kapak 3.indd
Transcription
kapak 3.indd
DEDEMAN QUARTERLY DQ DEDEMAN QUARTERLY DQ SAYI-ISSUE 07 YAZ-SUMMER 2010 Bu Yaz Bodrum’da Neler Olacak? What’s going on in Bodrum this summer? Endüstriyel Tasarımın Dünü Ve Bugünü The past and present of industrial design SAYI-ISSUE 07 YAZ-SUMMER 2010 Karizmatik Oyuncu Serra Yılmaz The charismatic actress Serra Yılmaz kapak 3.indd 1 6/24/10 12:22 PM icindekiler+edito2 ok.indd B 6/24/10 12:22 PM DQ ÖNSÖZ-FOREWORD 1 Değerli Dedeman Dostlar›, Yazın en güzel yanı insanı gezip görmeye, keşfetmeye teşvik etmesi. Daha bir cesur, daha bir kararlı ve canlı oluyor insan bu mevsimde. Geçen yıl gidemediği o bakir koyu görme arzusu, yeni açılan yazlık mekânları deneme heyecanına karışıyor. Yurtdışında alışılmışın dışında bir ülkeyi ziyaret etme isteği de cabası! Tatilinizde ya da dinlenmek için ayırdığınız birkaç saatte size eşlik edecek DQ’nun yeni sayısında okuyacak çok şey bulacaksınız. Örneğin; Bodrum’un en taze mekânları, plajları; Kıbrıs’ın değişen çehresi ve gecelerinize renk katacak yaz konserleri hakkında detaylı bilgiler. Başta kahvaltı olmak üzere tüm öğünlerin vazgeçilmezi ekmeğin envayi çeşidi, Türkiye’de ve dünyada endüstriyel tasarım ve başarılı oyuncu Serra Yılmaz söyleşisi de 7. sayımızda bulabileceğiniz konular arasında. Okumaya mola vermek istediğinizde bile dergimizi elinizden bırakmayın çünkü Antalya’daki moda çekimimiz görsel bir şölen niteliğinde. Dedeman Otelleri’nde son dönemde neler yapıldığını, hangi aktivitelerle ön plana çıktığımızı merak ederseniz,“DQ Haberler” sayfalarımıza göz atabilirsiniz. Yazın tadını çıkarın… Dear friends of Dedeman, The best part about summer is that it gives people the opportunity to get out and explore new places. Something about the season gives people more courage, determination and energy. Excitement fills the air with the chance to visit that one secluded bay that was missed on last year’s trip, or check out the newest summer hot spots. What a perfect time of year to plan a trip to an unusual destination off-the-beaten-track. While you are on holiday and resting all day long, you’ll find to read lots of issues in DQ 7. Here you can read about Bodrum’s swankiest hangouts and beaches; the changing face of Cyprus and browse through a detailed guide to summer concerts that will add a little sugar and spice to your nights. The best part of breakfast, or rather every meal, is the bread! In this issue, we have many wholesome varieties, plus industrial design in Turkey and the world, and an in-depth interview with famous actress, Serra Yılmaz. For a quick break from reading, the Antalya photo shoot provides a visual feast for the eyes, sprawled across the pages of our fashion section. To find out more about what is going on at various Dedeman hotels, their latest activities and events, flip through the “DQ News” pages. Enjoy the summer... Tamer Yürükoğlu Genel Müdür / General Manager Dedeman Hotels & Resorts International icindekiler+edito2 ok.indd 1 6/24/10 12:22 PM DQ ‹Ç‹NDEK‹LER-CONTENTS 12 ajanda-zoom 04 Türkiye’de ve dünyada olup bitenler The news from Turkey and the world trend 12 Dünyayı yeniden yorumlamak: Endüstriyel tasarım Reinterpreting the world: Industrial design röportaj-interview 20 20 Beynelmilel oyuncu: Serra Yılmaz International actress: Serra Yılmaz seyahat-travel 26 26 Akdeniz’de bir kayıp hazine: Kıbrıs A hidden treasure in the Mediterranean: Cyprus yemek-food 38 Diyar diyar ekmek keyfi Enjoying bread in different lands bölge-area 44 38 56 70 56 YÖNET‹M YER‹ - EXECUTIVE CONTACT Dedeman Hotel&Resorts International Y›ld›z Posta Caddesi No.52 34340 Esentepe- ‹stanbul Tel: 0212 337 39 00 www.dedeman.com YAPIM - PRODUCTION AJANS MEDYA GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ EDITOR-IN-CHIEF Arzu Karacadağ YAZI ‹ŞLER‹ MÜDÜRÜ (Sorumlu) MANAGING EDITOR Nevra Nergiz ‹NG‹L‹ZCE BÖLÜM ED‹TÖRÜ ENGLISH SECTION EDITOR Esen Boyac›giller KATKIDA BULUNANLAR - CONTRIBUTORS Esin Müftüoğlu, Eda Yeşim, Belma Saraçç› Sema Şanl›, Güneş F›nd›koğlu Murat Tekin, Serkan Uysal REKLAM GRUP BAŞKANI ADVERTISING GROUP CHAIRMAN Gonca Alyanak Savc› REKLAM KOORD‹NATÖRÜ ADVERTISING COORDINATOR Tolgay Gülten moda-fashion AJANS MEDYA Kuruçeşme Caddesi, No: 3 Kuruçeşme 34345 ‹stanbul Tel: 0212 287 19 90 Güneşe çıktık! Fun in the sun! Yaz konserleri Summer concerts Dedeman dünyas›ndan haberler News from Dedeman Hotels öykü-story 78 ‹MT‹YAZ SAHİBİ - CHAIRMAN Dedeman Hotel&Resorts International ad›na Tamer Yürükoğlu REKLAM MÜDÜRLER‹ ADVERTISING MANAGERS Gözde Çokgezen, Özgür Çokgezen haberler-news 44 DEDEMAN QUARTERLY Bodrum zamanı Time for Bodrum kültür&sanat 64 DQ Yağmur T. Erdem’den keyifli bir hikâye A cosy tale from Yağmur T. Erdem BASKI VE C‹LT / PRINTING PRESS Apa Uniprint Bas›m San. ve Tic. A.Ş. Had›mköy ‹stanbul Asfalt›, Ömerliköy Mevkii 34555 Had›mköy, Çatalca- ‹stanbul Tel: 0212 798 28 42 Yay›n Türü 3 ayl›k, süreli, yerel Bas›m Yeri ve Tarihi ‹stanbul, Haziran 2010 Dedeman Hotel&Resorts International’›n ücretsiz yay›n›d›r. Complimentary copy of Dedeman Hotels&Resorts International. Dergide yay›mlanan yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlar›n her hakk› sakl›d›r. Kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. Yaz›lar›n sorumluluğu yazarlara, yay›nlanan ilanlar›n sorumluluğu ise sahiplerine aittir. All rights are reserved that pertain to the written materials, photographs and illustrations published in the magazine. Nothing in this magazine may be borrowed or reproduced without full credit being given to the source. icindekiler+edito2 ok.indd 2 6/24/10 12:22 PM icindekiler+edito2 ok.indd 3 6/24/10 12:22 PM AJANDA 4 DQ Jewellery designer Zekiye Koçarslan has set up a second store in Teşvikiye, besides the first one in Galatasaray. ‘Zeckié Nişantasi’ is now on Topağacı Street, the meeting point of designers, waiting for customers with open arms to show their unique jewellery collection. Koçarslan has prepared ring and earring designs using modern geometric forms and slim lines, with the green of emerald, the blue of sapphire and the red of ruby, suitable for everyday life. Other than designs with diamonds and precious gems, the Zeckié Collection also has jewellery suitable for all budgets made of bronze, brass and silver, and brooches designed with felt. Fun jewellery that you’ll want to keep on all day are now also in Tesvikiye. ZECKIÉ TEŞVİKİYE’DE ZECKIÉ IS IN TEŞVİKİYE Mücevher tasarımcısı Zekiye Koçarslan, Galatasaray’dan sonra ikinci şubesini Teşvikiye’de açtı. Tasarımcıların buluşma noktası İstanbul, Topağacı Caddesi’nde açılan Zeckié Nişantaşı’na özel takı tasarımları ile mücevher sevenleri bekliyor. Yeni mağazasında zümrütün yeşili, safirin mavisi ve yakutun kırmızısını günlük hayatta rahatça kullanılabilecek tasarımlar ile birleştiren Koçarslan’ın yüzüklerde uyguladığı ince form ile takım oluşturan küpeler, modern havayı yansıtan geometrik formlar ile beğeniye sunuluyor. Pırlanta ve değerli taşlarda uyguladığı tasarımların dışında, her bütçeye uygun olabilecek bronz, pirinç ve gümüş malzemelerden oluşan ürünler sunan Zeckié koleksiyonunu keçe ile birleştirerek tasarladığı broşlar ile tamamlıyor. Gün boyu çıkarmak istemeyeceğiniz, eğlenceli tasarımlar Galatasaray’dan sonra şimdi de Teşvikiye’de meraklılarını bekliyor. Ihlamur Yolu, Değer Apt. 16/C Teşvikiye–Nişantaşı Tel: (212) 232 59 37 www.zeckie.com Ihlamur Road, Değer Apartment, 16/C Teşvikiye-Nişantaşı Tel: (212) 232 59 37 www.zeckie.com ajanda.indd 4 6/24/10 12:23 PM LÜKS VE STİL SAHİBİ Yunanistan’ın İzmir’e benzerliğiyle öne çıkan şehri Selanik’te konuşlanan Met Otel kentte lüks otel kavramını yeniden belirleyen özelliklere sahip. Her biri son derece özgün 212 odaya sahip olan otel, Selanik’in yeni gelişen ve şehir merkezine oldukça yakın olan liman bölgesinde bulunuyor. 13 toplantı odasına, gurme restoranlara, havalı barlara sahip olan Met Otel’de ayrıca günün yorgunluğunu atmak için özel dizayn edilmiş bir de spa bulunuyor. Muhteşem şehir ve liman manzarasının tadını çıkarabileceğiniz odalarda yüksek teknoloji, şımartıcı lüks ve samimi rahatlık misafirleri kucaklıyor. Çatısındaki 360 derece şehir ve liman manzarasına sahip 22 metrelik havuzuyla sizi çok uzak diyarlara götürecek olan otelin restoranlarında dünya mutfaklarından lezzetleri tadabilir, kozmopolit bir atmosferi olan barlarında ise kokteylinizi yudumlayabilirsiniz. Yunanistan ziyaretlerinizde yeni durak olmaya aday stil sahibi Met Otel komşu misafirperverliğini ziyaretçilerine sunmak için bekliyor. 48, 26 Oktovriou Cad. No: 546 27 Selanik/Yunanistan Tel: (+30) 2310 017 000 Fax: (+30) 2310 017 100 ajanda.indd 5 POSSESSOR OF LUXURY AND STYLE In Thessaloniki, a city in Greece known for its similarities with Izmir, the Met Hotel possesses the properties needed to establish luxury. The hotel with 212 unique and finely designed rooms is found in the up and coming port region, which is fairly near the city centre. Besides 13 conference rooms, gourmet restaurants and posh bars, the Met Hotel also has a custom designed spa to get rid of a days stress. Guests are welcomed in the rooms with high technology, spoiling luxury and sincere comfort, which also offer a great view of the city and the port. You can relax in the 22 meter pool on the roof of the hotel with a 360 degree view of the city, you can taste food from all over the world in the restaurants and you may sip your cocktail in the cosmopolite atmosphere of the hotel’s bar. Met Hotel welcomes you for a neighbourly hospitality on your visits to Greece. 48, 26 Oktovriou Street No: 546 27 Thessaloniki / Greece Tel: (+30) 2310 017 000 Fax: (+30) 2310 017 100 5 6/24/10 12:23 PM AJANDA 6 HER ŞEY HASANKEYF İÇİN DQ ANYTHING FOR HASANKEYF With its natural riches and 15,000 years of history Hasankeyf is the only place that has 9 out of 10 of the UNESCO’s “World Heritage” criteria, and this time Hasankeyf is coming to life once again in the objectives of professional photographers. This cultural heritage, under threat of being buried under the waters of the Ilisu Damn, is calling out once again to the responsive people of Turkey with a photograph exhibition called “Do You Know Hasankeyf?” The project, taking place at the Kadir Has University Rezan Has Museum is composed of 6 months worth of work by photographers Coşkun Aral, Tahsin Aydoğmuş, Okan Bayülgen, Mithat Bereket, Kutup Dalgakıran, Zekai Demir, Saygun Dura, Ali Konyalı, Naz Köktentürk, Levent Yalınay and Tamer Yılmaz. The projects guest of honour is one of Turkey’s master photographers, Ara Güler. This exhibition “Do You Know Hasankeyf?”, is brought to life by the Rezan Has Museum and Photographers Without Boundaries Group and will be on display until the 31st of August at the Kadir Has University Rezan Has Museum. Anything For Hasankeyf Kadir Has University Kadir Has Street, Cibali-Haliç Tel: (212) 533 6532 www.rhm.org.tr ajanda.indd 6 Doğal zenginlikleri ve 15 bin yıllık geçmişi ile Unesco’nun on “Dünya Mirası” kriterinden dokuzuna sahip dünyadaki tek yer olan Hasankeyf, bu kez usta fotoğraf sanatçılarının objektifinde can buluyor. Ilısu Barajı’nın suları altında kalma tehdidiyle karşı karşıya olan bu kültürel miras, “Hasankeyf’i Bilir Misin” adlı fotoğraf sergisiyle bir kez daha bu ülkenin duyarlı insanlarına sesleniyor. Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi’nde gerçekleştirilen proje; Coşkun Aral, Tahsin Aydoğmuş, Okan Bayülgen, Mithat Bereket, Kutup Dalgakıran, Zekai Demir, Saygun Dura, Ali Konyalı, Naz Köktentürk, Levent Yalınay ve Tamer Yılmaz’dan oluşan farklı disiplinlere sahip fotoğrafçıların Hasankeyf’te 6 ay süreyle gerçekleştirdikleri çalışmalardan oluşuyor. Projenin onur konuğu ise ülkemizin usta fotoğrafçılarından Ara Güler. Rezan Has Müzesi ve Sınır Tanımayan Fotoğrafçılar Grubu tarafından hayata geçirilen “Hasankeyf’i Bilir Misin” fotoğraf sergisi 31 Ağustos’a kadar Kadir Has Üniversitesi Rezan Has Müzesi’nde ziyaretçilerini bekliyor. Kadir Has Üniversitesi Kadir Has Caddesi, Cibali-Haliç Tel: (212) 533 65 32 www.rhm.org.tr 6/24/10 12:23 PM ajanda.indd 7 6/24/10 12:23 PM AJANDA 8 DQ İSTANBUL’DA KOLOMBİYA ESİNTİSİ 21. yüzyılın en çok merak uyandıran sanatçılarından Fernando Botero’nun, 64 yapıttan oluşan kapsamlı sergisi, Türk sanatseverlerle ilk kez Pera Müzesi’nde buluşuyor. Günümüz estetik anlayışına yeni bir yorum getiren sanatçının sergisi sirk, boğa güreşi, Latin Amerika halkı, Latin Amerika yaşamı, ölü doğa ve sanat tarihinin ustalarından uyarlamaları kapsayan altı bölümden oluşuyor. Latin ve Kolombiyalı kimliğini özenle korurken, folklorik öğelerden öte, dünya sanatının büyük ustalarının çalışmalarından beslenerek özgün tarzını oluşturan ve zengin iç dünyasını, incelikli ve bilge bir yaklaşımla yapıtlarına yansıtan Botero dünyanın yaşayan en büyük sanatçılarından biri kabul ediliyor. Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın davetlisi olarak eşi Yunanlı sanatçı Sophia Vari ile birlikte Türkiye’ye gelen Fernando Botero’nun 18 Temmuz’a kadar açık kalacak sergisi çerçevesinde çeşitli etkinlikler, söyleşiler, film gösterimleri ve çocuklar için eğitim programları da gerçekleşecek. Uzun yıllardır New York’ta ve Avrupa’da yaşamasına rağmen Latin Amerikalı ruhunda hiçbir şeyin değişmediğini, ülkesiyle bütünleşmiş birisi olduğunu ifade eden sanatçının Pera Müzesi’ndeki sergisi Kolombiya Fahri Konsolosluğu, İspanya Büyükelçiliği ve Cervantes Enstitüsü katkılarıyla gerçekleşiyor. Hazırlık çalışmaları yaklaşık iki yıl süren ve 18 Temmuz 2010 tarihine kadar açık kalacak olan Botero sergisi, usta sanatçının 2009 yılında Kore’de açılan ve 220 bin sanatsever tarafından ziyaret edilen son sergisinden bir seçkiyle Pera Müzesi’nin üç katına yayılıyor. Meşrutiyet Caddesi No.65 34443 Tepebaşı, Beyoğlu-İstanbul Tel:(212) 334 99 00 www.peramuzesi.org.tr A BREEZE OF COLOMBIA IN ISTANBUL An artist of the 21st century who awakens curiosity, Fernando Botero’s exhibition of 64 masterpieces will be on display for Turkish art enthusiasts for the first time at the Pera Museum. Botero’s exhibition brings a new interpretation to modern understanding of aesthetics in six sections composed of the circus, bull fighting, the people of Latin America, the life in Latin America, dead nature, and interpretations of the masters of art history. Botero is considered one of the World’s most prestigious artists alive for not only how he keeps his Latin and Colombian identity along with his folkloric element, but how he reflects his unique style inspired by masters of art and his inside world to his masterpieces, in a subtle and wise method. As a guest of Suna and İnan Kıraç Trust, Fernando Botero will be visiting Turkey with his Greek wife Sophia Vari, who is also an artist. During the period the exhibition stays open till the 18th of July there shall be various events, seminars, film viewings, and educational programs for children. Even though he has been living in New York and Europe for many years, Fernando states that he has not lost anything from his Latin American spirit and he is forever bonded with his home country. Fernando’s exhibition is taking place at the Pera Museum with the contributions of the Colombian Consulate, Spanish Embassy and Cervantes Institute. The preparations for the Botero exhibition took 2 years and will be open till the 18th of July 2010. The exhibition is composed of selections from Botero’s exhibition in South Korea in 2009, which was visited by 220,000 visitors, and is spread across three levels of the Pera Museum. Meşrutiyet Street No:65 34443 Tepebaşı, Beyoğlu-İstanbul Tel: (212) 334 99 00 www.peramuzesi.org.tr ajanda.indd 8 6/24/10 12:23 PM 9 HİNDİSTAN’DA JAPON TATLARI Dünyanın üçüncü, Hindistan’ın ise en büyük şehri olan Mumbai’de bulunan Taj Mahal Palace&Tower’da yeniden açılan Wasabi by Morimoto şehirde kaliteli yemek arayanların adresi olmaya devam ediyor. Muhteşem bir manzaraya sahip olan mekânda menü lezzetli sebze yemekleri ve Kumamoto istiridyesi, karides tempura gibi dünyanın dört yanından gelen en taze deniz ürünlerinden oluşuyor. Taj Mahal Palace’ın ilk katında bulunan Wasabi, efsanevi Japon aşçı Morimoto’nun izinde giden şef Hemant Oberoi ve ekibinin menüye ekledikleri; suşi çeşitleri, salatalar, mezeler gibi yeni 14 lezzete de ev sahipliği yapıyor. Bu eşsiz damak ziyafetini tamamlak için ise yeni 12 çeşit sake ve Japon birasını da menüsüne ekleyen restoran öğlen 12:30-14:45, akşam ise 19:00-23:45 saatleri arasında hizmet veriyor. Kırmızı rengin ağırlıklı olarak kullanıldığı dekorasyonda Japon motiflerini sıklıkla kullanan Hintli sanatçı Sadanand Shirke’in enstalasyonunu gerçekleştirdiği suşi bar ve teppanyaki mutfak ise Wasabi’nin salonunda en çok dikkati çeken bölümü oluşturuyor. Gitmeden önce kesinlikle rezervasyon yaptırmak gereken Wasabi by Morimoto Hindistan’a yolu düşenlerin mutlaka uğraması gereken bir adres. Apollo Bunder, Mumbai/India Tel: (91-22) 6665 3366 THE JAPANESE CUISINE IN INDIA In India’s largest city Mumbai, which happens to be the World’s 3rd largest city, Wasabi by Morimoto has reopened at the Taj Mahal Palace & Tower and continues to be the address for quality food in Mumbai. Besides its astonishing view, the restaurant has to offer a rich menu with sea foods from all over the world, such as Mumamoto oysters, shrimp tempura. Found on the first floor of the Taj Mahal Palace, Wasabi is run by Hemant Oberoi and his crew, who follows in the footsteps of legendary Japanese chef Morimoto, and they have introduced 14 new dishes to the menu with various sushi, salads and side dishes. To accompany this incomparable menu, Wasabi have added 12 new types of sake and Japanese beer. The restaurant is open in the afternoon from 12:30 – 14:45 and in the evening from 19:00 – 23:45. Decorating mainly in red with the frequent usage of Japanese motifs, the Indian artist Sadanand Shirke has established the most striking features of the restaurant with the sushi bar and teppanyaki grill he has installed. If you are ever in Mumbai you should go to Wasabi, but definitely do not forget to make reservations before you go. Apollo Bunder, Mumbai/India Tel: (91-22) 6665 3366 ajanda.indd 9 6/24/10 12:23 PM AJANDA 10 DQ ‘ABBARAKADABRA’ İÇİN GERİ SAYIM BAŞLADI! Geçtiğimiz yıl ön açılış sergisi olarak düzenlenen “Davetinizi Aldım, Teşekkürler!” adlı uluslararası serginin ardından Mardin, 4 Haziran - 5 Temmuz 2010 tarihleri arasında düzenlenecek olan büyük sergiye hazırlanıyor. Sergi gerek ulusal gerekse uluslararası alanda saygın ve deneyimli sanatçıların katılımıyla bir bienal formatı olarak tasarlanıyor ve Mardin’in şimdiye kadar ev sahipliği yapacağı en büyük çağdaş sanat sergisi iddiasını taşıyor. Bu yönüyle bienal, Mardin coğrafyasına kültürel yönden yeni bir ivme kazandıracağı gibi Türkiye’nin de çağdaş sanat belleğine güçlü katkılar sağlayan bir platform oluşturuyor. Küratörlüğünü Döne Otyam’ın üstlendiği sergi başlığı; çıkış noktasını Mardin’de hem ev hem de sokağa geçit veren binlerce yıllık mimari yapıların adı olan abbaralardan alıyor. Bienal başlığı olan ‘AbbaraKadabra’ ise Mardin’e özgü bu mimari yapı ve şehrin ev sahipliği yapacağı çağdaş sanat hareketinin büyüleyici bileşimine işaret ediyor. ‘AbbaraKadabra’da sergilenecek yapıtlar; Kasımiye Medresesi, Zinciriye Medresesi, Cumhuriyet Meydanı ve Tokmakçılar Konağı gibi tarihsel yerleşimlerin yanı sıra şehrin kamusal alanları ve bazı abbaralarda yer alacak. Ayrıntılı bilgi ve iletişim için: Bahar Mirzazad [email protected] 0532 566 36 25 COUNTING-DOWN FOR ‘ABBARAKADABRA’ ! Following-up the international exhibition titled “Davetinizi Aldım, Teşekkürler!” (“Got Your Invitation, Thanks!”) that was held last October, Mardin is getting prepared for its new exhibition that will be held June 4 – July 5, 2010. Having well-respected and renowned national and international artists as the participants, this year’s exhibition is designed as a biennale. As well as speeding up the brand new cultural atmosphere of Mardin and its surroundings, the exhibition will benefit the whole modern art history of Turkey. The title of the exhibition takes on its meaning from the word “abbara,” which is the name of the millennium-old architectural structures that give a passage-way to houses and streets in Mardin. The works-of-art that will be in display at the exhibition include the historical sites such as Kasımiye and Zinciriye Theological Schools, Cumhuriyet Square, and Tokmakçılar Mansion, as well as the city’s public sites and “abbara”s. For further information and contact: Bahar Mirzazad [email protected] 0532 566 36 25 EGE LEZZETLERİ BURADA Ellerden düşmeyecek, mutfakları şenlendirecek yeni bir yemek kitabı daha gastronomi meraklılarının hizmetine sunuluyor. Didem Şenol tarafından hazırlanan Kızınız Defneyi Oğlumuz İskorpite… / Ege Pazarlarından Lezzetlerle Yaratıcı Yemekler adlı kitap, Ege’nin benzersiz tatlarını bir araya getiriyor. Acılı ve taze kekikli ahtapot sote, fesleğenli közlenmiş sebze salatası, sütte pişmiş orfoz, elmalı pancar çorbası, ızgara bıldırcın ile biberiyeli mantar, taze kişnişli kırlangıç köftesi ve ızgara dil ile kaparili patates salatası kitapta tarifi verilen lezzetli yemeklerden sadece birkaçı. Damak tadı, Ege’nin eşsiz lezzetleriyle şekillenen Didem Şenol, uzun soluklu aşçılık serüveninin bu durağında bölgenin pazarlarına ve ürünlerine olan hayranlığını dile getiriyor. Bildiğimiz malzemelere sihirli değneğiyle dokunarak yarattığı menüleri ayrıntılı biçimde anlatarak ve alternatif malzemeler önererek, tüm tarifleri görselleriyle beraber okuyucuya sunuyor. Okuyuculara da, rengârenk Ege pazarlarından mutfağın eğlenceli dünyasına yapılan bu lezzet yolculukları sayesinde yemek yapmanın püf noktalarını keşfedip keyifli sofraları rahatça hazırlamak kalıyor. Ayrıca Ege mutfağında kullanılan malzemeleri tanımanın ve onları yaratıcı bir şekilde kullanabilmenin yolu da bu kitaptan geçiyor. THE FLAVOURS OF THE AEGEAN A new book that will enliven your kitchen and will not be placed down by gastronomy enthusiasts. This book by Didem Şenol called ‘Kızınız Defneyi Oğlumuz İskorpite… / Ege Pazarlarından Lezzetlerle Yaratıcı Yemekler’ (Your Daughter Bay Leaf and Our Son Scorpion-Fish… / Creative Cooking with Flavours from The Markets of the Aegean) brings together the cuisine of the Aegean. Sauteed octopus with chilli and fresh thyme, basil salad with roasted vegetables, cooked in milk, grouper, apple-beet soup, grilled quail and mushroom with rosemary, grilled swallow meatballs with fresh coriander, and grilled tongue and potato salad with capers, are only some of the meals described in this book. Having her talent shaped by the incomparable flavours of the Aegean, Didem Şenol tells the story of her adoration to the region’s markets and products. Using all ingredients that we are familiar with, Didem Şenol touches them with her magic wand and practically shows the reader how to prepare amazing menus and recipes. With the help of this book that shows you a path from the colourful markets of the Aegean to tricks in the kitchen, you can easily prepare astonishing dinners. This book also is a path to get know ingredients used in the Aegean cuisine and how to use them imaginatively. ajanda.indd 10 6/24/10 12:23 PM ajanda.indd 11 6/24/10 12:23 PM DQ 12 TREND-TREND DÜNYAYI YENİDEN YORUMLAMAK Endüstriyel tasarım Industrial design REINTERPRETING THE WORLD tasarim ok.indd 12 6/24/10 12:23 PM O on yılların en popüler çalışma alanlarından biri olan endüstriyel tasarım, hayata atılmaya hazırlanan gençlerin de yeni gözdesi. Doğadan ve dünyadan esinlenerek yeni ve ilginç tasarımlarla hayatımızda giderek daha büyük bir yer edinen endüstriyel tasarım, objelerin yalnızca işlevselliğini değil, şıklığını da ön plana çıkarıyor. Dahası, en basit nesneler için bile çevreye duyarlı, pratik ve estetik çözümler sunuyor. Gözlerinizi kapatın ve son yılların en büyük eğlence nesnesi iPod’un ilk hâlini hatırlamaya çalışın. Klasik mp3 çalarlardan farklı yanları herkesi nasıl da heyecanlandırmıştı... iPod’un doğuşunun üzerinden yalnızca birkaç yıl geçti ama piyasaya sürülen birçok yeni versiyonu, hem boyutlarının büyük ölçüde değişmesini, hem de bu minik müzik kutusunun giderek şıklaşmasını sağladı. İşte endüstriyel tasarımın nasıl geliştiğinin ve hayatımıza ne gibi katkılarda bulunduğunun en açık kanıtlarından biri. Tüketim toplumunun dünyayı saran, doymak bilmez yenilikçi ve yaratıcı arayışlarının son durağı olan endüstriyel tasarım, sadece yeni nesnelerin tasarlanıp pazarlanmasından çok öteye geçti. Bütün dünyada trendleri belirleyen, gereksinimlere yanıt veren ve heyecan yaratan yeni bir alana dönüşüverdi. tasarim ok.indd 13 ne of the most popular fields of work in recent years, industrial design is also the new favourite of young people starting out in life. Ever-more important in our lives with innovative and interesting designs inspired by nature and the world, industrial design focuses on both function and elegance. It also provides environmentally friendly, practical and aesthetic alternatives for even the simplest objects. Close your eyes for a minute and try to recall the first version of the iPod, which later evolved into an icon of personal entertainment. Remember how everyone was so excited with the new features that were different from a conventional Mp3 player. Only a few years have passed since the birth of the iPod, yet each new version launched in the market has enabled this miniature music-box to become not only more compact but more elegant as well. Industrial design, which is the last-stop on the global and insatiable quest for innovation and creativity, has evolved far beyond simply designing and marketing new objects. It has transformed into a cuttingedge sector that defines trends, meets human needs and creates excitement all over the world. 13 6/24/10 12:23 PM THE JOURNEY TASARIMIN OF DESIGN YOLCULUĞU 14 tasarim ok.indd 14 Endüstriyel tasarımın tarihçesini endüstri devriminden ayrı değerlendirmek imkansız. Seri üretime geçişle, çok sayıda üretilen ürünler, el yapımı ürünlerin sahnelerden silinmesine yol açtı. Çok sayıda üretilmiş nesnelerin değer kazanabilmesi ise yalnızca farklı görünmesine bağlıydı. Seri üretim konusunda çığır açan ilk tasarım ürünü, 1859-1930 yılları arasında üretilen ve Michaël Thonet tarafından tasarlanan geleneksel bistro sandalyesi oldu. Beş basit ahşap parçanın kıvrılıp birbirine toplam 8 vida ile tutturulmasıyla üretilen bu sandalyelerden toplam 50 milyon adet satıldı. Günümüz endüstriyel tasarım konseptinin babası ise, 1930’lardan itibaren sayısız tasarıma imza atmış olan Amerikalı Raymond Loewy. Lucky Strike paketlerini, S1 lokomotiflerini tasarlayan, uluslararası Shell logosunu çizen ve klasik Coca-Cola şişesine ince belli formunu kazandıran Loewy, endüstriyel tasarımın ne kadar geniş alanlara yayılabileceğini gösteren ilk örnek oldu. Yirminci yüzyılın tamamına damgasını vuran endüstriyel tasarım, çağın tüm sanat akımlarından beslenerek gelişti. El yapımı ürünlerin rafa kalkmasıyla birlikte, Art Nouveau, kübizm, Bauhaus ekolü, Art Deco, minimalizm, It is almost impossible to consider the history of industrial design independent of the industrial revolution. The advent of mass-production effectively brought about a sharp decline in hand-made products. And a distinctive appearance was enough for mass-produced objects to gain in value. The traditional bistro chair, which was created by Michaël Thonet and produced between 1859 and 1930, became the first groundbreaking design in massproduction. A total of 50 million of these chairs – five simple pieces of timber bent to shape and held together with 8 bolts – were sold in all. The American designer Raymond Loewy, who created countless products starting in the 1930’s, is widely recognized as the father of contemporary industrial design. Loewy gave us the Lucky Strike package, the S-1 locomotive, the international Shell logo and the revamped Coca-cola bottle, setting the first example of how industrial design spans many areas of life. Leaving an indelible imprint on the whole of the 20th Century, industrial design evolved by thriving on all artistic movements. With hand-made products on the decline, artists influenced by Art Nouveau, cubism, the Bauhaus school, Art Deco, minimalism, modernism and post-modernism began to follow contemporary thinking in the field of industrial design. 6/24/10 12:24 PM 15 2000’li yıllara gelindiğinde, teknolojinin gelişim hızı dudak uçuklatacak boyutlara eriştiğinden, işlevsellik, şıklık ve sürekli artan talebe yanıt verme eğilimleri, kendini sürekli yenileyen bir tasarım serüveninin habercisi oldu. tasarim ok.indd 15 6/24/10 12:24 PM modernizm ve postmodernizmden etkilenen sanatçılar, sanatla ilişkili her dalda olduğu gibi, tasarım alanında da yeniliğin peşinden koştu. 2000’li yıllara gelindiğinde, teknolojinin gelişim hızı dudak uçuklatacak boyutlara eriştiğinden, işlevsellik, şıklık ve sürekli artan talebe yanıt verme eğilimleri, kendini sürekli yenileyen bir tasarım serüveninin habercisi oldu. The sheer speed of technological developments at the turn of the Second Millennium, along with the tendency of catering to function, elegance and continually increasing demand, virtually guaranteed that industrial design was here to stay. THE ESTETİK VE MARRIAGE OF İŞLEVSELLİĞİN STYLE AND FUNCTIONALITY EVLİLİĞİ Estetik ve işlevselliğin evliliği Amerikan Endüstri Tasarımcıları Birliği’nden Mark Dziersk’e göre, aynı fiyat ve aynı işlevselliğe sahip ürünlerin rekabetinde tasarım öne çıkan tek öğe. Bu noktada ergonomi, kullanılan malzeme, teknik altyapı ve üretim kolaylığı gibi konuların ne kadar önemli olduğunu hatırlamakta fayda var. Günümüz endüstriyel tasarımının önemini anlayabilmek için dünyaya şöyle bir göz atmak yeterli: Dünya çapında katılımla gerçekleşen endüstriyel tasarım yarışmalarının sayısı 20’den fazla. Her yıl 29 Haziran, Dünya Endüstriyel Tasarım günü olarak kutlanıyor; 2010 yılının sloganı olan “Daha esnek bir dünya için insani çözümler” tasarımın insan algısını da değiştirip esnetebileceğinin habercisi gibi. Bang&Olufsen ve Ikea gibi dünya mobilya devleri, sundukları her yeni üründe tasarımın ve tasarımcısının öneminin altını çiziyor. 1980’li yıllardan bu yana tasarımın dünyadaki en önemli isimlerinden Philippe Starck’ın her yeni tasarımı yakından takip ediliyor. Alessi gibi markalar, evde veya işte kullanılabilecek sayısız birçok tasarım ürününü tasarım sevdalılarıyla paylaşıyor. tasarim ok.indd 16 According to Mark Dziersk, former President of the Industrial Designers Society of America, design is the only prominent feature in the competition between products with similar prices and functions. At this point, it is significant to note the importance of ergonomics, the selection of materials, the technical infrastructure and ease of production. It is sufficient to take a quick look around the world in order to understand the significance of contemporary industrial design: There are over 20 industrial design competitions held each year, with participants coming from across the globe. The 29th of June is celebrated as World Industrial Design Day; the slogan for 2010 “Humane Solutions for a Resilient World” seems to herald an understanding of design that will change and mould human perception. Global giants such as Bang&Olufsen and Ikea underline the importance of design and the designer in every new product they launch. A legend among designers since the 80’s, Philippe Starck creates a stir with every new design. Brands like Alessi are coming up with countless innovative designer products for the home and the office. 6/24/10 12:24 PM NESNELERİN THE NEW YENİ YÜZÜ FACE OF OBJECTS PHILIPPE STARCK tasarim ok.indd 17 Piyasaya yeni sürülen teknolojik ürünler bir yana, çağdaş tasarım var olan ürünlerin yeniden yorumlanmasının altını çiziyor. Klasiklerden esinlenen ve yeni bakış açılarıyla yorumlanan tasarım ürünü kalemler, kitaplıklar, oturma grupları ve hatta mutfak gereçleri, hem hayatı kolaylaştırıyor, hem de göze hitap ediyor. Günümüz endüstriyel tasarımının dünyadaki en önemli isimlerinin başında, dünyanın en önemli tasarım ödüllerinden Red Dot Desing Awards’a birçok kez sahip olmuş Meksikalı Alberto Villareal geliyor. İlginç oturma grupları ve mobilyaların yanı sıra Mexico City için taksi, Mp3 çalar, ayakkabı, bisiklet kaskı gibi birçok farklı tasarıma imza atan Villareal, teknoloji ve kültürün akıllıca harmanlanmasıyla, toplum ve çevre konusunda gelişim sağlamaya çalıştığının altını çiziyor. Dünyanın en önemli tasarım şirketlerinden biri olan Kaliforniya merkezli Stuart Karten Design (SKD), tıbbi cihazlardan pil şarjlarına, harici hard diskten oyun konsollarına, modemlerden silahlara, geniş bir tasarım yelpazesine sahip. Şirketin sahibi ve yaratıcı direktörü Karten, 25 yıllık tasarım geçmişini sayısız ödülle süslemiş. Magno tasarım şirketinin sahibi bol ödüllü Singgih S. Kartono da, günümüzde adından sıkça söz ettiren bir diğer genç tasarımcı. Genelde ahşap malzemeler ile çalışmayı tercih eden sanatçının birçok ödül kazanmış ahşap radyosu dünya çapında ses getirdi. Tasarımları arasında birçok küçük ahşap oyuncak, büyüteçler, pusulalar ve yine farklı renklerde ahşap kullanılarak üretilmiş büro malzemeleri bulunuyor. 17 Granted that newly launched technological products have great allure, contemporary design is just as much about redefining products that already exist. Designer pens, book-shelves, sofa groups and even kitchen utensils inspired by the classics and re-interpreted with a fresh perspective, make our lives easier and also appeal to our eyes. Mexico’s Alberto Villareal, who is a multiple-winner of the prestigious Red Dot Design Awards, stands out among internationally renowned names in contemporary industrial design. Creator of a wide range of distinctive designs including seating groups and furniture pieces, taxis for Mexico City, Mp3 players, shoes and bicycle helmets, Villareal promotes a sensible blend of technology and culture to enhance society and nature. One of the most important design companies in the world, Stuart Karten Design (SKD) also has an extensive design portfolio that covers everything from medical equipment to battery-chargers, external hard-disks to game consoles, and from modems to weapons. Mr. Karten, the owner and creative director of the company, has embellished his 25-year career with countless awards. Another multiple award-winning designer and owner of Magno Design, Singgih S. Kartono is a young contemporary designer who has recently been receiving much attention. This artist prefers to work with fine woods and his wooden radio has brought international acclaim, not to mention a host of awards. His designs include small wooden toys, magnifyingglasses, compasses and office equipment produced with different coloured wood. 6/24/10 12:24 PM SEFER ÇAĞLAR VE SEYHAN ÖZDEMİR 18 HEM YERLİ, HEM DÜNYALI... Türkiye’de de, endüstriyel tasarım alanında çalışan ve uluslararası üne sahip birçok önemli isim saymak mümkün. Türk tasarımcılığının duayeni Aziz Sarıyer, asla vazgeçmediği yalın bakış açısıyla dünyanın önde gelen en iyi 50 tasarımcısı arasında sayılıyor. Son dönemde iç mimari konusunda en iddialı şirketlerden birine dönüşen Autoban’ın giderek ün kazanan patronları Sefer Çağlar ve Seyhan Özdemir, özellikle oturma grubu ve kitaplık tasarımları ile dikkat çekiyor. Endüstri tasarımının bir diğer önemli ismi de Can Yalman. New York’taki Parsons School of Design’da eğitim görmüş olan Yalman, Arçelik için tasarlamış olduğu beyaz eşya serileri ve çeşitli kuruluşlar için hazırladığı yemek takımlarının dışında yat tasarımı ile de ilgilenen sayılı tasarımcılardan. Türkiye endüstriyel tasarım sahnesinin genç ve ödüllü isimlerinden Orhan Irmak, kültürlerin harmanlanması ve tasarim ok.indd 18 AZİZ SARIYER CAN YALMAN 6/24/10 12:24 PM EQUALLY LOCAL AND GLOBAL… yeniden yorumlanması konusunda tasarıma yeni bir soluk getiriyor. Koleksiyon mağazalarında hâlâ bulabileceğiniz, birçok ödül sahibi, kırmızı tabaklı ve keskin hatlı, unutulmaz ince belli “İstanbul” çay bardakları özellikle hatırlanmaya değer. ENDÜSTRİYEL TASARIM EĞİTİMİ Endüstriyel tasarıma ilgi duyanlar ve konu hakkında eğitim almak isteyenler için yurt içinde ve yurt dışında birçok okul seçeneği bulunuyor. Okulların programları genel olarak temel, kuramsal sanat bilgisi eğitimi ile başlıyor ve daha sonra uygulamalı derslere geçiliyor. Türkiye’nin belli başlı devlet üniversitelerinin ve özel üniversitelerin çoğunda Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümü var. Bu bölümlere girebilmek için üniversite sınavının yanı sıra bir de özel yetenek sınavını geçmek gerekiyor. Üniversite eğitimi alacak kadar zamanı olmayanlar için birçok kurumda özel tasarım kursları da düzenleniyor. Avrupa’daki okullara göz atmak gerekirse, Fransa’da Créapole ve Strate Collège; İngiltere’de Central Saint Martins ve Royal College of Art; İtalya’da Scuola Politecnica di Design ve Domus Academy’nin programları tasarım teorisini ve pratiğini A’dan Z’ye öğrenmek isteyenler için ideal. tasarim ok.indd 19 Turkey has many important designers who work in the domain of industrial design, with the international acclaim to prove their worth. Considered the doyen of Turkish design, Aziz Sarıyer is counted among the 50 leading designers in the world with his stark design perspective that is readily recognizable. Likewise, Sefer Çağlar and Seyhan Özdemir who are the owners of Autoban – a company that is recently making a statement in interior design – stand out especially with their seating group and bookshelf designs. Can Yalman is yet another wellknown name in industrial design. A graduate of the Parsons School of Design in New York, Yalman is one of the rare breed of designers involved in yacht design in addition to designing domestic appliances for Arçelik and dining room sets for a range of clients. An up and coming as well as decorated young name on the Turkish industrial design scene, Orhan Irmak brings a fresh breath of air to design with his distinctive combination and re-interpretation of cultures. His multiple award-winning “Istanbul” tea-glasses with their red saucers, sharp lines and the unforgettable elegant curve in the middle are worth a particular mention and can still be found in collector’s stores. 19 INDUSTRIAL DESIGN EDUCATION There are numerous schools both in Turkey and abroad, for those who have an interest in industrial design and a wish to pursue an education in this field. The related curriculum generally starts with basic, theoretical knowledge about art and goes on to applied courses. Most of the main state and private universities in Turkey have a Department of Industrial Product Design. However, students must pass not only the university entrance exams but also a aptitude test to enrol. There are also many specialized design courses offered by private and public institutes. Distinguished schools of design in Europe including the Créapole and Strate College in France; the Central Saint Martins and the Royal College of Art in the U.K.; and the Scuola Politecnica di Design and the Domus Academy in Italy are ideal for those who wish to learn the A to Z of the theory and application of design. 6/24/10 12:24 PM DQ 20 RÖPORTAJ-INTERVIEW Beynelmilel Oyuncu International Actress RÖPORTAJ - INTERVIEWED BY NEVRA NERGİZ FOTO⁄RAFLAR - PHOTOGRAPY MURAT TEK‹N serra yilmaz.indd 20 6/24/10 12:24 PM Serra Yılmaz’la kendi evinde, ikram ettiği espresso’yu içerek, şen şakrak kahkahası eşliğinde eğlenceli bir röportaj yaptık. Merak ettiğimiz ne var ne yoksa sorduk. Sıkılmadan yanıtladı. 21 Klasik bir başlangıç olacak ama kuralı bozmayalım. Nasıl başladınız sinemaya, tiyatroya? Psikoloji okudunuz ve sonra neler oldu? Psikoloji okur gibi yaptım diyelim. Bitince Dostlar Tiyatro’suna girdim, tiyatroya orada başladım. Sonra Türkiye’de darbe oldu, tiyatrolar falan dağıldı. 1983 yılında Atıf Yılmaz’ın teklifiyle sinemaya başladım. İlk filmim de Şekerpare oldu. Böylelikle kariyerinizi yönlendirmiş oldunuz... Ben hiçbir zaman “kariyerim” diye bir şey düşünmedim. Benim için önemli olan tek şey yaptığım işten zevk almak! Ödüller size ne ifade ediyor? Pek çok ödülünüz var, nasıl değerlendirirsiniz onları? Alana kadar heyecan. Aldıktan sonra da işte bir köşede duruyorlar... Şu esnada hangi işlerle uğraşıyorsunuz? Bu aralar hiçbir proje ile uğraşmıyorum. Tatildeyim! Kafanızda var mı projeler? Onlardan çok var, çok. Şu an gündemimde olan şeylerden birincisi Fransa’da çalışmak... Orada bir takım girişimlerim var. Oyunculuk mu yoksa mutfak üzerine bir iş mi? Oyunculuk tabii ki. Mutfak benim sadece hobim. Lokanta açmayı falan hiç düşünmedim. TürkMax’daki programım da insanların tanımladığı gibi bir yemek programı değil. O bir sohbet programı. Sohbet programının cabası da yemek. Yemek programında çünkü sadece yemek üzerine konuşulur ve çok farklı tarifler verilir, öğretilir. Ben mesela programımda çok nadiren ölçü veririm. Şundan bir tutam koyun, beyaz peyniriniz yoksa kaşar peyniri kullanın gibi şeyler söylüyorum dikkat ederseniz. Yani programda yemek bir artı keyif unsuru. Yemekle ilgili bir iş yapmak bana göre değil. Fazla esareti var. It is going to be the classic opening to an interview but let’s not break the rule. How were you introduced to cinema and theatre? You studied psychology and then what happened? Let’s just say I “studied” psychology. After graduating I entered the Dostlar Theatre and began my theatre career there. During this time there was the coupe in Turkey and all theatres were shut down. In 1983 I was introduced to cinema through Atıf Yılmaz. My first film was called Şekerpare. So you were able to direct your career… I never thought about it as my “career”. The most important thing for me was to have fun with whatever it is I was doing. What do awards mean to you? You have received many awards, how would you evaluate them? Excitement until I win them. But once I win them they basically stand in a corner… What are you working on right now? I don’t have any projects that I am working on. I am on holiday! Do you have any projects in mind? I have many ideas. I really want to work in France and it is something that is currently being discussed… There are some attempts there. Would you prefer acting or working in the kitchen? Acting, of course. The kitchen is simply my hobby. I never though about opening a restaurant. The show on TürkMax is not the traditional cooking program that people have got use to. It is more of a chat show. Cooking is like a side-topic of the chat show. On traditional cooking shows usually the conversations are about the food that is being cooked and different recipes people can cook at home. I rarely give any measurements for the recipes I am cooking. We were fortunate enough to interview Serra Yılmaz at her home with a cup of espresso and hours of laughter. We asked her everything that we were curious about and she answered without hesitation. serra yilmaz.indd 21 6/24/10 12:24 PM 22 Ferzan’ın son filmi çok da güzel ve ben yokum. Ben de o olmadan başka yönetmenlerle çalışabilirim. Sadece Ferzan’ın oyuncusu değilim. Aslında Fransa’da çalışmak istememin sebeplerinden biri de bu. Çünkü İtalya’da da böyle bir algı oluştu. Bence programınız; Temel İçgüdü az dozda da olsa “yemek kültürü” içeriyor. Ne dersiniz? Olabilir. İster istemez yemek kültüründen söz ediyoruz elbette. Gelen kişinin bu konudaki donanımına göre sohbetin yönü değişebiliyor. Bazen hiç ummadığınız bir kişiyle son derece akıcı ve güzel bir program oluyor. Bazen de tıkanıveriyor laf. Hayatın doğası da böyle değil mi zaten? Peki, kaldığımız yere geri dönelim. Fransa’da bir iş peşindesiniz... Evet, orada kalmıştık. Geçen sezon Tilbe Saran’la beraber bir oyunda oynadık. Fakat bizi çok tatmin etmedi. Değişik nedenlerden ötürü proje iyi gelişmedi. Ben bir süre orada çalışmayı denemek istiyorum. Önümüzdeki dönem buna ağırlık vereceğim. Neden İtalya-Türkiye arası mekik dokuyorsunuz? İş olduğu zaman İtalya’ya gidiyorum. Son olarak bir filmde oynamıştım. Mayıs ayında vizyona girdi. Bir kadın yönetmenin filmi. Başrollerden birini oynuyorum. İtalya’da tiyatro çalışmam da var. O da devam ediyor. Bir de bu arada benim hakkımda bir kitap çıktı orada. Onun tanıtım turları oluyor. Nasıl açıldı İtalya yolu size? Ferzan Özpetek sayesinde gittim. Harem Suare’de birlikte çalıştık. Bir iki sahnesi Roma’da çekildi. Ardından Cahil Periler geldi. serra yilmaz.indd 22 If you listen to me closely I usually say things like “a pinch of this” or “a piece of that”. Basically cooking is an added bonus to our chat show. Cooking isn’t really for me. I think that your program “Temel İçgüdü” does include a small dosage of “cooking culture”. What do you think? Possible. We of course talk about cooking culture when we are dealing with food. However the conversation usually changes according to the guest we have on the show. Sometimes we can have a very fluent and successful show with the person you least expect. Other times the conversation doesn’t really go anywhere. Isn’t life like this as well? Let’s go back to what we were previously talking about. You are after something in France… Yes we were talking about that. Last season I was in a theatre performance with Tilbe Saran. However this wasn’t really what we were looking for. For different reasons the project didn’t develop positively. I want to try and work there for some time. I am going to concentrate on this project next season. Why do you travel to Italy frequently? Whenever I have to work I go to Italy. I last recall acting in a film. It was released in May. A woman is the director of the film. I was one of the leading roles. I also do theatre in Italy. That still continues. There was also a recent book that was written about me and I am traveling on book tours to promote the book. How did this opportunity in Italy develop for you? I went to Italy with the help of Ferzan Özpetek. We worked together on Harem Suare. A scene or two was filmed in Rome. Later on came Cahil Periler. Are you an inspiration for Ferzan Özpetek? Well, I could be an inspiration but this is a very restricting term. No actor is obliged to be with one director. Our relationship turned into something like if I am not there he’s not there or if he’s not there I am not there. I can still work with other directors when he isn’t around. I am not only Ferzan’s actress. Actually this is one of the reasons I want to work in France. Italy has created this image that I am trying to get rid of. Was it your choice not to act in Serseri Mayınlar? No, this is why we haven’t made a decision to not work together again. There was simply no appropriate role for me to act. I think it might be a good thing to be seen separately for a while. Your filmography is very rich. Let’s imagine that you have all of your movies in your DVD archives. Which one would you choose to watch right now? Şekerpare. I think it is a very good comedy. Amazing cast. I have fun watching it every time. 6/24/10 12:24 PM kk lezzet ing * * Turkish Coffee (in Russia too...) 23 Kurukahveci Mehmet Efendi Çs ÇntroducÇng the world to the Çncomparable flavor of TurkÇsh coffee. TurkÇsh coffee lovers are able to enjoy thÇs exceptÇonal pleasure around the world. www.mehmetefendi.com kk lezzet ing 215x275 rus.indd 1 serra yilmaz.indd 23 TöPOGRAF The world’s name for TurkÇsh coffee. 02.06.2010 16:32 6/24/10 12:24 PM Ferzan Özpetek’in ilham perisi siz misiniz? 24 Valla, ilham perisi olabilirim tabii ama bu kısıtlayıcı bir tanımlama. Hiçbir oyuncu hiçbir yönetmene mahkum değildir. Bizim ilişkimiz birden bire ben olmazsam o olmaz, o olmazsa ben olmam gibi birşeye dönüştü. Hayır, işte oldu! Ferzan’ın son filmi çok da güzel ve ben yokum. Ben de o olmadan başka yönetmenlerle çalışabilirim. Sadece Ferzan’ın oyuncusu değilim. Aslında Fransa’da çalışmak istememin sebeplerinden biri de bu. Çünkü İtalya’da da böyle bir algı oluştu. Serseri Mayınlar’da oynamamak sizin seçiminiz miydi? Yok, bu yüzden “artık birlikte çalışmayalım” diye bir karar vermiş değiliz. O filmde bana uygun bir rol de yoktu zaten. Bir parça ayrı anılsak iyi olacak sanki... Filmografiniz oldukça zengin. DVD arşivinizde hepsinin olduğunu düşünelim. Hangisini alıp izlersiniz şu an? Şekerpare. Çok iyi bir komedi olduğunu düşünüyorum. Harika bir kast. Her gördüğümde beni eğlendiriyor. Temel İçgüdü’ye geri dönüyorum. Menü seçimleriniz harikulade. Yemeğe düşkünlüğünüzü ve bu alandaki yeteneğinizi nasıl keşfettiniz? Benim anneannem çok iyi yemek yapardı, saraylıydı. Annemi de hiç mutfağa sokmamış. Annem de bunun çok sıkıntısını çekmiş. O yüzden beni küçük yaşlardan itibaren mutfağa soktu. Meraklıydım da. 12-13 yaşımda çok güzel omlet yapardım. Bir ahbabımızın evine misafir olarak gittiğimizde aşçıdan puf böreği yapmayı öğrendim mesela. Bunların dışında da; 11 yaşındayken bir İtalyan aile ile tanıştım ben. Anneleri Fransız, babaları İtalyandı. Yemek kültürümde İtalyan ve Fransız mutfaklarının yeri çocukluğumdan beri vardı. En sevdiğiniz mutfak hangisi? Şöyle söyleyeyim: Ben meraklı bir insanım. Çekirge kızarttık yer misin deseler, hemen tadına bakarım. Fransız mutfağını çok severim. Fakat bazı kalemler ağır geliyor. İtalya’da güney mutfağını daha çok severim. Japon’a merakım var. Kuru şeyleri daha çok seviyorum galiba. Bifteği mesela asla soslu yemem. Etli sarmaya bayılırım. Bıkmayacağım bir yemek! Evde yemek hazırlayıp yemek mi, yoksa restorana gitmek mi tercihiniz? İkisini de seviyorum. Yalnız ben çok fazla aynı pozisyonda oturmaktan hoşlanmıyorum. Bunun bir nedeni bel fıtığımın olması. İkincisi de sıkılıyorum. Evde olunca sürekli hareket halinde oluyorum. Onu getir, bunu götür, aşağı in, yukarı çık... Evdeki serra yilmaz.indd 24 Let’s go back to Temel İçgüdü. Your choices of menu are exquisite. How did you discover your talent and passion for cooking? My grandmother was an amazing cook. She never allowed my mother to enter the kitchen, which is why my mother has had some issues when it came to cooking. Therefore my mother has always allowed me to cook with her. I was also very interested. When I was 12-13, I made very tasty omelets. I learned how to make “puf böreği” when I went over to a relatives house. Aside from these; when I was 11 I met an Italian family. The mother was French and the father was Italian. Italian and French cuisines have always been a part of my life. What is your favorite cuisine? I am a very curious person. If they told me to eat fried grasshopper I would. I love French cuisine. But I prefer the traditional south Italian dishes, as they are a little lighter. I am very interested in Japanese foods and I seem to prefer things that are dry. For example I never eat steak with a sauce. I adore meat wrapped in vine leaves. It is definitely the dish I will never stop eating! Do you prefer cooking at home or going out to a restaurant? I like them both. I just don’t like to sit in the same position for a very long time. My reason for this is that I have a slipped disc in my back. I also get bored. At home I am able to constantly move around. Bring this, bring that, go up and down… I like the freedom in my own home. The most important thing for me is make people feel comfortable at my house. Summer is coming. Let’s say you are hosting a dinner in your beautiful balcony. What would you cook for your guests? I actually can’t have dinners outside because the seagulls attack and eat all of the food! That is why I prefer the buffet inside. What would I cook? I think it would depend on the day. I love cooking cold pasta during the summer. Of course when I host dinner, it isn’t for 3-5 people, it is more for 20-30 people. Recently I had a dinner and there were about 60 people in my house. I cooked pasta for all of them. Pasta always has to be cooked fresh. Therefore I cooked the pasta when my guests arrived and served it with different sauces. My house is very open for storage so I am able to cook anything at anytime for at least 10-15 people. Your dishes where you make up the ingredients have become quite famous. Which one do you like the most? Could you give a fast recipe? I lately like to cook things in glasses. It also looks 6/24/10 12:24 PM hareket özgürlüğünü seviyorum. Protokol merakı olan biri değilim. Benim için önemli olan insanların evimde kendilerini rahat hissetmeleri. Yaz geliyor. Diyelim bir davet veriyorsunuz evinizde, güzel de bir balkonunuz var, balkona kurulmuş bir sofra için konuklarınıza neler hazırlarsınız? Artık balkona sofra kuramıyorum çünkü martılar kapıp götürüyor! Tabağa pike yapıyorlar. Onun için büfeyi içeri kuruyorum ben. Neler hazırlarım? Gününe göre değişir. Yazın soğuk makarna çok yaparım. Tabii ben davet yaptığımda 3-5 kişiye yapmıyorum. 20-30 kişi geliyor. Örneğin bir seferinde bu evden 60’a yakın insan geçti. Her gelene de yeni makarna yaptık. İtalyan anlayışına göre makarna duran bir şey değil. Taze pişmesi lazım. O nedenle değişik soslarımı hazırladım ve her gelen kişiye o anda hazırlandı makarna. Yine böyle bir davet hayal ettim. Bir de benim evimin şöyle bir özelliği vardır. Çok fazla stok yapmamakla birlikte, en tam takır kuru bakır durumunda bile anında çıkarıp yapabileceğim, 10-15 kişiyi doyurabileceğim malzemem vardır. Malzemeleri uydurarak birbirine yakıştırdığınız yemekleriniz meşhur. Siz en çok hangisini beğeniyorsunuz. Ayaküstü kısacık bir tarif verir misiniz bize? Son dönemde bardakta yapılan yemekleri seviyorum. Sunum olarak da hoş oluyor. Bulgur, kırmızı pancar, keçi peyniri, roka ve tereyle yaptığım bir tarifim var. İtalya’da mesela bulgur bulamadım, yulafla yaptım. Kırmızı pancarı ağzına koymayan bir sürü insan da bayıla bayıla yedi. Seyahat etmeyi seviyor musunuz? Çok. Şu an piyangodan para çıksa, yıllarca seyahat ederek dolaşırım. Nerelere gitmek istersiniz, fırsatınız olsa? İki yer var. Biri Fransız Polinezyası. İkincisi de Vamizi. Mozambik açıklarında küçük bir ada. Gittiğiniz, ziyaret ettiğiniz ülkelerde ne ilginizi çeker en çok. Neleri incelersiniz daha çok? Müzeler, kültür&sanat, eğlence hayatı? Sokaklar. Tabii müzelere falan giderim ama bir ülkede beş gün geçireceksem, beş günde de müzeye gitmem. Şehrin havası, kokusu, insanlar, doğal güzelliklerini incelerim. Mesela en son Kudüs’e gittim. Hiç müze gezmedim orada. İbadet yerleri çok değişik ve çeşitliydi. Masada Kalesi’ne çıktık örneğin. Çok iyi bir tırmanışçı olmamakla birlikte yürüyerek çıktık ve teleferikle indik. Oradan Ölüdeniz’e gittik. Yani şehrin kokusunu aldık. Bunu seviyorum... serra yilmaz.indd 25 I can still work with other directors when he isn’t around. I am not only Ferzan’s actress. Actually this is one of the reasons I want to work in France. Italy has created this image that I am trying to get rid of. 25 very nice in terms of presentation. Bulgur, red beetroot, goat’s cheese, rocket and cress is my favorite recipe. I for example wasn’t able to find bulgur in Italy so I cooked oats instead. Many people who don’t like red beetroot were able to eat this recipe willingly. Do you like to travel? Very much. If I won the lottery I would travel forever. Where would you like to travel to when you get the chance? There are two places. First one is French Polynesia and the second one is Vamizi. Vamizi is a small island close to Mozambique. What grabs your attention the most when you travel to different countries? What do you observe the most? Museums, culture&art, nightlife? The streets. Of course I visit museums, but if I am going to spend five days in one country I won’t go to museums on all of the days. I observe the atmosphere, smell, nature and people of the city. I recently went to Jerusalem. I didn’t visit a single museum. They had very unique worshipping areas. We went to visit the Masada Castle. We walked up and took the cable car on our way down. We then visited the Dead Sea. Basically we discovered the atmosphere of the city. I love it… 6/24/10 12:24 PM DQ 26 SEYAHAT-TRAVEL Akdeniz’de Bir Kayıp Hazine YAZI-BY GÜNEŞ FINDIKOĞLU Kıbrıs ’ın değişen yüzü sizi de şaşırtacak! Plajları, yeniden yapılanan sevimli kentleri ve yüzyıllardır varlığını koruyan tarihi eserleri ile Kıbrıs tekrar keşfedilmeyi bekleyen bir hazine gibi… ardunya ve Sicilya’dan sonra Akdeniz’in en büyük üçüncü adası olan Kıbrıs’ın adının nereden geldiği konusunda iki tez bulunuyor. Bunlardan ilki adada çok miktarda rastlanılan ve Latince “Cuprum” olarak bilinen bakır yataklarından dolayı Kıbrıs’ın bu adı aldığı. Diğer görüş ise yine adada bolca bulunan ve Yunanca “Kyparissa” olarak bilinen servi ağaçlarından dolayı Kıbrıs’ın bu isimle anıldığı. Hangi tezin kesin olarak doğru olduğu bilinmese de Kıbrıs’ta hem bakırın hem de servi ağaçlarının varlığından herkes emin. Akdeniz’in doğusunda, hem Anadolu’ya hem Yunanistan’a hem de Orta Doğu’ya yakınlığıyla oldukça önemli bir pozisyona sahip olan Kıbrıs’ta tarih, adını aldığı tahmin edilen servi ağaçları gibi oldukça köklü. Kıbrıs’ta ilk insan izlerine M.Ö. 8500’de rastlanılmış. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan ada sırasıyla Hitit, Mısır, Helen, Roma, Bizans, Lüzinyan, Venedik ve Osmanlı hâkimiyetine girmiş. 1925’ten 1960 yılına kadar İngiliz sömürgesi olarak kalan Kıbrıs, 1963 yılında şiddet olaylarının başlangıcı ve 1974’teki “Barış Harekâtı’nın” ardından ikiye bölünmüş bir ülke olarak varlığını günümüze kadar sürdürüyor. Siyasal sorunlar yüzünden G. Kıbrıs’a gitmek Türkler için neredeyse imkânsız olduğundan, yazımızda yalnızca K.K.T.C. olarak geçen ve adanın ortalama %30’luk bir bölümünü kapsayan topraklardan bahsedeceğiz. S kibris.indd 26 6/24/10 12:25 PM 27 A Hidden Treasure in the Mediterranean The changing face of Cyprus will surprise you! Cyprus is like a treasure that is waiting to be rediscovered with its beaches, its charming restructured cities and its historical landmarks that have survived the centuries… here are two main thesis on the origins of the name of Cyprus, which is the third largest island in the Mediterranean after Sardinia and Sicily. The first is that the island takes its name from “Cuprum” – Latin for copper – of which the island is abundantly blessed. The other is that the name comes from the cypress trees, known as “Kyparissa” in Greek, which is grown all over the island. The jury is still out on the subject, but everyone knows that both copper and cypress trees exist in Cyprus. The island lies to the east of the Mediterranean at an important point in close proximity to Anatolia, Greece and to the Middle East, with a history that is as deep-rooted as its cypress trees. T The first human settlement on Cyprus dates back to 8500 B.C. Home of many civilizations, the island was ruled in chronological order by the Hittites, Egyptians, Hellenes, Romans, Byzantines, Lusignans, Venetians and the Ottomans. It was a colony of the British Empire from 1925 until 1960, and has continued its existence as a divided state since the onset of violence in 1963 and the consequent “Peace Operation” in 1974. Political disagreements make it quite difficult for Turkish citizens to visit the southern Greek Cypriot part, so in this article we will cover the Turkish Republic of Northern Cyprus which encompasses about 30% of the land-mass of Cyprus. kibris.indd 27 6/24/10 12:25 PM Dünyada Tek: Lefkoşa 28 kibris.indd 28 İstanbul’un puslu havasından kaçış aracımız olan tarifeli THY uçağıyla başkent Lefkoşa’ya 23 km uzaklıkta bulunan Ercan Havaalanı’na iner inmez yakıcı Akdeniz güneşi içimizi ısıtmaya yetiyor bile. Nüfus cüzdanımızı uzattığımız görevli bize pek de tanıdık olmayan bir aksanla ama oldukça sıcak bir şekilde “hoş geldiniz” diyor. Camın ardından uzatmış olduğu kâğıt parçasının pasaport yerine geçtiğini öğrenince yüzümüze bir gülümseme yayılıyor. Kıbrıs’ın hiç de alışık olmadığımız şekilde işleyen bir ülke olduğunu otelimize gitmek üzere taksiye binince daha iyi anlıyoruz. İngiliz usulü, soldan ilerleyen trafik sistemine sahip olan Kıbrıs’taki kimi taksilerde direksiyon soldayken, kimisinde ise sağda bulunuyor. Taksi şoförümüz ise garip saç stili ve yüksek sesle dinlediği hip-hop şarkıya tuttuğu tempo ile bana burada çok eğleneceğimizin müjdesini veriyor. Lefkoşa’ya varıp otelimize yerleştiğimizde yoğun yasemin kokusunun odanın bütün havasına nüfuz ettiğini görmek ise bizi çocuklar gibi sevindiriyor. Hemen kendimizi dışarı atıp bu “yasemin kokulu şehri” arşınlamaya başlıyoruz. Küçük ve düzenli bir şehir olan Lefkoşa, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra dünyada iki farklı halkın yaşadığı tek şehir olma özelliği taşıyor. Güneyde Rumlar, kuzeyde Türkler tarafından yurt bilinen Lefkoşa’da iki halkı Birleşmiş Milletler Barış Gücü ayırıyor. Bu garip duruma gözlerimizle şahit olmak için rotamızı “Yiğitler Burcu” olarak bilinen parka çeviriyoruz. Rum tarafına göre daha yüksekte bulunan bu bölge, dikenli tellerle çevrilmiş ancak yine de karşı tarafın günlük yaşantısını izleme şansını sunuyor meraklılara. Biz de parkta oturup geleni geçeni seyretmeye başlıyoruz ve çok geçmeden uzaktan geçen birine laf atıp sohbet etmeye başlıyoruz. İki ülke arasında inanılmaz farklılıkların olduğunu dile getiren ve bunun yok olması için adanın birleşmesi gerektiğine inanan Rum dostumuzla sohbete ara verip Büyükhan’a doğru ilerlemeye başlıyoruz. Tarihi ve mimari değerler bakımından, Lefkoşa’daki Türk eserlerinin başında gelen Büyükhan, Kıbrıs’ın ilk Osmanlı Valisi Muzaffer Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılmış. Tamamen taştan yapılmış olan mekânın içinde 68 oda ve 10 dükkân yer alırken, avlunun tam ortasında ise küçük bir mescit bulunuyor. 6/24/10 12:25 PM Burada hediyelik eşya satan dükkânlarda alışveriş yapabilir, otantik restoranlarda ise damağınızı şenlendirebilirsiniz. Lefkoşa’da görülmesi gereken bir başka yer ise Agia Sophia Kilisesi’nden Selimiye Cami’ne dönüştürülmüş olan ve gotik mimarisiyle dikkatleri üstüne çeken ibadethane. 1326 yılında ibadete açılmış olan kilisede Lüzinyan krallarının taç giyme törenleri burada düzenlenmekteymiş. Üç koridor ve altı yan bölmeden oluşan mekânın içindeki küçük bölmelerde ise Lüzinyan soyluları ve kralları gömülü. Ortaçağ Fransız mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan ve bugünkü adıyla Selimiye Cami olarak bilinen eski kilise gerek hikâyesi gerekse mimari özelliğiyle görmeye değer. Kıbrıs’a gelmeden önce çok kereler methini duyduğumuz Venedik Sütunu ise Lefkoşa’nın en önemli meydanı olarak bilinen Atatürk Meydanı’nda bulunuyor. 1550 yılında Lefkoşa’ya Venedikliler tarafından getirilen sütunun üzerinde çeşitli işaretler ve İtalyan ailelerine ait armalar bulunuyor. Meydanın batısında kalan binalar ise geçtiğimiz yüzyılın başında İngiliz koloni devrinde inşa edildiklerinden oldukça özel bir görünüme sahipler. Meydanda ayrıca bir çeşme ve Kraliçe Elizabeth’in tahta çıkmasının şerefine inşa edilen bir platform bulunuyor. Üzerinde İngiliz arması bulunan bu Unique in the World: Lefkoşa (Nicosia) 29 Escaping from foggy Istanbul on a scheduled Turkish Airlines flight, we land at Ercan Airport – 23 kilometres away from the capital city Lefkoşa – to be greeted by the hot Mediterranean sun. The customs official, who takes our identification cards, gives us a cordial “welcome” with a peculiar Turkish accent. We smile when we discover that the piece of paper he hands us from behind the glass pane is actually a passport. And when we get in a taxi to go to our hotel, we realized that Cyprus is not a country that functions in a way that we are accustomed to. Traffic runs on the left like in the U.K., but some taxis have left-hand drive while others have right-hand. Our taxi driver, with his unusual haircut and the hip-hop music which he keeps a beat, gives us a sense that we will be having a great time here. Settling into Lefkoşa, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra dünyada iki farklı halkın yaşadığı tek şehir olma özelliği taşıyor. Lefkoşa is the only place left in the world after the fall of the Berlin Wall that is inhabited by two distinct societies. kibris.indd 29 6/24/10 12:25 PM 30 platformdan 1953 yılında kraliçenin tahta çıktığı İngiliz Valisi tarafından ilan edilmiş. Lefkoşa’da sadece bir gece kalacağımızdan dolayı hızlı bir şekilde göz attığımız tarihi binalar arasında Arap Ahmet Cami, Haydarpaşa Cami (St. Catherine Kilisesi), çevredeki taş eserlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş Taş Eserler Müzesi, kentin önemli giriş-çıkış noktalarından birinde bulunan Girne Kapısı ve fetihten sonra adaya gelen Türklerin kurduğu Mevlevi Tekkesi’ni de gördükten sonra ertesi gün gideceğimiz Gazimagosa’nın hayalini kurarak otelimizin yolunu tutuyoruz. Kilise Şehir Gazimagosa Yasemin kokuları eşliğinde uyanır uyanmaz bir araba kiralama şirketine gidip, Kıbrıs’ta ulaşımın en mantıklı yolunu seçiyoruz. Toplu taşımanın pek de gelişme göstermediği bu adada taksiler ister 100 metre ister 10 kilometre yol yapsın sizden 10 lira talep ediyorlar. Bu yüzden Kıbrıs’ta araç kiralamak çok uygun bir fiyata geliyor. Yalnız bize ters gelen trafik düzenine dikkat etmek gerekiyor zira adada gerçekleşen kazaların birçoğunu Türkiye’den gelenlerin yaptığı söyleniyor. Gazimagosa’ya giden yolda çorak manzarayı seyrederek ilerliyoruz. Şehre vardığımızda kiliselerin çokluğu dikkatimizi çekiyor. Bunun nedenini ise bize yine tarih anlatıyor. Geçmişte çok parlak bir liman kenti olan Gazimagosa’da tüccarlar o kadar büyük kazançlar elde ediyorlarmış ki, sadece bir seferden elde ettikleri kârın bir bölümü ile kilise inşa ettirmeyi adet haline getirmişler ve sadece bu nedenden şehirde çok kısa bir sürede 365 kilise yaptırılmış. Bu kadar çok kilise olan Gazimagosa’da biz de hemen şehrin en görkemli kilisesi, St. Nicholas Katedrali’ne doğru ilerlemeye başlıyoruz. Günümüzde Lala Mustafa Paşa Cami olarak anılan bu kutsal mekân Lüzinyanlılar tarafından yaptırılmış. Gotik tarzda kibris.indd 30 the hotel in Lefkoşa, we get a childlike joy from the fragrant smell of jasmine flowers that hangs sweetly in our room. We decide to go out and wander around this “jasmine-scented city”. A small and organized city, Lefkoşa is the only place left in the world after the fall of the Berlin Wall that is inhabited by two distinct societies. Home to the Greeks in the southern part and the Turks in the north, the two societies of Lefkoşa are separated by the U.N. Peace Force. To take a closer look at this curious situation, we turn our bearings towards the park known as Yiğitler Burcu. Situated at a higher altitude than the Greek side, this barbed-wire encircled area offers a chance for the inquisitive to see the daily life on the other side. We sit in the park and begin to watch the passers-by and soon we engage an unsuspecting pedestrian in conversation. Our Greek friend tells us that there are incredible differences between the two countries and that he believes these can be resolved only by the unification of the island. We leave him with mutually fond memories and move on towards Büyükhan. Foremost among historic Turkish monuments in Lefkoşa in terms of antiquity and architecture, Büyükhan was built in 1572 by Muzaffer Pasha the first Ottoman Governor of Cyprus. Built completely out of stone, this caravansary has 68 rooms and 10 shops, as well as a small mosque in the court-yard. This is a perfect location to shop around at gift-stores and to delight your palate in quaint restaurants. Another important monument in Lefkoşa is the Hagia Sophia Church, a remarkable Gothic-style place of worship that has been transformed into the Selimiye Mosque. Opened for worship in 1326, the original church hosted the coronation of many Lusignan kings. The structure is comprised of three aisles and six lateral partitions, with small crypts where Lusignan aristocrats lie at rest. One of the finest examples of Medieval French architecture, the ancient church known as the modern day Selimiye Mosque is definitely worth 6/24/10 12:25 PM 31 inşa edilen kilisenin görkemli kapısı, pencereleri ve hayvan figürleriyle süslü kabartmaları görmeye değer. Kilisenin avlusunda ise Kıbrıs’taki en yaşlı ağaç olduğu tahmin edilen ve tropik bir incir ağacı olan cümbez ağacı bulunuyor. Neredeyse kilise kadar yaşlı ve yüksek olan bu ağaç avluya büyüleyici bir gölge veriyor. Yine Lüzinyanlılar tarafından inşa edilen Othello Kalesi ise liman tarafında bulunuyor. Hak ettiği ilgiyi görmeyen kalede İspanyollardan ve Osmanlılardan kalma top gülleleri bulunurken; kuleler, yemekhane ve yatakhane de kalenin görmeye değer diğer tarihi mekânlardan. Venedik Sarayı, Namık Kemal Zindanı, St. Francis Kilisesi, St. George Kilisesi ve şehir surları gibi diğer tarihi değerleri de gördükten sonra artık antik şehir Salamis’i görmeye hazırız. Gazimagosa’nın 6 km. dışında bulunan Salamis Antik Şehri gerçekten de mitoloji kitaplarındaki gibi büyülü bir yer. Truva kahramanlarından Tilemakhos’un oğlu Teukros tarafından kurulan şehrin çevresindeki surlar ve limanlar, gymnasium, 15 bin kişilik tiyatro, mozaiklerle süslenmiş olan Roma villası ve bazilikalar, su sarnıçları ve nekropol kibris.indd 31 seeing for its architectural features as well as its fascinating story. The Venetian Column that we heard so much about before coming to Cyprus is situated in Atatürk Square, renowned as the most important square in Lefkoşa. Brought to Cyprus by the Venetians in 1550, the Column is adorned with various insignia and crests of Italian families. Built in British colonial times at the turn of the 20th Century, the buildings to the west of the square are quite striking. The square also holds a fountain, as well as a platform built in honour of the coronation of Queen Elizabeth II. The British Governor announced the coronation of the Queen in 1953 from this platform, which carries the British coat-of-arms. Since we plan to stay only one night in Lefkoşa, we also take a quick look at the Arab Ahmet Mosque, the Haydar Pasha Mosque (St. Catherine’s Church), the Lapidary Museum where stone artefacts from the area are exhibited, the Girne Gate at one of the important access points to the city and the Dervish Lodge established by the conquering Turks; and head back to the hotel with visions of Gazimagosa (Famagusta) on the itinerary for the next day. 6/24/10 12:25 PM 32 Salamis kentinin eski ihtişamını günümüze taşıyor. Bölgede bulunan St. Barnabas kilisesi ise oldukça ilginç bir hikayeye sahip. Kudüs’te eğitim görerek Kıbrıs’a dönen Barnabas, Hıristiyanlığı yaymak için St. Paul ile çalışmaya başlar. Bu faaliyetlerden dolayı vatandaşları tarafından öldürülüp, cesedi bir bataklığa saklanan Barnabas’ın öğrencileri cesedi Salamis’in batısında, bir yer altı mağarasına gömerler ve göğsüne de St. Mathews’un yaptığı İncil’in kopyasını koyarlar. 432 yıl sonra, piskopos Anthemios mezarı rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını ister. Mezar açıldığında St. Mathews’un İncil’i, dolayısı ile Barnabas teşhis edilir. Bu keşif sonrasında piskopos İstanbul’a giderek imparatoru bilgilendirir ve Kıbrıs kilisesinin özerkliğini kazandırır. İmparator mezarın bulunduğu yerde bir manastır inşası bağışta bulunur ve böylece manastır M.S. 477 yılında inşa edilir. Bir kilise, avlu ve avlunun üç yanında papazların yaşadığı odalardan meydana gelen kilisedeki bu odalardan biri bugün İkona Müzesi olarak hizmet veriyor. Ertesi gün denize girmek için Maraş bölgesine gidiyoruz. Doğal kumdan oluşmuş plaj ve berrak sularıyla bizi kendine çağıran denizin ısrarına dayanamayıp kendimizi serin sulara bırakıyoruz. Denizden plaj tarafına bakınca eskiden Kıbrıs’ın Monte Carlo’su olarak anılan ve lüks otellerin yer aldığı tarafta şimdi askerler nöbet tutuyor. Tarihin kanlı izlerini taşıyan bu bölgeye girmek hatta dürbünle bakmak bile yasak! Askerler bizi hemen el işaretleriyle uyarıyorlar ve biz de kaçan keyfimizi biraz olsun yerine getirmek için soluğu plajın hemen girişinde bulunan “bet office’te” alıyoruz. Kadınlı erkekli kalabalık bir grubun televizyonda birbirleriyle Geçmişte çok parlak bir liman kenti olan Gazimagosa’da tüccarlar o kadar büyük kazançlar elde ediyorlarmış ki, sadece bir seferden elde ettikleri kârın bir bölümü ile kilise inşa ettirmeyi adet haline getirmişler The merchants of old in Gazimagosa, which was an important ancient port-city, earned such large sums that it became common practice to erect a church with part of the income from every shipment, and they ended up building 365 churches in a very short period. yarışan atlara ve köpeklere tuttukları tempo ve attıkları sevinç çığlıkları kaçan keyfimizi yerine getirmeye yetiyor. Kıbrıs’ta şans oyunları özellikle üniversite gençliğinin gözdesi. İşletmeler de sunmuş oldukları bedava içecek-yiyecek hizmetiyle müşterilerini gün be gün artırıyorlar. Başarısız birkaç denemeden sonra şansımızın bu şehirde yaver gitmeyeceğini anlayarak başka bir liman kenti olan Girne’ye doğru yol almaya karar veriyoruz ve kiliseler kenti Gazimagosa’yı arkamızda bırakıyoruz. Şövalyeler Şehri Girne Girne’ye gitmek için çıktığımız yol Beşparmak Dağları’na varana kadar dümdüz ilerliyor. Dağı aştıktan sonra karşımıza çıkan Girne’nin uzaktan görüntüsü ise bizi heyecanlandırmaya yetiyor. Koşa koşa indiğimiz Girne Limanı oldukça şirin bir yer. Eski Venedik evleri, restoran ve barların mesken tuttuğu limanda biraz dinlenmek için otururken tekneleri ve limanın hemen yanında bulunan kaleyi süzüp yerel bir içki olan zivaniyanın da etkisiyle Ortaçağ şövalye hikâyeleri ile zihnimizi meşgul ediyoruz. Kalenin görkemli manzarasına daha fazla dayanamayıp soluğu kapısında alıyoruz ve karış karış gezmeye başlıyoruz ünlü Girne Kalesi’ni. Arap akınlarına karşı Bizanslılar tarafından 7. yüzyılda inşa edildiği düşünülen kalenin tarihi de görüntüsü gibi ihtişamlı. İngiltere kibris.indd 32 6/24/10 12:25 PM 33 Gazimagosa the City of Churches As soon as we wake up with the smell of jasmine, we find a car rental company to pick out the most logical form of transportation in Cyprus. Public transport has not developed much on the island and taxis ask for ten lira whether you need to go 100 metres or ten kilometres. Hence, you can rent a car in Cyprus at very reasonable rates. We just have to be careful with the opposite-drive, which seems to be the main reason for road-accidents by visiting Turkish mainlanders. We follow the road to Gazimagosa and enjoy the barren landscape. When we arrive in the city, we cannot help but notice the abundance of churches. Again history tells us the reason why. The merchants of old in Gazimagosa, which was an important ancient port-city, earned such large sums that it became common practice to erect a church with part of the income from every shipment, and they ended up building 365 churches in a very short period. Surrounded by so many churches, we head towards St. Nicholas Cathedral that is the most magnificent in Gazimagosa. Known as Lala Mustafa Pasha Mosque in our day, this holy place was built by the Lusignans. Constructed in a Gothic style, the imposing doors and windows – as well as the splendid engravings of animals – are definitely worth seeing. The court-yard is famous with it’s oldest tree in Cyprus, a sycamore that is a species of the tropical fig tree. Almost as old and as tall as the church, this tree casts a magical shadow on the court-yard. The Othello Castle, which was also built by the Lusignans, is located on the port side of the city. Although somewhat less renowned, the castle is another landmark worth seeing with its towers, refectory and dormitory, not to mention artefacts such as cannon balls from the times of the Spaniards and the Ottomans. Having also visited the Venetian Palace, Namık Kemal Dungeon, St. Francis Church and the citadel ramparts, we are ready for the ancient city of Salamis. Located six kilometres outside Gazimagosa, the ruins of Salamis prove to be just as captivating as they are in mythology books. Founded by Teukros, son of King Telamon of the Trojan heroes, the ancient grandeur of Salamis city can still be felt walking around the citadel walls, the port, the gymnasium, the 15 thousand-seat amphitheatre, the Roman villa and basilica covered with mosaics, the water cisterns kibris.indd 33 6/24/10 12:25 PM 34 Kralı Aslan Yürekli Richard 3. Haçlı Seferine katılırken, Kıbrıs kralı İsak Komnen’i yenerek, Kıbrıs’ı ele geçirir ve adayı önce Templar (Tapınak) Şövalyeleri’ne, sonrasında ise Guy de Lusignan’a satar. Böylece Kıbrıs’ta 300 yıl sürecek olan Lüzinyan saltanatı başlar. Bu dönemde küçük olan Girne Kalesi daha da geliştirilir ve kaleye yeni bir giriş kapısı, at nalı ve kare planlı kuleler, ok mazgalları, muhafız odaları ve zindanlar eklenir. Lüzinyanlıları deviren Cenevizliler 1373’den 1490’a kadar kalede hiçbir değişiklik yapmaz ancak kale Venediklilerin eline geçer geçmez kalenin dış çevresinde top atışlarına dayanıklı, kalın tahkimat duvarları ve top atışı yapılabilecek geniş mazgallı kuleler inşa edilir. Kaleye giriş ise filmlerdeki gibi su dolu bir hendek üzerinden olacak şekilde düzenlenir ancak Osmanlı zamanında asma köprü yıkılır ve kale bugünkü görünümüne kavuşur. Kalenin içini saatlerce gezseniz de bitmiyor. Zira güzel ikonalarıyla dikkat çeken Anthipanitis Kilisesi, Lüzinyan döneminde birçok işkenceye sahne olmuş zindan odaları, Büyük İskender’in ölümünden sonra kurulan Helenistik krallık donanmasına ait batıklara ev sahipliği yapan Batık Gemi Müzesi, kendinizi top atışı yapan askerlerin yerine koyabileceğiniz Venedik kulesi gibi mekânlar tarih meraklılarını bir mıknatıs gibi kendine çekiyor. Kale içinde konuşlanmış olan kafede yorgunluk atmak için Kıbrıs kahvesini mutlaka denemelisiniz çünkü bu kahve çok özel bir aromaya sahip. Kaleden muzaffer şövalyeler gibi geniş bir gülümsemeyle çıkıp limanın hemen üstünde bulunan ve bir zamanlar Archangelos Mikhail Kilisesi, şimdi ise İkona Müzesi olarak hizmet veren mekâna ağır adımlarla ilerliyoruz. Girne ve çevresinden toplanan ikonaların sergilendiği bu kilisenin çan kulesi, 1860 yılında inşa edilmiş olan ibadethaneye 25 yıl sonra ilave edilmiş ve Girne şehrinin hemen hemen her yerinden görünüyor. İçeride ince bir işçilik sonucu ortaya çıkarılmış ikonaların fotoğraflarını çekmek ise yasak. Zaten bu konuda son derece hassas olan güvenlik görevlisi en ufak adımınızı bile izliyor. Bize de, bu muhteşem görüntüyü hafızamıza kazımak için oturup kilisenin sessizliği içinde ikonaları hayran hayran seyretmek kalıyor. Kıbrıs’ta Yeme İçme Kumarhaneleri ile ünlü olan Kıbrıs’ın otelleri konuyla ilgilenenler tarafından tıklım tıklım dolduruluyor. Ama biz Gazimagosa’da hüsrana uğrayanlar olarak soluğu Kıbrıs’ın yeme-içme mekânlarında alıyoruz. Gözümüze kestirdiğimiz bir restorana girip garsona Kıbrıs’a has ne varsa masamıza getirmesini istiyoruz. Cacık, humus, fava, turşu, zeytin çeşitleri, yalancı dolma, kabak çiçeği dolması, enginar dolması gibi lezzetli mezeleri kibris.indd 34 6/24/10 12:25 PM and the necropolis. Located nearby, St. Barnabas Church also has a very interesting story. Returning to Cyprus after his schooling in Jerusalem, Barnabas begins working with St. Paul to spread Christianity. Killed by his own citizens for his conviction, Barnabas’ body is hidden in the swamps to be found by his disciples and buried in an underground cave to the west of Salamis, with a copy of the St. Mathews Bible on his chest. 432 years later Bishop Anthemios claims that he has seen the tomb in a dream. When the tomb is indeed found and opened, Barnabas is identified from the St. Mathews Bible on his chest. Following this discovery the Bishop sails to Constantinople to inform the Emperor and secures autonomy for the Cypriot Church in the process. The Emperor also donates generously for a monastery near the tomb and thus the monastery is completed in 477 A.D. The monastery is comprised of a church and a court-yard with chambers for the monks on three sides, and one of these chambers has been turned into a modern-day Museum of Icons. The next day we travel to the Maraş region to swim. The beautiful sand-beach and the sea beckoning to us with irresistible pristine waters and we plunge into the cool waters. Looking along the beach from the sea, one can see soldiers on guard in the area that was once known as the Monte Carlo of Cyprus. It is prohibited to enter or even take a peek with binoculars at this region, which still carries the bloody traces of history. The soldiers warn us immediately with hand signals and we return to the entrance of the beach to regain our spirits at the local bet office. We are drawn into the clapping and joyful shouting from the mixed crowd of men and women cheering horses and dogs racing on television. It seems that games of chance are big in Cyprus, especially among university students. Hotel casinos are gaining ever more customers with free food and drinks services. After trying our hand a few times without success, we decide to drive on to the port-city of Girne (Kyrenia) and take a last look at Gazimagosa the city of churches. Girne the City of Knights The road to Girne runs in a straight line until you get to the Beşparmak (Pentadactylos) Mountains. Coming down over the mountain range, the captivating view of Girne from a distance is enough to get us excited. As soon as we arrive, we run down to the adorable Girne Harbour. Ancient Venetian houses, restaurants and bars embellish the harbour and we sit down to rest and enjoy the view of the boats and the adjacent castle. Sipping the favourite local drink zivaniya, we begin to revel in stories of medieval chivalry. The enthralling view of legendary Girne Castle proves too much and we soon find ourselves at its doors, walking around inside the cool walls that echo with history. Generally kibris.indd 35 recognized as having been built in the 7th Century by the Byzantines to ward off Arab invaders, the castle is as imposing in its saga as it is in real life. According to history, the King of England Richard the Lionhearted en route to join the 3rd Crusade, defeated Isaac Comnen the King of Cyprus and invaded the island – later selling the island first to the Templar Knights and then to Guy de Lusignan. So begins the 300-year long reign of the Lusignans in Cyprus. The relatively small Girne Castle is enlarged further in this period and a new entrance gate, horseshoe- and square-shaped turrets, arrow slits, guard chambers and dungeons are added. The Genovese, who overthrew the Lusignans, made no changes in the Castle from 1373 until 1490; but as soon as the Venetians overtook the castle, wide ramparts to ward off enemy cannon fire and turrets with large slits for cannons were constructed around the castle perimeter. The entrance to the castle is arranged with a moat and draw-bridge, just like in the movies, but the draw-bridge was destroyed in Ottoman times and the castle ended up as it is today. One could spend endless hours inside this castle. The Anthipanitis Church with its glorious icons, dungeons that have witnessed many a torture in Lusignan times, the Ancient Shipwreck Museum that is home to sunken ships of the Hellenistic Kingdoms established after the death of Alexander the Great, and the Venetian Tower where you can visualize soldiers shooting cannons are all places that draw history buffs like a magnet. Do stop to refresh yourself in the café inside the castle and make sure not to miss out on the Cypriot coffee with its distinctive aroma. We leave the castle smiling radiantly like victorious knights and make our way slowly to the Museum of Icons, the former Archangel Michael Church, situated just above the harbour. The bell-tower of this church, where icons from Girne and its surroundings are exhibited, was added 25 years after the construction of this place of worship in 1860 and can be seen from all around the city of Girne. It is prohibited to take photographs of the icons in the church, which were fully revealed after painstaking restoration efforts. Rest assured that the security guard, who applies this rule without exception, will be watching your every step. So all we can do is to observe the icons in silent adoration and try to retain an indelible memory of the magnificence that surrounds us. 35 6/24/10 12:25 PM 36 mideye indirdikten sonra bize göz kırpan ızgara hellime ise bayılıyoruz. Kıbrıs’ta günün üç öğünü yendiğini bildiğimiz hellim peyniri (Yunanistan’a G. Kıbrıs’tan gelen hellime oranla çok daha lezzetli) burada her sofrada karşımıza çıkıyor. Kıbrıs’a ait başka bir lezzet ise bizim içli köfteye benzerliği ile çok da uzak olmadığımız bulgur köftesi. Masamıza ana yemek olarak, adanın spesiyalitesi şeftali kebabı geliyor. Kuzu karın zarının içine sarılan kıyma, soğan ve maydanozdan oluşan köftenin mangalda pişirilerek hazırlandığı bu yemeğin, pişerken kızarıp şeftali rengine döndüğünden ve üstünde şeftali gibi zarı olduğundan dolayı bu adı aldığını öğreniyoruz. Çoğunlukla kuzu etiyle pişirilen molohiya, tavukla patates musakkası gibi hazırlanan kolokas ise adanın diğer spesiyaliteleri. Ve tabii ki tatlı! Kıbrıs’a has ve gerçekten de müthiş hafif bir tatlı olan ekmek kadayıfı, çok az şekerle ve çok kızartılmadan hazırlanıyor. Burada nor denilen tuzsuz peynir ve kaymaklı dondurma ile servis edilen tatlının tadına doyum olmuyor. Diğer tatlı çeşitlerini ise yine adaya has turunç, ceviz, patlıcan, balkabağı gibi macunlar oluşturuyor. Bu kadar yemeğin üstüne Kıbrıs kahvesi ise “İyi ki buradayız!” dedirtiyor insana. Söz içeceklerden açılmışken Kıbrıs’ın içki kültürüne de göz atmayı ihmal etmiyoruz. Burada genel olarak brendi, konyak ve üzümden yapılan zivaniya gibi yüksek alkollü içkilerin üretildiğini öğreniyor ve fiyatları Türkiye’ye göre gerçekten ucuz olan bu içkilerden birer şişe alıp, sabah erken saatte bineceğimiz uçağı da düşünerek buruk bir şekilde Kıbrıs’taki son gecemizi de bu şekilde bitiriyoruz. İstanbul’a varıp geride bıraktığım Kıbrıs günlerine bakınca aklımda belirgin olarak iki şeyin kaldığını fark ediyorum: güneş ve tarih. Sanırım bu adanın tarih boyunca bu kadar popüler olmasının tek nedeni biz orada bulunduğumuz sürece bir kez olsun kaybolmayan parlak güneş. Canım ne zaman güneşe doymak istese Kıbrıs’ın sadece bir adım ötemde olduğunu bilmenin huzuruyla gözlerimi kapatıp bu sevimli adaya bir daha ne zaman gidebilirim onu planlıyorum ve zivaniyadan bir yudum alarak o parlak günlere geri dönüyorum… Wining and Dining in Cyprus The hotels of Cyprus, famous for their casinos, are booked for the rafters with gambling enthusiasts. But after our bitter defeat in Gazimagosa, we find ourselves in the food and beverage establishments around Cyprus. We enter a restaurant that catches our eye and ask the waiter to fill the table with everything particular for Cyprus. We feast on cacık, fava, hummus, pickles, a variety of olives, an assortment of stuffed vegetables including stuffed courgette flowers and artichokes, and we are further delighted by the grilled hellim cheese. We had already discovered that this cheese is consumed three meals a day – it is much tastier than the hellumi that is exported to Greece from Southern Cyprus – and we come across it on every table we sit at. Another taste particular for Cyprus is cracked-wheat meatballs, similar and yet quite distinct from its counterpart in Turkey. Finally our waiter serves the main dish, the peach kebab that is the speciality of the island. We discover that the dish – ground meat, onions and parsley wrapped in lamb stomach lining and grilled on charcoals – has little to do with peaches and actually gets its name from the lining that turns a bright peachy colour when grilled. Other special dishes of Cyprus are molohiya prepared with lamb and kolokas prepared like a chicken-potato ragout. And of course desserts! The Cyprus-style ‘ekmek kadayıf’ is prepared with very little sugar and fried ever so lightly. You will not be able to get enough of this dessert, which is served with vanilla ice-cream and a type of unsalted cheese known as nor. Other delectable desserts include pastes of bergamot, walnuts, aubergines and pumpkins. And what better than a Cypriot coffee to help you digest and say “thank goodness we are here!” While on the subject of beverages, we resolve to give the local drinking culture further examination. We find out that zivaniya – prepared with brandy, cognac and grapes – and other beverages with high alcohol content are produced locally and that these drinks are much cheaper here compared with the prices in Turkey. Buying a bottle each to cheer ourselves up, we end our last night in Cyprus thinking of the early morning flight the next day. Looking back at the time I spent in Cyprus, I realize that two things stand out in my mind: the sun and the history. I play around with the idea that the main reason for the historical popularity of the island is the sun that shone so gloriously during our stay. I take a sip of the zivaniya and close my eyes to recall those radiant days, comfortable in the knowledge that Cyprus is just a step away whenever I want to feast on the sun… kibris.indd 36 6/24/10 12:25 PM 37 Nerede Kal›n›r? Dedeman Olive Tree (392) 824 42 00 Mersin 10 Çatalköy, Girne, Kuzey Kıbrıs Güneşin adası Kıbrıs’ın şirin kenti Girne’de bulunan Dedeman Olive Tree adada konaklamak için mükemmel bir seçim. Toplam 105 odaya sahip olan otelde minibar, elektronik kasa, ücretsiz kablosuz internet, TV, uydu, klima ve saç kurutma gibi özellikler kendinizi evinizde gibi hissettirirken Akdeniz mutfağının en rafine örneklerini bulabileceğiniz restoranlar ise damağınızı şenlendirecek cinsten. Açık-kapalı yüzme havuzu, fitness center, sauna, masaj gibi eğlenceli ve rahatlatıcı aktivitelerin bulunduğu otel Akdeniz’in incisi Kıbrıs’ta ziyaretçilerini bekliyor. Nasıl gidilir? Yavru vatan Kıbrıs’a Türk Hava Yolları’nın tarifeli seferleri ile ulaşmak mümkün. Şahsi otomobili ile gitmek isteyenler ise Mersin Taşucu’ndan kalkan feribotlar ile adaya ulaşabilir. Where to stay... Dedeman Olive Tree (392) 824 42 00 Mersin 10 Çatalköy, Girne, Kuzey Kıbrıs Located in the idyllic city of Girne on Cyprus – island of the sun – the Dedeman Olive Tree is a perfect choice for accommodations. All 105 rooms are fully-furnished with mini-bar, free of charge wireless internet, electronic safety deposite box, TV, Satellite TV, air-conditioning and hair drier to make you feel at home, and the restaurants offer refined dishes from Mediterranean cuisine to delight any palate. Hospitality at its best with entertaining and relaxing activities like open-air outdoor and indoor swimming pools, fitness center, sauna and massage just to mention a few – in a distinguished hotel in sunny Cyprus, the pearl of the Mediterranean. How to Get There? Turkish Airlines offers regular scheduled flights to Cyprus. It is also an option to drive your own car and take the ferry-boat from Mersin Taşucu to the island. kibris.indd 37 6/24/10 12:25 PM DQ 38 YEMEK-FOOD Diyar diyar ekmek keyfi Enjoying Bread in Different Lands ekmek.indd 38 6/24/10 12:26 PM E kmek, doğduğundan bu yana, binlerce yıldır dünyanın her köşesinde her yemeğin olmazsa olmazı, eşlikçisi olmuş; hemen her ülkenin kültüründe ve dilinde kendine yer bulmuş... Maya, kardeşi bira gibi alkollü bir içeceğe dönüşürken, ekmek ise fırına girip alkolünü buharlaştırmış. “Tuz, un, su, maya” gibi son derece basit bir tarife sahip olsa da, dünyanın her yöresinde farklı malzemelerle buluşmuş, yeni yorumlarla, yeni geleneklerle yoğrulmuş. 39 Ülkemizde lavaştan bazlamaya, simitten poğaçaya değişik biçimleri bulunan ekmeğin dünyadaki macerası da göz atılmaya değer. Dünya mutfağı spesiyalitelerinin tümü gibi, ekmek de, bulunduğu coğrafyaya ve kültürel öğelere göre değişiklik gösteriyor. Güneyli, Akdenizli ülkelerde beyaz ekmek öne çıkarken, Kuzeye doğru gidildikçe besin değeri daha yüksek ve doygunluk hissini artıran ekmekler dikkat çekiyor. Ekmeğin bin bir yüzü: Akdeniz sıcaklığı Sıcak Akdeniz ülkelerinden başlayalım: İtalya’nın olmazsa olmaz klasiklerinden pizzanın atası da sayılabilecek ekmek, bölgelerin geç dönemde birleşmesi nedeniyle büyük çeşitlilik gösteriyor. Genelde Akdeniz B read, has accompanied every meal, being the ‘indispensible’ of the table in every country around the world for thousands of years. In every culture, bread was valued. While its yeast twin beer turns into an alcoholic beverage, bread steps into the oven and evaporates its alcohol. Even though the recipe is as simple as “salt, flour, water and yeast”, it mixed with other ingredients in every part of the world, moulding into new interpretations and customs. Bread, which takes different forms in our country such as the thin bread known as ‘lavaş’, the flat bread known as ‘bazlama’, bagel, and pun has different forms in other places around the world. Just like other classics of world cuisines, bread also shows variations according to geographic and cultural features. When southern and Mediterranean countries enjoy white bread, northern countries prefer those, which are more satiable, and have higher nutritive values. Variations in Bread: Mediterranean Warmth Let us begin with warm Mediterranean countries. Pizza, with the base composed of bread, shows many variations due to the late union of the many regions in Italy. ‘Foccacia’, which is similar to pizza in terms of form and texture, which contains olive oil is served with tomato sauce and olive oil as it is a part of the Mediterranean culture. ‘Foccacia’ is made even tastier with the addition of thyme and spearmint. ‘Foccacia’ is known as ‘fougasse’ in ekmek.indd 39 6/24/10 12:26 PM 40 kültürünün bir yansıması olarak içine biraz da zeytinyağı katılan ve neredeyse her zaman domates sosu ve zeytinyağı ile servis edilen ekmeklerin en ünlüsü ‘foccacia’ hem biçim, hem de doku olarak pizzaya benziyor zeytinyağının yanı sıra kekik, nane gibi otlarla da çeşnileniyor. Fransa’nın güneyinde ‘fougasse’ adıyla anılan ‘foccacia’ her ne kadar asla Fransız bageti kadar popüler olmasa da, günümüzde Fransa’nın her bölgesinde bulunabiliyor. Peynir ve şarabın en iyi arkadaşı, dışı kalın, içi ise çokça boşluklu klasik Fransız bageti ise büyüklüğüne, yapılış şekline ve sunuluşuna göre farklı isimler alıyor: ‘Baguette, flute, pain parisien, ficelle’ bunlardan bazıları. İspanya’nın ekmek geleneği de diğer Kuzey Akdeniz ülkelerinden geri kalmıyor. Öyle ki, 315’ten fazla ekmek çeşidi bulunan ülkenin Zamora bölgesi civarı “ekmek memleketi” olarak adlandırılıyor. En leziz İspanyol ekmekleri ise domatesli ve zeytinli olanlar. Akdeniz’in güneyine iner inmez ekmekler Türkiye’dekilere benzemeye başlıyor: Fas, Tunus ve Cezayir’de, sacda pişirilen ince lavaşlar ve 2 santimetre kalınlığında yuvarlak bazlamalar sulu yemeklere eşlik etmek için ideal. Lübnan’a doğru geçer geçmez, geleneksel lavaş kavramı sandviçle birleşiyor. Lübnan mutfağının rafine Akdenizli yüzü, incecik lavaşın ya da bizim pideye benzer ekmeklerin zeytinyağı, domates, salatalık ve kaşkaval peyniriyle bütünleşmesiyle yeniden yorumlanıyor. İsrail’in hem Aşkenaz, hem de Sefarad kültür ve geleneklerini yansıtan Ortadoğulu mutfağında ise, örgüye benzer ‘challah’ adı verilen çıtır kabuklu ve yumuşak içli yumurtalı ekmek özellikle dikkat çekiyor. Fırında pişirilen bu ekmekler, bal veya üzümle de tatlandırılabiliyor. Yahudi kültüründen bahsetmişken dünyaya kazandırdıkları tat ‘bagel’den söz etmemek olmaz. Farklı hamurlardan yapılan ve soğan, domates, susam, ay çekirdeği gibi değişik çeşnilerle tatlandırılan bagel, simitin susamsız ve yumuşak hamurlu bir versiyonunu çağrıştırıyor. ‘Pesahta’ ise tamamen mayanın her türlüsünden kaçınılarak pişirilen ‘matsa’ çeşitlerini tatmak mümkün. Orta ve Kuzey Avrupa fırınlarından taze taze... Alman mutfağının temel taşlarından olan hamur işleri sahnesi, 500’ü aşkın ekmek ve 1000’den fazla küçük ekmekle şenleniyor. Dünyanın en çok ekmek tüketen ülkelerinden biri olan Almanya’nın en önemli spesyalitesi, kare biçimli, sıkı ve hafifçe tatlı, ağızlara layık çavdar ekmeği ‘pumpernickel’. Almanya’nın ekmek kültüründen çokça etkilenmiş olan İskandinav ülkelerinin ekmek yapımında en çok kullandığı malzeme, genelde ekşi maya ile de mükemmel bir uyum sergileyen çavdar. Tahıllarını yurt dışından ithal eden ekmek.indd 40 6/24/10 12:26 PM Güneyli, Akdenizli ülkelerde beyaz ekmek öne çıkarken, Kuzeye doğru gidildikçe besin değeri daha yüksek ve doygunluk hissini artıran ekmekler dikkat çekiyor. the southern parts of France, and even though it is not as popular as French baguette, it can be found everywhere in France. French baguette, cheese and wine’s best friend, which has a thick outer layer but is soft and airy in the inside is categorized in terms of size, method of preparation and presentation. The names of some of these different baguettes are as follows: ‘baguette, flute, pain parisien, ficelle’. Spain’s bread culture is also as rich as those of other northern Mediterranean countries. Spain has more than 315 types of bread, and has a region called Zamora, which is known as the ‘homeland of bread’. The most scrumptious Spanish breads are those which are presented with tomato and olive. When going south of the Mediterranean, the bread types show similarity with Turkish breads. Thin pita-like breads (lavaş) along with flat bread (bazlama) baked on iron sheets are consumed in Morocco, Tunisia, and Algeria with many food types. In Lebanon, the concept of lavaş is more like sandwhich. Lebanon’s tasteful Mediterranean cuisine, is revitalized with the inclusion of cucumber, yellow colored kashkaval cheese, tomato and olive oil inside of ‘lavaş’. Israel’s Middle-Eastern cuisine, which reflects the cultures of Ashkenaz and Sefarad, is renowned for its braided bread; ‘challah’. which is externally crispy but internally soft and is made with eggs. These breads, which are cooked in ovens, are flavoured with honey and raisin. At this point, it is important to mention the taste bagel, as we are talking about the Israelite culture. This bagel, which is made from various dough, with onion, tomato, sesame, sunflower seed included to it, resembles Turkish Bagel ‘simit’ but without the sesame and with a softer dough. In Passover (known as Pesah in Hebrew) it is possible to taste ‘matsa’, which is made without using any kind of yeast. 41 Fresh From Central and Northern Europe… German cuisine, famous for its more than 500 bread types and more than 1000 small breads, is especially known for its square-shaped, compressed and slightly sweet rye bread ‘pumpernickel’. Scandinavian countries that were affected from German bread culture, also use rye, and sometimes mix rye with sour yeast, which in fact, is their perfect combination. While Iceland, importing its grains from foreign countries, is known especially for its laufabrauð (leaf bread), Norway is famous for its ‘flatbrauð’ (flat bread) and Denmark, for its hard rye bread Rugbrød. Finland, which reflects the Scandinavian culture greatly, has shaped its bread culture by being affected from both Germany’s and Russia’s bread culture which includes dark bread. Therefore, Finland’s round, and empty centred, bread made from sour yeast is much affected from this dark bread. ekmek.indd 41 6/24/10 12:26 PM 42 ekmek.indd 42 İzlanda’nın klasiklerinden ‘laufabrauð’ (yaprak ekmek) ve Norveç’te de bulabileceğiniz ‘flatbrauð’ (yassı ekmek) ile sert çavdar ekmeği uzmanı Danimarka’nın Rugbrød’u mutlaka tadılması gerekenlerden. İskandinavya’nın nev-i şahsına münhasır ülkesi Finlandiya’nın ekmek geleneği ise hem Almanya, hem de Rusya’dan etkilenmiş. Genelde esmer ekmek tüketilen bu ülkelerden Finlandiya’nın yuvarlak, ekşi mayalı, ortası delik çavdar ekmeği çok leziz. Kıta Avrupası’ndan biraz uzaklaşıp Britanya’ya vardığınızda tamamıyla farklı bir ekmek kültürü ile karşılaşmak mümkün. Ekmekler genelde dörtgen metal kaplarda pişiriliyor ve kabın formunu alıyor. Hemen her çeşit ekmeğin bulunabileceği ülkenin ekmekleri yöreden yöreye farklılık gösteriyor. İskoçya’da, kabuğunun kenarları genelde yanık ‘plain bread’ tüketilirken, İngiltere’nin kuzeydoğusunda ‘stottie cake’ tercih ediliyor. İrlandalılar ise, İrlanda’nın kendine has dünya görüşünü yansıtırcasına, İrlanda’da yetişen yumuşak buğday ununu, maya yerine süt kaymağı ve soda ile şişirdikleri ‘Irish soda bread’i tercih ediyor. Sıcakkanlı ekmekler Orta ve Güney Amerika’nın ekmekleri de sıcakkanlı atmosferi yansıtır gibi. Meksikalılar, ‘fajita’ ve ‘taco’ gibi spesyaliteleri için genelde mısır unundan yapılan tortilladan vazgeçmiyor ama sabahları tüketilen tatlı ekmek ‘pan dulce’ kesinlikle kahvenin en iyi eşlikçisi. Biraz güneye, Peru’ya doğru indiğinizde ise sizleri patatesten yapılan özel ekmekler, tereyağı ve sıcak çikolata ile tadılması tavsiye edilen hafif tatlı ‘bizcochos’ bekliyor. Güney Asya mutfağı da ekmek konusunda çok şenlikli. Genelde mayasız hamurdan yapılan ve sacda pişirilen yassı ekmekleri ile ünlü olan Hindistan ve Pakistan’da tam buğday unlu roti ve naan adı verilen ekmekler genelde körili yemeklerin yanında sıcak servis ediliyor. Sıcak servis edilen ve kızartılarak pişirilen ‘puri’ ise biraz puf böreğini andırıyor. Filipinler’in yöresel ekmeği ise kahvaltıda yenen ve buğday unundan yapılan tuzlu ve yuvarlak ‘pandesal’ de denenmesi gerekenlerden. Aslında ekmek yerine genelde pirinç tüketen Çinlilerin geleneksel ekmeği ise ‘mantu’ adı verilen, buğday ya da pirinç unundan yapılan ve buharda veya kızartılarak pişirilen ekmek. Mantu da genelde sıcak servis ediliyor ve sebze ya da et dolgulu olarak tüketiliyor. If we depart from the continent Europe and reach the Great Britain, it is possible to observe a completely different bread type. Bread is usually cooked inside a quadrilateral metal container. As a result, the bread takes the shape of the container. Even though nearly all bread types can be found in Great Britain, these bread types differ from region to region. Scotland is known for its ‘plain bread’, where the sides of the bread are burnt, whereas the north-eastern part of England is known for its ‘stottie cake’. Ireland’s bread choice reflects Ireland’s unique world view, as they use the soft flour from the wheat that grows in their country and use milk crème instead of yeast and carbonated water to inflate the bread, that is called ‘Irish soda bread’. Warm-blooded Breads Central and South America’s bread choices create a warm atmosphere. Mexicans use tortilla, which is made from corn bread, to accompany their ‘fajita’ and ‘taco’. What accompanies coffee best is the sweet bread that is consumed in the morning called ‘pan dulce’. Going south to Peru, one can taste the special bread that is made from potato and ‘bizcochos’, which is advised to consume with butter and hot chocolate. South Asian cuisine is also rich for its bread types. India and Pakistan are famous for their breads of which the dough is made without yeast and the bread is cooked in ovens. These breads made from whole wheat are called ‘roti’ and ‘naan’ and are served hot, with foods with curry. ‘Puri’, which is served warm and is fried, resembles the Ottoman patty (puf böreği). Philippines’ local bread, which is round, salty, and is made from wheat dough, is consumed during breakfast, and is known as ‘pandesal’. China, which prefers to consume rice more than bread, is known for its ‘mantu’. ‘Mantu’ is made from wheat and rice flour and is fried or cooked in steam. ‘Mantu’ is also served warm, and is consumed with meat or vegetable fillings. 6/24/10 12:26 PM Dedeman İstanbul’un Executive Chef’i Adnan Öztürk evde de deneyebileceğiniz ekmek tariflerini bizlerle paylaştı. Dedeman Istanbul’s Executive Chef Adnan Öztürk has shared the recipe of some bread types that can be tried at home. Cuşka biberli baget ekmek Soğanlı köy ekmeği Hamur Malzemeleri 200 gr un, 120 cl su, 2 adet közlenmiş cuşka biberi, 20 gr yaş maya, 5 gr tuz Hamur Malzemeleri 300 gr un, 170 cl su, 5 gr tuz, 20 gr yaş maya, 25 gr zeytinyağı, 100 gr kuru soğan Yapılışı Un, su, tuz ve yaş maya derin bir kap içerisinde yoğurulduktan sonra içerisine küçük parçalar halinde kesilen biberler ilave edilir. 10 dakika dinlendirildikten sonra hamur tepsi boyu uzunluğunda, uzun, yuvarlak biçimde şekillendirilir. 30 dakika dinlendirilip,180 derecede de 20-25 dakika pişirilir. Yapılışı Un, su, tuz ve yaş maya derin bir kap içerisinde yoğurulduktan sonra içerisine küçük parçalar halinde kesilen ve daha önce kavrulmuş soğanlar ilave edilerek on dakika dinlendirilir. 180 derecede 20-25 dakika pişirilir. Baguette with peppers Ingredients 200 gr flour, 120 cl water, 2 roasted çuska biberi (çuska peppers), 20 gr wet yeast, 5 gr salt Preparation After thoroughly mixing the flour, water, salt and yeast in a deep bowl, add the thinly sliced peppers. After allowing the dough to rest for 10 minutes, you can shape the dough into a long, round shape. Allow to rest for 30 minutes, and then bake at 180 degrees for 20-25 minutes. ekmek.indd 43 43 Onion bread Ingredients 300 gr flour, 170 cl water, 5 gr salt, 20 gr wet yeast, 25 gr olive oil, 100 gr onion Preparation After combining the flour, water, salt and wet yeast in a deep bowl, add the thinly sliced roasted onions and allow to rest for 10 minutes. Then bake for 20-25 minutes at 180 degrees. 6/24/10 12:26 PM DQ BÖLGE-AREA Fotoğraf: Erbil Balta 44 bodrum.indd 44 6/24/10 12:38 PM 45 Güneş ısıtmaya başlamışsa Bodrum zamanı gelmiş demektir! Türkiye’nin ve hatta Avrupa’nın favori yazlık mekânları arasında bulunan Bodrum, bu yaz da dünyanın dört bir yanından pek çok misafir ağırlayacak, yedirip içirecek, eğlendirip güldürecek. Peki ama nasıl, nerde ve ne zaman? YAZI-WORDS: EGE ERİM If the sun has heated up, it means its time for Bodrum! Bodrum is one of the most popular summer venues in not only Turkey, but Europe as well. This summer, Bodrum will host lots of guests from all around the world. They will eat, drink, dance and enjoy. But where and how? bodrum.indd 45 6/24/10 12:38 PM Sabaha kadar dans dans dans! 46 Asla yorulmayan gece hayatıyla herkesi eğlendirmeyi başaran Bodrum’da kaliteli müzik dinlemek, parti yapmak ve dans etmek için pek çok alternatifiniz var. Bodrum Barlar Caddesi’nde bulunan Cafe del Mar yıllardır Bodrum’un en cazip plajlarından birisi. Muhteşem bir manzaraya karşı rahat minderler, pop art bir tasarım, İbiza tarzı kokteyller, frozen çeşitleri ve usta işi buz gibi içkiler... Tam dört DJ günün her saatinde ortama uygun müzik çalarak kalpleri fethediyor. Bar plajıyla çok rağbet gören BBC ise güneşlenmek, denize girmek, DJ’lerin günün saatlerine uygun olarak seçtiği müziklerle, Bodrum’un en hareketli caddesinde kendi sakin köşenize çekilmek için ideal! Kimi zaman sürpriz grupların sahne aldığı mekan, yazın favorilerinden. Bodrum gece hayatından bahsederken Hadigari’yi anmamak olur mu! 1974’ten beri hizmet veren ve Bodrum’un en eski barı olan Hadigari’de bugüne dek dinlediğimiz konserler, bugünden sonra dinleyeceklerimizin garantisi: İlhan Erşahin, Norah Jones, Teoman, Manga, Şebnem Ferah, Max Graham, DJ Martijn Van Dishoeck, Mercan Dede, Kerem Görsev, Murat Uncuoğlu. Hadigari, ışık ve renk oyunlarıyla, yeni ses sistemiyle ve show pistleriyle eğlenmeye gelenleri büyülemeye devam ediyor. Bir başka bodrum klasiği ise elbette Küba Bar. Bodrum Marina’ya doğru yapacağınız CAFE DEL MAR KEMPINSKI CLIFFHANGER bodrum.indd 46 6/24/10 12:39 PM 47 HADİGARİ MAVİ Dance till the morning! Everyone who visits Bodrum is guaranteed a good time with good music, partying and dancing. Café del Mar located on Bodrum’s Bars Street has been one of the most attractive ‘Beach Club’s for years. With its beautiful view, comfortable seating, pop art design, Ibiza-style cocktails, frozen varieties and iced drinks… and 4 DJs that spin music at all hours of the day, it’s the perfect Bodrum venue. BBC is in demand thanks to its beach. Located on Bodrum’s most happening street, BBC has a beautiful beach, DJs that spin different music depending on the time of day, and is also great for those who prefer a private, quiet corner. There are even surprise performances, which are a favorite during the summer. It’s impossible to forget Hadigari when talking about Bodrum nightlife. Hadigari has been in service since 1974 and is one of Bodrum’s oldest bars. Some of the concerts we have had the pleasure of listening to there include Ilhan Erşahin, Norah Jones, Teoman, Manga, Şebnem Ferah, Max Graham, DJ Martijn Van Dishoeck, Mercan Dede, Kerem Görsev and Murat Uncuoğlu. Hadigari, with its color and light shows, new sound system and dance floor, continues to impress those who stop by on a night out. bodrum.indd 47 6/24/10 12:39 PM yürüyüşte, sahil yoluna cephesi olan bahçesinde asırlık ağaçları ile yüz yaşını aşkın tarihi taş bina olarak karşınıza çıkar. Akşam üzeri saatlerinde hafif yemek müziği ile başlayan müzik yelpazesi gecenin ilerleyen saatlerinde ritmini artıran jazz, etnik ,latin, chill out, house tarzlarında gecenize keyif katmaya devam eder. Eğlenceye hoşgeldiniz! 48 CATAMARAN Birkaç yıl once açılan Kempinski Cliffhanger dünyaca ünlü gece hayatıyla popüler Bodrum’un ilk ve tek jet-set buluşma noktası olarak yarımadadaki yerini aldı. Eşsiz manzarası ile kayalıklarda konumlanmış olan gece kulübü Etiler Şamdan desteğiyle konuklarına unutamayacakları bir deneyim sunuyor. Pazar ve Pazartesi günleri hariç Salı gününden Pazar gününe kadar her akşam yaşanan bu keyif, sabahın erken saatlerine kadar devam ediyor. Gece hayatı demişken Mavi’den bahsetmemek olmaz. Bodrum’u seven herkes Mavi’yi de sever. Sahnesinden hepsi birbirinden değerli pek çok müzisyen geçmiştir; Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil, Grup Gündoğarken, Bulutsuzluk Özlemi, Doğan Canku, Erkan Oğur, Yeni Türkü, Neşet ve Nükhet Ruacan, Gürol Ağırbaş ile adını sayamadığımız isimler, henüz çok ünlü değillerken Mavi’de çalmışlardır. Güzel müziklere ve güzel dostluklara ev sahipliği yapan Mavi, yazın tadı tuzudur… En büyük eğlenceyi en sona sakladık: Bodrum’un heyecan verici eğlence gemisi Marine Club Catamaran. Kale’nin yanıbaşında demirleyen katamaran eskiden M&M olarak bilinen barın olduğu yerde gündüz ve gece eğlenmek isteyenlere kapılarını açıyor. Her gece saat 01:00’de denize açılıyor, sabaha karşı 04:00 ve 05:00 arası geri dönüyor. Ünlü DJ’ler, egzotik dansçılar ve şov gruplarıyla çok keyifli, saatler sizi bekliyor. bodrum.indd 48 6/24/10 12:39 PM Another Bodrum classic is Kuba Bar. If you head towards the Bodrum Marina, you will find a historical building nestled amongst really old trees. In the evenings, you can enjoy light music along with your dinner. Jazz, ethnic, Latin, chill out and house are just some of the music genres you can expect. Welcome to the fun! Kempinski Cliffhanger, which was opened few years ago, is popular with its nightlife. It is known as a place where the jetset meet up. With its unique view and perfect location, guests can experience an unforgettable evening. With the exception of Sundays and Mondays, you can enjoy yourself here with entertainment every evening and continues into the early morning! While on the topic of nightlife, we’d be remiss if we didn’t mention Mavi. Everyone who loves Bodrum loves Mavi. There have been famous musicians including Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil, Grup Gündoğarken, Bulutsuzluk Özlemi, Doğan Canku, Erkan Oğur, Yeni Türkü, Neşet and Nükhet Ruacan, and Gürol Ağırbaş that have performed at Mavi previously. Mavi is an irreplaceable venue for good music and good friends. We saved the best for last: Bodrum’s exciting boat tour Marine Club Catamaran. The boat drops anchor next to Kale and is located where M & M used to be. It’s the perfect venue for those that want to party day and night. It departs from the marina every night (morning!) at 01.00 and returns to the marina at 04.00 and 05.00. If you want to have a great time with famous DJs, exotic dancers and performances, then Marine Club Catamaran is for you. bodrum.indd 49 Festivallerin tadı başka Unique and exciting festivals Bodrum’da son 10 yıldır birçok uluslararası müzik ve dans festivali düzenleniyor. Kale ve kiliseler keyifli gecelere ev sahipliği yapıyor. Yolunuz bu tarihlerde Bodrum’a düşerse aşağıdaki etkinlikleri kaçırmayın deriz! In the last 10 years, many international music and dance festivals have been organized in Bodrum. Many of them was organized in castles and churches. If you are going to be in Bodrum during these dates, make sure to check them out! 8. Bodrum Uluslararası Bale Festivali (14 Ağustos-1 Eylül 2010) Ülkemizin ilk ve tek bale festivaline ev sahipliği yapan Bodrum, bu yaz sonunda da dünya çapında dansçıları ağırlamaya hazırlanıyor. İtalya, İspanya, Kore ve Yunanistan’dan gelecek olan topluluklar Bodrumlulara benezersiz bir bale ziyafeti verecekler. Tango, sirtaki ve flamenkonun klasik dansla buluşacağı gösterileri kaçırmayın! Bodrum International Ballet Festival (14 August1 September 2010) Bodrum hosts the one and only ballet festival in the country, and this summer the festival will host many international dancers. The scheduled performers are coming from countries as diverse as Italy, Spain, Korea and Greece and guarantee a good time. The performances will feature a mix of traditional dance with tango and flamenco so don’t miss out. D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali (19-20-22-23 Temmuz 2010) 2005 yılından bu yana gerçekleşen ve bir marinada düzenlenen tek festival olma özelliği taşıyan festival bu yıl Fazıl Say ve İdil Biret gibi Türk sanatçıların yanı sıra dünyanın çeşitli yerlerinden klasik müzik sanatçılarını da Bodrum’la buluşturuyor. Gümüşlük Klasik Müzik Festivali Festivalin Ağustos’un ilk haftası gerçekleştirilmesi planlanıyor. Ancak geçen yıllarda Gümüşlük Festivali’ne katılmış olan dinleyiciler hatırlayacaktır: Gümüşlük’teki eski kilise Eklisia’da gerçekleşen konserlerin havası bir başka olur! 49 D- Marin Turgutreis International Classic Music Festival (19-20-22-23 July 2010) This festival has been going on since 2005 and is the only festival that takes place at one marina. Fazıl Say and İdil Biret are just two of the performers the festival has seen in the past. There are also many international classic music musicians you can expect this year. Gümüşlük Classic Music Festival This festival will take place the first week of August. If you attended this festival last year then you already know that concerts at the old church Eklisia are unlike anything you’ve ever experienced. 6/24/10 12:39 PM 50 ADASOFRA bodrum.indd 50 6/24/10 12:39 PM Ne yesek, ne içsek? İsteyene çeşit çeşit sebzeleri, salataları ve taze deniz ürünleriyle sağlıklı Ege mutfağı, isteyene dünyanın bütün lezzetleri! Bodrum’da ne ararsanız var. Yüzlerce kafe ve restoran arasından gözdelerimizi seçtik. Önce en yenilerden başlayalım. Adasofra: Geçen mayısta kapılarını açan restoran, yaz-kış hizmet 51 veriyor. Yöresel malzemelere bağlı olarak hazırlanan sade, sağlıklı ve lezzetli menünün yerini; kışın şefin fiks menüsü alıyor. Ayrıca mekanda yemek ve şarap kurslarıyla brunch’lar düzenlenmesi düşünülüyor. LİMON CAFE Dibeklihan Kültür Sanat Köyü: Sergi salonu, müzesi, sanat atölyeleri, Türk el sanatlarının en güzel örneklerinin sergilendiği ve satıldığı dükkanları ve yaz boyunca açılan sergileri, sanatsal etkinlikleri ile Bodrumlu sanatseverlerin yeni buluşma merkezi. Yalıkavak Yaka Köyü yakınında bulunan ve otantik taş binasında hizmet veren Dibeklihan’ın restoranına uğramanızı tavsiye ederiz. Kısmet: Gerçek bir esnaf lokantasından lezzetli yemekler, otlu pideler ve ekmekler... Konacık’taki minik ve samimi bu lezzet yuvasında şu sıralar yer bulmak kısmet işi! What to eat, what to drink There is a plethora of options in Bodrum when it comes to food: various vegetables, salads and seafood, Aegean dishes, world cuisine- Bodrum has it all! We chose our favorites among hundreds of restaurants and cafes; let’s start with the newest. Adasofra: This restaurant opened last May and operates in the summer and winter. You can expect healthy, simple and delicious dishes that make use of regional ingredients; in the winter, the chef prepares a fixed menu. In addition to food and wine classes, the venue is thinking about organizing brunches as well. Dibeklihan Culture Art Village: This venue is a new favorite among Bodrum residents for its exhibition salon, museum, art ateliers and shop selling Turkish handicrafts. Located near Yalıkavak Yaka Village, we highly recommend you check out the restaurant that operates out of an authentic stone building. Kısmet: This restaurant serves authentic Turkish food such as ‘otlu pide’ (cheesy bread with herbs), regional dishes and bread. Located in Konacık, it’s almost impossible to find a spot at this small and cozy restaurant. You’ve been warned! Limon: This venue is located in Gümüşlük and has a view from high up, bodrum.indd 51 6/24/10 12:39 PM 52 Limon: Gümüşlük’e tepeden bakan ıssız bir bahçede, her biri diğerinden farklı parçalarla dekore edilmiş masalı koltuklu sandalyeli bol dekorlu bir ortam. Kokteyl konusunda maharetli bir barmen. Özetle, gelen bir daha geliyor! as well as an isolated garden. Each table consists of unusual tables and chairs; the venue in general is very decorated. The bartender is known for his stellar drinks. In summary, those who come here, always come back for more. Mimoza Restaurant: Gümüşlük’ün ünü sınırları aşan meşhur balık restoranı. Balıklar her dem taze, nefis balık yemekleri her zaman güzel. Mimoza Restaurant: This fish restaurant is quite famous in Gümüşlük. The fish are always fresh and delicious. Batı: Gümüşlük’te pozitif ambiyansı, Myndos ve Batı: This restaurant has a very positive ambience Tavşanlı Ada manzaralı mehtapları, inciraltı chill out alanı ve kahvaltısıyla meşhur bu restoran-barı ehlikeyiflere tavsiye ederiz! Kekik Beach-Bar: Kekik Beach-Bar, Kadıkalesi’nde Avrupalı sörfçülerin yanı sıra, Fazıl Say ve Latife Tekin gibi ünlü isimlerin de rağbet ettiği gizli bir entel kalesi. Yemeklerin ve ortamın tadına bakmaya değer. Orfoz: Güveçte pişen fırın midyesiyle ünlü olan Orfoz, Bodrum’un merkezinde deniz ürünlerine doymak için ideal mekanlardan biri. Kılıç balığı füme ve deniz ürünleri makarnası da restoranın spesiyalleri arasında. Çilingir Sofrası: Bitez’deki Ak-Tur, Orta Burun Plajı’nda bulunuyor Çilingir Sofrası. Deniz ürünleri ağırlıklı mezelerle ahtapotlu, sübyeli pilav ve tatlılarla donanmış masanızda tulumbadan rakı içmeden kalkmayın! Bağarası: Bitez’de mandalina ağaçları arasında, sessiz sakin, farklı bir restoran. Ancak ufak bir yer olduğundan ziyaretinizi geç saate bırakmayın, yoksa en güzel yemekler çoktan bitmiş olabilir. Asma yaprağı salatası ve yufkalı mantısı denenmeli! and is located in Gümüşlük. It is known with its gorgeous view of the Myndos and Tavşanlı Islands and chill out area, as well as delicious breakfast! Highly recommended. Kekik Beach Bar: Kekik Beach Bar, located in Kadıkalesi, is popular among European surfers. Because it is hidden away, it is also favorite among celebrities such as Fazıl Say and Latife Tekin. The food and ambiance are both wonderful. Orfoz: Orfoz is famous with its mussels cooked in a crock-pot in the oven. This is a great location to have your fill of seafood. Some of the restaurant’s specialties include smoked swordfish and seafood pasta. Çilingir Sofrası: Çilingir Sofrası is located at AkTur in Bitez, more specifically at the Orta Burun Beach. The meze (Turkish appetizers) are heavy in seafood and include octopus and ink fish rice and you mustn’t leave without trying their rakı served out of a water pump! Bağarası: This restaurant is located in Bitez, among the tangerine trees. Quiet and small, make sure to drop by here early, as the good dishes tend to run out fast. We recommend the grape leaf salad and phyllo-dough mantı (Turkish ravioli). DİBEKLİ HAN bodrum.indd 52 6/24/10 12:39 PM Haydi denize! Bodrum’un mavi bayraklı pek çok plajı var. Ayrıca Bodrum yarımadasındaki üç marina da mavi bayraklı: Milta Bodrum Marina, Turgutreis D-Marin ve Yalıkavak Port Bodrum’da güvenle denize girebilirsiniz. Ancak yine de Bodrum demek ‘beach’ demek elbette! Mavi suları ayakucuna alarak, güneşin ve kimi kez de paparazzilerin bakışlarına nazır yazın tadını çıkartmak, düşman çatlatmak, sere serpe uzanmak demek. Bodrum beach’leri her kış bakıma girip yenileniyor, adeta makyaj tazeliyor. Ve yazın gelişiyle eğlence başlıyor! Denizhan Beyaz Beach Bitez Aktur’un en güzel koylarından birinde kurulu Beyaz Beach Denizhan bu yaz gözde olmaya aday plajlardan biri. Yemek yemek, içkinizi almak, serinlemek ve denize girmek için Denizhan restoranın bir uzantısı olarak hizmet veren plajda, çizgi üstü servis kalitesini, lezzetleri ve aradığınız nezih ortamı bulabilirsiniz. Blue Point Beach Club D-Marin Marina Turgutreis’te yer alan Blue Point Beach Club bu yıl Turgutreis’in gözde yerlerinden biri olacak. Eşsiz bir manzara, rahat ve şık bir ortam, zengin bir menu… Masaj ve sauna hizmeti de verilen tesiste ister güneşin tadını çıkarın, ister doyumsuz gün batımlarının keyfine varın. bodrum.indd 53 Bianca Beach Club Bodrum’da bir efsane haline gelen Bianca Beach Club Gölköy birkaç yıl once yenilendi. 5000 m2 alan üzerinde kurulu olan Bianca 10.00 - 05.00 saatleri arasında açık. Restoranlar, snack barlar, havuz, business lounge, fitness, su sporları merkezi, masaj, plates, yoga, revir ve ücretsiz sea shuttle hizmeti veriyor. Maçakızı Beach Herkes orada! Şahane bir açık büfe, yıllardır değişmeyen hizmet anlayışı ve kalitesi ve sağlıklı yemekler. Temmuz ve Ağustos aylarında bilhassa hafta sonları iskelede yatacak yer bulmanız çok zor olacağı için, sabah uykunuzdan fedakarlık edip en geç 11.00 gibi orada olmaya bakın! Scala Beach Ortakent Sahili’nde bulunan Scala Beach yalnızca denize girip güneşlenmek için değil, eğlenceli ve hareketli saatler geçirmek için de tercih sebebi. Mavi bayrağa sahip olan Scala Beach’de su sporları, tırmanma duvarı gibi aktivitelerin yanında geniş fast food seçenekleri sunan bir restoran da bulunuyor. Bütün günü minder üstünde dinlenerek ve kokteylinizi yudumlayarak geçirebileceğiniz bir mekân. 53 Ship A Hoy Mayıs’ta sezonu açan Ship A Hoy, gündüzleri beach geceleri restoran olarak hizmet veriyor. Geçen yıl kapasitesini artıran beach club’ın iskelesinde, aynı anda 500 kişi güneşlenebiliyor. Ship A Hoy bu yaz yine Türkbükü’nün en ‘in’ plajlarından biri olmaya aday. Havana Beach Yaklaşık 11 bin metrekare alan üzerinde kurulu Havana Beach Club sezonu Haziran’ da açıyor. Gündüzleri snack barları, açık büfe ve restoranları ile servis veren kulüpte akşamları ise Ankara’nın tanınmış restoranlarından Buenos Aires,Yazı Kebap ve Peperoni Restaurant hizmet veriyor. 6/24/10 12:39 PM Let’s go to the beach! 54 Bodrum has many beaches that meet the blue flag standards. There are also 3 marinas on Bodrum’s peninsula that have blue flags: Milta Bodrum Marina, Turgutreis D-Marin and Yalıkavak Port Bodrum. You can rest assured when going into the sea at these beaches. Of course when many people think of Bodrum they think of the beach. The gorgeous waters, delicious weather and laying out on the beach are all part of a typical Bodrum vacation. Bodrum beaches are renewed every winter in preparation for the summer season. And with the start of the summer, the fun begins! Denizhan Beyaz Beach Beyaz Beach Denizhan located in one of the most beautiful coves in Bitez Aktur is slated to be one of the most popular venues in Bodrum this summer. At the beach that is a part of Denizhan restaurant, you can enjoy delicious foods, drinks and sun bath, all while enjoying superior service. Blue Point Beach Club Blue Point Beach Club located in D-Marin Marina Turgutreis is definitely going to be one of the most popular venues in Turgutreis this summer. With its unique view, comfortable and fancy environment and rich menu, Blue Point Beach will spoil you; and they even have massage and sauna services. Bianca Beach Bianca Beach Club located in Gölköy has become a legend in Bodrum; a few years ago bodrum.indd 54 it was renewed. Bianca, which is located on a space of 5000 m2, is open from 10.00 pm05.00 am. The venue includes restaurants, snack bars, pool, business lounge, fitness, water sports center, massage, pilates, yoga, an infirmary and free sea shuttle. Maçakızı Beach Everyone’s there! Here you can expect a fabulous open buffet, service that has remained impeccable over the years, high quality and healthy foods. This venue is extremely popular in July and August and it’s almost impossible to find beach chairs and chaise lounges, so we recommend you get there before 11.00 am! Ship A Hoy Ship A Hoy opens the season this year in May. During the day it is a beach club and at night it becomes a restaurant and night club. Last year it increased its capacity and now 500 people can sun bath comfortably on their beach property. Ship A Hoy is slated to be one of Türkbükü’s most ‘in’ beaches this summer. Havana Beach Havana Beach is located on close to 11.000 square meters and opens in June. During the day they have a snack bar, open buffet and restaurant; in the evenings, Ankara’s famous Buenos Aires restaurant, Yazı Kebap and Peperoni Restaurant all are available for the guests’ maximum enjoyment. Scala Beach While Scala Beach, along the coast of Ortakent, is an ideal spot to enjoy a relaxing day by the sea, it is also the perfect place to spend hours of fun in the sun. Thrilling water sports and rock-climbing coupled with a wide variety of fast food options make this blue flag beach worth your while. If your preference is lounging around on comfy pillows, sipping cocktails all day, Scala Beach offers you just that. 6/24/10 12:39 PM Nerede Kal›n›r? Dedeman Bodrum Kavaklı Sarnıç Caddesi 1531 Sokak, No:6, Bitez-Bodrum Tel: +90 (252) 319 4545 (pbx) Özel mavi bayraklı plajıyla Dedeman Bodrum, deniz tutkunları için ideal bir konaklama tercihi. Dünya mutfaklarından leziz yemeklerle; sauna, Türk hamamı, masaj, solaryum, fitness ve güzellik merkeziyle kendinizi şımartabilir, aquapark’ta eğlencenin tadını çıkartabilirsiniz. Birer adet bahçe, balayı ve diplomat suiti bulunan otelde kral dairesi, engelliler için özel oda ve tam 12 adet sigara içilmeyen oda da mevcut. Where to stay... Dedeman Bodrum Kavaklı Sarnıç Caddesi 1531 Sokak, No:6, Bitez-Bodrum Tel: +90 (252) 319 4545 (pbx) Dedeman Bodrum has a blue flag beach. It is the ideal choice for beach lovers. With its delicious world cuisine, sauna, Turkish hamam, massage, solarium, fitness center and beauty parlor and aquapark, Dedeman Bodrum spoils its guests. The hotel also has a garden, honeymoon and diplomatic suite, presidential suit, disabled room and exactly 12 non-smoking rooms. bodrum.indd 55 6/24/10 12:39 PM FOTO⁄RAF-PHOTOGRAPHY: OKŞAN METE STYLING - SAÇ/MAKYAJ - HAIR/MAKE-UP: MEHL‹KA AYDO⁄AN MODEL: MÜGE BOZ MEKAN-LOCATION: DEDEMAN ANTALYA HOTEL&CONVENTION CENTER Güneşe Çıktık! 56 UZUN VE YORUCU KIŞIN ARDINDAN, BAVULUMUZU . . . KAPIP ANTALYA’YA ATTIK KEND. ı MIZI. HENÜZ . . KAVURUCU KIVAMA GELMEMIŞ GÜNEŞIN, SÜTLIMAN . . DENIZIN VE YUMUŞACIK KUMLARIN TADINI DEDEMAN ANTALYA’DA ÇIKARTTIK. Fun in the sun! AFTER A LONG AND TIRING WINTER, WE GRABBED OUR BAGS AND HEADED TO ANTALYA. EVEN THOUGH THE HEAT WASN’T QUITE SCORCHING YET, WE ENJOYED THE WARM SAND AND STILL SEA OF DEDEMAN ANTALYA. moda son.indd 56 6/24/10 12:27 PM ELBİSE-DRESS LAPPART PR, KOLYELER-NECLACES MON REVE. 57 moda son.indd 57 6/24/10 12:27 PM ELBİSE-DRESS VICCE / L’APPART PR, YELEK-VEST MANGO, AYAKKABI-SHOES NINE WEST. 58 moda son.indd 58 6/24/10 12:27 PM 59 TULUMBOILER SUIT TWIST, YELEK-VEST MANGO, BOT-BOOT MANGO, BOLERO MACHKA. GÖZLÜK-GLASSES TOM FORD. moda son.indd 59 6/24/10 12:27 PM 60 MAYOSWIMSUIT OYE, YELEK-VEST BERRA TERZİOĞLU / BILL STORE, KOLYE-NECKLACE MODA EDİTORÜN TASARIMI - STYLIST’S DESIGN. moda son.indd 60 6/24/10 12:27 PM BLUZ-BLOUSE İPEKYOL, KOLYE-NECKLACE MON REVE. 61 DEDEMAN ANTALYA HOTEL&CONVENTION CENTER moda son.indd 61 6/24/10 12:27 PM BLUZ-BLOUSE İPEKYOL, CEKET-COAT MANOUSH / V2K. 62 moda son.indd 62 6/24/10 12:27 PM 63 Nerede Kal›n›r? Dedeman Antalya Hotel&Convention Center Lara Yolu 07100, Antalya Tel: (242) 310 99 99 Türkiye’nin tatil cenneti Antalya’nın en güzel yerlerinden birinde konuşlanan Dedeman Antalya Hotel & Convention Center; deniz, bahçe ve şehir manzarası ile misafirlerine görsel bir şölen sunuyor. 35’i süit, 1’i kral dairesi olmak üzere toplam 483 odaya sahip olan otel minibar, 24 saat oda servisi, kablosuz internet, Pay TV, jakuzi gibi geleneksel Dedeman misafirperverliğini Antalya’da da sunuyor. Muhteşem körfez manzarası eşliğinde dünya mutfaklarından lezzetlerin sunulduğu 2 restorana ve 5 bara ev sahipliği yapan Dedeman Antalya Hotel&Convention Center ayrıca kapalı ve açık yüzme havuzu, fitness center, Türk hamamı, sauna ve masaj gibi çok özel hizmetleri de misafirlerine sunuyor. Where to stay... Dedeman Antalya Hotel&Convention Center Lara Yolu 07100, Antalya Tel: +90 (242) 310 99 99 Situated in one of Antalya’s best spot, Dedeman Antalya Hotel & Convention Center offers theamatic views with its sea, garden and city landscape. The hotel features 35 suites and a presidential suite in total 483 rooms, also offers 24 hours room service, minibar, wireless internet, Pay TV and jacuzzi. With its traditional hospitality the hotel hosts 2 restaurants and 5 bars which have fantastic views of gulf. In Antalya Dedeman Hotel&Convention Center; indoor and outdoor swimming pool, fitness center, Turkish bath, Fin bath, sauna and massage is also offered to hotel guests. moda son.indd 63 6/24/10 12:27 PM The Big Guys are on Stage! DQ 64 KÜLTÜR&SANAT-CULTURE&ART Yaz konserleri Yazla beraber etkinliklerin de çehresi değişti; şimdi açık havaya çıkıp dünyanın ve Türkiye’nin öne çıkan seslerine kulak verme zamanı. Bu yaz Türkiye genelinde seyirciye konser coşkusu yaşatacak isimlere odaklanıyoruz. The face of events has changed along with the arrival of summer; now is the time to step out in to the open air and listen to some of the World’s and Turkey’s prominent sounds. This summer we are concentrating on names that will excite the crowds with their concerts. YAZI-BY GÖKÇE NÂMI yaz konserleri.indd 64 Babalar sahnede! Konser turumuza, bu yazın şüphesiz en çok heyecan yaratan isimleriyle başlayalım. Eric Clapton & Steve Winwood Bu yaz tüm dedikoduların gerçekleşeceği bir sezon var kapıda. Birkaç aydır Eric Clapton gelecekmiş, gelmeyecekmiş söylentileri dolanırken konser tarihi Biletix sayfalarına düştü ve rock müzik tutkunlarını coşkuya boğdu. 19 Grammy ödülü almış olması bile bir şey ifade etmiyor Clapton tutkunları için; keza onun yumuşacık yorumu ve usta gitaristliği, dünyanın en önemli müzik ödüllerini bile gölgeler nitelikte. Üstelik yanına rock müzik tarihinin en çarpıcı seslerinden Steve Winwood’u da alıyor. Kendisi bu gecede meşhur ‘Higher Love’ parçasını söyler mi bilemiyoruz; ama performanslarını ‘Blind Faith’ albümünden çalacakları hitlerle süsleyecekleri ve hayranlarına unutulmaz bir gece yaşatacakları kesin. Lets start our concert tour with the names that will undoubtedly create the most excitement this summer. Eric Clapton &Steve Winwood This summer there is a season at our door where all the rumours are coming true. While for a few months now there has been word on the street that Eric Clapton might be performing, the date was announced online on Biletix, drowning all rock music fans in excitement. Clapton fans don’t really care that he has 19 Grammy’s, for his soft voice and masterful guitar playing tower over the greatest music awards. And that’s not all, Steve Winwood, one of the most striking vocals in Rock’n’Roll history accommodates Clapton on stage. We don’t know if he will sing his famous tune ‘Higher Love’ for sure, but it’s certain that they will perform some hits from the ‘Blind Faith’ album and create an unforgettable night. 13th June 21.00 Santralistanbul 13 Haziran, kapı açılışı 14.00 Santralistanbul 6/24/10 12:27 PM U2 George Dalaras Yunan müziğinin efsanevi sesi Georges Dalaras, şehrin en itibarlı sahnesi Cemil Topuzlu’da vereceği konserle ilk kez İstanbul’a geliyor. Dokunaklı parçalarıyla tanıdığımız Dalaras’ı müzik dünyasına kazandıran isim, tanıdık bir müzik adamı olan Yunanlı besteci Mikis Theodorakis. Kendisi ‘Rembetiko’, ‘Vyzantinos Esperinos’, ‘Mikra Asia’ ve ‘La Tragoudia Mou’ albümleriyle ününü pekiştirdi. “65 solo albümden hangisi” derseniz, ‘Live’ ve ‘Unplugged’ı işaret edebiliriz. Albüm satışlarıyla birçok altın ve platin plak ödülü kazanan George Dalaras, özellikle 1960’ların sonlarında yaptığı çalışmaları ve pürüzsüz ve dokunaklı sesiyle yorumladığı şarkılarıyla biliniyor. Geleneksel Yunan müziğini blues, rock, Latin, klasik ve folk ile harmanlayan sanatçı, Goran Bregovic, Sting, Bruce Springsteen, Tracy Chapman, Youssou’n’Dour, Cheb Mami, Al Di Meola, Paco de Lucia, Peter Gabriel gibi önemli isimlerle de çalışan uluslararası bir isim. İstanbul konserinde Zülfü Livaneli’nin eşlik edeceği Dalaras performansını es geçmeyin deriz. 26 Haziran 21.00 Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi yaz konserleri.indd 65 George Dalaras George Dalaras, the legendary voice of Greek music, is coming to Istanbul for the first time to perform at the city’s most reputable stage Cemil Topuzlu. We know Dalaras for his emotional songs. He was discovered and introduced in to the world of music by famous Greek songwriter Mikis Theodorakis. He strengthened his fame with his albums ‘Rembetiko’, ‘Vyzantinos Esperinos’, ‘Mikra Asia’ and ‘La Tragoudia Mou’. If you were to ask which are his best out of 65 solo albums we would tell you ‘Live’ and ‘Unplugged’. He has won many gold and platinum record awards due to his successful album sales. He is best known for his music he made towards the end of the 60’s with his smooth and emotional voice. Dalaras, having blended Greek music with blues, rock, Latin, classical and folk music, has worked with many names such as Goran Bregovic, Sting, Bruce Springsteen, Tracy Chapman, Youssou’n’Dour, Cheb Mami, Al Di Meola, Paco de Lucia, Peter Gabriel. Try not to miss his performance in Istanbul, where he will be accompanied by Zülfü Livaneli. 26th June 21.00 Cemil Topuzlu Open Air Theatre U2 Geliyor, gelmiyor derken dünya gözüyle U2’yu izleyeceğimiz kesinleşti. 360º Tour kapsamında, ön grup olarak Snow Patrol’u yanlarına alarak İstanbul’a teşrif eden U2, Türkiye tarihinin en büyük stadyum konserlerinden birine de imza atmış olacak. 10 milyonun üzerinde albüm satışı yapan Snow Patrol, başlı başına önemli bir grup aslında. U2’dan önce sahne alacak olan Kuzey İrlandalı grup, 1994’den bu yana alternatif rock türünde müzik yapıyor. Konser öncesi alıştırma yapmak için ‘Eyes Open’ albümünü edinip dinleyebilirsiniz. U2 için geç geldi ama güç gelmedi desek yeridir; keza grubun prodüksiyon direktörlüğünü sürdüren Willie Williams ve mimar Mark Fisher’ın beş yıl süren çalışmalarının sonucunda şimdiye kadar herhangi bir konser için tasarlanmış en etkileyici ve yaratıcı sahne tasarımlarından biri ortaya çıktı. Müzikseverlere muhteşem bir görsel şölen sunan ‘The 360º Tour’ sahnesi, teknolojik açıdan müzik endüstrisinde For a while we weren’t sure that they would be coming but now it is for sure that U2 is coming to Istanbul. With the organisation of ‘The 360º Tour’, U2 will be one of the largest stadium concerts Turkey has ever seen. Snow Patrol will be the pre-performance to U2. Having sold over 10 million albums, Snow Patrol is also a very famous band. Snow Patrol is a group from North Ireland and have been playing alternative rock since 1994. You can get their album ‘Eyes Open’ before the concert if you are not already familiar with their music. Even though it took a while for U2 to come to Turkey, it looks like it will even take longer to forget this concert: Production Director Willie Williams and Architect Mark Fisher have put together one of the most amazing and breathtaking shows and stage designs that they have done in the last 5 years. ‘The 360º Tour’ stage is technologically a revolution-like job in the music industry, providing an astonishing visual show for music lovers. The stage has been designed to ensure it will have flawless visibility for all fans.‘The 360º Tour’ have made sure that with the light and sound equipment, along with a 500,000 pixel cylindrical screen, that none of the fans will be able to forget this concert. 65 6th September 21.00 Istanbul Ataturk Olympic Stadium 6/24/10 12:27 PM 66 devrim niteliğinde bir iş. Sahne, konser alanında bulunan tüm izleyicilere her açıdan kusursuz bir görüntü sunabilmek için özel olarak hazırlandı. Işık ve ses sistemleri ile beş yüz bin piksel kapasiteli silindir dev ekranlarıyla ‘The 360º Tour’ izleyicilere hayatları boyunca unutamayacakları bir tecrübe yaşatacak. 6 Eylül 21.00 İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadyumu Gözümüz yollarda kalmıştı Uzun süredir gelmesini beklediğimiz ya da çok özlediğimiz isimlerle de 2010 yazında buluşacağız. The Cranberries Dolores O’Riordan ve The Cranberries’in orijinal grup üyeleri, yedi sene sonra yeniden bir arada.’Zombie’, ‘Ridiculous Thoughts’, ‘Linger’, ‘Animal Instinct’ gibi bir dönemin dillerine dolanan parçalarıyla tanınan grup, hayranlarının ve yeni kuşak rock severlerin gönlünü fethetmeye hazır; keza başta Dolores O’Riordan olmak üzere grubun hiç düşmeyen sahne performansı dillere destan. Avrupa turnesi kapsamında İstanbul ve Çeşme’ye gelen yaz konserleri.indd 66 We Have Been Waiting We are gathering together on the summer of 2010 to reunite with many names we have missed and been waiting for. The Cranberries After 7 years of waiting Dolores O’Riordan and the original members of The Cranberries are back together. The group is ready to reunite with its fans and new rock lovers with their globally famous songs like ‘Zombie’, ‘Ridiculous Thoughts’, ‘Linger’ and ‘Animal Instinct’. The Cranberries, especially Dolores O’Riordan will be showing us their legendary stage performance once again. While on their tour of Europe, the group shall be visiting both İstanbul and Çesme, performing its famous songs as well as songs from the group members individual solo projects. 22nd July 20.00 Maçka Küçükçiftlik Park, İstanbul 23rd July 20.00 Çesme grup, konserde The Cranberries’in unutulmaz parçalarının yanı sıra grup üyelerinin yeni solo projelerinden parçalar da çalacak. 22 Temmuz 20.00 Maçka Küçükçiftlik Parkı İstanbul 23 Temmuz 20.00 Çeşme Massive Attack Bundan 2 sene önce, yine 13 Temmuz’da İstanbul’da sahne alan efsanevi trip-hop grubu, bu sefer yaz konserlerinin vazgeçilmez mekânlarından biri haline gelen Kuruçeşme Arena’ya geliyor. Trip-hop’ın yaratıcısı sayılan Massive Attack, elektronika ve down tempo sularında yüzüyor. İsimlerini ilk kez 1988’de çıkardıkları ‘Any Love’ isimli single’la duyuran grup aslında 1980’lerin ortasında iyi bir şöhrete sahip olan ‘The Wild Bunch’ın sona erdirilmesiyle bu grubun üyeleri tarafından kuruldu. Dub yürüyüşler, funky sound’lar, hip hop esansları ve ilginç sample’lar ile Massive Attack’in müziği dinleyiciyi karanlık ve sinematik bir yolculuğa taşıyor. ‘Mezzanine’ albümünün tanıtım turnesi sırasında Mushroom’un gruptan ayrılma kararı almasıyla iki kişiye düşen Massive Attack, daha sonra Daddy G’nin de yarı zamanlı grup üyeliğine geçmesiyle temelde tek kişi kaldı. Son çıkardıkları ‘Heligoland’ turnesinin kapsamında, sağlam elektronik müzik peşinde olanlarla buluşuyor. 13 Temmuz 21.00 Turkcell Kuruçeşme Arena Massive Attack The legendary trip-hop group performed in İstanbul on July the 13th two years ago, and now it is back and will be performing at Kuruçeşme Arena; one of the most popular places for summer concerts. Supposedly the founders of trip-hop music, Massive Attack has a style similar to electronica and down tempo. The band became famous back in 1988 when it released its first album ‘Any Love’. The truth is most of the members of Massive Attack are of a band who were fairly famous during the mid-80’s called ‘The Wild Bunch’, but they broke up. Massive Attack’s music carries the listener into a dark and cinematic journey with its samples of dub patterns, funky sounds and essences of hip-hop. Initially the group was made up of 3 members, but during the tour for their first album ‘Mezzanine’ group member Mushroom left the group, followed by Daddy G deciding to be a part time member of the group, leaving Massive Attack as a single person group. This tour is for its new album ‘Heligoland’. 13th July 21.00 Turkcell Kuruçeşme Arena 6/24/10 12:27 PM Eros Ramazotti Türk müzik dinleyicisinin sevdiği bir başka isim olan Eros Ramazotti ile raflara 2009’da düşen albümü ‘Alie Radici’ vesilesiyle yeniden buluşuyoruz. 40 milyonluk albüm satışıyla İtalya’nın efsane isimlerinden biri haline gelen şarkıcı ve söz yazarı Ramazotti, 1984’ten bu yana devam eden müzik kariyeri boyunca Cher, Tina Turner, Pavarotti, Joe Cocker, Madonna, Anastacia, U2, Santana, Wyclef Jean gibi önemli isimlerle sahnelerde ya da albümlerde düet yaptı; özellikle Orta ve Güney Amerika ve Akdeniz ülkelerinde sevilen bir isim oldu. Kuruçeşme Arena’yı dolduracağına şüphe yok; gitmek isteyenler biletler için acele etsin. 7 Temmuz 21.00 Turkcell Kuruçeşme Arena Gotan Project Gotan Project, melodileriyle hafızamıza kazınan topluluklardan. 2007’deki İstanbul performansının üzerinden de epey zaman geçti. Şimdi yeni şarkılarına kulak vermek üzere sabırsızlanma zamanı. Tango ve Latin Amerika ezgilerini ambient müzik ve elektronik bir sound’la birleştirerek müzik dünyasında çığır açan grubu kanlı canlı izlemeden önce, yeni albümleri ‘Tango 3.0’ü edinmenizi öneririz. 23 Haziran Maçka Küçükçiftlik Parkı Festival namına! Eros Ramazotti An artist that many Turkish music lovers enjoy. We are rejoined with his music with his new album ‘Alie Radici’ released in 2009. Lyric writer and Singer, one of Italy’s legendary artists Eros Ramazotti has sold over 40 million albums since 1984, and has worked with many famous artists on stage or in his albums. Some of these names are Cher, Tina Turner, Pavarotti, Joe Cocker, Madonna, Anastacia, U2, Santana and Wyclef Jean. He became popular in Central American, South American and Mediterranean countries. It is no doubt that the Kuruçeşme Arena will be packed. You should hurry up if you want to get tickets! 7th July 21.00 Turkcell Kuruçeşme Arena Gotan Project Gotan Project is one of the groups that have made a place in our minds with its beautiful melodies. It has been a while since its last performance in Istanbul in 2007. Now it is time to get excited for their new tunes. Gotan Project is famous for combining Tango and Latin American sounds with ambient and electronic music. Before attending its live performance we would advise you to listen to its latest album ‘Tango 3.0’ 23rd June Macka Kucukciftlik Park yaz konserleri.indd 67 Yazın festivallerin ruhu bir başka oluyor. Her biri kendi alanında gelenekselleşen İstanbul müzik festivallerinin bu yıl öne çıkan isimlerine odaklanıyoruz... Efes Pilsen One Love Festival Bu yıl 9. kez gerçekleşecek olan festival, iki ayrı günde iki ayrı konseptle devam edecek. Bize kalırsa festivalin ağır topu, bundan birkaç yıl önce Radar’da dinleyenlerin hatıralarından silinmeyen bir konser veren Groove Armada. Dans müziğinin önde gelen ismi, yeni vokalistleri Saint Saviour ve nefes kesen görsel şovuyla yazın en iyi performanslarından birini gerçekleştirecek. Gitmeden son albümleri ‘Black Light’ı dinlemenizi öneririz. Bir diğer önemli isim ise yüksek tempolu müziklerini elektogitar sololarıyla besleyen The Ting Tings. 2008 MTV Müzik Ödülleri’nde ‘Shut Up And Let Me Go’ ile en iyi parça ödülünü alan gruptan başka dinleyeceğimiz isimler hip hop müziğini bugünlerine getiren ve İstanbul’da ilk kez sahneye çıkacak De La Soul, indie popseverlerin vazgeçilmezi The Whitest Anything for a Festival! Summer festivals have a whole different spirit to them. We are focusing on festivals that have now become somewhat of tradition in İstanbul. 67 Efes Pilsen One Love Festival This year will be the 9 th One Love Festival, lasting 2 days. Each day will have a different concept this year. We believe the biggest name this year will be Groove Armada, who performed at Radar a few years ago and put on a great performance. This year they shall be performing with their new vocalist Saint Saviour and will probably take our breaths away with a great visual show. It might be a good idea to listen their new album ‘Black Light’ before going to the concert. Another big name at the festival will be The Ting Tings, known for their up beat tempo music with electro guitar solos. Another group is De La Soul, who became famous with its song on the 2008 MTV Music Awards ‘Shut Up And Let Me Go’ and shall be performing in İstanbul for the first time. Another two groups are one of the greatest names in indie pop: The Whitest Boy Alive, and a British alternative rock band called Wild Beasts who became very popular with its latest album. 19th and 20th June, doors open at 14.00 Santralistanbul 6/24/10 12:27 PM Boy Alive ve son albümleriyle büyük ses getiren İngiliz alternatif rock grubu Wild Beasts. 19, 20 Haziran, kapı açılışı 14.00 Santralistanbul 68 17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali 50’nin üzerinde konser, 300’ün üzerinde müzik üstadı... Yazın en güzel etkinliklerinden biri olan ve İstanbul’da caz geleneğini oturtan Uluslararası İstanbul Caz Festivali, Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi, Arkeoloji Müzesi avlusu, Aya İrini Müzesi, İstanbul Modern, İstinyePark, Salon, Sepetçiler Kasrı ve The Marmara Esma Sultan’daki konserlerle müzikseverleri mest etmeye hazır. Temelleri, 80’li yıllarda gerçekleşen İstanbul Festivali’nde atılan, zamanla seyircinin yoğun ilgisi ile bir festivalin alt başlığı olarak sığdırılamayan caz konserleri, şimdi Caz Vapuru ile yapılan müzik dolu Boğaz sefalarından sokak konserlerine tüm şehri saran, özellikle dünya müziğinden örnekler ve farklı alanlardan müzisyenlerin cazcılarla buluşmasıyla türün sınırlarını zorlayan gerçek bir müzik şölenine dönüştü. Bu yıl festivale damga vuracak isimler arasında ünlü caz vokalisti Tony Bennett, Piyanoda Chick Corea saksofonda Kenny Garrett basta Christian McBride ve davulda Roy Haynes’den oluşan muhteşem kadrosuyla yaz konserleri.indd 68 17th International İstanbul Jazz Festival Over 50 concerts and 300 legendary musicians… One of İstanbul’s best summer events that has become a jazz tradition over the years in İstanbul shall take place at the Cemil Topuzlu Open Air Stage, the Archaeology Museum Courtyard, the Aya İrini Museum, İstanbul Modern, İstinyePark, Salon, Sepetçiler Kasrı and The Marmara Esma Sultan. Started in the 80’s as the İstanbul Festival, and within time developed into something great with the large interest the audience showed. This year the names that will be a big hit at the festival are famous jazz vocal Tony Bennett, Chick Corea on piano, Kenny Garrett on saxophone, Christian McBride on bass, and Roy Haynes on drums, and they are all coming together to form the ‘Chick Corea Freedom Band’. Another famous name is disco queen Grace Jones, whom a lot of musicians of our day copy. Seal, a name we all think about when soul music is the question; and famous bass guitarist Stanley Clarke. ‘Chick Corea Freedom Band’, bugünün starlarının neredeyse bire bir taklit ettiği disko kraliçesi Grace Jones, soul deyince akla gelen ilk isimlerden Seal, ünlü bas gitarist Stanley Clarke gibi önemli isimler var. 1-20 Temmuz Çeşitli mekânlar 38. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali Klasikten vazgeçmeyenlere önerimiz yazın ilk ayını İstanbul’a bağlamaları. Yaklaşık 1000 yerli ve yabancı sanatçıyı şehre taşıyan festival programında, bu yıl senfoni ve oda orkestraları, vokal konserler, oda müziği ve resitaller olmak üzere 20’ye yakın konser arasından seçkinizi yapmaya hazır olun. Aya İrini Müzesi, Çinili Köşk, Haliç Kongre Merkezi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri ve Süreyya Operası’nda gerçekleşecek olan konserler dizisini Gürer Aykal yönetmindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası açacak; orkestranın solisti kemanıyla Elvin Hoxha Ganiyev. Bu yıl Chopin’in 200. doğum yılı olması vesilesiyle besteninin pek çok eserini farklı yorumculardan dinledik; Müzik Festivali kapsamımda da kutlamalar devam edecek. Andrzej Jagodzinski Trio’nın Chopin eserlerini baş döndürücü bir biçimde caza çevireceği performans, benzerleri arasından sıyrılıyor. Klasik müzik repertuarının unutulmazlarından. 1st – 20th July Various Places 38th International İstanbul Music Festival Our proposal for classical music lovers is to make sure they’re in İstanbul for the whole of June. About 1,000 local and foreign artists are coming to the city for the festival program this year. Get ready to make your selection from almost 20 events that include the symphony and chamber orchestras, vocal concerts, chamber music concerts and recitals. The concerts are going to be held at the Aya İrini Museum, the Çinili Köşk, the Haliç Congress Centre, İstanbul Archeological Museum and the Süreyya Opera will start with the Borusan İstanbul Philharmonic Orchestra directed by Gürer Aykal; the violin soloist with the orchestra is Ganiyev Elvin Hoxha. With it being Chopin’s 200th birth year we have listened to many rearrangements of his work this year; and the celebrations will continue during the Music Festival. The Andrzej Jagodzinski Trio will invert Chopin’s work into jazz and are certain to stand out among similar styles. Some other concerts from classical music’s unforgettable composers are Vivaldi’s ‘Four Seasons’, some of Handel’s 6/24/10 12:27 PM Vivaldi’nin ‘Dört Mevsim’ keman konçertoları ile Händel ve Purcell’in mevsimlere göndermeler yapan aryalarının birarada sunulacağı Dört Mevsim ve Ötesi, Claudio Cavina yönetimindeki La Venexiana operası, piyanist Oleg Maisenberg’in eşlik edeceği dünyadaki en eski yaylı çalgılar dörtlülerinden biri olan Borodin Quartet festivalin öne çıkan konserlerinden birkaçı. 3-30 Haziran Çeşitli mekânlar İstanbul dışına taşanlar İstanbul büyük festivaller ve organizasyonların merkezine otursa da diğer şehirlere gelen isimleri de yabana atmamak lazım! Zeytinli Rock Festivali Balıkesir’in Edremit ilçesindeki Zeytinli beldesi, son yıllarda rockseverlerin buluşma noktası. Deniz, güneş ve müzik dolu festival programı tam 5 güne yayılıyor. DejaVu, Direc-T, Emre Aydın, Kolpa, MFÖ, Bulutsuzluk Özlemi gibi Türk rock sahnesini sarsan isimlerin olduğu festivalin headliner’ı Helldorado. 3-8 Ağustos Edremit Zeytinli Dalyan Sahili yaz konserleri.indd 69 violin concertos and Purcell’s arias with a referral to the seasons; these three will be performed together called ‘Four Seasons and Beyond’. Others include the La Venexiana Opera directed by Claudio Cavina, and one of the worlds oldest string quartets the Borodin Quartet accompanied by pianist Oleg Maisenberg. 3rd – 30th June Various Places Outside of İstanbul Eventhough Istanbul is the centre for big festivals and events we should also take into consideration other events in other cities! Zeytinli Rock Festival In recent years the Zeytinli Town in the Edremit District of the city of Balikesir has become a meeting point for Rock’n’Roll fans. The festival is 5 days of sea, sun and music. Many Turkish rock bands will be performing at the festival such as Deja-Vu, Direc-T, Emre Aydın, Kolpa, MFÖ, Bulutsuzluk Özlemi, however the headliner of the festival will be Helldorado. 3rd – 8th August Edremit Zeytinli Dalyan Beach Bob Sinclar Dans müziğinin Fransa’daki en önemli ismi sayılan Bob Sinclar bir kez daha ülkemize teşrif ediyor. Onu ilk kez, Fransız house müziğini, iyi süzdürülmüş disco yaylılarıyla birleştirdiği ilk albümü ‘Paradise’ ve 2000 tarihli 2. albüm ‘Champs Elysées’ ile duyduk. Kendisini listelerin üst sıralarına çıkaran esas işi ise, Fransız müzisyen Cerrone anısına yaptığı ‘I Feel For You’ parçasıydı. Efsane ikili Sly&Robbie ile Jamaika’da yaptığı yüksek tempolu son albümünden parçalarla bir geceliğine Kemer’de olacak. 18 Temmuz Club Inferno, Kemer / Antalya Pink Martini Birkaç defa İstanbul’a konuk olan Pink Martini, şimdi de Ankaralı müzikseverleri ihya etmek üzere rotasını Türkiye’ye çeviriyor. Yeni albümleri ‘Splendor in the Grass’in Avrupa turnesi kapsamında önce İstanbul’da, ardından Ankara’da sahneye çıkacak olan grup, ABD’nin musikişinas kenti Portland çıkışlı. İstediği zaman cazır cazır cazla, kimi zaman pop sound’larla, bazen ise Latin esintisiyle sahneyi kaplayan Pink Martini, unutulmaz parçaları, unutulmaz bir şekilde yorumlamasıyla da ünlü. 5 Temmuz - Santralistanbul 6 Temmuz – ODTÜ Vişnelik Tesisleri Bob Sinclar If you missed his last two concerts at Parkorman or Maslak Convention, don’t worry because one of dance music’s most important names, Bob Sinclar from France is coming to Turkey once again. We know him very well from his first album ‘Paradise’ where he combined French house music with disco beats, and from his second album ‘Champs Elysees’ released in 2000. He hit the top of the charts with his song ‘I Feel For You’, a song he composed in memory of French musician Cerrone. Bob Sinclar will be performing in Kemer for one night with his combination of musical styles such as acid jazz, hip hop and reggae with emphasis on vocals, and with his remixes with legendary couple Sly&Robbie. 69 18th July Club Inferno, Kemer / Antalya Pink Martini Having performed in İstanbul a few times before, Pink Martini will be visiting Turkey this time to perform for music lovers in Ankara as well. The group originating from Portland USA is on a European tour for its new album ‘Splendour in the Grass’ and they will be visiting İstanbul followed by Ankara. Pink Martini will sometimes perform jazz, followed by sounds of pop, sometimes with Latin beats, but it is especially known for its rearrangement and performance of well know tunes. 5th July – Santralistanbul 6th July – METU Vişnelik Facility 6/24/10 12:27 PM NEWS DQ HABERLER NEWS 70 DEDEMAN KONYA TERAS’TA MOĞOL BARBEKÜ KEYFİ Dedeman Konya’da, Safran Teras’ın rahat ve etkileyici atmosferinde, bütün yaz boyunca her cumartesi akşamı Moğol barbekü keyfi sizleri bekliyor. Çok eski bir Moğol geleneği olan bu pişirme usulü, av partilerinin ardından çadırlarında toplanan Moğolların et ve sebzeleri kılıçları ile doğrayarak kalkanlarının üzerinde pişirmesi ile ortaya çıkmış. İşte günümüzde Moğol barbeküsü konseptinin ortaya çıkmasını sağlayan bu gelenek, Dedeman Konya farkıyla ayağınıza kadar geliyor. Moğol barbeküsünde, yiyecek barında bulunan pişmemiş et, sebze, sos ve baharatlardan dilediğinizi seçtikten sonra bu barın hemen yanındaki Moğol barbekü tavasında istediğiniz gibi pişiriliyor. Pişirme esnasında sebze ve etlerin renk cümbüşü ve yapılan görsel şovlar ile beş duyuya hitap eden Moğol barbeküsü keyfini yaşamak için Dedeman Konya Teras’a mutlaka uğrayın. ENJOY A MONGOLIAN BARBEQUE AT DEDEMAN KONYA TERRACE Every saturday evening throughout the summer months, Safran Terrace at Dedeman Konya awaits you for a Mongolian barbeque. You are able to choose your own meat, vegetables and spices and then head over to the barbeque to cook your own meal. The Mongolian barbeque addresses all five senses with its colours and smells. Head over to Dedeman Konya Terrace to take part in this unique barbeque event. haberlerOK.indd 70 6/24/10 12:28 PM 71 YAZIN TADI İSTANBUL LIFE STYLE’DA ÇIKAR Her yönüyle yenilenen Life Style Sağlık Kulübü misafirlerinin yorgunluğunu azaltmaya devam ediyor. Güneş ve havuzun keyfini şehir dışına çıkmadan yaşamak isteyenler için 22 metre x 11 metre büyüklüğündeki yüzme havuzu, jakuzi, sauna, şok havuzu, dinlenme odası ve fitness merkezinin yanı sıra profesyonel olarak sunulan İsveç, shiatsu, lenf drenaj, aromaterapi ve dört el gibi birbirinden farklı masaj tekniklerinin uygulandığı terapiler için sezonluk hazırlanan cazip üyelik paketlerini kaçırmayın! The Life Style Health Club has been completely renewed and continues to be a hotspot for tired guests looking for a relaxing day. For those who want to enjoy the sunny weather and swimming pool without leaving the city, our 22 meter x 11 meter sized swimming pool, jacuzzi, sauna, shock pool, resting room and fitness center is a perfect alternative. Professional masseuses also provide Swedish, shiatsu, lymph drainage, aromatherapy and many other massage styles for guests who need a more effective method to relax. Don’t forget about our seasonal membership packages filled with incredible offers! haberlerOK.indd 71 ENJOY THE SUMMER AT ISTANBUL LIFE STYLE 6/24/10 12:28 PM DQ HABERLERNEWS 72 DEDEMAN ANTALYA MAKE YOUR DREAMS COME TRUE The Dedeman Antalya Hotel & Convention Center “Wedding Package” provides couples who are thinking about getting married with many special offers. Aside from the actual wedding, the “Wedding Package” also organizes zes the honeymoon suite with foamed med champagne, fruit basket, Turkish sh dessert plate, a dinner at Türkuaz Fine ne Dining Restaurant, a two-day free stay tay at Dedeman Bodrum and Dedeman man Cappadocia (200 guests and over), er), ballroom decoration, chair fitting, ng, engagement table decorations, seating ng arrangement, wedding cake and nd various choice of menus for everyone. ne. haberlerOK.indd 72 DEDEMAN ANTALYA HAYALLERİNİZİ GERÇEKLEŞTİRİYOR Dedeman Antalya Hotel & Convention Center, “Düğün Paketi” ile evlenmeyi düşünen çiftlere, düşlerini gerçeğe dönüştürebilecekleri çok özel fırsatlar sunuyor. “Düğün Paketi” ile düğün organizasyonunun yanı sıra, balayı süiti, balayı odasına köpüklü şarap, meyve sepeti, Türk tatlı tabağı, çerez ikramı, Türkuaz Fine Dining Restaurant’da bir akşam yemeği, Dedeman Bodrum ve Dedeman Kapadokya otellerinde iki günlük odakahvaltı ücretsiz konaklama (200 kişi ve üzeri), salon dekorasyonu, sandalye giydirme, nikâh masası süsleme ve aranjmanı, yerleşim planı hazırlama ve konukların karşılanması, düğün pastası, her zevke uygun farklı menü alternatifleri gibi özel imkânlar sunuyor. Dedeman Antalya Hotel&Convention Center, özenle Hote hazırlanmış balayı odası, odası size özel ikramları, 5 yıldızlı mükemmel hizmet kalitesi ü kalit ve güler yüzlü servisi ile en özel düşünüzü unutulmaz ana dönüştürürken, size unutu sadece hayalinizdeki düğünü dü yaşamak kalıyor. 6/24/10 12:28 PM DEDEMAN İSTANBUL KALİTESİNİ BOĞAZA TAŞIYOR! DEDEMAN İSTANBUL IS MOVING ITS QUALITY TO THE BOSPHOROUS 73 Dedeman İstanbul, yaz ve sonbahar aylarında evlenmeyi planlayan çiftlere yepyeni bir alternatif sunuyor. İstanbul’un incisi Tarabya Koyu’ndaki yeni mekânı ile hafızalardan silinmeyecek düğünlere ev sahipliği yapacak olan Dedeman İstanbul; Boğaz’ın Karadeniz girişi manzarasına hâkim yeni yerinde düğün, nişan, sünnet, mezuniyet ve iftar davetleri gibi her türlü organizasyon için de kullanılabilecek. Dedeman İstanbul, misafirlerine 2 katlı, 2000 m²’lik geniş alanı, 1000 kişilik kapasitesi, 3 farklı düğün menüsüyle hizmet verecek. Gelin ve damadın arzu ederlerse özel bir tekneyle düğüne gelebilmelerine olanak tanıyan mekânda, deniz ve gün batımı manzarası eşliğindeki karşılama kokteyli ile başlayan davet, gelin ve damat alana girip, merdivenlerden inerken takip ışığı, sis eşliğinde DJ müziği ile hareketlenerek devam edecek. Çiftler düğün sonrasında Dedeman İstanbul’un özenle hazırlanmış balayı odasında meyve sepeti ve köpüklü şarap ikramı ile ağırlanacaklar. Ayrıca düğün hazırlıkları için her iki tarafın da ebeveynlerine günlük kullanım odası sunulacak. Sonrasında ise Dedeman İstanbul, çiftlerin birinci evlilik yıl dönümlerini unutmayarak onları 2 kişilik özel akşam yemeğiyle ağırlayacak. Dedeman İstanbul’un alternatif mekânı Tarabya Koyu’na nazır konumuyla vazgeçilmez bir adres olacak. Dedeman İstanbul is providing couples who want to get married in the summer or fall seasons with brand new alternatives. With its new venue at the Tarabya Bay, Dedeman Istanbul guarantees a wedding that will never be forgotten. The venue is located close to the entrance of the Black Sea and is perfect for weddings, engagements, circumcision ceremonies, graduation and Ramadan organizations. Dedeman İstanbul provides its guests with a breathtaking view, 2 floors each 2000 m2 in area that can hold up to 1000 guests and 3 different menus. This alternative venue at the Tarabya Bay is definitely going to be the most popular location during the summer months. haberlerOK.indd 73 6/24/10 12:28 PM DQ HABERLERNEWS 74 DEDEMAN KONYA LIFE STYLE SAĞLIKLI YAŞAMA MERHABA KOKTEYLİ DEDEMAN KONYA LIFE STYLE HEALTHY LIVING WELCOME COCKTAIL Dedeman Konya Hotel & Convention Center tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen “Life Style Sağlıklı Yaşama Merhaba Kokteyli” 900 kişinin katılımı ile Dedeman Konya balo salonunda gerçekleşti. Büyük ilgi gören kokteylde misafirler gönüllerince eğlenerek ve Dedeman Konya’nın hazırladığı birbirinden lezzetli yemeklerin tadına vararak, Life Style üyesi olmanın ayrıcalığını yaşadılar. Altınkaynak Kuyumculuk ve Mücevherat A.Ş.’nin sponsorluğu ile gerçekleşen geceye, Life Style Sağlık & SPA Merkezi üyeleri ve çok sayıda seçkin konuk katıldı. Kısa süre önce “Yetenek Sizsiniz” yarışmasında yaptığı şovlarla isminden söz ettiren Hakan Akdoğan yaptığı gösteriyle izleyenleri büyüledi. Latin dans gösterisi de büyük ilgi ve beğeni toplarken, gece Grup Metafor’un eşsiz müzik ziyafeti ile devam etti. Gece sonunda üyeler arasında yapılan çekilişlerde, Altınkaynak firması tarafından çeşitli ödüller dağıtıldı. Dedeman Konya Hotel&Convention Center Genel Müdürü Recep Altınok konuşmasında “İnsanımızın her zaman en iyisine layık olduğu düşüncesi ile açıldığımızdan bu yana sürekli kendimizi geliştirmeye çalıştık ve 1000 üyeye ulaşan büyük bir aile haline geldik. Bu tablodan son derece memnunuz.” diyerek Dedeman Konya Life Style Sağlık & SPA merkezinin son geldiği durum ile ilgili bilgi verdi. Ayrıca Life Style Sağlık ve SPA Merkezi tarafından her yıl düzenlenen ve kıyasıya mücadelenin yaşandığı Bay – Bayan Squash Turnuvası’nın ödülleri de bu yıl sahiplerini buldu. Every year Dedeman Konya Hotel & Convention Center organizes a “Life Style Healthy Living Welcome Cocktail”. This year the event was organized at Dedeman Konya ballroom with over 900 guests. Guests were able to enjoy themselves, taste the delicious meals prepared by Dedeman Konya and take the advantage of being a Life Style member. Also, the traditional Life Style Health and SPA Center Mr. & Mrs. Squash Tournament found its winners. haberlerOK.indd 74 6/24/10 12:28 PM DEDEMAN WON SECOND PLACE in the 3rd Interinstitutional Dragon Boat Races Fun-Sport Category DEDEMAN, DRAGON 3. KURUMLARARASI DRAGON BOT YARIŞLARI FUN-SPORT KATEGORİSİNDE İKİNCİ OLDU Kurumlar arası yarışmalarda en büyük ve kapsamlı spor organizasyonu olan ve 29-30 Mayıs 2010 tarihlerinde Haliç`te gerçekleştirilen Dragon Festivali kapsamında düzenlenen Dragon Bot Yarışları, 96 şirket ve 120 takıma ait 2.500’e yakın yarışmacı ve binlerce seyircinin katılımı ile gerçekleşti. Dedeman Holding’i temsil eden takım ise bu yarışmaların Fun-Sport kategorisinde ikinci oldu. Bir davulcu ve 16 kürekçiden oluşan dragon bot takımları iki gün boyunca 250 metrelik parkur üzerinde nefes nefese mücadele verdi. Birinci gün, her takımın 2 defa zamana karşı mücadele ettiği yarışların sonunda günün en iyi 10 derecesi belirlendi. Pazar günü düzenlenen yarışlar ise eleme usulü üzerinden yapıldı. Cumartesi yapılan yarışlarda alınan derecelere göre takımlar sport, fun sport, fun ve funfun kategorilerinde yarıştı. Birinci günü, 1:12:00 saniye ile tamamlayan Dedeman Holding Dragon takımı, ikinci gün Fun-Sport kategorisinde yarışarak, finalde 1:09:01’lik performansıyla ikinci oldu. haberlerOK.indd 75 75 On May 29-30, thousands of audiences and around 2,500 competitors from 96 companies and 120 teams participated in the Dragon Boat Races in Haliç for the Dragon Festival, which is the biggest and most comprehensive sports organization in interinstitutional competing. The team representing the Dedeman Holding, came second in this year’s Fun-Sport category. The teams raced over a 250-meter course, and each team consisted of one drummer and 16 rowers. First day, twice racing against the time determined the top-ten teams of the day. In Sunday races, which, followed the elimination method, the teams competed in Sport, Fun-Sport, Fun and Funfun categories, according to their Saturday scores. The Dedeman Holding Dragon team completed the first day with 1:12:00, and won second place in the final races with a 1:09:01 second performance. 6/24/10 12:28 PM DQ HABERLERNEWS ŞİLE’DE SANAT DOLU GÜNLER 76 Şile fenerinin 150.yıl kutlamaları çerçevesinde Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü ile Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü tarafından tasarlanıp geliştirilen Işığa Kavuşma Projesi, sponsorluğunu Şile Belediyesi ile Dedeman Şile’nin üstlendiği bir çevresel sanat - paketleme projesi olarak öne çıkıyor. İstanbul 2010 kültür başkenti etkinlikleri çerçevesinde gerçekleştirilen projede; geçmişten bugüne kalan, Şile ile bütünleşmiş, Şile’yi Şile yapan kültürel ve otantik değerlerin başında gelen Şile Feneri ile Şile bezi tarihte ilk defa sanatsal bir etkinlikle bir araya geliyor. Bir anlamda birbirini yıllardır tanıyan ancak bir araya gelemeyen iki eski dostun birinin doğum gününde ötekinin onu kutlamak, hediye vermek için ziyarete gelmesiyle ortaya çıkan bir kucaklaşma, sarılma eylemi niteliği taşıyan Işığa Kavuşma Projesi 18-26 Temmuz 2010 tarihlerinde Prof. Kemal Can önderliğinde gerçekleştiriliyor. eştiriliyor. ŞİLE’S CULTURAL REUNION This year, Şile celebrates the 150th anniversary of the Şile Lighthouse. Under the artistic direction and development of Mimar Sinan University’s Fine Arts Department and Tekstile & Fashion Design Department, celebration of Light Project will come to life. Sponsored by the city of Şile and Dedeman Şile, this unique project fuses cultural activities with their environments. This is the first cultural activity that has given a spotlight to the two authentic qualities synonymous with the city’s culture and history, the Şile Lighthouse and Şile cotton. Like two long-lost friends, they will reunite at the Lighthouse’s birthday celebration, as part of the İstanbul 2010 European Capital of Culture festivities. Celebration of Light Project, a historic event presented by Prof. Kemal Can, will be held from June 19-26. DEDEMAN SAGA HAVAYOLLARI İLE GÖKYÜZÜNDE Dedeman ve Saga Havayolları arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde, Dedeman Hotels & Resorts International logosu giydirilen uçak, yurt içi ve yurt dışı uçuş seferlerine başladı. İstanbul – Manchester arası ilk uçuşunu yapan B737-400 tipi uçak, Avrupa semalarında farklı rotalarda Dedeman logosunu göklere taşıdı. Uçak; Bodrum Havaalanı’ndan İngiltere, Antalya ve Dalaman’dan Polonya olmak üzere uluslararası havaalanlarında da Dedeman markasını gökyüzünde taşıyacak. Dedeman adını ilk olarak Pegasus Havayolları ile gökyüzüne taşıyan ve halen devam eden uygulama, 2010 yılında Saga Havayolları ile de sürecek. haberlerOK.indd 76 DEDEMAN IS READY TO FLY WITH SAGA AIRLINES Following the alliance between Dedeman and Saga Airlines, “Dedeman Hotels & Resorts International” branded airplane has recently begun its domestic and international flights. This B737-400 type plane completed its first flight between İstanbul – Manchester, and continued to carry the Dedeman logo around various routes over the European airfield. The Dedeman plane is next expected to fly from the Bodrum Airport to England, and from Antalya and Dalaman to Poland. A similar agreement (still ongoing) was first implemented with the Pegasus Airlines, and the agreement will continue with the Saga Airlines, along with Pegasus, in 2010. 6/24/10 12:28 PM haberlerOK.indd 77 6/24/10 12:28 PM DQ 78 Ö Y K Ü - S T O R Y Ben Onu Seviyorum I love that one YAZI-WORDS: YA⁄MUR T. ERDEM oyku.indd 78 Aslında, aradığım tam olarak o değildi. En azından, onu görene kadar onu aradığımın farkında değildim. Peki ne aradığımı biliyordum? Bildiğim, onun, içimdeki o bambaşka birini ortaya çıkardığı... Actually, this was not what I was looking for. At least I didn’t know I was looking for it until I saw it. Well I didn’t know what I was looking for. The only thing I knew was that it helped the completely different “other side” of me to emerge... İzmir uyanmaz – peki, geç uyanır. Ama ben o sabah (yine) erkenden uyanmıştım, 24 form Yang Stili T’ai Chi Ch’uan’ın tamamını iyice etüt etmem gerekiyordu çünkü ustam o hafta yoktu ve sınıfa ben göz kulak olacaktım. Kimse usta yamağı sıfatıyla on adet yetişkinin önüne çıkıp 24 formun herhangi birinde takılmak, hareketi tamamıyla unutmak ya da yanlış yapmak istemez. Hele benim gibi bir mükemmeliyetçi, asla. Izmir does not wake up- well, it does, but it wakes up late. But even though I am a part of Izmir, I woke up early that morning. I had to perfect my 24 styles Yang Style T’ai Chi Ch’uan because my master was away that week and I had to look after the class. Nobody, as the master’s helper, wants to mix, completely forget or mistake the 24 styles in front of ten grown-ups. Me, a perfectionist, especially wouldn’t want that. O sabah, gün bile ağarmadan Gül Sokak’a bakan geniş salonumuzda vücudumdan akan enerjiye söz geçirmeye çalışırken, birden duydum eksikliğini. O zamana kadar hiç mi aklıma gelmemişti? Yoksa aklıma gelmişti de bu ihtiyacımı göz ardı mı etmiştim? Bunu bazen yaparım... Sonra bir an gelir, artık yüreğimdeki sese cevap vermem gerektiğini, birden, ani bir kavrayışla anlar (hadi minik bir aydınlanma anı diyelim, söz konusu sabaha uygun olsun) ve daha fazla beklemeden harekete geçerim. Gelgelelim İzmir hala uyuyordu... Tembeldir İzmir, hele That morning before the sun rose, while trying to take control of the energy that flew through my veins in our wide living room, which overlooked the Rose Street, I felt its absence. Did I not think about it earlier? Or did I think about it, but had blinked the fact? I do this sometimes... And then a time comes, and I instantly realize that I cannot ignore the voice inside of me (well this morning it was like a tiny awakening), and I quickly take action. At this time, Izmir was still asleep. Izmir is lazy, especially Alsancak. When I rushed down three floors, in speedy steps 6/24/10 12:28 PM Alsancak’ta yaşıyorsanız. Eşofmanımla aşağı hızlı adım üç kat indiğimde hedef nokta da hala gece uykusundaydı... Kaç yılın yorgunluğunu atarken bir yandan da, “zaman ne kadar yavaş ve geniş, ne kadar çok okuyabiliyorum,” diye her gün bir kez daha mevcudiyetinden memnunluk duyduğum o Ege uyuşukluğuna o sabah nankörlük edip lanet ettim. Çünkü, demiştim daha önceden hatırlarsanız, karar verdikten sonra beklemeyi hiç sevmem. Ama bu sabah beklemekten başka çarem yoktu... Reyhan’a girdim, bir kahve söyledim, bir de yiyecek birkaç parça tuzlu kurabiye, ve beklemeye başladım. Reyhan’ın duvarındaki saat 10.00’u gösterince de dışarı fırladım. Uzun boylu ince kız henüz uyanmamıştı, oysa ki ben sabahın altısından beri günle bir olup kendimce neredeyse öğleni ettiğimden, hemen o an işimin görülmesini istiyordum ve onun (tüm güzelliğine rağmen) yarı uyukluyor olması hiç umrumda değildi. İnsanların bana kötü kötü bakmasını da hiç umursamam. “Bir saat arıyorum,” dedim düpedüz küstah bir tonla. Tonuma mı, sabahın ilk müşterisinin çelimsiz, eşofmanlı, sinir bir kadın olmasına mı yoksa o kadının bir saat bulmaktaki kararlığına mı bilmiyorum, şaşırdı. İri gözlerini açarak baktı ve sonunda mahmur bir tonda, “Nasıl bir saat?” diye sormayı başardı. Tersledim. “Görünce anlayacağım,” dedim. Beyoğlu pasajlarındaki ıncık-cıncıklara hiç de benzemeyen (evet, İstanbul son birkaç aydır burnumda tütüyordu) fazla düzenli dükkanda (bilmem Rus romanlarındaki müfettişlerden mi yoksa İngiliz cinayet filmlerindeki dedektiflerden mi özerenek sahiplendiğim bir şekilde) ellerimi arkamda kavuşturup (itiraf ediyorum, gıcık gıcık) dolaşmaya başladım. Yarabbim ne çirkin şeylerdi hepsi. Sanki özenle her şeyin en zevksizi, en kitch’i seçilmişti bu dükkanda.... Tüm antipatik beden dilimin üstüne, bir de burun kıvırdım. Tam (T’ai Chi Ch’undan epey sıkılaşmış popomu) uzun boylu iri gözlü ince kıza dönüp gidecekken, onu gördüm.... Duvar saatlerinin, eski moda (Tanpınar’ın görse seveceği, diye düşünmek istediğim) guguklu saatlerin, karaktersiz masa saatlerinin ortasında, büyük bir ajansta kendini beğenmiş yaratıcı yönetmenler ve metin yazarları için fotokopilerini çektiği evrakların arasında kaybolmuş, kimsenin önemsemediği ama yıldızı parlak bir stajer gibi (tamam, orijinal bir fikir değil, “Kadınlar Ne İster” filminden arak) sabırla keşfedilmeyi bekleyen o güzelim saati... Bir kere, köşeyi kaplayan diğer saatlere göre çok küçüktü, ama küçüklüğü, ya da küçüklüğüne uygun, mesela önde bir yerde durmaması değildi dikkat çekmeyişinin sebebi... Beni bekliyordu. Bunu, onu görür görmez anladım. Sorun, on dakikadır her şeye burun kıvıran benim, bu dükkandaki en ama en kitch saati satın almak istediğimi oyku.indd 79 Alsancak was still sleeping. While relaxing, I thought how slow and broad “time” was and realized how much I can read. That morning, I was unthankful for the Aegean drowsiness I normally enjoy. Because I already told you, after I decide, I do not want to wait. I want to take action. But this morning, I had no other choice but to wait... I went to Reyhan, ordered coffee and salty cookies, and began to wait. When the clock on Reyhan’s wall stroke 10.00, I sprang outside. 79 The tall and thin girl hadn’t woken up. I, however, was up since six, and already had called it mid-day for myself. So I wanted to finish the deed as soon as possible, not caring, (no matter how beautiful she was), about her drowsy mood. I even didn’t care about people staring at me nastily. With an arrogant tone, I uttered; “I am looking for a watch.” Probably because of my tone, or because her first customer was a feeble woman, dressed in sweatpants who hit her store early in the morning, or because of this woman’s determination in purchasing a watch, the store owner was surprised. She widened her eyes and with a sleepy tone managed to reply; “What kind of a watch?”, to which I answered “I will know it when I see it.” I locked my hands behind my back, (I was probably influenced by the inspectors from Russian novels, or English murder detectives in locking my hands) and glanced at the fairly ordered store, unlike those in Beyoğlu, which are very disordered, and I started walking around the store annoyingly. All of the things in the store were ugly. I really thought that the storeowner gathered the most kitsch, and tedious of things on purpose. Along with my repulsive body language, I made a face. I was just about to turn my butt (that was tightened from T’ai Chi Ch’uan) and leave the store and the wide-eyed, tall and thin storeowner, when I saw it… I saw the watch in the corner that waited patiently to be discovered. The watch was surrounded by numerous wall watches, vintage cuckoo watches (I’d like to think of them as, watches that Tanpınar would love, if he saw), and unprincipled desk watches. This watch resembled an intern which had a bright future, but was forgotten, among the important film directors and famous script writers. For one thing, this watch was much tinier than those that took up all the space on walls. It wasn’t the fact that the watch wasn’t close up, that didn’t grab my attention. I understood that the watch waited for me, as soon as I saw it. The problem was how I, who has made faces since entering the store, was going to tell the tall, beautiful storeowner that I wanted to buy that kitsch watch. This problem, however, should not be a barrier between that watch and me I thought, because I couldn’t take my eyes off of that watch… This watch, which was 4.2 centimetres in length and 4.6 centimetres in width, stood on two feet, and was in the form of a heart. The quadrant that 6/24/10 12:28 PM 80 uzun boylu güzel kıza nasıl olup da söyleceğim -idi. Ama bu, birlikteliğimiz için bir engel olmamalıydı çünkü gözlerimi ondan alamıyordum... 4.2 santim boyunda, 4.6 santim eninde, iki minik ayak üzerinde duran, kalp şeklinde tasarlanmış, ön yüzündeki kadranı çevreleyen parçalarda da minik kalpleri, hatta sağlı sollu birer de meleği bulunan bu saat, o güne kadar gördüğüm en güzel saatti. Bütün cesaretimi toplayıp sesime sanki, “hava soğudu, değil mi” dercesine sıradan bir ton vermeye çalışarak, “şunu alayım,” dedim. Tabii ki ince uzun kız oralı bile olmadı - aslında tüm bu telaş merasimi, kendime karşı duyduğum şaşkınlığa (ve neredeyse, utanca) aitti. Bir: Bu kadar kitch bir saati nasıl oldu da beğendim. İki: Bu kadar kitch bir saati nasıl oldu da beğendim. Parası umrumda değildi, işte böyle bir huyum da var; normal koşullarda dikkatli harcarım paramı ama bir şeyi çok beğenmeyegöreyim, umrumda olmaz. Alır geçerim. Saatimi, biricik saatimi kutsal bir emanet taşır gibi üç adım ötedeki evimize dikkatle taşıdım. Uzun bir süre onu nereye koyacağımı bilemedim. Sonunda, yatağımın başucuna koymaya karar verdim (hem belli mi olur, belki üstündeki melekler de beni fazladan korurdu...). Sabahları T’ai Chi Ch’uan (artık öğrenmiş olmalısınız lütfen, 24 form Yang Stili’nden) yapmak üzere horozlarla uyandığımda ise onu özenle avuçlarıma alıp salondaki çalışma masamın üstüne koyardım. oyku.indd 80 surrounded the front side was also covered in tiny hearts. With two angels, one on the left and one on the right, this watch was the most beautiful watch I had seen up until this day. Trying to courage up, I told the owner, in a tone that was as commonplace as suggesting that the weather was getting cooler, that I wanted to buy that watch over there. Just as expected, the tall, thin girl paid no attention- actually, all the rush and panic was due to my surprise (and a little bit of embarrassment), to the fact that I not only liked a kitsch watch this much, but also because I liked a kitsch watch this much. Its price didn’t matter. Even though I always pay attention to spending my money carefully, money is the least of my concerns when I like something very much. When that happens, I just buy it and move on. I bought my watch and carried it to my house, that is three meters away, as if I were carrying a sacred escrow. At first, I couldn’t choose where I should place the watch, but then I decided to place it on my bedside (plus perhaps this way the angels would protect me even more). When I woke up in the morning to do T’ai Chi Ch’uan (you should know it by now, the 24 Yang styles I was talking about) I started carrying this watch all the way to the living room and placed it on my work desk. Kalp şekilli kutsal minik saatim tam sekiz yıldır baş ucumda. Onu edindiğim Gül Sokak’taki evimizden bu yana dört kez ev değiştirdik ama onun yeri ve içimdeki sevgisi hiç değişmedi. O bence dünyanın en güzel saati... My sacred, heart shaped watch has been on my bedside for eight years now. I have changed four homes since the day I bought it from the Rose Street, but its place and the love I had for it always remained the same. I think it is the most beautiful watch in the whole world. İtiraf ediyorum: Kalpli saatimi yanımaa almayı aalm lmay lm ayıı unuttuğum ay unnut uttu tuğu tu ğum ğu m seyahatler, bana zehir oluyor. where forget I confess: conf co nfes nf ess: es s:: TThe hee ttrips rips ri ps w whe here he re I ffor orgg to take that watch with me are or thee most th m stt distressing, mo ddisisstr tres essisising es n , and ng and painful pain pa infu in fu ones! 6/24/10 12:28 PM oyku.indd A 6/24/10 12:29 PM oyku.indd B 6/24/10 12:29 PM
Similar documents
Sarp Akkaya ile Oyunculuk Üzerine Keyifli Bir Röportaj
Dedeman dünyas›ndan haberler
More informationiktidar dili - Umran Dergisi
delcin yeniden inşâsını istihdaf eden bir “iktidar dili” oluşturma gerekliliği etrafındaki tartışma, bu ay da yeni ve farklı yaklaşımlarla devam ediyor. Geçen sayımızda yer alan ve bu sayımızda da(...
More information