karacġğer hġdatġk kġstlerġnġn
Transcription
karacġğer hġdatġk kġstlerġnġn
T.C. TRAKYA ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ RADYOLOJĠ ANABĠLĠM DALI Tez Yöneticisi Doç. Dr. Mehmet Ercüment ÜNLÜ KARACĠĞER HĠDATĠK KĠSTLERĠNĠN TĠPLENDĠRĠLMESĠNDE ULTRASONOGRAFĠ VE DĠFÜZYON AĞIRLIKLI MANYETĠK REZONANS GÖRÜNTÜLEME BULGULARININ KARġILAġTIRILMASI (Uzmanlık Tezi) Dr. Deniz KÖKEN EDĠRNE – 2012 1 TEġEKKÜR Tezimin hazırlanma sürecinde tecrübesi ve fikirleriyle beni destekleyen ve yönlendiren tez danıĢmanım ve ana bilim dalı baĢkanımız; Doç. Dr. M. Ercüment ÜNLÜ‟ye, uzmanlık eğitimim boyunca bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım Doç. Dr. Nermin TUNÇBĠLEK‟e, Doç. Dr. Osman TEMĠZÖZ‟e, Doç. Dr. Hakan GENÇHELLAÇ‟a, Yrd. Doç. Dr. Bekir ÇAĞLI‟ya, Yrd. Doç. Dr. Sedat TUNCEL‟e, istatistiksel değerlendirmede yardımlarını esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. Nesrin TURAN‟a teĢekkürlerimi sunarım. 2 ĠÇĠNDEKĠLER GĠRĠġ VE AMAÇ............................................................................................................. 1 GENEL BĠLGĠLER......................................................................................................... 3 KARACĠĞER EMBRĠYOLOJĠSĠ, HĠSTOLOJĠSĠ VE FĠZYOLOJĠSĠ .................. 3 KARACĠĞER ANATOMĠSĠ......................................................................................... 5 HĠDATĠK KĠST HASTALIĞI ...................................................................................... 8 HĠDATĠK KĠST HASTALIĞINDA GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERĠ ............. 16 MANYETĠK REZONANS GÖRÜNTÜLEME VE DĠFÜZYON AĞIRLIKLI GÖRÜNTÜLEME ................................................................................. 28 GEREÇ VE YÖNTEMLER ....................................................................................... 35 BULGULAR ..................................................................................................................... 38 TARTIġMA ...................................................................................................................... 62 SONUÇLAR ..................................................................................................................... 77 ÖZET .................................................................................................................................. 78 SUMMARY ...................................................................................................................... 80 KAYNAKLAR................................................................................................................. 82 EKLER 3 SĠMGE VE KISALTMALAR ADC : Apparent Diffusion Coefficient BT : Bilgisayarlı Tomografi CE : Cystic Echinococcosis DAG : Difüzyon Ağırlıklı Görüntüleme DAMRG : Difüzyon Ağırlıklı Manyetik Rezonans Görüntüleme EG : Echinococcus granulosus EPI : Echo Planar Imaging HCC : Hepatosellüler karsinom HKH : Hidatik Kist Hastalığı MR : Manyetik Rezonans MRG : Manyetik Rezonans Görüntüleme RF : Radyofrekans US : Ultrasonografi WHO : World Health Organization WHO-IWGE: World Health Organization-Informal Working Group on Echinococcosis 4 GĠRĠġ VE AMAÇ Karaciğer benign ve malign, primer ve sekonder çeĢitli kitlesel lezyonların görülebildiği bir organdır. Fokal kitlesel lezyonların tanısı günümüzde ultrasonografi (US) ve/veya bilgisayarlı tomografi (BT) ile koyulmakla birlikte kitle karakterizasyonu için gerekli durumlarda manyetik rezonans görüntüleme (MRG) yöntemine baĢvurulabilmektedir. MRG yüksek kontrast rezolüsyonu, üç düzlemde görüntü alabilme yeteneği, iyonizan radyasyon bulunmaması, kullanılan kontrast maddelerin iyotlu kontrast maddelerden daha güvenli olması gibi, birçok avantajı nedeniyle kullanımı gittikçe yaygınlaĢan bir görüntüleme yöntemidir. MRG ile kitle karakterizasyonu yapılırken genel olarak lezyon morfolojisi, sinyal intensitesi ve kontrastlanma paterni değerlendirilir. Ancak yine de benign ve malign lezyonlar arasında örtüĢme olabilmektedir. Dinamik kontrastlı incelemeler rutin abdomen tetkiklerinin komponenti durumuna gelmiĢ olmakla birlikte, kullanılan kontrast maddeler maliyeti arttırmakta ve yan etki riski taĢımaktadır (1,2). Difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntüleme (DAMRG) incelemesi tek bir nefes tutma süresinde elde edilebilen, kontrast madde kullanımına gerek olmayan bir teknik olup, ilk kez nöroradyolojide inmenin erken teĢhisinde kulllanılmaya baĢlanmıĢtır (3-5). DAMRG ilk zamanlarda kardiyak, solunumsal ve peristaltik hareketlere çok duyarlı olması nedeniyle beyin incelemelerinde sınırlı kalmıĢ, ancak “Echo Planar Imaging” (EPI) gibi hızlı MRG sekanslarının geliĢtirilmesi ile diğer vücut bölümlerinde de uygulama alanı bulmaya baĢlamıĢtır. Ġlk olarak 1994 yılında Müller ve ark. (6) normal karaciğer, dalak, kas dokusu ve karaciğerin fokal ve difüz hastalıklarında DAMRG‟i kullanmıĢlar ve anlamlı sonuçlar elde etmiĢlerdir. Sonraki yıllarda birçok araĢtırmacı DAMRG‟nin karaciğer, böbrek ve diğer abdominal organlardaki uygulamalarına iliĢkin çalıĢmalar yayınlamıĢtır (7-14). Bu 1 çalıĢmalarda difüzyon ağırlıklı görüntüleme (DAG) ile dokuların ve lezyonların “Apparent Diffusion Coefficient” (ADC: Görünür difüzyon katsayısı) değeri hesaplanmıĢ ve bulunan farklı değerlerin ayırıcı tanıda kullanılabileceği gösterilmiĢtir. Hidatik Kist Hastalığı (HKH) etkeni olan Echinococcus granulosus (EG)‟un eriĢkinleri köpek, kurt, çakal ve diğer bazı etçillerin ince bağırsaklarında bulunur. Larvası ise koyun, keçi, sığır, domuz gibi birçok evcil ve yabani memelilerde ve insanda yerleĢip baĢta karaciğer ve akciğer olmak üzere çeĢitli organ ve dokularda bulunabilmektedir. HKH insan ve hayvanlarda yaygın olarak görülen, bazen de öldürücü olabilen bir hastalıktır. Dünyada birçok ülkede yaygın olarak görülen bu hastalık ülkemizde de gerek insan sağlığı, gerek ekonomik açıdan önemli bir sorun oluĢturmaktadır (15). Bu çalıĢmamızın temel amacı; ülkemiz ve dünyada halen önemli bir sorun olmaya devam eden HKH‟ye bağlı karaciğerde oluĢan kistlerin tanısında ve tedavi yöntemi seçilmesi aĢamasında önemli yeri olan lezyon tiplendirilmesinde, US ile DAMRG‟nin etkinliğini karĢılaĢtırmaktır. 2 GENEL BĠLGĠLER KARACĠĞER EMBRĠYOLOJĠSĠ, HĠSTOLOJĠSĠ VE FĠZYOLOJĠSĠ Embriyoloji Ġntrauterin 3. haftanın ortalarında, embriyonik ön barsağın distal kesiminde endodermal epitelin oluĢturduğu karaciğer taslağı görülmeye baĢlar. Hızlı çoğalan hücrelerin oluĢturduğu bu bölge hepatik divertikül adını alır. Bu hücreler perikardiyal kavite ve yolk sak arasındaki mezodermal tabakadan oluĢan transvers septumu penetre etmeye baĢlarlar. Hepatik hücre kümeleri septumu penetre ederken bir yandan da hepatik divertikül ile ön barsak (duodenum) arasındaki bağlantı daralarak safra kanalını oluĢturur (ġekil 1). Safra kanalından safra kesesini ve sistik kanalı oluĢturmak üzere küçük bir ventral kabarıklık geliĢir. GeliĢme süreci devam ederken, karaciğerin epitelyal hücre kordonları parankimi ve safra kanallarının döĢeyici epitelini oluĢturur. Hematopoetik hücreler, bağ dokusu hücreleri ve Kupffer hücreleri ise transvers septumun mezodermal hücrelerinden geliĢirler (16). Hızlı büyümesi sonucu karaciğer abdominal kaviteye doğru uzanır. Transvers septumun mezodermi, batın ön duvarı ve karaciğer arasında incelip gerilerek falsiform ligamanı oluĢturur. Umblikal ven septumun mezodermi içerisindedir ve falsiform ligamanın serbest kaudal kenarı içinde yer alır. Benzer Ģekilde karaciğer ve ön barsak arasındaki septum mezodermi de gerilir, membranöz hale geçer ve omentum minusu oluĢturur (ġekil 1). Omentum minusun serbest kenarında safra kanalı, portal ven ve hepatik arter bulunur. Karaciğer yüzeyindeki mezoderm kranial yüzeyi dıĢında visseral peritona dönüĢür. Bu bölümü transvers septumun kalan kısmı ile direkt iliĢki içindedir ve periton ile asla örtülmez; karaciğerin çıplak alanı “bare area” adını alır (16). 3 ġekil 1. Karaciğerin embriyolojik geliĢimi (17) Safra üretimi 12. haftada hepatik hücreler tarafından baĢlatılır. Bu sırada safra kesesi ve sistik kanal oluĢmuĢtur. Sistik kanal hepatik kanal ile birleĢip safra kanalını oluĢturur ve böylece safra gastrointestinal trakta ulaĢır (16). Histoloji Karaciğer sindirim kanalından emilen besinlerin iĢlendiği ve vücudun diğer kısımları tarafından kullanılması için depolandığı bir organdır. Karaciğerin dolaĢım sistemindeki yeri, metabolitlerin biriktirilip taĢınması ve toksik maddelerin nötralize ve elimine edilmesidir. Bu eliminasyon iĢlemi ekzokrin sekresyon olan safra ile yapılır (18). Karaciğerin asıl yapısını hepatositler oluĢturur. Karaciğer lobülü bu hepatositlerin ıĢınsal Ģekilde gruplaĢarak oluĢturduğu yapısal birimlerdir. Lobül çevresinde portal alan adı 4 verilen içerisinde safra kanalları, lenfatikler ve kan damarlarının bulunduğu bağ dokusu alanı bulunur (18). Karaciğer lobüllerinde hepatositler arasında kalan boĢluklara sinüzoidler denir. Sinüzoidler içerisinde mononükleer fagositik sistemin bir parçası olan kupffer hücreleri bulunur. Karaciğer kanı iki kaynaktan alır; biri portal ven, diğeri hepatik arter. Kan klasik hepatik lobülün periferinde bulunan portal ven ve hepatik arter dallarından merkezde bulunan ve hepatik veni oluĢturacak santral vene doğru akar. Bu esnada karaciğer lobüllerinde hepatositlerin arasında bulunan sinüzoidlerden geçerler. GeçiĢ sırasında hepatositler tarafından meydana getirilen iĢlemler sonrası açığa çıkan safra ise portal alanda bulunan safra kanalına boĢalır (18). Fizyoloji Hepatositlerin hem endokrin hem de egzokrin fonksiyonları vardır. Ayrıca birçok maddenin sentezinde, depolanmasında, taĢınmasında ve detoksifiye edilmesinde rol alır. BaĢta albumin olmak üzere protrombin, fibrinojen ve lipoprotein gibi kan proteinlerinin sentezlenmesi ve salgılanmasından sorumludur. Lipid ve karbonhidratları trigliserid ve glikojen Ģeklinde depolayarak açlık dönemlerinde vücudun enerji ihtiyacını karĢılar. Portal kan akımı ile organizmaya giren maddelerin oksidasyon, redüksiyon ve konjugasyon gibi biyokimyasal iĢlemlerle organizmaya zarar vermeyecek Ģekle dönüĢtürülmesini sağlar. Salgıladığı safra ile lipid sindiriminde rol alır. Lipid ve aminoasitleri glukoneogenez yolu ile glukoza çevirir. Aminoasit deaminasyonu ile üre üretiminde görev yapar (18). KARACĠĞER ANATOMĠSĠ Karaciğer abdomendeki en büyük organdır. Büyüklüğü ve konturları kiĢiden kiĢiye değiĢir. Ortalama ağırlığı kadınlarda 1200-1400 gram, erkeklerde ise 1400-1600 gramdır. Karaciğer abdominal kavite sağ üst bölümünde diyafram altına yerleĢmiĢtir. Diyafram altına oturmuĢ olan üst yüzeyi konvekstir. Visseral yüzeyi ise düzensiz konturlu olup, özofagusun abdominal parçası, mide, duodenum, sağ kolik fleksura, sağ böbrek, sağ sürrenal gland ve safra kesesi ile yakın komĢuluktadır. Klasik olarak karaciğer falsiform ligaman tarafından sağ ve sol loblarına ayrılarak incelenir. Sağ lob daha sonra safra kesesi, ligamentum teres fissürü, vena cava inferior ve ligamentum venozum fissürü tarafından kuadrat ve kaudat loblara 5 ayrılır (ġekil 2). Ancak çalıĢmalar göstermiĢtir ki; kuadrat ve kaudat loblar aslında sol lobun fonksiyonel bölümleridir (19). ġekil 2. Karaciğerin anterior ve posteriordan görünümü (20) Vena kava inferior fossası, safra kesesi fossası ve diyafragma ile direkt teması olan “bare area” dıĢında, karaciğer periton ile sınırlıdır (21). Karaciğerin Segmental Anatomisi Normalde sağ ve sol karaciğer lobları arasındaki oran 3/2 dir. Karaciğer tümörlerinin tedavisinde, özellikle evre I ve II hepatosellüler karsinomda (HCC) tümör eksizyonu veya segmenter/subsegmenter cerrahinin uygulanması nedeniyle bu lezyonların US, BT ve MR görüntüleme ile kesin lokalizasyonunun yapılması gerekmektedir. Karaciğerin cerrahi anatomisi karaciğerin vasküler iskeletine göre tanımlanmaktadır (22). Karaciğerin segmentlerinin ve subsegmentlerinin tanımlanması Couinaud tarafından yapılmıĢ olup Bizmuth tarafindan revize edilmistir (23). Couinaud sınıflamasında, hepatik ve portal venlerin üç boyutlu bir karaciğer içindeki dağılımları esas alınmaktadır. Orta hepatik ven, karaciğeri sağ ve sol loblara ayırır, kaudat lob bu ayrımın dıĢında tutulur. Portal ve hepatik venlerin dallanması esas alındığında ise kaudat lob segment I‟dir. Sağ hepatik ven sağ lobu anterior ve posterior segmentlere, sol hepatik ven sol lobu lateral ve medial segmentlere ayırır. Sağ ve sol portal ven dallarının transvers seyirleri esas alınarak, yukarıda tanımlanan her bir segment superior ve inferior segmentlere bölünür. Böylece karaciğerde saat yönünde numaralandırılmıĢ 8 segment oluĢturulmuĢ olur (ġekil 3). Bismuth ise farklı olarak segment 4'ü süperior (segment 4a) ve inferior (segment 4b) olarak ikiye ayırmıĢtır. 6 ġekil 3. Karaciğerin segmental anatomisi (24) Portal ven dağılımı karaciğerin kesitsel planlarının ayrımında önem taĢır. Ana portal ven kaudat lob önünde sağ ve sol portal ven olmak üzere iki ana dala ayrılır. Sağ portal ven posterokaudal yönde seyreder ve ön ve arka olmak üzere dallanır. Ön dal segment V ve VIII‟e, arka dal ise segment VI ve VII‟ye uzanır. Sol portal ven sağa göre daha ön ve kraniale doğru seyreder. Laterale ayrılan dalları segment II ve III‟e gider. Sağa ayrılan asendan ve desendan dalları segment IV‟e ulaĢır. Kaudat lob ise portal bifurkasyon, sağ ve sol portal venden çıkan bir veya daha fazla daldan beslenir (22). Karaciğerin Vasküler Anatomisi Karaciğere gelen kanın yaklaĢık %30'u hepatik arter yolu ile gelir. Hepatik arter çölyak trunkusun bir dalıdır ve portal hilusta sağ ve sol terminal dallarına ayrılır (19). Hepatik arter tekrarlayan dallanmalar ile interlobüler arterleri oluĢturur. Ġnterlobüler arterlerin bir kısmı portal yapıları beslerken; bir kısmı da direkt olarak sinüzoidlere dökülen arteriolleri oluĢturur (19,25). 7 Portal ven gastrointestinal sistemden emilmiĢ olan venöz kanı karaciğere getirir. Portal ven karaciğere gelen kanın % 75'ini taĢır. Portal ven kanı oksijen içeriği bakımından nispeten yetersiz olmasına rağmen akım miktarının hepatik arterden fazla olması nedeniyle karaciğerin oksijen gereksiniminin çoğunu karĢılar. Portal hilusta ayrılan sağ ve sol ana dallar tekrarlayan dallanmalar ile interlobüler dalları ve sinüzoidlere dökülen venülleri oluĢturur. Sinüzoidler lobüllerin merkezine doğru biraraya gelerek santral venleri oluĢturur. Santral venler birleĢip sublobüler venleri ve bunlar da daha sonra hepatik venleri oluĢturup vena kava inferiora dökülürler (19,25). Karaciğer vücuttaki tüm lenf sıvısının 1/3-1/2 kadarını üretir. Lenf damarları karaciğeri terk ederek portal hilustaki lenf nodlarına dökülürler. Bu lenf nodlarının efferent lenfatikleri çölyak nodlara drene olur. Az sayıdaki lenfatik ise karaciğerin peritonsuz yüzeyinden diyaframı geçerek arka mediasten lenf nodlarına drene olur (19). Karaciğerin Sinirleri Karaciğer çölyak pleksustaki sempatik ve parasempatik sinirler tarafından innerve edilir. Ayrıca vagal trunkusun da direkt olarak karaciğere ulaĢan büyük bir dalı vardır (19). HĠDATĠK KĠST HASTALIĞI Echinococcus granulosus‟un larval (metasestod) formunun insanlarda oluĢturduğu hastalığa HKH veya Cystic Echinococcosis (CE: Kistik Ekinokokkozis) adı verilmektedir. CE dünyanın pek çok bölgesinde olduğu gibi ülkemizde de yaygın olarak görülmekte ve insan sağlığı, hayvan sağlığı ve ekonomik açıdan büyük önem taĢımaktadır (26). Köpekler parazitin eriĢkin Ģeklinin son konağıdır. Evcil geviĢ getiren hayvanlar (ör: koyun, sığır, deve, vb.) ve insanlar metasestod evresi için ara konak görevini görürler. Köpeklerin dıĢkısı ile atılan yumurtaların sindirim yolu ile alınması sonucu insanlarda CE geliĢmektedir (27). Echinococcus granulosus‟un larva evresi tarihin çok eski zamanlarından beri tanınmaktadır. Hippocrates (MÖ. 460-377) sığır ve domuzda hidatik kistin varlığını bildirmiĢtir (28). Galenus hayvanların karaciğerinde rastlanan içi su dolu keseleri vasicuia aqua pleris diye tanımlamıĢ ve hidatik terimini karaciğer kisti anlamında kullanmıĢtır (29). Philip Jacop Hartman 1694 yılında köpeklerde EG‟nin eriĢkin Ģeklini tanımlamıĢtır. Laennec; 1804 yılında yayınladığı anatomopatoloji kitabında HKH‟den söz etmiĢtir (15). Bresmer, 1821 yılında insanda görülen ilk HKH‟yi yayınlamıĢtır (30). Radyolojik olarak HKH ile ilgili 8 ilk çalıĢmalar Escudero ve Becler'e aittir (31). Thomas ve Heam 19. yüzyılda kisti ponksiyonla boĢaltmıĢlar, Miraillie ve Mayld Mariona ise kist poĢuna antiseptik solüsyonlar vermiĢlerdir. Hastalığın teĢhisi amacıyla 1909 yılında Weinberg kompleman fiksasyon testini, Casoni ise 1912 yılında intradermal testi kullanmıĢtır (31). Vellarda Perez-Pontana 1951 yılında tedavi amacıyla kistektomi tekniğini uygulamıĢtır. Brugmans ve arkadaĢlarının 1971 yılında mebendazolü antihelmintik olarak önermesiyle tedavide kolaylık sağlanmıĢtır (32,33). Epidemiyoloji Hidatik kist hastalığı hayvancılığın yaygın olduğu bölgelerde endemik olarak görülmektedir. Hastalık koyun ve sığır yetiĢtiren fakat bu iĢle ilgili sağlık sorunlarını yeterli derecede çözümleyememiĢ ülkelerde, Akdeniz ülkeleri, Orta Avrupa‟da, Güney Amerika‟da, Ortadoğu‟da, Doğu Afrika‟da, Avustralya‟da ve Yeni Zelanda‟da oldukça yaygındır (ġekil 4) (34). En yaygın bulunduğu Kenya'nın Turkana bölgesinde hastalığın sıklığı 100000‟de 200, Arjantin‟de 100000‟de 10, Yunanistan‟da 100000‟de 8 ve Türkiye‟de ise 100000‟de 6.6 dır (35). ġekil 4. Kistik ekinokokkozisin dünyada yaygınlığı (36) 9 Hastalık ülkemiz için de son derece önemli bir sağlık sorunudur. Önceleri Orta ve Doğu Anadolu‟da ve hayvancılık ile uğraĢan veya köpekle yakın teması olanlarda daha sık görülmekte iken, son yıllarda büyük Ģehirlere olan yoğun göç ve yetersiz hijyen nedeniyle artık ülkemizin her bölgesinde rastlanabilmektedir (37). Ġnsan çevresinde en önemli enfeksiyon kaynağı köpeklerdir. Hastalığın herhangi bir bölgedeki prevalansı, o yöredeki enfekte köpek, hastalıklı sığır ve koyun sayısı ile doğru orantılıdır (34). Sınıflandırma Hidatik Kist Hastalığı‟na Echinococcus cinsine bağlı değiĢik türler neden olmaktadır. Bunların; Echinococcus granulosus, Echinococcus multilocularis, Echinococcus oligarthrus ve Echinococcus vogeli olmak üzere dört farklı türün olduğu kabul edilmektedir (38-40); Echinococcus granulosus (EG): En sık görülen türdür. EG‟nin farklı coğrafi bölgelerde morfolojisi ve biyolojisi de değiĢiklikler göstermektedir. Genetik yapılar ve biyolojik ölçütlerine göre 6 farklı EG tiplemesi yapılmıĢtır (koyun, sığır, at, deve, domuz, geyik türü). Ġnsanları en sık enfekte eden ve ülkemizde en sık görülen tipi koyun tipi EG‟dir (35,41). Echinococcus multilocularis : Ana konak tilkiler, köpekgiller ve kedigillerdir. Ara konak kemirgenler ve insanlardır. Multivezikülerdir ve karaciğere lokalize olur. Echinococcus oligarthrus : Orta ve Güney Amerika‟da izlenir. Ana konak vahĢi kedigiller, ara konak sıçanlardır. Polikistiktir. Kas ve karaciğere yerleĢir. Echinococcus vogeli : Orta ve Güney Amerika‟da izlenir. Ana konak vahĢi köpek, ara konak sıçan ve insanlardır. Polikistiktir ve karaciğere yerleĢir (41-43). Bu türlerden en sık görülenleri CE‟ye neden olan Echinococcus granulosus ile alveolar ekinokokkozise neden olan Echinococcus multilocularis‟tir. Echinococcus vogeli ve Echinococcus oligarthrus polikistik ekinokokkozise neden olmakla birlikte insanlarda nadiren hastalığa yol açar. 10 Morfoloji EriĢkin: Parazitin boyu 2-6 mm, eni en çok 0.6 mm olup vücudu, ön tarafta çengelleri bulunan baĢ (skoleks), boyun ve 3-4 halkadan oluĢur (ġekil 5). Skoleks, 0.26-0.36 mm çapında ve 28-50 adet iki sıra halinde dizilmiĢ çengellere sahiptir. Boyun proliferasyonun olduğu bölge olup çok kısadır. Strobila (halkalar) genellikle 3 halkadan oluĢur. Olgun halkanın genital organları geliĢmiĢtir. Ovaryum halkanın ortasında yer alırken, diĢi döllenme organları arka kısmında yer alırlar. Gebe halka olarak adlandırılan son halka, halkaların en uzunu olup parazitin toplam uzunluğunun yarısı kadar veya daha büyüktür. Uterus halkanın içinde boylu boyunca uzanır ve içinde 200-800 adet yumurta bulunur (15,44). ġekil 5. EriĢkin Echinococccus granulosus (45) Yumurta: Echinococcus yumurtaları 28-36 µm çapında, yuvarlak veya oval, kalın çeperli, koyu kahverengi renkli olup ıĢınsal çizgileri vardır. Yumurta, kesin konaktan dıĢkı ile dıĢarı atıldığında içinde embriyon (onkosfer) geliĢmiĢtir (ġekil 6). Yumurtalar dıĢ ortama oldukça dayanıklıdır (26). Metasestod (Hidatik kist): E.granulossus„un metasestodu küre Ģeklinde, içi sıvı dolu bir yapıdır. Kist içte aseksüel tomurcuklanma ile çimlenme kapsüllerini oluĢturan germinal tabaka (endokist), bunu destekleyen dayanıklı, elastik, farklı kalınlıklarda laminar tabaka (ektokist) ve bunu çevreleyen konağa ait fibröz adventisyel tabakadan (perikist) oluĢmaktadır (ġekil 7) (47). Protoskoleks: Yuvarlağımsı oval biçimdedir. Boyu 0.14-0.16 mm, çapı 0.10-0.12 mm‟dir. Ön ucu içeriye eldiven parmağı gibi dönüktür (invajine) ve amibimsi hareketle döner. Bir cm3 hidatik sıvıda 400.000 adet protoskoleks bulunabilmektedir (48). 11 ġekil 6. Echinococccus granulosus yumurtası (46) ġekil 7. Hidatik kistin yapısı (46) Hidatik sıvı: Ekinokok kistlerinin içerisinde bulunan ve antijenik özelliği yüksek olan berrak, steril bir sıvıdır. 1971‟de Sanchez ve ark. hidatik sıvıdan tür tayini (insan, sığır ve koyun kökenleri) konusunda oldukça kapsamlı bir çalıĢma yapmıĢtır. Bu çalıĢmada hidatik 12 sıvının içerdiği madde miktarının ve çeĢitliliğinin; kistlerin lokalizasyonuna, konak durumuna ve de tür karakteristiklerine göre değiĢtiği ortaya koyulmuĢtur (37). Germinatif tabaka: Kist duvarının iç tabakasıdır. Süt beyazı veya sarımsı beyaz renkte ve 10-25 mm kalınlığında olup bu tabakanın proliferasyonu ve kapsül oluĢumunun içe doğru olduğu, kist duvarının keselenmesiyle merkez kaviteyle bağlantılı sekonder keseler geliĢebildiği bildirilmiĢtir (26,48). Laminer tabaka: Germinal tabakadan oluĢan bu tabaka çok sayıda kütikül katlarından oluĢmuĢ esnek, dayanıklı, asellüler bir tabakadır. “Periodic Acid Schiff” boyası ile pozitif boyanması tipiktir ve tanıda önemlidir. Kistin etrafını sıkıca sararak iç basınç oluĢumuna yardım eder. Bakteriler için filtre, bazı maddeler için de ultrafiltre iĢlevini görür. Büyük protein molekülleri, kristaloidler, bazı kolloidler, lipidler ve lesitin bu tabakadan geçebilmektedir (26,48). Adventisyal tabaka: Postonkosferal geliĢmenin ilk dönemlerinde oluĢmaya baĢlar. Karaciğer endotel hücrelerinin keseyi sararak fibröz dokuya dönüĢmesi ile oluĢmaktadır. Beyaz renkte ve mukopolisakkarit yapıdadır. Koruyucu fonksiyonunun yanında besin geçiĢine ve artık atılımına engel olmamaktadır (48). YaĢam Döngüsü Echinococcus granulosus yaĢam döngüsünü evcil, yabani etobur ve otobur hayvanlar arasında sürdürmekte olup insanlar bu halkaya rastlantısal olarak girmektedir. Ekinokok cinsine ait türlerin evrimleri için biri kesin konak, diğeri ara konak olmak üzere iki ayrı memeli gurubuna ait konağa ihtiyaç vardır. EriĢkin formunun geliĢtiği kesin konağın (köpek, kurt, çakal, tilki) proksimal ince bağırsağında yaĢayan Ģeritlerin ortalama yaĢam süreleri iki yıldır. OlgunlaĢan terminal gebe halkanın vücuttan kopması veya çatlaması ile bağırsağa dökülen yumurtalar gaita ile dıĢarı atılırlar. Koruyucu kitin tabakası ile kaplı olan heksakant embriyonlu yumurtalar doğa koĢullarına oldukça dayanıklıdırlar. Nemli ortamda bir hafta, soğuk ortamda 4 aya kadar canlılıklarını koruyabilirler. Kuruma ve ısıya karĢı oldukça duyarlı, kimyasal maddelere karĢı oldukça dirençlidirler (49). Ara konak olan memelilere (koyun, sığır, insan) bulaĢma, hayvanın gaitası ile enfekte olmuĢ ot, sebze ve meyvelerin yenmesi, hayvanın tüyleri üzerine yapıĢmıĢ olan yumurtaların inhalasyon yoluyla 13 alınması veya hayvan ile temas sonucu bulaĢan yumurtaların sindirim sistemine geçmesi ile olur (50). Bu Ģekilde yutulan yumurtalar midenin asit salgısından etkilenmeden duedonuma geçerler. Burada bulunan pankreatik enzimler yumurtaların dıĢındaki kutikula tabakasının erimesine yol açar. Böylece onkosfer (embriyo, larva) serbest kalmıĢ olur. Serbest kalan onkosfer çengelleri vasıtasıyla barsak mukozasına tutunarak mukozada kendine yol açar ve venüllere varır. Buradan portal dolaĢıma geçen larvaların çoğu karaciğer sinüzoidlerinde tutulur. Karaciğer filtresini aĢanların çoğu akciğerde tutulur, ancak bunların da bir kısmı burayı aĢarak sistemik dolaĢıma geçerler ve dalak, böbrek, beyin, kas, kemik, göz gibi değiĢik organlara yerleĢip kist oluĢumuna neden olurlar (51,52). Son konaklar protoskoleks ihtiva eden kistleri yemek sureti ile enfeksiyona yakalanmaktadır. Alınan protoskoleksler birkaç saat içerisinde ince bağırsak villusları arasına girmekte ve buraya tutunarak eriĢkin parazitleri oluĢturmaktadır (36,53,54). ġekil 8‟de EG‟nin yaĢam döngüsü Ģematik olarak gösterilmiĢtir. ġekil 8. Echinococcus granulosus’un (koyun tipi) yaĢam döngüsü (55) Yapılan araĢtırmalarda CE‟nin organ tutulum oranları karaciğer (%68.8-75.2), akciğer (%17.2-22.4), abdominal ve pelvik kavite (%2-5.2), deri ve kaslar (%0.2-2.2), kemik (%0.20.6), böbrek (%0.4-3.7), beyin (%0.4-0.9), dalak (%1-3.3), over (%0.06-0.2) ve diğer organlar (<%1) olarak bildirilmiĢtir (56). 14 Klinik Kistik ekinokokkoziste son konaklarda çok yoğun enfeksiyonlarda dahi herhangi bir klinik semptom görülmemektedir. Ara konaklardaki kistler ise yıllarca bulgu vermeyebilir. Bunun nedeni kistlerin yavaĢ büyümesidir (yılda 1-3 cm). Kistlerin boyutu 5 cm çapa ulaĢıncaya kadar herhangi bir belirti vermezler. Semptom oluĢturmayan kistlerde tanı genellikle rutin bir muayene sırasında, cerrahi bir müdahale esnasında veya otopside konulmaktadır. Kistlerin belirtileri komĢu dokuya olan basıları, komplikasyonları ya da parazitin toksik etkilerine karĢı oluĢan allerjik reaksiyonlar Ģeklinde oluĢur. Akut semptom oluĢturan kistler ise genellikle spontan rüptür veya travma sonucu belirti gösterir (33,57-59). Kistler en sık karaciğerde yerleĢmekte olup hastalar genellikle sağ üst kadranda künt ağrı ve karında ĢiĢlikten yakınırlar. En sık fizik muayene bulgusu hepatomegali ve palpasyonla ele gelen kitledir. Ancak komplikasyon geliĢen hastalarda farklı belirtiler olabilir. Enfeksiyon varlığında karaciğer apsesi bulguları, safra yollarına açılarak obstrüksiyon bulguları, sarılık, pankreatit görülebilir. Tüm bu bulguların yanında kilo kaybı, halsizlik, iĢtahsızlık ve ateĢ gibi nonspesifik bulgular görülebilir. Klinik belirtiler komplikasyonların geliĢmesiyle daha da belirginleĢir (58). Ani baĢlayan Ģiddetli karın ağrısı, periton boĢluğuna rüptürü düĢündürmelidir. Bu tabloya genellikle anafilaksi bulguları da eĢlik etmektedir. Hidatik sıvısının antijenik özelliği nedeniyle periton boĢluğuna açıldığı zaman hafif ürtikerden ağır anafilaktik Ģoka kadar değiĢen farklı tablolar da ortaya çıkmaktadır (60). Hastalığın diğer sık bulguları sarılık ve ateĢtir. Kist karaciğer parankimi içinde büyüdükçe önce çevredeki safra yollarına baskı yapmakta, ardından safra yolu duvarını aĢındırarak safra yoluna açılmaktadır. Safra yolları ile arada büyük bir iĢtirak olduğunda, kavite içindeki kist elemanları safra yoluna açılıp sarılık ve kolanjit oluĢturmaktadır. Semptomatik hastaların yaklaĢık %25‟inde geçici sarılık atakları görülmekte olup en sık rastlanan etken Escherichia Coli‟dir (60). Tanı Echinococcus granulosus‟un son konaklardaki teĢhisinde arekolin purgasyon yöntemi, serumda antikor tayini, dıĢkıda kaproantijenlerin ve parazit DNA'sının aranması ve nekropsi gibi tekniklerden yararlanılırken; hastalığın ara konaklardaki teĢhisinde radyolojik görüntüleme yöntemlerinden ve “Enzyme Linked Immunosorbet Assay”, Ġndirekt Flouresan 15 Antikor, Ġndirekt Hemaglutinasyon, Lateks Aglutinasyon Testi, Ġmmunoelektroforez, “Western Blotting” gibi serolojik testlerden yararlanılmaktadır (36,53,61-64). Radyolojik inceleme yöntemlerindeki geliĢmeler sonucu laboratuar tetkiklerinin tanı değeri giderek azalsa da, serolojik testler hasta olguları saptamak, asemptomatik kist taĢıyıcılarını belirlemek ve hastalığın toplumdaki sıklığını göstermek amacıyla kullanılabilir. Buna ek olarak serolojik testler, olguların tedaviye verdikleri yanıtın izlenmesinde de kullanılabilir. Tedavi Karaciğer hidatik kistlerinin geleneksel tedavisi cerrahidir. Ancak cerrahi sonuçlar yüksek oranda mortalite, morbidite, postoperatif rekürrens ve uzun hastanede kalıĢ süresi nedeniyle alternatif tedavi arayıĢlarını hızlandırmıĢtır. 1980‟li yıllarda bu arayıĢların bir sonucu olarak, perkütan kist hidatik tedavisi “Puncture-aspiration-injection-reaspiration: PAIR” US eĢliğinde yapılabilen bir iĢlem olarak tanımlanmıĢtır. Uzun vadeli sonuçları itibariyle karaciğer hidatik kistlerinde perkütan tedavi etkin ve güvenilir bir yöntem olup, seçilmiĢ vakalarda cerrahiye alternatif olarak ilk baĢvurulması gereken bir tedavi yöntemidir (65). Operasyon öncesi benzimidazollerden albendazol veya mebendazol ile kemoterapi sekonder HKH riskini azaltmaktadır. HKH tedavisinde albendazol 10-15 mg/kg/gün dozda birkaç ay boyunca 14 günlük aralarla; mebendazol ise oral dozu en az 3-6 ay olmak Ģartıyla 45-50 mg/kg/gün uygulanmaktadır. Ayrıca tedavide benzimidazole alternatif olarak bir isoquinoleine türevi olan praziquantel 40 mg/kg/ hafta dozunda kullanılabilmektedir (66). HĠDATĠK KĠST HASTALIĞINDA GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERĠ Hidatik kist hastalığının görüntüleme bulguları kistin geliĢim evresine yani; kistin uniloküler olup olmadığına, kız kist içerip içermemesine, kısmi yada tamamen kalsifikasyonuna bağlıdır (67). Hidatik kistlerin % 20-30‟unda radyografilerde perikistin kalsifikasyonunu temsil eden genellikle kurvilineer veya halkasal kalsifikasyonlar izlenir (68). Kistin doğal evriminin iyileĢme aĢamasında kist bileĢenlerinde yoğun kalsifikasyon geliĢir. Perikistin komplet kalsifikasyonu parazitin mutlak ölümünü göstermeyebilir (68-70). Hidatik kistlerin US görünümleri oldukça değiĢkendir. Kistlerin US‟deki görünümlerine dayalı birçok sınıflama Ģemaları ileri sürülmüĢtür (70-72). Kist duvarı 16 hipoekojen bir tabaka tarafından ayrılmıĢ çift ekojenik çizgi Ģeklinde görülür (70). Basit kistlerde internal yapı izlenmemesine rağmen hidatik kistlerde hidatik kumu temsil eden multiple ekojenik fokus izlenir. Bu ekojenik fokuslar hastanın hareketi ile kistin duvarından depandan yüzeye doğru hızla düĢüĢ hareketi yaparlar ve buna kar fırtınası iĢareti denir (70,73). Endokistin perikistten ayrıĢması muhtemelen intrakistik basıncın azalması, dejenerasyon, konağın cevabı, travma veya tedaviye yanıt ile iliĢkilidir (68,70,71,74). Hidatik kist; içerisinde duvardan lokalize olarak ayrıĢmıĢ ve yüzen membranlar izlenen, iyi sınırlı bir sıvı kolleksiyonu olarak görünebilir (68,69,71,73,75). US‟de kist içindeki membranların tümünün ayrıĢması, pulmoner kistlerin radyografilerdeki nilüfer çiçeği iĢaretine olan benzerliği nedeniyle nilüfer iĢareti olarak anılır (68,69). US kistin içindeki membranların, septaların ve hidatik kumun tespiti için en hassas bir yöntemdir (69). Multiveziküler kistler, içinde kız kistlerin duvarlarını temsil eden multiseptalı bal peteği paterninin izlendiği iyi sınırlı sıvı kolleksiyonlarıdır (71). Kız kistler, ana kist içinde daha küçük boyutlu kistler olarak görünürler. Kız kistler hidatik matriks (karıĢık ekojeniteli materyal) tarafından ayrıldığı zaman araba tekerleği paterni olarak isimlendirilir (76). Matriks kız veziküllerin bozulmuĢ membranlarını, skoleks ve hidatik kum içeren kist sıvısını temsil eder. Membranlar matriks içinde yılanvari lineer yapılar oluĢturabilir ve HKH için oldukça spesifik bir bulgu ortaya çıkabilir (70,76). Kist matriks tarafından tamamen doldurulduğunda bu karıĢık patern solid kitleyi taklit eder (ġekil 9) (68,71,74). Çünkü bu lezyonun diğer hepatik kitlelerden veya apselerden ayırımı genellikle zordur, lezyon içinde kız vezikülleri veya membranları aramak doğru bir teĢhis yapmakta yardımcı olabilir (77). Kist kalsifikasyonu genellikle kist duvarında görülmekle birlikte matriks içinde de oluĢabilir. Kist duvar kalsifikasyonu US‟de koni biçimli, akustik gölgesi izlenen hiperekojen kontur olarak görünür. Kist yoğun kalsifiye olduğunda, duvarın sadece ön kısmı görünür ve posterior konkavite ile kalın bir kemer izlenir (71). Daha önce de belirtildiği gibi, kistin kısmi kalsifikasyonu, her zaman parazitin ölümünü göstermez; yinede yoğun kalsifiye kistler inaktif olarak kabul edilebilir (69,72). 1970‟lerin sonlarından beri US lezyonları tespit etmek için kullanılmıĢtır. Ultrason zamanla hidatik kistin doğal evriminin incelenmesinde ve tedavi sonrası değerlendirilmesinde kullanılır olmuĢtur. En son “World Health Organization” (WHO: Dünya Sağlık Örgütü) tarafından olmak üzere son 20 yıl içinde US görünümlerine dayalı bir dizi CE sınıflaması ileri 17 sürülmüĢtür (Gharbi ve ark, 1981; Lewall & McCorkell, 1985; Caremani ve ark, 1997; WHO/OIE, 2001) (78). ġekil 9. Solid kitleyi taklit eden hidatik kist: A-Ultrasonografi görüntüsünde karaciğerde mikst ekojenitede yuvarlak lezyon izlenmektedir. Matriks içindeki yılanvari yapılar kollabe membranları (ok baĢları) temsil etmektedir, B-Farklı bir hastada kontrastsız bilgisayarlı tomografi görüntüsünde sağ hepatik lobda ekzofitik büyüme gösteren karakteristik solid görünümlü hidatik kist dikkati çekmektedir. Kist içinde birkaç adet hiperdens kalsifiye fokus (oklar) izleniyor (67) Gharbi ve ark.‟ın önerdiği sınıflama insan CE‟sini karakterize etmek için kullanılan ilk ve en kalıcı giriĢimdi. Bu sınıflama; cerrahi ile doğrulanmıĢ, 121 karaciğer CE vakasında, lezyonların morfolojisi ve yapısının sonografik analizine dayanmakta olup hidatik kistler 5 kategoride tiplendirilmiĢtir (78); Tip-I: Basit sıvı koleksiyonu; arka duvar ekosunda belirgin artıĢ nedeniyle anekoik bir boĢluk Ģeklinde görünür. Yuvarlak ve iyi sınırlıdır. Duvar kalınlığı değiĢir. Hidatik kistin belirtisi olarak, bu lokalize kalınlaĢma aranmalıdır. Küçük kistler anekoik kolleksiyon olarak ortaya çıkar ve US‟de belirgin duvar göstermezler. 18 Tip-II: Membran ayrıĢması gösteren kistik yapı; daha az yuvarlak olup germinatif tabaka kist boĢluğuna sarkık görünümdedir. Duvardaki bu sarkıklık kistik yapılarda daima aranmalıdır çünkü patognomoniktir. Duvardaki çöküntü kist içi basıncın düĢmesi sonucu membranın ayrılmasına neden olur. Tip-III: Kız veziküller içeren kistik yapı; sıvı koleksiyonu septalarla ayrılmıĢtır. Bu septalar oval yada yuvarlak, kalın yapılardır. Kistlerin içindeki ekolar basit veya multiple, sekonder veziküllerin varlığını gösterir. Karakteristik olduğu zaman sekonder veziküllerin sonografik görünümü hidatik kistlerin tanısına yardımcı olur. Tip-IV: Heterojen eko yapısı gösteren hidatik kist (solid komponenti olan); kabaca yuvarlak kitleler Ģeklinde ortaya çıkar. 3 tipi mevcuttur; a. Ġnfekte olmuĢ multiloküler kist nedeniyle düzensiz ekolu hipoekoik görünüm veren kistler b. Arka duvar gölgesi olmaksızın hiperekoik solid görünüm veren kistler c. Hipo ve hiperekojen görünümlerin karıĢımı Ģeklinde görülen kistler Tip-V: Hiperekoik konturlu bir yapı olarak görünür. Koni Ģeklinde gölge verir. Kalsifikasyon gösteren kalın bir duvar yapısı sergiler. Tip I en sık görülen hidatik kist tipidir. Tip II, III ve IV daha az görülür. Tip V ise en az görülen tiptir. Tip IV hidatik kistin görünümü solid tümörlerle karıĢtığı için tanısı zor olabilir (71,79,80). Gharbi ve ark.‟ın önermiĢ olduğu bu Kistik Ekinokokkozis ultrasonografi sınıflaması, çoğunlukla küçük değiĢiklikler ve/veya ek kategoriler dahil edilerek yapılan sonraki sınıflamalar için bir temel olmuĢtur (78). Ultrasonografinin hidatik kist evrimini izlemek ve tedavi sonrası takibinde daha fazla kullanılmasıyla daha evrensel bir sınıflama gerekli olmuĢtur. Bu amaçla, “World Health Organization-Informal Working Group on Echinococcosis” (WHO-IWGE: Dünya Sağlık Örgütü Ekinokokkozis ÇalıĢma Grubu), bu çeĢitli Kistik Ekinokokkozis ultrasonografi sınıflamalarını birleĢtirmek ve basitleĢtirmek üzere standart bir sınıflama önermiĢtir (WHO/OIE, 2001). Bu sınıflamada 6 kategori tanımlanmıĢtır (ġekil 10 ve 11) (78). 19 Görüntü CL Görüntü özellikleri ve notlar Uniform anekoik içeriği bulunan, uniloküler kistik lezyonlardır. Kist duvarı görülmez. Normalde yuvarlak Ģekillidir fakat oval olabilir. Boyut: DeğiĢkendir fakat genellikle küçüktür. Durum: Eğer Kistik Ekinokokkozis ise aktiftir. Notlar: Sıklıkla Kistik Ekinokokkozis‟nin erken geliĢim evresinde oluĢtuğundan genellikle fertil değildir. Sonografide patognomonik bulgu yoktur. Bu kistik lezyonların ayırıcı tanısında ileri tanı yöntemleri gerekir. Tip CE1 Uniform anekoik içeriği olan uniloküler kist Hidatik kum, yer değiĢtiren ince ekopartiküller olarak izlenir ve bu görünüm kar fırtınası iĢareti olarak isimlendirilir. Kist duvarı görülür. Yuvarlak ya da ovaldir. Boyut: DeğiĢkendir. Durum: Aktiftir. Notlar: Genellikle fertildir. Sonografide kar fırtınası iĢareti ve görülebilir kist duvarı patognomoniktir. ġekil 10. Dünya Sağlık Örgütü Ekinokokkozis ÇalıĢma Grubu tarafından önerilen ultrasonografik Kistik Ekinokokkozis sınıflaması (81) CL: Kistik lezyon, CE: Kistik Ekinokokkozis. 20 Görüntü Tip CE2 Görüntü özellikleri ve notlar Multiveziküler, multiseptalı kistler; kistlerin septaları tekerlek benzeri, kız kistler ise bal peteği veya rozet benzeri yapılar olarak görülür. Kız kistler uniloküler ana kisti kısmen yada tamamen doldurabilir. Kist duvarı görülür. Yuvarlak ya da ovaldir. Boyut: DeğiĢkendir. Durum: Aktiftir. Notlar: Genellikle fertildir. Sonografik özellikleri patognomoniktir. Tip CE3 Uniloküler kist (kız kist içerebilir) Kist duvarından laminer membranın ayrılması anekoik içerik ile beraber nilüfer çiçeği iĢareti olarak adlandırılır. Bu iĢaret kalan kist sıvısı üzerinde yüzen membranları tanımlar. Kist içi basıncın azalmasına bağlı kist daha az yuvarlak olabilir. Boyut: DeğiĢkendir. Durum: GeçiĢ dönemi. Notlar: GeçiĢ dönemi: Daha dejenere kistler veya kız kistlerin geliĢimi görülebilir. Sonografik özellikleri patognomoniktir. ġekil 10 (Devam). Dünya Sağlık Örgütü Ekinokokkozis ÇalıĢma Grubu tarafından önerilen ultrasonografik Kistik Ekinokokkozis sınıflaması (81) CE: Kistik Ekinokokkozis. 21 Görüntü Tip CE4 Görüntü özellikleri ve notlar Heterojen hipoekojen veya hiperekojen dejeneratif içerik (kız kistler yoktur). Dejenere membranların bir göstergesi olan yün yumağı iĢareti gösterebilir. Boyut: DeğiĢkendir. Durum: Ġnaktiftir. Notlar: Bu tip kistlerin çoğu fertil değildir. Sonografik özellikleri patognomonik değildir ve tanı için ileri tetkiklere ihtiyaç vardır. Tip CE5 Kist kemer Ģeklinde kalın kalsifiye bir duvar ile karakterizedir. Koni Ģeklinde bir gölge görülür. Kalsifikasyonların derecesi değiĢken olup kısmi veya tamamen olabilir. Boyut: DeğiĢkendir. Durum: Ġnaktiftir. Notlar: Çoğu vakada kistler fertil değildir. Tanı belirsizdir. Sonografik özellikleri patognomonik olmamakla birlikte Kistik Ekinokokkozis için yüksek Ģüphe taĢır. ġekil 10 (Devam). Dünya Sağlık Örgütü Ekinokokkozis ÇalıĢma Grubu tarafından önerilen ultrasonografik Kistik Ekinokokkozis sınıflaması (81) CE: Kistik Ekinokokkozis. Dünya Sağlık Örgütü Ekinokokkozis ÇalıĢma Grubunun önerdiği bu sınıflama aynı zamanda hidatik kistlerin boyut ve biyolojik durumunu hakkında da bilgi içermektedir. Lezyonun boyutu < 5 cm ise küçük, 5-10 cm ise orta, > 10 cm ise büyük olarak sınıflandırılır. 22 Lezyonlar biyolojik durumuna göre ise aktif (tip CE1, tip CE2), geçiĢ (tip CE3) ve inaktif (tip CE4, tip CE5) dönem olarak 3 sınıfa ayrılmıĢtır (ġekil 11) (78). ġekil 11. Dünya Sağlık Örgütü Kistik Ekinokokkozis ultrasonografi sınıflaması (81) Kistlerin morfolojileri baz alınarak yapılan bu CE sonografik sınıflaması, cerrahi ve medikal tedavi seçiminde önemli bir yere sahip olmakla birlikte, aynı zamanda kistlerin doğal seyri veya tedavi sonrası değiĢimleri hakkında da bilgiler verir. Önerilen tüm sınıflamalarda laminer tabakanın ekzokistten ayrıĢması, kız kistlerin varlığı ve kist kalsifikasyonunun üzerinde durulur. Bu değiĢiklikler dejeneratif özellik olarak kabul edilmesine rağmen kistin tamamen cansız olduğunu göstermez. Bu konuda önemli tartıĢmalar olmasına rağmen bu morfolojik değiĢiklikler muhtemelen doğal bir seyir olarak birbirini takip etmektedir. Gharbi ve ark.‟ın önerdiği sınıflamada ayrıĢmıĢ laminer tabaka varlığı tip II, kız kist varlığı ise tip III olarak tiplendirilir. Oysaki hem Caremani hem de WHO-IWGE‟nin önerdiği sınıflamalarda ayrıĢmıĢ laminer tabaka tip CE3 ve kız kistlerin varlığı tip CE2 olarak sınıflandırılır (Tablo 1) (78). 23 Tablo 1. Hidatik kistlerde Gharbi ve Dünya Sağlık Örgütü Ekinokokkozis ÇalıĢma Grubu Sonografik Sınıflamaları (82) Gharbi WHO-IWGE Sonografik özellikleri - CL Uniloküler kist, anekoik, duvar yok Tip 1 CE1 CL özellikleri + duvar + hareketli iç ekojeniteler Tip 3 CE2 Multiveziküler, multiseptalı kist, kız kistler, bal peteği görünümü Tip 2 CE3 AyrılmıĢ membran (nilüfer iĢareti) Tip 4 CE4 Heterojen, hipo veya hiperekoik kist, kız vezikül yok Tip 5 CE5 Duvarı kısmen veya tamamen kalsifiye olmuĢ kist CL: Kistik lezyon, CE: Kistik Ekinokokkozis, WHO-IWGE: Dünya Sağlık Örgütü Ekinokokkozis ÇalıĢma Grubu. Bilgisayarlı tomografi, hastayla ilgili zorluklar nedeniyle US ile değerlendirilemeyen hastalarda veya komplikasyon araĢtırılan durumlarda endikedir. Özellikle safra yolları iĢtiraki ve enfeksiyon gibi Ģüphelenilen komplikasyonlar olmadıkça intravenöz kontrast madde kullanımı gerekmez (83).Kist sıvısı genellikle su atenuasyonuna (3-30 Hounsfield ünite) benzer olarak izlenir (84). ĠyileĢme sırasında kistin tüm bileĢenlerinde yoğun kalsifikasyon oluĢabilir ve bunlar BT‟de kolaylıkla saptanır (ġekil 12, 13) (85). ġekil 12. Kontrastlı bilgisayarlı tomografi görüntüsünde karaciğer sağ lobda yerleĢmiĢ, perikist kalsifikasyonu izlenen uniloküler hidatik kist (67) 24 ġekil 13. Kontrastlı bilgisayarlı tomografi görüntüsünde yaygın internal kalsifikasyon gösteren hidatik kist (85) Hidatik kist duvarı kontrastsız BT‟de tipik olarak yüksek atenüasyon göstermekte olup bu bulgu yalnızca kontrastsız kesitlerde izlenebilir (ġekil 14). Laminer tabakanın perikistten ayrıĢması kist içinde lineer artmıĢ atenuasyon alanları olarak izlenebilir (ġekil 15) (70,76,86). ġekil 14. Kontrastsız bilgisayarlı tomografi görüntüsünde hidatik kistin yüksek atenuasyonlu duvarı izleniyor (oklar) (67) 25 ġekil 15. Kontrastsız bilgisayarlı tomografi görüntüsünde kollabsa uğramıĢ hiperatenuye membranlara (oklar) sahip hidatik kist izleniyor (67) Karaciğer hidatik kistleri BT‟de iyi tanımlanan ince veya kalın duvara sahip tek ya da multiloküler kistler olarak görülür. Kız kistler genellikle anne kistin periferinde septalarla ayrılmıĢ küçük kistler halinde görülürler ve tipik olarak anne kistin içinde daha düĢük bir atenuasyon değerine sahiptirler (ġekil 16 ) (85). ġekil 16. Kontrastlı bilgisayarlı tomografi görüntüsünde büyük multiloküler hidatik kist izleniyor. Kist periferinde çok sayıda kız kist mevcut (85) 26 Karaciğer hidatik kistleri MRG‟de T2 ağırlıklı görüntülerde hipointens rime sahip olabilirler. Bu bulgu, HKH‟nin karakteristik bir iĢareti olarak öne sürülmüĢtür. Bu görünüm muhtemelen kollajenden zengin olan ve konak tarafından oluĢturulan hidatik kistin dıĢ tabakası (perikist)‟nı temsil eder (87). Kız kistler T1 ağırlıklı görüntülerde kist sıvısına göre göreceli hipointens ve T2 ağırlıklı görüntülerde hiperintens olarak izlenen germinal tabaka ile iliĢkili kistik yapılar olarak görünürler. MRG‟de kollapsa uğramıĢ parazitik membranlar kist içinde bükülmüĢ lineer yapılar olarak izlenir. Kist duvarı kalsifikasyonu BT‟de daha net bir Ģekilde saptanmasına rağmen, MRG kenar düzensizliğini göstermekte daha üstündür. Bu düzensizlikler muhtemelen membranların yeni baĢlamıĢ olan dekolmanını temsil eder (ġekil 17) (87). ġekil 17. Nonkalsifiye hidatik kist: Aksiyel Spin Eko T1 Ağırlıklı görüntüde karaciğer sağ lobda 2 adet büyük kistik lezyon izleniyor. Anteriordaki kist muhtemelen kist sıvının su içeriğinin azalmasına bağlı olarak hiperintens olarak izleniyor. Kist içinde kız kistleri temsil eden birkaç adet nodüler yuvarlak Ģekilli düĢük sinyal intensitesinde görünüm (ok baĢları) izleniyor. Ana kistin çeperinde karakteristik olarak hipointens görünüm izleniyor (içi dolu oklar). Posteriorda izlenen homojen düĢük sinyal özelliğindeki kistte 2 halka yapısı izleniyor. DıĢtaki hipointens halka (içi boĢ oklar) perikisti, kısmi düzensiz olarak izlenen içteki ara sinyal intensitesindeki halka ise parsiyel ayrıĢmayı gösteriyor (kıvrık ok) (67) 27 MANYETĠK REZONANS GÖRÜNTÜLEME VE DĠFÜZYON AĞIRLIKLI GÖRÜNTÜLEME Manyetik Rezonans Görüntüleme Manyetik Rezonans Görüntüleme; manyetik bir alanda elekromanyetik radyo dalgalarının vücuda gönderilmesi ve geri dönen sinyallerin görüntüye dönüĢtürülmesi temeline dayanan bir görüntüleme yöntemidir (88). Yüksek kontrast rezolüsyonu, iyonizan radyasyon içermemesi ve istenilen yönde kesitlerin elde olunabilmesi, yeni görüntüleme yöntemleri ile insan vücudunda anotomik yapıların yanı sıra fizyolojik, fizyopatolojik ve biyokimyasal değiĢikliklerin de gösterilebilmesi bugün MRG„yi en önemli görüntüleme yöntemi yapmaktadır (89). MRG'de sinyal kaynağı olarak tek sayıda nükleon içermesi ve biyolojik yapılarda fazla miktarda bulunması nedeniyle hidrojen atomu (H+) kullanılır. Normalde dokularda rastgele dağılmıĢ olan H+ dipolleri güçlü bir manyetik alana yerleĢtirildiklerinde, dıĢ manyetik alana paralel ve antiparalel dizilim gösterirler (ġekil 18). Paralel dizilim daha az enerji gerektirdiği için, atomlardan biraz fazlası bu dizilimi antiparalel dizilime tercih eder ve böylelikle net manyetik vektör ana manyetik alana paralel olur (88,90). Buna longitudinal manyetizasyon denir. Protonlar kendi etraflarındaki spin hareketine devam ederken, bir yandan da dıĢ manyetik alanın gücü ile orantılı olarak bu manyetik vektörün aksı etrafında salınım (precession) hareketi yaparlar. Salınım hareketinin frekansı Larmour denklemi ile belirtilmiĢtir. f = γ. Bo f = salınım frekansı (MHz/sn), γ = gyromanyetik sabite (MHz/Tesla), Bo = manyetik alanın gücü (Tesla) ġekil 18. Protonların dizilimleri: A-Serbest ortamda rastgele dizilim, B-Bo manyetik alanına konulduğunda manyetik alan yönüne paralel ve antiparalel dizilim (91) 28 Dokunun net manyetik vektörü (longitudinal manyetizasyon) dıĢ manyetik alana paralel olduğu için ondan sinyal alamayız. Sinyal alabilmek için manyetik vektörün 90° radyofrekans (RF) pulsu ile transvers plana yatırılması gerekir (ġekil 19). RF pulsu ana manyetik alan gücünde ve dokuya özgü Larmour frekansı ile uygulanır (88). OluĢturulan yeni durum transvers manyetizasyon adını alır ve RF pulsu kesildiğinde protonlar önceki düĢük enerjili durumlarına dönmeye baĢlarlar. Bu sırada protonların transvers manyetizasyon sağlandığında gösterdikleri faz uyumu da bozulmaya baĢlar ve longitudinal manyetizasyon tekrar artar. Bu değiĢim “free induction decay” adını alır ve sinyal kaydı bu sırada gerçekleĢtirilir. Alıcı sargılar tarafından algılanan sinyaller alternatif akıma ve sonra da bilgisayar yardımıyla görüntüye dönüĢtürülür (88,90). ġekil 19. Z ekseninde görülen longitudinal manyetizasyona dik oluĢan Y eksenindeki transvers manyetizasyon (91) Doksan derece (90°) RF pulsu verildikten sonra, ana manyetik alan yönündeki longitudinal manyetizasyonun %63'ünün yeniden kazanılması için gereken süre T1 relaksasyon zamanı olarak isimlendirilir ve bu süre ana manyetik alanın gücü ile dokuların iç yapı özelliklerine göre değiĢir. T1 süresi hızlı olan dokular (yağ gibi) parlak (hiperintens ), T1 süresi uzun olan dokular ise, beyin omurilik sıvısı gibi, düĢük intensitede (hipointens) görülürler (88). Doksan derece (90°) RF pulsu verilmesinden hemen sonra transvers manyetizasyonun gücü, 90° pulstan önceki longitudinal manyetizasyonun gücüne eĢittir. Aynı zamanda protonlar arasında faz uyumu “in phase” oluĢmuĢ durumdadır. RF pulsu kesildikten hemen 29 sonra ise protonlar arası etkileĢimler sonucu faz birlikteliği bozulur ve faz kaybı “out of phase” oluĢmaya baĢlar. Transvers manyetizasyon azalır ve baĢlangıç değerinin %37'si seviyesine inmesine kadarki süre T2 relaksasyon zamanı olarak adlandırılır. T2 süresi iç ve dıĢ manyetik alan inhomojenitelerinden etkilenir, dıĢ manyetik alan gücünden bağımsızdır. Gerçek T2 süresi sadece dokuların fiziksel özelliklerinden etkilenir. Hem dıĢ alan manyetik inhomojenitelerinden, hem de dokuların fiziksel özelliklerinden kaynaklanan relaksasyona T2* relaksasyon denir (88,90). Difüzyon Manyetik Rezonans Görüntüleme Difüzyon, moleküllerin termal enerjileri ile oluĢan geliĢigüzel hareketidir. Basit bir fizik prensip olmasına rağmen fizyolojik fonksiyonlar açısından oldukça önemlidir. Hücre içine glukoz ve oksijen gibi önemli metabolitlerin giriĢi, kapillerlerden hücreye doğru sıvı ortamda gerçekleĢen difüzyonel harekete bağlıdır. Difüzyonel hareket moleküllerin intrensek kinetik enerjileri sonucu geliĢen randomize moleküler hareket sonucu oluĢur. Bu hareket dokunun ısısına bağlı olarak baĢlangıçtaki lokal yüksek konsantrasyonlu bölgeden, çevredeki düĢük konsantrasyonlu bölgeye doğru gerçekleĢir. Net difüzyon yönü suda çözünen moleküller için konsantrasyon gradienti yönünde; konsantrasyon gradienti bulunmayan su molekülleri için randomize olarak gerçekleĢir. MRG suyun bu hareketini değerlendirebilmek için ideal bir görüntüleme yöntemidir, çünkü difüzyonel hareketi etkilemeden hidrojen atomu nükleuslarının manyetizasyonu manipüle edilebilmektedir (92). Normal Ģartlarda difüzyon her yöne doğru gerçekleĢebilir (serbest difüzyon) ancak biyolojik dokularda su moleküllerinin difüzyonu serbest değildir. Dokulardaki hücre içi ve hücreler arası yapılarca (örneğin: makromoleküller, membranlar, organeller, myelinize dokularda myelin liflerinin Ģekilleri, sıklığı ) sınırlandırılmıĢtır (kısıtlanmıĢ difüzyon) (93-96). Hücresel düzeydeki sıvı hareketi izotropik ya da anizotropik olabilir. Ġzotropik difüzyon, mikroyapıları rastgele dizilmiĢ ya da moleküllerin hareketine düzenli engeller göstermeyen dokularda difüzyon her yöne doğru eĢit olur. Anizotropik difüzyon hareketi ise mikroyapıları belirli bir düzenle yerleĢmiĢ olan dokularda difüzyon bir yönde diğer yönlere göre daha fazla olabilir (97). Biyolojik dokulardaki su difüzyonu kısıtlanmasının derecesi hücre membranlarının sağlamlığı ve doku sellüleritesi ile orantılıdır (98,99). Su moleküllerinin hareketi çok sayıda intakt hücrelere sahip dokularda fazla kısıtlanmaktadır (örneğin tümör dokusu). Lipofilik hücre membranları hem intraselüler hem ekstraselüler su moleküllerinin hareketine bariyer 30 olarak rol oynamaktadır. DüĢük sellüleriteye veya hasarlı hücre membranına sahip alanlarda su moleküllerinin difüzyonu daha az kısıtlanmaktadır. DüĢük sellüleriteli çevre, su moleküllerinin difüzyonu için daha geniĢ ekstraselüler mesafe oluĢturmaktadır ve bu moleküller ekstaselüler alandan intraselüler alana defektif hücre membranlarını kullanarak serbestçe geçmektedir (ġekil 20) (100). ġekil 20. Su moleküllerinin difüzyonu: A-KısıtlanmıĢ Difüzyon; Sellülarite ve intakt hücre membranları. ġekilde Difüzyon Ağırlıklı Görüntüleme ile değerlendirilen bir dokunun hücre ve damarlarını içeren tek vokselini temsil etmektedir. Yüksek hücresel çevreye bağlı ekstraselüler alanın daralması ve hücre membranlarının su hareketine bariyer oluĢturması nedeniyle su difüzyonu kısıtlanmaktadır, B-Serbest Difüzyon; DüĢük sellülerite ve defektif hücre membranları. DüĢük hücresel çevre artmıĢ ekstraselüler mesafeye ve böylece serbest su difüzyonuna neden olmaktadır. Defektif hücre membranları intraselüler ve ekstraselüler alan arasındaki su moleküllerinin hareketine izin vermektedir (100) Difüzyonun temel fiziksel yönü baĢlı baĢına parçacıkların rastgele devinimleri ile değiĢen manyetik alanların salınım fazlarının açılması (defaze) ve sinyal kaybına neden olması ile iliĢkilidir. Ancak difüzyonun bu etkisi standart görüntülerde fark edilemeyecek kadar azdır. Difüzyonun bu etkisini belirginleĢtirebilmek için uygun bir sekansı difüzyona duyarlılaĢtıran güçlü gradientler kullanılır (88,101). Difüzyon ölçümü ilk defa 1965 yılında Stejskal-Tanner‟ in yöntemi ile mümkün olmuĢtur. Bu yöntemde standart spin eko sekansını 31 difüzyona hassaslaĢtırmak amacıyla 180° RF pulsundan önce ve sonra güçlü gradientler kullanılmıĢtır (ġekil 21) (102). ġekil 21. Stejskal-Tanner’e göre Spin Echo-Echo Planar Difüzyon Ağırlıklı manyetik rezonans görüntülemede gradyant veri kazanım Ģeması. 180 derece refokus pulse’ların her iki yanına yerleĢtirilen difüzyon hassaslaĢtırıcı gradyenlere ve hızlı imaj kazanımına yardımcı olan echo-planar okuma görülmektedir (101) Bu sekans bir yönde, belli zamandaki net su deviniminin ölçümüne olanak sağlamaktadır (88,101). Dokunun voksel baĢına sinyal yoğunluğu aĢağıdaki formülle hesaplanabilir; SI = SI0 x exp (-b x D) (SI0: T2 ağırlıklı görüntedeki sinyal intensitesi, D: Su molekülünün difüzyon katsayısı, b: Difüzyon duyarlılık faktörü) b: ġu formül ile hesaplanır; b (sn/mm2) = γ2G2 δ2 (Δ – δ/3) (γ=gyromagnetik oran, G=difüzyon gradyan büyüklüğü, δ=gradyan difüzyon uzunluğu, Δ= difüzyon zamanı) Bu denklemde sinyalin difüzyon ağırlığını yani b değerini uygulanan ekstra gradient pulsunun gücü ve süresi belirler. Difüzyon ağırlıklı bir görüntü elde edebilmek için uygulanan gradientler yüksek amplitüdlü ve kısa uygulama süreli olmalıdır (103). ĠliĢki Stejskal ve 32 Tanner tarafından kesin olarak tanımlanmıĢtır. Sinyal kaybının derecesi, fizikçilerin D ile gösterdikleri difüzyon sabitinin üssü ve Stejkal ve Tanner‟in b adını verdikleri kodlama gradiyentinin gücü ve süresi ile doğru orantılıdır (104). Görüntüler değiĢtirilebilen güçlü gradiyentler ile (değiĢen b değerleri) elde edilerek ADC değerleri hesaplanabilir. ADC patofizyolojik olaylara çok duyarlıdır. Membran geçirgenliğindeki bozulma sonucu ortaya çıkan hücre ĢiĢmelerinde ilk olarak ADC etkilenmektedir. ADC‟nin belirlenebilmesi için en az iki b değeri gereklidir. Çünkü görüntü difüzyon ağırlıklı olmakla birlikte, görüntünün kontrastının bir kısmı diğer mekanizmalarla (T2 relaksasyon) oluĢmaktadır. b:0 sn/mm²‟de görüntü T2 etkisi ile oluĢmakta olup b değeri düĢtükçe görüntünün difüzyon etkisi azalmakta ve daha çok T2 etkisi ortaya çıkmaktadır. Ancak b değeri arttıkça görüntüde difüzyonun etkisi artmaktadır. Difüzyon ağırlıklı görüntülerdeki sinyal intensitesi sadece doku içindeki suyun difüzyon özelliklerinin bir sonucu olmayıp, aynı zamanda T2 uzaması gibi diğer özelliklere de bağımlıdır. Ġncelenen dokudaki difüzyon ağırlıklı görüntülerde izlenebilen fakat ADC haritasında görülmeyen T2 uzamasının ek katkısına T2 parlama etkisi denir. Görünür difüzyon katsayı görüntüleri T2 etkisinden arındırılmıĢ olup difüzyon kısıtlaması ile T2 parlama etkisini ayırt etmektedir. T2 parlaması sorununu önlemek için DAG‟daki T2 etkisini ortadan kaldırmak gerekir. Her voksel için T2 etkisini ortadan kaldıran matematiksel hesaplamalar yapılarak ADC haritası elde edilir (104,105). ADC haritası sinyalini oluĢturan yalnızca difüzyon büyüklüğü olduğu için bu harita difüzyon yönü ve T2 etkisinden bağımsızdır. ADC haritası, ölçülen difüzyon büyüklüğünün mutlak değerini gösterir; yani kısıtlanmıĢ difüzyon ; düĢük ADC değeri-düĢük sinyal, hızlı difüzyon; yüksek ADC değeri-yüksek sinyal olarak izlenir. ADC haritası sinyal değerlerinin DAG‟ın tam tersi olduğuna dikkat edilmelidir; yani kısıtlanmıĢ difüzyon DAG‟da yüksek, ADC haritasında düĢük sinyalli, hızlı difüzyon DAG‟da düĢük, ADC haritasında yüksek sinyalli izlenir (105). Uygulamada DAG‟ın, T2 ağırlıklı görüntü ve ADC haritası ile birlikte yorumlanması yararlıdır. Difüzyon ağırlıklı görüntüleme, görüntünün oluĢumunda difüzyonun yönü ve büyüklüğünün yanısıra T2 sinyalinin de rol aldığı yöntemdir. Her dokuda difüzyon her yöne serbest değildir (Anizotropik difüzyon). Difüzyonu belli yönlerde kısıtlayan mikroyapı dizilimleri ile uygulanan gradiyent yönüne göre difüzyonda hızlanma yada kısıtlanma söz konusudur. Uygulanan gradiyente paralel seyreden liflerde difüzyon hızlı iken, buna dik 33 olanlarda difüzyon kısıtlıdır. Bu durum myelinizasyon geliĢimi takibi gibi durumlarda olanak sağlamaktadır (88). Trace DAG her yöndeki (x, y, z) difüzyon vektörlerinden elde edilen sinyallerin “postprocessing” iĢleme tabi tutularak ortak bir sinyalin elde edildiği difüzyon yöntemidir. Bu yöntemde difüzyonun yön bağımlılığı ortadan kalkmaktadır. Bu durumda görüntülerde sinyali oluĢturan difüzyonun büyüklüğü ve T2 sinyalidir (88). Yüksek hareket duyarlılığı, difüzyon ağırlıklı sekansların genel problemidir. Bu sekanslar mikroskopik su difüzyon hareketine duyarlı olduğu için, görüntülenen objenin makroskopik hareketine de oldukça duyarlıdır. Tetkikin uzadığı durumlarda daha sık rastlanan hasta hareketi yanında kalp atımı, BOS veya solunum nedeniyle olan ufak hareketler bile görüntünün bozulmasına sebep olabilir. Bu nedenlerle DAG‟da çekim süresini kısaltan, yeterli sinyal kazanımına izin verecek stabil ve güçlü gradiyent pulsları sağlayabilen donanımlara ihtiyaç vardır (106-109). Difüzyon ağırlıklı MRG; “Spin Echo”, “Turbo Spin Echo”, “Steady-state free precession” gibi puls sekansları ile uygulanabilse de günümüzde en yaygın olarak “Single Shot Echo-Planar Imaging” ile kullanılmaktadır (88). EPI yaklaĢık 100 ms‟de bir tam görüntü elde edebilen hızlı bir DAG tekniğidir (101,110). Bu nedenle EPI sekansı hareket artefaktlarına daha az duyarlıdır. Bu sekansa gerektiğinde solunum ve ve/veya kalp atımını gözleyen navigatör ekoların ve uygun zaman parametrelerinin eklenmesiyle daha kaliteli imajlar elde edilebilir. Ayrıca paralel görüntü kazanım teknikleri de eklenmesiyle sekans süresi, “Time Echo” daha da kısaltılabilir ve belli bazı artefaktları da elimine ederek imajların kalitesi daha da artırılabilir (111). Günümüzde DAG lezyonların karakterizasyonunda, kistik ve ödematöz değiĢikliklerin ayrımında, tedaviye yanıtın belirlenmesi amacı ile tümör çalıĢmalarında, hiperakut dönemde inme tanısını koymada kullanılmaktadır. Ayrıca beyaz cevher myelinizasyonunun belirlenmesinde, dismyelinizan ve demyelinizan hastalıkların değerlendirilmesinde anizotropik difüzyon ve difüzyon tensor incelemenin yeri araĢtırılmaktadır (92). 34 GEREÇ VE YÖNTEMLER ÇalıĢmamız Mayıs 2010 ile Mayıs 2011 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı‟nda prospektif olarak yürütülmüĢtür. ÇalıĢmamıza, hastanemizde yeni karaciğer hidatik kisti tanısı almıĢ veya hidatik kist tanısı olup tedavi görmemiĢ (medikal, cerrahi veya perkutan tedavi yöntemleri ile) 54 hasta dahil edilmiĢ ve toplam 92 lezyon incelenmiĢtir. ÇalıĢmamızda yaĢları 18‟den büyük, bilinci açık, koopere 22‟si erkek ve 32‟si kadın, toplam 54 gönüllü hastaya üst batın US, MRG ve DAG incelemeleri yapıldı. Karaciğer HKH dıĢında, baĢka hastalığı bulunan veya hidatik kist tedavisi görmüĢ olgular, 18 yaĢ altındaki bireyler, genel durumu bozuk ve solunum kooperasyonu kurulamayan hastalar ve MRG tetkiki için uygunsuz durumu olan (Klostrofobisi olan, MR uyumsuz protez veya kardiak pil taĢıyan vb.) hastalar çalıĢmaya alınmadı. ÇalıĢmamıza, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı Bilimsel AraĢtırma Değerlendirme Komisyonu‟ndan onay alınarak baĢlanmıĢ olup etik kurul kararı (Ek-1) ve gönüllü bilgilendirme ve onam formu (Ek-2) ekte sunulmuĢtur. Olguların görüntülemesi tedavi veya biyopsiden önce gerçekleĢtirilmiĢtir. HKH tanısı; biyopsi (kist sıvısında skoleks veya kancaların görülmesi) ve/veya serolojik testin pozitifliği (hemaglütinasyon inhibisyonunun 1/160 titrede pozitif olması) ile doğrulanmıĢ ve/veya karakteristik radyolojik görünümlerine göre konulmuĢtur. Tüm hastaların üst batın US incelemeleri renkli doppler ultrasonografi özelliğine sahip ultrason cihazı (Siemens/Accuson X 300, Erlangen, Germany) ile gerçekleĢtirildi. Hastalara aç olmaları dıĢında önceden herhangi bir hazırlık iĢlemi uygulanmadı. Ġncelemede 5 Megahertz konveks ve 10 Megahertz lineer problar kullanılarak hidatik kistler B mode US‟de WHO-IWGE Sınıflamasına göre tiplendirildi. 35 Tüm hastaların konvansiyonel üst batın MRG ve DAG incelemeleri 1.5-Tesla süper iletken mıknatıslı Magnetik Rezonans (MR) aleti (GE MEDĠCAL SYSTEMS Signa HDxt GEHCGEHC Excite II) ile gerçekleĢtirildi. MR cihazının maksimum gradiyent gücü (maximum gradient strength) 32 mTesla/m ve gradient güç ivmelenmesi (slew rate) 120mT/m/sn idi. Hastalara T1 ve T2 ağırlıklı konvansiyonel MRG sekanslarına ek olarak 3 farklı b değerinde (50, 500, 1000) DAG yapıldı. T1 ve T2 ağırlıklı görüntülerin tümü aksiyel ve koronal planda uygulandı. Difüzyon ağırlıklı sekans parametreleri; TR/TE: 4800/68 ms; yatıĢ açısı: 90°; kesit kalınlığı: 5,5 mm; FOV: 430 mm; NEX: 128x128/4.00; 8 Coil body upper/ flip aksiyal planda; “Single-shot echo-planar” sekansa; her 3 yönde (x,y,z) difüzyon duyarlı gradiyentler uygulanarak elde olundu. Sekansın görüntü kümesindeki ilk seriyi “Echo-planar-spin echo” T2 ağırlıklı görüntüler (b:0), sonraki 3 seriyi ilk seriye x, y ve z yönlerinde her biri için ayrı ayrı difüzyon duyarlı gradiyentler uygulanmıĢ görüntüler ve 3 yöndeki difüzyon vektörlerinin izdüĢümü hesaplanarak elde edilen izotropik görüntüler oluĢturmaktaydı. Ġzotropik görüntüler x, y, z yönlerinde ölçülen sinyal intensitelerinin çarpımının küp kökü alınarak cihaz tarafından oluĢturulan ve yöne bağlı sinyal değiĢikliklerini ortadan kaldıran görüntülerden ibaretti. Hastalardan elde edilen görüntüler ayrı bir çalıĢma istasyonu Advantage Workstation 4.1‟e (GE MEDICAL SYSTEMS) aktarıldı. ADC haritaları, görüntü iĢleme yazılımı (Functool) ile oluĢturuldu. Üç farklı b değerinde (50, 500, 1000) elde edilen DAG‟dan her lezyonun ADC haritası çıkarıldı. Sayısal değerlendirme için, ölçümler T2 ağırlıklı görüntüler rehberliğinde çevre vasküler yapılar ve normal dokulardan uzak kalacak Ģekilde, lezyonların santraline yerleĢtirilen ve lezyonun en az 2/3'ünü kapsayacak dairesel “Region of interest” (ROI) ile yapıldı. Her lezyon için en az 3 ardaĢık kesite ait ADC ölçümlerinin ortalaması alınarak o lezyon için 3 farklı b değerinde ortalama ADC değerleri hesaplandı. ADC değerleri Ģu eĢitlikteki algoritmaya göre hesaplanmıĢtır: ADC (mm²/s) = 1/b2-b1 x ln[IS(b1)/IS(b2)] (112). Sonrasında tiplendirilen hidatik kist gruplarının herbirisi için o gruba ait tüm lezyonların hesaplanan ADC değerlerinin; 3 farklı b değerinde ortalaması alınmıĢtır. Daha sonra hidatik kist tiplerinin hesaplanan ortalama ADC değerleri kantitatif olarak karĢılaĢtırılmıĢtır. Ayrıca hidatik kistlerin 3 farklı b değerinde elde edilen DAG‟daki sinyal intensiteleri karaciğer parankimine göre kalitatif olarak 3 farklı grupta (izointens, ılımlı hiperintens ve belirgin hiperintens) sınıflandırıldı. 36 ÇalıĢmada elde edilen bulguların istatistiksel analizleri 10240642 lisans numaralı SPSS 19.0 istatistik programı kullanılarak yapıldı. Ölçülebilen verilerin normal dağılıma uygunlukları tek örnek Kolmogorov Smirnov testi ile bakıldıktan sonra normal dağılım göstermediği için gruplar arası kıyaslamalarda Kruskal-Wallis varyans analizi ve Mann Whitney U testi kullanıldı. Niteliksel veriler sayı ve yüzdelerle verildi. Tanımlayıcı istatistikler olarak median, minimum, maksimum değerleri ve aritmetik ortalama±standart sapma verildi. Tüm istatistikler için anlamlılık sınırı p<0.05 olarak seçildi. Kruskal Wallis varyans analizi sonrasında anlamlı fark çıktığı için Bonferroni düzeltmesi yapılarak anlamlılık sınırı 0.005 olarak alındı. 37 BULGULAR ÇalıĢmamızda 32‟si kadın ve 22‟si erkek olmak üzere toplamda 54 olgudaki 92 lezyon değerlendirildi (ġekil 22). ÇalıĢmaya alınan hastaların yaĢı 21 ile 83 arasında değiĢmekte olup ortalama yaĢ 51.63±16.09 olarak hesaplanmıĢtır. Hastaların 31 tanesinde (%57) tek lezyon bulunurken, 23 hastada (%43) multiple lezyon (maksimum 7 adet) saptanmıĢtır. Lezyonların çapları 20.58 mm ile 216.66 mm arasında değiĢmekte olup ortalama çap 72.53±36.24 mm olarak bulunmuĢtur. Cinsiyet dağılımı 41% 59% Kadın (n= 32) Erkek (n= 22) ġekil 22. Hastaların cinsiyet dağılım oranları 38 Hastaların yaĢı bakımından lezyon tipleri arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark olup olmadığı Kruskal-Wallis varyans analizi ile değerlendirilmiĢ olup bir fark bulunamamıĢtır (p=0.66). Lezyon tipi bakımından cinsiyetler arasında fark olup olmadığının değerlendirilmesinde ise Pearson ki-kare analizi kullanılmıĢ olup anlamlı bir fark bulunamamıĢtır (p=0.41). Lezyon tiplerinin cinsiyetlere ve yaĢa göre dağılımlarına iliĢkin veriler Tablo 2 ve 3‟de gösterilmiĢtir. Tablo 2. Lezyon tiplerinin hastaların cinsiyetleri göre dağılımları Kadın Erkek Toplam Sayı (Yüzde) Sayı (Yüzde) Sayı (Yüzde) Tip CE1 9 (36.00) 16 (64.00) 25 (100.00) Tip CE2 11 (55.00) 9 (45.00) 20 (100.00) Tip CE3 4 (44.40) 5 (55.60) 9 (100.00) Tip CE4 6 (30.00) 14 (70.00) 20 (100.00) Tip CE5 5 (27.80) 13 (72.20) 18 (100.00) Toplam 35 (38.00) 57 (62.00) 92 (100.00) Lezyon Tipleri p* 0.41 CE: Kistik Ekinokokkozis. * Pearson ki-kare analizi. Tablo 3. Lezyon tiplerinin hastaların yaĢlarına göre dağılımları Lezyon Tipi Ortalama yaĢ ± SS Ortanca yaĢ p¥ (Min-Maks) Tip CE1 49.52±15.67 50 (23-78) Tip CE2 52.95±20.29 60 (21-83) Tip CE3 46.22±22.57 39 (21-78) Tip CE4 50.20±12.62 48 (27-83) Tip CE5 54.56±15.12 50 (23-80) SS: Standart sapma, Min: Minimum, Maks: Maksimum. ¥ Kruskal-Wallis varyans analizi. 39 0.66 Lezyonlar US‟de WHO-IWGE Sınıflamasına göre tiplendirilmiĢ olup en sık tip CE1 (n=25) ve en az tip CE3 (n=9) saptanmıĢtır. Lezyon tiplerine iliĢkin veriler ġekil 23‟de gösterilmiĢtir. 18 25 Tip CE1 (%27.2) Tip CE2 (%21.7) Tip CE3 (%9.8) Tip CE4 (%21.7) 20 Tip CE5 (%19.6) 20 9 ġekil 23. Dünya Sağlık Örgütü Ekinokokkozis ÇalıĢma Grubu Sınıflamasına göre lezyon tiplerinin dağılımı Lezyonların farklı difüzyon değerlerindeki ADC ölçümlerine iliĢkin detaylı bilgi Tablo 4, 5 ve 6‟da verilmiĢtir. Tablo 4. Lezyonların b:50 difüzyon değerinde görünür difüzyon katsayı değerlerine iliĢkin tanımlayıcı istatistik bilgileri Lezyon Tipi Ortalama ADC Ortanca ADC Min-Maks ADC Değeri Değeri Değeri ± Standart Sapma Tip CE1 3.26±0.65 x10-3 3.46 x10-3 1.64-4.27 x10-3 Tip CE2 3.38±0.47 x10-3 3.46 x10-3 2.48-4.20 x10-3 Tip CE3 2.99±0.58 x10-3 2.95 x10-3 2.12-4.19 x10-3 Tip CE4 2.23±0.74 x10-3 2.17 x10-3 0.48-3.53 x10-3 Tip CE5 2.06±0.60 x10-3 2.13 x10-3 0.44-3.04 x10-3 CE: Kistik Ekinokokkozis, ADC: Apparent Diffusion Coefficient, Min: Minimum, Maks: Maksimum. 40 Tablo 5. Lezyonların b:500 difüzyon değerinde görünür difüzyon katsayı değerlerine iliĢkin tanımlayıcı istatistik bilgileri Ortalama ADC Değeri Ortanca ADC Min-Maks ADC ± Standart Sapma Değeri Değeri Tip CE1 3.05±0.34 x10-3 3.16 x10-3 2.12-3.86 x10-3 Tip CE2 3.11±0.40 x10-3 3.14 x10-3 2.32-3.75 x10-3 Tip CE3 2.93±0.37 x10-3 3.05 x10-3 2.27-3.39 x10-3 Tip CE4 2.44±0.42 x10-3 2.40 x10-3 1.55-3.38 x10-3 Tip CE5 2.04±0.58 x10-3 2.10 x10-3 0.77-2.75 x10-3 Lezyon Tipi CE: Kistik Ekinokokkozis, ADC: Apparent Diffusion Coefficient, Min: Minimum, Maks: Maksimum. Tablo 6. Lezyonların b: 1000 difüzyon değerinde görünür difüzyon katsayı değerlerine iliĢkin tanımlayıcı istatistik bilgileri Ortalama ADC Değeri Ortanca ADC Min-Maks ADC ± Standart Sapma Değeri Değeri Tip CE1 2.96±0.35 x10-3 3.05 x10-3 2.12-3.39 x10-3 Tip CE2 2.97±0.29 x10-3 3.04 x10-3 2.15-3.34 x10-3 Tip CE3 2.66±0.36 x10-3 2.67 x10-3 2.14-3.39 x10-3 Tip CE4 2.33±0.46 x10-3 2.37 x10-3 1.26-3.25 x10-3 Tip CE5 1.96±0.61 x10-3 2.03 x10-3 0.61-2.68 x10-3 Lezyon Tipi CE: Kistik Ekinokokkozis, ADC: Apparent Diffusion Coefficient, Min: Minimum, Maks: Maksimum. Lezyon tiplerinin ADC değerleri b:50 difüzyon değerinde karĢılaĢtırıldığında istatistiksel yönden anlamlı bir fark bulundu (p=0.001). Yapılan ikili kıyaslamalarda ise tip CE1 ile CE2 ve CE3 arasında (sırasıyla p=0.784, p=0.094), tip CE2 ile CE3 arasında (p=0.044), tip CE3 ile CE4 arasında (p=0.011) ve tip CE4 ile CE5 arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark saptanmadı (p=0.654). Tip CE1 ile CE4 ve CE5 arasında (sırasıyla p=0.001, p=0.001), tip CE2 ile CE4 ve CE5 arasında (sırasıyla p=0.001, p=0.001), tip CE3 ile CE5 arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark saptanmıĢtır (p=0.001) (Tablo 7). 41 Lezyon tiplerinin ADC değerleri b:500 difüzyon değerinde karĢılaĢtırıldığında istatistiksel yönden anlamlı bir fark bulundu (p=0.001). Yapılan ikili kıyaslamalarda ise Tip CE1 ile CE2 ve CE3 arasında (sırasıyla p=0.508, p=0.447), tip CE2 ile CE3 arasında (p=0.258), tip CE3 ile CE4 arasında (p=0.011) ve tip CE4 ile CE5 arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark saptanmadı (p=0.087). Tip CE1 ile CE4 ve CE5 arasında (sırasıyla p=0.001, p=0.001), tip CE2 ile CE4 ve CE5 arasında (sırasıyla p=0.001, p=0.001), tip CE3 ile CE5 arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark saptanmıĢtır (p=0.001) (Tablo 7). Lezyon tiplerinin ADC değerleri b:1000 difüzyon değerinde karĢılaĢtırıldığında istatistiksel yönden anlamlı bir fark bulundu (p=0.001). Yapılan ikili kıyaslamalarda ise Tip CE1 ile CE2 ve CE3 arasında (sırasıyla p=0.873, p=0.021), tip CE2 ile CE3 arasında (p=0.024), tip CE3 ile CE4 arasında (p=0.063) ve tip CE4 ile CE5 arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark saptanmadı (p=0.084). Tip CE1 ile CE4 ve CE5 arasında (sırasıyla p=0.001, p=0.001), tip CE2 ile CE4 ve CE5 arasında (sırasıyla p=0.001, p=0.001), tip CE3 ile CE5 arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark saptanmıĢtır (p=0.001) (Tablo 7). Tablo 7. Üç farklı b difüzyon değerinde (50, 500, 1000) lezyonların görünür difüzyon katsayı değerleri b:50 ADC Değeri b:500 ADC Değeri b:1000 ADC Değeri (Ortalama±SS) (Ortalama±SS) (Ortalama±SS) CE1 (n=25) 3.26±0.64 x10-3* 3.05±0.34 x10-3* 2.96±0.35 x10-3* CE2 (n=20) 3.38±0.47 x10-3§ 3.11±0.40 x10-3§ 2.97±0.29 x10-3§ CE3 (n=9) 2.99±0.58 x10-3† 2.93±0.37 x10-3† 2.66±0.36 x10-3† CE4 (n=20) 2.23±0.74 x10-3 2.44±0.42 x10-3 2.33±0.46 x10-3 CE5 (n=18) 2.06±0.60 x10-3 2.04±0.58 x10-3 1.96±0.61 x10-3 Lezyon Tipi CE: Kistik Ekinokokkozis, n: Sayı, SS: Standart Sapma, ADC: Apparent Diffusion Coefficient (Görünür Difüzyon Katsayısı ). *: Tip CE1 ile tip CE4 ve CE5 karĢılaĢtırıldığında p=0.001 düzeyinde istatistiksel yönden anlamlı § : Tip CE2 ile tip CE4 ve CE5 karĢılaĢtırıldığında p=0.001 düzeyinde istatistiksel yönden anlamlı †: Tip CE3 ile CE5 karĢılaĢtırıldığında p=0.001 düzeyinde istatistiksel yönden anlamlı Lezyonların DAG‟daki görünümleri karaciğer parankimine göre b:50, b:500 ve b:1000 difüzyon değerlerinin her birisi için izointens, ılımlı hiperintens ve hiperintens olarak 3 ayrı kategoride kalitatif olarak sınıflandırıldı. b:50 difüzyon değerinde lezyonların %4.3‟ü ılımlı 42 hiperintens, %95.7‟si hiperintens olarak izlenmiĢ olup izointens lezyon saptanmamıĢtır. b:500 difüzyon değeri için lezyonların %3.3‟ü karaciğer parankimine göre izointens, %35.9‟u ılımlı hiperintens ve %60.9‟u hiperintens olarak izlenmiĢtir. b:1000 difüzyon değeri için lezyonların %53.3‟ü karaciğer parankimine göre izointens, %29.3‟ü ılımlı hiperintens ve %17.4‟ü hiperintens olarak izlenmiĢtir (Tablo 8, 9, 10). Lezyon tipi Tablo 8. b:50 değerli difüzyon ağırlıklı görüntülerde lezyonların intensiteleri Ġzointens (n/%) Ilımlı hiperintens (n/%) Hiperintens (n/%) CE1 0 (%0.0) 0 (%0.0) 25 (%27.2) CE2 0 (%0.0) 1 (%1.1) 19 (%20.6) CE3 0 (%0.0) 1 (%1.1) 8 (%8.7) CE4 0 (%0.0) 2 (%2.1) 18 (%19.6) CE5 0 (%0.0) 0 (%0.0) 18 (%19.6) 0 (%0.0) 4 (%4.3) 88 (%95.7) Toplam CE: Kistik Ekinokokkozis, n: Sayı. Lezyon tipi Tablo 9. b:500 değerli difüzyon ağırlıklı görüntülerde lezyonların intensiteleri Ġzointens (n/%) Ilımlı hiperintens (n/%) Hiperintens (n/%) CE1 0 (%0.0) 14 (%15.1) 11 (%11.9) CE2 1 (%1.1) 8 (%8.7) 11 (%11.9) CE3 2 (%2.2) 1 (%1.1) 6 (%6.6) CE4 0 (%0.0) 8 (%8.7) 12 (%13.1) CE5 0 (%0.0) 2 (%2.2) 16 (%17.4) 3 (%3.3) 33 (%35.8) 56 (%60.9) Toplam CE: Kistik Ekinokokkozis, n: Sayı. 43 Lezyon tipi Tablo 10. b:1000 değerli difüzyon ağırlıklı görüntülerde lezyonların intensiteleri Ġzointens (n/%) Ilımlı hiperintens (n/%) Hiperintens (n/%) CE1 19 (%20.7) 5 (%5.4) 1 (%1.1) CE2 13 (%14.1) 4 (%4.3) 3 (%3.3) CE3 3 (%3.3) 1 (%1.1) 5 (%5.4) CE4 10 (%10.9) 8 (%8.7) 2 (%2.2) CE5 4 (%4.3) 9 (%9.8) 5 (%5.4) 49 (%53.3) 27 (%29.3) 16 (%17.4) Toplam CE: Kistik Ekinokokkozis, n: Sayı. ÇalıĢmaya dahil edilen hastaların demografik verileri Tablo 11‟de ve olgu örnekleri ġekil 24-28‟de gösterilmiĢtir. 44 OLGU ÖRNEKLERĠ ġekil 24. Karaciğer sağ lobda yerleĢmiĢ homojen iç yapıda uniloküler tip 1 Kistik Ekinokokkozis (CE) örneği: A-Ultrasonografide uniform kalın duvara sahip homojen, uniloküler anekoik kist izleniyor, B-Aksiyal T2 ağırlıklı manyetik rezonans görüntüsünde lezyon düzgün konturlu homojen iç yapıda hiperintens olarak izleniyor, C-b:50 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, Db:50 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 2.82 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 45 ġekil 24 (Devam). E-b:500 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, F-b:500 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 2.80 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü, G-b:1000 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre izointens olarak izleniyor, Hb:1000 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 2.87 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 46 ġekil 25. Karaciğer sol lobda ekzofitik yerleĢimli tip 2 ve buna eĢlik eden sağ lob yerleĢimli tip 3 ve kubbe yerleĢimli tip 1 Kistik Ekinokokkozis (CE) örneği: A-Sol lob yerleĢimli multiloküler tip 2 hidatik kistin ultrasonografide kız kistlerin oluĢturduğu patognomonik araba tekerleği görünümü, B-Aksiyal T2 ağırlıklı manyetik rezonans görüntüsünde tip 2 ve 3 hidatik kistlerin patognomonik görünümleri izlenmekte olup sonografiye benzer Ģekilde tip 2 hidatik kistte kız kistlerin oluĢturduğu araba tekerleği görünümü ve tip 3’de ayrıĢmıĢ membranların oluĢturduğu nilüfer iĢareti izleniyor, C-Tip 3 hidatik kistte ultrasonografide yoğun içerikli kist sıvısı ve ayrıĢmıĢ membranlar (nilüfer iĢareti) izleniyor, D-Koronal T2 ağırlıklı manyetik rezonas görüntüsünde aynı hastada eĢ zamanlı bulunan tip 1, 2 ve 3 hidatik kistler izlenmekte olup tip 1 ve 3’de yoğun içeriğe bağlı hiperintensitede azalma izleniyor. 47 ġekil 25 (Devam). E-b:50 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyonlar karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, F-b:50 değerinde sol lob yerleĢimli tip 2 hidatik kistin görünür difüzyon katsayısı 3.15 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü, G-b:500 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyonlar karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, H-b:500 değerinde sol lob yerleĢimli tip 2 hidatik kistin görünür difüzyon katsayısı 3.92 x10-3 mm²/s ve sağ lob yerleĢimli tip 3 hidatik kistin görünür difüzyon katsayısı 3.11x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 48 ġekil 25 (Devam). I-b:1000 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyonlar karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, J-b:1000 değerinde sol lob yerleĢimli tip 2 hidatik kistin görünür difüzyon katsayısı 3.11 x10-3 mm²/s ve sağ lob yerleĢimli tip 3 hidatik kistin görünür difüzyon katsayısı 2.88 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 49 ġekil 26. Karaciğer sağ lobda yerleĢmiĢ tip 3 Kistik Ekinokokkozis (CE) örneği: AUltrasonografide lümeninde ayrıĢmıĢ membranlar (nilüfer iĢareti) bulunan yoğun içerikli hidatik kist izleniyor, B-Aksiyal T2 ağırlıklı manyetik rezonans görüntüsünde sonografi ile benzer bulgular izleniyor, C-b:50 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, D-b:50 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 2.64 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 50 ġekil 26 (Devam). E-b:500 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, F-b:500 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 2.50 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü, G-b:1000 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, H-b:1000 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 2.24 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 51 ġekil 27. Karaciğer sağ lob posteriorda yerleĢmiĢ tip 4 Kistik Ekinokokkozis (CE) örneği: A-Ultrasonografide solid kitleyi taklit eden heterojen hipoekojen lezyon (hidatik matriks ile dejenere membranların neden olduğu yün yumağı görünümü izleniyor), B-Aksiyal T2 ağırlıklı manyetik rezonans görüntüsünde sonografi ile benzer bulgular izleniyor, C-b:50 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, D-b:50 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 0.86 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 52 ġekil 27 (Devam). E-b:500 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre ılımlı hiperintens olarak izleniyor, F-b:500 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 2.82 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü, G-b:1000 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre ılımlı hiperintens olarak izleniyor, H-b:1000 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 2.86 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 53 ġekil 28. Karaciğer sağ lob posteriorda yerleĢmiĢ tip 5 Kistik Ekinokokkozis (CE) örneği: A-Ultrasonografide konveks hiperekojen difüz çeper kalsifikasyonu ve buna bağlı yoğun posterior akustik gölgesi izlenen lezyon görülmekte olup posterior akustik gölge nedeniyle lezyonun iç yapısı değerlendirilemiyor, BAksiyal T2 ağırlıklı manyetik rezonans görüntüsünde içerisinde yılanvari kurvilineer dejenere membranların ve çeperinde kalsifikasyonla uyumlu hipointens rimin izlendiği iyi sınırlı izointens lezyon görülüyor, C-b:50 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens olarak izleniyor, D-b:50 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 3.87 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 54 ġekil 28 (Devam). E-b:500 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre ılımlı hiperintens olarak izleniyor, F-b:500 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 1.63 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü, G-b:1000 değerinde difüzyon ağırlıklı görüntüde lezyon karaciğer parankimine göre ılımlı hiperintens olarak izleniyor, H-b:1000 değerinde lezyonun görünür difüzyon katsayısı 1.79 x10-3 mm²/s olarak ölçüldü. 55 Tablo 11. ÇalıĢmaya dahil edilen hastaların demografik verileri Sıra Hasta Adı Protokol Cinsiyet YaĢ Ve Soyadı Lezyon Lezyon Difüzyon Difüzyon Difüzyon Ort. ADC Ort. ADC Ort. ADC Boyutu Tipi Ġntensitesi Ġntensitesi Ġntensitesi Değeri Değeri Değeri b:50 b:500 b:1000 b:50 (mm) b:500 -3 b:1000 -3 2.49 x10-3 1 N. B 428062 Kadın 71 70.41 CE5 Hiperintens Hiperintens Hiperintens 2.03 x10 2 E. A-1 383333 Kadın 78 57.19 CE3 Ġzointens Ġzointens 3.10 x10-3 3.31 x10-3 2.83 x10-3 3 E. A-2 383333 Kadın 78 86.11 CE2 Ilımlı hiperintens Hiperintens Ġzointens 2.58 x10-3 3.70 x10-3 3.25 x10-3 4 E. A-3 383333 Kadın 78 69.55 CE2 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Ġzointens 3.72 x10-3 3.35 x10-3 3.28 x10-3 5 E. A-4 383333 Kadın 78 97.76 CE1 Hiperintens Ġzointens 3.61 x10-3 3.22 x10-3 307 x10-3 6 H. D-1 425359 Erkek 83 135.32 CE4 2.66 x10-3 2.26 x10-3 H. D-2 425359 Erkek 83 143.76 CE2 3.52 x10-3 2.48 x10-3 2.65 x10-3 8 T. D 257141 Kadın 63 26.61 CE5 2.42 x10-3 2.40 x10-3 2.17 x10-3 9 F. B 395355 Kadın 59 49.92 CE4 Hiperintens 2.16 x10-3 2.25 x10-3 2.56 x10-3 10 L. G-1 429738 Erkek 21 159.49 CE3 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ġzointens 1.68 x10-3 7 Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Hiperintens 2.85 x10-3 3.11 x10-3 2.83 x10-3 11 L. G-2 429738 Erkek 21 83.49 CE2 Hiperintens Hiperintens Hiperintens 3.63 x10-3 3.49 x10-3 3.34 x10-3 12 L. G-3 429738 Erkek 21 35.18 CE2 Hiperintens Hiperintens Hiperintens 2.63 x10-3 2.32 x10-3 2.15 x10-3 13 L. G-4 429738 Erkek 21 76.53 CE2 Hiperintens Hiperintens Hiperintens 3.14 x10-3 3.49 x10-3 3.18 x10-3 14 L. G-5 429738 Erkek 21 124.60 CE3 Hiperintens Hiperintens Hiperintens 2.95 x10-3 2.88 x10-3 2.67 x10-3 15 E. Ö 430055 Kadın 55 78.71 CE1 Hiperintens Ġzointens 3.57 x10-3 3.27 x10-3 3.22 x10-3 16 S. O 344877 Kadın 45 64.53 CE5 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Hiperintens 1.57 x10-3 0.93 x10-3 0.75 x10-3 ADC: Apparent Diffusion Coefficient, CE: Kistik Ekinokokkozis. 56 2.45 x10 Tablo 11 (Devam). ÇalıĢmaya dahil edilen hastaların demografik verileri Sıra Hasta Adı Protokol Cinsiyet YaĢ Ve Soyadı Lezyon Lezyon Difüzyon Difüzyon Difüzyon Ort. ADC Ort. ADC Ort. ADC Boyutu Tipi Ġntensitesi Ġntensitesi Ġntensitesi Değeri Değeri Değeri b:50 b:500 b:1000 b:50 (mm) 17 ġ. G 94212 Kadın 68 43.78 CE5 Hiperintens Hiperintens 18 H. Y 172926 Kadın 64 41.15 CE2 Hiperintens 19 H. A 412232 Kadın 80 58.13 CE5 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens 20 N. G-1 397605 Kadın 61 50.02 CE4 Hiperintens Hiperintens 21 N. G-2 397605 Kadın 61 96.94 CE4 Hiperintens 22 E. E-1 334444 Kadın 50 29.47 CE4 Hiperintens 23 E. E-2 334444 Kadın 50 20.58 CE4 Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens 24 E. E-3 334444 Kadın 50 37.62 CE1 Hiperintens Hiperintens 25 E. E-4 334444 Kadın 50 26.55 CE1 Hiperintens Hiperintens 26 T. T-1 430862 Erkek 39 72.81 CE3 Hiperintens 27 T. T-2 430862 Erkek 39 39.25 CE4 28 A. T. M-1 414618 Kadın 69 71.09 29 A. T. M-2 414618 Kadın 69 30 A. T. M-3 414618 Kadın 31 H. K-1 420834 32 H. K-2 420834 b:500 -3 b:1000 -3 2.06 x10-3 Ilımlı hiperintens Ġzointens 1.57 x10 2.48 x10-3 2.46 x10-3 3.21 x10-3 Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ġzointens 2.91 x10-3 1.91 x10-3 2.30 x10-3 1.74 x10-3 2.34 x10-3 2.41 x10-3 1.71 x10-3 2.21 x10-3 2.25 x10-3 1.77 x10-3 2.43 x10-3 1.88 x10-3 1.87 x10-3 2.22 x10-3 2.01 x10-3 3.10 x10-3 2.73 x10-3 2.53 x10-3 2.20 x10-3 2.76 x10-3 2.44 x10-3 Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens 2.43 x10-3 2.42 x10-3 2.30 x10-3 Hiperintens Hiperintens Hiperintens 2.01 x10-3 1.81 x10-3 1.50 x10-3 CE2 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 4.09 x10-3 3.30 x10-3 3.08 x10-3 113.79 CE3 Hiperintens Hiperintens 3.39 x10-3 3.07 x10-3 2.40 x10-3 69 62.97 CE1 Hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Ġzointens 3.68 x10-3 3.86 x10-3 3.39 x10-3 Kadın 41 50.34 CE5 Hiperintens Hiperintens 1.77 x10-3 2.56 x10-3 2.58 x10-3 Kadın 41 39.15 CE5 Hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens 1.92 x10-3 2.67 x10-3 2.36 x10-3 ADC: Apparent Diffusion Coefficient, CE: Kistik Ekinokokkozis. 57 1.78 x10 Tablo 11 (Devam). ÇalıĢmaya dahil edilen hastaların demografik verileri Sıra Hasta Adı Protokol Cinsiyet YaĢ Ve Soyadı Lezyon Lezyon Difüzyon Difüzyon Difüzyon Ort. ADC Ort. ADC Ort. ADC Boyutu Tipi Ġntensitesi Ġntensitesi Ġntensitesi Değeri Değeri Değeri b:50 b:500 b:1000 b:50 (mm) b:500 -3 b:1000 -3 3.27 x10-3 33 A.T 433175 Erkek 27 81.91 CE2 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 4.20 x10 34 T. E-1 156759 Erkek 47 82.23 CE1 Hiperintens Hiperintens 1.64 x10-3 2.27 x10-3 2.22 x10-3 35 T. E-2 156759 Erkek 47 21.19 CE4 Hiperintens Hiperintens 0.48 x10-3 1.55 x10-3 1.26 x10-3 36 T. E-3 156759 Erkek 47 70.29 CE1 Hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens 1.93 x10-3 2.12 x10-3 1.92 x10-3 37 S. S 61531 Erkek 60 22.76 CE5 Hiperintens Ġzointens 1.81 x10-3 2.47 x10-3 1.97 x10-3 38 M. Ç 434174 Kadın 44 80.60 CE2 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens 3.43 x10-3 2.82 x10-3 2.72 x10-3 39 F. G 176637 Kadın 71 59.70 CE1 Hiperintens Hiperintens 3.93 x10-3 3.23 x10-3 3.15 x10-3 40 A.N.C 434933 Erkek 56 216.66 CE1 Hiperintens Hiperintens 3.35 x10-3 2.92 x10-3 2.93 x10-3 41 E. B 127647 Kadın 51 53.84 CE4 2.42 x10-3 2.32 x10-3 N. E-1 434860 Kadın 23 58.49 CE1 Ilımlı hiperintens Hiperintens 1.33 x10-3 42 Ilımlı hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ġzointens Ġzointens 3.80 x10-3 2.93 x10-3 3.03 x10-3 43 N. E-2 434860 Kadın 23 42.63 CE1 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 3.80 x10-3 3.11 x10-3 3.07 x10-3 44 H. G-1 435470 Erkek 66 62.83 CE2 Hiperintens Ġzointens 3.47 x10-3 3.19 x10-3 3.09 x10-3 45 H. G-2 435470 Erkek 66 68.36 CE2 Hiperintens Ġzointens 3.46 x10-3 3.24 x10-3 2.91 x10-3 46 H. G-3 435470 Erkek 66 58.81 CE2 Hiperintens Ġzointens 3.55 x10-3 3.10 x10-3 2.99 x10-3 47 H. G-4 435470 Erkek 66 80.96 CE2 Hiperintens Ġzointens 3.65 x10-3 3.28 x10-3 3.09 x10-3 48 H. Y-1 333495 Kadın 60 142.68 CE4 Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Hiperintens 2.20 x10-3 2.35 x10-3 2.18 x10-3 ADC: Apparent Diffusion Coefficient, CE: Kistik Ekinokokkozis. 58 3.52 x10 Tablo 11 (Devam). ÇalıĢmaya dahil edilen hastaların demografik verileri Sıra Hasta Adı Protokol Cinsiyet YaĢ Ve Soyadı Lezyon Lezyon Difüzyon Difüzyon Difüzyon Ort. ADC Ort. ADC Ort. ADC Boyutu Tipi Ġntensitesi Ġntensitesi Ġntensitesi Değeri Değeri Değeri b:50 b:500 b:1000 b:50 (mm) b:500 -3 b:1000 -3 2.52 x10-3 49 H. Y-2 333495 Kadın 60 62.86 CE2 Hiperintens Ġzointens Ġzointens 2.66 x10 50 A.A 412663 Kadın 32 86.40 CE1 Hiperintens Ġzointens 3.55 x10-3 3.21 x10-3 3.20 x10-3 51 K. C 365650 Kadın 47 98.87 CE2 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Ġzointens 3.35 x10-3 2.98 x10-3 2.93 x10-3 52 B. Ö-1 440173 Erkek 38 75.60 CE3 Hiperintens Ġzointens Ġzointens 2.91 x10-3 3.39 x10-3 3.39 x10-3 53 B. Ö-2 440173 Erkek 38 128.69 CE1 Hiperintens Ġzointens 3.82 x10-3 3.20 x10-3 3.15 x10-3 54 B. Ö-3 440173 Erkek 38 147.22 CE1 Hiperintens Ġzointens 3.50 x10-3 2.84 x10-3 3.01 x10-3 55 N. B 250245 Kadın 30 127.15 CE1 Hiperintens Ġzointens 4.27 x10-3 3.16 x10-3 3.05 x10-3 56 C. Y 444772 Erkek 48 100.41 CE4 Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Ġzointens 2.60 x10-3 2.87 x10-3 2.59 x10-3 57 H. Y-1 427231 Kadın 54 98.20 CE1 Hiperintens Ġzointens 3.68 x10-3 3.26 x10-3 3.13 x10-3 58 H. Y-2 427231 Kadın 54 36.69 CE1 Hiperintens Ġzointens 3.17 x10-3 3.14 x10-3 3.03 x10-3 59 M. E 445450 Erkek 50 75.84 CE2 Hiperintens Ġzointens 3.63 x10-3 2.95 x10-3 2.68 x10-3 60 E. Y 441688 Erkek 51 119.66 CE1 Hiperintens Ġzointens 2.60 x10-3 2.85 x10-3 2.75 x10-3 61 A.Ç 221722 Erkek 74 102.66 CE5 Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Hiperintens 1.58 x10-3 0.77 x10-3 0.61 x10-3 62 R. K-1 305542 Kadın 64 88.74 CE1 Hiperintens Ġzointens 3.47 x10-3 3.30 x10-3 3.19 x10-3 63 R. K-2 305542 Kadın 64 82.33 CE1 Hiperintens Ġzointens 2.99 x10-3 3.32 x10-3 3.38 x10-3 64 R. K-3 305542 Kadın 64 78.94 CE1 Hiperintens Ġzointens 3.21 x10-3 3.26 x10-3 3.21 x10-3 ADC: Apparent Diffusion Coefficient, CE: Kistik Ekinokokkozis. 59 Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens 2.73 x10 Tablo 11 (Devam). ÇalıĢmaya dahil edilen hastaların demografik verileri Sıra Hasta Adı Protokol Cinsiyet YaĢ Ve Soyadı Lezyon Lezyon Difüzyon Difüzyon Difüzyon Ort. ADC Ort. ADC Ort. ADC Boyutu Tipi Ġntensitesi Ġntensitesi Ġntensitesi Değeri Değeri Değeri b:50 b:500 b:1000 b:50 (mm) 65 R. K-4 305542 Kadın 64 83.23 CE1 Hiperintens 66 G. K 418318 Erkek 28 88.20 CE1 Hiperintens 67 F. Ç 136867 Erkek 27 32.21 CE4 Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens 68 C. P 322364 Erkek 47 31.32 CE1 Hiperintens Hiperintens 69 B. T-1 236746 Kadın 49 49.27 CE5 Hiperintens Hiperintens 70 B. T-2 236746 Kadın 49 26.17 CE4 Hiperintens 71 F. U 366691 Kadın 36 50.06 CE4 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens 72 A. K 449141 Kadın 40 42.63 CE4 Hiperintens Hiperintens 73 L. M-1 445661 Kadın 53 49.72 CE5 Hiperintens Hiperintens 74 L. M-2 445661 Kadın 53 44.88 CE5 Hiperintens Hiperintens 75 Ġ. A 415517 Erkek 69 48.94 CE4 Hiperintens 76 N. Y 354651 Kadın 76 95.19 CE3 77 F. Ü-1 263547 Kadın 42 61.61 78 F. Ü-2 263547 Kadın 42 79 F. Ü-3 263547 Kadın 80 F. Ü-4 263547 Kadın b:500 -3 b:1000 -3 3.21 x10-3 Ġzointens 3.10 x10 Ġzointens 2.56 x10-3 2.84 x10-3 2.85 x10-3 Ilımlı hiperintens Ġzointens 1.91 x10-3 2.14 x10-3 2.61 x10-3 3.17 x10-3 3.08 x10-3 3.05 x10-3 Ilımlı hiperintens Ġzointens 2.24 x10-3 2.65 x10-3 2.62 x10-3 3.53 x10-3 2.61 x10-3 2.34 x10-3 3.37 x10-3 2.11 x10-3 2.03 x10-3 2.19 x10-3 2.39 x10-3 2.41 x10-3 2.25 x10-3 1.73 x10-3 1.32 x10-3 2.39 x10-3 1.55 x10-3 1.58 x10-3 2.25 x10-3 2.94 x10-3 2.83 x10-3 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ilımlı hiperintens Ġzointens Hiperintens 4.19 x10-3 2.92 x10-3 2.61 x10-3 CE4 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 3.29 x10-3 2.45 x10-3 3.25 x10-3 39.03 CE4 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 2.76 x10-3 3.38 x10-3 2.42 x10-3 42 75.02 CE4 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 2.89 x10-3 2.61 x10-3 2.58 x10-3 42 68.15 CE5 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 2.70 x10-3 2.55 x10-3 2.58 x10-3 ADC: Apparent Diffusion Coefficient, CE: Kistik Ekinokokkozis. 60 3.19 x10 Tablo 11 (Devam). ÇalıĢmaya dahil edilen hastaların demografik verileri Sıra Hasta Adı Protokol Cinsiyet YaĢ Ve Soyadı Lezyon Lezyon Difüzyon Difüzyon Difüzyon Ort. ADC Ort. ADC Ort. ADC Boyutu Tipi Ġntensitesi Ġntensitesi Ġntensitesi Değeri Değeri Değeri b:50 b:500 b:1000 b:50 (mm) b:500 -3 b:1000 -3 2.95 x10-3 81 F. Ü-5 263547 Kadın 42 46.36 CE2 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 3.81 x10 82 F. Ü-6 263547 Kadın 42 43.91 CE5 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 3.04 x10-3 2.75 x10-3 2.68 x10-3 83 F. Ü-7 263547 Kadın 42 40.55 CE5 Hiperintens Hiperintens Hiperintens 2.47 x10-3 2.00 x10-3 2.02 x10-3 84 N. Y 230611 Kadın 48 49.61 CE4 Hiperintens Ġzointens 2.93 x10-3 3.17 x10-3 3.02 x10-3 85 F. Ö 338981 Erkek 70 51.79 CE5 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Hiperintens 0.44 x10-3 1.58 x10-3 1.60 x10-3 86 S. B 452804 Erkek 60 51.21 CE2 Hiperintens Hiperintens 3.34 x10-3 3.75 x10-3 3.16 x10-3 87 S. E 453759 Kadın 44 137.08 CE3 Hiperintens 3.05 x10-3 3.05 x10-3 2.85 x10-3 88 H. Ç 455016 Erkek 23 42.79 CE5 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Ġzointens 1.80 x10-3 1.84 x10-3 1.70 x10-3 89 H. A 91108 Erkek 65 52.70 CE5 Hiperintens 2.35 x10-3 2.20 x10-3 2.00 x10-3 90 Y. O-1 465706 Kadın 30 143.73 CE2 Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Ġzointens 3.28 x10-3 3.08 x10-3 3.00 x10-3 91 Y. O-2 465706 Kadın 30 103.59 CE3 Hiperintens Hiperintens Ilımlı hiperintens Hiperintens 2.12 x10-3 2.27 x10-3 2.14 x10-3 92 M. K 263547 Erkek 41 97.36 CE1 Hiperintens Hiperintens Ġzointens 3.86 x10-3 3.21 x10-3 3.05 x10-3 ADC: Apparent Diffusion Coefficient, CE: Kistik Ekinokokkozis. 61 2.99 x10 TARTIġMA Manyetik rezonans görüntüleme manyetik bir alanda elektromanyetik radyo dalgalarının vücuda gönderilmesi ve geri dönen sinyallerin görüntüye dönüĢtürülmesi esasına dayanan bir görüntüleme yöntemidir. MRG, yumuĢak doku kontrast çözümleme gücü en yüksek olan radyolojik görüntüleme tekniğidir. Bu özelliği ile baĢta santral sinir sistemi olmak üzere vücuttaki tüm yumuĢak dokuların incelenmesinde kullanılır(88). Difüzyon, su moleküllerinin randomize mikroskopik hareketlerine verilen isimdir. Mikroskopik düzeyde doku karakterizasyonunda difüzyonun duyarlı bir parametre olduğu bilinmektedir. Difüzyonun in vivo olarak ölçülmesi günümüzde DAMRG ve ADC ölçümleri ile mümkündür (113). Güçlü bipolar gradiyent pulslarının spin eko ya da gradiyent eko sekansa eklenmesi ile MRG, dokulardaki suyun difüzyonuna hassas hale getirilebilmekte ve difüzyon ağırlıklı görüntüleme yapılabilmektedir. Böylece dokudaki su moleküllerinin mobilitesi ve viskozitesi değerlendirilebilmekte ve bu sayede intraselüler ve ekstraselüler kompartmanlardaki su dengesi gösterilebilmektedir (114). Difüzyon ağırlıklı MRG‟nin birçok teknik kısıtlamaları olup; fizyolojik olan solunumsal, kardiyak ya da peristaltik hareketler, harekete duyarlı olan bu sekansta görüntü kalitesini ve değerlendirmeyi belirgin Ģekilde zorlaĢtırmaktadır. Bu nedenle hızlı MRG tekniklerinin geliĢtirilmesine kadar olan dönemde, DAG yalnızca beyin görüntülenmesinde sınırlı kalmıĢtır. Hızlı MRG yöntemlerinden olan EPI‟nın geliĢtirilmesi ile konvansiyonel sekanslardaki uzun çekim süreleri ve buna bağlı artefaktlar ortadan kalkmıĢ ve DAMRG, abdominal organların değerlendirilmesinde de kullanılabilir hale gelmiĢtir (115). Fonksiyonel MRG incelemelerinden biri olan DAMRG görüntü kontrastını farklı dokulardaki protonların (primer olarak sudaki protonlar) mobilite derecelerindeki 62 farklılıklarından yola çıkarak yaratır. Oldukça sellüler dokularda (örneğin tümör dokuları), ekstrasellüler boĢlukların çok tortuyoz olduğu ve hidrofobik hücre membranlarının daha yoğun olduğu durumlarda su moleküllerinin hareketi sınırlanır. Böyle ortamlarda su difüzyonu kısıtlanmıĢ denir. Tersine kistik veya nekrotik dokularda su difüzyonu nispeten serbesttir. Dolayısıyla DAMRG kendine özgü olarak doku sellüleritesini ve mikrostriktürünü yansıtmaktadır (100). ADC (görünür difüzyon katsayısı) DAG‟dan elde edilen difüzyonun kantitatif parametresidir. Günümüzde birçok nedenle DAG teknolojik geliĢimlerle birlikte çekici bir yöntem haline gelmiĢtir. DAMRG çabuk (tek nefes tutumunda uygulanabilen) ve var olan protokollere çabucak entegre edilebilen kontrastsız bir tetkiktir, dolayısıyla tekrarı kolaydır ve renal disfonksiyonu veya nefrojenik sistemik fibroz riski olan hastalarda oldukça yararlıdır (116). Bazı çalıĢmalarda DAG ile dokuların ve lezyonların ADC değerleri hesaplanmıĢ ve bulunan farklı değerlerin lezyonların ayırıcı tanısında kullanılabileceği gösterilmiĢtir. Difüzyon ağırlıklı MRG, güçlü bipolar gradiyent pulslarının spin eko ya da gradiyent eko sekansa eklenmesi ile MRG dokulardaki suyun difüzyon hareketine hassas hale getirilerek yapılmaktadır (88,101). Hareket eden su molekülleri ilk difüzyon sensitize edici sinyal ile faz Ģift kazanırlar ve tümöral dokulardan farklı olarak difüzyonun rahat olduğu (serbest difüzyon) dokularda hareket nedeniyle ikinci gradient ile tamamıyle eski faza gelemezler. Dolayısıyla serbest su difüzyonunun varlığı DAG‟da sinyal kaybı olarak, “trace” imajlarda izointens ya da hipointens ve ADC haritalamasında ise artmıĢ sinyal olarak izlenir. Tersine kısıtlanmıĢ difüzyon paterni “trace” imajlarda sinyal artıĢı, ADC haritalamasında ise sinyal azalması olarak izlenir (101). Görsel değerlendirmenin yanı sıra ADC haritaları üzerinden su mobilite derecesi yani ADC (görünür difüzyon katsayısı) istenilen bölgelerden ölçülebilir. Görünür difüzyon katsayısı, DAG‟dan elde edilen kantitatif bir parametre olup kapiller perfüzyon etkisi ve mikroçevre ile modifiye olan suyun difüzyon özelliklerini kombine eder (117). Yamada ve ark.‟ın (118) yaptıkları çalıĢmada abdominal organların ve hepatik lezyonların perfüzyondan bağımsız difüzyon katsayıları (D) ve görünür difüzyon katsayısı değerleri ölçülmüĢ ve D değerlerinin ADC değerlerinden daha düĢük olduğunu bildirilmiĢtir. Buna sebep olarak da in vivo dokulardaki kapiller perfüzyonun, difüzyon ağırlıklı görüntülerdeki sinyali etkilemesini göstermiĢlerdir. Yalnızca vaskülaritesi olmayan kistik lezyonlarda, perfüzyon etkisi olmadığı için görünür difüzyon (ADC) ve gerçek difüzyon (D) katsayılarının eĢit olduğunu bildirmiĢlerdir. Biyolojik dokularda perfüzyon, ısı değiĢiklikleri, 63 manyetik duyarlılık ve dokudaki hareket difüzyon ölçümünü etkilemektedir. Ancak bunların katkısıyla ortaya çıkan ADC ölçümleri de, lezyon karakterizasyonunda anlamlı sonuçlar vermektedir. Dokulardaki hücre yoğunluğunun artıĢı ile diffüzyon hızı azalır (101). Lyng ve ark. (119) yüksek hücre yoğunluğuna sahip tümörlerin yüksek metastatik kapasiteye sahip olduklarını göstermiĢlerdir. DüĢük ADC eğrileri hipersellülarite ve/veya malignite göstergesidir. Bu nedenle DAG histopatolojik doku karakterlerinin tanımlamada yararlıdır ve literatürde de birçok yazar çeĢitli malign lezyonlarda düĢük ADC değerleri bildirmiĢlerdir (120-122). Yüksek hareket duyarlılığı, difüzyon ağırlıklı sekansların genel problemidir. Bu sekanslar mikroskopik suyun difüzyon hareketine duyarlı olduğu için, kalp atımı, BOS veya solunum nedeniyle olan ufak hareketler bile görüntünün bozulmasına sebep olabilir (107,108). Ayrıca moleküler difüzyon mesafesinin saptanabilen en küçük uzaklığı gradiyent pulslarının gücüne bağlıdır. Bu nedenlerle difüzyon ağırlıklı görüntülemede çekim süresini kısaltan, yeterli sinyal kazanımına izin verecek stabil ve güçlü gradiyent pulsları sağlayabilen donanımlar geliĢtirilene ve batında kullanılabilecek düzeye gelinceye dek uzun yıllar boyunca sadece beyinde inme görüntülemesi için kullanılmıĢtır. DAG, zamanla birçok beyin görüntüleme uygulamaları için fonksiyonel MR görüntüleme tekniğine evrimleĢmiĢtir. Örneğin sinir liflerinde (anizotropik doku) su molekülleri molekül hareketini sınırlayan engeller nedeniyle bazı yönlerde daha çok hareket etme ve bazı yönlerde de hareket edememe (anizotropik kısıtlanmıĢ difüzyon) eğiliminde olmalarından dolayı su moleküllerinin hareket yönleri üzerinde çalıĢarak sinir fiber traselerini belirlemek günümüzde Diffusion Tensor MRG ile mümkün olmuĢtur (123). Difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntülemenin baĢlıca kullanım alanı, en önemli mortalite ve morbidite nedenlerinden biri olan inmenin görüntülenmesidir. Difüzyon MR iskemiyi erken dönemde tanıyabilmektedir. Deneysel çalıĢmalarda iskemik hasarı izleyen birkaç dakika içerisinde, konvansiyonel MRG dahil tüm görüntüleme yöntemleri normal iken, ADC değerlerinde belirgin azalma olduğu gösterilmiĢtir (124). Difüzyondaki bu azalmanın intra ve ekstraselüler mesafe arasındaki sıvı dengesi değiĢikliğine bağlı olduğu düĢünülmektedir. Ġskemi sonrası hücre içerisine masif iyon ve su giriĢi olur (sitotoksik ödem) (125). Ġntraselüler kompartman hacmi artarken ekstraselüler kompartman hacmi azalır. Bu değiĢiklik nedeniyle ekstraselüler kompartmandaki su moleküllerinin hareketi zorlaĢır 64 (kısıtlanmıĢ difüzyon). Ġnfarktın kronik döneminde ise hücre ölümü ve büzüĢmesi sonucu ekstraselüler mesafe geniĢler; dolayısıyla difüzyon hızlanır (hızlanmıĢ difüzyon). Ġskemik hasar sonrası T2 sinyal artıĢı en erken 6 saat sonra ortaya çıkar. Halbuki bu dönemde DAG'da belirgin sinyal artıĢı (ADC azalması) ile infarkt kolayca tanınır (126). DAMRG akut dönemde infarktların farkedilebilirliklerini artırdığı gibi standart T2 inceleme ile dikkati çekmeyen küçük infarktların da belirlenmesini sağlar (127). Difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntülemenin bir diğer yararı T2 hiperintens bir lezyonun ekstraselüler kompartmandaki geniĢlemeye mi (vazojenik ödem), intraselüler kompartmandaki geniĢlemeye mi (sitotoksik ödem) bağlı olduğunu belirlemesidir. Yaygın kronik iskemik değiĢiklikleri olan bir hastada T2 ağırlıklı görüntüler ile ayırt edilemeyen akut /subakut infarkt DAMRG ile saptanır (128). DAMRG, perfüzyon MRG ile birlikte kullanıldığında henüz hücre ölümü gerçekleĢmemiĢ, ancak risk altındaki dokuları belirlemeye yararlıdır. Nöroradyolojide difüzyonda kısıtlanmanın en sık görüldüğü durumlar hiperakut/akut/subakut infarkt (sitotoksik ödem), bazı ensefalit türleri (ör, Herpes simpleks ensefaliti) ve bazı metabolik hastalıklardır. HızlanmıĢ difüzyonun en sık görüldüğü durumlar kronik infarkt, vazojenik ödem, bazı ensefalit türleri ve bazı metabolik hastalıklardır. Difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntülemenin nöroradyolojide pediatrik popülasyondaki baĢlıca kullanım alanları neonatal infarkt ve hipoksik iskemik ensefalopatinin erken tanısı, beyaz cevher maturasyonunun değerlendirilmesidir. Bu yöntem metabolik hastalıkların incelenmesinde de rol oynayabilir (129). Difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntüleme ile epidermoid kist araknoid kistten ayrılabilir (130). Araknoid kist, difüzyon dahil tüm sekanslarda BOS ile izointensdir. Epidermoid kist ise T1 ve T2'de BOS ile yaklaĢık eĢ sinyali iken DAG'da hiperintens olarak görünür yani kısıtlanmıĢ difüzyon paterni gösterir. Neoplastik dokularda suyun moleküler difüzyonunun kısıtlanması; interselüler boĢlukların geniĢliğinde kalıcı azalma ve ultrastrüktürel değiĢiklikler eĢliğinde yaratılan yüksek neoplastik replikasyon içeriği ve dokudaki büyük hücresel yoğunlukla iliĢkilidir. Beyin tümörlerinde peritümöral vazojenik ödem tümör dokusundan ayrılır. DAMRG ile nekrotik ya da kistik beyin tümörleri apseden ayırt edilebilir (131). Apse kavitesi DAG'da belirgin yüksek sinyal gösterirken tümörlerin kistik ya da nekrotik kesimleri beyin parankimine göre düĢük sinyallidir. Özellikle apselerin malign kistik tümörlerden ayrımında DAG'ın güvenilir olduğunu bildirir birçok çalıĢma bulunmaktadır. Genel olarak apse 65 kavitesinde yoğun viskozite nedeniyle ADC değeri azalmakta, kistik ve nekrotik beyin tümörleri ise apselere göre daha seröz yapıda olduğundan ADC değerleri daha yüksek olmaktadır. Ancak beyin tümörleri enfekte olduğunda ya da içerisinde hemorajik elemanlar bulunduğunda apselerle aynı intensite özellikleri gösterebilmektedir. Ayrıca, bazı metastatik tümörlerin ve radyasyon nekrozunun radyolojik bulgularının apselerle karıĢabildiği bildirilmiĢtir (132). Konvansiyonel MR incelemelerinde saptanan ve halka tarzı kontrast tutan lezyonların ayırıcı tanısında DAMRG duyarlı ve rutin olarak kullanılması gereken basit bir yöntemdir. Ġntrakranial malign nekrotik tümörlerin apselerden ayrımında ADC değerleri mutlaka ölçülmelidir. ADC değerlerinde belirgin azalma apseler için çok anlamlı bir bulgudur (133). Multipl skleroz plaklarında ADC değerinin arttığı gösterilmiĢtir. Akut plaklarda, kronik plaklara göre daha yüksek ADC değerleri ölçülmüĢtür (134). Bazı yazarlar DAG'ın hastalığın aktivitesinin değerlendirilmesinde kontrastlı görüntülerin yerini alabileceğini belirtmiĢlerdir (135). Difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntülemenin lökomotor sistemde de yararlı olduğunu gösteren çalıĢmalar vardır. Normal kas, kemik iliği ve yağ dokusunun farklı difüzyon özelliğine sahip olduğu bildirilmektedir. Aynı zamanda neoplazmlar, tedavi sonrası yumuĢak doku değiĢiklikleri ve inflamatuar değiĢiklikler DAG ile birbirinden ayrılabilir. Eklem çalıĢmalarına bakılırsa, teknik zorluklar olmasına rağmen yapılan bazı çalıĢmalarda dejeneratif ve inflamatuar efüzyonlar arasında belirgin bir ADC farkı bulunmuĢtur. Ġnflamatuar efüzyonda hyalüronidaz aktivitesinin bir sonucu olarak, hyalüronik asit ve buna bağlı olarak viskozite azalmasına neden olur. Diz eklemindeki sıvının karakterizasyonunun (dejeneratif yada inflamatuar) yapılabildiği gösterilmiĢtir (136). Malignitesi olan yaĢlı osteoporotik hastalarda vertebranın akut osteoporotik kompresyon kırığının malign kompresyon kırığından ayırt edilmesi konvansiyonel MR ile her zaman kolay değildir. Difüzyon görüntülemenin Ģüphesiz en umut verici uygulamalarından biri olarak çeĢitli çalıĢmalarda osteoporotik nedenli vertebral kollapslarda vertebra korpusunda yüksek ADC ve neoplastik nedenli vertebral kollapslarda ise vertebra korpusunda düĢük ADC saptanmıĢtır. Bu nedenle vertebral kompresyon kırıklarında DAG ile benignmalign ayrımı yapılabileceği bildirilmiĢtir (137). Difüzyon ağırlıklı “Steady-state free precession” sekansı tanısal açıdan akut, benign ve malign nedenli vertebral fraktürlerin ayırt edilmesinde önemli bilgiler sağlar. 66 Baur ve ark.‟ın (137) 22 benign ve 17 malign vertebra çökme kırıklarında 39 olguda yaptıkları çalıĢmada, tüm akut çökmeler T1 ağırlıklı görüntülerde izo-hipointens, yağ baskılı sekansta ise hiperintens izlenmiĢtir. Malign çökmelerin hepsi DAG incelemede hiperintens iken, benign çökmeler izo/hipointens olarak saptanmıĢtır. Malign çökmelerin ayrımında %100 spesifite bildirilen bu çalıĢmada, benign gruba yalnızca travmatik yada osteoporotik olgular alınmıĢtır. Abanoz ve ark. (138) osteoporotik (n=23), malign (n=30), travmatik (n=7) ve enfeksiyöz (n=3) nedenli toplam 63 adet vertebra fraktürü olan 43 olguyu “Steady-state free precession” sekansı kullanarak DAG ile değerlendirmiĢler. Benign nedenli akut osteoporotik veya travmatik fraktürler DAG'da serbest su proton hareketinin artmasına bağlı olarak hipoizointens iken malign nedenli çökme fraktürleri ise kemik iliği infiltrasyonu nedeniyle serbest su proton hareketinin azalmasına bağlı olarak hiperintens bulunmuĢtur. Bu çalıĢmanın duyarlılığı %94, özgüllüğü ise %96 olarak bildirilmiĢtir. Castillo ve ark.‟ın (139) yaptıkları çalıĢmada DAG'ın metastaz taramasındaki duyarlılığının konvansiyonel sekanslara üstün olmadığını belirtmiĢlerdir. Bu çalıĢma vertebralarda çökme fraktürlerine yönelik olmayıp, litik ve sklerotik görünümlü tüm vertebral metastazların taranması niteliğindedir. Litik ve sklerotik görünümlü tüm vertebral metastazların difüzyon görüntüleri, çökme fraktürleriyle aynı fizyopatolojik temele dayanmakla birlikte, vertebralarda çökme olmadan da malign hücre infiltrasyonu bulunabilir. Ancak bu durumun DAG'a malign çökme fraktürlerinde olduğu gibi yansımaması ilginçtir. Wang J. ve ark. (140) baĢ ve boyun lezyonu olan toplam 97 olguda difüzyon ağırlıklı MRG ile yaptıkları çalıĢmada ADC değerlerinin malign ve benign solid kitleleri birbirinden ayırmada %91 özgüllükte, %84 duyarlılıkta ve %86 doğrulukta olduğunu bulmuĢlardır. Ortalama ADC değerleri malign lenfomalı 23 olguda 0.66 x10-3 mm2/s, karsinomlu 36 olguda 1.13±0.43 x10-3 mm2/s, benign solid tümörlü 22 olguda 1.56±0.52 x10-3 mm2/s ve benign kistik lezyonlu 10 olguda 2.05 x10-3 mm2/s olarak bulunmuĢtur. Ġnan ve ark. (141) DAMRG ile plevral efüzyonların karakterizasyonunu araĢtırdıkları 58 hastalık çalıĢmalarında, eksudaların sinyal yoğunluğu değerlerini, transudalardan belirgin derecede yüksek (p<0.001 ve p=0.04) bulmuĢlardır. Bu çalıĢmada b:500 ile b:1000 s/mm 2 değerlerine sahip DAG‟da transuda mayilerin çoğunu izointens ve eksuda mayilerinin çoğunu hiperintens olarak saptamıĢlardır. Ayrıca eksudaların ADC değerlerini transudalardan belirgin derecede düĢük bulmuĢlardır. ADC değerlerindeki bu farklılıkların mayi içeriklerindeki farklılıklardan kaynaklanabileceği bildirilmiĢ olup; parapnömonik, malign efüzyon ve 67 tüberküloz plörit protein içeriği ve hücre sayısından zengin olduğundan, Ģilotoraksta ise lipid düzeyleri yüksek bulunduğundan bu mayilerin ADC değerleri düĢüktür. Tersine transudaların viskozitesini düĢük, dolayısıyla ADC değerlerini yüksek bulmuĢlardır. Retroperitoneal bölge hareket artefaktlarından daha az etkilenir ve difüzyon görüntüleme için uygun bir bölgedir. Irie ve ark. (142) intraduktal musin üreten pankreas tümörlerini pankreasın diğer kistik lezyonlarından ayrımında DAMRG‟nin etkinliğini araĢtırdıkları çalıĢmalarında; musin üreten intraduktal tümörlerin (n=19) ortalama ADC değerlerini 2.8 x10-3 mm2/s, psödokistlerin (n=9) ortalama ADC değerlerini 2.9 x10-3 mm2/s, kronik pankreatite bağlı ana pankreatik kanal dilatasyonunun (n=5) ortalama ADC değerlerini 3.3 x10-3 mm2/s ve seröz kistadenomaların (n=2) ortalama ADC değerlerini 2.3 x10-3 mm2/s bulmuĢlardır. Bu çalıĢmada sonuç olarak musin üreten tümörler ile diğer kistik lezyonların ADC değerleri birbirine benzerlik göstermekte olup bu lezyonları ADC değerleri göz önüne alınarak ayırt etmenin zor olduğunu belirtmiĢlerdir. Taouli ve ark. (143) renal lezyonların karakterizasyonunda kontrastlı konvansiyonel MRG ve DAMRG‟i karĢılaĢtırıldıkları çalıĢmada; 81 benign, 28 renal hücreli karsinomdan oluĢan 109 renal lezyon, farklı difüzyon (b:0, b:400, b:800) değerlerinde incelenmiĢ olup en yüksek ADC değerini basit böbrek kistlerinde (Bosniak tip I), 2. en yüksek ADC değeri Bosniak tip II ve II-F‟de ve kompleks kistik lezyonların (Bosniak tip III-IV) ise 3. en yüksek ADC değerlerine sahip olduğunu saptamıĢlardır. Basit kistler ile tüm Renal hücreli karsinomların ADC değerlerini karĢılaĢtırdıklarında anlamlı Ģekilde istatistiksel fark elde etmiĢlerdir. Orta düzey kompleks kistler (Bosniak tip II ve IIF lezyonları) ile kompleks kistik lezyonlar (Bosniak tip III ve IV lezyonları) arasında anlamlı fark saptamamıĢlardır. Renal hücreli karsinomların ortalama ADC değerlerini (1.41±0.61 x10-3 mm²/sn) tüm benign lezyonlardan (2.23±0.87x 10-3 mm²/sn) anlamlı derecede düĢük bulmuĢlardır (p<0.001). Squillaci ve ark. (144) renal lezyonlu 15 olguda b:500 değerli DAG kullanarak yaptıkları çalıĢmada lezyonlar histopatolojik olarak doğrulanmıĢ olup; bu lezyonların 10'u renal hücreli karsinom, 2'si onkositom ve 3'ü anjiomyolipom tanısı almıĢtır. Bu çalıĢmada tümör selüleritesinin derecesi ile ADC değerleri karĢılaĢtırıldığında benign renal tümörlerin, malign tümörlerden daha yüksek ADC değerlerine ve kistik renal lezyonların ise benign solid renal tümörlerden daha yüksek ADC değerlerine sahip olduğunu belirtmiĢlerdir. Difüzyon ağırlıklı görüntülemenin karaciğerde kullanımındaki en önemli sınırlaması, bu sekansın yüksek hareket duyarlılığıdır. Bu sekanslar mikroskopik harekete duyarlı olduğu için, görüntülenen objenin makroskopik hareketine de oldukça duyarlıdır. Uzun çekim 68 sürelerinden doğan hasta hareketlerinin yanı sıra, kalp atımı, solunum ve barsak peristaltizmi gibi fizyolojik hareketler bile görüntünün bozulmasına sebep olabilir. Hızlı MRG yöntemlerinden olan eko planar görüntüleme yöntemlerinin geliĢtirilmesi ve yüksek performanslı gradiyent donanımlar ile konvansiyonel sekanslardaki uzun çekim süreleri ve buna bağlı artefaktlar ortadan kalkmıĢ ve DAMRG, abdominal organların değerlendirilmesinde de kullanılabilir hale gelmiĢtir (145,146). Hareket duyarlılığı yanında DAMRG‟nin günümüzde halen devam eden sorunu imaj kalitesinin yetersizliğidir. “Echo Planar-Single Shot Spin Echo” DAMRG; zayıf SNR, sınırlı uzaysal rezolüsyon ve echoplanar görüntüleme tekniğinin kendisine ait artefaktlar (distorsiyon, hayalet artefaktı ve bulanıklaĢma) nedeniyle günümüzde de hala sınırlı imaj kalitesine sahiptir. Ġmaj kalitesini iyileĢtiren bir takım stratejiler denenebilir. Örneğin “susceptibility” artefaktlarını azaltmak, eko zamanını azaltmak ve SNR değerini artırmak için paralel görüntüleme sistematik olarak kullanılmalıdır (101). Biz de görüntü kalitesini artırmak için kliniğimizde DAG‟da paralel görüntüleme yöntemlerinden biri olan “Array Spatial Sensitivity Encoding Technique” opsiyonunu kullanmaktayız. Karaciğer ve üst batın MRG incelemeleri için çok sayıda farklı görüntüleme sekansları uygulanabilmekte olup kliniğimizde kullandığımız “Echo Planar-Single Shot Spin Echo” tekniğinin yağ supresyonu ile kombinasyonu en sık kullanılan tekniktir (146). Uygulanan kontrast maddenin karaciğerde DAG‟a kayda değer etkisi olmadığı Chiu ve ark.‟ın (147) çalıĢmasında gösterilmiĢ olsa da böbrek üzerindeki ADC ölçümlerini etkileyebileceği hayvan deneylerinde gösterilmiĢtir (148,149). Bu nedenle merkezimizde de DAG rutinde IV kontrast uygulama öncesinde yapılmaktadır. Görüntü kazanımı, hareketin etkilerini azaltmak için nefes tutumlu, solunum tetiklemeli yöntemlerle veya multipl sinyal kazanımı ile serbest solunumda yapılabilir. Solunum tetikleme ile görüntü kazanımlarında ortalama ADC değerlerinde daha az saçılma olsa da (101), Nasu ve ark.‟ın (148) 59 karaciğer lezyonunu inceledikleri çalıĢmalarında, dikkate değer biçimde serbest solunum ve solunum tetikleme yöntemleri ile elde edilen ortalama ADC değerlerinde anlamlı farklılık saptamamıĢlardır. Bizim merkezimizde DAG multipl sinyal kazanımı ile serbest solunumla elde edilmekle birlikte çok düzensiz solunumu olan bazı hastalarda solunum tetikli çekimler de gereğinde yapılmakta olup çalıĢmaya dahil edilen 8 hastada bu Ģekilde DAG yapılmıĢtır. Difüzyon ağırlıklı görüntülemeye solunum tetiklemenin eklenmesi ile imaj kazanımı solunum siklusunun yalnızca bir kısmında yapıldığından inceleme zamanını artırır (yaklaĢık 69 5-6 dakika). Daha uzun kazanım zamanı hastanın cihaz içinde hareket etme olasılığını da artırır. Ayrıca solunum tetikleyici ile birlikte, özellikle de nonsirotik karaciğerde ADC hesaplamasında bozulmalara neden olan psödoanizotropi artefaktı riskinin daha da yüksek olduğu Nasu ve ark.‟ın (111) çalıĢmasında gösterilmiĢtir. Genel kanı, karaciğerde DAMRG‟de teknik seçiminin MRG platformu, yerel tecrübe, fiziksel destek ve elde olan inceleme zamanına göre değiĢtiğidir (101). Normal karaciğer parankiminin nispeten kısa T2 relaksasyon zamanı nedeniyle klinikte DAG‟da kullanılan b değerleri tipik olarak 1000 sn/mm2 den daha küçüktür. Bundan daha yüksek b değerleri genellikle daha uzun eko zamanı ile daha uzun difüzyon gradyan puls sekansları gerektirir. Bu durumda da T2 bozunum ve Eko planar görüntüleme tekniğinin kendisiyle iliĢkili imaj distorsiyonu, artan b değerleri ile daha da artma eğilimindedir; ayrıca imaj sinyalinde kayba yatkınlık mevcuttur (7). Bununla birlikte bazı yazarlar karaciğer lezyonlarının kendisinin T2 relaksasyon süresi daha yüksek ve T2 ağırlıklı görüntülerde hiperintens göründüklerinden ve asıl amaç lezyon karakterizasyonu olduğundan ve daha yüksek b değerlerinde kapiller perfüzyon etkisinden daha uzak kalınacağından ve böylece de ADC değerleri (görünür difüzyon katsayısı) D‟ye (perfüzyondan bağımsız difüzyon katsayısına) daha yakın olacağından b:1000‟den daha yüksek değerlerde çalıĢmaların yapılabileceğini önermiĢlerdir (9). Literatürde çeĢitli çalıĢmalarda (6,7,118,120,150-153) malign lezyonlar ile karĢılaĢtırıldığında benign hepatik lezyonların ADC değerleri değiĢken derecelerde örtüĢme ile birlikte genellikle daha yüksektir. Literatürde malign lezyonların tanısında sensitivite %74100 ve spesifite %77-100 ile birlikte farklı ADC eĢik değerleri (1.4-1.6 x10-3 mm2 /sn) açıklanmıĢtır (101). Taouli ve ark.‟ın (151) 43 hastada yaptıkları çalıĢmada; 15 metastaz, 9 HCC, 12 fokal nodüler hiperplazi, 3 hepatik adenom olmak üzere toplam 52 fokal hepatik lezyonun ADC ölçümlerini değerlendirmiĢlerdir. Bu çalıĢmada en düĢük ADC değerleri metastaz ve HCC‟lerde, en yüksek ADC değerleri hemanjiom ve hepatik kistlerde saptanmıĢtır. Kist, hemanjiom, benign hepatosellüler lezyonlar (Fokal nodüler hiperplazi ve adenomlar), HCC ve metastaz gruplarının ortalama ADC değerleri sırasıyla: 3.63±0.56 x10-3 mm2/sn, 2.95±0.67 x10-3 mm2/sn, 1.75±0.46 x10-3 mm2/sn, 1.33±0.13 x10-3 mm2/sn, 0.94± 0.60 x10-3 mm2/sn olarak saptanmıĢ olup bulgular lezyonların benign-malign ayrımında ADC ölçümlerinin yararlı olduğuna iĢaret etmiĢtir. 70 Sun ve ark. (154) 3 cm'den küçük karaciğer lezyonlarını DAMRG ile değerlendirdikleri çalıĢmalarında; 97 karaciğer lezyonunun (22 HCC, 21 metastatik tümör, 28 hemanjiom, 26 kist ) ortalama ADC değerlerini, HCC'de 0.91±0.07 x10-3 mm2/s, metastatik tümörlerde 1.13±0.27 x10-3 mm2/s, kavernöz hemanjiomlarda 1.94±0.37 x10-3 mm2/s ve kistlerde 3.26±0.30 x10-3 mm2/s olarak saptanmıĢ olup hepatik lezyonların tanısında bu kantitatif değerlendirme anlamlı bulunmuĢtur. Kim ve ark.‟ın (7) yaptıkları çalıĢmada; DAMRG‟de normal karaciğer, dalak, böbrek parankimlerinin ortalama ADC değerleri ile 49 malign karaciğer lezyonu (33 HCC, 15 metastatik karaciğer tümörü ve 1 kolanjioselüler karsinom) ve 30 benign lezyonun (17 kist, 12 hemanjiom ve 1 anjiomyolipom) ortalama ADC değerlerini karĢılaĢtırmıĢtır. Benign lezyonların ortalama ADC değerleri 2.49 x10-3 mm2/s ve malign lezyonların ortalama ADC değerleri 1.01 x10-3 mm2/s olarak hesaplanmıĢ olup bu değerlerin karaciğerin malign ve benign lezyonlarını ayırmada duyarlılığı %98, özgüllüğü ise %80 olarak belirtilmiĢtir. Yamada ve ark. (118) 77 karaciğer lezyonu olan 78 hastada yaptıkları çalıĢmalarında karın içi organlar ve karaciğer lezyonlarından aldıkları ortalama ADC değerleri; karaciğerde 0.72 x10-3 mm /s, dalakta 0.80 x10-3 mm2/s, böbrekte 1.38 x10-3 mm2/s, safra kesesinde 2.82 x10-3 mm2/s, HCC'de 1.02 x10-3 mm2/s, metastatik lezyonlarda 1.16 x10-3 mm2/s, hemanjiomlarda 1.31 x10-3 mm2/s ve kistlerde 3.03 x10-3 mm2/s olup karaciğer lezyonlarının karakterizasyonunda ortalama ADC değerlerinin faydalı olduğu belirtilmiĢtir. Namimoto ve ark. (9) 41 malign tümör, 9 hemanjiom ve 9 kisti içeren 59 karaciğer lezyonunu inceledikleri çalıĢmalarında b:30 ve b:1200 değerli DAG kullanmıĢ olup ortalama ADC değerleri malign kitlelerde 1.04 x10-3 mm2/sn, benign kitlelerde 1.95 x10-3 mm2/sn ve kistlerde 3.05 x10-3 mm2/sn olarak saptanmıĢtır. Kistik metastatik tümörleri dıĢlayarak yaptıkları analizde ise fokal karaciğer kitlelerinin karakterizasyonunda DAMRG'nin faydalı olduğunu belirtmiĢlerdir. Difüzyon ağırlıklı imajlarda düĢük b değerinde (yani difüzyon ağırlığı azken) tüm kitleler hiperintens izlenirken, yüksek b değerindeki görüntülerde (yani difüzyon ağırlığı fazla iken) kistlerin sinyali kaybolmuĢ, hemanjiomların sinyali ise belirgin olarak azalmıĢtır. Aksine solid tümörlerde difüzyon kısıtlılığı olduğu için, difüzyon ağırlıklı görüntülerde yüksek b değerinde de hiperintens olarak izlenmiĢlerdir. Gourtsoyianni ve ark. (152) 15 kist, 7 hemanjiom, 2 HCC, 13 metastazı inceledikleri çalıĢmalarında; incelemeler solunum tetikli olarak gerçekleĢtirilmiĢ olup b:0, b:50, b:500 ve b:1000 s/mm2 değerlerini kullanarak her bir lezyon için ADC ölçümleri elde ettiler. Hemanjiom ve kistlerin b:1000 değerlerinde difüzyon “trace” imajlarda belirgin sinyal 71 kaybına uğradıklarını, kesitlere denk gelen tüm ADC haritalamalarında ise artmıĢ ADC değeri ve yüksek sinyal saptadırlar. Metastatik lezyonlar bütün b değerlerinde kısıtlanmıĢ difüzyon ile uyumlu olacak Ģekilde yüksek sinyalde izlenmiĢlerdir. ÇalıĢmalarında kistlerin, hemanjiomların, metastazların ve HCC‟lerin ortalama ADC değerlerini sırasıyla 2.55 x10-3 mm2/sn, 1.9 x10-3 mm2/sn, 0.99 x10-3 mm2/sn ve 1.38 x10-3 mm2/sn olarak bulmuĢlardır. Demir ve ark. (120) toplam 41 karaciğer lezyonuna sahip 30 hastada yaptıkları çalıĢmalarında; 6 basit kist, 14 hemanjiom, 2 hidatik kist, 2 apse, 4 HCC, 4 kolanjiosellüler karsinom, 1 safra kesesi adenokarsinomu ve 8 metastaz lezyonunun b:0 ve b:1000 değerleri kullanılarak ADC ölçümlerini değerlendirdiler. ÇalıĢmalarında lezyonların ortalama ADC değerlerini; kistler için 3.05±0.26 x10-3 mm2/sn, hemanjiomlar için 2.46±0.21 x10-3 mm2/sn, metastazlar için 0.79±0.11 x10-3 mm2/sn, HCC için 0.90±0.10 x10-3 mm2/sn, kolanjiosellüler karsinom için 0.95±0.13 x10-3 mm2/sn ve safra kesesi tümörü için 0.87±0.10 x10-3 olarak hesaplamıĢlardır. Piyojenik apsede ortalama ADC değeri 1.09±0.32 x10-3 mm2/sn ile düĢük olarak çıkmıĢ olup yazarlar bunu apsenin yoğun viskoz içeriğine bağlı olarak değerlendirmiĢlerdir. Amip apsesinde ise ADC değeri 1.83±0.28 x10-3 mm2/sn olarak ölçmüĢlerdir. ÇalıĢmaya dahil edilen 2 kist hidatik olgusunun ise ADC değerleri 3.03±0.22 x10-3 mm2/sn ve 2.95±0.26 x10-3 mm2/sn olarak ölçülmüĢ olup bu değerler bizim çalıĢmamızla benzerdir. Beklenenin aksine bu değerler kist içeriğine bağlı bir viskozite artıĢını göstermemekte ve basit kistlerden anlamlı bir farklılık göstermediği bildirilmiĢtir. Bununla birlikte hidatik kistlerin tipleri belirtilmemiĢ olup lezyonlardan birisi histopatolojik, diğeri ise serolojik ve radyolojik özellikleri ile tanı almıĢtır. ÇalıĢmada kist ve hemanjiomlar en yüksek ADC değerlerine sahipken, malign kitlelerin ADC değerlerini düĢük olarak bulmuĢlardır. Malign kitleler içinde en düĢük ADC değerinin metastazlara ait olduğunu bildirmiĢlerdir. Bu çalıĢmada yazarlar benign ve malign lezyonların ortalama ADC ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunduğunu (p<0.01) belirtmiĢlerdir. Ġnan ve ark.‟ın (155) yaptıkları çalıĢmada 15 hastada (5 kadın, 10 erkek) çapı en az 1 cm olan ve kalsifikasyon bulunmayan, 41 ekstrahepatik hidatik kisti DAMRG ile incelemiĢtir. Bu kistlerin 2‟si splenik, 3‟ü pankreatik, 12‟si renal, 1‟i adrenal, 5‟i peritoneal, 2‟si retroperitoneal, 6‟sı pulmoner, 1‟i skrotal, 4‟ü kemik, 3‟ü yumuĢak doku, 1‟i diyafragmatik ve 1‟i kardiyak yerleĢimli idi. Bu hastalardan 12 tanesinde eĢ zamanlı hepatik lezyon saptanmıĢ ve lezyonların tümü WHO-IWGE Sınıflamasına göre tip CE1, CE2 ve CE3‟den oluĢmaktadır. DAG‟da (b:1000 s/mm2) ADC değerleri hesaplanmıĢ ve kistlerin sinyal yoğunluğu üç puanlık bir skala kullanılarak kasın sinyal yoğunluğu ile karĢılaĢtırılmıĢtır (0=izointens; 1=orta 72 derecede hiperintens; 2=belirgin hiperintens). 6‟sı dıĢında tüm hidatik kistler DAG‟da orta veya ileri derecede hiperintens olarak gözlemlenmiĢtir (Belirgin hiperintens=8 (%20), orta derecede hiperintens=27 (%66), izointens=6 (%14) ). Lezyonların ortalama ADC değerleri ise 2.8±0.5 x10-3 mm2/s olarak bildirilmiĢtir. ÇalıĢmaya tip CE4 ve CE5 hidatik kistler dahil edilmemekle birlikte diğer tipler için elde edilen ortalama ADC değerleri bizim çalıĢmamıza benzer olup çalıĢmamızda bu 3 grubun ortalama ADC değeri 2.86±0.33 x10-3 mm2/s olarak hesaplanmıĢtır. Fakat lezyonların b:1000 değerindeki görsel saptanabilirlikleri bizim çalıĢmamıza göre belirgin yüksek olarak bildirilmiĢ olup bizim çalıĢmamızda aynı b değerinde lezyonların %53.3‟ü karaciğere göre izointens olarak izlenmiĢtir. Oruç ve ark.‟ın (82) DAMRG‟nin karaciğer hidatik kistlerinin sınıflandırılmasındaki ve basit kistler ile apselerden ayrımındaki rolünü araĢtırdıkları çalıĢmalarında; 22 hastada toplam 30 lezyon değerlendirilmiĢ olup bunların 27‟si hidatik kist, 5‟i apse ve 5‟i basit kist idi. Hidatik kistler Gharbi sınıflandırmasına göre tip 1 (n=10), tip 2 (n=1), tip 3 (n=5), tip 4 (n=5) ve tip 5 (n=6) Ģeklinde ayrılmıĢtır. Tip 2 ve tip 5 hidatik kistler çalıĢma dıĢında tutulmuĢtur. Hastaların dördünde birden fazla lezyon olduğu belirtilmiĢtir. Normal karaciğer parankiminin ADC değeri 0.82 x10-3 mm2/s hesaplanmıĢtır. Basit kistlerin ortalama ADC değeri 3.08±0.17 x10-3 mm2/s, tip 1 hidatik kistlerinki 2.84±0.38 x10-3 mm2/s, tip 3 hidatik kistlerinki 3.05±0.17 x10-3 mm2/s, tip 4 hidatik kistlerinki 1.78±0.44 x10-3 mm2/s ve apselerinki 1.26±0.41 x10-3 mm2/s olarak bulunmuĢtur. Bu çalıĢmada basit kistler ile hidatik kistlerin ADC değerleri arasında istatisiksel açıdan anlamlı bir fark saptanmamıĢtır (p>0.05). Apseler, hidatik kistler ve basit kistlerin ADC değerleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark saptanmıĢ (p=0.003) olup apselerin ADC değerleri, hidatik kistler ve basit kistlerden anlamlı derecede düĢük bulunmuĢtur (sırasıyla; p=0.001 ve p=0.008). Ancak apselerle tip 4 hidatik kistlerin ADC değerleri arasında anlamlı bir fark gözlenmemiĢtir (p>0.05). Farklı tipteki hidatik kistlerin ADC değerleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark vardır (p=0.006). ÇalıĢmada bir adet tip 2 hidatik kist olduğundan analize dahil edilmemiĢtir. Tip 4 hidatik kistlerin ADC değerleri tip 1 ve 3 hidatik kistlerden anlamlı derecede düĢük bulunmuĢtur. Tip 1 ve tip 3 hidatik kistlerin ADC değerleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark saptanmamıĢtır (p>0.05). DAMRG‟nin karaciğer hidatik kistlerinin alt tiplerinin belirlenmesindeki tanısal performansı ROC analizi ile değerlendirilmiĢtir. DAMRG tip 4 hidatik kistleri diğer hidatik kist tiplerinden baĢarıyla ayırt ettiği saptanmıĢtır (AUC, 0.987; %95 güvenlik aralığı, 0.816–1.000). ÇalıĢmada ortalama ADC değerleri açısından tip 1 hidatik kistler ile basit kistler arasında ayrım yapılmasını sağlayacak istatistiksel açıdan 73 anlamlı bir fark saptanmamıĢtır (AUC, 0.705; %95 güvenlik aralığı, 0.495–0.865). DAMRG hidatik kistleri apselerden baĢarıyla ayırt ettiği (AUC, 0.952; %95 güvenlik aralığı, 0.789– 0.994) ve hidatik kist ayrımı için en yüksek doğruluk ADC > 1.76 x10-3 mm2/s iken elde edildiği bildirilmiĢtir. Sonuç olarak DAMRG tip 4 hidatik kistleri diğer kist ve apselerden, tip 1, 2 ve 3 hidatik kistlerden ayırt etmede yardımcı olduğu ve tip 1 hidatik kistlerin ADC değerleri ile basit kistlerden ayırt edilemeyeceği vurgulanmıĢtır. Biz de çalıĢmamızda hidatik kistlerin ADC değerlerini 3 farklı b değerinde (b:50, b:500, b:1000) karĢılaĢtırmıĢ olup yapılan ikili kıyaslamalarda; Tip CE1 ile CE2 ve CE3 arasında, tip CE2 ile CE3 arasında, tip CE3 ile CE4 arasında ve tip CE4 ile CE5 arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark olmadığını saptadık (p>0.005). Tip CE1 ile CE4 ve CE5 arasında, tip CE2 ile CE4 ve CE5 arasında, tip CE3 ile CE5 arasında istatistiksel yönden anlamlı fark olduğunu tespit ettik (p=0.001) (Tablo 7). Tip CE3 ve CE4‟nin ortalama ADC değerleri arasında çalıĢmamızda istatistiksel yönden anlamlı bir fark saptanmamakla beraber bu sonucun çalıĢmamızın tek sınırlaması olan tip CE3 lezyon sayısının diğer gruplara göre az olmasından kaynaklandığını düĢünmekteyiz. ÇalıĢmamızın bulguları ve literatür bilgileri ıĢığında tip CE4 ve CE5‟in ADC değerlerinin diğer tiplere göre daha düĢük olmasını; kız veziküllerin bozulmuĢ membranlarından, skolekslerden ve hidatik kumdan oluĢan hidatik matrikse bağlı kistin artmıĢ viskozitesine bağlı olduğunu düĢünmekteyiz. Ġnan ve ark.‟ın (156) karaciğer basit kistleri ile hidatik kistlerinin ayrımında DAMRG‟nin rolünü araĢtırdıkları çalıĢmalarında 43 basit kist ve 39 hidatik kist olmak üzere toplam 82 lezyon incelenmiĢtir. Hidatik kistler WHO-IWGE Sınıflamasına göre tiplendirilmiĢ olup çalıĢmaya tip CL, CE1, CE2 ve CE3‟ler dahil edilmiĢtir. b:1000 s/mm2 değerinde elde ettikleri DAG‟da ADC değerleri elde edilmiĢ ve ayrıca lezyonların DAG‟daki görünümleri karaciğer parankim intensitesine göre izointens, hafif hiperintens ve belirgin hiperintens olarak gruplandırılmıĢtır. DAG‟da hidatik kistlerin çoğu (37/39, %95) karaciğere göre hiperintens ve basit kistlerin çoğu (40/43, %93) izointens olarak izlenmiĢtir. Lezyonların ortalama ADC değerleri sırasıyla; basit kistler için 3.5±0.5 x10-3 mm2/s, tip CL için 3.0±0.6 x10-3 mm2/s, tip CE1 için 2.5±0.9 x10-3 mm2/s, tip CE2 için 3.1±0.5 x10-3 mm2/s ve tip CE3 için 2.8±0.2 x10-3 mm2/s olarak hesaplanmıĢtır. Ayrıca çalıĢmada hidatik kist tipleri arasında ADC karĢılaĢtırılması yapılmadan bütün lezyonların ortalama ADC değeri 2.9±0.6 x10-3 mm2/s olarak saptanmıĢtır. Sonuç olarak hidatik kistlerin ADC değerlerini basit kistlerden istatiksel olarak anlamlı düĢük bulmuĢlardır (p<0.001). Hidatik kistlerin bu çalıĢmada 74 bildirilen ADC değerleri bizim çalıĢmamıza benzerdir. ÇalıĢmamızda basit kistler incelenmemekle birlikte tip CE1, CE2 ve CE3 hidatik kistlerin ADC değerlerinin literatürde bildirilen karaciğer basit kistlerinin ADC değerlerine benzer olduğunu gözlemledik. Ve bu bilgiler ıĢığında tip CE1, CE2 ve CE3 hidatik kistler ile basit kistler arasında anlamlı bir ADC değer farklılığı bulunmayabileceği kanısındayız. Biyolojik dokularda ADC sadece su difüzyonundan değil kapiller mikrosirkülasyondan da (perfüzyon) etkilenir. Küçük difüzyon gradientlerinde (düĢük b değerinde) difüzyona bağlı sinyal atenuasyonu minör bir rol oynar. Dolayısıyla küçük b değerlerinde ADC perfüzyondan güçlü biçimde etkilenir ve küçük b değerleri ile hesaplanan ADC değerleri yüksek çıkar (117,118,157-159). Bu da literatürde yalnızca düĢük b değerleri kullanılarak yapılan ADC ölçümlerinin, daha yüksek b değerleri kullanılarak yapılan ADC ölçümlerinden niçin daha yüksek olduğunu açıklar (101). Bizim çalıĢmamızda hidatik kistlerin vaskülaritesi olmayan kistik lezyonlar olması ve bu nedenle DAG‟da perfüzyon etkisi olmadığı için 3 farklı b değerinde de benzer ADC değerleri saptanmıĢtır (Tablo 7). Ichikawa ve ark.‟ın (8) çalıĢmasında b değerleri 1.6, 16 ve 55 gibi oldukça düĢük değerlerde olup, abdominal organlara ait ADC ölçümleri yüksek olarak ölçülmüĢtür. ÇalıĢmalarında b değerleri düĢük tutulduğunda perfüzyon ve T2 zamanı gibi faktörlerin, ADC ölçümlerini nispeten daha fazla etkilediğini ve abdominal difüzyon çalıĢmaları için 400 s/mm2‟nin üzerindeki değerlerin ADC ölçümlerini daha doğru olarak yansıtabileceğini belirtmiĢlerdir. ġu vurgulanmalıdır ki DAMRG yüksek kalite performansı sağlayabilmek için hala sıklıkla çeĢitli derecelerde optimizasyonu gerektiren bir tekniktir. Optimizasyon sürecine klinik bilim adamı, fizikçi ve MR sağlayıcıların uygulama uzmanlarının ortaklaĢa çalıĢması önerilmektedir (101). Ayrıca ADC ölçümleri kullanılan donanımlarla da farklılıklar gösterebilir. Aynı MR sistemi kullanıldığında dahi DA MR imajları, hesaplanan ADC değerlerinde farklılıklara neden olan, yapısal olarak düĢük SNR değerlerine sahiptir; ve bir takım artefaktlara yatkındır. Küçük b değerine (<100-150 s/mm2) sahip DAG intrahepatik vasküler sinyali sıfırlar ve siyah kan imajları olarak adlandırılan imajları yaratır; bu da fokal karaciğer lezyonlarının saptanmasını kolaylaĢtırır (150,160-162). Bazı çalıĢmalarda (160,163-165) lezyon saptama yönünden DAMRG ile T2 ağırlıklı seriler karĢılaĢtırılmıĢ olup genellikle difüzyon ağırlıklı görüntüleme ile lezyon saptamanın daha iyileĢtiği bildirilmiĢtir. 75 Biz de çalıĢmamızda konvansiyonel sekanslarda izlenen lezyonların DAG‟da ayırt edilebilirliğinin, düĢük b değerli imajlarda (b:50) en yüksek olarak saptamıĢ olup b değerinin yükselmesi ile lezyonlarının görünebilirliğinin belirgin azaldığını gözlemledik. ÇalıĢmamızda difüzyon ağırlıklı görüntülerde lezyonların sinyal intensiteleri karaciğer parankimine göre karĢılaĢtırılmıĢ olup; b:50 difüzyon değerinde lezyonların %4.3‟ü karaciğer parankimine göre ılımlı hiperintens, %95.7‟si hiperintens olarak izlenmiĢ olup izointens lezyon saptanmamıĢtır. b:500 difüzyon değeri için lezyonların %3.3‟ü karaciğer parankimine göre izointens, %35.9‟u ılımlı hiperintens ve %60.9‟u hiperintens olarak izlenmiĢtir. b:1000 difüzyon değeri için lezyonların %53.3‟ü karaciğer parankimine göre izointens, %29.3‟ü ılımlı hiperintens ve %17.4‟ü hiperintens olarak izlenmiĢtir (Tablo 8, 9, 10). 76 SONUÇLAR ÇalıĢmamız Mayıs 2010 ile Mayıs 2011 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı‟nda prospektif olarak yürütülmüĢtür. 54 hastada toplam 92 karaciğer hidatik kisti incelenmiĢ olup hidatik kistlerin tiplendirilmesinde US ve DAG‟ın etkinliği karĢılaĢtırılmıĢtır. Lezyonların US tiplendirilmesi WHO-IWGE sınıflamasına göre yapılmıĢtır. DAG‟da ise 3 farklı b değerinde (b:50, b:500, b:1000) elde edilen ADC ölçümlerinin lezyonların tiplendirilmesindeki katkısını araĢtırdık. ÇalıĢmamızda elde edilen sonuçlar aĢağıda açıklanmıĢtır: 1. US‟de tip CE1, CE2 ve CE3 hidatik kistler, kalın duvar yapısı, hidatik kum, araba tekerleği ve nilüfer iĢareti gibi patognomonik görünümleri ile kolaylıkla tanı almaktadır. Tip CE4 ve CE5 hidatik kist tanısında çoğu zaman BT veya MRG gibi ileri radyolojik görüntüleme tetkiklerine ihtiyaç duyulur. 2. Difüzyon ağırlıklı MRG özellikle US ile optimal değerlendirilemeyen obez veya derin yerleĢimli lezyonu bulunan olgularda konvansiyonel MRG ile birlikte tanıda etkili olabilir. 3. DAG‟da düĢük b değerlerinde (b:50) lezyonların saptanabilirliği en fazla iken b değerinin artmasıyla bu saptanabilirlik belirgin derecede düĢmektedir. Tip CE4 ve CE5 hidatik kistlerin ADC değerleri diğer tiplere göre düĢük olup bu farklılık hidatik kistlerin ayırıcı tanısında kullanılabilir. Tip CE1, CE2 ve CE3 hidatik kistler tedavi endikasyonu göstermektedir. DAMRG, HKH‟da tedavi edilecek hastaların seçiminde ve tedavi yönteminin (medikal, cerrahi veya perkutan) belirlenmesinde önemli kriterlerden biri olan; hidatik kistlerin tiplendirilmesi aĢamasında US veya konvansiyonel MRG‟ye ek yararlı bulgular sağlayabilir. 77 ÖZET ÇalıĢmamızda radyolojik ve/veya histopatolojik olarak karaciğer hidatik kist tanısı alan, 54 olguda toplam 92 lezyon prospektif olarak değerlendirilmiĢtir. Bu çalıĢmada hidatik kist tipleri ayırımında, literatürde kullanımına dair sınırlı sayıda veri bulunan difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntülemenin yararlılığını saptamayı amaçladık. ÇalıĢmamızda tüm lezyonlar önce ultrasonografide, Dünya Sağlık Örgütü Ekinokokkozis ÇalıĢma Grubu‟nun önerdiği sınıflandırmaya göre tiplendirilmiĢ olup sonrasında bu lezyonlara yönelik yapılan üst batın manyetik rezonans görüntülemede konvansiyonel sekanslara ek olarak farklı değerlerde (b:50, b:500, b:1000) difüzyon ağırlıklı görüntüler alındı. Difüzyon ağırlıklı görüntüler üzerinden görüntü iĢleme yazılımı ile görünür difüzyon katsayısı haritaları oluĢturulup sayısal ölçümler yapıldı. Difüzyon ağırlıklı görüntülerde, b:50 değerinde lezyonların tama yakın kısmı karaciğer parankimine göre belirgin hiperintens iken b:500 ve özellikle b:1000 değerlerinde lezyonlar giderek izointens görünüm kazanmaktadır. Hidatik kist tiplerinin ortalama görünür difüzyon katsayısı değerleri karĢılaĢtırıldığında, tüm difüzyon b değerlerinde; Kistik Ekinokokozis Tip 1 ile 2 ve 3, tip 2 ile 3, tip 3 ile 4 ve tip 4 ile 5 arasında istatistiksel yönden anlamlı bir fark olmadığını saptadık. Tip 1 ile 4 ve 5, tip 2 ile 4 ve 5, tip 3 ile 5 arasında istatistiksel yönden anlamlı fark tespit ettik. Kistik Ekinokokozis tip 4 ve 5 hidatik kistlerin görünür difüzyon katsayısı değerleri diğer tiplere göre düĢük olup bu farklılık tip 4 ve 5‟in diğer tiplerden ayırıcı tanısında 78 kullanılabilir. Böylece difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntüleme, hidatik kistlerin tiplendirilmesindeki bu yararı ile Hidatik Kist Hastalığı‟nın tedavi seçiminde faydalı olabilir. Anahtar kelimeler: Karaciğer, hidatik kist, difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntüleme, görünür difüzyon katsayısı, ultrasonografi 79 THE COMPARISON OF THE DIFFUSION WEIGHTED MRI AND THE ULTRASONOGRAPHY FINDINGS IN THE CLASSIFICATION OF THE LIVER HYDATID CYSTS SUMMARY Radiologically and/or histopatologically diagnosed 92 hydatic cysts lesions in 54 patients assesed prospectively in this study. We tried to evaluate the value of the diffusion weighted imaging in the classification of the hydatic cysts, in which limited data available in the literature. In this study, all cyst hydatid lesions first ultrasonographically classified according to the classification recommended by the World Health Organization Informal Working Group on Echinococcosis then upper abdominal magnetic resonance imaging performed. Diffusion weighted imaging in different b values added to the conventional magnetic resonance imaging sequences. The apparent diffusion coefficient maps were created from diffusion weighted images by using image processing software and numerical apparent diffusion coefficient measurements done. While almost all lesions were hyperintens in diffusion weighted images obtained with b:50 value, as the b values increased (b:500 and b:1000) the more the lesions become isointens to the liver. In all b values, there were no statistical difference in measured apperent diffusion coefficients between the Cystic Echinococcosis type 1 and the types 2-3, the type 2 and the type 3, the type 3 and the type 4, the type 4 and the type 5. Statistically significant differences 80 found between the type 1 and the types 4-5, the type 2 and the types 4-5, the type 3 and the type 5. The measured apparent diffusion coefficient values of the types 4 and 5 were significantly lower than the other types; and this can be used to differentiate the type 4 and 5 from other types and thereby the diffusion weighted imaging can be helpful in the choise of the treatment options of the Hydatid Cyst Disease. Key words: Liver, hydatid cyst, diffusion weighted magnetic resonance imaging, apparent diffusion coefficient, ultrasonography 81 KAYNAKLAR 1. Tello R, Fenlon HM, Gagliano T, de Carvalho VL, Yucel EK. Prediction rule for characterization of hepatic lesions revealed on MR imaging: estimation of malignancy. Am J Roentgenol 2001;176(4):879-4. 2. Semelka RC, Shoenut JP, Kroeker MA, Greenberg HM, Simm FC, Minuk GY, et al. Focal liver disease: comparison of dynamic contrast-enhanced CT and T2-weighted fatsuppressed, FLASH, and dynamic gadolinium-enhanced MR imaging at 1.5 T. Radiology 1992;184(3):687-4. 3. Warach S, Chien D, Li W, Ronthal M, Edelman RR. Fast magnetic resonance diffusionweighted imaging of acute human stroke. Neurology 1992;42(9):1717-3. 4. Back T, Hoehn-Berlage M, Kohno K, Hossmann KA. Diffusion nuclear magnetic resonance imaging in experimental stroke. Correlation with cerebral metabolites. Stroke 1994;25(2):494-500. 5. Lutsep HL, Albers GW, DeCrespigny A, Kamat GN, Marks MP, Moseley ME. Clinical utility of diffusion-weighted magnetic resonance imaging in the assessment of ischemic stroke. Ann Neurol 1997;41(5):574-80. 6. Muller MF, Prasad P, Siewert B, Nissenbaum MA, Raptopoulos V, Edelman RR. Abdominal diffusion mapping with use of a whole-body echo-planar system. Radiology 1994;190(2):475-3. 7. Kim T, Murakami T, Takahashi S, Hori M, Tsuda K, Nakamura H. Diffusion-weighted single-shot echoplanar MR imaging for liver disease. AJR Am J Roentgenol 1999;173(2): 393-8. 8. Ichikawa T, Haradome H, Hachiya J, Nitatori T, Araki T. Diffusion-weighted MR imaging with a single-shot echoplanar sequence: detection and characterization of focal hepatic lesions. AJR Am J Roentgenol 1998;170(2):397-2. 82 9. Namimoto T, Yamashita Y, Sumi S, Tang Y, Takahashi M. Focal liver masses: characterization with diffusion-weighted echo-planar MR imaging. Radiology 1997; 204(3):739-4. 10. Stahlberg F, Brockstedt S, Thomsen C, Wirestam R. Single-shot diffusion-weighted echo-planar imaging of normal and cirrhotic livers using a phased-array multicoil. Acta Radiol 1999;40(3):339. 11. Amano Y, Kumazaki T, Ishihara M. Single-shot diffusion-weighted echo-planar imaging of normal and cirrhotic livers using a phased-array multicoil. Acta Radiol 1998;39(4): 440-2. 12. Moteki T, Ishizaka H, Horikoshi H, Matsumoto M. Differentiation between hemangiomas and hepatocellular carcinomas with the apparent diffusion coefficient calculated from turbo FLASH MR images. J Magn Reson Imaging 1995;5(2):187-1. 13. Ries M, Jones RA, Basseau F, Moonen CT, Grenier N. Diffusion tensor MRI of the human kidney. J Magn Reson Imaging 2001;14(1):42-9. 14. Namimoto T, Yamashita Y, Mitsuzaki K, Nakayama Y, Tang Y, Takahashi M. Measurement of the apparent diffusion coefficient in diffuse renal disease by diffusionweighted echo-planar MR imaging. J Magn Reson Imaging 1999;9(6):832-7. 15. Merdivenci M, Aydınoğlu K. Hidatidoz. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi CerrahpaĢa Tıp Fakültesi Yayını, 1982:2972-7. 16. Sadler TW. Digestive System. In: Langman J (Eds). Langman's medical embryology. 6th ed. Baltimore: Lippincott Williams & Wilkins; 1990. p.242-5. 17. http://www.ultratwistersgym.com/Resources/Digestive/Digestive.html 18. Junqueira LC, Carneiro J, Kelley RO. Sindirim Kanalına Bağlı Bezler (çeviri: S. Ġnce). Aytekin Y. (Editör). Temel histoloji‟de. Ġstanbul: BarıĢ Kitabevi; 1993. s.380-5. 19. Snell RS. Clinical anatomy by regions. Philadelphia: Lippincott Williams and Wilkins; 2007. p.203-6. 20. http://www.britannica.com/EBchecked/media/68633/Anterior-and-posterior-views-of-theliver 21. Greenway CV, Stark RD. Hepatic vascular bed. Physiol Rev 1971;51:23-45. 22. Oğuz M. Ultrasonografi. Adana: Nobel Tıp Kitabevi; 1997. s.25-47. 23. Bismuth H. Surgical anatomy and anatomical surgery of the liver. World J Surg 1982;6:39. 24. http://www.aboutcancer.com/Segmental_anatomy_of_liver.jpg 25. ġimĢek Ġ. Karaciğer Tümörleri. Ġliçin G, Biberoğlu K, Süleymanlar G, Ünal S (Editörler). Ġç hastalıkları‟nda. 2. Baskı. Ankara: GüneĢ Kitabevi; 2003. s.1766-1. 83 26. Pawlowski ZS, Eckert J, Vuitton DA, Ammann RW, Kern P, Craig PS et al. Echinococcosis in humans: clinical aspects, diagnosis and treatment. In: WHO/OIE Manual on Echinococcosis in Humans and Animals: A Public Health Problem of Global Concern, Eckert J, Gemmell MA, Meslin F-X, Pawlowski ZS (editors), Geneva: World Health Organisation, 2001;20-71. 27. Thompson RC. The taxonomy, phylogeny and transmission of Echinococcus. Exp Parasitol 2008;119(4):439-6. 28. Yüksel M, Kalaycı G. Akciğer kist hidatiğinin cerrahi tedavisi. Kalaycı G, Yüksel M (Editörler). Göğüs Cerrahisi‟nde. 1. baskı. Ġstanbul: Bilmedya Grup; 2001. s.647-58. 29. Solak H. Göğüs Cerrahisi. 2. baskı, Konya: Kuzucular Ofset; 1993. s.108-14. 30. Kılınçer L. Bilateral Akciğer Kist Hidatiklerinde Median Sternotomi (tez). Ġzmir: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı; 1995. 31. Göçmen A, Toppare MF, Kiper N. Treatment of hydatid disease in childhood with mebendazole. Eur Respir J 1993;6:253-7. 32. Woolf DC. Presentation of echinococcus infection as lung abscess. Trop Geogr Med 1991;43:297-9. 33. Gülgösteren M. Akciğer Kist Hidatiklerinde Preoperatif Perforasyonun ve Süpürasyonun Cerrahi Tedaviye ve Morbiditeye Etkileri (tez). Gaziantep: Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı; 2006. 34. Pearson M, Le TH, Zhang LH, Blair D, Dai THN, McManus DP. Molecular taxonomy and strain analysis in Echinococcus. In P. Craig and Z. Pawlowski (ed), Cestode zoononoses: echinococcosis and cysticercosis, an emergent and global problem. IOS Press, Amsterdam, The Netherlands. 2002;205-19. 35. Thompson RCA, McManus DP. Towards a taxonomic revision of the genus Echinococcus. Trends Parasitol 2002;18:452-7. 36. McManus DP, Zhang W, Li J, Bartley PB. Echinococosis. The Lancet 2003;362:1295-4. 37. Siracusano A, Bruschi F. Cystic echinococcosis: progress and epidemiology and immunodiagnosis. Parassitologia 2006;48(1-2):65-6. limits in 38. Gottstein B. Molecular and immunological diagnosis of echinococcosis. Clinical Microbiology Reviews 1992;5:248-61. 39. Ralph T, Bryan K, Merrc D, Schantz P, Vernic M, Simpson D, et al. Parasitic Diseases Branch, Division of Parasitic Diseases, Center for Infectious Diseases, Centers for Disease Control, Public Health Service, US Department of Health and Human Services. Atlanta 1989;30333. 40. Thatcher VE, Sousa OE. Echinococcus oligarthrus from a Panamian jaguar. J Parasitol 1967;53:1040-5. 84 41. Thompson RCA. Biology and Systematics of Echinococcus, Thompson RCA, lymbery AJ (Eds.). Echinococcus and hydatid disease, Guilford: Biddles Ltd, 1995; p.1-37. 42. AltıntaĢ N, Tınar R, Çoker A. Echinococcosis. Hidatidoloji Derneği Yayım, Yayın No:1. Ġzmir: Ege Üniversitesi Matbaası; 2004. 43. Frayha GJ, Haddad R. Comparative chemical composition of protoscolices and hydatid cyst fluid of Echinococcus granulosus (Cestoda). Int J Parasitol 1980;10(5-6):359-64. 44. Unat EK. Tıp Parazitolojisi. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi CerrahpaĢa Tıp Fakültesi Yayınları, No:3044/113, 1982;430-99. 45. http://dpd.cdc.gov/dpdx/HTML/ImageLibrary/Echinococcosis_il.htm 46. Thompson RCA: Biology and Systematics of Echinococcus. In: Thompson RCA, Lymbery AJ (eds). Echinococcus and Hydatid Disease. Wallingford: CAB International; 1995. p.1-50. 47. Çetin E.T, Ang Ö, Törci K. Tıbbi Parazitoloji. 5. baskı, Ġstanbul: Ġ.Ü. basımevi; 1995. s.248-7. 48. Amman R, Eckert J. Cestodes: Echinococcus. Gastroenterology Clinical N American 1996;25:655-89. 49. McManus DP. A biochemical study of adult and cystic stages of Echinococcus granulosus of human and animal origin from Kenya. J Helminthol 1981; 55(1):21-7. 50. El-On J, Khaleel E, Malsha Y, Nahmias J, Schantz P, Sneir R, et al. Echinococcus granulosus : a seroepidemiological survey in notrhern Israel using an enzyme-linked immunosorbent assay. Transactions of The Royal Society of Tropical Medicine and hygiene 1997;91:529-2. 51. Carmona C, Perdomo R, Carbo A, Alvarez C, Monti J, Grauert R, et al. Risk factors associated with human cystic echinococcosis in Florida, Uruguay: results of a mass screening study using ultrasound and serology. Am J Trop Med Hyg 1998;58(5):599-5. 52. Moro PM, Bonifacio N, Gilman RH, Lopera L, Silva B, Takumoto R, et al. Field diagnosis of Echinococcus granulosus infection among intermediate and definitive hosts in endemic focus of human cystic echinococcosis. Transactions of The Royal Society of Tropical Medicine and Hygiene 1999;93:611-5. 53. Amman RW, Eckert J. Clinical diagnosis and treatment of Echinococcosis in humans. Echinococcus and Hydatid Disease. Thompson RCA, Lymbery AJ (editors). Wallingford: Cab International, 1995;411-63. 54. Thompson RCA, Lymbery AJ. The nature, extent and significance of variation within the genus Echinococcus. Adv Parasitol 1988;27:209-58. 55. http://www.unbc.ca/nlui/wildlife_diseases_bc/Echinococcus_life_cycle.gif 56. Pawlowski ZS, Eckert J, Vuitton D, et al. Echinococcosis in humans: clinical aspects, diagnosis and treatment. In: Eckert J, Gemmell MA, Meslin FX, Pawlowski Z (editors). 85 WHO/OIE Manual on Echinococcosis in Humans and Animals: A Public Health Problem of Global Concern. World Organization for Animal Health and World Health Organisation. Paris, 2001:47-59. 57. Yazar S. Karaciğer Kist Hidatiklerinde Perkutan Drenaj ve Açık Cerrahi Sonrasi Kist PoĢunun Ultrasonografi ve Bilgisayarlı Tomografi ile Takibi (tez). ġanlıurfa: Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı; 2008. 58. Sayek Ġ. Kist hidatik hastalığı; Klinik yönleri. AltıntaĢ N, Tınar R, Çöker A (Editörler). Echinococcosis. Ġzmir, Hidatidoloji Derneği Yayın No: 1, 2004;141-7. 59. Özcel MA. Özcelin Tıbbi Parazit Hastalıkları. Ġzmir: Türkiye Parazitoloji Derneği Yayınları No:22, Meta Basım Matbaacılık Hizmetleri 2007;541-60. 60. Kalaycı G. Genel Cerrahi. Cilt II, Ġstanbul: Nobel Tıp Kitabevi; 2002. s.1103-9. 61. Üttük AE. Echinococcus Granulosus'un Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi Ġzolatlarının Moleküler Ayrımı (tez). Elazığ: Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Parazitoloji Anabilim Dalı; 2008. 62. ġimĢek S, Köroğlu E, Dumanlı N, AktaĢ M, ġaki CE, Altay K, et al. Seroprevalance of cattle hydatidosis in some countries of East Anatolian Region of Turkey. Turk J Vet Anim Sci 2005;29:1305-10. 63. ġimĢek S, Köroğlu E, Ütük AE, Altay K. Eosinofilik sığırlarda hidatidosis seropozitifliği. Türkiye Parazitol Derg 2005;29:93-6. 64. ġimĢek S, Ütük AE, Köroğlu E. Hidatik kist sıvısından antijen B (Agb)'nin kısmi purifikasyonu ve koyun hidatidosisinin tanısındaki etkinliği. Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi 2006;20:337-40. 65. Akhan O, Dinçer A, Gököz A. Percutaneous treatment of abdominal hydatid cyst with hypertonic saline and alcohol an experimental study in sheep. Invest Radiol 1993;28:1217. 66. Kılıçturgay K (2004) Echinococcosisde tedavi. In: Echinococcosis. AltıntaĢ N, Tınar R, Çöker A (Editörler) 249-257, Hidatidoloji derneği, Yayın No1, Ege Üniversitesi Matbaası Bornova, Ġzmir. 67. Pedrosa I, Saiz A, Arrazola L, Ferreiros J, Pedrosa CS. Hydatid disease: radiologic and pathologic features and complications. Radiographics 2000;20:795-17. 68. Beggs I. The radiology of hydatid disease. AJR Am J Roentgenol 1985;145:639-8. 69. Lewall DB. Hydatid disease: biology, pathology, imaging and classification. Clin Radiol 1998;52:863-74. 70. Moguillanski SJ, Gimenez CR, Villavicencio RL. Radiología de la hidatidosis abdominal. In: Stoopen ME, Kimura K, Ros PR (Eds). Radiología e imagen diagnósticay terapeútica: abdomen. Vol 2. Philadelphia, Pa: Lippincott Williams and Wilkins, 1999;47-72. 86 71. Gharbi HA, Hassine W, Brauner MW, Dupuch KD. Ultrasound examination of the hydatic liver. Radiology 1981;139:459-3. 72. Lewall DB, McCorkell SJ. Hepatic echinococcal cyst: sonographic appearance and classification. Radiology 1985;155:773-5. 73. Marti-Bonmati L, Menor Serrano F. Complications of hepatic hydatid cysts: ultrasound, computed tomography, and magnetic resonance diagnosis. Gastrointest Radiol 1990; 15:119-5. 74. Bezzi M, Teggi A, De Rosa F. Abdominal hydatid disease: US findings during medical treatment. Radiology 1987;162:91-5. 75. Lewall DB, McCorkell SJ. Rupture of echinococcal cysts: diagnosis, classification, and clinical implications. AJR Am J Roentgenol 1986;146:391-4. 76. Von Sinner WN. New diagnostic sign in hydatid disease: radiography, ultrasound, CT and MRI correlated to pathology. Eur J Radiol 1990;12:150-9. 77. El Hajjam M, Essadki O, Chikhaoui N, Kadiri R. Ultrasound signs of pseudoneoplastic forms of hepatic hydatid cysts: a prospective analysis of 50 cases. Ann Radiol (Paris) 1996;39:172-1. 78. Wang Y, Zhang X, Bartholomot B, Liu B, Luo J, Li T, et al. Classification, follow-up and recurrence of hepatic cystic echinococcosis using ultrasound images. Trans R Soc Trop Med Hyg. 2003 Mar-Apr;97(2):203-1. 79. Örmeci N. Kist Hidatik‟de Tanı. Türkiye Klinikleri Cerrahi Dergisi 1998;3:187-98. 80. Caremani M, Benci A, Maestrini R, Accorsi A, Caremani D, Lapini L. Ultrasound imaging in cystic echinococcosis. Proposal of a new sonographic classification. Acta Tropica 1997;67:91-105. 81. WHO Informal Working Group. International classification of ultrasound images in cystic echinococcosis for application in clinical and field epidemiological settings. Acta Trop 2003;85:253-1. 82. Oruç E, Yıldırım N, Topal NB, Kılıçturgay S, Akgöz S, Savcı G. The role of diffusionweighted MRI in the classification of liver hydatid cysts and differentiation of simple cysts and abscesses from hydatid cysts. Diagn Interv Radiol 2010;16:279-7. 83. de Diego J, Lecumberri FJ, Franquet T, Ostiz S.Computed tomography in hepatic echinococcosis. AJR Am J Roentgenol 1982;139:699-2. 84. Scherer V, Weinzierl M, Sturm R. Computed tomography in hydatid disease of the liver: a report on 13 cases. J Comput Assist Tomogr 1978;2:612-7. 85. Lee JKT, Sagel SS, Stanley RJ, Heiken JP. Computed Body Tomography With MRI Correlation. 4th Edition. Philadelphia: Lippincott Williams and Wilkins, 2006: p.890. 86. Pumarola A, Rodriguez-Torres A, García-Rodriguez JA, Piédrola-Angulo G. Microbiología y parasitología médica. 2nd ed. Barcelona, Spain: Salvat, 1990: p.212-5 87 87. Davolio SA, Canossi GC, Nicoli FA. Hydatid disease: MR imaging study. Radiology 1990;175:701-6. 88. Gülsoy UK, Oyar O. Tıbbi Görüntüleme Fiziği. Ankara: Rekmay Basımevi 2003; s.281414. 89. Balcı P, PabuĢçu Y. Temel radyoloji fiziği (geniĢletilmiĢ II. baskı). Türk Radyoloji Derneği Ġzmir ġubesi 2008;135-85. 90. Grossman CB. Physical Principles of Computed Tomography and Magnetic Resonance Imaging. In: Grossman CB. Magnetic Resonance Imaging and Computed Tomography of the Head and Spine. 2nd edition. Philadelphia: Lippincott Williams&Wilkins 1996;10-58. 91. Balçık Ç. Parotis Bezi Tümörlerinin Benin-Malin Ayrımında Ve Benin Olanların Sınıflandırılmasında Difüzyon Ağırlıklı Manyetik Rezonans Görüntülemenin Katkısının Değerlendirilmesi (tez). Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı; 2010. 92. Edelman R, Zlatkin MB, Hesseluk JR. Clinic Magnetic Resonance Imaging. In: Principles of Diffusion and Perfusion MRI. Buxton R.B, Lawrence R.F, Pottumarthı V.P. p.233-49. WB Saunders Company, Philadepphia, 1996, 2nd edition. 93. Doran M, Hajnal JV, Van Brugjen N, King MD, Young IR, Bydder GM. Normal and abnormal white matter tracts shown by MR imaging usind directional diffusion weighted sequences. J Comput Assist Tomogr 1990;14:865-3. 94. Engelbrecht V, Scherer A, Rassek M, Witsack J.H, Mödder U. Diffusion-weighted MR Imaging in the Brain in Children: Findings in the Normal Brain and in the Brain with White Matter Disease. Radiology 2002(222):410-8. 95. Naganawa S, Sato K, Ktagiri T, Mimura T, Ishigaki T. Regional ADC values of the normal brain: differences due to age, gender, and laterality. Eur Radiol 2003(13):6-11. 96. Helenius J, Soinne L, Perkiö J, Salonen O, Kangasmaki A, Kaste M, et al. DiffusionWeighted MR Imaging in Normal Human Brains in Various Age Groups. Am J Neuroradiol 2002(23):194-9. 97. Gelal F. Difüzyon MR görüntüleme “Türk Radyoloji Derneği, Temel Radyoloji Fiziği”. Sempozyum Bildiri Kitabı. Meta basım, Ġzmir, 2008;246-3. 98. Guo Y, Cai YQ, Cai ZL. Differentiation of clinically benign and malignant breast lesions using diffusion- weighted imaging. J Magn Reson Imaging 2002;16:172-8. 99. Lang P, Wendland MF, Saeed M. Osteogenic sarcoma: noninvasive in vivo assessment of tumor necrosis with diffusion-weighted MR imaging. Radiology 1998; 206:227-5. 100.Koh DM, Collins DJ. Diffusion-weighted MRI in the body: applications and challenges in oncology. AJR Am J Roentgenol 2007;188(6):1622-35. 101.Taouli B, Koh DM. Diffusion-weighted MR imaging of the liver. Radiology 2010;254(1):47-66. 88 102.Stejskal EO, Taner JE. Spin diffusion measurements: spin echoes in the presence of a time depandat field gradyent. J Chem Phys 1965; 42:288-2. 103.Le Bihan D. Moleculer diffusion nuclear magnetic resonance imaging. Magn Reson Q 1991;7(1):1-30. 104.Shaefer PW, Grant PE, Gonzalez RG. Diffusion weighted MR imaging of the brain. Radiology 2000;217(2):331-45. 105.Patel MR, Siewert B, Warach S, Edelman RR. Diffusion and perfusion imaging echniques. MRI Clin North Am 1995;3(3):425-38. 106.Nasu K, Kuroki Y, Nawano S, Kuroki S, Tsukamoto T, Yamamoto S, et al. Hepatic metastases: diffusion-weighted sensitivity encoding versus SPIO-enhanced MR Imaging. Radiology 2006;239(1):122-30. 107.Kwee TC, Takahara T, Koh DM, Nievelstein RA, Luijten PR. Comparison and reproducibility of ADC measurements in breathhold, respiratory triggered, and freebreathing diffusion-weighted MR imaging of the liver. J Magn Reson Imaging 2008;28(5):1141-8. 108.Murtz P, Flacke S, Traber F, Brink JS, Gieseke J, Schild HH. Abdomen: diffusionweighted MR imaging with pulse-triggered single-shot sequences. Radiology 2002;224(1):258-4. 109.de Bazelaire CM, Duhamel GD, Rofsky NM, Alsop DC. MR imaging relaxation times of abdominal and pelvic tissues measured in vivo at 3.0 T:preliminary results. Radiology 2004;230(3):652-9. 110.Bammer R, Fazekas F. Diffusion imaging of the human spinal cord and the vertebral column. Top Magn Reson Imaging 2003;14(6):461-76. 111.Nasu K, Kuroki Y, Fujii H, Minami M. Hepatic pseudo-anisotropy: a specific artifact in hepatic diffusion-weighted images obtained with respiratory triggering. MAGMA 2007;20(4):205-11. 112.Tozaki M, Maruyama K. Diffusion-Weighted Imaging for Characterizing Breast Lesions Prior to Biopsy. Women‟s Health Clinical 2009; Magnetom Flash (2):67-1. 113.Le Bihan D, Turner R, Douek P, Patronas N. Diffusion MR imaging: clinical applications. AJR Am J Roentgenol 1992;159:591-9. 114.Hagmann P, Jonasson L, Maeder P, Thiran JP, Wedeen VJ, Meuli R. Understanding diffusion MR imaging techniques: from scalar diffusion-weighted imaging to diffusion tensor imaging and beyond. Radiographics 2006;26:205-23. 115.Reimer P, Saini S, Hahn PF, Brady TJ, Cohen MS. Clinical application of abdominal echoplanar imaging (EPI): optimization using a retrofitted EPI system. J Comput Assist Tomogr 1994;18:673-9. 116.Thomsen HS, Marckmann P, Logager VB. Update on nephrogenic systemic fibrosis. Magn Reson Imaging Clin N Am 2008;16(4):551-60. 89 117.Le Bihan D, Breton E, Lallemand D, Aubin ML, Vignaud J, Laval-Jeantet M. Separation of diffusion and perfusion in intravoxel incoherent motion MR imaging. Radiology 1988; 168(2):497-5. 118.Yamada I, Aung W, Himeno Y, Nakagawa T, Shibuya H. Diffusion coefficients in abdominal organs and hepatic lesions: evaluation with intravoxel incoherent motion echoplanar MR imaging. Radiology 1999;210(3):617-3. 119.Lyng H, Haraldseth O, Rofstad EK. Measurement of cell density and necrotic fraction in human melanoma xenografts by diffusion weighted magnetic resonance imaging. Magn Reson Med 2000;43(6):828-6. 120.Demir OI, Obuz F, Sagol O, Dicle O. Contribution of diffusion-weighted MRI to the differential diagnosis of hepatic masses. Diagn Interv Radiol 2007;13(2):81-6. 121.Kiryu S, Watanabe M, Kabasawa H, Akahane M, Aoki S, Ohtomo K. Evaluation of super paramagnetic iron oxide-enhanced diffusion-weighted PROPELLER T2-fast spin echo magnetic resonance imaging: preliminary experience. J Comput Assist Tomogr 2006;30(2):197-200. 122.Coenegrachts K, Matos C, ter Beek L, Metens T, Haspeslagh M, Bipat S et al. Focal liver lesion detection and characterization: comparison of non-contrast enhanced and SPIOenhanced diffusion-weighted single-shot spin echo echo planar and turbo spin echo T2weighted imaging. Eur J Radiol 2009;72(3):432-9. 123.http://www.imaios.com/en/e-Courses/e-MRI/Diffusion-Tensor-Imaging/diffusionweighted-sequences 124.Moseley ME, Cohen Y, Kucharczyk J, Mintorovitch J, Asgari HS, Wendland MF, et al. Diffusion-weighted MR imaging of anisotropic water diffusion in cat central nervous system. Radiology 1990;176(2):439-5. 125.Sevick RJ, Kanda F, Mintorovitch J, Arieff AI, Kucharczyk J, Tsuruda JS, et al. Cytotoxic brain edema: assesment with diffusion-weighted MR imaging. Radiology 1992;185:687-90. 126.Gonzalez RG, Schaefer PW, Buonanno FS, Schwamm LH, Budzik RF, Rordorf G, et al. Diffusion-weighted MR imaging: diagnostic accuracy in patients imaged within 6 hours of stroke symptom onset. Radiology 1999;210(1):155-2. 127.Gelal FM, Grant PE, Fischbein NJ, Henry RG, Vigneron DB, Barkovich AJ. The role of isotropic diffusion MRI in children under 2 years of age. Eur Radiol 2001;11(6):1006-4. 128.Fitzek C, Tintera J, Muller FW, Urban P, Thomke F, Fitzek S, et al. Differentiation of recent and old cerebral infarcts by diffusion-weighted MRI. B J Radiol 1998; 71(846):612-20. 129.Wimberger DM, Roberts TP, Barkovich AJ, Prayer LM, Moseley ME, Kucharczyk J. Identification of “premyelinization” by diffusion-weighted MRI. J Comput Assist Tomogr 1995;19(1):28-3. 90 130.Tsuruda JS, Chew WM, Moseley ME, Norman D. Diffusion-weighted MR imaging of the brain: value of differentiating between extraaxial cysts and epidermoid tumors. AJNR 1990;11(5):925-1. 131.Park SH, Chang KH, Song IC, Kim YJ, Kim SH, Han MH. Diffusion-weighted MRI in cystic or necrotic intracranial lesions. Neuroradiology 2000;42(10):716-72. 132.Hartmann M, Jansen O, Heiland S, Sommer C, Munkel K, Sartor K. Restricted diffusion within ring enhancement is not pathognomonic for brain abscess. AJNR Am J Neuroradiol 2001;22(9):1738-2. 133.Hakyemez B, Ergin N, Uysal S, IĢık I, Kılıç E. Beyin apsesi ile nekrotik tümör ayırımında difüzyon ağırlıklı MRG. Tanı Girisim Radyol 2004;10(2):110-8. 134.Horsfield MA, Larsson HB, Jones DK, Gass A. Diffusion magnetic resonance imaging in multiple sclerosis. J Neurol Neurosurg Psychiatry 1998;64(Suppl 1):80-4. 135.Tsuchiya K, Yoshino A,Katase S, Hachiya J. Evaluation of multiple sclerosis disease activity by diffusion-weighted MR imaging: preliminary results of comparison with contrast-enhanced MR imaging. American Society of Neuroradilogy 36th Annual Meeting, May 17-21, 1998, Philadelphia, USA. 136.Eustace S, DiMasi M, Adams J, Ward R, Caruthers S, McAlindon T. In vitro and in vivo spin echo diffusion imaging characteristics of synovial fluid: potential noninvasive differentiation of inflammatory and degenerative arthritis. Skeletal Radiol 2000;29(6):320-3. 137.Baur A, Stabler A, Bruning R, Bartl R, Krodel A, Reiser M, et al. Diffuison weighted MR imaging of bone marrow: Differentiation of benign versus pathologic compression fractures. Radiology 1998;207(2):349-6. 138.Abanoz R, Hakyemez B, Parlak M. Diffusion-weighted imaging of acute vertebral compression: Differential diagnosis of benign versus malignant pathologic fractures. Tanı Girisim Radyol 2003;9(2):176-3. 139.Castillo M, Arbalaez A, Simith JK, Fisher LL. Diffusion-weighted MRI offers no advantage over routine non contrast MR imaging in the detection of vertebral metastases. Am J Neuroradiol 2000;21(5):948-3. 140.Wang J, Takashima S, Takayama F, Kawakami S, Satio A, Matsushita T, et al. Head and neck lesions: characterization with diffusion-weighted echo-planar MR imaging. Radiology 2001;220(3):621-30. 141.Inan N, Arslan A, Akansel G, Arslan Z, Elemen L, Demirci A. Diffusion-weighted MRI in the characterization of pleural effusions. Diagn Interv Radiol 2009;15(1):13-8. 142.Irie H, Honda H, Kuroiwa T, Yoshimitsu K, Aibe H, Shinozaki K, et al. Measurement of the apparent diffusion coefficient in intraductal mucin producing tumor of the pancreas by diffusion-weighted echo-planar MR imaging. Abdom Imaging 2002;27(1):82-7. 91 143.Taouli B, Thakur RK, Mannelli L, Babb JS, Kim S, Hecht EM, et al. Renal Lesions: Characterization with Diffusion-weighted Imaging versus Contrast-enhanced MR Imaging. Radiology 2009;251(2):398-7. 144.Squillaci E, Cova M, Guglielmo M. Diffüsion-weightted MR imaging in the evaluation of renal tumors. Program and abstracts of the 89th Scientific Assembly and Annual meeting of the Radiological Society of North of America; November 30-December 5, 2003;Chicago, Illinois. Abstract 38. 145.Stehling MK, Turner R, Mansfield P. Echoplanar imaging: magnetic resonance imaging in a fraction of a second. Science 1991; 254(5028):43-50. 146.Butts K, Riederer SJ, Ehman RL, Felmlee JP, Grimm RC. Echo-planar imaging of the liver with a standard MR imaging system. Radiology 1993;189(1):259-4. 147.Chiu FY, Jao JC, Chen CY, Liu GC, Jaw TS, Chiou YY, et al. Effect of intravenous gadolinium-DTPA on diffusion-weighted magnetic resonance images for evaluation of focal hepatic lesions. J Comput Assist Tomogr 2005;29(2):176-80. 148.Nasu K, Kuroki Y, Sekiguchi R, Nawano S. The effect of simultaneous use of respiratory triggering in diffusion-weighted imaging of the liver. Magn Reson Med Sci 2006; 5(3):129-6. 149.Kwee TC, Takahara T, Ochiai R, Nievelstein RA, Luijten PR. Diffusion-weighted wholebody imaging with background body signal suppression (DWIBS):features and potential applications in oncology. Eur Radiol 2008;18(9):1937-52. 150.Parikh T, Drew SJ, Lee VS, Wong S, Hecht EM, Babb JS, et al. Focal liver lesion detection and characterization with diffusion-weighted MR imaging: comparison with standard breath-hold T2-weighted imaging. Radiology 2008;246(3):812-22. 151.Taouli B, Vilgrain V, Dumont E, Daire JL, Fan B, Menu Y. Evaluation of liver diffusion isotropy and characterization of focal hepatic lesions with two single-shot echo-planar MR imaging sequences: prospective study in 66 patients. Radiology 2003;226(1):71-8. 152.Gourtsoyianni S, Papanikolaou N, Yarmenitis S, Maris T, Karantanas A, Gourtsoyiannis N. Respiratory gated diffusion-weighted imaging of the liver: value of apparent diffusion coefficient measurements in the differentiation between most commonly encountered benign and malignant focal liver lesions. Eur Radiol 2008;18(3):486-2. 153.Vossen JA, Buijs M, Liapi E, Eng J, Bluemke DA, Kamel IR. Receiver operating characteristic analysis of diffusion-weighted magnetic resonance imaging in differentiating hepatic hemangioma from other hypervascular liver lesions. J Comput Assist Tomogr 2008;32(5):750-6. 154.Sun XJ, Quan XY, Liang W, Wen ZB, Zeng S, Huang Fh, et al. Quantitative study of diffusion weighted imaging on magnetic resonance in focal hepatic lesions less than 3cm. Zhonghua Zhong Liu Za Zhi 2004;26(3):165-7. 155.Inan N, Akhun N, Akansel G, Arslan A, Ciftci E, Demirci A. Conventional and diffusionweighted MRI of extrahepatic hydatid cysts. Diagn Interv Radiol 2010;16:168-4. 92 156.Inan N, Arslan A, Akansel G, Anik Y, Sarisoy HT, Ciftci E, et al. Diffusion-weighted imaging in the differential diagnosis of simple and hydatid cysts of the liver. AJR Am J Roentgenol 2007;189(5):1031-6. 157.Dixon WT. Separation of diffusion and perfusion in intravoxel incoherent motion MR imaging: a modest proposal with tremendous potential. Radiology 1988;168(2):566-7. 158.Luciani A, Vignaud A, Cavet M, Nhieu JT, Mallat A, Ruel L, et al. Liver cirrhosis: intravoxel incoherent motion MR imaging–pilot study. Radiology 2008 Dec;249(3):8919. 159.Le Bihan D. Intravoxel incoherent motion perfusion MR imaging: a wake-up call. Radiology 2008;249(3):748-2. 160.Okada Y, Ohtomo K, Kiryu S, Sasaki Y. Breath-hold T2-weighted MRI of hepatic tumors: value of echo planar imaging with diffusion-sensitizing gradient. J Comput Assist Tomogr 1998;22(3):364-1. 161.Hussain SM, De Becker J, Hop WC, Dwarkasing S, Wielopolski PA. Can a singleshot black-blood T2-weighted spin-echo echo-planar imaging sequence with sensitivity encoding replace the respiratory-triggered turbo spin-echo sequence for the liver? An optimization and feasibility study. J Magn Reson Imaging 2005;21(3):219-29. 162.Dong Q, Welsh RC, Chenevert TL, Carlos RC, Maly SP, Gomez HDM, et al. Clinical applications of diffusion tensor imaging. J Magn Reson Imaging 2004;19(1):6-18. 163.Coenegrachts K, Delanote J, Ter Beek L, Haspeslagh M, Bipat S, Stoker J, et al. Improved focal liver lesion detection: comparison of single-shot diffusion-weighted echoplanar and single-shot T2 weighted turbo spin echo techniques. Br J Radiol 2007;80(955):524-31. 164.Bruegel M, Gaa J, Waldt S, Woertler K, Holzapfel K, Kiefer B, et al. Diagnosis of hepatic metastasis: comparison of respiration-triggered diffusion-weighted echoplanar MRI and five t2-weighted turbo spin-echo sequences. AJR Am J Roentgenol 2008;191(5):1421-9. 165.Zech CJ, Herrmann KA, Dietrich O, Horger W, Reiser MF, Schoenberg SO. Black-blood diffusion-weighted EPI acquisition of the liver with parallel imaging: comparison with a standard T2-weighted sequence for detection of focal liver lesions. Invest Radiol 2008;43(4):261-6. 93 EKLER 94 EK-1 95 EK-2 BĠLGĠLENDĠRĠLMĠġ GÖNÜLLÜ OLUR FORMU AraĢtırmanın Adı: Karaciğer hidatik kistlerinin tiplendirilmesinde ultrasonografi ve difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntüleme bulgularının karĢılaĢtırılması AraĢtırmanın Konusu: Kist hidatik hastalığına bağlı karaciğerde oluĢan kistlerin tiplendirilmesinde kullanılan ultrasonografi (USG) ve difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntüleme (MRG) sonuçlarının karĢılaĢtırılması AraĢtırmanın Amacı: Bu çalıĢmamızda amacımız; kist hidatik hastalığına bağlı karaciğerde oluĢan kistlerin tiplendirilmesinde kullanılan radyolojik görüntüleme yöntemlerinden ultrasonografi ve difüzyon ağırlıklı manyetik rezonans görüntüleme sonuçlarının karĢılaĢtırılarak tanıya katkısını saptamaktır. AraĢtırmanın Süresi: 30 dakika AraĢtırmaya Katılması Planlanan Gönüllü Sayısı: 40 AraĢtırmada Ġzlenecek Yöntem: Bu çalıĢmamızda karaciğer hidatik kistlerinin öncelikle B mode ultrasonografide boyut ölçümüyle birlikte Gharbi ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Sınıflamalarına göre ayrı ayrı tiplendirilmesi yapılacaktır. Sonrasında bu lezyonlara yönelik planlanan üst batın MRG'de konvansiyonel sekanslara ek olarak difüzyon ağırlıklı MR sekansı uygulanacaktır. Bu MRG incelemesinde 1.5 Tesla MR cihazında aksiyal planda, single shot echo-planar spin eko sekansı ile her 3 yönde (x ,y, z), 3 farklı b değerinde ( b=50, b=500 ve b=1000 s/mm²) difüzyon duyarlı gradiyentler kullanılarak elde edilen diffüzyon ağırlıklı görüntülerde hidatik kistlerinin karaciğer parankimine göre kalitatif olarak 3 farklı grupta (0: izointens , 1: ılımlı hiperintens, 2: belirgin hiperintens) sinyal intensiteleri saptanacak ve daha sonra diffüzyon ağırlıklı görüntüler üzerinden ADC (Apparent diffusion coefficient) haritaları elde edilecek ve bu haritalar üzerinden ortalama ADC değerleri ölçülecektir. Ölçümler çevre vasküler yapılar ve normal dokulardan uzak kalacak Ģekilde, lezyonların santraline yerleĢtirilen ve lezyonun en az 2/3'ünü kapsayacak dairesel "region of interest" (ROI) ile yapılacaktır. Her lezyon için 3 ardaĢık kesite ait ADC ölçümlerinin ortalaması alınarak o lezyon için ortalama ADC değeri belirlenecektir. Sonrasında sonografik olarak belirlenen hidatik kist tiplerinin kantitatif olarak ADC değerleri karĢılaĢtırılacaktır. AraĢtırma Sırasında KarĢılaĢılabilecek Riskler: Beklenen herhangi bir risk ve rahatsızlık söz konusu değildir. AraĢtırma Süresince 24 Saat UlaĢılabilecek KiĢi Adı / Soyadı / Telefonu: Dr.Deniz KÖKEN 02842357641/1060 - 05057671530 96 BilgilendirilmiĢ Gönüllü Olur Formundaki tüm açıklamaları okudum. Bana, yukarıda konusu ve amacı belirtilen araĢtırma ile ilgili yazılı ve sözlü açıklama aĢağıda adı belirtilen hekim tarafından yapıldı. AraĢtırmaya gönüllü olarak katıldığımı, istediğim zaman gerekçeli veya gerekçesiz olarak araĢtırmadan ayrılabileceğimi ve kendi isteğime bakılmaksızın araĢtırmacı tarafından araĢtırma dıĢı bırakılabileceğimi biliyorum. Söz konusu araĢtırmaya, hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın kendi rızamla katılmayı kabul ediyorum. Gönüllünün Adı / Soyadı / Ġmzası / Tarih Açıklamaları Yapan KiĢinin Adı / Soyadı / Ġmzası / Tarih Gerekiyorsa Yasal Temsilcinin Adı / Soyadı / Ġmzası / Tarih 97
Similar documents
TEMEL SAĞLIK HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ZOONOTİK
bir gece inkübasyonu yeterlidir. Klinik örnek dışında kalan materyellerden; toprak, toz, kıl gibi, B. anthracis izolasyonu amacı ile selektif besi yerleri kullanılmalıdır. Bu amaçla “polymyxinlizoz...
More information