Sarp Akkaya ile Oyunculuk Üzerine Keyifli Bir Röportaj
Transcription
DEDEMAN QUARTERLY DQ SAYI-ISSUE 16 SONBAHAR-AUTUMN 2012 Sarp Akkaya ile Oyunculuk Üzerine Keyifli Bir Röportaj Interview with Sarp Akkaya on Acting Bir Başka İspanya Another Spain Dedeman Rize Genel Müdürü Cantuğ Beşgür ile röportaj Interview with General Manager Cantuğ Beşgür of Dedeman Rize DQ ÖNSÖZ-FOREWORD Değerli Dedeman Okurları, Yazın keyifli günlerini geride bırakmaya hazırlanıyoruz. Okullar açılıyor, tatilciler yavaş yavaş şehre dönüyor ve bu süreçte yoğun bir tempo bizi bekliyor. Biz de Dedeman Otelleri olarak yaz aylarını yenilenmeye ve sizlere daha iyi hizmet vermeye adadık. Bu doğrultuda yenilenen Dedeman Rize otelimizle ilgili son gelişmeleri bu sayımızda okuyabilirsiniz. Ayrıca son teknolojik gelişmeler ışığında sosyal medyada daha çok Dedeman ağırlığını hissedeceksiniz. Facebook ve Twitter hesaplarımızı takip ederek Dedeman Otelleri’ndeki gelişmelerden ilk siz haberdar olabilirsiniz. Bu sayımızda sonbaharın renklerini yürüyerek keşfetmeniz için size Türkiye’nin en güzel yürüyüş rotalarını derledik. Sezona formda ve mutlu başlamanız için bu yürüyüşler bire bir olacaktır. Ayrıca sonbahar demek yeni dizilerin de seyircilerle buluşması demek. Geçen sene fenomen olan yabancı dizilerin yerini nelerle doldurabileceğinizi şimdiden öğrenmekte fayda var. Yakın zamanda tekrar tatil planlayanlar içinse önerimiz İspanya’nın yıldızı yeni parlayan Bask Bölgesi. San Sebastian ve Bilbao sizlere keşfedecek çok şey vaat ediyor. Sonbahar sezonunda trendlerden uzak kalmamanız içinse Londra, Milano, New York gibi moda başkentlerinde düzenlenen moda haftalarını sizler için kaleme aldık. Ayrıca, her yıl Aralık ayında düzenlenen Şeb-i Aruz törenleri öncesi şehri ve Dedeman Konya’yı, otel Genel Müdürü’müz Recep Altınok’un satırlarından okuyacağız. Dedeman Zonguldak’ın muhteşem atmosferinde yaptığımız moda çekimi ve Dedeman Otelleri’nden haberlerse yine bu sayıda bulabileceğiniz konular arasında. Keyifli okumalar... Dear Friends of Dedeman, We are slowly leaving behind the carefree days of summer. A busy schedule awaits us as the time to go back to school and to return to the city approaches. Dedeman Hotels chain has dedicated the summer months to renewing itself with the aim of better accommodating you. You can read about the renovation of Dedeman Rize in this issue. By following our Facebook and Twitter accounts, you can always be informed about the latest news from our hotels. We compiled the most beautiful trekking paths in Turkey for you to discover the colours of fall on foot. Taking long walks is a perfect way to start the new season happy and energized. Fall also means new shows for avid TV viewers; so you might want to take a look at the best shows of the season that you dare not miss. For those of you plan to take a vacation again soon, we suggest the Basque region of Spain; San Sebastián and Bilbao offer so much to discover. If, on the other hand, what interests you most is keeping up with the latest trends, take a look at our piece on fashion weeks scheduled to take place in the design capitals of the world, namely London, Milan and New York. Prior to the Şeb-i Aruz ceremonies that annually take place in December, Recep Altınok, the General Manager of Dedeman Konya, has spoken to us about the city and the hotel. The photo shoot we held at the magnificent atmosphere of Dedeman Zonguldak and news from our other hotels are among the topics you will find in this issue. Enjoy reading... Tamer Yürükoğlu CEO Dedeman Hotels & Resorts International 1 DQ ‹Ç‹NDEK‹LER-CONTENTS 12 ajanda-zoom 04 Türkiye’de ve dünyada olup bitenler The news from Turkey and the world trend Şıklığın haftası 12 Elegance week seyahat-travel Bir başka İspanya 18 A Different Spain röportaj-interview Ünlü oyuncu Sarp Akkaya ile söyleşi 18 28 An interview with famous actor Sarp Akkaya yemek-food Unutulmuş Lezzetler Haftası 32 Week of Forgotten Flavors 28 röportaj-interview Şeytan oyuncağı kent-city Sonsuz aşkın şehri Konya 46 Konya, the city of eternal love Dedeman röportaj-interview Rize Genel Müdürü 52 Cantuğ Beşgür ile söyleşi An interview with Cantuğ Beşgür General Manager of Dedeman Rize hobi - hobby Yürüyerek gezelim 58 Let’s wander on foot moda-fashion Mistik Yolculuk 62 46 Mystic Journey kültür&sanat Fırından yeni çıktı 72 Fresh out of the oven haberler-news Dedeman dünyas›ndan haberler 78 62 DEDEMAN QUARTERLY ‹MT‹YAZ SAHİBİ - CHAIRMAN Dedeman Hotel&Resorts International ad›na Tamer Yürükoğlu YÖNET‹M YER‹ - EXECUTIVE CONTACT Dedeman Hotel&Resorts International Y›ld›z Posta Caddesi No.48 34340 Esentepe- ‹stanbul Tel: 0212 337 39 00 www.dedeman.com YAPIM - PRODUCTION AJANS MEDYA GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ EDITOR-IN-CHIEF Arzu Karacadağ YAZI ‹ŞLER‹ MÜDÜRÜ (Sorumlu) MANAGING EDITOR Pınar Mamak ‹NG‹L‹ZCE BÖLÜM ED‹TÖRÜ ENGLISH SECTION EDITOR Gizem Ünsalan KATKIDA BULUNANLAR - CONTRIBUTORS Zeynep Bayraktar, Özge Ceylan Kunduz, Onur Uygun, Elif İnce, Görkem Bereket, Murat Tekin, Nevra Yaraç, Eda Yeşim, Pelin Erdem 40 Devil toy 32 DQ News from Dedeman Hotels öykü-story Begüm Ahu Ağlaç’dan keyifli bir hikâye 82 A cosy tale from Begüm Ahu Ağlaç REKLAM KOORD‹NATÖRÜ ADVERTISING COORDINATOR Tolgay Gülten REKLAM MÜDÜRLERİ ADVERTISING MANAGERS Gözde Çokgezen, Özgür Çokgezen AJANS MEDYA Kuruçeşme Caddesi, No: 3 Kuruçeşme 34345 ‹stanbul Tel: 0212 287 19 90 BASKI VE C‹LT / PRINTING PRESS A4ofset Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. Otosanayi Sitesi, Yeşilce Mah., Donanma Sok. No:16 Kağıthane – İstanbul Tel: 0212 281 64 48 Yay›n Türü 3 ayl›k, süreli, yerel Bas›m Yeri ve Tarihi ‹stanbul, Eylül 2012 Dedeman Hotel&Resorts International’›n ücretsiz yay›n›d›r. Complimentary copy of Dedeman Hotels&Resorts International. Dergide yay›mlanan yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlar›n her hakk› sakl›d›r. Kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. Yaz›lar›n sorumluluğu yazarlara, yay›nlanan ilanlar›n sorumluluğu ise sahiplerine aittir. All rights are reserved that pertain to the written materials, photographs and illustrations published in the magazine. Nothing in this magazine may be borrowed or reproduced without full credit being given to the source. AJANDA 4 CIRQUE DU SOLEIL IS BACK IN ISTANBUL WITH ALEGRIA DQ CIRQUE DU SOLEIL ALEGRIA İLE TEKRAR İSTANBUL’DA Ünlü gösteri sanatları topluluğu Cirque du Soleil’in Eylül ve Ekim ayında İstanbullularla buluşacak görkemli şovu Alegria, tüm dünyada sahnelenme rekorları kırıyor. Bugüne kadar 6 kıtada 40’ı aşkın ülke ve 300’den fazla şehirde, 10 milyonun üzerinde izleyiciye ulaşan; 1994’teki prömiyerinin ardından, dünyanın farklı yerlerinde toplam 6.154 kez sahnelenen Alegria; Cirque du Soleil’in en çok izlenen şovu olma özelliğini taşıyor. İspanyolcada “mutluluk, sevinç ve başarı” anlamına gelse de; tıpkı hayatın kendisi gibi, melankoli ve acıyı da içeren; insana dair en temel duyguları, bazen canlı müziğin ve şarkının notalarında, bazen de zıt karakterlerin mimik ve jestlerinde resmeden bir “yaşam parodisi” Alegria. Tüm dünyada milyonlarca kişiye unutulmaz bir deneyim yaşatan gösteri, Avrupa’nın barok ve rokoko öğelerini, Doğu’nun egzotik ve mistik unsurlarıyla harmanlayarak, 15 ülkeden 55 sanatçıyla sahneye taşıyor. 6 kıtayı fetheden “dünya gösterisi” Alegria, İstanbul’da yapacağı şovlarla, ilk defa aynı şehirde iki farklı kıtada sahne almaya hazırlanıyor. 22-23-28-29-30 Eylül Ülker Sports Arena, İstanbul 5-6-7-12-13-14 Ekim Ora Arena, İstanbul Famous performing arts collective Cirque du Soleil’s magnificent show Alegria, set to meet with Istanbulites in September and October, is breaking performance records all over the world. The show’s reached over 10 million viewers in over 300 cities in over 40 countries on 6 continents to date; following its premiere in 1994, Alegria was staged a total of 6,154 times throughout the world, earning it the title of the most watched Cirque du Soleil show. Although Alegria means “happiness, joy and success” in Spanish, it is a “life parody” that also features melancholy and pain, just like life itself. It paints the most basic human emotions, sometimes in the notes of live music and songs and at other times in the facial expressions of opposing characters. The show that gave unforgettable experiences to millions of people around the world blends the baroque and rococo elements of Europe with the exotic and mystical components of the East, staged by 55 artists from 15 countries. The “world show” that conquered 6 continents, Alegria is now ready to take the stage in the same city on two continents for the first time. September 22-23-28-29-30 Ülker Sports Arena, Istanbul October 5-6-7-12-13-14 Ora Arena, Istanbul www.vw.com.tr 5 Volkswagen’le tanışmak, Volkswagenleri daha yakından tanımak için... �ster binek ister ticari araç... Tercihiniz ne olursa olsun, gelin hayatınız boyunca size yol arkadaşı olacak Volkswagenlerle Avek’te tanışın. Avek, güleryüzlü ekibi ve teknolojik altyapısıyla size kusursuz bir hizmet vermek için çalışıyor. Volkswagenlerle ilgili dilediğiniz bilgiyi almak, aracınızın hak ettiği servis hizmetinden faydalanmak için sizi Volkswagen Yetkili Satıcısı Avek’e bekliyoruz. Volkswagen Yetkili Satıcısı Avek Tem Otoyolu Tekstilkent Girişi Giyimkent Cad. No: 2 34235 Atışalanı Esenler - İSTANBUL Tel: (0212) 440 25 25 Faks: (0212) 440 25 00 AV E K , B İ R D O Ğ U Ş O T O M O T İ V S E R V İ S V E T İ CA R E T A . Ş. Y E T K İ L İ S AT I C I S I D I R . AJANDA 6 DQ İSTANBUL TASARIM BİENALİ ISTANBUL DESIGN BIENNIAL The first Istanbul Design Biennial, which aims to emphasize the positive effect of design on production, economic growth, social and cultural development, cultural interaction and the life quality of individuals, will be held in Istanbul between October 13-December 12. Held by İKSV, the biennial is curated by Emre Arolat and Joseph Grima, and it embarks on its path with the belief that the different viewpoints from Istanbul and the surrounding geography will enrich the global design discourse. The biennial seeks to secure Istanbul’s participation through innovative and creative works that have become mobilized recently. The theme of the first Istanbul Design Biennial is Imperfection. As a theme, imperfection both praises Istanbul’s different creative potential and supports a wider outlook on design in today’s world. One of the two main exhibitions of the biennial, Musibet will take place at İstanbul Modern, while Adhokrasi will take place at Galata Private Greek Elementary School. You can reach more information about the other event venues and programs via İKSV’s website. October 13 – December 12 At various venues Tasarımın üretime, ekonomik kalkınmaya, sosyal ve toplumsal gelişime, kültürel etkileşime ve bireylerin yaşam kalitesine olumlu etkisini vurgulamayı hedefleyen İstanbul Tasarım Bienali’nin ilki 13 Ekim – 12 Aralık tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilecek. İKSV tarafından düzenlenen ve küratörlüğünü Emre Arolat ve Joseph Grima’nın üstlendiği bienal, İstanbul ve çevresindeki coğrafyadan doğan farklı bakış açılarının küresel çerçevede oluşmuş tasarım söylemlerini zenginleştireceği inancıyla yola çıkarak son dönemde hareketlenen yenilikçi ve yaratıcı çalışmalara İstanbul’un katılımını sağlamayı amaçlıyor. İlk İstanbul Tasarım Bienali’nin teması ise Kusurluluk / Imperfection. Bir tema olarak kusurluluk bir yandan İstanbul’un farklı yaratıcı potansiyeline övgü niteliği taşırken, bir yandan da günümüz dünyasında tasarım ile ilgili geniş bir bakış açısının oluşumunu destekleyecek. Bienalin iki ana sergisinden biri olan Musibet İstanbul Modern’de, Adhokrasi ise Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda gerçekleştirilecek. Diğer etkinlik mekanları ve programlarla ilgili bilgiye İKSV web sitesinden ulaşabilirsiniz. 13 Ekim – 12 Aralık Çeşitli mekanlarda HASSAN KHAN’I SALT’TA KEŞFEDİN Hassan Khan’ın 90’ların başından beri giderek artan cazibesinin çekim alanına girmemek mümkün değil. Geçtiğimiz yıl Temmuz ayında SALT Beyoğlu’nda ‘Superstructure (The Ammunition of the Nation)’ adlı müthiş bir performansa imza atmıştı Khan. Bu yıl ise dOCUMENTA (13)’e katılan sanatçılardan biri olarak yine gözler üzerindeydi. Şimdi ise İstanbul, SALT Beyoğlu sayesinde Khan’ın uluslararası platformda bugüne kadar gerçekleştirdiği ilk kapsamlı retrospektifine ev sahipliği yapıyor. Kahire’de yaşayan ve 90’ların sonunda işleri sanat kurumları tarafından sergilenmeye başlamadan önce underground sanat ve müzik ortamında üretimler yapmış bir sanatçı, müzisyen ve yazar olan Hassan Khan, daha çok deneysel müzik ve video alanlarında yaptığı işlerle tanınıyor ve öncü sayılıyor. İşlerinde kendine has bir biçimsel dil oluşturan Khan, video, dijital animasyon, heykel, yazı, fotoğraf, ses, performans dokümantasyonu ve enstalasyon gibi mecralar üzerinden çok katmanlı bir üretim anlayışına sahip. Khan’ın SALT Beyoğlu’ndaki sergisi 1990-2012 tarih aralığında Khan’ın daha önce sadece Mısır’da gösterilmiş ya da hiç gösterilmemiş işlerini bir araya getiriyor. Yılın ilk döneminin en önemli sergilerinden biri bu, bizden söylemesi. 21 Eylül - 6 Ocak Salt Beyoğlu DISCOVER HASSAN KHAN AT SALT It’s impossible not to enter the field of gravity of Hassan Khan, which has been growing and mesmerizing since the early 90’s. Last year in July, Khan put on an incredible performance called “Superstructure (The Ammunition of the Nation)” at SALT Beyoğlu. This year, he was once again on the forefront as one of the artists who participated in dOCUMENTA (13). Now Istanbul, thanks to SALT Beyoğlu, hosts the first comprehensive retrospective that Khan’s put on to date in an international platform. The artist, musician and writer lives in Cairo and produced works in the underground art and music scenes before his works began to be exhibited by art institutions at the end of the 90’s. He’s better known for his works in the fields of experimental music and video, and he’s considered a pioneer. Khan creates an authentic visual language in his works, and he has a multi-layered approach to production with channels like video, digital animation, sculpture, writing, photography, sound, performance documentation and installation. Khan’s exhibition at SALT Beyoğlu brings together works from 1990-2012 that were only displayed in Egypt previously or not displayed at all. This is one of the most important exhibitions of the year’s first season; don’t say you haven’t been warned. September 21 – January 6 Salt Beyoğlu 7 AJANDA 8 DQ TENİSİN EN İYİLERİ İSTANBUL’DA TEB BNP Paribas WTA Championships İstanbul Tenis Turnuvası”, 23 - 28 Ekim 2012 tarihlerinde İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu’nda 2. kez gerçekleştirilecek. Turnuva, Türkiye’de düzenlenmiş en önemli spor organizasyonlarından biri olacak. Dünya genelinde gerçekleşen toplam 52 adet kadınlar tenis turnuvası sonunda teklerde en iyi 8 tenisçi ve çiftlerde en iyi 4 takım İstanbul’da mücadele edecek. En prestijli WTA organizasyonu olan TEB BNP Paribas WTA Championships İstanbul, kadın spor organizasyonlarında verilen en büyük ödül olan 4.500.000 doların sahibini bulmasıyla tamamlanacak. 23-28 Ekim Sinan Erdem Spor Salonu, İstanbul THE BEST OF TENNIS ARE IN ISTANBUL The TEB BNP Paribas WTA Championships Istanbul Tennis Tournament will be held for the second time at Istanbul Sinan Erdem Sports Arena from October 23-28 2012. This tournament will be one of the most important sports organizations to be held in Turkey. As a result of 52 women’s tennis tournaments held around the world, the best 8 solo tennis players and best 4 doubles teams will compete in Istanbul. The most prestigious WTA event, TEB BNP Paribas WTA Championships Istanbul will come to an end with one competitor winning $4,500,000, the largest prize given in a women’s sports event. October 23-28 Sinan Erdem Sports Arena, Istanbul 9 DQ 10 TREND-TREND Şıklığın Haftası Elegance Week Moda haftalarına geri sayım başlıyor. Trendleri belirleyen kentler Londra, Paris, Milano ve New York, ilkbahar/yaz 2013 modası için hazır. Ya siz? The countdown for fashion weeks has begun. The cities that define trends, London, Paris, Milano and New York, are ready for spring/summer 2013 fashion. Are you? YAZI-BY CEYLAN ÖZGE KUNDUZ oda endüstrisinin gözbebeği, trendlerin belirleyicisi moda haftaları yıllardır modanın öncüsü kentlerde düzenleniyor ve bir sonraki sezonun öne çıkacak eğilimlerini dikte ediyor. Bazen bir hafta, bazen daha az süren moda haftaları, yeni ve genç moda tasarımcılarına ve markalara görücüye çıkma ve tanınma fırsatı sunarken yerlerini sağlamlaştırmış isimlere de başarılarını yeniden tasdik ettirme ve şov yapma şansı veriyor. Bir sonraki sezon neyin gözde olacağı kadar neyin asla el sürülmeyecek, gözden düşmüş parçalar olduğunu da bu moda haftaları belirliyor. Berlin, Singapur, Tokyo, Madrid, Toronto, Barselona ve Los Angeles gibi dünyanın birçok kentinde düzenlense de sözü geçen moda haftaları bir elin parmaklarını geçmiyor. En hatrı sayılır moda haftaları başta New York olmak üzere, Milano, Paris ve Londra’da, yani dünyanın dört moda başkentinde gerçekleştiriliyor. Haftaların sırası bile yıllardır belli. Önce New York, sonra Londra, ardından Milano ve en son da Paris… M he darling of the fashion industry and the determinant of trends, fashion weeks have been held for years in leading cities of fashion around the world to dictate the trends of the upcoming season. These fashion weeks sometimes last a week and sometimes less, giving new and young fashion designers and brands the chance to build an audience while the established icons get to reestablish their success and deliver a show. These fashion weeks determine not only what’s going to be popular in the next season but also what’s definitely not going to be in style. Even though they’re held in many cities around the world like Berlin, Singapore, Tokyo, Madrid, Toronto, Barcelona and Los Angeles, the fashion weeks we’re talking about are few enough to be counted with one hand. The most revered fashion weeks take place primarily in New York, Milan, Paris and London, or in the four fashion capitals of the world. Even the order in which the weeks are held hasn’t changed in years. First New York, then London, followed by Milan and lastly Paris... T 11 12 Moda haftaları senede iki kez gerçekleştiriliyor. Bir sonraki sezonun trendleri Şubat ve Eylül aylarında belirleniyor. Şubat ayında bir sonraki sonbahar/kış kreasyonları görücüye çıkarken, eylül ayında bir sonraki senenin ilkbahar/yaz modelleri moda severlerle ve basınla buluşuyor. Bir moda haftasının adı, bu ürünlerin dükkanlarda bulunabileceği sezonun adıyla anılıyor. Örneğin bu eylülde gerçekleşen moda haftası 2013SS (spring/summer) adıyla anılıyor. Arada bu denli bir zaman farkı bulunması boşuna değil. Kreasyonlar görücüye çıktıktan sonra mağazaların bu ürünleri sipariş etmesi, basının da bir sonraki sezona hazırlıklı olup bir ön izleme şansı bulması sağlanıyor. Fashion weeks are held twice a year. The trends of the upcoming season are determined in February and September. The fall/winter creations are put on display in February, with the spring/summer collections of the next year meeting with fashion lovers and the press in September. Each fashion week is named after the season in which these collections will be offered in stores. For instance, the fashion week this September is called 2013SS (spring/ summer). This time lapse is not accidental. After these creations meet with viewers, the stores get to order them and the press gets a preview to prepare for the next season. Moda haftalarıyla ilgili merak edilen en önemli konulardan biri tasarımcıların bir sonraki yılın trendlerini nasıl belirleyebildiği ya da öngörebildiği. Bu bir sanat olduğu kadar bilim de. İşinin ehli trend belirleyiciler toplumsal davranış kalıplarını ve tüketici davranışlarını inceliyor, hatta bunlar üzerinde ciddi ciddi çalışıyor. Bunun yanı sıra başka disiplinlere ait (dekorasyon, endüstriyel tasarım, mobilya tasarımı vs) fuarlara katılıyor ve farklı alanlarda da olsa birbiriyle ve modayla ilintili trendleri görmeye gayret ediyor. “Alaylı” tasarımcıların bir kısmı ise bunu “hissediyor”. Böylelikle bir sonraki senenin trendleri ve modası kâh gözlemle kâh ilhamla ortaya çıkıyor. One of the aspects people wonder about the most when it comes to fashion weeks is how designers can determine or predict the trends of the next year. This is just as much of a science as it is art. Expert trendsetters observe patterns in societal behavior and consumer behavior; in fact, they work diligently to do so. Moreover, they attend fairs in different disciplines (decor, industrial design, furniture design, etc.) in an attempt to view fashion trends, even if they are in different fields. Some of the more “ironic” designers, on the other hand, “feel” the trends. So the trends of the next year emerge partially out of observation and partially out of inspiration. NEW YORK NEW YORK MODA FASHION HAFTASI WEEK 1943, ilk New York Moda Haftası’nın gerçekleştiği yıl oldu. Etkinliğin tek amacı İkinci Dünya Savaşı sırasında dikkati Fransız modasından alıp Birleşik Devletler’e çekmekti. Zira savaş sebebiyle moda endüstrisinde çalışanların Paris’te bulunması ve çalışması mümkün olmuyordu. 2010’a kadar çeşitli yerlerde gerçekleştirilen moda haftası bu yıldan itibaren Lincoln Center’da gerçekleştirilmeye başladı. New York Moda Haftası 2013 ilkbahar/yaz trendlerini belirlemek için bu sene 6-13 Eylül tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. Genellikle Londra Moda Haftası başlamadan hemen önce sona eren New York Moda Haftası’nın bir sonraki raundu ise 7-14 Şubat 2013 arasında gerçekleşecek ve bu tarihte 2013-2014 sonbahar/kış trendleri başta A.B.D. olmak üzere tüm dünya için belirlenecek. 1943 marked the first year New York Fashion Week was held. The only purpose of the event was to divert attention from French fashion during World War II to focus on the United States. Due to the war, people working in the fashion industry were unable to visit and work in Paris. The fashion week was held in various places until 2010, when it relocated to Lincoln Center. New York Fashion Week will be held from September 6-13 this year to determine the spring/summer trends of 2013. New York Fashion Week generally ends right before London Fashion Week begins. This year, the second round takes place from February 7-14, 2013 to set the fall/winter 2013-2014 trends for the United States as well as the rest of the world. PARİS PARIS MODA FASHION HAFTASI WEEK Bu sene 25 Eylül-3 Ekim arasında gerçekleştirilecek Paris Moda Haftası’nda 2013 ilkbahar/yaz trendleri görücüye çıkıyor. Carrousel du Louvre başta olmak üzere şehrin birçok yerinde gerçekleştirilen moda haftası bu senenin başında Yohan Serfati ile açılmış, Louis Vuitton, Comme des Garcons Homme Plus, Dior Homme ve Paul Smith’le devam etmişti. Hazır giyim defilelerinin yanı sıra erkekler ve bir Paris klasiği olan Haute Couture defileleri de moda severlerin merakla beklediği şovlar arasında. Held this year from September 25-October 3, Paris Fashion Week puts 2013 spring/summer trends on display. The fashion week was held in many parts of the city, primarily Carrousel du Louvre, opening with Yohan Serfati and continuing with Louis Vuitton, Comme des Garcons Homme Plus, Dior Homme and Paul Smith. In addition to ready to wear runway shows, fashion lovers are also excited to view the men’s shows and a Paris classic, the Haute Couture runway shows. 13 14 LONDRA LONDON MODA FASHION HAFTASI WEEK ünyanın belki de en prestijli moda haftasına Londra ev sahipliği yapıyor. Bu sonbahar 14-18 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek moda haftası 2013 ilkbahar/yaz modasının trendlerini belirlemeye hazırlanıyor. Modellerin ünlü kedi yürüyüşü “catwalk”ların en merakla beklendiği moda haftası kesinlikle Londra’nınki. Londra Moda Haftası o kadar etkili oluyor ki etkinlik sonrasında tüm bölgede, moda haftasında kreasyonlarını sergileme imkanı bulmuş tasarımcılara 100 milyon £’luk sipariş veriliyor. Londra’nın ekonomisine kendi başına 20 milyon £’luk katkı sağlayan etkinlik, aralarında A.B.D., Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri de dahil olmak üzere 25’ten fazla ülkeden seyirci topluyor. Somerset House’da gerçekleştirilen moda haftası 1984’ten beri yapılıyor. Defilelere ek olarak Somerset House içinde bir de sergi gerçekleştiriliyor ve 150’nin üzerinde tasarımcının işlerini izleyiciyle buluşturuyor. Bir sonraki Londra Moda Haftası 15-19 Şubat 2013 tarihleri arasında izleyiciyle buluşacak ve 2013-2014 sonbahar/ kış trendlerini dikte edecek. Londra Moda Haftası ünlüleriyle de adından söz ettiriyor. Moda defilelerinde ön sıralarda oturan ünlülerin kıyafetleri “catwalk” yapan modellerin üzerlerindeki tasarımlarla yarışıyor. Örneğin, şubat ayında gerçekleştirilen moda haftasında kameralara takılan Kate Moss ve The Kills’in gitaristi olan eşi Jamie Hince’in kıyafetleri uzun süre moda gündemini meşgul etmişti. Ünlülerin yanı sıra adlarını duyurmaya çalışan genç yetenekler için de önemli bir etkinlik olan moda haftasının yine Şubat ayındaki bir önceki etkinliğinde moda dünyası, ayakkabı tasarımcısı Alain Quilici; New York menşeli Alejandro Ingelmo; Londralı Julian Hakes ve Kat Maconie ile tanıştı. Diğer yeni gelenler arasında NEWGEN tasarımcıları Huishan Zhang ve Lucas Nascimento da vardı. Eylül ayındaki moda haftasının katılımcıları arasında ise hazır giyimden Daks, Acne, Fashion East, Christopher O’Brien ve Ashish; çanta ve aksesuardan Maria Grachvogel, Caroline Charles, Holly Fulton ve J.W.Anderson gibi isimler yer alıyor. Moschino, Mulberry ve Vivienne Westwood gibi ünlü tasarımcılar da defilelerin diğer konuklarından. Türk tasarımcılardan hazır giyim, çanta ve aksesuarlarıyla Bora Aksu da Londra Moda Haftası’nın konuklarından. L ondon hosts perhaps the most prestigious fashion week in the world. Will be held this year between September 14-18, the fashion week is getting ready to determine the trends of 2013 spring/summer fashion. London’s fashion week is undoubtedly the one with the most anticipated catwalks. London Fashion Week is so effective that, following the event, designers all over the region who’ve had a chance to display their creations during fashion week receive orders of £ 100 million. The event alone contributes £ 20 million to London’s economy, bringing in viewers from over 25 countries, including the U.S., China and United Arab Emirates. The fashion week has been held at Somerset House since 1984. In addition to the runway shows, an exhibition is held at Somerset House that displays works by over 150 designers. The following London Fashion Week will take place from February 15-19, 2013, to determine the trends of fall/winter 2013-2014. London Fashion Week also draws attention for its celebrities. The outfits worn by the celebrities sitting front row during fashion shows compete with the designs worn by the models on the catwalk. For instance, during the fashion week held in February, cameras caught Kate Moss and her husband Jamie Hince, guitarist for The Kills, who stayed on the fashion agenda for quite some time with their clothes. In addition to celebrities, fashion week is also an important event for young talents who are trying to make a name for themselves. Again in February, the fashion world got to meet shoe designer Alain Quilici, New Yorkbased Alejandro Ingelmo, Londoner Julian Hakes and Kat Maconie. Other newcomers included NEWGEN designers Huishan Zhang and Lucas Nascimento. Participants in the September fashion week include Daks, Acne, Fashion East, Christopher O’Brien and Ashish in ready to wear as well as Maria Grachvogel, Caroline Charles, Holly Fulton and J.W.Anderson in handbags and accessories. Other guests of the runway shows are famous designers like Moschino, Mulberry and Vivienne Westwood. Turkish designer Bora Aksu is also a guest of London Fashion Week in ready to wear, handbags and accessories. 15 MİLANO MILAN MODA FASHION HAFTASI WEEK ilano’nun 2013 ilkbahar/kış koleksiyonları bu yıl 19-25 Eylül tarihleri arasında izleyicilerle buluşuyor. Camera Nazionale della Moda Italiana tarafından düzenlenen etkinlik süresince 170’ten fazla gösteri ve sunum gerçekleştiriliyor. Etkinlik boyunca genç yetenekler izleyiciyle buluşma fırsatı buluyor ve moda dünyası genç tasarımcılar kazanıyor. ŞubatMart aylarında bir sonraki sonbahar/kış sezonunun, Eylül-Ekim aylarında ise bir sonraki ilkbahar/yaz koleksiyonlarının tanıtıldığı etkinlik 2013 yılında 20-26 Şubat ve 18-24 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilecek. 1958 yılından beri gerçekleştirilen Milano Moda Haftası, New York’u takip eden Londra Moda Haftası’nın bitişinden sonra başlıyor. Milano Moda Haftası’nın en belirgin özelliği kadın modasına daha çok yer veriyor olması. Kadın Hazır Giyim ve Milano Moda Donna, etkinliğin en önemli iki şovu. Bu senenin başındaki moda haftasında Corneliani ile başlayan gösteriler ve defileler Roberto Cavalli, Dolce & Gabanna, Gucci ve Prada gibi ünlü isimlerin defileleriyle devam etmişti. Eylül ayındaki moda haftasında kenti yine ünlü moda isimlerinin şovları süslüyor olacak. M ilan’s 2013 spring/summer collections meet with viewers from September 19-25 this year. Held by the Camera Nazionale della Moda Italiana, the event features over 170 shows and presentations. During the event, young talents get a chance to meet with viewers while the fashion world welcomes young designers. The event introduces the winter/fall season in February-March and the spring/summer collections in September-October, held in 2013 from February 20-26 and September 18-24. Held since 1958, Milan Fashion Week begins after London Fashion Week, which follows New York Fashion Week, is over. The most striking feature of Milan Fashion Week is that it gives preference to women’s fashion. Women’s Ready to Wear and Milano Moda Donna are the two most important shows of the event. During the fashion week held at the beginning of this year, the shows began with Corneliani and continued with runway shows by famous designers like Roberto Cavalli, Dolce & Gabbana, Gucci and Prada. Shows by famous fashion icons also spice up the fashion week held in September DQ 16 SEYAHAT-TRAVEL Bir Başka İspanya A Different Spain 17 İspanya denince aklınıza ne geliyor? Barselona mı, Endülüs mü? Madrid mi yoksa İbiza mı? Maalesef artık hepsi yanlış cevap: Bask bölgesiyle tanışma vakti geldi. What comes to your mind when someone says Spain? Barcelona or Andalucía? Madrid or Ibiza? Unfortunately, now all of those answers are wrong: it’s time to meet the Basque region. YAZI-BY ONUR UYGU N 18 Dünya gündemine yakın zamana kadar hep ayrılıkçı istekleri ve ETA ile gelen Bask bölgesinde işler değişeli epey bir zamana oldu. Şehirler gelişti, kültür atılımları yapıldı ve Ekim 2011’de de silahlar ebediyen sustu – bugün Bask bölgesi şık şehirleri, müzeleri, festivalleri ve de mutfağı ile oldukça farklı bir İspanya deneyimi yaşatmak üzere ziyaretçilerini bekliyor. Rüyalar Şehri San Sebastian It’s been quite some time since things have changed in the Basque region, which until recently was a part of the global agenda only with separation wishes and the ETA. The cities have developed, cultural feats have been undertaken and in October 2011 the guns were laid to rest permanently – today, the Basque region awaits visitors who want to have a different Spanish experience with its elegant cities, museums, festivals and cuisine. The City of Dreams San Sebastian Bask bölgesine gitmeniz için sayabileceğimiz onlarca sebebin en başında San Sebastian geliyor. Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri olan San Sebastian, Baskçası ile Donostia, İspanyolların adeta kimseyle paylaşmayıp kendilerine sakladıkları sırları. Mükemmel bir coğrafya ile kutsanmış olan şehir okyanusla yüksek yeşil tepeler arasında sıkışmış halde. Out of the tens of reasons we could list for why you should visit the Basque region, San Sebastian comes first. One of the most beautiful cities in Europe, San Sebastian, or Donostia in Basque, is almost like the secret that the Spanish keep to themselves. Blessed with a perfect geography, the city is squeezed between the ocean and tall, green hills. Şehrin merkezinde bulunan Playa de la Concha Avrupa’nın en iyi şehir plajlarından biri. Okyanusun dağların arasından usulca karaya doğru sokulduğu ufak bir körfezin kenarını kaplıyor plaj; üstelik manzarayı tamamlamak için tepelerin arasında bir de ufak bir ada yerleştirivermiş şans tanrıları. Bu da yetmezmiş gibi Playa de la Concha’nın iki adım ötesinde başka bir plaj, Playa de Gros bulunuyor. Bu durum San Sebastian’ı özellikle yazın rüyaların şehrine dönüştürüyor. Üstelik Located in the city center, Playa de la Concha is one of the best city beaches in Europe. The beach covers the corner of a small inlet where the ocean gently makes its way in towards land; what’s even better is that the gods of luck have placed a small island among the hills to complete the view. As if that’s not enough, there is another beach, Playa de Gros, two steps away from Playa de la Concha. This makes San Sebastian the city of dreams, especially in the summer. Moreover, the beaches are surrounded by hills covered in green forests. 19 20 Frank Gehry’nin ikonik mimarisinin meyvesi olan muhteşem modern sanat müzesi Guggenheim Bilbao, değişimin ve yeni Bilbao’nun sembolü oldu. 21 plajlar yemyeşil ormanlarla kaplı tepeler tarafından çevrelenmiş durumda. Şehre hakim olan şık Avrupa mimarisinde güzel köprüler yapılabilsin diye bir de nehir geçiyor plajların arasından. Okyanus meltemini buram buram içinize çekebileceğiniz, şehre tepeden bakan parklardan biri olan Monte Urgull’a gidip, kafanızı çevirip de manzaraya bakınca İspanya’nın en pahalı evlerinden bazılarının neden San Sebastian’da olduğunu anlayacaksınız. Monte Urgull’un ucunda bir de çok sevimli bir akvaryum (Paseo del Muelle 34) bulunuyor. Şehrin denizle içli dışlı binlerce yıllık tarihine bir müze misali ışık tutan akvaryum, aynı A river runs through the beaches so that beautiful bridges can be built in the elegant European architecture that dominates the city. One of the parks that overlooks the city where you can breathe in the ocean breeze, Monte Urgull is one of the parks that overlook the city where you can breathe in the ocean breeze. With a view so breathtaking, you’ll definitely understand why some of the most expensive houses in Spain are located in San Sebastian. At the end of Monte Urgull there is a lovely aquarium (Paseo del Muelle 34). Just like a museum, the aquarium sheds light on the city’s close relationship with the sea that has been going on for thousands of years, while also hosting hundreds of sea creatures. zamanda yüzlerce çeşit deniz canlısına da ev sahipliği yapıyor haliyle. 22 Monte Urgull’un karaya bağlandığı noktada yer alan Parte Vieja, yani San Sebastian’ın tarihi merkezi, ızgara şeklindeki dar sokakların ufak bloklar oluşturduğu, kum rengi eski binalar, süslü meydanlar, pubları andıran tapas barları ve etkileyici kiliselerle bezeli ufak bir labirent. Ne yazık ki içinde uzun süre kaybolmak pek mümkün değil, ama San Sebastian’ın tarihi merkezinde (istemsizce) attığınız turlardan bile pek şikayetiniz olmayacak. San Sebastian’ı deniz tarafından kucaklayan bir diğer tepe olan Monte Igueldo da şehirdeki bir başka önemli park. Nostaljik bir füniküler hattı ile çıkılan ormanla kaplı tepe, şehre tepeden bakmayı mümkün kıldığı gibi köşeyi döndüğünüz an uçsuz bucaksız bir okyanus manzarası ve sevimli, ufak bir deniz feneri ile başbaşa bırakıyor sizi. Bilbao’nun En ‘Cool’ Zamanı Baskların her şeyi San Sebastian değil tabii, San Sebastian’ın yaklaşık bir saatlik bir otobüs yolculuğu uzağında bulunan, bölgenin en büyük şehri Bilbao da gitgide kendine turist rehberlerinde daha kalın bir bölüm buluyor. 1990’ların sonunda büyük bir değişimin içine giren eskinin sanayi şehri, kozasından son Located at the point where Monte Urgull connects to land, Parte Vieja, or San Sebastian’s historic center, is a small labyrinth where grill-shaped narrow streets form small blocks, full of sand-colored old buildings, decorated squares, tapas bars that look like pubs and impressive churches. Unfortunately, it’s not possible to get lost there for a long time, but you won’t really complain about the tours you take (unwillingly) in the historic center of San Sebastian. Another hill that greets San Sebastian from the sea is Monte Igueldo, which is also another important park in the city. The forest-covered hill is accessible by a nostalgic funicular; it not only lets you get a bird’s eye view of the city but also leaves you eye to eye with an endless ocean view the moment you turn the corner, as well as a cute, small lighthouse. Bilbao’s “Coolest” Time San Sebastian isn’t all that the Basques have of course. Located about an hour’s bus ride away from San Sebastian, the region’s largest city Bilbao is also taking up a thicker portion of tourist guidebooks. The old industrial city entered a period of great change at the end of the 1990s, and it’s emerged from its shell as an extremely modern, art-friendly and “cool” city. The incredible derece modern, sanatsever ve ‘cool’ bir şehir olarak çıktı. Frank Gehry’nin ikonik mimarisinin meyvesi olan muhteşem modern sanat müzesi Guggenheim Bilbao, değişimin ve yeni Bilbao’nun sembolü oldu. Guggenheim’ın kendisi, içinde barındırdığı eserlerden daha dikkat çekici olsa da amacına ulaştı; değişimi sırtlayarak şehri 21. yüzyıla taşıdı. Titanyumdan yapılmış göz alıcı Guggenheim Bilbao için şehir adeta yeniden tasarlandı: metro uzatıldı, liman geri çekildi ve şehrin hatrı sayılır bir bölümünde alan düzenlemelerine gidildi. Birçok Avrupa şehrinin gıpta ile izlediği değişimin sonucu olarak Bilbao modern şehircilik tarihinde başarılı bir rol modeli olarak kendini kabul ettirdi. Ancak Bilbao sadece bu yeni kimliğinden ibaret değil; şehrin tarihi merkezi de çok sevimli. Dar sokaklar, diğer Avrupa mimarisinden farklı eski kiliseler, soluk renkli taş binalar ve bunların arasında kendilerine zar zor yer bulmuş ufak meydanlar şehri eski ile modern arasında tadında bir dengede tutuyor. Onun dışında ağaçlarla bezeli uzun şık caddeleri ve sıra sıra dizilmiş butikleri ile Bilbao, bölgenin ekonomi ve alışveriş merkezi aynı zamanda. Bask Bölgesi’nin medarıiftiharı futbol takımı Atletico Bilbao da gerek bayrakları, gerek taraftarları, gerek renkleri ile şehrin her köşesinde mevcut. modern art museum Guggenheim Bilbao, the fruit of Frank Gehry’s iconic architecture, became the symbol of change and new Bilbao. Even though Guggenheim itself is more interesting than the works found within, it reached its purpose: it took on change and carried the city to the 21st century. The city was almost redesigned for the attractive Guggenheim Bilbao, which is made out of titanium: the metro was extended, the port was pulled back, and public reconstruction took place in a significant part of the city. As a result of the changes that most European cities watched with envy, Bilbao proved itself as a successful role model in modern urban development history. Yet Bilbao isn’t all about its new identity; the city’s historic center is also very charming. Narrow streets, old churches that differ from other European architecture, pale-colored stone buildings and small squares that barely found themselves a place among all of these keep the city at a good balance between the old and the modern. Aside from that, Bilbao is also the region’s economic and shopping center with long, elegant avenues covered in trees and boutiques lined up next to each other. The source of pride for the Basque Region, the soccer team Atletico Bilbao is also visible in every part of the city, whether with its flags, fans or colors. 23 24 Acıktık mı? Are we hungry? Fakat bir yerden sonra şehirleri bir kenara koyup yemeiçmeye eğilmek gerekiyor. Bask mutfağının alametifarikası tapas’lar imdada yetişiyor. Ancak İspanyol mutfağının bu en bilindik öğesine, anavatanı olan Bask topraklarında tapas yerine pintxos deniyor; İspanyolcası ile Baskları gücendirmenin lüzumu yok. Sistem çok basit ve başarılı, ortalıktaki bir tezgahın üzerine inci gibi dizilmiş, dünyanın başka herhangi bir yerinde bulması zor pintxo’ların önünde, elinizde boş bir tabakla kendinizi darı ambarındaki bir tavuk gibi hissetmeniz olası. Eğer meze tarzında, ufak porsiyonlarda bol çeşitli uzun masaları seviyorsanız, pintxo tabağınızın yanında bir de bira açınca Bask bölgesini asla terk etmek istemeyeceksiniz. Bölgedeki pintxo’ları en ünlü şehir ise güzeller güzeli San Sebastian (zaten San Sebastian dünyada kilometrekare başına en çok Michelin yıldızlı restorana sahip şehri). Bask bölgesindeki tapaslar ülkenin geri kalanından biraz farklı, mekânın içinde uzunca bir masaya açık büfe misali dizilen tapasların neredeyse tamamı ekmek dilimleri üzerine hazırlanmış, deniz ürünleri/peynir/zeytinyağı ve kekik ağırlıklı kuru atıştırmalıklar (ve genelde bira ile tüketiliyorlar). Bask mutfağının incilerini Bar Nagusía’da (Calle Nagusía 4) deneyimleyebilirsiniz. After a while, you have to leave the city aside and focus on eating and drinking. The trademark of Basque cuisine, tapas come to the rescue. Yet this best-known element of Spanish cuisine is called pintxos instead of tapas in its birthplace Basque; there’s no reason to insult the Basque with the Spanish version. The system is very simple and successful, when you’re standing with an empty plate in your hand in front of the pintxo that are hard to come by anywhere else in the world, lined up like pearls on a table, you might feel like a chicken in a corn maze. If you’re a fan of long tables with great variety and small portions in the meze style, you won’t want to leave the Basque region once you get a beer to go with your pintxo plate. The city with the most famous pintxo in the region is the beautiful San Sebastian (San Sebastian is already the city with the most Michelin-starred restaurants by the kilometer in the world). The tapas in the Basque region are a little different from those in the rest of the country, almost all of the tapas lined up like an open buffet on a long table inside the venues are prepared on slices of bread, and they’re dry snacks like seafood/cheese/olive oil & thyme (generally consumed with beer). You can try the best of Basque cuisine at Bar Nagusía (Calle Nagusía 4). Uzun lafın kısası, İspanya’nın diğer klasik destinasyonlarından kolayca ayrılan modern ve şaşırtıcı Bask bölgesi, plajları, değişik kültürü, mükemmel mutfağı, Bilbao ve özellikle de San Sebastian gibi incileri ile ziyaretçilere hiç beklenmedik bir İspanya sunuyor. The modern and surprising Basque region that can easily be separated from other classic destinations in Italy offers a completely unexpected Spain to visitors with gems like its beaches, different culture, perfect cuisine, Bilbao and especially San Sebastian. DQ 26 RÖPORTAJ-INTERVIEW “İşin Temeli Samimiyet” Her ne kadar Sarp Akkaya bunu oyunculuk için söylemiş olsa da röportajımız sırasında görüyoruz ki kendisi bunu bir hayat felsefesi haline getirmiş, her haline yansıtmış. “The fundamental part of the job is sincerity” Although Sarp Akkaya made this declaration about acting; it’s clear during our interview that he’s transformed this into a life philosophy that he strives to uphold in all areas. RÖPORTAJ-INTERVI E W P I N A R M A M A K Ablanız Esra Akkaya’nın konservatuvar günlerinden gördüklerinizle oyuncu olmaya karar verdiğiniz okumuştum bir röportajınızda. Bize biraz oyunculuğa karar verme sürecinden bahseder misiniz? O süreç ablamın okuluna gide gele başladı. Kaya’yla beraber ( Sarp Akkaya’nın ikiz kardeşi) 6 yaşında Esra’nın okuluna gittiğimizde abi, abla dediğimiz insanları oyun oynarken görüyorduk ve çok mutlulardı. Biz de o hayatın içine girdikten sonra 35-40 yaşına geldiğimizde de oyun oynayabileceksek o zaman bu hayatın güzel olduğuna karar verdik. Sonra ablamın arkadaşları çalıştırdı bizi konservatuvar için. Benim için o dönem konservatuvara girebilmek çok önemliydi ve girdim. Konservatuvar döneminde gelecekle ilgili nasıl hayalleriniz vardı? Geriye dönüp baktığınızda şu anki hayatınızla parallellik gösteriyor mu? Açıkcası ben konservatuvara girerken sanata dair, tiyatroya dair büyük bir bilgiyle girmedim. Ben oyun oynamaya dair bir istekle girdim. O yüzden ben biraz şaşırdım girdikten sonra. “ E hani oyun oynayacaktık?” noktasına geldim. Çünkü orada beni işe yabancılaştıran bazı dersler vardı. Orada bir bocaladım ve birinci sınıfta da bütünlemeye kaldım. Okul bittikten sonra oyunculukla ilgili başka bir noktaya vardım. Konservatuvar eğitiminin bugün Türkiye’de yetersiz ve yanlış olduğunu düşünüyorum. Neden? Çünkü insan özellikle kurduğu ilişkiler ve sosyalleşme üzerinden değişen ve dönüşen bir canlı. Oyunculuk da dolayısıyla değişen bir sanat. Zamanında Sir Laurence Olivier’in (İngiltere’de Sir unvanı almış bir oyuncu) Hamlet’teki oyunculuğu dillere destandır, klasikleşmiştir ama bugün izlediğim zaman bende bir karşılığı yok. Dolayısıyla dönüşen bir şey bu da; oyuncu da bu dönüşen şeyi takip etmeli ve ayak uydurabilmeli bence. Konservatuvar bu dönüşüm sürecini tamamlayamamış bir kurum. Bu yüzden samimiyetsiz buluyorum. Ama Murat Karasu ve Müşfik Kenter için bir parantez açmam gerekiyor. Müşfik Kenter’le usta çırak ilişkisinde çalıştık; Murat Karasu’yla daha teknik, daha bilgi üzerinden bir çalışma sürecim oldu ama onlardan öğrendiğim şeyler daha ziyade insan olmaya ilişkin şeyler. Müşfik Hoca bize sürekli “insan olun, insan olun” derdi. Ben 16 yaşında “Tamam da 4 sene boyunca bunu mu söyleyecek” diye düşünürken gördüm ki ben ölene kadar bunu söyleyeceğim kendime. Bence en temelde yatan şey bu. Samimi ve insan olabilmek. O yüzden Müşfik Kenter’in ve Murat Karasu’nun hakkını hiç ödeyemem. Ama onun dışında öğrendiğim şeylerin bir kısmını unutmak için çok çaba sarfettim. I once read in an interview that you decided to become an actor because of what you witnessed of your sister, Esra Akkaya’s conservatory experience. Could you tell us a bit about this decision process? That process started with trips to and from school with my older sister. When we were 6, my twin brother Kaya and I would go to Esra’s school and see her and her friends acting, but we thought they were playing games, and they were so happy. We decided that if that life meant we could play games when we were 35-40 years old, then that’s a life we’d like to have. Then my sister’s friends started preparing us for the conservatory. That period was very important for my acceptance, and I made it in. During your days at the conservatory, what sort of dreams did you have for the future? Looking back today, do you see any parallels with how your life turned out? Truthfully, when I entered the conservatory I didn’t do so with a great deal of knowledge in regards to art or theatre. I wanted to be there to play games. So I was quite surprised and confused by what I discovered. There were a number of classes that turned me away from the whole thing. I failed and had to attend summer school. By the time I’d completed my schooling, I’d reached a different understanding about acting. I think that the education system at conservatories in Turkey is both insufficient and incorrect. Why is that? Because people are organisms that change and grow because of their relationships and socialisation. Thus, acting is a constantly changing art form. Sir Laurence Olivier’s performance in Hamlet is legendary, it’s achieved classic status, but when I watch it today, I don’t feel any response to it. This, too, is a changing thing; and I think that actors have to be able to follow and adapt to these changes. Conservatories are establishments that haven’t been able to complete this period of development. That’s why I find them insincere. But I have to make an exception for Murat Karasu and Müşfik Kenter. I worked with Müşfik Kenter in a master and apprentice relationship; with Murat Karasu, my work was more technical and knowledge-based, but I learnt a lot about being a person from them. Müşfik Hoca would constantly remind us to “be a person, be a person”. As I was 16 and didn’t know any better at the time, I asked “Okay, but is he just going to repeat himself for 4 years?” but now I see that I’ll be repeating it to myself as a mantra until the day I die. I think that’s the foundation: to be sincere and to be a person. I can never repay Müşfik Kenter and Murat Karasu for what they taught me. Other than them, I spent a lot of time trying to forget many of the things I learnt. 27 Ekşi Sözlük’te sizin için yazılan 11 sayfa entry’de en kötü yorum “bir Al Pacino değil”. Ekşi Sözlük gibi eleştiri dozu yüksek bir yerde bile bunca olumlu eleştiri almayı nasıl karşılıyorsunuz? “Tabii öyle olacak hak ediyorum” mu yoksa “teveccühünüz” mü? 28 Tabii teveccühleri diyorum. Ben yaptığım işte herhangi bir insanla kıyaslanmayı çok doğru bulmuyorum. Herkes bir hayal dünyası kuruyor ve o hayal dünyasının içinde var olmaya çalışıyor. Benim de bir hayal dünyam var ve onun içinde kaygım samimi olmak. Bir yarış değil oyun oynamak benim için, bir aktivite. Ezel ve Suskunlar’a gelene kadar hayatınızda bir de Stüdyo Drama Tiyatro Topluluğu, Alchera Tiyatro Topluluğu ve Tiyatro Adam dönemleri var. Bu dönemde “Ben istediğim oyunu oynayacağım ve para da kazanacağım” dürtüsü vardı değil mi? Aslında tiyatrodan para kazandım ama ilk kurduğumuz zaman değil. Ben Türk Eğitim Vakfı’ndan aldığım bursla dekora destek oluyordum. Allah rahmet eylesin Onur Bayraktar, beraber kurmuştuk o tiyatroyu, o da evden aldığı harçlıklarla tiyatroyu ayakta tutmaya çalışıyordu. Çok battık, zaten hemen her oyun battık. Sonra Stüdyo Drama Topluluğu ardından Alchera Tiyatro Topluluğu ki Kerem Deren benim hayatımda dönüm noktalarından biridir, oyunculuğa bakış açısı anlamında bana çok şey öğretmiştir. Üçüncü hoca olarak sayabilirim onu. Onun akabinde de Serdar Akın’ın süpervizörlüğünde İstanbul ve Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuvar mezunları olan arkadaşlarımla kurduğum Tiyatro Adam dönemi var. Üç oyun yaptık, sonra bu televizyon dizilerinin yoğunluğu nedeniyle ben tiyatro yapamadım. Among Ekşi Sözlük’s 11 pages of entries, the worst review I came across about you was “he’s no Al Pacino”. How do you feel about receiving so many positive comments in a place like Ekşi Sözlük, that’s known for it’s high level of criticism? Do you respond with, “of course, that’s what I deserve” or “that’s very kind of you”? Of course I think it’s very kind. Though I don’t think it’s right to compare people in our field because everyone creates their own dream world and tries to exist within that world. I have a dream world too and in that world, my concern is remaining sincere. It isn’t a competition for me, but a game, an activity. Before ‘Ezel’ and ‘Suskunlar’ came into your life, you were involved in Stüdyo Drama Theatre Company, Alchera Theatre Company and Tiyatro Adam. During this period were you motivated by the attitude that “I’ll act in whatever I want and I’ll earn money”? Well, I did earn money from the theatre, but not when we first started out. I was covering the set designs with the scholarship I received from the Education Foundation of Turkey. I’d established that theatre with Onur Bayraktar, may God rest his soul, and he would use his pocket money from home to try and keep the theatre aloft. We went backrupt. Then, after the Stüdyo Drama Company there came the Alchera Theatre Company and my life reached a crucial turning point thanks to Kerem Deren who taught me a lot in terms of my attitude to acting. I count him as my third teacher. Following that came the Tiyatro Adam period, which my friends and I formed as İstanbul and Mimar Sinan University Conservatory graduates under the supervision of Serdar Akın. We performed three plays; afterwards my intensive television schedule led me away from the theatre. Müşfik Kenter’le usta çırak ilişkisinde çalıştık; Murat Karasu’yla daha teknik, daha bilgi üzerinden bir çalışma sürecim oldu ama onlardan öğrendiğim şeyler daha ziyade insan olmaya ilişkin şeyler. Müşfik Hoca bize sürekli “insan olun, insan olun” derdi. 29 Sarp Akkaya isminin daha geniş kitlelerce tanınması önce Kurtlar Vadisi Pusu’daki Servet ardından da Ezel’deki Tefo karakterleri ile gerçekleşti. Bu teklifleri kabul ederken hem dizilerin hem de karakterlerin böyle bir fenomene dönüşeceğini bekliyor muydunuz? Ben tahmin edemedim, tahmin edilebilir bir şey mi o onu da tam bilemiyorum. Orada siz ne kadar iyi ya da kötü oynarsanız oynayın senaristin hikayesine hizmet ediyorsunuz aslında. Onu gerçek kılmaya çalışıyorsunuz; dolayısıyla o rolün büyümesi de kalemin ucunda, biraz yapımcının elinde. Tabii ki sizin gösterdiğiniz perfomansında bunda bir etkisi oluyor. Ezel Türkiye’de seyircinin alışık olmadığı bir senaryoya sahipti. Bu yüzden çok dikkat çekti. Fakat genelde işlerin birbirini takip ettiğini görüyoruz. Bölge odaklı diziler, dönem dizileri, uyarlamalar... Sizce sektör Ezel gibi farklı işlere ne kadar açık? Ezel de bütün bölümlerinde reyting rekorları kırmadı. Ezel’den daha çok izlenen başka projeler de çıkmış olabilir o dönemde ama ben onların içinde olmayı tercih etmezdim. Eğer genellersek ben seyircinin değişik bir şeyden ziyade anlaşılır bir şey izlemek istediğini düşünüyorum. Halk buna hazır mı bilmiyorum ama bence zaten verilmesi gereken bu. Halka hak ettiğini vermesi gerekenler hazır mı daha önemli bir soru. Ezel gibi Suskunlar gibi işler, benim zaten para kazandıran işlerim var bir de prestij çalışmam olsun diyenlerin yaptığı işler. Ben de mümkün olduğunca o tip işlerde yer almaya çalışıyorum. O yüzden reytinglere hiç bakmam, bilmem de. Ben sadece içinde olmak istediğim projelerde olmak istiyorum. It’s thanks to the characters of Servet in ‘Kurtlar Vadisi Pusu’, and then Tefo in ‘Ezel’ that Sarp Akkaya has become a widely recognisable name. Did you know, when you accepted those roles, that those shows and characters would become so immensely popular? I couldn’t foresee it, no, and I’m not even sure that that’s something that can be predicted. You can act as well or badly as you want, but in the end you’re a slave to the screenwriter’s story. You try to bring it to life; so the development of that role rests on the tip of their pen, and in the hands of the producers. Obviously your performance has the ability to influence this as well. Ezel’s plot was unlike anything the Turkish audience had ever seen before, and so it drew a lot of interest. But it’s clear that they’ve mostly returned to the standard formulas: Region-based drama series, period dramas, adaptations... How open do you think the sector is to deviations like Ezel? It isn’t as though all of Ezel’s episodes broke ratings records. Different shows with higher ratings may have been on at the same time as Ezel, but I wouldn’t have wanted to be a part of them. If we were to generalise, I think viewers want to see things that they understand more than they want divergence. I don’t know if viewers are ready but I think it’s what they need to happen. A more important question is whether the people responsible for giving the audience what they deserve, are ready for a change. Shows like ‘Ezel’ or ‘Suskunlar’ are undertaken by people whose main objective isn’t money, but prestige and recognition. I try to be a part of projects like that as much as possible. That’s why I’ve never checked the ratings. I only want to work on projects that interest me. 30 Ezel’in ardından Suskunlar geldi. İki dizide de duygusal derinliği yüksek roller de görüyoruz sizi. Bu konuda titiz davrandığınızı söyleyebilir miyiz? Ben senaristi seçiyorum. Yapım şirketi, senarist ve yönetmen üçlüsü benim ilgimi çekiyorsa o işte zaten olmak istiyorum. O işin nereye gideceğini bilmeme gerek yok, o işin nereye gitmesi istendiği ortada. Suskunlar, başladığı andan itibaren kendine has bir seyirci kitlesi yakaladı. Seyircinin bu bağlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bence sadece samimiyet. Diziyi çeken yönetmen samimiyse, yazar samimiyse ve bize dair bir şeyleri bize dair bir dille söylüyorsa seyirciye de samimi geliyor. Ben samimi oynuyorsam seyircide de karşılık buluyor. Son dönemde ayrıca El Yazısı ve Labirent filmlerinde rol aldınız. Sinema filmlerinin devamı gelecek mi? Ben ilk defa uzun bir süreçte böyle bir disiplin içinde bulundum ve sinema filmi çekmek çok keyifliymiş bunu gördüm. Keşke hep sinema filmi yapsam ve hayatımı öyle kazansam. Ama ülkenin ve sektörün durumu ortada. Ancak diziler yaz tatiline girince oyuncu bulunabilen ve film çekilebilen bir ülke burası. 5-6 günde 90-110 dakikalık diziler çekilmesi bekleniyor ki bu zaten insan üstü bir şey ve dünyada bir örneği daha yok. Ne zaman ki o sistem bir düzene girer o zaman sinema sektörü de kışın iş yapabilir belki. Televizyon işlerinin yanı sıra bir de kardeşleriniz Esra ve Kaya Akkaya ile kurduğunuz AKKAdemi Tiyatro iki yılı geride bıraktı. Bu projeyi hayata geçirmeye nasıl karar verdiniz? AKKAdemi aslında çıkış olarak Esra’yla Kaya’nın projesiydi. Ben onlardan dinledim ve heyecanladım. Ben heyecanlandıran şey de “Bir kurs, bir okul açalım; oradan da oyuncu yetiştirelim” değildi. Bizim derdimiz oyunculuk mesleğinin her türlü meslekle uyum içerisinde olabileceği You followed up ‘Ezel’ with ‘Suskunlar’. In both shows you’ve taken on roles with great emotional depth. Would it be fair to say that that’s something you’re particular about? I choose the screenwriter. If the producers, screenwriter and director interest me, then I already want to be involved in their project. I don’t need to know where it’s going to go, it’s clear where they want to take it. Since it first came on the air, ‘Suskunlar’ has gathered a devoted audience. How do you feel about the viewers’ level of enthusiasm? I think it all comes down to sincerity. If the director is sincere during filming, if the screenwriter is sincere, and writes in a language that the audience is familiar with, then it seems more sincere to them. If my acting is sincere they the audience can connect with me. You recently starred in the films ‘El Yazısı’ and ‘Labirent’. Do you have any plans to continue making films? The truth is that it’d been a significant amount of time since I’d been involved in a discipline like film, and discovered that creating for the big screen is actually a very enjoyable experience. If only I could devote all my time to films and earn a living that way. But the future is uncertain for both the country and the sector. Unfortunately in Turkey films can only be made during the summer hiatus when actors finally have time. In television, 90-110 minute episodes are filmed in 5-6 days and this, already, is an extraordinary achievement, the likes of which cannot be seen anywhere else in the world. Maybe if that system can achieve some normalcy, then films can start being made in the winter as well. As well as your work in television, for the past two years you’ve been a part of AKKAdemi Theatre, which you created with your siblings, Esra and Kaya. What made you decide to undertake this project? AKKAdemi was initially Esra and Kaya’s project. I heard about ve her türlü mesleğe faydalı olabileceğini anlatmak. Oyunculuk eğitiminin kendini ifade etmede büyük kolaylık sağlayacağını düşünmemiz üzerine kurs açalım dedik. Benim en büyük korkum “Bir okulumuz olsun, buradan oyuncu yetiştirelim” demek. Çünkü öyle bir şey yok. Oyuncu yetiştirmek sorumluluk isteyen bir iş; hem öyle 20-30 kişilik sınıflarda olabilecek bir şey değil hem de siz oyuncu yetiştiriyorsunuz ama ona bir iş imkanı yaratamıyorsunuz. Türkiye’nin her tarafına konservatuvar açıyorlar ama iş imkanı yok. AKKAdemi de, oyuncu yetiştiriyoruz iddiası ile değil oyunculukla kendinizi ifade etmeyi denediniz mi sorusu üzerine çıkmış bir oluşum. Bir konservatuvar mezunu olarak tiyatro sizin için ne ifade ediyor? İleride tekrar tiyatro projeleri olacak mı? Yaza doğru düşünüyorum ama bu tempoda tiyatro yapmak olanaksız. Dizi ne zaman ki belli bir sisteme oturur o zaman tiyatro yapmak istiyorum. Çünkü tek bildiğim şey 3 senedir tiyatro yapmıyorum bu beni üzüyor, beni mutsuz ediyor. Türkiye’deki yoğun set koşullarından fırsat bulup arada ufak seyahat kaçamaklarınız oluyor mu? Yazın sezon tatil olduğu zaman ancak fırsatımız oluyor. Ben İzmir’i çok seviyorum, Çeşme’yi çok seviyorum. Orada dinlenebiliyorum. Bir de Ege’de bazı sessiz sakin koylar var; orada kafa dinlemeyi seviyorum. Peki Sarp Akkaya setten çıktığında nasıl bir adam olur, neler yapar? Setten çıktığımda aslında yorgunluktan bayılmış oluyorum. Daha arabada uyumaya başlıyorum, eve gidince de devam ediyorum. Onun dışında 10-12 kişilik bir arkadaş grubum var. Bunların bir kısmı 4 yaşından beri arkadaşım ve hiçbiri oyuncu değil. Onlarla vakit geçirmek beni çok dinlendiriyor. Hiç vazgeçemeyeceğim kişiler onlar benim için. Eskiden bir Kamil Abi’m vardı; sahilde Amatör Balıkçılar Derneği’nde oraya giderdim. Sonra sağ olsun belediye yıktı orayı. Gayet üzgünüz onu da söylemem gerek. Denize, suya bakmak beni çok rahatlatıyor. Zaten başka da bir şey yapacak vaktim kalmıyor. it from them and was excited about their plans. What I found so interesting about it wasn’t the idea that we’d open a course or school and train actors, our aim was to convey the idea that acting, as a profession, could co-exist harmoniously with other disciplines and be useful for other professions. We decided to start this course because of our collective belief that acting instruction can greatly assist selfexpression. My biggest fear was that we’d say “let’s have a school and train actors”. Because that isn’t what this is. Training actors is a job that requires a lot of responsibility; neither is it suitable in a class of 20-30 people, nor can you create employment opportunities for them after their training is complete. Conservatories are opening all over Turkey but there are no job opportunities. AKKAdemi was not founded on the idea that we would train actors, but on the question of being able to express ourselves through acting. As a conservatory graduate, what does theatre mean to you? Do you see a return to theatre projects in your future? I’ve been considering it for the summer but at this tempo it’s unlikely. Whenever drama series manage to establish a consistent system, then I want to do some theatre. All I know is that I haven’t been involved in theatre in three years and I’m not happy about it. With the intense conditions on set in Turkey, do you ever find time for short getaways? We only have time during the summer hiatus. I love İzmir and Çeşme. I find it very easy to unwind there. There are also a number of quiet coves in the Aegean where I enjoy relaxing. What kind of man is Sarp Akkaya when he isn’t on set, what does he like to do? By the time I leave the set I tend to be completely exhausted. I fall asleep in the car and just keep sleeping when I get home. Socially, I have a group of 10-12 friends, some of which I’ve known since I was 4 years old and aren’t actors themselves. I find it very restful to spend time with them. They’re people I won’t ever turn my back on. I used to have a friend, Kamil Abi, who I’d meet at the seaside because we were both members of the Amateur Fishermen’s Association. Then the council went and knocked it down. We’re all rather upset about it. Looking out over the sea relaxes me immensely. That’s it, really; I don’t have time to do anything else. That’s why I find them insincere. But I have to make an exception for Murat Karasu and Müşfik Kenter. I worked with Müşfik Kenter in a master and apprentice relationship; with Murat Karasu, my work was more technical and knowledge-based, but I learnt a lot about being a person from them. Müşfik Hoca would constantly remind us to “be a person, be a person”. 31 DQ 32 YEMEK-FOOD 29-30 Eylül/September Unutulmuş Lezzetler Haftası Dedeman Otelleri önemli bir misyon üstlenerek unuttuğumuz lezzetleri gün ışığına çıkarıyor. Daha önce denemediğiniz tatlar için tüm Dedeman otelleri öğle ve akşam yemekleri için misafirlerini bekliyor olacak. Week of Forgotten Flavors Dedeman Hotels take on an important mission by unearthing the flavors we’ve forgotten. Dedeman Hotels will be waiting for you in lunch and dinner to experience the tastes you have never tried before. Fish Soup with Wheat (18th c.) Fish soup with wheat is a painstaking recipe from the 1700s that makes you spoil lots of plates. The seasoning, water and ingredients of the soup are prepared and cooked separately. Just as in almost all Ottoman recipes, vinegar, saffron and eggs are used together in this soup, as well. Curd Cheese Salad with Pistachios & Mastabe & Circassian Fresh Bean Salad (15th-19th c.) Buğdaylı Balık Çorbası (18.yy) Buğdaylı balık çorbası 1700’lü yıllarda yapılan, çok emek isteyen, bolca tabak kirlettiren bir tariftir. Bu çorbanın terbiyesi ayrı, suyu ayrı, içindeki malzemeleri ayrı yerlerde hazırlanır ve pişirilir. Osmanlı’nın hemen hemen tüm tariflerinde olduğu gibi bunda da sirke, safran ve yumurta bir arada kullanılıyor. Fıstıklı Lor Salatası & Mastabe & Fasulyeli Çerkez Salatası (15-19.yy) Osmanlı’daki aşırı salatalık tüketimine şaşıran Batılı seyyahlar, annelerin acıkıp ağlayan çocukları susturmak için ellerine salatalık tutuşturduklarını anlatırlar. Salatalıkla süslenen Fıstıklı Lor Salatası bu yüzden menüde kendine yer buluyor. Diğer bir meze türümüz olan Mastabe de 15. yüzyılda sultanların sofrasından eksik olmazmış. Fatih döneminin muhasebe defterlerinde gün aşırı olarak Mastabe-i Hassa için yoğurt ve pazı alımları kayıtlıdır. Diğeri ise tarihte Fasulyeli Çerkez Salatası diye geçen fasulye salatamız. Günümüzdeki Çerkez salatasından çok farklı olan bu mezeyi ister fındıkla isterseniz cevizle hazırlayabilirsiniz. Biz sizler için fındığı tercih ettik. Mahmudiyye (15-16.yy) Kestaneli bulgur pilavı, 1473 yıllarına ait muhasebe kayıtlarına göre Has mutfakta pişen pilavların başında geliyormuş. Bu yüzden 15 ve 16. yüzyıllarda çok revaçta olan kuru meyveli ve ballı bir tarif olan Mahmudiyye orijinal tarif olan arpa şehriyeli yapmak yerine kestaneli bulgur pilavı ile servis ediliyor. Terkib-i Çeşidiyye (15.yy) Şirvani’nin tarifleri arasından alınan bu enfes yemek hem bol meyveli olması hem de misk kullanılması ile diğer tariflerden ayrılıyor. Fakat günümüzde bu yemekte misk yerine gül suyu kullanılıyor. Helva-i Hakani (15-19.yy) 1700’lü yılların ortalarında yapılan bu helvanın en büyük özelliği kaymak kullanılmasıdır. Bu yüzden Helvaların Hakanı ya da hakanlara layık helva adını almıştır. Diğer helvaları aksine burada üç çeşit un kullanılmıştır; normal un, pirinç unu ve buğday nişastası. Kaymaklı Kayısı Tatlısı (19.yy) Kaymak, 19. yüzyılda Osmanlıların çok severek tükettikleri süt ürünlerindendi. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde İstanbul’da 40 tane kaymakçı dükkanı olduğunu ve en ünlü kaymağın Üsküdar’ın Beyaz Taze Kaymağı olduğunu yazmıştır. Kaymaklı kayısı tatlısı da o dönemlerin vazgeçilmezlerindendir. Western travelers who were surprised by the Ottomans’ excessive cucumber consumption tell stories about mothers who give their hungry, crying kids cucumbers to quiet them down. This is why the curd cheese salad with pistachios, topped with cucumbers, finds itself a place in the menu. One of other mezes, Mastabe, was a staple on sultans’ tables in the 15th century. Accounting notebooks that date back to the Fatih era record daily purchases of yogurt and Swiss chard for Mastabe-i Hassa. Another flavor is the bean salad that’s known in history as the Circassian Salad with Beans. This meze is very different from the current Circassian salad, and you can prepare it either with hazelnuts or walnuts. We’ve preferred the hazelnuts for you. Mahmudiyye (15th-16th c.) According to accounting records from 1473, cracked wheat and chestnut pilaf was one of the most frequently cooked rice recipes in the Has kitchen. That’s why the Mahmudiyye, a very popular recipe from the 15th and 16th century that includes dried fruits and honey, is served with cracked wheat and chestnut pilaf instead of the original recipe, which calls for orzo rice. Terkib-i Çeşidiyye (15th c.) Gathered from among Şirvani’s recipes, this delicious meal is unique in that it uses lots of fruits as well as a fragrant ingredient called misk. Today, the dish is made with rose water instead of misk. Helva-i Hakani (15th-19th c.) The most significant characteristic of this helva made in the mid-1700s is that it uses clotted cream. That’s why it’s known as the Ruler of Helvas or the helva that’s worthy of rulers. Unlike other helvas, this one uses three kinds of flour: regular flour, rice flour and wheat starch. Apricot Dessert with Clotted Cream (19th c.) Clotted cream was a dairy product that Ottomans consumed fondly in the 19th century. In his book of travels called ‘Seyahatname’, Evliya Çelebi wrote that there were 40 clotted cream shops in Istanbul and that the most famous one was the fresh white clotted cream from Üsküdar. Apricot dessert with clotted cream was another essential flavor of the time. 33 34 Buğdaylı Balık Çorbası (6 kişilik) Fish Soup with Wheat (serves 6) Malzemeler: 200 gr. buğday, 1.5 kg. Levrek, 300 gr. soğan, 1 demet maydanoz, 1 demet nane, 90 gr. tereyağ, 60 mlt. sirke, 50 gr. buğday nişastası, 3 adet yumurta, 200 gr. limon, 2 gr. safran, 10 gr. tuz Ingredients: 200 gr. wheat, 1.5 kg. sea bass, 300 gr. onion, 1 bunch parsley, 1 bunch mint, 90 gr. butter, 60 ml. vinegar, 50 gr. wheat starch, 3 eggs, 200 gr. lemon, 2 gr. saffron, 10 gr. salt Yapılışı: Bir gün önceden buğday ıslatılır. Ayrı bir kapta safran ve sirke 3 saat dinlendirilir. Buğday 5 bardak su ile kaynatılıp piştikten sonra süzülür. Balıklar temizleyip tuzlanır. Soğanlar kalın halka şeklinde doğranır. Maydanoz ve nane kabaca doğranır. Tencerede tereyağı eritilir. Soğanlar kavurulup sonra nane ve maydanoz eklenip kavurulur. Altı bardak su ve iki fincan sirke ilave edilip kaynatılır. Hazırlanan bu su başka bir tencereye süzülür ve balıklar kısık ateşte kaynatılır. Balıklar çıkartılıp etleri ayırılır. Balık suyu yeniden süzülüp temiz bir tencereye konur. Kaynamaya başlayınca buğdaylar ilave edilir. Bir iki taşım kaynadıktan sonra sonra kısık ateşe alınır. Ayrı bir kasede yumurta sarıları iki limonun suyuyla çırpılır. 2 kaşık nişasta eklenir. Biraz çorba ile inceltilip, safranlı sirke de ilave edilipp karıştırıldıktan sonra azar azar çorbaya yedirilir. Yoğunlaşmaya başlayınca tuzu ilave edilir. Balık parçaları servis tabağına koyulup üzerine çorba ilave edilir. İnce kıyım maydanoz ile servis edilir. Directions: Soak the barley one day in advance. Rest the saffron and vinegar in a separate container for 3 hours. Bring the wheat to a boil in 5 glasses of water and drain when cooked. Clean and salt the fish. Cut the onions in rings. Roughly chop the parsley and mint. Melt the butter in a pan. Roast the onions, then add the mint and parsley and continue to roast. Add 6 glasses of water and 2 cups of onion. Drain the juice you’ve prepared in a larger pan and boil the fish over low heat. Remove the fish and separate the boneless meat. Re-drain the fish juice into a clean pan. Once it begins to boil, add the wheat. Bring to a boil twice, and then turn down the heat to low. In a separate bowl, whisk the egg yolks with the juice of two lemons. Add 2 spoons starch. Thin with some soup, then add the saffronvinegar mix and stir. Slowly incorporate into the soup. When the soup begins to thicken, add salt. Place the fish on a serving platter and add soup. Serve with thinly chopped parsley. 35 Meze Kombinasyonu (4 kişilik) Meze Platter (serves 4) Malzemeler: Fasulyeli Çerkez Salatası 300 gr. taze fasulye, 1 dal taze kekik, 150 gram fındık içi, 3 dilim bayat ekmek, 4 diş sarmısak, 40 mlt. zeytinyağı, 20 mlt. sirke, 5 gr. tuz, 5 gr. karabiber, Fıstıklı Lor Salatası 800 gr. salatalık, 100 gr. soğan, 90 gr. limon, 30 mlt. zeytinyağı, 40 gr. antep fıstığı, 200 gr. lor peyniri, 3 gr. tuz Mastabe 1 demet pazı, 300 gr. süzme yoğurt, 3 diş sarmısak, 5 gr. çörek otu, 30 mlt. zeytinyağı, 5 gr. tuz Ingredients: Circassian Fresh Bean Salad 300 gr. fresh beans, 1 sprig fresh thyme, 150 gr. hazelnut kernels, 3 slices stale bread, 4 cloves garlic, 40 ml. olive oil, 20 ml. vinegar, 5 gr. salt, 5 gr. black pepper Curd Cheese Salad with Pistachios 800 gr. cucumbers, 100 gr. onion, 90 gr. lemon, 30 ml. olive oil, 40 gr. pistachios, 200 gr. curd cheese, 3 gr. salt Mastabe 1 bunch Swiss chard, 300 gr. strained yoghurt, 3 cloves garlic, 5 gr. black cumin, 30 ml. olive oil, 5 gr. salt Yapılışı: Fasulyeli Çerkez Salatası: Fasulye temizlenip haşlanır. Ekmek içi, fındık içi, sarmısak ve zeytinyağı ile tarator yapılır. Sonra yavaş yavaş sirke yedirilip macun kıvamına getirilir. Haşlanmış fasulyeler doğranıp tarator ile karıştırılır. Fıstıklı Lor Salatası: Salatalık ve soğan mikserde çekilir. Suyu sıkılarak süzülür. Tuz, limon ve zeytinyağı ile tadlandırılır. Lor ilave edilip macun kıvamına gelinceye kadar karıştırılır. Sonra fıstıklar ilave edilip servis edilir. Mastabe: Pazının sapları ve yaprakları ayrı ayrı haşlanır. Sonra kalın saplar hariç hepsi ince doğranır. Suyu sıkılıp süzme yoğurt ile karıştırılır. Sarmısak ezilip içine atılır. Tuzla tatlandırılıp üzerine çörek otu serpilerek servis edilir. Directions: Circassian Fresh Bean Salad: Clean and boil the beans. Make the tarrator sauce with bread crumbs, hazelnut kernels, garlic and olive oil. Slowly add the vinegar until it reaches the consistency of paste. Chop the boiled beans and add to tarrator sauce. Curd Cheese Salad with Pistachios: Blend cucumbers and onions in a mixer. Squeeze and drain the water. Flavor with salt, lemon and olive oil. Add curd cheese and blend until it reaches the consistency of paste. Add pistachios and serve. Mastabe: Boil the stems and leaves of the Swiss chard separately. Thinly chop everything except the thick stems. Squeeze the water out and mix with strained yoghurt. Crush garlics and mix. Flavor with salt, then sprinkle with black cumin and serve. 36 Mahmudiyye (6 kişilik) Mahmudiyye (serves 6) Malzemeler: Kestaneli Bulgur Pilavı 300 gr. kalın bulgur, 200 gr. kestane, 200 gr. soğan, 60 gr. tereyağ, 30 gr. kuru üzüm, 10 gr. kimyon, 10 gr. yenibahar, 1 demet dereotu, 10 gr. tuz Mahmudiyye 1.5 kg. bütün tavuk, 30 gr. bal, 300 gr. kuru kayısı, 200 gr. kuru üzüm, 150 gr. badem, 30 gr. tereyağ, 10 gr. tuz Ingredients: Cracked Wheat and Chestnut Pilaf 300 gr. thick cracked wheat, 200 gr. chestnuts, 200 gr. onion, 60 gr. butter, 30 gr. raisins, 10 gr. cumin, 10 gr. allspice, 1 bunch dill, 10 gr. salt Mahmudiyye 1.5 kg. whole chicken, 30 gr. honey, 300 gr. dried apricots, 200 gr. raisins, 150 gr. almonds, 30 gr. butter, 10 gr. salt Yapılışı: Tavuk tuzlanıp haşlanır. Badem ılık suda bekletilip kabukları soyulur. Kuru kayısı ve üzüm ılık suda bekletilir. Tavuğun lop etleri ve suyu ayrılır. Ayrı bir tencerede haşlanan tavuk etleri tereyağında bir iki dakika çevirilip kuru üzüm, kuru kayısı, bal ve badem ilave edilir. Bir müddet soteledikten sonra yeteri kadar tavuk suyu konulup bir taşım kaynatıldıktan sonra dinlenmeye alınır. Kestaneli bulgur pilavı ile servis edilir. Directions: Salt and boil the chicken. Rest the almonds in lukewarm water and remove the skin. Rest dried apricots and raisins in lukewarm water. Separate the boneless chicken from the water. Boil the chicken in a separate pot for two minutes, and then add raisins, dried apricots, honey and almonds. Sautee briefly, then add the chicken juice and bring to a boil. Rest and serve with the cracked wheat and chestnut pilaf. Terkib-i Çeşidiyye (4 kişilik) Terkib-i Çeşidiyye (serves 4) Malzemeler: Dane-i Saru 200 gr. pirinç, 60 gr. tereyağ, 200 gr. badem, 2 gr. safran, 20 mlt. gülsuyu, 30 gr. bal, 10 gr. tuz Terkib-i Çeşidiyye 500 gr. kuzu but, 150 gr. kuzu kıyması, 150 gr. kuru kayısı, 150 gr. kuru erik, 150 gr. badem, 300 gr. elma, 50 gr. nar ekşisi, 20 gr. bal, 10 gr. nişasta, 30 mlt. gül suyu, 10 gr. tuz Ingredients: Dane-i Saru 200 gr. rice, 60 gr. butter, 200 gr. almonds, 2 gr. saffron, 20 ml. rose water, 30 gr. honey, 10 gr. salt Yapılışı: Dane-i Saru Safran gül suyunun içinde 2 saat dinlendirilir. Bademin kabukları soyulur. Pirinçler yıkanıp süzüldükten sonra bir tencerede tereyağı ile kavrulur. Sonra badem ilave edilir. Tuz atıldıktan sonra safranlı gül suyu süzülerek pirince ilave edilir. Yeteri kadar su çekilip kısık ateşte 5 dk bekletilir ve sonra dinlendirilmeye alınır. Terkib-i Çeşidiyye Bir bardak ılık su, bal ve nar ekşisi eriyinceye kadar iyice karıştırılır. Kuşbaşı doğranmış kuzu eti kısık ateşte pişirilir. Kavrulan etlere hazırlanan ballı karışım ve tuz ilave edilir. Çok kısık ateşte kapağı kapalı şekilde 45 dk pişirilir. Su azalınca biraz daha su ilave edilebilir. Ayrı bir yerde kıymaya tuz atıp yoğurulur ve küçük köfteler hazırlanır. Tencerede pişen et yumuşayınca köfteyi, kabukları soyulmuş bademi, kayısı ve erik ilave edilir. Tuzu kontrol edilip kısık ateşte 20 dk daha kaynatılır. Kayısılar yumuşayınca elmaları soyulup yarım ay şeklinde doğranır ve yemeğin üzerine döşenir. Tüm malzemeler piştikten sonra yemeğin suyunu nişasta ve gül suyu karışımı ile koyulaştırılır. Terkib-i Çeşidiyye 500 gr. lamb rump, 150 gr. minced lamb meat, 150 gr. dried apricots, 150 gr. prunes, 150 gr. almonds, 300 gr. apple, 50 gr. sour pomegranate sauce, 20 gr. honey, 10 gr. starch, 30 ml. rose water, 10 gr. salt Directions: Dane-i Saru Rest the saffron in rose water for 2 hours. Remove the almonds’ skin. Wash and drain rice, then roast in a pan with butter. Add almonds. Mix in salt, drain saffron-rose water and add to rice. Once it soaks the water, keep on low heat for 5 minutes, then rest. Terkib-i Çeşidiyye; Mix honey and sour pomegranate sauce in a glass of lukewarm milk until thoroughly blended. Roast the lamb meat, diced in small chunks, over low heat. Add the honey mixture and salt to roasted meat. Cook covered for 45 minutes on very low heat. You may add more water once the water gets soaked up. In a separate container, knead the minced meat with salt to form small rounds. Once the meat in the pot softens, add the rounds, de-skinned almonds, apricots and prunes. Check the salt level and cook for 20 more minutes over low heat. Once the apricots soften, de-skin the apples, slicing them in half-moon shapes, and place on top of the food. Once all of the ingredients are cooked, thicken the juice with starch and the rose water mixture. 37 38 Helva-i Hakani (6 Kişilik) Helva-i Hakani (serves 6) Malzemeler: 75 gr. un, 50 gr. buğday nişastası, 60 gr. pirinç unu, 300 mlt. süt, 125 gr. tereyağ, 300 gr. bal, 125 gr. badem içi, 150 gr. kaymak Ingredients: 75 gr. flour, 50 gr. wheat starch, 60 gr. rice flour, 300 ml. milk, 125 gr. butter, 300 gr. honey, 125 gr. almond kernels, 150 gr. clotted cream Yapılışı: Kabukları soyulduktan sonra bir kaç badem süsleme için ayırılıp kalanı havanda dövülür. Üç çeşit un bir kapta karıştırılır. Ayrı bir yerde süt kaynatılıp içine bal eklenir ve sıcak tutulur. Tencerede yağ eritilip, ateş söndürülür, yağ biraz soğuyunca un ilave edilir. Ateş tekrar açılır ve un tahta kaşıkla karıştırılarak kavurulur. Bademler ilave edilip kısık ateşte rengi değişene kadar kavurulur. Sonra ateş iyice kısılıp sıcak süt ve bal karışımı ilave edilir. Tahta kaşıkla iyice karıştırılır. Tencerenin ağzına bez örtülür ve kapağı kapatılıp 20 dk dinlenmeye bırakılır. Kaymak küçük parçalara bölünür ve helva henüz ılıkken üzerine atılır. Sonra karıştırılıp tercihe göre gül suyu veya tarçınla servis edilir. Directions: De-skin the almonds, setting aside a handful for decoration and beating the rest with a mortar and pestle. Blend all three types of flour in a container. In a separate saucer, boil the milk and add honey, keeping them over heat. Melt butter in a pan, then turn off the heat and add flour once the butter cools down. Turn the heat back on and roast the butter, stirring with a wooden spoon. Add the almonds and cook over low heat until they change color. Turn down the heat to low, then add the hot milk and honey mixture. Blend with a wooden spoon. Lay a piece of cloth over the pan, cover, and then rest for 20 minutes. Separate the clotted cream into small pieces and place on top of the helva while still warm. Stir and add rose water or cinnamon based on preference. Serve. 39 Kaymaklı Kayısı Tatlısı (6 Kişilik) Apricot Dessert with Clotted Cream (serves 6) Malzemeler: 250 gr. kayısı marmeladı, 400 gr. kaymak, 50 gr. yumurta akı, 200 gr. şam fıstığı Ingredients: 250 gr. apricot marmalade, 400 gr. clotted cream, 50 gr. egg whites, 200 gr. pistachios Yapılışı: Kaymağın yarısı bir tepsiye döşenir. Üzerine kayısı marmeladı yayılır. Şamfıstığı serpiştirilir. En üste kalan kaymağın yarısı döşenir. Dört yumurta akı çok az tuz ile kar oluncaya kadar çırpılır ve kaymağın üzerini kaplayacak şekilde yayılır. Sonra pürmüz ile üzeri yakılır. Soğuduktan sonra üzerine fıstık dökerek servis edilir. Directions: Spread half of the clotted cream in a server, then spread the apricot marmalade over it and sprinkle pistachios. Spread the other half of the clotted cream on top. Whisk the egg whites from four eggs with very little salt, then spread to cover the clotted cream. Burn with a blowtorch. When cooled, top with pistachios and serve. DQ 40 RÖPORTAJ-INTERVIEW Şeytan Oyuncağı Elif Güner Geveli ilk kitabı Şeytan Oyuncağı’nı anlatıyor. 41 RÖPORTAJ-INTERVIEW NEVRA YARAÇ MEKAN-PLACE DEDEMAN İSTANBUL ROOF BAR Sizi biraz tanıyabilir miyiz? 1969, İstanbul doğumluyum. Beş yıl öncesine dayanan bir yazarlık hayatım var. Bu işe yemek ve gurme yazarlığıyla başladım ama yazdığım dergilerde tarifleri hep bir kurguyla verdim. Hiçbir zaman yemek isimleri ve ölçülerle bitmedi iş. Yarattığım hikâyeleri sonunda bir tarife bağladım. Bu çok sevildi. Onur Air ile bir çalışmam oldu, dört yıl Sofra dergisi için yazdım. Kurgu ile yazmaya Varan grubu ile çalışırken başlamıştım. Kurgudan kastınız nedir? Olmamış şeyleri kurgulamak. Örneğin “Lizbon’a gittiğim zaman orada bir balık gördük, hemen arkasından da şöyle bir yemek yaptık” diye verirdim tarifleri. Geri dönüşlerden bunun çok keyifli olduğunu anladık. Daha sonra aylık Maison Française, Arena ve bazı dekorasyon dergilerine dekoratif yemekler adı altında yazılar yazdım. Bir süre profesyonel olarak, bazı büyük markaların yurt dışı katalogları için “food styling” yaptım. Yani yazarlık işine keyifli tarafından başladım. Devil Toy Elif Güner Geveli talks about her first book Şeytan Oyuncağı. Could we get to know you a little? I was born in Istanbul in 1969. My writing career dates back five years. I started this profession as a food and gourmet writer, but in the magazines where I wrote, I always gave the recipes with a setup. It was never just about the names of the foods and measurements. I created stories and then tied them into a recipe. This was greatly appreciated. I worked with Onur Air, and I wrote for Sofra magazine for four years. I started writing fiction when I was working with Varan Group. What do you mean by fiction? To establish things that haven’t happened. For instance, I used to give recipes by saying things like, “When I went to Lisbon we saw a fish there, and right afterwards we cooked a meal like this.” We understood from feedback that this was very enjoyable. I later wrote for monthly magazines like Maison Française, Arena and other decoration magazines under the name decorative foods. For a while, I did professional food styling professionally for the international catalogs of big brands. So, I started the writing profession in an enjoyable way. Yemek yapmayı da seviyorsunuz herhalde… Çok severim ama ağır sofraları sevmem. Daha çok sürprizli sofraları severim. Kendim de öyle yapıyorum zaten. Sofra dergisi için Vodafone ile bir proje yapmıştık. Türkiye’de ilk internet üzerinden görüntülü yemek tariflerini ben yaptım. 30 gün 30 menü adı altında. Günde altı menü çekiyorduk. Bir de televizyon programları vardı. Biraz yoruldum, yemekten sıkılmadım ama yapmaktan sıkıldım açıkçası. 42 Yazarlıktan önce neler yapıyordunuz? 16 yıl işletme müdürlüğü yaptım. Klasik Otomobil Kulübü’nün ilk üyelerindenim. Hayatımda hep otomobilcilik oldu. Hatta 10-15 yıl önceki ilk dergi röportajlarımda “Türkiye’de ilk otomobil toplayan kadın” olarak anıldım. Son yaptığım iş de Klasik Otomobil Müzesi’nin işletme müdürlüğüydü. Ama kitap hep kafamda vardı. Herkes benden yemek kitabı beklerken, roman yazarak büyük bir sürpriz yaptım. You probably like cooking too... I love it, but I don’t like serious dinner tables. I prefer those with a surprise. That’s what I do anyway. We did a project with Vodafone for Sofra magazine. I was the first person in Turkey to do video recipes via the Internet. It was called 30 menus for 30 days. We shot six menus a day. There were also television programs. I got a little tired, and I was bored not by eating but by cooking, to tell you the truth. What did you do before you became a writer? I was an operating manager for 16 years. I’m one of the first members of the Classic Automobile Club. Motoring has always been in my life. In fact, in my first magazine interviews 10-15 years ago, I was named “Turkey’s first woman to collect automobiles.” The last position I held was as the operating manager for the Classic Automobile Museum. But books were always on my mind. I surprised everyone by writing a novel when people were expecting a cookbook from me. We know that you wrote your novel based on a story in a newspaper. What was this story? In 2008, when I was flipping through the newspapers one morning, I saw a story on the corner of page three. It was about an atrocity that took place in Adana. The word Facebook really got my attention. It was a much more heartbreaking version of my story. Istanbul, Ankara, Izmir, Bursa are all fine, but I was really affected by the fact that a woman used Facebook to find her old lover in a place like Adana. But in the end, the woman’s husband murdered her. I started writing my book with a pen, not a computer. We were on a blue cruise when I wrote the first lines. The setup was perfect, but I didn’t have the material. I needed to feed my characters. I used that trip, and I associated my close friends with the characters in the book. I actually started very fast but I have two kids; I had to take breaks for reasons like their school and exams. When I finalized it, I understood that I did the right thing. Even though many movies like this were filmed, not many books had been written at the time. İnsanların kendi kişiliklerini saklayabilecekleri büyük bir sahne oldu internet. Herkes hayal ettiği kişiliklere bürünüyor. Romanınızı bir gazete haberinden yola çıkarak yazdığınızı biliyoruz. Neydi bu haber? 2008 yılında bir sabah gazeteleri karıştırıken üçüncü sayfanın kenarında bir haber gördüm. Adana’da yaşanan bir vahşetle ilgiliydi. Facebook kelimesi çok dikkatimi çekti. Benim yazdığım hikâyenin çok daha iç acıtan bir versiyonuydu. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa tamam da Adana gibi bir yerde, bir kadının eski sevgilisini bulmak için Facebook kullanması beni çok etkiledi. Ama sonunda kocası kadını öldürdü. Kitabımı yazmaya kalemle başladım, bilgisayarla değil. İlk satırları yazdığım sırada bir mavi yolculuktaydık. Kurgu çok güzel oturdu ama malzemem yoktu. Karakterlerimi doyurmam gerekiyordu. O seyahati kullandım, yakın dostlarımı kitaptaki karakterlerle bağdaştırdım. Aslında çok hızlı başladım ama iki çocuğum var; okulları, sınavları derken aralar verdim. Finali koyduğumda doğru bir şey yaptığımı anladım. Buna benzer çok film çekilse de çok kitap yazılmamıştı o sıralarda. Karakterlerden kısaca bahsedebilir misiniz? İki ana karakter var. Geçmişini sorgulayan bir kadın büyük gelgitler yaşayarak sonunda Facebook sayesinde aşık olduğu Ziya’ya ulaşıyor. Aradan 20 sene geçmiş, ikisi de çok güçlü noktalara gelmişler. Adam modern yaşantısına rağmen bir aşiret reisi. Kadın bir medya imparatorluğunda. Bir başka etkin karakterse, kendime en yakın bulduğum Damla. Her zaman dinlemeyi bilen, çözümler üreten, inanılmaz fedâkar ve çok dengeleyici bir karakter. Bir de ana kadın karakterin bir eşi var. Çok fazla ortaya çıkmasa da, kadının eski sevgilisini bulmak istemesinde onun da etkisi var. Yani bu biraz Adana’daki facianın büyükşehir versiyonu. Could you tell us briefly about the characters? There are two main characters. A woman who’s questioning her past experiences has many ups and downs, and in the end she contacts Ziya, whom she loves, thanks to Facebook. It’s been 20 years and both of them have reached very important positions. Despite his very modern lifestyle, the man is the head of a clan. The woman is in a media empire. Another influential character is Damla, who’s closest to me. She’s a very balancing character that always knows how to listen, comes up with solutions and is incredibly self-sacrificing. There’s also the husband of the main female character. Even though he’s not always on the foreground, he plays a part in the woman’s attempt to find her old lover. So, this is a little bit like the metropolitan version of the atrocity in Adana. Do you think that the Internet’s taken on a dangerous form? Yes. To me, technology is moving at a very frightening speed. The age has come where people are turning into androids. You can’t go anywhere without a phone. Communication is done with buttons. Even if you’re really angry at each other, you send messages instead of fighting in person. This tears people apart and makes them introverted. You can’t fight the way you want to, and people avoid eye contact. This is very dangerous. People display different identities than who they are on the Internet... The Internet has become a big stage where people can 43 The Internet has become a big stage where people can hide their own identities. Everyone takes on the identity in his fantasies. 44 İnternet tehlikeli bir hale mi geldi sizce? Evet. Bana göre teknoloji çok korkunç bir hızla ilerliyor. İnsanların android moduna girme çağı başladı. Telefonsuz bir yere çıkılamıyor. İletişim tuşlara döndü. Birine çok kızdığında bile karşı karşıya didişmek yerine mesaj atıyorsunuz. Bu insanları birbirinden koparıyor, içe kapatıyor. Ağız tadıyla kavga edilemiyor, göz göze gelmekten kaçınıyor insanlar. Bu çok tehlikeli. İnsanlar olduklarından farklı kimlikler sergiliyor internet ortamında… İnsanların kendi kişiliklerini saklayabilecekleri büyük bir sahne oldu internet. Herkes hayal ettiği kişiliklere bürünüyor. Ta ki karşı karşıya gelene kadar. O zaman da işte depresyonlar başlıyor. Çalışma sisteminiz var mıdır? Aynı filmlerdeki gibi oluyormuş. Herkes yattıktan sonra, gece sakinliğinde çok hafif bir müzikle açtığım zaman makineyi çok iyi ilerliyordum. Gece telefonunuz çalmıyor, kapınız çalmıyor. Ama saat beşte yatıp altıda çocukları okula göndermek için kalkınca, bu da aksıyor tabii. Aslında bu işin bir şablonu yok. Okurlarınızdan nasıl tepkiler aldınız? Kitap tam bir şezlong kitabı, çok eğlenceli oldu. Çabuk okunan bir kitap. Kitapta zenginlik var. İnsanların hayallerini besliyor. Fakir kız - zengin çocuk aşkı bana göre miyadını doldurdu. Kitaptaki hikâye teknelerde, New York’ta, İstanbul’da geçiyor. Benim hedefim oydu, hedefime ulaştım. Pozitif geri dönüşler aldım. Okuyanlar kitabı çok çabuk bitirdikleni, hikâyeyle birlikte New York’a da gitmiş gibi, İstanbul’da Lacivert’te balık yemiş gibi olduklarını söyledi. Karaketerleri çok yakınımda olanlardan beslediğim için ailemden ilginç tepkiler de geldi. Ana kahramanın eşini kendi eşim zannedenler de oldu. Karakterleri çok analiz ettiğime dair bir eleştiri aldım. Kitabı “tek bir gözyaşı damlasıyla bitirdim” ya da “siz benim hayat hikayemi mi biliyordunuz” diye yorumlar geldi. Kitapla birlikte ben de konuşmaktan ziyade yazarak daha iyi anlattığımı anladım. Kitabı üslup açısından nereye koyuyorsunuz? Üslup çok eğlenceli. Çok devrik cümle kullanan bir yazar hide their own identities. Everyone takes on the identity in his fantasies. Until people come face to face. That’s when depression sets in. Do you have a working system? Turns out it’s just like it is in the movies. I got very far when I turned on the machine after everybody went to sleep, in the calm of the night with some very light music. At night your phone doesn’t go off, your doorbell doesn’t ring. But when you go to sleep at five and wake up at six to send the kids off to school, that gets hindered too of course. Really, there’s no template for this. How have your readers’ reactions been? The book is a perfect sun bed book, it turned out really fun. It’s a fast read. There’s wealth in the book. It feeds people’s fantasies. I think the poor girl-rich boy love story has had its turn. The story in the book takes place in boats, in New York, in Istanbul. That was my goal and I reached it. I received positive feedback. People who read the book said they finished it very quickly and felt as if they had been to New York or had fish at Lacivert in Istanbul. Since I fed the characters from people who were closest to me, I received very interesting reactions from my family. There were people who thought the main character’s husband was my husband. I received criticism for analyzing the characters too much. There were comments like “I finished the book with a single teardrop” or “do you know my life story?” Thanks to this book, I understood that I expressed myself better through writing than through words. In terms of style, where do you place the book? The style is very entertaining. I saw that I’m a writer who uses many inverted sentences, but my editor restrained me. It flows well. People who read it said they didn’t have to go back to the previous pages wondering, “Who is this?” It’s very funny. It makes people laugh because I wrote it in a conversational tone. That’s also the reason why people don’t get bored when reading it. We wrote the sections in New York 45 olduğumu gördüm ama editörüm beni frenledi. Çok akıcı. Okuyanlar “bu kimdi” diyerek önceki sayfalara gitme gereği duymadıklarını söyledi. Çok komik. Konuşma diliyle yazdığımdan güldürüyür. Sıkılmadan okunmasının sebebi de bu. New York’taki bölümleri İngilizce yazdık, altına Türkçelerini yazdım örneğin… Etkilendiğiniz edebiyatçılar kimler? Etkilendiğim tek yazar Nermin Bezmen’dir. Aile dostumuzdur zaten. Kitabımın ham kopyasını da ona okutmuştum. Jean-Christophe Grangé’ye bayılırım. Stephen King çok okurum. Türk yazarlardan da Osman Aysu’yu severim. Tess Gerritsen benim tarzıma hitap ediyor. Sevmediğim bir kitabı okumam, bırakırım. Felsefi, sosyal içerikli kitaplar çok sevmem. Ama son kitabına kadar okuduğum Mehmet Eroğlu vardır. Bilmediğim bir dönemi onun sayesinde öğrendim. Kendi kitabımı edebi anlamda değerlendirmek benim için daha çok erken. İkinci kitaptan sonra kendi tarzım oluşacak diyebilirim. Bu şezlong kitabını yaza denk getirdik. İkinci kitap başucu kitabı olacak. Gelelim yeni kitaba… İlki bittikten hemen sonra bunu yazmaya karar verdim. İkinci kitap kriminolojik. Yazmaya başlamadan önce İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün internette yer alan bütün adli tıp kayıtlarını okudum. Bu kitapta yine zenginlik var ama bu kez New York yerine Moskova var, Rus mafyası var. Aşk yine var. Kurgu tamam, karakterlerimi oturttum, Moskova’ya gideceğim. Daha kalın ve hareketli olacak. Araştırmayı tam yapmadan yazmamak lazım. Kitap sahile vurmuş bir kadın cesediyle başlıyor… in English, for example, and I wrote the Turkish underneath... Which writers inspire you? The only writer who inspires me is Nermin Bezmen. She’s a family friend anyway. I had her read the rough draft of my book. I love Jean-Christophe Grangé. I read a lot of Stephen King. From Turkish writers, I like Osman Aysu. Tess Gerritsen appeals to my style. If I don’t like a book, I don’t read it; I leave it. I don’t really like philosophical books with social material. But I’ve read every last book by Mehmet Eroğlu. I learned about a period that I didn’t know thanks to him. It’s too early for me to evaluate my book in some sense. I could say that my own style will form after the second book. We had this sun bed book coincide with summer. The second book will be a bedside book. Let’s talk about the new book … I decided to write this right after the first one was finished. The second book is criminological. Before I started writing it, I read all of the forensics files on the website of the Istanbul Police Headquarters. This book also features wealth, but instead of New York, now there’s Moscow and the Russian mafia. There’s still love. The setup is complete, I’ve settled my characters, and I’ll be going to Moscow. It’ll be thicker and more action-packed. You shouldn’t write without doing full research first. The book starts out with the body of a woman washed up on the shore... DQ 46 KENT-CITY Sonsuz Aşkın Şehri Konya the City of Eternal Love Hani bazı insanlar vardır kendini size biraz geç açar. Başta çok sıcak değil gibi gelir fakat tanıdıkça ve zaman geçtikçe hiç bozulmamak üzere çok güçlü ve köklü bir dostluk çıkar ortaya. Sırların şehri Konya da zamanla, tanıdıkça ve aradıkça daha da güzelleşen ve insanın gönlüne yerleşen eşsiz bir kent. YAZI-BY DEDEMAN KONYA GENEL MÜDÜRÜ RECEP ALTINOK onya’da turunuza dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biriyle başlayabilirsiniz. Dünyanın en büyük neolitik kenti olan Çatalhöyük, Konya’nın Çumra ilçesinde bulunuyor ve Konya şehir merkezine arabayla yaklaşık 50 dakikalık mesafede. Çatalhöyük evleri incelendiğinde dünyanın ilk toplu konutlarının 9500 yıl önce inşa edildiğini anlıyorsunuz. Bütün evlerin boyutları ve düzenleri aynı. Ocağın yeri, damından girilen kapısı ve daha birçok detay… Ölülerini evlerinin içlerine gömen Çatalhöyük halkı kerpiç evlerinde kadın ve erkeğin eşit statüde olduğu bir barış ortamında yaşamışlar. Daha detaylı bilgiye sahip olmak için şehir merkezinde Konya Arkeoloji Müzesi’nin de gezilmesinde fayda var. K Konya, Türkiye’nin yüz ölçümü en büyük şehri olması dolayısıyla, birçok ilçeyi içinde barındırıyor. Bunlardan biri kirazıyla meşhur Akşehir. Nasrettin Hoca’nın türbesini ziyaret etmek için bile Akşehir‘e gitmeye değer. Türkiye’nin en büyük tatlısu gölünün kıyısına kurulmuş Beyşehir ise ayrı bir cennet. 1200’lü yıllarda yapılan Eşrefoğlu Camii, Semerkand ve Buhara’daki ahşap direkli camilerin Türkiye’deki tek örneği durumunda. You know how there are those people who open up to you a little late. They strike you as a little cold at first, but as you get to know them, a strong, deeply rooted friendship emerges with a bond never to be broken. The city of secrets, Konya is a unique place that settles in your heart and grows more beautiful with time, the better you get to know and discover it. ou can start your tour in Konya with one of the oldest settlements in the world. The largest Neolithic town around the globe, Çatalhöyük, is located in the Çumra district of Konya, about 50 minutes away from Konya’s city center by car. When you take a look at the homes in Çatalhöyük, you understand that the world’s first collective housing units were built 9,500 years ago. The sizes and set ups of all the homes are identical, from the placement of the oven to the door found on the roof and many other details... Çatalhöyük residents were known for burying their dead inside their homes, and they lived in their mud-brick homes in peace, with women and men holding equal status. To get more detailed info, we recommend you to visit the Konya Archeology Museum in the city center. Y Since Konya is the city with the largest area in Turkey, it incorporates many districts. One of these is Akşehir, a district famous for its cherries. It’s worth visiting Akşehir if only to visit the tomb 47 48 Kalem işçiliği ile süslenmiş ahşap mimarisi, kündekari tekniği ile yapılmış minberi ve çinili mihrabı ile insanı büyüleyen bir yapısı var. Beyşehir’e gitmişken antika dükkanlarına uğranılabilir. Bir de Ereğli var elbet. Ereğli’deki İvriz kaynağına ev sahipliği yaptığı buz gibi akan ırmağı, Hitit kaya anıtı ve birbirinden güzel restoranları ile çok farklı bir kültürü temsil ediyor. Irmak boyunca sıralanmış restoranların birinde içkinizi yudumlarken tereyağlı sosla hazırlanmış alabalığınızın keyfine varabilirsiniz. Konya’nın bir imparatorluğa başkentlik yapmış olmasının sorumluluğunu hala üzerinde yaşıyor gibi bir hali var. Selçuklu merkez ilçesine bağlı ve şehir merkezine 15 dakikalık mesafede bulunan Sille köyünü gezdiğinizde ileride şunu söyleme hakkını cebinize koymuş oluyorsunuz. “Ben daha burası meşhur olmadan önce gezmiştim”. Oyma kaya mabetler, şapeller ve Aya Elenia kilisesi, tarihi hamamlar, çeşmeler, köprüler ve daha nice güzel yapı henüz keşfedilmemiş olmanın rahatlığı içerisinde sizleri bekliyor olacak. Sille’ye gitmişken muhakkak sevdiklerinize mum hediye alın. Tarihi camileri kadar kiliseleri ile de çok önemli bir kültür hazinesi Sille’de, hala yaşayan mumculuğun nereden geldiğini anlamak çok kolay oluyor. Karatay Medresesi, İnce Minare Müzesi ve Alaaddin Camii birbirine yürüme mesafesinde olan ve yarım günde gezebileceğiniz yerler. Öğle yemeğini yerel bir tatla taçlandırmak isterseniz Tiritçi Mithat veya Somatçı Restoran çok iyi iki seçim. Somatçı, tarihi bir Konya evinde hizmet veriyor ve Mevlevi yemek kültürünü çok rafine bir şekilde sunuyor. Mevlevilikte yemek rituelleri de çok önemli. Kaşığı ters çevrilmiş veya bardağındaki suyu içmeden önce bardağı öpen birilerini görürseniz bilin ki bir Mevlevi ile berabersiniz. Hangi amaçla olursa olsun Konya’ya gelip de Hazreti Pir’in dergahına uğramadan olmaz. Yeşil çinili türbesi her görüşte insanı etkiliyor. Mevlana Müzesi’nin çok yoğun bir enerjisinin olduğunu hemen hissediyorsunuz. Bir de ney sesi kulağınıza çalındı mı, yalnıza yoldaş, dostlara muhabbet oluyor. Zarafet ve inceliğin yolu Mevlevilik dendiğinde birçok sanat aynı anda anılıyor zaten. Musiki, edebiyat, hat, ebru, raks, keçe…. Geçen yıl restore edilen derviş hücrelerinde sergilenen Şems-i Tebrizi’nin başına taktığı keçe serpuşun formu sizi çok şaşırtacak. Sema başlı başına bir olay. Bu ayini izleyip de etkilenmeyen yoktur sanırım. Her detayı ayrı bir anlam. Gecenin gündüze, gündüzün geceye dönüşü. Güneş sistemi, ölüm ve doğum. Tüm döngüselliği temsil ediyor Sema… Her Cumartesi akşamı bu ayin-i şerifi ücretsiz olarak hemen Mevlana Müzesi yanında bulunan Mevlana Kültür Merkezi’nde izleyebiliyorsunuz. 7 – 17 Aralık Şeb-i Arus dönemi de Hazreti Mevlana’nın ölüm, yani kendi ifadesi ile düğün gecesi yıldönümü olduğundan ayrı bir öneme sahip. Siz de Şeb-i Arus’u ve tüm bu güzellikleri yaşamak isterseniz Dedeman Konya sizleri misafir etmekten mutluluk duyacaktır. 49 of Nasrettin Hoca. Settled on the shore of the largest sweet water lake in Turkey, Beyşehir is yet another haven. Built in the 1200s, the Eşrefoğlu Mosque is the only example in Turkey of the mosques with wooden poles built in Samarkand and Bukhara. It is a mesmerizing structure, thanks to its wooden architecture that features Ottoman gold leaf designs, its minbar made with the wooden crisscrossing technique as well as its tiled mihrab. While you’re in Beyşehir, you could also check out antique shops. There’s also Ereğli, of course. Here, the ice-cold river which is home to the Ivriz spring, the Hittite rock monument and great restaurants represent an entirely different culture. As you sip your drink in one of the restaurants lined up along the river, you can enjoy your trout served in a buttery sauce. Konya appears to still be carrying the responsibility on its shoulders of having served as the capital of an empire. When you tour the Sille village of the Selçuklu central province, located 15 minutes away from the city center, you’ll earn the right to say later, “I toured that place before it got famous.” The carved rock sanctuaries, chapels and the Hagia Helena Church, historical hamams, fountains, bridges and many other beautiful structures will be awaiting you in the comfort of not having been discovered yet. While you’re in Sille, don’t forget to buy candles as gifts for your loved ones. In this cultural gem of a city, the churches are just as important as the historical mosques; it’s easy to see where the living art of making candles originates from. Located within walking distance of one another, the Karatay Madrasah, İnce Minare Museum and Alaadin Mosque are places that you could tour in half a day. If you’d like to try some local flavors for lunch, Tiritçi Mithat and Somatçı Restaurant are two good options. Somatçı is located in a historical Konya home and serves very refined samples of Mevlevi cuisine. Dining rituals are also very important in Mevlevi culture. If you see someone with his spoon turned over or who kisses the glass before drinking water from it, know that you’re in the presence of a Mevlevi. No matter what your reason for being in Konya, it’s crucial that you don’t leave without visiting Hazreti Pir’s dervish lodge. The greentiled tomb is an impressive sight each time. You immediately feel that the Mevlana Museum has a very intense energy. Once you hear the sound of the ney, it becomes a companion to the lonely and a conversation starter among friends. The path of elegance and grace, The Mevlevi order, incorporates many disciplines of art: music, literature, calligraphy, marbling, dance, felting... You’ll be very surprised at the form of the felt headgear worn by Şems-i Tebrizi, on display in the dervish cells that underwent restoration last year. The sema, or worship ceremony, is an event all on its own. There’s probably not a single person who’s seen the ceremony and not been affected by it. Each detail holds its own meaning. The transformation of night into day and day into night. The solar system, birth and death. The sema ceremony represents all circularity... You can take in this ritual of honor each Saturday evening for free at the Mevlana Cultural Center right next to the Mevlana Museum. The Şeb-i Arus, which lasts from December 7-17, holds importance in that it is Hazreti Mevlana’s death anniversary or, in his own words, his wedding night. If you’d like to experience the full beauty of Şeb-i Arus, Dedeman Konya will be happy to host you. 50 Nerede Kal›n›r? Dedeman Konya Hotel & Convention Center Isparta Beyşehir Yolu, Sille Kavşağı Özalan Mahallesi 42080 Selçuklu - Konya Tel:+90 (332) 221 66 00 Dedeman Konya, toplamda 206 oda, Kongre Merkezi, tam donanımlı ve çok amaçlı toplantı salonları, açık-kapalı yüzme havuzları, Türk Hamamı , spa ve daha pek çok servisi ile Konya tatilinizde Dedeman misafirperverliği ile hizmet veriyor. Şehir merkezine yürüme mesafesinde bulunan ve hemen yanıbaşındaki büyük alışveriş merkezleriyle birlikte Konya’nın yeni sosyal merkezi olan Dedeman Konya Hotel & Convention Center, ileri teknoloji ve modern mimarlığın, konfor ve estetikle buluştuğu tasarımıyla kendisine hayran bırakan bir yapı. Otel, Konya Havaalanı’na 14 km, otogara 7 km, Mevlana Müzesi’ne 4 km, Çatalhöyük’e 45 km uzaklıkta. Where to stay... Dedeman Konya Hotel & Convention Center Isparta Beyşehir Yolu, Sille Kavşağı Özalan Mahallesi 42080 Selçuklu - Konya Tel:+90 (332) 221 66 00 Dedeman Konya, offers 206 comfortable guest rooms, several spacious multifunctional rooms a well equipped Business & Congress Center, and a luxurious Health center, as well as many other facilities to ensure your stay is enjoyable. Within walking distance to the city center and part of a chic neighborhood in Konya, Turkey with the shopping malls nearby, has become a landmark in the city for its blend of modern architecture, advanced technology, superior comfort and aesthetic interiors. Hotel is located 14 km from the airport, 7 km from the coach bus station, 4 km from Mevlana Museum and 45 km from Çatalhöyük. DQ 52 RÖPORTAJ-INTERVIEW Yeşille Mavinin Buluştuğu Yer Dedeman Rize Where Green And Blue Meet Bu sayımızda, Karadeniz’in eşsiz güzellikleriyle bütünleşen Rize’ye uzanıyoruz. Değişen yüzüyle Dedeman Rize’yi bize otelin Genel Müdürü Cantuğ Beşgür anlatıyor. In this issue, we reach out to Rize, which coalesces with the one of a kind beauty of the Black Sea. Dedeman Rize’s General Manager Cantuğ Beşgür tells us about the changes to the hotel. Dedeman Rize, hem şehri keşfetmek isteyenler hem de iş için burada olanlar için mükemmel bir lokasyonda bulunuyor. Sizin misafir profilinizin ağırlığını daha ziyade hangi grup oluşturuyor? Yıl geneline baktığımızda şirket misafirlerinin yapmış olduğu konaklamaların ön planda olduğunu görüyoruz. Ancak Rize’nin mavi ile yeşili buluşturan en güzel sezonlarından biri olan yaz aylarında turlarla Türkiye’nin her tarafından ziyaretimize gelen gruplar da önemli bir yer teşkil ediyor. Ayrıca Dedeman Rize, yıl boyunca Türkiye başta olmak üzere, Arap ülkeleri ve dünyanın çeşitli ülkelerinden bireysel seyahat eden turistlerin de tercih ettiği bir otel. Bunun yanında otelimiz, bünyesinde bulunan farklı büyüklükte dört ayrı salonuyla toplantı gruplarına da ev sahipliği yapıyor. Otelimizin konumu da tercih edilmesinde önemli bir etken. Bu özel konumun otele olan artılarından biraz bahsedebilir misiniz? Dedeman Rize, Doğu Karadeniz boyunca Trabzon’dan Hopa’ya kadar olan tesisler içerisinde en güzel konuma Dedeman Rize is in a perfect location for both people who want to discover the city and those who are here for business. Which group constitutes the majority of your guests? When we look at the year overall, we see that company guests primarily stay here. Yet tour groups who come here from all around Turkey make up a significant portion of our visitors during the summer months, one of the most beautiful seasons that brings together blue and green in Rize. Dedeman Rize is also a hotel preferred year-round by tourists from all around the world, particularly Turkey and Arab countries. Additionally, our hotel hosts meeting groups with its four meeting rooms that come in different sizes. Our hotel’s location is an important factor in its popularity. Could you tell us about the benefits provided by this special location? Dedeman Rize has the best location out of all the facilities that extend along the eastern Black Sea region, from Trabzon to Hopa. Located 4 km away from Rize, our hotel offers 53 54 sahip. Rize’ye 4 km. mesafede yer alan otelimiz, bir yarımada üzerinde denize sıfır konumuyla denizle iç içe bir konaklama sunuyor. Bütün odalarımız deniz manzaralı. Otelin tam önünden geçen Karadeniz Otoyolu sayesinde Trabzon Havalimanı’na 45 dakikada ulaşılabiliyor. Ayrıca otelimizin bulunduğu yer itibarıyla, Ayder Yaylası, Fırtına Deresi, Anzer Yaylası, Uzungöl gibi turistik lokasyonlara da kolayca ulaşılabiliyor. Dedeman Rize’de konaklayan misafirler, tüm bu yerlere otel değiştirme ihtiyacı duymadan gidebiliyor ve üç gün gibi kısa bir süre içerisinde Doğu Karadeniz Turu yapabiliyor. Bu özel konumun sağladığı avantajlardan yararlanabilmek için tur grupları ve münferit misafirlerimiz, Karadeniz gezilerinde otelimizi tercih ediyorlar. Rize, mavinin ve yeşilin buluştuğu bir yer. Şehrin doğal güzellikleriyle bütünleşen yeni bir Dedeman Rize var karşımızda. Bize son dönemde otelin geçirdiği yenilenme sürecinden bahsedebilir misiniz? Otelimiz Rize’de 1995 senesinden bu yana hizmet veriyor. Dedeman Rize olarak Rize’de turizmin gelişmesi ve bölgenin tanıtımı için 17 senedir birçok çalışma yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Bu zaman içerisinde otelimiz çeşitli yenilenme süreçlerinden geçti. En son olarak bu sene Mayıs ayında tamamlanan accommodation on a peninsula right by the sea. All of our rooms have a sea view. Thanks to the Black Sea Highway that passes right in front of our hotel, you can reach the Trabzon Airport in 45 minutes. Also, due to our hotel’s location, you can easily reach touristic sites such as the Ayder Plateau, Storm Creek, Anzer Plateau and Uzungöl. Guests staying at Dedeman Rize can reach all of these locations without needing transfer to another hotel, and they can even take a three-day tour of the eastern Black Sea region. In order to benefit from the advantages this special location offers, both tour groups and individual guests prefer our hotel on their Black Sea tours. Rize is a place where blue and green meet. We have a new Dedeman Rize before us that gets unified with the natural beauties of the city. Could you tell us about the renovation process that the hotel recently experienced? Our hotel’s been in operation in Rize since 1995. As Dedeman Rize, we’ve worked hard at developing tourism and introducing the region for 17 years, and we will continue to do so. During this time, our hotel underwent various renovations. The most recent renovations were completed in May of this year, with 4 floors in the hotel completely renewed and redecorated. All of the rooms and the corridor were decorated with canvas paintings. On our 3 other floors, we worked to improve the bathrooms in the rooms yenilenme çalışmalarıyla otelimizin 4 katı tamamen yenilenerek baştan dekore edildi. Bütün odalar ve koridorlar kanvas tablolarla süslendi. Diğer 3 katımızda ise, birkaç sene önce yapılan yenilenme çalışmalarına ilave olarak, odaların banyolarında iyileştirme çalışmaları yapıldı. Oda kapıları ve minibarlar yenilendi. Bütün odalara LCD TV’ler yerleştirildi. Misafir asansörlerimiz yenilendi ve lobide dekoratif uygulamalar yapıldı. 55 Yapılan değişikliklerle beraber hem misafirleriniz hem de şehir adına nelerin farklılaşacağını öngörüyorsunuz? Şehrin tek zincir oteli olan Dedeman Rize, yenilenme çalışmalarının sona ermesiyle, misafirlerimize hak ettikleri kaliteyi sunmaya devam edecek. Yenilenen otelimiz, misafirlerimizin konfor ihtiyacını karşılayacak ve artan imkanlarıyla daha rahat bir konaklama sağlayacak. Ayrıca, Rize’ye gelip Dedeman Rize’de konaklayan misafirler nezdinde, şehrin imajına olumlu anlamda katkı sağlayacağını düşünüyorum. Sizce Dedeman Rize’yi bu bölgedeki otellerden ayıran özellikler neler? Dedeman Rize, kurumsal kimliği ve geleneksel Dedeman misafirperverliğiyle şehirdeki diğer otellerden ayrılıyor. Bizim özellikle misafir odaklı yaklaşımımız, hizmet kalitemizi sürekli arttırma yönündeki gayretimiz ve uygulamalarımız fark yaratıyor. Şehrin hemen yanıbaşında bulunan, gürültüden uzak, mavi ile yeşilin buluştuğu noktadaki otelimiz, misafirlerin huzur ve güven içinde konaklamalarına imkan veriyor. Dedeman Rize ayrca geniş bahçesi ve plajıyla, bütün odalarının deniz manzaralı olmasıyla bölgedeki diğer otellerden de fiziki anlamda farklılaşan bir otel. Otelcilik sektöründe en çok değer verdiğiniz 3 şey nedir? Neden? (veya olmazsa olmazlarınız neler) Misafir memnuniyeti en önem verdiğim hususların başında geliyor. Bu husus aslında içinde pek çok şeyi kapsayan bir kavram olduğundan, bana göre hizmet sektörünün özünü ifade ediyor. Misafir memnuniyetini sağlamak adına, ekip olmanın da çok önemli olduğuna inanırım. Misafir odaklı yaklaşım ışığında hizmet standardını istenilen seviyede tutabilmek de başarı adına önem verdiğim bir husustur. Karadeniz Bölgesi’nin kendine has lezzetleri var. Rize mutfağı da bu konuda iddialı. Dedeman Rize’de bu geleneksel tatları nasıl sunuyorsunuz? Rize denince aklımıza ilk gelen çaydır. Bunun yanında balık konusunda da şanslı bir ildir Rize. Mevsimine göre zargana, istavrit, mezgit ve dört mevsim alabalık otelimizin menüsünde yer alıyor. Kahvaltılarımızda to supplement the renovation processes done a couple of years ago. The doors of the rooms and the minibars were renewed. LCD TVs were placed in all rooms. Our guest elevators were renewed, and decorative touches were applied to the lobby. How will the changes you’ve made affect the guests and the city? As the only chain hotel in the city, Dedeman Rize will continue to offer our guests the quality they deserve now that our renovations are finalized. Our renovated hotel will meet our guests’ need for amenities and provide a more comfortable stay with increased options. Additionally, I believe that the experience guests who stay at Dedeman Rize will add positively to the city’s image. What do you think separates Dedeman Rize from other hotels in the region? Dedeman Rize distinguishes itself from the other hotels in the city through its corporate identity and traditional Dedeman hospitality. Primarily, our guest-focused approach and our effort to continually increase our quality of service make a difference. Located right next to the city and away from the chaos, where blue and green meet, our hotel allows guests to have a peaceful and safe stay. Dedeman Rize is also different from other hotels in the region physically, thanks to its spacious garden and beach and the fact that all rooms have a sea view. mısır unu ve kolot peyniri ile yapılan “Muhlama” her sabah misafirlerimize sunulur. Rize’nin vazgeçilmez tatlarından olan “Rize Kavurması” ise otelimizde tercih edilen bir yemektir. Özellikle Aralık-Ocak aylarında, “kulağına kar suyu değmiş” hamsilerin muhteşem tadına bakmak ve üzerine demli bir Rize çayı içmek için herkesi Rize’ye davet ediyorum. 56 Konaklamalar dışında düğün, lansman gibi aktiviteleriniz oluyor mu? Sıklıkla ne zaman? Haziran ayında okulların kapanmasıyla beraber otelimizde düğün sezonu başlıyor. Yaz aylarında 500 kişilik denize nazır bahçemizde kır düğünleri gerçekleştiriyoruz. 300 kişilik kapalı mekanımızı da kullanırsak aynı anda 800 kişilik düğünler organize edebiliyoruz. Kış aylarında da 500 kişiye kadar düğünler kapalı mekanda gerçekleşiyor. Otelimizin bölgede tercih edilme nedenlerinden birine bunu da ekleyebiliriz. Toplantı ve lansman anlamında ise otelimiz dört farklı büyüklükte salonuyla hizmet veriyor. Ana toplantı salonu ve çalıştay salonları şeklinde modern teknik imkanlarla donatılmış diğer toplantı salonları ile çeşitli organizasyonlara ev sahipliği yapıyoruz. What 3 things do you value the most in the hostelry industry? Why? (Or what’s essential to you?) Guest satisfaction is one of my top priorities. Since this is a concept that encompasses many things, I believe that it represents the essence of the service industry. I also believe that it’s very important to act as a team to guarantee guest satisfaction. In light of a guest-focused approach, I also care about maintaining a standard of service in order to achieve success. The Black Sea region has its own flavors. Rize cuisine is also ambitious on this front. How do you present these traditional flavors at Dedeman Rize? The first thing that comes to mind when someone says Rize is our tea. Rize is also a lucky province in terms of fish. Depending on the season, garfish, horse mackerel and whiting are on our hotel menu, with trout offered year-round. Every morning during breakfast, we serve our guests “Muhlama,” made with corn flour and kolot cheese. Another essential Rize flavor, “Rize Roast,” is a popular dish at our hotel. I invite everyone to Rize to try the delicious anchovies who’ve been “touched by snow water” in December and January and to enjoy a well brewed Rize tea. Aside from accommodation, do you host events like weddings and launches? How often? As soon as schools close in June, wedding season begins in our hotel. During the summer months, we hold countryside weddings in our seaside garden for up to 500 people. If we also use our 300-person indoor space, we can organize wedding of up to 800 people at once. In the winter months, weddings of up to 500 people take place indoors. This is another reason our hotel is preferred in the region. When it comes to meetings and launches, our hotel operates with four rooms of varying sizes. We have a main meeting room and a workshop room, as well as other meeting rooms equipped with modern technology to host various events. What attracts your guests’ attention the most about your hotel? The first thing that strikes them is the view of the hotel. When they enter the lobby, the view from the terrace balcony makes them feel as if the Black Sea is beneath their feet. They also like that all of our rooms come with a sea view. What recommendations to you make to your guests about places they must visit? Misafirlerinizin otelle ilgili en çok neler dikkatini çekiyor? İlk olarak otelimizin manzarası dikkatlerini çekiyor. Lobiye girdiklerinde teras balkon Karadeniz sanki ayaklarının altında hissi veriyor. Bütün odalarımızın deniz manzaralı olması da oldukça beğeniliyor. Siz misafirlerinize mutlaka görmeleri gereken yerlerle ilgili ne gibi önerilerde bulunuyorsunuz? Rize’nin doğa güzelliklerini gezmeleri için öncelikle en az 3 günlük bir program yapmalılar. Çünkü Rize, yaylaları, dereleri ve dağları ile tam bir doğa cenneti. Rize’de öncelikle otele 4 km mesafede yer alan Rize Kalesi’nden şehri izlemelerini öneriyoruz. Ayder yolunda yer alan Fırtına Deresi üzerindeki balıkçılarda doğal kırmızı benekli Alabalık yemelerini özellikle tavsiye ediyorum. Yazın rafting Fırtına deresinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Ayder Yaylası’nın muhteşem manzarasını da mutlaka görmeliler. Burada trekking yapacakları güzergahlar mevcut. Ayder’de belediyeye ait tesislerde termal havuzları deneyebilirler. Sonrasında otelimize 50 dakika mesafede yer alan Uzungöl gidilmesi gereken yerler arasında. Seyahatinizi yurtdışı tatili ile birleştirmek isterseniz otelimize 1,5 saat mesafede yer alan Gürcistan’ın Batum şehrini de programınıza alabilirsiniz. Bu sıralar pasaport istenmiyor ve düşük bir ücretle giriş yapabiliyorsunuz. In order to see the natural beauties of Rize, they first have to set aside at least 3 days. Because Rize is a true nature’s heaven thanks to its plateaus, rivers and mountains. We first recommend that they watch the city from the Rize Castle, located 4 km from the hotel. I especially recommend that they eat the trout with natural red spots in the fishermen’s shops around the Storm River, located on the way to Ayder. During the summer, rafting on the Storm River is a must. They should also definitely see the incredible view from the Ayder Plateau. There are routes here where they can do trekking. They could also try the thermal spa of the facilities run by the municipality at Ayder. Uzungöl, located 50 minutes away from our hotel, is also a must-visit destination. If you want to transform your trip into an international vacation, you can also plan to visit the city of Batumi in Georgia, 1.5 hours away from our hotel. These days you don’t need a passport, and you can enter at a low fee. 57 DQ 58 HOBİ-HOBBY Yürüyerek Gezelim Let’s Wander On Foot Doğa sonbaharda binbir renge bürünürken, Türkiye’nin en güzel yürüyüş rotalarını sizin için araştırdık. As nature takes on a thousand and one colors in the fall, we’ve researched Turkey’s best walking routes for you. YAZI-BY GÖRKEM BEREKET Binkılıç (Saray – Kırklareli) Kırklareli’nin Saray ilçesinin Binkılıç köyü civarında birden fazla yürüyüş rotası alternatifi var. Birisi Binkılıç Deresi’ni takip ederken diğeri de derenin oradaki yolda ilerledikten sonra ormana dalıyor. Ormanda yapacağınız yürüyüş sırasında köylülere mantar toplama sırasında yardım edebilirsiniz. Karanlığa kalmamak için gidiş dönüş saatinizi ve toplam harcayacağınız vakti önceden hesaplamakta fayda var. Derenin yanından devam eden parkurdaysa yol meyve ve ıhlamur ağaçlarıyla dolu. İki saatlik bir yürüyüşün ardından derenin kaynağı olan tepenin eteklerinde piknik yapabilirsiniz. Kılıçkaya (Sakarya – Gebze) Sakarya’nın Geyve ilçesi sınırları içinde bulunan Kılıçkaya bölgesi Kapıorman Dağları’nı bir kısmını oluşturuyor. Yükseklik 1500 metre civarında ve birçok yürüyüş rotasından öne çıkan iki tanesinden birii Doğancıl köyünden başlıyor. İstanbul’a dört saat uzaklıktaki bu köye Geyve – Taraklı arasındaki Kazkıran Geçidi’nden gidiliyor. Konuksever köy halkıyla biraz vakit geçirdikten sonra sonbaharda pastel renklere bürünen ormanın içine giden patikaya girebilirsiniz. Daha sonra performansınıza göre diğer küçük patikaları takip ederek kendinize alternatif bir rota oluşturabilirsiniz. Yürüyüş sizi zorlamıyorsa sırt boyunca devam edip zirveye ulaşabilirsiniz. Buradan açık havalarda Uludağ’ı görmek mümkün. İkinci rota da yine köyden başlıyor ve zirvenin etrafından dönüyor, yine aynı yaylada sonlanıyor. Zirveye çıkmadığınız sürece her iki rota da oldukça keyifli ve yürümesi kolay. 59 Binkılıç (Saray – Kırklareli) There are two walking route alternatives around the Binkılıç village of the Saray district of Kırklareli. One of them follows the Binkılıç Creek, while the other veers into the forest after moving along the road near the creek. As you’re walking in the forest, you can help villagers pick mushrooms. It’s a good idea to calculate your departure and arrival times and the total amount of time you’ll spend before leaving so you don’t get lost in the dark. On the route that extends next to the creek, the road is full of fruit and linden trees. After a two-hour walk, you can stop for a picnic in the skirts of the hill where the creek originates. Kılıçkaya (Sakarya – Gebze) The Kılıçkaya region located in the Geyve district of Sakarya makes up part of the Kapıorman Mountains. The height is about 1,500 meters and one of the two best walking routes among many starts from the Doğancıl village. Located four hours away from Istanbul, this village is accessible through the Kazkıran Passage between Geyve and Taraklı. After spending some time with the hospitable village locals, you can start on the path that leads into the forest, which takes on pastel colors in the fall. Later, depending on your performance, you can follow the smaller paths and draw your own alternative route. If the walking doesn’t wear you out, you can continue along the shoulder and reach the top. It’s possible to see Uludağ from here in clear weather. The second route once again starts at the village, going around the apex to finish in the same valley. As long as you don’t climb to the top, both routes are quite fun and easy to walk. 60 Yedigöller (Bolu) Bolu ili sınırları içindeki Yedigöllere’e hem Bolu’nun merkezinden hem de Mengen tarafından ulaşılıyor. Tabelayı izledikten kısa süre sonra doğanın kucağına atlıyorsunuz. Toprak olmasına rağmen normal araçların da seyredebileceği yolda her bir viraj ayrı bir manzaraya açılıyor. Göllerin etrafındaki patikaları dolaşarak tüm göllere ulaşabilir, sudaki yansımaları izleyebilirsiniz. Yol boyunca mantarlar göreceğiniz için fotoğraf makinanızı yanınıza almayı unutmayın. Bolu yönündeki çıkış kapısından başlayan bir diğer patikayı takip edip işaretleri izleyerek anıt çamı ziyaret edebilirsiniz. Yolu takip ettiğinizde manzara seyir noktasına ulaşıyorsunuz ve buradan Yedigöller’i izlemek kesinlikle muhteşem. Orman içindeki geyikler sizi korkutmasın, bu yüzden yürürken dikkatli olun. Yenice Ormanları (Karabük) Karabük Valiliği’nin çıkardığı çalışmayla ormanlar içinde 15 adet yürüyüş rotası, beş adet kamplı rota ve iki adet de bisiklet rotası işaretlendi. Sonbaharda binbir rengin kapladığı Yenice Ormanları, bitki çeşitliliği ve barındırdığı endemik türlerin zenginliğiyle eşsiz bir yer. İçindeki Çitdere ve Kavaklı bölgeleri ekosistem nedeniyle koruma altında. Çitdere’de porsuk, fındık, karaçam, akçaağaç, sapsız meşe ve dağ karaağacaı, Kavaklı bölgesinde ise anıt porsuk ve fındık ağaçları hakim. Kamp kurmak istemeyenler Orman İşletme Müdürlüğü’nün orman evinde konaklayabilirler. Ormanda işaretlenen birçok yürüyüş rotasını takip edebilirsiniz fakat vakti dar olanlar için en verimli yol Orman İşletme Müdürlüğü Tesisleri’nin önünden çıkan yol. Şansınız varsa ve yeni yağmur yağmışsa ormanın tabanı mantarlarla kaplı olabilir. Gözünüzü açıp yere bakmakta fayda var. Zaman zaman çöken sis dağıldıktan sonra ortaya çıkan manzara karşısında insanın hayrete düşmemesi işten bile değil. 61 Yedigöller (Bolu) Located in the Bolu province, Yedigöller is accessible both from the center of Bolu and from the Mengen side. After following the signs for a little while, you’ll find yourself in the lap of nature. Every turn leads to a different view on the earthen path where regular vehicles can pass. You can reach all of the lakes by following the paths around them and watch the reflections in the water. You’ll see mushrooms all along the road, so don’t forget to take your camera with you. You can take another path that starts from the exit door in the Bolu direction by following the signs to visit the pine tree memorial. When you follow the road, you’ll reach the viewpoint, and it’s definitely incredible to watch Yedigöller from here. Don’t let the deer in the forest scare you, and be careful while walking. Yenice Forests (Karabük) Thanks to an effort by the Karabük Governorate, 15 walking paths, five camping routes and two bicycle routes have been marked inside the forests. Yenice Forests take on a thousand and one colors in the fall, while the variety of fauna and the endemic species make it a unique place. The Çitdere and Kavaklı areas inside it are under protection due to the ecosystem. Çitdere has badgers, hazelnuts, black pines, maple trees, sessile oaks and mountain elms, while the Kavaklı region has memorial badgers and hazelnut trees. Those who want to set up camp can stay in the forest house of the General Directorate of Forestry. You can follow many of the marked walking paths in the forest, but for those who have a limited amount of time, the best route is the one that starts out from in front of the General Directorate of Forestry Facilities. If you’re in luck and it just rained, the floor of the forest might be covered in mushrooms. It’s a good idea to open your eyes and look on the ground. It’s not at all difficult to be shocked at the view once the occasional fog clears. DQ 62 M O D A - F A S H I O N MODERN ZAMAN MASALI Dedeman Zonguldak’ın mistik manzarası modern zaman masallarına fon oluştururken sonbaharın en gözde çizgileri kendini moda çekimimizde gösteriyor. A FAIRY TALE FOR MODERN TIMES As the mystical view from Dedeman Zonguldak creates the perfect backdrop for a modern fairy tale, our photo shoot captures some of this fall’s favourite lines. FOTO⁄RAF-PHOTOGRAPHY: DAĞHAN GÜRKANLAR STYLING SEVİN SEVİMLİSOY SAÇ-HAIR/MAKYAJ-MAKE UP: SELMA ERGİN (AVEDA ÜRÜNLERİYLE / WITH AVEDA PRODUCTS) MODEL: GANA / JOY MODEL MANAGEMENT ELBİSE DRESS BEBE, BOTBOOTS: STEFANEL. 63 64 TRENÇKOT TRENCHCOAT TWıST, ŞORT SHORTS: VAKKORAMA, KÜPE EARRINGS EDİTÖRE AİTBELONGS TO EDıTOR, ÇANTA BAG: TWıST, AYAKKABI SHOES: BCBG VEPA 62. ELBİSE DRESS VAKKO, KOLYE NECKLACE TWıST, AYAKKABI SHOES BCBG VEPA 62. 65 TRİKO KNıT BOY. V2K, PANTOLON PANTS TWıST, KÜPE EARRINGS TOPSHOP, PORTFÖY CLUTCH TWıST, AYAKKABI SHOES JESSıCA SıMPSON VEPA 62 66 BLUZ SHIRT VAKKO, ŞORT SHORTS VAKKORAMA, ŞAPKA HAT STEFANEL, ELDİVEN GLOVE EDİTÖRE AİTBELONGS TO EDİTOR, 67 ELBİSE DRESS VAKKO, PORTFÖY CLUTCH İPEKYOL, AYAKKABI SHOES JESSICA SIMPSON VEPA 62. 68 CEKET JACKET STEFANEL, PANTOLON PANTS STEFANEL, AYAKKABI SHOES BCBG VEPA 62. 69 70 GÖMLEK SHIRT IPEKYOL ETEK SKIRT VAKKORAMA KOLYE NECKLACE VAKKORAMA BOT BOOTS STEFANEL 71 Nerede Kal›n›r? Dedeman Zonguldak İncivez Mahallesi, Milli Egemenlik Caddesi 130, 67000 Zonguldak Tel: (372) 291 00 00 Dedeman Zonguldak, avantajlı konumu ve sunmuş olduğu geleneksel Dedeman misafirperverliği ile Karadeniz’in bu sevimli şehrindeki evinizin sıcaklığını aratmıyor. Toplamda 204 oda ile hizmet veren Dedeman Zonguldak, Kapalı Yüzme Havuzu, Çocuk havuzu, Türk Hamamı, Sauna, Buhar Banyosu, Dinlenme odası, Masaj, Solaryum ve Fitness olanaklarıyla konforunuza konfor katıyor. Nasıl gidilir? Otogara 500m ve şehir merkezine 1 km uzaklıkta bulunan Dedeman Zonguldak’a, Zonguldak Karayolu sayesinde Türkiye’nin her yerinden kalkan otobüslerle ve otomobille ulaşmak oldukça kolay. Where to stay... Dedeman Zonguldak İncivez Mahallesi, Milli Egemenlik Caddesi 130, 67000 Zonguldak, Turkey Tel: +90 (372) 291 00 00 You will not miss the comfort of your home in Dedeman Zonguldak, which has an advantageous location and offers you traditional Dedeman hospitality within this charming town situated on the Black Sea coast. Serving its guests with a total of 204 rooms, Dedeman Zonguldak adds more comfort to your stay with an indoor pool, children’s pool, Turkish bath (hamam), sauna, steam room, relaxing room, massage services, solarium and fitness facilities. How to get there... 500 metres to the bus station, 1 km to the city center. Through to Zonguldak Highghway, It’s able to travel by bus and car all around Turkey. DQ 72 KÜLTÜR&SANAT-CULTURE&ART Fırından yeni çıktı Fresh out of the oven YAZI-BY ÖZG E C E Y L A N K U N D U Z Yeni sezonun merakla beklenen dizileri kadar yepyeni yapımlar da heyecan yaratıyor. Bitenlerin arkasından ağlamak yerine yenilere göz atın. Birçoğu içinden seveceğiniz en az bir tanesi mutlaka çıkacak. İşinizi kolaylaştırmak ve az da olsa fikir vermek için sezonun yeni yapımlarından altısına sizin için detaylı şekilde baktık. Dizi: Revolution Kanal: NBC Oyuncular: Giancarlo Esposito, Billy Burke, Andrea Roth, JD Pardo Eylül ayında gösterilmesi planlanan ancak resmi olarak doğrulanmasa da yayımlanacağına kesin gözüyle bakılan Revolution, Lost ve Fringe’den tanıdığımız J.J. Abrams’ın Eric Kripke ile giriştiği proje. Revolution henüz gösterilmeye başlamadı ama haberleri kendisinden çok önce ve büyük bir hızla yayıldı. Dizinin her J.J. Abrams projesinde olduğu gibi ilginç ve çekici bir konusu var. Hayatlarımızın elektriğe bağlı olduğu günümüz dünyasında elektrikler birden hem de tamamen kesilse ne yapardık? Abrams ve Kripke izleyicinin zihnini bu sezon bu soruyla meşgul edecek gibi görünüyor. Bir gün dünyada Series: Revolution Channel: NBC Actors: Giancarlo Esposito, Billy Burke, Andrea Roth, JD Pardo Planned to be aired in September and considered a sure thing to air even if it wasn’t officially confirmed, Revolution is the project that J.J. Abrams, whom we know from Lost and Fringe, entered with Eric Kripke. Revolution hasn’t aired yet, but news about it has already spread very fast, well in advance. The series has an interesting and attractive subject, just like every J.J. Abrams project. In today’s world where our lives are dependent on electricity, what would we do if the electricity went off suddenly and permanently? It looks as though Abrams and Kripke will keep the audience’s mind busy with this question this season. One day electricity shuts down completely around the world and the world enters the same pitch black that was in the old ages. It would be okay if darkness was the only problem. As soon as electricity goes off, planes all over the world fall down, hospitals shut their doors and communication becomes impossible. What’s worse is that it’s impossible to know why this happened without the help of modern technology. 15 years after the event, the world lives through the same experiences as it did right before the industrial revolution. Families live in really small rooms, and lanterns and candles are lit after the sun sets. Life has slowed down in a way and taken a sweet, livable form. But is everything really this problem-free and The brand new productions of the season are just as exciting as the series whose new seasons are eagerly anticipated. Instead of crying after the ones that are over, take a look at the new ones. There’s definitely going to be at least one that you love out of the many. To make your job easier and give you a little bit of an idea, we’ve taken a detailed look at six of the season’s new productions. 73 74 elektrikler tamamen kesilir ve dünya eski çağlardaki zifiri karanlığa geri döner. Sorun sadece karanlık olsa iyi. Elektrikler kesilir kesilmez tüm dünyada uçaklar düşer, hastaneler kapılarını kapatır ve iletişim imkansız hale gelir. İşin kötüsü modern teknolojinin yardımı olmadan bunun neden olduğunu bilmek de imkansızdır. Bu olaydan 15 yıl sonra dünya tıpkı endüstri devriminden hemen önceki zamanlarını yaşamaktadır. Aileler küçücük odalarda yaşamakta, güneş battıktan sonra fenerler ve mumlar yakılmaktadır. Hayat bir şekilde yavaşlamış ve tatlı, yaşanası bir hal almıştır. Ama her şey gerçekten de bu kadar sorunsuz ve hoş mudur? Küçük tarım topluluklarında tehlike kol gezmektedir. Genç bir kadının yaşamı ise yerel milisler gelip de 15 yıl önce meydana gelen bu kararmadan sorumlu tutulan babasını öldürdüklerinde tamamen değişecektir. Genç kadın rastlantı eseri kendisine katılan iki kişiyle birlikte dünyanın neden karanlığa gömüldüğünün cevabını bulmak için uzun bir yolculuğa çıkar. Amaçları ise bu cevabı bulmanın yanı sıra geleceği kurtarmaktır. Konu itibariyle Lost’tan çok The Walking Dead ile War of the Worlds’ün birleşimini andıran Revolution’ın başarısının bir zamanlar herkesi ekran karşısına kilitleyen Lost’a yetişip yetişmeyeceğini şimdiden kestirmesi güç ancak Abrams’in yine başarılı bir iş ortaya çıkardığı konusunda TV eleştirmenleri hemfikir gözüküyor. Dizi: Animal Practice Kanal: NBC Oyuncular: Justin Kirk, JoAnna Garcia Swisher, Tyler Labine Geçtiğimiz sezon sona eren House M.D.’yi sevdiyseniz, özlüyorsanız ve yarattığı boşluğun yerini doldurmaya çalışıyorsanız Animal Practice’e şans verin. Burada hastalar insan değil hayvan. Ancak veteriner doktor, Gregory House karakteri kadar sivri dilli ve acımasız. Angels in America ve Weeds dizilerinden tanıdığımız Justin Kirk’ün canlandırdığı Dr. George Coleman karakteri de aynı House gibi bir mizantrop yani insan sevmeyen bir kişilik. Her ne kadar insan arası ilişkileri feci olsa da bunu parlak zekası ve işindeki becerisiyle hem senaryo içinde hem de seyircinin gözünde affettiriyor. Çok güleceğiniz bu dizide kahkahaların baş mimarı ise Kirk’ün kusursuza yakın, samimi oyunculuğu. Dizide işleri iyice sarpa sardıran durum ise Coleman’ın aksiliğinden çok, patronunun eski kız arkadaşı olması. Dr. Rizzo adındaki maymun ise dizinin en sevimli tiplemesi ve doktorun da en yakın arkadaşı. Tıpkı Robert Sean Leonard Wilson karakterinin House’un en hatta tek yakın arkadaşı olduğu gibi… Hayvanları seven ancak sahiplerinden de bir o kadar nefret eden bu doktorun hikayesine bir şans verin, büyük ihtimalle seveceksiniz. nice? Danger lurks in small agricultural societies. A young woman’s life will be completely changed when the local militia comes and kills her father, whom they consider responsible for the blackout that happened 15 years ago. Together with two people who join her by coincidence, the young woman goes on a long journey to find out why the world was buried in this darkness. Their purpose is to find the answer and to save the future. Subject-wise, Revolution reminds us more of a combination of The Walking Dead and War of the World than Lost. It’s hard to tell whether it will be as successful as Lost, which had people glued in front of the TV once, but TV critics seem unanimous in that Abrams once again put out a successful work. Series: Animal Practice Channel: NBC Actors: Justin Kirk, JoAnna Garcia Swisher, Tyler Labine If you love, miss and are trying to fill the void created by House M.D., which ended last season, give Animal Practice a chance. Here the patients are animals, not people. Yet the veterinary doctor is just as blunt and cruel as the Gregory House character. Played by Justin Kirk, whom we know from Angels in America and Weeds, Dr. George Coleman is a misanthrope, or person who doesn’t like people, just like House. Even though his interpersonal relationships are horrible, he makes up for it both in the scenario and in the viewers’ eyes with his bright intelligence and accomplishments at work. You’ll laugh a lot in this series, and the main architect of the laughter is Kirk’s almost perfect, genuine acting. What makes things really complicated in the series isn’t just Coleman’s moodiness but also that his boss is his ex-girlfriend. The monkey named Dr. Rizzo is the cutest character in the series as well as the doctor’s closest friend. Just like how the Robert Sean Leonard Wilson character was House’s closest or even only friend... Give a chance to the story of this doctor who loves animals but hates their owners; you’ll probably like it. 75 Dizi: The Carrie Diaries Kanal: The CW Oyuncular: AnnaSophia Robb, Freema Agyeman, Chloe Bridges, Austin Butlery Candace Bushnell’in Sex and the City kitap serisinden yola çıkan dizi, AnnaSophia Robb’ın canlandırdığı Carrie Bradshaw karakterine odaklanıyor.” Sex and the City dizisinden ne farkı var?” diye soranlara hoş bir yanıt geliyor: Dizi Carrie karakterinin 1980’lerin başında lise öğrencisi olduğu zamanda geçiyor. Sex and the City’yi sevenlerin bayılacağını düşündüğümüz dizi yine modayı, kent yaşamını, romantik ilişkileri ve arkadaşlığı ele alıyor ancak Carrie’nin Manhattan’daki maceraları bu kez 80’lerin atmosferinde geçiyor. 80’lerin başta modası olmak üzere tüm ruhuna doyacağınız dizide bu kez evlilikten, olgun ilişkilerden ve olgun erkeklerden çok ergenlik, yetişkinliğe geçiş ve lise dönemi sorunları ön planda. Dizi 1984 yılında Carrie 16 yaşındayken, Connecticut’ta başlıyor. Anneleri öldüğü için, Carrie, ona ve iyice asileşen kız kardeşi Dorritt’e bakmakta zorlanan babaları Tom’la yaşamaktadır. Carrie’nin arkadaşları tatlı ve birazcık “inek” Mouse, alaycı ve kendinden emin Maggie ve duygusal Walt, hayatını biraz da olsun kolaylaştırmaktadır. Okula yeni gelen Sebastian’ın da bu duruma olumlu bir katkısı olur. Ancak babası Tom, Manhattan’dan bir iş teklifi aldığında Carrie her şeyi bırakarak New York’a gitmek için can atar. Yeni sezonun kesinlikle en iddialı yapımlarından biri olacak The Carrie Diaries, Sex and the City’den boşalan yeri rahatlıkla dolduracak gibi görünüyor. Özellikle de o diziyi seven kuşağın gençliklerinin 80’lerde geçtiği düşünüldüğünde… Series: The Carrie Diaries Channel: The CW Actors: AnnaSophia Robb, Freema Agyeman, Chloe Bridges, Austin Butlery Based on Candace Bushnell’s Sex and the City book series, this show focuses on the character of Carrie Bradshaw, played by AnnaSophia Robb. Here’s a nice answer for those who might be asking, “How is that different from the Sex and the City series?”: The show takes place when the Carrie character is in high school at the start of the 1980s. The series we think Sex and the City fans will love again focuses on fashion, city life, romantic relationships and friendship, but Carrie’s adventures in Manhattan this time take place in the atmosphere of the 80’s. You’ll get your fill of the entire soul of the 80’s, especially the fashion, but here, adolescence, transition into adulthood and high school problems are more prominent than marriage, mature relationships and mature men. The series starts out in Connecticut in 1984, when Carrie is 16. Since their mother died, Carrie lives with her father Tom, who has trouble looking after her and her rebellious sister Dorritt. Carrie’s friends are the sweet and slightly “nerdy” Mouse, the sarcastic and self-assured Maggie and emotional Walt, and they make her life at least a little easier. Sebastian, who just started going to the same school, also has a positive impact on the situation. Yet when her father Tom gets a job offer in Manhattan, Carrie is thrilled to leave everything behind and move to New York. Definitely one of the most ambitious productions of the new season, The Carrie Diaries looks like it will easily fill the void left over from Sex and the City. Especially if you consider that the generation that loved that series experienced its youth in the 80’s... 76 Dizi: 666 Park Avenue Kanal: ABC Oyuncular: Terry O’Quinn, Vanessa Williams, Rachael Taylor, Dave Annable ve Robert Buckley Doğa üstü olaylara meraklı izleyiciler için harika bir yeni dizi. Fringe’e rakip gösterilen 666 Park Avenue, Gabriella Pierce’ın aynı adlı romanından uyarlanmış. Bu sonbaharda başlayacak olan dizide Lost’un John Locke’u Terry O’Quinn ve hem Desperate Housewives hem de Ugly Betty’de arz-ı endam eylemiş eski model yeni oyuncu Vanessa Williams başrolde. Dizinin yapımcısı Fringe ve Life on Mars’ın da prodüktörü olan David Wilcox. Dizide genç bir çift olan (Annable and Taylor) New York’taki en eski binalardan biri olan tarihi Drake binasına taşınıyor ve binanın idareciliğini de üstleniyor. Ne var ki ikisi de binanın sakinlerinin doğa üstü bir güç tarafından ele geçirildiğinden habersiz. Bu binada tüm dilekler gerçekleşebiliyor. Para, servet, seks, aşk, güç hatta intikam… Ancak ne dilendiğine dikkat edilmesi gerekiyor çünkü gerçekleştirilen her dileğin bir bedeli var. Sezonun kuvvetli yapımlarından biri olan 666 Park Avenue, doğa üstü ve gizemli olaylara ilgi duyanların listelerine alması gereken bir dizi. Series: 666 Park Avenue Channel: ABC Actors: Terry O’Quinn, Vanessa Williams, Rachael Taylor, Dave Annable and Robert Buckley A great new series for viewers who are interested in supernatural events. Considered a rival to Fringe, 666 Park Avenue was adapted from Gabriella Pierce’s novel of the same title. The series that will begin this fall includes Lost’s John Locke, Terry O’Quinn and old model new actress Vanessa Williams, who played in both Desperate Housewives and Ugly Betty in its lead roles. The producer of the series is David Wilcox, who also produced Fringe and Life on Mars. In the series, a young couple (Annabelle and Taylor) live in the historical Drake building, one of the oldest buildings in New York, and they manage the building. Yet both of them are unaware that the building’s residents have been taken over by a supernatural power. In this building, all wishes come true. Money, riches, sex, love, power and even revenge... Yet people have to be careful what they wish for because every granted wish comes with a price. One of this season’s strong productions, 666 Park Avenue is a series worth noting for those who are interested in supernatural and mysterious events. Dizi: Elementary Kanal: CBS Oyuncular: Jonny Lee Miller, Lucy Liu ve Aidan Quinn Sezonun en merakla beklenen yapımlarından biri. Sherlock Holmes’un çağdaş bir uyarlaması olan dizide Jonny Lee Miller yetenekli ve zeki bir dedektif rolünde. Holmes’un yardımcısı Doktor Watson rolünde ise bu modern uyarlamada bir kadın yer alıyor. Ally McBeal’den ve Charlie’nin Melekleri’nden tanıdığımız Lucy Liu, Joan Watson karakterini canlandırıyor. Romanlarında kokain bağımlısı olan Holmes bu sefer karşımıza alkol tedavisi görmüş bir dedektif olarak çıkıyor. Manhattan’da yeni bir hayata başlayan Holmes’u gözetme görevi de tabii ki babası tarafından görevlendirilen Dr. Watson’a ait. Dizi: Beauty and the Beast Kanal: CW Oyuncular: Jay Ryan, Kristin Kreuk, Yannick Bisson ve Daniel DiTomasso Çirkinle güzelin hikayesini anlatan dünyaca ünlü masal dizi oluyor. Beauty and the Beast, Smallville’den tanıdığımız Kristin Kreuk, Catherine Chandler adında, annesinin katilini bulmaya and içmiş bir cinayet dedektifini canlandırıyor. Catherine, annesini öldüren adamın ikinci hedefidir ancak bir şekilde katilin elinden kurtulmayı başarmıştır. Yeni Zelandalı oyuncu Jay Ryan ise masaldaki canavar Vincent Keller’ı canlandırıyor ve dedektife gizli bir şekilde yardımcı oluyor. Yakışıklı bir doktor olan Vincent Keller, 2002’de Afganistan’da görev yaparken öldürülmüştür ancak işler hiç de göründüğü gibi değildir. Vincent aslında ölmemiş, son 10 yıldır gizli bir şekilde yaşamaktadır. Saklanmasının sebebi ise tıpkı yeşil canavar Hulk gibi sinirlendiğinde bir canavara dönüşmesidir. Bu “canavar” aslında Catherine’i, yıllar önce annesini öldüren katilin elinden kurtaran kişiden başkası değildir. Polisiye ve bilimkurguyu bir araya getiren dizi şimdiden eleştirmenlerden olumlu notlar almaya başladı. Bakalım sezonun devamında dizi nasıl bir gidişat izleyecek? Series: Elementary Channel: CBS Actors: Jonny Lee Miller, Lucy Liu and Aidan Quinn One of the most eagerly anticipated productions of the season. This series is a modern adaptation of Sherlock Holmes, with Jonny Lee Miller playing the role of a talented and smart detective. In this modern adaptation, a woman plays the role of Holmes’ assistant Doctor Watson. Lucy Liu, whom we know from Ally McBeal and Charlie’s Angels, plays the character of Joan Watson. A cocaine addict in his novels, this time Holmes appears before us as a detective who underwent alcohol treatment. Holmes begins a new life in Manhattan, and in charge of taking care of him is of course his father’s appointee, Dr. Watson. Series: Beauty and the Beast Channel: CW Actors: Jay Ryan, Kristin Kreuk, Yannick Bisson and Daniel DiTomasso The world famous tale that tells the story of the ugly and the beautiful is made into a television series. In Beauty and the Beast, Kristin Kreuk, whom we know from Smallville, plays a murder detective named Catherine Chandler who’s sworn to find her mother’s killer. Catherine was the second target of the man who killed her mother but somehow managed to escape. New Zealand-born actor Jay Ryan plays the monster in the story, Vincent Keller, who secretly helps the detective. A handsome doctor, Vincent Keller was killed on duty in Afghanistan in 2002, but things aren’t what they seem at all. Vincent actually didn’t die but has been living secretly for the last 10 years. The reason he’s hiding is that, just like the green monster Hulk, he turns into a monster when he’s angry. This “monster” is actually none other than the person who saved Catherine from the murderer who killed his mother years ago. This show that brings together a detective story and science fiction has already been receiving positive marks from critics. Let’s see how the show will progress in the rest of the season. 77 NEWS DQ HABERLER NEWS 78 HASRETIN VUSLAT’A DÖNÜŞTÜĞÜ YER DEDEMAN KONYA DEDEMAN KONYA, WHERE LONGING TURNS TO REUNION Hz. Mevlâna’nın Hakk’a vuslat günü, kendi ifadesiyle Şeb-i Arûs, üzerinden 7 asırdan fazla süre geçmesine rağmen başta Konya olmak üzere Türkiye ve dünya için hala en önemli manevi değerlerden biri. Birleşmiş Milletler tarafından 2007 yılının Mevlâna yılı ilan edilmesinden sonra, Hz. Mevlâna’nın ve Şeb-i Arûs’un uluslararası bilinirliliğinin daha da artması, sadece ülkemizden değil, dünyanın her yerinden gelen ziyaretçi sayısının çoğalmasını sağladı. Şeb-i Arûs, dünyanın her kesiminden insanlara, Hz. Mevlâna gibi önemli bir hazineyi ve bu hazinenin değerini tanıtmak ve anlatabilmek açısından bulunmaz bir fırsat niteliği taşıyor. Bu amaç doğrultusunda yapılan etkinlikler Aralık ayı geldiğinde ülkemizin her yerinde olduğu gibi özellikle Konya’da yoğunlaşıyor ve tam manasıyla Şeb-i Arûs Konya’da yaşatılıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Konya’da 7-17 Aralık tarihleri arasında yapılacak Uluslararası Vuslat Yıl Dönümü törenleri; semâ ayini, sergiler, Türk Sanat Musiki konserleri, Mesnevi sohbetleri gibi 100’ü aşkın değişik etkinliğe sahne olacak. DEDEMAN KONYA, bu kültürel etkinliklerde üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmak adına misafirlerine, tören davetiyesi temini, şehir ve etkinlikler hakkında bilgi gibi hizmetlerle, şehrin bu dönemdeki mistik ve manevi havasını en iyi şekilde yaşamaları için gayret gösteriyor. Bu mistik havayı Dedeman Konya’da konaklayan misafirler otel içinde de yaşıyorlar. Bu dönemde Dedeman Konya’da; lobide canlı ney dinletisi yapılıyor, Semâ Ayin-i Şerif ile ilgili workshoplar düzenleniyor, Şeb-i Arûs gecesinde kandiller yakılıyor ve helva dağıtılıyor. The preparations for the 739th anniversary of the Reunion have commenced. More than 7 centuries have passed since Mevlana’s death; or Şeb-i Arus (Wedding Day), in his words, since he considered death a reunion with the Divine. The day of his death is observed as a significant spiritual occasion both in Turkey and the rest of the world. After the designation of 2007 as the Year of Mevlana by the United Nations, the international awareness regarding Şeb-i Arus increased considerably, causing domestic and foreign tourists to flock to Konya for the ceremonies. Şeb-i Arus is an important opportunity to introduce Mevlana and his invaluable philosophy to people from all around the world. The commemoration events concentrate around Konya during December. As each year, over 100 events such as Turkish classical music concerts, whirling dervishes, exhibitions and conversations on Mathnawi are going to be organized as part of the International Reunion Anniversary ceremonies set to take place from 7 to 17 December. As DEDEMAN KONYA, we aim to accommodate our guests fully during this spiritual time and offer services such as purchasing of ceremony tickets and suggestions about the city and the events. Dedeman Konya guests also experience the mysticism that surrounds the city within the hotel through live ney (reed flute) performances, workshops, lighting of oil lamps on the night of Şeb-i Arus and complimentary halwa treats. DEDEMAN ZONGULDAK’LA YENİLENİN Dedeman Zoguldak’ın ayrıcalıklı “Life Style Spa Center” hizmetiyle isteyen forma giriyor isteyen dinlenmenin ve rahatlamanın tadını çıkarıyor. Dedeman Zonguldak Life Style Spa Center’da dilerseniz Pilates, Aerobik, Step, Oryantal, Salsa, Zumba veya Su Aerobiği derslerinden birine katılabilir dilerseniz deniz manzaralı spor salonunda özel eğitmenler eşliğinde çalışabilirsiniz. Senenin tüm yorgunluğunu atmak isteyenler ise Spa’da özel masaj ve terapilerle kendilerini Dedeman Zonguldak’ta yenileyebilirler. RENEW YOURSELF AT DEDEMAN ZONGULDAK Working out and getting in shape or pampering yourself and relaxing? The choice is yours at Dedeman Zonguldak’s lush Life Style Spa Center. You can opt for one of many fitness classes such as pilates, aerobics, step, oriental dancing, salsa, Zumba and water aerobics or work out with private trainers at the gym. For those of you who would like relieve fatigue and stress, special massages and therapies offered by our spa is going to help revitalize you. 79 DQ HABERLERNEWS 80 LEZZETİ DEDEMAN İSTANBUL’DA KEŞFEDİN DISCOVER TASTE AT DEDEMAN İSTANBUL Dedeman İstanbul yaz boyunca birbirinden leziz tatlara ev sahipliği yapıyor. Gerçek İtalyan pizzasını salata ve bir meşrubatla birlikte 29 TL’ye tadabileceğiniz Dedeman İstanbul’da çay saati de ayrı bir keyif. Saat 16.0018.00 arasında limitsiz çay ve kahve servisinin yanı sıra leziz tatlı çeşitlerinin ve sandviçlerinin tadını 25 TL’ye çıkarabilirsiniz. İstanbul’un büyüsünü yeniden keşfetmek isteyenler içinse Roof Bar ideal. Tadına doyamayacağınız lezzetler ve keyifli anlarla birlikte Dedeman İstanbul Roof Bar size mükemmel bir İstanbul manzarası sunuyor. Dedeman Istanbul continues offering delicious flavors. You can taste an authentic Italian pizza alongside a salad and a soft drink for 29 TL. Tea time at Dedeman is also a real treat; from 16.00 to 18.00 you can enjoy tasty sandwiches and pastries with unlimited tea or coffee for 25 TL. For those of you who would like to rediscover the magical Istanbul, Roof Bar is ideal; offering a breathtaking panorama and memorable moments. 81 DEDEMAN ANKARA’DAN BENZERSİZ HİZMET Artık misafirleri sizin dert etmenize gerek yok. Dedeman Ankara Catering farkı yla 5 kişiden 5000 kişiye kadar misafirlerinizi Dedeman hizmet kalitesiyle tanıştırın. Birbirinden lezzetli tatlar ile yemek işini Dedeman Ankara sizin için üstleniyor. Siz sadece günün keyfini çıkarın, gerisinin Dedeman Ankara Catering halletsin. A UNIQUE SERVICE FROM DEDEMAN ANKARA You no longer need to worry about guests. Just sit back and enjoy yourself as you let Dedeman Ankara Catering take care of everything. Serving parties of up to 5000 people, Dedeman Ankara offers delicious dishes with Dedeman’s premium service quality. DQ 82 Ö Y K Ü - S T O R Y Abra Kadabra Abracadabra YAZI-WORDS: BEGÜM AHU AĞLAÇ 83 Düşlerinden uzak düşüşlerin içinde geçen günler, bütün gecelerine bağlanıyordu. Bütün geceleri aynıydı: kuru, isteksiz, kadifesi parlamış eski kaftanlar gibi. Gerçeklerin üzeri toz tutar mı? Kirli, paslı yenilenmeye muhtaç yaşamların bütün gerçekleri tozludur, evet. Rengi griye dönmüş, 20 senelik şortunun cebine ellerini sokup, üzerine geçirdiği uyumsuz ve ütüsüz gömleğiyle işlek caddede yürümeye koyuldu. Zayıf bedeni, düşük omuzlarıyla birleşince kamburmuş hissi yaratıyordu. Durmaya yakın bir tempoda kaldırım boyunca ilerledi. Kafasındaki evcil kediler üremeye ve arsızca sürtünmeye devam ediyordu. Yüzünü daha da zayıf gösteren kirli sakallarını sıvazladı. “Yeniden başlamalıyım” dedi. Ama nasıl? Hayatı boyunca birçok işte çalışmıştı ama yazarlık onu besleyen tek gerçek işti. Ruhunu beslerken bedenini besleyemeyen bu işten kopmadan yaşamak istiyordu. Olmamıştı işte. Evini ve içindeki hayat arkadaşını kaybetmek üzereydi. Maddi borç değil de Ayla’ya olan gönül borcu düşürüyordu omuzlarını, eskitiyordu bildiği bütün kelimeleri. Kimilerine göre aylak, kimilerine göre ayak takımı, kimilerine göre idealist, kimilerine göre de sefa düşkünü olmuştu. Bir tek Ayla ona prens demişti. Gel gör ki o prensesine istediği hayatı verememişti. 10 yıllık evliliklerinde Ayla hep onun arkasında durmuş, onun arzu ettiği hayatı yaşaması için destek olmuş ama kendini ihmal etmişti. Çocuk istemişti Ayla, ama onun çocuk yapacak kadar sabit bir hayatı olmadığı için ertelemişlerdi hep bir sonraki mevsime. Ta ki Ayla için mevsimler tükenene, içindeki umudun bittiği bu güne kadar. Ayla, bir süre önce evden ayrılmış, düşünmek için zaman istemişti. Onsuz bu şehri ne yapacaktı? Onsuz bütün şehirler anlamsızdı ya… Days spent tumbling down away from his dreams were connecting to all his nights. All of his nights were the same: like dry, unwilling old kaftans whose velvet took on a sheen. Does reality collect dust? Yes, all the realities of dirty, rusty lives in need of renewal are dusty. He put his hands in the pockets of his greyed, 20-year-old shorts and started walking on the busy avenue with his mismatched shirt in need of ironing. His thin body and slouched shoulders gave him the appearance of being hunchbacked. He moved along the sidewalk at a tempo that was close enough to stopping. The domestic cats in his mind kept breeding and rubbing up shamelessly. He rubbed the stubble that made his face seem even thinner. “I should start fresh,” he said. But how? He had worked at many jobs throughout his life, but writing was the only profession that truly fed him. He wanted to live without giving up this occupation that fed his soul but not his body. It just didn’t happen. He was on the verge of losing his home and his life partner in it. What made his shoulders slouch wasn’t his financial debt but the emotional debt he had to Ayla, it wore out all of the words he knew. Some would call him a vagrant, some a lowlife, some an idealist and still others a hedonist. Only Ayla called him a prince. Yet he couldn’t give his princess the life he wanted. In their 10 years of marriage, Ayla had always supported him in leading the life he wanted at the cost of neglecting herself. Ayla wanted a child, but they always pushed it to the next season because he didn’t have a stable enough life to raise a child. Until the seasons were over for Ayla and the hope inside her was gone. Ayla left the house a while ago and asked for a little time to think. What would he do in this city without her? All the cities were meaningless without her anyway… 84 Sahil tarafındaki kahvehaneye oturup bir demli çay istedi. Eskimiş cep telefonunu çıkartıp umutla ekrana baktı. Belki bir mesaj, belki yeni bir hayatın yeşil ışığını görürüm diye. Bir derin duman çekti ciğerlerine, çayı da katık yaparak. Duman içinde kalmış düşüncelerini karıştırdı sonra, hayallerini aradı orada. Ertelediği, üstünü çarşafladığı bir iki tanesine rastladı da bir gülümseme belirdi saatler sonra yüzünde. Gözü karşı kaldırımdaki otobüs firmasına takıldı. “Kaybedecek neyim kaldı?” Çay tabağına 2 demir parayı bırakarak, yolun karşısına geçti. “Bodrum’a 2 gün sonra için bilet istiyorum” “Tabii beyefendi gece saat 11.30’da bir otobüs var. Kaç numara istersiniz? Diyerek boş yerleri gösteren şemayı önüne koydu. “7 olsun” Şanslı numarasıydı 7. Belki de şansı dönüyordu. Hep zeytin işiyle uğraşmak istemişti. Toprağa ayağı değsin, toprak kokan bir evde zeytinlerin bereketi altında gelecek yazılara gebe kalsın, sevdiği kadını gebe bıraksın, doğa isimleri koyacakları çocuklarıyla, küçük bir köy evinde masallara değen bir hayat yaşasınlar... Bodrum’da yaşayan can dostu, çocukluk arkadaşı Hakan’ı aradı heyecanla. “Geliyorum ben Hakan, müsait misin? Sana danışacaklarım var” dedi. Detayları sonraya bırakarak. Son 2 günü toparlanarak ve Ayla’ya mektup yazmaya çalışarak geçirmişti. Otobüs garında beklerken yazın son günlerini bu şehirde tükettiğini düşündü. Sonbahar’a hazırdı. Hiç olmadığı kadar. Sonbahar’ı alt üst edecekti. Hüzünlü, sarı, siyah renklerle donatılmış bu ara mevsimin yüzünü güldürmeye gidiyordu. Yeni bir hayata adım attığı koridor onu 12 saat sonra hayallerine götürecekti. Kim bilir belki Ayla da onun kurduğu bu yeni hayata dahil olmak isterdi. Büyücülerin ünlü sözü geldi aklına : “Abra Kadabra” … Arami dillerinde “Konuşurken Yaratırım” demekti bu sihirli kelimeler. Yol boyu tekrarladı: “Abra Kadabra, Abra Kadabra, Abra Kadabra….” He sat at the coffeehouse by the shore and ordered a well brewed tea. He took out his worn down cell phone and looked at the screen with hope. He hoped he’d see a message or the green light of a new life. He took a sip of the tea and inhaled smoke deep into his lungs. He then went through his smoky thoughts and looked for his dreams there. He came across one or two that he postponed and threw a sheet over and a smile appeared on his face hours later. His eyes got stuck on the bus company across the street. “What do I have to lose?” He left 2 coins in the tea dish and crossed the road. “I want a Bodrum ticket in 2 days.” “Yes sir, there’s a bus at 11.30 at night. What seat would you like?” she asked, laying the chart with the empty seats in front of him. “Let’s make it 7.” 7 was his lucky number. Maybe his luck was taking a turn. He always wanted to get into the olive business. He wanted his feet to touch the earth, to conceive of writings in a house that smells like earth with the aide of fertile olives, to impregnate the woman he loved, to lead a life that would fit any storybook in a small rustic house with kids they’d name after nature… He excitedly called his dear childhood friend Hakan, who lived in Bodrum. “I’m coming Hakan, are you available? I have things to consult you about,” he said, leaving the details for later. He spent the last 2 days packing up and trying to write a letter to Ayla. When he was waiting at the bus station, he thought about how he wasted the last couple of days of summer in this city. He was ready for fall. More than ever before, he would turn fall upside down. He was going to put a smile on the face of this gloomy, yellow and black intermediary season. The hallway where he took a step into his new life would carry him to his dreams in 12 hours. Who knows, perhaps Ayla would want to be a part of this new life that he set up. The thought of the famous magicians’ saying. “Abracadabra.” In Aramaic languages, these magical words meant “I’ll create as I speak.” He repeated it to himself throughout the journey: “Abracadabra. Abracadabra. Abracadabra…”
Similar documents
Zonguldak Black Pearl: Zonguldak Tecrübeli ralli
bizler de sizlere birbirinden ilgi çekici konu başlıkları ile dinamik bir sayı hazırladık. Yoğun bir tempoya merhaba dediğimiz sonbahar sayımız için değişime ve yenilenmeye layık konular seçmeye ça...
More informationBorusan Grubu 2010-2011 Sürdürülebilirlik Raporu
1999 yılında dünyanın öncü şirketlerinin ilk kıvılcımını ateşlediği bu BM sözleşmesini Türkiye’den ilk imzalayan kurumlardan biri olarak “Borusan Yolu” için bir kurumsal taahhüt yaratmış olduk. Bu ...
More informationUntitled - Kept Light Photography
go. The experiences that shaped him in childhood, good and bad, imbued his signature work; and he would put them to use not only to produce art that became a siren’s voice—albeit naïve—in the seduc...
More informationN.23 - Turkish Cosmetics
içinde sırasıyla; Jagler, Caldion ve Equal’ın kokularını kullandım. Bugünlerde en favori Hunca kokum ise Extory Sport. Hunca Balsam’dan bahsedebilir misiniz, yıl 1957, Türkiye nasıl bir yer o zaman...
More informationSayı 19 - Sofra Grup
gerekiyor. Ölçülü olmanız, hastanın mahremiyetine çok özen göstermeniz gerekiyor. Hasta, hastalığı sırasında hem fiziki hem psikolojik olarak savunmasız olduğu için sizden destek bekliyor. Bunu iyi...
More informationjale nejdet erzen - Ankara Antikacılık
bir dünyaya kapı açar, gündeliğin kısır döngüsünden kurtarır. Bugün sanatın bir tüketim nesnesi haline gelmesi eleştirilse de, her ne amaçla olursa olsun evine bir resim alan kişi, bir süre sonra o...
More information