TDV DIA - İslam Ansiklopedisi
Transcription
MÜBALAGA baren bazı Farsça eserlerin Arapça'ya çevrilmesiyle Acem mübalağası Araplar'a geçmiş ve Arap şiirine yansımıştır. Özellikle şarap tasviri, müzekker gazel ile edebi sanatlarda cinasta abartı bunun önemli sonuçlarındandır. Ayrıca gelir dağılımındaki eşitsizlik, yoksulluğun yaygınlaşması şiirin bir kazanç kapısı haline gelmesine sebep olmuş , neticede varlıklı ve nüfuzlu kimselerle ilgili abartılı övgüler ortaya çıkmıştır. Mübalağa konusunda kaleme alınan eserlerden bazıları şunlardır: Cabir Abdurrahman Yahya, el-Mübdlaga fi'ş-şi'ri'l 'Arabi fi'l- 'aşri'l- 'Abbdsi (Kah i re 1406/ 1986); Abdülaz'iz b. Abdullah eş-Şübeyl'i, el-Mübdlaga fi'ş-şi'ri'l- 'Abbdsi (Ri ya d 1401/1981); Ali Sirhan el-Kureş'i, el-Mübdlaga fi'l-belô.gati'l- 'Arabiyye (Ta if 1406/1985); Muhammed b. Abdurrahman b. Hamed er-Rebr. el-Mübô.laga fi'ş-şi' ri'l-'Abbô.si (baskı yeri yok, 1415/1995). BİBLİYOGRAFYA : Cahiz, Kitabü'l-Hayeuan (nşr. Abdüsselam M. HarGn). Kahire, ts. (Matbaatü Mustafa el-Halebl). VI, 425; VII, 56; İbn Kuteybe, Te'oflü müşkili'l ~ur'an (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1373/ 1954, s. 167-180; Sa'leb, ~aoa'idü'ş-şi'r (nşr. Ramazan Abdüttewab). Kahire 1995, s. 36-49; İbnü'I-Mu'tez. el-Bed1' (nşr. M. Abdülmün'im elHafacl). Kahire 1410/1990, s. 65; İbn Vehb, elBurhan fi oücühi'l-beyan (nşr. Ahmed MatlGbHadlee el-Hadisi). Bağdad 1387/1967, s. 153155; Ebü'I-Hasan İbn Tabataba, 'İyarü'ş-şi'r(nşr. Abbas Abdüssatir). Beyrut 1402/1982, s. 51-54; Kudame b. Ca'fer. Nakdü'ş-şi'r (nşr. M. Abdülmün'im ei-Hafacl), Beyrut, ts. (Darü'l-kütübi' l-i lmiyye). s. 91-95, 100, 106, 117, 146-147, 201202; Amidf, el-Muuazene (nşr. Seyyid Ahmed Sakr). Kahire 1380/1961, s. 148-151; Rumman'i, en-Nüket fi i'cazi'l-~uran (Şeltışü resa'il fi i'cazi'l-~uran, nşr. M. Halefullah- M. ZağiGI Sellam). Kahire, ts. (Darü'I-maarif). s. 96-97; Hatimf, Hilyetü'l-muf:ıaçiara (nşr. Ca'fer el-Kettanl). Bağdad 1979, s. 156, 195-204; Ebü'ı-Hasan el-Cürcanf, ei-Vesa(a beyne'l-Mütenebb1 oe i)uşümih (nşr. M. Ebü'I-Fazl İbrahim -Ali M. el-Bicavf), KahireBeyrut 1966, s. 420-433; Ebü Hilal el-Asker1, Kitabü'ş-Şına'ateyn (nşr. Müfld M. Kumeyha). Beyrut 1404/1984, s. 394-406; İbn Reşll5 ei-Kayrevanf, el-'Umde (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamfd). Kahire 1383/1963,11, 57-86; İbn Sinan ei-Hafacl, Sırrü'l-feşaf:ıa (nşr. Abdülmüteal es-Saldi). Kahire 1389/1969, s. 236-237; Abdülkahir ei-Cürdı nl, Esrarü'l-belaga (nşr. H. Ritter). Beyrut 1403/ 1983, s. 249-253; Ziyaeddin İbnü'I-Eslr, el-Meşe lü's-sa'ir (nşr. Ahmed el-Havfl- Bedevi Tabane). Kahire 1382/1962, lll, 177-195; İbn Ebü'I-İsba', Taf:ır1rü 't-taf:ıb1r(nşr. Hıfnl M. Şeref), Kahire 1383, s. 147-158, 321-326; a.mlf., Bed1'u'l-~uran (nşr. Hıfnl M. Şeref), Kahire 1377/1957, s. 54-58; Kartacennl, Minhacü '1-bülega' ue siracü '1-üdeba' (nşr. M. Hablb İbnü ' I-Hoca), Tunus 1966, s. 133136; İbnü'n -Nazım, el-Mişbtıf:ı (nşr. Abdülhamld Hindavf), Beyrut 1422/2001, s. 229-235; Hatlb el-Kazvlnl, el-lzaf:ı fi 'ulümi'l-belaga (nşr. M. Abdülmün'im el-Hafacl). Beyrut 1391/1971, s. 514516; Yahya b. Hamza el-Alevi, et-Tır&?ü'l-müte- zammin li-esrari'l-belaga, Kahire 1332/1914, lll, 116-131; Safiyyüddin el-Hill1, Şerf:ıu'l-Kafiyeti'l-be d1'iyye (nşr. Neslb Neşavl). Dımaşk 1403/1983, s. 151-155; Teftazanl, ei-Mu(aooel, istanbul 1304, s. 339-340; Abdülkadir ei-Bağdadl. ljizanetü '1edeb, VIII, 106-115; İbn Ya'küb el-Mağribl, Meuahibü'l-fettaf:ı (nşr. Halil İbrahim Halil). Beyrut 2003, II, 546-558; M. Guneyml Hilal. en-Nakdü'ledebiyyü'l-f:ıadfş, Kahire 1958, s. 217,219,221, 222; Cabir Abdurrahman Yahya, el-Mübtılaga fi'ş şi'ri'l-'Arab1 fi'l-'aşri'l-'Abbas1, Kahire 1406/1986, tür.yer.; W. Heinrichs, "Mubalaga", EF (Fr.). VII, 278-280. r:ii:l ~ İSMAİL DURMUŞ D TÜRK EDEBiYATI. Mübalağa, edebi bir üslı1p yahut şairane bir duyarlık çerçevesinde yapıldığında okuyucuda bir heyecan uyandırır. Edipler ve şairler, duygu ve heyecanları tabii boyutlarının dışına taşıyıp muhatabın zihninde kuwetli bir iz bı rakmak istediklerinde mübalağaya başvu rur, böylece anlatmak istedikleri şeyi ya büyüterek veya küçülterek ya da ona uygun bir çağrışımla etkili bir teşbihte bulunup mübalağa kalıbına dökerler. Burada önemli olan husus, sanatkarın heyecanıyla yaptığı mü balağa arasında bir nisbet ve letafetin bulunmasıdır. Bir edebi sanat olarak mü balağanın yapmacıktan uzak, zarif ve nükteli olması gerekir. Gerçeği aşan bir söz güzel ve etkili bir hayaile çerçevelenmiyorsa mü balağa soğuk düşer ve ifade bayağılaşır. Eski belagat kitaplarında "izam" başlı ve ifrat. tefrit, iktisad, istidrak ile birlikte kullanılan mü balağa belagat ilminin ihtilaflı konularındandır. Çünkü düşüncenin değerine uygun ifade bulunamadığı veya istenilen şekilde ifade edilemediği zamanlarda olduğu gibi söze değer katmak gerektiği durumlarda da mübalağaya başvurulabilir. Kur'an-ı Kerim'de müğı altında balağanın sıkça kullanılmış olması, ayrıca teşbih, istiare ve kinaye sanatlarıyla doğ rudan ilişkili bulunması şairleri mübalağa lı ifadeler kullanmaya yöneltmiş, giderek mübalağalı sözlerin daha etkili olacağı fikri benimsenmiştir. Mübalağanın güzelliği teşbih unsurunun ön planda olması , bir şart cümlesiyle ifade edilmesi, yergi veya· övgü amacıyla kullanılması. içinde güzel bir hayal barındırması gibi hususları ihtiva etmesiyle ölçülür. Belagat kitaplarında mü balağa ifadedeki aşırılığın derecesine göre tebliğ, iğ rak ve gulüv şeklinde üç kısma ayrılarak incelenmiş, akla yatkın ve adete uygun mübalağaya tebliğ, akla uygun olmakla birlikte adete uygun bulunmayan, gerçekle çelişen mübalağaya iğrak, akla ve adete uygun olmayan mübalağaya da gulüv adı verilmiş- tir. Tebliğ, muhatabın hayal gücünü okşa yarak tarif veya tasvir edilen şeyin daha iyi kavranmasını sağlaması bakımından mübalağanın en makbul türü sayılır. FuzGI'i'nin, "Ey FuzGI'i çıksa can çıkmam tarik-i aşktan 1 Reh-güzar-ı ehl-i aşk içre kı lın medfen bana" beyti bu tür mübalağa ya örnektir. Çünkü canı pahasına aşktan dönülmemesi ve mezarların yol kenarlarına yapılması akla da göreneğe de uygun düşmektedir. Nab'i'nin, "Ab akmada milnend-i cinan ravzalarından 1 Sahnında gönül olmada bülbül gibi natan" beytinde de böyle bir mübalağa vardır. İç açıcı bir bahçeden akan suların cennet tasvirlerine benzetilmesi ve orada insan gönlünün bülbül gibi eaşması mümkün ve akla uygundur. Belli bir nükte taşıyan iğrak örnekleri de makbul sayılmış tır. Ahmed Paşa'nın, "Hey kıyamet gel hesabın gönlüme sor zülfünün 1 Elli bin yıl dan uzundur her şeb-i hicran ona" beytinde böyle bir mübalağa söz konusudur. Bir gecenin uzunluğunun elli bin yıl gibi bir zaman hesabıyla ölçülmesi akla uygunsa da böyle bir kıyaslama adete aykırıdır. Bilki'ye ait, "Kametin yildına bir ah edeyim kim dGdu 1 Gülşen-i aşkina bir serv-i hıra man olsun" beytinde sevgilinin boyunu hatıriayınca ah etmek, ayrıca gül bahçelerinde serviierin bulunması akla ve geleneğe uygundur; ancak ağızdan çıkınca göklere doğru yükselip giden buğunun bir duman gibi düşünülüp bahçede servi olarak bir yerde çakılı durup salınması gerbelagatçılar tarafından çeğe aykırıdır. Güzel bir nükte yahut latif bir söyleyişi ihtiva etmiyorsa gulüv türü mübalağa makbul sayılmaz. Nef"i'nin, "Erdi bir gayete te's'ir-i heva kim bir mOr 1 Bir dem-i germ ile eyler yedi deryayı serab" beytinde görüldüğü gibi bir karıncanın nefesiyle denizleri kurutınası akla uygun olmadı ğı için bu beytin muhatapta bıraktığı etki pek hoş değildir; dolayısıyla beyitteki mübatağa gulüwün makbul olmayan bir türü sayılır. Edep dairesini veya dini sınırları aşan mü balağalar da gulüv cinsinden kabul edilmiştir. Öte yandan ihtiva ettiği n ükte bakımından insanı hayrete düşüren gulüvler de vardır. Ned'im'in, "Güllü d'iba giydin amma korkarım azar eder 1Nazen'inim saye-i har-ı gül-i d'iba seni" beytinde böyle ince bir nükte mevcuttur. Çünkü ipekten ineinmek hem akla hem göreneğe aykırı dır. Bununla birlikte bir şairin sevgilisine zarafet. nezaket ve narinlik yakıştırması ancak bu derece güzel olabilir. Belagatçı lar latife yollu yazılmış gulüv örneklerini de makbul saymıştır. Zati'nin, "Eyitti ol 427 MÜBALAGA peri bir gün düşüne girerim bir şeb 1 Sevincimden nice yıllar geçiptir görmedim uyku" beyti bu tür mübalağaya güzel bir örnektir. Uyuyabilse sevgilisini rüyasında görebilecek olan aşıkın sevinçten uykularının kaçması hoş bir nükte kabul edilir. Mübalağada maksactın tam olarak ifade edilmesi önemlidir. Bir sanatkar, mübalağanın hangi türünü kullanırsa kullansın eğer maksadını güzel ve etkili biçimde ifade edebiliyorsa mübalağası başarılı sayı lır. Buna göre sanatkar, kendi heyecanını muhatabına duyurabildiği sürece mübalağayı gulüv derecesinde yapmış olsa da başarılıdır. Divan şairleri geniş hayal dünyalarını anlatabilmek için sık sık mübalağaya baş vurmuşlar, özellikle methiye, fahriye ve hicviye yazarken güzel mübalağa örnekleri ortaya koymuşlardır. Bu şairler içinde mübalağanın en makbul örneklerini övme, övünme ve yerme hususunda üstat kabul edilen Nefl vermiştir. Namık Kemal'in tebliğ için "makbul", iğrak için "makul", gulüv için "medhul" dediği meşhurdur. Şeyh Galib Nabi'yi eleştirirken, "Hem bir dahi bu kim ol sühan- saz 1 İğrakda mürg-ı pest pervaz" diyerek onun mü balağa konusunda iğraktan öte geçemediğini, bunun da bir şair için eksiklik sayıldığını ima eder. _j Tahsilini tamamladıktan sonra Mübarekpür'a dönerek irşad ve tedrls faaliyetine başladı. Burada kurduğu Darütta'lim adlı medresede ders okuttu, fetva verdi, vaaz ve irşadla meşgul oldu. Şöhreti kısa sürede yayıldı ve bölgede birçok medresenin kurulmasına öncülük etti. Gondabondihar'da açtığı Siracülulfım'da bir süre ders verdi. Azlmabactl'nin isteği üzerine onun yanına giderek 'Avnü'l-ma'bud adlı eserinin telifine yardımcı oldu (ı 902- ı 905). Hocas ı Abdullah Gazipürl'nin davetiyle bir ara Arre'deki Medrese-i Ahmediyye'de ders okuttu; ardından bir süre Kalküta'daki Darü'I-Kur'an ve's-sünne Medresesi'nde hocalık yaptı. Tedris hayatı boyunca pek çok öğrenci yetiştirdi. Bunlar arasında Sire tü'I-İmam el-Bul]dri'nin müellifi Abdüsselam Mübarekpfıri, oğlu Ubeydullah erRahmanl, Berlin'de Arapça hocalığı yapan Muhammed b. Abdülkadir ei-Merakeşl ve Leknev'deki Nedvetü'l-ulema hocalarından Takıyyüddin ei-Hilall gibi isimler yer alır. Mübarekpfırl daha sonra doğduğu beldeye dönerek eser yazmakla meşgul oldu. Bu sebeple Suudi Arabistan hükümetinin Harem-i şerif'te, Hindistan'da ve Darü'Ihadlsi'r-Rahmaniyye'de hadis dersleri vermesi için yaptığı teklifleri geri çevirdi. Mübarekpürl, sadece telifte meşgul olduğu bu dönemde en önemli eseri olan Tu}J.fetü '1af:ıver,i'ye ağırlık verdi. Eserin yarısına geldiğinde gözlerini kaybettiyse de Delhi'ye gidip ameliyat oldu ve gözlerinin biri açıldı. Eserin geri kalan kısmını oğlu Ubeydullah Mübarekpürl ile öğrencilerinden Abdüssamed Mübarekpfıri'nin yardımıyla tamamladı. 22 Ocak 1935'te vefat etti ve Mübarekpür'da defnedildi. kuzey eyaleti Uttar Pradeş'e bağlı A'zamgarh şehrinin Mübarekpür beldesinde doğdu. İslam dünyasında Mübarekfüri diye tanındı. İlk eğitimini babasın dan gördü; Urduca ve Farsça bazı risaieler okudu. Daha sonra Hüsameddin ei-Mievi ve Selametullah ei-Ceyracpürl gibi alimlerden Arapça, fıkıh, fıkıh usulü ve mantık dersleri aldı. Tahsilini tamamlamak için Gazipür'daki (Uttar Pradeş) Çeşme-i Rahmet Medresesi'ne gitti; medresenin reisi Abdullah Gazipiki'den beş yıl süreyle akli ve nakli ilimleri okudu. Ardından hocası nın teşvikiyle Delhi'ye, Hindistan'daki Ehl-i hadis hareketinin kurucusu kabul edilen Nezir Hüseyin'in yanına giderek ondan çeşitli eserler okudu ve bu eserlerle başka kaynakların rivayet ve tedrls icazetini aldı (ı 306 [ ı888] tarihli bu icazeti Tuh.fetü'l-a/:ı ve?i'nin başında yayımlanmıştır: ı, 3-4). Mübarekpürl, XIX. yüzyılda özellikle taklitçi akımlara tepki olarak gelişen ve polemikçi bir hüviyet taşıyan Ehl-i hadis hareketinin önemli simalarından biridir. Arneli konularda hiçbir mezhep imarnma uymayan Mübarekpüri itikadda Selefi bir yol takip etti. Tuf:ıfetü'l- af:ıver,i'de belli bir mezhebin görüşüne göre yorum yapmayarak hadislerle ilgili görüşler arasında tercihlerde bulundu. Diğer eserlerinde, özellikle Hanefi mezhebine bağlı Diyübend ekolü mensuplarıyla ihtilat halinde oldukları, namazda imarnın arkasında Kur'an okuma ve köylerde cuma namazı kılma gibi konular ağırlıklı biçimde yer alır. Diğer taraftan dönemin Batılılaşmış aydın Iarına, Seyyid Ahmed Han tarafından temsil edilen modernist harekete şiddetle karşı çıktı ve onlara reddiye yazdı. Ehl-i hadis hareketinin şiddetli tepkilerine hedef olan Ehl-i Kur'an hakkında ise Tuf:ıfetü'l-af:ıve- ı ı MÜBAREK ( !1;~1) Maddi ve manevi açıdan hayır getirip artarak devam eden anlamında bir sıfat L ı L (bk. BEREKET). MÜBAREK ALİ PAŞA (bk. ALİ PAŞA MÜBAREK). _j ı _j ı ı MÜBAREK es-SABAH ( t:~l!l;~) Osmanlılar'ın L ı Küveyt kaymakamı (bk. KÜVEYT). MÜBAREKİYYE ( a;f;~l) _j ı İsmail b. Ca'fer es-Sadık'ın (ö. 138/755-56 [?]) kölesi Mübarek'e nisbet edilen, İsmail'in babasından önce öldüğünü ve imametin çocuklarına intikal ettiğini ileri süren fırka L (bk. İSMAİLİYYE). _j BİBLİYOGRAFYA : Agah Sırrı Levend, Divan Edebiyatı (İstanbul 1943). İstanbul1984, s, 481; Mustafa Nihat Özön, Edebiyat ve Tenkid Sözlüğü, İstanbul 1954, s. 197; S. Kemal Karaalioğlu, Türkçe ve Edebiyat Sözlüğü, İstanbul 1962, s. 102; Tahirülmevlevl, Edebiyat Lügatı, İstanbul 1973, s. 105-106; Necmeddin Şahiner, Edebi Sanatlar, İstanbul 1975, s. 29-30; Cem Dilçin. Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 447-449; M. Orhan Soysal, Edebi San'atlar ve Tanınmas ı, İstanbul 1992, s. 64-66; İsa Kocakaplan, Açıklamalı Edebi Sanatlar, İstanbul 1992, s. 105-1 08; Nurnan Külekçi, Açıklamalar ve Örneklerle Edebi Sanatlar, Ankara 1993, s. 149-156; İskender Pala. Şairlerin Dilinden, İstanbul 1996, s. 226-231; a.mlf., Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, İstanbul 1999, s. 298; M. A. Yekta Saraç, Klasik Edebiyat Bilgisi Belagat, İstanbul 2000, s. 198-202; Turan Karataş, Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Ankara 2004, s. 330-332; W. Heinrichs, "Mübalagha", Ef2(İng.). VII, 277; "Mübalağa", TDEA, VI, 462-463. r;ı;:l ~J İSKENDER PALA MÜB AREE (ö;-;~1) Kadının evlilikten doğan mali hakları veya belirli bir hakkı karşılığında kocasıyla anlaşması suretiyle evliliğin sona erdirilmesi anlamında fıkıh terimi L 428 (bk. MUHALEA). ı ı MÜBAAEKPÜRi ( 1..5)~)~1) Ebü'I-Ula Muhammed Abdurrahman b. Abdirrahlm el-Mübarekpurl (1865-1935) L Hindistanlı Hindistan'ın hadis alimi.
Similar documents
TDV DIA
geçmekteydi. İçinde bulunduğu bölge Frigler'den sonra Lidyalılar'ın, Persler'in, Büyük İskender'in ve Roma'nın hakimiyetinde kaldı ve Bizans İmparatorluğu zamanında önemli ölçüde gelişti. Bizans im...
More informationTDV DIA - İslam Ansiklopedisi
Ubeydullah Ahrar'ın sohbetlerinde dinlediklerini derleyip bazı ilaveler yaparak 909 (1503) yılında Reşe]J.dt adlı eserini kaleme aldı. Ertesi yıl babası vefat edince Herat'ta onun yerine vaizliğe b...
More informationTDV DIA - İslam Ansiklopedisi
İdrls b. Abdullah . kuruluşundan itibaren Ehl-i beyt'e kötü davranan Abbas! iktidarına karşı kin ve intikam. duygularıy la dolu idi. Abbasller'den Ebu Ca'fer eiMansGr'a biat edilmeden önce Medine'...
More informationTDV DIA - İslam Ansiklopedisi
lam Cumhuriyeti'nde çatışma konusu olması şaşırtı cı değildir ; bunun sebebi, kıs men dindar entelektüellerle ulemanın söylemleri arasında süregelen rekabet problemi gibi daha geniş meselelerle il...
More informationTDV DIA - İslam Ansiklopedisi
de geçer. Halk arasında ve bazı resmi kayıtlarda burası "basmahane··. "tab'hane" ve "karhane-i basma" adlarıyla da anılmıştır. Daha sonraları ise bu isim Darüttıbaati'l-amire. Tabhane-i Hümayun. Ta...
More information