30 MART - 17 NİSAN
Transcription
30 MART - 17 NİSAN
MART 1998 ÖZEL SAYI: 9 DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ 30 MART - 17 NÝSAN THKP-C ÖNDERLÝÐÝNDE DAL GALANMA YA ALGALANMA GALANMAY BAÞLA YAN AÞLAY TÜRKÝYE HALKLARININ KUR TUL UÞ KURTUL TULUÞ BAYRAÐINI, DHKP-C ÖNDERLÝÐÝNDE OLÝGARÞÝNÝN BURÇLARIN A URÇLARINA DÝKECEÐÝZ PAR TÝMÝZÝN YOL U ARTÝMÝZÝN OLU KUR TUL UÞUN YOL UDUR KURTUL TULUÞUN OLUDUR 2 YOLDAÞLAR Þehitlerimizi anma ve PartiCephe’nin kuruluþunu kutlamayý ayný günlerde yapýyoruz. Anma ve kutlama kelime anlamlarýyla birbirinin zýddý gibi görünen iki kavramdýr. Ancak 30 Mart - 17 Nisan günlerinde onlarýn birleþmelerinde hiç bir zýtlýk yoktur. Þehitlerimiz PartiCephe’nin yeniden inþasýnda en büyük pay sahibidirler. Devrimci Sol þehitleri Parti-Cepheli savaþýn idealiyle savaþmýþ ve þehit düþmüþlerdir. Onlarý anmak, Parti-Cephe sevincini yaþamaktýr. Her Parti-Cepheli iki noktada net olmalýdýr; Anma ve kutlamayý nasýl bir muhtevada ele alacaðýz? Bunu belli bir kampanya biçiminde ele almamýzýn nedeni nedir? “Devrim yolu engebelidir, dolambaçlýdýr, sarptýr. Kurtuluþ Bayraðý bu yolu týrmanan gerillalarýn birbirlerine iletmesi ile oligarþinin burcuna dikilecektir. Her engelde düþen gerillalarýn gövdesi bir devrim fýrtýnasý yaratýr. Her düþen gerillanýn kaný devrim yolunu kýzýllaþtýrýr, aydýnlatýr. Düþenler geride kalmazlar. Onlar emekçi halkýn kalbinde, ruhunda ve bilincinde, devrimin önder ve itici sembolleri olarak yaþarlar. Düþenler devrim için, devrim yolunda vuruþarak düþtüler. Kalbimize, ruhumuza ve bilincimize gömüldüler. Onlar kurtuluþa kadar savaþ þiarýný, devrim yoluna kanlarý ile yazdýlar. Yolumuz bu yolda düþenlerin yoludur. KURTULUÞA KADAR SAVAÞ” Mahir Çayan Devamý 29. Sayfada ÝÇÝNDEKÝLER DHKP-C ANADOLU ÝHTÝLALÝNÝN ÖNCÜSÜ, ÝKTÝDARIN TEK ALTERNATÝFÝDÝR .......... 3 OLÝGARÞÝNÝN ÝMHA POLÝTÝKALARI VE YENÝLMEYEN DEVRÝMCÝ SAVAÞIMIZ ...................... 10 PARTÝ-CEPHE STRATEJÝSÝYLE GELENEKLERÝYLE BÝR BÜTÜNDÜR................... 17 PARTÝ-CEPHE HALKLARIN BÝRLÝÐÝDÝR...................... 24 YOLDAÞLAR.................... 29 ÞEHÝTLÝK ÇOÐALMAKTIR.............. 31 "Bu tarih, esas olarak kanla yazýlmýþ, þehitlerimizin tarihidir. Þehitlerimiz fiziki olarak aramýzda yoklar belki ama düþünceleriyle, kavgalarýyla, yaþam biçimleriyle, partili savaþma düþleriyle burada bizimle birlikteler. Onlarýn düþünceleri ve kavgalarýyla daha güçlüyüz. En zor koþullarda dahi düþmana baþeðmeyen, ölen ama yenilmeyen nitelikleriyle gözleri hep üzerimizde...” Dursun Karataþ 3 DHKP-C ANADOLU ÝHTÝLALÝNÝN ÖNCÜSÜ, ÝKTÝDARIN TEK ALTERNATÝFÝDÝR Kanla yazýlan 30 yýllýk tarihimizin tanýklýðýnda, destanlar yazarak halklarýmýzýn kurtuluþu için kendilerini feda eden þehitlerimizin tanýklýðýnda, hiç bir dönemde yalnýz býrakmadýðýmýz, hep baðlý kaldýðýmýz halkýmýzýn tanýklýðýnda, 30 Mart 1994’te ALTERNATÝF olduðumuzu ilan ettik. Partili savaþ, 70 Aralýk’ýnda baþlayýp, ‘72 30 Mart’ýnda kesintiye uðramýþtý, uzun yýllardýr önümüzdeki hedefti. Faþizme karþý mücadelenin tüm gereklerini, sorumluluklarýný yerine getirmeye çalýþýrken, PartiCephe’nin yeniden inþasý görevimizi hiç unutmadýk. Partili olmak ne küçümsenebilir, ne de idealize edilebilirdi. Ortalýkta pek çok “parti” vardý, ama bunlarýn pek çoðu bir grup olma düzeyine bile eriþememiþ, pek çoðu ise parti olmanýn gerektirdiði birikimlere, donanýmlara sahip deðildi. Parti olmak demek, alternatif olmak demekti. Alternatif olmak ise ideolojik birlikten, tecrübeye, kadro ve önderlikten iktidar iddiasýna kadar pek çok þeye sahip olmak demekti. 94 30 Mart’ýnda partili olma düþümüzü gerçekleþtirirken, arkamýzda onur duyacaðýmýz, güç alacaðýmýz, bize yol gösterecek bir tarih, ve önümüz- de gerçekleþtirilecek bir devrim, fethedilecek bir iktidar vardý. Düzen çürümüþ, halkýmýz düzenden büyük ölçüde uzaklaþmýþtýr. Düzenin tek alternatifi vardýr: DEVRÝM. Bu ülkemiz için hiç de uzak bir ihtimal deðildir. Ülkemiz devrime gebe bir ülkedir. Devrim ise devrimci bir önderliðe sahip kitlelerin eseri olacaktýr. Partimizin alternatif olmasý, herþeyden önce bu devrime önderlik etme iddiasýnda somutlanýr. Bunun için döðüþüyoruz. Bunun için þehitler veriyoruz. Parti-Cephe daha 70’in yazýnda kurulduðu andan itibaren faþizmin baþlýca hedefi olmuþ, Parti-Cephe’nin savaþý halkýn savaþýdýr. 30 yýldýr emperyalizme karþý baðýmsýzlýk, faþizme karþý demokrasi, sömürüye karþý sosyalizm mücadelesini sürdürüyoruz. Gücümüzü halktan alýyor, halkýmýza güveniyoruz. devlet, 70’li yýllardan 90’lý yýllara kadar sürdüregeldiði imha politikasýyla Parti-Cephe’nin yüzlerce önder, kadro, savaþçýsýný katletmiþ, binlercesini tutsak etmiþ ama yoketmeyi baþaramamýþtýr. Parti-Cephe 30 yýl boyunca, en büyük darbelerin, katliamlarýn, en aðýr koþullarýn altýndan çok daha güçlü olarak, halkýn kurtuluþ umudunu büyüterek çýkmasýný bilmiþtir. Bitti, yenildi, darbe yedi denildiði anlarda, hareketimiz büyük bir kararlýlýk ve irade ile ayakta olduðunu gösterdi. Dostlarýmýzý da, düþmanlarýmýzý da þaþýrtan bu geliþmenin temel olarak iki yaný vardýr. Birincisi Devrimci Sol ve PartiCephe olarak sahip olduðumuz büyük kararlýlýk ve iradedir. Ýkincisi ise 30 yýllýk tarihimizde köklerimizin çoktan halkýn derinliklerine ulaþmýþ olmasýdýr. DHKP-C halktýr. Halkýn örgütlü, öncü gücüdür. Vatanýnýn emperyalizme peþkeþ çekilmesine, baský, sömürü ve zulme karþý her milliyetten, her din ve mezhepten Anadolu halklarýnýn baþkaldýrýsý olarak, bu topraklarda, bu halkýn baðrýnda doðmuþtur. Parti-Cephe’nin doðuþu, 2. Kurtuluþ savaþýnýn baþlangýcýdýr. Anadolu halký 1. Emperyalist 4 paylaþým savaþýnda yedi düvele karþý mücadele etmiþ, vatanýn her karýþ topraðýný kanýyla sulayarak emperyalizme karþý kurtuluþ savaþýný baþarýya ulaþtýrmýþ, ancak, devrimci bir önderlikten yoksunluðu nedeniyle Kemalist iktidarýn yönetiminde ezilen, sömürülen bir halk olarak kalmýþtýr. 1945’lerden sonra ülke yeni sömürgecilik iliþkileriyle emperyalizme peþkeþ çekilirken faþizmin de temelleri atýlmýþtýr. Kapitalizmin geliþimi bir yandan nisbi bir refah yaratýrken, gerçekte adaletsizlik, eþitsizlik, yoksullaþma artýyor, oligarþik devlet baský ve terörü kurumsallaþtýrýyordu. 60’lý yýllarla birlikte halkýn mücadelesi geliþmeye, resmi, sivil faþist terör halka karþý baskýyý yoðunlaþtýrmaya baþlar. Emperyalizme baðýmlýlýk ise had safhaya ulaþmaktadýr. Böyle bir Türkiye’de eksik olan bir þey vardýr; devrimci mücadele. Çeþitli sol, sosyalist sýfatlý partiler, örgütler vardýr ama devrimci bir mücadeleyi örgütlemekten uzaktýrlar. Ne düzene karþý çýkabilmekte, ne halkýn tepkisine tercüman olabilmektedirler. Ýþte, THKP-C bu gidiþe dur demiþ, geleneksel solun revizyonist, reformist statükolarýný kýrarak, emperyalizmin boyunduruðuna, iþbirlikçi oligarþinin faþist düzenine silahlý baþkaldýrýsýyla Türkiye halklarýnýn 2. Kurtuluþ savaþýný baþlatmýþtýr. Parti-Cephe’nin savaþý halkýn savaþýdýr. 30 yýldýr emperyalizme karþý baðýmsýzlýk, faþizme karþý demokrasi, sömürüye karþý sosyalizm mücadelesini sürdürüyoruz. Gücümüzü halktan alýyor, halkýmýza güveniyoruz. Güvenimiz karþýlýksýz kalmamýþtýr. Halkýmýz da öncü, savaþçý gücüne güvenmektedir. Bu güvenin temeli, “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen Pir Sultanlarýn, Bedrettinlerin direniþ geleneðini, “Buraya dönmeye deðil, ölmeye geldik” diyerek Kýzýldere’de sürdüren Mahir Çayan’larla bir daha sökülmemek üzere atýlmýþtýr. Mahirlerden devralýnan gelenek dünyada eþi benzeri az rastlanýr onlarca destansý direniþle, kahramanlýklarla, yeni gelenekler, yeni deðerler yara- Bu öncülük savaþýn içinde kanla yazýlan bir tarihle elde edilmiþtir. Hayatýn her alanýnda halkýn mücadelesinin önünde olmakla, THKPC’den devralýnan devrim bayraðýný yalpalamadan, saða sola sapmadan bugüne kadar taþýmakla elde edilmiþtir. Ayaklarý bu topraklar üzerine basan saðlam bir ideolojiye sahip olmakla, emperyalizmin ve oligarþinin tüm kuþatmalarýný yaran, yenilgilerden zaferler çýkarmasýný bilen bir önderlikle elde edilmiþtir. týlarak sürdürülmüþ, her direniþle, her þehitle Parti-Cephe halkýmýzýn içine daha çok kök salmýþtýr. Kurtuluþ savaþýmýzý, baðrýna bastýðý þehitlerinin yerini hiçbir zaman boþ býrakmayan, oportünizmin geri, bilinçsiz diyerek küçümsediði bu halkla birlikte sürdürüyoruz. Onun tüm olumlu deðerlerine, geleneklerine sahip çýkýyoruz. Öðretiyor, eðitiyor, ondan öðreniyoruz. Tarihimiz boyunca hep halkýmýza güvendik. Hiçbir zaman onun dýþýnda dayanacak bir güç, sýðýnacak bir liman arayýþý içinde olmadýk. Çünkü devrimimiz demokratik bir HALK DEVRÝMÝ olacaktý. Devrimde halkýn çýkarý vardý. Devrimin kuracaðý iktidar DEVRÝMCÝ HALK ÝKTÝDARI olacaktý. Böyle bir ülkede kendimizi Sovyet ya da bir baþka ülkenin kalýplarýyla sýnýrlayýp, iþçi sýnýfý deyip halkýn devrimde çýkarý olan tüm kesimlerini kucaklamamak þablonculuktan baþka bir þey olamazdý. Daha 70’lerdeki partileþme sürecimizden baþlayarak halkýn her kesiminin içinde olduk. Toplumu oluþturan sýnýflarý kitaplarda yazýldýðý biçimiyle deðil, Marksist-Leninist teorinin ýþýðýnda kendi özgünlükleri ve ülkemiz koþullarý çerçevesinde tanýyýp kavradýk. Mücadelemizi halkýmýzýn tarihi, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi özellikleri çerçevesinde biçimlendirdik. Bu nedenledir ki biz bir halk hareketiyiz. Bu hayatýn pratiði içinde ete-kemiðe bürünmüþ Parti-Cephe gerçeðinin ifadesidir. ALTERNATÝFÝZ, ÇÜNKÜ ÖNDERLÝK ÝDDÝAMIZ LAF- 5 TA DEÐÝLDÝR, POLÝTÝKALARIMIZLA, EYLEMLERÝMÝZLE, ÞEHÝTLERÝMÝZLE 30 YILDIR BU MÝSYONU SÜRDÜRÜYORUZ. DHKP-C halk kurtuluþ savaþýnýn öncü gücüdür. Bu öncülük savaþýn içinde kanla yazýlan bir tarihle elde edilmiþtir. Hayatýn her alanýnda halkýn mücadelesinin önünde olmakla, THKP-C’den devralýnan devrim bayraðýný yalpalamadan, saða sola sapmadan bugüne kadar taþýmakla elde edilmiþtir. Ayaklarý bu topraklar üzerine basan saðlam bir ideolojiye sahip olmakla, emperyalizmin ve oligarþinin tüm kuþatmalarýný yaran, yenilgilerden zaferler çýkarmasýný bilen bir önderlikle elde edilmiþtir. Öncülük iddiasýnda bulunan çoktur. Ancak bunlara sahip olan Parti-Cephe dýþýnda bir baþka güç de yoktur. Partimizin öncülük iddiasý bu gerçekler üzerinde hayat bulur. Türkiye devriminin son 30 yýlýnda Parti-Cephe’nin damgasý vardýr. Düþman veya sol, politikalarýný tespit ederken hep Parti-Cephe’yi hesaba katmakta, atacaðý adýmý buna göre belirlemektedir. Elbette tüm bu güçlerin asýl isteði Parti-Cephe’yi “hesap dýþý” býrakmaktýr. Bu yanýyla düþmanýn imha politikalarýna ek olarak sol’un da sürekli Parti-Cephe’yi etkisizleþtirme, tasfiye etme politikalarýna tanýk olunmuþtur. Reformizm, oportünizm hemen her dönem bütün olarak Parti-Cephe’nin karþýsýnda yer almýþ, ancak yine her dönem devrimci mücadeleyi yönlendiren, sürük- leyen Parti-Cephe olmuþtur. ‘71 çýkýþý Türkiye halklarýna emperyalizme ve oligarþiye karþý, baský ve zulme karþý nasýl mücadele edilmesini gerektiðini göstermiþ, devrimin yolunu aydýnlatmýþtýr. Ne maceracýydý onlar, ne de sadece heyecanlarýyla davranan gençler. Onlar, tarihsel bir sorumluluðu üst- Ne maceracýydý onlar, ne de sadece heyecanlarýyla davranan gençler. Onlar, tarihsel bir sorumluluðu üstlenmiþ, bu sorumluluðun gerektirdiði olgunluða, bu sorumluluðun gerektirdiði fedakarlýða ve cürete, bu sorumluluðun gerektirdiði ideolojikteorik formasyona sahip devrim önderleriydiler. lenmiþ, bu sorumluluðun gerektirdiði olgunluða, bu sorumluluðun gerektirdiði fedakarlýða ve cürete, bu sorumluluðun gerektirdiði ideolojik-teorik formasyona sahip devrim önderleriydiler. Bu önderlik halkýmýz tarafýndan sahiplenilmiþ, benimsenmiþtir. Oligarþinin tüm terör anarþi demagojilerine, küçük-burjuva kesimlerin, reformizmin tüm "maceracý", "goþist" çýðlýklarýna raðmen, milyonlarýn Parti-Cephe sempatizaný olarak ortaya çýkmasý bu sahiplenmenin en açýk, tartý- þýlamaz kanýtýdýr. ALTERNATÝFÝZ, ÇÜNKÜ; HER KOÞULDA MÜCADELEYÝ SÜRDÜRMENÝN, HALKIMIZI HÝÇ BÝR DÖNEM FAÞÝZMÝN ZULMÜYLE BAÞBAÞA BIRAKMAMANIN, ZULME HER KOÞULDA DÝRENÝP TESLÝM OLMAMANIN ONURUNA SAHÝBÝZ. ’74 sonrasý, ortalýðý kaplayan yýlgýnlara, inkarcýlara, CHP’yi umut olarak pazarlayan umut bezirganlarýna raðmen, THKP-C’nin mirasýna sahip çýkýp, mücadeleyi yeniden örgütleyen genç Cephelilerdir. Ortada dolaþan “eski”lerin, kendi hesaplarý peþindeki “kurt”larýn aksine, onlar dönemin ortaya koyduðu mücadele görevlerine dört elle sarýlmýþlar, hiç bir hesaplarý olmadan okullarda gençliðin, mahallelerde gecekondu halkýnýn mücadelesini örgütlemiþlerdir. 12 Eylül öncesinin antifaþist mücadelesinin en önünde, faþist iþgallerin kýrýlmasýnda, silahlý mücadelenin geliþtirilmesinde, oligarþiye karþý savaþýn büyütülmesinde Dev-Genç ve Devrimci Sol vardýr. Yüze yakýn Dev-Genç’li ve Devrimci Sol’cu þehit verilmiþtir bu kavgada. Devrim ve iktidar perspektifiyle yürütülen bir kavgadýr bu. Bunun için sivil faþistlere yönelmekle yetinilmemiþ, devlete yönelik örgütlenilmiþ, askeri örgütlenmeler oluþturulmuþ, savaþ daha nitelikli hale getirilmeye çalýþýlmýþtýr. Türkiye halklarýnýn düþmanlarý, faþistler, emperyalist þirketler, Koç’lar, Nihat Erim’ler, Gün Sazak’lar 6 Devrimci Sol’un hedefi olmuþtur. 12 Eylül’den sonra halkýný cunta karþýsýnda yalnýz býrakmayan, savaþý sürdüren Devrimci Sol’dur. Solun büyük bir kýsmý “ricat”, “yenildik” vs. diyerek mücadele arenasýný terkederken, yeni þehitler, tutsaklar verme pahasýna, önder kadrolarýmýzý kaybetme pahasýna silahlý savaþ sürdürülmüþtür. Cuntaya karþý silahlý savaþýmýz uzun süreli olamamýþtýr. Ama direniþ mevzisi hiç terkedilmemiþ ve cuntaya karþý direnmiþ olmanýn onuru yazýlmýþtýr tarihimize. Hapishanelerde direniþ geleneðinin geliþtirilip kökleþmesinde en büyük paya sahip olan ‘84 Ölüm Orucu’yla cuntanýn yarattýðý sessizliðe darbe vuran, halkýn umutlarýný dirilten yine Devrimci Sol’dur. 86’dan sonra depolitizasyon zincirlerinin kýrýlarak mücadelenin gençlik, tutsak aileleri, iþçi, memur, mahalleler hemen tüm alanlarda yükseltilmesinde, kitleselleþmesinde ve giderek radikalleþtirilmesinde yine Devrimci Sol’un önderliði vardýr. Cuntaya karþý dýþarýda ve hapishanelerde ektiðimiz direniþ tohumlarýnýn büyüdüðü yýllardýr bu yýllar. Bu yýllar, bir yandan cuntanýn pasifize ettiði kitleleri ayaða kaldýrmak, cuntanýn kýþlalara çevirdiði hayatýn her alanýnda kitlelerin ekonomikdemokratik mücadelesini yükseltmek ve bir yandan da halkýmýzý, solu büyük ölçüde etkisi altýna alan dejenerasyona, saðcý görüþlere karþý yoðun bir ideolojik mücadeleye giriþildiði yýllardýr. Bu mücadelenin karþýlýðý kýsa sürede alýnmýþ, Dev-Genç ve Devrimci Sol üniversitelerde, mahallelerde, memurlarda, iþçilerde en kitlesel hareket olarak öne çýkmýþtýr. Halkýn muhalefetinin, mücadelesinin önünde Devrimci Sol vardýr. ‘90 atýlýmý’yla, legal illegal, demokratik ve askeri tüm alanlarda devrimci örgütlenmenin yeniden inþa edilerek, 12 Eylül’den bu yana sürecin yarattýðý çok çeþitli tahribatlarla hesaplaþýlarak halk kurtuluþ savaþýmýza, iktidar mücadelesine çok daha hýzlý bir ivme kazandýrýlmýþtýr. Askeri örgütlenme hem kentlerde, hem daðlarda örgütlendirilmiþ, gerillanýn silah sesleri halkýn umudu, düþmanýn korkusu olmuþtur. Özellikle büyük kentlerde geliþen silahlý Savaþýmýz daha da halklaþarak, daha da yayýlarak sürecektir. Bu, kadrolaþmamýzý çok daha büyük bir hýzla geliþtirmemize, politikalarýmýzý çok daha büyük bir inisiyatif ve yaratýcýlýkla uygulamamýza baðlý olmakla birlikte, sonuçta bir ýsrar, kararlýlýk, cüret meselesidir. Ve bunlara sahibiz. savaþ, vurduðu hedeflerle halkta büyük yankýlar yaratmýþtýr. Atýlým, devrim yürüyüþümüze bir hýz katmakla kalmamýþ, devrimin iktidar perspektifiyle daha geliþkin örgütlenmeler üzerine oturmasýný saðlamýþtýr. Gerilla halk ordusunu yaratma perspektifiyle ele alýnmýþ, savaþ Anadolu kentlerine yayýlmýþtýr. Kontrgerilla devletinin tüm imha politikalarý, katliam ve infazlarý, iç ve dýþ düþmanýn darbeleri bu geliþimi durdurmaya yetmemiþtir. 12 Temmuz, 16-17 Nisan katliamlarý, çok deðerli önder kadrolarýmýzý mücadelemizden, örgütümüzden koparmýþ, düþman bu katliamlarla zafer sarhoþluðu yaþamaya baþlamýþ, saðdan sola hemen tüm kesimler bir daha toparlanamayacaðýmýz beklentisine girmiþtir. Ama Parti-Cephe çizgisinin yaratýcýlýðý, kararlýlýðý, geleneklerinin gücü iþte tam bu 7 noktada devreye girmiþ, herkesin beklediðinin tersine þehitlerimizden boþalan yerler doldurularak, merkezi iþleyiþimizde hemen hiç bir aksama olmaksýzýn savaþýmýz kesintisiz sürmüþtür. Ayný büyük direnç darbe ihaneti karþýsýnda da gösterilmiþ, devrim yürüyüþümüzün durdurulmasýna ve PartiCephe düþümüzün gerçeðe dönüþtürülmesinin engellenmesine izin verilmemiþtir. Devrimci Halk Kurtuluþ Partisi ve Cephesi’nin kuruluþuyla halk kurtuluþ savaþýmýz zafere bir adým daha yaklaþmýþtýr. SAVAÞI GELÝÞTÝRMEKTEN, HALKLAÞTIRMAKTAN BAÞKA YOLUMUZ YOKTUR. SAVAÞIN BOYUTU BÜYÜYÜP ÞÝDDETÝ ARTTIKÇA, ZAFERE DAHA YAKINIZ DEMEKTÝR. 4 senedir savaþýmýzý DHKP ve DHKC bayraklarý altýnda sürdürüyoruz. Bu dört senede kurtuluþ savaþýmýz çok daha halklaþarak yüzbinlerin umudu olmuþ, Anadolu’nun tüm kentlerine, Dersim daðlarýndan Sivas-Tokat yöresine, Karadeniz’den Amanos’lara-Toroslar’a kadar Anadolu’nun tüm daðlarýna yayýlmýþtýr. Savaþýmýz daha da halklaþarak, daha da yayýlarak sürecektir. Bu, kadrolaþmamýzý çok daha büyük bir hýzla geliþtirmemize, politikalarýmýzý çok daha büyük bir inisiyatif ve yaratýcýlýkla uygulamamýza baðlý olmakla birlikte, sonuçta bir ýsrar, kararlýlýk, cüret meselesidir. Ve bunlara sahibiz. Þurasý artýk kesindir: PartiCephe tek iktidar alternatifi- dir. Alternatif olma iddiamýz soyut bir iddia deðildir. Herþeyden önce iþte böylesine zorlu, zengin, bedeller ödenen, bedel ödetilen, her günü büyük kavgalarla geçen bir sürecin zengin tecrübesine, birikimine sahip olmanýn sonucudur. Bu süreç, kendimize, ideolojimize güvenimizin daha da büyüyüp pekiþtiði, ideolojimizin, örgüt ve mücadele biçimlerimizin, halka, kitlelere yaklaþýmýmýzýn zenginleþtiði bir süreçtir. Bu güven ve zenginliðe sahip olmadan alternatif olunamazdý. Bu süreç, devrimimizin özgünlüklerinin, partimizin özgünlüklerinin iyice netleþtiði, tüm Alternatif olma iddiamýz soyut bir iddia deðildir. Herþeyden önce iþte böylesine zorlu, zengin, bedeller ödenen, bedel ödetilen, her günü büyük kavgalarla geçen bir sürecin zengin tecrübesine, birikimine sahip olmanýn sonucudur. Bu süreç, kendimize, ideolojimize güvenimizin daha da büyüyüp pekiþtiði, ideolojimizin, örgüt ve mücadele biçimlerimizin, halka, kitlelere yaklaþýmýmýzýn zenginleþtiði bir süreçtir. Bu güven ve zenginliðe sahip olmadan alternatif olunamazdý. sapma akýmlardan farkýmýzýn, ayýrdediciliðimizin daha belirgin hale geldiði, geleneklerimizin pekiþip onlara yenilerini eklediðimiz bir süreçtir. Ülke ve halk gerçeðimize uygun bir özgünlüðe ve geleneklere sahip olunmadan, bu ülke topraklarýnda ve bu halkýn içinde kök salýnamaz, alternatif olunamazdý. Bütün bunlara sahibiz. Bütün bunlarý hayatýn ve savaþýn içinde gözü gibi koruyacak, geliþtirecek önderliðe, kadrolara, halký için, devrim için ölümü göze almýþ savaþçýlara ve Parti-Cepheli olma ruhuna sahip, savaþmaya hazýr geniþ bir taraftarlar, sempatizanlar kitlesine sahibiz. ALTERNATÝF olmak iþte ancak bütün bunlarla mümkün olabilirdi ve bugün DHKP-C olarak “Alternatifiz” diyorsak, bütün bunlara sahip olarak bu iddiada bulunuyoruz. BU ÝDDÝAYLA TÜRKÝYE HALKLARINI PARTÝMÝZ SAFLARINDA VE CEPHE BAYRAÐI ALTINDA TOPLANMAYA, SAVAÞMAYA ÇAÐIRIYORUZ. Düzenin alternatifi olan DEVRÝM’i ete kemiðe büründüren bir programa sahibiz. Düzen partilerinin alternatifi olan bir PARTÝ’ye sahibiz. Tüm burjuva, reformist politikacýlarýn alternatifi olan, halký için, hiç bir kiþisel çýkar beklemeden çalýþacak, gerektiðinde canýný verecek kadrolara sahibiz. Bu, hayatýn hemen hergün kanýtladýðý bir gerçektir. ALTERNATÝF olabilmenin koþullarýný Parti-Cephe bün- 8 yesinde biraraya getirdiðimiz için, savaþan bir güç olduðumuz için, düzenin veya düzen içi çok çeþitli kesimlerin hemen her türden saldýrýsýna maruz kalmaktayýz. Bunca saldýrýya maruz kalmamýz, doðru çizgide yürüdüðümüzün bir kanýtýdýr. Düþman saldýrýyor. Çünkü, Parti-Cephe’de iktidarýnýn alternatifini görüyor. Hiç bir egemen sýnýf iktidarý, düzenini kökten deðiþtirmek üzere ortaya çýkan bir alternatife katlanamaz. Katlanmýyor, imha etmeye çalýþýyorlar. Reformizm, halkýn mücadelesinin, savaþýnýn geliþtiði her vesilede saldýrýyor Parti-Cephe’ye. Çünkü önündeki en büyük engel yine Parti-Cephe’dir. Savaþ büyüdükçe o da giderek daha çok saðcýlaþmakta, düzenin güçlerinden daha çok icazet aramakta, burjuva partileriyle buluþabileceði ittifak arayýþlarýna yönelmektedir. Savaþý daha da büyütüp yaydýðýmýz ölçüde o da hemen hemen tümüyle etkisizleþecektir. Oportünizm Parti-Cephe’nin karþýsýndadýr. Cephe karþýtlýðýyla varlýk yokluk mücadelesi vermektedir. Onyýllardýr Parti-Cephe’yi eleþtirip durmuþ, geliþmesini Parti-Cephe’nin güçten düþmesinde, yok olmasýnda aramýþ, olmadý taklit etmiþ, o da olmayýnca kah reformizme sarýlarak, kah Kürt ulusal hareketinin kanatlarý altýna sýðýnarak ayakta kalmaya çalýþmaktadýr. Bugüne kadar Parti-Cephe’yi hep “Kemalizmden etkilenmekle”, “þovenizmle” suçlayan Kürt ulusal hareketinin geldiði nokta dönüp dolaþýp halklarýn birliðini ve ortak kurtuluþunu savunan Parti-Cephe çizgisi olmuþtur. Ancak bu Parti-Cephe çizgisini izleyecekleri anlamýna gelmiyor. "Türkiyelileþme", "birleþik savaþ", "halklarýn ortak kurtuluþu" gibi ayný söylemler kullanýlmakla birlikte, bunlara tamamýyla uzlaþmacý bir muhteva yüklenmektedir. Ve bu noktada Kürt ulusal hareketi de, bu söylemlerle kendisine hayat hakký bulabilmek için Cephe’yi etkisizleþtirmek gerektiði düþüncesindedir. Bütün bunlar bir “kuþatma” Burada görülmesi gereken þudur; reformizmin, oportünizmin süreç üzerinde tayin edici bir etkileri yoktur; onlar savaþýn geliþimine göre, düzenin ya da devrimin güç kazanmasýna göre saflaþacaklardýr. Sorun devrimci savaþý geliþtirmemizdir. Sorun devrimci alternatifi silahlý savaþta, halk örgütlenmelerinde, hayatýn her alanýnda daha büyük bir güce ulaþtýrmamýzdadýr. Bunu baþardýðýmýz ölçüde, þu veya bu biçimde Cephe’ye karþý olan tüm bu güçlerin Cephe’nin geliþimini engelleme þanslarý yoktur. tablosu ortaya çýkarmaktadýr. Ancak bu ne þaþýlacak bir þey, ne de olaðanüstü bir durumdur. Gerçekte bu her devrim sürecinin doðasýnda vardýr. Reformizmin, oportünizmin, küçük-burjuva milliyetçiliðinin devrimi kolaylaþtýrdýðý, hýzlandýrdýðý görülmemiþtir hiç bir yerde. Pek çok durumda, karakteristik olarak halk saflarýnda olduklarý sürece demokrasi mücadelesinin bir yanýnda yeralmýþ, ama ayný zamanda devrimin önünde engel bir konumda olmuþlardýr. Ancak devrimci savaþ yine her yerde, belli bir noktada onlarý veya onlarýn tabanlarýný tekrar tekrar yeni saflaþmalara, devrimle düzen arasýnda yeni tercihlere zorlamýþtýr. Bu akýmlarýn tabanlarý bu düzenden baský gören, sömürülen kesimlerdir. Bu tabanýn bir kýsmýnýn çýkarlarý düzenin biraz daha ýslahýnda, diðer bir kýsmýnýn çýkarlarý ise doðrudan devrimdedir. Reformizmin, oportünizmin tüm bu olumsuzluklarýna raðmen hala birlik, ittifak politikalarý içinde görülmesinin maddi zemini de budur. Burada görülmesi gereken þudur; reformizmin, oportünizmin süreç üzerinde tayin edici bir etkileri yoktur; onlar savaþýn geliþimine göre, düzenin ya da devrimin güç kazanmasýna göre saflaþacaklardýr. Sorun devrimci savaþý geliþtirmemizdir. Sorun devrimci alternatifi silahlý savaþta, halk örgütlenmelerinde, hayatýn her alanýnda daha büyük bir güce ulaþtýrmamýzdadýr. Bunu baþardýðýmýz ölçüde, þu veya bu biçimde Cephe’ye karþý olan tüm bu güç- 9 lerin Cephe’nin geliþimini engelleme þanslarý yoktur. ALTERNATÝFÝ BÜYÜTECEÐÝZ. ÝÞÝMÝZ, GÖREVÝMÝZ BUDUR. Türkiye halklarýnýn çektiði acýlara, gördüðü zulüme bir an önce son vermek için, Anadolu’nun yeraltý-yerüstü kaynaklarýnýn emperyalizm tarafýndan talan edilmesine, emperyalizme uþakça baðýmlýlýða son vermek için, Kontrgerillanýn halkýn en yiðit evlatlarýnýn kanýný dökmesine son vermek için, bundan daha önemli ve daha kutsal bir baþka görevimiz yoktur. THKP-C ÖNDERLÝÐÝNDE DALGALANDIRILMAYA BAÞLAYAN TÜRKÝYE HALKLARININ KURTULUÞ BAYRAÐINI, DHKP-C ÖNDERLÝÐÝNDE OLÝGARÞÝNÝN BURÇLARINA DÝKECEÐÝZ! Kurtuluþun tek yolu silahlý mücadeledir. Silahlý mücadeleyi reddedenler, hala düzen içinde çözüm arayýþýnda olanlar faþizm gerçeðini reddediyorlar demektir. ... Bu, baský, sömürü ve zulmün sürmesini istemektir. Baský ve sömürüye son vermenin tek yolu faþizme karþý savaþmaktan, emperyalizmin ve oligarþinin iktidarýný yýkmaktan geçmektedir. DHKP-C, Türk, Kürt tüm ulus ve milliyetlerden, alevi, sunni tüm inançlardan halkýmýzýn birliðidir, tek kurtuluþ seçeneðidir. Tek kurtuluþ seçeneðidir; çünkü, halkýn her kesiminin ulusal, sýnýfsal tüm taleplerine SAHÝP ÇIKIYORUZ. Bu taleplerin kýrýntýlarla karþýlanýp halkýn oyalanacaðý, aldatýlacaðý tüm çözümleri REDDEDÝYORUZ. Tek kurtuluþ seçeneðidir; çünkü, halk düþmaný bir düzene karþý, sömürüye ve zulme son verecek, halk düþmanlarýndan hesap soracak bir iktidarý, HALKIN ÝKTÝDARINI savunuyoruz. Tek kurtuluþ seçeneðidir; çünkü, zaferin bedel ödemeden mümkün olmadýðýný biliyor ve bu bedeli ödemekten KORKMUYORUZ. Tek kurtuluþ seçeneðidir; çünkü halk kurtuluþ savaþýmýzýn iktidarý ele geçirebilecek aþamaya ulaþabilmesi için silahlý mücadelenin þart olduðunu biliyor ve bu bilinçle SAVAÞIYORUZ. Tek kurtuluþ seçeneðidir; çünkü THKP-C tarafýndan Kýzýldere’de manifestosu yazýlan kurtuluþ yolunda tüm zorluklara raðmen yürüme KARARLILIÐINDAYIZ. Bunlarý savunan, bu kararlýlýða sahip olan, böyle bir savaþý yürütebilecek bir baþka parti yoktur Türkiye’de. DHKP-C TÜRKÝYE HALKLARININ GELECEÐÝ, KURTULUÞUDUR. Kurtuluþun tek yolu silahlý mücadeledir. Silahlý mücadeleyi reddedenler, hala düzen içinde çözüm arayýþýnda olanlar faþizm gerçeðini reddediyorlar demektir. Faþizmin olduðu bir ülkede düzen içinde çözüm aramak kendini ve halký kandýrmaktan baþka bir þey deðildir. Bu, baský, sömürü ve zulmün sürmesini istemektir. Baský ve sömürüye son vermenin tek yolu faþizme karþý savaþmaktan, emperyalizmin ve oligarþinin iktidarýný yýkmaktan geçmektedir. Bu gerçeði görmek istemeyenler, halka ve devrime gözlerini kapayanlar tarih önünde suçlu olacaktýr. 10 30 MART’TAN 12 TEMMUZ’A 17 NÝSAN’DAN BUGÜNE... BUGÜNDEN ZAFERE OLÝGARÞÝNÝN ÝMHA POLÝTÝKALARI VE YENÝLMEYEN DEVRÝMCÝ SAVAÞIMIZ Oligarþi devrim tehdidiyle THKP-C’nin silahlý savaþýyla birlikte karþýlaþmýþtýr. 1970’lerde 50 yýllýk bir geçmiþe sahip olan cumhuriyetin egemen sýnýflarý o güne kadar Kürt isyanlarýyla, küçük çaplý gerici ayaklanmalarla, TKP nezdinde devrim iddiasý taþýyan illegal örgütlenmeler ve mücadelelerle karþý karþýya kalmýþ, ama bunlarýn hiçbirinde doðrudan iktidarýný tehdit altýnda görmemiþ-tir. Çünkü bu hareketlerin de e-sas olarak iktidara yönelik bir muhtevasý yoktur. Kürt isyanlarý yerel, ulusal karakterdedir, keza gerici eylemler de yerel ve daha çok tepki boyutundadýr. TKP ise programýnda iktidar hedefi yazmasýna raðmen iktidarý hedefleyen bir mücadele hattýndan uzaktýr. 1960’lý yýllarýn ikinci yarýsýnda hýzlý bir biçimde geliþen TÝÝP, “düzen deðiþikliði” iddiasýyla siyaset sahnesinde yeralýr. Belli bir kitleselliðe de ulaþarak meclise girmeyi baþarýr, 15 TÝP’li milletvekili seçilir. Bu geliþme TÝP’in tüm parlamenterist, reformist niteliðine karþýn sosyalizmin geliþmesinin sonucudur ve oligarþiyi bu yanýyla rahatsýz etmiþtir. Ama oligarþi yine de TÝP’i, TÝP aracýlýðýyla sürdürülen mücadeleyi düzenin varlýðý açýsýndan bir tehlike olarak görmez. Çünkü gerçekten de bu mücadele tüm sosyalist söylemine karþýn, mevcut parlamenter yapýyý esas alan, oligarþinin iktidarýný yýkma koþul ve olanak- Savaþ gerçeðinin özü, büyük bedeller ödenmeden emperyalizme ve oligarþiye karþý zaferin kazanýlamayacaðýdýr. Zaferi isteyenler, iktidar iddiasýnda samimi ve kararlý olanlar, bu bedelleri ödemeye hazýr olmak durumundadýr. Savaþ, ancak savaþýn yasalarýna, kurallarýna uyanlara, zafer þansý tanýr. Savaþýn yasasý kayýplardan korkmamaktýr. Bedel ödemektir. Ölmek ve öldürmek, vurmak ve vurulmak, yenilmek ve yenmektir. Kayýpsýz, bedelsiz, yenilgisiz bir zafere tarih tanýklýk etmemiþtir. larýndan uzak düzen içi bir konumdadýr. Doðrudan oligarþinin iktidarýna yönelik bir mücadele, 70’lerin baþýnda silahlý savaþla, özel olarak da THKP-C nezdinde çýkar ortaya. Çünkü THKP-C halk iktidarýný hedefleyen bir partidir. Ama tabii bu bir siyasi hareketin egemen sýnýflar açýsýndan, düzen için bir tehdit olarak deðerlendirilmesine yetmez. Belirtildiði gibi TÝP de, baþka siyasi hareketler de halk iktidarýný veya sosyalizmi hedeflediklerini söylemektedirler. THKP-C’yi bu noktada tümünden farklýlaþtýran halk iktidarý ve sosyalizm için seçtiði yoldur. THKP-C’nin iktidar hedefini tespit etmesinin ötesinde, sahip olduðu stratejik çizgi de bu hedefi mümkün kýlabilecek bir çizgidir. Bu yol, sosyalizmi ve halk iktidarýný salt teorik bir hedef olmaktan çýkarýp pratik bir hedef haline getirmiþtir. Bu yol, sosyalizmi hedeflemenin düzene karþý açýk savaþ anlamýna geldiði bir yoldur. Bu yol, Anadolu ihtilalinin yoludur. Silahlý mücadelenin temel alýnýp-alýnmamasý, o gün ve sonrasýnda da solda temel ayrým noktasýdýr. Ayrým noktasýdýr, çünkü iktidar hedefini mümkün 11 kýlacak tek devrimci hat, silahlý mücadelenin temel alýnmasýdýr. Bunu temel almayanlar, sözde ne derlerse desinler, iktidar mücadelesinin dýþýnda veya uzaðýndadýrlar. Bu anlamda denilebilir ki, Türkiye devrimi açýsýndan iktidar hedefli bir mücadelenin baþlangýcý 70’lerin baþýdýr. Oligarþi bu tehlikeyle karþý karþýya kaldýðý anda devrimci hareketin üzerine tam bir tenkil ve imha politikasýyla gitti. Oligarþi emperyalizmin yönlendirmeleriyle halka karþý örgütlendirilmiþ, iç savaþa cevap verecek çeþitli resmi sivil örgütlenmelere sahipti. Ancak bu örgütlenmeler 60’lý yýllarýn ikinci yarýsýna kadar esas olarak fazlaca da kullanýlmamýþtý. Ne zaman ki, gençlik hareketi daha sonra THKP-C ve THKO’yu oluþturacak önderlerin öncülüðünde düzene karþý bir muhteva kazanmýþ, açýk bir anti-emperyalist çizgiye oturmuþ, iþte o zaman oligarþi de bu karþý-devrimci örgütlenme ve politikalarý devreye sokmuþ; sivil faþistler ya da resmi örgütlenmeleri aracýlýðýyla halka ve devrimcilere karþý açýk terör uygulamaya baþlamýþtýr. Devrimcilerin katledilmeye baþlanmasýnýn miladý esas olarak bu süreçtir. Öðrenci eylemlerinde, iþçi eylemlerinde sivil faþistlerin ya da doðrudan polisin saldýrýlarý sonucu ilk þehitler verilmeye baþlanýr. Bunun karþýlýðýnda ise gençliðin barýþcý yürüyüþleri iþgallere dönüþür, polisin saldýrýsýna karþýlýk verilmeye baþlanýr, gençlik molotof yapmayý ve kullanmayý öðrenir ve nihayet silahlanma gereði çýkar Silahlý mücadelenin temel alýnýp-alýnmamasý, o gün ve sonrasýnda da solda temel ayrým noktasýdýr. Ayrým noktasýdýr, çünkü iktidar hedefini mümkün kýlacak tek devrimci hat, silahlý mücadelenin temel alýnmasýdýr. Bunu temel almayanlar, sözde ne derlerse desinler, iktidar mücadelesinin dýþýnda veya uzaðýndadýrlar. Bu anlamda denilebilir ki, Türkiye devrimi açýsýndan iktidar hedefli bir mücadelenin baþlangýcý 70’lerin baþýdýr. Oligarþi bu tehlikeyle karþý karþýya kaldýðý anda devrimci hareketin üzerine tam bir tenkil ve imha politikasýyla gitti. ortaya. Kendiliðinden çatýþmalara müdahale edecek militan gruplaþmalar þekillenmeye baþlar. Artýk, 50 yýldýr düzene karþý açýk savaþtan uzak duran, bedel ödemekten ve ödetmekten korkan, ne ölen, ne öldüren revizyonist solun tersine þehitler verilen radikal bir mücadele dönemi baþlamýþtýr. THKP-C’nin silahlý savaþý karþýsýnda oligarþi tüm karþýdevrimci örgütlenmelerini devreye sokar. 12 Mart oligarþi açýsýndan da bir dönüm noktasý olur. Katliam ve imha politika- larý en açýk biçimiyle yürürlüðe konulur. Bu katliamcý politikanýn uygulanmasýnda pürüz çýkarabilecek kesimler tasfiye edilirken, devletin faþist kurumlaþmasý pekiþtirilir. 12 Mart cuntasýnýn asýl hedefi devrimci hareketleri fiziki olarak imha etmektir. Bu imha ve katliam politikalarý sonucu THKP-C’nin ve THKO’nun önder, savaþçý kadrolarý pervasýzca katledilmiþ, hapishaneler, o güne kadar görülmedik yaygýnlýkta devrimcilerle, ilericilerle doldurulmuþtur. 12 Mart dönemi bu yanýyla devrimci hareket açýsýndan fiziki bir yenilgiyle son bulur. Ancak oligarþinin hesaplarýnýn yanlýþ çýktýðý bir nokta vardýr: THKP-C’nin bu fiziki yenilgisi ayný zamanda bir siyasi zafer’dir. Bunu mümkün kýlan ise Parti-Cephelilerin asla teslim olmayan, asla boyun eðmeyen, her koþulda savaþý sürdüren devrimci çizgileridir. Fiziki olarak yokolmayý göze alarak, gerçekte devrimci hareketin geleceðini inþa etmiþlerdir. Bu geleceðe yol gösterecek manifestoyu yazmýþlardýr. Oligarþi Kýzýldere’de THKP-C’yi fiziki olarak yoketmiþ, ama yenememiþtir, sýnýflar mücadelesinden silememiþtir. Cepheliler ‘74 sonrasýnda Parti düzeyinde olmasa da yeniden örgütlenmiþ, giderek devlete daha büyük darbeler vuran bir çizgide mücadeleyi ve örgütlenmeyi geliþtirmiþlerdir. Oligarþi bu süreçte de silahlý devrimci harekete karþý katliamcý bir politika izlemiþtir. Özellikle 70’li yýllarýn sonlarýnda kon- 12 trgerilla saldýrýlarýyla pek çok devrimci kadro, militan katledilmiþtir. Ayný katliamcý çizgiyi 12 Eylül cuntasý idamlarý da ekleyerek sürdürmüþtür. Ancak bu dönemde cunta, özellikle hapishanelerde dönemin koþullarý gereði devrimci harekete karþý fiziki imhayý yaygýn, sürekli ve açýk bir politikaya dönüþtürememiþtir. Bu politika oligarþi tarafýndan tüm çýplaklýðýyla ancak 90’larda uygulanmaya konulacaktýr. Kýzýldere’den sonra aradan 20 yýl geçmiþtir. Oligarþi, Kýzýldere’deki imha ile yýllarca THKP-C’yi örgütlenmeden yoksun býrakmayý baþarmýþtý. Ama iþte 90’lý yýllarýn baþýnda silahlý savaþ, tüm görkemi ve gücüyle oligarþinin karþýsýndaydý. Parti-Cephe çizgisinde geliþen savaþ, halk düþmanlarýný cezalandýrýyor, Anadolu’ya yayýlýyor, Kýzýldere’de boðulmaya çalýþýlan umudu yeniden büyütüyordu. 12 Temmuz 1991’de bu kez Devrimci Sol’a karþý ayný imha politikasýný uyguladýlar. Ama ayný sonucu alamadýlar. Siyasi bir darbe vuramadýklarý gibi, Parti-Cephe çizgisini örgütsüzleþtiremediler. Devrimci hareket mücadelesini ve örgütlenmesini kesintisiz sürdürdü. 12 Temmuz tekil bir saldýrý deðildir. Belli bir politikanýn sonucu ve bir yanýyla savaþ gerçeðinin en açýk haline kavuþmasýdýr. SUSURLUK’TAKÝ DEVLETÝN yakýn tarihteki asýl icraatlarý hareketimize karþý baþlatýlmýþtýr. Bu tarihin belirleyici noktasý 12 TEMMUZ’dur. Su- surluk’taki devletin halka ve devrimcilere karþý açýk savaþýnýn dönemeç noktalarýndan biridir 12 Temmuz. Bu tarih Türkiye devrim tarihinde oligarþinin Türkiye devrimine bir daha diriltmemek üzere yok etme saldýrýsýdýr. 12 Temmuz bir Kýzýldere örneðinde olduðu gibi örgütsel varlýðý felç edip iþlemez hale getirmeye yönelik bir imhadýr. Bu yanýyla baþarýya ulaþamamýþtýr, ama bu imha politikasý 12 Temmuz’da bitmemiþ, yalnýzca baþlamýþtýr. Bu tarihten sonra Parti-Cephelilerin katledilmesinin, infaz edilmesinin tümüyle “meþru” hale getirildiði bir politika sözkonusudur. Onlarca, yüzlerce Devrimci Sol ve Ancak oligarþinin hesaplarýnýn yanlýþ çýktýðý bir nokta vardýr: THKP-C’nin bu fiziki yenilgisi ayný zamanda bir siyasi zafer’dir. Bunu mümkün kýlan ise PartiCephelilerin asla teslim olmayan, asla boyun eðmeyen, her koþulda savaþý sürdüren devrimci çizgileridir. Fiziki olarak yokolmayý göze alarak, gerçekte devrimci hareketin geleceðini inþa etmiþlerdir. DHKP-C savaþçýsý bunun bir devamý olarak katledilmiþlerdir. Nihai amaç, imhadýr. Ardýndan 17 Nisan’da bunu bir kez daha denediler. Hiç beklemedikleri bir karþýlýk aldýlar. Devrimci Sol savaþçýlarý, kamuoyuna “beyinlerini daðýttýk” açýklamalarý yapýlýrken, oligarþinin polisini sokaða adým atamaz hale getirdi. Öyle ki, polis þefleri, kamuoyuna yaptýklarý her “bitirdik”, yokettik” açýklamasýnýn ardýndan savaþýn sürdüðünün görülmesi üzerine, kamuoyu karþýsýnda devrimci harekete iliþkin “boþluklarý çabuk doldurabilen bir örgüt” açýklamasý yapma zorunluluðunu duydular. Ama bu da oligarþinin imha politikasýndan vazgeçeceði anlamýna gelmiyordu. Nitekim sonraki dönemde de politikalar, hep bu temelde geliþti. Ýmhayla, ihanetlerle, dýþ 13 ve iç darbelerle kesin sonuç almak istediler. 13 Eylül darbe ihanetinin yaþandýðý süreç imha politikalarýndan sonuç alma noktasýnda oligarþiyi belki de en fazla umutlandýran süreç olmuþtur. Devrimci hareket adeta bir kuþatmadaydý. Oligarþi bir yandan akla gelen gelmeyen tüm kontrgerilla yöntemlerini, psikolojik savaþý devreye sokarken, kesintisiz olarak da Devrimci Sol savaþçýlarýnýn imhasýný sürdürüyordu. Bu öyle bir süreçtir ki, saðdan sola kadar hemen bütün güçler bizi yok etmek için birleþmiþlerdir. Ama hepsinin sonu hüsran oldu. Kontra güçler etkisizleþtirilip kontrgerillanýn hesaplarý bozulurken, soldan bu kuþatmaya þu veya bu biçimde katýlanlar, yalanlarýyla, hileleriyle, saldýrýlarýyla kendi isimlerini devrim tarihine kara bir leke olarak geçirdiler. Askeri gücümüzle, silah gücümüzle, mükemmel örgüt organizasyonuyla mý karþý koyduk bu saldýrýlara? Kuþatmayý, askeri eylemlerimizle mi yardýk? Hayýr! Kuþatmayý yaran bunlarýn hiçbiri deðildir. Askeri güç açýsýndan, örgüt organizasyonlarý açýsýndan, darbe ihanetinin yolaçtýðý tahribatlar sonucu belki de en zayýf olduðumuz dönemdir. Ama bizi bu saldýrýlar karþýsýnda güçlü kýlan daha baþka þeyler vardý. Devrimci Sol kadro ve savaþçýlarýnýn örgüte ve önderliðe güveni vardý. Savaþma kararlýlýðýmýz vardý. Öyle ki, þehitlerimizi yeni þehitlerle uðurladýk. Herþeye raðmen, kuþatmayý yaracak, devrim yürüyüþümüzü herkese raðmen sür- 12 Temmuz tekil bir saldýrý deðildir. Belli bir politikanýn sonucu ve bir yanýyla savaþ gerçeðinin en açýk haline kavuþmasýdýr. SUSURLUK’TAKÝ DEVLETÝN yakýn tarihteki asýl icraatlarý hareketimize karþý baþlatýlmýþtýr. Bu tarihin belirleyici noktasý 12 TEMMUZ’dur. Susurluk’taki devletin halka ve devrimcilere karþý açýk savaþýnýn dönemeç noktalarýndan biridir 12 Temmuz. Bu tarih Türkiye devrim tarihinde oligarþinin Türkiye devrimine bir daha diriltmemek üzere yok etme saldýrýsýdýr. dürecektik. Darbeciliði altettik. Kuþatmayý yardýk, partileþme baþta olmak üzere hedeflerimiz doðrultusunda ilerlemeye devam ettik. Ýmha politikasý hep gündemdeydi, ancak oligarþi tüm katliamlarýna raðmen savaþýmýzýn sürekliliðini engelleyemedi. Bunda, imha politikasýnýn doðrudan hedefi olan Devrimci Sol ve DHKC savaþçýlarýnýn direniþlerinin belirleyici payý vardý. Oligarþinin imha saldýrýsýna, 17 Nisan’da, Ankara’da, Adana’da, Baðcýlar’da destanlar yaratarak karþý konulmuþtur. Oligarþinin her imha saldýrýsý, sa- vaþçýlarýmýzýn artýk bir çizgi, bir gelenek haline gelen direniþleriyle Parti-Cephemizin bayraðýnýn dalgalandýrýldýðý bir savaþ çaðrýsýna dönüþtürülmüþtür. Türkiye’de hiçbir siyasal örgütün dayanamayacaðý, pek çoðu için yok olmak demek olacak bu saldýrýlarý altedip geliþmesini sürdürebilmek, ancak Parti-Cephe’nin özelliklerine sahip olarak mümkün kýlýnabilirdi. Bu süreç ölsek de teslim olmayacaðýmýzý, yolumuzdan sapmayacaðýmýzý haykýrdýðýmýz, pratik olarak gösterdiðimiz, kanýmýzla destanlar yazdýðýmýz bir tarihtir. Halkýmýz ve partimiz, bu tarihi yaratan yoldaþlarýmýza, bu tarihi, bu onurlu destanlarý yaratanlara borçludur. Bu destanlar, bu tarih her türlü sapmaya açýk, her türlü uzlaþmacýlýða açýk burjuva politikacýlýðýný, devrimcilik yerine koyanlara da açýk bir uyarý olmuþ, bulunduklarý noktadan çok daha fazla geriye düþmelerine engel olmuþtur. Bu direniþler yalnýzca “kahramanlýklar”dan ibaret olmayýp, yalnýz ülkemizde deðil, bütün dünyaya enternasyonal ve sosyalist bilinci taþýdýðýmýz siyasal eylemlerdir. Karþý-devrimin en güçlü zamanlarýnda bile sosyalizmi savunacak kararlýlýða sahip olduðumuzu göstermiþ, kuþatma altýnda çatýþarak sosyalizmin orak çekiçli bayraðýnýn dalgalandýrýlmasý karþý-devrim rüzgarýnýn karþýsýnda yýkýlmaz, aþýlmaz bir set oluþturmuþtur. Bu yanýyla tüm diðer siyasi hareketler bakýmýndan hem bir ör- 14 nek, hem saða savruluþun önünde barikattýr. Ya bunlarý görmeyenler, hala Parti-Cephe üzerine ucuz ve boþ laflar edenler, küfür edenler, küçümseyenler, hala yok olacaðýmýz düþlerini kuranlar, bütün bu geliþmeler karþýsýnda bu düþlerini terk etmiþler midir? Hayýr. Bu düþler, onlar için adeta varlýk koþuludur. Bu düþ, onlarýn fýrsatçýlýðýnýn da temelidir. Ve bu fýrsatçýlýklarý nedeniyledir ki, DHKP-C’nin darbe yemesinden, hatta “reformizme kaymasýndan” gizli bir sevinç duyarlar. Þu veya bu nedenle üç beþ ay Parti-Cephe savaþçýlarýnýn silahlarýnýn sesini duymazlarsa, hemen “bitti”, “gücü kalmadý” türü polisiye spekülasyonlara sarýlýrlar. Öyle ya, Parti-Cephe’nin gücü kalmaz ya da reformistleþirse kendileri belki “öncü”lüklerini ilan edebileceklerdir. Ancak bu spekülasyonlar üzerine yaptýklarý tespit ve tahlil- Birbirinden farklý zamanlarda ve farklý koþullarda gerçekleþen tüm bu sapma ve ihanetlerin ortak noktasý savaþ gerçeði karþýsýndaki teslimiyettir. Bu teslimiyeti perdelemek için ileri sürülen gerekçelerin, teorilerin birbirinden farklý olmasýnýn hiç bir kýymeti yoktur. Halkýmýzýn deyiþiyle her þey “zoru görünce” olmuþtur. ler kýsa sürede bizzat pratik tarafýndan çürütülür. Bu defalarca böyle olmuþtur ve böyle olmaya devam edecektir. Parti-Cephe çizgisi Türkiye’deki sýnýflar mücadelesine damgasýný vurduðu sürece, onlar öncülüðün, önderliðin ancak “edebiyatýný” yapacak, ancak “varolma” mücadelesi vereceklerdir. Bugün solun durumu da esas olarak budur. Ya reformistliðimizi keþfedenler! Siz bu ucuz sözleri söylerken hiç bu yaþanan tarihi ve hala yaþananlarý görmez misiniz? Gördüklerinizi de unuttunuz mu? Siz hangi tarihinize, hangi direniþlerinizle, hangi zaferlerinize dayanarak konuþuyorsunuz? Sorumluluk, ahlak ve tarih bilinci diye bir þey vardýr. Konuþun, bir sakýncasý yoktur, 30 yýldýr söylenenlere yeni bir þey ekleyemezsiniz. Siz ucuz keskinlikler, ucuz laflar ederken, tarih yeniden ve yeniden yazýlýyor. Tarih masa baþlarýnda ucuz sözlerle deðil, yaþamýn içerisinde yazýlýr. Sanýyor musunuz ki, biz þehitlerimize, tarihimize ihanet ederiz. Böyle düþünenler, ne THKP-C’yi, ne de DHKP-C’yi, ne de bizim ahlakýmýzý, devrimi ve devrimciliði kavrayýþýmýzý hiç anlamayanlardýr. Gaflet içindedirler. Böyle düþünenler aslýnda kendi zayýflýklarýný, her an her yöne sapabileceklerini göstermektedirler. Biz dünyanýn en büyük inatçýlarýyýz; bütün dünya Gorbaçov döneminde olduðu gibi sapabilir, yolunu þaþýrabilir, ihanet edebilir, biz kendi rotamýzda yürümeye, Askeri gücümüzle, silah gücümüzle, mükemmel örgüt organizasyonuyla mý karþý koyduk bu saldýrýlara? Kuþatmayý, askeri eylemlerimizle mi yardýk? Hayýr! Kuþatmayý yaran bunlarýn hiçbiri deðildir. Askeri güç açýsýndan, örgüt organizasyonlarý açýsýndan, darbe ihanetinin yolaçtýðý tahribatlar sonucu belki de en zayýf olduðumuz dönemdir. Ama bizi bu saldýrýlar karþýsýnda güçlü kýlan daha baþka þeyler vardý. kendi sandalyemizde oturmaya ve kafamýzýn üstünde kendi baþýmýzý taþýmaya devam ederiz. Biz dünyanýn en inatçý savaþçýlarýyýz, onlarla, yüzlerle katledilir, birliklerimiz imha olur, yine silahlanmaktan, savaþý sürdürmekten vazgeçmeyiz. Bekleyin, yaþayýn, göreceksiniz ve siz ettiðiniz bu ucuz sözlerden dolayý bir kez daha utanacaksýnýz, ve bir kez daha öngörüsüzlüðünüz, hayatý ve savaþý bilmediðiniz veya yalancýlýðýnýz kanýtlanacak ve kendinize saygýnýz kalmayacak. Oligarþinin tüm terörüyle üzerine gittiði bir hareketin yenilmezliði, savaþý sürdürme ve geliþtirme kararlýlýðý, ülkemiz solu açýsýndan incelenmesi gereken bir durumdur. Her- 15 kesin bundan çýkaracaklarý vardýr. 12 Mart ve 12 Eylül cuntalarýnda ne yapýlmýþtýr? Kýzýldere’lerde, 12 Temmuz’larda, 17 Nisan’larda ne yapýlmýþtýr, sonralarýnda nasýl davranýlmýþtýr? Bunlarýn her birinin cevabýnda Parti-Cephe’nin gelenekleri vardýr. Partimizin, halka, devrime baðlýlýðý, iktidar iddiasý ve kararlýlýðý vardýr. Tarih 25 yýl önce Kýzýldere’ye “intihar” diyenleri mahkum etmiþtir. Þimdi 25-30 yýl sonra Mahir’ler o zaman yurtdýþýna çýkmalýydýlar demek, “önderlik korunmalýydý” diye teoriler yapýp eleþtirmek kolaydýr ve tarihten, THKP-C hareketinden, 70’in devrimci kopuþundan hiç bir þey anlamamaktýr. Bu eleþtirileri yapanlar bilmiyorlarmý ki, tarih o günlerde mülteciliði seçenlerce deðil, Mahirler tarafýndan yazýlmýþtýr. Savaþmayanlarýn adýný bile hatýrlayan yoktur, çünkü Türkiye sýnýflar mücadelesi tarihinden silinip gitmiþlerdir. Savaþmayan herkesi eninde sonunda bekleyen akýbet de budur. THKP-C o güne kadar ki tüm ölçülerin, tüm revizyonist, oportünist deðerlerin aþýlmasýdýr. Statükolarýn parçalanmasýdýr. Evet, 12 Mart’ýn darbeleri altýnda hareketin örgütsel sürekliliði saðlanamamýþ, kýsa süreli de olsa bir kesinti yaþanmýþtýr. Ancak devrimci hareketin o günkü birikimi nezdinde bu olaðan bir sonuçtur. O gün, kendilerini feda ederken, geleceði inþa etmiþlerdir. Parti-Cephe bu mirasý devralýp zenginleþtirerek, güçlendirerek, 12 Temmuz’lara, 17 Nisan’lara dayanýklý hale gel- Sanýyor musunuz ki, biz þehitlerimize, tarihimize ihanet ederiz. Böyle düþünenler, ne THKPC’yi, ne de DHKP-C’yi, ne de bizim ahlakýmýzý, devrimi ve devrimciliði kavrayýþýmýzý hiç anlamayanlardýr. Gaflet içindedirler. Böyle düþünenler aslýnda kendi zayýflýklarýný, her an her yöne sapabileceklerini göstermektedirler. Biz dünyanýn en büyük inatçýlarýyýz; ... Biz dünyanýn en inatçý savaþçýlarýyýz, onlarla, yüzlerle katledilir, birliklerimiz imha olur, yine silahlanmaktan, savaþý sürdürmekten vazgeçmeyiz. Bekleyin, yaþayýn, göreceksiniz ve siz ettiðiniz bu ucuz sözlerden dolayý bir kez daha utanacaksýnýz. miþtir. Onlarca deðil, yüzlerce önder, militan kadrosunu kaybettiðinde dahi savaþý kesintisiz sürdürebilecek noktaya gelmiþtir. Bu, Kýzýldere’nin sayesindedir. 74’ün, 80’lerin ve 90’larýn koþullarýndan bakýp THKP-C’yi, Mahir’leri “mahkum” etmeye çalýþanlar, bugünü de, Devrimci Sol’un ve DHKP-C’nin savaþýný da anlayamamýþlardýr. Bu sava- þý bir “düello”ya benzetmiþlerdir; dahasý bu “düello”dan oligarþinin galip çýkacaðý kanýsýndadýrlar. Bu kanýda olanlar, devrimci savaþa, halka inançsýz, savaþ ve halk gerçeðinin dýþýndadýrlar. Savaþ gerçeðinin özü, büyük bedeller ödenmeden emperyalizme ve oligarþiye karþý zaferin kazanýlamayacaðýdýr. Zaferi isteyenler, iktidar iddiasýnda samimi ve kararlý olanlar, bu bedelleri ödemeye hazýr olmak durumundadýr. Savaþ, ancak savaþýn yasalarýna, kurallarýna uyanlara, zafer þansý tanýr. Savaþýn yasasý kayýplardan korkmamaktýr. Bedel ödemektir. Ölmek ve öldürmek, vurmak ve vurulmak, yenilmek ve yenmektir. Kayýpsýz, bedelsiz, yenilgisiz bir zafere tarih tanýklýk etmemiþtir. Savaþ ve halk gerçeðinin dýþýnda olanlarý veya savaþ gerçeðinin ortaya çýkardýðý bedellerden korkanlarý bekleyen siyasi son reformizm, veya ihanet ve savaþ kaçkýnlýðýdýr. Münir Aktolga ve Yusuf Küpeli gibi THKP-C’nin en üst düzeyinde yer almýþ insanlarýn partiyi içten içe kemiren kurtlara dönüþmelerinin, Devrimci Yol gibi þu veya bu biçimde silahlý mücadelenin içinde olup yüzlerce þehit vermiþ bir hareketin ÖDP’ye dönüþmesinin, 13 Eylül darbesini yapanlar gibi þu veya bu konumlarda devrimci hareket içinde olanlarýn ihanete sürüklenmelerinin altýnda yatan neden, bundan baþka bir þey deðildir. Münir’ler ne zaman sað sapma bir çizgiyi benimseyip ihanet etmiþlerdir; Cevahir 16 vurulmuþ, Mahir ve onlarca Parti-Cephe savaþçýsý, kadrosu tutsak düþmüþ, oligarþinin çemberi alabildiðine daralmýþ, sað sapma iþte o noktada ortaya çýkmýþtýr. Münir’ler kendi tasfiyeci, ihanet konumlarýný açýklamak için “biz o zaman Marksizm-Leninizmi bilmiyorduk, bu arada okuduk öðrendik” demiþlerdir. Hayýr, gerçekle ilgisi yoktur. Bütün sorun savaþ gerçeðiyle yüzyüze kalmalarý ve bu gerçeðin gösterdiklerinden korkmalarýdýr. Devrimci Yol’cularýn legal particiliði keþfetmeleri, TDKP’lilerin iþçi sýnýfýnýn açýk bir partiye ne kadar büyük bir ihtiyaç duyduklarýný tespit etmeleri, “tartýþma süreçleri”nin sonunda deðil, Mamak’ta olmuþtur. Mamak’ta savaþýn bedelleriyle doðrudan yüzyüze gelen ve gizli bir inkarcýlýðý zaten hep kafalarýnda taþýmýþ olan kadrolar, davayý üstü örtülü biçimde terketmiþlerdir. Olan budur. 13 Eylül darbesini yapanlar, küçük-burjuvazinin yakýn devrim hayallerini terkedemeyenlerdir; atýlým süreci, baþlangýcýndaki gibi hiç kayýpsýz sürmemiþ, tersine oligarþiyle kýyasýya bir savaþa girilmiþ, 12 Temmuz’lar yaþanmýþtýr. Savaþ gerçeði 12 Temmuz’da tüm çýplaklýðýyla ortaya çýkýp da ödenecek bedelin büyüklüðü anlaþýldýðýnda, küçük-burjuvazi bu bedellerden kaçabilmek için son bir gayretle örgütü ele geçirmeye soyunup ihanete sürüklenmiþtir. Birbirinden farklý zamanlarda ve farklý koþullarda gerçekleþen tüm bu sapma ve ihanetlerin ortak noktasý savaþ gerçeði karþýsýndaki teslimiyettir. Bu teslimiyeti perdelemek için ileri sürülen gerekçelerin, teorilerin birbirinden farklý olmasýnýn hiç bir kýymeti yoktur. Halkýmýzýn deyiþiyle her þey “zoru görünce” olmuþtur. Parti-Cephe tarihinin büyüklüðü de buradadýr. O, zaten savaþmak için yola çýkmýþ bir partidir. Türkiye halklarýnýn savaþmaktan baþka yolunun olmadýðý inancýyla, bu savaþýn en ön cep- DHKP-C bir savaþ örgütüdür. Hiç bir yenilgi, hiç bir darbe teslim olmadýðý sürece bir savaþ örgütünü yokedemez. Yenilgi, ancak teslimiyet kabul edildiðinde kalýcý bir yenilgidir. Teslimiyeti asla kabul etmeyenler ise, yenilgilerinden zaferler doðururlar. Kýzýldere’den, 12 Temmuz’lardan bu yana yazdýðýmýz tarih bunun tarihidir. DHKP-C bir halk hareketidir. Ve egemen sýnýflarýn bir halký katlederek tüketebildiði görülmemiþtir. DHKP-C iþte bunlardan dolayý yenilmezdir. Oligarþinin imha politikalarý 28 yýldýr iþte bunun için sonuçsuzdur ve sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Zafer bizim olacaktýr. hesinde savaþma kararlýlýðýyla sýnýflar mücadelesi arenasýna çýkýlmýþtýr. Parti-Cepheliler tam 28 yýldýr bu inanç ve kararlýlýkla savaþýyorlar. Bu savaþýn manifestosu olan Kýzýldere’de Mahir’in dile getirdiði “Biz buraya dönmeye deðil, ölmeye geldik” sözlerinin anlamý, savaþýn, tek tek savaþçýlar olarak kanlarýnýn son damlasýna kadar, Parti-Cephe olarak ise zafere kadar sürdürüleceðidir. “Kurtuluþa kadar savaþ” þiarý iþte bu yüzden Parti-Cephe çizgisinin temel þiarlarýndan biridir. DHKP-C, Mahir’lerden bu yana ödenen bedellerin boþuna olmadýðýna inanýyor. DHKPC’nin bugün “umudun adý” olarak adlandýrýlmasý, onbinlerin Cephe bayraðý altýnda toplanmasý, bunun kanýtýdýr. Bu, ayný zamanda Parti-Cephenin yenilmezliðinin de kanýtýdýr. DHKP-C bir savaþ örgütüdür. Hiç bir yenilgi, hiç bir darbe teslim olmadýðý sürece bir savaþ örgütünü yokedemez. Yenilgi, ancak teslimiyet kabul edildiðinde kalýcý bir yenilgidir. Teslimiyeti asla kabul etmeyenler ise, yenilgilerinden zaferler doðururlar. Kýzýldere’den, 12 Temmuz’lardan bu yana yazdýðýmýz tarih bunun tarihidir. DHKP-C bir halk hareketidir. Ve egemen sýnýflarýn bir halký katlederek tüketebildiði görülmemiþtir. DHKP-C iþte bunlardan dolayý yenilmezdir. Oligarþinin imha politikalarý 28 yýldýr iþte bunun için sonuçsuzdur ve sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Zafer bizim olacaktýr. 17 PARTÝ-CEPHE’NÝN STRATEJÝSÝYLE GELENEKLERÝ BÝR BÜTÜNDÜR THKP-C Türkiye sol hareketi tarihinde THKO’yla birlikte ilk silahlý çýkýþtýr. Geniþ halk kitleleri bu çýkýþ karþýsýnda, ülkemiz için tümüyle yeni olan bu mücadele metodu karþýsýnda þaþkýnlýk ve meraký ayný anda yaþamýþtýr. Silahlý savaþ karþýsýnda ihtiyatlýdýr. Ve henüz bu ihtiyatlý hali aþýlamadan silahlý mücadele büyük bir darbe yemiþtir. Ancak buna raðmen de bunu izleyen süreçte çok geniþ halk kesimlerinin sempati ve desteðini kazanmýþtýr. Bu, dönemin eski tüfeklerini, yýlgýnlarýný, revizyonist ve reformistleri ve hatta burjuva siyaset bilimcilerini þaþýrtan bir sonuçtur. Bu nasýl mümkün olmuþtur? Öyle ya, THKP-C’nin çok kýsa bir silahlý mücadele dönemi vardýr ve yenilmiþtir. THKP-C’nin örgütsel imhaya raðmen çok geniþ kesimlerin sempati ve desteðini nasýl kazandýðýný anlamak, THKP-C’yi silahlý eylemlerinin dýþýnda bütün olarak tanýmaktan geçer. THKP-C, üç beþ kiþinin, üç-beþ eylemi olarak, bir avuç heyecanlý gencin sonu Kýzýldere’de biten macerasý olarak görüldüðünde bu sorunun cevabý verilemez. Revizyonizmin, reformizmin, oportünizmin ve hakim sýnýflarýn ‘74 sonrasý karþýlarýna çýkan devasa THKP-C potansiyelini bir türlü anlayamamalarý bun- dandýr. “Üç-beþ maceracý”, “üçbeþ bireysel terör eylemi” yapmýþtýr ve sonucunda da yenilmiþtir, tabii böyle bir hareketin, böyle bir potansiyel yaratmýþ olmasý da mümkün olamazdý. Bu noktada iki ihtimal söz konusudur, ya ‘74 sonrasýndaki o devasa Parti-Cephe potansiyeli hayalden ibaretti, ya da reformizmin, revizyonizmin çizdiði THKP-C tablosu hayal idi. Teslim olmama tavrý, Parti-Cephe çizgisinde bir geleneðe dönüþmüþtür. Bu 28 yýldýr Devrimci Sol’da da böyledir, DHKP-C’de de. Kýzýldere’ye övgüler dizenler çok olmuþtur. Ama övdükleri bir tavrý hayata geçirememiþlerdir. Çünkü Kýzýldere’ler, Çiftehavuzlar, Baðcýlar, kiþisel cesaret ve kahramanlýklarla deðil, Parti-Cephe çizgisiyle hayat bulan destanlardýr. O THKP-C potansiyeli, yeniden örgütlenerek, mücadele ederek, örgütlenmesini daha nitelikli hale getirip, savaþarak 74’den bugüne Türkiye’deki devrimci mücadeleye damgasýný bastýðýna göre hangi ihtimalin doðru olduðu kolayca anlaþýlýrdýr. THKP-C’ye maceracý diyenler, kitleden kopuk diyenler; nerede sizin maceracý olmayan savaþýnýz? Nerede sizin kitleleriniz? Herkes 30 yýldýr Parti-Cephe’yi tartýþýyor. Ýster beðenilsin, ister beðenilmesin, kimse Türkiye sýnýflar mücadelesindeki bu gerçeðin üzerinden atlayamýyor. Ancak THKP-C’yi mahkum edemeyen revizyonizm ve oportünizm, onyýllardýr hayali THKP-C tablolarý yaratýp eleþtirme yöntemini kullanmaktadýr. Önce hayali bir THKP-C tablosu çizilip, ancak bu eleþtirilebilmektedir. Bunlara bakýlýrsa, THKP-C “köylülüðü öncü güç” kabul etmiþtir, “gençlik hareketi”dir, halktan kopuk bir “öncü savaþçýlýðýn” savunucusudur vs. vs. Ancak bu hayali THKP-C tablolarýnýn karþýsýnda Parti-Cephe’nin on- 18 binleri, yüzbinleri saflarýnda toplamayan, çok daha geniþ kesimlerin sempatisini kazanan mücadelesi vardýr. 73-74’de yani hemen yenilginin ertesinde bu tür tahliller, tasvirler yapmak bir yere kadar anlaþýlabilirdir. Ama Türkiye’de tüm reformistlerin, oportünistlerin ortak açmazý THKP-C’ye iliþkin yarattýklarý o hayali tabloyu ve bu hayali tablo üzerinden deðerlendirmeler yapmayý ‘74 sonrasýnda da sürdürmeleridir. Onlarýn gördükleri ve gösterdikleri THKP-C üç-beþ maceracýdan ibarettir. THKP-C’de teori hak getiredir. Peki böyle bir örgüt bu kadar geniþ bir sempatiyi nasýl yarattý, dahasý böyle bir anlayýþ nasýl hala Türkiye solunun en kitlesel ve savaþçý kesimini oluþturabiliyor ve kendileri neden bugüne kadar hemen hiç bir ciddi siya- sal sonuç ve ciddi bir kitlesellik yaratamamýþlardýr sorularý cevapsýzdýr. Evet, diyelim biz maceracýyýz, diyelim biz kitleden kopuðuz, diyelim biz sadece gençlik hareketiyiz, pekala, bunlarý iddia edenler, nerededir sizin maceracý olmayan ciddi mücadelenizin siyasal sonuçlarý? Hangi ciddi mücadeleleri verdiniz ve hangi sonuçlarý yarattýnýz bugüne kadar? Nerededir kitleniz, yüzbinleri yürüten hareket kitleden kopuksa, nerede sizin milyonlarca kitle baðlarýnýz? Sizin iþçi sýnýfýnýz, sizin halkýnýz nerede? Yoktur, oportünizmin bu sorulara hiç bir zaman cevabý yoktur ve olmayacaktýr da. Parti-Cephe’ye ayný eleþtirileri yapmayý sürdüreceklerdir belki, ama eleþtirileri gerçekte hep kendilerini vuran bir silahtýr; çünkü Parti-Cephe bir türlü eriþemedikleridir. THKP-C ideolojisini terkeden yaþayamaz! Türkiye’nin 74’den bu yanaki Oysa THKP-C orasýndan burasýndan savunulamaz. Ya bu devrimci strateji bir bütün olarak savunulur, ya da savunulmaz. Eklektizm, bu devrimci çizginin özüne aykýrýdýr. Çünkü bu çizgi, Türkiye solunun o güne kadar tanýk olmadýðý ciddiyet ve kararlýlýkta bir ideolojik mücadelenin, hesaplaþmanýn sonucunda ortaya çýkmýþ net bir ideolojikpolitik-askeri hatta tekabül eder. 19 THKP-C’nin bir “kopuþ” olmasý, 50 yýllýk revizyonist geleneði yýkmasý, sadece, parlamenter mücadelenin yerine silahlý mücadeleyi koymasýyla sýnýrlý deðildir. Bu son derece ayýrdedici bir yandýr. Ancak yine de bilinir ki, silahlý mücadele tek baþýna bir mücadelenin niteliðini belirlemez. Bu mücadeleyi nasýl bir örgütün, hangi hedefle, nasýl bir devrim ve devrimcilik anlayýþýyla yürüttüðü de en az silahlý mücadelenin kendisi kadar önemlidir. tarihinin açýða çýkardýðý bir gerçek vardýr; THKP-C ideolojisini terkeden yaþayamýyor. ‘74 sonrasýnýn açýk inkarcýlarýnýn bir kýsmý Aydýnlýk saflarýnda soluðu aldý, bir diðer kýsmý ise her gün biraz daha etkisizleþen bir seyir izledi. Henüz kimin neyi savunduðunun çok net olmadýðý ilk dönemde þu veya bu biçimde büyük THKP-C potansiyelinin bir kýsmýný etrafýnda toplayarak belli bir kitlesellik saðlayan inkarcýlar da, 76’lardan itibaren hýzla erimeye yüz tuttular. Açýk inkarcýlarýn dýþýnda 80’e gelindiðinde THKP-C’yi savunduðu iddiasýnda çok sayýda grup vardýr: Acilciler, HDÖ, Devrimci Savaþ, Marksist Leni- nist Silahlý Propaganda Birliði, THKP-C Savaþçýlarý, Çayan Sempatizanlarý, Devrimci Yol, Devrimci Sol... bunlarýn en belli baþlýlarýdýr. Bunun yanýnda çeþitli otonom gruplar ve THKP-C’yi savunmayan ama THKP-C kökenli olduðu iddiasýndaki THKP-C/ ML, KSD gibi gruplar vardý. Bu gruplar arasýnda doðallýkla THKP-C ideolojisinin ne olup olmadýðý, kimin daha doðru kavrayýp savunduðu noktasýnda yoðun bir ideolojik mücadele vardý. Bu mücadele bugün bitmiþtir. Elbette ideolojik mücadelenin sonucu masa baþýnda alýnamaz, bu ancak okul münazaralarýnda olur. Sonuç, hayatýn içinde ortaya çýkmýþtýr. Bunlarýn kimileri THKP-C ideolojisini inkar etmiþ, kimileri yanlýþ kavrayýþ ve yorumlarýyla THKPC ideolojisini adeta savunulamaz hale getirmiþ, kimileri de tasfiyeciliðe soyunmuþlardýr. Ancak inkarcýlarýn da, PartiCephe’nin sol yorumcularýnýn da, tasfiyecilerin de sonu ayný olmuþtur. THKP-C ideolojisini yanlýþ kavrayýp yanlýþ uygulayanlar hiç bir zaman THKPC’nin yarattýðý siyasi sonuçlarýn yakýnýna bile ulaþamayýp kendilerini tüketmiþ, inkarcýlar ise devrim iddialarýný kaybederek tümüyle saða, düzen içine savrulmuþlardýr. Her türlü inkarcýlýk ve sað sapma, THKP-C’yi tümden ve açýktan reddedemediði için, þu veya bu biçimde bir eklektizm içine düþmüþtür. Oysa THKP-C orasýndan burasýndan savunulamaz. Ya bu devrimci strateji bir bütün olarak savunulur, ya da savunulmaz. Eklektizm, bu devrimci çizginin özüne aykýrýdýr. Çünkü bu çizgi, Türkiye solunun o güne kadar tanýk olmadýðý ciddiyet ve kararlýlýkta bir ideolojik mücadelenin, hesaplaþmanýn sonucunda ortaya çýkmýþ net bir ideolojik-politik-askeri hatta tekabül eder. THKP-C ideolojisi yoðun hesaplaþmalarla, kopuþlarla, statükolarýn kýrýlmasý ve yeni gelenekler yaratýlmasý üzerinde biçimlenmiþ, bu hesaplaþmalar içinde kendini güçlendirmiþ bir ideolojidir. Önce TÝP parlamentarizmine tavýr ve MDD içinde yeralýþ. Ardýndan MDD içinde ilk ayrýþma ve Perinçek grubundan kopuþ. Sonra ASD’ye açýk mektup ve devrim yolunun netleþtirilmesi. Ardýndan Küpeli-Aktolga ihanetiyle, sað sapmayla hesaplaþma. ‘74 sonrasý inkarcýlara karþý ideolojik mücadele. Ýnkarcýlardan sonra sýrada DY tasfiyeciliðine karþý mücadele vardýr. 78’de inkarcýlýktan ve tasfiyecilikten kesin kopuþ yaþanýr. Bu süreçte Parti-Cephe’nin sað ve sol yorumlarýna karþý güçlü bir ideolojik mücadele verilir. Ayný süreçte hemen tüm oportünizmin ve revizyonizmin saldýrý oklarý da THKP-C’ye yöneliktir. Bu cephede de yoðun bir ideolojik mücadele yürütülür. THKP-C ideolojisi bu mücadeleler içinde her gün biraz daha geliþir, zenginleþir, her yeni mücadelede ülke ve halk gerçeðiyle daha fazla bütünleþip güçlenir. Böyle olduðu içindir ki, onu inkar eden de, tasfiyeye soyunan da kendini inkar ve tasfiye nok- 20 tasýna varmaktadýr. Pekala THKP-C ideolojisinin gücü nerededir? Daha doðrusu bu ideoloji nedir, ne deðildir? Bu ideoloji yalnýzca örneðin teorik olarak Politikleþmiþ Askeri Savaþ Stratejisi’nden ve pratik olarak da 70-72 dönemine sýðan askeri eylemlerden ibaret deðildir. Bu devasa potansiyelin de yalnýzca bunlarýn sonucu olmasý düþünülemez zaten. THKP-C’nin bir “kopuþ” olmasý, 50 yýllýk revizyonist geleneði yýkmasý, sadece, parlamenter mücadelenin yerine silahlý mücadeleyi koymasýyla sýnýrlý deðildir. Bu son derece ayýrdedici bir yandýr. Ancak yine de bilinir ki, silahlý mücadele tek baþýna bir mücadelenin niteliðini belirlemez. Bu mücadeleyi nasýl bir örgütün, hangi hedefle, nasýl bir devrim ve devrimcilik anlayýþýyla yürüttüðü de en az silahlý mücadelenin kendisi kadar önemlidir. PartiCephe çizgisi iþte bu yanýyla da ‘70 öncesinin 50 yýllýk revizyonist geleneðinden ve ‘74 sonrasýnýn oportünist, reformist, yasalcý, ulusalcý mücadelelerinden ayrýlýr. Parti-Cephe, stratejik çizgisini, bir deðerler gelenekler sistemiyle bütünleþtirmiþtir; Parti-Cephe, mücadele tarzý, kitlelere yaklaþýmý, eylem anlayýþý, adaleti, halký tanýmasý, halkýn geleneklerini reddetmemesi, tarihi reddetmemesi, þovenizme düþme- mesi, dar ulusalcýlýða kendini hapsetmemesi, enternasyonalist anlayýþý, kendi özgücüne güveni, örgüt anlayýþý, önderlik anlayýþý ve örgütsel iliþkilere yaklaþýmý, burjuva politikacýlýðýndan kopuþu’yla, hayatýn her alanýnda ve her konuda devrimci bir tarzýn oluþumunu saðlamýþtýr. Revizyonist, reformist, statükocu gelenekten kopuþ, bu devrimci tarzla tamamlanmýþtýr. Bu devrimci tarz 28 yýldýr Parti-Cephe’ye damgasýný vurarak onu halk kitleleri nezdinde saygýn, güvenilir yapmýþtýr. Þimdi daha tam olarak ifade edersek; THKPC ilk silahlý çýkýþ olmasýna, fiziki olarak yenilmesine raðmen, ‘74 sonrasýnda Devrimci Sol ve ‘90 sonrasýnda DHKP-C ayný þekilde bir imha politikasýyla karþý karþýya kalmasýna raðmen, bu hareketin çok geniþ halk kesimlerinin sempati ve desteðini kazanmasý, kararlý silahlý savaþý ve bu deðer ve geleneklere sahip olmasýnýn sonucudur. Sayýsýz devrimci geleneðin mayasýnýn THKP-C tarafýndan atýlmýþ, sayýsýz ilk’in Parti-Cephe tarafýndan hayata geçirilmiþ olmasý elbette ki rastlantý deðildir. Çünkü, birinci olarak; THKPC’nin ayaklarý hep bu ülke topraklarýnda olmuþtur. Bu, Parti-Cephe’nin stratejik çizgisinin ve geleneklerinin de asýl zeminidir. Þablonculuk, bütün dikkat ve enerjisini falan ülkenin devriminin nasýl gerçekleþtiðine yoðunlaþtýrýr; Parti-Cephe ise bütün dikkat ve enerjisiyle ülke ve halk gerçeðimizi kavramaya, bu gerçeðe uygun mücadele ve Sayýsýz devrimci geleneðin mayasýnýn THKP-C tarafýndan atýlmýþ, sayýsýz ilk’in Parti-Cephe tarafýndan hayata geçirilmiþ olmasý elbette ki rastlantý deðildir. Çünkü, birinci olarak; THKP-C’nin ayaklarý hep bu ülke topraklarýnda olmuþtur. Bu, PartiCephe’nin stratejik çizgisinin ve geleneklerinin de asýl zeminidir. ... Ýkinci olarak, Parti-Cephe her zaman, her koþulda savaþma kararlýlýðýna sahip olmuþ, düþmanla uzlaþmamýþtýr. Geleneklerin, deðerlerin, ilk’lerin kaynaðý iþte bunlardadýr. örgüt biçimlerini yaratmaya çalýþmýþtýr. Ýkinci olarak, PartiCephe her zaman, her koþulda savaþma kararlýlýðýna sahip olmuþ, düþmanla uzlaþmamýþtýr. Geleneklerin, deðerlerin, ilk’lerin kaynaðý iþte bunlardadýr. Mahir’in “Biz dünyanýn Türkiyesinde devrim yapmak üzere yola çýktýk” deyiþi, THKPC açýsýndan bir anlayýþýn özetidir. Her þey ülke ve halk gerçeði çerçevesinde düþünülmüþtür. THKP-C, SBKP’nin her dediðine doðru diyen TKP ve TÝP re- 21 Halkýn geleneklerine, deðerlerine devrimci bir tarzda sahip çýkmasý, Parti-Cephe’yi halklaþtýran, halký Parti-Cephe’ye yakýnlaþtýran devrimci halkalardan biridir. THKP-C, ‘70 koþullarýnda, halka tepeden bakan, devrimcinin görevini yalnýzca halka çaðrýlar yapmaktan ibaret sayan, devrim hayallerini darbecilikle süsleyen reformizmden, kampüs maoculuðundan, darbecilikten kopuþtur. formizmi, SBKP revizyonizmini yok sayan Mihri Belli oportünizmi arasýnda þablonculuða sapmadan Türkiye devriminin yolunu netleþtirmiþ, Devrimci Sol ve DHKP-C, þabloncularýn adeta ortalýðý kapladýðý, saflaþmalarýn artýk AEP, SBKP yanlýsý olup olmamaya göre belirlendiði bir ortamda, bu devrimci çizgiyi sürdürmüþlerdir. Parti-Cephe’nin halka yaklaþýmý, halkýn geleneklerine, deðerlerine devrimci bir tarzda sahip çýkmasý, Parti-Cephe’yi halklaþtýran, halký Parti-Cephe’ye yakýnlaþtýran devrimci halkalardan biridir. THKP-C, ‘70 koþullarýnda, halka tepeden bakan, devrimcinin görevini yalnýzca halka çaðrýlar yapmaktan ibaret sayan, devrim hayalleri- ni darbecilikle süsleyen reformizmden, kampüs maoculuðundan, darbecilikten kopuþtur. DEV-GENÇ’liler, halkýn her kesiminin direniþinde onlarýn yanýbaþýndadýrlar. Bu, onlar için ayný zamanda bir okuldur. Halký tanýdýklarý, kitlelere yaklaþýmlarýný netleþtirdikleri bir okul. Ayaklarýyla, beyniyle bu ülke topraklarýna dayanan PartiCephe’nin halkýn deðerlerinden, geleneklerinden uzak durmasý, aydýn, elitist geleneði sürdürmesi düþünülemezdi elbette. Halkýn gelenekleriyle, deðerleriyle bütünleþme, Parti-Cepheyi halkýn direniþ ve isyan tarihiyle de bütünleþmeye götürdü. PartiCephe çizgisi, Bedreddinlerden, Kurtuluþ savaþýna kadar Anadolu halklarýnýn isyanlarýndan, mücadelelerinden güç alan bir çizgidir. Parti-Cepheli, seçkinci aydýn kesime kaba gelir bazen, yöntemleri, müdahaleleri bazen “ahlak bekçiliði” diye deðerlendirilir, dili kaba bulunur, þehitlik anlayýþýna “feodal” denir, halk örgütlülükleri “belediyecilik” olarak adlandýrýlýr; ama bunlar bizim özgünlüðümüzdür. Gerçekte sözkonusu olan mesela ne kabalýktýr, ne de “ahlak bekçiliði”. Sözkonusu olan bir halk hareketi olmaktýr. Devrimciliði masa baþý entellektüellik olarak kavramayýp, tüm bunlara savaþý geliþtirme, halký örgütleme penceresinden bakmaktýr. Halkýmýza güveniyor, inanýyoruz. Bu güven ve inançla, halkýn iradesini, halkýn kararýný ortaya çýkarmaya çalýþýyoruz. Devrimi halk için istiyoruz. Parti-Cephelilerin herþeyi bunlara göre biçimlenecektir, bu, bizi küçük- burjuva kültürden, seçkinci kültürden, komünistliði karikatürize eden oportünist kültürden ayýrdeden özgünlüðümüzdür. Devrimci saflýk, Parti-Cephe geleneklerinin en önemli halkalarýndan biridir; THKP-C devrimciliðin kavranýþýna, politika tarzýna yeni bir anlayýþ getirmiþtir. “Yeni” anlayýþ, gerçekte zaten olmasý gereken ama o güne kadarki revizyonist gelenek içinde iðdiþ edilen bir anlayýþtýr. Solun o güne kadarki kadrolarýnýn en önemli özelliklerinden biri, bir ayaklarý “devrim”de, bir ayaklarý “düzen”de yaþýyor olmalarýdýr. TKP’nin çarpýk illegalitesi de, TÝP’in parlamenterizmi de böyle bir “parti kadrosu” tipi ortaya çýkarmýþtýr. Bu, mücadelenin yürütülüþünde ve örgüt yapýsýnda devrimci yöntemlerle burjuva yöntemlerin de hep içiçe olmasýný getirmiþtir. THKP-C’yi oluþturacak gençlik, daha 6768’lerde mahkum etmiþtir bu devrimci tipini. Masa baþý devrimcilik ve önderlik tarzýna son vermiþtir. Kendini devrime, davaya adamak, kitlesel ölçülerde ilk defa bu gençlikle hayat bulmuþtur. Parti-Cepheliler çýkar- 22 sýz, hesapsýz savaþa katýlmanýn adýdýrlar. O görkemli dayanýþma, dostluk örnekleri iþte bu hesapsýzlýk içinde mümkün olmuþtur. Düþünün, bir parti, partinin en üst yönetimi, Deniz’ler için yok olmayý göze alýyor. Bugün kim, hangi siyasi hareket göze alabilir bunu? Bugün solda çok büyük bir çoðunlukla her þey kendi merkezinde, kendi çýkarlarý temelinde biçimlendirilmektedir. Burjuvazinin en kaba, en ilkel yöntemleri bugün hala devrimci politika adýna uygulanýyor, savunuluyor. Onyýllardýr bu kirlenmeye, bozulmaya karþý direniyoruz. Buna hiç bir zaman ortak olmadýk. Eylemde de, dostlukta da, iliþkilerimizde de, ülkede ya da dünyada geliþen herhangi bir olay karþýsýndaki tavrýmýzý belirlerken de bu devrimci saflýðýmýzý koruduk. 30 yýldýr Parti-Cephe’yi yaþatan onun bu saflýðý ve temizliðidir. Parti-Cephe geleneðiyle diðer solu ayýran bu nokta halkýn yaklaþýmýný, sempatisini ya da anti-patisini de belirliyor elbette. Parti-Cephe’nin uzlaþmazlýðý ve savaþma kararlýlýðý sayýsýz geleneðin ana rahmidir; Maltepe’de, Arnavutköy’de baþlayýp Kýzýldere’de doruða çýkan düþman kuþatmasýnda teslim olmama tavrý, Parti-Cephe çizgisinde bir geleneðe dönüþmüþtür. Bu 28 yýldýr Devrimci Sol’ da da böyledir, DHKP-C’de de. Kýzýldere’ye övgüler dizenler çok olmuþtur. Ama övdükleri bir tavrý hayata geçirememiþlerdir. Çünkü Kýzýldere’ler, Çiftehavuzlar, Baðcýlar, kiþisel cesaret ve kahramanlýklarla deðil, PartiCephe çizgisiyle hayat bulan destanlardýr. Birbirinden farklý zamanlarda, farklý yerlerde, birbirinden farklý konumlardaki Parti-Cephe savaþçýlarýna “Biz buraya dönmeye deðil, ölmeye geldik”, “Devrimci Solcular asla teslim olmaz”, “Asýl siz teslim olun” dedirten, Parti-Cephe’nin bu uzlaþmazlýk geleneðidir. Hayatýn her alanýnda emperyalizm ve oligarþiyle uzlaþmaz bir mücadele çizgisine, iktidar bilincine sahip olmayanlar, böylesi bir direniþ hattýný öremezler. Ýstisnalar olabilir, ama bu gerçeði deðiþtirmez. Uzlaþmazlýk reformizmle devrimciliðin, savaþma kararlýlýðý oportünist politikayla devrimci politikanýn ayrým çizgisidir. 12 Mart’larda, 12 Eylül’lerde THKP-C’nin Devrimci Sol’un halkýn ve devrimin direniþini temsil etmesi, hemen tüm siyasi hareketlerinse þu veya bu gerekçeyle mücadele arenasýný terketmeleri iþte bu ayrýmýn sonucudur. Cunta yýllarýnda hapishanelerde ölümüne direniþin Devrimci Sol çizgisinde hayat bulmasý ve reformizmin, oportünizmin ise çok çeþitli biçimlerde teslimiyetin savunuculuðuna soyunmasý bu ayrýmýn ifadesidir. Parti-Cephe’nin kendine güveni, güç karþýsýnda gerilemeyiþinin, ideolojik ve örgütsel baðýmsýzlýðýnýn ifadesidir. Uzlaþmacýlýk bir yanýyla Düþünün, bir parti, partinin en üst yönetimi, Deniz’ler için yok olmayý göze alýyor. Bugün kim, hangi siyasi hareket göze alabilir bunu? Bugün solda çok büyük bir çoðunlukla her þey kendi merkezinde, kendi çýkarlarý temelinde biçimlendirilmektedir. Burjuvazinin en kaba, en ilkel yöntemleri bugün hala devrimci politika adýna uygulanýyor, savunuluyor. Onyýllardýr bu kirlenmeye, bozulmaya karþý direniyoruz. Buna hiç bir zaman ortak olmadýk. kendine, ideolojisine, politikalarýna güvensizliktir. Küçük-burjuvazinin klasik tavrýdýr. Karþýsýna bir güç çýktýðýnda, ya da mücadele ettiði güçler geçici de olsa güç kazandýðýnda hemen geriler, dönemi en ucuza atlatmaya bakarlar. Solun 12 Mart veya 12 Eylül gibi cunta dönemlerinde kendinde savaþacak gücü bulamamasý, sosyalist ülkelerdeki karþý-devrimler karþýsýnda anýnda karþý-devrimin rüzgarýna kapýlmasý, ideolojik ve örgütsel olarak kendi özgücü temelinde ayakta kalacaðýna güvenemeyip yaslanacak yerler, kýbleler aramasý soldaki kendine güvensizliðin ne ölçüde yaygýn ve derin 23 "... Çocuk kaçýrmak, kadýnlara iliþmek, emperyalizmle doðrudan doðruya iliþkisi olmayan kimselere, esnafa... zarar vermek devrimci eylemler olamaz. Bunlar adi gangsterlik olaylarýdýr. T.H.K.C. bu gibi eylemleri þiddetle kýnar. Amerikalý emperyalistlere, finans kapitalizmin temsilcilerine, zalimlere ve halk düþmanlarýna yönelen her harekete ise saygý duyar ve bunlarý sonuna kadar destekler. T.H.K.C. savaþçýlarýnýn bütün eylemlerini kendi bültenleriyle halka açýklar." (THKC 1 No'lu Bülteni) Bugünkü Türkiye solunun durumuna bakýn ve bu satýrlarýn önemini yerli yerine oturtun. olduðunun göstergeleridir. Parti-Cephe çizgisi ortaya çýkýþýndan bugüne kadar ise bu konuda soldan tümüyle farklý bir tablo çizmiþ, örgütsel ve ideolojik baðýmsýzlýðýn, uzlaþmazlýðýn temsilcisi olmuþtur. THKP-C’nin adaleti halkýn desteðinin ve güveninin, 30 yýllýk yenilmezliðin, kesintisizliðin en önemli yanlarýndan bi- ridir. Ýþte bir THKC bildirisinde geçen þu satýrlar bu adalet anlayýþýnýn ana hatlarýný ortaya koyuyor: “T.H.K.C. kendi saldýrý noktalarý dýþýnda kalan hedeflere yönelen ve halkýn saflarýna da zarar veren hiç bir maceraperestin ve gangsterin sorumluluðunu üzerine almaz. Çocuk kaçýrmak, kadýnlara iliþmek, emperyalizmle doðrudan doðruya iliþkisi olmayan kimselere, esnafa, para babasý bir avuç hain dýþýndaki orta derecedeki zenginlere, yani orta burjuvaziye saldýrmak, zarar vermek devrimci eylemler olamaz. Bunlar adi gangsterlik olaylarýdýr. T.H.K.C. bu gibi eylemleri þiddetle kýnar. Amerikalý emperyalistlere, finans kapitalizmin temsilcilerine, zalimlere ve halk düþmanlarýna yönelen her harekete ise saygý duyar ve bunlarý sonuna kadar destekler. T.H.K.C. savaþçýlarýnýn bütün eylemlerini kendi bültenleriyle halka açýklar. T.H.K.C. halk düþmanlarýný, iþkencecileri, zalimleri, soyguncularý yargýlar, cezalandýrýr. Onlardan döktükleri kanýn ve yaptýklarý zulmün hesabýný sorar.” (THKP-C Dava Dosyasý, s.445) Bugünkü Türkiye solunun durumuna bakýn ve bu satýrlarýn önemini yerli yerine oturtun. Hangi eylemi kimin yaptýðýnýn belirsizleþtiði, halka yönelik eylemlerin meþru görülebildiði, çeþitli hareketlerin eylemlerini “duruma göre” üstlenip üstlenmediði pratikten bakýldýðýnda bu satýrlarýn önemi, deðeri kuþkusuz çok daha iyi anlaþý- lýyor. Oligarþinin demagoji ve spekülasyonlarýnýn, kontrgerillanýn psikolojik savaþýnýn bugünkü boyutlarda olmadýðý o koþullarda devrimci eylemi her türlü karþý-devrimci eylemden ayýrdetme konusunda gösterilen bu özen, halka zarar vermeme ve üstlenme konusunda ortaya konulan bu ilkesel tavýr, devrime gösterilen özendir. PartiCephe çizgisi 28 yýldýr burada yazýlanlara sadýk kalmýþtýr. Devrimci Sol ve DHKP-C, THKPC mirasýný iþte bu ve buna benzer tüm noktalarda taþýmýþ, geliþtirmiþtir. En “keskin”, en “komünist”, en “kitaba uygun” teoriyi biz savunuyoruz iþte, buna raðmen niye kitleler bizim peþimizden gelmiyor diye kendi kendine sorma ihtiyacý duyan herkes, Parti-Cephe çizgisindeki teoriyle pratiðin, stratejiyle ilkelerin, geleneklerin bu bütünlüðüne bakmalýdýr. Teoride ne denildiði önemlidir, ama tek baþýna belirleyici olmaz; ne yapýyorsunuz, nasýl yapýyorsunuz, yaptýðýnýz nasýl bir devrimciliktir, devrimciliðinizin sosyalizmin ahlakýna, halkýn deðerlerine uygunluðu ne kadardýr? Kitlelerin yaklaþýmý ve güveni bütün bunlarla belirlenir. Daha açýkçasý kitleler sözlere deðil, yapýlanlara bakar. Kendisinden bir þey isteyenin onu ne kadar yapýp yapmadýðýna bakar. Bir yanda direniþler yaþanýrken, destanlar yazýlýp þehitler verilirken kimse keskin sloganlarýn prim yapacaðýný beklememelidir. DHKP-C’nin tüm saldýrýlara raðmen nasýl olup da geliþtiðini kavramaya çalýþanlar iþte bütün bunlara bakmalýdýr. 24 DHKP-C Anadolu pek çok ulus ve milliyetten halklarýn birlikte yaþadýðý bir coðrafyadýr. Bu nedenledir ki, farklý ulusal kökenlere sahip halklarýn birliði, Anadolu ihtilalinin temel meselelerinden biridir. Bu o kadar önemlidir ki, Anadolu halklarýnýn birliðini saðlayamayan bir devrimci savaþýn zafer þansý yok denecek kadar azdýr. THKP-C sýnýflar mücadelesi arenasýna Türk ve Kürt ve diðer milliyetlerden halklarýn ortak örgütlenmesi olarak çýktý. Kendini, iþçilerin, köylülerin Marksist-Leninist partisi, Türkiye halklarýnýn anti-emperyalist, anti-oligarþik kurtuluþ cephesi olarak tanýmladý. Bu, Parti-Cephe örgütlenmesinin temel özelliklerinden biri olarak süregeldi. Kürt ulusal sorununun Türkiye devriminin bir parçasý olarak ele alýnmasý yine 70’in devrimci çýkýþýyla birlikte olmuþtur. Solun o güne kadarki geliþiminde Kürt sorunundan ne sözedilmiþ, ne de çözümüne iliþkin bir bakýþ açýsý sunulmuþtur. Legal TÝP açýsýndan zaten düzenin tabu saydýðý “sakýncalý”, “netameli” bir konudur. TÝP ancak 1970 Ekim’indeki kongresinde “Kürt sorunu”na iliþkin bir karar alabilmiþtir, bu karar da Kürt halkýna yönelik baskýlara karþý çýkan ama genel “sýnýf” söylemi HALKLARIN BÝRLÝÐÝDÝR içinde çözümü muðlaklaþtýran bir karardýr. Ýllegal TKP’nin programýnda ise Kürt sorunu diye bir sorun yoktur. Kürt’ler bir “azýnlýk” olarak kabul edilip diðer azýnlýklar sorunu içinde mütalaa edilmiþlerdir. Dönemin Türk Solu, Ant, Aydýnlýk, Emek gibi yayýn organlarýnda da soruna iliþkin yazýlar oldukça sýnýrlýdýr ve daha çok “genel” bir nitelik gösterirler. Solun o güne kadar Kürt sorununu bir biçimde yok saymasýnýn asýl olarak iki yaný vardýr; Birincisi, o güne kadarki sol Kemalizmin, þovenizmin etkisi altýndadýr. Ýcazeti, mevcut düzeni esas alan örgütler, kuþkusuz ki, düzenin en hassas olduðu bir konuda düzenle hesaplaþmayý göze alamazlardý. Öte yandan iktidar hedefi olmayan bir sol için devrimin en önemli dinamiklerinden biri du- Mahir, 1- Meselenin her þart altýnda, her zaman misak-ý milli sýnýrlarý içinde ele alýnmasýnýn yanlýþlýðýný, 2- Kürt emekçi halkýnýn çýkarlarýyla baðdaþan tek çözüm yolunun ayrýlma hakkýnýn kullanýlmasý olduðunu savunmanýn yanlýþlýðýný çok net ortaya koyuyor. rumundaki Kürt halkýnýn kazanýlmasý gibi bir sorun da kendini dayatmamýþtýr. ‘71 silahlý mücadelesi Türkiye devrimi açýsýndan iktidar hedefli mücadelenin baþlangýcýdýr. Ýktidarý hedefleyen bir Parti’nin ise ulusal kimliði yok sayýlan, kendi kaderini tayin hakký gibi bir talebi bulunun bir halký yok saymasý mümkün deðildir. Ýktidarý hedefleyen bir parti, mevcut düzenle çeliþkisi olan tüm kesimleri devrim saflarýnda toplayabildiði ölçüde devrimi geliþtirir. Ýþte bu çerçevede 71’in devrimci temeldeki kopuþu, Kürt sorununda da devrimci bir kopuþu içeriyordu. Gerek THKP-C, gerekse de THKO ve TKP-ML, sorun üzerine eðilmiþ ve belli çözümler sunmuþlardýr. THKP-C BURJUVA, KÜÇÜK-BURJUVA MÝLLÝYETÇÝLÝÐÝNE KARÞI ÇÝZÝLMÝÞ NET SINIRLARDIR Her devrimin çözmek zorunda olduðu temel sorunlar, devrimin niteliðine, dönemlere ve ülkelere göre deðiþkenlik arzeder. Faþizm ve demokrasi sorunu, baðýmsýzlýk sorunu, toprak sorunu ve çok uluslu ülkeler açýsýndan ulusal sorunun çözümü bunlarýn en belli baþlýlarýdýr. PartiCephe’nin “Stratejik hedef” 25 olarak ortaya koyduðu “Antiemperyalist, anti-oligarþik Demokratik Halk Devrimi”nin muhtevasý bu sorunlarý çözmeyi kapsar. Somut olarak Kürt ulusal sorunu ve diðer milliyetlerden halklarýn ulusal haklarý sorunu da bu kapsamda çözülebilecek sorunlardýr. Ulusal sorunun en önemli boyutunu oluþturan Kürt sorunu açýsýndan çözüm kuþkusuz Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin etmesi temelinde olacaktýr. Demokratik halk devriminin bu noktadaki belirleyici rolü, Kürt halkýnýn bu hakký kullanabileceði siyasal koþullarý yaratmaktýr. Çünkü bu hak mevcut düzen içinde kullanýlamaz. Mahir’ler Türkiye devriminin yolunu netleþtirmelerine paralel olarak Kürt sorununa iliþkin de devrimci bir bakýþ açýsý oluþturmaya çalýþmýþlar, bu konuda da tüm diðer konularda olduðu gibi þovenizmle, dar ulusalcý bakýþla ideolojik bir mücadele yürütmüþ ve sorunu devrimin bir parçasý olarak görmüþlerdir. Devrimin yolunun netleþtiði noktada Kürt ulusal sorununun çözümünün de anti-emperyalist, anti-oligarþik devrim stratejik perspektifiyle mümkün olacaðý net olarak ortaya konulmuþtur. THKP-C’nin konuya iliþkin uzun bir yazýlý metni yoktur. Bu konuda yapýlan çalýþma ve hazýrlýklar, yayýnlanma noktasýna gelmeden geliþen operasyonlarla kesintiye uðramýþtýr. Ancak Kürt ulusal sorununun nasýl ele alýnacaðý ve nasýl çözüleceði konusunda nettir THKP-C. Bu, THKP-C’nin temel görüþlerinin etraflýca açýklandýðý Aydýnlýk Sosyalist Dergiye Açýk Mektup baþlýklý yazýda ortaya konulmuþtur. Mahir þöyle demektedir burada: “Mihri Belli’ye göre, Türkiye’deki milli meselenin her zaman ve her þart altýnda tek bir çözüm yolu vardýr; Kürt emekçi halkýnýn çýkarlarýyla baðdaþan tek formül vardýr; o da, meseleyi þartlar ne olursa olsun, misak-ý milli sýnýrlarý içinde ele almak gerekir. Oysa bu görüþ, temelden yanlýþ ve anti-sosyalist bir görüþtür. Bilindiði gibi, devrimci proletarya milli meseleyi uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýnýn ýþýðý altýnda ele alýr. Biz, uluslarýn kendi kaderini tayin hakkýnýn ýþýðý altýnda diyoruz ki: ‘Her þart altýnda, her zaman meseleyi misak-ý milli sýnýrlarý içinde ele almak gerekir veya Kürt emekçi halkýnýn çýkarlarýyla baðdaþan tek çözüm yolu ayrýlma hakkýnýn kullanýlmasýdýr’ diyen görüþler yanlýþtýr. Bu görüþlerin sahipleri, her iki tarafýn burjuva ve küçük-burjuva milliyetçi unsurlarýdýr. Oysa, devrimci proletarya, meseleyi diyalektik bir tarzda ele alýr. Yani, uluslarýn kendi kaderini tayin etme hakkýnýn öngördüðü ayrýlma, özerklik, federasyon vs. çözüm yollarýnýn hangi þartlar altýnda ve ne zaman geçerli olabileceðini açýkça ortaya koyar... Mihri Belli’nin proleter enternasyonalizmini zedeleyen bu milliyetçi görüþlerinin temelinde yukarýda da belirttiðimiz gibi, devrim anlayýþý ve çalýþma tarzýndaki reformist görüþlerinden dolayý 'milliyet- çi devrimcilere' yani küçük burjuva devrimcilerine bel baðlama ve taviz verme eðilimleri yatmaktadýr.” (Mahir Çayan, Bütün Yazýlar, s.208-209) Burada bir kaç tespitin altýný tekrar çizmek gerek. Mahir, 1- Meselenin her þart altýnda, her zaman misak-ý milli sýnýrlarý içinde ele alýnmasýnýn yanlýþlýðýný, 2- Kürt emekçi halkýnýn çýkarlarýyla baðdaþan tek çözüm yolunun ayrýlma hakkýnýn kullanýlmasý olduðunu savunmanýn yanlýþlýðýný çok net ortaya koyuyor. Tabii sonraki yýllarda Kürt küçük-burjuva milliyetçileri, Parti-Cephe’nin iki halkýn ortak kurtuluþ perspektifiyle ortak mücadele etmeleri ve ortak örgütlenmeleri gerektiðini ortaya koyan tespitlerine kemalizmden þovenistliðe kadar pek çok kulp takmýþ, eleþtirmiþlerdir. Kürt milliyetçilerinin bunlarý eleþtirmeleri doðaldý. Çünkü bu iki tespit, THKP-C açýsýndan burjuva milliyetçiliðine, þovenizme ve Kürt küçükburjuva milliyetçiliðine karþý çizilmiþ net sýnýrlardýr. Bu sýnýrlarýn çizilmiþ olmasý son derece önemlidir ve Parti-Cephe’nin bu sorunda hep devrimci bir çizgide kalmasýnýn da güvencesidir. Çünkü, Kürt sorununa iliþkin hangi yanlýþ politikanýn, güncel taktiðin altýný kazýrsanýz kazýyýn, karþýnýza bu ikisinden biri çýkacaktýr. Ayrýlmayý mutlaklaþtýrýp ayrý örgütlenme, ayrý mücadele diyenler, 74’ten sonra kendi deneylerini yaþadýlar. Ancak 20 yýl sonra geldikleri yer THKPC’nin söylediðinden baþka bir þey deðildir. Solun geneli açýsýn- 26 dan da Kürt sorunu çerçevesinde ortaya çýkan tabloya bakýldýðýnda tutarlý bir bütünlük görülmez ki, Parti-Cephe çizgisinin Kürt sorunundaki tutarlýlýðý, solun bütününün bu konudaki tavýr ve tespitlerine bakýldýðýnda daha iyi anlaþýlacaktýr. NE DÝYECEÐÝNÝ, NE YAPACAÐINI BÝLEMEYEN SOL Solun pek çok kesimi açýsýndan Kürt sorunu hemen her dönem deðiþken, kendi içinde de bir istikrarý olmayan tespitlerle ele alýnan bir konu olmuþtur. ‘74 sonrasý, 80 baþlarý ve ‘80 sonlarýný bu istikrarsýzlýðý belirleyen belli baþlý dönemler olarak ayýrdedebiliriz. ’74 sonrasýnda, ‘71 silahlý mücadelesinin yarattýðý kopuþlar ve potansiyel üzerinde yükselen devrimci mücadele içinde ayýrdedici bir boyut Kürt ulusalcýlarýnýn kendilerini Türkiye solundan ayýrmalarý olmuþtur. Bu dönemde Türkiye solunda hakim yaklaþým ortak örgütlenme, ortak mücadele gibi görünmektedir. Bunlarýn dýþýnda Türkiye solunda da KSD gibi “sömürgecilik” tespiti yapanlar vardýr. Bu ise örgütlenmeye daha çok “seksiyon örgütlenme” modelinin savunulmasý biçiminde yansýmýþtýr. Tüm bu farklý biçimlere raðmen, hemen her gurup Kürdistan’ý kendisi için bir örgütlenme alaný görüyor, Kürt sorununun çözümü konusunda belli bir iddia taþýyordu. 7879’lara doðru Kürdistan’da PKK’nýn belli bir geliþim saðlamasý siyasi hareketleri bu konuda bir tavýr belirlemeye yöneltti; ve ideolojide örtülü veya açýk olarak varolan þovenizm bu noktada kendini tüm çýplaklýðýyla ortaya koydu. TDKP gibi gruplar PKK’yý karþý-devrimci, ajan provokatör örgüt olarak deðerlendirirken, hemen tüm sol oligarþinin “Apocular terörü” demagojisine þu veya bu biçimde angaje oldular. Devrimci Sol, Kürt ve Türk halkýnýn ortak örgütlenme ve mücadelesini savunur, Kürdistan’da gücü oranýnda belli bir mücadeleyi yürütürken, PKK’yý da ulusal bir hareket olarak deðerlendirip ilerici, demokrat yanýyla desteklenmesi, oligarþinin demagojilerine karþý çýkýlmasý gerektiðini söyleyip bu doðrultuda tavýr geliþtirdi. 1984’te ulusal temelde bir gerilla savaþýnýn baþlamasýyla solun kafasý iyiden iyiye karýþmýþtýr. Hemen her kesimin bu dönemdeki beklentisi, gerillanýn uzun süreli olamayacaðý, yenileceðidir. Bu süreçte Aydýnlýk’tan TDKP’ye kadar pek çok kesim Kürt ulusal gerilla mücadelesine karþý çýkmýþ, PKK hakkýndaki “karþý-devrimci”, "ajan provokatör örgüt" türünden deðerlen- PARTÝ, hangi milliyetten ve inançtan geldiðine bakýlmaksýzýn tüm emekçi halklarýn en ileri unsurlarý olan MarksistLeninistlerinin, CEPHE emperyalizme ve faþizme karþý olan, bunlara karþý mücadele etmek isteyen tüm anti-emperyalist, anti-oligarþik halk güçlerinin birliðini ifade eder. dirmelerini sürdürmüþlerdir. TKP-ML gibi örgütler ise bir türlü bu geliþmeye ne diyeceklerini bilememiþ, PKK’yý kah “halk içinde” yurtsever bir örgüt olarak görmüþ, kah “karþýdevrimci” tespiti yapmýþlardýr. Ancak gerilla savaþýnýn giderek güç kazanmasý, yenilmeyeceðinin anlaþýlmasý solda yeni bir yaklaþýmý öne çýkarmýþtýr. Bu yaklaþýmýn özü, Kürdistan ve Kürt halkýna dair her þeyi PKK’ya terketmek biçimindedir. Sol, gerilla savaþýný gerekçe yapýp adeta Kürdistan’dan ve Kürt sorunundan kaçmýþtýr. Bu dönemde „sömürgecilik teorisi“ ve ayrý örgütlenme anlayýþý Türkiye Solu’nda en revaçta teorik tespitler haline geldi. Kürt milliyetçi örgütleri için sorun bir yerde "anlaþýlýr" olsa da, Kürdistan’ý Kürt milliyetçi örgütlerine býrakýp, Uluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakkýný ne kadar savunduðunu göstermeye çalýþan "Türkiye Solu"nu anlamak güçtür. Ancak elbette bunun da açýklamasý vardýr. Sömürgecilik tespiti yapýlmasýnýn zamanlamasý ve biçimi, bu tespitteki çarpýklýðýn zaten en temel göstergesidir. PKK, Kürdistan’da bir güç olana kadar Kürdistan’ý sömürge görmeyen bu yapýlar, PKK bir güç olup da kendileri tümüyle silinince vakit geçirmeden "sömürgecilik" ve "ayrý örgütlenme" tespiti yaptýlar. Burada kendi ideolojilerine tam bir güvensizlik sözkonusudur. Böyle bir yaklaþýmýn Marksizm-Leninizmle ilgisi yoktur. Eðer orada güçlü bir ulusal hareket çýkarsa “sömürgecilik” diyeceksin, deðilse Kürdistan devriminin de 27 öncüsü benim diye soyut iddianý sürdüreceksin. Bir siyasi hareketin deðerlendirmelerindeki ölçü, þu ya da bu hareketin örgütlülüðü ve gücüyle deðil, somut durumun tahlili ve sýnýf bakýþ açýsý olmak durumundadýr. PKK’ya düne kadar "milliyetçi" ve hatta "karþý-devrimci" diyenlerin Kürdistan’ýn ve Kürt halkýnýn tek temsilcisi olarak PKK’yý görmeye baþlayýp, Kürdistan’ýn ve Kürt halkýnýn kurtuluþunun da sadece PKK’nýn sorunu olduðunu söylemeye baþlamalarý, hatta bazýlarýnýn hýzýný alamayýp bunu yaparken de PKK’ya "Marksist-Leninist", "Sosyalist" vb. sýfatlar yakýþtýrmalarý, esasýnda bir nevi siyasi tükeniþ göstergesidir. Bu tür tespitler yapanlarýn seyri de bu yönde olmuþtur zaten. Elbette esasýnda tüm bu yanlýþlarýn, açmazlarýn en temelinde sömürgecilik teorisi ve buna baðlý olarak þekillenen teorik tespitler vardýr. Kürt ulusalcý örgütlenmelerin yanlýþlýðýnýn kaynaðýný esas olarak Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ýnda devrimi birbirinden ayýrmasýnda aramak gerekir. Bu yanlýþlýðýn temelinde, bugün devrimimizin antiemperyalist, anti-oligarþik halk devrimi olacaðýný; Kürdistan’da ulusal baskýnýn da, diðer çeliþkilerin de sosyal temelinde emperyalizm ve oligarþi olduðunu görememek vardýr. Bu temel tesbit ülkemizdeki diðer milliyetlerden halklar açýsýndan da geçerlidir. Hiç bir ulus veya milliyet tek baþýna oligarþik düzenden haklarýný alamaz. Emperyalizme ve oligarþiye karþý mücadele etmeyen hiç bir halk, kül- türel anlamda bile kimliðini savunamaz. Kim ki düzenle iyi iliþkiler içinde bazý hak kýrýntýlarý elde edeceðini sanýrsa, aldanýr. Kürt milliyetçi hareketleri en reformistinden en radikaline kadar sýnýfsal bakýþ açýsýndan uzak durmuþ, “ayrý örgüt”, “ayrý devrim”, “ayrý devlet” anlayýþýnýn odaðýna sömürgecilik teorisini oturtmuþlardýr. Sömürgecilikle emperyalizm arasýndaki bað koparýlarak her þeyin merkezine “sömürgeci Türk devleti” konmuþtur. Dolayýsýyla biçimle uðraþýrken öz kaybedilmiþ, asýl düþman gözardý edilmiþtir. Onlarca örnekten biliniyor ki, emperyalizm olgusunu görmeyen bu anlayýþla halklarýn çýkarlarý da sonuna kadar savunulamaz. Bu karakterdeki ulusal hareketler emperyalizme karþý ciddi bir tavýr alýþ sergileyemezler. Çünkü emperyalizm çaðýnda sömürgeciliði biçimlendiren bizzat emperyalizmdir. Bunun dýþýnda bir sömürgecilik yoktur. Bu konuda Devrimci Sol savunmasýnda þöyle denilmekteydi: “Emperyalizm sermayenin yoðunlaþmasý ve merkezileþmesiyle iktisadi hayata tam egemen olan tekellerin dünya egemenliði çaðýdýr. Emperyalizmle birlikte dünyada gerek toprak, gerekse de iktisadi bakýmdan tekeller arasýnda paylaþým tamamlanmýþ ve tek tek baðýmsýz ulusal ekonomilerden artýk söz edilemez olmuþtur... Dünyanýn siyasi ve ekonomik açýdan tek hakiminin tekeller olduðu çaðda bu dev iktisadi gücün -tekelci kapitalizmsömürgeci politikasý dýþýnda bir sömürgecilik aramaya kalk- mak, hem de dünyanýn emperyalist güçlerce tekrar tekrar paylaþýlmasýndan sonra buna inanmak, ütopya peþinde koþmaktan öte bir anlam taþýmaz.” (Haklýyýz Kazanacaðýz, s. 879-880) Kürt ulusalcýlarý, bir yandan Türkiye’nin “yeni-sömürge” haline geldiðini söylerken öte yandan milliyetçi bakýþ açýsýyla Kürdistan’ý yeni-sömürgecilik iliþkilerinin dýþýnda tutmuþ ve Türkiye’nin sömürgesi olduðunu iddia etmiþlerdir. Aslýnda tabii ki PKK’da THKP-C’den büyük ölçüde bir etkilenme vardýr. Yeni-sömürgecilik, uzun süreli halk savaþý gibi tespitler Anadolu topraðýnda THKP-C tarafýndan somutlanmýþtýr. Ne var ki, PKK bunlarý ulusallýk içine sýðdýrmaya çalýþmýþ, Mahir’lerin çýkýþ noktasý olarak ele aldýðý, ama ayný zamanda da aþtýðý Milli Demokratik Devrim anlayýþýnda, Çin, Vietnam halk savaþý modellerinde takýlýp kalmýþtýr. Bu yapýlýrken, ülkemizdeki egemen sýnýflarýn yapýsý da doðru tahlil edilememiþtir. Yenisömürgeciliðin sonucu olarak iþbirlikçi tekelci burjuvazi, güçsüzlüðünden dolayý prekapitalist unsurlarla ittifaka girmek zorunda kalmýþ, Kürt egemen sýnýflarý da baþýndan itibaren Türk egemen sýnýflarýyla ayný yapý içinde bütünleþmiþlerdir. Ýþte oligarþi dediðimiz bu yapý emperyalizmle birlikte ulusal baskýnýn sosyal temelini oluþturmaktadýr. Ülkemizdeki diðer milliyetler açýsýndan da durum farklý deðildir; bu milliyetlere mensup burjuvazi de büyük ölçüde oligarþiyle bütünleþmiþtir. 28 PKK ve diðer milliyetçi Kürt örgütleri ülkemiz koþullarýný yanlýþ tahlil ettiklerinden sömürgecilik teorisini dayanak yapmýþ ve milliyete göre örgütlenmeye gitmiþlerdir. Her iki ulusun emekçilerinin ayný düþman tarafýndan sömürüldüðü ve ezildiði ülkemizde ayrý örgütlenmeyi savunmak ise halklarýn emperyalizm ve oligarþi karþýsýnda güçsüz düþürülmesinden baþka sonuç doðurmamýþtýr. Bu da çok açýk göstermektedir ki, devrimci bir hareket her koþul altýnda bulunduðu coðrafyada tüm halklarýn birlikteliðini ve ortak mücadelesini savunmalýdýr. Ayný devletin hakimiyeti altýndaki halklarýn milliyet temelinde örgütlenmesi halklarýn gücünü böldüðü gibi, hakim sýnýflarýn þovenizmi daha etkin kullanmasýna da yol açmaktadýr. Kimileri yýllardýr ayrý örgütlenmeyi savunurken devrimci hareket halklarýn ortak mücadelesiyle iktidarý alacaðýný savunuyordu. Ayrý devrimi savunanlar, bugün Parti-Cephe tesbitlerine yakýn þeyler söylemek zorunda kalmýþlardýr. PARTÝ-CEPHE’NÝN TESBÝTLERÝ HALA GEÇERLÝDÝR Parti-Cephe çizgisi, Kürt sorununun çözümü açýsýndan da, örgütlenme ve mücadele açýsýndan da 28 yýldýr devrimci çizgisinde ýsrar etmektedir. Kürt ulusal hareketinin mücadelesiyle ortaya çýkan sonuçlar da bu çizginin doðruluðunun kanýtlarý olmuþtur. Çýktýðý ilk yýllarda “Baðýmsýz, Birleþik ve Demokratik Kürdis- tan” hedefleyen PKK, “federasyon”, ”özerklik” gibi çözümleri “reformist” ve “gerici” olarak deðerlendiriyordu. Zamanýnda gerici denilen “çözüm”ler, þimdi bizzat kendileri tarafýndan savunulmaktadýr. Peki ne olmuþtur? O günden bu yana Türkiye’ nin, Kuzey Kürdistan’ýn sosyoekonomik yapýsý mý deðiþmiþtir? Yönetim þekli mi deðiþmiþtir? Bu tür çeliþkiler, küçük burjuva hareketlerin kaçýnýlmaz sonudur. Parti-Cephe bugün Anadolu topraklarý üzerinde yaþayan tüm ulus ve milliyetlerin kendi kaderlerini tayin hakký ve ulusal haklarýný kazanma sorununu, halklarýn ortak mücadelesi sonucu gerçekleþtirilecek devrime baðlý bir sorun olarak görür. Ulusal temelde geliþen veya geliþebilecek hareketleri demokrat, ilerici yanlarýyla destekleriz; ancak bu çözümün þeklini ve dar ulusal bakýþ açýsýna yönelik eleþtirilerimizi deðiþtirmez. Çünkü “Kurtuluþu ülkelerdeki devrimci geliþmelerden koparmak eninde sonunda pragmatizme düþmeyi, taktik iliþkiler adýna bölge devletlerinden destek arar duruma düþmeyi DHKP-C çýkarlarý ortak olan ve ayný egemen sýnýflar tarafýndan sömürülen Türkiye’de belli bir milliyeti temel alarak örgütlenmeyi reddeder. Her milliyetten halkýn ulusal haklarýnýn, özgürlüðünün savunucusudur. kaçýnýlmaz kýlar” . Kürt ulusal hareketinde bu “kaçýnýlmaz” olan gerçekleþmiþtir. Elbette ki “kaçýnýlmaz” olandan da kaçýnma yollarý vardý. Bu, ulusalcý çizginin terkedilmesiydi. Ortak örgütlenme, ortak kurtuluþun hedeflenmesinden baþka hiç bir þey bu “kaçýnýlmaz” sorunlarý engelleyemez. Kýsacasý, iradelerinden baðýmsýz olarak ayný faþist devlet çatýsý altýnda, ayný sosyo-ekonomik yapý içinde bulunan halklar ne yapacak, nasýl örgütlenecek, nasýl kurtulacak? sorusuna THKP-C’den bu yana verdiðimiz cevap þudur: “... iki ulus emekçilerinin de özde ayný toplumsal formasyona sahip olmalarý, tek merkezli örgütlenmenin nesnel temelidir. Bunlara karþýn ayrý örgütlenmede ýsrar edenlerin ML’nin hazinesinden kendilerine bir yer aramalarý boþunadýr. Halklarýn önündeki devrimci adým tek ise, halklar özde ayný toplumsal formasyona sahipse ve ayný sosyal temelde kaynaþmýþlarsa, ayrý örgütlenme neye dayanýlarak ileri sürülüyor? Geriye küçük-burjuva milliyetçiliðinde ýsrar etmekten baþka hiçbir dayanak kalmýyor.” (Çözüm Seçme Yazýlar, s.330) CEPHE, TÜM ULUS VE MÝLLÝYETLERDEN TÜRKÝYE HALKLARININ CEPHESÝDÝR Halk kurtuluþ savaþý uzun soluklu ve karmaþýk bir mücadeledir. Bu mücadelede geçici týka- 29 nýklýklar, gerilemeler yaþansa da ideolojik saðlamlýk ve savaþta ýsrar hedefe götürecektir. Bu ise, halka ve kendine güvenden, iktidar bilincinin saðlam olmasýndan ve bu bilinçle halklarýn birliðinin saðlanmasýndan geçer. Günümüz koþullarýnda kendi özgücünü esas almayan, baþka güçlere bel baðlayan bir hareketin zamanla örgütsel baðýmsýzlýðýný kaybetmesi ve sonuçta iktidar hedefinden tümüyle vazgeçmesi þaþýrtýcý deðildir. Devrimci Hareket, sömürgecilik tespiti yapmadýðý için, Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin hakkýna kayýtsýz koþulsuz sahip olduðu, ancak bizim ayrýlmadan yana olmayacaðýmýzýn belirtilmesinden dolayý, Kürt milliyetçi gruplarca yýllarca "Kemalist" olmakla, "Kemalizm"in etkisinde kalmakla suçlanmýþtýr. Aradan yýllar geçmiþ ve artýk günümüze gelinmiþtir. Bugün artýk baþta PKK olmak üzere, "sömürge" Kürdistan’ýn baðýmsýzlýðýndan söz eden kimse kalmamýþtýr. Dünün hararetli sömürgecilik tespiti yapanlarý, bugün nerededirler? Oysa ulusal sorun konusunda Parti-Cephe’liler dün ne söyledilerse, bugün de onu söylemektedirler. Dün ortak örgütlenme, tek devrim ve ortak kurtuluþ öneren, bu doðrultuda mücadele eden Marksist-Leninistleri hayat bir kez daha doðrulamýþtýr. Bunun dýþýndaki bir çizginin Kürt halký için de, Türkiye halklarý için de nihai kurtuluþu gerçekleþtiremeyeceði artýk daha açýktýr.. Parti-Cephe, halklarýn birliðinde de, silahlý savaþta da ýs- rardýr. DHKP-C’nin devrim iddiasýnýn, Kürt sorununa devrimci çözümü sunma iddiasýnýn kaynaðý da iþte bu ýsrardýr. Silahlý savaþta sonuna kadar gitmeyenler, hiç bir zafer þansýna sahip deðillerdir. Ülkemizde Türk ve Kürt halklarý baþta olmak üzere Laz, Arap, Çerkes, Gürcü, Abhaza, Boþnak, Çingene... gibi çok çeþitli ulus ve milliyetlerden, baþta alevi ve sunni olmak üzere çeþitli inançlara, kültürlere, gelenek ve göreneklere sahip halklar birarada yaþamaktadýr. DHKP-C kendisini, demokratik halk iktidarýnda çýkarý olan iþte tüm bu çok çeþitli milliyetlerden, inançlardan emekçi halklarýn temsilcisi olarak görür. PARTÝ, hangi milliyetten ve inançtan geldiðine bakýlmaksýzýn tüm emekçi halklarýn en ileri unsurlarý olan Marksist-Leninistlerinin, CEPHE emperyalizme ve faþizme karþý olan, bunlara karþý mücadele etmek isteyen tüm anti-emperyalist, antioligarþik halk güçlerinin birliðini ifade eder. DHKP-C tüm milliyetlerden ve inançlardan halklarýmýzý Cephe bayraðý altýnda bir araya getirmeyi, mücadeleye seferber etmeyi ve halklarýn ortak kurtuluþunu saðlayacak olan devrimci halk iktidarýný kurmayý en öncelikli hedefi olarak görür. DHKP-C çýkarlarý ortak olan ve ayný egemen sýnýflar tarafýndan sömürülen Türkiye’de belli bir milliyeti temel alarak örgütlenmeyi reddeder. Her milliyetten halkýn ulusal haklarýnýn, özgürlüðünün savunucusudur. YOLDAÞLAR Baþtarafý 2. Sayfada Birincisi; Anmamýzýn ve kutlamamýzýn içini dolduracak olan, parlak sözler deðil, sözde ve özde, þehitlerimize ve partimize layýk olmaktýr. Layýk olmamýzýn önündeki engelleri yýkýp atmak, þu veya bu biçimde devrimci geliþmemize engel olan ayak baðlarýndan kurtulmaktýr. Anma ve kutlamamýzýn muhtevasýnýn ikinci temel yaný, kampanyayý ele alýþ biçimimizle partimizi geliþtirmek, büyütmektir. Partimizin geliþmesi, þehitlerimizi yaþatmaktýr. Onlara verdiðimiz sözleri hatýrlamalýyýz. Onlarýn yoldaþlarýna vasiyetleri sayýlabilecek sözlerini hatýrlamalýyýz. Dünyanýn hemen tüm devrimci hareketlerini kýskandýracak zenginlikte bir tarihe sahibiz. Þehitlerimizin yarattýðý destanlar, bu tarihin en parlak sayfalarýnda yazýlýdýrlar. Ýkincisi; Mücadeleyi sürekliliðinin yanýsýra kampanyalar biçiminde yürütmek Partimizin özgünlüklerinden biridir. Bu tarz bir ele alýþ, teorik, ideolojik, pratik bir yoðunlaþmayý, mücadele ve örgütlenmede sýçramalar ve atýlýmlar yapmayý mümkün kýlan bir tarzdýr. Anma ve Kutlama Günleri, iþte bu iki noktada her PartiCepheli için sýnav günleridir. Her gün, her eylem, her an sýnavdýr bizim için. Buna kuþku yok. Ama þehitlerimizi anma günlerinin yine de özel bir anlamý vardýr. Bu anlama uygun 30 olan ise, enerjimizi, çabamýzý her zamankinin çok çok üstüne çýkarabilmektir. Anma ve kutlamayý devrimci bir muhtevada ele almamýzýn, çabamýzý yoðunlaþtýrmamýzýn temel biçimleri; Hayatýn her alanýnda, mücadelenin tüm biçimlerine baþvurarak mücadeleyi yükseltmek; ve ayný süreç içinde gerek kiþisel, gerekse de bulunduðumuz birim ve alanlar açýsýndan þehitlerimizin huzurunda, Partinin eleþtirileri ýþýðýnda muhasebe yapmaktýr. Kendimizle hesaplaþmaktan asla korkmamalýyýz. Hesaplaþmadan arýnamayýz. Hesaplaþmadan þehitlerimize ve partimize layýk olamayýz. Hesaplaþmadan kendimize güvenemeyiz. Oysa kendimize güvenmek, bu süreçte en çok ihtiyaç duyduðumuz þeydir. Tüm kadro ve yöneticilerimiz, savaþçýlarýmýz, taraftarlarýmýz, bulunduklarý yerde neler yapýlacaksa, kendileri yapacaktýr. Kimse bulunduðu alanda, birimde iþlerin düzelmesini, örgütlenmenin geliþmesini, dýþarýdan gelecek birilerine, dýþarýdan yapýlacak müdahalelere baðlamamalýdýr. DHKP Türkiye devriminin önderidir. Olanaksýzlýklarýmýz, güçsüzlüklerimiz, yetersizliklerimiz bu gerçeði deðiþtirmez. Ýddialý olmalýyýz. Hayatýn içinde DHKP-C’li olmanýn iddiasý, aðýrlýðý, olgunluðu ve ciddiyetiyle davranmalýyýz. Sözü- müz, eylemimiz, konuþmamýz, yazýmýz, afiþimiz, kendi aramýzdaki ve kitlelerle iliþkilerimiz, herþeyimiz bu iddiayý ve aðýrlýðý yansýtmalýdýr. Anma ve kutlamamýz, kampanyamýz da bu iddiayý büyütmelidir. Halkýmýzý, tüm devrimcileri, tüm þehitleri kucaklamaya çalýþacaðýz. Bu bizim, Parti-Cephenin misyonu gereðidir. Halkýmýzý birleþtirmekte, elit aydýn kesimin ölçüleri, veya halký küçümseyen, halktan uzak oportünizmin ölçüleri deðil, devrimimizin niteliði geçerli olacaktýr. Düzen partilerinin, þu veya bu geri inancýn etkisinde kalmýþ, düzenin kültüründen þu veya bu biçimde etkilenmiþ olsalar da bizim halkýmýzdýr, onlarý dönüþtürmek bizim görevimizdir. Devrim süreci bir bakýma da budur zaten. Onlarý birleþtirmeden, örgütlemeden bu süreci geliþtiremeyiz. Þehitlerimiz bu kesimleri sarsmada, deðiþtirmede çok önemli rol oynayabilecek deðerlerimizdir. Þehitlerimizi en geniþ kesimlere anlatabilmenin bu noktada da özel bir önemi vardýr. Türkiye halklarýnýn kurtuluþu için þehit düþen tüm devrimcileri, demokratlarý, ilerici ve yurtseverleri þehidimiz sayýyoruz. Bu yalnýzca ajitatif anlamda, ya da “protokolvari” bir sahiplenme deðildir. Ýzledikleri siyasi çizgi Türkiye halklarýný kurtuluþa götürebilecek bir çizgi deðildir belki, ancak tek tek devrimciler, yurtseverler olarak bunu amaçladýklarý kesindir. Verdikleri can, dökülen kanlarý Ana- dolu ihtilaline güç olmuþtur. DHKP-C birleþtirendir. Halkýn gücünü ortaya çýkarandýr. Herkes, Parti-Cephe’nin geleneklerine sahip olmaya veya taklit etmeye çalýþmaktadýr. Herkes dönmüþ, dolaþmýþ Parti-Cephe’nin tesbitlerine gelmiþtir. Gelmeyenler, artýk mücadelede ipe un serme durumunda olanlardýr. Devrim kaçkýnlarýdýr. Elbette teorik anlamýyla “çizgi” herþey demek deðildir. Çizgi, onu hayata geçirecek kadrolar olmadýðýnda, böyle kadrolar yaratýlmadýðýnda soyut teoriden baþka bir þey deðildir. Parti-Cephe Türkiye halklarýnýn kurtuluþu için can vermeye kararlý kadrolara sahip olarak yaþadý 28 yýlý. Bu kadrolarla savaþý sürdürdü. Bu savaþta çelikleþtik, güçlendik, yenilmezleþtik. Ancak bu demek deðildir ki, eksiksiziz, demek deðildir ki, artýk iç düþman tümüyle yenilmiþtir, demek deðildir ki, darbeler, ihanetler bir daha asla yaþanmayacaktýr. Hayýr, bunlar savaþýn bir parçasýdýr. Çok deðiþik kýlýflar ve biçimlerde tekrar tekrar karþýmýza çýkacaklardýr. Savaþýmýz her alanda, düþmanýn her türlüsüne karþý iþte bundan dolayý süreklileþmek durumundadýr. Anma ve kutlama günleri iþte bu savaþý her yönüyle geliþtirdiðimiz günler haline getirildiðinde asýl iþlevine uygun yaþanmýþ olacaktýr. Kampanyanýn bilançosunu çýkarmamýz gerektiðinde þehitlerimizin karþýsýnda baþýmýz dik olmalýdýr. 31 ÞEHÝTLÝK ÇOÐALMAKTIR “Birçok yoldaþýmýz öldü, birçoðu sakat kaldý. (...) Ancak bundan yakýnmýyoruz. Ödediðimiz ve ödeyeceðimiz bu bedellerin gerekli olduðunu biliyoruz. Ýnsani deðerleri koruma ve emekçi halkýmýzýn (...) mücadelesini zafere ulaþtýrmadaki kararlý uðraþýmýz, þanlý direniþimiz, geleceðin özgür ve demokratik Türkiye’sini muþtulayan gücümüz, övünç ve gurur kaynaðýmýzdýr.” Sinan Kukul Kapitalizmin dünyasýnda egemen ideoloji, bencillik, bireycilik, kendine ve insanlara yabancýlýktýr. Burjuvazi düzenin devamý için insanlarýn beynini bu düþüncelerle tutsak almayý hedefler. Burjuvazinin tek bir yaþam düsturu vardýr; kendin için yaþa, sadece kendini düþün. Hiçbir gerekçe sana baþkalarý için fedakarlýk yaptýrmamalýdýr. Ýnsanýn özüne yabancýlaþmasýnýn en uç noktadaki ifadesidir bu mantýk. Böyle düþünen, bu anlayýþla yaþayan insanlar doðal ki, hiçbir toplumsal amaç ve hedef için biraraya gelmek istemez ve kavga vermez. O, bireysel dünyasýna hapsolmuþ, duygularý bastýrýlmýþ, heyecanlarý dondurulmuþ, vicdaný tutsak alýnmýþ bir canlýdýr artýk. Hala sevinç ya da acý duyabilir belki, ama bunlar da artýk yalnýzca bireysel sevinçler ve acýlardýr. Ýçten, çýkarsýz, hesapsýz sevmez, baðlanmaz, Sýradan bir insan için "benden sonrasý tufan"dýr. Böyle düþünen bir insan ölüme hiçbir anlam yüklemez. Onun için ölüm fiziki ve maddi olarak yok oluþtur. Ürkütücü, acý verici bir son’dur. Devrimci için ise o ayný zamanda bir baþlangýç’týr. Yeni isyanlarýn, binlerin onbinlerin devrimcileþmesinin baþlangýcýdýr. Devrimci için savaþta kazanýlmýþ bir mevzidir þehitlik. düþeni tutmaz, bir de o vurur, en önemlisi düzenin istediði düþünce ve davranýþlarýn dýþýna çýkmaz, çýkamaz. Devrimcilik, burjuva ideolojisinin insana ait erdemleri yok etmesine karþý bir isyandýr. Yeni bir toplumun, özgür, adaletli, kardeþçe bir yaþamýn kavgasýdýr. Bu kavganýn mayasýnda halka sevgi vardýr, baðlýlýk vardýr, vefa, sahiplenme, cesaret, paylaþým ve feda ruhu vardýr. Acýlarýn en büyüðüne, bedellerin en aðýrýna severek, isteyerek katlanmak vardýr. Yapýlanlar, düþünce tarzý “ben” için deðil, biz içindir, halk içindir. Dolayýsýyla devrimci yaþamda acý ve üzüntü, mutluluk ve sevinç milyonlarýn dünyasýyla hissedilen yüce bir duygudur. Burada ölüm ve þehitlik de bireysel bir olgu olmaktan çýkmýþtýr. Þehitlik, ölümle yaratýlan en kutsal deðerdir; Þehitlik tarihin oldukça eski kavramlarýndan biridir. Siyasal, toplumsal kavramlar, statik deðil, zaman dilimine, koþullara göre deðiþen anlamlara sahip olabilen kavramlardýr. Þehitlik de böyledir. Dini bir muhtevayla ortaya çýkmýþ, halklarýn yüzyýllardan bu yana isyanlarla beslenen kültürü içinde dini anlamýndan çýkmýþ, halk ve vatan için ölümü anlatan bir muhtevaya sahip olmuþtur. Halklarýn bilincinde derin izlerle yeretmiþtir. Bugün bizler açýsýndan þehitliðin tanýmý devrimin, inançlarýn, haklý bir davanýn ölümüne sahiplenilmesidir. Bu tanýmlamada halkýn yüzyýllardýr süren isyan kültürüne 32 ait deðerlerin devrimcileþtirilmesi vardýr. Bu deðer kitabi cümleler, bilimsel lafazanlýklarla açýklanamaz. Bu kutsal deðer, hayatýn ve kavganýn pratiðinde somutlanýr. Canlýdýr, elle tutulur, insana güç katar. Bir noktada bütün deðerlerin bir toplamý haline gelir. Sýradan bir insan için "benden sonrasý tufan"dýr. Böyle düþünen bir insan ölüme hiçbir anlam yüklemez. Onun için ölüm fiziki ve maddi olarak yok oluþtur. Ürkütücü, acý verici bir son’dur. Devrimci için ise o ayný zamanda bir baþlangýç’týr. Yeni isyanlarýn, binlerin onbinlerin devrimcileþmesinin baþlangýcýdýr. Devrimci için savaþta kazanýlmýþ bir mevzidir þehitlik. Þehitlik Çoðalmaktýr; Her devrimci hayatla sözlü, ölümle niþanlýdýr. Bu, savaþ gerçeðimizin bir sonucudur. Ölüme niþanlý olmak savaþýmýzýn bedellerini, ölümü daha baþtan görebilmek ve kabul etmektir. Bu öngörü ayný zamanda binlerce çoðalmanýn inancýný hissetmektir. Bir eksilip, binlerce doðmanýn tereddütsüz kararlýlýðýdýr. Devrimci insan, kendi hayatý sona erdiðinde yerinin binlerle doldurulacaðýný bilir, inanýr. Kanýyla devrimin yolunun biraz daha aydýnlatýlmasýnýn huzurunu taþýr. Bunlar asla soyut, sadece “manevi” boyutu olan deðerlendirme ve tesbitler deðildir. Çok somuttur. Bu ülkede Kýzýldere’nin yarattýðý sempatiyle devrimci olan onbinlerce, yüzbinlerce insan vardýr, ’84 Ölüm Orucu’nu anlatan kitap, Çiftehavuzlar direniþi, 18 yaþýndaki Sibel’in direniþi binleri, onbinleri Cephe bayraðý altýnda toplayan çaðrýlardýr. Onlar ölürken bu çaðrýnýn halkýmýza ulaþacaðýný ve çaðrýlarýna cevap verileceðini biliyorlardý. Kýzýldere’den Ölüm Orucu’na, Çiftehavuzlar’a uzanan direniþ çizgimiz, “BÝR ÖLÜR BÝN Bu ülkede Kýzýldere’nin yarattýðý sempatiyle devrimci olan onbinlerce, yüzbinlerce insan vardýr, ’84 Ölüm Orucu’nu anlatan kitap, Çiftehavuzlar direniþi, 18 yaþýndaki Sibel’in direniþi binleri, onbinleri Cephe bayraðý altýnda toplayan çaðrýlardýr. ... Kýzýldere’den Ölüm Orucu’na, Çiftehavuzlar’a uzanan direniþ çizgimiz, “BÝR ÖLÜR BÝN DOÐARIZ”ýn pratiðinden baþka bir þey deðildir. DOÐARIZ”ýn pratiðinden baþka bir þey deðildir. Kavganýn ölümlerle büyüyeceði bilinci, zaferin garantisidir. Bu kültürle donanmýþ savaþçýlar ordusu yenilmez, yýkýlmaz, yok edilemez. Düþman ölümü göze almýþ halk kurtuluþ savaþçýlarý karþýsýnda çaresizdir. Þehitlik topraða saçýlan tohumdur. Verimi topraðýn yine kanla sulanmasýndadýr. Ne fýrtý- nalar, ne acýmasýz ölüm makinalarý, ne zehir saçan aletler filizlenmenin önüne geçemez. Çünkü, tohum topraðýn derinlerinde, hayatýn kaynayan damarlarýnda çoðalýr. Þehitlerimizin yarattýklarý destanlar, onlarýn inançlarýnýn çarpýcý ve sarsýcý göstergeleridir. Ölüme giderken en küçük bir kararsýzlýk taþýmamýþ, büyük bir inanç ve coþkuyla direnip, ölümleriyle düþmana en aðýr darbeleri vurmuþlardýr. Þehitlik o noktada milyonlarýn bilincinde bir sarsýntý, bir hesaplaþma, karþý koyulmaz bir çaðrýdýr. Þehitlik Yeni Deðerler Kazandýrmaktýr; Þehitlik bir irade gücüdür. Ýrade, inançla birleþtiðinde aþýlmayacak zorluk, yenilmeyecek güç yoktur. Son ana kadar bu kararlýlýkla yürüyen devrimci, ölümün üzerine giderken her anýný düþmana darbeler vurmak, halka devrimin mesajýný iletmek için deðerlendirir. Partiye, devrime verilecek olan yalnýzca yaþam deðildir. Ýradeyle yaratýlan yeni deðerler, geleneklerdir ayný zamanda. Bedenin fiziksel bir sýnýrý vardýr. Ancak yaratýcý irade sýnýrsýzdýr. Ýþte bu görevle hareket etmek, ölüme giderken yeni deðerler yaratmak þehitlerimize özgü özelliklerdir. Parti-Cephe’nin yarattýðý þehitlik kültürü, devrimimizin onuru ve gücüdür. Þehitlerimiz, geleneklerimize uygun davranma ve yeni deðerler yaratma konusunda birbirleriyle yarýþmýþlardýr. Mahirleri düþünelim. Kuþatýlmýþlar ve teslimiyet da- 33 yatýlmaktadýr; binlerce "teori" yapýp teslim olabilirlerdi. Ancak devrim bu teorilerle geliþmezdi. O devasa Parti-Cephe potansiyeli çýkmazdý ortaya. Mücadele, keskin dönemeçlerden üst düzeyde fedakarlýklarý, en büyük bedelleri ister. Sözler bir þey ifade etmez bu noktada. Herþey hangi tavrýn alýndýðýyla belirlenir. Herþey açýk ve yalýndýr. "Biz buraya dönmeye deðil, ölmeye geldik". Ýþte deðer yaratmanýn gerçek teorisi budur. Tarihsel bir misyonla hareket etmek, geride kalanlara bir manifesto, bir çaðrý, tükenmeyecek bir miras býrakmak budur. Baðcýlar’ý düþünelim. Dört yaný düþman pususu, dört yaný ölüm makinalarý... Ölüm kapýda. Ölüm mutlak. Evet silah var, bomba var. Çatýþýlacak. Ama yetmez diye düþünüyor yoldaþlar. Ýradeleri ayakta. Ölümü kabullenme, bekleme yok. Yeni birþeyler yaratmalý ve düþmana her cepheden vurmalýyýz diyorlar. Ve tilili saðanaðý gökyüzüne yükselirken, düþmaný çileden çýkaran, onu kahreden birer mermi oluyor. Elden ele geçiyor deðer yaratma bilinci. Zehra Öncü yoldaþý hatýrlayalým. Saatler süren bir çatýþmadan sonra, elinde sakladýðý bombayla düþmana hiç beklemediði bir vuruþ yaparken, yeni bir tarzýn da örneðini sergiliyordu. Kuþatýlan üslerimizden dalgalandýrýlan bayraklar, duvarlara son nefeslerinde kanla atýlan imzalar, halkýmýza, devrimimize, partimize sunulmuþ büyük, görkemli deðerlerdir. Bu Parti-Cephe kültürüdür ve her þehidimizle kendini yeniden yeniden üretir. Þehitlik Okuldur. Savaþý, Kurallarý, Ýlkeleri Öðretir; Savaþý kazanmanýn yolu ilkeli, kurallý ve disiplinli olmaktan geçer. Her þehitlik, her þehidimiz gerek operasyonlar, gerek kahramanlýklar boyutuyla bu açýdan dersler içerir. Aþmamýz ve Mücadele, keskin dönemeçlerden üst düzeyde fedakarlýklarý, en büyük bedelleri ister. Sözler bir þey ifade etmez bu noktada. Herþey hangi tavrýn alýndýðýyla belirlenir. Herþey açýk ve yalýndýr. "Biz buraya dönmeye deðil, ölmeye geldik". Ýþte deðer yaratmanýn gerçek teorisi budur. Tarihsel bir misyonla hareket etmek, geride kalanlara bir manifesto, bir çaðrý, tükenmeyecek bir miras býrakmak budur. örnek almamýz gereken yanlar birliktedir bu derslerde. Niyazi Aydýn, "Ben varsam hareket vardýr" diyen tarihsel sorumluluðun okuludur. Tek baþýna kalmýþ Parti-Cepheli için, yalnýz bu cümle bile okuldur artýk. O cümlenin anlamý, saatlerce anlatýmý, sayfalarca yazýyý içinde barýndýrýr. Sabo denildiðinde, bir usta öðretmen, önder akla gelir. Sabo denildiðinde, bir okul akla gelir. Yaþamýnýn her aný öðreticilikle doludur. Büyük bir titizlik, emek, üretim, yaratýcýlýk vardýr yaþamýnda. Onun devrimci yaþamýný öðrendiðimizde, onyýllarýn birikiminin derslerini görürüz. Hayatýn ve mücadelenin içinden çýkarýlan deneyler, Sabo’nun kiþiliðinde somutlanmýþtýr. Þehit olurken bu birikimi, bu ustalýðý, bu eðiticiliði miras býrakmýþtýr bizlere. Sinan Kukul denildiðinde, sabýr, mütevazýlýk, davada kalýcýlýk akla gelir. "Bu hareketin kapýsýndan atýlsam, bacasýndan girerim" diyen bir inanç ve harekete baðlýlýk vardýr onda. Onca birikimine, konumuna raðmen mütevazýlýk vardýr. Yanlýþ yaptýðýnda, bu yanlýþý devrimci tarzda aþmanýn yolunu gösterir bizlere. Sibel, yýllarýn birikimini dakikalara sýðdýrmýþ bir kahramandýr. Bu dakikalarda o kadar çok ders vardýr ki, yoldaþlarýmýza, kadro ve taraftarlarýmýza bunlarý anlamaktan, öðrenmekten ve geliþtirmekten baþka birþey býrakmaz. Yalnýzca Parti-Cepheliler için deðil, geniþ halk kitleleri için de, eylem içinde öðreticiliðin adýdýr Sibel. Ýlkelerin önemi, savaþýn kurallarý þehitlerimizle bizlere bir kez daha mesaj olur. "Yoldaþlar bizi aþýn" þiarý þehitlerimizin bizden beklediklerinin özetidir. Ýlkelere, kurallara uymak örgütümüzün ve yoldaþlarýmýzýn güvenliðine karþý duymamýz gereken sorumluluðumuzdur. Düþmana, bize darbe vurabileceði bir fýrsatý kendi ellerimizle vermemektir. 34 Ancak bütün bunlarý belirtirken hatýrlamalýyýz ki, þehitlerimizin hayatýnýn okul olmasý, onlarýn iyi birer öðrencisi olduðumuzda gerçek anlamýný bulacaktýr. Her Parti-Cepheli için bu bilinçle hareket etmek vazgeçilmez bir görevdir. Þehitlik Halka Güven Vermektir; Halk gerçeðini kavrayamayanlar, halký savaþtýramazlar. Halka güven vermeyenler, onlarý hareket ettiremezler. Halka verdiði sözü tutmayanlar, ondan destek alamazlar. Halk, güvenmediklerinin peþinden gitmez. Güven ise, lafla, bildiri ve ajitasyonla yaratýlmaz. Bunlar halkýn gerçekleridir. Parti-Cephe geleneði yaptýðýný savunan, savunduðunu hayata geçiren bir devrimci çizgidir. Parti-Cephe için sözler, içi boþ vaatler deðildir. "Savaþýn, direnin, ölün" talimatý vermek için, önce bunu kanýtlamak zorunluluðu vardýr. Bu, ayný zamanda ahlak ve namus sorunudur. Bu topraklarda mücadele bedellerle yürür. Bedelsiz devrimcilikle devrim kazanýlmaz. Faþizmin egemen olduðu, sokaklarýn ve evlerin kan ve gözyaþýna boðulduðu bir ülkede tek bir þehidi olmayan bir hareketin savaþ ve mücadeleden sözetmesinin anlamý yoktur. Kuþkusuz savaþýn kuralý ölmek ve öldürmektir. Ancak sadece bu yetmez. Devrimci çizgi ölürken ve öldürürken halka zarar vermeyen, ona yol gösteren, halkýn birliðini, savaþýný geliþtirendir. Bu çizgi Parti-Cephe’nin en tayin edici farklarýn- dan biridir. "Bunlarýn arkasýndan gidilir" dedirten bir tarz, bir kültürdür bu. Ölürken inancýný haykýran, ölmekten hiçbir koþulda çekinmeyen, kuþatma altýnda bulunduðu evdekilerin can güvenliðini düþünen, onlara zarar gelmemesi için çatýþmayý daha elveriþsiz koþullarda kabul eden bir þehitliktir bu güveni saðlayan. Parti-Cephemiz, 30 yýllýk "Savaþýn, direnin, ölün" talimatý vermek için, önce bunu kanýtlamak zorunluluðu vardýr. Bu, ayný zamanda ahlak ve namus sorunudur. Bu topraklarda mücadele bedellerle yürür. Bedelsiz devrimcilikle devrim kazanýlmaz. Faþizmin egemen olduðu, sokaklarýn ve evlerin kan ve gözyaþýna boðulduðu bir ülkede tek bir þehidi olmayan bir hareketin savaþ ve mücadeleden sözetmesinin anlamý yoktur. Kuþkusuz savaþýn kuralý ölmek ve öldürmektir. savaþýnýn her aþamasýyla, her eylemiyle halka bu güveni vermiþtir. Parti-Cephe, düþman kuþatmasýnda, silahý olmadýðý koþullarda bile yeri geldiðinde yok olma pahasýna direnme-çatýþma gibi cüretli kararlarý alabilen ve tüm bunlarýn bedelini ödemekte en küçük bir tereddüt taþýmayan bir anlayýþtýr. Ýþte bu nedenle Parti-Cephe, savaþý ve þehitleriyle halklarýmýzýn güvenini, onurunu, namusunu hep yükseklerde tutan olmuþtur. Parti-Cephe adý, halkta hesapsýz ön yargýsýz ve sonsuz bir güvendir. Bunu yaratan kahraman þehitlerimizdir. Atýlým yýllarýnýn sýcaklýðý yüreklerimizdedir. Yüzlerce savaþçýmýz kuþatmalarda, sokakta, iþkencede, daðlarda birer-onar katledilirken, halklarýmýza verdiðimiz adalet ve savaþý büyütme sözünden vazgeçmedik. Þehitlerimiz savaþma cüretimizi biledi. Korku ve panik yaþamadýk. Bu ýsrar ve kararlýlýðýn kaynaðý, devrime olan inançtaydý. Üzerine üzerine gittik ölümün. Sað’dan, sol’dan yapýlan saldýrý ve karalamalara aldýrmadýk. Çünkü bizim için esas olan halkýn düþünceleriydi. Ve halk þehitlerine, savaþanlara sahip çýktý. Bugün bu güvenle PartiCephe’yi ve þehitleri sahipleniyor. Þehitlik Ölümün Sýradanlaþtýrýlmasýdýr; Ölümün yenildiði yerde düþmanýn elindeki tüm silahlar tükenmiþ demektir. Ölümü göze alan insanlarýn yenemeyeceði ordu yoktur. Korkak ve alçak bir düþmanla savaþýyoruz. Düþmanýn inançla ölebilecek tek bir insaný yoktur. Onlarý savaþtýran çýkar ve bencilliktir. Düþman yüreksizdir. Yürekle deðil, elindeki teknikle 35 savaþýr. Bombadan, makinalýdan, roketten medet umar. Düþmanýn en büyük korkusudur ölüm. O ölümü yenemez; halk ve devrimciler iþte bu noktada düþmana karþý büyük bir üstünlük sahibidirler. Þehitlerimiz ölümü sýradanlaþtýrýrken, ayný zamanda milyonlarýn bilincinde ölümü küçültmektedir. Ölümün sýradanlaþmasý, korkunun eþiklerinin aþýlmasý, bir yanýyla, onun halk ve vatan uðruna yerine getirilmesi gereken herhangi bir görev olarak algýlanmasýný saðlamaktadýr. Halk ve vatan için ölmek fazla düþünülmesi gereken, korkulan, çekinilen bir eylem olmaktan çýkarýldýðýnda kitlesel kahramanlýklarýn da önü açýlýr. Parti-Cephe þehitleri, onyýllarýn mücadelesi içinde ölümü sýradanlaþtýrmýþ, devrimcilerin ve halk kitlelerinin bilincinde bir sýçrama yaratmýþtýr. Bu sýçramanýn adý Gazi’dir. Okmeydaný’dýr, Nurtepe’dir. 96 Ölüm Orucudur. Kendisinden kat be kat üstün düþman güçleriyle kuþatýlan 23 kiþilik devrimci birliklerin teslim olmayý reddeden, düþmaný teslim olmaya çaðýran, silahý olmadýðýnda sloganlarý, tüpleri silah yapýp direnen Devrimci Sol ve DHKP-C savaþçýlarý ölümün yenilebileceðini göstermiþ, halkýn savaþýnýn ve direniþinin meþruluðunu halk kitlelerinin beynine yerleþtirmiþtir. Bu direniþler olmaksýzýn Gazi’de ya da baþka alanlardaki gibi halk kahramanlýklarýnýn yaþanmasý mümkün olamazdý. Ölümün sýradanlaþmasý, kav- ganýn sýnýrlarýnýn geniþlemesidir. Büyük çarpýþmalarýn, büyük bedellerin, büyük zaferlerin habercisidir. Ölümün sýradanlaþmasý düþmana vurulacak darbelerde yeni tarzlarýn geliþtirilmesidir. Düþmanýn kabuslarýný büyütmektir. ’96 Ölüm Orucu direniþi bu kültürün çarpýcý örneðidir. Yüzlerce insan ölümle kazanýlacak zafere gönüllü olmuþtur. Bu, Parti-Cephe’nin savaþýndan güç Ölümün sýradanlaþmasý, kavganýn sýnýrlarýnýn geniþlemesidir. Büyük çarpýþmalarýn, büyük bedellerin, büyük zaferlerin habercisidir. Ölümün sýradanlaþmasý düþmana vurulacak darbelerde yeni tarzlarýn geliþtirilmesidir. Düþmanýn kabuslarýný büyütmektir. ve feyz alan ölümün üzerine yürüme kararlýlýðýdýr. Ölümün sýradanlaþmasý, düþmana ideolojik cephede aðýr bir yenilgiyi tattýrmýþtýr. Þehitlerimiz bunu yaratmanýn haklý onuruna sahiptir. Ölümün sýradanlaþmasý, devrimin yenilmez, yýkýlmaz gücüdür. Þehitlerimiz Partili Kiþiliðe Çaðrýdýr; Yeni kahramanlýklar, yeni destanlar yaratmak ve halkýn iktidarýný kurmak göreviyle karþý karþýyayýz. Kýzýldere’deki tohum vatan topraklarýna ser- pilmiþtir. Bu tohumu ülkemizin her yanýnda yeþertmek, savaþý Anadolu’nun her karýþ topraðýna taþýmak durumundayýz. Halkýn iktidarýný kurmak, ölümü sýradanlaþtýrmadan, tek tek ve kitlesel büyük bedelleri göze almadan gerçekleþmez. Ölmeyi göze almayanlar, devrim için yaþayamazlar. Halka, devrime inanç, tutku derecesinde baðlýlýk yoksa, orada zaten ölümden kaçýþ vardýr. Partimiz halklarýmýzýn umududur. Bu umudu, þehitlerimizle büyüttük ve bugünlere getirdik. Þehitlik zafere kesin inançtýr. Bu inanç taþýnmadan, ölümün üzerine yürümek mümkün deðildir. Zaferi kazanacaðýmýzý biliyoruz. Zaferin mutlaklaþmasý Partili kiþiliði ve Cepheli kahramanlarý yaratmaktan, çoðaltmaktan geçiyor. Partili kiþilik, sýradan bir istek deðil, bir talimat, zorunlu bir görevdir. Herþeyden önce, þehitlerimizin verdiði bir emirdir. Þehitlerimiz, yani en deðerlilerimiz bize sesleniyorlar; "Hadi yoldaþlar ileri, daha fazla ileri!" Gösterilen hedef Partili kiþiliktir. Çaðrý Partili kiþiliðedir. Þehitlerimizi yüceltmenin, yaþatmanýn karþýlýðý Partili kiþilikle donanmak ve kurtuluþa kadar savaþmaktýr. Þehitlerimizin mirasýna sahip çýkmak; onlarýn ideallerine, yaþamlarýna, anýlarýna sahip çýkmak ve hiçbir gücün koparamayacaðý baðlarla baðlanmaktýr. Binlerce söz veriyoruz þehitlerimize. Býkmadan, yorulmadan, durmadan, duraksamadan açtýðýnýz yoldan yürüyeceðiz. Nice sarp yerden geçildi buraya kadar Ve buradan daha da dikleþecek Durmadan dinlenmeden Diþe diþ, dövüþe dövüþe yürünecek UNUTMAYACAÐIZ UNUTTURMAYACAÐIZ Düþen her canýmýzýn Dökülen her damla kanýmýzýn HESABINI SORACAÐIZ!