Deniz Ticareti Dergisi Nisan 2014 Sayısı

Transcription

Deniz Ticareti Dergisi Nisan 2014 Sayısı
DENİZ TİCARETİ
Nisan 2014 | Yıl 22 | Sayı 263 Özbenli: Kısır Çekişmeler Mersin'e Kaybettiriyor
Marinacılar Mersin'de Buluştu
İngiliz Konsolosluk Belgelerinde Mersin ve İskenderun Limanları
"Deniz, Kalan Son Özgürlük"
Yerel Seçimler ve Mersin...
Konteyner Gemisi, Gdansk Limanı, Polonya
MDTO’nın Aylık Yayın Organı
Nisan 2014 Yıl: 22 Sayı: 263
MDTD Basın Meslek İlkelerine Uyar.
İÇİNDEKİLER
5-6
Özbenli:
Kısır Çekişmeler Mersin’e
Kaybettiriyor
8
Mavi Kart Uygulamaları
Çeşme’de Değerlendirildi
10-14
MDTO’dan Haberler
17-20
Kısa Kent Haberleri
22-25
Denizcilik Haberleri
26-27
Hatıra Kent Mersin
28-30
“Akdeniz foku ne işe yarar ki?”
31-38
İngiliz Konsolosluk
Belgelerinde Mersin ve
İskenderun Limanları
41
Deniz Feneri
42-43
Transatlantik Ticaret ve Yatırım
Ortaklığı (TTYO), Trans Pasifik
Ortaklığı (TPO) ve TÜRKİYE
45-48
“Deniz, Kalan Son Özgürlük”
50
İstatistik
30 Mart Yerel Seçimleri sonrası Mersin’i yönetecek başkanlar belirlendi.
Yerel yöneticiler kentin gelişimi açısından çok önemlidir!
Çünkü yerel yöneticinin vizyonu o kentin geleceği demektir…
Vizyonu geniş, çağdaş bir başkan yönettiği kent için şanstır.
Tabi ki seçimler halkın iradesidir.
Ve de herkes bu özgür iradeye saygı duymak zorundadır!
Yerel yöneticinin görevi yalnızca alt yapı ile uğraşmak değildir.
Toplu taşıma ve buna benzer projeler de değildir!
Bunlar zaten belediyeciliğin doğasında vardır.
Kent yaşayanının insanca yaşaması için hizmet açısından yapılması gerekenler mutlak
yapılacaktır.
Bunların yanı sıra kent yaşayanı için sosyal, kültürel ve sanatsal etkinlikler düzenlemek de
başkanların görevleri arasındadır…
Mersin’e dönersek;
Mersin yapısı itibariyle Türkiye mozaiğini yansıtmaktadır.
Bu nedenle, Mersin’de partiler üç aşağı beş yukarı aynı potansiyele sahiptir.
Zaten seçmenin üçte birinin oyunu alan göreve gelir.
Tıpkı 30 Mart’ta olduğu gibi…
Gelen başkan bu nedenle toplumun her kesimini kucaklamak zorundadır!
Bugün ülkemizin en büyük sıkıntısı olan “senden, benden” kavramı Mersin’de prim yapmaz!..
Mersinli ayrımcılığa prim vermez.
Mersin Şehir Mezarlığı buna en güzel örnektir.
Her dinden her mezhepten insan burada neredeyse kucak kucağadır…
Bunu göz ardı etmeyen başkanın işi kolaylaşır.
Sık sık yazarız, “Dünya Kenti Mersin” diye…
Dünya kenti olmak, modern, yaşayanı mutlu ve refah düzeyi yüksek bir kent yaratmakla olur.
Mersin’in özellikle Ankara’da yıllarca sahipsiz kalması, ekonomik göstergeler açısından handikap olmuştur.
Mersinli devlete karşı her zaman görevini yerine getirirken, devlet Mersin’e yatırımlarda cimri
davranmıştır.
Bunun sonucu işsizlik oranının en yüksek olduğu illerden biri Mersin’dir…
Artık bu handikapı aşmak için yerel yöneticilere de önemli görevler düşmektedir!
Kentin bu alandaki dinamikleri ile işbirliği yapmak sorunların çözümünde önemli etken olacaktır.
Mersin Deniz Ticaret Odası, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ve Mersin Ticaret Borsası bu
kentin ekonomisine yön veren meslek kuruluşlarıdır…
Bu kuruluşların seslerine kulak vermek gerekir.
“Ben her şeyi bilirim!” demek her zaman zarar veren bir düşünce tarzıdır.
Önümüzdeki beş yılın Mersin açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu nedenle başta Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilen Burhanettin Kocamaz ve ilçe belediye başkanlarına önemli görevler düşmektedir.
Bu düşüncülerle yeni seçilen tüm belediye başkanlarına başarı diliyoruz.
Unutmayalım ki “Başka Mersin yok!”…
Saygıyla
Ali ADALIOĞLU
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü (MDTO adına): M. Cihat LOKMANOĞLU
Genel Koordinatör: Ali ADALIOĞLU
Yayın Kurulu: M. Cihat LOKMANOĞLU, Jozef ATAT, Atahan ÇUKUROVA, Mişel ŞAŞATİ, İskender BOTROS,
Bedii CANATAN, Özcan BARUT, Korer ÖZBENLİ
Yayın Planlama Yönetimi: Tetis Medya Ajansı
Basım Yeri: Alev Dikici Basım & Ambalaj Ltd. Şti Tel : 0322 436 13 13 Fax : 0 322 436 34 81
Adres: Döşeme Mahallesi Cumhuriyet Cad. No:133 01130 Adana Basım Tarihi: Nisan 2014
Yönetim Yeri: Pirireis Mah. İsmet İnönü Bulvarı No: 13 33110 Pk: 45 Mersin/Türkiye
Tel: 0324 327 70 00 (pbx) Faks: 0324 329 52 30 E-posta: [email protected]
[email protected] www.mdto.org.tr
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
Özbenli:
Kısır Çekişmeler
Mersin’e Kaybettiriyor
Mersin Deniz Ticaret Odası (MDTO) Genel Sekreteri Korer Özbenli, Türkiye ve Mersin’in lojistik
anlamda çok önemli bir noktada bulunmasına rağmen, dünya deniz ticaretinden aldığı payda son
derece geride olduğunu belirterek, yanlış politikaların eseri olan küçük limanlar yerine artık büyük
liman kompleksleri yapılması gerektiğini söyledi.
MDTO
Genel
Sekreteri
Özbenli,
Türkiye’nin ve özelde Mersin’in dünya
deniz ticaretindeki yeri, çözüm bekleyen
sorunlar ve denizcilik sektörünün beklentilerini İHA muhabirine anlattı. Batıdan
doğuya bütün güzergahların geçiş noktasında olan Türkiye’nin, denizyolu, karayolu ve demiryolu bağlantılarıyla bulunduğu
coğrafyada lojistik anlamda ön planda olduğunu ifade eden Özbenli, Mersin’in de
komşu ülkelere ve İç Anadolu’ya bağlantılarıyla lojistikte çok önemli bir noktada
olduğunun altını çizdi. Böylesine bulunmaz imkana sahip olmasına rağmen gerek Türkiye’nin gerekse Mersin’in dünya
denizcilik pastasından aldığı payda son
derece geride olduğunu belirten Özbenli, Türkiye’nin denizcilik bakımından biraz
da iyimser rakamlarla dünyada 17. sırada olduğuna işaret etti. “Tersanecilikte
ise dünya denizcilik pastasından aldığımız pay yüzde 1,5-2 civarında. Mersin,
4
Türkiye’nin almış olduğu bu paydan da
istifade edemiyor” diyen
Özbenli, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın verilerine göre,
Türkiye’de 2008 yılında denizyolu ile yapılan ihracatın 73 milyon 244 bin 973 ton,
ithalatın ise 151 milyon 547 bin 676 ton
olduğunu, 2012 yılında denizyolu ihracatının 91 milyon 307 bin 486 tona, ithalatın
da 192 milyon 474 bin 928 tona yükseldiğini kaydetti. 2007 yılında özelleşen Mersin Limanı’nda elleçlenen yük miktarının
da her geçen gün arttığına dikkat çeken
Özbenli, “Bölgemizin en önemli değeri
olan Mersin Limanı 2011 yılında 1,1 milyon TEU kapasiteden 2012 yılı sonunda
1,24 milyon TEU kapasiteye ulaşmıştır.
Dünyada ilk 100 liman arasına giren Mersin Limanı, Türkiye’nin en fazla konteyner elleçleyen ikinci limanıdır. Türkiye’de
toplam konteyner taşımalarının yüzde
18’i Mersin’den yapılırken, Akdeniz’de
seyreden konteyner gemilerinin 1/3’ü
Mersin’e uğramaktadır. Mersin Limanı
aynı zamanda Ro-Ro ve Ro-Ro elleçleme
kapasitesi en büyük olan limandır. Mersin
Limanı’nda 2013 yılında 1 milyon 350 bin
TEU yük elleçlenmiştir” dedi.
“Büyük liman kompleksleri
yapılmalı”
Türkiye’de 177 civarında yükleme boşaltma yapılan liman ve iskele bulunduğunu
ancak bunların hepsinin bir yıllık elleçleme miktarının Rotterdam Limanı’nın yarısı
kadar olduğunu belirten Özbenli, bunun
sebebinin, büyük liman kompleksleri yapmak yerine, kapasiteleri düşük liman ve
iskelelere izin verilmesi olduğunu kaydetti. Özbenli şöyle devam etti: “Halbuki çok
daha büyük bir limancılık anlayışıyla Rotterdam ve Anvers limanları gibi bir noktaya gelebilirdiniz. Ama Marmara’ya baktı-
5
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
ğınızda limancılık, bazı fabrikaların kendi
önlerine yaptıkları, sonra da limancılık hizmetlerine açılan iskelelerde yürütülmeye
çalışılıyor. Bunlar yanlış politikaların eseri. Bugün bir master plan çerçevesinde
çok daha büyük limanlar yapsanız hem
potansiyelleri yükselecek hem de dünya
denizcilik pastasından almış olduğunuz
pay artacak.”
Artık Türkiye’de kompleks limanlara doğru bir gidiş olduğunu dile getiren Özbenli,
Filyos ve Çandarlı limanlarını örnek göstererek, “Şimdi Mersin ana konteyner limanının yapımı hükümetin programına
girdiğine göre demek ki, hükümetimiz
artık küçük şeylerden yola çıkmak yerine
büyük komplekslere yönelmek gibi bir çalışma içerisinde” ifadelerini kullandı.
Mersin’in denizcilik ve 2023 hedeflerini
de aktaran Özbenli, beklentilerinin yeni
projeler ve planlamalar olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’nin 2023 vizyonunda
500 milyar dolar ihracat ve 1 trilyon dolar dış ticaret hacmi hedeflenmektedir.
Ülkemiz dış ticaret yüklerinin yüzde 8590’ının denizyolu ile taşındığı göz önünde
bulundurulduğunda bu hedefe ulaşma
sürecinde denizcilik sektörüne önemli
görevler düştüğü aşikardır. 2023 yılında
Türkiye ihracat hedefinin yüzde 10’unu
kentimizin üstleneceği değerlendirilmektedir. Ancak gerek bölgesel kalkınma gerekse öngörülen hedefleri yakalayabilmek
açısından bölgemiz ticaretini geliştirecek
projelere, yeni liman yatırımları ile beraber
mevcut limanlarımızın verimliliğini artıracak önlemlerin alınmasına ve liman geri
sahalarının ticari liman faaliyetlerini destekleyecek şekilde planlanmasına ihtiyaç
duyulmaktadır” şeklinde konuştu.
Genel Sekreteri Özbenli, lojistikte çok
önemli bir noktada bulunan Mersin’in bu
özelliğinden yeterince yararlanılamadığına da dikkat çekti. Bir lojistik kenti olması
gereken Mersin’in bu anlamda geride kalmasını bazı yerel sorunların aşılamamasına ve kısır çekişmelere bağlayan Özbenli,
“Kısa bir sürede bazı konuların aşılacağını düşünüyorum. Lojistiğin Türkiye’de
bir mevzuatı yok. Lojistikle ilgili mevzuat
düzenlemeleri gerekiyor. Bu düzenlemeler kısa bir süre içerisinde realize edilebilecek gibi duruyor. Çünkü dünyada ilk
100 liman arasına girmiş bir limana sahipsiniz. Yeni yapılan yatırımlarla bunu daha
da aşağılara çekmek, ilk 60-70 limanın
arasına girmek gibi çok önemli bir avantaja sahipsiniz. Devletin konteyner ana
terminaline yaptığı yatırımlar da gerçekleştiği zaman Mersin yükleme, boşaltma,
6
elleçleme imkanları son derece büyük bir
limana sahip olacak” dedi.
“Anahtar kelime, birbirimizle
uğraşmayı bitirmektir”
Denizciliğin sadece limancılıktan ibaret
olmadığını, endüstri ve balıkçılık boyutları
da bulunduğunu dile getiren Özbenli, endüstriyel boyutta Mersin’in geçmişte tersaneciliği kaybettiğinin altını çizdi. Tersanecilik olmadığından Mersin’in gemi inşa
sanayiden ve dünya gemi inşa pastasından payını alamadığına dikkat çeken Genel Sekreter Korer Özbenli, kısır çekişmelerin kenti bu noktaya getirdiğini kaydetti.
Özbenli şunları söyledi: “Halbuki 321 kilometrelik de bir sahil şeridiniz var. Bu
sahil şeridinde siz limancılık, marinacılık,
tersanecilik, yat-çekek yerleri ve denizle
ilgili tüm endüstriyel tesisleri yapabilirsiniz, yapacak yeriniz var. 3 mil açıkta açık
deniz balıkçılığı yaparak balıkçılık endüstrisinden de istifade edebilirsiniz. Böylece
hem istihdam yaratır hem de kent ve Türkiye ekonomisine katkı sağlarsınız. Ama
siz bunları belli kısır çekişmeler nedeniyle
yitiriyorsunuz. Denizciliğin endüstriyel boyutundan istifade etmeyip kısır tartışmalar
içerisine giriyorsanız, siyasi boyuta giriyor
ve yatırımları iktidar-muhalefet veya siyasi partilerin kendi aralarındaki çekişmeler
zemininde değerlendiriyorsanız o zaman
sizin memlekete katkınız azalır. Kente katkı sağlanmasını isteyen insanlarla katkı
sağlanmasını istemeyen insanların çekişmesi noktasına gelir. Maalesef Mersin’in
en büyük kayıplarından bir tanesi bu”
diye konuştu.
Kent yararına yapılacak işlere siyaset karıştırılmasını eleştiren Özbenli, “Anahtar
kelime, birbirimizle uğraşmayı bitirmektir.
Eğer Mersin bunu başarırsa birbirleriyle
değil de kentin güzelleşmesi, faydalanması için çalışırsa Mersin’in önünde kimse duramaz. Burada kent konseyleri var,
gelip herkes orada akıllarında herhangi
farklı bir düşünce olmaksızın, bir çıkar
ummaksızın görüşlerini söyleyebilmeli.
Bu kentte yaşıyorsanız, bu kente katkı
sağlamak istiyorsanız siyasi ceketinizi bir
tarafa bırakıp bu kentli olarak iş yapacaksınız. Siyaset, siyaset arenasında yapılır.
Kente yapılacak katkılar bazında siyaset
yapamazsınız. ‘Onu yaptırırım, bunu ettirmem’ dediğiniz zaman bu kente en büyük
zararı siz vermiş olursunuz” ifadelerini
kullandı.
Mersin Marina ve 1-2 ay içerisinde bitmesi beklenen Kumkuyu Marinası’nın da
bir an önce aktif olarak faaliyete geçmesini beklediklerini belirten Özbenli, her iki
marinanın faaliyete geçmesiyle Mersin’in
endüstriyel boyutta katkı alacağına ve bu
katkıların da denize bakış açısını değiştireceğine işaret ederek, “Çünkü oralardan
gelen kazançlar belki tersanecilik boyutuna belki bir yat yapım yerine, mega inşaatlara karşı bakış açısını değiştirir. İnsanlar tersaneyi kirlilik yaratan bir yer olarak
görüyorlar. Halbuki bugünkü teknolojide
bunun kirlilik yaratması söz konusu değil.
Çoğu uluslararası çok geniş bir mevzuat
çerçevesi var. Siz bu uluslararası anlaşmalara, sözleşmelere uymadan bunları
yapamazsınız. Uyduğunuz takdirde de
kirlilik yaratılmaz” şeklinde konuştu.
“Kentin Geleceğine Sadece
2 Ay Gelip Kalanlar Karar
Veremez”
Aslında Mersin’in tersanecilik trenini kaçırmadığını da ifade eden Özbenli, Büyükşehir Belediye Başkanı Burhanettin
Kocamaz’ın şehrin planlamasında bu konuları ön plana çıkartması gerektiğini söyledi. Mersin’in 1/100 binlik çevre düzeni
planının hala tamamlanmadığını anımsatan Özbenli, şöyle konuştu:
“Limancılık, iskelecilik veya tersanecilik
boyutuyla baktığınız zaman bunlar 1/100
binlik planda yer almıyor. Bugün Mersin’in
böyle de bir sorunu var. Öncellikle 1/100
binlik planda yer alacak, daha sonra 5
binlik planlarda yer alacak. Siz ona bakacaksınız, limanı, iskeleyi ona göre yapacaksınız. Şimdi mevcut SEKA limanını
limancılık yapılmasın diye neredeyse çıkartmak istiyorsunuz. Niye? Oradaki bir
bölüm insan bunu böyle istiyor diye. Bir
devletin, bir kıyı kentinin limanının kapatılmasını istemesi kadar absürt bir şey
olabilir mi? Bir liman kapatılır mı? Liman
dünyaya açılan kapınız sizin. Limanın kapatılması demek, orayı öldürmek demek,
oradaki insanların ekonomiden elini eteğini çekmesini istemek demek. Bunu isteyen insanlar Anadolu’nun başka taraflarından ununu eleyip eleğini duvara asmış,
buraya geldiğinde artık denizi sadece
seyreden insanlar. Mersin’in geleceğine
kiracıların değil Mersin’in sahiplerinin karar vermesi lazım. Mersin’de nerede yatırımın yapılacağı konusu, senede 2 ay
buraya gelen insanın karar vereceği nokta değildir. Kiracılar değil, buranın mülk
sahipleri karar verecek. 2 ay burada kalan insanın buranın geleceğini planlama
hakkı da yoktur, haddi de değildir. Kimse
kusura bakmasın.”
7
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
Mavi Kart Uygulamaları
Çeşme’de Değerlendirildi
Mavi Kart Uygulamalarını Değerlendirme Çalıştayı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile İMEAK
Deniz Ticaret Odası işbirliğinde, İMEAK DTO
İzmir Şube Başkanlığı ev sahipliğinde gerçekleştirildi.
İlki 12-14 Aralık 2013 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen
‘Mavi Kart Uygulamalarının Değerlendirilmesi Çalıştayı’nın ikincisi
17-18 Nisan tarihleri tarihlerinde Çeşme’de gerçekleştirildi. Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı Müşteşar Yardımcısı Prof.Dr. Mehmet Emin
Birpınar, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı Halim Mete, Ulaştırma Denizcilik Haberleşme
Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve
İMEAK DTO yetkililerinin katılımıyla gerçekleşen çalıştaya Mersin
Deniz Ticaret Odası’nı (MDTO) temsilen Genel Sekreter Yardımcısı
Kpt. Halil Delibaş katıldı.
Program SETUR Çeşme Marina’da yapılan Mavi Kart Açılış Töreni
ile başladı. Otomasyon sisteminin hizmete alındığı açılışta katılımcılara sistemin çalışma prensipleri hakkında da bilgi verildi.
İki gün devam eden toplantının açılışında konuşan İMEAK DTO İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk, bütün gemilerin
atıklarının etkin olarak takibini sağlamak amacıyla hayata geçirilen
Mavi Kart sisteminin, en kısa sürede tüm bölgelerde uygulanması
gerektiğini söyledi.
TOBB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Halim Mete ise, denizde bulunan araçların denizi kirletme oranlarının yüzde 5 olduğunu
belirterek, atık alımlarında muhakkak yerel yönetimlerle ortaklaşa
çalışılması gerektiğini söyledi. “Denizden ekmek yiyen bizler, temiz deniz istiyorsak bu toplantıları yapmalıyız” diye konuşan Mete,
İMEAK DTO olarak bu işin arkasında olduklarını, insanları denizden
soğutmadan bir şeyler yapılması gerektiğini belirtti.
Çalıştayda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Muğla ve Antalya Valilikleri, SGK, İDO, İMEAK DTO, Mersin Deniz Ticaret Odası ve İMEAK
DTO’nun İzmir, Bodrum, Marmaris, İskenderun, Antalya ve Fethiye
şubeleri yetkililerince Mavi Kart Sistemi kapsamında gerçekleştirilen çalışmalar hakkında sunumlar yapıldı.
2 gün süren çalıştayda, uygulamaların teknik alt yapılarının gözden
geçirilerek, kapasite geliştirilmesi ve atık alım uygulama alanlarının
genişletilmesi, teknik ve operasyonel ihtiyaçların belirlenmesi için
görüş alışverişinde bulunuldu. Çalıştayda dile getirilen görüşlerden
bazıları şöyle:
• Gemi tanımı kapsamına giren küçük teknelerin bir kısmında pissu
tankı olmadığından, bu tür teknelere sadece özel bir çöp poşeti
dağıtılarak, denizde kaldıkları sürece oluşan atıklarını toplamaları
sağlanmalıdır.
• Atık Alım Gemileri için uygun maliyetli tip proje üretilmelidir.
• Atık verme işlemlerinde amatör denizcilere verilen hizmetlerde
8
yüksek maliyetlerin önlenerek motivasyonlarının azaltılmaması ve
bu hizmete alışmalarının sağlanması amacıyla 1-2 yıllığına bu şahısların teknelerine hizmet verecek atık kabul tesislerinin ve atık
alma gemilerinin sübvanse edilmesi için mevcut imkanlar araştırılmalı ve konunun uygulanabilirliği denetlenmelidir.
• Mavi kart sistemi kapsamında yer alan teknelere uygulanacak
atık alım hizmeti ücretlerinin yeniden değerlendirilerek revize edilmesi amacıyla komisyon kurulmalıdır.
• Çevre Kanunu uyarınca Mavi Kart ibraz edemeyen teknelere kesilen cezaların bazı durumlarda tekne fiyatından daha fazla olabilmesinden dolayı, Çevre Kanunu’nun 20. maddesinin (ı) bendinde
yer alan GRT’ye göre idari ceza uygulanmasına benzer bir yaptırım
usulüne ilişkin bir çalışma yapılmalıdır.
N
E
Y
E
R
İ
A
L
K
G
M
C
E
EL
!
K
E
• Büyükşehir belediyelerinin konuya ilişkin yükümlülüklerini yerine
getirmeleri için gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.
• Mersin’de Mersin Deniz Ticaret Odası koordinasyonunda bir toplantı düzenlenmelidir.
• Mavi Kart uygulamaları pissu esaslı olarak uygulanmalı, diğer
atıklar bu kapsam dışında değerlendirilmelidir.
• Balıkçı barınaklarının, atık alımla ilgili önemli sorunları bulunmaktadır, bunlar ilgili kurumlar nezdinde değerlendirilerek çözülmelidir.
Mavi Kart Sistemi
Mavi Kart Sistemi, bütün gemilerin atıklarının etkin olarak
takibini sağlamak amacıyla elektronik ortamda veri girişinin ve kontrolünün sağlanacağı uygulamadır. Uygulama kapsamında; balıkçı barınakları, yat limanları, çekek
yerleri ve buna benzer platformlar; Mavi Kart uygulaması
için gerekli atık alım bilgilerinin yüklenebileceği sistem
altyapısını kurmak ve atık alım noktalarını tesis etmekle
yükümlüdürler.
9
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
MDTO’DAN HABERLER
Marinacılar Mersin’de Buluştu
İMEAK Deniz Ticaret Odası Marina İşletmeleri Meslek Gurubu
Koordinasyon Toplantısı Mersin’de gerçekleştirildi.
MDTO’DAN HABERLER
mızın çarşısı olmasını tercih ederiz. Mersin Marina daha çok bir
AVM olarak çalışıyor. Deniz kısmı ile fazla ilgilenilmemiş ama marina yönetimi şu anda görevlendirdiği kişilerle, bizlerle de iletişimini
arttırarak daha çok yol kat edecek ve ileriye dönük marina hüviyetine sahip olacaktır. Kumkuyu da bu şekilde çalışıyor. Biz birlikte
çalışarak bölgemizde marinacılığın ve deniz turizminin gelişmesi
adına elimizden gelen tüm gayreti göstereceğimizi ifade ediyoruz”
şeklinde konuştu.
Özbenli’nin konuşmasının ardından Genel Sekreter Yardımcısı
Kaptan Halil Delibaş tarafından Mersin’deki denizcilik faaliyetleri ve
bölgedeki yük hareketlerine ilişkin kısa bir sunum yapıldı.
Toplantı bitiminde İMEAK DTO yetkilileri Meclis Başkanı Cem Kaptanoğlu ile Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan’ın selamlarını
iletti. İMEAK DTO İzmir Şubesi Meclis Başkanı Geza Dolough Genel
Sekreter Özbenli’ye günün anısına bir plaket takdim etti. Dolough
İMEAK ve Mersin Deniz Ticaret Odalarının deniz turizmi konusunda birlikte çalışabileceklerini kaydetti. MDTO yetkilileri tarafından
tüm katılımcılara MDTO’nun 25. yıl madalyası ile Yazar Mehmet
Mazak’ın “Osmanlı Deniz Ticaretinin Yükselen Değeri Mersin” adlı
kitabı hediye edildi.
Katılımcılar programın öğleden sonraki bölümünde Mersin
Marina’yı gezerek, Genel Müdür Sami Erol’dan bilgi aldılar. Daha
sonra Marina Meslek Grubu Üyesi Temsilcileri ile 45 Nolu Meslek
Komitesi Üyeleri arasında “Ön Hazırlık Toplantısı gerçekleştirildi.
11 Nisan’da 3 ayrı oturum halinde düzenlenen Koordinasyon Toplantısı ise Mersin Hilton Oteli’nde gerçekleştirildi.
İMEAK Deniz Ticaret Odası 45 Nolu Genişletilmiş Marina İşletmeleri Meslek Gurubu
2014 yılı 1. Koordinasyon Toplantısı 10-11
Nisan 2014 tarihlerinde İMEAK DTO koordinasyonunda, Mersin Deniz Ticaret Odası
ve Mersin Marina ev sahipliğinde Mersin’de
gerçekleştirildi.
Koordinasyon toplantısına kamu kurumlarının, marina işletmelerinin, Mersin ve İMEAK
Deniz Ticaret Odalarının temsilcileri katıldı.
Programın ilk günü Mersin Deniz Ticaret
Odası’nı (MDTO) ziyaret eden katılımcılar,
MDTO yetkilileri tarafından karşılandı. Burada kısa bir konuşma yapan MDTO Genel
10
Sekreteri Korer Özbenli, konukları MDTO
ve Mersin Marina ev sahipliğinde Mersin’de
ağırlamaktan mutluluk duyduklarını söyledi. Mersin’de Kumkuyu ve Mersin Marina
olmak üzere iki marina olduğunu hatırlatan
Özbenli, düzenlenen koordinasyon toplantısının bu marinaların gelişmesi ve sektörce
tanınması açısından yararlı olacağını düşündüğünü belirtti
Marinacılıktaki en büyük sorunun farklı
bakanlıklar arasındaki yetki ve sorumluluk
karmaşası olduğunu ifade eden Özbenli,
konuşmasında “İtalya’nın 6 bin 500 kilometrelik kıyı şeridinde 380 marinası oldu-
ğunu biliyoruz. İspanya’nın 500 kilometrelik
kıyı şeridinde 96 tane marinası var. Keza
Hırvatistan’ın 5 bin 800 kilometre civarındaki kıyı şeridinde 50 civarında marinası
var. 2012 sektör raporuna göre, Türkiye’de
40-42 tane marinamız olduğunu biliyoruz”
ifadelerini kullanarak Türkiye’deki marina
sayısının yetersizliğine işaret etti.
“Mersin’in marina kapasitesi Türkiye kapasitesinin %8’i civarındadır” diyen Özbenli
Mersin Marina’nın fonksiyonel olarak kullanılmadığını belirterek “ Biz denizciler olarak
marinanın fonksiyonel olmasını istiyoruz.
Çarşımızın marinası olmasındansa marina-
11
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
MDTO’DAN HABERLER
23 Nisan Egemenlik Kupası
Yarışları’na MDTO Desteği
Mersin Gençlik Hizmetleri ve
Spor İl Müdürlüğünce 23 Nisan Ulusal ve Egemenlik Çocuk Bayramı etkinlikleri kapsamında yüzme, tenis, muay
thai ve satranç müsabakaları
gerçekleştirildi. Mersin Deniz
Ticaret Odası’nın da destek
verdiği yüzme müsabakalarında öğrenciler kıyasıya yarıştı.
19-20 Nisan tarihlerinde Olimpik Yüzme
Havuzunda gerçekleştirilen yüzme yarışları 9-10 Yaş Bayan, 9-10 Yaş Erkek, 11-12
Yaş Bayan, 11-12 Yaş Erkek ve 13+ Yaş
Bayan, 13+ Yaş Erkek yaş gruplarında
yapıldı. Müsabakaların ilk gününde öğrenciler 50m serbest, 100m sırtüstü, 50m
sırtüstü, 200m serbest ve 4x50m serbest
bayrak kategorilerinde mücadele verirken, ikinci gün 50m kelebek, 200m karışık, 50m sırtüstü, 100m sırtüstü ve 4x100
m serbest bayrak yarışları gerçekleştirildi.
MDTO’DAN HABERLER
Toros Üniversitesi’nden
Ticaret ve Lojistik Çalıştayı
Toros Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Öğrenci Topluluğu 25 Nisan 2014 tarihinde Ulusal
Ticaret ve Lojistik Çalıştayı düzenledi. Öğrencileri sektör temsilcileri ile buluşturmak ve sektörel
bilgilendirme yapmak amacıyla düzenlenen çalıştayda Mersin Deniz ticaret Odası (MDTO) Genel
Sekreter Yardımcısı ve Mersin Lojistik Platformu Genel Sekreteri Kpt. Halil Delibaş Uluslararası Sözleşmeler ve Lojistik Kalkınma Planları konulu bir sunum yaptı.
Toros Üniversitesi Bahçelievler Kampusu’nda düzenlenen çalıştaya Toros Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Tayyar Şen, öğretim
üyeleri, sektör temsilcileri ve öğrenciler katıldı.
Yarışların sonunda ilk 3’e giren sporculara
madalya, ilk 3’e giren kulüplere ise kupa
verildi.
Mersin Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürü Vekili Ahmet Tarakçı yaptığı açıklamada “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı ve Kardeşlik Haftası etkinlikleri içerisinde öğrencilerimizle bir
araya geldik. ‘23 Nisan Egemenlik Kupası’ adı altında ilimizde ve ilçelerimizde
düzenlemiş olduğumuz müsabakalarla,
çocuklarımız için anlamlı bu günde elimizden geldiğince katkı sağlamaya çalıştık. Bu sayede çocuklarımızın bir nebze
de olsa yüzünü güldürebildiysek ne mutlu
bizlere” dedi.
Açılışta konuşan Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Ahmet Özer, tarım,
turizm ve ticaret kenti olan Mersin’in aynı zamanda bir teknoloji
kenti olması gerektiğini söyledi. Konuşmasında Mersin’in lojistik
açıdan çok önemli bir noktada olduğu halde bu konuda önemli
adımlar atılmadığına ve halen eksikleri olduğuna değinen Özer,
ticaretin kalbinin lojistik olduğunu belirterek, burada üniversitelere iki önemli görev düştüğünü söyledi. “Dünyada bu işi yapacak bilgiyi üretmemiz ve bu bilgiyi kullanıcısıyla buluşturmamız
gerekiyor” diyen Prof.Dr. Özer, bilgiyi üretirken ülkeyi yönetecek
nitelikli insan kaynağının da yetiştirilmesi gerektiğini, Toros Üniversitesi olarak lojistikte bilgi üretme ve nitelikli insan gücü yetiştirme açısından ellerinden geleni yapmaya çalıştıklarını kaydetti.
Toros Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Tayyar Şen ise, lojistiğin günümüzün yükselen yıldızı olduğunu söylediği konuşmasında,
ülkenin ve bölgenin ihtiyacı olan bu sektöre gerekli donanımlara sahip mezunlar yetiştirmeyi amaçladıklarını belirtti. Lojistik
Bölümünün bu sene ilk mezunlarını vereceğini ifade eden Şen,
öğrencilerinin bu işe hazır olduklarını gözlemediğini ve bundan
gurur duyduğunu vurguladı.
Açılış konuşmalarının ardından sektör temsilcilerinin sunumlarının izlendiği oturumlara geçildi. Tüm gün süren çalıştayda;
MDTO’dan Yeni Bir Kitap
Mersin Deniz Ticaret Odası (MDTO) Araştırmacı-Yazar Osman Öndeş’in kaleme aldığı ‘Refah Faciası’
adlı eseri yayımlıyor.
MDTO kültür yayınlarına bir yenisini
daha ekliyor. Araştırmacı-Yazar Osman
Öndeş tarafından kaleme alınan ve hazırlık çalışmalarında son aşamaya gelinen Refah Faciası adlı eser kısa süre
içinde okurlarla buluşacak.
Yazar Öndeş eserinde, 23 Haziran
1941 günü Mersin’den açıldıktan kısa
bir süre sonra batırılan Refah Şilebi’nin
12
hazin öyküsünü okuyucularla paylaşıyor. 2006 yılında yayımlanan “Refah’ı
Kim Batırdı? “ adlı eserinde aktardığı
bilgi ve belgeleri, fotoğraflar, mahkeme tutanakları, kazadan kurtulan
denizcilerin notları ve hiçbir yerde yayınlanmayan ifadeleriyle bu eserinde
daha da zenginleştirilmiş olarak okuyucularına sunuyor.
Lojistik Derneği (LODER) Onursal Başkanı Prof. Dr. Mehmet
Tanyaş, ‘Tedarik Zinciri Yönetimi’,
G&C Shipping Genel Müdürü Gül Erturhan ‘Sektörde Kadın Girişimciliği’,
C. Steinweg Levant A.Ş Şube Müdürü Bora Güner ‘Mersinde
Ticaret ve Lojistik Potansiyeli,
CEYNAK yetkilisi Fatma Avcı ‘CEYNAK'ta Genel İşleyiş,
LODER yetkilisi Aydan Bilgel ‘Lojistikte Kalite Standartları’
MDTO Genel Sekreteri Kpt. Halil Delibaş Uluslararası Sözleşmeler ve Lojistik Kalkınma Planları’
Toros Üniversitesi’nden Ferudun Gündüz ‘Gümrükleme ve Gümrük Müşavirliği’,
Mersin Serbest Bölge Müdürü Edvar Mum, Mersin’de ‘Ticaret
Potansiyeli ve Serbest Bölge'nin Rolü’
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası temsilcisi Fevzi Filik ‘Mersin Lojistik Merkezi Hakkında Genel Bilgi’
Akdeniz İhracatçı Birlikleri Temsilcisi Dr. Sami Süygün ‘Uluslararası Ticaret Alanında Kamu ve Özel Sektörde Kariyer İmkanları’
Mars Lojistik yetkilisi Muzaffer Büker ‘Taşımacılıkta Optimizasyon’ konulu sunumlarını gerçekleştirdiler.
13
MERSİN DENİZ TİCARETİ
MDTO’DAN HABERLER
NİSAN 2014
TAREKS Uygulaması
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından gönderilen 17.04.2014 tarih
ve 0412/8195 sayılı yazıda;
Ekonomi Bakanlığı'nın 08.04.2014tarih
ve 24847 sayılı yazısında; 31.12.2013 tarih ve 28868 sayılı (ikinci mükerrer) Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
İthalat Rejimi Kararına Ek Karar’ın Eki Kullanılmış veya Yenileştirilmiş Olarak İthal
Edilebilecek Bazı Maddelere İlişkin Tebliğ’in
(İthalat: 2014/19) 12’nci maddesinde, bu
Tebliğ’in EK-1/A ve EK-1/B listeleri kapsamı
eşya ile CIF birim kıymetleri EK-2’de belirtilen değerlerin üzerinde olan eşyanın ithaliyle
ilgili tüm işlemlerin TAREKS (Dış Ticarette
Risk Esaslı Kontrol Sistemi) üzerinden yapılacağı, 14’üncü maddesinde ise söz konusu
TAREKS uygulaması ile ilgili 12’nci maddenin 01.05.2014 tarihinde yürürlüğe gireceği
hükmünün amir olduğu ifade edilmiştir.
Bu çerçevede, anılan Tebliğ’in EK-i/A ve EKl/B listeleri kapsamı eşya ile CIF birim kıymetleri EK-2’de belirtilen değerlerin üstünde
olan eşyanın ithaliyle ilgili tüm işlemlerin 1
Mayıs 2014 tarihinden itibaren TAREKS üzerinden yapılacağı belirtilmiştir.
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
14
15
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
KISA KENT HABERLERİ
Mersin’de 23 Nisan Törenlerle Kutlandı
Mersin’de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, düzenlenen törenlerle coşkuyla kutlandı.
23 Nisan kutlamalarında ilk tören sabah saatlerinde Cumhuriyet Alanı’nda yapıldı. Törene gaziler ve protokol üyeleri katıldı.
Kutlamalar Mersin Marina’daki Amfi Tiyatro’da devam etti. Akdeniz Bölge ve Garnizon Komutanlığı Bandosu’nun konseriyle
başlayan etkinliklerde öğrenciler şiirler okudu. Kutlamalarda
Mersin İzci Kulüpleri’nin okulların gösterilerinin yanı sıra TRT
Çocuk Korosu’nun Türk Halk Müziği konseri, Gençlik Hizmetleri
ve Spor İl Müdürlüğü Çocuk Ritmik Jimnastik Grubu’nun gösterisi ve Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi öğrencilerinin konseri
yer aldı.
Diğer taraftan aralarında CHP,ADD, ÇYDD, Cumhuriyet Kadınları
Derneği, Eğitim-İş Sendikası ve TEMA Mersin şubelerinin üyelerinin de bulunduğu bazı demokratik kitle örgütleri, Cumhuriyet Alanı’nda yapılan resmi törenin ardından 23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı alternatif törenle davul zurna
eşliğinde halay çekerek kutladılar.
Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu ise 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı yayınladığı bir mesajla kutladı. Mesajında, 23 Nisan 1920’nin Türk milletinin işgal altındaki ülkede
istiklal mücadelesini başlatarak egemenliğini eline aldığı, vatanına sahip çıktığı tarihi bir günü simgelediğini vurgulayan Güzeloğlu, “Bugün, milletin istiklalinin yine milletin azim ve kararıyla
sağlandığı gündür. Küçükten büyüğe hepimizin büyük coşku
yaşadığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 94'üncü yılını idrak edeceğimiz bugün, milletimiz için çağ dönümü anlamı
taşımaktadır” dedi.
Türk milletinin, istiklal mücadelesinde topyekun hareket ederek,
birlik ve beraberliğinden aldığı güçle imkansızı başardığının alıntı çizen Güzeloğlu, TBMM’nin bu tarihi süreci çok iyi yönettiğini
ve milli mücadelenin kalbi olduğunu kaydetti. Güzeloğlu, “Yüce
16
Meclis, varlığıyla, onurlu duruşuyla, cesur kararlarıyla, bu mücadeleyi yürütenlere güç verirken, aziz milletimizin de sesi, umudu
ve rehberi olmuştur. Büyük askeri zaferleri kazanan, Cumhuriyeti
ilan eden ve onu demokrasiyle taçlandıran TBMM, gerçekleştirdiği reformlar ve aldığı tarihi kararlarla milletimizin makus talihini
değiştirmiş, Türkiye’nin yarınlarını şekillendirmiştir. Bu yönüyle
TBMM, demokrasimizin ve ulusal egemenliğin sembolü haline
gelmiş, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilkesi de
Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturmuştur” ifadelerini kullandı.
23 Nisan’ın aynı zamanda dünyadaki çeşitli ülke çocuklarının
katılımıyla kutlanan ilk ve tek çocuk bayramı olduğuna dikkat çeken Güzeloğlu, şunları kaydetti: “Dünyada 23 Nisan'dan başka
17
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
Olcar:”Verilen Vaatler Yerine Getirilmezse
Hedeflediğimiz Yollara Gidemeyiz”
çocuklara armağan edilen hiçbir bayram
yoktur. Devletimizin muasır medeniyetler
seviyesinin üzerine yükselme hedefinin
gelecekteki bekçileri, milletimizin aydınlık
yarınlarının kucaklayıcısı çocuklarımız, en
büyük zenginliğimiz ve umudumuzdur. Bu
duygu ve düşüncelerle Gazi Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere ilk Meclisimizin üyelerini ve milli mücadele kahramanlarımızı saygı
ve rahmetle anıyor, sevgili çocuklarımızın
bayramlarını en içten duygularımla kutluyorum. Ayrıca bugünün dünyanın bütün çocuklarına barış ve mutluluk getirmesini diliyor ve dünyanın dört bir yanından ülkemize
gelen çocukları sevgiyle kucaklıyorum.”
Mersin Turizm Platformu Başkanı Numan Olcar,
yaptıkları çalışmalarla kente gelen turist sayısını
540 binlere çıkarmalarına rağmen, havaalanı
inşaatının durması ve Tarsus-Kazanlı Turizm
Bölgesi’nde inşaata bile başlanmamasına tepki
gösterdi. Olcar, kent yöneticilerinden verdikleri
sözleri yerine getirmelerini isteyerek, “Aksi
takdirde turizmde hiçbir ilerleme kaydedemeyiz”
dedi.
Sahil Güvenlik Akdeniz
Bölge Komutanlığı Kapılarını
Öğrencilere Açtı
Sahil Güvenlik Akdeniz Bölge Komutanlığı
ise, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı etkinlikleri kapsamında, Mersin'deki öğrencilere kapılarını açtı.
Sahil Güvenlik Akdeniz Bölge Komutanlığı
tarafından yürütülen 'Alo 158 ile Güvendesiniz' projesi kapsamında, Mersin'deki öğrencilere yönelik tanıtım etkinliği düzenlendi.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri ile birleştirilen faaliyetler çer-
çevesinde, Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın
tanıtımı, denizciliğin sevdirilmesi ve 'Alo
158' Sahil Güvenlik İhbar Hattı'nın bilinirliğinin yaygınlaştırılmasına yönelik öğretmen
ve öğrencilere bilgiler aktarıldı.
Ayrıca, ziyarette bulunan öğretmen ve öğ-
rencilere Sahil Güvenlik botu gezdirildi,
Sahil Güvenlik Komutanlığı ekiplerinin icra
ettiği görevler hakkında bilgiler verildi. Üç
tarafı denizlerle çevrili ülkemizin denizcilik
faaliyetlerinin önemine vurgu yapılan etkinliğin, daha sık tekrarlanacağı ifade edildi.
(İHA)
Mersin’de Kocamaz Dönemi
30 Mart 2014 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimleri’nin ardından Türkiye’deki yerel yönetimler belirlendi.
İlçeler ve Belediye Başkanları
Akdeniz Belediyesi Eş Başkanları:
M.Fazıl Türk ve Yüksel Mutlu (BDP)
Yenişehir Belediyesi: İbrahim Genç (CHP)
Toroslar Belediyesi: Hamit Tuna (MHP)
Mezitli Belediyesi: Neşet Tarhan (CHP)
Erdemli Belediyesi: Mükerrem Tollu (MHP)
Silifke Belediyesi: Mustafa Turgut (CHP)
Tarsus Belediyesi: Şevket Can (MHP)
30 Mart yerel seçimlerinde Mersin’de seçmenler Büyükşehir
Belediye Başkanlığı için tercihlerini Burhanettin Kocamaz’dan
yana kullandı. 15 yıl Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan
Macit Özcan 30 Mart 2014 yerel seçimlerinin ardından görevi
MHP’li Burhanettin Kocamaz‘a devretti.
MHP, il genelinde Büyükşehir Belediyesi ile 8 ilçede seçimi alırken, CHP 3 ilçede AKP ve BDP ise birer ilçede seçimi kazandı.
18
KISA KENT HABERLERİ
KISA KENT HABERLERİ
Mut Belediyesi: Nebi Yılmaz (MHP)
Gülnar Belediyesi: Ahmet Güner (MHP)
Aydıncık Belediyesi: Ferat Aktan (AKP)
Anamur Belediyesi: Mehmet Türe (MHP)
Çamlıyayla Belediyesi: İsmail Tepebağlı (MHP)
Bozyazı Belediyesi: Mehmet Ballı (MHP)
Turizm Platformu Başkanı Olcar, Mersin’de turizmi geliştirmek
için yaptıkları çalışmalarla ilgili İHA muhabirine açıklama yaptı.
Mersin’in turizmle ilgili vizyonuna 2007’den itibaren başladığını
ifade eden Olcar, bu süreç içerisinde turizm yönünde yükselmenin temel hedefleri olduğunu kaydetti. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede yaşanan siyasi konjonktürlere rağmen,
2007’de 80 bin olan turist sayısını 2013 itibariyle 540 binlere çıkarttıklarını dile getiren Olcar, bu yıl da güzel bir turizm sezonu
beklediklerini vurguladı. Kruvaziyer turizmine yönelik çalışmaları
kapsamında bu yılın ilk gemisinin 3 Nisan 2014 tarihinde Silifke
ilçesine bağlı Taşucu Limanı’na geldiğini bildiren Olcar, yıl içinde
7-8 kruvaziyer gemisinin daha Mersin’e geleceğini söyledi. Ayrıca 2012 yılında başladıkları kara turizmi çerçevesinde yaptıkları
çalışmalarda da somut sonuçlar almaya başladıkları bilgisini veren Olcar, büyük bir tur firmasının Mersin’e 9 tur düzenleyeceğini
ifade ederek, “Her bir turun 9’ar kere bölgemize geliyor olması,
yaptığı 2 gecelemelerle aşağı yukarı 3 bin 600 gecelemeden
bahsediyoruz. Bu turda bir turistin ortalama harcadığı parayı
200 Euro’dan hesapladığınız zaman biz burada 700-800 bin
Euro’luk bir bedel görüyoruz, sadece bir turda. Bu bizim esnafımızın cebine girecek olan para. Turlar 28 Nisan 2014 itibariyle
başlıyor ve 21 Eylül’e kadar bu program sürecek” diye konuştu.
Olcar, havayolunda Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın gücünü
de kullanarak özel bir havayolu şirketini ikna ettiklerini, şirketin
yaklaşık 1 yıldır Adana’dan Diyarbakır, Elazığ, Bursa, Bodrum,
Dalaman, Gazipaşa ve Lübnan’a uçuşlar gerçekleştirdiğini anlatarak, “Ancak, havaalanı, karayollarımız ve turizm yatırımlarında
bize vaat edilenler, yapılacağı söylenenler kesinleşirse çok daha
iyi sonuçlar alacağız. Sonuçta platform olarak başlattığımız
özel sektörden kamuya kadar herkesin üyesi olduğu bu proje
amacına ulaşmıştır. Biz mevcut imkanlarımızı kullanarak en üst
seviyelere getirebilecek olan çalışmaların detaylarını aştık. Tataristan gibi bir destinasyona da burnumuzu çevirdik” ifadelerini
kullandı.
“Havaalanı inşaatında otlar yükseliyor”
Havaalanının turizm için olmazsa olmaz bir ulaşım olduğunun
altını çizen Olcar, Mersin’de yapımına başlanan Çukurova Bölgesel Havaalanı’nda inşaatın durduğunu söyledi. Bu duruma
tepki gösteren Olcar, “Havaalanının tamamlanmaması ve şu andaki gibi içinde artık otların yükseldiği bir noktaya geçmesi bizi
demoralize ediyor. Şu anda inşaat durmuş durumda ve çalışmalar maalesef istenilen düzeyde gitmiyor. Biz, bu ihalenin olduğu
gün ihaleye 16 firmanın gelip de 15 firmanın katılmayıp bir firmanın katılmasının sonuçlarının sorgulanması gerekir derken, sebebi buydu. Çünkü gördük ki, eğer o noktada 15 firmanın ihaleye neden girmediği araştırılsaydı belki bu firmalarla alakalı olan
şeylerde ön tedbirler alınırdı ve bizim 2014’te hizmete girmesini
beklediğimiz havaalanı hala ucu belirsiz bir noktada olmazdı.
Dolayısıyla bu noktada büyük eksikliğimiz var. Havaalanı olmak
zorunda” şeklinde konuştu.
Mersin’deki en büyük eksikliğin, devletin ya da şehrin yöneticilerinin söz verdiklerini yerine getirmemeleri olduğuna işaret eden
Olcar, Tarsus-Kazanlı Turizm Bölgesi’nde de aynı durumun söz
konusu olduğuna dikkat çekti.
“Gemilerle gelen turistlerkente kişi başı
ortalama 70 Euro bırakıyor”
Numan Olcar, kruvaziyer turizmine yönelik açıklamalarda da
bulundu. Gemilerle gelen turistlerin kente kişi başı ortalama 70
Euro bıraktığını söyleyen Olcar, “Peki, daha fazla turist çekmek
için kent yöneticilerinin verdikleri sözlere ne oldu?” diye sordu.
19
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
Turizm
Platformu
Başkanı
Olcar,
Mersin’de geçen yıldan itibaren başlayan
kruvaziyer turizminin beklentileri karşılamadığı, insanlarda boş umutlar oluşturulduğu ve gelen gemilerdeki turistlerin kent
esnafına hiçbir getirisinin olmadığı gibi
eleştirilerinin desteği olmayan eleştiriler
olduğunu söyledi. Kruvaziyer turizmine
yönelik çalışmalar kapsamında bu yılın ilk
gemisinin 3 Nisan 2014 tarihinde Silifke
ilçesine bağlı Taşucu Limanı’na geldiğini
hatırlatanOlcar, turizmle ilgili çalışmaları kıyılara da yaydıklarını ve sadece kent
merkezine değil, ilçelere de bu gemileri
getirmeye çalıştıklarını ifade etti. Olcar,
daha büyük gemilerin mecburen Mersin
Limanı’na yanaştıklarını, yıl içinde 7-8 kruvaziyer gemisinin daha Mersin’e geleceğini kaydetti. Geçen yıl Mersin’e bir ayda
3 geminin birden geldiğini, bazı gemilerin
kentte 2-3 gün kaldığını anlatan Olcar,
“Bu proje başladığından bu zamana kadar Mersin’e gelen gemi sayısı 13’ü geçti.
Üstelik bu gemiler, bölgemizde şu anda
var olan konjonktüre ve risklere rağmen
geliyorlar” dedi.
Gemiyle gelen turistlerin kenti gezmeden
ayrıldıkları eleştirisine, Mersin’de harcadıkları para miktarıyla karşılık veren Olcar,
“Gemi geldiği zaman, gemide bulunanların üçte biri tura gidiyor, üçte ikisi mutlaka şehri gezmeye geliyorlar. Gemiden
inenlerin yaptıkları harcamalarla kente
bıraktıkları para, kişi başına aşağı yukarı 70 Euro civarında. Bunun ölçümleri de
alışverişlerinde aldıkları ‘taxfree’lerden
çok rahat olarak da ispatlanıp görülebilir.”
diye konuştu.
20
KISA KENT HABERLERİ
“Kent yöneticilerinin
verdikleri sözlere ne oldu?”
“Ancak bu eleştirilerin şu noktadaki payı
gerçek olabilir; inenler dışında hala geminin içinde kalan insanlar var mı, evet var
ama bu insanların da karaya çıkmaları
benim elimde ya da sektörün elinde olan
bir şey değil” diyen Olcar, turisti gemiden
indirmenin yolunun tarihi binaların restorasyonundan yürüyüş yollarına kadar
yapılacak düzenlemelerden geçtiğinin
altını çizdi. Bu noktada kent yöneticilerini
sorumlu tutan ve verdikleri sözleri anımsatan Olcar, “Kentin bütününün, başta
Büyükşehir Belediyesi’nin, Valisi’nin çevrenin güzelleştirilmesi, bir takım tarihi
binaların restore edilmesi, turiste atraksiyon sağlayabilecek ve artı olan değerleri
de yapması gerekir. Onlar onu yapmazsa
gelen turist gemiden inmeyebilir doğal
olarak. Bu insanlar maddi gücü olan,
para harcayacak yaşlı insanlar. Birçoğu
da engelli. Bu insanlar gemiden indikten
sonra İnönü Bulvarı’ndan 50 santimlik
tretuvardan karşıya geçemiyorlar. Nasıl
şehri gezecekler? Yani tekerlekli sandalyedeki zengin bir adam para harcayacak,
nasıl gezecek kenti? Siz yürüyerek gezemiyorsunuz. 2012’den beri, Latin İtalyan
Katolik Kilisesi’nden başlayıp Çamlıbel’e
kadar eski Mersin’i hayata geçirme, yürüme güzergahı, rahat rahat yaşlı insanların gezebilecekleri bir rota için bu kentin
yöneticileri söz vermemiş miydi? Ne oldu
bu Tarihe Gülümseyen Mersin projesi?
Validen Büyükşehir Belediye Başkanına
kadar herkes bunun sözünü verdi. Şimdi
soruyorum, ne oldu bu proje?” ifadelerini
kullandı.
“Çok ciddi rekabet gücümüz
oluşacak”
Kente daha fazla gemi ve turist çekebilmek
için yapılması gerekenleri de anlatan Olcar,
şunları söyledi: “Havalimanı yapmak belki
bizim elimizde olmayabilir ama Çamlıbel
Barınağı’nın orada planlanmış, projesi de
hazır olan ve 2 gemiye aynı anda hizmet
verecek bir kruvaziyer iskelesi yapılması
fevkalade elzemdir. Biz bunu gösterdik,
yani yapabiliyoruz, gemileri, turistleri getirebiliyoruz. Bakın bu olanaksızlıklara karşın
yapabiliyoruz. Burnumuzun dibinde savaş,
risk bölgesi var ve biz 3 Nisan’da Hamburg
gemisini getirdik. Bu sezonda daha 7-8
gemi gelecek. Ama gerekli düzenlemeler
yapılırsa ve bu savaş birdenbire bittiğinde
bütün bu limanların içerisinde çok ciddi
rekabet gücümüz oluşacak. O zaman biz
burada aynı zamanda aktarma limanı olacağız. Yani Mersin’den kalkan bir gemi buradan Lazkiye, Beyrut, Aleksandra (İskenderiye), Port Sait, Limasol, Alanya ve Mersin
güzergahını izleyerek bütün Doğu Akdeniz’i
dolaşıp gelecek. Mersin bu nokta içerisine
şıp diye düşmedi, 2 yıl içerisinde Mersin,
Akdeniz Kruvaziyer Limanları Birliği’nin
üyesi oldu. Bu çok önemli, Türkiye’deki 6.
limandır buna üye olan. İkincisi, Fethiye
gibi farklı yerlerden ‘Bu işi nasıl başardınız, bu gemiler buraya nasıl geliyor’ diye
bizden bilgi istiyorlar. Biz bunu geçen sene
Marsilya’da yaptık, şimdi Fethiye’de de bu
konunun açıklamalarını yapacağız. Demek
ki, sektör olarak doğru yoldayız.”(İHA)
21
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
DENİZCİLİK HABERLERİ
Gemi ve Yat 2014’te Yeni Pazarlara Yelken Açtı
Gemi ve Yat İhracatçıları Birliği genel kurulunda başkanlığa yeniden seçilen Başaran
Bayrak, 2014’ü atılım yılı ilan etti.
Türkiye’nin ihracatta katma değeri yüksek sektörleri arasında yer
alan gemi ve yatta 2014 yurt dışında atılım yılı olacak. Gemi ve Yat
İhracatçıları Birliği Genel Kurulu’nda oy birliğiyle ikinci dönem başkanlığa seçilen Başaran Bayrak, hedeflerinin büyük olduğunu belirterek, Yunanistan’dan Norveç’e, Almanya’dan ABD’ye bu yıl yurt
dışındaki ağırlıklarını artıracaklarını ve yeni pazarlara yelken açarak
hızlı yol alacaklarını söyledi.
Ro-Ro gemileriyle taşınan araç sayısı yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı
dönemine göre yüzde 1.1 artış gözlemlendi.
Sektör kurumsal kimlik kazandı
İhracat 1.5 milyar dolara ulaşacak
Yeni dönemde, yeni yönetim ve heyecanla uluslararası alanda bili-
nirliklerini daha da artıracaklarını kaydeden Bayrak sözlerine şöyle
devam etti:
“İhracatta geçen yıl yakaladığımız 1.2 milyar dolarlık dış satışı bu yıl
1.5 milyar dolara yükseltmeyi hedefliyoruz. Bu yılı sektör olarak atılım yılı olarak görüyoruz. Bunun için haziran ayında Yunanistan’da
başlayacak yurtdışı temaslarımıza Norveç, Almanya, ABD’de devam edeceğiz. Ülkemizde ikili görüşmelere ev sahipliği yapacağız.
Yeni pazarlar için yelken açıp hedeflerimizi yakalayacağız.” (Vira
Haber)
Denizde Dev Birleşme
Artan rekabet, lojistik şirketlerini yeni arayışlara yönlendiriyor. Deniz taşımacılığının önde gelen iki şirketi olan Alman Hapag-Lloyd
ile Şili merkezli CSAV güçlerini birleştirme kararı aldı
cağı, Hapag-Lloyd'un Şili'de de bir "bölge
merkezi" açacağı belirtildi.
Hapag-Lloyd ile CSAV'ın birleşmesine
ilişkin anlaşma Hamburg'da imzalandı.
Hapag-Lloyd Yönetim Kurulu Başkanı Michael Behrendt, "Birleşme, 200 gemi ve yıllık
9 milyar Euro ciroyla dünya deniz taşımacılığının en büyük dördüncü şirketini ortaya
çıkardı" dedi. Behrendt, anlaşmayı "HapagLloyd tarihinin önemli dönüm noktalarından
biri" sözleriyle niteledi.
Deutsche Welle'de çıkan haber göre,
Hapag-Lloyd ve CSAV şirketlerinden yapılan ortak açıklamada, birleşmeyle ortaya
çıkan holdingin merkezinin Hamburg ola-
22
Ro-Ro Taşımacılığı
Yükselişe Geçti
Ro-Ro gemileriyle taşınan araç sayısı yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1.1 arttı.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) çatısı altında 2010 yılında kurulan
ve en yeni ihracatçı birliklerinden biri olan Gemi ve Yat İhracatçıları
Birliği seçimli genel kurulunu tamamladı. Birlik üyesi 61 firmanın katıldığı seçime tek liste olarak giren mevcut Başkan Başaran Bayrak,
oybirliğiyle yeniden başkan seçildi.
Bayrak, kısa dönemde sektör olarak kurumsal kimlik kazandıklarını, kamu tarafından kabul gören tüzel kişilik olduklarının altını çizerek, faaliyetlerini anlattı. Bayrak, “Geçen dönemde Fas’a, Rusya’ya
sektör olarak çıkarmalar yaptık. Almanya’da, Norveç’te fuarlara
katıldık. Kurumsal kimlik çalışmamızla Turquality kapsamına girdik.
Gemi ve yat tasarım yarışmaları düzenledik. 4 yıl önce olmayan bir
kuruluşu hayata geçirerek uluslararası arenada bilinirliliği olan bir
kurum haline geldik” şeklinde konuştu.
DENİZCİLİK HABERLERİ
Holdingin, rekabet kurumlarından gereken
onayı aldıktan sonra sermaye artırımına gideceği, toplam 370 milyon Euro’luk artışın
259 milyon Euro’luk kısmının CSAV tarafından üstlenileceği kaydedildi.
Hapag-Lloyd ile CSAV arasında birleşme
görüşmelerinin yapıldığına ilişkin ilk haberler geçen yılın sonunda medyaya yansımıştı. Haftalardır devam eden pazarlıkların
zorlu geçtiği belirtiliyor.
Deniz taşımacılığının
sorunları
Hapag-Lloyd birleşme öncesi en büyük
deniz taşımacılığı şirketleri listesinde 5 ve
6'ıncı sırada anılıyordu. CSAV ise 20'inci
sıradaydı. Birleşmeyle ortaya çıkan holding
Maersk, MSC ve CMA CGM'nin ardından
4'üncü sırada geliyor.
Deniz taşımacılığı, uzun yıllardır başta
kapasite fazlası olmak üzere bir dizi sorundan ötürü sıkıntı yaşıyor. Küresel mali
ve ekonomik krizin yanı sıra bankaların finansman vermekte temkinli davranması
da deniz taşımacılığının diğer sıkıntılı noktaları arasında sıralanıyor. Piyasa şartları
şirket yönetimlerini işbirliği arayışına ve
rakiplerle birleşme seçeneklerini değerlendirmeye yönlendiriyor. (Kaynak:Vira Haber,
Fotoğraf:marinelink.com)
Türkiye'de yılın ilk çeyreğinde yurt dışı
düzenli hatlarda Ro-Ro gemileriyle
taşınan araç sayısı, geçen yılın aynı
dönemine göre yüzde 1,1 artarak 104
bin 265'e ulaştı. Deniz Ticareti Genel
Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgiye göre, Ocak-Mart döneminde Türkiye'deki limanlara yanaşan 646 Ro-Ro
gemisiyle 104 bin 265 araç taşındı.
Taşınan araçların geçen yılın ilk 3 ayı-
na göre yüzde 1,1 arttığı bu dönemde, yüklerin 51 bin 150'sini gelenler,
53 bin 115'ini ise gidenler oluşturdu.
Yılın ilk 3 ayında 121 gemiyle 45 bin
681 aracın taşındığı Pendik/Haydarpaşa-Trieste hattı, gelen gemi ve araç
bakımından Ro-Ro taşımacılığında ilk
sırada yer aldı. Söz konusu hattı 12
bin 223 araçla Çeşme-Trieste, 9 bin
353 araçla Mersin-Trieste, 6 bin 940
araçla Taşucu-Girne, 6 bin 933 araçla
Haydarpaşa-Ilyichevsky takip etti. Taşınan yolcu sayısı, 36 bin 598 olarak
kayıtlara geçti.(denizhaber.com.tr)
Türk Koster Filosu Yenileniyor
Türk armatörleri, dünya deniz taşımacılığının son yıllarda en çok tercih edilen yöntemi olan koster gemilerini yenileyerek pazardan daha büyük pay almak için harekete geçti.
Koster Armatörleri ve İşletmecileri Derneği (KOSDER) olarak bir araya gelen yaklaşık 100 armatör, koster filosunun 25.5 yaş
ortalamasını yeni gemiler yaparak düşürmek istiyor.
Tek tip yapılacak Türk Yıldızı adlı gemilerden ilk etapta 5 bin ton yük taşıyabilen
85 metre uzunluğunda 12 gemi yapımını
planlayan dernek, böylece Akdeniz ve
Karadeniz’de yıllık 8 milyar dolar olan
pazardaki payını arttırmayı amaçlıyor. Bu
hamlenin ilk örneği İçdaş’tan Türk Yıldızı 1
adıyla geldi. Yerli mühendislik ve işçilikle
üretilen gemi 5.5 milyon dolara Çanakkale Karabiga’daki tersanede üretildi.
Türkiye’nin koster filosu
eriyor
KOSDER Başkanı Salih Zeki Çakır, Türklerin sahip olduğu yaklaşık 400 geminin
bulunduğunu ve bunların 25.5 yaş ortalamasında olduğunu vurguladı. Filoda 30
yaşın üzerinde 300’e yakın geminin olduğunu vurgulayan Çakır, şunları söyledi:
“Türk koster filosu eriyor, taşıdığımız yük
miktarı azalıyor. 2011’de yılda 3.1 milyon
DWT pay sahibiyken 2013’te 2.91 DWT’a
düştük. Türk Yıldızı adlı tek tip gemi ile filoyu yenileyerek daha fazla söz sahibi olmayı hedefliyoruz. Armatörler olarak Türk
Yıldızı gemilerini yaparak iç piyasanın da
canlanmasını sağlayacağız. Tuzla, Yalova
ve Ereğli’deki tersanelerden birkaçının
yılda bir tane Türk yıldızı kosteri yapması
iç piyasa için çok önemli bir gelişme olacak.”
Gücümüzü artıran hamle
Salih Zeki Çakır, “Türk gemi sahiplerinin
rekabet gücünün azalmaması için çabalıyoruz. Ukrayna’daki kriz nedeniyle bölgede zaten bir durgunluk var. Taşımacılık
Ortadoğu’daki krizi de zor aştı. Akdeniz
ve Karadeniz’deki deniz taşımacılığında
yüzde 21 pazar payımız var. Yaklaşık 1.6
milyar dolarlık navlun geliri olan armatörlerin Türk Yıldızı adlı gemi modeline geçmesini istiyoruz. Uzun vadeli bir proje ve
yılda 12-15 gemi yapma amacındayız.
Asıl amacımız 30 yaşın üzerindeki 300
gemiyi yenilemek” diye konuştu.
Yaşlanan 300 gemi
parçalanmalı
Kuru yük taşımacılığında kullanılan koster
gemileri, yüzlerce konteynerin içine yerleştirilen binlerce ton yükü taşıyabiliyor.
Konteynerlerin dizildiği gemiler uzun denizaşırı seyahatleri yapabiliyor. Türk deniz taşımacılığındaki toplam gemi sayısı
1.550. Bunlardan 730’u ise kuru yük taşımacılığında kullanılan kosterlar. 30 yaşın
üzerindeki 300 geminin söküme gönderilmesi ve yerine yeni gemilerin yapılmamasının taşımacılığı olumsuz etkileyeceği
belirtiliyor. (Vira Haber)
23
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
DENİZCİLİK HABERLERİ
1500 Denizci İstanbul’da Buluşacak
27 Haziran’da gerçekleşecek olan ‘Bosphorus 2014 Shipbrokers’ 40’ı aşkın ülkeden 1500 denizciyi
İstanbul’da buluşturacak. Organizasyon tersaneci, kumanyacı ve ikmalcisine kadar krizdeki denizcilere önemli iş bağlantıları için fırsat sunacak.
Gemi Brokerleri Derneği (GBD), İstanbul’da
dev bir organizasyona ev sahipliği yapmak
için gün sayıyor. 27 Haziran’da yapılacak
olan ‘Bosphorus 2014 Shipbrokers, 40 aşkın
ülkeden 1500 denizciyi İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde bir araya getirecek. GBD Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Köseoğlu, “Türk
denizcilik sektörünün tanıtımına büyük katkı
sağlayacak organizasyonumuz, sıkıntılı günler yaşayan tersanecilerimize, kumanyacılarımıza ve ikmalcilerimize önemli iş bağlantıları yakalama fırsatı sunacak” dedi.
BIMCO CEO’su Angus Frew de
katılımcılar arasında
Avrupa ülkeleri, Uzakdoğu ve ABD başta olmak üzere farklı bölgelerinden seçkin denizcilik firmalarını buluşturacak olan
Bosphorus 2014 Shipbrokers’a dünyanın önde gelen armatörleri, brokerleri, yük sahipleri, denizcilik acenteleri sigortacılar ve
yakıt ikmalciler katılacak. 1500 katılımcının yaklaşık 900’ünün
yabancı firma temsilcileri olacağını ifade eden GBD Başkanı Fikret Köseoğlu, Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi (BIMCO)
CEO’su ve Angus Frew’in de organizasyona katılacak isimler
arasında yer alacağını söyledi. Organizasyonun yaklaşık iki ay
sonra yapılacak olmasına rağmen bini aşkın firma temsilcisinin
yerini şimdiden ayırttığını belirten Köseoğlu, “İstanbul denizcilik
sektörü için de tam bir cazibe merkezi. Özellikle yabancı katılımcılar büyük bir heyecanla bu organizasyonu bekliyor” dedi.
Organizasyona katılacak dünyanın önde gelen firmalarından
bazılarının isimleri ise şöyle; Amasus Group, Arklow Shipping,
Arkon Shipping, BBC, Briese Shipping, Bunge, Cosco, Dreyfuss, Duferco, Enel Trade, Energy Coal, Flinter, Cargil, Mekatrade, Peter Doehle, Wagen Borg, Glencore, Oldendroff , Vertrom.
Etkinlik ‘Shipping Week’e dönüştürülecek
Bu organizasyonun ilkini 2012 yılında gerçekleştirdiklerini hatırlatan Fikret Köseoğlu, “İlk organizasyonumuzun yüzde 60’ını
yabancı katılımcılar oluşturmuştu. 700 planlarken bir anda sayı
1300’e çıktı. Bu sene ise çok daha yoğun bir ilgiyle karşılaştığımız için davetli sayısını 1500’e çıkardık” dedi. Her iki sene de
bir bu organizasyonu gerçekleştireceklerini belirten Köseoğlu,
bu etkinliğin kapsamını genişleterek seminerler ve ‘workshop’ların olduğu bir ‘denizcilik haftası’ yapmak istediklerini ifade etti.
Fikret Köseoğlu, “Bu seneye yetişmezse 2016’da mutlaka bu
24
projemizi hayata geçireceğiz” dedi. 11 firmanın sponsorluk yapacağı etkinliğin onursal sponsoru ise İMEAK Deniz Ticaret Odası olacak. Köseoğlu, "Organizasyonumuza
sektörden büyük destek var" dedi.
Dev armatörlerin tercihi artık
Türk brokerler
Denizcilik piyasalarına yönelik değerlendirme yapan Gemi Brokerleri Derneği Başkanı
Fikret Köseoğlu, “Piyasalar ne çok iyi ne de
çok kötü. Armatörler de ne çok kazanıyor ne
de kaybediyor” dedi. 2014 yılında sektörde
hızlı bir düşüş ya da yükseliş beklemediğini
kaydeden Köseoğlu, “2015’te ise piyasaların
daha iyi olacağını ve bir kademe daha yukarı çıkacağımızı düşünüyorum” dedi. Denizcilik sektörü açısından geleceğin pazarının Afrika olduğunu ifade eden Köseoğlu, “Gelecek Afrika’da.
Büyük ve aç olan bu pazarda söz sahibi olabilmek, Avrupalı
devlerle rekabet etmek için Türk armatörlerin şimdiden kendini
hazırlaması lazım. Armatörlerimizin o pazarda söz sahibi olabilmesi için vinçli gemilere ihtiyacı var. Türk armatörü bu gemilere
finansman bulmak konusunda Avrupalı armatörler kadar şanslı
değil ama Afrika pazarı için bu gemiler şart” diye konuştu.
Geleceğin pazarı Afrika için vinçli gemileri
hazırlayın!
Denizcilik piyasalarına yönelik değerlendirme yapan Gemi Brokerleri Derneği Başkanı Fikret Köseoğlu, “Piyasalar ne çok iyi ne
de çok kötü. Armatörler de ne çok kazanıyor ne de kaybediyor”
dedi. 2014 yılında sektörde hızlı bir düşüş ya da yükseliş beklemediğini kaydeden Köseoğlu, “2015’te ise piyasaların daha
iyi olacağını ve bir kademe daha yukarı çıkacağımızı düşünüyorum” dedi. Denizcilik sektörü açısından geleceğin pazarının Afrika olduğunu ifade eden Köseoğlu, “Gelecek Afrika’da. Büyük
ve aç olan bu pazarda söz sahibi olabilmek, Avrupalı devlerle
rekabet etmek için Türk armatörlerin şimdiden kendini hazırlaması lazım. Armatörlerimizin o pazarda söz sahibi olabilmesi
için vinçli gemilere ihtiyacı var. Türk armatörü bu gemilere finansman bulmak konusunda Avrupalı armatörler kadar şanslı
değil ama Afrika pazarı için bu gemiler şart” diye konuştu.(denizhaber.com.tr)
DENİZCİLİK HABERLERİ
Avrupa Birliği Sınır Muhafaza Teşkilatı Frontex Bundan
Böyle Mülteci Teknelerini Geri Çeviremeyecek
Uzmanlar, iltica politikasını devletler hukuku açısından kısmen tartışmalı buluyorlar.
Avrupa Birliği’nin (AB) dış sınırların kaçak
girişlerden korunması için kurduğu sınır
muhafaza teşkilatı FRONTEX’in, mülteci
taşıyan deniz araçlarını açık denizlere dönmeye zorlaması yasaklandı. Almanya’nın
tanınmış göç uzmanlarından Petra Bendel
ise FRONTEX’in bazı uygulamalarının devletler hukuku açısından tartışmalı olduğunu
söylüyor. AB sınır koruma teşkilatı, Lampedusa açıklarında olduğu gibi, ölüm tehlikesi
geçiren mültecileri kurtarmamakla suçlanıyor. Erlangen Üniversitesi öğretim üyesi
Profesör Petra Brendel, FRONTEX’e yöneltilen eleştirilerle ilgili olarak teşkilatın kaçak
göçü ve sınır aşırı suçları önlemek amacıyla
kurulduğunu hatırlatıyor ve ekliyor:
"FRONTEX aynı zamanda boğulma tehlikesi geçiren kazazedeleri kurtarmakla
yükümlü. Anlaşmalarda, hangi hallerde
FRONTEX'in müdahale etmek zorunda olduğu ve yardımın AB ülkeleri arasında nasıl
koordine edileceği de açıkça yazıyor. Ayrıca
FRONTEX'in, kurtarılan mültecileri canlarına
zarar gelebilecek ülkelere iade etmesi de
yasak. Tıpkı Mültecilerin Hukuki Statüsüne
Dair Cenevre Sözleşmesi'nin 33'üncü maddesinde belirtildiği gibi, mülteci adaylarının
haklarının korunması ve hangi üçüncü ülkelere gönderilebilecekleri de anlaşmalarda
yer alıyor."
Alman göç politikası uzmanı Petra Brendel,
mültecilerin gönderildiği ülkelerde insan
haklarına ne ölçüde uyulduğunu saptamanın da FRONTEX'in görevi olduğunu
belirtiyor. FRONTEX operasyonlarına sağlık
personeli, tercüman ve hukukçuların da katılması gerektiği şeklindeki taleplerin yerine
getirilmesini isteyen siyasi bilgiler fakültesi
öğretim üyesi Brendel sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Hangi mültecinin korunmaya ihtiyacı olduğunu tespit edebilmesi için kurtarma operasyonlarına katılan ekiplerin eğitilmesi gerekir. Kime mülteci statüsü verilebileceğinin
sınanmasının, takibat ya da savaştan kaçan
ve korunmaya muhtaç olan mültecileri iade
etmeme ilkesine ters düştüğü olabiliyor. Bu
uygulama hukuk devleti ilkeleri açısından
son derece tartışmalı bir konudur."
Üçüncü ülke sorunu
FRONTEX ve münferit milli sınır muhafaza
teşkilatlarının 'geri gönderme' uygulamasının Akdeniz'de olduğu gibi mülteci teknelerinin batmasına ve boğulmalara neden
olduğu bir gerçek. Profesör Petra Brendel
mülteci teknelerini geri çevirme uygulamasına son verilip verilmeyeceği sorusuna da
şu yanıtı veriyor:
"Operasyon kuralları sadece FRONTEX
için geçerli ve milli sınır muhafaza teşkilatlarını bağlayıcı nitelikte değil. AB bünyesinde hazırlanan uzlaşma formülüne
rağmen milli sınır koruma kuruluşları kendi karasularında ele geçirilen mülteci teknelerini üçüncü bir ülkeye gönderebiliyor.
Bu yöntem, 12 millik karasuları sınırları
dahilinde zapt edilen mülteci teknelerine uygulanabiliyor. Örneğin adalardan
dolayı hemen bütün Ege Denizi Yunan
karasuları içinde kalıyor. Mültecilere yardım kuruluşları Ege Denizinde kurtarılan
mültecilerin derhal Türkiye'ye sürülmesini
eleştirmekte haklılar." (denizhaber.com.tr)
Türkiye İle Kuveyt Arasında
“Ticari Deniz Taşımacılığı Anlaşması” İmzalandı
Türkiye ile Kuveyt arasında “Ticari Deniz Taşımacılığı Anlaşması” 1 Nisan
2014 tarihinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 1-3 Nisan 2014 tarihlerinde Kuveyt’e yaptığı ziyaret sırasında Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile
Kuveyt Ulaştırma ve Belediyelerden
Sorumlu Devlet Bakanı Essa Ahmet
Al-Kandari tarafından imzalandı.
İki ülke arasında deniz ticaretinin artmasına katkı sağlayacağı değerlendirilen anlaşmada; limanlarda akit taraf gemilerine diğer tarafın kendi gemilerine uyguladığı imkanların sağlanması, limanlarda bürokrasinin mümkün olduğu
ölçüde kısaltılması, gemi adamları belgelerinin karşılıklı
tanınması, gemiadamlarının diğer taraf limanında kendi
gemileri kaldığı sürece limana giriş-çıkış hakkı, kazaya uğrayan gemilere uygulanacak kolaylıklar, gemi inşa- bakım
ve onarım alanlarında işbirliği, personel değişimi ve eğitimi, deniz ticaret filoları arasında işbirliği deniz ticaretine
konu olan mal akışının kolaylaştırılması konularını kapsıyor.
(denizhaber.com.tr)
25
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
Hatıra Kent Mersin
1930’lu Yılların Uray Caddesi
2
Kimler Yaşadılar?
Şu anda yıl 2013. 80 yıl önce bu Cadde’de kimler vardı,
neler yaparlardı? Belki de burada yaşayanların çocukları, torunları tanıdıkları, bugün Mersin’dedirler.
Uray Caddesi
sadece bir
semt değildi,
başlı başına bir
Mersin’di.
O günleri yaşayanlardan çok az kişi kaldı. Onlardan da
yazan yok. Ben yukarıda birkaç defa tekrar ettim; benim
çocukluğum ve meslek yaşamım bu Cadde’de geçti. Bir
tarihçi değilim; buraları bilen bir Mersinli olarak, bildiklerim kaybolup gitmesin diye yazıyorum. Merak edenler
olabilir diye bu konulara değineceğim…
Cadde, Gümrük Meydanı’nın yanından başlar. Batıya
doğru tuhafiyeciler ve perakende manifaturacılarla devam eder. Bunlara yazının sonunda değineceğiz.
Cadde’yi anlatmaya taş baskı resimlerde “Hotel Europe”
olarak belirtilen otelden başlarsak;
otelin altında Karaman Çiftçi Bankası, VilyamRikards,
devamında zamanında kentin süpermarketi sayılan Kayseri Pazarı ve üstünde Mersin’in ilk eğlence yerlerinden
‘Hanlızade Şıh Mustafa’nın Sazı’ vardı. Her tür alaturka
şarkı çalar, varyete ekipleri program yaparmış. Önceleri
kantocular çok gelirmiş. Ben yetişemedim. Ortaokulda
bir arkadaşım vardı; annesi kantocu imiş. Mersin’e yerleşmişler, annesi artık çalışmıyormuş…Ama Tarsus’ta
anaokulunda iken, bir akrabamla gittiğim Sadıkpaşa
Kıraathanesi’nde kanto izlediğimi ve sahneye metelik
attığımı unutmam…
Mersin’in tanınmış sarraflarından Gani Akça ile ilgili bir
olay, bugün bile olabilir cinsten…
Sarrafın karşısında Yeni Cami vardı. Hocalar sık sık gelip camiye yardım isterlermiş. Sarrafın ters bir gününe
rastlamış:
“Ne bu, hep biz miyiz? Biraz da caminize gelenlerden
düler. Gittim, gördüğümü anlattım, yapanın bir
çocuk olduğu anlaşılınca, İtalyanlar da meselenin üzerinde fazla durmamışlar.
isteyin!” demiş.
Hocalar alınmışlar, birdaha da yardım istemeye gelmemişler. Bir zaman sonra, Sarraf Gani vefat etmiş. Cenaze camiye gelmiş. Namazda hoca yok. Hoca boykotu !
Başka camiden bir hoca namazı kıldırmış. Bu olay zamanında çok eleştirildi. Bir yerel gazete bunu kınamış. O
gazeteci de vefat edince, aynı hocalar bunu da unutmamışlar, onun namazı da kılınmamış.
Cadde’nin bu sırasında iki önemli tarihi eser var. 1865
inşa tarihli ‘Kitabeli Çeşme’ ve 1870 tarihli ‘Eski Cami’.
İşyerleri de şöyle: Mersinlinin her sabah uğradığı iki işyeri; Künefeci Ali Aktuğ ve iki günde bir gelen İstanbul
gazetelerinin tek bayii, M.AliTekgüç, Sedat Sahir, Kızıl
Yıldız Ticarethanesi, Urfa’nın eski belediye başkanlarından Rastgeldizade Reşit, toptan Manifaturacı Zekeriya
Hattat, bir ara Ziraat Bankası, daha sonra 1931 yılında
aynı yerde açılan Merkez Bankası’nın bulunduğu Niyazi Ramazanoğlu’nun büyük işyeri, LoidTriestino Vapur
Acenteliği, Alman Dikiş Makineleri Acenteliği.
Son iki işyeri ile ilgili, tesadüfen tanık olduğum iki olayı,
Cadde’den birer hatıra olarak nakledeyim:
Olaylardan birisi İtalyan şirket ile ilgili, İtalyan bayrağının
yırtılması olayı. Bir Cumhuriyet Bayramı’nda, babam bir
şey getirmem için beni dükkana göndermişti. Her yer
kapalı, ama gazete bayii Hacı Fehmi’nin dükkanı açıktı.
İtalyan şirketinin önünde bir tarafta büyük bir İtalyan bayrağı, yanında aynı büyüklükte bir Türk bayrağı asılıydı.
Bir genç, kaldırımda mağaza önünde durdu, cebinden
bir bıçak çıkardı ve İtalyan bayrağını birkaç parçaya
ayırdı, yere attı… Yapan çocuk ortaokulda tanıdığım, Eczacı İrfan Bey’in oğlu (sonradan o da eczacı olmuştur)
Necmi’ydi. Ben dükkanı kapatıp gittim. Olay Ankara’ya
kadar gitmiş, büyümüş, Mersin Emniyeti bayrağı parçalayanı arıyor. Tek açık yer Hacı Fehmi. Onu sorumlu
tutmuşlar, o da benim adımı vermiş. Polisler beni götür-
26
Alman Dikiş Makineleri Acenteliği de dükkanımızın karşısındaydı. Kaldırım üzerinde acentedeki
adamla Mersin’in yerli ailelerinden Muini (Yardım)
ailesinin babaları arasındaki ağız kavgasını izliyordum. Biraz sonra acentedeki adam bıçağını
çekti. Muini kaçtı, o kovaladı ve elindeki bıçakla
onu öldürdü. Allah’a şükür, bugüne kadar başkaca bir cinayet olayına tanık olmadık. Bu yetti…
leri bulunur, 1886 yılında açılmıştır.
burada ziyafet verilmişti.
Cadde’nin kuzey bölümünden kısaca böyle söz
ettikten sonra, karşı yönüne geçersek;
Cadde, Sadık Paşa’ya ait blokla devam ediyor.
Seydavilerin kiracı olduğu iki mağaza yıkılıp yerine 1930’da İş Bankası yapıldı. Binaya sonradan
Yapı Kredi Bankası ve Pamukbank yerleşti. Bugün de bir başkası…
1930’da eski Katran Hanı’nın yerine Ziraat Vekaleti tarafından fimügatuar inşa edildi.
Mersin’in ilk yabancı okullarından, Antuan
Koleji’nin, Düyunu Umumiye Temsilciliği ve 30’lu
yıllarda İnhisar İdaresi olarak kullanılan binası buranın en eskilerindendir.
Cadde’nin ortalarına yakın bu kısmında,
Mersin’in ithalat ve ihracatında önemli yeri olan
ve varlık vergisi listelerinde adı geçen tüccarlarımız var. Azak Han’ın tacirlerini ayrı bir yazımızda
belirtmiştik. Burada da kısaca onlara değinmek
gerekirse şu isimlerden söz edebiliriz:
Mehmet Karamancı’ya ait altında Demir İş firmasının bulunduğu ev de eskilerdendir. Atatürk 5
Kasım 1918 tarihinde bu evde kiracı olan 23. Alay
Komutanı Bahittin Bey’e misafir olup, Mersin’in
işgal edileceğini haber vererek gerekli ikazlarda
bulunmuştu.
Miskaviler (Nazım, Muhammet, İbrahim), Gandurlar (Nazım, Vasıf, Salah), Katoniler, Barburlar,
Rumaniler, Kohenler, Diyap’ar, Akiller, Bilmenler,
Avunduklar, Bezmenler, Nasırlar, Ergençler, Mesajolar ve diğerleri… İçlerinde yabancı uyruklular
var ama Mersin’e uymuşlar ve hayli dost edinmişler. Ticari ve sosyal yaşamlarından hoşnutlar.
Cadde’deki firmalardan söz edersek;
Buradan kuzeye dönen sokak içerisinde, 1929
yılından beri faal olan Mersin’in ilk özel bankası
‘Mersin Ticaret Bankası’ bulunurdu. Selanik Bankası da 1926 yılından itibaren burada faaliyetini
sürdürüyordu. Sonradan adı Uray olan Mersin
Belediyesi, itfaiye ve dispanseri ile birlikte buradaydı.
Hükümet Konağı: Mersin Mutasarrıfı Cemal
Bey’in şahsi gayreti ve halkın katkıları ile 1901 yılında inşa edilmiş, Mersin’in en güzel tarihi eseridir. İnşaatı 4 yıl sürmüş ve arkasındaki hapishane
ile birlikte 18 bin altın liraya mal olmuştur.
Yukarı katta vali ve daire müdürleri, alt katta mahkemeler bulunmaktadır. 1925 yılında nüfus ve
tapu bölümü yanmış –veya yakılmış-, sonradan
onarılmıştır. Devamında Maroni ve Katolik kilise-
Ziraat Bankası, Nefsendikat Rus Şirketi, Solakoğlu Ticarethanesi, Sürmeliler ve asıl sahipleri
Lübnan’da olan Sursoklara ait iki bloktan oluşan beton yapılar vardı. Bloklarının alt mağazalarında, dışarıdan manifatura emtiası ithal edip,
Doğu, Güney Doğu ve Orta Anadolu’ya gönderen firmalar yer alıyor. Hattatlar, Behnisaviler, Güraniler, Kaplıcalılar, Nephanlar ve diğerleri…
Üst katta bir bölüm, Mersin Palas lokantası olmuş ve 1923 yılında Mersin ziyaretinde Atatürk’e
Tacirlerimiz
Edvar Bertamini, Mahmut Torun, Erdişli Mustafa,
babam; Develizade Ahmet Turan, Hacı İbrahim
Hamis, Piyer Selvelli, Kılıçzade Kamil, GragosMısıryan, İbrahim Nakkaş JorjŞaşati, Hakkı Deniz,
Rıza Kurtuluş, Fahri Merzeci, Hazan Baruh, Sami
Merzeci, Haydar Sezer, Hakkak Rahmi.
Cadde devamında iki blok halinde Ziya Paşa varislerine ait dükkanlar ve tarihi yapılar vardı. Ziya
Paşa varisleri, bloklar için 140 bin lira karşılığında
Haydar Sezer’e satış vaadinde bulunmuş, sonra
mahkemelik olmuşlar. Ben Haydar Sezer’in vekili
olarak bulunmuştum. Dava Haydar Sezer lehine
sonuçlandı. İtalya’da bulunan Ziya Paşa varisleri
gerekli temyiz masraflarını zamanında ödeyemeyince, Haydar Sezer buranın maliki olmuştu.
Yeni Gayretler
Bugünlerde, Uray Caddesi’ni eski hareketli günlerine kavuşturma gayretlerini izliyoruz. Eski binalar yenileniyor. Hükümet Konağı eski kullanım
durumuna getiriliyor. Eski Selanik Bankası’nın
arsa haline gelen yerinin kamulaştırılarak konağın etrafının açılması hedefleniyor.
Eğer bu gayretlerle geçmişin Uray Caddesi’ne
dönüş umuluyorsa, boşuna gayret! O günün
şartlarını, Uray Caddesi’nin ekonomik gücünü
temsil eden o günün tüccarlarını, hatta o günün
iskelelerini bulmazsak, yapılan gayretler bize sadece Uray adını taşıyan temiz bir cadde kazandırmaktan öte gitmez.
2
Şinasi Develi’nin bu çalışmasının ilk bölümü
262. sayımızda (Mart 2014) yayınlanmıştır.
27
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
Meltem Ok
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü
Ali Cemal Gücü
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü
“Akdeniz foku ne işe yarar ki?”
1990’lı yılların başında Mersin kıyılarındaki
Akdeniz foklarının yok olmakta olduğunu
fark edip korunmasına yönelik çalışmalara
başladığımızda en çok karşılaştığımız soru
Akdeniz fokunu neden korumamız gerektiği
idi. Genelde de bu soruyu soran fokun işine
yarayacak bir canlı olduğu duymayı bekler. Öyle ya, eğer işimize yaramayacaksa
neden onca emek, onca masraf? Peki, insanoğlunun işine yaramayan bir canlının
insanoğlu ile birlikte yaşamaya hakkı yok
mu? Diğer taraftan evet, Akdeniz foku bir
işe yarıyor. Bize Akdeniz’in ölmekte olduğunu gösteriyor. Berrak masmavi sularının
donuk yeşile döndüğünü; kendisi gibi göze
çarpan türler olmadıkları için yeterince tanımadığımız Akdeniz’in akciğeri deniz çayırlarının; deniz canlılarının önemli bir bölümünün genç evrelerinde sığındıkları kıyı
yosunlarının; lagosun, sinaritin, ıstakozun,
denizkestanelerinin ve sayması mümkün
olmayan daha pek çok deniz canlısının da
kendisi gibi Mersin’i terk ettiğini; buna karşılık Akdeniz’i balon balıklarının, dev denizanalarının ele geçirmekte olduğunu; kısacası
ucu insana kadar uzanan ekolojik zincirin
kırılmakta olduğu konusunda bizi uyarıyor.
Yok olmanın eşiğinden dönen Mersin fokları yine yok olmaya doğru gidiyor. Doğumlar
azaldı, doğan yavruların hayatta kalma oranları düştü.
1990’ların başında, Türkiye’de Akdeniz
Fokunun neslinin tehlike altında olduğu
fark edilmiş ve fok ölümleri de haber niteliği kazanmıştı. O yıllar yerel muhabirliğin
de geliştiği yıllar olduğundan en ücra kıyılardan bile fok ile ilgili önemli ne olsa gazetelere düşmeye başlamıştı. Aynı yıllarda
fokların yaşadığı dahi bilmeyen Mersin’in
batı kıyılarından peş peşe fok ölüm haberleri
gelmeye başladı. Bu durumun araştırılması
amacıyla ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsünden tecrübesiz, hatta çoğu fok dahi
28
görmemiş bir ekip fok ölümlerinin olduğu
bölgeye gidip ne olup bittiğini öğrenmeye
çalışmıştık. “O hoo! Kandırmışlar sizi hocam, burada fok mu olur? Onlar kutupta
yaşar” kıyı boyunca sorduğumuz sorulara
çoğunlukla aldığımız cevap oldu. Kimi gerçekten foku bilmiyordu, kimisi ise – sonradan öğrendiğimize göre – aman bunlar foku
korumak için ne var ne yok yasak eder diye
korkularından bilgi vermekten kaçınmıştı.
Fokların yuvaları sayılan mağaralarda ne pahasına olursa olsun rahatsız edilmemeleri
gerekiyor. O nedenle araştırmalarda otomatik kızılötesi kameralar kullanılıyor.
Ekibin ilk gördüğü foka Mazlum adını koymuştuk. Mazlum’u bugün Akkuyu Nükleer
Santralı için şimdiden yoğun tahribata
sahne olan bölgede görmüştük ve oraya
ulaşmak için kiraladığımız sandalın adını
vermiştik. Kısa bir süre sonra Mazlumumuz
da öldürüldü. Ölü bulunduğu yerde karşılaştığımız bir çobana sorduğumuzda “eyiden
eyiye böcüymüş o bee!” demişti. Böcü göçerlerin nomad yaşamlarının korkulu rüyası,
yetiştirdikleri hayvanlara musallat olan kurt,
pars gibi yırtıcılara verdikleri ad. Fok da ağlarında yakalanan balıklara musallat olduğu
için bu ismi layık görmüşlerdi. Aslında bu
ad fok ölümlerinin nedenini de açıklıyordu.
Foklara pek de sempati ile yaklaşmayan
bir balıkçı, kızının şeker hastası olduğunu,
eğer balık yakalayamazsa kızını Adana’daki
aylık tedavisine götüremediğini söylemiş ve
sormuştu: Kızının sağlığının karşılığı olan
ağına yakalanmış balığını gelip fok yese,
üstelik ekmek teknen olan ağlarını parçalasa sen yaparsın diye. Aslında ODTÜ Deniz
Bilimleri Enstitüsünün 1994 yılından bu yana
yürüttüğü Akdeniz Foku Koruma çalışmaları
o gün o konuşma üzerine filizlendi.
Özellikle yaşlı balıkçılarla yaptığımız
görüşmelerde gördük ki onlarca yıldır
foklarla dost yaşayan balıkçı birden foklara
düşman kesilmiş. Peki, ne olmuştu da balıkçılar aynı denizi paylaştıkları kader ortakları, deniz gurbetçileri olarak gördükleri
fokları öldürmeye başlamışlardı. Çalışmalar
sorunun cevabını ortaya çıkardı; problemin
temelinde bölgedeki aşırı avcılık baskısı
yatıyordu. Fokların bugün yoğun olarak
bulundukları Batı Mersin sahili kıta sahanlığının dar olması nedeni ile son derece
küçük avlaklara sahiptir. Bölgenin liman
ve balıkçı barınaklarına uzak olması nedeni ile balıkçılık sandallarla yapılmaktayken
1980’li yılların ikinci yarısında inşa edilen
Yeşilovacık, Bozyazı, Gazipaşa gibi limanlar balıkçılığın şeklini değiştirdi. Küçük sandallar büyük trollere dönüştü. İlk başlarda
bakir avlaklarda avlanıldığından karlı gibi
görünen endüstriyel ölçekli balıkçılık yatırımı cezbetti. Ancak kısa zamanda stokların
taşıma kapasitesinin üstünde avlanmaya
başlandığından verimsizleşti. 10 yıl gibi kısa
bir sürede balık stokları 15 kat azalırken
ekonomik değeri yüksek türler yerlerini balıkçıların ıskarta olarak sınıfladıkları balıklara
bıraktı. Stoklar verimsizleşip yeterince balık
yakalanamaz olunca usulsüz ve kaçak avcılık artmaya; trollere kapalı olan 3 millik kıyı
şeridi talan edilmeye başladı. Balığın azalmasına paralel olarak hala sandalı ile avlanmaya çalışan küçük kıyı balıkçısı denizdeki
payını trol ve gırgır gibi büyük teknelere
kaptırmaya başladı. Balığın azalması foku
da etkiledi ve üreme başarısı düştü. Dahası
aç kalan foklar kolay av olan balıkçı ağlarına
yakalanmış balıklara yöneldi. Bir yandan
küçük kıyı balıkçısının balıklarını çalarken
diğer taraftan ağlarda hasara neden oldu.
İşte bu noktada dayanma sınırını aşan kıyı
balıkçısı foku günah keçisi belledi ve yok
edilmesi gereken zararlılar olarak görmeye
başladı.
Annesine kavuşan Rüzgar fok
Fokların öldürülmelerinin önüne geçmek
Annesine kavuşan Rüzgar fok
Taşucu’ndan Kıbrıs’a giden Bombacı
için yaptığımız çalışmalarda öncelikle temel
problemin yani balıklardaki azalmaya fokların neden olmadığını, fokların katledilmesinin
sorunu çözmeyeceğini balıkçılara anlatmaya çalıştık. Bunun üzerine küçük kıyı balıkçısı bölgedeki trollerin kaldırılmasını; ancak
bu durumda foklara zarar vermeyeceklerini
bildirdi. Diğer taraftan trol teknelerine yatırım
yapmış balıkçının bölgeden çekilmesi mümkün değildi. Bunun üzerine balıkçılarla yapılan toplantılarda fokların en sık gözlendikleri
Mersin’in Bozyazı ilçesi Kızılliman burnu ile
Aydıncık ilçesi Sancak Burnu arasında kalan 16 millik alanın trol ve gırgır avcılığına
kapatılmasına ve buna karşılık bu alanın dışında kalan avlaklardaki 3 millik trol yasağı
sınırının da 2 mile çekilmesine karar verildi.
Alınan bu karar bölge balıkçılarınca imza
altına alındı ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünce
1999 yılında uygulamaya konuldu. Ancak
araştırmaların işaret ettiği diğer bir tehdit de
fokların içine yavruladıkları mağaralardı. Bir
bölgedeki uygun üreme mağarası sayısının
oradaki fok sayısını belirleyen başlıca faktör
olduğu ve fokların nesillerini devam ettirebilmeleri için bu mağaraların korunmasının
önemi anlaşıldı. Bunun üzerine zamanın
Kültür Bakanlığının da karadaki önemli fok
alanlarını 1. Derece Doğal Sit ilan etmesi ile
tüm tarafların katıldığı, oldukça kapsamlı bir
fok koruma alanı oluşturulmuş oldu.
ların hangi mağaraları hangi sıklıkta kullandıkları, ne amaçla kullandıkları ve ne zaman
üredikleri konusunda çok sağlıklı veriler elde
edebiliyoruz. Ayrıca dijital fotoğraf teknolojisinin gelişmesi ile elde ettiğimiz yüksek
çözünürlüklü görüntüleri işleyerek fokları
birbirlerinden ayırabilecek foto-tanımlama
yöntemini de kullanabiliyoruz.
Diğer taraftan ilk çalışmaya başladığımızda
en büyük sorun bu kadar nadir bir hayvana, üstelik de denizde yaşayan bir memeliye ulaşabilmek ve veri toplayabilmekti.
Fokları rahatsız etmeden araştırmak üzere
geliştirilmiş, bize yol gösterebilecek yöntem
de neredeyse yoktu. Ancak zaman içinde
hayvanın biyolojisi ve özellikle davranışları
hakkında bilgimiz arttıkça bugün oldukça
başarılı sonuçlar elde ettiğimiz bir yöntem
geliştirdik. Önce çalışacağımız bir alanı
yüzerek tarıyor ve fokların kullanabileceği
mağaraları belirliyoruz. Daha sonra bu mağaralara kızılötesi algılayıcılar ve kameralar
yerleştiriyoruz. Bu kameralar sayesinde fok-
Bu yolla elde ettiğimiz veriler ve yapılan
balıkçılık araştırmalarımız balık stoklarında
yavaş ancak olumlu iyileşmeler olduğunu,
fok kolonisinde ise yakın zamana kadar heyecan verici iyileşmeler olduğunu gösterdi.
1994 yılında ilk yapılan sayımlarda 11 bireylik ve üreme yeteneğini kaybetmek üzere bir
koloni bulunmuşken alınan koruma önlemleri ile foklar tekrar üremeye başlamıştı. Yılda 7 yavruya kadar yükselen üreme başarısı
ile 2000 yılı itibarı ile Mersin Türkiye’de bilinen en kalabalık ve sürekli üreme yeteneğini
koruyan tek popülasyonuna ev sahipliği yapar duruma gelmişti.
Daha da sevindirici olan popülasyonun yayılmaya başlamasıydı. Tüm dünyada 500
civarında kaldığı tahmin edilen Akdeniz
Foklarının erkekleri aslında biraz da garip
hayvanlar. Sayılarının bu kadar az olmasına karşın iki ergin erkek nadiren yan yana
geliyor. Geldiklerinde ise kıyasıya bir kavgaya tutuşuyorlar. Sebep ise çiftleşecekleri
dişiler. Mersin kolonisi üzerine yaptığımız
çalışmalar erkek fokların harem kurduklarını ve içinde üremeye uygun mağaraları
sahiplendiklerini gösterdi. Bölgenin koruma
altına alınmasından sonra doğan yavrular
büyüdükçe koloni genişledi. Yeni doğan
erkek foklar erginleşince bölgedeki yaşlı
erkek foklar için tehdit oluşturmaya başladı. Büyük olasılıkla bu tehdit sonucu Mersin
kolonisinde tanımlanan genç bir erkek fok
2004 yılında Mersin’den kaçtı ve İskenderun
Körfezinde görüldü.
Bir diğer yer değiştirme olayına da Mersin
Kızkalesi civarında rastladık. 2004 yılına kadar hemen yakınına kurulan yazlık site nedeni ve yoğun insan baskısı nedeni ile terk
30 Ekim 2007 tarihinde Mersin Akkum mevkiindeki üreme mağarasından doğumdan sadece
12 saat sonra görüntülenen anne ve yavrusu
edilmiş olan bir mağaranın kuş uçuşu 70
km batıda başka bir mağarada tanımlanmış
genç bir dişi tarafında tekrar kullanılmaya
başladı. Ancak mağaranın deniz girişinin
yanında insanların çok kolayca içeri girmelerine olanak sağlayan bir de kara girişi
bulunmaktaydı. Yöre halkı tarafından eğlenmek, ateş yakmak ve yüzmek amacıyla
sıkça kullanılan bu mağaranın kara girişini
Çevre ve Orman Bakanlığından aldığımız
izinle kapatıldı. Bunun üzerine kızılötesi kameralarla izlenmeye başlayan mağara dişi
fok tarafından giderek daha sık kullanılmaya
başladı. Bir yıldan kısa bir sürede dişi foka
başka bir dişi fok daha katıldı. Ardından
da çok genç bir erkek ile aile tamamlandı.
Nihayet Ekim 2007’de ailenin bir de kızları
oldu.
Bunun üzerine çalışma alanı genişletildi.
BTC Boru hattı şirketinin desteği ile Adana
ve Hatay illerinin kıyılarına; TÜBITAK desteği ile KKTC, Antalya Olimpos Beydağları
Milli Parkı ve Kaş Kekova Özel Çevre Koruma Alanı kıyılarına uzatılan çalışmalar
Mesin sahillerinin Doğu Akdeniz’de fokların
yaşamlarını sürdürebilmeleri için son derece kritik öneme sahip olduğunu gösterdi.
Bu arada bizim 2004 yılında İskenderun
Körfezinde gözlenen gezgin fokumuz da
burada kendine bir dişi fok bulmuş olacak
ki 2006 yılında Meydan köylü balıkçılar bir
sabah fırtına sonrası annesinden ayrılarak
karaya vurmuş yavru bir fok buldu. Balıkçıların da desteği ile ODTÜ Deniz Bilimleri
ekibince gözlem altına alınan yavru fok bir
hafta sonra annesine kavuşturuldu. Fırtına
ile geldiği için adını Rüzgar koyduğumuz
fokun Türkiye kıyısının ötesine Suriye kıyılarına da ziyarete gittiğini Suriye’li meslaktaşlarımızdan öğrenmekteydik. Ancak Rüzgar
2013 Temmuz’da başından vurulmuş olarak
Laskiye’de bulundu. En acı olan ise karnında – eğer yaşasaydı - bir kaç hafta içinde
doğacak bir yavru taşıyor olmasıydı.
Acı haberler bununla kalmadı; 2000’li yıllarda alınan koruma önlemleri 2000’li yılların
sonunda delinmeye başladı. Bölgede yapıl-
29
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
sürüklemekte.
Piramit mağarasında yüzen yavru fok
Yeşilovacık’ta tüm bölgedeki 8 önemli üreme mağarasından biri olan Balıklı mağarasına sadece 500 metre mesafede yapılan
büyük liman inşaatının ardından mağarada
doğan iki yavrudan birinin beslenemediği
için ölmesi, diğerinden ise haber alınamıyor
olması endişe verici. Diğer taraftan Akdeniz
Foku Türkiye’nin başta ve Bern ve Barselona olmak üzere uluslararası antlaşmalarla
korumaya söz verdiği türlerden biri. Söz konusu anlaşmaların sekretaryaları bölgedeki
gelişmeleri yakından izlemekte ve antlaşmalara uyulmaması durumunda Türkiye’nin
itibar kaybetmesi kaçınılmaz. Akdeniz fokunun Mersin’i seçmiş olması, tüm dünyada
yok olurken hala Mersin kıyılarında ürüyebiliyor olması buranın kıymetinin eşsiz olduğunu gösteriyor. Eşsiz olması kaybedilmesi
durumunda yerine konamayacağına da
işaret ediyor ve Mersin bu eşsiz kıymetlerini
geri getirilemeyecek şekilde kaybetmekte.
makta olan nükleer santral, çimento fabrikası ve yapılması planlanan termik santraller,
önemli fok habitatlarının turizm alanı olarak
ilan edilmesi gibi girişimler sonunda artan
yavru ölümleri yok olmanın eşiğinden döndürülen Akdeniz fokunu tekrar yok oluşa
15 yıldır sürdürdüğümüz Akdeniz Foku
araştırmalarımız sonucunda Suriye sınırından Kaş’a ve tüm KKTC kıyılarına kadar çalıştığımız alan içinde 42 adet birey tanımladık. Bu bireylerin önemli bir bölümü çalışma
dönemi boyunca dünyaya gelen yavrular.
Osman Öndeş
Gazeteci - Yazar
İngiliz Konsolosluk Belgelerinde
Mersin ve İskenderun Limanları
Çevre Bakanlığından alınan izin ile insan girişine kapatılan mağarada yapılan kapatma çalışması. İnsan girişine açık olan 2 kısımdan biri
mağaranın kendi taşları ile örülerek kapatıldı.
Mersin ve İskenderun Limanlarıyla Newcastle, Liverpool, Manchester bağlantılı ilk direkt seferi başlatan PrinceLine oldu. Kaynak: JonathanBeard Arşivi- CatoniCo.
Bir yıla yakın zamandır çalışmakta olduğum eserin adı;“İngiliz
Konsolosluk Belgelerinde Osmanlı Liman Kentleri” başlığını taşımakta.
kentlerindeki ithalat ve ihracata dayalı mal hareketlerini,üretimi,
mal çeşitlerini, limanlarla bağlantılı gemi hareketlerini son derece ayrıntılarıyla vermektedirler.
Bu eserin çok önemli bir bölümü “İngiliz Konsolosluk Belgelerinde Mersin ve İskenderun Limanları”nı içermekte.
Bu raporların, sadece ait oldukları liman kentlerinde dağıtılmadığı, fakat her sayının, tüm dünya genelinde bir ücret karşılığı
satıldığı görülmektedir.
Büyük Britanya İmparatorluğu’nun diplomatik temsilcilikleri,1864 yılından 1914’e kadar, “Diplomatic and Consular Reports
on Tradeand Finance”başlığıyla her sene bir rapor yayınlamışlardır. Bu raporlar ait olduğu ülkelerin kara vilayetlerine ait kapsamlı değerlendirmelerden ve istatistiklerden oluşurken, liman
30
Makalem, belirttiğim eserimden Mersin ve İskenderun Limanlarına ait raporların, Mersin Limanı’na ait bazı kısımlarını çok özet
yapıda vermektedir.
31
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
edilemeyecek önemdeki iki Doğu Akdeniz limanı; İskenderun ve Mersin Limanları dahil edilmelidir. Zira levant tanımı
içersinde yeralan Beyrut’a rağmen, İskenderun ve Mersin Limanları, bölgede gerçek ihtiyaç duyulan liman kentleri
olmak gibi bir görevi üstlenmişlerdir.
Değil ki, İskenderun Limanı’nın, Beyrut
Limanı’na yönelik yük hareketinin üç misli
taleple karşılaştığı ve vazgeçilmez olduğu, Mersin Limanı’nın ise İstanbul ve İzmir
gibi, Doğu Akdeniz’de ana liman ehemmiyetinde olduğu,İngiliz Dış İşleri Bakanlığı mezkûr raporlarında yeralmaktadır.
Mersin ve İskenderun gibi kentlere Liman
Kenti gözlüğüyle bakıldığında, deniz kıyısından ötede gemiler görülecektir ki, o
gemiler, bu liman kentlerine gelmekte ve
gitmektedirler!
Açıkcası, yaşam o deniz kıyılarında gemilerle hayat bulmaktadır. Gemiler olduğu
içindir ki, yaşamın varolduğu anlaşılmaktadır!
Vital- CasimirCuinet’in “La Turquied’Asie” başlıklı raporları
İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın1901 tarihli “DiplomaticAndConsular Report on TradeAnd Finance”
başlıklı raporun, hangi ülkelerde ve liman ve kara kentlerinde satın alınabileceğine dair sayfa.
Örneğin bu sayfada, Diyarbekir, Trabzon, Adana, Selanik,Halep,Damascus, Erzincan gibi Osmanlı
ticarî merkezlerinin adı dikkati çekmektedir.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı adına dünya
genelinde konsolosluklar
adına konsoloslar, yardımcı konsoloslar ve/veya
fahri konsoloslar tarafından hazırlanmış
bölgesel ticaret, finansman ve denizcilik
ağırlıklı verileri ve değerlendirmeleri içeren “Diplomatic and Consular Reports
on Tradeand Finance” raporlar, Osmanlı
İmparatorluğunun 1864-1914 dönemine
ait çok önemli gözlemlerden ve istatistiki
bilgilerden oluşmaktadır. Limanlar açısından ise, benzersiz bir kaynaktır.
Bu raporlar, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki
Vilayet Salnameleri’ne nazaran çok daha
geniş verilere dayandığından, benzersiz
bir belge ve bilgi kaynağını oluşturmaktadırlar.
Raporların önemli kısmının yerleşik fahri
konsoloslar tarafından hazırlanmış olması, bölgeyi çok iyi tanımaları bakımından
da önem arz etmekte. Özellikle Osmanlı
İmparatorluğu’na yerleşmiş olan Avrupalı göçmenler olan Levantenlerin deniz
ticareti, madencilik, bankerlik, ulaştırma,
ithalat, ihracat, üretim, tarım, arkeoloji
alanlarında meydana getirdikleri büyük
etkinlikler dikkate alındığında, bu raporların ne denli önemli veri kaynakları olduğu
32
ortaya çıkmaktadır.
İzmir Ticaret Odası tarafından yayımlanmış olan “İngiliz Konsolosluk Raporlarına
göre İzmir Ticareti (1864 -1914)” başlıklı
eserin müellifi Prof. Dr. Gündüz Ökçün,
bu çok değerli çalışmasına rağmen, aslı
“Diplomatic and ConsularReports on
Tradeand Finance- Report Years (1884
-1914) on the Trade of Smyrna” başlıklı raporlarda yeralan gemi hareketleri,
bayraklarına göre limanlara gelen giden
gemiler, yüklü veya balast olarak mı geldikleri- ayrıldıkları, yük çeşitleri, hangi
ülkeden geldikleri ve varış limanları gibi
tümü deniz ticaretine ait temel verileri içeren tabloları eserde kullanmamıştır.
Bu makalemde sayfa imkanlarını düşünerek olasıya özetle vermek istediğim
kısımlar, hep deniz ticaretine ait anlatımlar olmuştur. Bu doğrultuda; belirttiğim
belgelerden doğrudan çevirisini yaptığım raporlarda; 1888- 1914 Yıllarındaki
Mersin ve İskenderun Limanları ve bu
bölgedeki Osmanlı Liman Kentlerinde
Denizcilik, Ticaret ve Diplomasi yaşamı
resmedilmektedir. Neticede, Halep Vilayeti merkezinden bakıldığında, İskende-
run ve Mersin limanlarının bölgesel olarak
ne denli önemli deniz kapıları oldukları
görülmektedir.
Ancak,İskenderun ve Mersin Liman kentleri (Kasabaları) için ayrı raporlar mevcut
değildir. Mersin Limanı’na ait ayni özellikteki bilgiler müteakip yıllarda yeralmaktadır.
İngiliz tarihçi Dr.Philip Mansel Doğu
Akdeniz’i “Güneşin Doğduğu yer” diye
tanımlar; “Levant, Doğu Akdeniz demektir. Levant ırktan,dinden ayrıdır. Milliyetle
değil, denizle ifade edilir. Büyük Levant
kentleri; İzmir, İskenderiye ve Beyrut’tur.
Bu liman kentleri dünyanın kapılarıdır.
Levant kentleri, liman kentleridir, uluslararası kentlerdir; milliyetten ayrı coğrafi bir
deyimdir.
Liman kentleri dün olduğu gibi bugünün
ve geleceğin küresel kentleridir ve büyüyerek varlıklarını sürdüreceklerdir.
Coğrafya, diplomasi, dil, melezlik, ticaret,
yaşam sevgisi, çağdaşlık ve güvenlik onların paylaştığı özelliklerdir. (1)
Kuşkusuz bu tanımlamaya asla göz ardı
Fransız coğrafyacı ve oryantalistVital- Casimir Cuinet, 1833-1896 yılları arasında
altmış üç yıl yaşamış bir Fransız aydını
olarak tanıtılıyor. Bizi ilgilendiren tarafı ise,
1880-1892 yılları arasında on iki yıl süreyle Düyun-u Umumiye Meclisi İdaresi’nde
Genel Sekreter, bir diğer ifadesiyle görevli
bir sömürge memuru olarak görev yaparken, Anadolu'yu adım adım dolaşması ve
bu çalışmalarını “La Turquied’Asie”(2)adı
altında yedi ciltlik eserinde toplamasıdır.
Her vilayetin, kazanın sosyo-ekonomik
bilgilerini bir metodoloji sıralamasıyla
veren La Turquied’Asie, İngiliz Dış İşleri
Bakanlığı’nın 1864’den 1914’e kadar kendi konsolosları vasıtasıyla sürdürdüğü
ve yine dünya üzerinde kendi diplomatik
merkezleri olan konsolosluklara dağıttığı veya talep edilmesi halinde küçük bir
bedelle temin edilebilen “Diplomatic And
ConsularRaports on Trade& Finance”
başlıklı raporların metodolojisiyle hemen
büyük benzerlik göstermekte, hatta 18801892 yıllarına ait raporlardaki bilgiler La
Turqied’Asie’de hemen ayni yapıda verilmektedir.
İngiliz Konsolosluk Raporlarına Göre
Mersin Ve İskenderun Limanları,
Mersin ve İskenderun Limanları’na ait
verilerin de yeraldığı İngiliz Konsolosluk
Raporları’nı kendi arşivinden ortaya çıkartarak, çalışmamı sağlayan, Catoni Şirket-
ler Grubu Başkanı Jonathan Beard’e çok
teşekkür ederim.
İngiliz
konsoloslar
Osmanlı
İmparatorluğu’nda her bölgenin, vilayetler, kazalar ve bütününde limanlarla
devam eden ticaret, maliye ve siyaset
kavramındaki gözlemlerini raporlar haline
getirmişlerdir.
Mersin ve İskenderun Liman bölgeleri Osmanlı İmparatorluğu’ndaki vilayet
planlamasına göre Adana Vilayeti hudutları içinde yeralıyorlardı. Bölgedeki
sınır vilayetleri; Diyarbekir Vilayeti, Halep
Vilayeti, Beyrut Vilayeti, Damascus Vilayeti, Musul Vilayeti, Bağdat Vilayeti olarak sınırlandırılmıştı.Müteakip satırlardaki
bilgiler bu raporlardan, belirttiğim üzere
olasıya özet kısımlarıyla nakledilmiştir.Bu
bilgilerin tamamı kitabımda yeralacaktır.
Mersin ve İskenderun Limanları
Bağlantılı 1888 Yılı Ticaret, Liman
ve Gemi Hareketleri Raporu
İngiliz Halep Konsolosu Tho. S. Jago’nun
745 Numaralı Raporu’na göre, İskenderun Limanı’na ait ithalat ağırlıklı ticaret
raporu, İskenderun Yardımcı Konsolosu
Augustine Catoni tarafından hazırlanmıştır ve limandaki hareketliliğin kısmen
azaldığı görülmektedir. İhracat 71,546
Sterlin azalırken, ithalat 71,444 Sterlin
artmıştır.Mevsim yağmurları yine az olduğundan hasat durumu kötüdür. Fiyatlar ülkede önceki hasat mevsiminden
dolayı henüz stoklar tükenmediğinden
önemli bir artış göstermememiştir.
Sert buğday özellikle İtalya’da makarna
imalatında kullanılmaktadır ve iki üç yıl
öncesine nazaran fiyatı beher 100 kiloda
14- 16 Şilin daha da artmıştır.
1888 yılında ithalat ve ihracat yükleri bağlantılı ticarette genelde İngiltere
büyük ihracatçı pazar olmaya devam
etmektedir. İskenderun ve Mersin limanlarına gelen mallar arasında; Manchester imalatı giyim eşyaları, kahve, demir
ürünleri, ilaç ve süs eşyaları, mücevher
göreceli olarak önsıradayeralmaktadır.
Fransa, İngiltere’den sonra 203,359
Sterlinlik ihracatıyla ikinci sıradaki ülkedir.
Avusturya 160,250 Sterlin gibi bir hacmi
temsil ederken, ithalatın büyük pastası
Alman malları olmaktadır. Ancak Avusturya destinasyonlu mallar Trieste üzerinden sevkedilmektedir.
Rus buharlı gemileri İskenderun’a yaptıkları seferleri iptal ettiklerinden ve
Bell’sAsia Minor hattı gemileri seferlerindeki aksamalardan dolayı, bu sene
uğrak yapan gemi sayısında 19,596 ton
toplamında 42 buharlı gemi daha az uğrak yapmıştır. İskenderun Limanı’na düzenli seferleri olan armatörlük şirketleri;
Osmanlı Mahsuse Vapurculuk şirketine
ait gemiler 1888’de 33 sefer yapmalarına karşın bu sene 51 buharlı gemi seferi
gerçekleştirmiştir.Fakat seferleri düzenli
olmayıp, gecikmeler meydana gelmektedir. Papayanni ve Moss’un Liverpool
hattı buharlı gemileri, ve ayrıca Marsilya
merkezli Cyprien Fabre Lines, düzensiz
aralıklarla uğrak yapmaktadır.
Moss Line İstanbul Genel Acentesi
J.W.Whittall& Co.Ltd.’dir. Mersin’de ise
Jean Artustâli acente olarak görev yapmaktadır.
33
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
Yelkenli gemilerin sefer sayısı gemi sayısı olarak 11 azalmasına
karşın, toplam tonaj 1,301 ton artış göstermiştir.
İngiliz bayraklı gemiler toplam tonajda da kısmi azalmayla 19
gemi daha az sefer yapmıştır. Bununla birlikte bir önceki yıl
nazaran 293 tonluk bir azalma olmuştur. İngiliz limanları çıkışlı
ihracat malları 1888’de 812,244 Sterlin iken 804,913 Sterlin’e
gerilemiştir.
Mersin Limanı’ndan Yapılan İthalat Ve İhracat
1888 yılında Mersin Limanı’ından 365,800 Sterlin değerinde
ithalat yapılmasına karşın, hasat durumu dikkate alındığında
1889 yılında 45,000 Sterlin artışla, 410,800 Sterlin değerinde
ithalat yapıldığı görülecektir.
İthal edilen malların önemli kısmı Beyrut ve İzmir’den gemilerle
gelmektedir. Ancak bu malların asıl çıkış ülkelerini belirlemek kolay değildir. Bununla birlikte, tüm pamuklu ürünler İngiltere meşelidir. Bunlar arasında Uzak Doğu modasında kopya ürünler
vardır ki,bunlar İsviçre meşelidir. Pamuklu tekstil ürünlerine ilave
olarak işlenmiş bakır, demir, makine, jüt çuval,araba takımları (!),
vs. yeralmaktadır.
Kereste ticareti geçen sene mahalli Vali’nin bazı gerekli önlemler
ve yaptırımlar getirmesi sonucu tamamiyle durmuştur. Ancak bu
önlemlerin hatalı olduğu, önemli bir ticari karın ortadan kalktığı
görülmektedir. Anlaşmazlığın merkezi hükümet tarafından çözümlenmesi beklenmektedir.
Mersin - Tarsus - Adana Demiryolu
Mersin - Tarsus - Adana Demiryoluyla 1 Ocak- 31 Aralık 1889
döneminde 20,772 ton yük taşınmıştır. Bu taşıma karşılığı 5,927
Sterlin gelir elde edilmiştir. 1888’de 31,008 ton yük taşınmış ve
8.560 Sterlin karşılığı gelir elde edilmişti.
1888’de demiryoluyla 27,804 kişi seyahat etmiş ve 3,520 Sterlin
karşığı bilet getirisi elde edilmiştir.
Bu nedenle iki yıl arasında 2,810 Sterlin gibi kısmi bir azalma olmuştur. Bu rakamın 2,633 Sterlin’i yük hareketine ve 177
Sterlin’lik kısmı yolcu biletlerine aittir.
1888 yılında Mersin’e gemiyle 18,266 ton ve 365,800 Sterlin
değerinde mal tahliye edilmiştir. Bu durum 1889 yılında 9,650
ton ve 355,420 Sterlin olarak gerçekleşmiştir.
Yünlü giysiler çoğunlukla Alman ve Avusturya tekstil sanayi
imalatıdır. Avusturya’dan kibrit,kağıt,cam eşya ve büyük oranda
şeker ithal edilmektedir.
Petrol ürünlerinin meşei Batum’dur ve varil fiyatı çok daha düşük
olduğundan Amerika, Batum’la rekabet edememektedir.
Mersin Limanı’na da İskenderun Limanı’nda olduğu üzere Rusya bayraklı buharlı gemicilik seferlerini iptal ettiklerinden uğrak
yapmamaktadırlar.
Diğer tarımsal ürünlerde de az yağışlar nedeniyle ayni sıkıntılar
yaşanmaktadır. Kötü iklim koşulları nedeniyle Adana’da asmabağları 14,000 dönüm olduğu halde sadece 7,000 dönüm olarak kalmıştır.
1889’da kötü iklim koşulları nedeniyle ipek kozası rekoltesi de
yetersiz kalmıştır ve buyüzden beklenen netice alınamamıştır.
Mamafih ülkede bu alanda daha iyi sonuçlar almak için devalı
bir çaba sarfedilmektedir.
Tarsus’daki Çırçır tesisleri, Vilayet ve diğer bölgeler tarafından
gelen talepler ve satın almalar sayesinde verimli çalışmışlardır.
Adana’da 15 iğlik ipek iğme fabrikası geçen sene faaliyete geçmiştir. Bu fabrikada 900 libre ham ipek işlenmektedir.
Ayakkabı derisi işlemesi iyi sonuç vermiştir ve yabancı işlenmiş
deri ithalatının kısmen de olsa azalmasına neden olmuştur.
34
İngiliz Halep Konsolosu Tho. S. Jago’nun 1200 Numaralı Raporu, Adana Vilayeti Yardımcı Konsolosu Christman ve İskenderun Limanı’na ait ithalat ve ihracat ağırlıklı ticaret ve gemicilik
raporu, İskenderun FahriKonsolosu AugustineCatoni tarafından
hazırlanmıştır . Bu rapor Earl of Rosebery’etakdim edilmek üzere düzenlenmiştir. (3)
1891 yılıyla kıyaslandığında 1892 yılında ihracatta 8,639 ton gibi
kısmî gerileme vardır.Fakat mal değeri 130,009 Sterlin olarak
artış göstermiştir. Ticarî bakış açısıyla 1892’de ticaret daha caziptir.
Vasat yapıda hasat olmuştur ki, ihracat açısından geçen seneye nazaran kısmî bir artış göstermiştir ve çoğunlukla hiç ihracat
yapılmaması yerine döviz girişi bakımından olumludur. İhraç edilen tahıl 1891 mahsulüdür ve 1892 ilk aylarında ihraç edilmiştir.
Mevsim yağmurları yine az olduğundan hasat durumu kötüdür.
Fiyatlar ülkede önceki hasat mevsiminden dolayı henüz stoklar
tükenmediğinden önemli bir artış göstermememiştir.1892 ihracat rakamları felaket denecek kadar düşüş göstermiştir. 1891
mahsül genel ortalamanın altında olmasına rağmen 113,004
Sterlin değerinde 19,496 ton ihracat yapılmıştır. 1892 sonuçlarıyla kıyaslandığında 36,211 Sterlin toplamında 7,113 ton tahıl
ihracatı yapılmıştı.
Diyarbakır Eregani bakır, kurşun maden cevheri İskenderun Limanı vasıtasıyla gemilere yüklenmektedir. Birkaç yıldır ihracat
durmasına karşın limandan 28,091 Sterlin değerinde 543 ton
bakır cevheri yüklenmiştir.
Fransa’dan Mersin’e yapılan ihracat önemsenmeyecek kadar
azda kalmaktadır ve çoğunlukla süslü giyim eşyaları, koloniyellerdir.
Hasat maalesef çok zayıf kalmıştır. Çiftçiler tarlalarını yürütebilmek için maddi sıkıntı içindedirler. Sığır, manda yerine tarımsal
verimliliği artıracak makine yatırımı yapmaktan maddeten uzak
kalmışlardır. Bu ülke daha refah bir gelecek için bereketli hasatları beklemektedir. Çiftçiler, tarımsal verimliliği artırmak için
yatırım yapmanın gereğini fark etmişlerse de, maddi imkanları
bulunmamaktadır.
Mersin ve İskenderun Limanları Bağlantılı 1892 Yılı Ticaret, Liman ve Gemi Hareketleri Raporu
Meyankökü ihracatında dikkat çekici oradan artış vardır. 1892’de
43,231 Sterlin getirisiyle 6,145 ton meyan kökü Amerika’ya ihraç
edilmiştir. 1891’de bu rakamlar; 28,077 Sterlin toplamında 4,293
tondu.
Mersinve İskenderun Limanları Bağlantılı 1889 Yılı Ticaret, Liman ve Gemi Hareketleri Raporu
İngiliz Halep Konsolosu Tho. S. Jago’nun 746 Numaralı ve Haziran 1890 tarihli Raporu, Adana Vilayeti Yardımcı Konsolosu
Christman ve İskenderun Limanı’na ait ithalat ve ihracat ağırlıklı ticaret ve gemicilik raporu, İskenderun Yardımcı Konsolosu
AugustineCatoni tarafından hazırlanmıştır. Bu raporSalisbury
Markisi’ne takdim edilmek üzere düzenlenmiştir.
1889 sonu verilerine göre İskenderun Limanı’ndan Halep’e ithal yoluyla sevkedilen malların toplam değeri 71,444 Sterlin,
Halep’ten İskenderun Limanı vasıtasıyla ihraç edilen malların
toplam değeri 71,546 Sterlin olmuştur.
Bu sene sahil bölgeleri bol yağış aldığından hububat hasadı bereketli olmuş, fakat iç bölgeler yağışlardan ayni derece istifade
edememişlerdir.
İhraç edilen yün 3,667 ton olup, bunun 2,351 tonluk kısmı Marsilya Limanı’na gönderilmiştir. İngiltere her sene 1,000 ton yün
ithal etmesine karşın, 1889’da 450 kg. gibi yarıdan az bir ithalat
yapmıştır. Bunun nedeni yünün ihracat fiyatlarındaki artış gösterilmiştir.
Belçika’dan yapılan ithalat, daha önceki yıllarda Fransa ile birlikte verilirken artık Belçika ayrı bir başlık altında değerlendirilmektedir. Büyük oranda Antverp Limanı’ndan yapılan yüklemelerle
33,568 Sterlin değerinde 651 ton muhtelif sanayi ve tekstil vs.
ürün ithalatı yapılmıştır.
İtalya’ya yapılan tahıl ihracatı kötü hasat nedeniyle gerilerken,
ithalat dahi 6,093 Sterlin toplamında 66 ton olmuştur.
Avusturya- Macaristan ihracatı göreceli olarak azalmış, fakat bu
ülkeye olan ihracat 13,548 Sterlin toplamında 344 ton daha artış
göstermiştir.
Gemicilik
“Zorunlu Karantina” uygulamasının kaldırılması üzerine Austrian Lloyd ve birkısmı diğer düzenli hat şirketleri İskenderun
Limanı’na uğraklarını artırmışlardır. Bu sayede 166,608 ton toplamında daha fazla 124 buharlı gemi İskenderun limanı’na sefer
yapmıştır.
Yelkenli gemilerin 8,139 ton toplamında 242 daha fazla gemi
olduğu görülmüştür. Yelkenli gemilerdeki artış Amerika’ya yapılan meyan kökü ihracatı ve Batum Limanı’ndan gelen gazyağı, benzin gibi petrol ürünlerindeki artış nedeniyledir. İngiliz J.
BellAsiaMinorCo. gemileri İskenderun uğraklı seferlerini azaltmıştır Fakat Liverpool Limanı tescilli Papayanni ve Londra Limanı tescilli Adam Brothers armatörlük şirketinin gemileri daha
sıklıkla düzenli seferler yapmaktadırlar. İskenderun Limanı ile
İngiltere ve Avrupa kontinant limanları arasında direkt seferlere
olan ihtyaç artmaktadır ve yakın gelecekte Newcastle merkezli
PrinceLine’nın ilk direkt seferlere başlaması beklenmektedir.
Mısır’a önceki yıllarda sürdürülen sığır, koyun gibi canlıhayvan
ihracatı, Yunanistan’ın Rus limanlarına karşı canlıhayvan ithalatına uyguladığı karantina, Türkiye’den yapılan ihracatı artırmış
ve 1891’de 13,891 Sterlin gibi bir artış elde edilmiştir.
Zeytinyağı ihracatı için hasat çok bereketli olduğundan 19,468
Sterlin toplamında 820 ton ihracat yapılmıştır. Yemeklik yağ ve
tereyağı ihracatı 57,329 Sterlin toplamında 820 ton olmuştur.
Narenciye, özellikle sahil kesimlerinde devam eden protakal,
sair narenciye ağacı dikimi sayesinde ihracat için kapasitedeki
artış devam etmektedir ve İngiliz pazarları için tatmin edicidir.
Kuru üzüm ve incir konusunda tek alıcı Fransa’nın vergilerin arttırmış olması karşısında kısmî azalma izlenmiş ve 7,716 Sterlin
toplamında 949 ton ihracat gerçekleştirilebilmiştir.
Mersin ve İskenderun Limanlarından yapılan ithalat taşımalarında şu sonuçlar gerçekleşmiştir;İskenderun Limanı için 4,406
ton artışla 890 Sterlin daha fazla ihracat dövizi ödenmiştir. Burada artış artan yerel Pazar taleplerinden ziyade spekülasyonlardan meydana gelmiştir. Bazı yerel tüccarlar kârlarının düşmesi
nedeniyle, fiyatları yukarı çekmek için Manchester’den 397 ton
daha fazla sanayi, tekstil ağırlıklı ürün ithalatı yapmışlardır.
35
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
Günümüze dek küçük miktarlardaki havaleleleri göndermekte büyük zorluklar bulunuyordu.Yıl boyunca yeni bir sanayi yatırımı olmamıştır ve yeni bir yatırım beklentisi de mevcut değildir.
Tahılda görülen kısmî azalma, 1891’de 1,020,400 Sterlin değerinde tahıl ihraç edilmesine karşın 1892’de 396,800 Sterlin gibi
bir değerde kalınmasındandır ve 1982’de geçen seneki hasattan stoklarda kalan mahsul ihraç edilmiştir.
Kaliteli bir çay içmek için ithal çay bir önceki yıl 6,145 Sterlin değerinde ithal edildiği halde bu seneki ithalat 5,289 Sterlin olmuştur.
Sarı çilek, kitre, halı, afyon,çavdar ve kurşun Antalya’ya ait
ürün veya çıkartılmış maden olmayıp daha içlerdeki yörelerden
Adana’ya ve oradan ihraç edilmek üzere Mersin Limanı’na sevkedilmişlerdir.
Mersin Limanı’na 1903’de 368, 1904’de 397 gemi uğrak yapmıştır.
İngiliz bayraklı gemiler yine 127 gemiyle liste başıdır. Bir yıl içinde
16 gemi artışı meydana gelmiştir.
Sayısal olarakİngiliz bayraklı gemiler fazla olsa da, Austrian Lloyd
gemileri tonaj olarak daha büyük gemilerden oluşmaktadır ve haliyle tek seferde daha fazla yük taşımaktadırlar. Marsilya limanından
İngiliz bayraklı gemilere Mersin ve İskenderun limanlarıyla Doğu
Akdeniz limanları için ciddi miktarda yük talebi gelmektedir. Geçen
sene CompagniedesMessageriesMaritimes gemilerinin Suriye ve
Mısır limanlarını askıya almış olmalarının bu artışta payı vardır.
Buğdayın önemli kısmı Konya Vilayeti’nden, Mersin ve Silifke’dendir.
İngiltere’ye Mersin üzerinden yapılan ihracatTabloda belirtilmiştir:
Karadeniz ve Akdeniz hattında çalışan Compagniedes Messageries Maritimes gemilerinden 5,462 dwt. 1891 inşa S.S. Arman Behic. Yelken devrinden, buhar makineli gemileri geçiş dönemine
bir örnek; Buhar makinelidir, fakat üç direkli olup, ayni zamanda
yelken gücünden de istifade etmektedir.İleriki yıllarda iki dsirekli
olarak tadil edilecektir.
Mersin, Tarsus ve Adana Demiryolu Şirketi
Demiryolu taşımacılığından elde edilen gelir bir önceki yla nazaran
2,949 Sterlin, 16 Shilling 4 Penny artış göstermiştir.Demiryoluyla yılın ilk beş ayında yüksek oranda yük taşınması gerçekleştirilmiştir.
1 Ocak 1892’den 31 Aralık 1892’ye kadar demiryoluyla 57,814 ton
yük taşınmış ve gros 14,787 Sterlin gelir elde edilmiştir. Bu rakam
1891’de 17,736 Sterlin, 16 Shilling, 4 Penny değerinde 69,184
Ton’du.
Ülke dahilinde diğer bölgelere yapılan mal hareketi dahil, diğer
ülkelere yapılmış olan ihracat şöyledir:
Bu sürede demiryoluyla 90,743 yolcu seyahat etmiş ve 5,982 Sterlin vbilet geliri elde edilmiştir ki, bir önceki 73,733 yolcu seyahat
etmiş ve 6,085 Sterlin bilet geliri elde edilmişti. Yolcu hareketinde
17,010 gibi bir artışl olmuş, fakat gros gelirde 103 Sterlin gibi bir
gerileme meydana gelmiştir. Bu olumsuz fark, özellikle Dördüncü sınıfla seyahat eden yolcu sayısının fazlalağından dolayıdır ve
trenle işçiler ve köylüler çok düşük ücretlerle seyahat etmektedirler.
Demiryoluna yeni yatırım yapılacağına dair herhangi bir açıklama
görülmemiştir.
Mersin Limanı’nından Yapılan İhracat
Tabloda vilayetten yapılan ihracat sonuçları yer almaktadır.
1892 yılı boyunca, Mersin Limanı’ndan yapılan ihracat, 1891 yılında 1,082,470 Sterlin iken bu yıl 856,050 Sterlin olmuştur. Adana
Vilayeti’nden diğer limanlar vasıtasıyla yapılan ihracat 1891’de
533,000 Sterlin iken 206,150 Sterlin’dir. Toplamda yapılmış olan
ihracat değeri, 1891’de 1,615,470 Sterlin iken, 1,062,200 Sterlin olarak gerçekleşmiştir. Göreceli olarak 553,270 Sterlin veya
yüzde 35 gibi bir azalma mevcuttur.
36
Müteakip tablo 1892 yıl sonu itibarıyle Mersin limanı’nından yapılan ithalat ağırlıklı yük tahliyesini göstermektedir. Bu sonuçlara
göre; 1891’de 534,600 Sterlin değerinde mal tahliyesine karşın,
1892’de 591,080 Sterlin değerinde mal tahliye edilmiştir. Bu verilere göre 56,480 Sterlin gibi bir artış olmuştur.
İthalatta en büyük artış İngiliz limanlarından doğrudan yapılan
kömür ve makinelerdir ve diğer İngiliz sanayi menşeli malları İzmir, İskenderun veya Beyrut Limanı aktarmalı olarak Mersin’e
gelmiştir.
İngiliz sanayi malları 1892 sonu verilerine göre, Mersin’den yapılan ithalat toplamında küçük bir payı almaktadır. Bu mallar ve
değerleri müteakip tabloda verilmiştir:
Mersin’e Sefer Yapan Gemiler
Mersin’le Adana arası demiryoluyla iki buçuk saattir. Birkaç sene
önce bazı Alman firmalarıAdana çevresinde ticarî bağlarını artırmak için büyük uğraşlar vermişler ve sonunda Mersin’de komisyon Acentaları açmışlardır.
Mersin’de Türk posta idaresine ek olarak, Fransız ve Avusturya Macaristan postahaneleri vardır. Geçenlerde yapılmış anlaşmayla
10 Sterline kadar posta havaleleri, İngiltere dahil yabancı ülkelerde ödenebilmektedir.
CompagniedesMessageriesMaritimes filosundaki “Bosphore”
1897 inşa 4407 dwt’luk Yük ve kısmî yolcu gemisiydi. Yolcu kapasitesi 46 idi.
37
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
Mersin’de Gümrük İskelesi
1913 Yılı Ticaret, Liman ve Gemi Hareketleri Raporu
birkısmı gemilerle Mersin’e getirilmeye başlanmıştır.
Makalemin son satırlarında bir hususu yeniden dikkatinize sunmak isterim; Makale sayfalarının sınırlarının idrakinde olarak,
yayına hazırladığım kitabımdan alabildiğine özet bilgiler vermeyi
ve hatta atlamalar yapmayı kaçınılmaz buldum. Amacım İngiliz
Konsolosluk Raporlarının limanlar ve gemi hareketleri açısından
önemine dikkat çekmekti.
Raporda, 1913 yılında iş dünyasında ve malî konularda kaydedilecek bir durum olmadığı bir cümleyle verilmiştir.
Makalemin son kısmı,İngiliz Halep Konsolosu RalphFontana’nın
hazırladığı 5383 Numaralı, 1913 yılına ait Ağustos 1914 tarihli
Raporu Halep, Adana, Mersin’ne ve İskenderun’aait ithalat ve
ihracat ağırlıklı ticaret ve gemicilik hareketlerini içermektedir. Bu
rapor Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey’e takdim edilmek üzere
düzenlenmiştir.
Balkan Harbi felâketi nedeniyle ticarî ve malî alanlarda Türkiye’de
derin bir çöküş yaşanmaktadır. Bir dünya savaşı kadar, hatta
mânâsı bakımından daha feci denecek bir yenilgi anlamına gelen Balkan Harbi, ayni zamanda ülke tarihinde felaket yüklü bir
dönüm noktasıdır.(4)8 Ekim 1912’de başlamış olan Balkan Harbi 3 Mayis 1913’de sona ermişse de, sefalet, yılgınlık, ekonomik
ve ruhsal çöküntüler dalga dalga tüm imparatorluk topraklarına
yayılmıştır.
Yedi ay süren Balkan Harbi’yle Osmanlı İmparatorluğu Avrupa
topraklarında kahredici katliamlarla 650.000 Müslüman şehid
edilmiş ve nüfusun yüzde 30’u yok olmuştur.
Balkan Harbi yenilgisi büyük göçleri getirmiş ve Rumeli’den bir
milyon civarında Müslüman ahali Anadolu’ya göçetmek suretiyle canlarını kurtarmaya çalışmışlardır.Mersin de bu göçlerden
nasibini almıştır. İlkkez perişan haldeki Rumeli göçmenlerinden
38
Madenler çalışmamakta, yeni fabrikalar kurulmamakta, kaydedilecek herhangibirsanayi hareketi görülmemektedir.Harbin getirdiği siyasal çalkantılar nedeniyle suçlarda artış kaydedilmektedir ve halkın güvenliğini tehdit eden bu olaylara karşı gerekli
önlemler alınmamıştır.Yine de yaşam öylesine tehdit altında değildir. Kredi mekamizması sınırlanmış ve bazı iflaslar meydana
gelmiştir.
I.Dünya Harbi’nin patlak vermesiyle, Osmanlı İmparatorluğu
Almanya’nın yanında savaşa girmiştir. Dünya savaşı koşullarında artık İngiltere’de ve Osmanlı İmparatorluğu birbirlerine karşı
düşman devletlerdir ve amansız savaş yılları 1918’e kadar devam edecektir.
I.Dünya Harbi’yle birlikte Osmanlı İmparatorluğu topraklarında
görev yapan konsolosların hazırladıkları raporlar 1914 yılı itibarıyla sona ermiştir.
DİPNOTLAR
(1) ManselDr.Philip, Levant- Akdenizde İhtişam ve Felaketler,
Everest Yayınları,Çev.Nigar N.Alemdar,2011.
(2)Cuinet, Vital-Casimir,La Turquied’Asie, StatistiqueDescriptive
et Raisonnée de ChaqueProvince de L’Asie- Mineure, Ernest Leroux, Editeur,Paris,1894.
(3)Robert Gascoyne- Cecil.
(4)Öndeş,Osman, “Elveda-Balkan Harbi’nde Türk Deniz Kapudanı Ali Rıza Bey’in Hatıratı”,Alfa Yayınları,2014.
39
MERSİN DENİZ TİCARETİ
DENİZ FENERİ
NİSAN 2014
Moraliniz bozuk olduğunda
‘Neden?’
diyen değil, ‘Neredesin?’
diyecek insanlar olmalı yanınızda.
Gore Vidal
e mektubudur.
sessiz bir tavsiy
ş,
nü
rü
gö
r
bi
Güzel
Bazı ku
su
dostları rlar bir insan
ın var o
mızın b
azı tuha
luşu iç
bu hoş
in
f
umuza
gitmezd özellikleri orta gereklidir. Es
ki
d
i.
an kalk
Goethe
mış ols
a
Publilius Syrus
Deha ile kötülük bir araya
gelemez.
En vefakar dostumuz gölgemizdir bilirsiniz… Ama unutmayın ki;
o da yoldaşlık etmek için güneşli
havayı bekler.
Friedrich Hegel
Kendinle barışan
a kadar, sahip
olduğun şeyler
sana hoşnutluk
vermeyecektir.
Doris Mortman
Aleksandr Puşkin
vmesidının sizi se
Hayat bir ka
esen
n
da
ın
aras
bir
dir, saçlarınız
ş,
ne
gü
n
ra
e vu
tır.
rüzgar,yüzünüz
ak
m
ol
çakır keyif
zi
arkadaşınız ile
si
n
nı
dı
ka
r
manda bi
bir
Hayat, aynı za
ve
n
gü
r
bi
lu
ğmur
ü ömürleri sona terketmesi, ya
ındaki hükmün
kk
etidir de.
ha
da
an
ar
uz
ih
nl
n
or
sa
şı
uy
in
da
ol
arka
Allah’ın bile
en... Biz kim
ırk
an
in
e
in
de
iğ
verd
birkaç
erdikten sonra
ç yazı okumak,
by
z görmek, iki-ü
ke
Piergiorgia Wel
iliyoruz!
aç
ab
rk
ol
bi
ı
p
hi
ar
nl
sa
a
ın
insa
kk
ha
a
m
le yargıla
dikodu dinlemek
Dale Carnegie
Ne ba
şa
mutlak rırsanız baş
arın, s
a vard
ize yar
ır.
dım ed
Athea
en biri
Gibso
n
Egoizm, a
ptallık ağrı
sını dindir
en aneste
Frank Lea
zidir.
hy
n herkesin taksi
Bu ülkeyi nasıl yöneteceğini bile
ası ne büyük
olm
gul
meş
sürme ve saç kesmekle
talihsizlik.
George Burns
40
41
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
hedefleyen bu anlaşmalar gümrükleri ve kotaları kaldırması durumunda anlaşmalar dışında kalan ülkelerde kendi aralarında
bir ticari blok oluşturma yoluna gidebilirler. TTYO ve TPO anlaşmaları ile politik ekonomik bir güç oluşturulabilir.
Meryem Boğa
MDTO Proje Finans Uzmanı
Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTYO),
Trans Pasifik Ortaklığı (TPO) ve TÜRKİYE
Son zamanlarda sıkça duymaya başladığımız Transatlantik Ticaret ve Yatırım
Ortaklığı – TTYO (Transatlantic Trade
and Investment Partnership-T-TIP) ve
Trans Pasifik Ortaklığı-TPO (Trans Pasific
Partnership-TPP) anlaşmalarının dünya ticaretinin geleceğine yön verecek önemli
gelişmeler olduğu düşünülüyor. Bu anlaşmaların imzalanması ve uygulanması
durumunda uluslararası ticaret dengelerinde gelişebilecek olası durumlar ve
Türkiye’nin nasıl etkileneceği sorularına
bu makalede yanıt vermeye çalışacağız.
Transatlantik
Ticaret
ve
Yatırım
Ortaklığı’nın oluşturulma sebebi 2008
yılında başlayan küresel ekonomik krizden olumsuz etkilenen Avrupa Birliği ve
Amerika Birleşik Devletleri ekonomilerinin toparlanabilme çabasıdır. Sovyetler
Birliği’nin çökmesinin ardından 1990’lardan 2000’lerin başına kadar tek kutuplu
dünyadarakipsiz güç olarak görülen ABD,
etkinliğini ve kontrolünü değişen ve gelişen çok kutuplu dünyada yitirmeye başlamıştır. Bu anlaşma AB ve ABD’nin Çin’in
gün geçtikçe güçlenen pazar hâkimiyeti
ve yükselen Asya ekonomileri karşısında
yitirmeye başladığı rekabet gücünü arttırmak için oluşturulmaya çalışılan ticari bir
birliktir.
AB ve ABD’nin Asya ekonomileri karşısında zayıflayan gücünü toparlayabilmesi
için diğer büyük ekonomilerle iş birliği yoluna gitmesi zorunlu hale gelmiştir. TTYO,
bu bağlamda AB ve ABD arasında hali
hazırda uygulanmakta olan gümrük tarifeleri ve tarife dışı engellerin kaldırılmasını
öngören bir anlaşmadır. Bu anlaşma ile
AB ve ABD arasında serbest ticaret bölgesi oluşturularak gümrük vergileri kaldırılıp, tarım ve fikri mülkiyet hakları gibi
hassas konuların da dahil olduğu ticarete
42
sınır getirilen birçok uygulamaya düzenleme getirmeyi amaçlamaktadır.
TTYO anlaşması kamu ihalelerinin şeffaflaştırılması ve serbestleştirilmesini de
kapsamaktadır. Kamu ihalelerinin serbestleştirilmesi demek herhangi bir ülkedeki kamu ihalesine farklı ülkelerdeki
birçok şirketin katılabilmesi anlamına
gelmektedir. Ulusal politikalar gereği birçok ülke kamu ihalelerinde serbestleşme
yoluna gitmemektedir. Ancak TTYO anlaşması ile kamu ihaleleri gibi hassas konularda da iki taraflı imtiyaz sağlanması
planlanmaktadır. TTYO’nun imzalanması
için 13 Şubat 2013 tarihinde müzakerelerin başlatılma kararı alınmıştır. Taraflar
arasında ilk görüşmeler ise 2013 yılı Temmuz ayında gerçekleşmiştir. Görüşmeler
halen devam etmektedir ve şu anda ulaşılmış kesin bir sonuç yoktur.
Anlaşmanın küresel ticarete etkilerinin
oldukça büyük olacağı varsayıldığı için
diğer ülkelerde bu anlaşmayı ve uluslararası ticarete olan etkilerini tartışmaya başlamışlardır. AB ve ABD arasında günlük
ticaret hacmi 2.7 milyar dolara, yatırımları
3.7 milyar dolara ulaşmaktadır. Bu anlaşma ile iki taraf arasındaki yatırım rakamlarının % 0,5 artacağı tahmin edilmektedir.1 Bununla birlikte 2012 yılında AB ve
ABD arasında 650 milyar dolar değerinde
mal ticareti gerçekleşmiştir. Bu bağlamda
TTYO ile iki taraf arasında dış ticaret hacminin 460 milyar dolarlık bir artış göstereceği tahmin edilmektedir.2 Bu gelişmeler sayesinde AB ve ABD ekonomilerinin
yaklaşık %1,5 oranında büyüyeceği beklenmektedir.
TTYO’nun etkisi düşünülürken; AB ve ABD
arasında oldukça sıkı bir ticaret bağının
olmasının yanı sıra iki tarafın dünya tica-
retinin %30’unu elinde tuttuğunu, dünya
ekonomisinin %47’sine hakim olduğu ve
yaratabilecekleri ekonomik etkinin diğer
ülkeler açısından muazzam olabileceği göz ardı edilmemelidir. AB ihracatının
%17’si ABD’ye yaparken ABD’nin ithalat
ve ihracattaki ikinci en büyük payı AB’nin
aldığı bilinmektedir.
Çin’in en büyük ticaret ortağı olan AB
ve ABD; planlandığı gibi bu anlaşmayı
hayata geçirmeleri durumunda dünya
ekonomik hasılasının ve yatırımlarının
yaklaşık olarak %70’i tek bir blokta toplanmış olacaktır.3Bu güç birliğinin AB
için yıllık 119 milyar Euro’luk, ABD için 95
milyar Euro’luk bir refah etkisi yaratacağı beklenmektedir. Bu gelişmeler olurken
TTYO’nun Çin’in ticaret ilişkilerinde kötü
bir etki yaratacağı tahmin ediliyor. AB ve
ABD arasında TTYO anlaşmasının imzalanması ile gümrük tarifelerinin kaldırılması ve serbest ticarete geçilmesi durumunda Çin’in yaklaşık olarak 32 milyar dolarlık
bir kaybı söz konusu olabilir. Dolayısıyla
Çin’de ikili Serbest Ticaret Anlaşmaları
(STA) yaparak pazarını genişletmeye çalışmaktadır.
ABD bir tarafta TTYO anlaşması için görüşmeleri sürdürürken diğer tarafta NAFTA (Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması) ülkeleri ile Transpasifik
Ortaklığı (TPO) anlaşması imzalamaya
çalışmaktadır. AB’de NAFTA ülkeleri ile
görüşmektedir. Bu anlaşmaların yapılmasının sebebi ülkeler arası mevcut ticareti
geliştirmektir. Anlaşmaların imzalanması
durumunda şimdiden neler olabileceğini
öngörmek pek mümkün değildir. Ancak
tüm bu anlaşmaların imzalandığı ve işlemeye başladığını düşündüğümüzde sınırları kalkmış bir dünyaya doğru gittiğimizi
düşünebiliriz. Ticari bir blok oluşturmayı
Tüm bu anlaşmalar için müzakereler sürerken, Türkiye’nin bu
gelişmelerdeki durumu ne olabilir? Bilindiği gibi Türkiye yaklaşık 50 yıldır AB’ye üye olma çabası içinde ancak henüz üye
olmadan 1995 yılında Gümrük Birliği (GB) uygulamasını tek
yönlü kabul eden ilk ve tek ülke konumunda. GB’nin imzalanmasından sonra AB’nin dış ticaretine ilişkin her türlü kararına
uyacağını da belirtmiş oluyor. Yani AB üçüncü ülkelerle herhangi
bir serbest ticaret anlaşması imzalarsa Türkiye bu durumda söz
sahibi olmadan uygulamayı kabul etmek zorundadır. Bunun anlamı Türkiye’nin, AB’nin STA imzaladığı AB üyesi olmayan diğer
ülkelere kendi pazarını açmak durumunda olduğu buna karşın,
birliğe üye olmadığı için aynı şekilde üçüncü ülkelerin pazarına
girmesinin mümkün olmadığıdır. Diğer bir deyişle, tek taraflı pazara giriş imkanı olan ülkeler Türkiye’deki pazardan faydalanabilmekte ancak ülkemizi kendi pazarlarından faydalandırmama
ayrıcalığına sahip olmaktadırlar. Dolayısıyla bu, Türkiye için adaletsiz ve asimetrik bir ticaret anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda AB ve ABD’nin TTYO ve TPO ile imzalayacağı
anlaşmalara Türkiye tek taraflı olarak pazarını açmış olacaktır.
Şöyle ki; ABD AB ile TTYO’yu imzaladığında ABD, AB’nin sahip
olduğu imtiyazlara sahip olacak ve diğer ülkelerle yapılan anlaşmalarda da dolaylı olarak Türkiye pazarına giriş hakkı elde
etmiş olacaktır. Bu noktada Dünya Ticaret Örgütü’nün yürüttüğü
çalışmalar ve GATT anlaşmalarının geleceği tartışma konusu
olabilir ancak Türk ekonomisinin söz konusu anlaşmalardan etkileneceği aşikardır. Hali hazırda dış ticaret dengesi açık veren
bir ekonomi ile bu anlaşmaların imzalanmasından sonra dış ticaretteki dengesizliğin büyümesi kaçınılmaz görünmektedir.
Türkiye’nin AB ve ABD ile çok sıkı ticari ve yatırım ilişkileri mevcuttur.
Kaynak: Analist Dergisi Eylül 2013 sayısı http://www.usakanalist.
com/detail.php?id=678
Kaynak: Analist Dergisi Eylül 2013 sayısı http://www.usakanalist.
com/detail.php?id=678
Birinci tabloda TTYO ve TPO ile ilgili başlıca ekonomik göstergeler yer almaktadır. Bu tabloda görüleceği üzere TTYO ve
TPO anlaşmalarını imzalayacak olan ülkeler dünya ticaretinin
%42,4’ünü oluşturmaktadır.
Ülke gruplarının Türkiye’deki doğrudan yatırımlarının dağılımını
içeren tabloda görüleceği üzere 2012 yılında AB’nin Türkiye’deki
yatırımı 7 milyar doları aşmaktadır. Bu miktar Türkiye’ye yapılan
toplam yatırımların %71’ini oluşturmaktadır. Türkiye’nin doğrudan yatırımları incelendiğinde ise yine en çok yatırımı 3 milyar
dolar ile AB’ye yaptığı görülmektedir. Bu da Türkiye’nin yatırımlarının %74’ünü Avrupa’ya yaptığını göstermektedir. ABD’nin
Türkiye’ye yatırımı 490 milyon dolar ile toplam yatırımların%5’ini
oluşturmakta ve Türkiye’nin ABD’deki yatırımları ise 176 milyon
dolar ile Türkiye’nin toplam yatırımlarının %4’ünü oluşturmaktadır.
Görüldüğü üzere oldukça sıkı ekonomik ilişkiler içinde olunan
ülke gruplarının oluşturacağı bir ticari bloğun dışında kalmak
Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyebilir. Ancak bu olumsuz
tablo ikili STA anlaşmaları ile bir nebze düzeltilebilir. Asıl önemli
olan Türkiye’nin AB üyeliği dışında kalmaya devam etmesi ile
uğrayabileceği ekonomik zararı telafi edebilecek (şayet TTYO
ve TPO’nun dışında kalan ülkeler tarafından böyle bir birlik kurulursa) alternatif bir ticaret ortaklığının parçası olabilmektir. Bu
anlaşmaların imzalanması yıllar sürebilir ancak Avrupa Birliği’nin
oluşması gibi kısa sürede de tamamlanabilir. Dolayısıyla Türk
yetkililere bu konularda önemli görevler düşmektedir. Türkiye’nin
ticari ve ekonomik geleceği hangi ticaret bloğuna yakın olacağı
ile belirlenebilir. Bununla birlikte bu tür anlaşmalar bize gelecekte ülke sınırlarının kalkacağının da sinyallerini vermektedir.
Şimdilik yapılabilecek en mantıklı hareket anlaşmaların gidişatını
takip etmek ve ülkemizde üretilen ürün ve hizmet kalitesini AB ve
ABD standartlarına çekmek olabilir.
DİPNOTLAR
1 Kaynak : Tusiad Araştırmaları http://www.tusiad.org.tr/__rsc/shared/file/
Transatlantik-Ticaret-ve-Yatirim-Ortakligi-Anlasmasi-ve-Cin.pdf
2 Kaynak : TEPAV Haziran 2013 Raporu, http://www.tepav.org.tr/upload/
files/1371828341-5.AB___ABD_Transatlantik_Ticaret_ve_Yatirim_Ortakligi__TTIP__ve_Turkiye.pdf
Kaynak: Analist Dergisi Eylül 2013 sayısı http://www.usakanalist.
com/detail.php?id=678
3 Kaynak : Analist Dergisi, Eylül 2013 sayısı, http://www.usakanalist.com/
detail.php?id=678
43
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
“Deniz, Kalan Son Özgürlük”
‘Deniz temizliği konusunda elimizden geleni yaptığımızı söylemek zor. Ama
elimize geçeni denize attığımız bir gerçek. “Denize At, Alır Götürür!” düşüncesi ne yazık ki o kadar yaygın ki denizlerimizin dibi tonlarca çöp, eski eşya
vb. kirliliğin adresi olmuş.’ Bu ayki röportaj konuğumuz Su Altı Temizlik ve Bilinçlendirme Hareketi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Tiryaki ekibiyle
yaptığı çalışmaların önemini anlatırken bir de hatırlatma yapıyor: “Denize çöp
atmak suçtur, kabahat değil”
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Bildiğimiz kadarıyla reklamcılıkla uğraşıyorsunuz. Denizle ilişkiniz nasıl başladı,
nasıl gelişti?
1970 yılında İstanbul, Kadıköy’de doğdum.
Dolayısıyla denizle ilişkim de böylelikle
başlamış oldu. Hayatımın önemli bir kısmı
Kadıköy’de geçti. Reklamcılık birkaç mesleğimden sadece biri aslında ama sanırım en
uzun soluklu işim aynı zamanda☺ Yeniçiftlik
sahilinde geçen çocukluk günlerim, balıkçı
Agani’nin küçük sandalı, derken İTÜ’de öğrenci olduğum yıllarda tesadüfen başlayan
dalış hayatım… Kısacası deniz hep yaşamımın bir parçası oldu. Ama yıllar ilerledikçe
yaşamımın parçası olmanın ötesine geçti.
Son altı aydır da teknemde yaşıyorum; evim
teknem, bahçem deniz…
Sualtı Temizlik ve Bilinçlendirme Ha-
44
reketi Derneği ne zaman, nasıl kuruldu? Derneğin kurulma fikri nasıl
oluştu? Dernek olarak ne tür çalışmalarınız ve projeleriniz var? Bu konuda bize bilgi verir misiniz?
STH fikri 2004 yılında yapılan bir sualtı temizlik çalışması sonrası şekillendi aslında.
Kişisel olarak en önemli gözlemim insanların gördükleri karşısında göstermiş oldukları
şaşkınlıktı. Kısa bir süre sonra bunu periyodik olarak sürdürmek gerektiğini düşünerek
sualtı topluluğunun önemli bir kısmına ulaşan duyuru gruplarında biraz da duygusal
bir çağrı yaptım. İnsanların yoğun olduğu
noktalarda düzenli olarak yapılacak dalışlarla kamuoyunun dikkatini çekmekti amacım.
Çağrı büyük ilgi gördü. Kasım sonlarında
(2004) bir çağrıyla vücut bulan fikir 8 Ocak
2005’te Üsküdar sahilinde 35’i sualtında olmak üzere 65 gönüllü ve 15 ulusal kanalı bir
45
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
tülmektedir.
Dernek faaliyetlerini gönüllülerle yürütüyorsunuz. Derneğinize başvuruları nasıl değerlendiriyorsunuz? Gönüllülerde ne gibi yeterliklerin olması
bekleniyor? Dalış eğitimleri olmayan
kişiler bu konuda sizden yardım alabiliyorlar mı? Bu konularda bizi bilgilendirebilir misiniz?
araya getirmeyi başardı.
Daha ilk etkinlikten itibaren birkaç ilke ön
plana çıktı. Periyodik, bağımsız ve gönüllü bir organizasyon olacaktı STH. Yanı sıra
suya yazmayacak, her şeyin, çıkan her
materyalin kaydını tutacak, gelecek yıllar
için paha biçilmez bir veritabanı oluşturacaktı. Kısa bir zamanda hiperaktif bir organizasyon çıktı ortaya. Bazı aylar üç etkinlik
yaptığımız ile oldu. Daha 2006 yılında çalışmalarımız UNEP tarafından benzer organizasyonlara “örnek” gösterildi. Çocuklarla
organizasyonlar yapmaya, ilköğretim okullarında kendi çektiğimiz filmlerle sunumlar
yapmaya, kendi fotoğraflarımızla sergiler
açmaya başladık. 2006 yılında benzeri olmayan STH Harem Projesi’ni hayata geçirdik ve dalga geçen, amiyane tabirle “hadi
len!” diyenlere inat Harem sahilinden elle,
tek tek 11.573 parça katı atığı çıkartarak söz
konusu alanı %90 oranında katı atıklardan
temizledik.
2007 yılında Konuşan Balık Deniz ve Çocuk
Şenliği’ni ilk kez hayata geçirdik. İlk şenliğimizi 140 TL gibi dev bir bütçe ve görülmemiş bir emekle Büyükada’da hayata geçirdik. 2010 yılına geldiğimizde Konuşan Balık
başına “Uluslararası” sıfatı eklenerek Türk,
Bulgar ve Romen çocukların katılımıyla gerçekleştirildi.
46
Türkiye’de belki de ilk kez deniz kültürü
temalı bir etkinlik serisini hayata geçirdik.
Geçtiğimiz ay, 17 Nisan’da bu serinin yeni
bir etkinliği Halikarnas Balıkçısı’na ithafen
çocukluk yıllarını geçirdiği Büyükada’da,
doğum gününde gerçekleştirildi.
Uzun lafın kısası, bütçesiz, bağımsız ve
gönüllü bir organizasyon olarak STH başta bana ve sayısız insan istenirse bir şeyler
yapılabileceğini 70’e yakın kamuoyuna açık
etkinlik, bir büyük proje (STH Harem Projesi), 5 sene üst üste tekrarlanan bir çocuk
şenliği, 4 deniz kültürü temalı etkinlik (“bize
deniz ozanı gerek!”), sayısız sergi, binlerce
ilköğretim öğrencisine yapılan sunumlarla
göstermeyi başardı.
Dernek birimleri hakkında bilgi verebilir misiniz?
STH’nin kurumsal yapısı aslında tamamen
hukuki zorunluluğu karşılamak üzerine kurgulanmıştır. Çalışmalarımızın tamamı tüm
STH Gönüllülerinin ortak kararıyla gerçekleştirilir. Bu nedenle dernek birimlerinden
ziyade STH Gönüllülerinden ve etkinlik birimlerinden bahsetmek yerinde olur.
2008’de STH Türkiye Organizasyonu ile
aynı anda 14 ilimizde eş içerikli etkinlikleri
eş zamanlı olarak hayata geçirdik.
Tüm etkinlilerimizde Sualtı Temizlik Ekibi,
Sualtı Görüntüleme Ekibi, Dalış Amiri, Acil
Durum Ekibi, Sualtı Hekimi, Ambulans,
Envanter Ekibi, Lojistik Ekibi, Anket Ekibi,
Halkla İlişkiler Ekibi, Kara Fotoğraf Ekibi,
Kara Belgesel Ekibi gibi geniş bir kitle görev
almaktadır.
2009 yılında yine benzersiz bir STH projesine başladık: “Bize deniz ozanı gerek!”.
Etkinlik öncesi hazırlık, etkinlik sonrası değerlendirme toplantıları ile faaliyetler yürü-
STH Etkinliklerine katılmak için gönüllülerin
tek yapması gereken sitemizde yer alan
Etkinlik Katılım Formu’nu doldurmalarıdır.
(www.sth.org.tr/contact) Sadece sualtı ekipleri için bir takım kısıtlamalarımız olabilmektedir. Dalış bölgelerine göre asgari sertifika
sınırlaması getirilebilmektedir. Yanı sıra ekipmanı olmayan gönüllülere her türlü ekipman
desteği yine organizasyonumuz tarafından
sağlanmaktadır. Sualtı ekiplerinde yer alacak gönüllülere STH Dalış İlkeleri aktarılmakta, her dalıştan önce detaylı bir dalış
brifingi verilmektedir. Ekiplerimize dikkatli
bakıldığında, sanılanın aksine, organizasyonumuz bir sualtı etkinliği değil, çoğu kara
organizasyonunu kapsayan emek yoğun bir
çalışmadır.
Her etkinliğimizde STH Açık Hava Fotoğraf Sergisi, STH Envanter Sergisi (katı atıklardan oluşmaktadır) başta olmak üzere
yoğun bir hazırlık çalışmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Çıkartılan materyaller sayılara
tasnif edilmekte ve tek tek kayıt altına alınmaktadır. Bundan dolayı envanter ekibi de
son derece önemli bir ekip olarak ön plana
çıkmaktadır.
Dalış eğitimi olmayan gönüllüler için derneğimiz herhangi bir eğitim desteği vermemektedir. Dalış eğitimi başlı başına önemli
bir eğitim ve disiplin olduğunda derneğimiz
bu konuda sadece yönlendirmekle yetinmektedir.
Sualtı temizliği yapacağınız bölgeleri/
noktaları nasıl belirliyorsunuz?
İlk kriterimiz insanların yoğun olduğu iskele
alanları vb. bölgeler olması. Tabi bu noktada
dalış güvenliği, su kalitesi gibi önemli parametreler devreye girmektedir. Bugüne kadar
etkinlik yapılan özellikle İstanbul içinde Kadıköy, Karaköy, Eminönü, Üsküdar, Harem,
Ortaköy, Aşiyan gibi kritik noktalar hazırlanan detaylı dalış planları ve acil durum ekiplerimizin titiz çalışmaları ile sorunsuz olarak
hayata geçirilmiş, hiçbir etkinliğimizde hiçbir
aksaklıkla karşılaşılmamıştır. STH Dalış ve
Acil Durum Planları ders olarak okutulabilecek nitelikte olup bir çok paramedik ekip
acil durum planlarımızı almaktadırlar.
Kirli sularda, önemli riskler alarak
dalışlar yapıyorsunuz... Çalışmalarınızın
zorluğundan/sıkıntılarından
bahseder misiniz?
STH etkinliklerinde sualtı ekiplerinin suya
girebilmesi için en önemli referansımız Su
Kalitesi Yönetmeliği’dir. Yönetmelikte belirtilen değerler aşıldığında nokta özel olarak
değerlendirilir ve etkinlik yine de yapılacaksa özel bir ekip ve özel ekipmanlarla gerçekleştirilir.
Sualtı ekiplerimizin çalışmalarında en önemli sorun kısıtlı görüş olarak ön plana çıkmaktadır. Bu konu dalış planı hazırlanırken ele
alınmakta ve çoğu noktada dalış alanı sualtında markalanarak dalıcıların kaybolmalarını önleyecek referanslar oluşturulmaktadır.
Bir diğer önemli sorun özellikle kış aylarında
yoğunlaşan dalışlar boyunca su sıcaklığının
genelde 10 derecenin altında olmasıdır. Bu
tip dalışlarda süre kısıtlaması getirilmekte ve
sualtı aktivitesi ve çıkartılacak materyaller sınırlandırılmaktadır.
Tabi bunların yanı sıra koşulların istikrarsızlığından kaynaklanan spontane sorunlar
her daim olabilmektedir. Soyunma alanı,
çıkınca duş alabilmek hatta bazen sudan çıkabilmek dahi sorun olabilmektedir. Ancak
onuncu yılına yaklaşan tecrübeli bir ekip için
bunlar genelde kolay çözülebilen sorunlar
olmaktadır.
STH’nin en önemli özelliği ve gücü motivasyonu deniz olan gönüllülerden oluşmasıdır.
Sualtından çıkardığınız katı atıkları
ne yapıyor, nereye gönderiyorsunuz?
son derece önemli iki kavram. Bir de bu iki
kavrama ilave olarak insanlarımızın hayatında denizi tekrar konumlandırmamız gerek.
Faydasını dahi kavramalarını sağlayabilsek,
denizi sevmelerine gerek kalmaz korumaları
için.
Orijinal parçaları sergimize dahil etmek üzere ayırıyor kalanları ilgili kurumlara (İSTAÇ ya
da yerel belediyeler) teslim ediyoruz.
Ve tabi mevzuat. Denize çöp atmak suçtur,
kabahat değil. Siyasi otoritenin en önemli
eksikliklerinden biri bu noktada başlamaktadır.
Çalışmalarınıza ilişkin ne tür geri
dönüşler alıyorsunuz? Ülkemizde insanların deniz ve sualtı katı atık kirliliği konusunda duyarlılığı sizce hangi
sevidedir?
Dernek olarak belirlemiş olduğunuz
hedeflere ulaştınız mı? Deniz temizliği ve sualtı katı atık kirliliği oranına
bakacak olursak ülkemizde deniz kirliliği hakkında neler söyleyebiliriz?
Özellikle çocuklardan aldığımız geri dönüş bizi ciddi anlamda motive ediyor. Etkinlik alanında sigarasının izmaritini attığı
için babasına fırça atan çocuk figürü sıkça
karşılaştıklarımızdan. Ayrıca insanların bir
kısmının motive edici yaklaşımı da yapılan
çalışmanın doğruluğuna referans olmakta.
Tabi ki “temizlemekle biter mi?”, “şov yapıyorlar”, “kaça yapıyorsunuz bu işi?” vb. sayısız yorumla da karşılaşıyoruz.
Hedeflerimize ulaşmış olsak derneği kapatır, sefasını sürerdik. Daha çoook yolumuz
var. Ülkemizde katı atık kirliliği özellikle deniz taşıtlarının yoğun olduğu bölgelerde
gerçekten ciddi boyutlarda. İnsanlarımızın
yoğun olarak kullandığı bölgelerde aynı durumda. Bu durumun başlıca sebepleri otorite boşluğu, bilinçsizlik ve eski alışkanlıklar
olsa gerektir. İstanbul’da belediyeler 1953
yılına kadar topladığı çöpü denize atmaktaymış. Deniz böyle bir şey; at, unut, alır
götürür.
İnsanımız toprak soylu genlerinden henüz
sıyrılabilmiş değil. Denizle ilişkimizdeki en
önemli sorunlardan biri bu. Denizin insanımızın yaşamında konumlandırılması gerek.
Bu çok uzun bir konu aslında ama şöyle düşünün, birkaç yıl öncesine kadar patlıcanın
bakanıyla, levreğin bakanı aynıydı. Bugün
bir bakanlığın önünde Denizcilik ibaresi eklendi ama ne yazık ki ilgili bakanlığın denize bakışı taşımacılığın ötesine geçemedi
henüz. Deniz kültürü ve amatör denizcilik
Devletin kendisi dahi bir kirletici olabiliyor
ne yazık ki. Hatta denizden bihaber uygulamaları ile kirliliğe çanak tutabiliyor. 2006
yılından bu yana feryat ettiğimiz, neredeyse çizere dahi anlatmaya çalıştığımız ÖTL
Yönetmeliği (Ömrünü Tamamlamış Lastikler
Hakkında Yönetmelik) buna çarpıcı bir örnek. Ankara’dan bakınca denizi göreme-
47
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
yok mu? Siz de hiç akıl yok mu, ne işiniz var
bu havada. Ben size baktıkça üşüyorum!”
diyerek haşlamıştı beni. Hala aklıma geldikçe gülümserim.
Sudan çıkanlar ise apayrı bir olay. Kısaca
günlük hayatınızda çevrenizde ne görüyorsanız hepsi suyun altında da mevcut. Beni
ilk dalışımızda Üsküdar’ın sularının 25 metre
altında bir el arabasıyla ilerleyen arkadaşım
şaşırtabilmişti ilk günlerde. Sonra öyle şeyler çıkarttık ki, artık şaşırmak gibi bir halimiz
kalmadı…
yen devletin Çevre Bakanlığı lastiklerle ilgili
çıkarttığı yönetmeliğin hemen her satırında
lastiklerin tehlikesinden dem vururken denizler üzerindeki kullanımını görmezden gelebiliyor. Bugüne İstanbul’un derinliklerinde
binlerce lastik yaklaşık 450 yıl sürecek olan
çözünme süreçlerinin henüz başlarında.
Her birisi 10-12 farklı ağır metal ve hidrokarbon salarak çevresini zehirlemeye devam
ederken bir o kadarı da deniz düşmek üzere
sırasını beklemekte. Bu konuda ayrıntılı bilgiye sitemizden ulaşabilirsiniz.
Derneğinizin sualtı kati atık temizliği
dışında , deniz kültürünü oluşturma/
geliştirmeye yönelik hedefleri var. Bu
konudaki projelerinizden bahseder
misiniz?
Deniz Kültürü STH çalışmalarının varmak
istediği en önemli kavramdır aslında. Bu konuda en önemli projelerimiz ilköğretim okullarında yaptığımız sunumlar ve “bize deniz
ozanı gerek!” etkinlik serisi. Özellikle “bize
deniz ozanı gerek!” etkinlik serisi tamamen
deniz kültürüne odaklanmakta, deniz ozanlarımızın yaşantılarından yola çıkarak denizin ozanların yaşamındaki yerini, edebiyattaki yerini sorgulamaktadır.
Deniz kültürü adına bir diğer önemli projemiz STH Deniz adı altında (www.sthdeniz.
com ) yayın yapmakta olan internet sitemizdir. Deniz ressamlarından, denizci mezarlarına kadar deniz kültürünün izlerini sürdüğümüz sitemiz bu konudaki en önemli yayın
organımızdır.
İşbirliği içinde olduğunuz kurum/
kuruluşlar var mı? Sivil toplum örgütlerinden veya belediyelerden size
yardım talepleri geliyor mu, ortak ça-
48
lışmalar yapıyor musunuz?
Şüphesiz destek aldığımız, destek verdiğimiz çok sayıda kurum söz konusu. Destek
veren tüm kurumlar ilgili etkinliklerin duyurularında yer almaktadır. Bu kurumlar belediyelerden dalış kuruluşlarına, sivil toplum
kuruluşlarından eğitim kurumlarına kadar
çok farklı segmentlerden olabilmektedir.
Destek verenler listelerimizde kahvelere ya
da hamamlara dahi rastlamanız mümkündür. Burada en önemli nokta STH’nin hiçbir
kurumdan maddi destek almaması, sadece
lojistik destek kabul etmesidir. Proje bazında sponsorluk ihtiyacı söz konusu olduğunda da maddi değil, ayni yardım kabul
edilmektedir.
Üniversite toplulukları, belediyeler, eğitim
kurumları hatta bazen belli bir bölgenin
balıkçılarından bile yardım talebi alıyoruz.
Bugüne kadar hiç birini de geri çevirmedik
diyebiliriz. Gönüllülerimizin ulaşım, konaklama ihtiyaçları karşılandığında İstanbul dışında dahi etkinlikler düzenleyebiliyoruz.
Yaptığınız çalışmalardan gözlemlerinizi ve aktarmak istediğiniz anılarınızı sizden dinleyebilir miyiz? Sualtından çok ilginç örnekler çıkarıldığını
görüyoruz ama; sizin bugüne kadar
sualtından çıkardığınız ve sizi en çok
şaşırtan atık ne idi?
İnanın anlatmakla bitmez. Beni ne çok güldüren 2006 yılı Eminönü etkinliğinde yaşadığım bir olaydır. Hava 3, su 5 dereceydi
o gün. İnanılmaz bir soğuk vardı. Sudan
çıktıktan sonra kısa birkaç röportaj verip bir
kenara çekilmiştim ki, bir el kulağıma asılıp
sallamaya başladı. Oldukça yaşlı bir teyze
kulağıma asılıp “oğlum senin anan, baban
Kendi adıma çıkarttığım ve beni isyan ettiren ise, STH Harem Projesi çalışmaları kapsamında çıkarttığım bir atık alım tankıydı.
Harem envanterinde fotoğrafı hala vardır.
Hemen hemen tamamı tabana gömülmüş
halde bulduğum şeyin önce ne olduğunu
anlamadım. Sadece 30-40 santimetrelik
bir ucu dışarıdaydı. Halatla bağlayıp vinçle
asıldığımızda iki kez halatı koparttı. Derken
o çamurun içerisinden 2 m*1m*1,5m ölçülerinde bir metal tank çıktı…
STH Türkiye Organizasyonuna ilişkin
neler söylersiniz? Organizasyonu
Türkiye geneline/kıyılarına yaymak
için ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz? Gelecek dönemde Akdeniz Bölgesine (ya da Mersin özelinde) yönelik projeleriniz olacak mı?
Bu konuda çalışıyoruz ama bir türlü istediğimiz noktaya gelemiyoruz. Etkinlik standartlarımız çok yüksek. Bu en önemli sorun. İnsan gücü, sergiler, dalış planları, güvenlik…
çok fazla bileşen söz konusu. Bu yüzden
de en azından bir süre daha İstanbul merkezli sürecek gibi çalışmalarımız. Ama daha
önce de belirttiğim gibi, asgari imkanları
bulduğumuz anda İstanbul dışı organizasyonlara büyük bir motivasyonla gidiyoruz.
Geçtiğimiz hafta Bodrum’da bir etkinliğimiz
vardı. Önümüzdeki haftalarda Alaçatı’da,
Marmaris’te etkinliklerimiz olacak. Bu etkinliklerde İstanbul’dan koordine etmek üzere
küçük bir grup görev almakta, gönüllüler
söz konusu lokasyonlardan bulunmakta.
Mersin hakkında ciddi anlamda cahiliz.
Birilerinin bizi bilgilendirmesi lazım. Sorunlar varsa paylaşması lazım. İhtiyaç belirdiğinde imkanlar bir şekilde yaratılıyor. Yani
Mersin’den gelecek her hangi bir talep
STH’nin seferber olması için yeterli olacaktır…
Son olarak Mersin Deniz Ticareti
Odası dergisi okurlarına neler söylemek istersiniz?
Deniz kalan son özgürlük… daha ne diyeyim ki…
49
MERSİN DENİZ TİCARETİ
NİSAN 2014
MERSİN CHAMBER OF SHIPPING
PORT OF
MONTH OF
PORT STATISTICS
CARGO MOVEMENT - INWARDS/ OUTWARDS
LOADED (IN TONS)
COMMODITIES
DOMESTIC
EXPORT
: MERSİN
: FEBRUARY-2014
DISCHARGED (IN TONS)
TRANSIT
TRSHPMNT TOTAL
COMMODITIES
DOMESTIC
IMPORT
TRANSIT
TRSHPMNT TOTAL
CEMENT2,971 56,506 12,738 72,215 CEMENT5555
CEREALS15,116 159 15,275 CEREALS34,054
957
46
35,057
CHEMICALS
67,591 2,092 1,239 70,922 CHEMICALS
169,267
1,208
1,257
171,733
CITRUS5,4235,423 CITRUS5,5325,532
CNTR22,333 22,333 CNTR23,42223,422
CONST. MACHINERY652 652 CONST. MACHINERY2,622
1,5874,209
COTTON6,810 603 401 7,814 COTTON53,794
15153,945
EMPTY MAFIS12 12 EMPTY MAFIS1212
FERTILIZERS6,139 84 6,223 FERTILIZERS7,200
32,595
792
72
40,659
FOOD STUFF
123,175 4279
475 FROZEN MEAT
271 24 127,929 FOOD STUFF
61,999
5,279
460
295 FROZEN MEAT
967
8,812
67,738
9,779
FRUITS
29,973 220 25 30,218 FRUITS
10,833
34,532
272
45,636
GENERAL CARGO
162,933 25,657 5,701 194,360 GENERAL CARGO
328,467
27,557
1,603
358,054
14,442 130 12 14,584 GLASS
1,723
86
12
1,821
69 GLASS
427
LEGUMES18,568 95 18,663 LEGUMES18,914
1,94920,862
MACHINERY5,822 594 13 6,429 LIVE STOCK2222
MINERALS
152,679 253 207 153,140 MACHINERY
12,666
1,952
11
14,628
PETR.PRODUCTS
5,475 80,873 86,348 MINERALS48,578
133
105
14,816
RICE
274 12,610
2,556 15,440 PETR.PRODUCTS
46,453
244,543
4,263
295,258
SODIUM CARB.26,301 25 26,326 RICE100,181
1,604101,785
SUGAR95 594 689 SUGAR4,4654,465
TEXTILE
31,625 746 98 32,469 TEXTILE
65,654
3,798
69,530
TIMBER
628 203 37 868 TIMBER
5,126
590
117
5,833
VEGETABLE OIL
5,320 357 349 6,027 VEGETABLE OIL
73,133
125
272
73,529
VEHICLES
2,610 144 6
2,760 VEHICLES
9,100
6,555
12
15,667
TOTAL
826,162 73,815 8,647 917,413 TOTAL
1,284,302
125,351
4,316
1,468,049
8,789 54,080
TOTAL (LOADED & DISCHARGED) = 2.385.461 TONS
LOADED
num.
D+E+T TRSHPMNT TOTAL
DISCHARGED
D+I+T
num.
TRSHPMNT TOTAL
14,320124 14,44410,55070
476 0
476 5,6320
14,531305 14,83619,237166
5,3060
5,3062,7450
28,851429 29,28029,787236
5,7820
5,7828,3770
43,382734 44,11649,024402
11,0880
11,08811,2220
34,633429 35,06238,164236
54,470734 55,20460,146402
50
78
PASSENGER SHIP
G. TOTAL
num.
10,62025,064
5,6326,108
19,40332,239
2,7458,051
30,02359,303
8,37714,159
49,42693,542
11,22222,210
38,40073,462
60,548115,752
25

Similar documents

e-ajanda - TED ESKİŞEHİR KOLEJİ

e-ajanda - TED ESKİŞEHİR KOLEJİ ÖZÇELİKÖRS tutmak çok vahşice. Ama ne (7/A) yazık ki insanlar giydiği şeyin bir hayvanın canına mal olduğunun farkında bile değil. Tarih çağlarından beri insanoğlu doğayla uyum içinde yaşamayı öğre...

More information

Çok Lüzumlu Tarih Ansiklopedisi

Çok Lüzumlu Tarih Ansiklopedisi Avrupa tarihinin herhalde en iyi örgütlenmiş imparatorluğunun basma geçen kimdir? Bu imparatorluğun sınırları bir zamanlar Viyana'dan Bağdat'a, Aden'den Cezayir'e ve Kahire'den Kırım'a kadar uzanıy...

More information

merve atılgan // sokak müziği // mustafa kula // la haıne mert tugen

merve atılgan // sokak müziği // mustafa kula // la haıne mert tugen Çocukken hep bir süper kahraman olma hayalim vardı hala daha olabilir bu istek, “Gölgelerin gücü adına” deyip merdiven trabzanlarının tepesine çıkardım. Ama Sailor Moon adlı çizgi filmin özel bir y...

More information

Untitled - Kept Light Photography

Untitled - Kept Light Photography Ocak 2010’da, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü M. Özalp Birol, babamın çalışmalarını içeren retrospektif bir sergi düzenlemek istediklerini belirttiğinde, ben ve kard...

More information

Deneme sınavı

Deneme sınavı artmasına neden olur. Çocukların kitap okuma alışkanlığı kazanmaları için uygun ödüllendirmeler geliştirilebilir. Çocuğa, okuduğu kitaptan sonra yaşına uygun ödüller verilmesi, onun bu konuda ilgis...

More information

ordu ili doğa turizmi master planı 2013-2023 - Samsun

ordu ili doğa turizmi master planı 2013-2023 - Samsun Doğal ve korunan kırsal alanlarda, geçmişten günümüze yerel topluluklar ile arazinin beraberliği çok önemli olmaktadır. Korunan alan ağı büyüdükçe korunan alan kavramının anlamı da değişmeye ve gel...

More information