Mukattaa Harfleri
Transcription
Mukattaa Harfleri
Mukattaa Harfleri 1 َّ َ )قismi mefulü َ َ ”)قfiili “kesmek” anlamına gelir. Tefil babında (َط َع Arapçada “kataa (َط َع َّ َ ) ُمقise “kesilmiş” anlamına gelir. El-hurufu’l-mukattaa (َُط َعة َّ وف ْال ُم َق (َطع َُ )اَ ْل ُح ُرise sıfat tamlaması olup “kesilmiş harfler” demektir. Bu tabir, Kuran’da bazı surelerin başlarında yer alan ve isimleriyle ayrı ayrı okunan harfler için kullanılır. Aşağıdaki tablo, mukataa harflerinin hangi surelerin başında ne şekilde yer aldığını göstermektedir: Sıra No Sure No Harf-1 Harf-2 Harf-3 1 2 Elif Lam Mim 2 3 Elif Lam Mim 3 7 Elif Lam Mim 4 10 Elif Lam Ra 5 11 Elif Lam Ra 6 12 Elif Lam Ra 7 13 Elif Lam Mim 8 14 Elif Lam Ra 9 15 Elif Lam Ra 10 19 Kef Ha Ya 11 20 Ta Ha 12 26 Ta Sin 13 27 Ta Sin 14 28 Ta Sin Mim 15 29 Elif Lam Mim 16 30 Elif Lam Mim 17 31 Elif Lam Mim 18 32 Elif Lam Mim Mim Harf-4 Harf-5 Sad Ra Ayn Sad 19 36 Ya Sin 20 38 Sad 21 40 Ha Mim 22 41 Ha Mim 23 42-1 Ha Mim 23 42-2 Ayn Sin 24 43 Ha Mim 25 44 Ha Mim 26 45 Ha Mim 27 46 Ha Mim 28 50 Kaf 29 68 Nun Kaf Toplamda 14 farklı harf, mukattaa harfi olarak kullanılmıştır ( ، ا، ح، ر، س، ص، ط، ع،ق ، ك، ل، م، ن، )ي هve bu harfler toplam 14 değişik şekilde sıralanmıştır: كهيعص المر الر المص الم ص يس طس طسم طه ن ق عسق حم حم Mukattaa harflerinin anlamlarının ne olduğuna dair peygamberden rivayet edilen herhangi bir hadis olmadığı gibi, sahabilerin peygambere bu harflerin ne anlama geldiğini sorduklarına ya da müşriklerin bu harflerin anlamlarının bilinmemesini (!) eleştirdiklerine ilişkin de tek bir rivayet bulunmamaktadır. Bu, oldukça dikkat çekici bir durumdur ve çok güçlü bir biçimde ve hiç olmazsa o dönem için, söz konusu harflerin ne manaya geldiğinin toplum tarafından bilindiğine işaret etmektedir. Allah, Kuran’ın, Arapça bir kitap olduğuna dikkatleri çekmiş ve gayet açık ve anlaşılır olduğunu bildirmiştir (12/2, 13/37, 20/113, 26/195, 39/28, 41/3, 42/7, 43/3, 46/12). Dolayısıyla, Allah’ın, Muhammed peygambere ve çevresindekilere, anlamını bilmedikleri harflerle seslendiğini düşünmek doğru olmaz. Ebu Bekir İbnu’l-Arabi, Kuran’ın indiği dönemde Arapların mukattaa harflerinin anlamlarını bildiğini söylemiştir. Ona göre peygamberimizin Kuran konusunda bir açık vermesini bekleyen müşrikler, eğer bu harflerin anlamını bilmeseydi, mutlaka bunu dillerine dolar ve peygambere eleştiri yöneltirlerdi. İbn Atıyye el-Endelusi, Arap edebiyatında, hem nazım hem de nesirde, kelimelerin yerine harflerin kullanılabildiğini ve harflerin de kelimeler gibi tefsir edilmesi gerektiğini söylemiştir. İbn Teymiyye de bu görüştedir. Ona göre, Kuran, ayetleri düşünülsün diye indirilmiş bir kitaptır; manası olmayan veya anlaşılması imkansız olan bir şey ise düşünülemez. Taberi, Allah’ın Araplara onların anlayamayacakları harfleri vahyetmiş olduğuna, yani mukattaa harflerinin bir sır olduğuna inanmadığını ve böyle bir şeyi iddia etmenin, Allah’ı insanlara anlamadıkları bir dil ile hitap etmekle itham etmek anlamına geleceğini söylemiştir. Tarihte, mukataa harflerinin anlamları konusunda öne sürülen görüşlerden, önemli gördüğüm bazıları şu şekildedir: 1) Mukattaa harfleri başında bulundukları surelerin isimleridir (Katade, Mücahid, Zeyd b. Eslem, Halil b. Ahmet, Sibeveyh). Hemen hemen her metinde bir başlık bulunur ve bu başlık metnin muhtevasıyla ilintili olur. Kuran’da her ne kadar, ayrı surelerin başında aynı harfler bulunabilmekteyse de, bu isimleri birbirinden ayırmak için bazı ilaveler yapıldığını biliyoruz. Mesela isimleri “Elif-lam-mim” olan Bakara ve Ali İmran sûrelerini ayırmak için “Elif-lam-mim el-Bakara” ve “Elif-lam-mim Ali İmran” denilmesi gibi… Ayrıca, Secde suresi hakkındaki, “Resulullah, Cuma günü sabah namazında, Elif-lam-mim tenzil’i… okurdu.” şeklindeki rivayet de, bu görüşü destekler niteliktedir. Batılı bilgin Hans Bauer de, mukattaa harflerinin başında bulundukları surelerin isimleri olduğu görüşünü benimsemiş ve surelerin diğer adları gibi bunların da ilgili surelerdeki belli kelimelerin yerine geçtiğini söylemiştir. 2) Taberi tefsirinde, mukattaa harfleri ile ilgili olarak, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr ve Abdullah b. Mesud’dan şu görüşü nakletmiştir: Her bir harf, bir ismin veya bir fiilin kısaltmasıdır ve bu harflerden her biri, diğer harfin manasının dışında bir mana ifade etmektedir. Hakim et-Tirmizi, Allah’ın, mukattaa harfleri ile başlayan surelerde anlatılan her şeyi bu harflere yerleştirdiğini ve ardından bunların surenin içinde açıkladığını söylemiştir. Mukataa harflerinin hangi kelimelerin kısaltması olduğu konusunda da değişik görüşler öne sürülmüştür. Bir görüşe göre bunlar, ilahi isim veya sıfatların kısaltmasıdır (Said b. Cübeyr, Salim b. Abdullah, Suddi el-Kebir). Mesela “elif-lam-mim”de, elif harfinin “Allah”, lam harfinin “latif’, mim harfinin ise “mecid” isminin kısaltması olduğu söylenmiştir. Bir diğer görüşe göre bunlar bazı fiillerin kısaltmasıdır (Zeccac). Dahhak’a göre “elif-lam-mim”deki elif Allah’a, lam Cebrail’e ve mim de Muhammed’e tekabül eder ve bu şekilde, “elif-lammim” “Kuran, Allah katından, Cebrail aracılığıyla, Muhammed peygambere vahyedilmiştir.” manasına gelir. Maverdi, “elif-lam-mim”in “ziyaret etmek” fiilinin kısaltması olduğunu iddia etmiştir. Süheyli, Rad suresinin başındaki “ra” mukattaa harfinin 2. ayette geçen “refea” fiilinin ya da “ra’d” kelimesinin kısaltması olabileceğini söylemiştir. Cafer es-Sadık’tan nakledilen bir rivayete göre, “kaf-ha-ya-ayn-sad”daki kaf, “Allah bizim şiamıza kafidir.”; ha, “Onlara hidayet verendir.”; ya, “Onların dostudur.”; ayn, “İtaatkar olanları bilendir.”; sad ise, “Onları yüksek makamlara ulaştırma sözünde sadık olandır.” anlamına gelmektedir. Mukattaa harflerinin birer kısaltma olduğu görüşü, batılı bilginler arasında da önemli ölçüde benimsenmiştir. Aloys Sprenger, “ta-sin-mim”in, Vakıa suresinin 79. ayetinin (ona temiz olanlardan başkası dokunamaz) kısaltması olduğunu savunmuştur. Benzer şekilde Regis Blachere, “elif-lam-mim”in Fatiha suresinin ilk ayetinin kısaltması olduğunu söylemiştir. Hans Bauer ise, “ya-sin”in Yasin suresinin 20. ayetinde geçen “ ”يَسْعٰ ىkelimesinin; “sad”ın Sad suresinin 31. ayetinde geçen “َُصافِنَات َّ ”الkelimesinin; “kaf”ın da Kaf suresinin 23. ayetinde geçen “َُ ”قَ ٖرينُهkelimesinin kısaltması olduğunu iddia etmiştir. Ayrıca, “elif-lam-mim”in “elmesani”ye, “ta-sin”in “Tur-i Sina”ya ve “ta-sin-mim”in de “Tur-i Sina ve Musa”ya işaret ettiğini öne sürmüştür. Kısaltma teorisinin önemli savunucularından biri de, Eduard Goossens’tir. Ona göre, “ya-sin” Saffat suresinde geçen “َاس ٖ َ ”ا ِْل َيkelimelerinin; َ َ ”ا ِْليve “ََاسين “sad” yine Saffat suresinde geçen “َت ِ صافَّا ُ ”الر َّ ”الkelimesinin; “elif-lam-ra” ise “َسو ُل َّ kelimesinin kısaltmasıdır. Morris Sigel Seale de kısaltma görüşünü benimseyen bilginler arasındadır. Ona ْ “ya-sin” “ ”يُونُسkelimelerinin kısaltmasıdır. َ ;”ال َم ْو ِع göre, “elif-lam-mim” “ظة 3) Kuran’da kalem, fecir, asır, incir ve zeytin gibi şeylere yemin edildiği gibi harflere de yemin edilmiştir (Ahfeş el-Evsat, İbn Kayyim el-Cevziyye). 4) Mukattaa harfleri, Kuran’ın indiği dönemde Yahudi ve Hristiyanların kendi dinlerinde meşhur olmuş bazı rumuz ve işaretler gibidir (Tantâvî Cevherî). Mesela kaf harfi, Mücahid’e göre yeryüzünü kuşatan dağdır; Abdullah b. Büreyde’ye göre ise semanın iki tarafından dünyayı kuşatan zümrütten bir dağdır. Batılı bilgin Otto Loth, mukattaa harflerinin Muhammed’in Yahudilere yakınlık duymaya başladığı, Mekke döneminin sonu ile Medine döneminin başına denk gelen surelerde bulunduğunu ve bu harflerin ilgili surelerdeki belirli anahtar kelime ve cümlelere işaret eden kabalistik semboller olduğunu öne sürmüştür. 5) Sure başlarındaki mukattaa harfleri, surelerin muhtevasıyla ilişkilidir (İbn Kayyim el-Cevziyye, Zerkeşi, Tabatabai). Mesela Kaf suresinin konuları, genelde kaf harfini içeren kelimelerle ilişkilidir. Ünlü teolog Morris Sigel Seale de, mukattaa harflerinin başında bulundukları surelerin muhtevalarını hatırlatmaya yarayan ipuçları ve semboller olduğunu öne sürmüştür. Arap Dili ve Belagatı alanında uzman bir bilgin olan Hamiduddin Farahi (1863-1930), mukattaa harflerinin sembolik anlamları olduğunu söylemiş ve surelerin başında yer alan mukattaa harflerinin sembolik anlamları ile başında bulundukları surelerde anlatılan konular arasında bir ilişki olduğunu öne sürmüştür. Örneğin, nun harfi (“ )نbalığı” sembolize eden bir harftir ve başında bulunduğu Kalem suresinde, “büyük balığın arkadaşı”ndan bahsedilmektedir (68/48). Tı ( )طharfi ise “yılanı” sembolize eden bir harftir ve başında bulunduğu tüm surelerde (20, 26, 27, 28) Musa peygamberin asasının bir “yılan”a benzemesinden bahsedilmektedir (20/20, 26/32, 27/10, 28/31). Muhtemelen insanoğlu, anlatmak istediği şeyi önce objeler kullanarak; sonra bu objelerin resmini çizerek anlatmaya başlamıştır. Zamanla, çizilen obje resimleri, başka kavramları da tanımlayacak şekilde anlam genişlemesine uğramış ve bu ilkel harfler yan yana gelerek kelimeleri ve cümleleri oluşturmaya başlamıştır. Dolayısıyla bugün seslerin bir karşılığı olarak kullanılan Arap harflerinin, tarihte belli şekillere ve anlamlara karşılık geldiğini biliyoruz. Acaba ne anlama geldikleri tarih boyunca tartışma konusu olmuş mukattaa harflerinin anlamları da, yazının gelişim aşamalarında kullanılan bu şekillerde saklı olabilir mi? Tarihi veriler, Arapların, Nabat alfabesinden aldıkları 22 harfe, 6 harf daha eklediklerini (revadif) göstermektedir. Burada çok çarpıcı bir gerçek vardır: Arapçaya özgü olan ilave harflerin (، ث، ذ خ/ ، ض، )غ ظhiçbir tanesi Kuran’da mukattaa harfi olarak kullanılmamıştır! Dolayısıyla, bütün mukattaa harfleri, ya Nabati ve Arami alfabeleri yoluyla ya da Süryani ve Himyeri alfabeleri yoluyla dünyadaki alfabelerin çoğunun dayandığı Fenike alfabesine ve buradan da Mısır hiyerogliflerine kadar ulaşmaktadır. Mukattaa harflerinin, İbranicedeki karşılıkları, taşıdıkları temel anlamlar ve köken aldıkları orijinal şekiller şöyledir: İbranice Arapça Sayısal Temel Değer Anlamları Öküz başı, güç, kas, boyunduruk, lider, güçlü ve א Alıf اأ kuvvetli olan Elif 1 şeyler (meşe ağacı, koç, erkek geyik, buzağı, yağlı kuyruk, sütun-kemer). Orijinal Şekil Kollarını yukarı kaldırmış adam, işte, şuna bak, ה Hey ه pencere, işaret Hâ’ (İnce) 5 etmek, açığa vurmak, meydana çıkarmak, göstermek, nefes, iç çekme, şebeke, ağ. ח Het ح Hâ’ 8 Çit, çadır duvarı, iç-dış, çeper, ayırmak, (Kalın) bölmek, yarım, iki parçaya bölünme, dünyevi, vücudu bölen şeyler (ok, sapan taşı), dizi, ip, tel. Sepet, kap, depo, mağaza, ט Tet ط Tâ’ 9 saklamak, ambar, içermek, kuşatmak, saklama kabı malzemesi (toprak, kil, çamur, hasır), yılan. El, kol, çalışmak, yapmak, atmak, י Yod ي Yâ’ 10 bağırmak, haykırmak, saygı, teşekkür, el vermek. כ ך Kaf/Haf ك Kâf/Kef (İnce) 20 (Final*) Avuç içi, açık el, ayak tabanı, bükülmüş, eğri, eğik, kase, çanak, hurma dalı, boyun eğdirmek, itaat. Asa, çobanın sopası, değnek, ל Lamed ل 30 yönetmek, kumanda etmek, yürütmek, Lâm öğretmek, otorite, boyunduruk, bağlamak Su dalgaları, su, מ ם deniz, sıvılar Mem (Final*) م Mîm 40 (kan, şıra), dalga, kaos, karışıklık, bilinmeyen, güçlü, iri, açık, net, temiz. נ Tohum, çimlenme, filiz, filizlenen tohum, ן Nun (Final*) ن Nûn 50 devam etme, sürdürme, nesil, oğul, balık. Diken, çalılık, kalkan, korumak, desteklemek, ס Sameh س çevrelemek, Sîn 60 kapmak, birlik, delmek, sivri, savaşçı, dikenlerden koruyucu (çizme, bot), destek, dayanak, nefret, kin, tıkaç, balık, pencere. Göz, izlemek, seyretmek, dikkat etmek, ע Ayin ع aldırış etmek, Ayn 70 gözlemek, önemsemek, bilmek, gözleri gölgelemek, kapatmak, gözlerini kısmak, acı, üzüntü, endişe, perişan, iş, meşguliyet, ikamet, kaynak, pınar, deve kuşu, baykuş. צ ץ Yan yatan adam, yan, av, av eti, Sadi ص Sâd 90 kovalamak, beklemek, peşine düşmek, ağ, (Final*) tuzak, kapan, balık kancası, sığınak, kale, papirüs bitkisi. Ufuktaki güneş, ufuk, güneş, Kâf ק Qof ق (Kalın) 100 güneşin deveranı, daire, dolaşmak, dönmek, devir, yoğunlaştırmak, zaman, ense. Baş, kafa, ilk, birinci, başlangıç, üst, ר Reş ر tepe, reis, lider, Râ’ 200 şef, idare, kural, egemenlik, muhtaç, zayıf, sahiplik. * Final harflerin sayısal değerleri farklıdır: Şimdi, mukattaa harflerini önce tek tek, ardından surelerin başında bir arada kullanıldıkları türevlere göre inceleyelim. [Not: Sure başlarında yer alan formlar, ayrı makaleler şeklinde yayımlanacaktır.] Elif ا א Elif harfi, bir öküzün başını tasvir eden şekilden türemiştir. Elif isminin aslı ise, Akkadca “alpu (öküz)” kelimesidir. Öküz, çiftlik hayvanları içerisinde en güçlü ve en becerikli hayvan olarak kabul edilmiş; özellikle tarlaların sürülmesi ve çeşitli yüklerin taşınmasında oynadığı rol nedeniyle, birçok medeniyette büyük bir saygı görmüştür. Çoğunlukla, biri genç diğeri yaşlı olan iki öküz boyunduruk altına alınır ve daha yaşlı olan öküz genç olana rehberlik eder. Bu bakımdan elif harfinin anlam yelpazesi içerisinde öğretmek, rehberlik etmek ve yönlendirmek de vardır. Elif harfi İbranicede gücün sembolüdür. Tarih boyunca kralların başlarına taktıkları taçlar da, öküz boynuzunu, yani kralların sahip oldukları gücü simgelemiştir. Arapçada ise elif harfinin, birçok haslet ve faziletleri kendinde toplamış, eşi az bulunan kimse anlamına geldiği ifade edilmiştir. Bunun yanında zayıf, hor ve hakir görülen adam ve cömert gibi değişik anlamları da vardır. Elif harfi, alfabenin ilk harfidir ve sayısal değeri de 1’dir. Bu yüzden Allah’ın birliğini, tevhidi simgeler. Arapçada, (َبَ ْينَ ُه ْم َُ)أَلَّ ْفت “Elleftu beynehum!” deyimi, “Onları bir araya getirdim, aralarını buldum, kaynaştırdım.” anlamına gelir. Harfleri bir araya getirerek yazı yazmaya “ellefe”; sayıların kaynaşması sonucu oluşan bin sayısına da “elf” denir. َف َ ( ا َ ِلelife) fiili kaynaşmak, alışmak, sevmek, tanışmak demektir. Türkçeye de geçen ve alışma anlamına gelen ülfet; anlaşma anlamına gelen itilaf; uzlaştırma ya da kitap yazma anlamına gelen telif kelimeleri bu kökten türemiştir. Kitap yazan kişiye de müellif denir. Kuran’da, “elf ( ”)الفkökünden türeyen pek çok isim ve fiil kullanılmıştır: Bir araya getirmek, birleştirmek, uzlaştırmak, sevdirmek anlamındaki “ellefe (َف َ َّ ”)أَلfiili (3/103; 8/63; 24/43); 1000 sayısı anlamına gelen “elf ( ”)ا َ ْلفkelimesi; bir araya getirilmiş, ısındırılmış, ْ uzlaştırılmış anlamındaki “muellefe (”)ال ُم َؤ َّل َفة kelimesi (9/60) ve alıştırma, sevdirme َ ٖ ”)اkelimesi (106/1-2) bu kökten türemiştir. anlamındaki “ilaf (يَلف Sonuç olarak elif harfinin, gücü, liderliği, birliği ve tevhidi simgeleyen bir harf olduğunu söyleyebiliriz. Hâ' (İnce) ه ה Hâ' harfi (ince), gördüğü önemli bir manzara karşısında kollarını yukarı doğru kaldırmış bir insan tasvirinden türemiştir. Bu insan, karşısındakine elini sallayarak "Hey!" diye seslenmekte ve gördüğü şeyi işaret ederek ona bakılmasını istemektedir. Harfin "nefes alma" ve iç çekme" anlamları da buradan türemiştir ve insanın mükemmel bir görüntü karşısındaki durumunu anlatır. Halil b. Ahmed’e (ö. 175/791) göreyse hâ’ harfinin anlamı (muhtemelen güzel bir görüntü olmasından dolayı) ceylan yanağındaki beyazlıktır. Türkçede de kullanılan “Hey!” ünlemi, Arapçada da benzer şekilde “Heyâ ( ”!)هياveya “Heyyâ (”!)هيّا biçiminde kullanılır. Bu harf İbranicede kelimeleri marife (belirli) hale getiren bir ön ektir. İngilizcedeki “the” ve Arapçadaki “el-” ekinin karşılığıdır. Arapçada ise 3. şahıs zamiridir ve “o” anlamına gelir. el-Maleki (ö. 702/1302), huve, hiye, hum, hunne (o, onlar) vb. zamirlerde de asıl zamirin he ( )هolduğunu; vav, ye, mim ve nun harflerinin hareke beyanı için getirildiğini söylemiştir. Yakın, uzak veya çok uzak bir yeri göstermek için, sırasıyla, “hunâ (”)هنا, “hunâke ( ”)هناكve “hunâlike ( ”)هنالكişaret sıfatları kullanılır. İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre, “Tâ-hâ!” kelimesi “Ey adam!” manasına gelmektedir. Buna göre “tâ” tıpkı “Yâ” gibi nida için kullanılmıştır; “hâ” ise ya med harfinin yerine kullanılmıştır ya haza (’)هذاnın kısaltılmış formudur ya da “adam” manasındadır. Bu son muhtemel anlam harfe ait orijinal piktografa uygundur. Sonuç olarak, he ( )هharfi, gördüğü hayret verici bir manzara karşısında kollarını yukarı doğru kaldırarak o şeye işaret eden bir insan resminden türemiş olup; şaşırtıcı bir durum, güzel bir manzara, işaret etme, açığa çıkarma vb. anlamlara sahiptir. Hâ (Kalın) ح ח Hâ' (kalın) harfi, duvar resminden türemiştir ve bütün Semitik dillerde duvar, çit, çevre gibi anlamlara gelir. Duvarlar, bir şeyi bir şeyden ayırarak, iki parça (half) oluşturur. Hâ' harfi, taşıdığı bölme, ayırma anlamlarından hareketle, iç-dış ve dünya-ahiret gibi çeşitli ikilileri kapsayacak anlamlar da kazanmıştır (secular, outside, inside vb.). Yahudi mistisizminde hayatın ( , ) sembolüdür. َ ) َحاhâta fiili, duvar yapmak, etrafını çevirmek, Arapçada, bu harften türeyen (َط kuşatmak, himaye etmek, korumak, gözetmek gibi anlamlara gelir; “hâit ( ”)حائِطise duvar demektir. Türkçeye de geçen, ihata etmek, ihtiyat, muhit gibi kelimeler de aynı kökten türemiştir. Kuran’da “hvt ( ”)حوطkökünden türeyen pek çok fiil ve isim kullanılmıştır: Kuşattı, َ ”)أ َ َحاfiili (2/81; 2/255 vd.) ve kuşatan, çevreleyen anlamındaki çevreledi anlamındaki “ehâta (َط “muhît ( ”) ُم ِحيطismi (2/19, 3/120 vd.) bu kökten türemiştir. Sonuç olarak, ha harfi, duvar resminden türemiş olup, Arapça da dahil olmak üzere Semitik dillerin tamamında bu anlamını korumuştur. Arapçada bu harften türeyen ve kök anlamıyla ilişkili olan pek çok fiil ve isim vardır. Tâ' ط ט Tâ' harfi, gıdaları vb. malzemeleri depolamak için kullanılan sepet şeklinden türemiştir. Bu kapsamda, taşımak, saklamak, içermek vb. anlamlara gelir. Ayrıca saklama kaplarının yapımında kullanılan toprak, çamur, kil vb. materyalleri ( )טינופתtanımlamak için de kullanılmıştır. Fenike dilinde harfin ismi “tekerlek” demektir. İbranicedeki şekli ise, sepetin içinde sarılmış halde duran bir yılanı andırır. İbranicede, iki harfin (vav, zayin) birleşmiş hali gibidir: Zayin, taç giymiş bir adamı; vav ise boyun eğmiş haldeki itaatkar bir kimseyi simgeler. Yahudi mistisizminde, hem iyiyi ( )טובhem de kötüyü ( )טומאהsimgeleyen paradoksal bir harftir; tıpkı hamile olan bir kadın gibi gizlenmiş bir iyiliği anlatır. Ayrıca ebced değeri kendisi gibi 9 olan ( אחve )בגדveya ebced değerinin rakamlarının yan yana toplamı 9 olan ( )אמתbazı kelimelere tekabül eder. Arapçada tâ’ kelimesi, düz alan, vadinin aşağı kesimi ve cinsel ilişkiye düşkün ihtiyar gibi çeşitli anlamlar kazanmıştır. Ayrıca Arapçada, İbranicedeki “”טובun karşılığı “ ”طابde “güzel olmak” anlamına gelir. Hamiduddin Farahi (1863-1930), Tı ( )طharfinin “yılanı (serpent)” sembolize eden bir harf olduğuna ve başında bulunduğu tüm surelerde (20, 26, 27, 28) Musa peygamberin asasının bir “yılan”a benzemesinden (20/20, 26/32, 27/10, 28/31) bahsedildiğine dikkat çekmiştir. Sonuç olarak, ta harfi sepet resminden türemiş olup, şekliyle bağlantılı olarak içermek, çamur ve yılan gibi manaları karşılamıştır. Ayrıca iyiliği de sembolize eder. Yâ' ي י Yâ' harfi, kol resminden türemiştir. El ve kol uzuvlarının yaptığı işler kapsamında, çalışmak, atmak, tapmak, selamlaşmak, (elleri ağza götürerek) bağırmak vb. anlamlar kazanmıştır. Arapçada da bu harf, “yâ (”)يا, “ey (”)أي, “eyâ ( ”)أياve “heyâ ( ”)هياgibi nida harflerine katılır. Fenike, Arami ve İbrani alfabelerinde, harfin adı “yod”; Arapçada ise ()يَد “yed”dir. Yed ()يَد, Arapçada “el, kol, kudret” gibi anlamlara gelir. Halil b. Ahmed’e (ö. 175/791) göreyse yâ’ harfinin anlamları, yan, taraf, cihet ve memede kalan süt fazlasıdır. Arapçada bu harfin ismiyle bağlantılı pek çok kelime vardır: eline dokunmak anlamındaki “yeda ( ;”)يَدَىeli kurumak, zayıf olmak anlamındaki “yediye (َِي َ ;”)يَدiyilikte bulunmak anlamındaki “eyda ( ”)اَ ْيدَىgibi… Ayrıca Arapçada “yed (el)” kelimesini içeren sayısız deyim vardır ve bu kelime çok sık olarak mecazi manada kullanılır. “Yed (el)” kelimesinin tekil, ikil ve çoğul formları şu şekilde kullanılır: Kelime ُ( اليَ َدmarife) َ( يَدnekre) َِ انَ–َيَدَي ْن ِ َيَد ( ْاْلَي ْٖدىmarife) َ َ( أيْدnekre): Mankus isim, nekre olduğu takdirde, ref ve cer halinde sonundaki ي düşer. Anlamı El, kol, kudret. Açıklama Tekil form. Ayetlerdeki Örnekler İki el. Tesniye (ikil form). Tesniye muzaf olduğu zaman, nun düşer. ( بَيْنَ َيَدَ ْي َهاonun iki elinin arasında; önünde) Eller, güç. Çoğul form. Ref ve cer hallerinde mankus isimlerin sonuna zamme ve kesre takdir olunur. َََ ِبيَدِك,ََبِيَد َِٖه َ اَي ْٖدي ِه ْم: (mecrur) ( اَي ْٖدي ُك َْمmerfu) ( ا َ ْي ِديَ ُك َْمmansub) Sonuç olarak, ya harfi, köken aldığı şekille irtibatlı oarak, el, kol, güç, selamlaşmak, çalışmak, seslenmek vb. manalara gelir. Kâf (İnce) ك ך,כ Kef harfi (İbranicede kaf/haf, כ, ) ךavuç içi ( ) şeklinden türemiştir. Şekliyle irtibatlı olarak, eğri olmak (İng. curve, bend) anlamına gelir. Elin çukur olan avuç içine (İng. palm) ve ayağın eğri tabanına (İng. sole) “kef” denir. Aynı şekilde, ortası çökük olduğu için çanak ve kaseye (İng. bowl) ve eğri hurma dallarına (İng. palm branch) da “kef” denmiştir. Avuç içi, yani açık bir el, teslimiyet ve itaat anlamına geldiğinden dolayı, boyun eğdirmek (İng. subdue, tame) anlamı vardır. Yine avuç içiyle bağlantılı olarak, açmak, izin vermek, fırsat vermek gibi manalara da gelir. Görüldüğü gibi kef harfi, Semitik dillerde, köken aldığı harfin şekliyle irtibatlı olacak şekilde, eğik nesneleri ve eğilmeyle ilişkili durumları tanımlamak için kullanılmıştır. Kuran’da k-f-f kökünden türeyen birçok isim ve fiil vardır: Keffe (ََف َّ )كfiili 4/77, 4/91, 5/11, 5/110, 48/20 ve 48/24’te, (elini) çekmek, men etmek, alıkoymak, engellemek; 4/84’te zayıflatmak, (gücünü) kırmak ve 21/39’da da savmak ve tehlikesini önlemek anlamında kullanılmıştır (avuç içinin, boyun eğdirmeyi sembolize ettiğini hatırlayınız). Kâffet ()كَافَّة bütün, toplu, hep, hepsi demektir (2/208, 9/36, 9/122 ve 34/28). 13/14 ve 18/42. ayetlerde ise, keff (ََف ّ )كkelimesi avuç, avuç içi anlamında kullanılmıştır. Arapça sözlüklere baktığımızda da, kef harfinden türeyen pek çok fiilin ve ismin, harfin kök anlamıyla bağlantılı olarak kullanıldığını görebilmekteyiz. Örneğin, “keff” avuç, el, aya, semizotu; “keffu’l-hirr” kediayası otu; “keffu Meryem” Meryem ana eli bitkisi; “kifef” gözün oturduğu çukur; “kefef” dilenmek; “kiffet” terazi gözü (kefe), yağmur çukuru; “şeceretu’l-kef” palmiye, hurma ağacı; “tekeffefe” avuç açarak dilenmek, avuçlamak; “istekeffe” almak için elini uzatmak vb. kelimeler… Kuran’da Meryem suresi, “kef” harfiyle başlar. Sureye Meryem isminin verilmesinin sebebi, 16. ayetten itibaren anlatılan Meryem kıssasıdır: “Kitapta Meryem’i zikret! Hani bir zamanlar ailesinden uzaklaştı doğu tarafında bir yere... Onlardan öte bir perde edindi (onlardan saklandı). Ona ruhumuzu gönderdik. Düzgün bir beşer olarak ona göründü. (Meryem) Dedi ki: Şüphesiz ben, senden Rahman’a sığınırım! Eğer takva sahibi biriysen… (Ruh) Dedi ki: Ben sadece senin Rabbinin elçisiyim, sana temiz bir oğlan çocuğu bağışlamak için… (Meryem) Dedi ki: Bana ait bir oğlan çocuğu nasıl olur, bana bir beşer temas etmediği halde ve ben kötü bir kadın değilken… (Ruh) Dedi ki: Öyle! Rabbin <<O bana kolaydır… Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmamız için… Bitirilmiş bir işti.>> dedi. Ona hamile kaldı, onunla ırak bir yere uzaklaştı… Doğum sancısı onu hurma ağacının gövdesine getirdi. (Meryem) Dedi ki: Keşke ben bundan önce ölseydim ve unutulup gitmiş olsaydım! Ona altından seslendi: Üzülme, Rabbin altında bir akıntı kılmıştır ve hurma ağacının gövdesini kendine doğru silkele ki üzerine toplanabilecek haldeki taze hurmalar dökülsün!” (19/16-25) Yukarıda verdiğimiz bilgiler, Meryem kıssasının (hurma ağacından bahsedilen bölümleri nedeniyle) surenin başında (Arapça da dahil bütün Semitik dillerde) “el ayasına benzer eğri hurma dalı” anlamına gelen “kef” harfiyle sembolize edildiğini akla getiriyor. M.Ö. 1500-500 yılları arasında, Fenike ve İbrani alfabesindeki şeklin, palmiye ağacıyla olan benzerliği de, bu açıdan, dikkat çekicidir. İkinci (ve daha kuvvetli görünen) ihtimal, Arapçada avuç içi anlamına gelen ve avuç açarak bir şey istemek ile ilgili fiillere kaynaklık eden “kef” harfinin, surenin başında Zekeriyya peygamberin yaptığı duaya bir atıf olmasıdır: “Kulu Zekeriyya’ya, Rabbinin rahmetinin zikridir! Hani bir zamanlar, Rabbine gizli bir nida ile nida etmişti. Demişti ki: <<Rabbim! Doğrusu kemiklerim eridi ve saçlar ağardı. Rabbim sana dua ile hiç bedbaht olmadım. Doğrusu ben arkamdan gelen yakınlarıma endişeliyim. Karım kısır oldu. Bana katından bir veli bağışla. Bana ve Yakub ailesine varis olur. Onu razı olunan kıl.” Surenin başındaki bu dua, avuç içi (keff) anlamına gelen harf ( )كile sembolize edilmiş olabilir. Sonuç olarak, kef harfi, avuç içi resminden türemiş olup, Arapçada avuç açarak bir şey istemekle ilgili fiillere kaynaklık etmektedir ve bu harf, Meryem suresinin başında Zekeriyya peygamberin yaptığı duaya bir atıf olabilir. Lâm ل ל Lâm harfi, çobanların sürülerini gütmek ve tehlikelere karşı onları korumak için kullandıkları, tutma yeri eğik olan değneklerinin şeklinden türemiştir. Otorite, yönlendirme, kılavuzluk etme, öğretme, hükmetme, boyunduruk altına alma, gütme, dürtme vb. manaları kapsar. Tarih boyunca krallar, bir otorite sembolü olarak ellerinde asa taşımışlardır. Fenike dilinde “üvendire” anlamına gelir. Arapçada “lemede (ََ ”)لَ َمدfiilinin manası “(birine) boyun eğmek”tir. Kuran’da lam harfi, mukattaa harfi olarak, mutlaka elif harfinden sonra gelecek şekilde kullanılmıştır. Sonuç olarak, lam harfi çobanların değneklerinin şeklinden türemiş olup, bununla ilişkili olarak, otorite, yönlendirmek, kılavuzluk etmek gibi çeşitli anlamlara sahiptir. Mîm م ם,מ Mîm harfi, denizdeki su dalgalarının şeklinden türemiştir. Denizle ilgili olarak, büyük, güçlü, çalkantı, kaos, karmaşa gibi anlamlara gelir. Aynı zamanda, çeşitli sıvıları tanımlamak için kullanılmıştır (şıra, kan vb.). Fenike dilindeki adı olan mem “su” anlamına gelir. İbranicede “su” kelimesinin karşılığı “mym (”)מיםdir. Arapçada bu harfin, şarap, zatülcenp (akciğer zarı iltihabı) ve toplanma manaları vardır. Deniz, hep korkulan ve bilinmeyen bir yer olarak algılanmıştır. Bu yüzden “m” harfi Semitik dillerin hepsinde bilinmeyeni anlatır: “Ne?” sorusu, Arapçada “( ”ماma) ile; İbranicede “( ”מהma) ile sorulur. Arapçada bu harften türeyen birçok kelime, kök anlamıyla ilişkili anlamlar taşımaktadır: “mâhe ( ”)ماهsulanmak, (su için) belirmek, (su) içirmek; “emâhe (”)اماه suvarmak, (su) biriktirmek, (su için) çok olmak; “mevvehe (”)موه sulak olmak, bolca yağmak; ّ “temevvehe (”)تموه (meyve için) sulanmak, olgunlaşmaya başlamak; “mâ’ ( ”)ماءsu, sıvı; ّ “mâiyy (َي ّ ”)ماءsıvı, mayi, sulu, akıcı; “mâhiyyet ( ”)ماهيّةasıl, öz, mahiyet anlamına gelir. Kuran’da m-v-h ( )موهkökünden türeyen “mâ’ ( ”)ماءkelimesi su, sıvı, yağmur vb. manalarda kullanılmıştır. Sonuç olarak, mim harfi, deniz dalgalarının şeklinden türemiş olup, denizin özelliği olan, bilinmezlik, büyüklük, güç vb. manalara gelmektedir. Bu harften türeyen kelimeler de su ile ilişkili anlamlar kazanmıştır. Nûn ن ן,נ Nûn harfi, filizlenen bir tohum şeklinden türemiştir. Yeni bir hayatın başlangıcını ve neslin devamını simgeler. Ayrıca bütün Semitik dillerde, şekliyle bağlantılı olarak “balık” anlamına da gelir. Arapçada hokka ve kılıç demiri anlamları da vardır. Zemahşeri, Arapçada nun’un hokka anlamının bulunmadığını söylemiştir. İbn Atıyye el-Endelüsi ise bu harfin Arap lehçelerinin birinde veya Arap ve Acem dillerinde ortak olarak hokka manasında kullanılmış olabileceğini ileri sürmüştür. Arapça sözlüklerde, nun kelimesine ( )نُونdivit (kalem), balık ve kılıcın ağzı manaları verilir. Nun, mukattaa harfi olarak, yalnızca 68. surenin (Kalem suresi, Nun suresi) başında yer almaktadır. Bu sure şu şekilde başlamaktadır: “Nun. Kaleme ve satıra dizdiklerine ant olsun!” Bu ayeti, Hasan Basri Çantay, “Hokka ile kaleme ve yazmakta oldukları şeylere andolsun ki” şeklinde tercüme etmiştir. Kalem ve yazı ile hokka arasında bir uyum olduğu söylenebilirse de, nun harfine balık manasının verilmesi, şu 3 gerekçeden dolayı daha uygun olabilir: 1) Semitik dillerin hepsinde nun harfi balık manasına gelir. 2) Kuran’da da, “balık sahibi” anlamında “zunnun” ifadesi geçmektedir (21/87). 3) Nun harfiyle başlayan 68. surenin 48. ayetinde, “büyük balığın arkadaşı” ifadesi vardır. Dolayısıyla, 68. surede anlatılan bu olayın, surenin başında bir harfle sembolize edilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca 68. surede nun harfi ile yapılan kafiye de dikkat çekicidir. Sîn س ס Sîn harfi, diken şeklinden türemiştir. Köken aldığı şekille irtibatlı olarak, batmak, delmek, keskin olmak, tutunmak, korumak vb. anlamları vardır. Halil b. Ahmed’e (ö. 175/791) göre ise sin harfinin anlamı, “şişman adam”dır. İbranicede harfin ismi (samekh, )סמך “üzerine eğilmek, dayanmak, yaslanmak, desteklemek” gibi anlamlara gelir. Arapçada da bu kök (smk, )سمكbenzer manalar ihtiva eder: Semeke (ََس َمك َ ) (bir şeyi) destekleyerek kaldırmak; simâk ( ) ِس َماكsütun, (bir şeye) destek olarak onu yukarı kaldıran şey, direk; semk (س ْمك َ ) tavan, boy; mismâk ()م ْس َماك ِ çadır direği demektir. Kuran’da (79/28) semk (س ْمك َ ) kelimesi “tavan, boy, yükseklik” anlamında kullanılmıştır. Türediği kökün anlamından (muhtemelen) bağımsız olarak semek (س َمك َ ) Arapçada balık anlamına gelir. Sonuç olarak, sin harfi diken şeklinden türemiş olup; bununla irtibatlı olacak şekilde çeşitli manalar kazanmıştır ve bu harfin ismi, İbranicede ve Arapçada, desteklemek vb. anlamlarda kullanılmaktadır. Ayn ع ע Ayn harfi, göz (o) şeklinden türemiştir. Göz, kaynak, çeşme, delik, asıl, görmek, bakmak, bilmek, gözetmek, korumak gibi anlamları vardır. Alfabemizdeki “o” harfi de aynı şekilden türemiştir. Arapçada a-y-n kökünden gelen âne (ََ ) َعانfiili, bakmak, akmak anlamlarına gelir. Kuran’da a-y-n kökünden türeyen pek çok kelime vardır: Ayn ( ) َعيْنgöz (ç. ( )ا ْعيُن3/13, 5/45, 5/83 vd.) pınar, kaynak (ç. عيُون ُ ) (2/60, 7/160, 15/45 vd.); în (( ) ِعينt. ) َع ْينَاء güzel gözlüler, ceylan gözlüler, gözünün siyahı büyük olanlar (37/48, 44/54, 52/20, 56/22); meîn ( ) َم ِعينakan, akarsu, içecek, akıntı, açıkta bulunan su kaynağı, pınar (23/50, 37/45, 56/18, 67/30) anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, ayn harfi, göz şeklinden türemiştir ve Arapçada da göz anlamına gelmektedir. Sâd ص ץ,צ Sâd harfi, yan tarafı üzerine yatmış bir adamın resminden türemiştir. Av için pusuya yatma durumundan hareketle, yan taraf, av, av eti, kovalamak, peşine düşmek, tuzak, kapan, olta gibi anlamlara gelir. Arapçada s-y-d kökünden sâde (ََصاد َ ) fiili avlanmak, avı öldürmek, َ ص tuzağa düşürmek, tuzakla yakalamak; esâde (ََصاد ْ ِ )اfiili َ َ )اfiili ava teşvik etmek; istâde (ََطاد zorlukla avlamak: tesayyede (ََصيَّد َ َ )تfiili ava çıkmak; sayd (صيْد َ ) av; sayûd (صيُود َ ) avcılıkta maharetli olan adam, avcı; sayyâd (صيَّاد َ ) sanatı avcılık olan, avcı; sayyûd (صيُّود َ ) nişana doğru َ ص varıp isabet eden ok; mesâd (صاد ْ ) ُمavcı veya avlanma yeri; َ ) َمavlanma yeri; mustâd (طاد misyed (صيَد ِ tuzak anlamına gelir. Ayrıca sayide (ََصيِد ْ )م َ ) fiili, (boyun için) eğri olmak anlamına gelir. Bu kökten gelen esyed (صيَد ْ َ )اboynu bir tarafa meyilli olan kişi, başını yukarıda tutan kişi, kibirli, padişah, arslan vb. anlamlara gelir. Arapçada sad harfinin toprakta eşelenerek dişisini isteyen horoz, kuş yavrusu, susuz kimse, bakır kap gibi manalara geldiği de söylenmiştir. Kuran’da geçen sayd (صيْد َ ) kelimesi av, avlanma anlamına gelir (5/1, 5/94, َ ص 5/95, 5/96). Ayrıca 5/2. ayette avlamak anlamındaki istâde (ََطاد ْ ِ )اfiili kullanılmıştır. Sad harfini “avlanma” ile ilişkilendirenler, bu mukattaa harfinin anlamını “Muhammed, insanların kalplerini kendisine iman edinceye kadar avladı ve kendisine doğru meylettirdi.” şeklinde açıklamışlardır (Kurtubi). S-d-y kökünden, esdâ (صدَى ْ َ )اfiili yankı yapmak demektir. Kuran’da saddâ (صدَّى َ ) fiilinden tesdiye (ص ِديَة ْ َ )تkelimesi elleri birbirine çarpmak, alkışlamak anlamında (8/35) ve tesaddâ (صدَّى َ َ )تfiili yönelmek, (bir şeye bakmak için) başını kaldırmak anlamında (80/6) kullanılmıştır. Sâdeytu (َُصادَيْت َ ) (bir şeyi, bir kimseyi) karşıladım anlamında kullanılır. Sadâ (صدَى َ ) ise yankı demektir. Sad harfinin “karşısına çıkmak, mukabelede bulunmak” manasındaki “”مصاداةtan emri hazır olabileceği söylenmiştir. Buna göre “ ” صادkelimesi “Kuran’ın sesine makes ol, bir yankı gibi ona karşılık ver, muhtevası ile amel et!” anlamındadır veya “Kuran’ı insanlarda yankılandır, onlara Kuran’ı anlat!” demektir. Sad harfi, surede geçen sayhâ (ص ْي َحة َ ) veya sâfinât (صافِنَات َ ) kelimelerinin kısaltması veya surede konu edilen kibrin sembolü de olabilir. Sad suresinde, bina ustalarının ve dalgıçların Süleyman peygamberin emrine verildiği ifade edilmektedir (38/37). Burada bahsedilen duvar ustalarının masonlar olabileceği söylenmektedir. Fransızcada “maçon” kelimesi duvar ustası anlamına gelir. Nitekim, Kudüs’teki Süleyman Mabedi masonluk mesleğinin başlangıcı olarak ve bu mabedin mimarı sayılan Hiram Usta da masonluğun piri olarak kabul edilmektedir. Acaba dalgıçlar ile kastedilenler kimlerdir? Derin sulara dalarak buradan çeşitli şeyler çıkaran dalgıçlara “ğavvâs” dendiği gibi, kapalı bir şeye yönelip ondan ilim çıkaran kişilere de “ğavvas” denir (Müfredat). Dolayısıyla ayette sadece sudan inci çıkaran dalgıçlar değil, birtakım ilim adamları ve mucitler de kastediliyor olabilir. Eğer burada bahsedilenler suyun altında avcılık yapan kimselerse, bu durum, surenin başında, av için pusuya yatma anlamına gelen sad harfiyle sembolize edilmiş olabilir. Yukarıda saydığım ihtimaller arasında, benim tercih ettiğim şudur: Sad suresinin başındaki harf, mufâale ( ) ُمفَا َعلَةbabında ve fââ ( )فَا َعىkalıbında nakıs bir fiil olan sâdâ (صادَى َ ) fiilinin emr-i hazır çekimini (sâdi, صا َِد َ ) ifade etmektedir ve “(onu kabul ile) karşıla” demektir. Sâdeytu (َُصادَيْت َ ) “(bir şeyi, bir kimseyi) karşıladım” anlamında kullanılır (Müfredat). Söz konusu “Sâdi (karşıla)!” emri, “Amelinle Kuran’a karşılık ver; emirlerini yerine getir; yasaklarından uzak dur!” şeklinde yorumlanmıştır (Kurtubi). Bu tıpkı Alak suresinin başındaki “ikra’ (oku)” emri gibidir. Gerçi emir kipinde dal harfi cezim ile okunur; ama tarihte onu esreli okuyanlar da olmuştur. Ayrıca harfin İbranicedeki ismi esrelidir (sadi). Belki bu emir kelimesinde sık kullanımdan dolayı hareke hazfi de olabilir. Sonuç olarak, sad harfinin “sâdi” emir fiiline tekabül ettiği ve “(Kuran’ın çağrısına) karşılık ver!” anlamına geldiği ileri sürülebilir. Kâf (Kalın) ق ק Kâf harfi (kalın), ışığı ufuk çizgisinde yoğunlaşan güneş resminden türemiştir. Güneşin deveranını sembolize eder. Bu kapsamda, güneş, ufuk, yoğunlaşmak, devir, döngü, zaman ve daire gibi anlamlara gelir. Fenike dilinde ise “kof”un manası, yine şekliyle irtibatlı olacak şekilde, iğne deliği veya maymundur. Arapçada kâfe (َاف َ َ )قve “kafâ ( ”)قَفَاfiilleri “takip etmek” anlamına gelir (bu şekilde iki kelimenin harflerinin sıralanışının farklı, ancak anlamlarının aynı/benzer olması durumuna “iştikakul kebir” denir). İz sürme konusunda uzman olan kimselere de “kâif ( ”)قائفveya “ekvef ( ”)ا ْقوفdenir. “Kâfe (َاف ْ ُ ”)قemri “takip et” anlamına gelir. Kَ َ ”)قecvef fiilinden “kuf (َف f-v kökünden, takip etmek anlamındaki “kafâ ( ”)قَفَاfiili (17/36) ve peş peşe göndermek, arkasından yollamak anlamındaki “kaffâ ( ”)قَفَّىfiili (2/87, 5/46, 57/27) Kuran’da kullanılmıştır. “Kafâ ( ”)قَفَاfiili ensesine vurmak, ensesinden kesmek ve “kafâ ( )قَفَاismi ense, geri anlamlarına da gelir. V-k-f kökünden “vekafe (َف َ َ”)وق َ misal fiilinin emri hazırı olan “kıf” ( )قفemri “dur” anlamına gelir ve Kuran’daki imla işaretlerinde veya bazı şairlerin şiirlerinde olduğu gibi bazen sadece kaf ( )قharfi şeklinde kısaltılarak da söylenir. Kuran’da da bu şekilde “Dur ve düşün!” anlamında kullanılmış olabilir (ki böyle olduğuna inanıyorum). Nitekim Dr. Şabbir Ahmed, Kaf suresinin 1. ayetini “Q. QAF. Qif! Stop and think! Qadir, the Omnipotent, presents this Glorious Qur'an as a witness to itself.” olarak çevirmiştir. Bunu, “Bizim verdiğimiz emir ve yasaklara uy; onları aşma!” anlamında yorumlayanlar da olmuştur (Ebu Bekr el-Verrâk). Râ ر ר Râ harfi, insan kafası şeklinden türemiştir. Yukarı, üst, baş, reis, lider, kafa, başlangıç, ilk vb. anlamları vardır. Şeklinden dolayı bu harfe dikenli çalı, kene, meme ucu ve deniz köpüğü gibi manalar da verilmiştir. Arapçada, reese (َس َ fiili, başa geçmek, başkan olmak, başkan olmayı istemek, şerefi َ َ )رأ artmak, başına vurmak; reise (َس َ fiili, başı büyük olmak; râis ()رائِس َ vali, hakim; re’s ()رأْس َ َ ِ)رئ baş, kafa, üst kısım, zirve, akıl, uç; reîs ()ر ِئيس َ başkan, reis, lider anlamlarına gelir. Kuran’da r-e-s kökünden türeyen re’s ()رأْس “)”رؤُوس “baş” manasında ُ ُ َ kelimesi (ç. ruûs “”رؤُس, kullanılmıştır. Sonuç olarak, ra harfi, insan kafasının şeklinden türemiş olup; bütün Semitik dillerde baş anlamına gelmektedir. Yararlanılan Kaynaklar 1. Benner JA. The Ancient Hebrew Language and Alphabet: Understanding the Ancient Hebrew Language of the Bible Based on Ancient Hebrew Culture and Thought. Jeff A. Benner, 2004. 2. TDV İslam Ansiklopedisi. 3. Benner JA. Ancient The Ancient Hebrew Lexicon of the Bible: Hebrew Letters, Words and Roots Defined Within Their Ancient Cultural Context. Jeff A. Benner, 2005. 4. Benner JA. Ancient Hebrew Dictionary. Jeff A. Benner, 2007. 5. Hebrew Letters, The Mystical Significance of the Hebrew Letters, Alef Beit. The Inner Dimension, A Gateway to the Wisdom of Kabbalah and Chassidut. www.templesanjose.org/JudaismInfo/tradition/Kabbalah/alephbet.pdf 6. Benner JA. The Living Words, A study of Hebrew words and concepts from the Old and New Testament. Jeff A. Benner, 2007. 7. Muqatta'at: Cracking the Code. http://www.deenresearchcenter.com/Blogs/tabid/73/EntryId/12/Muqattaat-Cracking-theCode.aspx 8. http://www.soul-guidance.com/houseofthesun/treeoflifeletters.htm 9. http://biblescripture.net/Alphabet.html 10. http://revivalseminars.org/index.php?option=com_content&view=article&id=441&lang=en 11. http://www.divineviewpoint.com/hebrew_alphabet.pdf 12. A. Mivasair God. The Abc's of God: Hebrew for “Dumee” (My Blood). Xlibris Corporation, 2010. 13. Nguyen M. Exegesis of the huruf al-muqatta’a: Polyvalency in Sunni Traditions of Qur'anic Interpretation. Journal of Qur'anic Studies. Volume 14, Page 1-28. 2012. 14. http://ejum.fsktm.um.edu.my/article/1454.pdf 15. http://www.theosociety.org/pasadena/ubp/v15n11p635_symbolic-meaning-of-the-hebrewletters.htm 16. http://www.teachinghearts.org/dre17hpropivri.html 17. http://www.ancient-hebrew.org/ 18. http://www.abrahamsdescendants.com/hebrew.html 19. http://hebrew4christians.com/Grammar/Unit_One/Aleph-Bet/aleph-bet.html 20. http://biblehub.com/englishmans_hebrew.htm 21. Sarı M. Arapça-Türkçe Lugat. İpek Yayın. 1982. 22. Rağıb el-Isfahani, Müfredat (Çev: Güneş A., Yolcu M.). Çıra Yayınları. 2010. 23. Tuzcu K. Araplarda Etimoloji Çalışmaları. Nüsha. 1:1. 2001. 24. Elmalılı Tefsiri (http://www.kuranikerim.com/t_elmalili_index.htm) 25. Kurtubi Tefsiri (http://www.secder.com.tr) 26. Türkmen K. Arap Yazısının Kaynağı ve Çeşitleri. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Sayı: 8. 1999.