uyumlaştırılmıştır. Bunlar
özetle;
• Genel Ürün Güvenliği
• Ayıplı Mal Sorumluluğu
• Sözleşmelerde Haksız Şartlar
• Kapıdan ve mesafeli satışlar
• Aldatıcı ve Yanıltıcı Reklamlar
• Paket Turlar
• Haksız Ticari Uygulamalardır.
Güvenliğe ilişkin tedbirler kapsamında mevzuata dair yeni bir gelişme kaydedilmemiştir. AB
tarafından 2001 yılında değiştirilen genel ürün güvenliği hakkındaki revize direktif henüz tam
olarak iç hukuka aktarılmamıştır. Türk mevzuatı henüz tehlikeli ürünlere ilişkin müktesebat,
diğer bir ifade ile, genel ürün güvenliği direktifi ile uyumlu değildir.
142
Piyasa gözetimi ile ilgili olarak, Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve
Uygulanmasına Dair Kanuna göre çıkarılmış olan Ürünlerin Piyasa Gözetimi ve Denetimine
Dair Yönetmelik ve sektörlere yönelik yönetmelikler uygulamaya koyulmuştur. Sağlık
Bakanlığı oyuncaklar, tıbbi cihazlar ve deterjanlar için piyasa gözetimi stratejisini
hazırlamıştır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yapı malzemeleri için bir piyasa gözetimi
stratejisi hazırlamış ve uygulamaya başlamıştır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tarafından
Gerçekleştirilecek Piyasa Gözetimi ve Denetimine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmelik hükümleri uyarınca da tekstil etiketlerinin ve ayakkabı etiketlerinin denetimi ve
çalışmaları yapılmaktadır. Bu alanda oluşturulan Teknik Komitelerde TESK yer almaktadır.
Piyasa gözetimi sisteminin oluşturulmasına yönelik ilk inisiyatifler olumlu adımlar olmakla
birlikte, Türkiye tamamıyla gelişmiş, işleyen ve etkin bir piyasa gözetimi sistemini yürürlüğe
koymaya devam edilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede esnaf ve sanatkarlar da mevzuat ile
ilgili denetimlere tabi olmaktadır.
Mevzuatımızda yer almayan 2005/ 29/ EC sayılı Haksız Ticari Uygulamalara İlişkin Konsey
Direktifinin iç hukuka geçirilmesi çalışması devam etmektedir. Söz konusu bu mevzuat ile,
özellikle büyük işletmelerle iş yapan küçük işletmelerin de haklarının korunacağı hükümler
getirilecektir.
Tüketicinin korunması alanındaki AB mevzuatı ve bunlara uyum amacıyla çıkarılan bir çok
yönetmelik esas itibariyle esnaf ve sanatkarları belirli yükümlülükler altına sokmaktadır.
Ancak, kendi ürettikleri mallar ve sundukları hizmet dışında kendileri de birer tüketici olan
esnaf ve sanatkarlar sisteme uyma açısından gayret içerisindedirler. Ancak, küçük sermayesi
ile çalışan esnaf ve sanatkarlara getirilen bazı yükümlülükler finansman gerektirmektedir.
AB’ye üye olunacağı zaman yeni destek ve refakat hizmetlerinin sunulması zorunluluk
olabilecektir.
2.2.13. Bilim ve Araştırma
Çok uluslu araştırma ve teknoloji geliştirme projelerinin desteklendiği Topluluk Programları
aşağıda listelenmektedir.
• 6’ncı Çerçeve Programı
• 7 nci Çerçeve Programı ( 2007- 2013 yılları arasında)
• Araştırma temaları
• Teknoloji Platformları
• Ortak Teknoloji Girişimleri
• Uluslararası İşbirliğinin Bütünleştirilmesi
Bilim ve araştırma başlığı altında yer alan AB müktesebatı, iç hukuka aktarılması gereken
ikincil mevzuat içermemektedir. Mevcut mevzuatın uygulanması öncelikle bilim ve
araştırmaya yönelik programlara katılım ile ilgilidir.
Ülkemizin 6 ncı Çerçeve Programına (ÇP) katılımı gerçekleşmiş ve bu programın uygulanma
süresi bitmiştir. 2007- 2013 yılları arasında uygulamada kalacak olan 7 nci Çerçeve
Programına Türkiye 2007 yılında dahil olarak mevzuat uyumlaştırmasını sağlamıştır. Bu
sayede özellikle, bilim siyasalarının uyumlaştırılması, proje muhasebe teknikleri, AR-GE
fonlarının aktarma usulleri ile mali yardım ve hibelerin harcama usulleri gibi hususlarda
Türkiye, 6. ÇP vasıtasıyla ilgili AB mevzuatını çok önceden iç hukukuna geçirmiş ve
halihazırda tatbik etmektedir.
7 nci Çerçeve Programında, araştırma temalarına vurgu yapılmış, faaliyet uygulama araçları
basitleştirilmiş, teknoloji platformu ile AR-GE yönelimi imkanı sağlanmış ve işletmelerin
katılımı ile risk paylaşımı içeren finansal yapı oluşturulmuştur. KOBİ’ler özel bölümde yer
almıştır. Araştırma ve geliştirme alt yapısı olan KOBİ’ler için özel imkanlar sunulmaktadır.
143
Türkiye, bilim ve araştırma alanında katılıma hazır durumda olup, entegre bir araştırma
stratejisi oluşturma ve uygulama konusunda ileri düzeydedir. Müzakeresi açılmış ve kapatılmış
olan bir fasıldır.
2.2.14.Eğitim ve Kültür
Bu fasıl başlığı altında yer alan AB müktesebatı iç hukuka aktarılması gereken ikincil mevzuat
içermemektedir. Müktesebat AB programlarından oluşmaktadır. Bunlar;
•
•
•
•
Socrates ( Hayat boyu öğrenim)
Leonardo da Vinci ( Mesleki eğitim)
Erasmus ( Yüksek öğrenim)
Youth and Youth ( Gençlik) programlarıdır.
Leonardo da Vinci Programı esnaf ve sanatkarlar ile teşkilatımızı doğrudan ilgilendiren
programdır. Halen uygulanmakta olan programa bir çok proje ile TESK ve alt teşkilatlarınca
katılım sağlanmıştır. Mesleki eğitim alanında en iyi uygulamalar incelenmiş ve AB kuruluşları
ile işbirlikleri kurulmuştur. Teşkilatımızın gerekli konularda proje hazırlama kapasitesinin
arttırılması ile programdan daha fazla yarar elde edilecektir.
144
3. BÖLÜM : Esnaf ve Sanatkar Politikalarında Eğilimler
Esnaf ve sanatkarlara ilişkin sorunların ve fırsatların tespiti, bu mevcut durumdan yola çıkarak
uygulanabilir proje ve eylem planlarının geliştirilmesi amacıyla TESK tarafından “Türkiye
Esnaf ve Sanatkarları Ortak Akıl Platformu” gerçekleştirilmesi planlanmıştır. Söz konusu
çalışma; esnaf ve sanatkarları etkileyen ve bu kesimden etkilenenlerin (paydaşlar) katılımı ile
15-17 Şubat 2008 tarihlerinde TÜBİTAK Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü
(TÜSSİDE)’nin Gebze–Kocaeli tesislerinde gerçekleştirilmiştir. Toplantıya davetli kurum ve
kuruluşların tümüne yakın bir bölümünden katılım sağlanmıştır.
Çalışma, “kürsüden anlatma ve toplu dinleme konferansı” şeklinde değil, yaratıcı fikir
oluşturma yöntem ve teknikleri kullanılarak, tüm katılımcıların tüm çalışmalara başından
sonuna kadar aktif katılımı ile yazılı bilgi ve belge üretmeye yönelik olarak gerçekleştirilmiştir.
Toplantı sırasında öncelikle esnaf-sanatkarların mevcut durumunu ortaya koymak amacıyla bir
SWOT analizi yapılmıştır. SWOT analizi çerçevesinde kesimin güçlü yanları, zayıf yanları,
kesimin önündeki fırsatlar ve tehditler beyin fırtınası metoduyla ortaya konmuştur. Daha sonra
bu veriler ışığında esnaf-sanatkar kesimine yönelik stratejik amaçlar ve bu stratejik amaçlara
hizmet edecek eylem ve projeler belirlenmiştir.
Bu çalışmanın yapılmasındaki amaç, farklı ortamlarda gelişmiş olan farklı görüş açıları ve
boyutlarının sonuç belgesine yansımasını sağlamaktır. Çalışma sonucunda elde edilen raporlar
ışığında bir esnaf-sanatkar strateji ve eylem planı hazırlanacak ve buradaki hedefler
doğrultusunda yeni projeler oluşturulacaktır.
“Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Ortak Akıl Platformu” çalışması sonucunda elde edilen esnafsanatkar kesimi ve meslek kuruluşlarına ilişkin güçlü yanlar, zayıf yanlar, fırsatlar ve tehditler
ile stratejik amaçlar tablo şeklinde aşağıda sunulmaktadır.
Tablo -50: Esnaf ve sanatkarlar ile meslek kuruluşlarının SWOT Analizi Tablosu
GÜÇLÜ YANLAR
•
Esnaf-sanatkarların teknolojik ve küresel
gelişmelere karşı kendilerini yeterince
yenileyememeleri ve geliştirememeleri
•
Girişimcilik ruhu yüksek olan ve girişimci
yetiştiren bir kesim olması
Kuralsız işyeri açmaları nedeniyle esnafsanatkarlar arasında yıkıcı bir rekabetin
oluşması ve sürekli açılan kapanan işyerlerinin
ekonomik yönden israfa neden olması (Esnafsanatkarların işyeri açarken fizibilite çalışması
yapmaması)
•
Ekonomideki
her
sektörde
faaliyet
göstermeleri nedeniyle geniş bir alana
seslenmeleri,
mesleki
ihtisaslaşma
ve
dayanışmanın yoğun olması
Aynı
meslek
kollarındaki
esnaf
ve
sanatkarların birleşerek, güçlenme yoluna
gitmelerini engelleyen kültürel bakış açısı ve
rekabet (Kümelenme) eksikliği
•
Ülkenin en ücra köşelerine kadar hizmet
götüren bir kesim olması nedeniyle toplumla
iç içe olması, müşteri ile birebir ilişki
geliştirmesi
Esnaf-sanatkarların büyük sermaye karşısında
rekabet edebilme güçlerinin bulunmaması ve
rekabeti düzenleyici kuralların bu kesimi
koruyacak etkinlikte işletilememesi
•
Ahilikten gelen gelenek ve görenekleri güçlü
bir kesim, toplumun vazgeçilmez ekonomik,
sosyal ve kültürel unsuru, orta direk olması
Esnaf-sanatkarların işletmelerini yürütmede
rasyonel ve çağcıl bakış yerine geleneksel
yaklaşımları tercih etmesi
•
Esnaf-sanatkarların
•
Mikro
kaynakları
değerlendirerek
öz
sermayesi ile -Devletten bir destek
beklemeden- ekonomiye katkı sağlaması,
katma değer yaratması
•
Ülkemizdeki istihdamın büyük bir bölümünü
gerçekleştiriyor olması, sayılarının çok olması
nedeniyle istihdama önemli ölçüde katkı
sağlama kapasitelerinin olması
•
•
•
•
ZAYIF YANLAR
Devlet
teşvik
ve
145
•
Geleneksel ya da resmi çıraklık eğitimi
sistemi yoluyla iş piyasasına nitelikli işgücü
yetiştiren bir kesim olması
•
Genellikle aile işletmesi olmaları nedeniyle
aile dayanışmasının işletmeye yansıması
•
Esnaf-sanatkarların küçük olmaları nedeniyle
esnek bir yapıya sahip olmaları, kriz
ortamında hızla şartlara uygun tedbirleri
alabiliyor olmaları
•
Esnaf-sanatkarlarda
kalite
ve
rekabet
kavramlarının dünya pazarında geçerli olduğu
yönünde bir bilinç oluşması
•
Yasa ile kurulmuş bir mesleki örgütlenmeye
sahip olması, kamu kurumu niteliğinde meslek
kuruluşu statüsünde bulunması, bağımsız ve
özerk olması
•
TESK’in, ülke geneline yaygın ve organik
bağları olan geniş bir teşkilata sahip olması,
teşkilat içi dayanışmanın yoğun, dinamik ve
güçlü olması
desteklerinden yeterince yararlanamaması,
finans kaynaklarına ulaşmada ve yararlanmada
yaşadıkları nesnel sorunlar
•
Esnaf ve sanatkarların işyerini kurma ve
sürdürme aşamalarında eğitim ve danışmanlık
hizmetlerinden yeterince yararlanmaması
•
Kayıt dışının çok yaygın olduğu bir kesim
olması, kayıtlı ekonomiye karşı katı direnç
gösterilmesi, esnaf-sanatkarın mali, ekonomik
ve beşeri kaynak yapısının ölçülememesi
•
Her şeyi
yaygınlığı
•
Meslek elemanı yetiştirme konusunda
yeterince
aktif
olmamaları,
mesleki
yeterliliklerin önemsenmemesi
•
Dış pazarlar hakkında hiç ya da yeterince bilgi
sahibi olmamaları
•
Esnaf-sanatkarların genel olarak müşteri
odaklı çalışmaması, kural dışı satış ve bazı
mesleklerde kaba davranış
devletten
bekleme
anlayışının
•
Esnaf ve sanatkar odalarının üyelerinin
ürettiği mal ve hizmetin ücretini belirleme
(ücret tarifesi verme) yetkisine sahip olması
•
Hizmet
üretiminde
vermemeleri, kalite
yapmamaları
•
Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının bilişim
teknolojilerinden
yararlanabilme
kapasitelerinin olması, e-devlete giden yolda
iletişim altyapısının mevcut bulunması
•
Esnaf-sanatkarlarca
görsel
güzellik
yaratılamaması, hijyen kurallarına uymama,
müşterilerle iyi diyalog kurulamaması
•
•
Esnaf-sanatkarlar ve meslek kuruluşlarının
kültürel mirasın korunmasına destek olması,
geleneksel meslekleri yaşatma gayretlerinin
olması
Esnaf-sanatkarların sosyal güvenliğe ilişkin
sorumluluklarını yeterince yerine getirmemesi
•
Esnaf-sanatkarların AB mevzuatına
kurallarına uyumda karşı duruşları
•
Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının
sayısal olarak fazla, mali güç olarak zayıf ve
etki olarak yetersiz durumda olması
•
Esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarının gelir
kaynaklarının azlığı, var olanları tahsil etmede
yaşadıkları sorunlar
•
Esnaf-sanatkar
meslek
kuruluşlarının
üyelerine gereken hizmetleri vermemesi,
verilen hizmetin kalitesinin düşük olması,
imajının zayıflığı,
•
Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının üyeleri
ile olan ilişkilerinin canlı ve dinamik
olmaması nedeniyle esnaf sanatkarları uyarıcı
ve yönlendirici etkilerinin zayıf olması
•
Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının temsil ve
lobi yapma konusunda yetersiz kalması
•
Esnaf-sanatkarların temsilinde yaşanan nitelik
sorunu, meslek kuruluşlarının yönetici ve
personelinde yaşanan nitelik sorunu
•
5362
•
•
Esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarının çeşitli
iç ve dış kaynaklı projelerden yararlanarak
hizmet alanlarını geliştirme konusundaki alt
yapısının güçleniyor olması
Esnaf-sanatkarların
meslek
kuruluşları
vasıtasıyla ulusal ve uluslar arası pek çok
platformda temsil edilmesi
•
Başta Anayasa olmak üzere esnaf ve sanatkar
lehine yasalarla getirilen düzenlemeler
•
Esnaf-sanatkarların ve onların meslek
kuruluşlarının siyasi iktidarlar üzerinde baskı
oluşturacak güçlerinin olması
sayılı
Kanunun
kaliteye
önem
arttırıcı yatırımlar
ihtiyacı
ve
karşılıyor
146
olmaması
•
FIRSATLAR
Esnaf-sanatkarlar ve meslek kuruluşlarının
AB’ye giriş sürecinde AB’nin fonlarından
yeterince faydalanmamaları
TEHDİTLER
•
AB’ye üye olma sürecinin gerektirdiği
değişim, gelişim ve yenilenme süreci
•
Devletin kapsamlı ve gerçekçi bir esnafsanatkar politikasının olmaması
•
AB’ye tam üye olma halinde hizmetlerin
serbest dolaşımı kapsamında esnaf ve
sanatkarların
AB
ülkelerinde
işyeri
açabilecekleri gerçeği
•
Anayasa’daki
esnaf-sanatkarı
koruyucu
hükmün kaldırılmasının düşünülmesi
•
•
Esnaf ve sanatkar tanımının
koşullarına uygun olmaması
AB ile diyalog sürecinde AB’deki benzer
kesim, kurum ve kuruluşlarla işbirliğinin
geliştirilmesi, iyi uygulama örneklerinin
alınması
•
Esnaf ve sanatkarları kapsayan güncel,
güvenilir ve sağlıklı bir veri tabanının
olmaması
•
Dünyada ve ülkemizde küçük girişimciliğin
desteklenmesine
yönelik
bir
eğilimin
bulunması ve bu eğilime yönelik politikalarteşvikler oluşturulması
•
Değişik kurum ve kuruluşlar tarafından
kullanılan meslek kodlarının tek tip olmaması
•
Esnaf-sanatkarları
ve
onların
meslek
kuruluşlarını ilgilendiren yasal düzenlemeler
hazırlanırken esnaf teşkilatından görüş
alınmaması, alınan görüşlere ilgili yasal
metinlerde yer verilmemesi
•
Esnaf-sanatkara yönelik faaliyet gösteren
kurum ve kuruluşlar arasındaki işbirliği ve
organizasyon problemleri
•
Ekonomide istikrar sağlanamaması ve buna
bağlı olarak sık sık ekonomik krizler
yaşanması
•
Gelir dağılımının bozulması sonucunda esnafsanatkarın müşterisi konumundaki orta sınıfın
erimesi
•
AB ile uyum sürecinin gerektirdiği bir takım
taşınması zor mevzuat ve uygulamalar
•
Esnaf-sanatkarların sosyal güvenliğine ilişkin
yasal düzenlemelerde var olan eksiklikler,
Sosyal Güvenlik Kurumunun Yönetim
Kurulunda TESK’in temsil edilmemesi
•
Ücret üzerinden alınan yüksek sosyal güvenlik
primleri ve vergi oranlarının yüksek olması
•
Hükümetlerin uyguladığı yanlış teşvik
sistemleri, teşvik sistemleri içinde esnafsanatkara yeterince ya da hiç yer Halk
Bankasının özelleştirilmesi, Devletin esnafsanatkar kredilerine olan sübvansiyonun
uygulamasından vazgeçmesi, uygun kredi
imkanlarının yaratılamaması verilmemesi
•
Devletin esnaf-sanatkarı ve mikro işletmeleri
koruyan vergi uygulamalarından vazgeçmesi
•
İhtiyaç duyulan nitelik ve nicelikte eleman
bulunamaması
•
Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu
istikrar ve ekonominin büyüme trendi
•
Anayasa’da esnaf-sanatkarı koruyucu hüküm
bulunması, 60. Hükümet Programı ve Eylem
Planında
esnaf-sanatkarın
yeniden
yapılandırılması
konusunda
tedbirlerin
bulunması
•
•
•
Hükümetle sosyal diyalog kültürünün artması
ve görüşlerin sunulabileceği platformların
oluşması (Hükümetin esnaf kesimine ve
sorunlarına duyarlı olması)
Mesleki yeterlilikler sistemi ve MYK’nın
kurulmasının
işgücünün
niteliğinin
geliştirilmesine dolaşımına yönelik olumlu
yansıması
Tüm gelişmiş ülkelerde demokrasinin ve
güçlü ekonominin varlığının nitelikli insan
gücüne sahip olmaya bağlı olduğuna ilişkin
görüşler çerçevesinde Türkiye’de de mesleki
eğitim ve yaşam boyu öğrenmenin önem
kazanması
•
Esnaf-sanatkarı büyük sermayeye karşı
koruyan düzenlemelerin yapılıyor olması
(Büyük mağazalar, alışveriş merkezleri ve
zincir mağazalar kanun tasarısı)
•
Enflasyonun ve faizlerin düşmesi nedeniyle
daha uygun koşullarda kredi bulma ortamının
oluşması, özel finans kuruluşlarının esnafsanatkara hizmet verme isteklerinin artması
•
Haberleşme
ve
bilişim
sektöründeki
gelişmeler sonucunda bilgiye erişimin son
günümüz
147
derece
kolaylaşması
ve
maliyetinin
ucuzlaması ve böylece e-ticaretinin zeminin
kurulmuş olması,
•
•
BASEL
II
kriterlerinin
uygulanmaya
başlanmasıyla esnaf-sanatkarın kredilerden
yararlanma imkanının daha da azalacak olması
Esnaf-sanatkarın
üreteceği
ürünleri
satabileceği dış pazarın genişliği (Türkiye’nin
çok sayıda ülkeye ihracat yapıyor olması)
•
•
Teknolojideki gelişmelerin ve yaşamdaki
değişikliklerin yeni iş alanları ve meslekleri
yaratması
açılışını
kurallara
Büyük
mağazaların
bağlayan
beklenen
yasa
tasarısının
düzenlemeleri içerecek şekilde yasalaşmaması
ihtimalinin yüksek olması
•
Kamu kurum ve kuruluşlarının kar amaçlı
üretim ve ticaret yaparak haksız rekabet
oluşturması
•
Kayıt dışı ekonominin yarattığı haksız rekabet
ortamı
•
İşyeri açılması aşamasında aranan ustalık
belgesi ile ilgili yasal düzenlemeler arasındaki
çelişki (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin
yasasının 102. maddesinden kaynaklanana
haksız rekabet)
•
Küreselleşmenin yarattığı yüksek rekabet
ortamı (Çin ve Hindistan’ın Türkiye pazarına
girmesi sonucu yaşanan olumsuz ekonomik
ortam)
•
Kaybolmaya başlayan mesleklere yönelik
yeterince politika belirlenmemesi
•
Etkin yönetim, inovasyon, kurumsallaşma,
girişimcilik konularında farkındalık yaratacak
eğitim / danışmanlık olanaklarının olmaması
•
Esnaf ve sanatkarlara işyerlerini kurma ve
sürdürme aşamalarında eğitim ve danışmanlık
hizmeti verecek başta kendi örgütleri olmak
üzere kurum ve kuruluş bulunmaması
•
Yasalarda yapılacak bir takım düzenlemeler
ile esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarının
gelirlerinin
azaltılması,
yetkilerinin
daraltılması
•
Şoför
esnafının
faydalanmaması
•
Sosyal güvenliğin öneminin giderek artması
ve bunun esnaf ve sanatkarlara yansıması
•
Turizm
faaliyetlerinin
ülke
geneline
yaygınlaşması sonucu çok tanınmayan yerel
özelliklere
sahip
ürünlerin
turistlerin
aracılığıyla yaygınlaşması ve satılması
•
Özgün ve özel el sanatları ile organik
ürünlerin dünyada önem kazanması
•
Küçük aile işletmesi olması nedeniyle
istihdam giderlerinin daha az olması
•
Çok uluslu şirketlerin ara malı üreten küçük
işletme ve sanatkarlara olan ihtiyacının
ekonomiye bağlı olarak artması
•
•
AB’nin küçük işletmeler için ayırdığı
kaynaklardaki artış eğilimi (Esnafın AB
projelerinden
faydalanmasına
yönelik
çalışmalar)
AB ve Dünya Bankası projeleri kanalıyla yeni
kaynak ve fırsatların oluşması
esnaf
statüsünden
Tablo-51: Stratejik Amaçlar Çalışması Sonucu
Tema
Stratejik Amaç İfadeleri
1.
2.
Esnaf ve
Sanatkarlar
3.
4.
5.
Esnaf ve sanatkarların rekabet gücünün arttırılması ve haksız rekabetten korunması
Esnaf ve sanatkarların finansman olanaklarının güçlendirilmesi ve finansmana
erişimin kolaylaştırılması
Esnaf ve sanatkarların rekabet gücünün arttırılmasına yönelik Devlet teşvik ve
yardımlarının çeşitlendirilmesi ve yoğunlaştırılması
Esnaf ve sanatkarlara yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin çeşitlendirilmesi
ve arttırılması
Esnaf ve sanatkarlarda yenilikçilik (inovasyon) kültürünün desteklenmesi ve
geliştirilmesi
148
6.
7.
Esnaf ve sanatkarlara yönelik yasal mevzuatın geliştirilmesi
Esnaf-sanatkarın nitelikli eleman ihtiyacının karşılanması, sürekli eğitim yoluyla
teknolojik yeniliklere uyumlarının sağlanması
8. Girişimciliğin desteklenmesi yoluyla uygun sektörlerde fizibıl esnaf ve sanatkar
işyerlerinin açılmasının sağlanması,
9. Esnaf ve sanatkarların sosyal güvenlik haklarının geliştirilmesi
10. Kayıt dışında bulunan esnaf-sanatkarların kayıt içine girmelerini teşvik edecek
önlemlerin alınması
Meslek
Kuruluşları
A. Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının yeniden yapılandırılması yoluyla örgüt
yapısının güçlendirilmesi
B. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının imajının geliştirilmesi
C. Esnaf ve sanatkarlar meslek kurulaşlarının gelir edinme yollarının geliştirilmesi ve
güçlendirilmesi
D. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarına olan güveni sağlamak sureti ile esnaf ve
sanatkarlar ile meslek kuruluşları arasındaki bağların güçlendirilmesi,
E. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının ulusal ve uluslar arası seviyedeki platformlarda
temsilinin sağlanması, etkinliğinin artırılması
F. Esnaf-sanatkar mesleklarinin standardının belirlenmesi, eğitim, sınav ve
belgelendirme konularında TESK ve alt teşkilat birimlerinin etkinliğinin artırılması
G. Yasal düzenlemelerde TESK ve alt teşkilatının söz hakkının ve etkisinin artırılması
H. TESK ve alt teşkilat birimlerinin örgün ve yaygın mesleki eğitimdeki yerinin
güçlendirilmesi ve etkinliğinin artırılması
İ. AB müktesebatına uyum çalışmalarının yoğunlaştırılarak geliştirilmesi
J. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının üyelerine yönelik eğitim ve danışmanlık
konusundaki hizmet çeşitliliği ve kalitesinin arttırılması
K. Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının başta AB olmak üzere dış kaynaklı fonlardan
yararlanmalarını sağlamak üzere proje yapma ve uygulama kapasitelerinin
yükseltilmesi
149
4. BÖLÜM : Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapısında
Değişim Gereği
4.1. Esnaf ve Sanatkarlığın Temeli: Ahilik Kültürü
Ahilik tamamen Türklere özgü ve Türklerin Anadolu’ya yerleşmesinde ve kök salmasında
önemli rol oynayan, temelleri 12. yüzyılda Kırşehir’de atılmış, daha sonra tüm Anadolu’ya
yayılmış kültürel, sosyal ve ekonomik bir oluşumdur. Ahilik kurumunun önemli bir özelliği,
resmi otoritenin baskısı ile değil, tamamen halkın ihtiyaçlarını karşılamak için halk tarafından
kurulmuş sivil toplum örgütlenmesi olmasıdır. Bu oluşumun dayandığı dört temel esas “Akıl,
Ahlak, Bilim ve Çalışma” dır.
Ahilik Anadolu’da güçlü ve yaygın bir orta sınıf yaratmış, Ahilik kurumu bugün de özlemi
çekilen sanat, ticaret ve iş ahlakı kavramlarını yerleştirmiş, ahilerin kurduğu esnaf ve sanatkar
birliklerinin koyduğu ana kurallar, günümüzdeki kooperatifçiliğin, sendikacılığın, meslek
eğitimi sisteminin, sosyal güvenliğin, standart kalitede mal ve hizmet üretiminin ve
bankacılığın temellerini oluşturmuştur. Esnaf ve sanatkarlar yüzyıllar boyunca bu kültürü
yaşatmışlar ve özünde çok büyük değişikliğe uğratmadan günümüze taşımışlardır. Ahilik
teşkilatının kurulmasında devlet adamlarının ve din adamlarının direkt olarak etkisi
olmadığından, Ahilik kurumu bu günkü sivil toplum örgütlerinin atası sayılabilir. Ahiler seçme
ve seçilmede ve idari görevlerde tamamen demokratik bir yapıda çalışmışlardır.
Zengin ile fakir, üretici ile tüketici, emek ile sermaye, devlet ile millet arasındaki dayanışmanın
kurulmasında, Ahilik kurumunun büyük katkısı olmuştur.
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu ve bağlı kuruluşları olan oda, birlik ve
federasyonlar, Ahilik kültürünü yeni nesillere tanıtmak ve yaşatmak amacıyla çeşitli etkinlikler
yapmaktadır. Bu kapsamda her yıl Ekim ayının 3. haftası Ahilik Kültürü Haftası ve Esnaf
Bayramı olarak kutlanmaktadır.
4.2. Cumhuriyet Dönemi Gelişmeleri
Ülkemizde esnaf ve sanatkarların örgütlenmesi ve sicillerinin tutulması ilk olarak, 1924 yılında
yürürlüğe giren Ticaret ve Sanayi Odaları Kanunu ile düzenlenmiş, 1943 yılında yürürlüğe giren 4355 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsaları Kanunu ile esnaf
odaları sistemi getirilmiş, 1949 yılında çıkarılan 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Birlikleri Kanunu ile esnaf ve sanatkarın tanımı yapılmış ve kapsamı belirtilmiştir.
İki kez kapsamlı değişikliğe uğrayan 17.07.1964 tarihli ve 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu ise, günümüzdeki modern esnaf ve sanatkar teşkilat örgütlenmesinin temelini atarak esnaf
ve sanatkar teşkilatını gerçek kimliğine kavuşturmuştur. 40 yılı aşkın süre esnaf ve sanatkarlar
teşkilat birimlerinin çalışma usul ve esaslarını düzenleyen 507 sayılı Kanun, 5362 sayılı
Kanunla yürürlükten kaldırılmıştır. 21.06.2005 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 5362 sayılı
Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile esnaf ve sanatkarlar meslek odaları,
birlikler, federasyonlar ve Konfederasyonun yönetim biçimi, görev, yetki ve sorumlulukları
yeniden düzenlenmiştir.
24 Ekim 1953 tarihinde 25.04.1949 tarihli ve 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Birlikleri
Kanununa göre “Esnaf ve Sanatkarları Teşkilatı Konfederasyonu” ismiyle kurulan Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK), esnaf ve sanatkar meslek kuruluşlarının üst kuruluşudur. TESK Anayasanın 135 inci maddesi kapsamında kamu kurumu niteliğinde, tüzel
kişiliği haiz meslek kuruluşu olarak faaliyetlerini yürütmektedir. 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile TESK; esnaf ve sanatkar odaları, birlikleri ve federasyon-
150
ları arasında birliği, gelişmeyi ve ilerlemeyi sağlamak, esnaf ve sanatkarların çalışmalarını mesleki yönden kamu yararına uygun olacak şekilde düzenlemek ve gerekli her türlü tedbiri almak,
mesleki eğitimi geliştirmek, esnaf ve sanatkarları yurt çapında ve uluslararası düzeyde temsil
etmek, sorunlarının çözümü için ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar nezdinde gerekli girişimlerde bulunmak, ulusal ekonomideki gelişmelere paralel olarak lüzumlu görülecek mesleki
tedbirleri almakla görevlendirilmiştir.
Esnaf ve sanatkar teşkilatının özellikle maddi anlamda yetersizlikten kaynaklanan önemli
sorunları bulunmaktadır. Bunun yanında TOBB’a bağlı odalar ile TESK’e bağlı odalar arasında
üye kaydı nedeniyle yaşanan haksız rekabet ortamı son birkaç yıldır odaların örgüt yapısına
önemli zarar vermiş ve gelirlerinin azalmasına yol açmıştır.
5362 sayılı Kanunun 68’inci maddesinin birinci fıkrasında; esnaf ve sanatkarlardan sicile kayıt
sırasında ustalık belgesi isteneceğine ilişkin düzenleme bulunmasına rağmen, ticaret odalarına
kayıtlı tacirlerden ticaret siciline kayıt sırasında ustalık belgesi istenmemektedir. Buna ilişkin
düzenleme 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Birliği
Kanunu’nun 102 nci maddesinde yer almaktadır. Esnaf ve sanatkarlardan ustalık belgesi
istenilmesine rağmen, tacirlerden istenmemesi, Anayasa ile güvence altına alınan kanun
önünde eşitlik ilkesine aykırı bulunmaktadır.
Esnaf ve sanatkar örgüt yapısının çok parçalı ve dolayısıyla maddi olarak zayıf yapısı, esnaf ve
sanatkarlara yeterli ve kaliteli hizmet götürülmesine engel olmaktadır.
AB üyesi ülkelerde esnaf ve sanatkarların örgütlenme biçimleri hakkında aşağıda bilgiler
verilmiştir. Bu yapıların incelenmesi ve Türk esnaf ve sanatkar teşkilat yapısına
uyarlanabilecek olanların değerlendirilmesi yararlı olabilecektir.
4.3. Avrupa Birliği Üye Ülkelerinde Esnaf ve Sanatkarların Örgütlenme Yapıları
Bugün dünyada ve Avrupa Birliğinde yaşanan sosyal değişimler “sivil toplum” terimi
üzerindeki tartışmaları yoğunlaştırmıştır. Avrupa Birliği’nde sivil toplum, basit anlamda
toplumların demokrasiyi benimsemeleri olarak tarif edilmektedir. Sivil toplumun katılımcı
modeli, demokratik sisteme güveni güçlendirmek için fırsatlar sağlamakta ve ilerleme için daha
uygun ortamı geliştirmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının özellikleri arasında, üyelik, otonomi,
dayanışma, kamu bilinci, ortak menfaatleri koruma, katılımcılık ve temsil ettikleri kesimi
değişik platformlarda temsil hususları yer almaktadır.
Avrupa Birliği tarafından 6 Mayıs 2003 tarihinde çıkarılan “Mikro, Küçük ve Orta Ölçekli
İşletme Tanımlarına İlişkin Komisyon Tavsiye Kararı”na göre işletmeler; çalışan sayısı,
sermaye miktarı ve cirosuna göre kategorize edilmiş ve mikro, küçük ve orta boy işletme
olarak ayrılmıştır. Bunun yanı sıra aynı mevzuatta sanatkarlık faaliyetinde bulunanlar ifadesine
de yer verilmiştir.
Mevzuatta yer almayan ancak uygulama bazında mevcut olan genel yaklaşıma göre, esnaf ve
sanatkarlar, mikro ve küçük işletmeler olsa da, her işletme sanatkar işletmesi değildir. Bazı AB
ülkelerinde esnaf- sanatkarı tanımlayan yasal düzenlemeler bulunmamaktadır. Yasayla
tanımlanan ülkelerde ise üç temel yaklaşım görülmektedir. Bunlar;
•
Mesleki yaklaşım,
•
El sanatları yaklaşımı,
• Sektör/ Ölçek yaklaşımıdır.
Bu yaklaşımlar çerçevesinde AB üyesi ülkelerde esnaf ve sanatkarlık değişik şekillerde
tanımlanmaktadır. Ancak, sanatkarlık genel olarak beceriyi, esnaflık ise daha çok hizmet
üretimini ve sunumunu çağrıştırmaktadır. Çoğu zaman, esnaf ve sanatkarı birbirinden ayırmak
da mümkün olamamaktadır.
151
Avrupa Birliği ülkelerindeki işletmelerin örgütlenme yapılarında genellikle ülkemizde de
olduğu gibi, ticaret ve sanayi odaları ile sanatkar ve küçük işletmelerin örgütlendiği sanatkarlar
odaları ve bunların üst kuruluşları bulunmaktadır. Avrupa Birliği seviyesinde, ticaret ve sanayi
odalarının üye olduğu Avrupa Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği (EUROCHAMBERS) ve
sanatkarlar odalarının bağlı olduğu Avrupa Sanatkarlar ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler
Birliği (UEAPME) bulunmaktadır.
Avrupa Birliğine sunulan Ulusal Programda yer alan ve üstlenilmesi gereken müktesebat
listesinde işletmelerin temsilcisi olan bu üst kuruluşların örgütlenmelerine ilişkin bir mevzuat
bulunmamaktadır. AB’de yürürlükte bulunulan mevzuat incelendiğinde, AB’de konuya ilişkin
çıkarılmış ve uyulması gereken bir mevzuat olmadığı görülmektedir. AB düzeyinde böyle bir
mevzuat olmaması doğaldır. Çünkü işletme tanımları, ölçekleri ve geleneksel yapıları ve her
ülkenin kendi iç dinamikleri ile mesleki yaklaşımları farklılık gösterdiğinden, üst kuruluşların
örgütlenmeleri de değişik modellerde olmaktadır. Ancak, kabul edilen olgu, işletmelerin temsili
kuruluşlarının birer sivil toplum örgütü olarak görülmesidir
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, işletmelerin kategorize edilmesi farklılık gösterdiğinden ve
birliktelik tam anlamıyla sağlanamadığından, işletmelerin temsili kuruluşlarının örgütlenme
yapıları da kendi koşullarına uygundur. AB üyesi ülkelerdeki küçük işletme ve sanatkarların
örgütlenme yapılarına ilişkin belli başlı örnekler aşağıda verilmektedir.
4.3.1. Almanya: Bölgesel zanaatkar odaları kurulmuştur ve bölgedeki her zanaatkarın bu
odalara üye olması zorunludur. Oda, işletmeler tarafından seçilmiş yönetim kurulu tarafından
seçilen başkanla temsil edilir. Başkanın yardımcıları da vardır.
İkinci yapı, tek tek zanaatkarlık alanlarının veya daha çok meslek grubunun çıkarları için
kurulmuş mesleki birliklerdir. Bu kuruluşlar gönüllü kuruluşlardır ve üyelik zorunlu değildir.
Mesleki birliklerde de başkan ve genel sekreter bulunmaktadır.
Bu yapının üst kuruluşu olan Alman Merkez Sanatkarlar Birliği (ZDH) kurulmuştur. Yukarıda
sayılan kuruluşlar ZDH’ya üye olmak zorundadır. Bir karşılaştırma yapılırsa, bölgesel
zanaatkar odaları Türkiye’deki esnaf ve sanatkar odaları birliklerine karşılık gelmektedir.
Birlikler kısmen devletin görevlerine yardımcı olmakta, işletmelerin ihtiyaçlarını bilmekte ve
bunu da devlete en iyi şekilde aktarmaktadır.
Ülkemizdeki esnaf ve sanatkarlar odalarına karşılık gelebilecek ingung denilen loncalar vardır.
Bunlara üyelik mecburi değildir ancak her meslek grubu, birlikte hareket etmek ve
menfaatlerini korumak üzere bu yapılanmaya gerek duymaktadır. Sayıları yaklaşık 6200
civarındadır. 9 kişiden oluşan yönetim kurulları vardır. Yönetim kurulu üyelerinin 6’sı iş
sahiplerinden, 3’ü yanlarında çalışanlardan oluşmaktadır.
ZDH üyelik esasında bir üst kuruluştur. 53 adet zanaatkar odası ile 42 ulusal sektör birliği
ZDH’ya bağlıdır. Bu kuruluşlar ZDH tarafından kontrol edilir. Bu kuruluşların üstünde
Hükümet tarafından herhangi bir kontrol veya müdahale yoktur.
Zanaatkar odaları kamu kuruluşu olduğu için, kamunun ve üyelerinin menfaatlerini korur. Bu
odalar Eyalet Ekonomi Bakanlığının yasal denetimine tabidir. Bu sadece yasal bir yapı ve
faaliyettir. Faaliyetlerinin kapsamı ve teknik yönleri değil, sadece kanuna uygunluğu
denetlenir. Kapsamında teknik veya yapılan işlere müdahale yoktur. Zanaatkar odaları yönetim
kurulu yapılan faaliyetleri ve finansal yapılanmayı kontrol etmekten sorumludur.
4.3.2. Fransa: Sanatkar odaları sektörel, bölgesel ve ulusal olarak örgütlenmiştir.
Seçilmiş zanaatkarlardan oluşan ve kamu kurumu niteliğini haiz sanatkar odaları ülkedeki
yaklaşık 1 milyon sanatkarı temsil eder. Ülke genelinde 106 oda vardır. 40 kişiden oluşan
yönetim kurulunca yönetilir. Sanatkar odalarını çeşitli bölgesel kuruluşlarda ve komisyonlarda
temsil eden ve odaları koordine eden 22 bölgesel sanatkar komitesi vardır.
152
Ulusal olarak, Fransız Sanatkarlar Daimi Meclisi (APCM) bulunmaktadır. Kamu kurumu
niteliğini haiz bir yapısı vardır. Sanatkar odalarının menfaatlerini ulusal ve uluslar arası
düzeyde temsil etmektedir. Seçilmiş bir yönetim kurulu ve başkanı bulunmaktadır.
Fransa’da esnaf örgütlenmeleri yasal olarak Ekonomi ve Küçük İşletmeler Bakanlığının
denetimine tabidir. Ancak, denetim, yapılan faaliyetlerin sınırlandırılması veya yönetime
müdahale anlamında olmayıp, sadece istişari bir hüviyete sahiptir.
4.3.3. İngiltere: İngiltere’de sanatkarlar ulusal düzeyde Sanatkarlar Konseyine bağlıdır.
Örneğin; kuyumculuk, tekstil, seramik, metal işleri, mobilya, cam ve ağaç işleri Sanatkarlar
Konseyinin faaliyet alanına giren başlıca üretim alanlarıdır.
4.3.4. İtalya: Sanatkarlar yerel düzeyde olan odalar ve sanatkar siciline kayıt olurlar. Bu sicil,
seçimle gelen ve sanatkar temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından önceden belirlenen
kriterlere ve yasanın çizdiği çerçeveye göre tutulmaktadır.
Yerel düzeydeki sanatkar odaları özel yapıdadır. Sanatkar işletmeleri üyedir. Bölgesel sanatkar
birliklerine üyelik zorunludur. Devlete bağlılık veya devlet denetimi yoktur. Bölgesel sanatkar
odaları ulusal düzeyde Sanatkarlar Federasyonu olan CONFARTIGIANATO’ya bağlıdır.
4.3.5. Polonya: Yeni AB üyesi olan Polonya’da eskiden beri olan ve tanımı kesin olarak
yerleşmemiş olmakla birlikte örgütlenme yapısı da bulunan sanatkarlık mesleği bulunmaktadır.
Sanatkarlar odaları yerel olarak bulunmakta ve ulusal düzeyde Polonya Sanatkarlar
Federasyonu ( ZRP) tarafından temsil edilmektedir.
4.3.6. İspanya: İspanya’da KOBİ’ler çalışan sayısı kriterine göre AB mevzuatına uygun olarak
tanımlanmaktadır. Bunun yanı sıra geleneksel olarak esnaf ve sanatkarlık özel bir öneme
sahiptir. Esnaf ve sanatkar işletmesi tanımında; belli bir mesleğin icrası yoluyla mal ve hizmet
üreten ekonomik birim olduğu, işyeri sahibinin kişisel özellikleri ve mesleki yeterliliğinin
yapılan iş üzerinde belirleyici olduğu, seri üretim olmadığı hususları yer almaktadır. Meslek
grupları olarak sınıflama genel olarak yapılmıştır:
-
Geleneksel ve popüler esnaf- sanatkar meslekleri
Zanaatkarlık alanı olarak kabul edilen meslekler,
Gıda, mamul madde tüketim alanlarında yer alan ve fason imalat yapan esnaf- sanatkar
meslekleri,
Hizmetler sektöründe yer alan esnaf- sanatkarlar
En üst örgütleri olarak İspanya Sanatkarlar Federasyonu (CEPYM) bulunmaktadır.
153
5. BÖLÜM : Esnaf ve Sanatkarların Sorunları ve Çözüm
Önerileri
5.1. Mesleki Eğitimde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Türk mesleki eğitim sistemi, sancılı bir süreçten geçmektedir. Gerek Avrupa Birliğine tam
üyelik süreci, gerekse ekonomik gelişmelerin ve artan işsizliğin baskısı, bir an önce mesleki
eğitimle ilgili yeni düzenlemeler getirilmesini gerektirmektedir. Bu alanda çeşitli çalışmalar
yapılmakla birlikte, kurumlar arasında daha fazla işbirliği ve koordinasyon sağlanması, bu
çalışmaların daha aktif ve verimli hale getirilmesi gerekmektedir.
Bu süreçte işletmelerin bağlı olduğu meslek kuruluşlarının daha fazla rol ve sorumluluk alması
önem arz etmektedir. TESK ve alt teşkilat birimleri yasal düzeyde bu görevi yerine getirmeye
çalışmaktadır. İş yaşamını temsil eden diğer kuruluşların da mesleki eğitime daha fazla
eğilmesi, kaynak aktarması gerekmektedir.
1- Türkiye’de eğitime ayrılan kaynaklar halen yeterli düzeyde değildiir. Kaynak yetersizliği
yanında, bu kaynakların etkin kullanımı konusunda da ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Devlet
genel bütçesinden eğitime ayrılan pay arttırılmalı, sivil toplum örgütlerinin eğitim arzı
oluşturma çabaları desteklenmelidir. Başta meslek kuruluşları olmak üzere özel kesim,
vakıf ve gönüllü kuruluşların eğitime yatırım yapması teşvik edilmelidir.
2- Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları, yüksek öğretimden ziyade iş piyasasına ara
kademe insan gücü yetiştirmeye odaklanmalıdır. Mesleki ve teknik eğitim kurumlarının
yönetiminde sosyal taraflar da aktif olarak yer almalı, eğitim programlarının
hazırlanmasından belgelerin verilmesi aşamasına kadar her aşamada ilgili kesimlerin etkin
katılımı sağlanmalıdır. Yerel düzeydeki mesleki-teknik eğitim kurumlarına belirli oranlarda
özerklik sağlanmalıdır.
3- Teorik eğitim ile pratik eğitim birbiri ile uyumlu ve dengeli şekilde verilmemektedir.
Özellikle mesleki eğitimin pratik kısmı zayıf kalmaktadır. Eğitim programlarında meslek
dalına göre teorik ve pratik eğitim birbirini destekler şekilde uyum içinde verilmelidir.
4- Hem teorik veren öğretmenler hem de işletmelerde pratik eğitimden sorumlu usta
öğreticilerin nitelik ve nicelikleri yeterli değildir. Öğretmenler hizmet içi eğitimden sıklıkla
geçirilmedikleri için teknolojinin gerisinde kalmaktadır. Mesleki-teknik eğitim
kurumlarında görevli öğretmenlerin belirli aralıklarla işletmelerde staj yapmaları yoluyla
yeni teknolojilere uyumları sağlanmalıdır. Öğretmenlerin yetiştirilmesi konusunda YÖK ile
sıkı işbirliği yapılmalıdır.
5- Mesleki eğitim okul ve kurumları bina ve donanım yönünden yetersizdir. Bu nedenle
mesleki eğitim okullarında verilen eğitim genellikle işletmelerde verilen eğitimin gerisinde
kalmakta, güncel teknolojiyi takip etmekte zorlanılmaktadır. Bu durum eğitimin kalitesini
olumsuz etkilemektedir. Mesleki-teknik eğitim kurumları alt yapı olarak teknolojiye uygun
hale getirilmelidir.
6- Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarınca kurulan ve işletilen işletmelerüstü eğitim
merkezlerinin yürütülmesinde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. TESK yeni bir model arayışı
içindedir. İşletmelerde verilemeyen pratik meslek eğitimlerini tamamlamak üzere kurulan
işletmelerüstü eğitim modeli geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Diğer bir çok ülkede
olduğu gibi bu merkezlere Devlet destek vermelidir. Bu kapsamda, ağırlıklı olarak esnaf ve
sanatkarlar meslek kuruluşları tarafından kurulan ve işletmelerde verilen beceri eğitiminin
eksikliklerinin tamamlandığı işletmelerüstü eğitim merkezleri, başta MEB olmak üzere
diğer ilgili kurum ve kuruluşların da (TOBB, işçi ve işveren sendikaları, OSB ve KSS
154
yönetimleri, yerel yönetimler gibi) içinde yer alacağı bir model çerçevesinde etkin hale
getirilmelidir.
7- Özel ve kamu tüm mesleki eğitim kurumları örgün ve yaygın eğitimin verileceği birer
sürekli eğitim merkezi gibi çalışmalı, yaşam boyu öğrenme yaklaşımı çerçevesinde
yapılandırılmalıdır.
8- İlköğretim ve ortaöğretim ilk sınıfında mesleki rehberlik ve yönlendirme çalışmaları
yetersizdir. Bunun sonucunda gençler ilgi ve yetenekleri olan meslek dalları yerine
çevrenin yönlendirmesi ile belirledikleri alanlara, genellikle de üniversiteye yönelmektedir.
Sınırlı sayıda kişinin üniversitelere yerleştirilebilmesi nedeniyle büyük bir çoğunluk
herhangi bir mesleği olmaksızın iş piyasasına girmek zorunda kalmaktadır. Meslek
rehberlik ve yönlendirme hizmetleri en geç ilköğretimin ikinci kademesinde verilmeye
başlanmalıdır.
9- Ülke genelinde ve yerel düzeyde işgücü ihtiyaç planlaması yapılmamakta, hangi meslek
dalında eleman açığı ya da fazlası olduğu tam olarak bilinmemektedir. Bu çalışmalar
yaygınlaştığında eleman açığı olan alanlarda eğitim verilecek ve mezunlar daha kolay iş
bulabilecektir.
Ülke genelinde ve yerel düzeyde işgücü ihtiyaç planlaması yapılmalı ve bu veriler ışığında
eğitim kurumları yönlendirilmelidir. İşgücü piyasasının talebine uygun eğitilen işgücünün
istihdamı daha kolay olacak ve böylece kaynak israfına neden olan yapıdan çıkılacaktır.
Öncelikli sektörler ve bu sektörlerin insangücü ihtiyacı belirlenmelidir.
10- Kamu ve özel mesleki ve teknik eğitim kurumlarında uygulanan eğitim programları ve
verilen belgelerin herhangi bir standardı ve ulusal ve uluslar arası düzeyde geçerliliği
yoktur. Belgelendirmede uluslar arası geçerliliği olan standart bir uygulamaya gidilmelidir.
11- Esnaf-sanatkar kesiminde yaygın olarak var olan informal eğitimin belgelendirilmesi için
gereken yapı oluşturulmalıdır.
12- Eğitim sistemimiz yatay ve dikey geçişlere izin vererek iş piyasasının ihtiyaçlarını
karşılayacak esnek bir yapıya sahip değildir. Eğitim sistemimiz yatay ve dikey geçişlere
izin vererek iş piyasasının ihtiyaçlarını karşılayacak esnek bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu
kapsamda, modüler programların uygulandığı eğitim sistemimizin en kısa zamanda kredili
sisteme geçmesi bir zorunluluk haline gelmiştir.
13- Eğitime katkı veren işletmeler ve meslek kuruluşları yeterince teşvik edilmemektedir.
Esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’lerin mesleki eğitime olan ilgi ve destekleri azalmıştır.
Ülkemizdeki mesleki eğitim modelinin okul-işletme işbirliğine dayalı bir model olması
nedeniyle işletmelerin ilgisizliği eğitimin kalitesini doğrudan olumsuz etkilemektedir.
İş hayatının mesleki eğitimin daha fazla içine girmesi teşvik edilmelidir. Yanında çırakkalfa çalıştıran veya meslek lisesi öğrencilerine beceri eğitimi yaptıran işletmeler ile eğitim
yapan meslek kuruluşlarına birtakım teşvikler (vergi ve sosyal güvenlik pirimi indirimi,
vb.) sağlanmalıdır. Mesleki eğitimden yeni mezun olmuş kişileri işe alan işletmeler daha az
vergi ve sosyal güvenlik primi ödeme gibi değişik yollarla teşvik edilmelidir.
14- Esnaf-sanatkarların iş ve mesleklerini geliştirmelerine yönelik eğitim ve danışmanlık
hizmetleri son derece sınırlı düzeydedir. Bu tür hizmetler sunan başta ilgili meslek
kuruluşları olmak üzere tüm kamu ve özel kurum ve kuruluşların kapasitelerinin
arttırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Esnaf-sanatkarların iş ve mesleklerini geliştirmelerine yönelik eğitim ve danışmanlık
hizmetleri sunan başta esnaf-sanatkar meslek kuruluşları, MEB ve KOSGEB olmak üzere
tüm kurum ve kuruluşların kapasiteleri arttırılmalıdır. Bu alanda etkin ve verimli hizmet
sunmayı sağlayacak yeni modeller geliştirilmeli, işbirliği protokolleri yapılmalıdır.
155
15- Esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’lerin tercih ettiği çıraklık eğitimi modeli son yıllarda zaafa
uğratılmış, hem kamu hem de özel kesim tarafından geliştirilip yaygınlaştırılması yönünde
gereken destek verilmemiştir. Oysa çıraklık eğitim modeli ülkemizde mezunlarının %99
oranında kendi alanlarında istihdam edildiği en etkin modeldir.
Çıraklık eğitimi modeli geliştirilerek yaygınlaştırılmalıdır. Çıraklık eğitimi yoluyla
edinilecek beceri ağırlıklı meslek dalları ile örgün eğitim yoluyla edinilecek teorik ağırlıklı
meslek dalları ayrıştırılmalı, sistem buna göre yeniden düzenlenmelidir. Mesleki eğitim
merkezlerinin alt yapı eksiklikleri giderilmeli, öğretmen ve eğiticilere ilişkin nitelik ve
nicelik sorunları aşılmalıdır.
16- Esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’ler yanlarında çalıştırdıkları çırak ve kalfaları yasal
zorunluluklara rağmen mesleki eğitim merkezlerine göndermemektedir. Bu bir yandan
kişilerin sistem içine girip belge sahibi olmasını engellerken, diğer yandan işyerlerindeki
verimliliği düşürmektedir. Yanlarında çalıştırdıkları çırak ve kalfaları mesleki eğitim
merkezlerine göndermeleri konusunda esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’leri bilgilendiren ve
teşvik eden çalışmalar MEB ile işbirliği içinde meslek kuruluşlarınca yapılmalıdır.
17- Başta satış elemanlığı meslek dalları olmak üzere 3308 sayılı Kanunun çıraklık eğitimi
uygulama kapsamında bulunan meslek dallarının (131 adet) kapsamları, programları,
eğitim süreleri gibi konularda uygulamada yoğun sorunlar yaşanmaktadır. Söz konusu
meslek dallarının kapsamları, programları, eğitim süreleri konularında uygulamada yaşanan
sorunlar ilgili kesimlerin katılımıyla irdelenmeli ve kapsam listesi yenilenmelidir.
18- 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununun 102.
maddesinde “Ticaret siciline kayıtlı olanlardan 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununda
öngörülen ustalık belgesi istenmez.” hükmü ile 3308 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi
işlemez hale getirilmiştir. Mesleki eğitimle ilgili olarak on yıllardır yürütülen pek çok
çalışmayı ve yasal düzenlemeyi olumsuz etkileyen bu düzenlemenin yarattığı
olumsuzlukların bir an önce giderilmesi gerekmektedir.
Mesleki eğitimle ilgili olarak uzun yıllardır yürütülen pek çok çalışmayı ve yasal
düzenlemeyi hiçe sayan, aynı sektörde çalışan işletmeler ve kişiler arasında haksız rekabet
yaratan 5174 sayılı TOBB Kanununun 102 nci maddesi çerçevesinde yapılan uygulama,
sorunun taraflarının üzerinde hemfikir olacağı bir çözüme kavuşturulmalıdır.
19- Esnaf-sanatkarlar teşkilatı 3308 ve 5362 sayılı Kanunlardan kaynaklanan mesleki eğitime
ilişkin görev ve sorumluluklarını çeşitli nedenlerle (mali, idari, teknik) etkin ve verimli
şekilde gerçekleştirememektedir. Özellikle ve öncelikle esnaf ve sanatkarlar meslek
kuruluşlarının gelirleri arttırılmalı ve 5362 sayılı Kanunun 74’üncü maddesi çerçevesinde
ayırmak zorunda oldukları eğitim bütçelerinin etkin ve verimli bir biçimde kullanılmasını
sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.
20- 5362 sayılı Kanun çerçevesinde 3308 sayılı Kanunun çıraklık eğitimi uygulama kapsamı
dışında bulunan meslek dallarında esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarınca yürütülen
eğitim, sınav ve belgelendirme çalışmalarının standart ve etkin bir şekilde yürütülmesi
amacıyla TESK ve MEB arasındaki işbirliği aktifleştirilmedir.
21- Çıraklık ve beceri eğitimi verilen işyerlerinin denetimi konusunda esnaf-sanatkar meslek
kuruluşları bünyesinde kurulan işyeri denetleme ve danışmanlık grupları ile 3308 sayılı
Kanun çerçevesinde kurulması gereken denetim komisyonları işbirliği yapmalı,
danışmanlık ve bilgilendirme ağırlıklı bir denetim yolu izlenmelidir.
22- Esnaf-sanatkar meslek kuruluşlarının başta AB olmak üzere diğer dış kaynaklardan
yararlanmalarını sağlayacak eğitim-istihdam-girişimciliğe yönelik proje üretme ve
uygulama kapasiteleri geliştirilmelidir.
156
5.2. İstihdamda Yaşanan Temel Sorunlar ve Çözüm Önerileri
1. Ekonomik istikrarın sağlanması, yatırım, üretim ve istihdam artışı için temel şarttır.
Ekonomide devletin ağırlığı azaltılmalı, devletin sürdürülebilir kalkınma için
benimseyeceği temel fonksiyonlar; güçlü bir hukuk sisteminin oluşturulması, Devletin
denetleyici ve gözetici fonksiyonlarının geliştirilmesi, kalkınmada temel role sahip özel
sektör yatırımları için gerekli makro ekonomik istikrarın oluşturulması, temel eğitim ve
genel sağlık hizmetleri gibi toplumsal hizmetlere ve alt yapı hizmetlerine gereken
yatırımların yapılması, çevrenin korunması politikalarının ve korunmaya muhtaç, yaşlı,
güçsüzler ile kimsesizler, çocuklar ve yoksullara yönelik sosyal yardım politikalarının
oluşturulması olmalıdır. Ulusal ekonomi stratejisi belirlenirken tam istihdam hedef
alınmalı, ekonomik büyüme, reel sektör yatırımları ve üretime dönük politikalar bu hedef
gözetilerek geliştirilmelidir.
2. Rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmeli, üretken bir ekonomi yapısı
oluşturulmalı, ekonomik büyüme stratejisi yatırımı ve üretimi hedef almalıdır. Bu amaçla,
yatırım ihtiyaçlarını giderecek, ulusal rekabet gücünü artıracak bir yatırım eylem programı
hazırlanıp yürürlüğe konmalıdır.
3. Ülkemizde yaşanan tarım sektöründen sanayi ve hizmet sektörüne geçiş süreci beraberinde
işsizliği getirmektedir. Tarım sektöründen kopan vasıfsız işgücünün kentlere göçü ile göç
alan kentlerde büyük ölçülere varan işsizlik yaşanmaktadır. Tarımdan kopan işgücünün
yeniden eğitilerek işgücü piyasasına sokulması için yeterli önlemler alınmamaktadır.
Tarım alanındaki nüfusun, sanayi sektörüne ve verimli hizmet alanlarına kaydırılması için
öncelikli olarak etkin bir istihdam politikası uygulamaya konmalı, tarım sektöründe uluslar
arası gelişmeleri dikkate alan, tarımsal faaliyetlerde verimliliği teşvik eden politikalar
uygulanmalıdır. Bu sektörde istihdamın payı, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi giderek
azaltılmalı, tarımsal yapının ihtiyaç duyduğu işgücünün dışındaki fazlalık, tedricen mesleki
eğitimden geçirilerek istihdama kazandırılmalıdır.
4. İşgücü piyasası berraklaştırılmalı ve işgücü enformasyon hizmetleri geliştirilerek
modernleştirilmelidir. İşgücü piyasasının bilinmesinde ve sürekli izlenir olmasında kilit
rolü oynayan veri sisteminin iyileştirilmesi için, işgücü piyasasına veri üreten kurumlar
arasında, kavramlar, tanımlar ve kapsam yönünden belirli bir standartta birleşilmesi
sağlanmalı, işgücü piyasası ve çalışma hayatı ile ilgili ortak veri tabanı sistemi
oluşturulmalı ve ilgililerin kullanımına sunulmalıdır. İşletmelerin % 96,36’sını oluşturan
mikro işletmeler ve esnaf-sanatkarlar bu veri tabanında mutlaka yer almalıdır.
5. Türkiye’de işgücü piyasasının önemli sorunlarından biri, işgücüne katılım oranının düşük
olmasıdır. Dezavantajlı gruplarda (kadınlar, gençler, özürlüler, hükümlüler ) bu oran AB ve
OECD ortalamalarına göre çok daha aşağıda bulunmaktadır. İş gücü piyasasına girişte
zorluklarla karşılaşan genç işsizler, kadınlar, uzun süreli işsizler, özürlüler ve eski
hükümlülerin istihdamındaki problemleri giderici önlemler alınmalı, bu gruplara yönelik
özel projeler uygulanmalıdır.
6. Ülkemizde istihdam üzerinden alınan vergiler ve sosyal güvenlik primleri oran olarak
OECD ve AB ortalamalarına göre oldukça yüksektir. Bu durum bir yandan işletmeleri kayıt
dışına iterken, öte yandan kayıtlı işletmelere yönelik büyük bir haksız rekabet ortamı
doğurmaktadır.
İstihdamın arttırılması ve işsizlikle mücadele konusunda dünyada uygulanan politikalar,
ücret dışı işgücü maliyetlerinin azaltılması şeklindedir. Ülkemizde işletmeler üzerindeki
sosyal yükler gözden geçirilerek, bu yükler, rekabet etme ve istihdam yaratma hedeflerini
gerçekleştirmeye imkan tanıyacak bir düzeye çekilmeli ve teşvik edici yönü ağır basan bir
157
yaklaşımla ele alınmalıdır. İşletmede çalışan sayısı arttıkça, vergi, sigorta pirimi gibi
işletmelerin sosyal şarjlarında azalışı sağlayacak önlemler alınmalıdır.
7. Haksız rekabete ve çalışanların sosyal haklardan yoksun kalmasına yol açan kayıt dışı
istihdamın önlenmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.
8.
Çocuk işçiliği ile etkin bir biçimde mücadele edilmeli, çocukların istihdam ile ilişkisi
ancak mesleki eğitimi nedeniyle olanaklı olabilmelidir.
9. İstatistiki veriler incelendiğinde de görüleceği gibi işgücümüzün %60’ı aşkın bir bölümü
ilköğretim ya da daha altı eğitim görmüş kişilerden oluşmaktadır. Yani işgücümüzün
niteliği düşüktür. Bu durum bir yandan kişilerin iyi iş bulmasına engel olurken, diğer
taraftan işyerindeki verimliliklerinin düşük olmasına neden olmaktadır.
Eğitim-istihdam ilişkisi kurularak, ülke gerçeklerine ve teknolojik gelişmelere cevap
verecek bir insan gücü planlaması yapılmalı, mesleki ve teknik eğitime ağırlık veren,
kapsamlı ve kaliteli bir eğitim politikası izlenmelidir. Eğitim sistemi, her kademesinde iş
piyasasının ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde sürekli gözden geçirilmeli, eğitim ve
istihdam bir bütünlük içerisinde ele alınmalıdır.
10. Ülkemizde istihdamın büyük bir bölümünü kapsayan 10 altı işçi çalıştıran mikro işletmeler
yeterince teşvik edilmemekte, girişimcilik istenilen düzeyde desteklenmemektedir. Mesleki
eğitim kalitesinin yetersizliği ile hizmet içi ve yaşam boyu eğitim eksikliği gibi nedenlerin
yanı sıra, sermaye birikimi ve teknolojik yenilenme süreçlerindeki yetersizlikler, işgücü
verimliliğinin AB ülkelerine göre daha düşük kalmasına neden olmaktadır.
Esnaf- sanatkarlar ve küçük işletmeler, bireysel ve özel girişim olarak istihdam
yaratmadaki etkinlikleri ve esneklikleri, konjonktürel dalgalanmalara uyum kabiliyetleri,
bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesindeki önemleri dikkate alınarak; başta
eğitim, vergi, kredi, finansman, teknoloji, işletme ve pazarlama olmak üzere her yönden
desteklenmeli ve gelişmeleri sağlanmalıdır.
11. Başta eğitimli gençler ve kadınlar olmak üzere girişimcilik desteklenmelidir. Girişimcilere
yönelik mikro kredi ve hibe mekanizmaları oluşturulmalıdır.
12. Esnaf ve sanatkarların İŞKUR’un faaliyetlerinden yeteri kadar haberdar olmaları için
bölgesel veya merkezi düzeyde toplantı, panel veya çalıştay benzeri etkinlikler
düzenlenerek İŞKUR’un hizmetleri tanıtılmalıdır. İŞKUR’un aktif istihdam politikaları
çerçevesinde İŞKUR veya İŞKUR’un kullandırdığı fonlardan daha fazla yararlanmaları
teşvik edilmelidir. Bu teşviklerden yararlanma
firma bazlı olabileceği gibi oda
temsilcilikleri aracılığı ile de olabilir.
13. Başta TESK olmak üzere esnaf-sanatkarlar meslek kuruluşlarının kendi meslek dalları ile
ilgili olarak meslek standardı hazırlama, sınav ve belgelendirme yapma konularında MYK
tarafından akredite olmalarını sağlayacak mali, teknik ve idari alt yapı hazırlıkları
yapılmalıdır.
14. İşsizlik Sigortası Fonunda biriken meblağ aktif işgücü politikaları çerçevesinde işsizlerin
mesleki nitelik kazandırılarak istihdam edilmeleri ile ilgili çalışmalarda da kullanılmalıdır.
15. Esnaf-sanatkarların da dahil olduğu bağımsız çalışanlar için bir işsizlik sigortası fonu
kurulmalı ya da mevcut İşsizlik Sigortası Fonuna bu kesim de dahil edilmelidir.
5.3. Devlet Destekleri ve Sağlanan Teşvikler İle Kredi ve Finansman Uygulamalarında
Karşılaşılan Sorunlar ve Öneriler
1. Ülkemizin sayıca en büyük kesimini oluşturan esnaf ve sanatkarlar göz ardı edilerek ve
dışlanarak başarılı bir ekonomi politikasının uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle,
esnaf ve sanatkarların desteklenmesi ve teşvik edilmesine yönelik stratejiler belirlenmeli ve
hayata geçirilmelidir. KOBİ’lerin finansman ve teşviklere ulaşımında, mikro ve küçük
158
2.
4.
5.
6.
ölçekli işletmeler orta ölçekli işletmelere göre daha dezavantajlı durumda kalmakta, daha
fazla sıkıntı yaşamaktadır. Bu saptamadan hareket edilerek, özellikle uygulanacak teşvik ve
finansman sisteminde işletme ölçekleri dikkate alınarak, mikro, küçük ve orta ölçekli
işletmeler için ayrı finansman ve teşvik modellerinin geliştirilmesi yaklaşımı
benimsenmelidir.
Yatırımlarda devlet yardımlarına yönelik 2006/10921 sayılı Karar ile KOBİ Yatırımlarında
Devlet Yardımları Hakkında Karar yürürlükten kaldırılmış, KOBİ’ler genel teşvik
uygulamaları içerisinde değerlendirilmiştir. Şimdiye kadar, esnaf ve sanatkarlar, KOBİ
yatırımlarında devlet yardımları uygulamalarından yok denecek derecede az faydalanmıştır.
Yeni uygulamaya giren devlet yardımları ile ilgili kararla ise, esnaf ve sanatkarların bu
kapsamdaki desteklerden yararlanma imkanı neredeyse tamamen yok olacak şekilde
zorlaştırılmıştır. Bu sebeple, yürürlükteki haliyle, tek bir karar altında çıkarılan devlet
yardımlarında KOBİ’lerle ilgili bölümlerde işletme ölçeklerini esas alan, işletme sınıfına
göre ayrı düzenlemeleri getiren bir yaklaşımın benimsenmesi uygulamanın etkinliğin
sağlanması açısından gerekli görülmektedir. Bu yaklaşım, çok küçük işletmelerin
karşılaştıkları engellerin kaldırılması ve desteklerden hemen hiç yararlanamayan esnaf ve
sanatkarların söz konusu yardımlardan faydalanma imkanı sağlanması boyutuyla yarar
getirecektir. Bu kapsamda, KOBİ’lere yönelik destekler ve politikalar belirlenirken KOBİ
tanımında esas alınan sınıflandırmaya paralel olarak, mikro, küçük ve orta ölçekli
işletmeler için farklı düzenlemeler yapılmalıdır. Bu yapılırken, mikro ölçekli işletmeler
sınıfında sayısal olarak ağırlık kazanan esnaf ve sanatkar işletmelerinin yapısına uyumlu
modeller geliştirilmelidir.
Bugün, esnaf ve sanatkarlara sağlanan finansman destekleri içindeki en önemli payı
Türkiye Halk Bankası tarafından kullandırılan kooperatif kredileri oluşturmaktadır. Türkiye
Halk Bankası esnaf kredilerinden başka hiçbir destekten faydalanamayan esnaf ve
sanatkarlar, Halk Bankasının özelleştirilmesinden sonra önemli bir kamu desteğinden
mahrum kalacaktır. Finansmanın ağırlık kazandığı rekabetçi bir ortamda faaliyetlerini
sürdüren esnaf ve sanatkarlara finansman açısından devlet desteğinin sürdürülmesi ve
KOBİ’lere sunulan kredilendirme hizmetleri konusunda Halkbank’ın oynadığı rolün artık
tüm bankacılık sistemini içine alacak şekilde genişletilmesi gerekmektedir.
KOBİ kredilendirilmesinde yükün Halkbank’ın üzerine bırakılması, bu bankanın üzerinde
aşırı risk birikmesine sebep olmaktadır. KOBİ kredilendirmesinin özel bankalar tarafından
yapılması daha geniş bir kredi havuzunun daha etkin kullanılmasını sağlayacaktır.
Esnaf ve sanatkarlar, mali yapılarının zayıf olması nedeniyle ekonomik ve sosyal
istikrarsızlıklardan daha yoğun olarak etkilenmektedir. Bu kesimin ekonomik
gelişmelerden zarar görmemeleri için mali, teknik ve idari yapıları güçlendirilmelidir. Bu
kapsamda; esnaf ve sanatkarların yeniliklere erişmesi ve küresel gelişmeler ile uyumlu hale
gelerek rekabet edebilmesi için sektör ve bölge bazlı “Destek Kredisi” uygulamaları ile
desteklenmesi uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır. İmalat sektörüne sağlanan sıfır faizli
kredi diğer meslek kolları için de uygulanabilecek şekilde genişletilmelidir.
Esnaf ve sanatkarların kredilendirilmesinde, kooperatifler aracılığıyla kullandırılan kredi
uygulamalarında alınan ilave yükler kredi maliyetlerini artırmaktadır. Bu kredilerin daha az
yükle cazip koşullarda kullandırılması ihtiyacı hissedilmektedir. Esnaf kredileri
kapsamında pek uygulanmayan uzun vadeli kredi imkanlarına işlerlik kazandırılması,
kredi maliyetlerinin düşürülerek, kredilerin cazip hale getirilmesi konuları önem ve
gereklilik taşımaktadır. Esnaf ve sanatkara esnaf kredi ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla
kullandırılan kredilere %14.2 faiz oranı uygulanmaktadır. Ancak, söz konusu krediler
kullandırılırken yapılan kesintiler ve alınan masraflar sonrasında kredi esnafa daha yüksek
faizlerle verilmiş olmaktadır. Bu kesinti ve masraflar gözden geçirilmelidir.
159
7. Küçük işletmelerin kredi alabilmelerinde önemli bir engel teşkil eden teminat sıkıntısının
aşılmasında önemli bir mekanizma olan Esnaf Kredi ve Kefalet Kooperatifleri ve Kredi
Garanti Fonu uygulamalarının daha da etkin kılınması sağlanmalıdır. Ülkemizde esnaf ve
sanatkarların
kredilendirilmesinde
önemli
fonksiyonlar
üstlenen
EKK’ların
güçlendirilmesi, değişen koşullara uygun şekilde yeniden yapılandırılması esnaf ve
sanatkarların finansman sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır.
8. KOSGEB’in Kuruluş Kanununda değişikliğe gidilerek, “KOBİ’lerin Tanımı, Nitelikleri ve
Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde bu kuruluşun desteklediği ve teşvik
ettiği işletmelerin KOS (küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri) yerine, KOBİ (küçük ve
orta boy işletmeler) olması sağlanmalıdır.
5.4. Vergi Uygulamaları ile İlgili Sorunlar ve Öneriler
1. Ülkemizde, esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki yöntemler konusunda, götürü
usulde vergilendirme, gerçek usulde vergilendirme ve hayat standardı uygulamaları
defalarca denenmiştir. Sistemin sağlıklı işlememesi ve istikrar göstermemesi nedeniyle bu
uygulamalar yerini bir diğerine devretmiş ve bu sorun 1990’lı yılların sonuna kadar
süregelmiştir.
1999 yılında yürürlüğe giren basit usulde vergilendirme yöntemi ise, gerçek usulde
vergilendirme sisteminin, esnaf ve sanatkarların defter tutma yükümlülüğünü ortadan
kaldıran bir uygulamasıdır. Günümüzde esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki
temel sorun, dünyadaki gelişmelere paralel olarak bir çok meslek kolunda yok olma tehdidi
altındaki esnaf ve sanatkarların korunması ve desteklenmesi amacıyla vergisel yönden
hiçbir teşviğin olmamasıdır. Esnaf ve sanatkarlar için son derece önemli olan basit usulde
vergilendirme uygulamasına devam edilmeli ve sistemde kalıcılık yerleştirilmelidir.
2. Gerçek usulde vergilendirilen esnaf ve sanatkarların yasada belirtilen şartları taşımaları
halinde basit usulde vergilendirme uygulamasından yararlanabilmeleri sağlanmalıdır.
3. Kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınabilmesi amacıyla, kayıtlı ekonomiyi özendirici
uygulamalar geliştirilmelidir.
4. Dolaylı vergilerin payı azaltılarak OECD ortalamasına yakın seviyelere getirilmelidir.
5. Geçmiş yıllarda esnaf ve sanatkarlar için vergi uygulamalarında en büyük sorunu yaratan
hayat standardı, asgari gayri safi iş hasılatı ve ortalama kar haddi gibi güvenlik
müesseseleri tekrar uygulamaya konulmamalıdır.
6. Esnaf muaflığı belgesi uygulaması yeniden başlatılmalı ve bu belge esnaf ve sanatkarlar
odalarınca verilmelidir. Esnaf muaflığı olan esnaf ve sanatkarın sayısını tespit edecek ve
bunun kontrolünü sürdürecek bir sistem geliştirilmelidir..
7. Faaliyetine yeni başlayan esnaf ve sanatkarlar önce esnaf ve sanatkarlar odasına ve sicile
kaydolmalı, vergi mükellefiyetinin tescili için odalara kayıtlı olma zorunluluğu
getirilmelidir.
8. Sadece ücretli çalışanlar için getirilen asgari geçim indirimi uygulamasından esnaf ve
sanatkarlar da yararlanmalıdır.
9. Uzmanların bile anlamakta güçlük çektiği vergi mevzuatı basitleştirilmeli, vergi ile ilgili
her türlü değişiklik, geçiş sürecinin sağlıklı olabilmesi amacıyla belli bir süre önce
kamuoyuna duyurulmalıdır.
10. Yok olmaya yüz tutmuş tarihi, kültürel ve sanatsal önem ve özelliğe sahip el sanatlarının
geliştirilmesi ve yaşatılması amacıyla vergisel her türlü destek sağlanmalıdır. Bu tür
faaliyetlerin kaybolmasını önleyen, yaşatan ve geliştiren esnafın ve sanatkarın vergisel
muafiyetlerle desteklenmesi, tarihi kültürel ve sanatsal becerilerimizin korunması ve
yaşatılması açısından önemlidir.
160
5.5. Sosyal Güvenlik Sistemine İlişkin Sorunlar ve Öneriler
1. “Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Kurulunun Toplanması, Çalışması, Temsilcilerin
Görevlendirilmesi ve Yönetim Kurulunun Seçilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Yönetmeliğin” 4’üncü maddesine göre, genel kurula temsilci gönderecek kuruluşlar ve bu
kuruluşların göndereceği temsilci sayıları, genel kurul toplantısının yapıldığı yıldan bir
önceki yılın sonu itibariyle kayıtlı üye sayıları dikkate alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca belirlenmektedir.
Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda; işçi, işveren, kamu görevlileri ve
emeklilerin ayrı ayrı temsil imkanı doğrudan sağlanmakta iken, tarımda çalışanlar ile kendi
nam ve hesabına bağımsız çalışanlar (esnaf ve sanatkarlar) aynı statüde değerlendirilmiş,
bu nedenle diğer bağımsız çalışan meslek mensuplarının dolayısıyla esnaf ve
sanatkarlarımızın Kurum Yönetim Kurulunda temsil imkanı kalmamıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda TESK temsilcisinin bulunması için gerekli
yasal düzenleme mutlaka yapılmalıdır.
2. 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanununun “Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma
Kurulunun oluşumu, görevleri ve toplanması” başlıklı 26’ıncı maddesi ve Kanunun bu
maddesine istinaden, yayımlanan “Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulunun Çalışma
Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin “Kurulun oluşumu” başlıklı 4’üncü maddesinin
(e) bendinde; Kurula üye gönderecek meslek kuruluşları açık bir şekilde ayrı ayrı
sayılmakta iken; söz konusu meslek kuruluşları ile aynı statüye sahip olan
Konfederasyonumuz bu bentte sayılmamış, aynı maddenin (d) bendinde dolaylı olarak
ifade edilmiştir.
Bu durum Konfederasyonumuzun üye sayısında azalma olduğu takdirde Kurulda temsil
edilme imkanını ortadan kaldıracaktır. Mevzuatta yapılacak düzenleme ile;
Konfederasyonumuzun Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulunda doğrudan temsiline
imkan sağlanmalıdır.
3. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun esnaf ve sanatkar
kesimini mağdur edecek en önemli düzenlemesi, bir sosyal güvenlik kuruluşundan emekli
olan ancak esnaf ve sanatkar olarak çalışmaya devam edenlerin aldıkları yaşlılık
aylıklarından yüzde 10 oranında kesilen sosyal güvenlik destek primi oranı, Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren %12 olarak başlamış olup, 3 yılın sonunda %15’e
ulaşacaktır.
Emekli olduktan sonra tekrar çalışmaya başlayanların aylıklarından kesinti yapılmasını
öngören bu düzenleme ile; emeklilerin çalışmalarının önlenmesi, bunun yerine genç
nesillerin istihdam edilmesi ile işçi ve memurlar örnek gösterilerek uygulamada norm ve
standart birliğine ulaşılması amaçlanmışsa da, işçi ve memurların sosyal güvenlik destek
primi kesintisi işvereni tarafından ödenmektedir. Oysa, esnaf ve sanatkarlar yanlarında
çalışan işçilerinin aylık primlerinin yanı sıra kendi kesintilerini de ödemek suretiyle ağır bir
yük altına girmektedirler.
Esnaf ve sanatkarların yanında aynı zamanda en az 3 işçi çalıştığı göz önüne alındığında
istihdama katkılarının önemi anlaşılacaktır. Emekli çalışan esnaf ve sanatkarlarımız, oranı
artırılan söz konusu SGDP kesintisini ödememek için işyerlerini kapatmak zorunda
kalabileceklerdir. Bu nedenle, sosyal güvenlik destek primi oranı %10 oranına çekilmelidir.
4. Esnaf ve sanatkarlara, işçi ve memurlardan farklı olarak, 60 günden fazla prim borçları
olduğu dönemlerde kendilerine ve bakmakla yükümlü oldukları eş, çocuk ve ana
babalarına sağlık hizmeti verilmemektedir. Kuruma prim borcu bulunanlar sağlık
hizmetinden yararlanamamakta, bunun sonucunda ise, sigortalıların kendi yaşamı ile
birlikte bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin de yaşamı risk altına girmektedir. Prim
161
borcunun tahsil edilmesi, sosyal güvenlik kurumlarının görevi olduğuna göre, sağlık
hizmetlerinden yararlanma hakkı, prim borcu ile ilişkilendirilmemelidir.
5. Kredi kartı kullanımının son yıllarda ekonominin hemen hemen her alanını kapsayacak
şekilde yaygınlaşması, kamu kuruluşlarımızı da harekete geçirmiş, başta Maliye Bakanlığı
olmak üzere devletin her kesimi vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kredi
kartı ile tahsili için gerekli önlemleri uygulamaya koymaya başlamışlardır.
Mali yükümlülüklerin kredi kartı ile ödenme imkanının getirilmesinin piyasalarda
sağladığı hareket ve çeşitlilik kadar, kolaylık da oluşturmaktadır. Esnaf ve
sanatkarlarımızın çoğunluğu “kendi mal ve hizmetlerini kredi kartı ile satarken, mali
yükümlülüklerini kredi kartı ile yerine getirememektedirler. Piyasalarda giderek
yaygınlaşmakta olan modern ödeme araçlarının kamu kesiminde de kullanılmaya
başlanması, çağdaş devlet anlayışının da doğal bir gereği olarak esnaf ve sanatkarlarımızın
sosyal güvenlik primlerinin kredi kartı ile de ödenebilmesi imkanı sağlayacak gerekli
düzenlemeler yapılmalıdır.
6. Aynı hizmet süresi ve aynı basamaktan emekli olmalarına rağmen; prim ödeme dönemi ve
aylık bağlanması için talepte bulunulan dönemdeki mevzuattaki aylık bağlama
oranlarındaki farklılıklar nedeniyle Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarında önemli farklılıklar
oluşmaktadır. Bu durum emeklilerin Kuruma karşı olan güvensizliğine ve huzursuzluğa yol
açmaktadır. Bu nedenle, Bağ-Kur aylıklarındaki farklılıklar giderilmelidir.
7. Sosyal sigorta işlemlerinde, vergiden muaf esnafların dışındaki esnaf ve sanatkarlardan,
“Esnaf ve Sanatkar Sicil Belgesi” istenmemektedir.
Konfederasyonumuzca esnaf ve sanatkarlarımızın kayıtlarının sağlıklı bir şekilde yapılması
yönünde gereken titizlik gösterilmektedir. Kayıtlarımızın Kurum kayıtları ile paralellik
sağlanması ve kayıt dışılığın önlenmesi açısından Kurum ile TESK arasında çalışmalar
yapılmalı ve sigortalılık işlemlerinde vergiden muaf esnaf dışındaki esnaf ve sanatkarlardan
da “Esnaf ve Sanatkar Sicil Belgesi” istenmelidir.
8.
5510 sayılı Kanun ile, sağlık hizmetlerinden katılım payı alınmaktadır.. Gereksiz kullanımı
önlemek amacıyla sağlık hizmetlerinden yararlanmanın birinci basamağını oluşturan hekim
muayenesinden bile katılım payı almak, kişileri caydırma etkisi bir yana gerekli durumlarda
bile adeta sağlık hizmetlerinden yararlanmamaya yöneltecektir.
Ülkemizde yoksulluk, hatta açlık sınırının altında yaşayan çok sayıda vatandaşımız
bulunmaktadır. Katılım payı uygulaması, bu kişilerin hastalığın başlangıcı aşamasında
hastanelere gitmesini önleyeceği gibi hastalığı ilerlediğinde ve belki de tedavi imkanının
kalmadığı döneme kadar sağlık hizmeti almamasına neden olacak ve sağlıksız toplum,
pahalı tedavi maliyetlerine kadar uzanacak bir sonucu doğuracaktır. Ayakta tedavide hekim
ve diş hekimi muayenesi, ortez, protez, iyileştirme araç ve gereçlerinde katılım payı
alınmamalıdır.
9. 4956 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesine göre basamak yükseltme talebinde bulunarak
basamak yükselten sigortalıların aylıkları halen yeni basamaklarının karşılığına
getirilmemiştir. Teknik bir sorundan kaynaklandığı ifade edilen bu durum düzeltilmeli ve
sigortalıların aylıkları basamaklarına intibak ettirilmelidir.
10. 5510 sayılı Kanunda, geriye dönük borçlanma hakkı verilen süre, 4 Ekim 2000 tarihi ile
Kanunun yürürlüğe gireceği dönemi kapsamaktadır. Bu süre, 1/1/1985’e çekilerek o
tarihten bugüne kadar vergi kaydı olup ta söz konusu süreleri bugüne kadar sigortalılık
süresi olarak değerlendirmeyenlere bir fırsat daha verilmelidir.
11. Emeklilik süresi hedeflerinin gerçekçi bir yaklaşım ile ülke koşulları doğrultusunda
yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Hesaplama yöntemi yapılırken yalnızca
162
kurumların aktüeryal dengeleri değil, ülkenin sosyo-ekonomik yapısı da mutlaka
gözönünde bulundurulmalıdır.
11. Prim borcu olduğu için, borçlu olduğu dönemde sağlık hizmeti alamayan sigortalılara
tahakkuk ettirilen prim borçlarına ilişkin gecikme zamları, yalnızca sigorta primi üzerinden
hesaplanmalıdır.
5.6. Mevzuat Düzenlemelerinden Kaynaklanan Sorunlar ve Öneriler
5.6.1. 5362 sayılı Kanunda Tespit Edilen Sorunlar ve Öneriler
1. 5362 sayılı Kanundaki esnaf ve sanatkar tanımı, esnaf ve sanatkar kesiminin önünü açacak,
gelişme ve ilerlemesine imkan sağlayacak, aynı zamanda esnaf ve sanatkarların örgütlenme
yapısını güçlendirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
2. Teşkilat yapısının güçlendirilmesine yönelik revizyonlar yapılmalıdır.
3. 5362 sayılı Kanunda değişiklik yapılarak esnaf ve sanatkarların önce esnaf sicili ve odaya,
daha sonra vergi dairelerine kayıt yaptırmaları sağlanmalı ve kayıt dışılığın önlenmesinde
yol alınmalıdır.
4. Kanunun uygulamada sorun yaratan maddelerine ilişkin olarak, bu raporun 1.8 Mevzuat
Düzenlemelerinden Kaynaklanan Sorunlar bölümünde açıklanan değişiklikler
gerçekleştirilmelidir.
5. Sicile kayıt ve tescil harçlarının esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarına ayrılan pay
artırılmalıdır.
5.6.2. Diğer Mevzuatta Tespit Edilen Sorunlar
1. Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanan ve Başbakanlığa sunulan Alışveriş Merkezleri,
Büyük Mağazalar ve Zincir Mağazalar Kanun Tasarısına, bu kanun kapsamındaki
işyerlerinin pazar günleri, resmi ve dini bayramlarda kapalı olacağına ilişkin hüküm
eklenmeli, esnaf ve sanatkarların haksız rekabete uğratılmamasına yönelik düzenlemeler
yapılmalıdır. Bu düzenlemeler AB standartlarında ve ülkemiz koşulları dikkate alınarak
belirlenmelidir. Küçük esnaf ve sanatkar girişimcileri tamamen ortadan kaldırmaya yol
açabilecek kuralsız faaliyetlere müsaade edilmemelidir.
2. Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 64’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına son cümleden sonra
gelmek üzere “07.06.2005 tarihli ve 5362 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinin (a) bendi
kapsamına giren esnaf ve sanatkarların işletme hesabı esasına göre tutacakları işletme
defterleri açılış ve kapanışlarında noter tarafından onaylanır. Esnaf ve sanatkar
işletmelerinin kuruluşunda açılış onayları aynı Kanunun 67 nci maddesinde düzenlenen,
Esnaf ve Sanatkar Sicil Müdürlüğü tarafından da yapılabilir. Bu onayın noter tarafından
yapıldığı durumlarda noter, Esnaf ve Sanatkar Sicil Müdürlüğünden getirilecek Sicil
Tasdiknamesini aramak zorundadır.”şeklinde ilave yapılmalıdır.
3. Türk Ticaret Kanunu Tasarısında Avrupa Birliği müktesebatının da zorunlu görmediği “tek
kişilik anonim şirket” modelinden vazgeçilmeli ve bu şirket türünün kurulabilmesinin
sermaye payı ve kurucu ortaklar yönünden yeni sınırlamalar getirilerek zorlaştırılmalıdır.
4. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu esnaf ve sanatkarın mağduriyetini giderecek
biçimde değiştirilmelidir.
5. 5179 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan Gıda ve Gıda ile Temas Eden Madde ve
Malzemeleri Üreten İşyerlerinin Çalışma İzni ve Gıda Sicili ve Üretim İzni İşlemleri ile
Sorumlu Yönetici İstihdamı Hakkında Yönetmeliğin 29’uncu maddesinin (c) bendinin
iptali ile ilgili Ziraat Mühendisleri Odasının açtığı davada alınan yürütmeyi durdurma
kararına ilişkin uygulamadan kaynaklanan sıkıntıların giderilmesi yönünde çalışmalar,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yapılmalıdır. Yürütmeyi durdurma kararının
verilmesinden önce sorumlu yöneticilik belgesi almış olan esnaf ve sanatkarların her
163
koşulda bu haklarının korunması gerekmektedir. Aynı şekilde Veterinerlik Hizmetleri,
Gıda ve Yem Kanunu Taslağına ilişkin Bakanlığa intikal ettirilen görüş ve önerilerin
dikkate alınması esnaf ve sanatkarlar açısından büyük önem arz etmektedir.
6. 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanunun 4 ve 8’inci maddeleri arasında çelişki
bulunduğundan, söz konusu Kanun değiştirilerek istisnadan yararlanan müesseselerin harç
ödememelerine ilişkin açık düzenleme yapılmalıdır.
7. Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda yapılacak değişiklikle özel hukuk kişilerine ait olan lokantalar ile
kahvehane, kafeterya, birahane gibi eğlence hizmeti verilen işletmelerde tütün ve tütün
mamullerinin içilebilmesi için ayrı bir yer tahsis edilerek uygulanması sağlanmalıdır.
8. Elektrik fen adamları, yaptıkları elektrik iç tesis işlerinin evrakını imzalayabilmelidir.
Elektrik ile İlgili Fen Adamlarının Yetki, Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmeliğin
tüm maddeleri işler hale getirilmelidir.
9. 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun “İhaleye Katılımda Yeterlilik Kuralları” başlıklı
10’uncu maddesinin (b) bendinin 1 no’lu alt bendi gereğince esnaf ve sanatkarlarımızın
ilgili esnaf ve sanatkar odasına kayıtlı olarak faaliyette bulunduğunu belgelemesi halinde
kamu ihalelerine katılmalarında bir engel bulunmadığı halde, uygulamada yaşanan
sorunların giderilebilmesi için ihale dokümanlarında “ticaret odası kaydı” bulunduğuna dair
değil, “ticaret/esnaf odası kaydı bulunduğuna” dair belge istenmesi gerekmektedir.
10. İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin “Bildirim” başlıklı 7’nci
maddesi 1’inci fıkrasında yer alan “Yetkili idareler tarafından verilen işyeri açma ve
çalışma ruhsatlarının örnekleri aylık olarak sigorta il müdürlüğüne ve ilgili ise ticaret
siciline gönderilir.” şeklindeki hükmün “ticaret siciline ve/veya esnaf siciline gönderilir.”
şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.
11. 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve bu Kanuna dayanılarak çıkartılan Karayolu
Taşıma Yönetmeliği sadeleştirilmeli ve esnaf ve sanatkarları mağdur eden düzenlemeleri
kaldırılmalıdır.
164
6. BÖLÜM - Model Önerileri
6.1. İşe Başlama Bildirimi ve Tek Durak Uygulaması
Esnaf ve sanatkarların işe başlaması sırasında önce vergi dairesine, daha sonra esnaf ve
sanatkarlar siciline ve odaya kayıt yaptırmaları şeklindeki uygulama, gezici olarak faaliyette
bulunanlar başta olmak üzere bir çok esnaf ve sanatkarın kayıt dışı faaliyet göstermesine zemin
hazırlamıştır.
Vergi dairelerine kayıt yaptıran bazı esnaf ve sanatkarlar, ilgili sicil ve odaya kayıt yaptırmadan
doğrudan ticari faaliyetlerine başlamaktadırlar. Bunda, kayıt aşamasında oda faaliyet belgesi
aramayan vergi dairelerinin etkisi olduğu gibi, 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek
Kuruluşları Kanununda oda kaydı için vergi mükellefi olma şartının aranmasının da etkisi
büyüktür.
Bu sorunun çözümü için, işe başlama aşamasında tek durak uygulamasına geçilmesi, esnaf ve
sanatkarların işe başlamasında yerine getirmekle yükümlü oldukları mali ödevlerin ilgili sicil
memurluklarınca gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Bunun olabilmesi için 5362 sayılı Kanunda
değişiklik yapılmalı ve esnaf ve sanatkarlar odalarına kayıt yaptırılması için vergi mükellefi
olma koşullu kaldırılmalıdır.
Tek durak uygulamasıyla, vergi dairesine, Sosyal Güvenlik Kurumuna ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığına esnafın ve sanatkarın yapması gereken tüm başvuruları, esnafın adına
ilgili sicil memurluğu yapmalıdır.
6.2. Kümelenme Teşvikleri
Son yıllarda küreselleşmenin tüm olumsuzluklarının en çok etkilediği kesim olan esnaf ve
sanatkarlar, çok uluslu şirketlerin perakende sektöründe yaptığı atılımlar ve bunların sayılarının
da hızla artması nedeniyle büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Hızla sayıları azalan
esnaf ve sanatkarların, bir yapısal dönüşüm sürecine girmelerine ve büyük mağaza ve
sanayicilerle, zincir marketlere karşı rekabet güçlerini artırmalarına ihtiyaç duymaktadırlar.
Esnaf ve sanatkarların, mevcut koşullarda, finansal ve kültürel açıdan bu dönüşümü bir kamu
desteği olmadan gerçekleştirmeleri mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle, ilgili meslek
kollarının birleşerek, asgari maliyetle organize bir mal ve hizmet üretimine geçebilmeleri için
özellikle finansal yönden bazı teşviklerin yanında, vergi ve sosyal güvenlik teşviklerinin de
getirilmesi gerekmektedir. Bu teşvikler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının gözetiminde
yürütülen kümelenme projeleri çerçevesinde belli bir süreyle gelir ve katma değer vergisi ile
sosyal güvenlik prim istisnası şeklinde olmalıdır.
Esnaf ve sanatkar işletmelerine yönelik kümelenme modelinin uygulama aşamaları aşağıdaki
gibi sıralanabilir;
•
Kümelenmenin başarılı olması için lider kuruluş büyük önem taşımaktadır. Bu lider esnaf
ve sanatkar odaları ya da birlikleri, mesleki federasyonlar olabilir. Liderin ekibinde
KOSGEB, Halk Bankası, varsa diğer finansman kuruluşları, üniversite, mesleki eğitim
kurumları, ilde valilik bünyesinde bulunan yerel bürokrasiden ilgili birimler, kalkınma
ajansları, yatırım destek ofisleri, küme konusu ile ilgili olarak kurulmuş varsa sivil toplum
kuruluşları, ticaret ve sanayi odaları yer almalıdır.
•
Öncelikle yerel araştırmalar ile ilin, sektörün, bölgenin sanayi ve hizmet sektörleri
açısından mevcut durumu, güçlü ve zayıf yönleri, fırsatlar ve tehditler ortaya konulmalıdır.
Bunun için KOSGEB’in Yerel Araştırma Desteği kullanılabilir.
•
Araştırma sonucuna göre küme projesi geliştirilmelidir. Bu aşamada, kuruluş amacı küçük
ve orta ölçekli işletmelere destek sağlamak olan ve kümelenme ile ilgili olarak önemli bir
bilgi birikimine ve kapasiteye sahip olan KOSGEB’e görev düşmektedir. Araştırma
165
sonuçlarına göre optimal ve uygulanabilir projeler, diğer ilgili kurumların ve özellikle
üniversitenin desteğiyle geliştirilmelidir. Merkezi düzeyde KOSGEB tarafından esnaf ve
sanatkarlara yönelik olmak üzere küme projeleri geliştirilmesine destek sağlayacak yeni bir
destek paketi hayata geçirilmelidir.
•
Projenin ve kurulan kümenin iyi işlemesi bu yapıda yer alanların sahiplenmesi ile doğrudan
ilişkilidir. Küme çok sayıda dişliden oluşan bir makine gibi düşünülürse, bu dişlilerden
birinin kırılması tüm makinenin devre dışı kalmasına neden olacaktır. Kümenin tüm
aktörleri birbiri ile uyumlu çalışmalı, potansiyel sorunlara lider kuruluş tarafından
zamanında müdahale edilmelidir.
•
Kümenin kurulduğu meslek dalına, bölgenin gelişmişlik seviyesine, kümenin büyüklüğüne
göre farklı uygulamalar geliştirilebilir.
¾ Oto tamirinde çok sayıda işletme birbirini tamamlar şekilde, yetkili servis mantığıyla bir
araya gelebilir, sanatkar kimliğini koruyarak birlikte çalışabilir.
¾ Yöresel ürünlerin (oltu taşı, lüle taşı, mesir macunu, ahşap, gümüş, bakır, altın el
işlemeciliği ürünleri gibi her yörenin kendine özgü ürünleri) hammaddesinden
paketlenmesine, tanıtımından pazarlanmasına kadar olan süreç planlanabilir, bu süreçte
yer alacak esnaf ve sanatkar işletmeleri ile tacir ve sanayiciler belirli görevler üstlenebilir
ve işbirliği içinde çalışabilir.
¾ Bir odanın bünyesinde bulunan çok sayıda esnaf işletmesi – özellikle hizmet
işletmelerinde- kooperatifleşme ile ucuz tedarik zinciri oluşturabilir.
¾ Kümenin kurulduğu alana göre ortak yararlanmak üzere danışmanlık hizmetleri
sağlanabilir, tasarım, patent, marka bilinci geliştirilerek işletmeler bu alanlara
yönlendirilebilir.
¾ Portekiz’de mobilyacıların kurduğu küme örneğinde olduğu gibi çok sayıda işletme ortak
bir mekanda bir araya gelip işletme giderlerini paylaşabilir, ortak makine parkı
kurulabilir, ortak AR-GE merkezi kurulabilir.
¾ İspanya’da yine mobilyacıların kümelenme modelinde olduğu gibi her işletme kendi
ürününü üretebilir ancak ortak AR-GE, tasarım ve pazarlama merkezinden yararlanabilir.
Bu merkezler bu ülkelerde devlet tarafından kurulmuş ve işletilmektedir.
6.3 Esnaf ve Sanatkarın Rekabet Gücü
Esnaf ve sanatkar kesimi ekonomik, toplumsal ve sosyal anlamda bu ülkenin vazgeçilmez bir
olgusu ve gerçeğidir. Çeşitli açılardan haksız rekabetle ve olumsuz uygulamalarla karşı karşıya
bulunan esnaf ve sanatkarlar için, var olma mücadelelerini destekleyecek yeni bir takım
kavramların, uygulamaların ve düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle rekabet edebilirlik kavramının bu kesim açısından tartışılması ve esnaf ve
sanatkarlara özgü rekabet politikaları geliştirilmesi gündeme getirilmelidir. Esnaf ve
sanatkarların taşıdıkları özelliklere uygun modeller ve araçlar geliştirilmelidir.
Günümüz ekonomisinin anahtar kelimesi rekabet edebilirliktir. Hızlı ekonomik gelişme süreci,
bilgi paylaşımının hızı ve yaygınlığı ve küreselleşme ülke ekonomilerinin ve bunun içindeki
aktörlerin yapılarını değiştirmiştir. Tüketiciler daha kaliteli, daha ucuz, kolay ulaşılan,
standartlara uygun, çevreyi koruyan mal ve hizmet istemektedir. Bu talepleri karşılayabilen
işletmeler ayakta kalabilmekte, diğerleri ise bu dönüşüm sürecine ayak uyduramadığı için süreç
içinde elenmektedir.
Esnaf ve sanatkar işletmeleri için bu süreç daha da sancılı geçmektedir. Bu işletmelerin taşıdığı
birtakım özellikler, yapısal değişim ve dönüşüm süreçlerine ayak uydurmalarını
güçleştirmektedir. Bu işletmeler geleneksel yöntemlerle yöneltilmekte, yeterli Devlet desteği
ve danışmanlık hizmeti alamamakta, teknolojik gelişmeleri yeterince takip edememekte, zayıf
166
finansal yapıları nedeniyle işletme geliştirmeye yönelik tedbirleri alamamaktadır. Bu açıdan
esnaf ve sanatkar işletmelerinin rekabet edebilirliklerini arttırmaya yönelik olarak desteğe
ihtiyaçları bulunmaktadır.
Esnaf ve sanatkar kesiminde rekabet gücünü arttırmak için;
• Verimliliği arttırmak,
• Yenilikçi yaklaşımları benimsemek, uygulamak,
• Kümelenme modelleri geliştirmek,
• Esnaf ve sanatkarlara kolay ulaşabilecekleri danışmanlık hizmeti sunmak,
gündeme getirilmesi gereken acil ihtiyaçlar olarak ön plana çıkmaktadır.
Kuşkusuz çok sayıda meslek dalını ve ülkenin her köşesini kapsayan genişlikte bir kesim için
tek bir model ya da düzenleme uygun olmayacaktır. Bu nedenle öncelikle; esnaf ve sanatkar
kesiminin sektörel ve bölgesel özelliklerini ortaya koyan alan araştırmaları ve analizleri
yapılması gerekecektir. Bu verilere dayalı olarak gelişim planları çıkarılacak ve bu plana uygun
stratejiler ve eylemler belirlenecektir. Esnaf ve sanatkar meslek kuruluşları tarafından
yapılması uygun olan böyle bir çalışmada, üniversitelerin, AR-GE kurumlarının, kalkınma
ajanslarının ve yerel yönetimlerin desteğinin alınması başarılı sonuçlar elde edilebilmesi
açısından zorunludur.
6.4. Bankacılık Sisteminin Tamamının Esnaf ve Sanatkarın Kredi Taleplerinde
Kullanılabilmesi
Türkiye Halk Bankası özelleştirme sürecindedir. Halk Bankasının özelleştirilmesi halinde de
belirli bir süre esnaf ve sanatkarların kredilendirilmesinde görevli olacağı düzenlenmiş
bulunmaktadır. Ancak, bu uygulamanın başarılı olup olamayacağı bilinmemektedir. Bu
nedenle esnaf ve sanatkarın en önemli teşvik mekanizması olan ferdi kredilendirilmesinde de
sorunlarla karşılaşmamak için tedbirlere hazırlıklı olunması önem arzetmektedir.
Bu çerçevede, tüm bankacılık sisteminin kredi arzının kullanılabileceği, rekabete açık,
ESKKK’nin kefaletinin de sağlandığı bir sistemin kurulması ve yasal bazının oluşturulması
imkanları araştırılmalıdır. Böyle bir sistemin toplam miktarı aynı olan hazine sübvansiyonu ile
daha ucuza ve daha fazla esnaf ve sanatkarı kredilendirebilmesi mümkün olacaktır.
6.5. Esnaf ve Sanatkarın ve Çalışanlarının Sosyal Güvenlik Primlerinde Devlet Desteği
Esnaf ve sanatkarlar hem kendilerinin hem de yanında çalışan elemanlarının sosyal güvenlik
primlerini ödemekte ve çift yönlü baskı altında kalmaktadırlar. Devletin esnaf ve sanatkarın
öncelikle kendi primini ödemesini teşvik edici, yanında çalışanlar açısından kayıtdışılığı veya
kaçak çalışmayı önleyici teşvik mekanizmalarını oluşturması için uygun tedbirler alması
gerekmektedir.
Ülkemizde sosyal güvenlik aktüerya dengesi kurulamamış bulunmakta ve devlet sosyal
güvenlik kurumunun açıklarını karşılamaya devam etmektedir. Halbuki, bu finansman her
halükarda sosyal güvenlik kurumuna aktarılacağına göre bunun çalışanların primlerini daha
düzgün ödeme yönünde mekanizmalar ile desteklenmesi yerinde olacaktır.
Primini aksatmadan ödeyen esnaf ve sanatkara devlet katkısı verilmesi, bunu sigortalının ferdi
aktüerya dengesinde görebilmesi, primlerin devamlı aksatılması halinde bu imkanın ortadan
kalkması ve emeklilikte devlet priminin olumlu katkısının olması imkanları araştırılmalıdır.
6.6 Yaşam Boyu Öğrenmede Fransa Örneği ve Türkiye’ye Uyarlanması
Fransa’da aktif iş hayatında bulunanların hayat boyu eğitim almalarını sağlayan genel ve
karışık bir sistem mevcuttur. Bu sistem fonların ortak ve eşit paylaşımı üzerine kurulmuştur.
İşletmelerin büyüklüğüne göre farklılaştırılmış bir fon toplama sistemi olmasına rağmen,
işletme büyüklüğü ne olursa olsun tüm çalışanlar eşit haklara sahip bulunmaktadır.
167
Temel meslek eğitimini tamamlayan ve bir işletmede çalışan kişilerin önlerinde iki tür eğitim
daha bulunmaktadır. Tüm işletmeler yıllık olarak bir eğitim planı yapmak zorundadır. İşletme
tarafından planlanan eğitimlerden ilki işveren tarafından kararlaştırılmakta, işveren hangi
elemanının hangi tür eğitime ihtiyaç duyduğunu belirlemektedir. Bu eğitim işveren tarafından
verilebildiği gibi eğitim veren kurum ve kuruluşlardan hizmet satın alınması da mümkün
bulunmaktadır. Bu eğitime katılmak zorunludur. İkinci eğitim türü ise son yıllarda ortaya
çıkmıştır. Burada çalışan ihtiyaç duyduğu eğitim alanını kendisi belirlemekte ve eğitim
almaktadır.
Fransa’da her işletme çalışanının yılda 20 saatlik eğitim alması zorunludur. Sadece 1 eleman
çalıştıran işletmeler bile bu kurallara uymak zorundadır. Bir çalışan, yıllık 20 saatlik eğitim
hakkını 6 yıla kadar erteleyebilir ve 6 yıl sonunda 120 saatlik eğitim almaya hak kazanır.
Eğitim süresi çalışma saatleri içinde değerlendirilmektedir. Bu eğitimler sonucunda elde edilen
bilgi ve beceriler ile klasik eğitim ortamı haricinde işyerinde elde edilen bilgi ve beceriler de
belgelendirilebilmektedir. Bu eğitimler için işletmenin belirli bir miktar eğitim payı ayırması
gerekmektedir. Eğer işletmenin eğitim için ayırdığı pay kullanılamazsa, bu paralar ortak bir
sandığa aktarılmakta ve sonuç olarak yine eğitim için harcanmaktadır. Böylece istihdamdaki
kişilere sürekli bir eğitim olanağı sunulmaktadır.
İşletme sahiplerinin ve yöneticilerin eğitimi de yasal olarak zorunludur. İşletmeler bunun için
bir vergi öderler. Vergiler ortak bir fonda toplanır ve işyeri sahipleri eğitime gitmek
istediklerinde bu fondan yararlanırlar. Zanaatkarlar için bu sistem zaten çok uzun yıllardan bu
yana vardır ve daha sonra tüm sektörler bu sistem içine dahil edilmiştir. Çalışanlar çoğunlukla
meslek geliştirme eğitimlerine yönelirken, işverenler ve yöneticiler daha çok işletme,
muhasebe, iş yönetimi, pazarlama vb. konularda eğitim almaktadırlar.
İşletme bir eğitim ihtiyacı içinde ise, bu eğitim ihtiyacını karşılayacak bir eğitim kurumuna
başvuruda bulunur. Eğitim kurumu da bu eğitimin masrafı için fona başvurur. Genellikle eğitim
kurumları araştırma birimleri vasıtasıyla teknolojiyi takip etmekte ve yeni eğitim ihtiyacı olan
alanları tespit etmektedir. Bunlardan işletmeler haberdar edilmekte ve onlara eğitim imkanları
sunulmaktadır.
Ülkemizde esnaf ve sanatkarların ve yanlarında çalışanların mesleki eğitim ihtiyaçlarının
karşılanmasında yukarıda açıklanan model örnek alınarak yeni bir düzenleme yapılmasında
yarar görülmektedir. Bu modelde eğitim için ayrılan kaynakların bir bölümü ile bir fon
oluşturulabilir ve işletme sahiplerinin ve çalışanlarının eğitim ihtiyaçlarının karşılanması
amacıyla fon kaynakları kullanılabilir. Milli Eğitim Bakanlığının halk eğitim merkezleri ve
mesleki eğitim merkezleri bu ihtiyacın karşılanmasında öncelikli kurumlar olmalıdır. Bunun
yanında çeşitli resmi ve özel eğitim kurumları da eğitim verme konusunda yetkilendirilebilir.
6.7 Mesleki Eğitim ve Teknoloji Merkezlerinin Yeniden Yapılandırılması
507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununda öngörülen ve esnaf ve sanatkarlar meslek
kuruluşları tarafından işletilmekte olan işletmelerüstü eğitim merkezleri (diğer adıyla mesleki
eğitim ve teknoloji merkezleri (METEM)) mali, teknik, idari ve mevzuata ilişkin yetersizlikler
nedeniyle tam olarak amacına hizmet edememiştir. Bu nedenle METEM’lerin yeniden
yapılandırılması ihtiyacı hasıl olmuştur.
Ülkemizdeki mesleki eğitimin kalitesinin yükseltilmesi, esnaf-sanatkarlar ile KOBİ’lerin
sahipleri ve yanlarında çalışanların niteliklerinin arttırılması ve rekabet edebilir hale
gelmelerinde önemli rol oynaması düşünülen METEM’lerin aktif ve verimli çalışmasını
sağlayacak yeni bir model oluşturulması önem arz etmektedir. Geliştirilecek yeni modelde
METEM’ler;
•
Kurucusu kurum ve kuruluşlardan bağımsız ayrı bir tüzel kişiliğe sahip,
168
•
Yönetiminde ilgili kesimlerin temsil edildiği (meslek kuruluşları-TESK,TOBB-,
sendikalar, MEB, İŞKUR, yerel idareler, sanayi siteleri yönetimleri gibi),
•
Katma bütçeli (Devlet ile yönetiminde yer alan kurum ve kuruluşların aktaracağı
kaynaklar, kendi gelirleri),
•
Yaşam boyu öğrenme felsefesine dayalı örgün ve yaygın eğitim programlarının
uygulandığı,
•
Teknoloji geliştirme faaliyetlerini içeren ,
•
Girişimciliği destekleyen eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunan
sürekli eğitim merkezleri haline dönüştürülmelidir.
TESK, METEM’lerin örnek alındığı Almanya olmak üzere diğer gelişmiş ülkelerdeki örnekleri
incelemekte ve yeni bir model geliştirmeye çalışmaktadır. Ancak model ne olursa olsun,
mesleki eğitimin pahalı bir eğitim türü olmasından dolayı, mutlaka bu merkezlere Devlet
desteğinin verilmesi gerekmektedir.
6.8. Mesleki Eğitim ve Çıraklık Eğitimini Geliştirme Yönünde İşbirliği
TESK, TOBB ve diğer meslek kuruluşları mesleki ve teknik eğitimin geliştirilmesi,
işgücümüzün teknik ve beceri yeterliliğinin artırılması, istihdamda bu yeterliliklerin ön plana
çıkması için ortak işbirliği ve koordinasyonu artırmalıdırlar. Bunun mali yönü ve işbirliği
alanlarının belirlenmesi amacıyla çalışmalar yapılmalıdır.
169
7 .BÖLÜM Esnaf ve Sanatkar Beklenti Anketi Sonuçları
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonuna üye yaklaşık 1.900.000 aktif esnaf ve
sanatkar, yanlarında çalışanlar ve bunların aileleri de düşünüldüğünde, ülkemizin yaklaşık
beşte birini kapsayan bir kesim hakkında yeterli bilgi ve doküman bulunmaması dikkate
alınarak, TESK tarafından geniş kapsamlı bir anket çalışması yapılmıştır.
45 sorudan oluşan anket, TESK’in 81 ildeki 82 esnaf ve sanatkarlar odaları birliğine, birliklere
bağlı oda sayısı ile orantılı olarak gönderilmiş ve anketler bizzat esnaf ve sanatkarlar tarafından
doldurulmuştur. Toplam 7237 kişinin cevapladığı anket ile; esnaf ve sanatkarların temel
sorunları ile ekonomik gelişmeler hakkındaki düşünceleri belirlenmiştir.
Raporun ilerleyen bölümlerinde anket soruları ile cevapların her biri ayrıntılı olarak
değerlendirilmektedir.
Anketten çıkan çarpıcı sonuçlar aşağıda özetlenmektedir:
1- Esnaf ve sanatkarların yarısından çoğu, esnaflıktan elde ettiği gelirle geçinememektedir.
Sadece 10 esnaftan birisinin kazancı, geçimini sağlamaya yetmektedir. Esnaf ve sanatkarlık
kazançlı bir iş olmaktan çıkmıştır. Bu da esnaf ve sanatkarlığı hızla tükenme ve bitme
noktasına sürüklemektedir.
2- Bu noktadan geri dönülebilmesi için esnaf ve sanatkarlara bir takım destekler verilmelidir.
Bunlar arasında esnaf ve sanatkara daha uygun koşullarla kredi sağlanması, vergi oranlarının
düşürülmesi, esnafa eğitim ve danışmanlık verilmesi öne çıkmaktadır.
3- Esnaf ve sanatkarların yarısı hayat pahalılığından şikayetçidir. Bu hayat pahalılığı hem
esnafın kendi geçimi anlamında, hem de ürettiği ürün ve hizmetin müşteriye pahalı gelmesi
anlamındadır. Müşterilerin satın alma gücü düşüktür. Bunun sonucunda esnaf ve sanatkarlar
geçimini sağlayacak düzeyde satış yapamamaktadır. İşyeri kiralarının yüksekliği, sattığı
malın yerine yenisini koyamaması, işyeri düzeyinde yaşadığı diğer sorunlar ve önemli
olumsuz yönler olarak dile getirilmektedir.
4- 2007 yılındaki genel seçimlerden sonra esnafın işleri, artacağını beklemelerine rağmen
azalmış, yani seçimler esnaf ve sanatkarı olumsuz etkilemiştir. Enflasyondaki düşüş, makro
ekonomik tablolardaki iyileşmeler esnaf ve sanatkara olumlu yönde yansımamıştır. Tam
tersine esnafın dörtte üçü işlerinin geçmişe göre daha kötüye gittiğini söylemektedir.
5- İşlerin geçmişe göre giderek kötüleşmesinin nedenleri; piyasalardaki nakit sıkışıklığı, esnafın
yeterli sermayesinin olmaması, haksız rekabet ile karşı karşıya olması (zincir marketler,
Uzakdoğu malları) ve esnafın çağın gereklerine uyum noktasında kendini yeterince
geliştirememesidir.
6- Esnaf ve sanatkarlar oda, birlik, federasyon ve Konfederasyon başkanlarını tanımakta,
sorunlarını yazılı ve görsel basında dile getirdiklerini düşünmekte, ancak bunun yeterli
olmadığına inanmaktadır. Bunun yanında teşkilat birimlerinin kendi üyeleri ile yeterli
iletişim kurmadığını, onlarla yeterince ilgilenmediğini düşünmektedir.
7- Esnaf ve sanatkarlar işlerini sürdürebilmek için müşterileri ile sıcak ilişki kurmakta, vadeli
satış yapmakta ve kredi kartı kullandırmaktadır. Yani esnaf ve sanatkarların piyasada ayakta
kalabilmek için geleneksel esnaf-müşteri ilişkisini kurmaları zorunlu görülmektedir.
8- Esnaf ve sanatkarların dörtte üçü Devletten destek alamamakta, ancak bunu ihtiyaç olarak
görmektedir. Sağlanabilecek Devlet destekleri arasında vergi oranlarının düşürülmesi, daha
cazip şartlarla kredi temini, SSK ve Bağ-Kur prim oranlarının düşürülmesi ve mesleki eğitim
imkanı sağlanması öne çıkmaktadır.
170
9- Esnaf ve sanatkarlar büyük çoğunlukla kendi sermayeleri ile iş kurmaktadır. Kredi alarak iş
kurma oranı düşüktür. Bunun nedeni kredi faizlerinin ve geri ödeme şartlarının ağır
olmasıdır. Esnaf ve sanatkarlar hem kredi alırken hem de bunun geri ödenmesi sürecinde
sıkıntı yaşadığı için bu şartlarla kredi kullanmaya soğuk bakmakta, çok zorunlu kalmadıkça
kredi kullanmamaktadır. Bu da esnafın işini ve mesleki açıdan kendini geliştirememesi
sonucunu doğurmaktadır. Başlangıcında bir esnaf bankası olarak kurulmuş olan Halk
Bankasının özelleştirilmesi doğru bulunmamaktadır.
10- Esnaf ve sanatkarların dörtte üçü yanında çalıştıracak nitelikli eleman bulamamaktadır. SSK
primlerinin yüksek olması nedeniyle sigortalı eleman çalıştırılması sıkıntı yaratmakta ve ağır
cezalara rağmen esnafın yarısı sigortasız eleman çalıştırmakta ya da hiç eleman çalıştırmadan
kendi işini kendi görmeyi tercih etmektedir. Esnafın yanında çalıştırdığı kişilerin SSK
primlerine bir ölçüde Devlet desteği sağlanması halinde, bu durumun işsizliğin önlenmesine
önemli katkılar sağlayacağı söylenebilir.
11- Esnaf ve sanatkarlar mesleki eğitim almanın gerekli olduğuna inanmaktadır. Bu eğitim; hem
mesleki açıdan kendini geliştirecek eğitim olmalı, hem de işini daha iyi yapabilmesi için
işletme yönetimi, muhasebe, pazarlama gibi konularda verilmelidir.
12- Esnaf ve sanatkarlar Bağ-Kur primlerinin çok yüksek olduğunu, Emekli Sandığı ve SSK’ya
göre emeklilik şartlarının çok ağır olduğunu, emeklilik aylığının çok düşük olduğunu
düşünmektedirler. Esnafın belini büken en önemli sorunlardan biri sosyal güvenliktir. Hem
kendisi hem de çalışanların prim yükü esnafa çok ağır gelmektedir.
13- Vergi sisteminden kaynaklanan sorunlar da esnafın çok şikayetçi olduğu konular arasındadır.
Esnafın büyük çoğunluğu vergi oranlarının yüksekliğinden şikayetçidir. Esnaf ve sanatkarlar
hem kendi işlerinden dolayı ve hem de dolaylı vergiler yoluyla vergi ödemektedir.
Belediyelere ödenen harçlar da düşünüldüğünde kazancın önemli kısmını vergiler
götürmektedir. Basit usulde vergilendirme esnaf ve sanatkarlar için önemli bir avantajdır ve
devam ettirilmelidir.
14- Süpermarketlerin şehir dışına çıkarılması ve bunların çalışma saatlerine sınırlama getirilmesi
esnaf ve sanatkarları rahatlatacak ve kepenk kapatmaların önüne geçebilecek önemli bir çıkış
yolu olarak görülmektedir. Ayrıca, yeni işyeri açılırken buna sınırlama getirilmesi ve bu
konuda işletme açacaklara bilgi verilmesi de gerekli görülmektedir.
15- AB konusunda esnaf ve sanatkarlar yeterli bilgiye sahip değildir. Yurt dışına açılma ve
fuarlara katılma açısından da yeteri kadar destek alamamaktadırlar.
Anketin Amacı: 2008 Eylül
rakamlarına göre Türkiye Esnaf ve Sanatkarları
Konfederasyonuna üye 1.897.032 aktif esnaf ve sanatkar bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkarlar,
yanlarında çalışanlar ve bunların aileleri de düşünüldüğünde ülkemizin beşte birinin geçim
kaynağı olan esnaf ve sanatkar camiasının mevcut durumunun incelenmesi, yalnız TESK
açısından değil, ülkemiz açısından da bir zorunluluk haline gelmiştir. Özellikle bu kesime
yönelik olarak ilgili kurum ve kuruluşlarca inceleme ve veri toplama çalışmalarının olmaması,
esnaf ve sanatkarlar için sağlıklı politikalar ve faaliyetler üretilmesine engel teşkil etmektedir.
Bu sakıncanın ortadan kaldırılabilmesi için TESK tarafından esnaf ve sanatkar kesiminin ve bu
kesimin bağlı olduğu meslek kuruluşlarının sorunlarını tespit edebilmek, bu sorunlara yönelik
somut çözüm önerileri ortaya koyabilmek ve stratejiler geliştirebilmek için, esnaf ve
sanatkarlarımızla meslek kuruluşlarımızın sorunlarını ve ihtiyaçlarını belirlemeye yönelik bir
anket hazırlanmıştır. Söz konusu illerdeki anket esnaf ve sanatkar odaları birliklerine sahip
oldukları üye sayısı ile orantılı olarak uygulanmıştır.
Anketin Yöntemi: Tasarlanan anket 15 Ocak 2008 tarihinde 81 ildeki 82 Esnaf ve Sanatkarlar
Odaları Birliğine oda sayılarına göre posta yoluyla gönderilmiştir. Esnaf ve Sanatkarlar Odaları
171
Birliklerine 30 gün cevaplama süresi tanınmış ve doldurulan anketler TESK’e posta yoluyla
ulaştırılmıştır.
Birliğin Oda Sayısı
0-10
11-25
26-50
51-90
90+
TOPLAM
Anket Sayısı
2164
2471
1062
553
985
7235
Oran (%)
29,9
34,1
14,7
7,6
13,6
100,0
TESK’e ulaşan 7.235 anketin veri girişi, 1,5 ayda TESK çalışanlarınca gerçekleştirilmiş ve
elektronik ortamdaki veriler istatistiksel değerlendirmeye alınarak analiz edilmiştir. Veri analizi
sonucunda elde edilen bulgulara ait tablolar ve grafikler, anket sonuçları bölümünde
sunulmuştur.
Anketin Sonuçları
1- Ankete katılanların mesleki faaliyet kolu: Ankete katılanların %35,6’sı hizmet, %15,1’i
imalat, %46,2’si ticaret sektöründe faaliyet göstermektedir. Söz konusu dağılım esnaf ve
sanatkarların gerçek mesleki faaliyet durumunu yüksek oranda yansıtmaktadır.
1. Mesleki faaliyet kolu
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Hizmet
2579
35,6
İmalat
1092
15,1
Ticaret
3346
46,2
Cevap vermeyen
218
3,0
Toplam
7235
100,0
2- Esnaflıktan elde ettiğiniz gelirin ihtiyaçlarını karşılama oranı: Ankete katılanların
%13,1’i esnaflıktan elde ettiği gelirin tüm yaşam ihtiyaçlarını karşılamaya yettiğini, %34,6’sı
zaman zaman yettiğini, %50,4’ü ise yetmediğini belirtmiştir. Esnaf ve sanatkarların yalnızca
%13’ünün yaptığı işle geçimini sağlamaya yetecek geliri elde etmesi, üzerinde durulması ve
tartışılması gereken bir tespittir. Bu tespit aynı zamanda esnaf ve sanatkar kesiminin son
yıllarda hızla kan kaybetmesini de açıklamaktadır. Geçinecek düzeyde gelir elde edilemeyen
bir sektör cazip olmaktan çıkmaktadır.
2. Esnaflıktan elde ettiğiniz gelir tüm yaşam ihtiyaçlarınızı karşılamaya yetiyor
mu?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Zaman zaman
2500
34,6
Evet
946
13,1
Hayır
3649
50,4
Cevap vermeyen
140
1,9
Toplam
7235
100,0
3- Esnaf ve sanatkarların en önemli sorunları: Ankete katılan esnaf ve sanatkar;
• en önemli sorununun hayat pahalılığı (%47,9),
• ikinci önemli sorununun müşterilerin alım gücünün düşüklüğü (%31),
• üçüncü önemli sorununun işyeri kiralarının yüksekliği (%15,5),
172
•
•
dördüncü önemli sorununun satılan malın yerine konulamaması (%15,1),
beşinci önemli sorununun vergi oranlarının yüksekliği (%11,6) olduğunu belirtmiştir.
3. Sizce esnaf ve sanatkarların en önemli ilk beş sorunu hangileridir?
Sayı
Yüzde
En önemli sorun
Hayat pahalılığı
3462
47,9
İkinci önemli sorun
Müşterilerin alım gücünün düşüklüğü
2241
31,0
Üçüncü önemli sorun
İşyeri kiralarının yüksekliği
1119
15,5
Dördüncü önemli sorun
Satılan malın yerine konulamaması
1096
15,1
Beşinci önemli sorun
Vergi oranların yüksekliği
839
11,6
4- Genel seçimlerin esnaf ve sanatkarlara yansımaları: Ankete katılanların %58,7’si
seçimlerden önce ve sonra yaşanan ekonomik gelişmelerin satışlarını azalttığını, %34,7’si
satışlarını etkilemediğini, %4,4’ü ise satışlarını artırdığını belirtmiştir.
4. Seçimlerden önce ve sonra yaşanan ekonomik gelişmeler mal ve hizmet
satışlarınıza nasıl yansıdı?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Satışlarımız arttı
320
4,4
Satışlarımız azaldı
4245
58,7
Değişen bir şey olmadı
2508
34,7
Cevap vermeyen
162
2,2
Toplam
7235
100,0
5- Hükümetin ekonomik büyüme hedefine bakış açısı: Ankete katılanların %58,5’i
hükümetin ekonomik büyüme hedefinin gerçekleşmediğini, %26,8’i zaman zaman
gerçekleştiğini, %12,7’si ise gerçekleştiğini belirtmiştir. Bu sonuç, her ne kadar son birkaç
yılda makro ekonomik tablolarda olumlu anlamda önemli gelişmeler kaydedildiği görülmekte
ise de bu gelişmenin esnaf ve sanatkarlar tarafından yeteri kadar hissedilmediğini ortaya
koymaktadır.
5. Sizce hükümetin ekonomik büyüme hedefi gerçekleşiyor mu?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
918
12,7
Hayır
4236
58,5
Zaman zaman
1936
26,8
Cevap vermeyen
145
2,0
Toplam
7235
100,0
6- Enflasyona bakış açısı: Ankete katılanların %69’u enflasyondaki düşüşü iş yerinde ve
ticari faaliyetlerinde hissedemediğini, %17,7’si zaman zaman hissettiğini, %11,8’i ise
hissettiğini belirtmiştir. Bu sonuç aslında nispeten gelir düzeyi orta ve alt seviyede olan geniş
halk kesimlerinin gerçek durumunu da yansıtmaktadır. Çünkü esnaf ve sanatkarlar yüksek
oranda bu kesimlerle muhatap olmaktadır ve onların enflasyon hakkında görüş ve buna bağlı
olarak tutum ve davranışları doğrudan esnaf ve sanatkara yansımaktadır.
173
6. Hükümetin açıklamalarına göre enflasyon düşüyor. Enflasyondaki bu
düşüşü iş yerinizde ve ticari faaliyetlerinizde hissedebiliyor musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
855
11,8
Hayır
4990
69,0
Zaman zaman
1281
17,7
Cevap vermeyen
109
1,5
Toplam
7235
100,0
7- Ekonomik gelişmelerin iş hayatına etkisi: Ankete katılanların %81,5’i yaşanılan
ekonomik gelişmeler karşısında işyerini ve ticari ilişkilerini geliştirememektedir. Bu tespit de,
yukarıdaki birçok sonuç gibi, ezici bir çoğunlukla ekonomik gelişmelerin esnaf ve sanatkara
olumlu açıdan yeterince yansımadığını göstermektedir. Bu da, ekonomik gelişmelerin esnaf ve
sanatkarlara yansıyabilmesi için farklı politikalar geliştirilmesi ve uygulamaya konulması
ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.
7. Yaşadığımız ekonomik gelişmeler karşısında işyerinizi ve ticari ilişkilerinizi
geliştirebiliyor musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
1021
14,1
Hayır
5898
81,5
Cevap vermeyen
316
4,4
Toplam
7235
100,0
8- Geçmiş ve bugünün karşılaştırılması: Ankete katılanların %59,9’u geçmiş yıllara göre
durumunun daha kötüye gittiğini, %26’sı değişim olmadığını, %9,1’i ise daha iyiye gittiğini
belirtmiştir. Esnafın %90’ının durumunun giderek kötüye gitmesi toplumsal dengeleri tehlikeye
atacak kadar ciddi bir sorun olduğunun göstergesidir.
8. Geçmiş yıllara göre durumunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Daha iyiye gidiyor
659
9,1
Daha kötüye gidiyor
4336
59,9
Değişim yok
1881
26,0
Cevap vermeyen
359
5,0
Toplam
7235
100,0
9- Durumun kötüye gitme nedenleri: Ankete katılanların %73,3’ü durumunun daha kötüye
gitme nedeninin piyasadaki nakit sıkışıklığı olduğunu, %17,7’si esnaf ve sanatkarın kendini
geliştirememesi olduğunu, %26,3’ü sermaye yetersizliği olduğunu, %24,6’sı küreselleşme
sonucunda ortaya çıkan rekabet ortamı olduğunu düşünmektedir. Piyasalarda yaşanan nakit
sıkışıklığı, özellikle esnaf ve sanatkarlar için giderek artan çok ciddi bir sorun haline
gelmektedir.
9. Durumunuz daha kötüye gidiyor ise nedenleri nelerdir?*
Piyasadaki nakit sıkışıklığı
Sayı
Yüzde
3177
73,3
174
Esnaf ve sanatkarın kendini geliştirememesi
768
17,7
Sermaye yetersizliği
1139
26,3
Küreselleşme sonucunda ortaya çıkan rekabet ortamı
1067
24,6
* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek işaretlediğinden
oransal toplam 100’ü geçmektedir.
10- Esnafın mevcut durumu: Ankete katılanların %50,6’sı esnafın bitme noktasında
olduğunu, %38,2’si esnafın devamlı ekonomik kriz yaşadığını, %22’si devletin esnafın
kazancını vergi olarak geri aldığını, %28,8’i esnafın rekabet edecek gücü olmadığını
belirtmiştir. Esnafın mevcut durumunu bu kadar vahim bir tablo ortaya koymuş olması,
Hükümetin esnaf ve sanatkara yönelik olarak kısa vadede acil tedbirler geliştirmesi
gerekliliğini göstermektedir.
10. Sizce genel olarak esnafın ticari faaliyetleri nasıl seyrediyor?
Sayı
Yüzde
Esnaf bitme noktasında
3662
50,6
Esnaf devamlı ekonomik kriz yaşıyor
2765
38,2
Devlet esnafın kazancını vergi olarak geri alıyor
1590
22,0
Esnafın rekabet edecek gücü yok
2081
28,8
* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek
işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.
11- Esnafın kurtuluşu için yapılması gerekenler: Ankete katılanların %41,2’si esnaf ve
sanatkara finansal destek sağlanması gerektiğini, %40,7’si ekonomide istikrar ve büyüme
sağlanması gerektiğini, %11,5’i danışmanlık ve eğitime ağırlık verilmesi gerektiğini, %33’ü
vergi oranlarının düşürülmesi gerektiğini, %11,2’si hammadde fiyatlarının düşürülmesi
gerektiğini düşünmektedir. Finansal destek ile ekonomik istikrar ve büyüme sağlanması
gerektiği yönündeki öneriler, aslında esnafın ciddi olarak finansal sıkıntı yaşadığının, aynı
zamanda ekonomik gelişmelerin bu kesime olumlu anlamda yeterince yansımaması sonucunda
halen ekonomik istikrar ortamına güven duyulmadığının birer göstergesidir.
11. Esnaf ve Sanatkarın içinde bulunduğu olumsuz koşullardan
kurtulabilmesi için sizce ne yapılmalı?
Sayı
Yüzde
Finansal destek sağlanmalı
2979
41,2
Ekonomide istikrar ve büyüme sağlanmalı
2945
40,7
Danışmanlık ve eğitime ağırlık verilmeli
830
11,5
Vergi oranları düşürülmeli
2391
33,0
Hammadde fiyatları düşürülmeli
807
11,2
* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek
işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.
12- Bağlı olduğu teşkilat yöneticilerini tanıma oranları: Ankete katılanların %59’u Oda
Başkanının ismini bilmekte, %37’si Birlik Başkanının ismini bilmekte, %14’ü Federasyon
Başkanının ismini bilmekte, %10,4’ü Konfederasyon Başkanının ismini bilmekte, %20,1’i
hepsinin ismini bilmekte, %7,6’sı hiçbirinin ismini bilmemektedir.
175
12. Oda, Birlik, Federasyon ve Konfederasyon Başkanlarınızın isimlerini biliyor musunuz?
Sayı
Yüzde
Oda Başkanımızın ismini biliyorum
4271
59,0
Birlik Başkanımızın ismini biliyorum
2677
37,0
Federasyon Başkanımızın ismini biliyorum
1015
14,0
Konfederasyon başkanımızın ismini biliyorum
752
10,4
Hepsini biliyorum
1454
20,1
Hiçbirini bilmiyorum
553
7,6
* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla
seçenek işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.
13- TESK hakkında izlenimler: Ankete katılanların %45,3’ü Türkiye Esnaf ve Sanatkarları
Konfederasyonu yetkililerinin yazılı ve görsel basın organlarında esnaf ve sanatkarların
sorunlarını yeterince dile getirmediklerini, %32,3’ü zaman zaman dile getirdiklerini, %17,2’si
ise dile getirdiklerini düşünmektedir. Bu tespit doğrultusunda, yazılı ve görsel basının esnaf ve
sanatkarın sorunlarına daha fazla zaman ayırması ve TESK yöneticileri ile daha yakın çalışma
yapılması ihtiyacı bulunduğu görülmektedir.
13. Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu yetkililerinin yazılı ve
görsel basın organlarında esnaf ve sanatkarlarımızın sorunlarını yeterince dile
getirdiklerini düşünüyor musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
1248
17,2
Hayır
3279
45,3
Zaman zaman
2335
32,3
Cevap vermeyen
373
5,2
Toplam
7235
100,0
14- Meslek örgütlerinin esnafa karşı görevlerini yerine getirmesine ilişkin izlenimler:
Ankete katılanların %40,6’sı esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının (Oda, Birlik
Federasyon, Konfederasyon) görevlerini yerine getirmediklerini ve esnafa yeterli desteği
sağlamadıklarını, %32.1’nin zaman zaman yeterli destek sağladıklarını, %22,3’ü ise yeterli
desteği sağladıklarını düşünmektedir. Esnaf ve sanatkar meslek kuruluşları yöneticileri
yaptıklarını esnafa yeterli düzeyde aksettirememektedir. Esnaf ile bağlı bulunduğu teşkilatı
arasında daha iyi bir iletişime ihtiyaç duyulduğu söylenebilir.
14. Esnaf ve Sanatkarlar mesleki örgütlerinin (Oda, Birlik Federasyon,
Konfederasyon) görevlerini yerine getirdikleri ve esnafa yeterli desteği
sağladıklarını düşünüyor musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
1610
22,3
Hayır
2940
40,6
Zaman zaman
2319
32,1
Cevap vermeyen
366
5,1
Toplam
7235
100,0
15- Meslek örgütlerinin esnafa karşı görevlerini yerine getirmeme nedenleri: Mesleki
örgütlerin yeterli desteği sağlamadığını belirten katılımcıların %45,3’ü bunun nedeninin meslek
176
örgütünün yeterli iletişim kurmaması, %24,4’ü meslek örgütünün çalışmalarını duyurmaması,
%35,2’si meslek örgütünün sorunlarını bilmemesi olduğunu düşünmektedir. Yukarıdaki soru
ile ortaya konulan tespit burada daha net olarak karşımıza çıkmaktadır. Esnaf-yönetici
iletişimini arttıracak yöntemler geliştirilmelidir.
15. Mesleki örgütlerin destek sağlamama nedenleri nelerdir?
Sayı
Yüzde
Meslek örgütüm yeterli iletişim kurmuyor
1331
45,3
Meslek örgütüm çalışmalarını duyurmuyor
716
24,4
Meslek örgütüm sorunlarımı bilmiyor
1034
35,2
* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek
işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.
16- İş hayatında devamlılık ve karlılık yöntemleri: Ankete katılanların %26,7’si işyerinde
devamlılığı ve karlılığı vadeli satışlarla, %21,7’si kredi kartlarıyla, %54,7’si müşterilerle kişisel
ilişkiler kurarak ve müşteri sadakatini oluşturarak sağlamaktadır. Esnafın dörtte biri veresiye ile
alışveriş imkanı sağladığı için ayakta kaldığını söylerken, yarısı müşteri memnuniyetine önem
vermesi ve müşteri ile ikili ilişkilerinin güçlü olmasını önemsemektedir. Müşteriye özel ilgi
göstererek müşterinin işyerine bağlanmasını sağlamak yani müşteriye kendini özel hissettirmek
esnaf ve sanatkar kesiminde daha fazla yaygınlaşması gereken bir yöntem olarak
görülmektedir.
16. İşyerinizde devamlılığı ve karlılığı en çok hangi yöntemi kullanarak sağlıyorsunuz?
Sayı
Yüzde
Vadeli satışlarla
1931
26,7
Kredi kartlarıyla
1571
21,7
Müşterilerle kişisel ilişkiler kurmak ve müşteri sadakatini oluşturarak
3957
54,7
* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek
işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.
17- Devlet desteklerine ilişkin izlenim: Ankete katılanların %74,2’si esnafın devletten yeterli
desteği görmediğini, %14,9’u zaman zaman gördüğünü, %5,4’ü ise gördüğünü belirtmiştir. Bu
sonuç şaşırtıcı değildir; çünkü gerçekten de doğrudan esnaf ve sanatkarın yararlanabileceği,
kapsamlı ve düzenli destek programları bulunmamaktadır. Birçok programdan esnaf ve
sanatkarların yararlanması mevzuat açısından mümkün ise de, işletme yapısı itibarıyla
kurumsallaşmamış ve yeterli nitelikli personele sahip olmayan esnaf ve sanatkarlar, idari ve
bürokratik süreçte istenen kriterleri karşılayamamaktadır.
17. Sizce esnaf devletten yeterli desteği görüyor mu?
Sayı
Yüzde
Görüyor
390
5,4
Görmüyor
5368
74,2
1081
14,9
Cevap vermeyen
396
5,5
Toplam
7235
100,0
Cevaplar Zaman zaman
18- Devlet desteği sağlanmasına ilişkin öneriler: Devletten yeterli desteği görmediğini
belirten katılımcıların %49,7’si vergi desteği, %44,9’u kredi desteği, %30,1’i SSK prim
177
desteği, %12,5’i mesleki eğitim desteği verilmesi gerektiğini düşünmektedir. Anketin
uygulandığı dönemin yıllık gelir vergisi beyan dönemi olduğu düşünüldüğünde, doğal olarak
vergi desteği ön plana çıkmaktadır. Esnafın yarısına yakınının kredi desteği talebi olduğundan
hareketle, esnaf kredisi olarak bilinen ve T. Halk Bankası aracılığı ile kullandırılan kredi
paketlerinin ihtiyaca cevap veremediği de söylenebilir.
18. Nasıl bir devlet desteği sağlanmalı?
Sayı
Yüzde
Vergi desteği
2670
49,7
Kredi desteği
2408
44,9
SSK prim desteği
1615
30,1
Mesleki eğitim desteği
673
12,5
* Katılımcıların tek seçenek belirlemesi gerekirken bazı katılımcılar birden fazla seçenek
işaretlediğinden oransal toplam 100’ü geçmektedir.
19- İş kurma: Ankete katılanların %72,1’i işyerini kendi sermayesi ile kurduğunu belirtmiştir.
Esnaf ve sanatkar işletmesi kurmak, işletme tipi ve ölçeğine göre değişmekle birlikte, nispeten
düşük sermaye ile gerçekleştirilebilmektedir. Yine de kişilerin girişimci olurken kredi
kullanmadaki çekingenliklerinin araştırmaya değer olduğu düşünülmektedir. Girişimciler
işletme kurarken kredi kullanmak istemiyor olabilirler ya da kredi veren kuruluşlar yeni
kurulan işletmelere kredi vermekte çok istekli olmayabilirler.
19. İşyerinizi kendi sermayenizle mi kurdunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
5220
72,1
Hayır
1450
20,0
Diğer
260
3,6
Cevap vermeyen
305
4,3
Toplam
7235
100,0
20- Banka kredisi kullanma oranı: Ankete katılanların %38,1’i işyerini kurarken ya da ticari
faaliyetlerinde, tesis ve işletme kredisi gibi banka kredileri aldığını, %58,2’si ise banka kredisi
kullanmadığını belirtmiştir. Esnaf ve sanatkar işletmelerinin üçte ikisi kredi kullanmaya çok
sıcak bakmamaktadır.
20. İşyerinizi kurarken ya da ticari faaliyetlerinizde, tesis ve işletme kredisi gibi
banka kredileri aldınız mı?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
2759
38,1
Hayır
4210
58,2
Cevap vermeyen
266
3,7
Toplam
7235
100,0
21- Kredi faizleri ile ilgili değerlendirme: Ankete katılanların %64,2’si banka kredilerinin
faizlerinin çok yüksek ve geri ödemesinin zor olduğunu, %28,3’ü normal olduğunu, %2,8’i ise
düşük olduğunu düşünmektedir. Kredi kullanmakta talepkar olmamanın nedeni bu soru ile
aslında biraz açığa kavuşmakta, esnaf ve sanatkarlar önemli ölçüde geri ödeme endişesi
yüzünden kredi kullanmaya sıcak bakmamaktadır.
178
21. Banka kredilerinin faizlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Çok yüksek, geri ödeme zor
4647
64,2
Normal
2045
28,3
Düşük
205
2,8
Cevap vermeyen
338
4,7
Toplam
7235
100,0
22- Kredi alırken güçlük çekilip çekilmediğine ilişkin görüşler: Ankete katılanların %44,5’i
esnafın banka kredisi alırken güçlüklerle karşılaştığını, %34,1’i zaman zaman güçlüklerle
karşılaştığını, %15,5’i ise güçlüklerle karşılaşmadığını belirtmiştir.
22. Sizce esnaf banka kredisi alırken güçlüklerle karşılaşıyor mu?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Zaman zaman
2470
34,1
Hayır
1121
15,5
Evet
3221
44,5
Cevap vermeyen
423
5,8
Toplam
7235
100,0
23- Halk Bankasının özelleştirilmesine ilişkin görüşler: Ankete katılanların %65,2’si Halk
Bankasının özelleştirilmemesi gerektiğini düşünmektedir.
23.Halk Bankasının özelleştirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Özelleştirilmeli
2080
28,7
Özelleştirilmemeli
4714
65,2
Cevap vermeyen
441
6,1
Toplam
7235
100,0
24- Nitelikli eleman sıkıntısı: Ankete katılanların %70,7’si yanında çalıştırabileceği nitelikli
eleman bulamadığını söylerken %23,5’i bir esnaf olarak bulabildiğini belirtmektedir. Esnaf ve
sanatkarın önemli sorunlarından biri haline gelen nitelikli eleman bulma sorununun çözümü
için yeni modeller geliştirilmesi gerektiği ortadadır.
24. Bir esnaf olarak yanınızda çalıştırabileceğiniz nitelikli eleman bulabiliyor
musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
1699
23,5
Hayır
5113
70,7
Cevap vermeyen
423
5,8
Toplam
7235
100,0
25- Eleman çalıştırma: Ankete katılanların %21,2’si kayıt dışı çalışmaya razı olanları işe
almakta, %22,4’ü sigortalı eleman çalıştırmakta, %30,1’i asgari ücretle ve sigortalı eleman
çalıştırmaktadır.
179
25. İşyerinizde eleman çalıştırırken hangisini tercih ediyorsunuz?
Sayı
Yüzde
Kayıt dışı çalışmaya razı olanları işe alırım
1531
21,2
Sigortalı eleman çalıştırıyorum
1618
22,4
Asgari ücretle ve sigortalı eleman çalıştırıyorum
2179
30,1
26- Mesleki belge arama: Ankete katılanların %42,7’si işyerine eleman alırken mesleki belge
aramamaktadır. Bu da üzerinde durulması gereken bir sonuç olarak değerlendirilmeli, mesleki
belgeye sahip elemanların çalıştırılması hususunda esnaf ve sanatkarlar aydınlatılmalı ve
bilgilendirilmelidir.
26. İşyerinize eleman alırken Meslek Belgesi (kalfalık-ustalık belgesi gibi) arıyor
musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
2840
39,3
Hayır
3091
42,7
Cevap vermeyen
1304
18,0
Toplam
7235
100,0
27- Eğitime ihtiyaç duyulan konular: Ankete katılanların %41,6’sı mesleki faaliyetlerini
geliştirmek için mesleki branş eğitimine, %17,6’sı işletme yönetimi (muhasebe-pazarlama vs.)
eğitimine, %35,9’u müşteri ilişkileri eğitimine ihtiyaç duymaktadır. Hem mesleki bilgi ve
beceri anlamında hem de müşteri ilişkileri yönünden esnaf ve sanatkarların eğitime ihtiyaç
duyduğunun farkında olması hayat boyu öğrenme faaliyetlerinin planlanmasında dikkate
alınmalıdır.
27. Mesleki faaliyetlerinizin geliştirilmesi için ihtiyaç duyduğunuz eğitim
konuları hangileridir?
Sayı
Yüzde
Mesleki branş eğitimi
3009
41,6
İşletme yönetimi (muhasebe-pazarlama vs.)
1276
17,6
Müşteri ilişkileri
2594
35,9
28- Bağ-Kur Kayıtlılığı: Ankete katılanların %77,4’ü Bağ-Kur’a kayıtlıdır.
28. Bağ-Kur'a kayıtlı mısınız?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
5603
77,4
Hayır
940
13,0
Cevap vermeyen
692
9,6
Toplam
7235
100,0
29- Bağ-Kur hizmetlerini değerlendirme: Ankete katılanların %55,7’si Bağ-Kur prim
artışlarının çok yüksek olduğunu, %15,6’sı sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğunu, %18,1’i tüm
uygulamaların SSK ve Emekli Sandığı standartlarının altında olduğunu, %25,3’ü Bağ-Kur
emekli aylıklarının çok düşük olduğunu belirtmiştir. Esnaf ve sanatkarların en önemli sorun
alanlarından biri Bağ-Kur primlerinin yüksekliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
180
29. Bağ-Kur hizmetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayı
Yüzde
Bağ-Kur prim artışları çok yüksek
4030
55,7
Sağlık hizmetleri yetersiz
1128
15,6
Tüm uygulamalar SSK ve Emekli Sandığı standartlarının altında
1309
18,1
Bağ-Kur emekli aylıkları çok düşük
1829
25,3
30- Vergi mükellefiyeti türüne göre dağılım: Ankete katılanların %55,7’si gerçek usulde
vergiye tabi, %37,7’si basit usulde vergiye tabi, %1’i ise vergiden muaftır.
30. Hangi usulde vergiye tabisiniz?
Sayı
Yüzde
Basit usulde
2725
37,7
Gerçek usulde
4027
55,7
70
1,0
Cevap vermeyen
413
5,7
Toplam
7235
100,0
Cevaplar Vergiden muafım
31- Basit usulün kaldırılmasına ilişkin görüşler: Ankete katılanların %60,2’si basit usulün
kaldırılmasını doğru bulmamaktadır. Gerçek usulde vergilendirilenlerin önemli bir bölümü de
basit usulde vergilendirmenin kaldırılmasını doğru bulmamaktadır.
31. Basit usulün kaldırılmasını doğru buluyor musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
2286
31,6
Hayır
4355
60,2
Cevap vermeyen
594
8,2
Toplam
7235
100,0
32- Vergi oranlarına ilişkin görüşler: Ankete katılanların %83,3’ü Türkiye’de vergi
oranlarının yüksek olduğunu düşünmektedir.
32. Türkiye’de vergi oranlarının yüksek olduğunu
düşünüyor musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet, düşünüyorum
6025
83,3
Hayır, düşünmüyorum
775
10,7
Cevap vermeyen
435
6,0
Toplam
7235
100,0
33- Dolaylı vergilere ilişkin görüşler: Ankete katılanların %57’si akaryakıt, cep telefonu, içki
ve sigara gibi ürünlerin üzerindeki vergilerin çok yüksek, %22,2’si yüksek, %11,2’si normal,
%2,1’i düşük, %1,9’u çok düşük olduğunu düşünmektedir. Kendisi de aynı zamanda tüketici
olan esnaf ve sanatkarlar için dolaylı vergiler ağır bir yük haline gelmiştir.
181
33. Akaryakıt, cep telefonu, içki ve sigara gibi ürünlerin üzerindeki vergilerin
yüksek olduğunu düşünüyor musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Çok yüksek
4123
57,0
Yüksek
1609
22,2
Normal
808
11,2
Düşük
153
2,1
Çok düşük
141
1,9
Cevap vermeyen
401
5,5
Toplam
7235
100,0
34- Muhasebeci ücretlerine ilişkin görüşler: Ankete katılanların %31,8’i serbest muhasebeci
ve defter tutma ücretlerinin çok yüksek, %30,4’ü yüksek, %30,2’si normal, %1’i düşük,
%0,4’ü çok düşük olduğunu düşünmektedir. Basit usulde vergilendirilenler çoğunlukla bağlı
oldukları odalarda vergi kayıtlarını tutturmakta ve cüzi bir ücret ödemektedir. Ancak gerçek
usulde vergilendirilenler açısından muhasebeci ücretleri ciddi bir maliyet unsuru olarak
değerlendirilmektedir.
34. Serbest muhasebeci ve defter tutma ücretlerinin yüksek olduğunu düşünüyor
musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Çok yüksek
2298
31,8
Yüksek
2196
30,4
Normal
2183
30,2
Düşük
70
1,0
Çok düşük
32
0,4
Cevap vermeyen
456
6,3
Toplam
7235
100,0
35- Gıda sektörüne ilişkin sorunlar: Ankete katılanların %26,5’i gıda alanında faaliyet
gösteren işletmeler açısından yaşanan en önemli sorunun gıda mevzuatıyla getirilen
yükümlülükler, %14,3’ü sorumlu yönetici istihdamı, %12’si cezaların yüksekliği, %31,1’i bilgi
ve eğitim eksikliği olduğunu belirtmiştir.
35. Gıda alanında faaliyet gösteren işletmeler açısından yaşanan en önemli sorun nedir?
Sayı
Yüzde
Gıda mevzuatıyla getirilen yükümlülükler
1916
26,5
Sorumlu yönetici istihdamı
1036
14,3
Cezaların yüksekliği
867
12,0
Bilgi ve eğitim eksikliği
2253
31,1
182
36- Hipermarketlerin şehir dışına taşınmasına ilişkin görüşler: Ankete katılanların %42,8’i
hiper ve grossmarketler ile zincir marketlerin yurt dışında olduğu gibi şehir merkezlerinin
dışında faaliyet gösterme zorunluluğunun, esnaf ve sanatkarların kepenk kapatmasına çare
olacağını, %31,7’si kısmen çare olacağını, %19,4’ü ise çare olmayacağını düşünmektedir.
Esnafın dörtte üçü gibi yüksek bir bölümü, hiper ve grossmarketler ile zincir marketlerin haksız
rekabeti ile karşı karşıyadır.
36. Hiper ve grossmarketler ile zincir marketlerin yurt dışında olduğu gibi şehir
merkezleri dışında faaliyet gösterme zorunluluğu, esnafın ve sanatkarların kepenk
kapatmasına çare olur mu?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
3093
42,8
Hayır
1403
19,4
Kısmen
2290
31,7
Cevap vermeyen
449
6,2
Toplam
7235
100,0
37- İşletme açılmasına sınır getirilmesine ilişkin görüşler: Ankete katılanların %69,6’sı aynı
bölgede ihtiyaçtan fazla aynı mesleki faaliyeti yürüten işyerinin bulunmasına sınır getirilmesi
gerektiğini düşünmektedir. Yeterli araştırma ve fizibilite çalışması yapılmadan açılan işyerleri
çoğunlukla aynı yıl içinde kapanmaktadır. Bu durum genel anlamda ekonomide kayıplara yol
açmaktadır. İşyeri açma konusunda yerel yönetimler ile meslek kuruluşlarının işbirliği yaparak
danışmanlık ve yönlendirme hizmetleri sunmasında yarar görülmektedir.
37. Aynı bölgede ihtiyaçtan fazla aynı mesleki faaliyeti yürüten işyerinin
bulunmasına sınır getirilmeli midir?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
5035
69,6
Hayır
1801
24,9
Cevap vermeyen
399
5,5
Toplam
7235
100,0
38- AB mevzuatı hakkında bilgi oranı: Ankete katılanların %59,5’i meslek alanıyla ile ilgili
olan AB mevzuatı hakkında bilgi sahibi olmadığını, %24,7’si kısmen bilgi sahibi olduğunu,
%10,7’si ise bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. AB üyelik süreci hakkında esnaf ve sanatkar
kesimini hedef alan bilgilendirme çalışmalarına daha fazla ağırlık ve önem verilmesi
gerekmektedir.
38. Meslek alanınız ile ilgili olan AB mevzuatı hakkında bilgi sahibi misiniz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
771
10,7
Hayır
4305
59,5
Kısmen
1789
24,7
Cevap vermeyen
370
5,1
Toplam
7235
100,0
39- Mesleği ile ilgili olarak AB’deki durum hakkında bilgi sahibi olma durumu: Ankete
katılanların %63,2’si meslek alanı ile ilgili olan AB’deki genel yapı hakkında bilgi sahibi
olmadığını, %22,8’i kısmen bilgi sahibi olduğunu, %8,7’si ise bilgi sahibi olduğunu
183
belirtmiştir. Bu soruda da bir önceki soruda olduğu gibi bir bilgi eksikliği ve ihtiyacı olduğu
görülmektedir.
39. Meslek alanınız ile ilgili AB'deki genel yapı hakkında bilgi sahibi misiniz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
630
8,7
Hayır
4569
63,2
Kısmen
1646
22,8
Cevap vermeyen
390
5,4
Toplam
7235
100,0
40- AB esnaf ve sanatkarı ile rekabet edebilme hakkında görüşler: Ankete katılanların
%66’sı şu anda sahip olduğu mesleki yeterlilik ve nitelikler itibariyle AB’li esnaf sanatkarlarla
rekabet edemeyeceğini, %15,7’si kısmen rekabet edebileceğini, %13,1’i ise rekabet
edebileceğini düşünmektedir.
40. Şu andaki sahip olduğunuz mesleki yeterlilik ve nitelikler itibariyle AB'li
esnaf sanatkarlarla rekabet edebilir misiniz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
948
13,1
Hayır
4775
66,0
Kısmen
1138
15,7
Cevap vermeyen
374
5,2
Toplam
7235
100,0
41- Yurt dışına açılmada destek politikaları hakkında görüşler: Ankete katılanların
%71,1’i esnaf ve sanatkarların yurt dışı fuarlarına, seminerlere ve iş geliştirme programlarına
katılımı için Hükümet tarafından yeterli desteğin sağlanmadığını, %15,8’i kısmen destek
sağlandığını, %6,3’ü ise destek sağlandığını düşünmektedir. Esnaf ve sanatkarların kendi
imkanlarıyla bu tip etkinliklere katılım sağlaması güçtür. Ancak fuarcılık AB’de esnaf ve
sanatkarların iş hacimlerini arttıran ve işletme sahibinin kendini geliştirmesine önemli ölçüde
destek sağlayan faaliyetler olarak değerlendirilmektedir. Esnaf ve sanatkarlarımızın yurtdışına
açılmalarını teşvik edecek programlar hazırlanmasında yarar görülmektedir.
41. Esnaf ve sanatkarların yurt dışı fuarlarına, seminerlere ve iş geliştirme
programlarına katılımı için Hükümet tarafından yeterli desteğin sağlandığına
inanıyor musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
458
6,3
Hayır
5145
71,1
Kısmen
1146
15,8
Cevap vermeyen
486
6,7
Toplam
7235
100,0
42- Bilgisayar ve interneti kullanma : Ankete katılanların %52,3’ü bilgisayar ve internetten
yararlanma imkanına sahiptir. Ülkemizde elektronik faaliyetlerin yaygınlığı ve internet
kullanımının işletmeye sağlayacağı yararlar düşünüldüğünde, bu konuda da esnaf ve
sanatkarların daha çok bilinçlendirilmeye ihtiyaç duyduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.
184
42. Bilgisayar ve internetten yararlanma imkanına
sahip misiniz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Evet
3781
52,3
Hayır
3083
42,6
Cevap vermeyen
371
5,1
Toplam
7235
100,0
43- Bilgisayar ve internetten iş hayatında yararlanma: Ankete katılanların %46’sı
bilgisayar kullanabilmekte ve internetten yararlanabilmekte, %13’ü bilgisayar kullanabilmekte
ama internetten yararlanamamakta, %28,6’sı ise bilgisayar kullanamamakta ve internetten
yararlanamamaktadır.
43. Bilgisayar kullanabiliyor musunuz / İnternetten yararlanabiliyor musunuz?
Cevaplar
Sayı
Yüzde
Bilgisayar kullanabiliyorum / İnternetten yararlanabiliyorum
3329
46,0
Bilgisayar kullanabiliyorum / İnternetten yararlanamıyorum
942
13,0
Bilgisayar kullanamıyorum / İnternetten yararlanamıyorum
2067
28,6
Cevap vermeyen
897
12,4
Toplam
7235
100,0
44- Ankette ki sorular dışında ilave edilmek istenen sorunlar: Araştırmaya katılan
katılımcılara, kendilerine uygulanan ankette yer alan soruların yanı sıra eklemek istedikleri
sorunları olup olmadığına yönelik bir soru yöneltilmiştir. Anketi dolduran toplam 7235
katılımcıdan sadece 1102’si bu soruya yanıt vermiştir (katılımcıların % 84.7’sı bu soruyu
yanıtlamamışlardır.). Söz konusu soruya yanıt veren katılımcıların en sık tekrarladıkları
sorunlar aşağıdaki tabloda yüzdeleriyle birlikte verilmiştir.
İlave Edilen Sorunlar
Sayısı
Oranı
Sıralama
Diğer (Esnaf sorunları, anketin dikkate alınması ve
devamlılığı, haksız rekabet, Çin malları, işyeri açılırken
karşılaşılan bürokratik engeller)
260
% 23.59
1
Finansman
190
% 17.24
2
Vergi
167
% 15.15
3
Hayat pahalılığı
135
% 12.25
4
Eğitim
122
% 11.07
5
Sosyal güvenlik
102
% 9.26
6
Teşkilatla ilgili sıkıntılar ve beklentiler
77
% 6.99
7
Hiper ve Gross Marketler
49
% 4.45
8
1102
% 100
Toplam Cevap Sayısı
45. Esnaf ve sanatkar olarak sorunların çözümleri hakkında fikirler ve öneriler:
Araştırmaya katılan esnaf ve sanatkarlara, mesleklerinin varolan sorunlarına yönelik ne gibi
çözümler önerebilecekleri sorulmuştur. Toplam 7235 katılımcıdan yalnızca 1203’ü, bu soruya
yanıt vererek mesleklerinin varolan sorunlarına yönelik birtakım çözüm önerilerinde
185
bulunmuştur (katılımcıların % 83.3’ü bu soruyu yanıtlamamışlardır.). Söz konusu soruya yanıt
veren katılımcıların en sık tekrarladıkları çözüm önerileri aşağıdaki tabloda yüzdeleriyle
birlikte verilmiştir.
Çözüm Önerileri
Sayısı
Oranı
Sıralama
Finansman (Vergi, Bağ-Kur ve diğer borçları kapatmak için
kredi talebinde)
278
% 23.11
1
265
% 22.03
2
173
% 14.38
3
164
% 13.63
4
107
94
68
54
% 8.89
% 7.81
% 5.65
% 4.49
5
6
7
8
1203
% 100
Teşkilatla İlgili Sıkıntı ve Beklentiler
Vergi (Basit usulün kaldırılmaması)
Diğer (Esnaf sorunları, anketin dikkate alınması ve
devamlılığı, haksız rekabet, Çin malları, işyeri açılırken
karşılaşılan bürokratik engeller ve sınıflandırma, esnaf
bankası ve esnaf bakanlığı, esnaf işyeri açılma
sınırlandırılması)
Hayat Pahalılığı
Eğitim
Sosyal Güvenlik (Bağ-Kur primleri azaltılmalı)
Hiper ve Gross Marketler
Toplam Cevap Sayısı
186
8 .BÖLÜM Genel Değerlendirme
Esnaf ve sanatkar kesiminin sorunlarını ülkemizin genel sorunlarından ayrıştırmak mümkün
değildir. Son dönemlerde dünya piyasalarında yaşanan krizin ve bunun yarattığı konjonktürel
dalgalanmaların ülkemize yansımaları, bunun döviz fiyatlarını yukarı doğru çekmesi, hızla
artan enerji fiyatlarının iç piyasaya etkileri, küresel iklim değişikliğinin oluşturduğu
olumsuzluklar, enflasyonist baskının tekrar doğmaya başlaması, bunun özellikle gıda
ürünlerinde kendini göstermesi, gelir dağılımındaki eşitsizliklerin derinleşmesi, işsizliğin artma
eğilimi göstermesi, sanayi ve ticarette yaşanan hızlı değişim trendine uyum zorlukları, talepte
daralma gibi birçok konu esnaf ve sanatkarın zaten mevcut olan sorunlarını artırıcı etkilerde
bulunmaktadır. Esnaf ve sanatkarların sorunlarına gereken müdahalelerin zamanında yapılması
giderek önem kazanmaktadır. Aksi takdirde sorunların daha kronik hal almaları kaçınılmaz
olacak ve çözümleri de daha zorlaşacaktır.
•
Öncelikle esnaf ve sanatkarın tanımının gerçekçi ve güncel ekonomik gerekliliklere uygun
biçimde yapılması gerekmektedir. Esnaf ve sanatkar tanımı, tüm faaliyetleri kapsayıcı
olmalı, girişimciliği özendirmeli, ekonomik anlamda gelişimi sınırlamamalı ve istihdamı
artırmalı, büyümeyi desteklemeli, çağdaş teknikleri kullanımı özendirmelidir. Esnaf ve
sanatkarın durağan yapısından kurtulması ve gelişime açık olması, bu çerçevede yapılacak
bir tanım ile sağlanabilir.
•
Esnaf ve sanatkarın değişen ekonomik konjonktüre hızlı uyumu, rekabet yoğun sınai ve
ticari yaşama kendini adapte edebilmesi, bunlara yönelik yapısal reformların zamanında
yapılmış olması ile sağlanabilir. Bu reformlara yapılırken, AB ülkelerinin normlarının,
destek ve teşviklerinin ve başarılı uygulamalarının örnek alınması, ülkemiz ekonomik,
sosyal ve kültürel özellikleri de dikkate alınarak, uyarlanması gerçekleştirilmelidir.
•
Küreselleşme ve artan rekabetle birlikte günümüzde işletmelerin rekabet edebilmeleri için
sermaye yapılarını güçlendirmeleri, verimlilik ve teknoloji düzeylerini artırarak yenilikçi
faaliyetler yürütmeleri önem arz etmektedir. Küreselleşme ve artan rekabetin etkisi esnaf ve
sanatkarlar üzerinde daha da fazla hissedilmekte olup yaşanan ekonomik ve sosyal
gelişmeler ve değişimler esnaf ve sanatkar kesiminde de bir dönüşüm yaşanmasını zorunlu
hale getirmiştir. Esnaf ve sanatkarların ayakta kalabilmeleri ve rekabet edebilmeleri için
sermaye yapılarını güçlendirmeleri, kalite ve teknoloji düzeylerini yükseltmeleri,
gelişmeleri takip ederek değişen ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte faaliyet göstermeleri ile
ortaklık ve işbirliği faaliyetleriyle ölçek ekonomisinden faydalanmaları gerekmektedir.
•
Esnaf ve sanatkarların istatistiki çalışmalarda farklı bir kesim olarak ele alınmaması, bu
kesime yönelik olarak bilgi ve veri eksikliğine neden olmakta ve politika ve strateji
belirlenirken güçlü dayanaklar bulunmasını güçleştirmektedir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığında kayıtları tutulan ve izlenen e-esnaf veri tabanının etkin bir şekilde
kullanımının bir an önce sağlanması önem arz etmektedir. Bu veri tabanının güncel,
güvenilir ve sağlıklı bir hale getirilmesi, veri ve bilgi kapsamının zaman içinde
geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır. E-esnaf veri tabanı geliştirilip etkin
kullanıldığında analize dayalı esnaf ve sanatkara yönelik politikalarının oluşturulmasına
katkı sağlayacaktır.
•
KOBİ politikalarının ve desteklerinin belirlenmesinde ve uygulanmasında esnaf ve
sanatkarlar ile diğer işletmelerin farklı niteliklere ve ihtiyaçlara sahip olduğu göz önünde
bulundurulmalıdır. Bunun yanısıra, farklı meslek kollarında faaliyet gösteren esnaf ve
sanatkarların ihtiyaçları dikkate alınarak bu doğrultuda da bir farklılaştırmaya gidilmelidir.
187
•
Esnaf ve sanatkar kesiminde işletmelerin kurumsal ve mali yapılarının zayıf olması bu
kesimin Hazine tarafından KOBİ’lere sağlanan yatırım ve istihdam teşviklerinden çok fazla
yararlanamamasına neden olmaktadır. Esnaf ve sanatkarların desteklenmesinde çeşitli
alanlarda sağlanacak eğitim ve danışmanlık hizmetleri ile finansal desteklerin büyük önem
taşıdığı düşünülmektedir
•
Esnaf ve sanatkar işletmeleri, finans kaynaklarına kolay ulaşamama sorunu yaşamakta,
finansman araçlarından yeterli ölçüde yararlanamamaktadır. Bunun nedenleri arasında
kredi faiz ve geri ödeme kriterlerinin esnaf açısından ağır olmasının yanında, bankaların
kredi verecekleri kişilerde aradıkları kriterlerin karşılanamaması da rol oynamaktadır.
Bankalar tarafından ödenmemiş kredi borcu bulunduğu ya da sicillerinin kötü olduğu
gerekçesiyle pek çok esnafın kredi başvurusu reddedilmekte, bu noktadan sonra esnaf ve
sanatkar açısından bir kısır döngüye girilmekte, borçlar giderek artmakta ve kredi temin
etmek kısa sürede imkansız hale gelmektedir. Yakın gelecekte bu sorunun 2 milyonluk
esnaf ve sanatkar kesimi açısından daha da ciddi sonuçlar ortaya koyacağından endişe
edilmektedir. Dolayısıyla bankaların, kredi verirken esnaf ve sanatkarlar açısından daha
esnek kriterler uygulaması beklenmektedir.
Bu sorun doğrudan doğruya, esnaf ve sanatkarın gelişmiş teknoloji kullanarak üretim
yapabilme kapasitelerini etkilemekte, yeterli finans desteği bulamayan esnaf-sanatkar
işletmeleri teknolojik alt yapılarını yenileyememektedirler. Bu nedenle standart ve kaliteli
üretim yapmaları ve rekabet gücü kazanmaları güçleşmekte, bu da ihracat yapmalarını
engellemektedir. Dolayısıyla finansman sorunlarının çözümü bu işletmeler açısından
öncelik arz etmektedir.
Esnaf ve sanatkarların finansmana erişiminin kolaylaştırılmasında önem arz eden kredi
garanti sisteminin esnaf ve sanatkarların yapısı ve ihtiyaçları doğrultusunda iyileştirilmesi
gerekmektedir.
•
Esnaf ve sanatkarların KOSGEB desteklerinden faydalanma oranları düşük olup, bu
kesimin büyük çoğunluğu KOSGEB’in hedef kitlesinin dışında kalmaktadır. KOSGEB
hedef kitlesi içinde yer alan esnaf ve sanatkarların desteklerden yararlanma oranlarının
artırılmasına yönelik KOSGEB ve TESK işbirliğinde çalışmalar yürütülmesi gerektiği
düşünülmektedir. Esnaf ve sanatkarların ihtiyaçları doğrultusunda mevcut KOSGEB
desteklerinde ne tür iyileştirmeler yapılabileceği hususunda çalışmalar yapılmalıdır.
Esnaf ve sanatkarların yararlandığı KOSGEB Desteklerinin dağılımlarına bakıldığında ise;
esnaf ve sanatkarların daha çok nitelikli eleman, danışmanlık, yurtiçi sanayi fuarları ve yeni
girişimci desteklerinden faydalandığı; teknoloji, eğitim, sistem belgelendirme ve test-analiz
gibi diğer KOSGEB desteklerinden yararlanan esnaf ve sanatkar sayısının ise düşük olduğu
görülmektedir. Esnaf ve sanatkarların KOSGEB desteklerinden yararlanma oranının düşük
olması, KOSGEB mevzuatından ve desteklerin bir kısmının esnaf ve sanatkarların
ihtiyaçlarına yönelik olmamasından kaynaklandığı gibi esnaf ve sanatkarların çeşitli
konularda destek alma bilincine sahip olmamasından da kaynaklanmaktadır. Bu nedenle
özellikle kalite, belgelendirme, teknoloji gibi konularda esnaf ve sanatkarlara yönelik
eğitim ve danışmanlık hizmetleri sağlanarak bu alanlardaki bilinç düzeyleri ve destekler
hakkında bilgi seviyeleri artırılmalıdır.
•
Esnaf ve sanatkarların temel sorun alanlarından biri de vergi uygulamalarıdır. Günümüzde
esnaf ve sanatkarların vergilendirilmesindeki temel sorun, dünyadaki gelişmelere paralel
olarak bir çok meslek kolunda yok olma tehdidi altındaki esnaf ve sanatkarların korunması
ve desteklenmesi amacıyla vergisel yönden hiçbir teşvikin olmaması, tersine esnaf ve
sanatkarların, yüksek oranlı dolaylı vergiler nedeniyle kapasitelerinin üzerinde bir vergi
yüküne sahip olmalarıdır. Çok sayıda ve türde vergi ödenmesi esnaf ve sanatkardan
188
beklenmekte, bunun üzerine esnaf ve sanatkar vergi açısından kayıt dışılığın kaynağı olarak
gösterilmektedir. Vergi sisteminin esnaf ve sanatkar kesimi açısından basitleştirilmesi ve
geliri ile orantılı bir vergi sistemine kavuşturulması beklenmektedir.
Basit usulde ticari kazancın tespiti uygulaması, yaklaşık 760 bin esnaf ve sanatkarın
vergilendirme ile ilgili ödevlerini yerine getirmek için üstlenmek zorunda oldukları işlem
maliyetini asgari düzeye indiren son derece önemli bir düzenlemedir. Uygulamaya
konulduğu yıldan bu yana sürekli olarak kaldırılması gündeme getirilen bu uygulama, esnaf
ve sanatkarlar açısından benimsenmiş ve sistemin uygulanışı yerleşmiştir. Basit usulün
esnaf ve sanatkarlar açısından taşıdığı önem göz önüne alınarak devamı mutlaka
sağlanmalıdır.
•
Esnaf ve sanatkarı zorlayan konulardan biri de sosyal güvenlik uygulamalarıdır. Hem
kendisinin hem de yanında çalışanların primleri, bu primlerin ödenmemesi durumunda
getirilen müeyyidelerin çok ağır olması, zorlu çalışma şartlarına rağmen esnaf ve
sanatkarların emeklilik kriterlerinin işçi ve memurlara göre daha ağır olması, buna rağmen
emekli aylıklarının düşük olması gibi nedenlerle esnaf ve sanatkarların sosyal güvenlik
uygulamalarından şikayetçidir. Kesimler arasında sosyal güvenlik uygulamaları açısından
norm ve standart birliğinin gerçekleştirilmesi beklenmektedir.
•
Esnaf ve sanatkarlara yönelik etkin desteklerin sunulabilmesi için öncelikle alt teşkilat
birimlerinin ve TESK’in kurumsal kapasitesinin geliştirilmesi ile görev ve
sorumluluklarının gözden geçirilmesi gerektiği görülmektedir. Mevcut desteklerden esnaf
ve sanatkarların daha fazla yararlanmasının sağlanmasında ve geliştirilecek yeni desteklerin
esnaf ve sanatkarlara sunulmasında özellikle alt teşkilat birimlerinin etkin rol üstlenmesi
gerekmektedir.
Esnaf ve sanatkarların bilgiye erişimleri diğer işletmelere göre daha zor olduğu için destek
imkanlarına ve başvuru koşullarına ilişkin bilgilendirme ve yönlendirmelerin alt teşkilat
birimleri tarafından verilmesine yönelik alt teşkilat birimlerinde kapasite oluşturulmalıdır.
Söz konusu hizmetlerin bir kısmı doğrudan alt teşkilat birimleri tarafından verilebileceği
gibi hizmet alımı yoluyla da gerçekleştirilebilecektir. Esnaf ve sanatkarların teşvikler, yeni
teknolojiler, kalite, sektörel konular, pazarlama gibi alanlarda eğitim ve danışmanlık
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, odalar ve birlikler tarafından KOSGEB desteklerinden
de yararlanılarak toplu eğitim ve danışmanlık hizmetleri verilebilmelidir. Ayrıca,
ülkemizde açılan ve kapanan esnaf ve sanatkar sayısının çok olmasında bilinçsiz bir şekilde
alınan işyeri açma kararları etkin olmaktadır. Bunun önlenebilmesi için esnaf ve sanatkar
işletmelerinin kurulması öncesinde kişilere iş kurma eğitimleri ve danışmanlık hizmetleri
verilmelidir. Söz konusu eğitimlerin verilmesinde İŞKUR ve KOSGEB destek ve
hizmetlerinden faydalanılabileceği düşünülmektedir.
•
Esnaf ve sanatkarların önemli ihtiyaçlarından biri de nitelikli insan gücünün istihdam
edilmesi ve yetiştirilmesidir. Bu kapsamda, özellikle çıraklık eğitimi esnaf ve sanatkar
kesiminin ara eleman ihtiyacının karşılanmasında büyük önem taşımaktadır. Yapılan
kanuni düzenlemelerle çıraklık eğitimi sisteminde önemli gelişmeler kaydedilmiş
olunmakla birlikte, sistemin günün koşullarına göre geliştirilmesine duyulan ihtiyaç devam
etmektedir. Çıraklık sisteminin iyileştirilmesi amacıyla mesleki eğitim merkezlerinin
altyapı ve personel eksikliklerinin giderilmesi, çıraklık programlarının işletmelerin
ihtiyaçları ve günün koşulları doğrultusunda sürekli güncellenmesi ve kaliteli eğitim
verilmesini teminen etkin bir denetleme sisteminin oluşturulması gerekmektedir.
•
Esnaf ve sanatkarların günümüz rekabet koşullarına ayak uydurabilmesi için esnaf ve
sanatkarların bir araya getirilerek ortak iş yapma ve ortak hareket etme kültürlerinin
geliştirilmesi ve desteklenmesi çok büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla esnaf ve
189
sanatkarlara yönelik kümelenme faaliyetleri yürütülmelidir. Mevcut kümelenme alanları
olan ihtisas Küçük Sanayi Sitelerinde (KSS) işletmelerin ortak atölye, test-analiz merkezi,
AR-GE merkezi vb. ortak kullanım alanları oluşturmaları desteklenmeli ve bu konuda
Birlikler ve KSS Yönetimleri tarafından yönlendirme yapılmalıdır. Esnaf ve sanatkarlara
maliyet avantajı sağlamak amacıyla ortak tedarik, dağıtım, pazarlama vb. faaliyetleri
desteklenmelidir. Esnaf ve sanatkarların ortak faaliyetler yürütmesinde izlenecek yol ve
oluşturulacak yapılara ilişkin uygun modeller geliştirilmelidir.
•
Hipermarketler ve zincir mağazalar; esnaf ve sanatkarların karşısında ciddi bir haksız
rekabet gücü oluşturmaktadır. Süper-hipermarketler ve zincir mağazalar, malları daha
büyük partiler halinde ve daha ucuza almakta ve satmaktadır. Ayrıca, üretici firmaların
mallarını satarken bu firmalardan raf kirası ve benzeri adlar altında paralar tahsil etmekte
ve işletme giderlerini asgariye düşürmektedirler. Bunun yanında, temel tüketim
maddelerinin aynı zamanda imalatçısı rolünü de üstlenmektedirler. Devletten ve yerel
yönetimlerden çeşitli konularda teşvik görmeleri de dikkate alındığında, doğal olarak
birçok kalemde bakkal esnafından daha ucuza satış yapabilmektedirler.
Bu haksız rekabet ortamından başta bakkallar olmak üzere 57 meslek dalı olumsuz olarak
etkilenmektedir. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, bu mağazaların çalışma kurallarına ilişkin
olarak hukuki düzenlemelerin olmaması, küçük esnafı yok olma sürecine sokmaktadır.
Ticari hayatın daha sağlıklı hale gelmesi, geleceğe dönük çağdaş gelişmeler ışığında
dünya örneklerinin ülkemiz açısından değerlendirilmesi, kamu yararının korunması ve
rekabet hukuku açısından esnaf ve sanatkar ile büyük mağazaların, hukuki zeminde ve
rekabet şartlarına uygun olarak, Avrupa Birliği normları da göz önüne alınarak çağdaş bir
ortamda ticari faaliyetlerini sürdürmeleri amaçlanmalı, bu kuralsız çalışma ve sonucunda
yaratılan haksız rekabet ortamı düzene ve prensiplere kavuşturulmalıdır.
•
Esnaf ve Sanatkar Beklenti Anketi incelendiğinde genel olarak şu sonuçların ortaya çıktığı
söylenebilir:
Esnaf ve sanatkarlar, ekonomide iyiye gidildiğinin söylenmesine karşın bunu yeterince
hissetmemektedir. Tersine bu büyük camia, hızla yok olma sürecine girmekte,
yoksullaşmaktadır. Kazancı evini geçindirmeye yetmemektedir. Vergi oranlarının, Bağ-Kur
ve SSK primlerinin yüksekliği, hem kendisi hem de yanında çalışanların primlerini ödemek
zorunda olması, ağır çalışma ve emekli olma şartlarına rağmen emekli maaşlarının düşük
olması esnafı çok zor durumda bırakmaktadır. Bir de bunun üstüne esnafın karşı karşıya
olduğu haksız rekabet, piyasalardaki nakit sıkıntısı ve esnafın müşterisi olan işçi, memur,
çiftçi ve emeklinin alım gücünün düşüklüğü eklenince esnaf ve sanatkarlar için gerçekten
de çok acil olarak tedbirler alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Esnaf ve sanatkarlar ülkemizin orta direği olma vasfını hızla kaybetmektedir. Bu da
ülkemiz için hem ekonomik hem de toplumsal açıdan büyük bir tehlikedir. Hükümet, esnaf
ve sanatkarları rahatlatacak tedbirleri (vergi indirimleri, teşvik programları, uygun maliyetli
kredi gibi…) bir an önce uygulamaya koymalıdır.
Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşları da bu süreçte, esnaf ve sanatkarlara daha kaliteli
hizmet sunma ve esnafın gelişme ve ilerlemesine destek olma görevlerini yerine getirmek
için kendine yol haritası belirlemeli ve uygulamalıdır.
190
KAYNAKÇA
7 nci Çerçeve Programı (TÜBİTAK Web sayfası)
2001/795/EC sayılı Konsey Direktifi- Genel Ürün Güvenliği ( EU Commission Web
sayfası)
2002/85/EC ve 2003/59/EC sayılı Konsey Direktifleri ( EU Commission Web sayfası)
2004/35/ EC sayılı Konsey Direktifi – Çevre ( EU Commission Web sayfası)
2005/29/EC sayılı Konsey Direktifi- Haksız Ticari Uygulamalar ( EU Commission Web
sayfası)
2005/36/EC sayılı Konsey Direktifi- Hizmetler ( EU Commission Web sayfası)
2006 Yılı İlerleme Raporu
2007 Yılı İlerleme Raporu
77/388/EEC, 2005/92/EC ve 2006/112/EC sayılı Konsey Direktifleri- Vergi ( EU
Commission Web sayfası)
852/2004/ EC, 853/2004/EC ve 854/2004/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konsey
Tüzükleri- Gıda ( EU Commission Web sayfası)
AB’de Gıda Güvenliği Yaklaşımları ve Uygulamaları (Güher Çeltek- Tarım Bakanlığı)
Avrupa Birliği ile Katılım Müzakereleri Rehberi ( İktisadi Kalkınma Vakfı- 2005)
Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı (Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği- 2001)
AB Müzakere Sürecinde Başlıklar Çerçevesinde Esnaf ve Sanatkarların Durumu (Görgül
Güner ve AB ve Dışilişkiler Müdürlüğü- TESK)
AB Tam Üyeliğinin Türkiye Vatandaşlarına Sağlayacağı Faydalar ( İKV- 2005)
AB Sürecinde KOBİ’lerin Rekabet Stratejileri: Yenilik Stratejisi ( Mustafa Kurt- Afyon
Kocatepe Üniversitesi)
Avrupa Birliği ve Türkiye ( Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı- 2007)
De Minimis Komisyon Duyuruları ( EU Commission Web sayfası)
DİE 2002 GSİS
Dokuzuncu Kalkınma Planı
Dokuzuncu Kalkınma Planı Sanayi Politikaları Özel İhtisas Komisyonu Raporu (Devlet
Planlama Teşkilatı- 2007 )
e-esnaf ve sanatkar veri tabanı
Ekonomik Açıdan Türk- AB İlişkileri ve Gümrük Birliği’nin İşleyişi ( Orhan Morgil)
Eurostat Employment in Europe 2006
Gelir İdaresi Başkanlığı www.gib.gov.tr
Gıda Mevzuatı ve AB Entegrasyonu ( Aydın Öztan- Hacettepe Üniversitesi, Nermin
Kahraman- AB Türkiye Delegasyonu)
191
KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı
KOBİ’ler ve Rekabet Politikası, De Minimis Kuralının Rekabet Hukukunda Yeri, İşlevi ve
Uygulama Prensipleri ( Kerem Tomur-Rekabet Kurumu Uzmanlık Tezi)
Maliye Bakanlığı, Muhasebat Genel Müdürlüğü, www.muhasebat.gov.tr
Milli Eğitim Sayısal Veriler
OECD: Education at a Glance 2004
OECD, Employment Outlook 2007
Pensions at a Glance, OECD 2005
Palacios ve Whitehouse, 2006.
Sekizinci Kalkınma Planı Esnaf ve Sanatkar Özel İhtisas Komisyonu Raporu
Sixth VAT Directive: Uniform basis os assessment ( Activities of the EU Summaries of
Legislation)
Tarama Süreci (ABGS Web sayfası)
TÜİK Hanehalkı İşgücü Anketleri
Türkiye’nin AB Müktesebatına Uyum Programı 2007- 2013
Vademecum Community Rules on State Aid (EU Commission Competition Web sayfası)
www.dpt.gov.tr
www.kosgeb.gov.tr
www.meb.gov.tr
www.sanayi.gov.tr
www.sgk.gov.tr
192

Similar documents

tüm programlara ve bilgi klavuzuna genel bir bakış

tüm programlara ve bilgi klavuzuna genel bir bakış TÜM PROGRAMLARA VE BİLGİ KLAVUZUNA GENEL BİR BAKIŞ

More information

225. Sayı

225. Sayı yapıldı” dedi. 6552 sayılı torba yasayla BağKur’lu esnafın SSK’ya prim borçları konusunda da bir yapılandırma hakkı getirildiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şimdi sizinle önemli bir müjdeyi pa...

More information