Kültür ve Turizm - Şirin Pancaroğlu

Transcription

Kültür ve Turizm - Şirin Pancaroğlu
SÖY LEŞİ /// I NTERV I E W
ŞIRIN PANCAROĞLU:
ARPIN ÇOK RENKLILIĞININ IÇIMDEKI ÇOĞUL
KIMLIK ARAYIŞINI TETIKLEMESI ÇALIŞMALARIMIN
YÖNÜNÜ BELIRLEYEN EN ÖNEMLI ETKENDIR
THE FACT THAT THE MULTI-COLORFULNESS OF THE HARP
TRIGGERS THE SEARCH OF A PLURAL IDENTITY IN ME IS THE
MOST IMPORTANT FACTOR THAT STEERS MY WORKS
SÖYLEŞİ /// INTERVIEW: EVREN ÖZESEN
GELENEKSEL TÜRK MÜZIĞI, DOĞAÇLAMA, TANGO VE
AVANGART TÜRLERINDEKI FARKLI ÇALIŞMALARIYLA
DIKKAT ÇEKEN, MÜZIK ELEŞTIRMENLERINCE
“ULUSLARARASI ÖLÇEKTE BÜYÜK BIR YETENEK”
OLARAK NITELENDIRILEN ARP SANATÇISI ŞIRIN
PANCAROĞLU’NUN ON BIR ALBÜMÜ BULUNUYOR. ŞU
SIRALAR BORA UYMAZ ILE BIRLIKTE 2013’TE
KURDUKLARI ŞIMDI ENSEMBLE GRUBUNUN “ETERNAL
LOVE” ADLI ALBÜMÜNÜ YAYIMLAMASININ HEYECANINI
YAŞAYAN PANCAROĞLU, “HEDEFIMIZ DINLEYICININ
KALBIYLE ANLAYABILECEĞI BIR MÜZIK YAPMAK VE
BUNU ULUSLARARASI PLATFORMDA PRESTIJLI BIR
YERE TAŞIMAK” DIYOR.
STANDING OUT WITH DIFFERENT WORKS IN TRADITIONAL
TURKISH MUSIC, IMPROVISATION, TANGO AND AVANTGARDE AND DESCRIBED AS “A GREAT TALENT ON AN
INTERNATIONAL SCALE”, ŞIRIN PANCAROĞLU, THE HARP
ARTIST, HAS ELEVEN ALBUMS. EXCITED NOWADAYS
ABOUT THE RELEASE OF THE ALBUM “ETERNAL LOVE”
OF HER BAND ŞIMDI ENSEMBLE (ENSEMBLE NOW) SHE
FORMED WITH BORA UYMAZ IN 2013, PANCAROĞLU SAYS,
“OUR AIM IS TO CREATE MUSIC THAT THE AUDIENCE
WILL LISTEN WITH THEIR HEARTS AND CARRY IT INTO A
PRESTIGIOUS PLACE ON THE INTERNATIONAL PLATFORM.”
Arpla ve arp sanatçılarıyla çok da sık karşılaşmıyoruz. Arptan önce farklı bir enstrüman çalmayı deneyip denemediğinizi ve arpla yollarınızın nasıl kesiştiğini öğrenmek isteriz…
We don’t often run into the harp or harp artists. We
would like to learn if you ever tried to play another
instrument before the harp and how your roads crossed
with it…
Ankara’da doğduğum evde annemin çocukluğundan kalma bir
piyano ile babamın amatör olarak çaldığı bir gitar vardı. Piyanoya el atmak kolay olduğundan kendimi erken yaşta piyanonun başında buldum. 1970’lerin başında taşındığımız İstanbul’da 5 yaşımdayken piyano dersleri almaya başladım. Ancak
piyano hocam bir konservatuvar öğrencisiydi ve bir bursla
Almanya’ya gitti. O gittikten sonra biraz da ekonomik şartların
etkisiyle bana tekrar bir hoca bulunamadı. Ama öğrendiklerimden yola çıkarak ilkokul süresince kendi kendime çalmaya
devam ettim. İyi piyano hocalarından ders alan arkadaşlarımın
çaldığı parçaları dinler, hocalarının notalar üzerine yazdığı
parmak numaralarını hızlıca hafızama alıp daha sonra bu
parçalara çalışırdım. Bu şekilde kendimi geliştirmeyi sürdürdüm. İlkokulu bitirdikten sonra babam konservatuvar sınavlarına girmemi çok istedi. Sınava girdim ve arp bölümüne kabul
edildim. Böylesine tesadüfi bir durum. Aklımda arp çalmak
yoktu, ama müziğe bariz bir ilgim vardı. Sınavda bulunan merhum Prof. Mükerrem Berk, dedemin eski bir dostu, eşi Sevin
Berk ise ilk Türk arpist kuşağının en önemli ismiydi. Sınavı
kazanınca arp çalmamı ikisi de çok istedi. Arp ile yolum böyle
kesişti. Rastlantı sadece sözlükte bir kelimedir derler… Arpla
aramızda bir uyum olduğunu rahmetli Sevin Berk hocanın
evinde arpın başına ilk kez oturduğum gün hissetmiştim.
In the house I was born, there was a piano from my mother’s
childhood and a guitar that my father played amateurishly.
Since it is easy to handle the piano, I found myself at the head
of the piano by my early ages. I started to take piano lessons
in İstanbul, where we moved in the early 1970s. However,
my piano teacher was a student at conservatory and went to
Germany after receiving a scholarship. When she left, we
couldn’t find a new teacher especially because of the financial difficulties. Nevertheless, I continued to play on my own
proceeding from what I had learned during primary school. I
used to listen to compositions that my friends taking lessons
from good teachers, memorize what their teachers wrote on the
tab papers about the finger movements and practiced them at
home. I continued to improve myself thus and so. When I finished primary school, my father wanted me to take the exam
for the conservatory. I took it and was accepted to the harp
department. It is such a coincidence. Playing the harp wasn’t
on my mind, but I was obviously interested in music. The late
Prof. Mükerrem Berk, present at the exam, was an old friend
of my grandfather, while Sevin Berk was the important figure
of the first generation of the Turkish harpists. When I was
successful at the exam, they both wanted me to play the harp.
That’s how my roads crossed with the harp. They say that
coincidence is a word that only exists in the dictionary… I felt
the connection between the harp and me as soon as I touched
it for the first time in my late teacher Sevim Berk’s house.
SÖYLEŞİ /// INTERVIEW
51
Arpın insanlarda masalsı ya da mistik çağrışımlar
uyandırmasını neye bağlıyorsunuz?
To what do you attribute the harp’s association with
fairy tales and myths?
Aslında bunlar sadece çağrışımdan ibaret değil. Arp insanlık
tarihi kadar eski bir çalgı. Arpın avlanmaktan türediği, bu
enstrümanın keşfine avcıların yayından fırlayan okun çıkardığı
sesin ilham olduğu söylenir. Dolayısıyla geçmişten bugüne ulaşan görsel kültür, arpın kullanımına dair epey fikir vermektedir. Bu görselliğin popüler kültür aracılığıyla da hafızalarımıza
kazındığını düşünüyorum. Çizgi filmlerde meleklerin arp çaldığını pek çok çocuk görmüştür. Öte yandan arpın su sesinin
duruluğunu taşıması da bir arınma hissi uyandırıyor.
Actually, they are not just associations. The harp is an
instrument as ancient as the history of humanity. The harp is
said to be developed from hunting activities; the discovery of
the instrument inspired by the sound of the arrow leaving the
bow. Therefore, the visual culture from the past to the present gives an idea on the usage of the harp. I think that this
culture was also imprinted on our minds via popular culture.
Many children saw the harp being played by angels in the
cartoons. Besides, the fact that the harp has the purity of the
of water’s sound evokes a feeling of purification.
Klasik Batı Müziği’nden Klasik Türk Müziği’ne, Tango’dan Tasavvuf Müziği’ne kadar çeşitli müzik türlerinde üretimde bulunuyorsunuz. Farklı müzik türleri
sizde ne gibi hisler yaratıyor?
Bu biraz da arpla ilgili bir durum. Arp pek çok kültür içinde
birbirinden bağımsız olarak türemiş versiyonlara sahip çok
uluslu bir çalgıdır. Arpın Azteklerden Afrika’ya, Mezopotamya’dan Çin’e kadar çok geniş bir coğrafyası ve köklü bir
geçmişi var. Arpı merak edip bu zenginliğin içine dalmamak
ve arpın bu çok kültürlülüğünden beslenmemek hayatın tadını
alamamak gibi bir şey olurdu bence. Farklı gelenekler bende
farklı hisler uyandırıyor. Arpın çok renkliliğinin içimdeki çoğul
kimlik arayışını tetiklemesi çalışmalarımın yönünü belirleyen
en önemli etkendir.
52
KÜLTÜR VE TURİZM
You have created works in different kinds of music including Classical Turkish Music, Tango and Sufi Music.
What kinds of feelings do these types of music stir in
you?
It’s partly due to the harp. Harp is a multinational instrument
that has different versions developed independently in lots
of cultures. It is a deep-rooted instrument that extends over
a broad area from the Aztecs to Africa, from Mesopotamia
to China. It would be like being unable to experience life if
I weren’t intrigued by the harp, immersed myself in it and
didn’t feed on its multiculturalism. Different traditions stir
different emotions in me. The fact that the multi-colorfulness
of the harp triggers the search of a plural identity in me is
the most important factor that steers my works.
Unutulmaya yüz tutmuş bir enstrüman olan ve Osmanlı-Türk arpı olarak nitelendirilen “çeng”i yeniden
canlandırmak için çeşitli çalışmalar yürüttüğünüzü
biliyoruz. Çenge duyduğunuz ilginin temelinde yatan
etkenleri ve bu enstrümana yeniden hayat vermek için
ne tür çalışmalarda bulunduğunuzu öğrenebilir miyiz?
Ailemizde eskiye merak vardır. Annem bir süre arkeoloji okumuş. Kardeşim ise tanınmış bir İslam Sanatı tarihçisi Dr. Oya
Pancaroğlu’dur. Çeng, erken modern dönem minyatürlerinde
en çok boy gösteren çalgılardan biridir. Bu minyatürlerde yerde
oturarak çalınan bir kucak arpı dikkatimi çekmişti. Bunun
bizim coğrafyamıza ait bir arp olduğunu düşünmüştüm. Türk
Müziği’nin çok önemli bir üstadı olan bestekar ve udi rahmetli
Cinuçen Tanrıkorur ile Amerika’da tedavi gördüğü sırada tanışmış ve onun olağanüstü müzik bilgisinden yararlanma şansına
sahip olmuştum. Türk Müziği’ni bana sevdiren odur diyebilirim.
ABD sürecinden sonra bir gün beni İstanbul’da kadim Türk
sazlarından oluşan bir topluluğun konserine götürdü. O konserde ilk defa yakından bir çeng gördüm ve anladım ki bir gün bu
çalgıyla mutlaka çalışacağım. Aradan epey bir zaman geçtikten
sonra Tekfen Holding ile 2008’de bir proje kapsamında ilk çeng
prototipini yaptırdık. Bu prototipi üretirken tasvirlerden ve İbni
Gaybi edvarından yararlandık. Proje kapsamında Tekfen Vakfı,
Hasan Uçarsu’ya benim icra etmem için bir çeng ve arp konçertosu siparişi verdi. O yıl İstanbul Müzik Festivali’nde bestenin
prömiyerini ve albüm kaydını gerçekleştirdik. Bu arada 14-15.
yüzyıl şairlerinden Bursalı Ahmed-i Dâ’i’nin Çeng-nâme eseri
de beni çok etkiledi. Bu metinde çeng metaforik bir biçimde
dile geliyor. Gövdesi insan bedenini, telleri insanın ifade olanaklarını, gövdesini kaplayan deri yüzey fiziksel güzelliği, akort
çivileri ise iradeyi betimliyor. Eserde şair çeng ile konuşuyor ve
bir dizi muamma konuyu gözler önüne seriyor. “Bir başın var
ama bin sesin, bağlı ama aynı zamanda hürsün, eğik boynundan
dolayı bir gariban gibi ama aynı zamanda soylusun, mutluluk
veriyor ama yas tutuyor gibisin” diyor şair çenge. Bu yalnızca
bir örnek. Adına kitap yazılmış çengin etki alanını bir düşünün.
Çeng, 11. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar tasavvufi değeri yüksek
bir çalgı olarak hep el üstünde tutulmuştur.
2013’te bestekar ve okuyucu arkadaşım değerli müzisyen Bora
Uymaz’ın teşviği ile İzmir’de yeni bir çeng daha yaptırdık.
İlkine göre daha iyi bir saz oldu. Bora, “Çengi akraba Türk
çalgılarıyla bir araya getirerek bir albüm yapalım” dedi. Bu
niyetle kaydettiğimiz “Çengnağme” dünyanın ilk çeng albümü
olma özelliği taşıyor.
We know that you conduct some works to reanimate
the “çeng”, a nearly forgotten instrument called the
Ottoman-Turkish harp. Could we learn what does lie
beneath your interest in çeng and what kind of works
do you conduct to reanimate it?
Our family is curios about the past. My mother studied
archaeology for a while. My sister Dr. Oya Pancaroğlu, on the
other hand, is a famous Islamic Art Historian. Çeng is one
of the instruments that appear most in the miniatures of the
early modern period. In these miniatures, a harp played by
sitting on the ground drew my attention. I thought that this
harp belonged to our geography. I met the late composer and
ud player Cinuçen Tanrıkorur, an important master of the
Turkish Music, in the USA when he was receiving a treatment
and had the opportunity to benefit from his extraordinary
knowledge of music. I can say that he is the one who made
me love the Turkish Music. After his staying in the USA, he
took me to a concert of an ensemble composed of the ancient
Turkish sazs in İstanbul. In this concert, I closely saw for
the first time the çeng and understood that I would work
with this instrument one day. After a long time, we had the
first çeng prototype done with the Tekfen Holding within the
scope of a project in 2008. While producing this prototype,
we made use of the descriptions and the music books by İbni
Gaybi. Within the scope of the project, the Tekfen Foundation ordered Hasan Uçarsu a çeng and harp concerto for me
to perform. That year we premiered and recorded the album
of the composition during the İstanbul Music Festival. By
the way, I was quite impressed by Çeng-nâme by Ahmed-i
Dâ’i from Bursa, a 14th-15th century poet. In this work, the
çeng metaphorically finds its tongue. Its body represents
the human body, while strings, leather-covered surface and
tuning keys symbolize respectively the means of expressions
of the humans, the physical beauty and the will. In the work,
the poet talks to the çeng and expresses lots of mysteries. He
says to the çeng, “You had one single head, but thousands of
sounds; you are attached, but free; you look like a poor-fellow because of your inclined neck, but you are also a noble;
you give happiness, but you seem like grieving.” This is just
an example. Think of the sphere of influence of the çeng,
for which a book is written. Çeng had always been cherished
from the 11th century to the 14th as a Sufi instrument of high
importance.
Upon the incentive of Bora Uymaz, my composer and performer musician friend of great value, we had another çeng
produced in İzmir. It’s better than the first one. Bora said,
“Let’s record an album by bringing the çeng with its Turkish
kin instruments.” The album “Çengnağme” recorded for this
purpose is the first çeng album in the world.
SÖYLEŞİ /// INTERVIEW
53
Dünyanın pek çok ülkesinde onlarca festivale katılan bir sanatçı olarak sahne aldığınız konserler
için repertuvarınızı oluştururken neleri göz önünde
bulunduruyorsunuz? Arpla icra edilen Anadolu esintili
eserler farklı coğrafyalarda nasıl tepkiler alıyor?
As an artist who has participated in dozens of festivals
in different countries in the world, what do you regard
when composing your repertory for your concerts? How
are the works played with the harp and blowing Anatolian winds received in different geographies?
Ben ağırlıklı olarak proje bazlı çalıştığım için zaten repertuvar belli bir eksene oturmuş oluyor. Konserlere de bu “bilindik” çerçeve etrafında davet alıyorum. Repertuvarı belli bir
hazneden seçiyoruz. Bütün projelerimin albümü, tanıtım filmi,
basın kitleri, kendilerine has çekilmiş fotoğrafları bulunuyor.
Repertuvar konusunda tam anlamıyla serbest ve esnek olduğum tek kulvar solo resitaller. Solo resitallerin her birine farklı
yaklaşırım. Bir bütün arayışım olur. Öncelikle kendime sadık
kalarak sevdiğim eserleri seslendiririm. Bazen resitallerde de
bir tema olur. O zaman o temaya uyabilecek şekilde repertuvarımı tararım. Anadolu esintilerini sanırım “türkü” başlığı
altında toplayabiliriz. Bu çerçevede arpist Meriç Dönük ile
türküleri farklı şekillerde yorumladığımız “Elişi” albümü her
zaman çok beğeniliyor.
As I mostly work on the basis of the projects, my repertory is
already fixed on an axis. I receive invitations for the concerts
within this “familiar” concept. We choose from a reservoir of
which the repertory is already determined. All projects have
albums, promotional movies, press kits and photographs. The
only time when I’m completely flexible about the repertory
is the solo recitals. I approach differently every solo recital.
I search for a whole. First, I perform the works that I love by
staying loyal to myself. Some recitals have their own themes.
Then, I scan my repertory in accordance with the theme. I
guess we can collect my Anatolian winds under the title of
“folk songs”. Within this framework, the album “Elişi” I
recorded with the harpist Meriç Dönük is always been liked.
2007 yılında Arp Sanatı Derneği’ni hangi amaçlarla
kurdunuz? Derneğinizin faaliyetleri hakkında bilgi
alabilir miyiz?
Arp alanında projelerimizi gerçekleştirmemize yardımcı
olacak, çeşitli fonlara başvurmamızı kolaylaştıracak mesleki
ve tüzel bir çatıya ihtiyacımız olduğu için bu derneği kurduk.
Derneğimiz bugüne dek Başbakanlık Tanıtma Fonu, Avrupa Kültür Başkenti Ajansı gibi kurumların fonlarıyla çeşitli
projeler ve bir de uluslararası festival gerçekleştirdi. Son iki
yıldır yaz dönemi için burs veriyoruz. Elim bir uçak kazasında
kaybettiğimiz Ceren Necipoğlu adına her yıl bir anma etkinliği
düzenliyoruz. Aylık bültenlerle konser ve çalışmaları duyuruyoruz. Önümüzdeki dönemde yine uluslararası bir festival
düzenleyeceğiz. Çeşitli sosyal projelerin içinde yer almak için
de harekete geçtik.
Ruhunuzu ve sanatınızı müzik dışında besleyen kaynaklar nelerdir?
Doğa, farklı kültürler; dolayısıyla seyahat, sanatın farklı dalları
ve yemek kültürü olarak özetleyebilirim.
2013’ten bu yana birlikte çalıştığınız Bora Uymaz ile
yoğun bir üretim sürecine girmiş görünüyorsunuz.
Şimdi Ensemble adlı grubunuzla “Çengnağme” ve
54
KÜLTÜR VE TURİZM
For what purposes did you found the Art of Harp Foundation in 2007? Could you inform us about the activities of your foundation?
We established this foundation, as we needed a professional and
corporate roof to make it easier for us to apply to the different
funds to implement our projects. Our foundation has run various
projects and an international festival with the funds granted
by some institutions such as the Promotion Fund of the Prime
Ministry and European Capital of Culture Agency up to now. We
have granted scholarships for the last two years for the summer
period. We organize a commemoration program each year for
Ceren Necipoğlu, who passed away during a tragic plane crash.
We announce on monthly bulletins our concerts and works. We
will organize another international festival in the next season. We
also took action to take part in the various social projects.
What are the sources other than music that feeds your
soul?
I can sum them up as nature, different cultures, travel, different
branches of art and culinary culture.
You seem to go through a busy process of production
with Bora Uymaz whom you have worked together since
2013. After “Çengnağme” and “Cafe Tango”, you
released the album “Eternal Love” as the band Şimdi
Ensemble. How was the intellectual and musical background of “Eternal Love” you describe as a Sufi music
album formed?
“Cafe Tango”nun ardından geçtiğimiz ay “Eternal
Love” albümünü yayımladınız. Sufi müzik albümü
olarak nitelendirdiğiniz “Eternal Love”ın düşünsel ve
müzikal altyapısı nasıl oluştu?
Evet, sıkı bir ikili olduk galiba! Bora benim için çok değerli
bir müzisyendir. Rahmetli Cinuçen Bey’in bu kuşağa armağan
ettiği en önemli müzisyen belki de. Tanıştığımızda Bora’ya
tangoyu ben önerdim. Zaten 2010’da başlamış ve sahnelenmiş
olan bir çalışmaydı “Cafe Tango”. Ama yeni bir yön arıyordum.
Bu noktada Bora hem icracı hem de besteci kimliğiyle geldi
“Cafe Tango”ya. Benim için eşsiz bir durumdu. Bora, “Bir de
içsel müzikler yapalım, küçük şeyler” demişti. Bundan kastı
ilahilerdi. İlahiler tasavvuf edebiyatımızdaki muhteşem sözlerin daha iyi anlaşılması ve idrak edilen şeyin daha iyi hayata
geçirilmesi amacıyla bestelenmiş küçük melodilerdir aslında.
Böylelikle Şimdi Ensemble adlı grubumuzu 2013’te kurduk.
İlk albümümüz “Eternal Love”, Fransız konuk sanatçı Michel Godard’ın çok yönlü katılımıyla farklı bir boyut kazandı.
Albüm, Ocak 2016’da Almanya’da ve Türkiye’de aynı anda
yayımlandı. Albümde eski ve yeni eserlerin hem farklı bir
yorumla icrasını hem de anlaşılabilir olmasını hedefledik. Bir
yandan geleneğe sadık, öte yandan caz ve erken dönem müziklerine de göz kırpan bariz yenilikçi bir lezzeti var albümün.
Hepsinin harmanlandığı yeni bir bakış açısı da diyebiliriz. Her
ne kadar basit bir kompozisyon formu gibi görünse de müzikalite ve müzikal zeka açısından dahiyane eserler ilahiler. Eserlerin arasında topluluk üyelerinin de besteleri bulunuyor. Albüm
için TRT ile Phaselis Antik Kenti’nde bir klip çalışması da
Yes, I think we formed a strong team! Bora is a musician of
great value for me. He is perhaps the most important musician that the late Cinuçen Bey presented to this generation.
I recommended tango to Bora when we met. “Cafe Tango”
was already a work that started in 2010 and was staged.
However, I was in search of a new direction. At this point,
Bora got involved in “Cafe Tango” both as a performer and
a composer. It was a unique situation for me. Bora also said,
“Let’s make something internal, something small.” He meant
chants. Chants, in fact, are small melodies composed to make
the perfect lines of our Sufi literature more comprehensible
and to put better into practice what we conceive. So, we established our Şimdi Ensemble band in 2013. Our first album
“Eternal Love” acquired a new dimension with the multifaceted contribution of the French guest artist Michel Godard.
The album was released simultaneously in both Germany and
Turkey in January 2016. We wanted old and new works in the
album to be more comprehensible and aimed a new interpretation of them. The album has clearly an innovative taste,
which makes eye at the music of early periods and jazz, while
preserving the tradition. We can call it a new perspective
blending all of them. Although they seem like simple forms of
composition, the chants are prodigious works in terms of musicality and musical prodigy. Among the works, there are also
compositions of the community’s members. We also shot clips
with TRT (Turkish Radio and Television Corporation) for
the album in the Ancient City of Phaselis. Shot with the 4K
technology, these clips are being prepared under the name
“Buluşma” (Meeting) under the theme of nature meeting
music. This clip which includes two songs of the album will
be released in Ramadan.
SÖYLEŞİ /// INTERVIEW
55
gerçekleştirdik. 4K teknolojisiyle çekilen bu klipler “Buluşma”
adı altında doğa ile müziğin buluşması temasıyla hazırlanıyor.
Albümden iki besteye yer verilen bu klip Ramazan’da yayımlanacak.
Şimdi Ensemble ile ulaştığınız veya ulaşmak istediğiniz dinleyici kitlesini nasıl tanımlarsınız?
Hedefimiz dinleyicinin kalbiyle anlayabileceği bir müzik yapmak ve bunu uluslararası platformda prestijli bir yere taşımak.
Hem sufi müzik alanında imza bir topluluk olmak hem de
bu geleneği farklı kültürlerin gelenekleriyle işbirliği yaparak
dünyadaki muadilleriyle buluşturmak... Dünyanın her yerinde
mistik müzik dinleyicisi var. Biz bu dinleyiciye ulaştığımız
zaman kendimizi başarılı sayabiliriz. Bu yola yeni çıktık ve
desteklerle ilerlememiz gerekiyor. Örneğin bu yıl Yunus Emre
Enstitüsü ile bir proje gerçekleştiriyoruz. “Geçmişten Günümüze Tasavvuf Müziği ve Etkileşimleri” başlıklı bu projede Yunus
Emre Enstitüsü’nün desteğiyle Şimdi Ensemble ve Michel
Godard olarak “Eternal Love” albümünün 2016 yılı boyunca
yurt dışında 12 konserlik bir turnesini gerçekleştireceğiz.
Yakın gelecekteki projelerinizi, konser ve festival
programınızı okuyucularımızla paylaşmak isteriz...
Programım www.sirinpancaroglu.com adresimden daha rahat
takip edilebilir ama ben buradan önümüzdeki konserleri duyurayım. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle Gaziantep’te
“Kadın Bestekârlar” başlığı altında bir konser vereceğiz. Ardından İskoçya’daki uluslararası bir festivalde çeng konseri ve
eğitimler olacak. Nisan’da Şimdi Ensemble olarak Singapur’da
“A Tapestry of Sacred Music” başlıklı bir dinî müzik festivaline katılacağız. Mayıs’ta Fransa’daki bir festival kapsamında
konserimiz olacak. KT
56
KÜLTÜR VE TURİZM
How do you describe the target audience you reached
or want to reach with Şimdi Ensemble?
Our aim is to create music that the audience will listen with
their hearts and carry it into a prestigious place on the international platform. To be a signature in the field of Sufi music
and to meet this tradition with its counterparts in the world
by cooperating with the traditions of different cultures…
There are mystic music listeners all around the world. We
can deem ourselves successful when we reach this audience.
We just took that path and we need to move forward with support. For example, we carry out a project this year with the
Yunus Emre Institute. Within the scope of the project titled
“From the Past to the Present: Sufi Music and Its Interactions”, we will go on a tour of 12 concerts as Şimdi Ensemble
and Michel Godard during 2016 for the album “Eternal
Love” with the support of the Yunus Emre Institute.
We would like to share your future projects and program of concerts and festivals with our readers…
My program can more easily be tracked down at www.sirinpancaroglu.com, but let me announce my next concerts here.
On the occasion of 8 March International Women’s Day, we
will give a concert titled “Women Composers” in Gaziantep. Then, there will be a çeng concert and trainings within
the scope of an international festival in Scotland. As Şimdi
Ensemble, we will participate in a religious music festival
named “A Tapestry of Sacred Music” in April in Singapore.
In May, we will perform a concert for a festival in France. KT

Similar documents

2 E j* i GERÇEĞE DÖNÜŞEN BİR DÜŞ: ANKARA CAZ FESTİVALİ

2 E j* i GERÇEĞE DÖNÜŞEN BİR DÜŞ: ANKARA CAZ FESTİVALİ Kürşat And Kaan Bıyıkoğlu Canan Aykent 2001 yılında Agamennon Sanat Günleri kapsamında Yıldız ibrahimova ve Okay Temiz ile birlikte çalan Kaan Bıyıkoğlu ve Kürşat And, Canan Aykent'i de yanlarına a...

More information