mübadele tarihinden sayfalar yazı dizisi
Transcription
MÜBADELE TARİHİNDEN SAYFALAR BAKİ SARISAKAL YUNAN VE TÜRK HALKLARININ MÜBADELESİNE İLİŞKİN SÖZLEŞME VE PROTOKOL (30 OCAK 1923) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Yunan Hükümeti, aşağıdaki hükümler üzerinde anlaşmaya varmışlardır: MADDE: 1 Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine (exchange obligatoire) girişilecektir. Bu kimselerden hiç biri, Türk Hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye ya da Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyecektir. MADDE: 2 Birinci Maddede öngörülen mübadele: a) İstanbul’da oturan Rumları (İstanbul’un Rum ahalisini); b)Batı Trakya’da oturan Müslümanları (Batı Trakya’nın Müslüman ahalisini) kapsamayacaktır. 1912 Kanunuyla sınırlandırıldığı biçimde, İstanbul Şehremaneti daireleri içinde, 30 Ekim 1918 tarihinden önce yerleşmiş (etablis) bulunan bütün Rumlar, İstanbul’da oturan Rumlar (İstanbul’un Rum ahalisi) sayılacaklardır. 1913 tarihli Bükreş Andlaşması’nın koymuş olduğu sınır çizgisinin doğusundaki bölgeye yerleşmiş (etablis) bulunan Müslümanlar, Batı Trakya’da oturan Müslümanlar (Batı Trakya’nın Müslüman ahalisi) sayılacaklardır. MADDE: 3 Karşılıklı olarak, Rum ve Türk nüfusu mübadele edilecek olan toprakları 18 Ekim 1912 tarihinden sonra bırakıp gitmiş olan Rumlar ve Müslümanlar, 1’nci Maddede öngörülen mübadelenin kapsamına girer sayılacaklardır. İşbu Sözleşmede kullanılan “göçmenler” (emigrants) terimi, 18 Ekim 1912 tarihinden sonra göç etmesi gereken ya da göç etmiş bulunan bütün gerçek ya da tüzel kişileri kapsamaktadır. MADDE: 4 Aileleri Türk ülkesini daha önce bırakıp gitmiş olup da kendileri Türkiye’de alıkonulmuş bulunan Rum halkından vücutça sağlam erkekler, işbu Sözleşme uyarınca, Yunanistan’a gönderilecek ilk kafileyi meydana getireceklerdir. MADDE: 5 İşbu Sözleşmenin 9’ncu ve 10’ncu Maddelerindeki çekinceler (ihtirazi kayıtlar) saklı kalmak üzere, işbu Sözleşme uyarınca yapılacak mübadele yüzünden, Türkiye’deki Rumların ya da Yunanistan’daki Müslümanların mülkiyet haklarına ve alacaklarına hiçbir zarar verdirilmeyecektir. MADDE: 6 Mübadele edilecek halklara mensup bir kimsenin gidişine, herhangi bir nedenle olursa olsun, hiçbir engel çıkartılmayacaktır. Bir göçmenin, kesinleşmiş bir hapis cezası bulunduğu, ya da henüz kesinleşmemiş bir cezaya çarptırıldığı, ya da kendisine karşı ceza soruşturması yürütüldüğü durumlarda, söz konusu olan göçmen, cezasını çekmek ya da yargılanmak üzere, kendisine karşı kovuşturmada bulunan ülkenin makamlarınca, gideceği ülkenin makamlarına teslim edilecektir. MADDE: 7 Göçmenler, bırakıp gidecekleri ülkenin uyrukluğunu yitirecekler ve varış ülkesinin topraklarına ayak bastıkları anda, bu ülkenin uyrukluğunu edinmiş sayılacaklardır. İki ülkeden birini ya da ötekini daha önce bırakıp gitmiş olan ve henüz yeni bir uyrukluk edinmemiş bulunan göçmenler, bu yeni uyrukluğu, işbu Sözleşmenin imzası tarihinde edinmiş olacaklardır. MADDE: 8 Göçmenler, her çeşit taşınır mallarını yanlarında götürmekte ya da bunları taşıttırmakta serbest olacaklar ve bu yüzden kendilerinden çıkış ya da giriş ya da başka herhangi bir vergi alınmayacaktır. Bunun gibi, işbu Sözleşme uyarınca, bağıtlı Devletlerden birinin ülkesini bırakıp gidecek her topluluk (cemaat, communaute) üyesinin (camiler, tekkeler, medreseler, kiliseler, manastırlar, okullar, hastahaneler, ortaklıklar, dernekler, tüzel kişiler ya da ne çeşit olursa olsun başka tesisler personelini kapsamak üzere) kendi topluluklarına ait taşınır malları yanlarında serbestçe götürmek ya da taşıttırmak hakkı olacaktır. 11’nci Maddede öngörülen Karma Komisyonların tavsiyesi üzerine, her iki ülke makamlarınca, taşıma işlerinde en geniş kolaylıklar sağlanacaktır. Taşınır malların tümünü ya da bir kısmını yanlarında götüremeyecek olan göçmenler, bunları, oldukları yerde bırakabileceklerdir. Bu durumda, yerel makamlar, bırakılan taşınır malların dökümünü (envanterini) ve değerini, ilgili göçmenin gözleri önünde saptamakla görevli olacaklardır. Göçmenin bırakacağı taşınır malların çizelgesini ve değerini gösteren tutanaklar dört nüsha olarak düzenlenecek ve bunlardan biri yerel makamlarca saklanacak, ikincisi, 9ncu Maddede öngörülen tasfiye işlemine esas alınmak üzere 11nci Maddede öngörülen Karma Komisyona sunulacak, üçüncüsü göç edilecek ülkenin Hükümetine, dördüncüsü de göçmene verilecektir. MADDE: 9 8’nci Maddede öngörülen göçmenlerin ve toplulukların kent ve köylerdeki taşınmaz mallarıyla, bu göçmenlerin ya da toplulukların bırakmış oldukları taşınır mallar, 11’nci Maddede öngörülen Karma Komisyonca, aşağıdaki hükümler uyarınca tasfiye edilecektir. Zorunlu mübadele uygulanacak bölgelerde bulunan ve mübadele uygulanmayacak bir bölgede yerleşmiş toplulukların din ya da hayır kurumlarına ait olan mallar da, aynı şartlar içinde, tasfiye edilecektir MADDE: 10 Bağıtlı Tarafların ülkelerini daha önceden bırakıp gitmiş olan ve işbu Sözleşmenin 3’ncü Maddesi uyarınca nüfus (halkların) mübadelesinin kapsamına girer sayılan kimselere ait taşınır ya da taşınmaz malların tasfiyesi, 9’ncu Madde uyarınca, Türkiye ile Yunanistan’da 18 Ekim 1912 tarihinden bu yana yürürlüğe konmuş kanunlarla her çeşit yönetmeliklere (tüzüklere) göre ya da başka herhangi bir zoralım (müsadere), zorunlu satış, v.b. gibi, işbu mallar üzerindeki mülkiyet hakkını herhangi bir yoldan kısıtlayıcı nitelikte hiçbir tedbire konu olmaksızın yürütülecektir. İşbu Madde ile 9’ncu Maddede öngörülen mallar, bu çeşit bir tedbire konu olurlarsa, bu mallara 11’nci Maddede öngörülen Komisyonca, bu tedbirler uygulanmamışçasına, değer biçilecektir. Kamulaştırılmış mallara gelince, Karma Komisyon, her iki ülkede mübadele kapsamına girecek kimselere ait olup da, mübadele uygulanacak topraklarda bulunan ve 18 Ekim 1912 den sonra kamulaştırılmış olan bu mallara yeniden değer biçecektir. Komisyon, bir zarar verilmiş olduğunu görürse, bu zararı mal sahiplerinin yararına onaracak bir zarar-giderim (tazminat) saptayacaktır. Bu zarar-giderim tutarı, mal sahiplerinin alacak hesabına ve kamulaştıran ülke Hükümetinin borç hesabına geçirilecektir. 8’nci ve 9’ncu Maddelerde göz önünde tutulan kimseler, şu ya da bu yoldan, yararlanmadan yoksun bırakıldıkları malların gelirlerini elde edememişlerse, bu gelirlerin tutarlarının kendilerine geri verilmesi, savaş öncesi ortalama gelir esas alınarak ve Karma Komisyonca saptanacak yol ve yöntemler uyarınca, sağlanacaktır. Yunanistan’daki Vakıf mallarının ve bunlardan doğan hak ve çıkarların ve Türkiye’de Rumlara ait benzer tesislerin tasfiyesine girişirken, 11’nci Maddede öngörülen Karma Komisyon, bu tesislerin ve bunlarla ilgili bulunan özel kişilerin haklarını ve çıkarlarını tam olarak korumak amacıyla, daha önce yapılmış Andlaşmalarda kabul edilmiş ilkelerden esinlenecektir. 11’nci Maddede öngörülen Karma Komisyon, bu hükümleri uygulamakla görevli olacaktır. MADDE: 11 İşbu Sözleşmenin yürürlüğe girişinden başlayarak bir aylık bir süre içinde, Bağıtlı Yüksek Tarafların her birinden dört ve 1914–1918 savaşına katılmamış Devletlerin uyrukları arasından Milletler Cemiyeti Meclisince seçilecek üç üyeden oluşan ve Türkiye’de ya da Yunanistan’da toplanacak olan bir Karma Komisyon kurulacaktır. Komisyonun Başkanlığını, tarafsız üç üyeden her biri sıra ile yapacaktır. Karma Komisyon, gerekli göreceği yerlerde, bir Türk ve bir Yunanlı üye ile Karma Komisyonca atanacak tarafsız bir Başkandan oluşacak ve Karma Komisyona bağlı olarak çalışacak alt-komisyonlar kurmaya yetkili olacaktır. Karma Komisyon, alt-komisyonlara verilecek yetkileri kendisi saptayacaktır. MADDE: 12 Karma Komisyon, işbu Sözleşmede öngörülen göçü denetlemek ve kolaylaştırmak ve 8’nci Madde ile 9’ncu Maddede öngörülen taşınır ve taşınmaz malların tasfiyesine girişmekle yetkili olacaktır. Karma Komisyon, göçün ve yukarıda belirtilen tasfiyenin yol ve yöntemlerini saptayacaktır. Karma Komisyon, genel olarak, işbu Sözleşmenin uygulanmasında gerekli göreceği tedbirleri almağa ve bu Sözleşme yüzünden ortaya çıkabilecek bütün sorunları karara bağlamaya tam yetkili olacaktır. Karma Komisyon kararları oy çokluğu ile alınacaktır. Tasfiye edilecek mallara, haklara ve çıkarlara ilişkin bütün itirazlar Karma Komisyonca kesin olarak karara bağlanacaktır. MADDE: 13 Karma Komisyon, ilgilileri dinledikten ya da dinlemeğe gereği gibi çağırdıktan sonra, işbu Sözleşme uyarınca tasfiye edilmesi gereken taşınmaz mallara değer biçme işlemine girişmek için tam yetkili olacaktır. Tasfiye olunacak mallara değer biçilmesinde, bunların altın para ile olan değeri esas alınacaktır. MADDE: 14 Komisyon, ilgili mal sahibine, elinden alınan ve bulunduğu ülkenin Hükümeti emrinde kalacak olan mallardan dolayı borçlu kalınan para tutarını belirten bir bildiri belgesi verecektir. Bu bildiri belgeleri esas alınarak borçlu kalınan para tutarları, tasfiyenin yapılacağı ülke Hükümetinin, göçmenin mensup olduğu Hükümete karşı bir borcu olacaktır. Göçmenin, ilke olarak, göç ettiği ülkede, kendisine borçlu bulunulan paraların karşılığında, ayrıldığı ülkede bırakmış olacağı mallarla aynı değerde ve aynı nitelikte, mal alması gerekecektir. Yukarıda belirtilen biçimde bildiri belgeleri esası üzerinden, her iki Hükümetçe ödenmesi gereken paraların hesabı, her altı ayda bir çıkartılacaktır. Tasfiye işlemi tamamlandığı zaman, karşılıklı borçlar biribirine eşit çıkarsa, bununla ilgili hesaplar denkleştirilmiş (takas ve mahsup edilmiş) olacaktır. Bu denkleştirme işleminden sonra, Hükümetlerden biri ötekine borçlu kalırsa, bu borç peşin para ile ödenecektir. Borçlu Hükümet, bu ödeme işine süre tanınmasını isterse, yıllık en çok üç taksitte ödenmek şartıyla, Komisyon bu süreyi ona tanıyabilecektir. Komisyon, bu süre içinde ödenmesi gereken faizleri de saptayacaktır. Ödenecek para oldukça önemli ise ve daha uzun sürelerin tanınmasını gerektirmekteyse, borçlu Hükümet, borçlu olduğu paranın yüzde yirmisine kadar Karma Komisyonca saptanacak bir parayı peşin olarak ödeyecek, geri kalan borç için de, Karma Komisyonca saptanacak oranda faizli ve yirmi yıllık bir süre içinde anaparaya çevrilebilecek (amortise edilecek) borçlanma bonoları (istikraz tahvilleri) çıkarabilecektir. Borçlu Hükümet, bu borç için, Komisyonca kabul edilecek sağlancalar (rehinler) gösterecektir. Bu sağlancalar, Yunanistan’da Uluslar arası Komisyonca, İstanbul’da Devlet Borcu (Düyun-u Umumiye) Meclisince yönetilecek ve gelirleri toplanacaktır. Bu sağlancalar konusunda anlaşmaya varılamazsa, Milletler Cemiyeti Meclisi bunları saptamaya yetkili olacaktır. MADDE: 15 Göçü kolaylaştırmak amacıyla, ilgili Devletlerce, Karma Komisyonun saptayacağı şartlarla, Komisyona öndelik (avans) olarak ödemede bulunacaktır. MADDE: 16 Türkiye ve Yunanistan Hükümetleri, işbu Sözleşme uyarınca, ülkelerini bırakıp gidecek olan kimselere yapılacak bildirilerle, bu kimselerin varış ülkesine taşınmak üzere yönelecekleri limanlara ilişkin bütün sorunlar üzerinde, 11’nci Maddede öngörülen Karma Komisyonla anlaşmaya varacaklardır. Bağıtlı Taraflar, mübadele edilecek halklara, gidişleri için konmuş tarihten önce yurtlarını bırakıp gitmelerine yol açacak, ya da mallarını ellerinden çıkartmak üzere doğrudan ya da dolaylı hiçbir baskıda bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirler. Bağıtlı Taraflar, ülkeyi bırakıp giden ya da gidecek olan göçmenleri hiçbir vergiye ya da olağanüstü bir resme bağlamamayı yükümlenirler. 2’nci Madde uyarınca mübadele dışı bırakılacak bölgelerde oturanların, bu bölgelerde kalmak ya da oralara yeniden dönmek haklarıyla, Türkiye ve Yunanistan’da özgürlüklerinden ve mülkiyet haklarından serbestçe yararlanmalarına hiçbir engel çıkartılmayacaktır. Bu hüküm, mübadele dışı bırakılacak söz konusu bölgelerde oturanların mallarını başkalarına geçirmelerine ve bu kimselerden Türkiye’yi ya da Yunanistan’ı kendi istekleriyle bırakıp gitmek isteyeceklerin gidişine engel olma vesilesi olarak öne sürülemeyecektir. MADDE: 17 Karma Komisyon çalışmaları ve işlerin yürütülmesi için gerekli giderler, Komisyonca saptanacak oranlar içinde, ilgili Hükümetlerce karşılanacaktır. MADDE: 18 Bağıtlı Taraflar, işbu Sözleşmenin uygulanmasını sağlamak üzere, yasalarında gerekli değişiklikleri yapmağı yükümlenirler. MADDE: 19 İşbu Sözleşme, Bağıtlı Yüksek Taraflar bakımından, Türkiye ile yapılacak Barış Andlaşmasının bir parçasıymış gibi, aynı güç ve aynı değerde sayılacaktır. İşbu Sözleşme, söz konusu Andlaşmanın Bağıtlı Yüksek Taraflardan her ikisince onaylanmasından hemen sonra yürürlüğe girecektir. Bu Hükümlere Olan İnançla, yetki belgelerinin, karşılıklı olarak, usulüne uygun olduğu görülmüş ve aşağıda imzaları bulunan Tam yetkili Temsilciler, işbu Sözleşmeyi imzalamışlardır. Lausanne’da, otuz Ocak bin dokuz yüz yirmi üç tarihinde, üç nüsha olarak düzenlenmiştir. Bu nüshalardan bir Yunanistan Hükümetine, biri Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine verilecek, üçüncüsü de doğruluğu onaylanmış birer örneğini, Türkiye ile yapılmış Barış Andlaşmasını imzalayan Devletlere yollayacak olan, Fransa Cumhuriyeti Hükümetine, bu Devletin arşivlerine konulmak üzere, teslim edilecektir. (L.S.) * E.K. VENİSELOS (L.S.) M. İSMET (L.S.) D.CACLAMANOS (L.S.) Dr. RIZA NUR (L.S.) HASAN * ”Mühür yeri” anlamına “Locus Sigilli” sözlerinin kısaltılışı -----------------------------------------------------------PROTOKOL GEREĞİ GİBİ YETKİLİ KILINMIŞ OLAN VE AŞAĞIDA İMZALARI BULUNAN TAM YETKİLİ TÜRK TEMSİLCİLERİ Türk Hükümetinin, Rum ve Türk halklarının mübadelesine ilişkin olarak, Yunanistan’la bugünkü tarihte yapılmış Sözleşmenin yürürlüğe konulmasını beklemeksizin ve bu Sözleşmenin 1’nci Maddesindeki hükmün uygulama alanı dışında kalmak üzere, Barış Andlaşması imza edilir edilmez, iş bu Sözleşmenin 4’ncü Maddesinde göz önünde tutulan, vücutça sağlam erkekleri serbest bırakacağını ve bunların gidişini sağlayacağını bildirirler. 1 Lausanne’da, otuz Ocak bin dokuz yüz yirmi üç tarihinde, üç nüsha olarak düzenlenmiştir. 1 Seha L. MERAY, “Lozan Barış Konferansı-Tutanaklar Belgeler “ , Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları No: 348 RUMELİ’DEN GELECEKLERİN İSKÂN MINTIKALARI Ahali-i mübadele ile meşgul olmak üzere Heyeti vekile arasından tefrik edilmiş encümen vükela Rumeli’den nakledilecek olan ahalinin iskân mıntıkalarını kesin suretle belirlemiştir. İstihbaratımıza göre gelecek muhacirlerin iskânı için sekiz büyük mıntıka tayin edilmiştir. Her mıntıka tali mıntıkalara ayrılmıştır. Muhtelif mıntıkalarda iskân edilecek ahalinin miktar nüfus miktarı tasrih edildiği gibi bu nüfusun işgal edeceği haneler dahi tespit olunmuştur. Vilayetten yalnız İstanbul, Ankara, Edirne, Konya, Trabzon, Van, Bitlis ve Livalardan Beyazıd, Muş, Lazistan, Maraş, Ardahan, Artvin, Mardin, Genç, Kars, Karahisar sahip livalarına iskân yapılmayacak sair livayı müstekile ve gayri müstekile de az çok kesif olarak ahali yerleştirilecektir. İskâna tabi tutulacak ahalinin miktarı dört yüz bin kadar tahmin olunmaktadır. Bu miktar nüfusun umumuna her iskân mıntıkasında ihtiyaca göre taksim edilen umum hanelerin yekunu da seksen bin küsur kadardır. Anavatana kavuşacak kardeşlerimiz arasında doksan beş bin tütüncü, iki yüz bin çiftçi, yüz bin zeytinci ve bağcı, beş-on bin kadar da tüccar ve esnaf bulunacağı tahmin olunmaktadır. Yenice Vardar Tütüncü Dramalılar ve Kavala ahalisi Samsun ve havalisinde, Zzeytin yetiştiren Drama ve kavala ahalisi ile Selanik merkez kazası ahalisi İzmir, Manisa, Menteşe ve Denizli havalisinde, Siroz Livası ahalisi Adana ve havalisinde, Preveze ve Yanya ahalisi Antalya, Silifke ve havalisinde, Midilli, Girit ve diğer adalar ahalisi Ayvalık, Edremit ve Mersin havalisinde, Kozana, Karabina, Nasliç, Kesriye, halkı Malatya ve havalisinde, Kayalar, Karaferye, Vodine, Katrin, Alasonya, Langaza, Demirhisar, Gevgili’nin Yunanistan’a kalan köyleri, Karacaabad, Yenice Vardar halkı Amasya, Sivas ve Tokat havalisine, Kasandra, Poliruz, Sarışaban Avrethisarı, Nuregub ve havalisi ahalisi Çatalca ve tTkfurdağı, karaman ve Niğde havalisine iskân edileceklerdir. 2 2 Vatan 12 Ağustos 1923, Sayı: 164 MUHACİRLER Rumca refiklerimizden bir kısmı, İslam muhacirlerinin kendi köylerinde birleştirilmelerini hükümetten rica cüretyap olduğumuz için hasmane temennilerimizi büsbütün bir başka şekilde göstermek isteyen büyük bir dava açıyorlar. Biz bu meselede hak ve adaletten başka bir gaye takip ettiğimiz cihetle itidal ve sukunetten uzaklaşan bu hararetli neşriyatın tesiri ile değilse bile teessüfle takip ediyoruz. Binaenaliye vaziyeti bir kere daha tevsih etmek emeliyle refiğimizin yanlış addettiğimiz sureti telakkiyelerini bu satırlarda kabilse tashihe çalışacağız. Balkan muharebelerinden Harbi Umuminin nihayetine kadar devam eden buhranlı senelerin en zavallı kurbanları Türk ve Rum, İslam ve Hıristiyan müvasaz kalan, yabancı ellerde sürünmeğe mahküm edilen muhacirlerdir. Muhacirlerin bütün emellerini, bütün felaketlerini çok eski zamandan beri tecrübe etmiş olan bizim kadar takdir eden ve tanıyan bir millet yoktur diyebiliriz. Bu acı sefaleti tanıdığımız içindir ki karşımızda bir muhacir gördüğümüz zaman, hangi millete mensup olursa olsun, yıkılan ocakları, söndürülen haneleri düşünerek için için ağlıyoruz. Öyle zannederiz ki bu biçarelerin tahfif ızdırabı için her ne kabilse yapmak hükümetin cümle-i vazifesindendir. (Nea Aletya) refikimizin tarizkar silsilei makaletine vesile olan geçen bir makalemizde bir makalede biz Kafkasya’dan bu topraklara getirlen Kafkasyalı Rum Muhacirlerinin hükümetten pederane bir himaye görmelerini çok görmüyoruz. Vatanlarından uzaklaştırılan, saadetleri mahvedilen bu acınacak insan kitlesinin terakkiye kavuşması için ne yapılsa çok değildir. Ancak bunların yanında aynı derecede sefil, aynı derecede muhtaç, himayesiz bir kitle vardır ki bu da muhacirin İslamiye’den müteşekkildir. Bunlarda felaketzededirler. Bahusu bu vatanın evlatlarıdırlar. Hükümet, bu biçerelerin bir kısmına ancak yekdiğerinin zararına olarak dost yardımını uzatsın Bu gün açıkta kalan İslam muhacirleri, Nea Aletya refikimizde neşrolunan makalat muharirininde itirafı vecihle, küçük eshab araziden edilir. Musibet harbin kendilerini maruz bulundurduğu iki müteveli vaziyetten hangisi asıl olarak ittihaz edilirse edilsin, bu zavallıları Makedonya’da veya Trakya’da, her halde bir yerde sakin bulunuyoruz. Hükümet bunalrı en son bulundukları araziden kaldırarak kendi köylerine iade etmek vaadiyle oraya Trakya Rum Muhacirlerini yerleştiriyor. Biz bu hareketi aynı adalet gibi kabul ederiz. Trakya ve Anadolu muhacirin Hıristiyanlarının kendi memleketlerine iadelerini pek tabiî buluruz. Yalnız yine o kadar tabiî buluruz ki sakin bulundukları bir mevkiden kaldırılan İslamlar, Mekadonya’da kendi köylerine, tarlalarına sahip olsunlar. Öyle ya, harp ateşi İslam ve Hırıstiyan, yüz binlerce halkın felaketini hazırlıyor, sonra sulh avdet edince bu felaketlerin tamirine çalışılıyor. Herkes bir yere yerleştiriliyor. Yalnız zavallı İslam muhacirleri ortada yersiz yurtsuz kalıyor. Bu mu hukuk? Nea Aletya refikimizin, silsilei makalatının sonunda diyor ki: “ Mekadonya tenha, sahipsiz araziye araziye maliktir. Hükümet İslam muhacirlerine buraalrda köy yapabilir. Hal bundan ibarettir. “ Biz hükümetin yeniden köyler yapmağa maliyesinin müsait olup olmadığını bilemeyiz. Fakat mademki bu kudret ellerinde bulunuyormuş, Kafkasya’dan binlerce zavallıyı bu topraklara sürükleyen Venizolos cenapları ne için bu yol ile iskanlarını düşünememiş? Hatta ne için harap ve gayri müskun kalan yüzlerce kuranın bir derece tamiriyle Kafkasyalıları oralara yerleştirmemişte Trakya ve Anadolu’dan vatan asliyelerine iade edileceklerini pek güzel bildiği İslamların köylerine yerleştirmiş? Yine ne için lazım geliyor ki İslamlar kendi köyleri dururken hükümetin hiçbir zaman yapmayacağı veya yapamayacağı keşaneleri bekleyerek sefalet içinde sürüklensinler. istiyor? Nea Aletya refikimizin makalesi bu suretle mi bize tesvai hukuk bahş etmek Bize diyorlar ki. “ Türkler, Rumlarla kalben anlaşabilecek mertebeye yükselinceye kadar biz Yunanlılar, Yunanca düşüneceğiz. Varsın Müslümanlarda Türkçe hareket etsinler! “ Hayır, geliniz hep beraber insanca hareket edelim: Bu gün karşınızda hiçbir cinayet işlememiş, Nereye sürüklendiğini asla anlayamamış felaketzede bir kitle görüyorsunuz. Bu zavallılara diyeceksiniz ki: “ Size acıyoruz, fakat ne yapalım? İslam olmamalıydınız. Dindaşlarınızın memleketinden gelen Hıristiyan muhacirlerini vatan asliyelerine iade ettikten sonra, şimdi de sizin hiç bilmediğiniz, hiç tanımadığınız, uzak dağlardan getirilen diğer zavallıları sizin köylerinize yerleştiriyoruz. Bunlar hep Hıristiyan oldukları için huzur adalette hakka maliktirler. ?... “ Hayır bu haksızlığı Hükümet irtikab edemez. Biz yine tekrar ederiz: kafkas Muhacirleri ezhar cihet şayanı himayedirler. Bütün Yunan milletinin onları iskan için bir parça fedakarlıkta bulunması, her köyün bir-iki aileye malcai olması, evet lazımdır. İslam muhacirleri iradeleri fevkindeki hadisatın bütün netayiç masumesini yalnız başlarına omuzlarına yüklenmemelidirler. Hiçbir kanun, adalet bunu emredemez. Bu zavallıların mütemadiyen canilik ve zalimlikle itham edilmelerine gelince bunu daha önce adı geçen makale sahibinin hakikat lisanını kullanmamakta olmasına atfederiz. Biz hala ümit ediyoruz ki uzak bir iklimden memleketimize celb edilen Kafkasyalılar bütün Yunan milletinin mazaharetiyle, bütün Yunanistan’a tevzi edilerek, yerleştirilecek ve tahliye edilen İslam köylerine sahibi hakikiyeleri hak ve insaniyet namına avdet edeceklerdir. “ Yeni Asrın mukaddes ümitleri husül bulmayacaktır. “ diyerek cesaretimizi kırmak zımnında bulunan bu makaleye şunu söyleyeceğiz ki: Bu intizarımızın husulü dedikleri gibi (Yunanistan’a tekrar İslam hâkimiyetinin avdeti ) değil, ancak kanun ve adaletin bu topraklarda devam etmesidir. Bu adaletin aynı zamanda Kafkasyalılara ve İslamlara şamil olmasını, bütün bu zavallıları mesut değilse bile müteselli kılmasını ise biz herkesten ziyade temenni ederiz. 3 3 Yeni Asır 23 Kânunusani 1921, Sayı: 4706 YUNAN VAHŞETLERİNE DAİR ACIKLI FIKRALAR Pontus Muhacirleri Çerkeşlerle Birlik Olarak Yunan Hükümeti ve Jandarmalarının Gözü Önünde Makedonya Türklerini Kesip Biçmekteler Selanik’ten veya Selanik’e civar kaza ve kasabalardan firar ile İstanbul’a gelenler Yunanın kışkırtma ve teşvikiyle Pontus muhacirlerinin Müslümanlara karşı yaptıkları vahşet ve cinayetleri pek süzüşlü bir tarda anlatmaktadırlar. Yunanlılar yapılan bütün faciaya Rum muhacirlerini vasıta ederek kendilerini mazur göstermek istiyorlar. Gerek Garbi Trakya’da gerek Makedonya ve havalisinde ifa edilen bu katl ve yağmanın daha ne vakte kadar devam edeceği malum değildir. Pek çok müşkülat çektikten sonra firara muvaffak olarak İstanbul’a gelen bir yolcu Makedonya’da ki facia hakkında bize aşağıdaki malumatı vermiştir: Selanik’te: Pontus muhaciri Selanik’e doldurulduğu zaman bunlar kendiliklerinden Müslüman evlerini istilaya başladılar. Köylere gidenler Hükümet tarafından Müslüman köylüye cebren beslettirilmektedir. Geçen gün Demirzade’nin mağazasında müstahdem Hafız Zeki Efendinin evine sabah erkenden hücum vaki oldu. Rum muhacirleri ile beraber Çerkezlerde vardı. Hafız Zeki Efendinin el ve ayakları bağlanıp, ağaç altına yatırıldı ve Pontusçular hep bir ağızdan: — Türkler bizi kesti, bizde sizi keseceğiz! Diye bağırıyorlar.. Zeki Efendinin refikası zevcini kurtarmağa çalıştı. Şiddetle dövüldü. Baştan aşağı silahlı olan muhacirler bombalarla etraftakileri tehdit ettiler ve Pontus’çu kadınlar evin bodrumuna hücum ederken, erkekler üst katlara girerek yağmaya koyuldular. Evin diğer kısmında Ali Ağa ismindeki bir kiracı kapıyı açmadığından getirdikleri büyük taşlarla kapıyı kırdılar ve kendisini başından yaralayarak ve çamaşır, bakır ve çeyiz takımlarını yağma ettiler. Bütün bu vakayı feryadı figan ayyuka çıkmış ve komşular korktuklarından müdahale edememiş ve Pontus’çular rahatça firar etmişken Yunan Hükümeti ve jandarma ve polis asla görünmedi. Selanik Unkapanı Çınarlık mahallesinden muhacirler geçerken bir evde dört Müslüman kadını gördüler Niçin olduğunu sormağa lüzum görmeden tüfekle nişan alarak ikisini öldürdüler. Biri korkudan bayıldı, diğeri firar etti. Bayılanın kızının ırzına tecavüz edildikten sonra birçok gürültü patırtı oldu. Netice de hükümet failleri bulmağa çalıştı. Unkapanı’nda Hırdavatçı Ahmet Cevdet Efendi’nin gündüzün yağma edildi ve cebindeki parası bile alınarak kendisi adam akıllı dövüldü, Ramazandan evvel Pontus’çular sabahleyin Bedestene tecavüz ettiler. Bir şey alacakmış gibi girdikleri dükkanda hiç yoktan kavga çıkardılar. Ne kadar fes varsa hepsi yırtıldı ve: “ Türkler bizi kesti, biz de sizi keseceğiz. Hâlâ burada mı duruyorsunuz? “ nefretini tekrar ede ede giderlerken, gençlerden birisi keyif için tabanca attı. Bir ihtiyar Müslüman’ı öldürerek geçip gittiler. Diktatör Palastiras’ın Ramazan’da Selanik’te iken verdiği emir üzerine Hamza Bey Camisi minaresinin kandilleri Ramazan’ın sonuna kadar yakılmamıştır. Ramazan’ın on beşinden sonra Pontus’çular ikindi namazı esnasında Hamza Bey Camisine hücum ettiler. Dibçik, kırbaç, odun ve sair vesait ile namaz kılan Müslümanlara saldırdılar. Birden bire bu vahşete maruz kalanlar şaşırdı. Birçoklarının kafası ve gözü yarıldı. Birçokları sakat kaldı. Yunan polisi bu meselenin pek de küçümsenmeyeceğini görerek her şey olup bittikten iki saat sonra takibata başladı ve gafillerden bir ikisini yakaladı. Ellerine kelepçe takıldı. Güya Yedikule Hapishanesine götürülecekti. Yukarı yangın mahallerine gelince serbest bırakıldı. Ertesi gün o adamlara sokaklarda tekrara rast gelindi. Kavala’da: Kavala Fakat muhacirlerin daha vapurdan limana geldikleri tarihten itibaren vahşet başlamıştır. Bunların eşyasını nakil için Müslüman ahali angaryaya tabi tutuldu. Bundan sonra muhacirler Müslüman evlerine musallat oldular. Selanik’te olduğu gibi burada da yağmalar, hırsızlıklar, namusa tecavüzler vaki olmağa başladı. Bu suretle Kavala’nın eşraf ve himmetli zevatından Müzi namıyla maruf Mustafa Efendi birçok Müslümanları kurtarmak için kendi evine almıştı. Muhacirler pür silah bu evin kapısını kırarak içerisindekileri ölesiye dövdüler ve orayı yağma ettiler. Kavala’dan olup Sarışaban’da ikamet eden Ahmet Efendiye Yunan Hükümeti iaşe edilmek üzere yirmi Pontus’çu Rum muhaciri vermiştir. Ahmet Efendi o günden sonra hep o adamlar için çalışmak ve onlara esir ve hizmetkâr olmuştu. Evvelce oldukça zengin olan Ahmet Efendi bugün Sarışaban’dan kaçmak için elinden geleni yapmaktadır. Kavala eşrafından Sabit Beyin adamı fesinin niçin yırtıldığını sorduğu için muhacirler tarafından öldürülmüştür. Pontus muhacirleri girdikleri memleketlerde emirkardırlar. Yunan Hükümeti yalnız göz yummak değil, bunları hareketlerinde teşvik etmektedirler. Bunların başlarında siyah bir kalpak kalpağın ortasında kırmızı bir salib ve üzerlerinde avcı ceket ve kilot pantolon, bellerinde tabanca, elerlinde kamçı veya tüfek vardır. Hükümet bunların ailelerini köylerde, şehirlerde Müslümanlara beslettirerek erkeklerini çeteci yapmış ve mezalim için etrafa saldırtmıştır. Mübadele meselesi Makedonya Müslümanları için bilhassa Pontus muhacirlerinin geldikten sorma kati ve zaruri bir hal almıştır. Bu dakikayı Müslümanlar sabırsızlıkla beklemektedirler. 4 4 Vatan 26 Mayıs 1923, Sayı: 59 YUNANİSTAN TÜRK TEBAASINI EZİYOR Son zamanlarda, Türkiye ile Yunanistan arasında bir itilaf akdedilmek üzere olduğuna dair bazı rivayetler dolaşmaktadır. Yunan rical resmiyesi tarafından Meclis-i Mebusan’da vuku bulan beyanat bu rivayetleri takviye ettiği gibi hükümetimizin kararı Rumların avdetine müsaade etmek suretiyle aldığı vaziyette itilaf haberlerini teyit eylemektedir. Hükümetimiz esas itibariyle Yunan tebaasının emvali ve emlakine hiçbir zaman vaziyyed etmemişti. Yunanlıların harp esnasında bile serbestçe mallarını tasarruf etmişlerdi. Hükümet seyrü sefer talimatnamesinin üçüncü devresi ile müsadekarlığını bir adım daha ileri götürmüştür. Hükümetimizin bu itilafperveranesine karşı acaba Yunanistan’daki Türk tebaasının vaziyeti ne merkezdedir? Malumdur ki mübadeleye tabii ahalinin hukuku muhtelit mübadele komisyonunda ki Türk murahhaslarına tevdi edilmiştir. Bunların vazifelerini ne dereceye kadar ifa edebildiklerini şimdilik tetkik etmeyeceğiz. Yalnız Yunanistan’da emlak ve arazisi bulunan binlerce Türk tebaası vardır ki bunların hukukunu müdafaa doğrudan doğruya hükümete teveccüh eden bir vazifedir. Ma teessüf bu vazifeyi şimdiye kadar katiyen ifa etmemiştir. Bugün Yunanistan’da ki emlak ve arazisine tasarruf edemeyen binlerce Türk tebaası çırpınıyor, feryad ediyor, münferiden uğraşıyorlarsa da hiçbir semere elde edememişlerdir. Yunan memurları bütün şikâyetleri istihfaf ile karşılıyor. Yunanlıların güya memleketimizde duçar oldukları zararlara ve müşkülata mukabele yapıldığını ima ediyorlar. Hâlbuki bütün tebaası ve mübadeleye tabi olmayan Rumlar memleketimizde mülklerine tasarruf ediyor ve hiçbir müşkülat görmüyorlar. Hükümetimiz Türk hukukunun muhafazasını ehemmiyetle düşünmeli, Hariciye Nezareti ciddi teşebbüste bulunmalıdır. Türklerin emlaki Yunanistan’da ne müthiş ve ne büyük tehlikelere maruz olduğunu bizzat tatbikat icrasıyla tecrübeler gören ve İstanbul’a gelen alakadar bir Türk’ün yana yakıla verdiği izahatı burada hasetsen hükümetin dikkatine arz eyliyoruz: 1- Yunanlılar bir Türk’ü Mübadeleye gayri tabi tutmak, emlakine tasarruf hakkını tanımak için evvela Türk tabiiyetinin vesaik şubutiyesini arıyorlar. Bunların birincisi Türkiye hükümetinden alınacak tabiiyet vesikası, ikincisi Türkiye’de ikametgâhını muayyen şahadetname, üçüncüsü Yunan valisinden alınacak 18 Teşrini 1912 tarihinden mukaddem veya kadimen Yunanistan haricinde ikamet eylediklerine dair tasdikname Türkiye’den tabiyet ve ikametgâh vesikasını istihsal ederek tasdikname almak için için Yunan Hükümetine müracaat ettiniz mi Yunanlılar elinizde ki vesaiki hükümsüz tutarak 1912’den evvel Yunanistan’dan çıkmadığınıza dair iki şahit ararlar. Yunanistan’da şahit bulmak güç bir şey değil, fakat masraf lazım, Şahitler sulh hakimi huzurunda ikame olunacak sonra da belediyede ki nüfus kaydında mukayid bulunmadığına dair belediyeden bir vesila alınacak!... Birinci veya son vesikanın maksadı temine kafi iken Türkleri zarara sokmak, uğraştırmak, işleri süründürmek için bu muhtelif ve gülünç safahatı icat etmişlerdir. Yunanlılar müşkülatın bu derecesine de kanaat etmemişler, ahiren bu vazife emvar ecnebiye müdüriyetine tevdi olundu. Ecnebi müdürü de diğer birçok vesaik icad ve ilave etti: 1. Nüfus tezkeresi, 2. Seyahat pasaportu veya tezkeresi, 3. Türkiye’de askerlik vazifesini ifa ettiğine dair vesika, 4. Yunanistan’da mukayid olmadığına dair müftülükten tasdikname, 5. Emlak ve akarı idare etmiş olanların vekâletnameleri, 6. Tapu senetlerinin Türkiye defterinden çıkarılmış Rumcaya mütercim nüshaları, 7. Bila verasete mutasarrıf olanların veraset evrakı. Bu vesikalardan kısmı azamisinin maksada talik olduğunu, diğerlerine de birbirlerine merbut şeyler olup biriyle maksadın gerçekleşeceği kabil bulunduğunu bir çocuk bile anlarken, Yunanlılar anlamak istemiyorlar. Bilahare uğraşarak binlerce Drahmi masraflar ederek bütün bu vesaiki tedarik edebilen bir-iki Türk’te netice de: “ Tahkikat icra olunacaktır “ sözüyle işin gayrı muayyen bir atiye atıldığını yeniden tahkikata lüzum gösterildiğini görmüşlerdir. Şimdiye kadar hiçbir fert bu muamelatı ikmal ile emlakine tasarruf edebilmek saadetine mazhar olamamıştır. İşlerini bitirdiklerini zannetmişler, karşılarında hiç beklemedikleri yeni müşkülat gördüler, İade olunacak şey, Çiftlik ise beş, emlak ise dört şartın kabulünü mutazemin katibi adliden alınan bir tahaütname talebine maruz kaldılar. Şartlar bunlardır: 1. Hükümetten hiçbir tazminat aranmayacak. 2. Hükümetin tahsil ettiği icar bedelatı iki hükümet arasında itilaf husulünden sonra talep edilebilecek. 3. Hükümetin koyduğu müstecir çıkarılmayacak ve muayyen bedel icardan fazla aranmayacak. 4. Muhacirler tahliye edilmeyecek. 5. Arazinin beşte biri hükümete kalacak. Bir kere bu müşkülatı, bu şartları düşünmeli, sonra da Lozan Antlaşmasında ki “ Emlakin hiçbir güna tekâlif vekayide tabi tutulmayarak iade olunacağı “ kayıt sarihine bırakmalı! Bütün Türk emlakine ve çiftliklerine muhacir yerleştirilmiştir. Muhacirler tahliye edilmeyecek! Öldükten sonra tasarruf imkânı kalır mı? Bundan başka Yunan Hükümeti Türkleri ezmek için eski ve yeni kanunlarla o kadar ağır vergilerde tayin ettiler ki bir Türk emlakine tasarruf edebileceği zaman bunu satmaya teşebbüs edince bazen yüzde kırk, miktarında hükümete vermeğe mecbur kalacaklardır. Mübadele Komisyonu bu meselelerle katiyen uğraşmadığı için en mühim noktaları Hariciye Vekâletinin nazarı dikkatini arz etmek istiyoruz. Milyonlarca liralık servetlere telakki eden bu mesele artık ciddiyetle düşünülüp takip edilmeli, İstanbul’daki Rumlara ve Yunanlıların emlakine mukabele bil misal icrası suretinde Yunan hükümeti nezdinde teşebbüsat ittihaz olunmalıdır. Selanik Yangını Hükümetten istediğimiz şeyler şunlardır: 1. Çiftlikleri Yunan Hükümeti istimlâk edecekse bunun adilane şartlarla biran evvel yapılması. Çünkü bütün Rumelili Türk zenginler, müthiş bir zaruret içindedirler. 2. Çiftlikler sahiplerine kalacaksa fiilen tasarruflarının temini. 3. Selanik büyük yangınında muhterik olan emlak arsalarına yeniden adilane bedalat takdiriyle ettirilmesi, Çünkü bütün yangın yerleri taksim ve furühat edilmiş, Türklere ait arsalar vesaiki verilmemiştir. Bu gün meydan da iade olunabilecek arsaya kadar, azim bir servet teşkil eden bu Türk hukuku Yunanlıların keyfine mi kalacaktır? Selanik Yangını 4. Yanan bu emlakin Türklere ait sigorta bedeli Yunan Hükümeti Kumpanyalar nezdinde haciz etmiştir. sulh sükut edildiği halde haciz feshedilmedi. Milyonlarca sigorta bedeli kumpanyalar kasasında duruyor. Bu paralar Lozan Antlaşması mucibince tesviye ettirilmiştir. 5.Yangınlarda kısmen yanmış kabil istimal emlak emsali vecihle Türk sahiplerine iade olunmalıdır. 6. Yangın yerlerinde Türklere aitken Hükümetçe sattırılan enkaz bedeli sahiplerine verilmelidir. 7. Bütün bu mesailin fevkinde olarak en mühim noktada tediyatın sureti icrası meselesidir. Muharebe esnasında, harik kebir zamanında Yunan parasının büyük bir kıymeti vardı. 1 altın Türk Lirası 23 Drahmi kıymetinde idi. O zaman takdir olunan altın kıymetler ve sigorta bedeli hep bu esas üzerine Drahmiye tahvil olunmuştu. Halbuki bu gün Drahmiler o kadar sükut etmişler ki o zaman bir altın 23 Drahmi iken bu gün 260 Drahmidir. Hükümet ve sigortalar Yunan kanununa istinaden Drahmi ödemeye kalkışacak olurlarsa herkes hakkının onda birinin bile alamayacak demektir. Çok şükür ki bu mesele Lozan’da düşünülmüş, tediyenin tarzı tayin edilmiştir. Mamafih bunu anlaşmaya yazdırmak kafi değildir, Tatbik ettirmek lazımdır ki, bu da hükümetin vazifesidir. 5 5 Vatan 31 Temmuz 1924, Sayı: 467 MÜBADELE ÖNCESİNDE SELANİK’İN HAL VE VAZİYETİ Selanik’ten Gelen Bir Kafilenin Beyanatı Yunan Hükümeti İslamlara Nasıl Muamele Ediyor: Selanik’te birkaç ay evvele nispetle itlaf askeri daha az miktarda kalmıştır. Fakat idare-i hükümet kâmilen Yunanlıların elindedir. Selanik ve bilhassa Makedonya efkâr-ı umumiyesi doğrudan doğruya Yunanlıların lehinde değildir. Çünkü yeni işgal ettikleri mahallerde ceryan eden muamelat muhtelife de kendilerini sevdirememişlerdir. Buna başlıca sebep olarak başlıca muhacirinin yerlilere karşı bilumum hadisattaki tecavüzatı gösterebiliriz. Ezcümle İslamlara reva gördükleri bütün harekata karşı hükümetin lakayidesi ve bir şikayet vukuunda muhacirini himaye ile. Sonra ahalinin cehennemi jandarma hakkındaki şikâyetine itibar olunmaz, sivil efradınsa karşı pek fena ve galiz bir siyaset takip olunur. Hatta orada dahi darp etmek usulü caridir. Bunlar meyanında Hasan Paşa Karakolu namıyla maruf olan ve hâlihazırda “ kanadı aksı “ tesmiye olunan mevki en müthiş ve cehennemi bir karakol diye şöhret bulmuştur. İçerisine haklı ve haksız olarak düşen bir kimse bir defa olsun dar edilmeden ve bir aydan evvel dışarıya çıkarsa bahtiyardır. Bütün bu haşin ve galiz muamelatta Yunan Hükümeti’ne karşı kuve-i itilafiyenin bile tesiri yoktur. Fakat biçare Türklere karşı her şey reva görülmektedir. İşsiz ve Güçsüzler Ordusu: Hayat mayişet İstanbul’la mukayese edilince şimdi evlere nispetle kesbi sübut etmiştir. Çünkü pahalılık, tüccarın en revaçlı günlerinde nasıl idiyse şimdi en kenar mıntıkada yine öyledir. Mukaddema harp zamanında ahalinin kısmı azami baz amele ve muhacirin kısımları Fransız ve İngiliz nezdinde ücret mukabilinde çalışıp mayişetlerini temin etmekte idiler. Saha-i ticarette memleketin akvamı sairesi de izdihamın mevcudiyetinden mustefid oluyordu. Şimdi ise ahval büsbütün bir aksidir. Bilhassa yekûnu yüz binlere varan amele, itilaf askerinin çekilmesi ile beraber işsiz, güçsüz kalmıştır ve Sırpların kendi yerlerine avdeti üzerine bir muktezai siyaset eski hudutların tayini ve gümrük tarifesi hayatı ticariyeyi sekteye uğratmıştır. Hal böyle olmakla beraber eskiden beri ticaretle iştigale alışmış olan İslamların bir kısım kabili işlerine devam etmekte iseler de ekseriyeti itibarıyla köylerde arazisi zapt, ticaretleri mahv, istirahatları selb edilerek nefsi şehre hicrete mecbur olan kimselerin bu günkü hal kendilerini büsbütün diyar-ı ahire sevk edecek mahiyettedir. Hicrete Nasıl Mani Oluyorlar: Bir şerait tahtında orada yaşayamayacaklarını anlayan Müslüman ve hatta Türklerle beraber bulunmağa alışmış Hıristiyan ve Museviler dahi hükümetin müsaadesini istihsal imkânı olsa hemen firar ile memaliki Osmaniye ye hicret edeceklerdir. Selanik vilayeti dahilinde yirmi beş- otuz bin kadar İslam nüfusu tahmin olunuyor. Bunlardan hicret etmek isteyenlerin emlakine “ “ dimisyonu “ u hani müsadere tehdidi kendilerini bu fikirden sarfı nazar ettirmektedir. Birde askerlik hizmetlerini ifa edecekleri vesilesi hicretlerinin katiyen önünü almaktadır. Gerçi İzmir’in işgali tarihinden beri makamatı resmiye İslamlara karşı hüsnü muamele edilmesini her gün ihtar etmekte ise de bu ihtiyarat harice karşı yalnız resmiyetten ibaret olup memurin iadesi yine bildiklerinden geri kalmamakta ve hatta daha ziyade ibrazı şiddet etmektedir. Bundan maada en ufak vesileler ile ahaliye ceza namıyla ağır vergiler konulmaktadır. İnşaata Müsaade Edilmiyor: Yunan hükümeti Selanik’te yangın mahalleri üzerine bina inşaatına katiyen müsaade etmemektedir. Çünkü inşaat projesi Ayasofya Camii cihetinden, Sabri Paşa (Venizolos) caddesine doğru araziyi kâmilen düz bir saha haline getirecek bir tarzda yapılmıştır. Ayasofya Camisi Sabri Paşa (Venizolos) Caddesi Güzergâha tesadüf etmekte olan ticarethanelerde bir-iki aya kadar yıkılacağı ihtar edilmektedir. Bununla beraber Venizolos Projesi berayı tasdik Atina Meclisi Mebusanında mevki-i müzakereye konulduğu zaman mecliste birçok gürültülü münakaşalar olmuş ve mebusanın muhalefeti dolayısıyla projenin tasdik ve tanzimi gayrı malum bir zamana tehir ve talik edilmiştir. Makale Yazılması Bile Yazık: Selanik’te “ Havadis “ namıyla bir İslam gazetesi intişar ediyor. Bu gazete hakikaten ismi gibi yalnız havadisten ibaret olup, muhabirleri fikir dünyalarını anlatmaktan memnudurlar. Yanlı sütun dâhiliye ve iktisadiye ile iktifa ederler. Mektepsiz Memleket: Selanik’in büyük yangınından sonra Türkiye’nin hayat irfanında yüksek ve şöhret kazanmış olan Feyziye Mektebi ancak idame-i mevcudiyet edebilmişti. Oda mektep müdürü İsmet Bey’in mütemadi bir sui ve gayreti sayesinde kabil olmuştu. Fakat bilahare müdür, mektebin idaresi hususunda encümen daimisi tarafından birçok haksız itirazata maruz kalmış ve maalesef müdürlükten istifa eylemiştir. Bu suretle mektebin idaresi münhal olduğundan şimdilik iptidai derecesine tecavüz edememektedir. Hükümet Yunaniye iki aydan beridir sabık merkez rüşdiyesi olan bir mektebi ibtidai tahsil için Cemaati İslamiyeye tahsis eylemiştir. Zükûr ve İnasın tahsil taliyesine Ali Paşa Mektebi’nin hasredileceği söylenilmektedir. Mezkûr mektep Rum muhacirini tarafından tahrip edilmiş ve hükümetçe tamiri deruhte olunmuş ise de ma teessüf şimdiye kadar hiçbir şey yapılmamıştır. Hulasa bu gün Selanik vilayetinde tali ve aliyeden sarfınazar rüşdi tahsili bile yapılabilecek bir müessese mevcut değildir. 6 6 İleri 19 Kânunusani 1920, Sayı: 730 MÜBADELE İLE ANADOLUYA GELECEK TÜRKLER Selanik’te münteşir “ Yeni Asır “ gazetesine göre Muhtelit Mübadele Komisyonu, mübadeleye tabi Müslümanların Yunanistan’dan hareket zamanlarını gösteren bir program tanzim etmiştir. Bu programa göre Mayıs’ta Yunanistan ‘dam memleketimize nakledilmiş ve edilecek olan Müslümanların miktarı ile memleketleri aşağıdadır: MAYIS AYI MÜBADELE LİSTESİ Yerleşim Yeri Selanik’te Toplanan Muhacirin Mayadağ Kasabasından Purvi Kasabasından Vodine ve Karacaova’dan Nasliç’den Surviç ve Kayalar’dan Yanya ve Preveze’den Alasonya’dan Kesriye’den Girit’ten Limni’den Kavala ve Drama’dan Nüfusu 12.676 2.600 1.017 4.000 3.000 5.000 2.500 2.560 6.000 5.830 1.200 15.000 Mayıs Ayı Toplamı 61.383 HAZİRAN AYI MÜBADELE LİSTESİ Selanik Araplı Köyü Yerleşim Yeri Nüfusu Kavala ve Drama’dan Yenice’den Işıklar’dan Kesriye’den Kayalar’dan Kozana’dan Florina’dan 18.763 3.977 985 6.000 8.000 6.500 500 Haziran Ayı Toplamı 47.604 TEMMUZ AYI MÜBADELE LİSTESİ Kavala Yerleşim Yeri Nüfusu Kayalar’dan Kesriye’den Kozana’dan Siroz ve Mülhakatından Filorina’dan Karaferye’den 1.539 6.000 6.000 1.000 5.000 4.500 Temmuz Ayı Toplamı 4.489 Bu suretle 153. 477 nüfus Türkiye’ye nakledilmiş olacaktır. Ağustos ve Eylül’de Selanik ve Kayalar havalisinde bakiye kalan muhacirler ile Surviç, Yeni Vodine, Karaağaç ve en son olarak Epir Müslümanları Türkiye’ye nakledilecektir. Bunların miktarı henüz malum değildir. MUHACİRLERİN İAŞESİ Mübadele İmar ve İskân Vekâletince İhzar Edilen Talimatname Mübadelen gelecek muhacirlerin iaşesi için İmar Vekâletince tanzim edilen talimatname Heyet i Vekilece tasvip edilmiş bir reisicumhur hazretlerinin tasdikine aktaran eylemiştir. Mezkûr talimatname berveche atidir: Madde 1. Berayı iskân Türkiye’ye gelecek muhtaç muhacirine: a. Tahaffuzhanelerde, sabahları ekmek ve çay. Akşamları sıcak yemek. b. Tahaffuzhanelerden ihraç iskelelerine kadar yolda ekmek ile katık. c. İskelelerdeki misafirhanelerde sabahları ekmek ve çay. Akşamları etli yemek. d. Yollarda ekmek ile katık. e. İhraç iskân mahallerinde, tarihi iskandan itibaren iki ay müddetle yalnız ekmek veya un. İcabı hale göre bunların bedeli verilir. Madde: 2. Mevad-ı gıdanın cins ve miktarı: a. Ekmek: Yemeksiz ve katıksız olarak verildiği zaman büyükler için 90 gram, On yaşından dun olanlar için 450, sıcak yemek ile çay ve katık verildiği zaman büyükler için 500, küçükler için 250 gram. b. Katık: Nüfus başına 160 gram zeytin veriyor. c. Sıcak Yemek: Nüfus başına et 100 gram, fasulye vesaire kurusu 10, sade yağ 5, tuz 8, çay 1, şeker 10, taam odunu 700 gram olmak üzere hesap edilir. d. Tenvirat ve mahrukat: Yalnız misafirhanelerde nüfus başına gaz 30 ve odun 1.000 gram hesabıyla sarf edilir. Madde: 3. Emzikli valdeler ve üç yaşına kadar olan çocuklara iki günde bir kutu keşfedilmiş şekerli süt ita ve muhacirinin hasta olanlarının iaşesi etıbbanın göstereceği lüzuma göre temin olunur. Madde: 4. On beş Haziran 338 tarihli muhacirin nizamnamesinin bu mevada mugayir ahkâmı iptal edilmiştir. Madde: 5 İşbu talimatnamenin hükmü tarihi neşrinden muteberdir. Madde: 6. İşbu talimatname icrasına Mübadele İmar ve İskân Vekili memurdur. 7 7 Vatan 2 Kânunuevvel 1923, Sayı: 231 MAKEDONYA İSLAMLARA MEZBAHA OLUYOR Tevfik Rüştü Bey’in teminine rağmen, Yunan Mezalimi Devam Etmektedir. Mezalimi Tetkike Memur Heyetler, Vazifelerini Hakkıyla İfa Etmiyorlar Atina’da ki mübadele-i heyeti muhtatası, mübadele muamelatıyla iştigal etmek üzere, nüfus İslamiyesi keşfolan yerlerde birer tali komisyon teşkil etti. Bunlar (Selanik), (Drama), (Kavala) ve (Girit) de işe başladılar. Girit’in mübadele muamelatı henüz hitam bulmuş demektir. Kavala’da komisyon muntazam bir program dahilinde mesaisine devam etmektedir. Drama komisyonu hâlâ dikkate değer bir faaliyet gösterememektedir. Bu da teşkilatını henüz ikmal edememiş olmasından ileri gelse gerek. Selanik tali komisyonuna gelince, en ziyade şayanı nazar olan Selanik’te ki muamelattır. Selanik’te ki 30 Bin Muhacir: Aylardan beri Selanik’te aç, çıplak sokaklarda kalmış otuz bine yakın perakende halk toplanmış, bulunduğu için gerek bunları mümkün mertebe süratle sevk ederek, sefaletten ve ölümden kurtarmak, gerek bütün Garbi Makedonya’nın iskelesi olmak itibariyle taşradan peyderpey gelecek muhacir kafilelerini intizam dahilinde sevk edebilmek üzere Selanik, komisyonunun sairlere nispeten çok farklı bir eser faaliyet göstermesi zaruri idi. Ma teessüf biz burada bu sistematik faaliyetle intizamı göremedik. Bir Müddet levazım-ı ibtidaiyeyi, devairi, kitabeyi, ihzar ve tedarik etmekle vakit geçirildi. Bu tabii bir şey idi. Sonra beyannameleri tevzi ve imlasına da birçok suiistimaller vuku buldu. Bunların kısmen önü alındıysa da beyannamelerin sureti tevziindeki intizamsızlık hâlâ devam ediyor. Takriben bir ay evvel istifa eden Türk mürahası Mustafa Arif Efendinin çekilmesi ve halefinin bütün muamelatı kavrayabilmesi yine bir müddetin akametle geçmesine sebebiyet verdi. Zavallı halk pek büyük bir batayitle sevk ediliyordu. Mıntıka da ve ekseriya on – on iki günde gelen bir vapurla şu zavallı müterakim halkı göndermek mümkün olamıyordu. Sokaklar, mahalleler, ıslahhane avlusu… Hususiyle Komisyon Dairesi bütün manasıyla bir yeis ve ızdırap mahşerini andırıyordu. Fakat en teessüf edilecek cihet on günde bir çıkagelen vapur süvarileriyle paranın, piyasa farkını tespit ve beyan ücretini tayin etmek üzere günlerce pazarlık etmek ve bu pazarlık ve gece yarılarına kadar sürdürmekte, bilet ücretlerinden üç-beş drahmi tenzil etmek gayretini güden komisyon, sabırsızlıkla beklenen biçare dindaşlarımızın her geçen gün kırkar-ellişer franklık, masrafa katlandıklarını anlamak istemiyorlardı. Hele bir aralık bu husustaki intizamsızlık had safhayı bulmuştu. Havaların öldürücü şiddeti de ölümü davet ediyordu Hilal-i Ahmer’in vefat listesi bu vebalden hiçbir alakadarı kurtarmayacaktır. Nihayet Türkiye’den Abdurrahman Beyin riyaseti altında beş kişilik bir sevk komisyonu geldi ve işe ferda-i mübaşeretinde ahvalde bir fark salah kuruldu. Fakat ma teessüf tali komisyon sevk heyetinin vazife-i resmiyesini tanımadığını ve bu tanımamazlık karşısında Abdurrahman Bey heyeti de birkaç günlük ispatı mevcudiyetten bittabi çekindiği için yine ara yerde bir zaman kayboldu. Atina’ya yazıldı ve Atina’dan Abdurrahman Beyin vazife-i resmiyesi komisyona ihtar ve teblig edildi. O zamandan beri Selanik Limanı’nın Türk Vapurlarından boş kaldığı yoktur. Her gün sevk işlemleri devam ediyor. Bu hususta Hamdi Beyin meşhur raporunun da büyük dahli olduğuna inanmak isteriz. Bugün Selanik’te perakende olarak ancak yedi-sekiz bin kişi kalmaktadır ki bu da üç-dört vapurluk bir meseledir. Fakat komisyon bunu da son dikkatsizliğiyle elim bir intizamsızlığa mahkûm etti. Bunu bilerek yaptığına hükmedilemez. Ancak taşradan gelen bir tek şahsın: “ Biz bilmem nereliyiz, altmış-yetmiş aileyiz. Ve birkaç aydan beri Selanik’te han köşelerinde ve izbelerde sürünüyoruz. “ sözleriyle başlayan feryadnamelerini hiçte sorup tahkik etmek zahmetine katlanmadan nazarı ciddiyete alarak, ellişer-yüzer beyanname vermek ve bunları alan şahsın memleketine gidip, şuna buna, satarak kasabalar ve köyler halkını perişan bir suretle Selanik’e döndürmek mesuliyeti, ancak beyannameleri tevzi emrinin sahibi olan zata aittir. Zavallı halk bir saat evvel gidebilmek üzere bu beyannamelere istenen parayı vermekten çekinmediği gibi dahilden Selanik’e azimet yasak olduğu için doktor raporlarına, polis memurlarına, tren muhafızlarına ve ekseriyetle otomobillere verdikleri paranın had ve hesabı yoktur. Selanik’e geldiklerinde de otelciler, lokantacılar, kahveciler ayrıca kanlarını emmektedirler. İlk önce verilen karar Selanik’te aylardan beri birikmiş olan taşralıları sevk etmekten ibaretti. Bade münasip görüleceği mıntıkadan başlanacaktı ve bu muntazam bir plan dahilinde ceryan edecekti. Hâlbuki beyanname intizamsızlığı şu yolda devam ederse Selanik hiçbir zaman perakendesiz kalmayacaktır. Kozana ve Kayalar havalisi için ayrıca bir tali komisyon teşkil edilerek bugün yarın işe başlayacağından orası bu dereceye kadar bu gazaptan kurtulacaksa da Vodine ve Karaca Ova ve Yenice Mıntıkasının İslam Kozana Nüfusu kırk bine yakın olduğu için herhalde orada da bir komisyon mahsus bulundurulması elzemdir. Bugün denilebilir ki çok muzdarip olan yirmi beş bin nüfuslu yirmi beş bin nüfuslu Karaca Ova kazasıdır. Zavallılar neler çekiyorlar. Geçenlerde Ağustos kasabası hakkında malumat vermiştim Her taraftan vuku bulan müracaatlar üzerine o kanlı levhalar hakkında mahallinde tahkikatta bulunmak üzere Selanik tali komisyon memur edilir. Üçü de kalkıp Vodine’ye giderler ve bir gece orada misafir kalırlar. Ertesi gün refakatlerinde (Gastalub) eşrafından olup birkaç aydan beri Vodine’de sakin bulunan Nuri Bey’i tercüman olarak otomobillerine alırlar. Mahalli, mülki polis memurları, yerli bir Müslüman’ın refakatini hoş görmez. ve otomobilde fazla yer bulunmadığının farkına vararak Nuri Beyi indirmek için bir çare düşünülür ve Rum murahhısını bir tarafa çekerek planlarını kurarlar. Rum murahhas yollarda asayişsizlik tehlikesi bulunduğu için bir jandarma almak lüzumu gösterince Nuri Beyi otomobilden indirirler. Yerine jandarmayı oturturlar, Bu sahnedeki şeytanlığı çabucak anlayan Vodine İslamları Nuri Beyi bir hayvana bindirirlerse de semerli bir beygirin otomobile yetişemeyeceği bir-iki saatlik bir tecrübeden sonra anlayan Nuri Bey, çaresiz avdete mecbur olur. Heyeti tahkike merkez kaza olan (Sibeska) ya vasıl olur. Ve orada otomobil kırılır. Mahal vaka olan köy (Sibeska) ya bir saat mesafededir. Bu mesafeyi yaya da olsa kat etmek heyetin en başlı vazifesi olduğu halde havanın fenalığı ve otomobilin kırıldığını vesile göstererek köye gitmekten vazgeçerler ve hükümet vasıtasıyla getirtmiş oldukları iki-üç köylü Müslüman’dan tahkik ahval ederler. Vodine Bu hususta heyetin gayri Müslim azasından ziyade Türk ve Müslüman kanı taşıyan ve necip bir fıtratta olan Türk murahhas Kerim Tevfik Beyi bir türlü affedemeyeceğiz. Hamdi Beyle giden heyette (Karaca Ova) ahval elemiyesini görüp de kanlı kanlı sahnelere sahne olmamak üzere Vodine’de siyasi bir tamaraza düçar olmamıştı. Bu seferde otomobili kırdılar. Bize göre Kerim Bey her fedakârlığı göstererek yaralanan, öldürülen eşhasın söndürülen hanelerin. Yıkılan Türk namusunun bundan kızıl ve vahşi izlerini kendi gözleriyle görmeli ve kendi eliyle göstermemeli idi. Böyle olmadı ve böyle olmadığı için heyetin avdetinde, bakınız neler oldu: Ferdai avdetinde Kerim Beyi ziyaret eden “Yeni Asır “ muhabirine kerim Bey demişti ki: — Köye gidemedik, fakat ahvali pek fena gördüm. Köyden üç-dört kişi celbettik. Dayak yiyenlerden bir ikisinin neden gelmediğini sordum: — Gezdiğim, gördüğüm yerlerde herkes bir saat evvel gidip kurtulmak istiyor. — Size “ Yeni Asır “ gazetesi muntazaman geliyorsa bu beyanatı tabi görmüşsünüzdür. Bundan bir gün sonra da tali komisyon reisinin bura matbuatının da ve imzası altında bir beyannamesini gördük: Kerim Bey’in Yeni Asır’daki beyanatı sırf kendi düşüncesi olup komisyonca edilmiş bir müzakere ve karar neticesi değildir. Şu beyannamenin ne elim ve derin bir mana olduğunu anlamak güç bir şey değildir. Bu beyanname karşısında namuslu bir zat bildiğimiz Kerim Tevfik Bey’in ne vaziyet alacağını bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa İslamlara bir darbe vuku bulan taarruzatın ve canavarlıkların tahkiki böyle yalanlarla kulliyen akim bırakılmakta olmasıdır. Şimdi arz ettiğim bu safhanın netice itibarıyla doğurduğu hayırlı işleri de analtalım: Komisyonun vücuduyla bir tesir mütevi husulatı tevhim eden muhacir ve memurlar kabadayılıklarını ve edepsizliklerini daha ziyade şiddetlendirerek 9 Kânunusani Çarşamba gecesi Karaca Ova’nın Turaman’ı karyesinde (Dasla Molla Hasan) ın samanhanesinme hücum ederek 1.000 frangı Yine aynı günde ve aynı karyeden Mustafa Ahmet’in 800 Frangını çarparlar. Bu ikinci fasılda işin içine Muhtar Lambo ile Heyet İhtiyariye azasından (Sitpan ) cenapları da karışırlar. Bunlar hep muhacirdir. Yine o tarihte Çakvan karyesinden kendi köyüne avdet eden Hüseyin Kahya’nın 1.800 Drahmisini aşırırlar. Bu sahne de diğer muhtar Petro ile bir jandarma palikaryası da tecelli ediyor. Kânunusaninin 11’nci Cuma gecesi Çakanlı (Çonga Vasill) den 500Frank ve elinde kalmış olan birkaç bakır eşyasını ve Vodine karyeli Ahmet Mustafa Ağa’dan 3.000 Frank alırlar. Bundan başka köyünden merkez kaza olan Sıbka’ya gitmek mecburiyetinde bulunan her biçareden asgari yüz frang cereme vergi almayınca kimseyi köyünden çıkartmıyorlar. Her gece sarhoş olup Müslümanların meskenlerine, mallarına, namuslarına taarruz ediyorlar. Bunun neresine hayat ve salah demek lazım geldiğinde şaştık kaldık. Şehit Edilen Müslümanlar: Şimdi de İslam mezbahasına dönen havaliden bahsedelim: İçinde bulunulan ayın on ikinci günü Karaferye’nin (Çarman) mahallesi Mescidinde üç İslam delikanlısının cesedi teşhir edilir. Bunlar 18–20 yaşlarında olup tahminen on gün evvel Karaferye’nin bir saat ötesinde kâin Kustohor karyesinde şehit edilmiş, gözlerini kargalar oymuş, bacaklarını köpekler parçalamış cesetleri paramparça edilmiş bir halde bulundular. Biçarelerin Sarıgöllü oldukları zannediliyorsa da bacaklarında kalmış olan don parçalarının pazen olduğuna göre o havaliden olmadıkları anlaşılmıştır. Katiller hakkında hiçbir muameleye yapılmamıştır ve yapılacağı da yoktur. Artık Tevfik Rüşdü Bey “ işler iyi gidiyor aramızdaki ilişkiler aile samimiyetini andırıyor. “ safsatalarını savursun dursun. Üç gün evvel Kayalar’ın 500 haneli Çalıcılar karyesi imamı İdris Hoca ile heyeti ihtiyari’yeden Mehmet Mümin Ağayı hayvancasına dövüp hapishaneye tıkarlar. İçinde bulunulan ayın dokuzuncu Çarşamba gecesi (Yenice Vardar) lı Ahmet Mahmut isminde 16-18 yaşlarında bir Müslüman delikanlısı işlemekte olduğu fırından evine dönerken yolunu keserler ve parçalarlar. Zavallının cesedi bütün gecesi sokak ortasında kalmış. Bu cinayet failleri hakkında da hâlâ bir netice yok. Zaten bitkim bir halde bulunan zavallı halkın bu elim ve korkunç cinayetler ve kızıl levhalar karşısında ne hale geldiğini düşünmek bile pek faciadır. İşte Papas cinayetlerinin Türk mezbahısı. İşte Tevfik Beyefendi tarafından ahval umumiye de ki sulh ilan edildikten sonra ceryan eden hadiseler. Hain Müftünün Bayrakları: Hamza Bey Camii Şerifi meselsi büsbütün siyasi bir renge girdi. Mustafa Hulusi melunu makamat idare ile teşriki mesai ve terakkiyat ederek bu Cuma günü Camide bir hadise çıkarmayı kasdederler. Cuma namazını eda eden ehli iman Abdülhamit Hazretleri namına hutbe okumak üzere caminin beratlı imamını minbere davet ederler. Mustafa Hulusi derhal köpürerek hutbenin mutlak Sultan Vahdettin Han namına okunacağı ve buna kimsenin muhalefet edemeyeceğini haykırarak müdafaa-i hak etmek isteyen birkaç zatın evvelce Cami kapısında ihzar edilmiş olan jandarmalara tevkif ve karakola sevk ettirir. Bunun üzerine halk müteessir olarak namazı kılmadan Camiden çıkmak isterler. Jandarmalar mani olurlar ve zorla namaz kıldırmak isterler. Düdükler çalınır, devriyeler, zabıtlar koşar, Bu sırada halkı dışarı çıkarmakta serbest bırakmağa mecbur olurlar. Yalnız arada şu gayrı meşru müdahale ile namaz kılmak caiz olamayacağını söylemek isteyen biçare bir çocuğa alnını yaracak derece de birkaç yumruk atılır ve bu da jandarmaların önünde vuku bulur. Dayak atan serbesttir. Zavallı masum hapishaneye sevk edilir. Şahbenderlikçe vuku bulan şiddetli teşebbüs üzerine tevkif edilen zevat dün serbest bırakıldılar. Artık burada İslamlar için hakkı hayat ve o hayatta zerrei salah var demek için insanın nasibe-i fikir ve nazardan ve insanlık hissinden büsbütün mahrum olması lazım gelir. Mektubum uzadığından Hilal-ı Ahmer’şn mesai ve icraatı hakkında diğer bir mektubumda tafsilat vereceğim. 8 8 Tevhid-i Efkâr 27 Kanunusani 1924, Sayı: 933–3961 SELANİK'TE CUMA NAMAZI KILINMADI Müslümanlar Firari Vahdettin Namına Okunmak İstenen Hutbeyi Dinlemediler (Selanik’te Münteşir Yeni Asır Refikimizde Okunmuştur) “ Dün Hamza Bey Camii Şerifi, İslamiyet ve Türklükle alakası kalmayan üç-beş şahsın önceden tertip ettikleri hadisata sahne olmuştur. Maelteessüf kuvve-i hükümetin yine mütegallibeler tarafını iltizam ederek Müslümanların hürriyet vicdaniyesini vakaya edecek yerde mütegallibelerin menfaatini himaye etmek istediği hayretle müşahede edilmiştir. Bir cami-i şerifte serbesti ibadetimize vuku bulan tecavüz dün pek aleni idi. Hiçbir suretle tevilde imkân olmayan ahvali ibtida olduğu gibi nakledelim: Dün, gayrı meşru müftünün, Camide bir darbe-i kuvvet icrasına ve İslamların kanaat ve vicdaniyelerini ayaklar altına alarak ve vahdettin namına hutbe okutturmağa teşebbüs edeceği önceden şehirde duyulmuştu. Merkumun ortağı olan Kalaycı Mahmut isminde bir hafız önceden talimatını almıştı. Hatta cami içerisine kadar alınan ve ayağında terliklerle ibadetgahımız dahilinde dolaşan Jandarma bile fuzuli müftüye bir zahir telakki edilmemişti. Namaz zamanı geldi. Ezan eda edildi. Birde hayretle görüldü ki Mustafa Hulusi nerede olduğunu bilmeyerek Kalaycı Hafız Mahmut’u firari Vahdettin namına hutbenin kıraatine davet ediyor. İslamlar kendi camilerinde, kendi itikatları ile eğlenilmesine razı olamazlardı. Bu sefalatane manzaraya hiçbir hamiyetli vicdan tahammül edemezdi. Nitekim gayur, diyanetkâr millettaşımız Sütçü Ahmet Kemal Efendi ayağa kalktı ve hissiyat umumiye ye tercüman olarak Cuma Namazı’nda Hutbenin Berati âli Caminin hatibi olan Hafız Abdurrahman Efendi tarafından kıratı lazım geldiğini ve aksi takdirde namaz kılınamayacağını kemali nezaketle ihtar eyledi. Fırıncı Ahmet Efendi aynı mealde bir-iki söz söyleyerek ahali ibadetin kanaati hilafına bir hutbe hutbe ıstimah edemeyeceğini anlattı. Önceden planlanmış tertibat burada kendini gösterdi. Derhal düdük sesleri işitilmeğe başladı. Mustafa Hulusi, Müftünün inzar nefretinden sıkılmayarak “ Müftü benim “ teranesini tutturmak istemiş ise de “ Sizi tanımıyoruz, siz kimsiniz? “ cevabı ile karşılandı. Cami içindeki jandarmaya Ahmet Efendiyi işaret ederek: “ Bunu tutunuz, karakola sevk ediniz “ emrini vermeğe nefesinde salahiyet buldu. Cami içerisinde jandarmanın bulunmasını şimdi anlayan halk yekpara bir kitle gibi ayağa kalkarak kapılara yöneldi. Fakat bu tertibatın henüz ilk bölümü idi. Kapılar önünde bulunan müfreze marifetiyle, Ahmet Kemal ve Fırıncı Ahmet Efendiler Bila sebep ve bila mazeret tutuklandılar. Bu kadarla yetinilmedi. Ahali çıkmaktan men ediliyor, “ geriye döneceksiniz, namaz kılacaksınız “ deniliyordu. Cemaat yalancı namaz kılınamayacağını, bir şerait dahilinde Cami-i şerifi terke mecbur olduklarını izah ettiler. Fakat hayır! Burada ne mantık, nede insafın yeri yoktu. Sütçü Ahmet Kemal, Fırıncı Ahmet Efendilerden maada Ahmet İbrahim Efendi ve Mehmet Beyde yakalandı. Dört kişi Camiden çıkarılarak karakola sevk edildi. Ahali arasında duran İhsan Efendi namında bir çocukta sebepsiz yere tevkif edildi. Orada bulunan Hulusi’nin adamlarından Boşnak diye tanınmış biri bu vaziyetteki çocuğa vahşiyane iki tokat attı ve biçare yerlere yuvarlandı. Boşnak serbest bırakıldı. İhsan Efendi karakola sevk edildi. Bu sırada düdük sesleriyle çağrılan diğer bir müfreze başında bir zabit ile geldi. Zabit Efendi sahte müftüden durumu izah etmesini istemesi üzerine merkum “ Hiçbir şey yok, namazı kılacağız. İki kişiyi tevkif ettirdim. “ dedi. Zabit sordu: “Bu cemaat niçin kapı önünde bekliyor? “ O vakit kendisine anlatıldı ki yalancı bir hatibi dinlemek istemeyen ahalinin dışarı çıkmasına müsaade edilmiyor. Zabit efendi cemaatin camiden çıkması için emir verdi. Cemaat kâmilen camiden çıktı. Yalnız sahte müftünün etrafında kalan beş-on yardakçısı yalancı hutbeyi dinlemiş ve namazı eda etmişler! 9 9 İkdam 23 Kânunusani 1924, Sayı: 9630 YUNAN MEZALİMİ YENİDEN ŞİDDETLENMEYE BAŞLADI Makedonya’daki Kardeşlerimiz Hayatlarını Kurtarmak İçin Selanik’e İltica Ediyorlar Muhacirlerin Toplamı 25 Bine Yaklaşmıştır Selanik Hilal-ı Ahmer Çadırlarında İskân Edilen Muhacirler Dün Anadolu Ajansı tarafından tebliğ edilen bir telgrafnamede Yunanistan’da İslamlara karşı mezalim yeniden şiddetle arttığı belirtilmişti. Muhtelit Mübadele Komisyonu nezdindeki muhabirimizden aldığımız mektuplarda bunu teyid etmekte ve vaziyetin pek feci olduğunu bildirmektedirler. İçerilerde İslamlara mezalim son dereceyi bulduğundan her gün birçok İslamlar Selanik’e iltica etmektedirler. Halen Selanik’te 25 bin muhacir vardır. Bunlardan iki bin kadar Hilal-ı Ahmer İmdatı Sıhhiye Heyeti tarafından çadırlarda iskan edilmişlerdir. Diğerleri kâmilen açıktadır. Binlerce kardeşlerimiz yangın yerlerinde, sokaklarda geceyi geçirmektedirler. Hilal-ı Ahmer İmdatı Sıhhiye Heyeti tarafından tesis edilmiş olan dispanserlerde yevmiye 250–300 muhacir muayene edilmekte, Hilal-ı Ahmer aşhanesi günde 800 kişiyi iaşe etmektedir. Muhacirinin meyanında vazı hemal etmek üzere birçok kadınlarda vardır ki bunlar vazı hemal için Hilal-ı Ahmer doktorlarına müracaat etmektedirler. İlk doğacak çocuğa (Hilas) ismini verilmesi tekerrür etmiştir. Amerika Şarki Karib Muavenet Heyeti Reisi Mister Çekvit, Selanik’te bulunan 140 Müslüman yetiminin yol masraflarını vererek İstanbul’a göndermiştir. 10 10 Vatan 29 Teşrinisani 1923, Sayı: 228 GİRİT MÜSLÜMANLARI TAHAMMÜLSÜZ BİR HALDEDİR Hanya’da 8 Ağustos tarihiyle yazılıyor: Girit’teki ahali-i İslamiyenin hali günden güne vahamet ediyor. Cezirenin her tarafında ahali-i İslam şehirlerde ikamete mecbur oldu. Şehirler haricindeki İslam emlak ve akaratı yerli Rumlar ile Anadolu’dan getirilen Rum ve Ermeni muhacirlerinin baskısı altında kaldı. Anadolu muhacirleri mektebi İslamiye ile Cami-i şerifeye yerleştirildiği gibi İslam haneleriyle İslam dükkanlarında bile ikame ve iskan ettirildi. Ahali-i İslamiyenin ve gayrı menkuleleri yerli Rumlar ile Anadolu muhacirlerinin baskısı altında bulunduğu halde, hükümet, İslamlara ağır vergiler koymak ve vergileri cebren tahsil etmektedir. İşte ahali-i İslamiyenin emval ve emlak hususundaki vaziyetleri böylece yürekler acısı bir derecededir. Emniyeti hayat ve mevcudiyetleri ise daimi bir tehdit ve tazyik altında her dem ölüme maruz bir hal tehlikededir. Geçenlerde Resmo’da Kaptan Hasan Kadir’in hanesinde nikah akdi merasimi icra olunurken iki Rum askerinin pencereden içeriye attıkları bir el bombasından oradaki mahdurat-ı İslamiye’den biri şehit ve diğer ikisi mecruh olmuşlardır. Mecruh iki İslam kadınından birisi de bilahare aldığı yaradan müteessir irtihal eylemiştir. Hükümet bu cinayeti ahali-i İslamiyeye atf ve isnad ederek günahsız iki biçare Müslümanı taht tevfike almış, ve bu suretle bir taş ile iki kuş vurmak fikir ve maksadını takip eylemiş ise de mahal cinayet yakında ikamet etmekte olan bir Fransız rahibi ile Kafkasyalı bir Hıristiyanlık kadın askerleri bu bombayı atarken görmüş ve müşahadet vakalarını esnai tahkikatta kararen teyid etmiş, olduklarından hükümeti adliye taht tevfikte bulunduğu biçare Müslümanların kerhen tahliye –i sebiline mecbur olmuştur. Açlıktan ölüm derecesinde kalan (Mehmet Zarufu) ile (Kaftala) namındaki fakir bir Müslüman ekmek bulmak tabir sahihle teil etmek üzere Resmo’ya giderken esnai rahada “Pisküpi“ karyesi deresinde bir Hıristiyan tarafından ağır surette cerh edildikten sonra vücudu delik deşik edilmiş edilmiş ise de biçare vefat etmemiş ve sükût bir halde kalmıştır. Hanya Geçen hafta Kandiye şehri haricinde “Kurtaca” mahallesinde Ali Şerif namındaki bir Müslüman Hıristiyanlar tarafından feci bir şekilde şehit edildi. Yine az zaman evvel Kandiye gündüzün sokak ortasında Anadolu muhacirlerinden bir Rum tarafından sebepsiz yere Hasan ve Cafer namındaki iki İslamı şeht ve fazıl ismindeki bir Müslüman’ı da yaralamıştır. Katili bir kaç gün tevkif edildikten sonra adliyeden tahliye edilmiştir. Bu hayat davası Resmo mahkemesinde rivayet olundu. Ne hüküm verilse beğenirsiniz? Cürmümeşhut halinde yakalanan katil müteaddit ruhsatsız silah taşıdığından dolayı sekiz gün hapis cezasına mahkûm oldu. İslamlar artık sokağa çıkamaz oldular. Çünkü Rum çocukları sokakta bir İslam kadını gördüklerinde “ Kargalar, rahibeler yine meydana çıktı. “ diye bağırarak bunları taşa tutmaktadırlar. İslam cenazeleri de düçar tahkir olunmaktadır. Ahali-i İslamiye’den vefat edenlerin cenazeleri kabristana nakledilirken yollarda Rum çocukları “ Her gün beşi, hafta da yüzü girsin “ diye makamı tahkirde bağırmakta ve cenazeyi takip ile ahali-i İslamı azap ve müteessir etmektedir. Resmo ile Hanya arasındaki ve Leşid sancaklarındaki Camiler çok zamandan beri Kiliseye tahvil olundu. Ahiren Şeyh Abdülkadir Camisi de Ermeni Kilisesine tahvil edilmiştir. Ahali-i İslami’yenin mezarlıkları da fuzulen müsadere olunarak tarlaya tahvil edilmiştir. Ecdadımızın ve şüheda-i İslamiye’nin azmi mübarekesi üzerinde ziraate devam edilmektedir. Yunan Hükümet ihtilaliyesinin evvelce Makedonya ya sevk etmiş olduğu eşkıya çeteleri anlaşma imzalandıktan sonra geçenlerde Girit’e avdet etmiş ve bunlar meyanında Kisemo kazasının “ malaşeru “ karyesinden Mortaki namındaki biraderler Makedonya’da şehit ettikleri ahali-i İslamiye’den birinin burun ve kulaklarını çantalarında saklayarak buraya getirmişler ve meyhane de kafaları tütsüledikten sonra makamı iftiharla kendi dindaşlarına göstererek gurur ve şadumanı etmişlerdir. Girit’in Laşid Mutasarrıfı Naibzade Ali Mübadele-i nüfus ve emlak aleyhinde bir muhtıra istirhamname tanzim ve düveli mütegallibe ve Yunan Hükümetine ita etmeleri için Girit Müslümanları nezdinde teşebbiyat ve teşvikatta bulunmuştur. Bunca tehdide rağmen Hanya ile Resmo’dan bir tek taraftar bulamadığı gibi Kandiye’den de kendinin hem fikir ve ham de ayarı olan Kandiye Naibi Nakipzade Mehmet Kazım Efendi’den başka bu fikre iştirak edecek bulunmamıştır. Hıristiyanların teşvikiyle yapılan işbu teşebbüsten Girit Rumlarının maksatları Girit Müslümanlarını bu suretle mübadeleden hariç bırakarak bilahare mallarına kolayca konmaktır. Hükümeti Milliye İslamların bu feci vaziyetine bir nihayet verecek tedbiri ittihaz etmesini bilhassa temenni ederiz. 11 11 Vatan 17 Ağustos 1923, Sayı: 139 DRAMA MUHACİRLERİ Drama’dan Helen Bir Yolcunun Drama Ahvali Hakkındaki Beyanatı Evvelki gün Drama havalisinden gelen bir yolcu muhacirin sevkıyatı ve Drama ahvali hakkında şu malumatı vermiştir: “ Drama’da mübadeleye tabi olan Müslümanların sevkiyatı hitam bulmuştur. Nefsi Kavala’nın içerisinde ise 40 hane kadar sevk edilecek muhacir kalmış ise de bunlarda bir-iki güne kadar Sakarya Vapuruyla nakledileceklerdir. Drama tali komisyonu muhacirine müşkülat çıkarmakta olduğundan muhacirin bu komisyondan pek şikâyetçidir. İhtikâr muhacirini bıktırmıştır. Kavala komisyonundan muhacirin memnundur. Garbi Trakya’da Yunan zulmü bütün hunharlığıyla devam etmektedir. Akşam alaturka saat on ikiden sonra kimse evinden çıkıp da dükkânına gidemiyor. Böyle bir gaflette bulunacak kimsenin akıbeti fenadır. Çünkü muhakkak soyulacak, dayak yiyecektir. Bu kadarla kalsa o yine Allah’ın bahtiyar kuludur. Çünkü canını kurtarmıştır. Size ben gelmeden biraz evvel vukua gelen bir-iki vakayı olduğu gibi anlatırsam Yunan mezaliminin nasıl devam etmekte olduğunu görürsünüz. Drama’ya bir saat mesafede olan Çatalca karyesinde sakin Osman oğlu Şakir’in evine akşamleyin saat iki raddelerinde üç silahlı şahıs gelmiş ve içeriye girmişlerdir. Haydutlar Şakir’i 12 yerinden kama ile yaralamışlar ve karısı Ayşe’yi ellerinden, boğazından ve bacaklarından yaralamışlardır. Hunharlar bununla kalmayarak on iki yaşında bulunan Şakir’in çocuğu Yahya’yı da vurmuşlardır. Katiller Şakir’in 16. 000 Drahmisini de gasp ederek çıkmışlar ve biraz öte de bulunan Pomak Hasan’ın evini basmışlardır. Hasan ne kadar bağırmışsa da imdadına gelen olmamıştır. Haydutlar Hasan’ı da vurarak 1.200 lirasını almışlardır, 50 altınını 4. 000 Drahmisini alarak gitmişlerdir. Drama Yine Drama’nın Kırlı Aşağı karyesinde imam vekili Mektep hocası Hafız Eyüp Efendi’nin hanesi beş-altı kişilik bir çete tarafından basılmış ve dipçiklerle Eyüp Efendi ve 15 yaşındaki oğlu cerh edilmiştir. Bu ailenin de haydutlar 518 altın lira, beş beşi bir yerde lira, 20 yirmilik altın, 3.000 leva, 5.000 Drahmi, 150 gümüş Drahmi, 200 gümüş Frank, 9 Mecidiye ve 50 liralık kıymetli eşya ve mücevheratlarını alarak çıkmışlardır. Bunlardan birisi meydana çıkmamıştır. Çünkü bunların hepsi Yunan asker ve jandarmasıdır. 12 12 Vatan 22 Haziran 1923, Sayı: 432 RUMELİDEKİ İSLAMLARIN ÇEKTİKLERİ Ahiren Selanik tarikiyle Rumeli’den şehrimize gelmiş olan bir zatın Yunanistan’da ki İslamların vaziyeti hakkında şu beyannamede bulunmuştur: Rumeli Müslümanlarının artık sabrı ve tahammülü kalmadı. Yunanlılar yeniden Müslüman evlerini tahribe başladılar. Bir Müslüman evinde bir karış boş yer buluyorlarsa müsadere edilerek zavallı aileler sokağa atılıyor. Köylerde, çiftliklerde yeni mahsulün nısfı alınıyor. Kimseye ilmühaber verilmiyor. Şehirliler aç bilaç bir haldedir. Hele bazı şehre uzak köylerde yapılan mezalimin had ve hesabı yok. Zavallı köylüler şehre geliyor, şikâyette bulunuyor fakat dinleyen kim. Kilkis’te Hacı Yunus köyü basılmış, birinci gün elli beş maktul verilmiştir. Ondan sonra tekrar gelmişler birçoklarını çalılara bağlayıp ateşe vermişlerdir. Bu mezalimin Bulgar şakileri tarafından yapıldığı iddia olunuyorsa da yalandır. Arabur, Çarnardede, Hacı Yunus köyü gibi mahallerde birçok öldürme olayları vuku bulmuştur. Veyselli, Yardımlı, Öksüzlü köylerinden ekser köylüler kovulmuş ve bir kısmı da eşyası yağma edilerek Selanik’e nakledilmiştir. Bunlar şimdi Selanik sokaklarında sürünüyorlar. Langaza havalisinde, Sarıyar ve Sarışaban’da yağma ve işkenceler icra edilmiş ve birkaç öldürme olayı vuku bulmuştur. İspanya Konsoloshanesi’ne müracaat olunuyor. Konsolos: “ elimden bir şey gelmez. “ diyerek müracaatları reddediyor fakat kapıda gözcüler ve hafiyeler bu müracaatı yapanları yakalayarak kışlaya götürüyor ve ölünceye kadar döverler. Selanik’te birkaç aydan beri Cemaati İslamiye Edirne’den firaren gelen Hacı Mustafa’nın ve birkaç yaranının elinde kalmıştır. Bunlar Mithat Paşa Sanayi Mektebi varidatını ve Evkafı İslami’ye iratlarını yiyip bitiriyorlar. Hatta geçende mektepteki eytamı da kapı dışarı ettiler. Müftü kendisinin ve avanesinin mayişetini teminden ve o mukaddes kabristanlarda kendi hayvanatını kestirip binlerce liralık mermerler mahv ve tahrip etmekten başka bir şey yapmıyor ve yapamaz da. Sulhun imzalanmasıyla şiddetin biraz azalacağını ümit ediyorduk. Şimdide de vergilerin istifası için tazyik başladı. Müslümanlarda para yoktur. Emvali menkulenin, hayvanatın ve emval gayrı menkulenin furuhatına veya ahire icarına müsaade olunmuyor ve hiçbir müstecirden on para alınamıyor. Bu şerait dahilinde vergi nasıl verilebilir. Lozan Konferansı muhacirlerin emval menkulelerini beraber alabileceklerini kabul ettikleri halde burada kimsenin bir iki senesine tesahip ettiği yoktur. Buraya gelecek olan Mübadele komisyonunun Türk azası son derece büyük nüfuz ve iktidar sahibi olmalıdırlar. Cuzi bir müsamaha, hicret edecek İslamların hukukunu ortadan kaldıracaktır. Buraya gelen Rumlar, kalktıkları yerden neler neler getirdiler; Maazallah bizimkiler boş el ile harap olmuş Anadolu bir Anadolu’ya hicret ederlerse mahv ve perişan olurlar. Buna mani olmak için hükümetimiz şimdiden siyasi teşebbüslerde bulunmalıdır. 13 13 Vatan 15 Ağustos 1923, Sayı: 137 YANYA HAVALİSİNDEKİ İSLAMLARIN FECİ VAZİYETLERİ Yanya’dan gelen bir dindaşımız o havalideki Müslümanların çektiklerini anlatıyor: “ Yunan Hükümeti geçen sene Yanya Müslümanlarını geçen sene Yunan tabiiyetine geçmesi için tazyike başlamış, bunların elinden cebren bir takım kâğıtlar almıştır. Bu suretle elinden kâğıdını aldığı kimseleri şimdi ikide bir askere davet ediyor ve her birinden 1.500– 2.000 drahmi bedeli askeri talep ediyor. Bir kere bedel verenin bir-iki ay sonra tekrar bir davet vesilesiyle yeniden bedele tabi tutulduğu nadir değildir. Bu suretle Müslümanların elinde avucunda hiçbir şey kalmamıştır. Bütün köylere yeni gelen muhacirler yerleştirilmiş ve Müslüman ahali açıkta bırakılmıştır. Bunların bu muhacirlerden çektikleri tahammül fersadır. Muhacirler çeteler teşkil ederek İslam çocuklarını kaldırıyor, bazıları öldürülüyor, bazıları da istenilen fidye mukabilinde bırakılıyor. Yanya Hükümetin hiçbir Müslüman’ın şikâyetini dinlediği yoktur. Bir zamanın büyük çiftlik sahipleri bugün paraya muhtaç bir hale gelmiştir. Ahiren Lozan’daki anlaşma üzerine Türk tebaasının emlaklerini satabileceklerini ilan ettiği halde diğer taraftan Hıristiyan ahaliye Metropolitler vasıtasıyla Kiliselere toplamış ve İslamlardan katiyen bir şey almamalarını kendilerine tembih ettirmiştir. Gerek Türk ve gerek Müslüman hiçbir ferdin hiçbir mülkiyeti satmasına imkân yoktur. Bunlar açlıktan kırılıyor. Eğer hükümetimiz bunları kendi vesaitiyle oradan buraya getirtmeyecek olurda bu vaziyette bir kış daha geçecek olursa bunların ekserisi öleceklerdir. 14 14 Vatan 18 Ağustos 1923, Sayı: 140 SAMSUN'A GİTMEK İSTEMEYEN MUBADİLLER Dün Bir Jandarma Müfrezesinin Misafirhaneye Getirildiğini Görünce Kadınlarını İleri Sürerek Gitmemekte Israr Ettilerse de Nihayet Razı Oldular İleri 28 Nisan 1924 Birkaç gün evvel Drama’dan getirilerek Yük ve Karagöz karyelerinden Samsun’a gönderilmek üzere İstanbul İskele Müdüriyeti Misafirhanesine birleştirilen dört yüz elli muhacir ahiren aşı ve istirahat müddetlerini ikmal etmişti. Bu kafilenin Samsun’a sevki tekerrür etmiş iken muhacirler gitmek istememişler ve kendilerinin Çatalca İskân Mıntıkasına iskânlarını talep etmişlerdir. İstanbul Mıntıka Müdüriyeti bu muhacir kafilesi hakkında yapılacak muameleyi Vekâlet’ten gelen bir emirde dört yüz elli kişinin tütüncü olmaları hasebiyle Samsun İskân Mıntıkasına iskânları evvelce tekerrür eden etmiş bulunduğunu ve binaen âliye başka bir yerde iskân edilmeleri imkânı olmadığı ve ısrar ettikleri takdirde cebren sevkleri bildirilmiştir. Dün İstanbul Mıntıka Müdürü bu kafileyi gidecekleri mıntıkaya sevk etmek için ihtarda bulunmuş ise de muhacirler kati suretle Samsun’a gitmeyeceklerini ifade ettiklerinden ufak bir jandarma müfrezesi misafirhaneye getirilmiştir. Mıntıka Müdürü tarafından muhacirlere nasihat edilerek ısrarlarından bir fayda hasıl olmayacağı münasip bir lisan ile ihtar edilmiş ise de muhacirler itaat etmemişler ve kadınlarını ileri sürmüşlerdir. Bundan sonra ihtar daha ciddi bir suretle yapılmış olduğundan bir hadise olmadan nihayet muhacir kafilesinin sevki temin edilebilmiştir. Dört yüz elli kişilik kafile Jandarma müfrezesinin nezareti altında Canik Vapuruna irkâb olunarak (bindirilerek) Samsun’a gönderilmişlerdir. 15 15 İleri 28 Nisan 1340, Sayı: 2225 SAMSUN'DA YİRMİBEŞ BİN MUHACİR Cumhuriyet 6 Mart 1925 Elde ettiğim bir istatistiğe nazaran Samsun Vilayetinin muhtevi olduğu Samsun, Bafra, Çarşamba ve Terme kasabalarıyla, Kavak nahiyesinde seksen üç bin yedi yüz altmış sekiz Rum meskûn bulunuyordu. Bunlar Mübadele yoluyla Yunanistan’a gitmişlerdir. Yerine gelen ve ekserisi Drama, Kavala ve Sarışaban havalisi halkından ibaret olan Drama muhacirleri yirmi beş bini biraz aşmaktadır. Tütüncü, dülger, marangoz, demirci ve saire gibi muhtelif sanat erbabı olan Rumlar, Yunanistan’a hicret ederken halkta bir düşünce vardı. Acaba gelecek muhacirler arasında bu gibi sanat sahipleri var mıdır? Eğer yoksa bunların yeri boş kalacak, memleketin hayat iktisadiye ve ictimaiyesi esastan sarsılacaktır. Bidayet emirde bu endişe, Türk muhacirlerin peyderpey gelmesiyle bu sanatların dışında ve ezcümle tütüncülükte vakıf ve ihtisası tam sahibi olduklarını göstermiş ve Türklerin artık kendi başına, kendi hanesinde medeni milletlerin gıptasını celb ve mevcudiyete sahip olduklarını ispat etmiş olmalarıyla atiye ait büyük ümitlere sahip olmuşlardır. İhtiyaç her şeyi doğurur. Vatanın muhtaç olduğu birtakım sanatlar vardır ki bunlar Rumlara, Ermenilere mahsustur deniliyordu. Hâlbuki iş hiç de öyle değilmiş, Rumların son hicret kafilesi takriben altı ay evvel buradan çıkmıştır. Bir buçuk sene evvel başlayan bu hicret mütekabile bu gün hitam bulmuştur. Türklerin üzerine bir kâbus sıkleti gösteren bu yabancı anasırların içimizden çıkması Türk’ü kendi evine sahip etmiş ve kendi ihtiyacını elim, hazin bir düşünce ile karşılaşmış olan Türkler kollarını sıvayarak merdana bir cüretle işe başlamışlardır. Tütün zirai, tütün terbiyesi ve tütün işletilmesi gibi mesai Samsun’un yüzünü güldürtecek ve geçmişleri Samsun’da bir seneden beri teşkil eden tütün mübaya şirketleri dokuzu buluyor. Rumeli usulü yetiştirilmekte ve işletilmekte ve nefasetiyle büyük bir şöhret kazanan SamsunBafra tütünleri bu baş döndürücü terakki ile memleketin inkişaf iktisadisine pek şümullü hizmetler göstermektedir. Yunanlıların tütünlerimiz aleyhindeki propagandaları devam ettikçe Avrupa, Amerika tütün müşterilerinin adedi, rağbeti tezyit etmektedir. 16 16 Cumhuriyet 6 Mart 1925, Sayı: 415 SELANİK’TE MUHACİRLER Hususi Muhabirimizden Haber aldım, Islahane yetimleri ve bin kadar muhacir nihayet gidiyorlarmış. Derhal vapura koştum. Gümrüğün karşısında duran Arslan vapurunun Türk bandırası bu Yunan memleketinde insanın ruhuna saadetle dolu bir neşe veriyor. Muhacirlerin arz eylediği sahne-i sefalet ve felaket karşısında bu Türk bandırası bana pek çok ümitler veriyordu. Vapura girdim, bütün bu İslam kütlesinin din kardeşlerinin, hakiki vatanlarına gidebilmekten mütevellid ümitle dolu olduklarını gördüm. Nihayet bir seneden beri muntazır bulundukları bu seyahat bugün hakikate dönüşüyordu. Yalnız annesini burada terke mecbur olup da bu vapurun içerisine kendisini yalnız biraz yabancı hisseden bazı çocuklar, sanki hareket dakikasının sanki biraz uzamasını istiyor gibi görünüyordu. Bu ilk hareket ümit edelim ki karşıda bu bütün gül olmuş şehrin çamurları içerisinde sürünen diğer dindaşlarımızın da sevkini tecil eyleyecektir. Zira arkada kalan kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar, velhasıl bütün muhacir kafileleri artık onlar için kabili teneffüs olmayan bu muhitin havasından bir dakika evvel kurtulmak istiyorlar. Vapura gelmekte biraz geç kalmışım, tali komisyon azası gelmiş ve lazım gelen teftişatı bizzat icra eylemiş, bu suretle hem huduttan korkulan vakaya meydan verilmemiş, hem de muhacirlerin limandan kayıklara nakledilmeleri kemali sükûnet ve intizam ile olmuştur. Arslan vapuru buradan hareketle doğruca Tuzla’ya gidecektir. Bade orada tathirat lazıme icra edildikten sonra İstanbul’a gidecek ve Islahane yetimlerini orada bıraktıktan sonra muhacirler asıl gidecekleri merkez olan Tekfurdağı’na hareket eyleyeceklerdir. İki gün sonra da Sadık zade kumpanyasının Sakarya vapuruyla iki bin beş yüz muhacir yine Tekfurdağı’na hareket edecektir. Sakarya henüz gelmedi, İstanbul’dan vüruduna intizar edilmektedir. Bugün Arslan muayyen miktar muhaciri aldığı takdirde buradan hareket edecektir. Aksi takdirde hareketi daha bugün tehir edebilecektir. 17 Selanik 17 İkdam 30 Teşrinisani 1923, Sayı: 9577 YUNANİSTAN'DA MÜSLÜMAN MUHACİRLER NE HALDE Hususi Muhabirimizden: Daha on gün evvel buradan muhacirlerin hareket ettiğini size bildirmiştim. Maalesef her gün yeniden başlayan bu yolculuğu daimi bir surette tehir ediyor. Evvela iki hafta evvel komisyonlarda sevkiyata başlanması lüzumundan bahsedilmiş ve Selanik’te sokaklarda kalmış olan muhacirlerin kısa bir zamanda sevki karargir olmuştu. O zamandan beri iki hafta geçtiği halde bu karar tatbikata konulamadı. Selanik Limanında Bekleyen Mübadiller Esbabı tehiri aramadan, komisyonlarda bu hususta geçen müzakeratı takip etmeden evvel bu daimi tehirlerin tevellüt ettiği felaketleri nazarı tetkikten geçirmek lazımdır. Selanik’te diğer kasabalardan firar etmiş köylülerin adedi pek çoktur. Bunlar bütün neleri varsa köylerinde bıraktıktan sonra sahile döküldükleri ve yevmi harekette tehir ettikleri cihetle susuzluktan ve açlıktan kırılmaya başlamışlardır. Dün dört muhacir cenazesinde bulundum. Çıplak ayaklı iki öksüz kızın, “Fatma “ ile “ Emuş “un derin bir inilti ile omuzlarımız üzerinde giden, babalarının arkasından koşuşmaları beni çok ağlattı. Fatma ile Emuş, bu iki sevimli kız kardeş artık tamamıyla yalnız ve kimsesiz kalmışlardı. Bu iki kızcağız eğer yalnız başlarına kalacak olurlarsa çok geçmeden o yolun yolcusu olacaklar, Son resmi vedayı beklemeden çocukları alıp evime getirdim. Fakat ne çare bu tabiî ki denizden alınmış bir bardak suya benzer. Her gün yeni ve mutad vefat haberleri almaktayım. İşte nihayet Kışın ortası geldi. Geceleri açıkta yatmaya mecbur olan bu zavallı halkı Sıtma ve Dizanteriden kurtulamıyor. On gün evvel Selanik’ten Atina’ya hareket eden Şark Amerikan Yardım Cemiyeti Reisi Mister Çakvit tekrar Selanik’e geldi. Mister Çakvit Müslüman muhacirlerinin vaziyetlerini yakından görerek derhal Tali Komisyon vasıtasıyla hükümetten bir miktar çadır tevzii talep eyledi Yunanlılar her ne vasıta ile olursa olsun, Müslümanların imhası politikasını takip ettikleri için böyle bir yardım ve insaniyeyi yerine getirmeyeceklerdi. Selanik’in Vali-i Umumiyesi bütün çadırların Rum muhacirlerine tahsis edildiğini iddia ile teklifi reddeylemiştir. Buraya gelen Hilal-ı Ahmer Şubesinin açtığı birkaç çadır Mister Çakvit’in kurdurduğu gayet vasıh bir çadır istisna edilecek olursa Köylülerin büyük çoğunluğu sokaklarda kalmıştır. Kış geldi. Köylü hâlâ sokaklarda, sahil boyunda yevmi harekete muntazır. Kararlar bir türlü verilmez, emirler bir türlü çıkmaz. Nihayet dün (20 Teşrinisani) Tali Komisyon’a bir teklif geldi: Beş bin muhacirin Tekfurdağı’na sevke başlanılması bildiriliyordu. Bu halkın ancak yüzde onu mecanen gidebilecektir. Tekfurdağı’na hangi kaza ve köyler ahalisinin sevk edileceği telgrafta açıklanmıyor. Binaenaleyh yolumuzda tesadüf eden köylülerin tasnifine lüzum görülmeden gelişigüzel ve vapurlara bindirilecek olurlarsa yarın gidecekleri yerlerde tekrar ikinci bir seyahat mecburiyeti karşısında kalacaklardır. Buna rağmen Muhtelit Komisyon Selanik’e keşide ettiği telgrafta bu ciheti nazarı itibara almağa lüzum görmemiştir. Hâlbuki bu mesele Tali Komisyon’da uzun münakaşatı mucip olmuş ve bilnetice tekrar Atina’dan malumat talebine karar verilmiştir. Fakat böyle malumat talebi ile haftalar gelip geçmektedir. Selanik Gidecek muhacirlerin yalnız yüzde onu mecanen seyahat edebileceğine göre bu miktarı tecavüz eden fakir köylüler mütevekalete ölümlerine mi muntazır bulunacaklar demektir. Bu halkın büyük çoğunluğu parasızdır. Bu şartlar dahilinde Türkiye’ye hicret edemeyeceklerin ve Yunanistan’da ölüme mahkum kalacakların adedi pek çok olacaktır. Hâlbuki muhacirinin sevkine en evvel yardıma muhtaç olanlardan başlanması lazım gelirdi. Köylü köyünden getirebildiği birkaç kuruşunu bu intizar devresi zarfında tamamıyla sarfına mecbur olduktan sonra şimdi diğerlerinin yardımına muhtaç kalmıştır. Yeis ve komedi. Bir taraftan açlık ve hastalık bütün Müslüman fakir köylüsünün pek kısa bir zamanda mahvına mucip olacaktır. Her geçen gün bu felaketi müthiş bir surette tezyid eylemektedir. Bu vaziyet hazıra dahilinde bu halkın kabiliyet tahammüliyesi kalmadı. Bu hal devam ettiği takdirde vaziyetin adedi tasavvurun fevkinde olacaktır. Burada Hilal-ı Ahmer azami bir vakit sarf eyleyerek bu zavallıların dertlerine ilaç bulmaktadır. Fakat sefaletin, fakir ve zaruretin bu korkunç şeklini karşısında bu vazife yalnız bu raddedeki Hilal-ı Ahmer Heyetine terk edilecek olursa birçok fukaranın açıkta kalacakları gayet tabidir. İkinci kafile bugün, “Tatis “ namında bir Yunan vapuruyla Selanik’ten hareket ediyor. Bu hareket maalesef geçen defaki gibi intizam ı tam dahilinde olmadı. Sadıkzadelerin Sakarya vapuru Selanik’e vardığında tehir gösterdi. Tatis vapuru bu ikinci kafilenin naklini deruhte eyledi. Programın bu suretle tebdili üzerine, Gümrük boyuna hücum eden ve hareketine amade olan muhacirler geceleri, deniz kenarında perişan bir halde geçirmeğe mecbur olmuşlardır. Vapurun had dahilinde harekette tehir gösterdiği için bu suretle zavallı İslam köylüsü ayrıca bir çok suretlerle müteessir olmuştur. Birde vapurda derece-i istiabından beş yüz kişi fazla adam yüklenmiş olduğu için vapurda ayaküstünde duracak yer kalmamıştır. Vapur içerisinde gece hali intizarda kalan muhacirler arasında iki vefat vuku bulmuştur. Atina’da bir zat: “Esna-i nakliyat ve sevkıyatta muhacirlerin yüzde ikisini kaybedersek ehemmiyetli bir zayi telakki edilemez. “ demiştir. Hâlbuki sevkıyat bu şartlar altında devam edecek olursa muhacirlerden yüzde kırkının yollarda telef olacaklarına şüphe edilmemelidir. Sevkıyat meselesi gayet mühimdir. Bunun için ayrıca mütehassısların vücuduna ihtiyaç vardır. Vapurların vürudu teşhir eyler, hareket günleri, hatta saatleri evvelden tayin edilmezse vefatların adedi tahminin pek çok fevkine çıkacaktır. Hilal-ı Ahmer’in vapurda muhacirlerin sıhhatine nezaret eylemek üzere bir doktor, bir kâtip, iki hastabakıcı ve sekiz hademeden ibaret olmak üzere bir de heyeti sıhhiyesi bulunmaktadır. Şu birkaç kelimeyi vapurun kirli kamaralarında yazarken Hilal-ı Ahmer doktoru Kemal Bey’in: “ Vapurda bir kolera başlamazsa çok teşekkür edelim “ dediğini bizzat duydum. Velhasıl sevkiyatın bu şeklini vaziyet hazıra ile kabili tevkif değildir. Bu kafile iki bin üç yüz kişiden müteşekkil olup muhacirler evvela Tuzla’ya uğrayarak sıhhi muayeneleri icra edildikten sonra Tekfur dağına gideceklerdir. 18 18 İkdam 30 Teşrinisani 1923, Sayı: 9577 MÜBADELEYE TABİ DUL KADINLARIN BİR MÜRACAATI Selanik’ten Gazi Paşa’ya Gönderilen Bir Arzuhalde Hicret Etmezden Evvel Mülklerinin Kıymetlerinin Takdir Edilmesi Lüzumundan Bahsedilmektedir Reisicumhur Gazi Paşa Hazretlerine Selanik ashab emlakinden birçok dul kadınlar imzasıyla takdim olunan arzuhalin bir suretini Mübadele Cemiyeti matbaamıza göndermiştir. Arzxuhali aynen neşrediyoruz: “ On iki seneden beri hali harp, morotoryum, yangın, dimisyon, İpitakesi gibi müteaddit ve tahammülfersa zararların sıkleti altında inleyen Makedonyalılar için akdedilen mübadeli-i ahali itilafnamesi bizim için büyük bir bahtiyarlık oldu. Zira bu vesile-i mebcele ile rebka-i esaretten kurtulacak, anavatana kavuşacak ve o mübarek topraklarda olduktan sonra yaşamak hakkına nail ve her türlü tasalluttan masun kalacağımıza kail ve mütemain bulunduğumuz cihetle hicret acısını katiyen hatırımıza getirmedik. Mübadele başlayınca her birimiz bir saat evvel anavatana kavuşmak için müracaata başladık. Nitekim mübadele günlerinin yaklaştığı şu zamanlarda ise hissettiğimiz sevinç kabili tasvir değildir. Fakat diğer cihetten tarz mayişetimizi ne şekil alacağını düşündükçe kadınlığımızın bütün aciziyle titriyor. Çünkü bu mübadelenin Lozan Antlaşması ahkâmına riayet olunacağını tahayyül ederek elimize alacağımız vesaik ile iskân mıntıkalarında aynı hayat ve mayişeti temine muvaffak olacağımızı ümit ediyorduk. Halbuki altı aydan beri bu meselenin dahil olduğu safahatı görerek müteessir olmakta idik. Murahhaslardan birinin gazetelerde kıymet takdirinin imkânsızlığını bildiren beyanatı Türkiye’de ibraz edeceğimiz, vesaikte görülecek emlak kıymetinin, tasfiyenin hitamına kadar yüzde yirmisi nispetinde arazi verileceği hakkındaki kanun takip etti. Anlaşma mucibince beyannamelerimizde bulunan emlakimizin kıymetleri takdir ve tespit edilmemiş ise Türkiye’de hiçbir şey almayacağımız anlaşılmaktadır. Bizim buradan hicretimizden sonra yapılacak kıymet takdiri meselesi ne vakit ve nasıl olacaktır? Bu belgede hiç olmayacak bir ameliye halini alacaktır. Hatta bir gün gelip de burada bırakacağımız beyannamelerin kaza eseri olarak zayiye uğramasına şahit olmamamız, varid hatırdır. Hem ne hacet bir nüshası bize verilen kıymet takdiri beyannamelerin Türkiye’de bir hüküm ve kıymeti olmayacaktır. Kıymetsiz kâğıtları elde bulundurmanın ne faydası tasavvur olunabilir. Biz zavallı ve kimsesiz dul kadınlar burada terk edeceğimiz servetimize mukabil Türkiye’de ne alabileceğiz ki hem kendilerimizin hem de evlatlarımızın idare ve mayişeti temin olunabilsin. Saniyen: Yapılan kanunda ibraz edeceğimiz vesaikte belirtilen kıymetten şimdilik yüzde yirmisine nispette bir şey verileceği vaad olunuyor. Pek güzel buna teşekkür olunur. Fakat elimizde ne gibi vesaik bulunacaktır? Babalarımızdan miras kalmış, yahut tarafımızdan kırk sene evvel mübaaya edilen bir arsa üzerinde bin altın sarfıyla inşa olunmuş bir keşanenin tapu senedinde yalnız dört bin kuruş bir arasa kıymeti bulunur ise, diğerinin büyük ve müşterek mülkünün tefrikiyle aldığı tapu senedinin “ Cihet ita-i senet “ hanesinde “tebdilen“ denilerek senedin ve kıymet gayrı münderiç olur is, bir diğerinin dedesinden kalmış bir hüccet ile veya bila hüccet bilfiil tasarruf edegelmiş ve hayn yoklama da verasesinin tasarrufu tasdik olunmuş bir evi, mağazası, değirmeni olup ta ve bununda bedel ferahı ve kıymeti gayri mukayyit bulunur ise vaziyetimiz ne olacaktır. Tahrir emlak vergi kâğıtları ise ispat tasarrufa gayri kafidir. Çünkü aile reisi namına namına kayd olunmuş bulunmak ser reşidesiyle ekseriya zeyden, mülkiyeten vergisi defter kaydı dolayısıyla umeradan alına gelmiştir. Bu halde hangi vesikanın ibrazında elimize kaç para alacağımızı da temini hayat ve mayişet edeceğiz? İşte bu düşünceler bizi derya-i tesire atmakta ve endişe-i ferda ile bizar etmektedir. Muhterem Reis Gazi Paşa Hazretleri! Sizi bütün mevcudiyetimizle temin ederiz ki on iki senelerden beri çektiğimiz elemi, gördüğümüz faciayı unutmak arifesinde yeniden bir mahrumiyet felaketinin bize mütevece olduğunu hissederek akıl ve idrakimiz düçar felç olmakta, binaen aliye şimdiden himayenizi istida için arzuhale şitab mecburiyetini hissetmektedir. Sizden istediğimiz takdir ve tespit kıymettir. Bu yalnız kendimizin ve çocuklarımızın hayat ve istikbali ve ağuş himayemizde bulunan ve ileride vatanın ala iftiharı olacak eytamın atisi için kâfi bir teminat teşkil edecektir. Bu teminatın emir buyrulmasını rica ve ricalarımızın lütfen kabul buyrulmasını istida eyleriz Gazi Paşa Hazretleri 19 19 Vatan 23 Mayıs 1924, Sayı: 401 KAYALAR Hamdi Bey, bi taraf azalardan Mösyö Ekstran ve Yunan murahassası Mösyö Yanis’den müteşekkil bir heyet Kayalar ahali İslamiye’sinin vaziyeti hazırasını tetkik etmek üzere bu havalide bir seyahat icra eylemiştir. Bir hafta kadar devam eden devam eden bu seyahatten sonra heyet tekrar Atina’ya avdetiyle netice-i tetkikatta Kayalar ahali-i İslamiyesi’nin derhal mübadelelerine başlanması lüzum katiyesini muhtelit komisyona bildirilmiştir. Kayalar ahalisin kısmı azamisi çiftçidir. Binaenaleyh Yunan Hükümeti Anadolu’dan gelen Rum muhacirlerinin birçoğunu, bu havali deki İslam Çiftliklerine, İslam hanelerine yerleştirdi. Hanelerinden, tarlalarından sürülüp atılan İslam köylüsü aylardan beri sokak ortalarında barınmak mecburiyetinde kalmıştı. Köylünün bilcümle hayvanatı da Rum muhacirlere takdim edildiği için İslamlar kati bir sefalete maruz bırakılmışlardı. Böylece servet menkule ve gayrı menkule namına İslamların elinde hiçbir şey kalmadığından tamamıyla mahv ve mahkûm bir halde bulunmaktadırlar. On beş yirmi bin evveline kadar mutedil bir suretle devam eden havalar birden bire müthiş bir kar fırtınası sonucu vefat edenlerin sayısı hesapsız bir surette tezayid eylemiştir. Her türlü yardımdan mahrum olan bu havali İslamiyesi hâlâ Yunan mezaliminin dehşetlerinden kendisini kurtaramamıştır. Hilal-ı Ahmer müessese-i hayriyesi Kavala gibi hakikaten zengin, bir şehre bir heyet gönderdiği halde bu bedbaht ahaliye asla nazarı itibara almamıştır. Bence Kavala’dan ve felaketin nazarı itibara alınmak şartıyla Selanik’ten evvel Kayalar’a hayetlerin gelmesi lazım gelir. Selanik Hamdi Bey, Mösyö Ekstran ve Mösyö Yanis’den müteşekkil tetkik heyetinin gösterdiği kati lüzum üzerine nihayet Kayalar ahali-i İslamiyesi’nin derhal mübadelesine karar verilmiştir. Fakat henüz bu havalide bir tali komisyonda teşekkül etmiş olduğundan yeniden aza intihap ve tayin edilmiştir. Yeni tali komisyon azaları henüz mahalline gidememişlerdir. Hâlbuki bundan sonra teşkil edecek komisyon fiilen vazifesine ibtidar ve sevk edilecek ahali beyannamelerinin tanzim ve tahriyesine kadar asgari yirmi beş-otuz günlük bir zamana mütevakkıf olduğu şüphesizdir. Hâlbuki daha bir ay kışın dehşeti devam ederse sefalet içerisinde kalacak olan bir kitlei halkın nısfından fazlası muhakkak mahvolacaktır. Yunan hükümeti muhtelit komisyonda ittihaz edilen makruratın hiçbirisi katiyen nazarı itibara almamaktadırlar. Aksi takdirde müsadere edilen emval ve emlakin derhal tazmini icap ediyordu. Hâlbuki Atina’da hükümetin birçok teminatına rağmen henüz müsaderelere nihayet verildi, ne de cebren alınan hayvanatın bedelleri tazmin edildi. Tazminat şöyle dursun her gün yeni müsadereler birbirlerini takip eylemektedir. Bu ahval pek müthiş felaketleri davet ediyor. Burada Tevfik Rüştü Bey’e beyan hal için gelen Kayalar etrafından bir zar ile görüştüm. Bana gözyaşları ile ahali-i İslamiye’nin kısmı azamı kepeği yeşil otla karıştırarak yediğini söyledi. Düne kadar kazasının, karyesinin, zengin eşrafından addedilen zevat bugün nafakaya mecbur olduğunu da ilave eyledi. Köylü bulundukları mevkilerde kar ile mahut kalarak jandarmaların süngüleri altında mahvolmaktadır. Geçen gün buradan muhtelit komisyonunun üç bi taraf azası ile Türk ve Yunan murahassısları içtima ederek Hamdi Bey’in Garbi Makedonya’da Mösyö Ekstran ve Yanis ile müştereken vuku bulan müşehadatına müteallik mufassal ve muadil raporunu müzakere etmiştir. Bu celse pek mühim ve hararetli olmuştur. Neticede meclis atideki müfredatta ittifak etmiştir: 1. Müsadere edilen emvalin iadesi ve iadesine imkân olmayanların derhal tazmini. 2. Evlerinden atılan köylülerin meskenlerine iadesi ve hareketleri tarihine kadar kendi yerlerinde iskânı. 3. Muhtacinin hükümet tarafından iaşesi işbu makruratın sıhhat müessire ve katiyede tatbiki için Yunan Hükümeti hususi bir komisyon teşkil edecek ve bu komisyon bitaraf aza vekillerinden birinin riyaseti tahtında bulunacaktır. Yunan baş murahhası Mösyö Papas mefrudatın tamamen tatbik edileceği hakkında kati teminat vermiştir. Muhtelit Komisyonunun dünkü ictimaı umumiyesinde bu makrurat mevzu müzakere olmuş ve bunların teferruatı da tezyin ve netayiç edilmiştir. Mateessüf bu müfredata ve Yunan hükümetinin teminatına rağmen henüz bir hüsnüniyet aşarı görülememiştir. Eğer bu güne kadar Muhtelit Komisyon tarafından ittihaz edilen makrurat aynen değil fakat kısmen tatbiki edilebilmiş olsaydı. Ahali-i İslamiye’nin bu günkü vaziyeti tamamıyla tebdil eylemiş bulunacaktı. Temenni ederiz ki Tevfik Rüşdü Bey, biraz daha fazla şiddet ibrazıyla gayri kabil tahammül bir hale gelen bu vaziyete nihayet vermeğe muvafık olacaktır.20 20 İkdam Kânunusani 1924, Sayı: 9617 GİRİT’TE MEZALİM DEVAM EDİYOR Yunanlılar Müslüman Ahalisinin Emval ve Emlakini Zapt Etmişlerdir Şimdi İslamları İmha İçin Uğraşıyorlar Kandiye 9 Teşrinievvel: Size bu mektupta yine Yunanlıların devam edip giden mezaliminden bahsetmek ve hükümeti milliyemizin nazarı merhametini celbetmek istiyorum. Yunanlılar İslam ahaliyi külliyen ve esasen imha etmek emeliyle Girit’i müthiş bir anarşi içinde bıraktılar ve kara Müslümanları şurada burada sıkıştırarak tekmiş nüfuz mevcudiyesini, hayvanlarını, zahirini, inas beytiyesini, hâsılı canlarından başka her şeyi yağma ettiler ve birçok bi günahları da şehre tıktılar. En esaslı mahsulümüz olan zeytini elimizden aldılar. Bütün emval ve emlakimiz yerli Hıristiyanlar ile muhacirlerinin taht tasarrufundadır. Sulhün imzalanmasına müteakip Yunan Malunet İçtimaiye Nazırı ( Dokusudi) geri çekildi. Müslümanların Eylül nihayetine kadar Girit’ten çekilip gitmeleri emrolundu. Müslümanlar büyük bir telaş ve heyecan içinde kaldılar ve Sıhhıye Nazırı’nın Mübadele itilafnamesinin ahkâm ve şeraitine mügayyir olan hareketi icap edenler nezdinde protesto etmek üzere Atina’ya gitti. Türk Konsolosu Cevat Beyin marifetiyle Adnan Beye malumat verildiği gibi Hollanda sefiri vasıtasıyla nazırın evamir ve beyanatı protesto edildi. Yunan Hükümeti, mübadele itilafnamesini harfiyen tatbike çalışacağını vaad etti, fakat arası çok geçmeden Midilli’de bulunan focai atik ve cedit ahalisi vapurlar dolusu “ Resmo “ ya gelmeğe başladılar. Hükümet evvel emirde köylerdeki İslam evlerine Rumları, yerleştirdi ve Mübadele itilafnamesinin ahkâm ve şeraitini mugayir olarak bilcümle emlak ve arazimizi Rum muhacirlerine taksim etti. Bu senenin zeytin mahsulünü de muhacirlere verdi. Girit Kartpostalı İslamların bu sene de mahsullerinden istifade etmelerine müsaade edilmemiştir. Bundan başka şehir dahilinde ki akaratımızın emir idaresi mal müdürlüklerine havale edilmişlerdir. Girit’te Hanya Civarında Kâin “ Kiru Tunazu “ Karyesinde Hıristiyan Eşkıya Tarafından Vahşi Bir Şekilde Şehit Edilen Mustafa Alevaki’nin ve hasan Çavuş’un Bedbaht Yetimleri İdame-i hayatımıza kısmen medar olan akarımızın varidatı da bize verilmemektedir. Köylerdeki İslam evlerinin kapı ve pencereleri yerli Rumlar tarafından gasp edilmiş ve bu evlerin tavanları bile sökülmüştür. Rum muhacirleri bu evlerde oturmak istemediler ve şikâyete başladılar. Başvekile ve heyeti ihtilaliye riyasetine telgraflar yağdırdılar. Bunun üzerine Yunan Hükümeti şehir dahilinde Müslümanlara ait emlakine de el attılar. Vali ve Mutasarrıflara çektiği telgraflarda elyevm Müslümanların ikamet etmekte oldukları hanelerin dörtte birine çekilmelerini ve dörtte üçünün Rum muhacirlere tahsis edilmesini emreyledi. Cami, mektep ve tekke müessesattan gayrı meskûn tamamıyla Rumların ikametine tahsis edildi. Mübadele-i İtilafnamesinin 5, 8 ve 16’ncı maddelerine tamamen mugayir olan ve Yunan hükümetince tasvip edilen bu hareket üzerine Girit’te ki Müslüman ahalinin vaziyeti bir kat daha vahamet kesbetti. Büyük bir zaruret ve sefalet içinde perişan olan fakir Müslüman köylülerin vaziyetlerine bir nihayet verilmek arzusu yeniden Hanya, Kandiye ve Resmo’dan Atina’ya birer heyet gönderildi. Heyet Atina’da Cevat Bey, genç, hamiyetli lisana aşina ve faal bir zat ise de derecei memuriyeti talibdir ve muhaberatı ancak istirham şeklinde ceryan ediyor. Girit’te Domdom Kurşunuyla Şehit Edilen Haydar Tokaki Atina’daki Hollanda sefiri ise Türk hükümeti namına Yunan Hariciye Nezareti’ne vaki olan müracaatın neticesinde, Müslüman heyetine Felemenk tebaasının menfaatini tehlikeye koymamak için icap eden şiddeti göstermekte mazur bulunduğunu alenen söylemiştir. Bu noktalar malum olduktan sonra Atina’ya gönderilen heyetin teşebbüsatından bir netice hâsıl olmayacağı şüpheden varestedir. Heyet yalnız Sıhhiye Nezareti Baş Kâtibinin Girit ahvalini tetkik etmek üzere Girit’e gitmesini temin eyledi. Bundan da pekiyi bir netice alınamayacağını çok iyi biliyoruz. Yunan Hükümetinin Mübadele İtilafnamesine mugayir olan ve Müslümanları imha siyasetini tatbik eden bu hareketine bir nihayet vermesi için icap eden teşebbüsat siyasiye de bulunmasını hükümeti milliyemizden istirham ederiz. 21 21 Vatan 22 Teşrinievvel 1923, Sayı: 190 GARBİ MAKEDONYA SEVKİYATI SON BULUYOR Sevkıyat Ağustos 16’sında Hitam Bulacaktır ve Birkaç Güne Kadar Yenişehir Müslümanlarının Sevkine Başlanacaktır. Karaferye Cemaati İslamiyesi İle Kozana Tali Mübadele Komisyonu Üyeleri Bir Arada Garbi Trakya Müslümanlarının Türkiye’ye sevki hitam bulmak üzeredir. Bu havali sevkıyatına Kozana Tali Komisyonu memur edilmiştir. Kozana Tali Mübadele Komisyonu’nda Türk delegesi Saffet Bey geçen gün mezunen İstanbul’a gelmiş ve evvelki gün Pire tarikiyle mahal memuriyetine azimet etmiştir. Saffet Bey geçen gün kendisiyle görüşmüş bir muhabirimize Garbi Makedonya’da Mübadele faaliyeti hakkında izahat vermiştir. Saffet bey demiştir ki: Filorina Mezunen bir-iki gün için İstanbul’a geldim. 11’nci Kozana Mübadele Tali Komisyonu’nun mıntıkası bu kere biraz daha tesviye edilmiş ve hemen bütün Garbi Makedonya bu sahaya ithal edilmiştir. Elyevm Kozana, Kayalar, Suruviç, Nasliç, Filorina ve hatta Yenişehir mıntıkamız dahilinde bulunmaktadır. Bu havali Müslümanlarının hemen kâffesi Türkiye’ye sevk edilmiştir. Sevkiyat Ağustos’un on altısına kadar kâmilen hitama erecek ve bu tarihte Türkiye’ye sevk edilmiş olan Müslümanların miktarı takriben yüz bini bulacaktır. Filorinalı Mübadillerden Bir Grup Yakında Yenişehir Müslümanlarının sevkine başlanılacaktır. Yenişehir’de miktarı birkaç yüz haneye baliğ olan eshab-ı emlak ve araziden maada külliyetli miktarda Çingene vardır. Bunların İstanbul mıntıkasında iskân edilecekleri haber verilmektedir. Yenişehir Müslümanlarının sevki için vapur tedarik edilmek üzeredir. Buradan Pire tarikiyle Yenişehir’e giderek sevkiyata nezaret edeceğim.22 22 Vatan 9 Ağustos 1924, Sayı: 476 MUHACİRLERİMİZ SOKAK ORTASINDA SÜRÜNÜYORLAR İskân İçin Bayındır’a Gönderilen Drama Muhacirleri Açıkta Yatmaktadır Bütün Metruk Evler Ahali tarafından İşgal Edilmiştir. İzmir’e gelen Rumeli muhacirleri iskân için mülhakata gönderilmektedir. Mülhakatta bunların ne suretle iskân edildiğini pek bilmiyorum. Ancak Bayındır’da şahit olduğum vaka eğer bütün mülhakatta da aynen ceryan ediyorsa zavallı muhacirlerin haline ağlamamak elden gelmez. Vapura biner binmez, sevincinden ağlayan, esaretten kurtulduğuna şükreden bu zavallılar Türk topraklarına kavuşur kavuşmaz. Böyle sükûtu hayale uğrarlarsa bilmem ki bu mübadeleden ne temin edilir? Bayındır’da Hıristiyanların bıraktıkları hane miktarı 400’e yakındır. Bu miktar kısmen Bayındır’a gelen 300 hane muhacire verilmişti. Bundan on beş gün kadar evvel Rize vapuru Drama ve Kavala ahalisinden 1.400 nüfus hamilen İzmir’e gelmiş ve yolcularını kâmilen İzmir’e çıkarmıştır. Bu muhacirlerden bir kısmı Akhisar, Söke, Ödemiş, Tire, Bayındır havalisine gönderilmiş, bir kısmı da nefsi İzmir’de kalmıştır. Buraya sevk olunan muhacirlerle temas ederek bunların hissiyatını öğrenmek istedim. Bakınız bunların hali ne kadar ağlanacak manzara arz ediyor: Bayındır’da ilk temas ettiğim muhacir Drama’nın Halil Bey mahallesinden Ahmet Efendidir. Bu zatı istasyon civarında meyus görünce halini sordum. Ağlayarak: “şu karşı çayırda yatanlar çoluk çocuğumdur. Üç gündür burada tarlada yatıyoruz. Bir gün buradan da, tarlamdan çekiliniz diyerek kovulmayacağımıza da emin değiliz. Elimizde iskân edilmek üzere Bayındır’a sevk edildiğimize dair İzmir İskân Müdüriyeti’nin vesikası var. Bayındır kaymakamlığına müracaat ettik. Bize harap bir yer gösterdiler. Tarla da yatmayı orada yatmaya tercih ettiğimi söylersem, harabe hakkında size bir fikir verdiğimi zannederim. Allah’ıma çok şükür memleketimde oldukça refahım vardı. Biz burada bu vaziyete düşünce bilmem orada da muhtaç bir halde olanlar burada ne olacaktır. Bayındır’da emval metrukeden evler muhacirine değil, şehrin yerli ahalisine verilmiştir. Allah için söyleyiniz bunlar bizim hakkımız değil mi? “ Ahmet Efendiyi teselli ederek yanından ayrıldım. Kahvede oturuyordum. Yanı başımda bir grup yine aynı meseleden dertleşiyordu. Ona kulak misafiri oldum. Sonra yavaş yavaş yanlarına yaklaşarak muhavereye karıştım. Burada da Drama muhacirlerinden Burhaneddin Efendi altı nüfusla ne suretle açıkta kaldığını anlatıyor ve ağlaşıyordu. Bu muhacirleri bunun için mi buraya naklettik? Düşman elinden burada sefaletten öldürmek için mi kurtardık? Bizden bekledikleri böyle sokaklara atılmak mıydı? İzmir’in yanı başında bunu görürsek, uzaklarda yapılan iskân muamelatından şüphe etmeğe hakkımız yoktur. İskânla alakadar makamat bu gibi vakaların önüne geçerse muhacirine en büyük yardımı yapmış olacaktır. Selanik’te Müslümanların Vaziyeti: Hakikaten vaziyetimiz müşküldü. Henüz emlakin takdir kıymetine başlanılamadı. Sekiz aydan beri yapılan işler malum. En esaslı ve ehemmiyetli mesele duruyor. Bütün tebliğlere, beyanatlara ve hatta resmi muayede rağmen muhtelit komisyonunun kararı olan masadaratın tazminine henüz başlanılmadı. Yirmi beş milyon liraya baliğ olan müsaderenin yüzde onu bile iade edilmedi. Ahalimiz hâlâ panik halinde sevk olunmakta ve tazyikatın önü alınamamaktadır. Tali komisyonlardan maksat halka birer pasaport verip göndermek ise bunun için sekiz ay uğraşmakta ve binlerce lira sarf eylemekte mana yok idi. Selanik Yunan Hükümeti milyonlarca rüşvet verselerdi kendileri için bu günkü kârlı vaziyete mazhar olamazlardı. Rum muhacir kumpanyalarının faaliyeti hepimizi korkutuyor. Eğer bizi söyledikleri gibi kovacak olurlarsa mesele tamamen halledilmiş demektir. Çünkü ne takdir kıymete, ne de emlakin hak tasarrufuna ait bir şey kalmamış olur. Çok korkuyoruz ki İzmir Zaferini, Rumeli Türkleri canlarıyla ödemiş olmasınlar. Vaziyet pek fecidir. Çok korkunçtur. Muhtelit Mübadele Komisyonu azasından Hamdi Bey, Mösyö Ekstran ve Matakasas Kesriye’den gidecek muhacirlerin sevki için Kesriye’ye azimet etmişlerdir. Mayıs zarfında Yanya Müslümanları da sevk edileceklerdir. 23 23 Vatan 18 Mayıs 1924 ŞEHRİMİZDE SÜRÜNEN MUHACİRLERİN BİR MÜRACAATI -------------------------Misafirhane de Sefil Bir Halde Bırakılan Muhacirler Biran Evvel İstanbul’da İskân Edilmelerini istiyorlar İskân edilmeleri İçin Dün Vilayete Müracaat eden Muhacirlerden Bir Grup Muhacirin işlerinde devam eden iskân muamelatındaki ihmal ve yolsuzlular nihayet dün şehrimizdeki muhacirlerin bir kısmının hükümet konağı kapılarına kadar düşürmüştür. Dün öğle üzeri muhacirlerin, hükümet konağı ittihaz edilen mülga Bâb-ı âli’yi bastıkları sözü birden bire yayıldı. Hâlbuki zavallı muhacirler ne hükümet konağını basmışlar ve ne de böyle bir şeyi hatırlarından velev bir dakika olsun geçirmemişlerdir. Fakat muhacirler haklarını istemek için –Yağmura, çamura soğuğa bakmadan – İstanbul’da son merci olan vilayete başvurmuşlardır. Vaka şu şekilde cereyan etmiştir: Aylardan beri iskân edilemeyen Selanik, kavala ve mülhakatı muhacirlerinden kadın, erkek ve çocuklarından oluşan üç yüz kişilik bir kafile dün sabah saat onda Sirkeci’deki İskân Dairesine giderek işlerinin bir an evvel ikmal edilmeleri için muavin Asım Bey’i görmek isterler. Asım Beyin kapısı önünde lüzumu olmadığı halde nöbet bekleyen polis memuru buna mani olur.. “ Asım Bey kimseyi kabul edemez “ der. Muhacirler ısrar eder. Nihayet polis içeriye haber verir ve Asım Bey dışarıya çıkarak: “ Ne istiyorsunuz, sanki ne var? Burada işiniz ne? “ gibi sözlerle muhacirleri karşılar. Asım Bey bu fena muamelesiyle muhacirleri büsbütün kırar. Bunun üzerine muhacirler şikâyetlerini anlatmak ve dertlerini dinletmek için vilayete giderek Vali beyi görmeğe karar verirler. Üç yüz kişilik kitle bu suretle Sirkeci’den hareketle Bâb-ı âli caddesinden geçerek saat on iki de vilayete gelirler. Vali Beyin kapısındaki emir polisi ve jandarmalar muhacirlere bu şekilde içeriye girilemeyeceğini Vali beyin öğle yemeğine gitmekte olduğu cihetle bir müddet beklemelerini ve içlerinden birkaç kişiyi temsilci seçmeleri lazım geldiğini söylerle. Vali Beye malumat verilir. Bunun üzerine muhacirler namına Selanik ahalisinden ashabı emlakten Mahmut Salih, Mehmet, Kadri Rüşid Beylerle Hürmüz Hanım, Vali Beyin odasına girerler ve heyet Vali Süleyman Sami Beye hallerini anlatarak derler ki: “ – Yunanistan’da mal ve mülklerimizi terk ettik. Anavatana kavuştuk. Bize Selanik’te iken ya İzmir’de, ya da İstanbul’da iskân edileceğimiz söylendi. Hâlbuki buraya geldik, şimdi Karadeniz sahiline ve diğer başka yerlere göndermek istiyorlar, İstanbul’da misafirhanede kaldığımız müddet zarfında bize bakılmadı. İskân dairesindeki işlerimiz hep yüzüstü kaldı. Bizi tahkire ediyorlar. Misafirhane de günde içimizden iki-üç kişi öldü. Tapular karıştı, halimize bakan yok. Bize İstanbul’da iskân edileceğimiz daha Selanik’te iken söylenmişti. Biz ashabı emlakiniz. . Ancak burada iskân edilirsek millete faydalı oluruz. Emlaki metrukeden birçok evler var. Bunlar öteki, beriki tarafından fuzuli işgal olunmuştur. Bizleri bu hanelere, mübadeleye tabi Rumların hanelerine yerleştiriniz. “ Vali Süleyman Sami Bey, heyete, İstanbul’da iskânları için emir gelenlerin derhal İstanbul’da iskân edileceklerini, fakat yerleşim yerleri burası olmayanların, mahal mıntıkalarına sevk edileceği cevabını vermiştir. Cevabı alan heyet, Bâb-ı âli’nin geniş koridorunda bekleyen muhacirlere Vali Bey’in sözlerini aynen söylemiştir. Muhacirler bu cevabın dertlerini halletmediğini, binaen aliye kendileri için İstanbul’da iskânlarına emir verilmedikçe vilayetten ayrılmayacaklarını söyleyerek gitmemeğe karar vermişlerdir. Bu esnada Vali Bey jandarma Alay Kumandanı Reşad ve İskân Müdür Muavini Asım Beyleri çağırtmıştır. Bir müddet sonra Jandarma Kumandanı Reşad Bey muhacirlerin yanına gelerek dağılmaları lazım geldiğini söylemiştir. Bu esnada çocuğu kucağında bir genç kadın ağlayarak demiştir ki: — Bizi Yunanlılar evlerimizden sokağa attılar. Rumları yerleştirdiler. Bize Hükümet etmezse nihayet biz de buradaki Rumları evlerinden atacağız ve cebren yerleşeceğiz. Jandarma Kumandanı muhacirler arasından iki temsilci çağırmış ve bunlarla kendi odasına giderek valinin sözlerini tekrar söylemiştir. Fakat bu vaatler muhacirleri teskin etmemiştir. Nihayet vali Süleyman Sami Bey vilayetin tahliye ettirilmesini emretmiştir. Bunun üzerine jandarmalar süngü çekerek muhacirleri dışarıya çıkarmak istemiştir. Bu esnada umumi kargaşalık olmuş ve Ahırkapı Misafirhanesinden Fatma Aliye Hanım jandarmalar önünde bayılmıştır. Bilhassa kadınların feryadı arasında: — Vurun, öldürün, topa tutun, yalnız bir canımız kaldı. Onu da siz alın, kurtulalım. Gibi acı sözler diyorlardı. Bâb-ı âli’yi sarsan feryat üzerine Vali Süleyman Sami Bey odasından dışarıya çıkmıştır. Vali Bey, Aliye Hanım isminde bir kadına ne istediğini sormuştur. Aliye hanım gözleri yaşlı: — Kocaman evi mi, barkı mı Yunanlılar zapt etti. Bize İstanbul’da iskân edileceğimizi söylediler. Hala açıktayız. Acıyın bize beyefendi, sürünüyoruz. Vali: - merak etmeyin! Merak etmeyiniz, ben de sizi düşünüyorum. Burada iskân edileceksiniz, demiştir. Bunun üzerine kadın, erkek yüzlerce muhacirler: (Yaşasın Mustafa Kemal Paşa), (Yaşasın Vali Bey) diye bağırmışlardır. Müteakiben muhacirler saat iki buçuğa doğru vilayeti terk etmişlerdir. Muhacirler namına akşamüzeri Vali Beyi, Avni, Salih, İsmet ve Hasan Beylerden oluşan bir heyet daha ziyaret etmiş ve Vali Süleyman Sami Bey Ankara’ya telgraf yazacağını söylemiştir. Muhacirlerden kadınlı erkekli bir grup dertlerini anlatmak için bir muhabirimizin etrafını almışlar ve yana yakıla hallerini şöyle anlatmışlardır: — Biz memleketimizden buraya bu günleri görmek için mi geldik. Biz muhacir değiliz, mübadiliz. Öğünde verilen yarım okka ekmekle yaşanamaz. Mamafiye onu da kestiler. Biz nereye gideceğiz? Önümüz deniz, arkamız domuz. İçimizden her gün 5–6 tane ölen var. Bunlar insandır, kedi yavrusunu değil, Gâvurlar şahane yaşıyorlar, biz ölüyoruz. İşini uyduran en iyi evlere yerleşiyor. Biz mala karşı mal istiyoruz. Bizi Samsun’a göndermek istiyorlar. Gitmeyiz. Misafirhanede herkes hastadır. Her gün ölen kardeşlerimizin adedi beşten aşağı etmiyor. Bu bizim tüylerimizi ürperttirmektedir. Burada Rumlar kaçmışlar, yerlerine Ermeniler dolmuşlardır. Akşamüzeri Vali Süleyman Sami Bey hadise hakkında muhabirimize demiştir ki: — Misafirhane de muhacirler var. Bunlar iskân bölgelerine gitmek istemiyorlar. Meseleyi olduğu gibi Dahiliye Vekaletine şimdi telgrafla bildiriyorum. Gelecek cevaba göre hareket edilecektir. Dedikleri gibi fuzuli işgal yoktur. Evler boşaldıkça burada iskânları tahakkuk edenlere veriliyor. Jandarma hiçbir kadına vurmamıştır. Bayılan kadın, kalabalıktan bayılmıştır. Misafirhaneden mahal mıntıkalarına gitmek istemeyen muhacirlerin iaşeleri kesilmişti. Dahiliye Vekaleti’nden telgrafla cevap gelinceye kadar iaşelerine devam olunmasını Vali Bey emretmiştir. 24 24 Vatan 19 Kânunuevvel 1924, Sayı: 607 BAHRİ CEDİD VAPURUYLA GELEN MUHACİRLER -------------------------Dokuz Günlük İşkenceden Sonra İstanbul’a Gelen Muhacirler Halen Vapurdan Çıkmamışlardır Bahri Cedid Vapurunun Güvertesinden Bir Manzara Evvelki gün Bahri cedit vapuruyla Selanik’ten gelmiş olan muhacirlerden bir kısmının pasaportları İstanbul’a verilmiş olduğu halde dün bunların vapurdan çıkmalarına müsaade edilmemiştir. Vapurda mevcut 950 muhacirden ashabı emlakten olan 230 kişinin ise pasaportlarında İstanbul’a gönderildikleri muharrer olmakla beraber; 1, 2, 3, 4 tarzında rakamlar münderiç olup bunlardan Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü iskân mıntıkalarına mürettip olduğu manevi garibi istihraz edilerek muhacirler vapurlardan çıkarılmışlardır. Muhacirlerden pek çoğunun akraba ve talukatı İstanbul’da olup zevci ve kardeşi, Anadolu yakası İstanbul’da olan bir takım kadınlarda bulunmaktadır. Bunların İstanbul’da ki akraba ve talukatı dün Mübadele Cemiyetine müracaatla ağlayarak, sızlayarak ve vapurda bulunan akrabalarının tahliyesini talep etmişler ve oradan vilayete giderek Vali Hüsnü Beye de aynı talebi tekrar etmişlerdir. Vilayetçe bunların İstanbul’a çıkarılmasında tereddüt edildiğinden yapılacak muamele telgrafla Ankara’dan sorulmuştur. Muhacirlerin Vapurdaki vaziyetleri pek fecidir. Bunlar geçen Pazar günü Selanik’ten hareket etmişler ve bir hafta denizde çalkalandıktan sonra ancak Cumartesi günü Tuzla’ya muvasalat etmişlerdir. Bu zavallıların ekserisinin yiyeceği tükenmiştir. Buradaki akraba ve talukatı tarafından kendilerine yiyecek götürülmüştür. Anavatan’a kavuşmak için çırpınan muhacirlerin vapurdan çıkarılmalarına müsaade edilmemesi zavallı halka işkence etmekten başka bir şey değildir. Muhacirlerin Hükümetten bekledikleri muamele meshulata mazhar olmak, terakkiye hallerinin temin edildiğini görmek iken pasaportları İstanbul’a verilmiş olmasına rağmen, karaya çıkmalarına müsaade edilmiyor. Muhacirleri bu vaziyete sokanların herhalde mesul olması lazımdır. Vapurda görüştüğümüz bazı muhacirler iskân hususunda hükümetten hiç bir yardım talep etmeyeceklerini beyan etmektedirler. Bu taahhüdü ifa etmiş olan muhacirlerin istedikleri mahalle gitmelerine müsaade edilmesi lazımdır. Vapurda bulunan 950 muhacirden 150 kipti İstanbul’a yerleştirilecek olup bunlar karaya çıkmışlardır. 230 ashabı emlakinden mütebakiyesi Karadeniz Limanlarına çıkarılacaklardır. Haber aldığımıza göre İstanbul vilayeti Ankara’dan gelecek cevaba göre bunları misafirhaneye ve oradan da mahalli merkezlere sevk etmeğe karar vermiştir. Aynı zamanda bahri Cedid Vapurunun Karadeniz’de muhacirlerin inecekleri limanlara kadar sefer edecek bir vaziyette olmadığı da haber verilmektedir. Bu şartlar dahilinde bu zavallıların vaziyetleri biraz daha feciat arz edecek ve misafirhane de içtimalarıyla gayri mütenasip ahval ve şerait dairesinde gelecek emre intişzar etmek mecburiyetinde kalacaklardır. Mübadele Cemiyeti bu muhacirlerin vapurdan çıkarılmalarına müsaade edilmesi için İstanbul Vilayetine hitaben şu muhtırayı takdim etmiştir: “ Muhacirlerimiz hakkında her vesile ile ibraz buyrulan aşar insaniyet perveranaye arzı şükran etmekle beraber zatı ali-i vilayet penahi bervechi ati müracaatta bulunmamıza müsaade-i Samilerini istirham eyleriz. Şöyle ki: Selanik’ten Bahri Cedid Vapuruna bindirilen 951 muhacirden biri yolda seyahatin uzamasından naşi vefat ederek mütebaki 950 kişi ancak dokuz günde İstanbul’a vasıl olabilmişlerdir. Bütün bu zavallı muhacirler sefil, perişan ve belki de tedaviye muhtaç bir halde gelebilmişlerdir. Ekserisi yolda ekmeksiz ve aç kalmışlardır. Bunlardan bir kaçının dahi mezkûr vapura istiabından fazla muhacir almasından dolayı makinelerin arasında kalarak elleri kesilmiş ve bir diğerinin de ayağı parçalanmıştır. Dokuz günde yirmi dört saatlik mesaiye katedebilen mezkûr vapura insan bindirilmesine saif olanların vapur içinde vaki olan zaiyat ve perişaniyenin müsebbiplerinin şiddetle cezalandırılmasına ve tedaviye muhtaç bir halde bulunan bu zavallıların derhal vapurdan çıkarılarak ailelerinin ve hısım akrabalarının nezdine sevk edilmeleri hususunda icap eden muamele-i kanuniyenin müstecilen ifasını ve kardeşlerimizin daha feci akıbetlerden tahliyesinin ehemmiyetle rica ve istirham eyleriz efendim. Olbabda. “25 25 Vatan 20 Teşrinievvel 1924, Sayı: 548 MİDİLLİ MÜSLÜMANLARI NASIL MÜBADELE EDİLDİ Oryent Niyuz gazetesi dünkü nüshasında Midilli Müslümanlarının Mübadelesi hakkında şu malumatı vermektedir: Mübadele Komisyonunun delalet ve nezareti altında 5.000’i mütecaviz İslam ve 1.400 reis hayvan Midilli Adası’nın muhtelif limanlarından Ayvalık’a naklolunmuştur. Nakliyata kemali intizamla devam edilmektedir. Heyeti mezkureye yardımda bulunan Amerikalılar ile vuku bulan bir mülakat neticesinde Midilli Mutasarrıfı bilcümle kaymakamlara aşağıdaki talimatı verdirmiştir: “ 1. Midilli Adası’nda bulunan bilcümle Müslümanlar adayı terk etmelidirler. 2. Müslümanlara hayvanları da dahil olduğu halde bilcümle emvali metrukelerini hep beraber almak için, müsaade edilmiştir. 3. Pasaport muamelesi icra edilmeyecektir. 4. Kendilerinden hiçbir vecihle vergi alınmayacaktır. 5. Canice ve ceraim adiyeden dolayı tutuklu bulunan Müslümanlarda mübadeleye tabidirler. 6. Her güna gümrük resminden sarfı nazar olunmuştur. 7. Müslümanların rıhtımdan vapurlara nakli için kayık parası alınmayacaktır. 8. Midilli’den Ayvalık’a kadar ücret nakliye verilecektir. 9. Mahsulleri henüz tarlalarda bulunan İslamlara bunları satmak için müsaade olunmayacak fakat hasad edilen ve ambarlara naklolunan mahsulât sahiplerine bunları beraber almağa yahut satmağa müsaade olunacaktır. 10. Dükkân sahipleri kendi mallarını satmağa veyahut beraber almağa mezundurlar. 11.Ashab emlake mülklerini satmaya yahut kiraya vermeye müsaade olunmayacaktır. 12. Üzerlerinde para bulunup bulunmadığı anlaşılmak üzere yoklama icra edilecektir. Bu yoklama muamelesi kanun dairesinde ve hiçbir zarar verilmeyecek derecede nezaketle icra edilecek ve a ltın zapt ve müsadere olunmayacaktır. 13. Ailelerin istimal edecekleri gazdan da hiç rüsum alınmayacaktır. 14.Nakliye ücreti vermekten aciz olanlar parasız olarak limanlara naklolunacaklardır. Mutasarrıf tarafından jandarma kumandanlıklarına hiçbir vecihle Müslümanlara sui muamele edilmemesi ve arabacılar ve saire tarafından para talep olunmaması için talimat verilmiştir. Tahliyenin iptidasından evvel Müslümanlar zirdeki altı limanda tahşid olunmamıştır. Molo’da 2.500, Çamur Liman’da 600, Midilli’de 2.000, Sigri’de 612, Parama’da 769 ve Apotika ‘da 1.049 kişi. Komisyon Müslümanlar tarafından dermiyan olunan şikâyetleri istimah etmiş ve hemen her şikâyet Yunan memurlarına bildirilip, icabı seriyatan icra edilmiştir. Bu ekseriyetle Lozan Antlaşması ahkâmının sui tefsirinden neşet etmiştir. 26 26 Vatan 20 Teşrinievvel 1923, Sayı: 188 MÜHACİRLER ÇOLUK ÇOCUKLARIYLA (EKMEK EKMEK) DİYE CAN MI VERECEKLER Yine Muhacir Bir Müslüman Dayanamayarak Aç Muhacirlerin Dört Günlük Ekmeğini Temin Etti – Hilal-ı Ahmer Ancak İane Toplamak Teklifini Kabul Edebildi. Tevhid-i Efkâr 25 Aralık 1924 Ahırkapı ve İplikhane de iaşeleri kati olarak gayri muayyen bir zaman için Mübadele Cemiyeti’nin Hilal-ı Ahmer’e müracaat ettiğini yazmıştık. Hilal-ı Ahmer de yardım için maddi imkânı olmadığı cevabını verdikten sonra bu zavallı muhacirler pek sefil bir hale düşmüşlerdir. Aç kalan (ekmek ekmek) diye sokaklara dökülen ve buldukları ekmekleri kapışan zavallılar şimdi hükümetten sonra Hilal-ı Ahmer’den de ümidi keserlerse ne yapacaklar? Açlıktan birer birer gözler önünde can mı verecekler? Facia karşısında Mübadele Cemiyete iane toplamağa karar vermiş ve Hilal-ı Ahmer’in tavassutunu istemiştir. Hilal-ı Ahmer ise bunu dünkü ruznamesine ithal ederek bir karar ittihaz etmeyi ve bu gün Cemiyete cevap vermeyi taahhüt etmiştir. Açlığa mahkûm olan muhacirlere iki gün süren bir açlıktan sonra dün ekmek tevzi olunmuştur. Bu ekmeği, tevzi lazım gelen parayı mübadillerden ismini söylemeyen bir zat teberru etmiş ve bu suretle büyük bir insaniyetperverlik göstermiştir. Bu zat aynı zamanda bu husus için (500) lira teberru ettiğinden muhacirlere iki gün daha ekmek temin edebilmiştir. Ahırkapı Misafirhanesinde Mübadil Kadın ve Çocukları Fakat iki gün sonra ne olacak? İki gün sonra imdat kapılarının her taraftan kapanmış, bulunması üzerine, açlık olanca faciatıyla başlayacak demektir. Hükümetin muhacirleri birer birer açlıktan can vermeğe bırakması nasıl doğru olabilir? Kış günlerinde muhacir koçanlarında lime lime paçavralar içinde aç, çıplak fukarayı muhacirin çoluk çocuğunun ekmek dilenmelerine seyirci mi kalacağız? Bu gün bu zavallı muhacirlerin istedikleri şey: Bir dilim ekmektir! Bir dilim ekmek, bir sıcak çorba; birkaç yüz muhacire bir hükümetin veremeyeceği behşayişlerden değildir. Mübadele Cemiyeti burada bu yürekleri yakıcı hal karşısında, hükümetten ümit kapılarının pek elim bir surette kapandığını görünce halkın atafet ve inayetine bel bağlamağa ve iane toplamaya mecbur kalmıştır. Dün Hilal-ı Ahmer Reisi Besim Ömer Paşa bir muhabirimize Mübadele Cemiyeti’nin teşebbüsü hakkında demiştir ki: “ - Mübadele Cemiyetinin yapamadığı bir şeyi, vaziyet maliyesinden Hilal-ı Ahmer de yapmamak mecburiyet elimiyesinde bulunuyor. Fakat cemiyetin iane için müracaatını bu gün müzakere ediyoruz. “ Hilal-ı Ahmer dün toplanarak Mübadele Cemiyeti’nin müracaatını müzakere etmiştir. Dün akşam geç vakit Hilal-ı Ahmer’den verilen malumata göre Hilal-ı Ahmer dünkü toplantısında Mübadele Cemiyeti’nin yardım toplamak talebini esas itibariyle muvafakat etmiştir. Teferruat bu gün belli olacaktır. Her halde zavallı muhacirlerin çoluk çocuklarıyla (ekmek, ekmek) feryadı içinde can vermelerine meydan bırakmadan bir elim meseleye bir tarzı hal bulunmalıdır. 27 27 Tevhid-i Efkâr 25 Kânunuevvel 1924, Sayı: 1258- 4286 MÜBADİLLER AÇLIKTAN FIRINLARI YAĞMA ETTİLER Tevhid-i Efkâr 23 Aralık 1924 Eyüp’te İplikhane’de misafir bulunan muhacirlerimizin kendilerine verilmekte olan ekmekler son günlerde eksilmişti. Elleri böğürlerinde kalan biçare muhacirler aç kalmışlardır. Müracaatlarından ve istidalarından hiçbir netice alamayınca biçare muhacirler dün geç vakitlerde fırınlara hücum ederek ekmekleri yağma etmişler, hatta sokakta bazı kimselerin ellerinde bulunan ekmekleri de alarak gitmişlerdir. Bugünün mayişetlerini böyle elim bir suretle temin ettikten sonra misafirler misafirhaneye dönmüşlerdir. Zabıtada olaya el koymuş ve tahkikata başlamıştır. Muhacirler Açlıktan Fırınları Yağma Ettiler Bu vaka muhacirlerin sui idaresini gösteren en elim delillerden biridir. Son zamanlarda dahi, değil muhacirlerin fakir fukarası, Yunanistan’da emlak ve emvalini bırakmış olarak gelmiş olanlarının dahi ıstırabına bakan yoktur. Şehrimizde muhacirlerin iskan ve iaşesiyle uğraşan makamat hemen her gün muhacirlerin ailece intihar edecekleri aciz ve yeis içinde işkence çektikleri gibi elim feryatlarına muhatap olmaktadırlar. İstanbul gibi en büyük şehrin gözleri önünde, böyle aç bırakılmış zavallı muhacirlerin fırınlara ve halka hücum edecek derecelere düşürülmesi ne kadar şayanı tesadüftür. 28 28 Tevhid-i Efkâr 23 Aralık 1924, Sayı: 1256–4284 KALİTARYA’DA (AVCILAR KÖYÜ) AHIRLAR İÇİNDE YAŞAYAN MÜBADİLLER Tevhid-i Efkâr 30 Temmuz 1924 Rumeli’nin Nasliç ve Selanik’in Langaza Köylerinden Getirilerek Kalitarya Köyüne Yerleştirilen Mübadillerden Bir Gurup Rumeli’nden mübadeleten getirilip Kalitarya Köyüne yerleştirilmiş olan birkaç bin muhacirimizin pek elim bir şerait içinde yüzüstü metruk kaldıkları ve ölümle tehdit edilecek bir vaziyet faciada bulundukları mevzubahis oldu. Bu vaziyet etrafında müspet ve menfi birçok şeylerde söylendi. Birkaç bin Müslüman’ın metruk bir halde ölümü hepimizin vicdanlarımız üstünde bir vebal olacaktır. Zira bu millet bunca hudutsuz fedakârlıklar ve muhabbetlerle dindaşlarını, millettaşlarını düşmanın pençesinden kurtarmış ve yoksuzluklar içinde vatanın sinesine almıştır. Bunca fedakârlıklardan sonra birkaç bin Müslüman’ın heder olmasına karşı alakasızlık gösterebilecek kimse yoktur. Muhacirlerimizin mezkûr havalideki vaziyetlerini yakından tetkik ve müşahide eylemek üzere bir muhabirimiz ile fotoğrafçılarımızdan birini Çekmece, Kalitarya ve civarındaki köylere hareket ettik. Mezkûr havalide üç gün kalan ve tetkikatta bulunan muhabirimizin müşahedelerini nakledeceğiz: “ Artık Kalitarya köyündeyiz. Köyün Ağası ile beraberce köydeki muhacirin misafirhanelerini görmek için yola çıktık. Biraz yürüdükten sonra 1 numaralı misafirhaneyi gördük. Burası bir misafirhane değil Rumların hayvanlarını muhafaza ettikleri bir ahırdır. Altı aile kırk kadar nüfus bu ahıra atılmış zavallılar iki aydan beri iskân edilmemiş olduklarını söylüyorlar. Niçin, diye sorduğum zaman: — Biz ne bilelim be beyim. İki aydan beri buraya Selanik’ten geldik. İlk geldiğimiz zaman bize on günlük iaşemiz için nüfus başına 12 kuruştan yevmiye verdiler. Ondan sonra bir şey vermediler? Bizim mazbut bir yerde iskân edilmemiz için buradaki iskân memurlarına müracaat ediyoruz. Bugün yarın diyorlar, henüz iskân olunmadık. İskân olunmadığım içinde evvelce iskân olunanlara tevzi edilen mevzuattan da mahrum kaldık be beyim. Bizim halimiz nice olacak? Diyorlar. Bazıları bu çaresizlik önünde yaşlar dökerek ağlıyorlar. Kendisinden nerenin muhaciri olduğunu sordum. Nasliç muhacirlerinden olduklarını söylediler. Bundan sonra 2 numaralı misafirhaneye gittik. Bu misafirhane birincisinden daha çok berbat bir halde idi. Bu ahırda da yedi sekiz aile misafir edilmiş. İki aydan beri henüz iskân edilmemiş bu zavallılarında şikâyetleri aynıdır. Bu misafirhane denilen eski Rum ahırları sanki cehennem gibi her katı birbirinden azap engiz ve berbattır. 3 numaralı misafirhaneye gittik. Bu misafirhanedeki misafir muhacir diğerlerinden pek çok daha fena. Bu zavallılarda aynı şikâyetleri tekrar ediyorlardı. Bundan sonra tekrar ilk oturduğumuz deniz kenarındaki kahveye geldik. Köyün ihtiyar heyeti gelip etrafıma koşuştular. Hepsi söz söylemek istiyordu. Sıra ile anlatmağa başladılar. Kalitarya Köyüne Yerleştirilen Mübadillerden Diğer Bir Gurup İçlerinde ifadesi düzgün olan bir ağa dedi ki: — Çok şükür hükümetimiz bizi düşmandan kurtardı, getirdi. Ekserimizi yerleştirdi. Yardıma muhtaç olanları iaşe ediyordu. Her nedense bir aydan beri bu yardımı kesti. Bunun sebebini diğeri anlattı: — Buradan mübadelen giden Rumların erzaklarından bir kısmını bize nüfus başına üç veya dört ay idare edecek kadar tevzi ettiler. İşte bunun için yardıma muhtaç olanların Hükümet tarafından verilen 12 kuruş iaşe bedelleri kesildi. Bu ağalara memurin mülkiyeden memnun olup olmadıklarını sordum. Kimisi memnun olduğunu, kimisi de memnun olmadıklarını söylüyorlar. Tek şikâyet olarak ta daima pek gayrı muntazam iskân edildiklerini söylüyorlar. Dertleri bu: - Biz çiftçiyiz., halbuki bu köyün arazisi idare etmez. Buranın sabık ahalisinin ekserisi balıkçı, kayıkçı ve esnaf imiş. Hâlbuki bizler hep ziraatçıyız. Hükümet Rumlardan kalan erzaktan bize verdi. Hâlbuki bizim burada iskân olunan ahalimizi bu tevzi edilen buğday, arpa ve yulaf ancak dört ay idare edecek, ondan sonra halimiz nice olacak? Biz de şaşırdık. Bizim hayvanlarımızı hep orada Yunanlılar aldılar. Biz buraya hayvansız geldik. Hâlbuki gelecek sene hasadı için toprağı işlemek zamanı geldi geçiyor. Hâlbuki henüz bize verilecek çift hayvanatı ile alet ziraiye verilemedi. Eğer bu günler zarfında verilmezse gelecek sene için hiç ziraat yapamayacağız. İşte size Kalitarya’da iskân edilen muhacirlerin esaslı ve zannıma kalırsa en önemli şikâyeti. Kalitarya köyüne Selanik Langaza köylüleri ile Nasliç köylüleri ve yerlilerinden bazıları iskân edilmiştir. Bunların hepsi ziraatçı olup başlıca sanatları yoktur. Keza Kalitarya köyüne Selanik’in Çayır Mahallesi tabir olunan Çingenelerden altmış hane de getirilmiştir. Fakat bunların ekserisi hanelere iskân edilmiş değildir. Bunlarda henüz iskân olunmadıklarından şikâyet etmektedirler. Biz bu zavallıların şikâyetlerini dinlerken artık akşam olmuş ortalık tamamıyla kararmıştı. 29 29 Tevhid-i Efkâr 30 Temmuz 1924, Sayı: 1111 – 4239 İSTANBUL’DA RUMELİ TÜRKLERİ -----------------------Her hafta Akın Akın Muhacir Maalesef Şehrimize Gelmekte Devam Ediyor Rumeli’den İstanbul’a Pek Yeni Hicret Eden Bir Türk Ailesi Senelerden beri Milletin başına çöken kâbus her gün bir parça daha ağırlaşmaktadır. Rumeli’de, Anadolu’da yüzlerce, binlerce Türk köylerinin harap olduğunu, vatandaş ocaklarının söndüğünü işitiyoruz. Acaba bunlar milletin kara yazısı mıdır? Yoksa bizim günahlarımızın kefaretimidir? Sebepleri her ne olursa olsun şehirlerde, kasabalarda, köylerde devam edip giden bu sefalet ve felaketlere yine kendi elimizle artık bir nihayet vermek zamanı geldi. Yerlerini, yurtlarını, tarlalarını bırakıp hilafet kapılarına iltica eden bu zavallı Türklere bir taraftan Muhacirin Müdüriyeti, diğer taraftan bazı hayırseverler yardım etmekten hali kalmıyorlarsa da bugünkü vesaitle dindaşlarımızı sefaletten kurtarmak kabil olamamaktadır. Birkaç gün evvel bir muhacir kafilesini Sirkeci’den geçerken gördük. Biçareler bir felaket seline kapılmış gibi bezgin, şaşkın yürüyorlardı. Ellerindeki çıkınları sırtlarındaki sandıkları sürüklemeye çalışıyorlardı. Her birinin yüzünde senelerden beri işleyen ve bir türlü kapanmayan derin bir yaranın ızdırapları okunuyordu. Abani sarıklı, yeşil kuşaklı Rumeli’nin bu fedakâr evlatlarını incitmekten korkarak yanlarına sokulduk. Bir delikanlıya hitaben: — Arkadaş İstanbul’a niçin geliyorsunuz? Hasta olduğu bembeyaz ve zayıf çehresinden anlaşılan bu genç bir dakika durdu. Yüzümüze dik dik baktı. Göğsünü şişirerek derin bir nefes aldıktan sonra: — Ne bileyim ben kardeş, dedi ve arkasına bakmadan uzaklaştı. Gözümüzün önünden geçen kadın, çocuk, ihtiyar, felaketzede kafilesinin sonu gelmiyordu. Bir aralık kafileden üç kişi ayrıldı. Etrafını İstanbullular çevirmişler bunların hallerine bakıyorlardı. Biz de sokulduk, bir Türk genç muhaciri bir gaz sandığını hamalın sırtına yerleştirmeğe çalışıyordu. Yaklaştık bu sandığın içinde tahminen yüz yaşında ihtiyar bir nine vardı. Bir et parçası gibi sandığın içinde iki kat olmuş, senelerin bitmek, tükenmek bilmeyen felaketlerinin simasında çizdiği bu düşkünlükler içinden etrafına bakıyor ve için için ağlıyordu. Bu kadıncağızın gözlerinde neler okuduk. Kendisine niçin memleketi bıraktığını sorduk. — Son nefesimi İslam içinde vermek isterim, dedi. İstanbul’a iltica eden muhacirlerin miktarı 40 bini geçmiştir. Muhacirin Müdüriyeti bunlara sığınacak bina bulmakta zorlanıyor. Eski muhacirlerden bir kısmını Bahri Cedit Vapuruyla Zonguldak ve İnebolu taraflarına ve bir kısmını da Reşit Paşa Vapuruyla Trabzon cihetlerine sevk ederek, bunlardan boş kalan Cami ve medreselere, Rumeli muhacirlerini iskân etmektedirler. Gelen muhacirlerin çoğu, Tekfurdağı ve civarından gelmiştir. Bu zavallılardan büyük bir kısmı Eyüp Sultan’da Cami-i şerife ve medreselere yerleştirildiği gibi bir kısmı da, Cerrah Paşa Camisine, Bahriye Hastanesine, Anadolu Kavağındaki barakalara, Süleymaniye Camisi civarına iskân edilmiştir. Muhacirin Müdüriyeti, bunalar Beyazıt Darülmesayisinde ördürdüğü hasırları elbise ve fanilaları tevzi etmektedir. Aynı zamanda Müdüriyet her gün bu zavallılara yarımşar okka ekmekle birer kap sıcak yemek vermektedirler. Amerika Şark-i Karib Muavenet Heyeti Reisi Mister Komis, Muhacirin Müdürü Hamdi Bey’den İstanbul’a iltica eden Türk muhacirleri hakkında izahat talep etmiş, ve verilen izahat üzerine bu bedbaht muhacirlere az miktarda yardımda bulunulacağını vaat etmiştir. Muhacirin Umumiyet Müdüriyeti, muhtelif mahallerdeki musavver fotoğraflar aldırarak “Komis” cenaplarına takdim etmiştir. Mister Komis Cenapları şimdilik bu muhacirlere 30 bin liralık eşya vereceğini bildirmiştir. Bu miktar eşya üç kısma ayrılıp Her ay on bin lirasısı verilecektir. Bu eşyanın dağıtılmasına nezaret etmek üzere Muhacirin Müdüriyetinde bir komisyon teşkil etmek üzeredir. İta edilecek eşya içinde her nevi mensucat ve çamaşır bulunacağı gibi bir hayli yiyecek dahi bulunmaktadır. 30 Amerika Şark-i Karib Muavenet Heyeti Reisi Mister Komis 30 İleri 11 Kânunusani 1337, Sayı: 1068 RUMELİ’DEN GELEN MUHACİR KARDEŞLERİMİZ ADANA’DA Rumeli’den gelen muhacirlerimizin bir kısmı Adana’ya sevk edilmişlerdir. Anavatana avdet eden bu din kardeşlerimize Cumhuriyet Hükümetimiz elinden gelen yardımı esirgemeyeceğini vaad etti. İnşallah sözünde durarak Ümitlerimizi boşa çıkarmaz. Resimlerimiz Adana’ya muvasalat eden muhacirlerimizle istikbale giden vilayet erkânı ve İskân komisyonu azalarını gösteriyor. Ortadaki resim Muhacirlerle beraber Adana’ya muvasalat eden meşhur Şeyh Sadık Efendi Hazretleridir. 31 31 Resimli Gazete 23 Mart 1924, Sayı: 29 SAMSUN'DA MÜBADİLLER --------------------------------Rumeli’nden Gelen 1.500 Kişi Aç ve Meskensizdir 5 Teşrinisani tarihiyle Samsun’dan yazılıyor. Şimdi Samsun’un en mühim hadisesi iki noktada toplanıyor. Biri ev derdi, diğeri de muhacirler. Evvela muhacir meselesi: Buraya da muhacirler gelmeğe başladı. Bu güne kadar gelen muhacirlerin adedi 1.500’dür. Hükümet bunlara burada hiçbir şey hazırlamamıştı. Muhacirler gelmeğe başlar başlamaz her taraf şaşırdı. Nihayet müftü efendinin riyaseti altında bir yardım heyeti teşkil etti. Heyet Reji Fabrikası Müdürü Rüşti, Nemli zade Sıtkı, Tüccardan Çubukçu zade Subhi, Şark Tütün Şirketi Müdürü Sait, Kibar Tevfik, Lord Mustafa, Kefeli Yusuf, Kefeli Yusuf, Kefeli Halim, Kefeli Yusuf Ziya, Kavalalı Hacı Ali Beylerden oluşuyordu. Bu fedakâr zevatın sayesinde bir günde üç bin lira toplandı ve muhacirlere akşam, sabah birer kap etli yemek ve ekmek verilmekle beraber iskânları da temin ediliyor. Heyet, ahaliye hitaben bir beyanname neşrederek herkesi, Rumeli’den gelen dindaşlara vicdani borcunu ödemeğe teşvik etti. Aynı zamanda Vali Osman Beyin refikası hanımın altında eşraf hanımlarının iştirakiyle bir yardım heyeti de teşkil etmek üzeredir. Kavala Böyle fahri heyetler sarfı mesai etmekle beraber önümüzün kış olması herkesi düşündürüyor. Mesken yok, iaşe yok, bu zavallıların hali ne olacak, Hükümet teşkilatı namında meydanda henüz esaslı bir şey yok. Sonra mesken derdi: Samsun halkının kısmı azami yabancıdır. Bunlarda eskiden beri akar sahibi Rum evlerinde oturmaktadırlar. Bu evler emvali metruke oldu. Şimdi Rum evlerinde oturanlara tebligat yapıldı: (24 saatte çıkınız) diyorlar. Pek ala, fakat bu ahali ne yapacak? Buna sebep yine komisyon. Çünkü geçen sene birçok Rum evlerini şuna buna sattılar, yıktılar, yaktılar, memlekette ev bırakmadılar. 32 32 Vatan 12 Teşrinisani 1923, Sayı: 211 MUHACİR KİŞİ RUHUNA FATİHA Lütfü ARİF Muhterem okuyucularım, size ne muhtelit Mübadele Komisyonu’nun hiçbir suretle tatbik etmesini Mübadele Antlaşmasının memleketimizde tevellüt eylediği elemli vaziyetlerden, ne sevk komisyonlarının hayvan nakleder gibi mübadilleri sefil ve perişan eden mesaisinden ve ne de iskân yolsuzluklarından bahsedecek değilim. Bugün bahsetmek istediğim şey, ölümden kurtularak İstanbul’a gelen ve tesadüfen tanıştığım bedbaht bir muhacir aile reisinin ölüm diyarından getirdiği kara haberleri aynen naklederek arkadaşlarımızın tahlis için vicdan ammeye hitap etmekten ibarettir. Drama’da mektep görmüş ve heyet işhtiyareler arasında zekâ ve irfanıyla temayüz etmiş olan Hafız Bayram Ağa, on nüfuslu bir ailenin reisi olarak Türkiye’ye gelmiştir. Bayram Ağa sathı bahirden 600 metre irtifaında, üç yüz elli nüfuslu, birinci sınıf tütüncülükle müştehir bir köy olan Demirci Ören karyesindendir. Bu karye halkı Samsun’a tertip edilmiş, fakat her nedense Samsun köylerinin harap olduğunu işiten bu zavallılar bazı tütün tüccarlarının da propagandalarına kapılarak hiç tanımadıkları memleket dahilinde İzmit vilayetini menfaatlerine uygun zannederek Ankara’ya müracaat etmişlerdir. Ankara iskân amirleri bunların müracaatlarını İzmit’te hane olmadığından meskenlerini kendi masraflarıyla inşaat eylemeyi taahhüt etmek şartıyla kabul etmiştir. Zavallılar buna razı olduklarından kendilerine Yalova’nın Hacı Mehmet Çiftliği arazisi gösterilmiştir. Bir bataklıktan ibaret olan bu arazide, bir ziraat mütehassısının ve bir sıhhıye memurunun nazarı tetkik ve teftişinden geçirmeksizin derhal inşaata başlanılmıştır. İnşaat için elli bin lira sarf edilmiş ve yeni bir köy inşa edilmiştir. İşte Demirci Ören köylüleri bu suretle kendi hanelerinde iskân edilmişlerdir. Lakin müddeti ömürlerinde sıtmanın ne olduğunu bilmeyen bu zavallı halk geçen Ağustos sıcaklarında müthiş bir tufana maruz kalmışlar, vaktiyle çeltik harklarıyla bataklık haline getirilmiş olan arazide iskân edilmenin ızdıraplarını çekmeğe başlamışlardır. Az zaman zarfında yeni tesis edilen köyün yanına süratle tevsi eden bir kabristan vücut bulmuştur. Yirmi nüfus meskune arasında hastalık salgın haline gelmiş ve vefatlar başlamıştır. Halk haklı bir endişeyle Ankara’ya, İzmit Vilayetine müracaat ederek başka bir mahalle nakillerini istemişlerse de bu müracaata ehemmiyet verilmemiştir. Nihayet bir mebusun tavassutu üzerine tahkikata karar verilmiş, İzmit valisi Vehbi Bey de köye gitmek için araba olmadığından tahkikat için iki köylünün Yalova’ya davetiyle iktifa etmiştir. Yalova’ya davet edilen köylülerden birisi Hafız Bayram Ağa’dır. Hafız Bayram Ağa, facianın safahatını yana yakıla valiye arz etmiştir. Köyde seksen sekiz nüfusun vefat ettiğini ve diğer halkın hastalığın şiddetiyle vücutlarının şiştiğini, vefat edenlerin müthiş bir ızdırababiyet buhranları arasında çırpına çırpına öldüklerini söylemiştir: “ Doktor ve ilaç yok! Kaymakam muhacirlere bakmıyor! Hastalarımızı İstanbul’a hastaneye götürmek istedik Kaymakam bizi men etti. Hepimiz birbirimize bakakaldık. Hepimiz ölümle boğuşuyoruz. Bizi kurtar, ey Vali Paşa !“ diyerek yalvarmıştır. Vali bey bu zavallıları her birine bol bol arazi verileceği ve doktor gönderileceği vaadiyle teselli ve kaymakamı da tebdil etmiştir. Birkaç gün sonra İzmit iskân tabibi İsmail hakkı Bey köye gelerek muayene etmiştir. Yapılan tetkik ve muayene hastalığın ve vefatın tezayid edeceği neticesini meydana çıkardığından muhacirlerin derhal oradan kaldırılarak başka bir mahalle nakillerine dair rapor vermiştir. Vali Bey bu lüzuma itiraz ederek: “ Nasıl olur? Bu havaliyi hastalıklı olarak gösterirsek, sonra hiçbir muhacir buralarda kalmaz! “ gibi garip bir mantıkla muhacirlerin orada kalmasında ısrar etmiştir. Muhacirler ise: “ Efendi bu köyü elli bin liraya vücuda getirdik. Fakat seksen sekiz kurban verdik. Her şeyi Hükümete terke razıyız. Hükümetten yalnız hayatlarımızın bize bahşedilmesinden başka bir şey istemiyoruz. Ahırkapı Mübadilleri Bize yaşamak hakkı verin. Köyde sizin olsun, arazi de sizin olsun. “ Feryadı ile valiye tekrar nakilleri için rica da bulunmuşlarsa da kendilerine ret cevabı verilmiştir. Bu insafsız ve felaketli vaziyet karşısında çoluk çocuktan bir kaçını ıssız ve kemirici bataklığın topraklarına terk etmek bedbahtlığına maruz kalan Demirci Örenliler artık daha fazla dayanamayarak, bu ölüm köyünden birebir kaçmağa başlamışlardır. Ölülerin, vefat edenlerin cenazelerini kaldıracak kuvvetli kollar kalmadığından birkaç gün defnedilemediğini söyleyen Bayram Ağa’nın yaşaran gözleri ve hıçkırıklı sözleriyle inleyen ruhu isyan etmiş ve “ Beyefendi on kişilik evlat ve ailemden yalnız ben tek başıma kaldım. Hepsini o kara topraklar alıp götürdü. Ben de ölümden yakamı güçlükle kurtarabildim. “ diyerek acı acı ağlamaya başlamıştır. Bayram Ağa’nın sözleri karşısında dinleyenlerden hiç kimse zavallı felaketzedeyi teselli edecek tek bir kelime bulamamıştı. Boğucu bir çarpıntı ile muhacirler arasından ayrılırken Tunalı Hilmi Bey’in “ Muhacir Kişi Ruhuna Fatiha “ sözleri ruhumda sızlamıştı. 33 33 Vatan 13 Kânunusani 1925, Sayı: 632 TÜRKİYE’DEN GİDEN RUM MUHACİRLERİN YUNANİSTAN’A TEMİN ETTİKLERİ FAYDALAR (Südosteuropa Bau und Entwieklung der Wirtschaft - Leipzig 1937 – adlı eserinden alınmıştır.) Geçim kaynaklarının az ve mahdut olması dolayısıyla Cihan Harbi’nden evvel mütemadiyen yabancı memleketlere- bilhassa deniz aşırı – büyük ölçüde muhacir göndermeğe mecbur olan bu küçük ülkeye yalnız Türkiye’den değil, fakat Sovyetler Birliği’nden ve Bulgaristan’la diğer memleketlerden de muhacir akın etmiştir. Balkan Harbi’nden beri Yunanistan’a tam 1.3 milyon insan gelmiştir.34 Bunların yerli nüfusa katılmasıyla Yunanistan’ın top yekûn nüfusu 4.6 milyon iken 1923’te 6.2 milyona baliğ olmuştur. Bu, yabancı memleketlere göç edenleri hesaba katmadığımız halde Yunanistan’da nüfusun ¼ nispetinden daha fazla artmış olduğuna delalet eder. Muhacirlerin gelmesi ile nüfusu en çok artan bölgeler Trakya, Makedonya ve Atik yarımadası’dır.( % 50Den fazla) 35 Her ne kadar muhacirlerin yarısından fazlası (612.893) şehirli idiyse de bu şehirlilerin de büyük bir kısmı (% 54.3) çiftçi idi. Muhacirler Yunanistan’a geldikleri zaman kendi iş ve güçlerine göre değil, fakat iskân imkanlarına göre gelişigüzel – yani köylü şehire, şehirli köye 36- yerleştirilmelerine mecburiyet hâsıl olmuştur. Bu yüzden ilk zamanlarda Yunanistan’da dahi semereli bir iskân vuku bulmamıştır. Ancak ziraat sahasında yapılan ıslahat neticesinde arazi ve harici istikraz ile de para elde edildikten sonradır ki memlekette muntazam ve planlı bir iskân başlayabilmiştir. Ziraata elverişli olan arazi nispeten az ve mahdut olduğundan beher aile başına düşen arazi miktarı pek cüz’i olduğu gibi İskân Muhacirinin Kanunu mucibince Yunanistan’ın ekime müsait olan arazinin % 40’ından fazlası taksim edilmiş olduğu halde 37 yine kifayet etmemiştir.38 Keza her aileye tevzi edilen para (ortalama olarak 110 İngiliz Lirası) da kâfi değildir. Bundan başka köylüler için çok lüzumlu olan canlı ve cansız mal ve eşya (inventar)39 nın bulunmasının da önceden gayri müsait bir tesiri olmuştur. Muhacirler iskân edildikleri bölgelerde sayı itibarı ile birinci derecede bir rol oynadılar.40 Nitekim Yunanistan’da ziraat sahasında yapılan ıslahatta muhacirlerin yerleştirilmesinin zarureti neticesi olarak kat’i şeklini almıştır. Keza Yunanistan’da ki ziraat inkılâbı her şeyden evvel muhacirlerin yerleştirilmesiyle ekonomik neticelerini vermeğe başlamıştır. 34 Bunun 151.892’si Balkan Harbi’nden sonra tâ Anadolu hezimetine kadar geçen müddet zarfında Yunanistan’a hicret etmiştir. Muhacirleri geldikleri memleketlere nazaran şöylece ayırabiliriz. Türkiye’den 1.104.216; Sovyet Rusya’dan 58.526; Bulgaristan’dan 49.027; Arnavutluk’tan, Sırbistan’dan, Oniki Ada’dan Ve Romanya ile diğer memleketlerden 10.080 kişi. Bu rakamlar Yunanistan Hükümeti’nin resmi istatistiklerinden alınmıştır. 35 Vgl. Tafel II, S: 35 i; Annuaire statistiqne. Athenes 1932 Bd.III 36 Ladas, a.a. O., S 646 37 Neşredilen Ziraat kanunu ile tespit edilecek arazi miktarı daha büyüktür. Yani 1.081.578 hektarı (ziraat kanunu vasıtasıyla) ve 839.044 hektarı (İskân Muhacirin Kanunu vasıtasıyla) taksim edilecekti. Fakat bilhassa Makedonya’da ve Trakya’da mülkiyet meselesi tavazzuh etmediğinden ve sermayenin yokluğundan yukarıda zikrettiğimiz arazi miktarı tamamıyla taksim edilememiştir. Tam 20.000 çiftçi ailesi 1937 yılına kadar iskân edilememişti. (Vgl. Evelpidi, L’Agricuıture en, O., S. 13. 15 f Gréce:a.a 38 Her aile başına taksim edilen arazi miktarı toprağın evsaf ve kıymetine topraktan edilen istifade tarzına, toprak mahsullerinin kıymetine, aile nüfusunun miktarına, keza her vilayetin nüfus kesafetine göre bahçe ve bostanlar için 1 hektar; tütün tarlaları için 1-2 hektar; tütün tarlaları için 3-5 hektar (Garbi Makedonya ve Trakya’da) ve mar’alar için 8-10 hektardır. Vgl. Evelpid. L’agriculture en Gréece; a.a. O. S.3 amm. – Lades a.a. O. S. 654 39 İskân muhacirin tarafından her aileye bir cer hayvanı ve her dört aileye bir araba verilmişti. Mamafi hükümet tarafından da bazı yardımlar yapılmıştır. Vgl. Lades a.a. O.S. 654 40 İskân edilen 250.000 aileden 145.127 si köylü idi. (560.156 nüfus) Muhacirlerin iskânı Yunanistan’ın müstahsil nüfusunun miktar ve nispeti üzerinde gayet müsait bir tesir icra etmiştir. Nüfusun çiftçilikle meşgul olan kısmı (balıkçılık ve avcılık da dahil) 1920’de % 57.5 nispetinde iken 1928’de % 61.1nispetine çıkmıştır. Keza san’at ve hırfetle uğraşanların da nispeti aynı müddet zarfında % 30’dan % 39’a varmıştır. Anavatanlarına hicret eden Türk ve Bulgar muhacirlerin terk etmiş oldukları arazi ile evvelce çiftlikte kendilerinden istifade edilemeyen topraklar umumiyetle köylü muhacirlere tahsis edildiğinden41 Yunanistan’da ekilen arazi takriben % 50 nispetinde büyümüş ve toprak mahsulleri pek ziyade artmıştır.42 Fakat Yunanistan’ın ziraî mahsulleri muhacirler vasıtasıyla yalnız kemiyet itibariyle artmamış, keyfiyet itibarı ile de yükselmiş ve istihsal arzı intensive bir şekil almıştır. Mesela mübadele tarihine kadar Makedonya’da henüz ekilmemiş olan birçok evcil nebatlar (yonca, şeker pancarı, darı, himdyağı ve saire gibi) İskân Muhacirin Komisyonu’nun ve hükümetin yardımıyla muhacirler tarafından ekilmiştir. Tütün ziraati pek ziyade genişlemiş ve sun’i gübre43 istimali taammüm etmiştir. Makedonya’da Garbi Trakya’da ve Mora Yarımadası’nda (Nauplia Körfezinde) ipek böceğinin yetiştirilmesi kuvvetli inkişafa ermiştir. Çünkü Anadolu’nun ipek istihsal bölgelerinden (Bursa) gelen muhacirler ipek böceği yetiştirmekte ve ipek imal ve ihzarında fevkalâde yüksek tecrübe ve maharet sahibi kimselerdi.44 Muhacirler pamuk ve kenevir de ekmişlerdir. Keza Bulgaristan’dan kaçıp gelen bağcı Rumlar beraberlerinde getirmiş oldukları asma fidanları ile yeniden bağ kurmağa muvaffak olmuşlardır. İzmir’in sultaniye ve rezaki üzümlerinin yetiştiği sahalardan gelen müstahsillerle, tacirler, Anadolu’da büyük ölçüde ve mükemmel bir tarzda tatbik edilen bağ yetiştirme usulünü Girit ile Mora Yarımadası’na ithal ederek Yunanistan’ın Sultaniye üzümlerinin keyfiyet itibarı ile de yükselmesine yardım eylemişlerdir. 45 Muhacirlerin bilhassa Yunanistan’ın en mühim ihracat maddesi 46 olan tütün istihsali üzerinde büyük tesiri olmuştur. Tütünün yalnız ekim sahası ve istihsal miktarı artmamış47 fakat aynı zamanda Anadolu’dan gelen muhacirler vasıtasıyla getirilen yüksek kıymeti haiz tütün cinsleri de ekilmiştir.48 Bununla beraber muhacirlerin büyük bir kısmının tütün istihsalinde ve işletilmesinde kullanılması tütün istihsal sahasındaki büyük şehirler (bilhassa Serez, Drama, Kavala, İşkeçe ve Selanik) nüfusunun iki misli artmasına mucip olmuş ve bu da hükümeti müşkül ictimai meseleler karşısında bırakmıştır. Çünkü eski tütüncü köylüler yerine toprakla hiçbir alâkası olmayan bir tütün amelesi grubu kaim olmuştu. 49 Bu ameleler ise mevsimlik amele olduğundan ve dolayısı ile senenin büyük bir kısmında işsiz ve güçsüz kaldıklarından 41 Köylü muhacirlerin yüzde 90’ı Makedonya’da ve Garbi Trakya’da iskân edilmiştir. Ekili arazi 1914’de 1.335.000 hektar iken 1923’te 1.269.028 hektarı, 1933’de 2.080.000 hektarı ve 1935’de 2.190.950 hektarı bulmuştur. 43 Cihan Harbi’nden evvel Yunanistan’da sun’i gübre kullanılmazken cihan ekonomik buhranına kadar sene de 25.000–30.000 tona kadar sarf ve istihlak edilmeğe başlanmıştır. Vgl. Th. Wiadigeroff, Die Agrarveriassung Griechenlands. Berlin 1930. in: Berichte über Landwirtschaft. N.F. Jg. 11 (1930) S. 277 44 Yunanistan’ın ipek böceği yetiştiren 330 kişisinin yarısından fazlası (1820) 1928 yılında Garbi Trakya’da (bunlar 1929 yılında 739.897 kilogram koza istihsal etmişlerdi) oturuyordu ve 1053 kişi Makedonya’da (bunların da 1929’da koza istihsal miktarı 1.045.250 kilogramdı) bulunmaktadır. Mora Yarımadası’ndakilerin ise sayısı 40’ı geçiyordu. Fakat bunlar 38.284 kilogram koza istihsal etmişlerdi. Vgl. Annuaire statistique. Athenes 1930 . Pd. 1. S. 168 45 Vgl. Georges Ath. Floros, Piraeus.Vourla 1852. Piraeus. 1928. S. 3 46 Tütün ihracatı Yunanistan’ın umum ihracatının yüzde 35-55’ini teşkil etmektedir. 47 1926 yılında tütün istihsalatının 2/3’i muhacirler tarafından elde edilmiştir. Dış piyasaların tütün alma kabiliyetlerinin düşmesi üzerine Yunanistan’da tütün ziraatı cihan ekonomik buhranı esnasında ziyadesiyle tahdit edilmişti. 1926–1930 yıllarında tütün ekilen saha 930 kilometre 48 Eski istihsal bölgelerinin müsait iklim ve toprak şartlarını haiz olan yerlerde bazı tütün cinsleri kalitelerini kaybetmektedir. Mesela Katerina taraflarında Samsun cinsi tütünler yetiştirilmiştir. 49 1928 yılında 40.000 tütün amelesi vardı. Bunun takriben yarısı muhacirlerden ibaretti. 42 Yunanistan’ın pek büyük şehirlerinin emniyet ve asayişinin ihlâl eden gürültücü ve radikal unsurlarını teşkil ettiler. 50 Şehirlerde yerleştirilmiş olan muhacirler önceden son derece müşkil bir vaziyette idiler. Şehirli muhacirlerin % 60’ı üç büyük şehirde Atina, Pire ve Selanik’te toplanmıştı. Bunların çoğunu kadın 51 ve çocuk 52 muhacirler teşkil ettiğinden kırlarda iskânları, toprağın taksim ve temlik edilmiş olmasından sarfı nazar katiyen mümkün değildi. Şehirli nüfusu müstahsil bir hale getirmek – ki bu nüfusun mühim bir kısmı hükümetin yardımı olmaksızın müstahsil olabilmiştir.- esasen Yunanistan’da büyük bir yekûn teşkil eden esnaf, tüccar ve müstahdimin muhacirler arasında bulunduğu nispetinde güç olmuştur. Hâlbuki küçük san’at sahipleri ile amele sınıfı her yerde ve herkesten evvel iş bulmuştur. Hükümet ve İskânı Muhacirin Komisyonu her şeyden evvel muhacirlerin öteden beri ülfet ettikleri, maharet ve ihtisas kesbettikleri istihsal 16.4 milyon İngiliz lirası 53 eylemiş ise de bu para kifayet etmemiştir. Binaenaleyh Yunanistan 1928 ve 1931 yıllarında yine uluslar kurumunun himaye ve murakabesi altında ikinci defa olarak istikraz şeklinde ve muhacirlerin iskânı ile alâkadar olan suların aktarılması işlerinde –bilhassa- Makedonya’da kullanılmak üzere avans suretinde 10.5 milyon İngiliz Lirası ödünç almıştır. Uluslar kurumunun himaye ve murakabesi altında yapılan bu harici istikrarlara karşılık olmak üzere Yunanistan hemen bütün mali kaynaklarını terhine mecbur olmuştur. 54 Muhacirlerin yerleştirilmesi için hariçten yapılan istikrazların Yunanistan’ın bütün harici borçlarının ne kadar çok kabarmasına sebebiyet verdiği bu istikrazların memleketin bütün harici borçlarının % 20’sine faiz ve amortismanları ile beraber % 23’e baliğ olması ile sabittir. (Muhacirlerin iskânı için bizzat memleketin dahilinde yapılan istikraz, umum dahili istikrazın % 25’ini, fazileriyle beraber % 29’u bulmuştur. 55) İşte bu suretle muhacirlerin iskân meselesinin tanzimi keyfiyeti Yunanistan’ın yüksek resmi borçlarının büyük bir kısmına mal olmuştur. 56 Bu ağır ve malî yüklere ve sosyal müşküllere rağmen nüfus mübadelesi Yunanistan için gerek ekonomi ve gerekse milli bakımdan büyük bir kazanç olmuş ve aynı zamanda memleket siyaseti yeni ve sağlam bir temele dayanmıştır. 50 Binaenaleyh büyük tütün şehirlerinin (Selanik ve Kavala gibi) aynı zamanda komünist teşkilatına merkez olmaları hayrete şayan değildir. Emniyet ve asayişi ihlal eden bu unsurların teşkili ve müsmir bir halde iskânlarının temini için Hükümet tütün amelesinin büyük bir kısmını (22.000) e şehirlerden alıp yeni elde edilen arazilere yerleştirmeğe karar vermiştir. (Vgl. Wırtsehaftsdienst. Hamburg 1939. Jg. 20 S. 437.ff) bu suretle 1928 ve 1929 ‘dan beri şehirlere vuku bulan büyük ölçüdeki muhacir akını bir plan dairesi dahilinde kırlara çevrilmiş oluyor. 51 Atina civarında toplanmış olan 42.204 muhacirin on altı yaşından yukarı olanların yüzde 62’si kadın ve ancak yüzde 38’i erkekti. Vgl. Ladaş . a.a. O. S. 673. 52 Muhacir çocuklardan 350.000’i yetimdi. Vgl. B. Alivisatos, La Reforme agrairé en Gréce au point de vue economique et social Parid 1932, S. 254 f . 53 Uluslar kurumunun yardımıyla Yunanistan 1924 yılında muhacirleri iskân için yüzde 7 faizle 1.213 milyon İngiliz Lirası (ele geçen miktar) ve 1928’de yüzde 6 faizle yine aynı maksatla 37 milyon dolar istikraz etmiştir. 1929’da harp borçlarını tanzim etmek üzere Yunanistan, Amerika Birleşik Devletlerinden yüzde 4 faizle ikinci defa olarak 12.2 milyon dolar almıştır. (Vgl The economie sitoution in Gréce and the bank of Gréce in 1932 Report read by E.O. Tsouderos. Athens, 1933. s.s. f. 54 Merhunatın hakiki miktarı : Annuaire statistiqe … Athens 1933. Bd. IV. S. 354’de gösterilmiştir. 55 Vgl. Rodocanachi, a.a. O., S. 189 56 Yunanistan’ın bütün harici borçları (Resmisi yüzde 75.2’si ve hususisi yüzde 24.8’i) 1933 Mart’ında cem’an 2.443milyon İsviçre Frangına baliğ olmuştur. Nüfus başına 390 İsviçre Frangı düşmektedir. Diğer balkan memleketlerinde adam başına düşen resmi borç miktarından ( Romanya’da nüfus başına 299 İsviçre Frangı, Yugoslavya’da 245 İsviçre Frangı, Bulgaristan’da 118 İsviçre Frangı) daha çok yüksekti. Yunanistan’ın âlî S. İktisat Meclisi’nin hesabına O göe:La stiation économique en Gréce et la Banque de Gréce et la Banque de Gréce en 1933. a.a. O.S. 56 ff. 1922 yılına kadar pek seyrek imkân edilmiş olan memleket bir milyonu mütecaviz muhacirin gelmesi ile nüfus bakımından esaslı bir surette kuvvetlenmiştir. Fakat yalnız nüfus kesafeti artmamış (1920’de 1 kilometrekare başına 37 nüfus isabet ederken bu miktar 1926’da 48 ve 1932’de 52’ye çıkmıştır.) bilâkis o zamana kadar muhtelif cins ve milliyetlerle meskun olan bölgelere – Garbi Trakya müstesna – muhacirlerin yerleştirilmesiyle milli birlik ve beraberlik de temin edilmiştir. 57. Büsbütün başka muhit ve başka şartlar altında yetişmiş olan muhacirler, bilhassa Anadolu’dan gelenler, gerçi henüz yeni muhitlerine o kadar alışamamışlar ve memleketin eski ahalisi Yunanlılar tarafından hâlâ kısmen olsun yabancı sayılmaktalarsa da kan ve dil yakınlığı ile milli mukadderat azim ekonomik ve sosyal zaruret ve ihtiyaçlara müştereken göğüs germek ve onlara galebe çalmak hususunda kat’i surette müteessir olmuştur. Bu müşküllerin iktihamında Yunan milletinin birlik ve beraberliği büyük bir ehemmiyete haizdir.58 Anadolu’dan bütün Rumların mübadele suretiyle Yunanistan’a hicret etmesi harici siyaset bakımından çok faydalı olmuştur. Çünkü Türkiye ile Yunanistan arasındaki ekalliyet meselesi cezri bir suretle halledilmiştir. Bir asırdan beri iki devlet arasında devam eden ve müteaddit harplere, uluslar arası müdahale (invervention) lere ve ekalliyetlerin takip ve tazyike uğramasına sebebiyet veren düşmanlık 1930’da Atina’da ve 1933’te Ankara’da akdedilen muahedelerle mazinin karanlıklarına gömülmüş ve Ege Denizinin her iki devleti samimi dostluk bağları ile birbirlerine bağlanmışlardır ki bu dostluk ekonomik sahada sıkı bir işbirliğine temel teşkil etmiştir. Om zamandan beri gerek Türkiye ve gerekse Yunanistan, Balkan Yarımadası’nın siyaset ve iktisat bakımından yeni bir veçhe ve istikamet almasında önderlik rolünü oynamağa başlamışlardır. Dr. Rer. Pol. habil. Hermann Gross 57 Evvelce tamamıyla Türk ve Müslümanlar tarafından iskân edilmiş olan kavala, Drama ve Serez gibi vilayetler büsbütün Rumlaştırılmıştır. Makedonya’da Yunan nüfusu 1912’de umum Makedonya nüfusunun yüzde 42.6‘sını teşkil ederken 1916’da bu yüzde 88.8’e baliğ olmuştur. Garbi Makedonya’da halen sakin bulunan Makedonyalı Bulgarlar, Bulgaristan’a gitmekten ihtiyari olarak feragat etmişler, hal ve vaziyetinden memnun görünmüşlerdir. Bugün bunlar Yunanistan’da sulh ve sükûn içinde yaşayan bir unsur halinde olup ileri de kendilerinden herhangi bir suretle bir kıyam, bir ihtilâl, bir asayişsizlik hareketi beklenemez. 58 Mübadele meselesi üzerine bütün dünyada dağılmış olan Rumlar kendiliklerinden – Spontan- Yunan hükümetine menen ve fakat bilhassa her şeyden evvel naklen yardım etmek ve böylece Yunanistan’da muhaceret işini bir hüsnü neticeye bağlamak hususunda esaslı müzaherette bulunmak suretiyle anavatana ve öz milletlerine olan bağlılıklarına göstermişlerdir. RUMELİDEN GELENLERİN SON KAFİLESİ (ELVEDA SELANİK) Türk tarihinin, matemli bir sahnesi daha kapandı. Karasudan, Teselya Ovasına, Alasonya Geçitlerinden, Kayalar sırtlarına kadar bir tek arkadaşımız kalmadı. On iki sene evvel, mavi-beyaz çeltiklere sarılan tabutunu gözyaşlarıyla teşyih ettiğimiz Selanik’te, yapayalnız bırakarak çekiliyoruz. Frenk lisanından son sözünü söyleyen son Türk müftüsü, dört yüz elli sene bekçiliğini ettiğimiz bu diyardan 23 Kânunuevvelde son cemaati ile birlikte göçtü. Selanik Ovalarında Levent Türk köylüsü at koşturdukça, ufuklarında ezan seslerinin aksı duyuldukça nihayet toprakları üstünde Türk sapanı çatılmış bir silah gibi bekledikçe, “ kim bilir belki? “ diye bekliyorduk. Şimdi ise artık her şey bitti. Son aşri şeriki okuyan ihtiyar müftü, bunu ne kadar acıklı bir şekilde ilan ediyor: “ Ecdadımızın yattığı, başımızın doğduğu memleketi terk etmek cidden acı ise de … “ Şimdi, belki de “ Selanik mi? “”diyenler bulunacak, onu biz çoktan unuttuk. .. “ Hayır…. Kardeşim unutma…. Yüz sene evvel Mora sahillerinde dört yelken gemisi ile muazzam Osmanlı İmparatorluğunun bahriyesine meydan okumak cesaretini kendinde bulan Yunanlılar kadar da olmayacak mı? Onlar, “ Misulungü” de çarpıştıkları günden beri “İspanya“ sahillerine göz dikmişlerdi. Biz on iki sene evvel bedbaht bir hata yüzünden terk ettiğimiz dünkü memleketimizi bu kadar çabuk unutursak Yunan tırpanı ile kemikleri hurdahaş edilen ecdad ölülerine karşı, “ asıl ölü siz değil biziz! “ demiş olmaz mıyız? Dünya da siyasi hiçbir nezaket, bir milleti maziyi hatırlamasın. Tatlı, acı günlerini yaşadığımız meyhanelerine ve sevinçli günlerine iştirak ettiğimiz bu sabık Türk beldesinin mezarı başında bir Fatiha’da okumayalım mı? O, Selanik ki, bozguna, taksime uğramış milletimize rehberlik eden bir serdar yetiştirmiştir. O Selanik ki, istibdad ejderinin hamlelerine cesaretini ilk defa göstermişlerdir. O Selanik ki Bilmem daha saymağa lazım var mı? Yalnız şurası muhakkak ki on beş sene evvel ki 10 Temmuz olmasaydı., Dumlupınar şahikasına tırmanan gazenferlerimiz arkalarında bütün bir milleti bulamayacaklardı. Bize ilk milli şuurumuzu, Türklüğümüzü tattıran Vardar sahilidir. Bunu unutmayalım. Çocukluğumda Plevneli bir ihtiyar tanırdım ki, son noktasına kadar memleketin hayli canlı bir fotoğraf gibi gözlerinin adsesi önünden ayrıldı. — Allah büyük… Bir gün olup devir değişecek, Moskof baş aşağı gelecek, mutlaka Plevne, sonunda bizim olacak… Derdi. O bu ümit ile seksenine kadar yaşadı ve Plevne ilahisini son nefesinde tekrar ede ede öldü. Zavallı ihtiyar Plevne’de Bulgarların gaydalarını şişirdiklerini hatırlamak istemiyordu. Bu günkü nesil, seksenlik Plevne muhaciri kadar hafızalı değilse, daha dünkü vakayı hatırlamayacak kadar da unutkan mıdır? Selanik Hortacı Camisi Senelerin külleri altında sönmüş bir yanardağ gibi duran Rumeli bozgununun heyecanlarını, son Türk kafilesi Akdeniz’in öteki yakasına geçtiği şu günlerde tekrar acı acı hatırladım. O lakaydi bize, yüz bin kişiye ve milyar değerinde bir kıtaya mal olmuştu. Başkaları, nasıl isterse öyle düşünsünler, ben Plevneli ihtiyar gibi, son nefesime kadar Selanik’i dilimden, Hortacı Camisinin beyaz minaresini hayalimden düşürmemeğe çalışacağım. Zavallı Selanik, zavallı Rumeli. 59 59 Vatan 11 Kânunusani 1925, Sayı: 230 RUMELİ'DE BIRAKILAN EN KUTSAL ŞEYLER (MEZARLARIMIZ) Yunanlılar Büyük Bir Hırsla Mezarlıklara Saldırmışlardır. Selanik’teki Mevlevihane’nin Kabristanı Düz Bir Tarla Haline Getirilmektedir. Rumeli’den her gün kafile kafile muhacir geliyor. Bunlar oradan mallarından, mülklerinden başka bir muazzez şey daha bırakıyorlar. Ölüleri. Dünyadan ellerini çekerek senelerden beri kabirlerinde sükûn içinde yatan bu ölüler bile Yunanlıların tahripkâr ellerinden kurtulamamaktadırlar. Kefenlikleri almak, odun tedarik etmek için eski yeni bütün mezarlar açılıyor. Mezar taşları sökülerek inşaatlarda kullanılıyor. Selanik’in en muazzam kabristanlarından biri olan Mevlevihane Mezarlığı Yunan İzcilerine talim meydanı ittihaz edilmiştir. Selanik Mevlevihanesi ve Mezarlığı Buranın asırdide servileri altında yatan birçok eski ricalin, Mevlevi ileri gelenlerinin, Selanik eşrafının kabirleri kırılmakta koca kabristan düz bir tarla haline getirilmektedir. Bu manzara karşısında yürekleri sızlatan birçok kimseler aileleri efradının, akrabalarının kemiklerini kurtarmak için kabristana koşuyorlar. (Kemitini) namı altında yazan bir genç bir muhabirimiz bu acıklı manzarayı şu suretle tasvir ediyor: “ Ellerim sarkık, gözlerim sıtmalı Yenikapı’nın ardından Tozlu, Sarı Mevlevihane yolunu geçtim. Hazarların çürük omuzlarından dökülen yorgun gölgeler altında gülüşüp şarkı söyleyen çiftler vardı Yüreğimin ikiye bölündüğünü duydum. Dergâhın taş kapısından girerken yanlarında büyücek beyaz bir torba ile çıkan boynu bükük. Tanıdık iki zata rastladım: — Bizimkilerin kemiklerini toplayabildik, götürüyoruz. Dediler. İç yolun sağındaki parmaklık sökülmüştü. Seddin üstünde kırılmış yolun boşluğuna doğru sarkmış, gözsüz, çiziksiz, birer kesik baş gibi bakan yuvarlak yontuk kavuk döküntüleri görünüyordu. Kanadları çalınmış viran medhalin eşiğinden taş toprak yığınları, arasında ayak izleriyle açılmış dar, eğri büğrü bir geçit başlıyordu. Gözlerimin önündeki perişan, acıklı levhanın sızısı, ta içine gitti ve orada kaldı. Bütün mezarlar yıkılmıştı. Harap bomboş çukurların içinde sıvası düşmüş eski tuğla parçaları taze bir ihraç ameliyatına şahadet ediyordu. Ötede beride tepesi kopmuş ortasından kırılarak kabirlerin kenarında yığılmış kalmış mermer sütunları arasında kendime bir yol aradım. Bazen eğilip okuyordum. Birinin yalnız “ elfatiha “sı seçiliyor. Diğerinin de son kısmı eksik yaldızı atmış bir “Hüvel baki”. İsimsiz, dilsiz, muazzez şeyler. Bu mezar harabesinden çıplak, tenha bir hazin nefesi dağılıyordu. Biraz daha ileri de yumruklarım kilitlenmiş, boğazım kurumuştu. Başımı sağlam bir mermer direğin serin yanağına dayadım. İşte birer birer sayıyordum. Şu babacığımın, öteki gençliğine doyamadan bir yumak toprak olan nasipsiz kardeşimin, daha ötede ağa annemin, mini mini kız kardeşimin, dayımın mezarları. Selanik Yenikapı Mezarlığı Ah, onların hatıra nişanlarından hiçbir şey kalmamıştı. Parmaklıklar yok, sütunlar yok. Mezar sandukaları yalnız çökmüş, tek tük duvar parçacıkları zihnimi güdüyor. Bütün bu vedait eserleri ne kadar az bir zaman zarfında yapılmıştı Yarabbi! Ölülerden bir tufan, bu sükûn ve hürmet ülkesini yakmış kavurmuş, Kudretli bir zelzele her şeyi kırıp devirmiş, gibi idi. Yanı başımda birisi seslendi: — Efendi kemikleri almak istiyor musun? Baktım elinde kazma, sırıtkan bir amele Öyle ya demin dış kapıda rastladıklarım gibi bizde sevgili ölülerimin kemiklerinin daha fazla hakarete uğratmamak maksadı ile gelmemiş miydim? Bulanık gözlerimle karşımdakini süzdüm. O, lakayt adımlarla sigarasını tüttürerek uzaklaştı: Sağ tarafımda kocaman siyah bir delik var. Bilmem nasıl oldu. O kara deliğin kenarına çömeldim, oradan o yas dehlizinden hilkatin sırrını seyretmek arzusuna kapıldım. İçim değişiyor, parmaklarım pençeleşiyor, dudaklarım yanıyordu. Ah bu sahipsiz kalmış, felaketi benimsenmemiş, derdi paylaşılmamış harabenin ağzından beyaz sakallı ihtiyar cenazeler binlerce seneden beri uzanıp gelen bir acı. Bu isyanla derin ve boğuk “ LANET “ diye haykırıyorlar sandım. Uzun müddet orada kalmışım. Başımı kaldırdığım zaman Rumeli’nin ılık göğsünden bahar kokuları dökülüyor. Karşı çayırların yeşilliklerinde kuşlar ötüşüyordu. Yoldan bir laterna geçti. Artık bu diyarın her zerresi vücudumu yakıyordu. Dünya bana zindanda mezalim olmuştu. Ta uzaklarda Olympos’un karlı başına baktım. O yüksek kaya kümesinin heybeti gibi denizleri aşarak üzerimize çökmemesi için dua ettim. Yarın yine buraya geleceğim. Çirkin kötü vicdanların dünyasına kurban giderek son istirahat yurtlarından kovulan muhacir ölülerimi, şu nankör muhitin viran geçitlerinden vefakâr topraklarına doğru uğurlayacağız. Mazinin arkada kalmış yollarında, sandukalar omuzlar üstünde taşınarak tekbir sesleri arasında Allah’ına kavuşan muazzez cenazelerimin bakayası yarın beş beyaz çıkının içinde gönlümün bir parçası gibi süzülüp gidecektir. 60 KEŞKE HER İKİ TARAFTADA CAMİLER KİLİSEYE, KİLİSELER CAMİYE, CAMİ VE KİLİSELER SİNEMA, BAR, PAVYON VE GAZİNOYA ÇEVRİLMESEYDİ, MEZARLIKLAR TARLA, PARK, YAZLIK SİNEMA, YERLEŞİM YERİ HALİNE GETİRİLMESEYDİ BU ACILAR BİR DAHA YAŞANMASIN 60 Vatan 8 Mayıs 1924, Sayı: 386
Similar documents
Şehbenderzâde Filibeli
ben gülmekden maada kendisine doğru bir adım atdım, kıyafetiyle tezad-ı tam teşkil eden bir ciddiyetle, yavaş ve ahenkdar bir sesle: “safa geldiniz nûrum, buyurunuz” dedi ve kulübesinden çıkardığı ...
More informationTesis tarihi: 7 Teşrinievvel 1336 İskân Kanunu
Madde 20 — 1 numaralı mıntakalara iskân edilenlere, de ğeri peşin verilmek üzere iskân derecesinin i k i katı, 1914 v e y a daha önceki yılların tapu ve y o k s a vergi kıymetleri üzerinden, topra...
More informationBroşürü indirmek için lütfen tıklayınız.
Taş Kule: Bu altı alan dışında kentin kuzeyinde deniz kenarında Hellenistik Dönem sur duvarları üzerinde yer alan kulelerden biri olan ve bugün Taş Kule olarak bilinen Hellenistik Kule’nin denize ...
More informationUntitled - YDÜ Sosyal Bilimler Dergisi
Bireylerin bilişsel ihtiyaçları ile temel değerleri birbiriyle ilişkili yapılar olarak düşünülmesine rağmen bu ilişkiler Türk örneklemde incelenmemiştir. Bu çalışmada, Bilişsel Kapalılık İhtiyacı i...
More information