mübadele tarihinden sayfalar yazı dizisi

Transcription

mübadele tarihinden sayfalar yazı dizisi
MÜBADELE TARİHİNDEN
SAYFALAR
BAKİ SARISAKAL
YUNAN VE TÜRK HALKLARININ MÜBADELESİNE İLİŞKİN
SÖZLEŞME VE PROTOKOL
(30 OCAK 1923)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Yunan Hükümeti, aşağıdaki hükümler üzerinde
anlaşmaya varmışlardır:
MADDE: 1
Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında
yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak,
zorunlu mübadelesine (exchange obligatoire) girişilecektir. Bu kimselerden hiç biri, Türk
Hükümetinin izni olmadıkça Türkiye’ye ya da Yunan Hükümetinin izni olmadıkça
Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyecektir.
MADDE: 2
Birinci Maddede öngörülen mübadele:
a) İstanbul’da oturan Rumları (İstanbul’un Rum ahalisini);
b)Batı Trakya’da oturan Müslümanları (Batı Trakya’nın Müslüman ahalisini)
kapsamayacaktır.
1912 Kanunuyla sınırlandırıldığı biçimde, İstanbul Şehremaneti daireleri içinde, 30 Ekim
1918 tarihinden önce yerleşmiş (etablis) bulunan bütün Rumlar, İstanbul’da oturan Rumlar
(İstanbul’un Rum ahalisi) sayılacaklardır.
1913 tarihli Bükreş Andlaşması’nın koymuş olduğu sınır çizgisinin doğusundaki bölgeye
yerleşmiş (etablis) bulunan Müslümanlar, Batı Trakya’da oturan Müslümanlar (Batı
Trakya’nın Müslüman ahalisi) sayılacaklardır.
MADDE: 3
Karşılıklı olarak, Rum ve Türk nüfusu mübadele edilecek olan toprakları 18 Ekim 1912
tarihinden sonra bırakıp gitmiş olan Rumlar ve Müslümanlar, 1’nci Maddede öngörülen
mübadelenin kapsamına girer sayılacaklardır.
İşbu Sözleşmede kullanılan “göçmenler” (emigrants) terimi, 18 Ekim 1912 tarihinden sonra
göç etmesi gereken ya da göç etmiş bulunan bütün gerçek ya da tüzel kişileri kapsamaktadır.
MADDE: 4
Aileleri Türk ülkesini daha önce bırakıp gitmiş olup da kendileri Türkiye’de alıkonulmuş
bulunan Rum halkından vücutça sağlam erkekler, işbu Sözleşme uyarınca, Yunanistan’a
gönderilecek ilk kafileyi meydana getireceklerdir.
MADDE: 5
İşbu Sözleşmenin 9’ncu ve 10’ncu Maddelerindeki çekinceler (ihtirazi kayıtlar) saklı kalmak
üzere, işbu Sözleşme uyarınca yapılacak mübadele yüzünden, Türkiye’deki Rumların ya da
Yunanistan’daki Müslümanların mülkiyet haklarına ve alacaklarına hiçbir zarar
verdirilmeyecektir.
MADDE: 6
Mübadele edilecek halklara mensup bir kimsenin gidişine, herhangi bir nedenle olursa olsun,
hiçbir engel çıkartılmayacaktır. Bir göçmenin, kesinleşmiş bir hapis cezası bulunduğu, ya da
henüz kesinleşmemiş bir cezaya çarptırıldığı, ya da kendisine karşı ceza soruşturması
yürütüldüğü durumlarda, söz konusu olan göçmen, cezasını çekmek ya da yargılanmak üzere,
kendisine karşı kovuşturmada bulunan ülkenin makamlarınca, gideceği ülkenin makamlarına
teslim edilecektir.
MADDE: 7
Göçmenler, bırakıp gidecekleri ülkenin uyrukluğunu yitirecekler ve varış ülkesinin
topraklarına ayak bastıkları anda, bu ülkenin uyrukluğunu edinmiş sayılacaklardır.
İki ülkeden birini ya da ötekini daha önce bırakıp gitmiş olan ve henüz yeni bir uyrukluk
edinmemiş bulunan göçmenler, bu yeni uyrukluğu, işbu Sözleşmenin imzası tarihinde edinmiş
olacaklardır.
MADDE: 8
Göçmenler, her çeşit taşınır mallarını yanlarında götürmekte ya da bunları taşıttırmakta
serbest olacaklar ve bu yüzden kendilerinden çıkış ya da giriş ya da başka herhangi bir vergi
alınmayacaktır. Bunun gibi, işbu Sözleşme uyarınca, bağıtlı Devletlerden birinin ülkesini
bırakıp gidecek her topluluk (cemaat, communaute) üyesinin (camiler, tekkeler, medreseler,
kiliseler, manastırlar, okullar, hastahaneler, ortaklıklar, dernekler, tüzel kişiler ya da ne çeşit
olursa olsun başka tesisler personelini kapsamak üzere) kendi topluluklarına ait taşınır malları
yanlarında serbestçe götürmek ya da taşıttırmak hakkı olacaktır.
11’nci Maddede öngörülen Karma Komisyonların tavsiyesi üzerine, her iki ülke
makamlarınca, taşıma işlerinde en geniş kolaylıklar sağlanacaktır.
Taşınır malların tümünü ya da bir kısmını yanlarında götüremeyecek olan göçmenler, bunları,
oldukları yerde bırakabileceklerdir. Bu durumda, yerel makamlar, bırakılan taşınır malların
dökümünü (envanterini) ve değerini, ilgili göçmenin gözleri önünde saptamakla görevli
olacaklardır. Göçmenin bırakacağı taşınır malların çizelgesini ve değerini gösteren tutanaklar
dört nüsha olarak düzenlenecek ve bunlardan biri yerel makamlarca saklanacak, ikincisi, 9ncu
Maddede öngörülen tasfiye işlemine esas alınmak üzere 11nci Maddede öngörülen Karma
Komisyona sunulacak, üçüncüsü göç edilecek ülkenin Hükümetine, dördüncüsü de göçmene
verilecektir.
MADDE: 9
8’nci Maddede öngörülen göçmenlerin ve toplulukların kent ve köylerdeki taşınmaz
mallarıyla, bu göçmenlerin ya da toplulukların bırakmış oldukları taşınır mallar, 11’nci
Maddede öngörülen Karma Komisyonca, aşağıdaki hükümler uyarınca tasfiye edilecektir.
Zorunlu mübadele uygulanacak bölgelerde bulunan ve mübadele uygulanmayacak bir bölgede
yerleşmiş toplulukların din ya da hayır kurumlarına ait olan mallar da, aynı şartlar içinde,
tasfiye edilecektir
MADDE: 10
Bağıtlı Tarafların ülkelerini daha önceden bırakıp gitmiş olan ve işbu Sözleşmenin 3’ncü
Maddesi uyarınca nüfus (halkların) mübadelesinin kapsamına girer sayılan kimselere ait
taşınır ya da taşınmaz malların tasfiyesi, 9’ncu Madde uyarınca, Türkiye ile Yunanistan’da 18
Ekim 1912 tarihinden bu yana yürürlüğe konmuş kanunlarla her çeşit yönetmeliklere
(tüzüklere) göre ya da başka herhangi bir zoralım (müsadere), zorunlu satış, v.b. gibi, işbu
mallar üzerindeki mülkiyet hakkını herhangi bir yoldan kısıtlayıcı nitelikte hiçbir tedbire konu
olmaksızın yürütülecektir. İşbu Madde ile 9’ncu Maddede öngörülen mallar, bu çeşit bir
tedbire konu olurlarsa, bu mallara 11’nci Maddede öngörülen Komisyonca, bu tedbirler
uygulanmamışçasına, değer biçilecektir. Kamulaştırılmış mallara gelince, Karma Komisyon,
her iki ülkede mübadele kapsamına girecek kimselere ait olup da, mübadele uygulanacak
topraklarda bulunan ve 18 Ekim 1912 den sonra kamulaştırılmış olan bu mallara yeniden
değer biçecektir. Komisyon, bir zarar verilmiş olduğunu görürse, bu zararı mal sahiplerinin
yararına onaracak bir zarar-giderim (tazminat) saptayacaktır. Bu zarar-giderim tutarı, mal
sahiplerinin alacak hesabına ve kamulaştıran ülke Hükümetinin borç hesabına geçirilecektir.
8’nci ve 9’ncu Maddelerde göz önünde tutulan kimseler, şu ya da bu yoldan, yararlanmadan
yoksun bırakıldıkları malların gelirlerini elde edememişlerse, bu gelirlerin tutarlarının
kendilerine geri verilmesi, savaş öncesi ortalama gelir esas alınarak ve Karma Komisyonca
saptanacak yol ve yöntemler uyarınca, sağlanacaktır. Yunanistan’daki Vakıf mallarının ve
bunlardan doğan hak ve çıkarların ve Türkiye’de Rumlara ait benzer tesislerin tasfiyesine
girişirken, 11’nci Maddede öngörülen Karma Komisyon, bu tesislerin ve bunlarla ilgili
bulunan özel kişilerin haklarını ve çıkarlarını tam olarak korumak amacıyla, daha önce
yapılmış Andlaşmalarda kabul edilmiş ilkelerden esinlenecektir.
11’nci Maddede öngörülen Karma Komisyon, bu hükümleri uygulamakla görevli olacaktır.
MADDE: 11
İşbu Sözleşmenin yürürlüğe girişinden başlayarak bir aylık bir süre içinde, Bağıtlı Yüksek
Tarafların her birinden dört ve 1914–1918 savaşına katılmamış Devletlerin uyrukları
arasından Milletler Cemiyeti Meclisince seçilecek üç üyeden oluşan ve Türkiye’de ya da
Yunanistan’da toplanacak olan bir Karma Komisyon kurulacaktır. Komisyonun Başkanlığını,
tarafsız üç üyeden her biri sıra ile yapacaktır.
Karma Komisyon, gerekli göreceği yerlerde, bir Türk ve bir Yunanlı üye ile Karma
Komisyonca atanacak tarafsız bir Başkandan oluşacak ve Karma Komisyona bağlı olarak
çalışacak alt-komisyonlar kurmaya yetkili olacaktır. Karma Komisyon, alt-komisyonlara
verilecek yetkileri kendisi saptayacaktır.
MADDE: 12
Karma Komisyon, işbu Sözleşmede öngörülen göçü denetlemek ve kolaylaştırmak ve 8’nci
Madde ile 9’ncu Maddede öngörülen taşınır ve taşınmaz malların tasfiyesine girişmekle
yetkili olacaktır.
Karma Komisyon, göçün ve yukarıda belirtilen tasfiyenin yol ve yöntemlerini saptayacaktır.
Karma Komisyon, genel olarak, işbu Sözleşmenin uygulanmasında gerekli göreceği tedbirleri
almağa ve bu Sözleşme yüzünden ortaya çıkabilecek bütün sorunları karara bağlamaya tam
yetkili olacaktır.
Karma Komisyon kararları oy çokluğu ile alınacaktır.
Tasfiye edilecek mallara, haklara ve çıkarlara ilişkin bütün itirazlar Karma Komisyonca kesin
olarak karara bağlanacaktır.
MADDE: 13
Karma Komisyon, ilgilileri dinledikten ya da dinlemeğe gereği gibi çağırdıktan sonra, işbu
Sözleşme uyarınca tasfiye edilmesi gereken taşınmaz mallara değer biçme işlemine girişmek
için tam yetkili olacaktır.
Tasfiye olunacak mallara değer biçilmesinde, bunların altın para ile olan değeri esas
alınacaktır.
MADDE: 14
Komisyon, ilgili mal sahibine, elinden alınan ve bulunduğu ülkenin Hükümeti emrinde
kalacak olan mallardan dolayı borçlu kalınan para tutarını belirten bir bildiri belgesi
verecektir. Bu bildiri belgeleri esas alınarak borçlu kalınan para tutarları, tasfiyenin yapılacağı
ülke Hükümetinin, göçmenin mensup olduğu Hükümete karşı bir borcu olacaktır. Göçmenin,
ilke olarak, göç ettiği ülkede, kendisine borçlu bulunulan paraların karşılığında, ayrıldığı
ülkede bırakmış olacağı mallarla aynı değerde ve aynı nitelikte, mal alması gerekecektir.
Yukarıda belirtilen biçimde bildiri belgeleri esası üzerinden, her iki Hükümetçe ödenmesi
gereken paraların hesabı, her altı ayda bir çıkartılacaktır.
Tasfiye işlemi tamamlandığı zaman, karşılıklı borçlar biribirine eşit çıkarsa, bununla ilgili
hesaplar denkleştirilmiş (takas ve mahsup edilmiş) olacaktır. Bu denkleştirme işleminden
sonra, Hükümetlerden biri ötekine borçlu kalırsa, bu borç peşin para ile ödenecektir. Borçlu
Hükümet, bu ödeme işine süre tanınmasını isterse, yıllık en çok üç taksitte ödenmek şartıyla,
Komisyon bu süreyi ona tanıyabilecektir. Komisyon, bu süre içinde ödenmesi gereken faizleri
de saptayacaktır.
Ödenecek para oldukça önemli ise ve daha uzun sürelerin tanınmasını gerektirmekteyse,
borçlu Hükümet, borçlu olduğu paranın yüzde yirmisine kadar Karma Komisyonca
saptanacak bir parayı peşin olarak ödeyecek, geri kalan borç için de, Karma Komisyonca
saptanacak oranda faizli ve yirmi yıllık bir süre içinde anaparaya çevrilebilecek (amortise
edilecek) borçlanma bonoları (istikraz tahvilleri) çıkarabilecektir. Borçlu Hükümet, bu borç
için, Komisyonca kabul edilecek sağlancalar (rehinler) gösterecektir. Bu sağlancalar,
Yunanistan’da Uluslar arası Komisyonca, İstanbul’da Devlet Borcu (Düyun-u Umumiye)
Meclisince yönetilecek ve gelirleri toplanacaktır. Bu sağlancalar konusunda anlaşmaya
varılamazsa, Milletler Cemiyeti Meclisi bunları saptamaya yetkili olacaktır.
MADDE: 15
Göçü kolaylaştırmak amacıyla, ilgili Devletlerce, Karma Komisyonun saptayacağı şartlarla,
Komisyona öndelik (avans) olarak ödemede bulunacaktır.
MADDE: 16
Türkiye ve Yunanistan Hükümetleri, işbu Sözleşme uyarınca, ülkelerini bırakıp gidecek olan
kimselere yapılacak bildirilerle, bu kimselerin varış ülkesine taşınmak üzere yönelecekleri
limanlara ilişkin bütün sorunlar üzerinde, 11’nci Maddede öngörülen Karma Komisyonla
anlaşmaya varacaklardır.
Bağıtlı Taraflar, mübadele edilecek halklara, gidişleri için konmuş tarihten önce yurtlarını
bırakıp gitmelerine yol açacak, ya da mallarını ellerinden çıkartmak üzere doğrudan ya da
dolaylı hiçbir baskıda bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirler. Bağıtlı Taraflar, ülkeyi
bırakıp giden ya da gidecek olan göçmenleri hiçbir vergiye ya da olağanüstü bir resme
bağlamamayı yükümlenirler. 2’nci Madde uyarınca mübadele dışı bırakılacak bölgelerde
oturanların, bu bölgelerde kalmak ya da oralara yeniden dönmek haklarıyla, Türkiye ve
Yunanistan’da özgürlüklerinden ve mülkiyet haklarından serbestçe yararlanmalarına hiçbir
engel çıkartılmayacaktır. Bu hüküm, mübadele dışı bırakılacak söz konusu bölgelerde
oturanların mallarını başkalarına geçirmelerine ve bu kimselerden Türkiye’yi ya da
Yunanistan’ı kendi istekleriyle bırakıp gitmek isteyeceklerin gidişine engel olma vesilesi
olarak öne sürülemeyecektir.
MADDE: 17
Karma Komisyon çalışmaları ve işlerin yürütülmesi için gerekli giderler, Komisyonca
saptanacak oranlar içinde, ilgili Hükümetlerce karşılanacaktır.
MADDE: 18
Bağıtlı Taraflar, işbu Sözleşmenin uygulanmasını sağlamak üzere, yasalarında gerekli
değişiklikleri yapmağı yükümlenirler.
MADDE: 19
İşbu Sözleşme, Bağıtlı Yüksek Taraflar bakımından, Türkiye ile yapılacak Barış
Andlaşmasının bir parçasıymış gibi, aynı güç ve aynı değerde sayılacaktır. İşbu Sözleşme, söz
konusu Andlaşmanın Bağıtlı Yüksek Taraflardan her ikisince onaylanmasından hemen sonra
yürürlüğe girecektir.
Bu Hükümlere Olan İnançla, yetki belgelerinin, karşılıklı olarak, usulüne uygun olduğu
görülmüş ve aşağıda imzaları bulunan Tam yetkili Temsilciler, işbu Sözleşmeyi
imzalamışlardır.
Lausanne’da, otuz Ocak bin dokuz yüz yirmi üç tarihinde, üç nüsha olarak düzenlenmiştir.
Bu nüshalardan bir Yunanistan Hükümetine, biri Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine
verilecek, üçüncüsü de doğruluğu onaylanmış birer örneğini, Türkiye ile yapılmış Barış
Andlaşmasını imzalayan Devletlere yollayacak olan, Fransa Cumhuriyeti Hükümetine, bu
Devletin arşivlerine konulmak üzere, teslim edilecektir.
(L.S.) * E.K. VENİSELOS
(L.S.) M. İSMET
(L.S.) D.CACLAMANOS
(L.S.) Dr. RIZA NUR
(L.S.) HASAN
* ”Mühür yeri” anlamına “Locus Sigilli” sözlerinin kısaltılışı
-----------------------------------------------------------PROTOKOL GEREĞİ GİBİ YETKİLİ KILINMIŞ OLAN VE AŞAĞIDA İMZALARI
BULUNAN TAM YETKİLİ TÜRK TEMSİLCİLERİ
Türk Hükümetinin, Rum ve Türk halklarının mübadelesine ilişkin olarak, Yunanistan’la
bugünkü tarihte yapılmış Sözleşmenin yürürlüğe konulmasını beklemeksizin ve bu
Sözleşmenin 1’nci Maddesindeki hükmün uygulama alanı dışında kalmak üzere, Barış
Andlaşması imza edilir edilmez, iş bu Sözleşmenin 4’ncü Maddesinde göz önünde tutulan,
vücutça sağlam erkekleri serbest bırakacağını ve bunların gidişini sağlayacağını bildirirler. 1
Lausanne’da, otuz Ocak bin dokuz yüz yirmi üç tarihinde, üç nüsha olarak düzenlenmiştir.
1
Seha L. MERAY, “Lozan Barış Konferansı-Tutanaklar Belgeler “ , Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayınları No: 348
RUMELİ’DEN GELECEKLERİN İSKÂN MINTIKALARI
Ahali-i mübadele ile meşgul olmak üzere Heyeti vekile arasından tefrik edilmiş
encümen vükela Rumeli’den nakledilecek olan ahalinin iskân mıntıkalarını kesin suretle
belirlemiştir. İstihbaratımıza göre gelecek muhacirlerin iskânı için sekiz büyük mıntıka tayin
edilmiştir. Her mıntıka tali mıntıkalara ayrılmıştır. Muhtelif mıntıkalarda iskân edilecek
ahalinin miktar nüfus miktarı tasrih edildiği gibi bu nüfusun işgal edeceği haneler dahi tespit
olunmuştur.
Vilayetten yalnız İstanbul, Ankara, Edirne, Konya, Trabzon, Van, Bitlis ve
Livalardan Beyazıd, Muş, Lazistan, Maraş, Ardahan, Artvin, Mardin, Genç, Kars, Karahisar
sahip livalarına iskân yapılmayacak sair livayı müstekile ve gayri müstekile de az çok kesif
olarak ahali yerleştirilecektir.
İskâna tabi tutulacak ahalinin miktarı dört yüz bin kadar tahmin olunmaktadır. Bu
miktar nüfusun umumuna her iskân mıntıkasında ihtiyaca göre taksim edilen umum hanelerin
yekunu da seksen bin küsur kadardır. Anavatana kavuşacak kardeşlerimiz arasında doksan beş
bin tütüncü, iki yüz bin çiftçi, yüz bin zeytinci ve bağcı, beş-on bin kadar da tüccar ve esnaf
bulunacağı tahmin olunmaktadır.
Yenice Vardar
Tütüncü Dramalılar ve Kavala ahalisi Samsun ve havalisinde, Zzeytin yetiştiren
Drama ve kavala ahalisi ile Selanik merkez kazası ahalisi İzmir, Manisa, Menteşe ve Denizli
havalisinde, Siroz Livası ahalisi Adana ve havalisinde, Preveze ve Yanya ahalisi Antalya,
Silifke ve havalisinde, Midilli, Girit ve diğer adalar ahalisi Ayvalık, Edremit ve Mersin
havalisinde, Kozana, Karabina, Nasliç, Kesriye, halkı Malatya ve havalisinde, Kayalar,
Karaferye, Vodine, Katrin, Alasonya, Langaza, Demirhisar, Gevgili’nin Yunanistan’a kalan
köyleri, Karacaabad, Yenice Vardar halkı Amasya, Sivas ve Tokat havalisine, Kasandra,
Poliruz, Sarışaban Avrethisarı, Nuregub ve havalisi ahalisi Çatalca ve tTkfurdağı, karaman ve
Niğde havalisine iskân edileceklerdir. 2
2
Vatan 12 Ağustos 1923, Sayı: 164
MUHACİRLER
Rumca refiklerimizden bir kısmı, İslam muhacirlerinin kendi köylerinde
birleştirilmelerini hükümetten rica cüretyap olduğumuz için hasmane temennilerimizi
büsbütün bir başka şekilde göstermek isteyen büyük bir dava açıyorlar. Biz bu meselede hak
ve adaletten başka bir gaye takip ettiğimiz cihetle itidal ve sukunetten uzaklaşan bu hararetli
neşriyatın tesiri ile değilse bile teessüfle takip ediyoruz.
Binaenaliye vaziyeti bir kere daha tevsih etmek emeliyle refiğimizin yanlış
addettiğimiz sureti telakkiyelerini bu satırlarda kabilse tashihe çalışacağız.
Balkan muharebelerinden Harbi Umuminin nihayetine kadar devam eden buhranlı
senelerin en zavallı kurbanları Türk ve Rum, İslam ve Hıristiyan müvasaz kalan, yabancı
ellerde sürünmeğe mahküm edilen muhacirlerdir. Muhacirlerin bütün emellerini, bütün
felaketlerini çok eski zamandan beri tecrübe etmiş olan bizim kadar takdir eden ve tanıyan bir
millet yoktur diyebiliriz.
Bu acı sefaleti tanıdığımız içindir ki karşımızda bir muhacir gördüğümüz zaman,
hangi millete mensup olursa olsun, yıkılan ocakları, söndürülen haneleri düşünerek için için
ağlıyoruz. Öyle zannederiz ki bu biçarelerin tahfif ızdırabı için her ne kabilse yapmak
hükümetin cümle-i vazifesindendir.
(Nea Aletya) refikimizin tarizkar silsilei makaletine vesile olan geçen bir
makalemizde bir makalede biz Kafkasya’dan bu topraklara getirlen Kafkasyalı Rum
Muhacirlerinin hükümetten pederane bir himaye görmelerini çok görmüyoruz. Vatanlarından
uzaklaştırılan, saadetleri mahvedilen bu acınacak insan kitlesinin terakkiye kavuşması için ne
yapılsa çok değildir. Ancak bunların yanında aynı derecede sefil, aynı derecede muhtaç,
himayesiz bir kitle vardır ki bu da muhacirin İslamiye’den müteşekkildir. Bunlarda
felaketzededirler. Bahusu bu vatanın evlatlarıdırlar.
Hükümet, bu biçerelerin bir kısmına ancak yekdiğerinin zararına olarak dost
yardımını uzatsın Bu gün açıkta kalan İslam muhacirleri, Nea Aletya refikimizde neşrolunan
makalat muharirininde itirafı vecihle, küçük eshab araziden edilir.
Musibet harbin kendilerini maruz bulundurduğu iki müteveli vaziyetten hangisi
asıl olarak ittihaz edilirse edilsin, bu zavallıları Makedonya’da veya Trakya’da, her halde bir
yerde sakin bulunuyoruz. Hükümet bunalrı en son bulundukları araziden kaldırarak kendi
köylerine iade etmek vaadiyle oraya Trakya Rum Muhacirlerini yerleştiriyor.
Biz bu hareketi aynı adalet gibi kabul ederiz. Trakya ve Anadolu muhacirin
Hıristiyanlarının kendi memleketlerine iadelerini pek tabiî buluruz. Yalnız yine o kadar tabiî
buluruz ki sakin bulundukları bir mevkiden kaldırılan İslamlar, Mekadonya’da kendi
köylerine, tarlalarına sahip olsunlar. Öyle ya, harp ateşi İslam ve Hırıstiyan, yüz binlerce
halkın felaketini hazırlıyor, sonra sulh avdet edince bu felaketlerin tamirine çalışılıyor. Herkes
bir yere yerleştiriliyor. Yalnız zavallı İslam muhacirleri ortada yersiz yurtsuz kalıyor. Bu mu
hukuk?
Nea Aletya refikimizin, silsilei makalatının sonunda diyor ki: “ Mekadonya tenha,
sahipsiz araziye araziye maliktir. Hükümet İslam muhacirlerine buraalrda köy yapabilir. Hal
bundan ibarettir. “ Biz hükümetin yeniden köyler yapmağa maliyesinin müsait olup
olmadığını bilemeyiz. Fakat mademki bu kudret ellerinde bulunuyormuş, Kafkasya’dan
binlerce zavallıyı bu topraklara sürükleyen Venizolos cenapları ne için bu yol ile iskanlarını
düşünememiş? Hatta ne için harap ve gayri müskun kalan yüzlerce kuranın bir derece
tamiriyle Kafkasyalıları oralara yerleştirmemişte Trakya ve Anadolu’dan vatan asliyelerine
iade edileceklerini pek güzel bildiği İslamların köylerine yerleştirmiş? Yine ne için lazım
geliyor ki İslamlar kendi köyleri dururken hükümetin hiçbir zaman yapmayacağı veya
yapamayacağı keşaneleri bekleyerek sefalet içinde sürüklensinler.
istiyor?
Nea Aletya refikimizin makalesi bu suretle mi bize tesvai hukuk bahş etmek
Bize diyorlar ki. “ Türkler, Rumlarla kalben anlaşabilecek mertebeye yükselinceye
kadar biz Yunanlılar, Yunanca düşüneceğiz. Varsın Müslümanlarda Türkçe hareket etsinler! “
Hayır, geliniz hep beraber insanca hareket edelim: Bu gün karşınızda hiçbir cinayet
işlememiş, Nereye sürüklendiğini asla anlayamamış felaketzede bir kitle görüyorsunuz. Bu
zavallılara diyeceksiniz ki: “ Size acıyoruz, fakat ne yapalım? İslam olmamalıydınız.
Dindaşlarınızın memleketinden gelen Hıristiyan muhacirlerini vatan asliyelerine iade ettikten
sonra, şimdi de sizin hiç bilmediğiniz, hiç tanımadığınız, uzak dağlardan getirilen diğer
zavallıları sizin köylerinize yerleştiriyoruz. Bunlar hep Hıristiyan oldukları için huzur adalette
hakka maliktirler. ?... “
Hayır bu haksızlığı Hükümet irtikab edemez. Biz yine tekrar ederiz: kafkas
Muhacirleri ezhar cihet şayanı himayedirler. Bütün Yunan milletinin onları iskan için bir
parça fedakarlıkta bulunması, her köyün bir-iki aileye malcai olması, evet lazımdır. İslam
muhacirleri iradeleri fevkindeki hadisatın bütün netayiç masumesini yalnız başlarına
omuzlarına yüklenmemelidirler.
Hiçbir kanun, adalet bunu emredemez. Bu zavallıların mütemadiyen canilik ve
zalimlikle itham edilmelerine gelince bunu daha önce adı geçen makale sahibinin hakikat
lisanını kullanmamakta olmasına atfederiz.
Biz hala ümit ediyoruz ki uzak bir iklimden memleketimize celb edilen
Kafkasyalılar bütün Yunan milletinin mazaharetiyle, bütün Yunanistan’a tevzi edilerek,
yerleştirilecek ve tahliye edilen İslam köylerine sahibi hakikiyeleri hak ve insaniyet namına
avdet edeceklerdir. “ Yeni Asrın mukaddes ümitleri husül bulmayacaktır. “ diyerek
cesaretimizi kırmak zımnında bulunan bu makaleye şunu söyleyeceğiz ki: Bu intizarımızın
husulü dedikleri gibi (Yunanistan’a tekrar İslam hâkimiyetinin avdeti ) değil, ancak kanun ve
adaletin bu topraklarda devam etmesidir. Bu adaletin aynı zamanda Kafkasyalılara ve
İslamlara şamil olmasını, bütün bu zavallıları mesut değilse bile müteselli kılmasını ise biz
herkesten ziyade temenni ederiz. 3
3
Yeni Asır 23 Kânunusani 1921, Sayı: 4706
YUNAN VAHŞETLERİNE DAİR ACIKLI FIKRALAR
Pontus Muhacirleri Çerkeşlerle Birlik Olarak Yunan Hükümeti ve Jandarmalarının
Gözü Önünde Makedonya Türklerini Kesip Biçmekteler
Selanik’ten veya Selanik’e civar kaza ve kasabalardan firar ile İstanbul’a gelenler
Yunanın kışkırtma ve teşvikiyle Pontus muhacirlerinin Müslümanlara karşı yaptıkları vahşet
ve cinayetleri pek süzüşlü bir tarda anlatmaktadırlar. Yunanlılar yapılan bütün faciaya Rum
muhacirlerini vasıta ederek kendilerini mazur göstermek istiyorlar. Gerek Garbi Trakya’da
gerek Makedonya ve havalisinde ifa edilen bu katl ve yağmanın daha ne vakte kadar devam
edeceği malum değildir. Pek çok müşkülat çektikten sonra firara muvaffak olarak İstanbul’a
gelen bir yolcu Makedonya’da ki facia hakkında bize aşağıdaki malumatı vermiştir:
Selanik’te:
Pontus muhaciri Selanik’e doldurulduğu zaman bunlar kendiliklerinden
Müslüman evlerini istilaya başladılar. Köylere gidenler Hükümet tarafından Müslüman
köylüye cebren beslettirilmektedir.
Geçen gün Demirzade’nin mağazasında müstahdem Hafız Zeki Efendinin evine
sabah erkenden hücum vaki oldu. Rum muhacirleri ile beraber Çerkezlerde vardı. Hafız Zeki
Efendinin el ve ayakları bağlanıp, ağaç altına yatırıldı ve Pontusçular hep bir ağızdan:
— Türkler bizi kesti, bizde sizi keseceğiz!
Diye bağırıyorlar.. Zeki Efendinin refikası zevcini kurtarmağa çalıştı. Şiddetle
dövüldü. Baştan aşağı silahlı olan muhacirler bombalarla etraftakileri tehdit ettiler ve
Pontus’çu kadınlar evin bodrumuna hücum ederken, erkekler üst katlara girerek yağmaya
koyuldular. Evin diğer kısmında Ali Ağa ismindeki bir kiracı kapıyı açmadığından getirdikleri
büyük taşlarla kapıyı kırdılar ve kendisini başından yaralayarak ve çamaşır, bakır ve çeyiz
takımlarını yağma ettiler. Bütün bu vakayı feryadı figan ayyuka çıkmış ve komşular
korktuklarından müdahale edememiş ve Pontus’çular rahatça firar etmişken Yunan Hükümeti
ve jandarma ve polis asla görünmedi.
Selanik Unkapanı
Çınarlık mahallesinden muhacirler geçerken bir evde dört Müslüman kadını
gördüler Niçin olduğunu sormağa lüzum görmeden tüfekle nişan alarak ikisini öldürdüler.
Biri korkudan bayıldı, diğeri firar etti. Bayılanın kızının ırzına tecavüz edildikten sonra birçok
gürültü patırtı oldu. Netice de hükümet failleri bulmağa çalıştı.
Unkapanı’nda Hırdavatçı Ahmet Cevdet Efendi’nin gündüzün yağma edildi ve
cebindeki parası bile alınarak kendisi adam akıllı dövüldü,
Ramazandan evvel Pontus’çular sabahleyin Bedestene tecavüz ettiler. Bir şey
alacakmış gibi girdikleri dükkanda hiç yoktan kavga çıkardılar. Ne kadar fes varsa hepsi
yırtıldı ve: “ Türkler bizi kesti, biz de sizi keseceğiz. Hâlâ burada mı duruyorsunuz? “
nefretini tekrar ede ede giderlerken, gençlerden birisi keyif için tabanca attı. Bir ihtiyar
Müslüman’ı öldürerek geçip gittiler.
Diktatör Palastiras’ın Ramazan’da Selanik’te iken verdiği emir üzerine Hamza
Bey Camisi minaresinin kandilleri Ramazan’ın sonuna kadar yakılmamıştır. Ramazan’ın on
beşinden sonra Pontus’çular ikindi namazı esnasında Hamza Bey Camisine hücum ettiler.
Dibçik, kırbaç, odun ve sair vesait ile namaz kılan Müslümanlara saldırdılar. Birden bire bu
vahşete maruz kalanlar şaşırdı.
Birçoklarının kafası ve gözü yarıldı. Birçokları sakat kaldı. Yunan polisi bu
meselenin pek de küçümsenmeyeceğini görerek her şey olup bittikten iki saat sonra takibata
başladı ve gafillerden bir ikisini yakaladı. Ellerine kelepçe takıldı. Güya Yedikule
Hapishanesine götürülecekti. Yukarı yangın mahallerine gelince serbest bırakıldı. Ertesi gün o
adamlara sokaklarda tekrara rast gelindi.
Kavala’da:
Kavala
Fakat muhacirlerin daha vapurdan limana geldikleri tarihten itibaren vahşet
başlamıştır. Bunların eşyasını nakil için Müslüman ahali angaryaya tabi tutuldu.
Bundan sonra muhacirler Müslüman evlerine musallat oldular. Selanik’te olduğu
gibi burada da yağmalar, hırsızlıklar, namusa tecavüzler vaki olmağa başladı.
Bu suretle Kavala’nın eşraf ve himmetli zevatından Müzi namıyla maruf Mustafa
Efendi birçok Müslümanları kurtarmak için kendi evine almıştı. Muhacirler pür silah bu evin
kapısını kırarak içerisindekileri ölesiye dövdüler ve orayı yağma ettiler.
Kavala’dan olup Sarışaban’da ikamet eden Ahmet Efendiye Yunan Hükümeti iaşe
edilmek üzere yirmi Pontus’çu Rum muhaciri vermiştir. Ahmet Efendi o günden sonra hep o
adamlar için çalışmak ve onlara esir ve hizmetkâr olmuştu. Evvelce oldukça zengin olan
Ahmet Efendi bugün Sarışaban’dan kaçmak için elinden geleni yapmaktadır.
Kavala eşrafından Sabit Beyin adamı fesinin niçin yırtıldığını sorduğu için
muhacirler tarafından öldürülmüştür.
Pontus muhacirleri girdikleri memleketlerde emirkardırlar. Yunan Hükümeti
yalnız göz yummak değil, bunları hareketlerinde teşvik etmektedirler. Bunların başlarında
siyah bir kalpak kalpağın ortasında kırmızı bir salib ve üzerlerinde avcı ceket ve kilot
pantolon, bellerinde tabanca, elerlinde kamçı veya tüfek vardır. Hükümet bunların ailelerini
köylerde, şehirlerde Müslümanlara beslettirerek erkeklerini çeteci yapmış ve mezalim için
etrafa saldırtmıştır. Mübadele meselesi Makedonya Müslümanları için bilhassa Pontus
muhacirlerinin geldikten sorma kati ve zaruri bir hal almıştır. Bu dakikayı Müslümanlar
sabırsızlıkla beklemektedirler. 4
4
Vatan 26 Mayıs 1923, Sayı: 59
YUNANİSTAN TÜRK TEBAASINI EZİYOR
Son zamanlarda, Türkiye ile Yunanistan arasında bir itilaf akdedilmek üzere
olduğuna dair bazı rivayetler dolaşmaktadır. Yunan rical resmiyesi tarafından Meclis-i
Mebusan’da vuku bulan beyanat bu rivayetleri takviye ettiği gibi hükümetimizin kararı
Rumların avdetine müsaade etmek suretiyle aldığı vaziyette itilaf haberlerini teyit
eylemektedir. Hükümetimiz esas itibariyle Yunan tebaasının emvali ve emlakine hiçbir zaman
vaziyyed etmemişti. Yunanlıların harp esnasında bile serbestçe mallarını tasarruf etmişlerdi.
Hükümet seyrü sefer talimatnamesinin üçüncü devresi ile müsadekarlığını bir adım daha ileri
götürmüştür.
Hükümetimizin bu itilafperveranesine karşı acaba Yunanistan’daki Türk tebaasının
vaziyeti ne merkezdedir? Malumdur ki mübadeleye tabii ahalinin hukuku muhtelit mübadele
komisyonunda ki Türk murahhaslarına tevdi edilmiştir. Bunların vazifelerini ne dereceye
kadar ifa edebildiklerini şimdilik tetkik etmeyeceğiz. Yalnız Yunanistan’da emlak ve arazisi
bulunan binlerce Türk tebaası vardır ki bunların hukukunu müdafaa doğrudan doğruya
hükümete teveccüh eden bir vazifedir. Ma teessüf bu vazifeyi şimdiye kadar katiyen ifa
etmemiştir. Bugün Yunanistan’da ki emlak ve arazisine tasarruf edemeyen binlerce Türk
tebaası çırpınıyor, feryad ediyor, münferiden uğraşıyorlarsa da hiçbir semere elde
edememişlerdir. Yunan memurları bütün şikâyetleri istihfaf ile karşılıyor. Yunanlıların güya
memleketimizde duçar oldukları zararlara ve müşkülata mukabele yapıldığını ima ediyorlar.
Hâlbuki bütün tebaası ve mübadeleye tabi olmayan Rumlar memleketimizde mülklerine
tasarruf ediyor ve hiçbir müşkülat görmüyorlar. Hükümetimiz Türk hukukunun muhafazasını
ehemmiyetle düşünmeli, Hariciye Nezareti ciddi teşebbüste bulunmalıdır.
Türklerin emlaki Yunanistan’da ne müthiş ve ne büyük tehlikelere maruz
olduğunu bizzat tatbikat icrasıyla tecrübeler gören ve İstanbul’a gelen alakadar bir Türk’ün
yana yakıla verdiği izahatı burada hasetsen hükümetin dikkatine arz eyliyoruz:
1- Yunanlılar bir Türk’ü Mübadeleye gayri tabi tutmak, emlakine tasarruf hakkını
tanımak için evvela Türk tabiiyetinin vesaik şubutiyesini arıyorlar. Bunların birincisi Türkiye
hükümetinden alınacak tabiiyet vesikası, ikincisi Türkiye’de ikametgâhını muayyen
şahadetname, üçüncüsü Yunan valisinden alınacak 18 Teşrini 1912 tarihinden mukaddem
veya kadimen Yunanistan haricinde ikamet eylediklerine dair tasdikname
Türkiye’den tabiyet ve ikametgâh vesikasını istihsal ederek tasdikname almak için
için Yunan Hükümetine müracaat ettiniz mi Yunanlılar elinizde ki vesaiki hükümsüz tutarak
1912’den evvel Yunanistan’dan çıkmadığınıza dair iki şahit ararlar. Yunanistan’da şahit
bulmak güç bir şey değil, fakat masraf lazım, Şahitler sulh hakimi huzurunda ikame olunacak
sonra da belediyede ki nüfus kaydında mukayid bulunmadığına dair belediyeden bir vesila
alınacak!... Birinci veya son vesikanın maksadı temine kafi iken Türkleri zarara sokmak,
uğraştırmak, işleri süründürmek için bu muhtelif ve gülünç safahatı icat etmişlerdir.
Yunanlılar müşkülatın bu derecesine de kanaat etmemişler, ahiren bu vazife
emvar ecnebiye müdüriyetine tevdi olundu. Ecnebi müdürü de diğer birçok vesaik icad ve
ilave etti: 1. Nüfus tezkeresi, 2. Seyahat pasaportu veya tezkeresi, 3. Türkiye’de askerlik
vazifesini ifa ettiğine dair vesika, 4. Yunanistan’da mukayid olmadığına dair müftülükten
tasdikname, 5. Emlak ve akarı idare etmiş olanların vekâletnameleri, 6. Tapu senetlerinin
Türkiye defterinden çıkarılmış Rumcaya mütercim nüshaları, 7. Bila verasete mutasarrıf
olanların veraset evrakı.
Bu vesikalardan kısmı azamisinin maksada talik olduğunu, diğerlerine de
birbirlerine merbut şeyler olup biriyle maksadın gerçekleşeceği kabil bulunduğunu bir çocuk
bile anlarken, Yunanlılar anlamak istemiyorlar.
Bilahare uğraşarak binlerce Drahmi masraflar ederek bütün bu vesaiki tedarik
edebilen bir-iki Türk’te netice de: “ Tahkikat icra olunacaktır “ sözüyle işin gayrı muayyen bir
atiye atıldığını yeniden tahkikata lüzum gösterildiğini görmüşlerdir. Şimdiye kadar hiçbir fert
bu muamelatı ikmal ile emlakine tasarruf edebilmek saadetine mazhar olamamıştır. İşlerini
bitirdiklerini zannetmişler, karşılarında hiç beklemedikleri yeni müşkülat gördüler, İade
olunacak şey, Çiftlik ise beş, emlak ise dört şartın kabulünü mutazemin katibi adliden alınan
bir tahaütname talebine maruz kaldılar. Şartlar bunlardır:
1. Hükümetten hiçbir tazminat aranmayacak.
2. Hükümetin tahsil ettiği icar bedelatı iki hükümet arasında itilaf husulünden
sonra talep edilebilecek.
3. Hükümetin koyduğu müstecir çıkarılmayacak ve muayyen bedel icardan fazla
aranmayacak.
4. Muhacirler tahliye edilmeyecek.
5. Arazinin beşte biri hükümete kalacak. Bir kere bu müşkülatı, bu şartları
düşünmeli, sonra da Lozan Antlaşmasında ki “ Emlakin hiçbir güna tekâlif vekayide tabi
tutulmayarak iade olunacağı “ kayıt sarihine bırakmalı! Bütün Türk emlakine ve çiftliklerine
muhacir yerleştirilmiştir. Muhacirler tahliye edilmeyecek! Öldükten sonra tasarruf imkânı
kalır mı? Bundan başka Yunan Hükümeti Türkleri ezmek için eski ve yeni kanunlarla o kadar
ağır vergilerde tayin ettiler ki bir Türk emlakine tasarruf edebileceği zaman bunu satmaya
teşebbüs edince bazen yüzde kırk, miktarında hükümete vermeğe mecbur kalacaklardır.
Mübadele Komisyonu bu meselelerle katiyen uğraşmadığı için en mühim
noktaları Hariciye Vekâletinin nazarı dikkatini arz etmek istiyoruz. Milyonlarca liralık
servetlere telakki eden bu mesele artık ciddiyetle düşünülüp takip edilmeli, İstanbul’daki
Rumlara ve Yunanlıların emlakine mukabele bil misal icrası suretinde Yunan hükümeti
nezdinde teşebbüsat ittihaz olunmalıdır.
Selanik Yangını
Hükümetten istediğimiz şeyler şunlardır:
1. Çiftlikleri Yunan Hükümeti istimlâk edecekse bunun adilane şartlarla biran
evvel yapılması. Çünkü bütün Rumelili Türk zenginler, müthiş bir zaruret içindedirler.
2. Çiftlikler sahiplerine kalacaksa fiilen tasarruflarının temini.
3. Selanik büyük yangınında muhterik olan emlak arsalarına yeniden adilane
bedalat takdiriyle ettirilmesi, Çünkü bütün yangın yerleri taksim ve furühat edilmiş, Türklere
ait arsalar vesaiki verilmemiştir. Bu gün meydan da iade olunabilecek arsaya kadar, azim bir
servet teşkil eden bu Türk hukuku Yunanlıların keyfine mi kalacaktır?
Selanik Yangını
4. Yanan bu emlakin Türklere ait sigorta bedeli Yunan Hükümeti Kumpanyalar
nezdinde haciz etmiştir. sulh sükut edildiği halde haciz feshedilmedi. Milyonlarca sigorta
bedeli kumpanyalar kasasında duruyor. Bu paralar Lozan Antlaşması mucibince tesviye
ettirilmiştir.
5.Yangınlarda kısmen yanmış kabil istimal emlak emsali vecihle Türk sahiplerine
iade olunmalıdır.
6. Yangın yerlerinde Türklere aitken Hükümetçe sattırılan enkaz bedeli
sahiplerine verilmelidir.
7. Bütün bu mesailin fevkinde olarak en mühim noktada tediyatın sureti icrası
meselesidir. Muharebe esnasında, harik kebir zamanında Yunan parasının büyük bir kıymeti
vardı. 1 altın Türk Lirası 23 Drahmi kıymetinde idi. O zaman takdir olunan altın kıymetler ve
sigorta bedeli hep bu esas üzerine Drahmiye tahvil olunmuştu. Halbuki bu gün Drahmiler o
kadar sükut etmişler ki o zaman bir altın 23 Drahmi iken bu gün 260 Drahmidir. Hükümet ve
sigortalar Yunan kanununa istinaden Drahmi ödemeye kalkışacak olurlarsa herkes hakkının
onda birinin bile alamayacak demektir. Çok şükür ki bu mesele Lozan’da düşünülmüş,
tediyenin tarzı tayin edilmiştir. Mamafih bunu anlaşmaya yazdırmak kafi değildir, Tatbik
ettirmek lazımdır ki, bu da hükümetin vazifesidir. 5
5
Vatan 31 Temmuz 1924, Sayı: 467
MÜBADELE ÖNCESİNDE SELANİK’İN HAL VE VAZİYETİ
Selanik’ten Gelen Bir Kafilenin Beyanatı
Yunan Hükümeti İslamlara Nasıl Muamele Ediyor:
Selanik’te birkaç ay evvele nispetle itlaf askeri daha az miktarda kalmıştır. Fakat
idare-i hükümet kâmilen Yunanlıların elindedir. Selanik ve bilhassa Makedonya efkâr-ı
umumiyesi doğrudan doğruya Yunanlıların lehinde değildir. Çünkü yeni işgal ettikleri
mahallerde ceryan eden muamelat muhtelife de kendilerini sevdirememişlerdir. Buna başlıca
sebep olarak başlıca muhacirinin yerlilere karşı bilumum hadisattaki tecavüzatı gösterebiliriz.
Ezcümle İslamlara reva gördükleri bütün harekata karşı hükümetin lakayidesi ve bir şikayet
vukuunda muhacirini himaye ile.
Sonra ahalinin cehennemi jandarma hakkındaki şikâyetine itibar olunmaz, sivil
efradınsa karşı pek fena ve galiz bir siyaset takip olunur. Hatta orada dahi darp etmek usulü
caridir. Bunlar meyanında Hasan Paşa Karakolu namıyla maruf olan ve hâlihazırda “ kanadı
aksı “ tesmiye olunan mevki en müthiş ve cehennemi bir karakol diye şöhret bulmuştur.
İçerisine haklı ve haksız olarak düşen bir kimse bir defa olsun dar edilmeden ve bir aydan
evvel dışarıya çıkarsa bahtiyardır. Bütün bu haşin ve galiz muamelatta Yunan Hükümeti’ne
karşı kuve-i itilafiyenin bile tesiri yoktur. Fakat biçare Türklere karşı her şey reva
görülmektedir.
İşsiz ve Güçsüzler Ordusu:
Hayat mayişet İstanbul’la mukayese edilince şimdi evlere nispetle kesbi sübut
etmiştir. Çünkü pahalılık, tüccarın en revaçlı günlerinde nasıl idiyse şimdi en kenar mıntıkada
yine öyledir. Mukaddema harp zamanında ahalinin kısmı azami baz amele ve muhacirin
kısımları Fransız ve İngiliz nezdinde ücret mukabilinde çalışıp mayişetlerini temin etmekte
idiler. Saha-i ticarette memleketin akvamı sairesi de izdihamın mevcudiyetinden mustefid
oluyordu. Şimdi ise ahval büsbütün bir aksidir. Bilhassa yekûnu yüz binlere varan amele,
itilaf askerinin çekilmesi ile beraber işsiz, güçsüz kalmıştır ve Sırpların kendi yerlerine avdeti
üzerine bir muktezai siyaset eski hudutların tayini ve gümrük tarifesi hayatı ticariyeyi sekteye
uğratmıştır. Hal böyle olmakla beraber eskiden beri ticaretle iştigale alışmış olan İslamların
bir kısım kabili işlerine devam etmekte iseler de ekseriyeti itibarıyla köylerde arazisi zapt,
ticaretleri mahv, istirahatları selb edilerek nefsi şehre hicrete mecbur olan kimselerin bu
günkü hal kendilerini büsbütün diyar-ı ahire sevk edecek mahiyettedir.
Hicrete Nasıl Mani Oluyorlar:
Bir şerait tahtında orada yaşayamayacaklarını anlayan Müslüman ve hatta Türklerle
beraber bulunmağa alışmış Hıristiyan ve Museviler dahi hükümetin müsaadesini istihsal
imkânı olsa hemen firar ile memaliki Osmaniye ye hicret edeceklerdir.
Selanik vilayeti dahilinde yirmi beş- otuz bin kadar İslam nüfusu tahmin olunuyor.
Bunlardan hicret etmek isteyenlerin emlakine “ “ dimisyonu “ u hani müsadere tehdidi
kendilerini bu fikirden sarfı nazar ettirmektedir. Birde askerlik hizmetlerini ifa edecekleri
vesilesi hicretlerinin katiyen önünü almaktadır. Gerçi İzmir’in işgali tarihinden beri makamatı
resmiye İslamlara karşı hüsnü muamele edilmesini her gün ihtar etmekte ise de bu ihtiyarat
harice karşı yalnız resmiyetten ibaret olup memurin iadesi yine bildiklerinden geri
kalmamakta ve hatta daha ziyade ibrazı şiddet etmektedir. Bundan maada en ufak vesileler ile
ahaliye ceza namıyla ağır vergiler konulmaktadır.
İnşaata Müsaade Edilmiyor:
Yunan hükümeti Selanik’te yangın mahalleri üzerine bina inşaatına katiyen
müsaade etmemektedir. Çünkü inşaat projesi Ayasofya Camii cihetinden, Sabri Paşa
(Venizolos) caddesine doğru araziyi kâmilen düz bir saha haline getirecek bir tarzda
yapılmıştır.
Ayasofya Camisi
Sabri Paşa (Venizolos) Caddesi
Güzergâha tesadüf etmekte olan ticarethanelerde bir-iki aya kadar yıkılacağı ihtar
edilmektedir. Bununla beraber Venizolos Projesi berayı tasdik Atina Meclisi Mebusanında
mevki-i müzakereye konulduğu zaman mecliste birçok gürültülü münakaşalar olmuş ve
mebusanın muhalefeti dolayısıyla projenin tasdik ve tanzimi gayrı malum bir zamana tehir ve
talik edilmiştir.
Makale Yazılması Bile Yazık:
Selanik’te “ Havadis “ namıyla bir İslam gazetesi intişar ediyor. Bu gazete
hakikaten ismi gibi yalnız havadisten ibaret olup, muhabirleri fikir dünyalarını anlatmaktan
memnudurlar. Yanlı sütun dâhiliye ve iktisadiye ile iktifa ederler.
Mektepsiz Memleket:
Selanik’in büyük yangınından sonra Türkiye’nin hayat irfanında yüksek ve şöhret
kazanmış olan Feyziye Mektebi ancak idame-i mevcudiyet edebilmişti. Oda mektep müdürü
İsmet Bey’in mütemadi bir sui ve gayreti sayesinde kabil olmuştu. Fakat bilahare müdür,
mektebin idaresi hususunda encümen daimisi tarafından birçok haksız itirazata maruz kalmış
ve maalesef müdürlükten istifa eylemiştir. Bu suretle mektebin idaresi münhal olduğundan
şimdilik iptidai derecesine tecavüz edememektedir.
Hükümet Yunaniye iki aydan beridir sabık merkez rüşdiyesi olan bir mektebi
ibtidai tahsil için Cemaati İslamiyeye tahsis eylemiştir. Zükûr ve İnasın tahsil taliyesine Ali
Paşa Mektebi’nin hasredileceği söylenilmektedir. Mezkûr mektep Rum muhacirini tarafından
tahrip edilmiş ve hükümetçe tamiri deruhte olunmuş ise de ma teessüf şimdiye kadar hiçbir
şey yapılmamıştır. Hulasa bu gün Selanik vilayetinde tali ve aliyeden sarfınazar rüşdi tahsili
bile yapılabilecek bir müessese mevcut değildir. 6
6
İleri 19 Kânunusani 1920, Sayı: 730
MÜBADELE İLE ANADOLUYA GELECEK TÜRKLER
Selanik’te münteşir “ Yeni Asır “ gazetesine göre Muhtelit Mübadele Komisyonu,
mübadeleye tabi Müslümanların Yunanistan’dan hareket zamanlarını gösteren bir program
tanzim etmiştir. Bu programa göre Mayıs’ta Yunanistan ‘dam memleketimize nakledilmiş ve
edilecek olan Müslümanların miktarı ile memleketleri aşağıdadır:
MAYIS AYI MÜBADELE LİSTESİ
Yerleşim Yeri
Selanik’te Toplanan Muhacirin
Mayadağ Kasabasından
Purvi Kasabasından
Vodine ve Karacaova’dan
Nasliç’den
Surviç ve Kayalar’dan
Yanya ve Preveze’den
Alasonya’dan
Kesriye’den
Girit’ten
Limni’den
Kavala ve Drama’dan
Nüfusu
12.676
2.600
1.017
4.000
3.000
5.000
2.500
2.560
6.000
5.830
1.200
15.000
Mayıs Ayı Toplamı
61.383
HAZİRAN AYI MÜBADELE LİSTESİ
Selanik Araplı Köyü
Yerleşim Yeri
Nüfusu
Kavala ve Drama’dan
Yenice’den
Işıklar’dan
Kesriye’den
Kayalar’dan
Kozana’dan
Florina’dan
18.763
3.977
985
6.000
8.000
6.500
500
Haziran Ayı Toplamı
47.604
TEMMUZ AYI MÜBADELE LİSTESİ
Kavala
Yerleşim Yeri
Nüfusu
Kayalar’dan
Kesriye’den
Kozana’dan
Siroz ve Mülhakatından
Filorina’dan
Karaferye’den
1.539
6.000
6.000
1.000
5.000
4.500
Temmuz Ayı Toplamı
4.489
Bu suretle 153. 477 nüfus Türkiye’ye nakledilmiş olacaktır. Ağustos ve
Eylül’de Selanik ve Kayalar havalisinde bakiye kalan muhacirler ile Surviç, Yeni Vodine,
Karaağaç ve en son olarak Epir Müslümanları Türkiye’ye nakledilecektir. Bunların miktarı
henüz malum değildir.
MUHACİRLERİN İAŞESİ
Mübadele İmar ve İskân Vekâletince İhzar Edilen Talimatname
Mübadelen gelecek muhacirlerin iaşesi için İmar Vekâletince tanzim edilen
talimatname Heyet i Vekilece tasvip edilmiş bir reisicumhur hazretlerinin tasdikine aktaran
eylemiştir. Mezkûr talimatname berveche atidir:
Madde 1. Berayı iskân Türkiye’ye gelecek muhtaç muhacirine:
a. Tahaffuzhanelerde, sabahları ekmek ve çay. Akşamları sıcak yemek.
b. Tahaffuzhanelerden ihraç iskelelerine kadar yolda ekmek ile katık.
c. İskelelerdeki misafirhanelerde sabahları ekmek ve çay. Akşamları etli yemek.
d. Yollarda ekmek ile katık.
e. İhraç iskân mahallerinde, tarihi iskandan itibaren iki ay müddetle yalnız ekmek
veya un. İcabı hale göre bunların bedeli verilir.
Madde: 2. Mevad-ı gıdanın cins ve miktarı:
a. Ekmek: Yemeksiz ve katıksız olarak verildiği zaman büyükler için 90 gram,
On yaşından dun olanlar için 450, sıcak yemek ile çay ve katık verildiği zaman büyükler için
500, küçükler için 250 gram.
b. Katık: Nüfus başına 160 gram zeytin veriyor.
c. Sıcak Yemek: Nüfus başına et 100 gram, fasulye vesaire kurusu 10, sade yağ
5, tuz 8, çay 1, şeker 10, taam odunu 700 gram olmak üzere hesap edilir.
d. Tenvirat ve mahrukat: Yalnız misafirhanelerde nüfus başına gaz 30 ve odun
1.000 gram hesabıyla sarf edilir.
Madde: 3. Emzikli valdeler ve üç yaşına kadar olan çocuklara iki günde bir kutu
keşfedilmiş şekerli süt ita ve muhacirinin hasta olanlarının iaşesi etıbbanın göstereceği lüzuma
göre temin olunur.
Madde: 4. On beş Haziran 338 tarihli muhacirin nizamnamesinin bu mevada
mugayir ahkâmı iptal edilmiştir.
Madde: 5 İşbu talimatnamenin hükmü tarihi neşrinden muteberdir.
Madde: 6. İşbu talimatname icrasına Mübadele İmar ve İskân Vekili memurdur. 7
7
Vatan 2 Kânunuevvel 1923, Sayı: 231
MAKEDONYA İSLAMLARA MEZBAHA OLUYOR
Tevfik Rüştü Bey’in teminine rağmen, Yunan Mezalimi Devam Etmektedir.
Mezalimi Tetkike Memur Heyetler, Vazifelerini Hakkıyla İfa Etmiyorlar
Atina’da ki mübadele-i heyeti muhtatası, mübadele muamelatıyla iştigal etmek üzere,
nüfus İslamiyesi keşfolan yerlerde birer tali komisyon teşkil etti. Bunlar (Selanik), (Drama),
(Kavala) ve (Girit) de işe başladılar. Girit’in mübadele muamelatı henüz hitam bulmuş
demektir.
Kavala’da komisyon muntazam bir program dahilinde mesaisine devam etmektedir.
Drama komisyonu hâlâ dikkate değer bir faaliyet gösterememektedir. Bu da teşkilatını henüz
ikmal edememiş olmasından ileri gelse gerek.
Selanik tali komisyonuna gelince, en ziyade şayanı nazar olan Selanik’te ki
muamelattır.
Selanik’te ki 30 Bin Muhacir:
Aylardan beri Selanik’te aç, çıplak sokaklarda kalmış otuz bine yakın perakende
halk toplanmış, bulunduğu için gerek bunları mümkün mertebe süratle sevk ederek, sefaletten
ve ölümden kurtarmak, gerek bütün Garbi Makedonya’nın iskelesi olmak itibariyle taşradan
peyderpey gelecek muhacir kafilelerini intizam dahilinde sevk edebilmek üzere Selanik,
komisyonunun sairlere nispeten çok farklı bir eser faaliyet göstermesi zaruri idi. Ma teessüf
biz burada bu sistematik faaliyetle intizamı göremedik. Bir Müddet levazım-ı ibtidaiyeyi,
devairi, kitabeyi, ihzar ve tedarik etmekle vakit geçirildi. Bu tabii bir şey idi. Sonra
beyannameleri tevzi ve imlasına da birçok suiistimaller vuku buldu. Bunların kısmen önü
alındıysa da beyannamelerin sureti tevziindeki intizamsızlık hâlâ devam ediyor. Takriben bir
ay evvel istifa eden Türk mürahası Mustafa Arif Efendinin çekilmesi ve halefinin bütün
muamelatı kavrayabilmesi yine bir müddetin akametle geçmesine sebebiyet verdi. Zavallı
halk pek büyük bir batayitle sevk ediliyordu. Mıntıka da ve ekseriya on – on iki günde gelen
bir vapurla şu zavallı müterakim halkı göndermek mümkün olamıyordu. Sokaklar, mahalleler,
ıslahhane avlusu… Hususiyle Komisyon Dairesi bütün manasıyla bir yeis ve ızdırap
mahşerini andırıyordu.
Fakat en teessüf edilecek cihet on günde bir çıkagelen vapur süvarileriyle
paranın, piyasa farkını tespit ve beyan ücretini tayin etmek üzere günlerce pazarlık etmek ve
bu pazarlık ve gece yarılarına kadar sürdürmekte, bilet ücretlerinden üç-beş drahmi tenzil
etmek gayretini güden komisyon, sabırsızlıkla beklenen biçare dindaşlarımızın her geçen gün
kırkar-ellişer franklık, masrafa katlandıklarını anlamak istemiyorlardı. Hele bir aralık bu
husustaki intizamsızlık had safhayı bulmuştu.
Havaların öldürücü şiddeti de ölümü davet ediyordu Hilal-i Ahmer’in vefat
listesi bu vebalden hiçbir alakadarı kurtarmayacaktır. Nihayet Türkiye’den Abdurrahman
Beyin riyaseti altında beş kişilik bir sevk komisyonu geldi ve işe ferda-i mübaşeretinde
ahvalde bir fark salah kuruldu. Fakat ma teessüf tali komisyon sevk heyetinin vazife-i
resmiyesini tanımadığını ve bu tanımamazlık karşısında Abdurrahman Bey heyeti de birkaç
günlük ispatı mevcudiyetten bittabi çekindiği için yine ara yerde bir zaman kayboldu.
Atina’ya yazıldı ve Atina’dan Abdurrahman Beyin vazife-i resmiyesi komisyona ihtar ve
teblig edildi.
O zamandan beri Selanik Limanı’nın Türk Vapurlarından boş kaldığı yoktur. Her
gün sevk işlemleri devam ediyor. Bu hususta Hamdi Beyin meşhur raporunun da büyük dahli
olduğuna inanmak isteriz. Bugün Selanik’te perakende olarak ancak yedi-sekiz bin kişi
kalmaktadır ki bu da üç-dört vapurluk bir meseledir.
Fakat komisyon bunu da son dikkatsizliğiyle elim bir intizamsızlığa mahkûm etti.
Bunu bilerek yaptığına hükmedilemez. Ancak taşradan gelen bir tek şahsın: “ Biz bilmem
nereliyiz, altmış-yetmiş aileyiz. Ve birkaç aydan beri Selanik’te han köşelerinde ve izbelerde
sürünüyoruz. “ sözleriyle başlayan feryadnamelerini hiçte sorup tahkik etmek zahmetine
katlanmadan nazarı ciddiyete alarak, ellişer-yüzer beyanname vermek ve bunları alan şahsın
memleketine gidip, şuna buna, satarak kasabalar ve köyler halkını perişan bir suretle
Selanik’e döndürmek mesuliyeti, ancak beyannameleri tevzi emrinin sahibi olan zata aittir.
Zavallı halk bir saat evvel
gidebilmek üzere bu beyannamelere istenen
parayı vermekten çekinmediği gibi dahilden
Selanik’e azimet yasak olduğu için doktor
raporlarına,
polis
memurlarına,
tren
muhafızlarına ve ekseriyetle otomobillere
verdikleri paranın had ve hesabı yoktur.
Selanik’e geldiklerinde de otelciler, lokantacılar,
kahveciler ayrıca kanlarını emmektedirler. İlk
önce verilen karar Selanik’te aylardan beri
birikmiş olan taşralıları sevk etmekten ibaretti.
Bade
münasip
görüleceği
mıntıkadan
başlanacaktı ve bu muntazam bir plan dahilinde
ceryan
edecekti.
Hâlbuki
beyanname
intizamsızlığı şu yolda devam ederse Selanik
hiçbir zaman perakendesiz kalmayacaktır.
Kozana ve Kayalar havalisi için
ayrıca bir tali komisyon teşkil edilerek bugün
yarın işe başlayacağından orası bu dereceye
kadar bu gazaptan kurtulacaksa da Vodine ve
Karaca Ova ve Yenice Mıntıkasının İslam
Kozana
Nüfusu kırk bine yakın olduğu için herhalde orada da bir komisyon mahsus bulundurulması
elzemdir. Bugün denilebilir ki çok muzdarip olan yirmi beş bin nüfuslu yirmi beş bin nüfuslu
Karaca Ova kazasıdır. Zavallılar neler çekiyorlar.
Geçenlerde Ağustos kasabası hakkında malumat vermiştim Her taraftan vuku
bulan müracaatlar üzerine o kanlı levhalar hakkında mahallinde tahkikatta bulunmak üzere
Selanik tali komisyon memur edilir. Üçü de kalkıp Vodine’ye giderler ve bir gece orada
misafir kalırlar. Ertesi gün refakatlerinde (Gastalub) eşrafından olup birkaç aydan beri
Vodine’de sakin bulunan Nuri Bey’i tercüman olarak otomobillerine alırlar. Mahalli, mülki
polis memurları, yerli bir Müslüman’ın refakatini hoş görmez. ve otomobilde fazla yer
bulunmadığının farkına vararak Nuri Beyi indirmek için bir çare düşünülür ve Rum
murahhısını bir tarafa çekerek planlarını kurarlar. Rum murahhas yollarda asayişsizlik
tehlikesi bulunduğu için bir jandarma almak lüzumu gösterince Nuri Beyi otomobilden
indirirler. Yerine jandarmayı oturturlar, Bu sahnedeki şeytanlığı çabucak anlayan Vodine
İslamları Nuri Beyi bir hayvana bindirirlerse de semerli bir beygirin otomobile
yetişemeyeceği bir-iki saatlik bir tecrübeden sonra anlayan Nuri Bey, çaresiz avdete mecbur
olur. Heyeti tahkike merkez kaza olan (Sibeska) ya vasıl olur. Ve orada otomobil kırılır.
Mahal vaka olan köy (Sibeska) ya bir saat mesafededir. Bu mesafeyi yaya da olsa kat etmek
heyetin en başlı vazifesi olduğu halde havanın fenalığı ve otomobilin kırıldığını vesile
göstererek köye gitmekten vazgeçerler ve hükümet vasıtasıyla getirtmiş oldukları iki-üç köylü
Müslüman’dan tahkik ahval ederler.
Vodine
Bu hususta heyetin gayri Müslim azasından ziyade Türk ve Müslüman kanı taşıyan
ve necip bir fıtratta olan Türk murahhas Kerim Tevfik Beyi bir türlü affedemeyeceğiz. Hamdi
Beyle giden heyette (Karaca Ova) ahval elemiyesini görüp de kanlı kanlı sahnelere sahne
olmamak üzere Vodine’de siyasi bir tamaraza düçar olmamıştı. Bu seferde otomobili kırdılar.
Bize göre Kerim Bey her fedakârlığı göstererek yaralanan, öldürülen eşhasın söndürülen
hanelerin. Yıkılan Türk namusunun bundan kızıl ve vahşi izlerini kendi gözleriyle görmeli ve
kendi eliyle göstermemeli idi.
Böyle olmadı ve böyle olmadığı için heyetin avdetinde, bakınız neler oldu:
Ferdai avdetinde Kerim Beyi ziyaret eden “Yeni Asır “ muhabirine kerim Bey
demişti ki:
— Köye gidemedik, fakat ahvali pek fena gördüm. Köyden üç-dört kişi celbettik.
Dayak yiyenlerden bir ikisinin neden gelmediğini sordum:
— Gezdiğim, gördüğüm yerlerde herkes bir saat evvel gidip kurtulmak istiyor.
— Size “ Yeni Asır “ gazetesi muntazaman geliyorsa bu beyanatı tabi
görmüşsünüzdür. Bundan bir gün sonra da tali komisyon reisinin bura matbuatının da ve
imzası altında bir beyannamesini gördük:
Kerim Bey’in Yeni Asır’daki beyanatı sırf kendi düşüncesi olup komisyonca
edilmiş bir müzakere ve karar neticesi değildir. Şu beyannamenin ne elim ve derin bir mana
olduğunu anlamak güç bir şey değildir. Bu beyanname karşısında namuslu bir zat bildiğimiz
Kerim Tevfik Bey’in ne vaziyet alacağını bilemiyoruz. Bildiğimiz bir şey varsa İslamlara bir
darbe vuku bulan taarruzatın ve canavarlıkların tahkiki böyle yalanlarla kulliyen akim
bırakılmakta olmasıdır.
Şimdi arz ettiğim bu safhanın netice itibarıyla doğurduğu hayırlı işleri de analtalım:
Komisyonun vücuduyla bir tesir mütevi husulatı tevhim eden muhacir ve memurlar
kabadayılıklarını ve edepsizliklerini daha ziyade şiddetlendirerek 9 Kânunusani Çarşamba
gecesi Karaca Ova’nın Turaman’ı karyesinde (Dasla Molla Hasan) ın samanhanesinme
hücum ederek 1.000 frangı
Yine aynı günde ve aynı karyeden Mustafa Ahmet’in 800 Frangını çarparlar. Bu
ikinci fasılda işin içine Muhtar Lambo ile Heyet İhtiyariye azasından (Sitpan ) cenapları da
karışırlar. Bunlar hep muhacirdir.
Yine o tarihte Çakvan karyesinden kendi köyüne avdet eden Hüseyin Kahya’nın
1.800 Drahmisini aşırırlar. Bu sahne de diğer muhtar Petro ile bir jandarma palikaryası da
tecelli ediyor.
Kânunusaninin 11’nci Cuma gecesi Çakanlı (Çonga Vasill) den 500Frank ve
elinde kalmış olan birkaç bakır eşyasını ve Vodine karyeli Ahmet Mustafa Ağa’dan 3.000
Frank alırlar. Bundan başka köyünden merkez kaza olan Sıbka’ya gitmek mecburiyetinde
bulunan her biçareden asgari yüz frang cereme vergi almayınca kimseyi köyünden
çıkartmıyorlar. Her gece sarhoş olup Müslümanların meskenlerine, mallarına, namuslarına
taarruz ediyorlar. Bunun neresine hayat ve salah demek lazım geldiğinde şaştık kaldık.
Şehit Edilen Müslümanlar:
Şimdi de İslam mezbahasına dönen havaliden bahsedelim:
İçinde bulunulan ayın on ikinci günü Karaferye’nin (Çarman) mahallesi
Mescidinde üç İslam delikanlısının cesedi teşhir edilir.
Bunlar 18–20 yaşlarında olup tahminen on gün evvel Karaferye’nin bir saat
ötesinde kâin Kustohor karyesinde şehit edilmiş, gözlerini kargalar oymuş, bacaklarını
köpekler parçalamış cesetleri paramparça edilmiş bir halde bulundular.
Biçarelerin Sarıgöllü oldukları zannediliyorsa da bacaklarında kalmış olan don
parçalarının pazen olduğuna göre o havaliden olmadıkları anlaşılmıştır. Katiller hakkında
hiçbir muameleye yapılmamıştır ve yapılacağı da yoktur.
Artık Tevfik Rüşdü Bey “ işler iyi gidiyor aramızdaki ilişkiler aile samimiyetini
andırıyor. “ safsatalarını savursun dursun.
Üç gün evvel Kayalar’ın 500 haneli Çalıcılar karyesi imamı İdris Hoca ile heyeti
ihtiyari’yeden Mehmet Mümin Ağayı hayvancasına dövüp hapishaneye tıkarlar. İçinde
bulunulan ayın dokuzuncu Çarşamba gecesi (Yenice Vardar) lı Ahmet Mahmut isminde 16-18
yaşlarında bir Müslüman delikanlısı işlemekte olduğu fırından evine dönerken yolunu keserler
ve parçalarlar. Zavallının cesedi bütün gecesi sokak ortasında kalmış. Bu cinayet failleri
hakkında da hâlâ bir netice yok.
Zaten bitkim bir halde bulunan zavallı halkın bu elim ve korkunç cinayetler ve
kızıl levhalar karşısında ne hale geldiğini düşünmek bile pek faciadır.
İşte Papas cinayetlerinin Türk mezbahısı. İşte Tevfik Beyefendi tarafından ahval
umumiye de ki sulh ilan edildikten sonra ceryan eden hadiseler.
Hain Müftünün Bayrakları:
Hamza Bey Camii Şerifi meselsi büsbütün siyasi bir renge girdi. Mustafa Hulusi
melunu makamat idare ile teşriki mesai ve terakkiyat ederek bu Cuma günü Camide bir hadise
çıkarmayı kasdederler. Cuma namazını eda eden ehli iman Abdülhamit Hazretleri namına
hutbe okumak üzere caminin beratlı imamını minbere davet ederler. Mustafa Hulusi derhal
köpürerek hutbenin mutlak Sultan Vahdettin Han namına okunacağı ve buna kimsenin
muhalefet edemeyeceğini haykırarak müdafaa-i hak etmek isteyen birkaç zatın evvelce Cami
kapısında ihzar edilmiş olan jandarmalara tevkif ve karakola sevk ettirir. Bunun üzerine halk
müteessir olarak namazı kılmadan Camiden çıkmak isterler. Jandarmalar mani olurlar ve zorla
namaz kıldırmak isterler. Düdükler çalınır, devriyeler, zabıtlar koşar, Bu sırada halkı dışarı
çıkarmakta serbest bırakmağa mecbur olurlar. Yalnız arada şu gayrı meşru müdahale ile
namaz kılmak caiz olamayacağını söylemek isteyen biçare bir çocuğa alnını yaracak derece
de birkaç yumruk atılır ve bu da jandarmaların önünde vuku bulur. Dayak atan serbesttir.
Zavallı masum hapishaneye sevk edilir. Şahbenderlikçe vuku bulan şiddetli teşebbüs üzerine
tevkif edilen zevat dün serbest bırakıldılar.
Artık burada İslamlar için hakkı hayat ve o hayatta zerrei salah var demek için
insanın nasibe-i fikir ve nazardan ve insanlık hissinden büsbütün mahrum olması lazım gelir.
Mektubum uzadığından Hilal-ı Ahmer’şn mesai ve icraatı hakkında diğer bir
mektubumda tafsilat vereceğim. 8
8
Tevhid-i Efkâr 27 Kanunusani 1924, Sayı: 933–3961
SELANİK'TE CUMA NAMAZI KILINMADI
Müslümanlar Firari Vahdettin Namına Okunmak İstenen Hutbeyi Dinlemediler
(Selanik’te Münteşir Yeni Asır Refikimizde Okunmuştur)
“ Dün Hamza Bey Camii Şerifi, İslamiyet ve Türklükle alakası kalmayan üç-beş
şahsın önceden tertip ettikleri hadisata sahne olmuştur. Maelteessüf kuvve-i hükümetin yine
mütegallibeler tarafını iltizam ederek Müslümanların hürriyet vicdaniyesini vakaya edecek
yerde mütegallibelerin menfaatini himaye etmek istediği hayretle müşahede edilmiştir. Bir
cami-i şerifte serbesti ibadetimize vuku bulan tecavüz dün pek aleni idi. Hiçbir suretle tevilde
imkân olmayan ahvali ibtida olduğu gibi nakledelim:
Dün, gayrı meşru müftünün, Camide bir darbe-i kuvvet icrasına ve İslamların
kanaat ve vicdaniyelerini ayaklar altına alarak ve vahdettin namına hutbe okutturmağa
teşebbüs edeceği önceden şehirde duyulmuştu. Merkumun ortağı olan Kalaycı Mahmut
isminde bir hafız önceden talimatını almıştı. Hatta cami içerisine kadar alınan ve ayağında
terliklerle ibadetgahımız dahilinde dolaşan Jandarma bile fuzuli müftüye bir zahir telakki
edilmemişti. Namaz zamanı geldi. Ezan eda edildi. Birde hayretle görüldü ki Mustafa Hulusi
nerede olduğunu bilmeyerek Kalaycı Hafız Mahmut’u firari Vahdettin namına hutbenin
kıraatine davet ediyor. İslamlar kendi camilerinde, kendi itikatları ile eğlenilmesine razı
olamazlardı. Bu sefalatane manzaraya hiçbir hamiyetli vicdan tahammül edemezdi. Nitekim
gayur, diyanetkâr millettaşımız Sütçü Ahmet Kemal Efendi ayağa kalktı ve hissiyat umumiye
ye tercüman olarak Cuma Namazı’nda Hutbenin Berati âli Caminin hatibi olan Hafız
Abdurrahman Efendi tarafından kıratı lazım geldiğini ve aksi takdirde namaz
kılınamayacağını kemali nezaketle ihtar eyledi. Fırıncı Ahmet Efendi aynı mealde bir-iki söz
söyleyerek ahali ibadetin kanaati hilafına bir hutbe hutbe ıstimah edemeyeceğini anlattı.
Önceden planlanmış tertibat burada kendini gösterdi. Derhal düdük sesleri
işitilmeğe başladı. Mustafa Hulusi, Müftünün inzar nefretinden sıkılmayarak “ Müftü benim “
teranesini tutturmak istemiş ise de “ Sizi tanımıyoruz, siz kimsiniz? “ cevabı ile karşılandı.
Cami içindeki jandarmaya Ahmet Efendiyi işaret ederek: “ Bunu tutunuz, karakola sevk
ediniz “ emrini vermeğe nefesinde salahiyet buldu. Cami içerisinde jandarmanın bulunmasını
şimdi anlayan halk yekpara bir kitle gibi ayağa kalkarak kapılara yöneldi. Fakat bu tertibatın
henüz ilk bölümü idi. Kapılar önünde bulunan müfreze marifetiyle, Ahmet Kemal ve Fırıncı
Ahmet Efendiler Bila sebep ve bila mazeret tutuklandılar. Bu kadarla yetinilmedi. Ahali
çıkmaktan men ediliyor, “ geriye döneceksiniz, namaz kılacaksınız “ deniliyordu. Cemaat
yalancı namaz kılınamayacağını, bir şerait dahilinde Cami-i şerifi terke mecbur olduklarını
izah ettiler. Fakat hayır! Burada ne mantık, nede insafın yeri yoktu.
Sütçü Ahmet Kemal, Fırıncı Ahmet Efendilerden maada Ahmet İbrahim Efendi ve
Mehmet Beyde yakalandı. Dört kişi Camiden çıkarılarak karakola sevk edildi. Ahali arasında
duran İhsan Efendi namında bir çocukta sebepsiz yere tevkif edildi. Orada bulunan Hulusi’nin
adamlarından Boşnak diye tanınmış biri bu vaziyetteki çocuğa vahşiyane iki tokat attı ve
biçare yerlere yuvarlandı. Boşnak serbest bırakıldı. İhsan Efendi karakola sevk edildi.
Bu sırada düdük sesleriyle çağrılan diğer bir müfreze başında bir zabit ile geldi.
Zabit Efendi sahte müftüden durumu izah etmesini istemesi üzerine merkum “ Hiçbir şey yok,
namazı kılacağız. İki kişiyi tevkif ettirdim. “ dedi. Zabit sordu: “Bu cemaat niçin kapı önünde
bekliyor? “ O vakit kendisine anlatıldı ki yalancı bir hatibi dinlemek istemeyen ahalinin dışarı
çıkmasına müsaade edilmiyor. Zabit efendi cemaatin camiden çıkması için emir verdi.
Cemaat kâmilen camiden çıktı. Yalnız sahte müftünün etrafında kalan beş-on yardakçısı
yalancı hutbeyi dinlemiş ve namazı eda etmişler! 9
9
İkdam 23 Kânunusani 1924, Sayı: 9630
YUNAN MEZALİMİ YENİDEN ŞİDDETLENMEYE BAŞLADI
Makedonya’daki Kardeşlerimiz Hayatlarını Kurtarmak İçin Selanik’e İltica Ediyorlar
Muhacirlerin Toplamı 25 Bine Yaklaşmıştır
Selanik Hilal-ı Ahmer Çadırlarında İskân Edilen Muhacirler
Dün Anadolu Ajansı tarafından tebliğ edilen bir telgrafnamede Yunanistan’da
İslamlara karşı mezalim yeniden şiddetle arttığı belirtilmişti. Muhtelit Mübadele Komisyonu
nezdindeki muhabirimizden aldığımız mektuplarda bunu teyid etmekte ve vaziyetin pek feci
olduğunu bildirmektedirler. İçerilerde İslamlara mezalim son dereceyi bulduğundan her gün
birçok İslamlar Selanik’e iltica etmektedirler. Halen Selanik’te 25 bin muhacir vardır.
Bunlardan iki bin kadar Hilal-ı Ahmer İmdatı Sıhhiye Heyeti tarafından çadırlarda iskan
edilmişlerdir. Diğerleri kâmilen açıktadır. Binlerce kardeşlerimiz yangın yerlerinde,
sokaklarda geceyi geçirmektedirler.
Hilal-ı Ahmer İmdatı Sıhhiye Heyeti tarafından tesis edilmiş olan dispanserlerde
yevmiye 250–300 muhacir muayene edilmekte, Hilal-ı Ahmer aşhanesi günde 800 kişiyi iaşe
etmektedir. Muhacirinin meyanında vazı hemal etmek üzere birçok kadınlarda vardır ki
bunlar vazı hemal için Hilal-ı Ahmer doktorlarına müracaat etmektedirler. İlk doğacak çocuğa
(Hilas) ismini verilmesi tekerrür etmiştir.
Amerika Şarki Karib Muavenet Heyeti Reisi Mister Çekvit, Selanik’te bulunan
140 Müslüman yetiminin yol masraflarını vererek İstanbul’a göndermiştir. 10
10
Vatan 29 Teşrinisani 1923, Sayı: 228
GİRİT MÜSLÜMANLARI TAHAMMÜLSÜZ BİR HALDEDİR
Hanya’da 8 Ağustos tarihiyle yazılıyor:
Girit’teki ahali-i İslamiyenin hali günden güne vahamet ediyor. Cezirenin her
tarafında ahali-i İslam şehirlerde ikamete mecbur oldu. Şehirler haricindeki İslam emlak ve
akaratı yerli Rumlar ile Anadolu’dan getirilen Rum ve Ermeni muhacirlerinin baskısı altında
kaldı. Anadolu muhacirleri mektebi İslamiye ile Cami-i şerifeye yerleştirildiği gibi İslam
haneleriyle İslam dükkanlarında bile ikame ve iskan ettirildi. Ahali-i İslamiyenin ve gayrı
menkuleleri yerli Rumlar ile Anadolu muhacirlerinin baskısı altında bulunduğu halde,
hükümet, İslamlara ağır vergiler koymak ve vergileri cebren tahsil etmektedir.
İşte ahali-i İslamiyenin emval ve emlak hususundaki vaziyetleri böylece yürekler
acısı bir derecededir. Emniyeti hayat ve mevcudiyetleri ise daimi bir tehdit ve tazyik altında
her dem ölüme maruz bir hal tehlikededir. Geçenlerde Resmo’da Kaptan Hasan Kadir’in
hanesinde nikah akdi merasimi icra olunurken iki Rum askerinin pencereden içeriye attıkları
bir el bombasından oradaki mahdurat-ı İslamiye’den biri şehit ve diğer ikisi mecruh
olmuşlardır. Mecruh iki İslam kadınından birisi de bilahare aldığı yaradan müteessir irtihal
eylemiştir. Hükümet bu cinayeti ahali-i İslamiyeye atf ve isnad ederek günahsız iki biçare
Müslümanı taht tevfike almış, ve bu suretle bir taş ile iki kuş vurmak fikir ve maksadını takip
eylemiş ise de mahal cinayet yakında ikamet etmekte olan bir Fransız rahibi ile Kafkasyalı bir
Hıristiyanlık kadın askerleri bu bombayı atarken görmüş ve müşahadet vakalarını esnai
tahkikatta kararen teyid etmiş, olduklarından hükümeti adliye taht tevfikte bulunduğu biçare
Müslümanların kerhen tahliye –i sebiline mecbur olmuştur.
Açlıktan ölüm derecesinde kalan (Mehmet Zarufu) ile (Kaftala) namındaki fakir
bir Müslüman ekmek bulmak tabir sahihle teil etmek üzere Resmo’ya giderken esnai rahada
“Pisküpi“ karyesi deresinde bir Hıristiyan tarafından ağır surette cerh edildikten sonra vücudu
delik deşik edilmiş edilmiş ise de biçare vefat etmemiş ve sükût bir halde kalmıştır.
Hanya
Geçen hafta Kandiye şehri haricinde “Kurtaca” mahallesinde Ali Şerif
namındaki bir Müslüman Hıristiyanlar tarafından feci bir şekilde şehit edildi. Yine az zaman
evvel Kandiye gündüzün sokak ortasında Anadolu muhacirlerinden bir Rum tarafından
sebepsiz yere Hasan ve Cafer namındaki iki İslamı şeht ve fazıl ismindeki bir Müslüman’ı da
yaralamıştır. Katili bir kaç gün tevkif edildikten sonra adliyeden tahliye edilmiştir.
Bu hayat davası Resmo mahkemesinde rivayet olundu. Ne hüküm verilse
beğenirsiniz? Cürmümeşhut halinde yakalanan katil müteaddit ruhsatsız silah taşıdığından
dolayı sekiz gün hapis cezasına mahkûm oldu.
İslamlar artık sokağa çıkamaz oldular. Çünkü Rum çocukları sokakta bir İslam
kadını gördüklerinde “ Kargalar, rahibeler yine meydana çıktı. “ diye bağırarak bunları taşa
tutmaktadırlar. İslam cenazeleri de düçar tahkir olunmaktadır. Ahali-i İslamiye’den vefat
edenlerin cenazeleri kabristana nakledilirken yollarda Rum çocukları “ Her gün beşi, hafta da
yüzü girsin “ diye makamı tahkirde bağırmakta ve cenazeyi takip ile ahali-i İslamı azap ve
müteessir etmektedir. Resmo ile Hanya arasındaki ve Leşid sancaklarındaki Camiler çok
zamandan beri Kiliseye tahvil olundu. Ahiren Şeyh Abdülkadir Camisi de Ermeni Kilisesine
tahvil edilmiştir. Ahali-i İslami’yenin mezarlıkları da fuzulen müsadere olunarak tarlaya
tahvil edilmiştir. Ecdadımızın ve şüheda-i İslamiye’nin azmi mübarekesi üzerinde ziraate
devam edilmektedir.
Yunan Hükümet ihtilaliyesinin evvelce Makedonya ya sevk etmiş olduğu eşkıya
çeteleri anlaşma imzalandıktan sonra geçenlerde Girit’e avdet etmiş ve bunlar meyanında
Kisemo kazasının “ malaşeru “ karyesinden Mortaki namındaki biraderler Makedonya’da
şehit ettikleri ahali-i İslamiye’den birinin burun ve kulaklarını çantalarında saklayarak buraya
getirmişler ve meyhane de kafaları tütsüledikten sonra makamı iftiharla kendi dindaşlarına
göstererek gurur ve şadumanı etmişlerdir.
Girit’in Laşid Mutasarrıfı Naibzade Ali Mübadele-i nüfus ve emlak aleyhinde bir
muhtıra istirhamname tanzim ve düveli mütegallibe ve Yunan Hükümetine ita etmeleri için
Girit Müslümanları nezdinde teşebbiyat ve teşvikatta bulunmuştur. Bunca tehdide rağmen
Hanya ile Resmo’dan bir tek taraftar bulamadığı gibi Kandiye’den de kendinin hem fikir ve
ham de ayarı olan Kandiye Naibi Nakipzade Mehmet Kazım Efendi’den başka bu fikre iştirak
edecek bulunmamıştır. Hıristiyanların teşvikiyle yapılan işbu teşebbüsten Girit Rumlarının
maksatları Girit Müslümanlarını bu suretle mübadeleden hariç bırakarak bilahare mallarına
kolayca konmaktır. Hükümeti Milliye İslamların bu feci vaziyetine bir nihayet verecek tedbiri
ittihaz etmesini bilhassa temenni ederiz. 11
11
Vatan 17 Ağustos 1923, Sayı: 139
DRAMA MUHACİRLERİ
Drama’dan Helen Bir Yolcunun Drama Ahvali Hakkındaki Beyanatı
Evvelki gün Drama havalisinden gelen bir yolcu muhacirin sevkıyatı ve Drama
ahvali hakkında şu malumatı vermiştir:
“ Drama’da mübadeleye tabi olan Müslümanların sevkiyatı hitam bulmuştur. Nefsi
Kavala’nın içerisinde ise 40 hane kadar sevk edilecek muhacir kalmış ise de bunlarda bir-iki
güne kadar Sakarya Vapuruyla nakledileceklerdir. Drama tali komisyonu muhacirine
müşkülat çıkarmakta olduğundan muhacirin bu komisyondan pek şikâyetçidir. İhtikâr
muhacirini bıktırmıştır. Kavala komisyonundan muhacirin memnundur. Garbi Trakya’da
Yunan zulmü bütün hunharlığıyla devam etmektedir. Akşam alaturka saat on ikiden sonra
kimse evinden çıkıp da dükkânına gidemiyor. Böyle bir gaflette bulunacak kimsenin akıbeti
fenadır. Çünkü muhakkak soyulacak, dayak yiyecektir. Bu kadarla kalsa o yine Allah’ın
bahtiyar kuludur. Çünkü canını kurtarmıştır.
Size ben gelmeden biraz evvel vukua gelen bir-iki vakayı olduğu gibi anlatırsam
Yunan mezaliminin nasıl devam etmekte olduğunu görürsünüz. Drama’ya bir saat mesafede
olan Çatalca karyesinde sakin Osman oğlu Şakir’in evine akşamleyin saat iki raddelerinde üç
silahlı şahıs gelmiş ve içeriye girmişlerdir. Haydutlar Şakir’i 12 yerinden kama ile
yaralamışlar ve karısı Ayşe’yi ellerinden, boğazından ve bacaklarından yaralamışlardır.
Hunharlar bununla kalmayarak on iki yaşında bulunan Şakir’in çocuğu Yahya’yı da
vurmuşlardır.
Katiller Şakir’in 16. 000 Drahmisini de gasp ederek çıkmışlar ve biraz öte de
bulunan Pomak Hasan’ın evini basmışlardır. Hasan ne kadar bağırmışsa da imdadına gelen
olmamıştır. Haydutlar Hasan’ı da vurarak 1.200 lirasını almışlardır, 50 altınını 4. 000
Drahmisini alarak gitmişlerdir.
Drama
Yine Drama’nın Kırlı Aşağı karyesinde imam vekili Mektep hocası Hafız Eyüp
Efendi’nin hanesi beş-altı kişilik bir çete tarafından basılmış ve dipçiklerle Eyüp Efendi ve 15
yaşındaki oğlu cerh edilmiştir. Bu ailenin de haydutlar 518 altın lira, beş beşi bir yerde lira, 20
yirmilik altın, 3.000 leva, 5.000 Drahmi, 150 gümüş Drahmi, 200 gümüş Frank, 9 Mecidiye
ve 50 liralık kıymetli eşya ve mücevheratlarını alarak çıkmışlardır. Bunlardan birisi meydana
çıkmamıştır. Çünkü bunların hepsi Yunan asker ve jandarmasıdır. 12
12
Vatan 22 Haziran 1923, Sayı: 432
RUMELİDEKİ İSLAMLARIN ÇEKTİKLERİ
Ahiren Selanik tarikiyle Rumeli’den şehrimize gelmiş olan bir zatın Yunanistan’da ki
İslamların vaziyeti hakkında şu beyannamede bulunmuştur:
Rumeli Müslümanlarının artık sabrı ve tahammülü kalmadı. Yunanlılar yeniden
Müslüman evlerini tahribe başladılar. Bir Müslüman evinde bir karış boş yer buluyorlarsa
müsadere edilerek zavallı aileler sokağa atılıyor. Köylerde, çiftliklerde yeni mahsulün nısfı
alınıyor. Kimseye ilmühaber verilmiyor. Şehirliler aç bilaç bir haldedir. Hele bazı şehre uzak
köylerde yapılan mezalimin had ve hesabı yok. Zavallı köylüler şehre geliyor, şikâyette
bulunuyor fakat dinleyen kim.
Kilkis’te Hacı Yunus köyü basılmış, birinci gün elli beş maktul verilmiştir. Ondan
sonra tekrar gelmişler birçoklarını çalılara bağlayıp ateşe vermişlerdir. Bu mezalimin Bulgar
şakileri tarafından yapıldığı iddia olunuyorsa da yalandır. Arabur, Çarnardede, Hacı Yunus
köyü gibi mahallerde birçok öldürme olayları vuku bulmuştur. Veyselli, Yardımlı, Öksüzlü
köylerinden ekser köylüler kovulmuş ve bir kısmı da eşyası yağma edilerek Selanik’e
nakledilmiştir. Bunlar şimdi Selanik sokaklarında sürünüyorlar.
Langaza havalisinde, Sarıyar ve Sarışaban’da yağma ve işkenceler icra edilmiş ve
birkaç öldürme olayı vuku bulmuştur. İspanya Konsoloshanesi’ne müracaat olunuyor.
Konsolos: “ elimden bir şey gelmez. “ diyerek müracaatları reddediyor fakat kapıda gözcüler
ve hafiyeler bu müracaatı yapanları yakalayarak kışlaya götürüyor ve ölünceye kadar
döverler.
Selanik’te birkaç aydan beri Cemaati İslamiye Edirne’den firaren gelen Hacı
Mustafa’nın ve birkaç yaranının elinde kalmıştır. Bunlar Mithat Paşa Sanayi Mektebi
varidatını ve Evkafı İslami’ye iratlarını yiyip bitiriyorlar. Hatta geçende mektepteki eytamı da
kapı dışarı ettiler. Müftü kendisinin ve avanesinin mayişetini teminden ve o mukaddes
kabristanlarda kendi hayvanatını kestirip binlerce liralık mermerler mahv ve tahrip etmekten
başka bir şey yapmıyor ve yapamaz da.
Sulhun imzalanmasıyla şiddetin biraz azalacağını ümit ediyorduk. Şimdide de
vergilerin istifası için tazyik başladı. Müslümanlarda para yoktur. Emvali menkulenin,
hayvanatın ve emval gayrı menkulenin furuhatına veya ahire icarına müsaade olunmuyor ve
hiçbir müstecirden on para alınamıyor. Bu şerait dahilinde vergi nasıl verilebilir.
Lozan Konferansı muhacirlerin emval menkulelerini beraber alabileceklerini
kabul ettikleri halde burada kimsenin bir iki senesine tesahip ettiği yoktur. Buraya gelecek
olan Mübadele komisyonunun Türk azası son derece büyük nüfuz ve iktidar sahibi
olmalıdırlar. Cuzi bir müsamaha, hicret edecek İslamların hukukunu ortadan kaldıracaktır.
Buraya gelen Rumlar, kalktıkları yerden neler neler getirdiler; Maazallah bizimkiler boş el ile
harap olmuş Anadolu bir Anadolu’ya hicret ederlerse mahv ve perişan olurlar. Buna mani
olmak için hükümetimiz şimdiden siyasi teşebbüslerde bulunmalıdır. 13
13
Vatan 15 Ağustos 1923, Sayı: 137
YANYA HAVALİSİNDEKİ İSLAMLARIN FECİ VAZİYETLERİ
Yanya’dan gelen bir dindaşımız o havalideki Müslümanların çektiklerini anlatıyor:
“ Yunan Hükümeti geçen sene Yanya Müslümanlarını geçen sene Yunan tabiiyetine
geçmesi için tazyike başlamış, bunların elinden cebren bir takım kâğıtlar almıştır. Bu suretle
elinden kâğıdını aldığı kimseleri şimdi ikide bir askere davet ediyor ve her birinden 1.500–
2.000 drahmi bedeli askeri talep ediyor. Bir kere bedel verenin bir-iki ay sonra tekrar bir davet
vesilesiyle yeniden bedele tabi tutulduğu nadir değildir. Bu suretle Müslümanların elinde
avucunda hiçbir şey kalmamıştır.
Bütün köylere yeni gelen muhacirler yerleştirilmiş ve Müslüman ahali açıkta
bırakılmıştır. Bunların bu muhacirlerden çektikleri tahammül fersadır. Muhacirler çeteler
teşkil ederek İslam çocuklarını kaldırıyor, bazıları öldürülüyor, bazıları da istenilen fidye
mukabilinde bırakılıyor.
Yanya
Hükümetin hiçbir Müslüman’ın şikâyetini dinlediği yoktur. Bir zamanın büyük
çiftlik sahipleri bugün paraya muhtaç bir hale gelmiştir.
Ahiren Lozan’daki anlaşma üzerine Türk tebaasının emlaklerini satabileceklerini
ilan ettiği halde diğer taraftan Hıristiyan ahaliye Metropolitler vasıtasıyla Kiliselere toplamış
ve İslamlardan katiyen bir şey almamalarını kendilerine tembih ettirmiştir. Gerek Türk ve
gerek Müslüman hiçbir ferdin hiçbir mülkiyeti satmasına imkân yoktur. Bunlar açlıktan
kırılıyor. Eğer hükümetimiz bunları kendi vesaitiyle oradan buraya getirtmeyecek olurda bu
vaziyette bir kış daha geçecek olursa bunların ekserisi öleceklerdir. 14
14
Vatan 18 Ağustos 1923, Sayı: 140
SAMSUN'A GİTMEK İSTEMEYEN MUBADİLLER
Dün Bir Jandarma Müfrezesinin Misafirhaneye Getirildiğini Görünce Kadınlarını
İleri Sürerek Gitmemekte Israr Ettilerse de Nihayet Razı Oldular
İleri 28 Nisan 1924
Birkaç gün evvel Drama’dan getirilerek Yük ve Karagöz karyelerinden Samsun’a
gönderilmek üzere İstanbul İskele Müdüriyeti Misafirhanesine birleştirilen dört yüz elli
muhacir ahiren aşı ve istirahat müddetlerini ikmal etmişti.
Bu kafilenin Samsun’a sevki tekerrür etmiş iken muhacirler gitmek istememişler ve
kendilerinin Çatalca İskân Mıntıkasına iskânlarını talep etmişlerdir.
İstanbul Mıntıka Müdüriyeti bu muhacir kafilesi hakkında yapılacak muameleyi
Vekâlet’ten gelen bir emirde dört yüz elli kişinin tütüncü olmaları hasebiyle Samsun İskân
Mıntıkasına iskânları evvelce tekerrür eden etmiş bulunduğunu ve binaen âliye başka bir
yerde iskân edilmeleri imkânı olmadığı ve ısrar ettikleri takdirde cebren sevkleri bildirilmiştir.
Dün İstanbul Mıntıka Müdürü bu kafileyi gidecekleri mıntıkaya sevk etmek için
ihtarda bulunmuş ise de muhacirler kati suretle Samsun’a gitmeyeceklerini ifade ettiklerinden
ufak bir jandarma müfrezesi misafirhaneye getirilmiştir.
Mıntıka Müdürü tarafından muhacirlere nasihat edilerek ısrarlarından bir fayda hasıl
olmayacağı münasip bir lisan ile ihtar edilmiş ise de muhacirler itaat etmemişler ve
kadınlarını ileri sürmüşlerdir. Bundan sonra ihtar daha ciddi bir suretle yapılmış olduğundan
bir hadise olmadan nihayet muhacir kafilesinin sevki temin edilebilmiştir.
Dört yüz elli kişilik kafile Jandarma müfrezesinin nezareti altında Canik Vapuruna
irkâb olunarak (bindirilerek) Samsun’a gönderilmişlerdir. 15
15
İleri 28 Nisan 1340, Sayı: 2225
SAMSUN'DA YİRMİBEŞ BİN MUHACİR
Cumhuriyet 6 Mart 1925
Elde ettiğim bir istatistiğe nazaran Samsun Vilayetinin muhtevi olduğu Samsun,
Bafra, Çarşamba ve Terme kasabalarıyla, Kavak nahiyesinde seksen üç bin yedi yüz altmış
sekiz Rum meskûn bulunuyordu. Bunlar Mübadele yoluyla Yunanistan’a gitmişlerdir.
Yerine gelen ve ekserisi Drama, Kavala ve Sarışaban havalisi halkından ibaret olan
Drama muhacirleri yirmi beş bini biraz aşmaktadır.
Tütüncü, dülger, marangoz, demirci ve saire gibi muhtelif sanat erbabı olan
Rumlar, Yunanistan’a hicret ederken halkta bir düşünce vardı. Acaba gelecek muhacirler
arasında bu gibi sanat sahipleri var mıdır? Eğer yoksa bunların yeri boş kalacak, memleketin
hayat iktisadiye ve ictimaiyesi esastan sarsılacaktır.
Bidayet emirde bu endişe, Türk muhacirlerin peyderpey gelmesiyle bu sanatların
dışında ve ezcümle tütüncülükte vakıf ve ihtisası tam sahibi olduklarını göstermiş ve
Türklerin artık kendi başına, kendi hanesinde medeni milletlerin gıptasını celb ve
mevcudiyete sahip olduklarını ispat etmiş olmalarıyla atiye ait büyük ümitlere sahip
olmuşlardır. İhtiyaç her şeyi doğurur. Vatanın muhtaç olduğu birtakım sanatlar vardır ki
bunlar Rumlara, Ermenilere mahsustur deniliyordu. Hâlbuki iş hiç de öyle değilmiş, Rumların
son hicret kafilesi takriben altı ay evvel buradan çıkmıştır. Bir buçuk sene evvel başlayan bu
hicret mütekabile bu gün hitam bulmuştur. Türklerin üzerine bir kâbus sıkleti gösteren bu
yabancı anasırların içimizden çıkması Türk’ü kendi evine sahip etmiş ve kendi ihtiyacını elim,
hazin bir düşünce ile karşılaşmış olan Türkler kollarını sıvayarak merdana bir cüretle işe
başlamışlardır.
Tütün zirai, tütün terbiyesi ve tütün işletilmesi gibi mesai Samsun’un yüzünü
güldürtecek ve geçmişleri
Samsun’da bir seneden beri teşkil eden tütün mübaya şirketleri dokuzu buluyor.
Rumeli usulü yetiştirilmekte ve işletilmekte ve nefasetiyle büyük bir şöhret kazanan SamsunBafra tütünleri bu baş döndürücü terakki ile memleketin inkişaf iktisadisine pek şümullü
hizmetler göstermektedir. Yunanlıların tütünlerimiz aleyhindeki propagandaları devam ettikçe
Avrupa, Amerika tütün müşterilerinin adedi, rağbeti tezyit etmektedir. 16
16
Cumhuriyet 6 Mart 1925, Sayı: 415
SELANİK’TE MUHACİRLER
Hususi Muhabirimizden
Haber aldım, Islahane yetimleri ve bin kadar muhacir nihayet gidiyorlarmış.
Derhal vapura koştum. Gümrüğün karşısında duran Arslan vapurunun Türk bandırası bu
Yunan memleketinde insanın ruhuna saadetle dolu bir neşe veriyor. Muhacirlerin arz eylediği
sahne-i sefalet ve felaket karşısında bu Türk bandırası bana pek çok ümitler veriyordu.
Vapura girdim, bütün bu İslam kütlesinin din kardeşlerinin, hakiki vatanlarına gidebilmekten
mütevellid ümitle dolu olduklarını gördüm. Nihayet bir seneden beri muntazır bulundukları
bu seyahat bugün hakikate dönüşüyordu. Yalnız annesini burada terke mecbur olup da bu
vapurun içerisine kendisini yalnız biraz yabancı hisseden bazı çocuklar, sanki hareket
dakikasının sanki biraz uzamasını istiyor gibi görünüyordu.
Bu ilk hareket ümit edelim ki karşıda bu bütün gül olmuş şehrin çamurları
içerisinde sürünen diğer dindaşlarımızın da sevkini tecil eyleyecektir. Zira arkada kalan
kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar, velhasıl bütün muhacir kafileleri artık onlar için kabili teneffüs
olmayan bu muhitin havasından bir dakika evvel kurtulmak istiyorlar.
Vapura gelmekte biraz geç kalmışım, tali komisyon azası gelmiş ve lazım gelen
teftişatı bizzat icra eylemiş, bu suretle hem huduttan korkulan vakaya meydan verilmemiş,
hem de muhacirlerin limandan kayıklara nakledilmeleri kemali sükûnet ve intizam ile
olmuştur.
Arslan vapuru buradan hareketle doğruca Tuzla’ya gidecektir. Bade orada tathirat
lazıme icra edildikten sonra İstanbul’a gidecek ve Islahane yetimlerini orada bıraktıktan sonra
muhacirler asıl gidecekleri merkez olan Tekfurdağı’na hareket eyleyeceklerdir. İki gün sonra
da Sadık zade kumpanyasının Sakarya vapuruyla iki bin beş yüz muhacir yine Tekfurdağı’na
hareket edecektir. Sakarya henüz gelmedi, İstanbul’dan vüruduna intizar edilmektedir. Bugün
Arslan muayyen miktar muhaciri aldığı takdirde buradan hareket edecektir. Aksi takdirde
hareketi daha bugün tehir edebilecektir. 17
Selanik
17
İkdam 30 Teşrinisani 1923, Sayı: 9577
YUNANİSTAN'DA MÜSLÜMAN MUHACİRLER NE HALDE
Hususi Muhabirimizden:
Daha on gün evvel buradan muhacirlerin hareket ettiğini size bildirmiştim.
Maalesef her gün yeniden başlayan bu yolculuğu daimi bir surette tehir ediyor. Evvela iki
hafta evvel komisyonlarda sevkiyata başlanması lüzumundan bahsedilmiş ve Selanik’te
sokaklarda kalmış olan muhacirlerin kısa bir zamanda sevki karargir olmuştu. O zamandan
beri iki hafta geçtiği halde bu karar tatbikata konulamadı.
Selanik Limanında Bekleyen Mübadiller
Esbabı tehiri aramadan, komisyonlarda bu hususta geçen müzakeratı takip
etmeden evvel bu daimi tehirlerin tevellüt ettiği felaketleri nazarı tetkikten geçirmek lazımdır.
Selanik’te diğer kasabalardan firar etmiş köylülerin adedi pek çoktur. Bunlar
bütün neleri varsa köylerinde bıraktıktan sonra sahile döküldükleri ve yevmi harekette tehir
ettikleri cihetle susuzluktan ve açlıktan kırılmaya başlamışlardır. Dün dört muhacir
cenazesinde bulundum. Çıplak ayaklı iki öksüz kızın, “Fatma “ ile “ Emuş “un derin bir inilti
ile omuzlarımız üzerinde giden, babalarının arkasından koşuşmaları beni çok ağlattı. Fatma ile
Emuş, bu iki sevimli kız kardeş artık tamamıyla yalnız ve kimsesiz kalmışlardı. Bu iki
kızcağız eğer yalnız başlarına kalacak olurlarsa çok geçmeden o yolun yolcusu olacaklar, Son
resmi vedayı beklemeden çocukları alıp evime getirdim. Fakat ne çare bu tabiî ki denizden
alınmış bir bardak suya benzer. Her gün yeni ve mutad vefat haberleri almaktayım. İşte
nihayet Kışın ortası geldi. Geceleri açıkta yatmaya mecbur olan bu zavallı halkı Sıtma ve
Dizanteriden kurtulamıyor.
On gün evvel Selanik’ten Atina’ya hareket eden Şark Amerikan Yardım
Cemiyeti Reisi Mister Çakvit tekrar Selanik’e geldi. Mister Çakvit Müslüman muhacirlerinin
vaziyetlerini yakından görerek derhal Tali Komisyon vasıtasıyla hükümetten bir miktar çadır
tevzii talep eyledi Yunanlılar her ne vasıta ile olursa olsun, Müslümanların imhası politikasını
takip ettikleri için böyle bir yardım ve insaniyeyi yerine getirmeyeceklerdi. Selanik’in Vali-i
Umumiyesi bütün çadırların Rum muhacirlerine tahsis edildiğini iddia ile teklifi
reddeylemiştir. Buraya gelen Hilal-ı Ahmer Şubesinin açtığı birkaç çadır Mister Çakvit’in
kurdurduğu gayet vasıh bir çadır istisna edilecek olursa Köylülerin büyük çoğunluğu
sokaklarda kalmıştır.
Kış geldi. Köylü hâlâ sokaklarda, sahil boyunda yevmi harekete muntazır.
Kararlar bir türlü verilmez, emirler bir türlü çıkmaz. Nihayet dün (20 Teşrinisani) Tali
Komisyon’a bir teklif geldi: Beş bin muhacirin Tekfurdağı’na sevke başlanılması
bildiriliyordu. Bu halkın ancak yüzde onu mecanen gidebilecektir.
Tekfurdağı’na hangi kaza ve köyler ahalisinin sevk edileceği telgrafta
açıklanmıyor. Binaenaleyh yolumuzda tesadüf eden köylülerin tasnifine lüzum görülmeden
gelişigüzel ve vapurlara bindirilecek olurlarsa yarın gidecekleri yerlerde tekrar ikinci bir
seyahat mecburiyeti karşısında kalacaklardır.
Buna rağmen Muhtelit Komisyon Selanik’e keşide ettiği telgrafta bu ciheti nazarı
itibara almağa lüzum görmemiştir. Hâlbuki bu mesele Tali Komisyon’da uzun münakaşatı
mucip olmuş ve bilnetice tekrar Atina’dan malumat talebine karar verilmiştir. Fakat böyle
malumat talebi ile haftalar gelip geçmektedir.
Selanik
Gidecek muhacirlerin yalnız yüzde onu mecanen seyahat edebileceğine göre bu
miktarı tecavüz eden fakir köylüler mütevekalete ölümlerine mi muntazır bulunacaklar
demektir. Bu halkın büyük çoğunluğu parasızdır. Bu şartlar dahilinde Türkiye’ye hicret
edemeyeceklerin ve Yunanistan’da ölüme mahkum kalacakların adedi pek çok olacaktır.
Hâlbuki muhacirinin sevkine en evvel yardıma muhtaç olanlardan başlanması lazım gelirdi.
Köylü köyünden getirebildiği birkaç kuruşunu bu intizar devresi zarfında tamamıyla sarfına
mecbur olduktan sonra şimdi diğerlerinin yardımına muhtaç kalmıştır.
Yeis ve komedi. Bir taraftan açlık ve hastalık bütün Müslüman fakir köylüsünün
pek kısa bir zamanda mahvına mucip olacaktır.
Her geçen gün bu felaketi müthiş bir surette tezyid eylemektedir. Bu vaziyet
hazıra dahilinde bu halkın kabiliyet tahammüliyesi kalmadı. Bu hal devam ettiği takdirde
vaziyetin adedi tasavvurun fevkinde olacaktır.
Burada Hilal-ı Ahmer azami bir vakit sarf eyleyerek bu zavallıların dertlerine ilaç
bulmaktadır. Fakat sefaletin, fakir ve zaruretin bu korkunç şeklini karşısında bu vazife yalnız
bu raddedeki Hilal-ı Ahmer Heyetine terk edilecek olursa birçok fukaranın açıkta kalacakları
gayet tabidir.
İkinci kafile bugün, “Tatis “ namında bir Yunan vapuruyla Selanik’ten hareket
ediyor. Bu hareket maalesef geçen defaki gibi intizam ı tam dahilinde olmadı. Sadıkzadelerin
Sakarya vapuru Selanik’e vardığında tehir gösterdi. Tatis vapuru bu ikinci kafilenin naklini
deruhte eyledi. Programın bu suretle tebdili üzerine, Gümrük boyuna hücum eden ve
hareketine amade olan muhacirler geceleri, deniz kenarında perişan bir halde geçirmeğe
mecbur olmuşlardır. Vapurun had dahilinde harekette tehir gösterdiği için bu suretle zavallı
İslam köylüsü ayrıca bir çok suretlerle müteessir olmuştur. Birde vapurda derece-i istiabından
beş yüz kişi fazla adam yüklenmiş olduğu için vapurda ayaküstünde duracak yer kalmamıştır.
Vapur içerisinde gece hali intizarda kalan muhacirler arasında iki vefat vuku bulmuştur.
Atina’da bir zat:
“Esna-i nakliyat ve sevkıyatta muhacirlerin yüzde ikisini kaybedersek
ehemmiyetli bir zayi telakki edilemez. “ demiştir. Hâlbuki sevkıyat bu şartlar altında devam
edecek olursa muhacirlerden yüzde kırkının yollarda telef olacaklarına şüphe edilmemelidir.
Sevkıyat meselesi gayet mühimdir. Bunun için ayrıca mütehassısların vücuduna
ihtiyaç vardır. Vapurların vürudu teşhir eyler, hareket günleri, hatta saatleri evvelden tayin
edilmezse vefatların adedi tahminin pek çok fevkine çıkacaktır.
Hilal-ı Ahmer’in vapurda muhacirlerin sıhhatine nezaret eylemek üzere bir
doktor, bir kâtip, iki hastabakıcı ve sekiz hademeden ibaret olmak üzere bir de heyeti
sıhhiyesi bulunmaktadır. Şu birkaç kelimeyi vapurun kirli kamaralarında yazarken Hilal-ı
Ahmer doktoru Kemal Bey’in:
“ Vapurda bir kolera başlamazsa çok teşekkür edelim “ dediğini bizzat duydum.
Velhasıl sevkiyatın bu şeklini vaziyet hazıra ile kabili tevkif değildir.
Bu kafile iki bin üç yüz kişiden müteşekkil olup muhacirler evvela Tuzla’ya
uğrayarak sıhhi muayeneleri icra edildikten sonra Tekfur dağına gideceklerdir. 18
18
İkdam 30 Teşrinisani 1923, Sayı: 9577
MÜBADELEYE TABİ DUL KADINLARIN BİR MÜRACAATI
Selanik’ten Gazi Paşa’ya Gönderilen Bir Arzuhalde Hicret Etmezden Evvel Mülklerinin
Kıymetlerinin Takdir Edilmesi Lüzumundan Bahsedilmektedir
Reisicumhur Gazi Paşa Hazretlerine Selanik ashab emlakinden birçok dul kadınlar
imzasıyla takdim olunan arzuhalin bir suretini Mübadele Cemiyeti matbaamıza göndermiştir.
Arzxuhali aynen neşrediyoruz:
“ On iki seneden beri hali harp, morotoryum, yangın, dimisyon, İpitakesi gibi
müteaddit ve tahammülfersa zararların sıkleti altında inleyen Makedonyalılar için akdedilen
mübadeli-i ahali itilafnamesi bizim için büyük bir bahtiyarlık oldu. Zira bu vesile-i mebcele
ile rebka-i esaretten kurtulacak, anavatana kavuşacak ve o mübarek topraklarda olduktan
sonra yaşamak hakkına nail ve her türlü tasalluttan masun kalacağımıza kail ve mütemain
bulunduğumuz cihetle hicret acısını katiyen hatırımıza getirmedik. Mübadele başlayınca her
birimiz bir saat evvel anavatana kavuşmak için müracaata başladık. Nitekim mübadele
günlerinin yaklaştığı şu zamanlarda ise hissettiğimiz sevinç kabili tasvir değildir. Fakat diğer
cihetten tarz mayişetimizi ne şekil alacağını düşündükçe kadınlığımızın bütün aciziyle titriyor.
Çünkü bu mübadelenin Lozan Antlaşması ahkâmına riayet olunacağını tahayyül ederek
elimize alacağımız vesaik ile iskân mıntıkalarında aynı hayat ve mayişeti temine muvaffak
olacağımızı ümit ediyorduk. Halbuki altı aydan beri bu meselenin dahil olduğu safahatı
görerek müteessir olmakta idik.
Murahhaslardan birinin gazetelerde kıymet takdirinin imkânsızlığını bildiren
beyanatı Türkiye’de ibraz edeceğimiz, vesaikte görülecek emlak kıymetinin, tasfiyenin
hitamına kadar yüzde yirmisi nispetinde arazi verileceği hakkındaki kanun takip etti. Anlaşma
mucibince beyannamelerimizde bulunan emlakimizin kıymetleri takdir ve tespit edilmemiş ise
Türkiye’de hiçbir şey almayacağımız anlaşılmaktadır.
Bizim buradan hicretimizden sonra yapılacak kıymet takdiri meselesi ne vakit ve
nasıl olacaktır? Bu belgede hiç olmayacak bir ameliye halini alacaktır. Hatta bir gün gelip de
burada bırakacağımız beyannamelerin kaza eseri olarak zayiye uğramasına şahit olmamamız,
varid hatırdır. Hem ne hacet bir nüshası bize verilen kıymet takdiri beyannamelerin
Türkiye’de bir hüküm ve kıymeti olmayacaktır. Kıymetsiz kâğıtları elde bulundurmanın ne
faydası tasavvur olunabilir. Biz zavallı ve kimsesiz dul kadınlar burada terk edeceğimiz
servetimize mukabil Türkiye’de ne alabileceğiz ki hem kendilerimizin hem de evlatlarımızın
idare ve mayişeti temin olunabilsin.
Saniyen: Yapılan kanunda ibraz edeceğimiz vesaikte belirtilen kıymetten
şimdilik yüzde yirmisine nispette bir şey verileceği vaad olunuyor. Pek güzel buna teşekkür
olunur. Fakat elimizde ne gibi vesaik bulunacaktır? Babalarımızdan miras kalmış, yahut
tarafımızdan kırk sene evvel mübaaya edilen bir arsa üzerinde bin altın sarfıyla inşa olunmuş
bir keşanenin tapu senedinde yalnız dört bin kuruş bir arasa kıymeti bulunur ise, diğerinin
büyük ve müşterek mülkünün tefrikiyle aldığı tapu senedinin “ Cihet ita-i senet “ hanesinde
“tebdilen“ denilerek senedin ve kıymet gayrı münderiç olur is, bir diğerinin dedesinden
kalmış bir hüccet ile veya bila hüccet bilfiil tasarruf edegelmiş ve hayn yoklama da
verasesinin tasarrufu tasdik olunmuş bir evi, mağazası, değirmeni olup ta ve bununda bedel
ferahı ve kıymeti gayri mukayyit bulunur ise vaziyetimiz ne olacaktır.
Tahrir emlak vergi kâğıtları ise ispat tasarrufa gayri kafidir. Çünkü aile reisi
namına namına kayd olunmuş bulunmak ser reşidesiyle ekseriya zeyden, mülkiyeten vergisi
defter kaydı dolayısıyla umeradan alına gelmiştir. Bu halde hangi vesikanın ibrazında elimize
kaç para alacağımızı da temini hayat ve mayişet edeceğiz?
İşte bu düşünceler bizi derya-i tesire atmakta ve endişe-i ferda ile bizar
etmektedir.
Muhterem Reis Gazi Paşa Hazretleri! Sizi bütün mevcudiyetimizle temin ederiz ki
on iki senelerden beri çektiğimiz elemi, gördüğümüz faciayı unutmak arifesinde yeniden bir
mahrumiyet felaketinin bize mütevece olduğunu hissederek akıl ve idrakimiz düçar felç
olmakta, binaen aliye şimdiden himayenizi istida için arzuhale şitab mecburiyetini
hissetmektedir. Sizden istediğimiz takdir ve tespit kıymettir. Bu yalnız kendimizin ve
çocuklarımızın hayat ve istikbali ve ağuş himayemizde bulunan ve ileride vatanın ala iftiharı
olacak eytamın atisi için kâfi bir teminat teşkil edecektir. Bu teminatın emir buyrulmasını rica
ve ricalarımızın lütfen kabul buyrulmasını istida eyleriz Gazi Paşa Hazretleri 19
19
Vatan 23 Mayıs 1924, Sayı: 401
KAYALAR
Hamdi Bey, bi taraf azalardan Mösyö Ekstran ve Yunan murahassası Mösyö
Yanis’den müteşekkil bir heyet Kayalar ahali İslamiye’sinin vaziyeti hazırasını tetkik etmek
üzere bu havalide bir seyahat icra eylemiştir. Bir hafta kadar devam eden devam eden bu
seyahatten sonra heyet tekrar Atina’ya avdetiyle netice-i tetkikatta Kayalar ahali-i
İslamiyesi’nin derhal mübadelelerine başlanması lüzum katiyesini muhtelit komisyona
bildirilmiştir.
Kayalar ahalisin kısmı azamisi çiftçidir. Binaenaleyh Yunan Hükümeti
Anadolu’dan gelen Rum muhacirlerinin birçoğunu, bu havali deki İslam Çiftliklerine, İslam
hanelerine yerleştirdi. Hanelerinden, tarlalarından sürülüp atılan İslam köylüsü aylardan beri
sokak ortalarında barınmak mecburiyetinde kalmıştı. Köylünün bilcümle hayvanatı da Rum
muhacirlere takdim edildiği için İslamlar kati bir sefalete maruz bırakılmışlardı. Böylece
servet menkule ve gayrı menkule namına İslamların elinde hiçbir şey kalmadığından
tamamıyla mahv ve mahkûm bir halde bulunmaktadırlar. On beş yirmi bin evveline kadar
mutedil bir suretle devam eden havalar birden bire müthiş bir kar fırtınası sonucu vefat
edenlerin sayısı hesapsız bir surette tezayid eylemiştir. Her türlü yardımdan mahrum olan bu
havali İslamiyesi hâlâ Yunan mezaliminin dehşetlerinden kendisini kurtaramamıştır. Hilal-ı
Ahmer müessese-i hayriyesi Kavala gibi hakikaten zengin, bir şehre bir heyet gönderdiği
halde bu bedbaht ahaliye asla nazarı itibara almamıştır. Bence Kavala’dan ve felaketin nazarı
itibara alınmak şartıyla Selanik’ten evvel Kayalar’a hayetlerin gelmesi lazım gelir.
Selanik
Hamdi Bey, Mösyö Ekstran ve Mösyö Yanis’den müteşekkil tetkik heyetinin
gösterdiği kati lüzum üzerine nihayet Kayalar ahali-i İslamiyesi’nin derhal mübadelesine
karar verilmiştir. Fakat henüz bu havalide bir tali komisyonda teşekkül etmiş olduğundan
yeniden aza intihap ve tayin edilmiştir. Yeni tali komisyon azaları henüz mahalline
gidememişlerdir. Hâlbuki bundan sonra teşkil edecek komisyon fiilen vazifesine ibtidar ve
sevk edilecek ahali beyannamelerinin tanzim ve tahriyesine kadar asgari yirmi beş-otuz
günlük bir zamana mütevakkıf olduğu şüphesizdir.
Hâlbuki daha bir ay kışın dehşeti devam ederse sefalet içerisinde kalacak olan bir
kitlei halkın nısfından fazlası muhakkak mahvolacaktır. Yunan hükümeti muhtelit
komisyonda ittihaz edilen makruratın hiçbirisi katiyen nazarı itibara almamaktadırlar. Aksi
takdirde müsadere edilen emval ve emlakin derhal tazmini icap ediyordu. Hâlbuki Atina’da
hükümetin birçok teminatına rağmen henüz müsaderelere nihayet verildi, ne de cebren alınan
hayvanatın bedelleri tazmin edildi. Tazminat şöyle dursun her gün yeni müsadereler
birbirlerini takip eylemektedir. Bu ahval pek müthiş felaketleri davet ediyor. Burada Tevfik
Rüştü Bey’e beyan hal için gelen Kayalar etrafından bir zar ile görüştüm. Bana gözyaşları ile
ahali-i İslamiye’nin kısmı azamı kepeği yeşil otla karıştırarak yediğini söyledi.
Düne kadar kazasının, karyesinin, zengin eşrafından addedilen zevat bugün
nafakaya mecbur olduğunu da ilave eyledi. Köylü bulundukları mevkilerde kar ile mahut
kalarak jandarmaların süngüleri altında mahvolmaktadır.
Geçen gün buradan muhtelit komisyonunun üç bi taraf azası ile Türk ve Yunan
murahassısları içtima ederek Hamdi Bey’in Garbi Makedonya’da Mösyö Ekstran ve Yanis ile
müştereken vuku bulan müşehadatına müteallik mufassal ve muadil raporunu müzakere
etmiştir. Bu celse pek mühim ve hararetli olmuştur. Neticede meclis atideki müfredatta ittifak
etmiştir:
1. Müsadere edilen emvalin iadesi ve iadesine imkân olmayanların derhal tazmini.
2. Evlerinden atılan köylülerin meskenlerine iadesi ve hareketleri tarihine kadar
kendi yerlerinde iskânı.
3. Muhtacinin hükümet tarafından iaşesi işbu makruratın sıhhat müessire ve
katiyede tatbiki için Yunan Hükümeti hususi bir komisyon teşkil edecek ve bu komisyon
bitaraf aza vekillerinden birinin riyaseti tahtında bulunacaktır. Yunan baş murahhası Mösyö
Papas mefrudatın tamamen tatbik edileceği hakkında kati teminat vermiştir. Muhtelit
Komisyonunun dünkü ictimaı umumiyesinde bu makrurat mevzu müzakere olmuş ve bunların
teferruatı da tezyin ve netayiç edilmiştir.
Mateessüf bu müfredata ve Yunan hükümetinin teminatına rağmen henüz bir
hüsnüniyet aşarı görülememiştir. Eğer bu güne kadar Muhtelit Komisyon tarafından ittihaz
edilen makrurat aynen değil fakat kısmen tatbiki edilebilmiş olsaydı. Ahali-i İslamiye’nin bu
günkü vaziyeti tamamıyla tebdil eylemiş bulunacaktı. Temenni ederiz ki Tevfik Rüşdü Bey,
biraz daha fazla şiddet ibrazıyla gayri kabil tahammül bir hale gelen bu vaziyete nihayet
vermeğe muvafık olacaktır.20
20
İkdam Kânunusani 1924, Sayı: 9617
GİRİT’TE MEZALİM DEVAM EDİYOR
Yunanlılar Müslüman Ahalisinin Emval ve Emlakini Zapt Etmişlerdir
Şimdi İslamları İmha İçin Uğraşıyorlar
Kandiye 9 Teşrinievvel:
Size bu mektupta yine Yunanlıların devam edip giden mezaliminden bahsetmek ve
hükümeti milliyemizin nazarı merhametini celbetmek istiyorum. Yunanlılar İslam ahaliyi
külliyen ve esasen imha etmek emeliyle Girit’i müthiş bir anarşi içinde bıraktılar ve kara
Müslümanları şurada burada sıkıştırarak tekmiş nüfuz mevcudiyesini, hayvanlarını, zahirini,
inas beytiyesini, hâsılı canlarından başka her şeyi yağma ettiler ve birçok bi günahları da
şehre tıktılar. En esaslı mahsulümüz olan zeytini elimizden aldılar. Bütün emval ve emlakimiz
yerli Hıristiyanlar ile muhacirlerinin taht tasarrufundadır.
Sulhün imzalanmasına müteakip Yunan Malunet İçtimaiye Nazırı ( Dokusudi) geri
çekildi. Müslümanların Eylül nihayetine kadar Girit’ten çekilip gitmeleri emrolundu.
Müslümanlar büyük bir telaş ve heyecan içinde kaldılar ve Sıhhıye Nazırı’nın Mübadele
itilafnamesinin ahkâm ve şeraitine mügayyir olan hareketi icap edenler nezdinde protesto
etmek üzere Atina’ya gitti. Türk Konsolosu Cevat Beyin marifetiyle Adnan Beye malumat
verildiği gibi Hollanda sefiri vasıtasıyla nazırın evamir ve beyanatı protesto edildi. Yunan
Hükümeti, mübadele itilafnamesini harfiyen tatbike çalışacağını vaad etti, fakat arası çok
geçmeden Midilli’de bulunan focai atik ve cedit ahalisi vapurlar dolusu “ Resmo “ ya
gelmeğe başladılar. Hükümet evvel emirde köylerdeki İslam evlerine Rumları, yerleştirdi ve
Mübadele itilafnamesinin ahkâm ve şeraitini mugayir olarak bilcümle emlak ve arazimizi
Rum muhacirlerine taksim etti. Bu senenin zeytin mahsulünü de muhacirlere verdi.
Girit Kartpostalı
İslamların bu sene de mahsullerinden istifade etmelerine müsaade edilmemiştir.
Bundan başka şehir dahilinde ki akaratımızın emir idaresi mal müdürlüklerine havale
edilmişlerdir.
Girit’te Hanya Civarında Kâin “ Kiru Tunazu “ Karyesinde Hıristiyan Eşkıya
Tarafından Vahşi Bir Şekilde Şehit Edilen Mustafa Alevaki’nin ve hasan Çavuş’un
Bedbaht Yetimleri
İdame-i hayatımıza kısmen medar olan akarımızın varidatı da bize
verilmemektedir. Köylerdeki İslam evlerinin kapı ve pencereleri yerli Rumlar tarafından gasp
edilmiş ve bu evlerin tavanları bile sökülmüştür. Rum muhacirleri bu evlerde oturmak
istemediler ve şikâyete başladılar. Başvekile ve heyeti ihtilaliye riyasetine telgraflar
yağdırdılar. Bunun üzerine Yunan Hükümeti şehir dahilinde Müslümanlara ait emlakine de el
attılar. Vali ve Mutasarrıflara çektiği telgraflarda elyevm Müslümanların ikamet etmekte
oldukları hanelerin dörtte birine çekilmelerini ve dörtte üçünün Rum muhacirlere tahsis
edilmesini emreyledi. Cami, mektep ve tekke müessesattan gayrı meskûn tamamıyla
Rumların ikametine tahsis edildi.
Mübadele-i İtilafnamesinin 5, 8 ve 16’ncı maddelerine tamamen mugayir olan ve
Yunan hükümetince tasvip edilen bu hareket üzerine Girit’te ki Müslüman ahalinin vaziyeti
bir kat daha vahamet kesbetti.
Büyük bir zaruret ve sefalet içinde perişan olan fakir Müslüman köylülerin
vaziyetlerine bir nihayet verilmek arzusu yeniden Hanya, Kandiye ve Resmo’dan Atina’ya
birer heyet gönderildi. Heyet Atina’da Cevat Bey, genç, hamiyetli lisana aşina ve faal bir zat
ise de derecei memuriyeti talibdir ve muhaberatı ancak istirham şeklinde ceryan ediyor.
Girit’te Domdom Kurşunuyla Şehit Edilen Haydar Tokaki
Atina’daki Hollanda sefiri ise Türk hükümeti namına Yunan Hariciye Nezareti’ne
vaki olan müracaatın neticesinde, Müslüman heyetine Felemenk tebaasının menfaatini
tehlikeye koymamak için icap eden şiddeti göstermekte mazur bulunduğunu alenen
söylemiştir. Bu noktalar malum olduktan sonra Atina’ya gönderilen heyetin teşebbüsatından
bir netice hâsıl olmayacağı şüpheden varestedir. Heyet yalnız Sıhhiye Nezareti Baş Kâtibinin
Girit ahvalini tetkik etmek üzere Girit’e gitmesini temin eyledi. Bundan da pekiyi bir netice
alınamayacağını çok iyi biliyoruz. Yunan Hükümetinin Mübadele İtilafnamesine mugayir
olan ve Müslümanları imha siyasetini tatbik eden bu hareketine bir nihayet vermesi için icap
eden teşebbüsat siyasiye de bulunmasını hükümeti milliyemizden istirham ederiz. 21
21
Vatan 22 Teşrinievvel 1923, Sayı: 190
GARBİ MAKEDONYA SEVKİYATI SON BULUYOR
Sevkıyat Ağustos 16’sında Hitam Bulacaktır ve Birkaç Güne Kadar Yenişehir
Müslümanlarının Sevkine Başlanacaktır.
Karaferye Cemaati İslamiyesi İle Kozana Tali Mübadele Komisyonu Üyeleri Bir Arada
Garbi Trakya Müslümanlarının Türkiye’ye sevki hitam bulmak üzeredir. Bu havali
sevkıyatına Kozana Tali Komisyonu memur edilmiştir.
Kozana Tali Mübadele Komisyonu’nda Türk delegesi Saffet Bey geçen gün
mezunen İstanbul’a gelmiş ve evvelki gün Pire tarikiyle mahal memuriyetine azimet etmiştir.
Saffet Bey geçen gün kendisiyle görüşmüş bir muhabirimize Garbi Makedonya’da Mübadele
faaliyeti hakkında izahat vermiştir. Saffet bey demiştir ki:
Filorina
Mezunen bir-iki gün için İstanbul’a geldim. 11’nci Kozana Mübadele Tali
Komisyonu’nun mıntıkası bu kere biraz daha tesviye edilmiş ve hemen bütün Garbi
Makedonya bu sahaya ithal edilmiştir.
Elyevm Kozana, Kayalar, Suruviç, Nasliç, Filorina ve hatta Yenişehir mıntıkamız
dahilinde bulunmaktadır. Bu havali Müslümanlarının hemen kâffesi Türkiye’ye sevk
edilmiştir. Sevkiyat Ağustos’un on altısına kadar kâmilen hitama erecek ve bu tarihte
Türkiye’ye sevk edilmiş olan Müslümanların miktarı takriben yüz bini bulacaktır.
Filorinalı Mübadillerden Bir Grup
Yakında Yenişehir Müslümanlarının sevkine başlanılacaktır. Yenişehir’de miktarı
birkaç yüz haneye baliğ olan eshab-ı emlak ve araziden maada külliyetli miktarda Çingene
vardır. Bunların İstanbul mıntıkasında iskân edilecekleri haber verilmektedir. Yenişehir
Müslümanlarının sevki için vapur tedarik edilmek üzeredir. Buradan Pire tarikiyle Yenişehir’e
giderek sevkiyata nezaret edeceğim.22
22
Vatan 9 Ağustos 1924, Sayı: 476
MUHACİRLERİMİZ SOKAK ORTASINDA SÜRÜNÜYORLAR
İskân İçin Bayındır’a Gönderilen Drama Muhacirleri Açıkta Yatmaktadır
Bütün Metruk Evler Ahali tarafından İşgal Edilmiştir.
İzmir’e gelen Rumeli muhacirleri iskân için mülhakata gönderilmektedir.
Mülhakatta bunların ne suretle iskân edildiğini pek bilmiyorum. Ancak Bayındır’da şahit
olduğum vaka eğer bütün mülhakatta da aynen ceryan ediyorsa zavallı muhacirlerin haline
ağlamamak elden gelmez.
Vapura biner binmez, sevincinden ağlayan, esaretten kurtulduğuna şükreden bu
zavallılar Türk topraklarına kavuşur kavuşmaz. Böyle sükûtu hayale uğrarlarsa bilmem ki bu
mübadeleden ne temin edilir?
Bayındır’da Hıristiyanların bıraktıkları hane miktarı 400’e yakındır. Bu miktar
kısmen Bayındır’a gelen 300 hane muhacire verilmişti. Bundan on beş gün kadar evvel Rize
vapuru Drama ve Kavala ahalisinden 1.400 nüfus hamilen İzmir’e gelmiş ve yolcularını
kâmilen İzmir’e çıkarmıştır. Bu muhacirlerden bir kısmı Akhisar, Söke, Ödemiş, Tire,
Bayındır havalisine gönderilmiş, bir kısmı da nefsi İzmir’de kalmıştır. Buraya sevk olunan
muhacirlerle temas ederek bunların hissiyatını öğrenmek istedim. Bakınız bunların hali ne
kadar ağlanacak manzara arz ediyor:
Bayındır’da ilk temas ettiğim muhacir Drama’nın Halil Bey mahallesinden Ahmet
Efendidir. Bu zatı istasyon civarında meyus görünce halini sordum. Ağlayarak: “şu karşı
çayırda yatanlar çoluk çocuğumdur. Üç gündür burada tarlada yatıyoruz. Bir gün buradan da,
tarlamdan çekiliniz diyerek kovulmayacağımıza da emin değiliz. Elimizde iskân edilmek
üzere Bayındır’a sevk edildiğimize dair İzmir İskân Müdüriyeti’nin vesikası var. Bayındır
kaymakamlığına müracaat ettik. Bize harap bir yer gösterdiler. Tarla da yatmayı orada
yatmaya tercih ettiğimi söylersem, harabe hakkında size bir fikir verdiğimi zannederim.
Allah’ıma çok şükür memleketimde oldukça refahım vardı. Biz burada bu vaziyete düşünce
bilmem orada da muhtaç bir halde olanlar burada ne olacaktır. Bayındır’da emval metrukeden
evler muhacirine değil, şehrin yerli ahalisine verilmiştir. Allah için söyleyiniz bunlar bizim
hakkımız değil mi? “
Ahmet Efendiyi teselli ederek yanından ayrıldım. Kahvede oturuyordum. Yanı
başımda bir grup yine aynı meseleden dertleşiyordu. Ona kulak misafiri oldum. Sonra yavaş
yavaş yanlarına yaklaşarak muhavereye karıştım. Burada da Drama muhacirlerinden
Burhaneddin Efendi altı nüfusla ne suretle açıkta kaldığını anlatıyor ve ağlaşıyordu. Bu
muhacirleri bunun için mi buraya naklettik? Düşman elinden burada sefaletten öldürmek için
mi kurtardık? Bizden bekledikleri böyle sokaklara atılmak mıydı? İzmir’in yanı başında bunu
görürsek, uzaklarda yapılan iskân muamelatından şüphe etmeğe hakkımız yoktur. İskânla
alakadar makamat bu gibi vakaların önüne geçerse muhacirine en büyük yardımı yapmış
olacaktır.
Selanik’te Müslümanların Vaziyeti:
Hakikaten vaziyetimiz müşküldü. Henüz emlakin takdir kıymetine başlanılamadı.
Sekiz aydan beri yapılan işler malum. En esaslı ve ehemmiyetli mesele duruyor. Bütün
tebliğlere, beyanatlara ve hatta resmi muayede rağmen muhtelit komisyonunun kararı olan
masadaratın tazminine henüz başlanılmadı. Yirmi beş milyon liraya baliğ olan müsaderenin
yüzde onu bile iade edilmedi. Ahalimiz hâlâ panik halinde sevk olunmakta ve tazyikatın önü
alınamamaktadır.
Tali komisyonlardan maksat halka birer pasaport verip göndermek ise bunun için
sekiz ay uğraşmakta ve binlerce lira sarf eylemekte mana yok idi.
Selanik
Yunan Hükümeti milyonlarca rüşvet verselerdi kendileri için bu günkü kârlı
vaziyete mazhar olamazlardı. Rum muhacir kumpanyalarının faaliyeti hepimizi korkutuyor.
Eğer bizi söyledikleri gibi kovacak olurlarsa mesele tamamen halledilmiş demektir. Çünkü ne
takdir kıymete, ne de emlakin hak tasarrufuna ait bir şey kalmamış olur. Çok korkuyoruz ki
İzmir Zaferini, Rumeli Türkleri canlarıyla ödemiş olmasınlar. Vaziyet pek fecidir. Çok
korkunçtur.
Muhtelit Mübadele Komisyonu azasından Hamdi Bey, Mösyö Ekstran ve
Matakasas Kesriye’den gidecek muhacirlerin sevki için Kesriye’ye azimet etmişlerdir. Mayıs
zarfında Yanya Müslümanları da sevk edileceklerdir. 23
23
Vatan 18 Mayıs 1924
ŞEHRİMİZDE SÜRÜNEN MUHACİRLERİN BİR MÜRACAATI
-------------------------Misafirhane de Sefil Bir Halde Bırakılan Muhacirler
Biran Evvel İstanbul’da İskân Edilmelerini istiyorlar
İskân edilmeleri İçin Dün Vilayete Müracaat eden Muhacirlerden Bir Grup
Muhacirin işlerinde devam eden iskân muamelatındaki ihmal ve yolsuzlular nihayet
dün şehrimizdeki muhacirlerin bir kısmının hükümet konağı kapılarına kadar düşürmüştür.
Dün öğle üzeri muhacirlerin, hükümet konağı ittihaz edilen mülga Bâb-ı âli’yi bastıkları sözü
birden bire yayıldı.
Hâlbuki zavallı muhacirler ne hükümet konağını basmışlar ve ne de böyle bir şeyi
hatırlarından velev bir dakika olsun geçirmemişlerdir. Fakat muhacirler haklarını istemek için
–Yağmura, çamura soğuğa bakmadan – İstanbul’da son merci olan vilayete başvurmuşlardır.
Vaka şu şekilde cereyan etmiştir:
Aylardan beri iskân edilemeyen Selanik, kavala ve mülhakatı muhacirlerinden
kadın, erkek ve çocuklarından oluşan üç yüz kişilik bir kafile dün sabah saat onda
Sirkeci’deki İskân Dairesine giderek işlerinin bir an evvel ikmal edilmeleri için muavin Asım
Bey’i görmek isterler. Asım Beyin kapısı önünde lüzumu olmadığı halde nöbet bekleyen polis
memuru buna mani olur.. “ Asım Bey kimseyi kabul edemez “ der. Muhacirler ısrar eder.
Nihayet polis içeriye haber verir ve Asım Bey dışarıya çıkarak: “ Ne istiyorsunuz, sanki ne
var? Burada işiniz ne? “ gibi sözlerle muhacirleri karşılar. Asım Bey bu fena muamelesiyle
muhacirleri büsbütün kırar.
Bunun üzerine muhacirler şikâyetlerini anlatmak ve dertlerini dinletmek için
vilayete giderek Vali beyi görmeğe karar verirler. Üç yüz kişilik kitle bu suretle Sirkeci’den
hareketle Bâb-ı âli caddesinden geçerek saat on iki de vilayete gelirler. Vali Beyin kapısındaki
emir polisi ve jandarmalar muhacirlere bu şekilde içeriye girilemeyeceğini Vali beyin öğle
yemeğine gitmekte olduğu cihetle bir müddet beklemelerini ve içlerinden birkaç kişiyi
temsilci seçmeleri lazım geldiğini söylerle.
Vali Beye malumat verilir. Bunun üzerine muhacirler namına Selanik ahalisinden
ashabı emlakten Mahmut Salih, Mehmet, Kadri Rüşid Beylerle Hürmüz Hanım, Vali Beyin
odasına girerler ve heyet Vali Süleyman Sami Beye hallerini anlatarak derler ki:
“ – Yunanistan’da mal ve mülklerimizi terk ettik. Anavatana kavuştuk. Bize
Selanik’te iken ya İzmir’de, ya da İstanbul’da iskân edileceğimiz söylendi. Hâlbuki buraya
geldik, şimdi Karadeniz sahiline ve diğer başka yerlere göndermek istiyorlar, İstanbul’da
misafirhanede kaldığımız müddet zarfında bize bakılmadı. İskân dairesindeki işlerimiz hep
yüzüstü kaldı. Bizi tahkire ediyorlar. Misafirhane de günde içimizden iki-üç kişi öldü. Tapular
karıştı, halimize bakan yok. Bize İstanbul’da iskân edileceğimiz daha Selanik’te iken
söylenmişti. Biz ashabı emlakiniz. .
Ancak burada iskân edilirsek millete faydalı oluruz. Emlaki metrukeden birçok
evler var. Bunlar öteki, beriki tarafından fuzuli işgal olunmuştur. Bizleri bu hanelere,
mübadeleye tabi Rumların hanelerine yerleştiriniz. “
Vali Süleyman Sami Bey, heyete, İstanbul’da iskânları için emir gelenlerin derhal
İstanbul’da iskân edileceklerini, fakat yerleşim yerleri burası olmayanların, mahal
mıntıkalarına sevk edileceği cevabını vermiştir.
Cevabı alan heyet, Bâb-ı âli’nin geniş koridorunda bekleyen muhacirlere Vali
Bey’in sözlerini aynen söylemiştir. Muhacirler bu cevabın dertlerini halletmediğini, binaen
aliye kendileri için İstanbul’da iskânlarına emir verilmedikçe vilayetten ayrılmayacaklarını
söyleyerek gitmemeğe karar vermişlerdir. Bu esnada Vali Bey jandarma Alay Kumandanı
Reşad ve İskân Müdür Muavini Asım Beyleri çağırtmıştır. Bir müddet sonra Jandarma
Kumandanı Reşad Bey muhacirlerin yanına gelerek dağılmaları lazım geldiğini söylemiştir.
Bu esnada çocuğu kucağında bir genç kadın ağlayarak demiştir ki:
— Bizi Yunanlılar evlerimizden sokağa attılar. Rumları yerleştirdiler. Bize
Hükümet etmezse nihayet biz de buradaki Rumları evlerinden atacağız ve cebren
yerleşeceğiz.
Jandarma Kumandanı muhacirler arasından iki temsilci çağırmış ve bunlarla
kendi odasına giderek valinin sözlerini tekrar söylemiştir. Fakat bu vaatler muhacirleri teskin
etmemiştir.
Nihayet vali Süleyman Sami Bey vilayetin tahliye ettirilmesini emretmiştir.
Bunun üzerine jandarmalar süngü çekerek muhacirleri dışarıya çıkarmak istemiştir.
Bu esnada umumi kargaşalık olmuş ve Ahırkapı Misafirhanesinden Fatma Aliye
Hanım jandarmalar önünde bayılmıştır. Bilhassa kadınların feryadı arasında:
— Vurun, öldürün, topa tutun, yalnız bir canımız kaldı. Onu da siz alın,
kurtulalım. Gibi acı sözler diyorlardı.
Bâb-ı âli’yi sarsan feryat üzerine Vali Süleyman Sami Bey odasından dışarıya
çıkmıştır. Vali Bey, Aliye Hanım isminde bir kadına ne istediğini sormuştur. Aliye hanım
gözleri yaşlı:
— Kocaman evi mi, barkı mı Yunanlılar zapt etti. Bize İstanbul’da iskân
edileceğimizi söylediler. Hala açıktayız. Acıyın bize beyefendi, sürünüyoruz.
Vali: - merak etmeyin! Merak etmeyiniz, ben de sizi düşünüyorum. Burada iskân
edileceksiniz, demiştir.
Bunun üzerine kadın, erkek yüzlerce muhacirler: (Yaşasın Mustafa Kemal Paşa),
(Yaşasın Vali Bey) diye bağırmışlardır. Müteakiben muhacirler saat iki buçuğa doğru vilayeti
terk etmişlerdir.
Muhacirler namına akşamüzeri Vali Beyi, Avni, Salih, İsmet ve Hasan Beylerden
oluşan bir heyet daha ziyaret etmiş ve Vali Süleyman Sami Bey Ankara’ya telgraf yazacağını
söylemiştir.
Muhacirlerden kadınlı erkekli bir grup dertlerini anlatmak için bir muhabirimizin
etrafını almışlar ve yana yakıla hallerini şöyle anlatmışlardır:
— Biz memleketimizden buraya bu günleri görmek için mi geldik. Biz muhacir
değiliz, mübadiliz. Öğünde verilen yarım okka ekmekle yaşanamaz. Mamafiye onu da
kestiler. Biz nereye gideceğiz? Önümüz deniz, arkamız domuz. İçimizden her gün 5–6 tane
ölen var. Bunlar insandır, kedi yavrusunu değil, Gâvurlar şahane yaşıyorlar, biz ölüyoruz.
İşini uyduran en iyi evlere yerleşiyor. Biz mala karşı mal istiyoruz. Bizi Samsun’a göndermek
istiyorlar. Gitmeyiz. Misafirhanede herkes hastadır. Her gün ölen kardeşlerimizin adedi beşten
aşağı etmiyor. Bu bizim tüylerimizi ürperttirmektedir. Burada Rumlar kaçmışlar, yerlerine
Ermeniler dolmuşlardır.
Akşamüzeri Vali Süleyman Sami Bey hadise hakkında muhabirimize demiştir ki:
— Misafirhane de muhacirler var. Bunlar iskân bölgelerine gitmek istemiyorlar.
Meseleyi olduğu gibi Dahiliye Vekaletine şimdi telgrafla bildiriyorum. Gelecek cevaba göre
hareket edilecektir. Dedikleri gibi fuzuli işgal yoktur. Evler boşaldıkça burada iskânları
tahakkuk edenlere veriliyor. Jandarma hiçbir kadına vurmamıştır. Bayılan kadın, kalabalıktan
bayılmıştır.
Misafirhaneden mahal mıntıkalarına gitmek istemeyen muhacirlerin iaşeleri
kesilmişti. Dahiliye Vekaleti’nden telgrafla cevap gelinceye kadar iaşelerine devam
olunmasını Vali Bey emretmiştir. 24
24
Vatan 19 Kânunuevvel 1924, Sayı: 607
BAHRİ CEDİD VAPURUYLA GELEN MUHACİRLER
-------------------------Dokuz Günlük İşkenceden Sonra İstanbul’a Gelen
Muhacirler Halen Vapurdan Çıkmamışlardır
Bahri Cedid Vapurunun Güvertesinden Bir Manzara
Evvelki gün Bahri cedit vapuruyla Selanik’ten gelmiş olan muhacirlerden bir
kısmının pasaportları İstanbul’a verilmiş olduğu halde dün bunların vapurdan çıkmalarına
müsaade edilmemiştir. Vapurda mevcut 950 muhacirden ashabı emlakten olan 230 kişinin ise
pasaportlarında İstanbul’a gönderildikleri muharrer olmakla beraber; 1, 2, 3, 4 tarzında
rakamlar münderiç olup bunlardan Birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü iskân mıntıkalarına
mürettip olduğu manevi garibi istihraz edilerek muhacirler vapurlardan çıkarılmışlardır.
Muhacirlerden pek çoğunun akraba ve talukatı İstanbul’da olup zevci ve kardeşi,
Anadolu yakası İstanbul’da olan bir takım kadınlarda bulunmaktadır. Bunların İstanbul’da ki
akraba ve talukatı dün Mübadele Cemiyetine müracaatla ağlayarak, sızlayarak ve vapurda
bulunan akrabalarının tahliyesini talep etmişler ve oradan vilayete giderek Vali Hüsnü Beye
de aynı talebi tekrar etmişlerdir. Vilayetçe bunların İstanbul’a çıkarılmasında tereddüt
edildiğinden yapılacak muamele telgrafla Ankara’dan sorulmuştur.
Muhacirlerin Vapurdaki vaziyetleri pek fecidir. Bunlar geçen Pazar günü
Selanik’ten hareket etmişler ve bir hafta denizde çalkalandıktan sonra ancak Cumartesi günü
Tuzla’ya muvasalat etmişlerdir. Bu zavallıların ekserisinin yiyeceği tükenmiştir. Buradaki
akraba ve talukatı tarafından kendilerine yiyecek götürülmüştür.
Anavatan’a kavuşmak için çırpınan muhacirlerin vapurdan çıkarılmalarına
müsaade edilmemesi zavallı halka işkence etmekten başka bir şey değildir. Muhacirlerin
Hükümetten bekledikleri muamele meshulata mazhar olmak, terakkiye hallerinin temin
edildiğini görmek iken pasaportları İstanbul’a verilmiş olmasına rağmen, karaya çıkmalarına
müsaade edilmiyor. Muhacirleri bu vaziyete sokanların herhalde mesul olması lazımdır.
Vapurda görüştüğümüz bazı muhacirler iskân hususunda hükümetten hiç bir
yardım talep etmeyeceklerini beyan etmektedirler. Bu taahhüdü ifa etmiş olan muhacirlerin
istedikleri mahalle gitmelerine müsaade edilmesi lazımdır. Vapurda bulunan 950 muhacirden
150 kipti İstanbul’a yerleştirilecek olup bunlar karaya çıkmışlardır. 230 ashabı emlakinden
mütebakiyesi Karadeniz Limanlarına çıkarılacaklardır. Haber aldığımıza göre İstanbul vilayeti
Ankara’dan gelecek cevaba göre bunları misafirhaneye ve oradan da mahalli merkezlere sevk
etmeğe karar vermiştir. Aynı zamanda bahri Cedid Vapurunun Karadeniz’de muhacirlerin
inecekleri limanlara kadar sefer edecek bir vaziyette olmadığı da haber verilmektedir. Bu
şartlar dahilinde bu zavallıların vaziyetleri biraz daha feciat arz edecek ve misafirhane de
içtimalarıyla gayri mütenasip ahval ve şerait dairesinde gelecek emre intişzar etmek
mecburiyetinde kalacaklardır.
Mübadele Cemiyeti bu muhacirlerin vapurdan çıkarılmalarına müsaade edilmesi
için İstanbul Vilayetine hitaben şu muhtırayı takdim etmiştir:
“ Muhacirlerimiz hakkında her vesile ile ibraz buyrulan aşar insaniyet
perveranaye arzı şükran etmekle beraber zatı ali-i vilayet penahi bervechi ati müracaatta
bulunmamıza müsaade-i Samilerini istirham eyleriz. Şöyle ki: Selanik’ten Bahri Cedid
Vapuruna bindirilen 951 muhacirden biri yolda seyahatin uzamasından naşi vefat ederek
mütebaki 950 kişi ancak dokuz günde İstanbul’a vasıl olabilmişlerdir. Bütün bu zavallı
muhacirler sefil, perişan ve belki de tedaviye muhtaç bir halde gelebilmişlerdir. Ekserisi yolda
ekmeksiz ve aç kalmışlardır. Bunlardan bir kaçının dahi mezkûr vapura istiabından fazla
muhacir almasından dolayı makinelerin arasında kalarak elleri kesilmiş ve bir diğerinin de
ayağı parçalanmıştır. Dokuz günde yirmi dört saatlik mesaiye katedebilen mezkûr vapura
insan bindirilmesine saif olanların vapur içinde vaki olan zaiyat ve perişaniyenin
müsebbiplerinin şiddetle cezalandırılmasına ve tedaviye muhtaç bir halde bulunan bu
zavallıların derhal vapurdan çıkarılarak ailelerinin ve hısım akrabalarının nezdine sevk
edilmeleri hususunda icap eden muamele-i kanuniyenin müstecilen ifasını ve kardeşlerimizin
daha feci akıbetlerden tahliyesinin ehemmiyetle rica ve istirham eyleriz efendim. Olbabda. “25
25
Vatan 20 Teşrinievvel 1924, Sayı: 548
MİDİLLİ MÜSLÜMANLARI NASIL MÜBADELE EDİLDİ
Oryent Niyuz gazetesi dünkü nüshasında Midilli Müslümanlarının Mübadelesi
hakkında şu malumatı vermektedir:
Mübadele Komisyonunun delalet ve nezareti altında 5.000’i mütecaviz İslam ve
1.400 reis hayvan Midilli Adası’nın muhtelif limanlarından Ayvalık’a naklolunmuştur.
Nakliyata kemali intizamla devam edilmektedir.
Heyeti mezkureye yardımda bulunan Amerikalılar ile vuku bulan bir mülakat
neticesinde Midilli Mutasarrıfı bilcümle kaymakamlara aşağıdaki talimatı verdirmiştir:
“ 1. Midilli Adası’nda bulunan bilcümle Müslümanlar adayı terk etmelidirler.
2. Müslümanlara hayvanları da dahil olduğu halde bilcümle emvali metrukelerini
hep beraber almak için, müsaade edilmiştir.
3. Pasaport muamelesi icra edilmeyecektir.
4. Kendilerinden hiçbir vecihle vergi alınmayacaktır.
5. Canice ve ceraim adiyeden dolayı tutuklu bulunan Müslümanlarda mübadeleye
tabidirler.
6. Her güna gümrük resminden sarfı nazar olunmuştur.
7. Müslümanların rıhtımdan vapurlara nakli için kayık parası alınmayacaktır.
8. Midilli’den Ayvalık’a kadar ücret nakliye verilecektir.
9. Mahsulleri henüz tarlalarda bulunan İslamlara bunları satmak için müsaade
olunmayacak fakat hasad edilen ve ambarlara naklolunan mahsulât sahiplerine bunları beraber
almağa yahut satmağa müsaade olunacaktır.
10. Dükkân sahipleri kendi mallarını satmağa veyahut beraber almağa
mezundurlar.
11.Ashab emlake mülklerini satmaya yahut kiraya vermeye müsaade
olunmayacaktır.
12. Üzerlerinde para bulunup bulunmadığı anlaşılmak üzere yoklama icra
edilecektir. Bu yoklama muamelesi kanun dairesinde ve hiçbir zarar verilmeyecek derecede
nezaketle icra edilecek ve a ltın zapt ve müsadere olunmayacaktır.
13. Ailelerin istimal edecekleri gazdan da hiç rüsum alınmayacaktır.
14.Nakliye ücreti vermekten aciz olanlar parasız olarak limanlara
naklolunacaklardır.
Mutasarrıf tarafından jandarma kumandanlıklarına hiçbir vecihle Müslümanlara
sui muamele edilmemesi ve arabacılar ve saire tarafından para talep olunmaması için talimat
verilmiştir.
Tahliyenin iptidasından evvel Müslümanlar zirdeki altı limanda tahşid
olunmamıştır. Molo’da 2.500, Çamur Liman’da 600, Midilli’de 2.000, Sigri’de 612,
Parama’da 769 ve Apotika ‘da 1.049 kişi.
Komisyon Müslümanlar tarafından dermiyan olunan şikâyetleri istimah etmiş ve
hemen her şikâyet Yunan memurlarına bildirilip, icabı seriyatan icra edilmiştir. Bu ekseriyetle
Lozan Antlaşması ahkâmının sui tefsirinden neşet etmiştir. 26
26
Vatan 20 Teşrinievvel 1923, Sayı: 188
MÜHACİRLER ÇOLUK ÇOCUKLARIYLA
(EKMEK EKMEK) DİYE CAN MI VERECEKLER
Yine Muhacir Bir Müslüman Dayanamayarak Aç Muhacirlerin Dört Günlük Ekmeğini
Temin Etti – Hilal-ı Ahmer Ancak İane Toplamak Teklifini Kabul Edebildi.
Tevhid-i Efkâr 25 Aralık 1924
Ahırkapı ve İplikhane de iaşeleri kati olarak gayri muayyen bir zaman için
Mübadele Cemiyeti’nin Hilal-ı Ahmer’e müracaat ettiğini yazmıştık. Hilal-ı Ahmer de yardım
için maddi imkânı olmadığı cevabını verdikten sonra bu zavallı muhacirler pek sefil bir hale
düşmüşlerdir.
Aç kalan (ekmek ekmek) diye sokaklara dökülen ve buldukları ekmekleri kapışan
zavallılar şimdi hükümetten sonra Hilal-ı Ahmer’den de ümidi keserlerse ne yapacaklar?
Açlıktan birer birer gözler önünde can mı verecekler?
Facia karşısında Mübadele Cemiyete iane toplamağa karar vermiş ve Hilal-ı
Ahmer’in tavassutunu istemiştir. Hilal-ı Ahmer ise bunu dünkü ruznamesine ithal ederek bir
karar ittihaz etmeyi ve bu gün Cemiyete cevap vermeyi taahhüt etmiştir.
Açlığa mahkûm olan muhacirlere iki gün süren bir açlıktan sonra dün ekmek tevzi
olunmuştur. Bu ekmeği, tevzi lazım gelen parayı mübadillerden ismini söylemeyen bir zat
teberru etmiş ve bu suretle büyük bir insaniyetperverlik göstermiştir. Bu zat aynı zamanda bu
husus için (500) lira teberru ettiğinden muhacirlere iki gün daha ekmek temin edebilmiştir.
Ahırkapı Misafirhanesinde Mübadil Kadın ve Çocukları
Fakat iki gün sonra ne olacak? İki gün sonra imdat kapılarının her taraftan
kapanmış, bulunması üzerine, açlık olanca faciatıyla başlayacak demektir. Hükümetin
muhacirleri birer birer açlıktan can vermeğe bırakması nasıl doğru olabilir? Kış günlerinde
muhacir koçanlarında lime lime paçavralar içinde aç, çıplak fukarayı muhacirin çoluk
çocuğunun ekmek dilenmelerine seyirci mi kalacağız?
Bu gün bu zavallı muhacirlerin istedikleri şey: Bir dilim ekmektir! Bir dilim
ekmek, bir sıcak çorba; birkaç yüz muhacire bir hükümetin veremeyeceği behşayişlerden
değildir. Mübadele Cemiyeti burada bu yürekleri yakıcı hal karşısında, hükümetten ümit
kapılarının pek elim bir surette kapandığını görünce halkın atafet ve inayetine bel bağlamağa
ve iane toplamaya mecbur kalmıştır.
Dün Hilal-ı Ahmer Reisi Besim Ömer Paşa bir muhabirimize Mübadele
Cemiyeti’nin teşebbüsü hakkında demiştir ki:
“ - Mübadele Cemiyetinin yapamadığı bir şeyi, vaziyet maliyesinden Hilal-ı Ahmer
de yapmamak mecburiyet elimiyesinde bulunuyor. Fakat cemiyetin iane için müracaatını bu
gün müzakere ediyoruz. “
Hilal-ı Ahmer dün toplanarak Mübadele Cemiyeti’nin müracaatını müzakere
etmiştir.
Dün akşam geç vakit Hilal-ı Ahmer’den verilen malumata göre Hilal-ı Ahmer
dünkü toplantısında Mübadele Cemiyeti’nin yardım toplamak talebini esas itibariyle
muvafakat etmiştir. Teferruat bu gün belli olacaktır.
Her halde zavallı muhacirlerin çoluk çocuklarıyla (ekmek, ekmek) feryadı içinde
can vermelerine meydan bırakmadan bir elim meseleye bir tarzı hal bulunmalıdır. 27
27
Tevhid-i Efkâr 25 Kânunuevvel 1924, Sayı: 1258- 4286
MÜBADİLLER AÇLIKTAN FIRINLARI YAĞMA ETTİLER
Tevhid-i Efkâr 23 Aralık 1924
Eyüp’te İplikhane’de misafir bulunan muhacirlerimizin kendilerine verilmekte olan
ekmekler son günlerde eksilmişti. Elleri böğürlerinde kalan biçare muhacirler aç kalmışlardır.
Müracaatlarından ve istidalarından hiçbir netice alamayınca biçare muhacirler dün
geç vakitlerde fırınlara hücum ederek ekmekleri yağma etmişler, hatta sokakta bazı kimselerin
ellerinde bulunan ekmekleri de alarak gitmişlerdir. Bugünün mayişetlerini böyle elim bir
suretle temin ettikten sonra misafirler misafirhaneye dönmüşlerdir. Zabıtada olaya el koymuş
ve tahkikata başlamıştır.
Muhacirler Açlıktan Fırınları Yağma Ettiler
Bu vaka muhacirlerin sui idaresini gösteren en elim delillerden biridir. Son
zamanlarda dahi, değil muhacirlerin fakir fukarası, Yunanistan’da emlak ve emvalini bırakmış
olarak gelmiş olanlarının dahi ıstırabına bakan yoktur. Şehrimizde muhacirlerin iskan ve
iaşesiyle uğraşan makamat hemen her gün muhacirlerin ailece intihar edecekleri aciz ve yeis
içinde işkence çektikleri gibi elim feryatlarına muhatap olmaktadırlar. İstanbul gibi en büyük
şehrin gözleri önünde, böyle aç bırakılmış zavallı muhacirlerin fırınlara ve halka hücum
edecek derecelere düşürülmesi ne kadar şayanı tesadüftür. 28
28
Tevhid-i Efkâr 23 Aralık 1924, Sayı: 1256–4284
KALİTARYA’DA (AVCILAR KÖYÜ) AHIRLAR İÇİNDE YAŞAYAN
MÜBADİLLER
Tevhid-i Efkâr 30 Temmuz 1924
Rumeli’nin Nasliç ve Selanik’in Langaza Köylerinden Getirilerek Kalitarya Köyüne
Yerleştirilen Mübadillerden Bir Gurup
Rumeli’nden mübadeleten getirilip Kalitarya Köyüne yerleştirilmiş olan birkaç bin
muhacirimizin pek elim bir şerait içinde yüzüstü metruk kaldıkları ve ölümle tehdit edilecek
bir vaziyet faciada bulundukları mevzubahis oldu. Bu vaziyet etrafında müspet ve menfi
birçok şeylerde söylendi. Birkaç bin Müslüman’ın metruk bir halde ölümü hepimizin
vicdanlarımız üstünde bir vebal olacaktır. Zira bu millet bunca hudutsuz fedakârlıklar ve
muhabbetlerle dindaşlarını, millettaşlarını düşmanın pençesinden kurtarmış ve yoksuzluklar
içinde vatanın sinesine almıştır. Bunca fedakârlıklardan sonra birkaç bin Müslüman’ın heder
olmasına karşı alakasızlık gösterebilecek kimse yoktur. Muhacirlerimizin mezkûr havalideki
vaziyetlerini yakından tetkik ve müşahide eylemek üzere bir muhabirimiz ile
fotoğrafçılarımızdan birini Çekmece, Kalitarya ve civarındaki köylere hareket ettik.
Mezkûr havalide üç gün kalan ve tetkikatta bulunan muhabirimizin müşahedelerini
nakledeceğiz:
“ Artık Kalitarya köyündeyiz. Köyün Ağası ile beraberce köydeki muhacirin
misafirhanelerini görmek için yola çıktık. Biraz yürüdükten sonra 1 numaralı misafirhaneyi
gördük. Burası bir misafirhane değil Rumların hayvanlarını muhafaza ettikleri bir ahırdır. Altı
aile kırk kadar nüfus bu ahıra atılmış zavallılar iki aydan beri iskân edilmemiş olduklarını
söylüyorlar. Niçin, diye sorduğum zaman:
— Biz ne bilelim be beyim. İki aydan beri buraya Selanik’ten geldik. İlk
geldiğimiz zaman bize on günlük iaşemiz için nüfus başına 12 kuruştan yevmiye verdiler.
Ondan sonra bir şey vermediler? Bizim mazbut bir yerde iskân edilmemiz için buradaki iskân
memurlarına müracaat ediyoruz. Bugün yarın diyorlar, henüz iskân olunmadık. İskân
olunmadığım içinde evvelce iskân olunanlara tevzi edilen mevzuattan da mahrum kaldık be
beyim. Bizim halimiz nice olacak? Diyorlar. Bazıları bu çaresizlik önünde yaşlar dökerek
ağlıyorlar.
Kendisinden nerenin muhaciri olduğunu sordum. Nasliç muhacirlerinden
olduklarını söylediler.
Bundan sonra 2 numaralı misafirhaneye gittik. Bu misafirhane birincisinden daha
çok berbat bir halde idi. Bu ahırda da yedi sekiz aile misafir edilmiş. İki aydan beri henüz
iskân edilmemiş bu zavallılarında şikâyetleri aynıdır. Bu misafirhane denilen eski Rum
ahırları sanki cehennem gibi her katı birbirinden azap engiz ve berbattır.
3 numaralı misafirhaneye gittik. Bu misafirhanedeki misafir muhacir diğerlerinden
pek çok daha fena. Bu zavallılarda aynı şikâyetleri tekrar ediyorlardı.
Bundan sonra tekrar ilk oturduğumuz deniz kenarındaki kahveye geldik. Köyün
ihtiyar heyeti gelip etrafıma koşuştular. Hepsi söz söylemek istiyordu. Sıra ile anlatmağa
başladılar.
Kalitarya Köyüne Yerleştirilen Mübadillerden Diğer Bir Gurup
İçlerinde ifadesi düzgün olan bir ağa dedi ki:
— Çok şükür hükümetimiz bizi düşmandan kurtardı, getirdi. Ekserimizi
yerleştirdi. Yardıma muhtaç olanları iaşe ediyordu. Her nedense bir aydan beri bu yardımı
kesti.
Bunun sebebini diğeri anlattı:
— Buradan mübadelen giden Rumların erzaklarından bir kısmını bize nüfus başına
üç veya dört ay idare edecek kadar tevzi ettiler.
İşte bunun için yardıma muhtaç olanların Hükümet tarafından verilen 12 kuruş iaşe
bedelleri kesildi.
Bu ağalara memurin mülkiyeden memnun olup olmadıklarını sordum. Kimisi
memnun olduğunu, kimisi de memnun olmadıklarını söylüyorlar.
Tek şikâyet olarak ta daima pek gayrı muntazam iskân edildiklerini söylüyorlar.
Dertleri bu:
- Biz çiftçiyiz., halbuki bu köyün arazisi idare etmez. Buranın sabık ahalisinin
ekserisi balıkçı, kayıkçı ve esnaf imiş. Hâlbuki bizler hep ziraatçıyız. Hükümet Rumlardan
kalan erzaktan bize verdi. Hâlbuki bizim burada iskân olunan ahalimizi bu tevzi edilen
buğday, arpa ve yulaf ancak dört ay idare edecek, ondan sonra halimiz nice olacak? Biz de
şaşırdık. Bizim hayvanlarımızı hep orada Yunanlılar aldılar. Biz buraya hayvansız geldik.
Hâlbuki gelecek sene hasadı için toprağı işlemek zamanı geldi geçiyor.
Hâlbuki henüz bize verilecek çift hayvanatı ile alet ziraiye verilemedi. Eğer bu
günler zarfında verilmezse gelecek sene için hiç ziraat yapamayacağız.
İşte size Kalitarya’da iskân edilen muhacirlerin esaslı ve zannıma kalırsa en
önemli şikâyeti.
Kalitarya köyüne Selanik Langaza köylüleri ile Nasliç köylüleri ve yerlilerinden
bazıları iskân edilmiştir. Bunların hepsi ziraatçı olup başlıca sanatları yoktur.
Keza Kalitarya köyüne Selanik’in Çayır Mahallesi tabir olunan Çingenelerden
altmış hane de getirilmiştir. Fakat bunların ekserisi hanelere iskân edilmiş değildir. Bunlarda
henüz iskân olunmadıklarından şikâyet etmektedirler.
Biz bu zavallıların şikâyetlerini dinlerken artık akşam olmuş ortalık tamamıyla
kararmıştı. 29
29
Tevhid-i Efkâr 30 Temmuz 1924, Sayı: 1111 – 4239
İSTANBUL’DA RUMELİ TÜRKLERİ
-----------------------Her hafta Akın Akın Muhacir Maalesef Şehrimize Gelmekte Devam Ediyor
Rumeli’den İstanbul’a Pek Yeni Hicret Eden Bir Türk Ailesi
Senelerden beri Milletin başına çöken kâbus her gün bir parça daha ağırlaşmaktadır.
Rumeli’de, Anadolu’da yüzlerce, binlerce Türk köylerinin harap olduğunu, vatandaş
ocaklarının söndüğünü işitiyoruz. Acaba bunlar milletin kara yazısı mıdır? Yoksa bizim
günahlarımızın kefaretimidir?
Sebepleri her ne olursa olsun şehirlerde, kasabalarda, köylerde devam edip giden
bu sefalet ve felaketlere yine kendi elimizle artık bir nihayet vermek zamanı geldi.
Yerlerini, yurtlarını, tarlalarını bırakıp hilafet kapılarına iltica eden bu zavallı
Türklere bir taraftan Muhacirin Müdüriyeti, diğer taraftan bazı hayırseverler yardım etmekten
hali kalmıyorlarsa da bugünkü vesaitle dindaşlarımızı sefaletten kurtarmak kabil
olamamaktadır. Birkaç gün evvel bir muhacir kafilesini Sirkeci’den geçerken gördük.
Biçareler bir felaket seline kapılmış gibi bezgin, şaşkın yürüyorlardı. Ellerindeki çıkınları
sırtlarındaki sandıkları sürüklemeye çalışıyorlardı. Her birinin yüzünde senelerden beri
işleyen ve bir türlü kapanmayan derin bir yaranın ızdırapları okunuyordu. Abani sarıklı, yeşil
kuşaklı Rumeli’nin bu fedakâr evlatlarını incitmekten korkarak yanlarına sokulduk. Bir
delikanlıya hitaben:
— Arkadaş İstanbul’a niçin geliyorsunuz?
Hasta olduğu bembeyaz ve zayıf çehresinden anlaşılan bu genç bir dakika durdu.
Yüzümüze dik dik baktı. Göğsünü şişirerek derin bir nefes aldıktan sonra:
— Ne bileyim ben kardeş, dedi ve arkasına bakmadan uzaklaştı. Gözümüzün
önünden geçen kadın, çocuk, ihtiyar, felaketzede kafilesinin sonu gelmiyordu.
Bir aralık kafileden üç kişi ayrıldı. Etrafını İstanbullular çevirmişler bunların
hallerine bakıyorlardı. Biz de sokulduk, bir Türk genç muhaciri bir gaz sandığını hamalın
sırtına yerleştirmeğe çalışıyordu. Yaklaştık bu sandığın içinde tahminen yüz yaşında ihtiyar
bir nine vardı. Bir et parçası gibi sandığın içinde iki kat olmuş, senelerin bitmek, tükenmek
bilmeyen felaketlerinin simasında çizdiği bu düşkünlükler içinden etrafına bakıyor ve için için
ağlıyordu. Bu kadıncağızın gözlerinde neler okuduk.
Kendisine niçin memleketi bıraktığını sorduk.
— Son nefesimi İslam içinde vermek isterim, dedi.
İstanbul’a iltica eden muhacirlerin miktarı 40 bini geçmiştir. Muhacirin Müdüriyeti
bunlara sığınacak bina bulmakta zorlanıyor. Eski muhacirlerden bir kısmını Bahri Cedit
Vapuruyla Zonguldak ve İnebolu taraflarına ve bir kısmını da Reşit Paşa Vapuruyla Trabzon
cihetlerine sevk ederek, bunlardan boş kalan Cami ve medreselere, Rumeli muhacirlerini
iskân etmektedirler. Gelen muhacirlerin çoğu, Tekfurdağı ve civarından gelmiştir.
Bu zavallılardan büyük bir kısmı Eyüp Sultan’da Cami-i şerife ve medreselere
yerleştirildiği gibi bir kısmı da, Cerrah Paşa Camisine, Bahriye Hastanesine, Anadolu
Kavağındaki barakalara, Süleymaniye Camisi civarına iskân edilmiştir.
Muhacirin Müdüriyeti, bunalar Beyazıt Darülmesayisinde ördürdüğü hasırları
elbise ve fanilaları tevzi etmektedir. Aynı zamanda Müdüriyet her gün bu zavallılara yarımşar
okka ekmekle birer kap sıcak yemek vermektedirler.
Amerika Şark-i Karib Muavenet Heyeti
Reisi Mister Komis, Muhacirin Müdürü Hamdi
Bey’den İstanbul’a iltica eden Türk muhacirleri
hakkında izahat talep etmiş, ve verilen izahat üzerine
bu bedbaht muhacirlere az miktarda yardımda
bulunulacağını vaat etmiştir. Muhacirin Umumiyet
Müdüriyeti,
muhtelif
mahallerdeki
musavver
fotoğraflar aldırarak “Komis” cenaplarına takdim
etmiştir. Mister Komis Cenapları şimdilik bu
muhacirlere 30 bin liralık eşya vereceğini bildirmiştir.
Bu miktar eşya üç kısma ayrılıp Her ay on bin lirasısı
verilecektir. Bu eşyanın dağıtılmasına nezaret etmek
üzere Muhacirin Müdüriyetinde bir komisyon teşkil
etmek üzeredir. İta edilecek eşya içinde her nevi
mensucat ve çamaşır bulunacağı gibi bir hayli yiyecek
dahi bulunmaktadır. 30
Amerika Şark-i Karib Muavenet Heyeti Reisi
Mister Komis
30
İleri 11 Kânunusani 1337, Sayı: 1068
RUMELİ’DEN GELEN MUHACİR KARDEŞLERİMİZ ADANA’DA
Rumeli’den gelen muhacirlerimizin bir kısmı Adana’ya sevk edilmişlerdir.
Anavatana avdet eden bu din kardeşlerimize Cumhuriyet Hükümetimiz elinden gelen yardımı
esirgemeyeceğini vaad etti. İnşallah sözünde durarak Ümitlerimizi boşa çıkarmaz.
Resimlerimiz Adana’ya muvasalat eden muhacirlerimizle istikbale giden vilayet
erkânı ve İskân komisyonu azalarını gösteriyor.
Ortadaki resim Muhacirlerle beraber Adana’ya muvasalat eden meşhur Şeyh Sadık
Efendi Hazretleridir. 31
31
Resimli Gazete 23 Mart 1924, Sayı: 29
SAMSUN'DA MÜBADİLLER
--------------------------------Rumeli’nden Gelen 1.500 Kişi Aç ve Meskensizdir
5 Teşrinisani tarihiyle Samsun’dan yazılıyor.
Şimdi Samsun’un en mühim hadisesi iki noktada toplanıyor. Biri ev derdi, diğeri
de muhacirler.
Evvela muhacir meselesi: Buraya da muhacirler gelmeğe başladı. Bu güne kadar
gelen muhacirlerin adedi 1.500’dür. Hükümet bunlara burada hiçbir şey hazırlamamıştı.
Muhacirler gelmeğe başlar başlamaz her taraf şaşırdı. Nihayet müftü efendinin riyaseti altında
bir yardım heyeti teşkil etti. Heyet Reji Fabrikası Müdürü Rüşti, Nemli zade Sıtkı, Tüccardan
Çubukçu zade Subhi, Şark Tütün Şirketi Müdürü Sait, Kibar Tevfik, Lord Mustafa, Kefeli
Yusuf, Kefeli Yusuf, Kefeli Halim, Kefeli Yusuf Ziya, Kavalalı Hacı Ali Beylerden
oluşuyordu. Bu fedakâr zevatın sayesinde bir günde üç bin lira toplandı ve muhacirlere
akşam, sabah birer kap etli yemek ve ekmek verilmekle beraber iskânları da temin ediliyor.
Heyet, ahaliye hitaben bir beyanname neşrederek herkesi, Rumeli’den gelen dindaşlara
vicdani borcunu ödemeğe teşvik etti. Aynı zamanda Vali Osman Beyin refikası hanımın
altında eşraf hanımlarının iştirakiyle bir yardım heyeti de teşkil etmek üzeredir.
Kavala
Böyle fahri heyetler sarfı mesai etmekle beraber önümüzün kış olması herkesi
düşündürüyor. Mesken yok, iaşe yok, bu zavallıların hali ne olacak, Hükümet teşkilatı
namında meydanda henüz esaslı bir şey yok.
Sonra mesken derdi: Samsun halkının kısmı azami yabancıdır. Bunlarda eskiden
beri akar sahibi Rum evlerinde oturmaktadırlar. Bu evler emvali metruke oldu. Şimdi Rum
evlerinde oturanlara tebligat yapıldı: (24 saatte çıkınız) diyorlar. Pek ala, fakat bu ahali ne
yapacak? Buna sebep yine komisyon. Çünkü geçen sene birçok Rum evlerini şuna buna
sattılar, yıktılar, yaktılar, memlekette ev bırakmadılar. 32
32
Vatan 12 Teşrinisani 1923, Sayı: 211
MUHACİR KİŞİ RUHUNA FATİHA
Lütfü ARİF
Muhterem okuyucularım, size ne muhtelit Mübadele Komisyonu’nun hiçbir suretle
tatbik etmesini Mübadele Antlaşmasının memleketimizde tevellüt eylediği elemli
vaziyetlerden, ne sevk komisyonlarının hayvan nakleder gibi mübadilleri sefil ve perişan eden
mesaisinden ve ne de iskân yolsuzluklarından bahsedecek değilim. Bugün bahsetmek
istediğim şey, ölümden kurtularak İstanbul’a gelen ve tesadüfen tanıştığım bedbaht bir
muhacir aile reisinin ölüm diyarından getirdiği kara haberleri aynen naklederek
arkadaşlarımızın tahlis için vicdan ammeye hitap etmekten ibarettir.
Drama’da mektep görmüş ve heyet işhtiyareler arasında zekâ ve irfanıyla temayüz
etmiş olan Hafız Bayram Ağa, on nüfuslu bir ailenin reisi olarak Türkiye’ye gelmiştir.
Bayram Ağa sathı bahirden 600 metre irtifaında, üç yüz elli nüfuslu, birinci sınıf tütüncülükle
müştehir bir köy olan Demirci Ören karyesindendir. Bu karye halkı Samsun’a tertip edilmiş,
fakat her nedense Samsun köylerinin harap olduğunu işiten bu zavallılar bazı tütün
tüccarlarının da propagandalarına kapılarak hiç tanımadıkları memleket dahilinde İzmit
vilayetini menfaatlerine uygun zannederek Ankara’ya müracaat etmişlerdir. Ankara iskân
amirleri bunların müracaatlarını İzmit’te hane olmadığından meskenlerini kendi masraflarıyla
inşaat eylemeyi taahhüt etmek şartıyla kabul etmiştir. Zavallılar buna razı olduklarından
kendilerine Yalova’nın Hacı Mehmet Çiftliği arazisi gösterilmiştir. Bir bataklıktan ibaret olan
bu arazide, bir ziraat mütehassısının ve bir sıhhıye memurunun nazarı tetkik ve teftişinden
geçirmeksizin derhal inşaata başlanılmıştır. İnşaat için elli bin lira sarf edilmiş ve yeni bir köy
inşa edilmiştir. İşte Demirci Ören köylüleri bu suretle kendi hanelerinde iskân edilmişlerdir.
Lakin müddeti ömürlerinde sıtmanın ne olduğunu bilmeyen bu zavallı halk geçen Ağustos
sıcaklarında müthiş bir tufana maruz kalmışlar, vaktiyle çeltik harklarıyla bataklık haline
getirilmiş olan arazide iskân edilmenin ızdıraplarını çekmeğe başlamışlardır. Az zaman
zarfında yeni tesis edilen köyün yanına süratle tevsi eden bir kabristan vücut bulmuştur. Yirmi
nüfus meskune arasında hastalık salgın haline gelmiş ve vefatlar başlamıştır.
Halk haklı bir endişeyle Ankara’ya, İzmit Vilayetine müracaat ederek başka bir
mahalle nakillerini istemişlerse de bu müracaata ehemmiyet verilmemiştir. Nihayet bir
mebusun tavassutu üzerine tahkikata karar verilmiş, İzmit valisi Vehbi Bey de köye gitmek
için araba olmadığından tahkikat için iki köylünün Yalova’ya davetiyle iktifa etmiştir.
Yalova’ya davet edilen köylülerden birisi Hafız Bayram Ağa’dır.
Hafız Bayram Ağa, facianın safahatını yana yakıla valiye arz etmiştir. Köyde
seksen sekiz nüfusun vefat ettiğini ve diğer halkın hastalığın şiddetiyle vücutlarının şiştiğini,
vefat edenlerin müthiş bir ızdırababiyet buhranları arasında çırpına çırpına öldüklerini
söylemiştir: “ Doktor ve ilaç yok! Kaymakam muhacirlere bakmıyor! Hastalarımızı İstanbul’a
hastaneye götürmek istedik Kaymakam bizi men etti. Hepimiz birbirimize bakakaldık.
Hepimiz ölümle boğuşuyoruz. Bizi kurtar, ey Vali Paşa !“ diyerek yalvarmıştır. Vali bey bu
zavallıları her birine bol bol arazi verileceği ve doktor gönderileceği vaadiyle teselli ve
kaymakamı da tebdil etmiştir.
Birkaç gün sonra İzmit iskân tabibi İsmail hakkı Bey köye gelerek muayene
etmiştir. Yapılan tetkik ve muayene hastalığın ve vefatın tezayid edeceği neticesini meydana
çıkardığından muhacirlerin derhal oradan kaldırılarak başka bir mahalle nakillerine dair rapor
vermiştir. Vali Bey bu lüzuma itiraz ederek: “ Nasıl olur? Bu havaliyi hastalıklı olarak
gösterirsek, sonra hiçbir muhacir buralarda kalmaz! “ gibi garip bir mantıkla muhacirlerin
orada kalmasında ısrar etmiştir. Muhacirler ise: “ Efendi bu köyü elli bin liraya vücuda
getirdik. Fakat seksen sekiz kurban verdik. Her şeyi Hükümete terke razıyız. Hükümetten
yalnız hayatlarımızın bize bahşedilmesinden başka bir şey istemiyoruz.
Ahırkapı Mübadilleri
Bize yaşamak hakkı verin. Köyde sizin olsun, arazi de sizin olsun. “ Feryadı ile
valiye tekrar nakilleri için rica da bulunmuşlarsa da kendilerine ret cevabı verilmiştir.
Bu insafsız ve felaketli vaziyet karşısında çoluk çocuktan bir kaçını ıssız ve
kemirici bataklığın topraklarına terk etmek bedbahtlığına maruz kalan Demirci Örenliler artık
daha fazla dayanamayarak, bu ölüm köyünden birebir kaçmağa başlamışlardır. Ölülerin, vefat
edenlerin cenazelerini kaldıracak kuvvetli kollar kalmadığından birkaç gün defnedilemediğini
söyleyen Bayram Ağa’nın yaşaran gözleri ve hıçkırıklı sözleriyle inleyen ruhu isyan etmiş ve
“ Beyefendi on kişilik evlat ve ailemden yalnız ben tek başıma kaldım. Hepsini o kara
topraklar alıp götürdü. Ben de ölümden yakamı güçlükle kurtarabildim. “ diyerek acı acı
ağlamaya başlamıştır.
Bayram Ağa’nın sözleri karşısında dinleyenlerden hiç kimse zavallı felaketzedeyi
teselli edecek tek bir kelime bulamamıştı. Boğucu bir çarpıntı ile muhacirler arasından
ayrılırken Tunalı Hilmi Bey’in “ Muhacir Kişi Ruhuna Fatiha “ sözleri ruhumda sızlamıştı. 33
33
Vatan 13 Kânunusani 1925, Sayı: 632
TÜRKİYE’DEN GİDEN RUM MUHACİRLERİN YUNANİSTAN’A TEMİN
ETTİKLERİ FAYDALAR
(Südosteuropa Bau und Entwieklung der Wirtschaft - Leipzig 1937 – adlı eserinden
alınmıştır.)
Geçim kaynaklarının az ve mahdut olması dolayısıyla Cihan Harbi’nden evvel
mütemadiyen yabancı memleketlere- bilhassa deniz aşırı – büyük ölçüde muhacir
göndermeğe mecbur olan bu küçük ülkeye yalnız Türkiye’den değil, fakat Sovyetler
Birliği’nden ve Bulgaristan’la diğer memleketlerden de muhacir akın etmiştir. Balkan
Harbi’nden beri Yunanistan’a tam 1.3 milyon insan gelmiştir.34 Bunların yerli nüfusa
katılmasıyla Yunanistan’ın top yekûn nüfusu 4.6 milyon iken 1923’te 6.2 milyona baliğ
olmuştur. Bu, yabancı memleketlere göç edenleri hesaba katmadığımız halde Yunanistan’da
nüfusun ¼ nispetinden daha fazla artmış olduğuna delalet eder. Muhacirlerin gelmesi ile
nüfusu en çok artan bölgeler Trakya, Makedonya ve Atik yarımadası’dır.( % 50Den fazla) 35
Her ne kadar muhacirlerin yarısından fazlası (612.893) şehirli idiyse de bu
şehirlilerin de büyük bir kısmı (% 54.3) çiftçi idi. Muhacirler Yunanistan’a geldikleri zaman
kendi iş ve güçlerine göre değil, fakat iskân imkanlarına göre gelişigüzel – yani köylü şehire,
şehirli köye 36- yerleştirilmelerine mecburiyet hâsıl olmuştur. Bu yüzden ilk zamanlarda
Yunanistan’da dahi semereli bir iskân vuku bulmamıştır. Ancak ziraat sahasında yapılan
ıslahat neticesinde arazi ve harici istikraz ile de para elde edildikten sonradır ki memlekette
muntazam ve planlı bir iskân başlayabilmiştir.
Ziraata elverişli olan arazi nispeten az ve mahdut olduğundan beher aile başına
düşen arazi miktarı pek cüz’i olduğu gibi İskân Muhacirinin Kanunu mucibince Yunanistan’ın
ekime müsait olan arazinin % 40’ından fazlası taksim edilmiş olduğu halde 37 yine kifayet
etmemiştir.38 Keza her aileye tevzi edilen para (ortalama olarak 110 İngiliz Lirası) da kâfi
değildir. Bundan başka köylüler için çok lüzumlu olan canlı ve cansız mal ve eşya (inventar)39
nın bulunmasının da önceden gayri müsait bir tesiri olmuştur.
Muhacirler iskân edildikleri bölgelerde sayı itibarı ile birinci derecede bir rol
oynadılar.40 Nitekim Yunanistan’da ziraat sahasında yapılan ıslahatta muhacirlerin
yerleştirilmesinin zarureti neticesi olarak kat’i şeklini almıştır.
Keza Yunanistan’da ki ziraat inkılâbı her şeyden evvel muhacirlerin
yerleştirilmesiyle ekonomik neticelerini vermeğe başlamıştır.
34
Bunun 151.892’si Balkan Harbi’nden sonra tâ Anadolu hezimetine kadar geçen müddet zarfında Yunanistan’a
hicret etmiştir. Muhacirleri geldikleri memleketlere nazaran şöylece ayırabiliriz. Türkiye’den 1.104.216; Sovyet
Rusya’dan 58.526; Bulgaristan’dan 49.027; Arnavutluk’tan, Sırbistan’dan, Oniki Ada’dan Ve Romanya ile diğer
memleketlerden 10.080 kişi. Bu rakamlar Yunanistan Hükümeti’nin resmi istatistiklerinden alınmıştır.
35
Vgl. Tafel II, S: 35 i; Annuaire statistiqne. Athenes 1932 Bd.III
36
Ladas, a.a. O., S 646
37
Neşredilen Ziraat kanunu ile tespit edilecek arazi miktarı daha büyüktür. Yani 1.081.578 hektarı (ziraat kanunu
vasıtasıyla) ve 839.044 hektarı (İskân Muhacirin Kanunu vasıtasıyla) taksim edilecekti. Fakat bilhassa
Makedonya’da ve Trakya’da mülkiyet meselesi tavazzuh etmediğinden ve sermayenin yokluğundan yukarıda
zikrettiğimiz arazi miktarı tamamıyla taksim edilememiştir. Tam 20.000 çiftçi ailesi 1937 yılına kadar iskân
edilememişti. (Vgl. Evelpidi, L’Agricuıture en, O., S. 13. 15 f Gréce:a.a
38
Her aile başına taksim edilen arazi miktarı toprağın evsaf ve kıymetine topraktan edilen istifade tarzına, toprak
mahsullerinin kıymetine, aile nüfusunun miktarına, keza her vilayetin nüfus kesafetine göre bahçe ve bostanlar
için 1 hektar; tütün tarlaları için 1-2 hektar; tütün tarlaları için 3-5 hektar (Garbi Makedonya ve Trakya’da) ve
mar’alar için 8-10 hektardır. Vgl. Evelpid. L’agriculture en Gréece; a.a. O. S.3 amm. – Lades a.a. O. S. 654
39
İskân muhacirin tarafından her aileye bir cer hayvanı ve her dört aileye bir araba verilmişti. Mamafi hükümet
tarafından da bazı yardımlar yapılmıştır. Vgl. Lades a.a. O.S. 654
40
İskân edilen 250.000 aileden 145.127 si köylü idi. (560.156 nüfus)
Muhacirlerin iskânı Yunanistan’ın müstahsil nüfusunun miktar ve nispeti üzerinde
gayet müsait bir tesir icra etmiştir. Nüfusun çiftçilikle meşgul olan kısmı (balıkçılık ve avcılık
da dahil) 1920’de % 57.5 nispetinde iken 1928’de % 61.1nispetine çıkmıştır. Keza san’at ve
hırfetle uğraşanların da nispeti aynı müddet zarfında % 30’dan % 39’a varmıştır.
Anavatanlarına hicret eden Türk ve Bulgar muhacirlerin terk etmiş oldukları arazi
ile evvelce çiftlikte kendilerinden istifade edilemeyen topraklar umumiyetle köylü
muhacirlere tahsis edildiğinden41 Yunanistan’da ekilen arazi takriben % 50 nispetinde
büyümüş ve toprak mahsulleri pek ziyade artmıştır.42
Fakat Yunanistan’ın ziraî mahsulleri muhacirler vasıtasıyla yalnız kemiyet
itibariyle artmamış, keyfiyet itibarı ile de yükselmiş ve istihsal arzı intensive bir şekil almıştır.
Mesela mübadele tarihine kadar Makedonya’da henüz ekilmemiş olan birçok evcil
nebatlar (yonca, şeker pancarı, darı, himdyağı ve saire gibi) İskân Muhacirin Komisyonu’nun
ve hükümetin yardımıyla muhacirler tarafından ekilmiştir. Tütün ziraati pek ziyade genişlemiş
ve sun’i gübre43 istimali taammüm etmiştir. Makedonya’da Garbi Trakya’da ve Mora
Yarımadası’nda (Nauplia Körfezinde) ipek böceğinin yetiştirilmesi kuvvetli inkişafa ermiştir.
Çünkü Anadolu’nun ipek istihsal bölgelerinden (Bursa) gelen muhacirler ipek böceği
yetiştirmekte ve ipek imal ve ihzarında fevkalâde yüksek tecrübe ve maharet sahibi
kimselerdi.44 Muhacirler pamuk ve kenevir de ekmişlerdir. Keza Bulgaristan’dan kaçıp gelen
bağcı Rumlar beraberlerinde getirmiş oldukları asma fidanları ile yeniden bağ kurmağa
muvaffak olmuşlardır. İzmir’in sultaniye ve rezaki üzümlerinin yetiştiği sahalardan gelen
müstahsillerle, tacirler, Anadolu’da büyük ölçüde ve mükemmel bir tarzda tatbik edilen bağ
yetiştirme usulünü Girit ile Mora Yarımadası’na ithal ederek Yunanistan’ın Sultaniye
üzümlerinin keyfiyet itibarı ile de yükselmesine yardım eylemişlerdir. 45
Muhacirlerin bilhassa Yunanistan’ın en mühim ihracat maddesi 46 olan tütün
istihsali üzerinde büyük tesiri olmuştur. Tütünün yalnız ekim sahası ve istihsal miktarı
artmamış47 fakat aynı zamanda Anadolu’dan gelen muhacirler vasıtasıyla getirilen yüksek
kıymeti haiz tütün cinsleri de ekilmiştir.48
Bununla beraber muhacirlerin büyük bir kısmının tütün istihsalinde ve
işletilmesinde kullanılması tütün istihsal sahasındaki büyük şehirler (bilhassa Serez, Drama,
Kavala, İşkeçe ve Selanik) nüfusunun iki misli artmasına mucip olmuş ve bu da hükümeti
müşkül ictimai meseleler karşısında bırakmıştır. Çünkü eski tütüncü köylüler yerine toprakla
hiçbir alâkası olmayan bir tütün amelesi grubu kaim olmuştu. 49 Bu ameleler ise mevsimlik
amele olduğundan ve dolayısı ile senenin büyük bir kısmında işsiz ve güçsüz kaldıklarından
41
Köylü muhacirlerin yüzde 90’ı Makedonya’da ve Garbi Trakya’da iskân edilmiştir.
Ekili arazi 1914’de 1.335.000 hektar iken 1923’te 1.269.028 hektarı, 1933’de 2.080.000 hektarı ve 1935’de
2.190.950 hektarı bulmuştur.
43
Cihan Harbi’nden evvel Yunanistan’da sun’i gübre kullanılmazken cihan ekonomik buhranına kadar sene de
25.000–30.000 tona kadar sarf ve istihlak edilmeğe başlanmıştır. Vgl. Th. Wiadigeroff, Die Agrarveriassung
Griechenlands. Berlin 1930. in: Berichte über Landwirtschaft. N.F. Jg. 11 (1930) S. 277
44
Yunanistan’ın ipek böceği yetiştiren 330 kişisinin yarısından fazlası (1820) 1928 yılında Garbi Trakya’da
(bunlar 1929 yılında 739.897 kilogram koza istihsal etmişlerdi) oturuyordu ve 1053 kişi Makedonya’da (bunların
da 1929’da koza istihsal miktarı 1.045.250 kilogramdı) bulunmaktadır. Mora Yarımadası’ndakilerin ise sayısı
40’ı geçiyordu. Fakat bunlar 38.284 kilogram koza istihsal etmişlerdi. Vgl. Annuaire statistique. Athenes 1930 .
Pd. 1. S. 168
45
Vgl. Georges Ath. Floros, Piraeus.Vourla 1852. Piraeus. 1928. S. 3
46
Tütün ihracatı Yunanistan’ın umum ihracatının yüzde 35-55’ini teşkil etmektedir.
47
1926 yılında tütün istihsalatının 2/3’i muhacirler tarafından elde edilmiştir. Dış piyasaların tütün alma
kabiliyetlerinin düşmesi üzerine Yunanistan’da tütün ziraatı cihan ekonomik buhranı esnasında ziyadesiyle tahdit
edilmişti. 1926–1930 yıllarında tütün ekilen saha 930 kilometre
48
Eski istihsal bölgelerinin müsait iklim ve toprak şartlarını haiz olan yerlerde bazı tütün cinsleri kalitelerini
kaybetmektedir. Mesela Katerina taraflarında Samsun cinsi tütünler yetiştirilmiştir.
49
1928 yılında 40.000 tütün amelesi vardı. Bunun takriben yarısı muhacirlerden ibaretti.
42
Yunanistan’ın pek büyük şehirlerinin emniyet ve asayişinin ihlâl eden gürültücü ve radikal
unsurlarını teşkil ettiler. 50
Şehirlerde yerleştirilmiş olan muhacirler önceden son derece müşkil bir vaziyette
idiler. Şehirli muhacirlerin % 60’ı üç büyük şehirde Atina, Pire ve Selanik’te toplanmıştı.
Bunların çoğunu kadın 51 ve çocuk 52 muhacirler teşkil ettiğinden kırlarda iskânları, toprağın
taksim ve temlik edilmiş olmasından sarfı nazar katiyen mümkün değildi.
Şehirli nüfusu müstahsil bir hale getirmek – ki bu nüfusun mühim bir kısmı
hükümetin yardımı olmaksızın müstahsil olabilmiştir.- esasen Yunanistan’da büyük bir yekûn
teşkil eden esnaf, tüccar ve müstahdimin muhacirler arasında bulunduğu nispetinde güç
olmuştur. Hâlbuki küçük san’at sahipleri ile amele sınıfı her yerde ve herkesten evvel iş
bulmuştur.
Hükümet ve İskânı Muhacirin Komisyonu her şeyden evvel muhacirlerin öteden
beri ülfet ettikleri, maharet ve ihtisas kesbettikleri istihsal 16.4 milyon İngiliz lirası 53 eylemiş
ise de bu para kifayet etmemiştir. Binaenaleyh Yunanistan 1928 ve 1931 yıllarında yine
uluslar kurumunun himaye ve murakabesi altında ikinci defa olarak istikraz şeklinde ve
muhacirlerin iskânı ile alâkadar olan suların aktarılması işlerinde –bilhassa- Makedonya’da
kullanılmak üzere avans suretinde 10.5 milyon İngiliz Lirası ödünç almıştır. Uluslar
kurumunun himaye ve murakabesi altında yapılan bu harici istikrarlara karşılık olmak üzere
Yunanistan hemen bütün mali kaynaklarını terhine mecbur olmuştur. 54
Muhacirlerin yerleştirilmesi için hariçten yapılan istikrazların Yunanistan’ın bütün
harici borçlarının ne kadar çok kabarmasına sebebiyet verdiği bu istikrazların memleketin
bütün harici borçlarının % 20’sine faiz ve amortismanları ile beraber % 23’e baliğ olması ile
sabittir. (Muhacirlerin iskânı için bizzat memleketin dahilinde yapılan istikraz, umum dahili
istikrazın % 25’ini, fazileriyle beraber % 29’u bulmuştur. 55) İşte bu suretle muhacirlerin iskân
meselesinin tanzimi keyfiyeti Yunanistan’ın yüksek resmi borçlarının büyük bir kısmına mal
olmuştur. 56
Bu ağır ve malî yüklere ve sosyal müşküllere rağmen nüfus mübadelesi
Yunanistan için gerek ekonomi ve gerekse milli bakımdan büyük bir kazanç olmuş ve aynı
zamanda memleket siyaseti yeni ve sağlam bir temele dayanmıştır.
50
Binaenaleyh büyük tütün şehirlerinin (Selanik ve Kavala gibi) aynı zamanda komünist teşkilatına merkez
olmaları hayrete şayan değildir. Emniyet ve asayişi ihlal eden bu unsurların teşkili ve müsmir bir halde
iskânlarının temini için Hükümet tütün amelesinin büyük bir kısmını (22.000) e şehirlerden alıp yeni elde edilen
arazilere yerleştirmeğe karar vermiştir. (Vgl. Wırtsehaftsdienst. Hamburg 1939. Jg. 20 S. 437.ff) bu suretle 1928
ve 1929 ‘dan beri şehirlere vuku bulan büyük ölçüdeki muhacir akını bir plan dairesi dahilinde kırlara çevrilmiş
oluyor.
51
Atina civarında toplanmış olan 42.204 muhacirin on altı yaşından yukarı olanların yüzde 62’si kadın ve ancak
yüzde 38’i erkekti. Vgl. Ladaş . a.a. O. S. 673.
52
Muhacir çocuklardan 350.000’i yetimdi. Vgl. B. Alivisatos, La Reforme agrairé en Gréce au point de vue
economique et social Parid 1932, S. 254 f .
53
Uluslar kurumunun yardımıyla Yunanistan 1924 yılında muhacirleri iskân için yüzde 7 faizle 1.213 milyon
İngiliz Lirası (ele geçen miktar) ve 1928’de yüzde 6 faizle yine aynı maksatla 37 milyon dolar istikraz etmiştir.
1929’da harp borçlarını tanzim etmek üzere Yunanistan, Amerika Birleşik Devletlerinden yüzde 4 faizle ikinci
defa olarak 12.2 milyon dolar almıştır. (Vgl The economie sitoution in Gréce and the bank of Gréce in 1932
Report read by E.O. Tsouderos. Athens, 1933. s.s. f.
54
Merhunatın hakiki miktarı : Annuaire statistiqe … Athens 1933. Bd. IV. S. 354’de gösterilmiştir.
55
Vgl. Rodocanachi, a.a. O., S. 189
56
Yunanistan’ın bütün harici borçları (Resmisi yüzde 75.2’si ve hususisi yüzde 24.8’i) 1933 Mart’ında cem’an
2.443milyon İsviçre Frangına baliğ olmuştur. Nüfus başına 390 İsviçre Frangı düşmektedir. Diğer balkan
memleketlerinde adam başına düşen resmi borç miktarından ( Romanya’da nüfus başına 299 İsviçre Frangı,
Yugoslavya’da 245 İsviçre Frangı, Bulgaristan’da 118 İsviçre Frangı) daha çok yüksekti. Yunanistan’ın âlî S.
İktisat Meclisi’nin hesabına O göe:La stiation économique en Gréce et la Banque de Gréce et la Banque de
Gréce en 1933. a.a. O.S. 56 ff.
1922 yılına kadar pek seyrek imkân edilmiş olan memleket bir milyonu mütecaviz
muhacirin gelmesi ile nüfus bakımından esaslı bir surette kuvvetlenmiştir. Fakat yalnız nüfus
kesafeti artmamış (1920’de 1 kilometrekare başına 37 nüfus isabet ederken bu miktar 1926’da
48 ve 1932’de 52’ye çıkmıştır.) bilâkis o zamana kadar muhtelif cins ve milliyetlerle meskun
olan bölgelere – Garbi Trakya müstesna – muhacirlerin yerleştirilmesiyle milli birlik ve
beraberlik de temin edilmiştir. 57.
Büsbütün başka muhit ve başka şartlar altında yetişmiş olan muhacirler, bilhassa
Anadolu’dan gelenler, gerçi henüz yeni muhitlerine o kadar alışamamışlar ve memleketin eski
ahalisi Yunanlılar tarafından hâlâ kısmen olsun yabancı sayılmaktalarsa da kan ve dil
yakınlığı ile milli mukadderat azim ekonomik ve sosyal zaruret ve ihtiyaçlara müştereken
göğüs germek ve onlara galebe çalmak hususunda kat’i surette müteessir olmuştur. Bu
müşküllerin iktihamında Yunan milletinin birlik ve beraberliği büyük bir ehemmiyete
haizdir.58
Anadolu’dan bütün Rumların mübadele suretiyle Yunanistan’a hicret etmesi harici
siyaset bakımından çok faydalı olmuştur. Çünkü Türkiye ile Yunanistan arasındaki ekalliyet
meselesi cezri bir suretle halledilmiştir. Bir asırdan beri iki devlet arasında devam eden ve
müteaddit harplere, uluslar arası müdahale (invervention) lere ve ekalliyetlerin takip ve
tazyike uğramasına sebebiyet veren düşmanlık 1930’da Atina’da ve 1933’te Ankara’da
akdedilen muahedelerle mazinin karanlıklarına gömülmüş ve Ege Denizinin her iki devleti
samimi dostluk bağları ile birbirlerine bağlanmışlardır ki bu dostluk ekonomik sahada sıkı bir
işbirliğine temel teşkil etmiştir. Om zamandan beri gerek Türkiye ve gerekse Yunanistan,
Balkan Yarımadası’nın siyaset ve iktisat bakımından yeni bir veçhe ve istikamet almasında
önderlik rolünü oynamağa başlamışlardır.
Dr. Rer. Pol. habil. Hermann Gross
57
Evvelce tamamıyla Türk ve Müslümanlar tarafından iskân edilmiş olan kavala, Drama ve Serez gibi vilayetler
büsbütün Rumlaştırılmıştır. Makedonya’da Yunan nüfusu 1912’de umum Makedonya nüfusunun yüzde 42.6‘sını
teşkil ederken 1916’da bu yüzde 88.8’e baliğ olmuştur. Garbi Makedonya’da halen sakin bulunan Makedonyalı
Bulgarlar, Bulgaristan’a gitmekten ihtiyari olarak feragat etmişler, hal ve vaziyetinden memnun görünmüşlerdir.
Bugün bunlar Yunanistan’da sulh ve sükûn içinde yaşayan bir unsur halinde olup ileri de kendilerinden herhangi
bir suretle bir kıyam, bir ihtilâl, bir asayişsizlik hareketi beklenemez.
58
Mübadele meselesi üzerine bütün dünyada dağılmış olan Rumlar kendiliklerinden – Spontan- Yunan
hükümetine menen ve fakat bilhassa her şeyden evvel naklen yardım etmek ve böylece Yunanistan’da muhaceret
işini bir hüsnü neticeye bağlamak hususunda esaslı müzaherette bulunmak suretiyle anavatana ve öz milletlerine
olan bağlılıklarına göstermişlerdir.
RUMELİDEN GELENLERİN SON KAFİLESİ (ELVEDA SELANİK)
Türk tarihinin, matemli bir sahnesi daha kapandı. Karasudan, Teselya Ovasına,
Alasonya Geçitlerinden, Kayalar sırtlarına kadar bir tek arkadaşımız kalmadı. On iki sene
evvel, mavi-beyaz çeltiklere sarılan tabutunu gözyaşlarıyla teşyih ettiğimiz Selanik’te,
yapayalnız bırakarak çekiliyoruz. Frenk lisanından son sözünü söyleyen son Türk müftüsü,
dört yüz elli sene bekçiliğini ettiğimiz bu diyardan 23 Kânunuevvelde son cemaati ile birlikte
göçtü.
Selanik
Ovalarında Levent Türk köylüsü at koşturdukça, ufuklarında ezan seslerinin aksı
duyuldukça nihayet toprakları üstünde Türk sapanı çatılmış bir silah gibi bekledikçe, “ kim
bilir belki? “ diye bekliyorduk. Şimdi ise artık her şey bitti. Son aşri şeriki okuyan ihtiyar
müftü, bunu ne kadar acıklı bir şekilde ilan ediyor: “ Ecdadımızın yattığı, başımızın doğduğu
memleketi terk etmek cidden acı ise de … “
Şimdi, belki de “ Selanik mi? “”diyenler bulunacak, onu biz çoktan unuttuk. .. “
Hayır…. Kardeşim unutma…. Yüz sene evvel Mora sahillerinde dört yelken gemisi ile
muazzam Osmanlı İmparatorluğunun bahriyesine meydan okumak cesaretini kendinde bulan
Yunanlılar kadar da olmayacak mı? Onlar, “ Misulungü” de çarpıştıkları günden beri
“İspanya“ sahillerine göz dikmişlerdi. Biz on iki sene evvel bedbaht bir hata yüzünden terk
ettiğimiz dünkü memleketimizi bu kadar çabuk unutursak Yunan tırpanı ile kemikleri
hurdahaş edilen ecdad ölülerine karşı, “ asıl ölü siz değil biziz! “ demiş olmaz mıyız? Dünya
da siyasi hiçbir nezaket, bir milleti maziyi hatırlamasın. Tatlı, acı günlerini yaşadığımız
meyhanelerine ve sevinçli günlerine iştirak ettiğimiz bu sabık Türk beldesinin mezarı başında
bir Fatiha’da okumayalım mı? O, Selanik ki, bozguna, taksime uğramış milletimize rehberlik
eden bir serdar yetiştirmiştir. O Selanik ki, istibdad ejderinin hamlelerine cesaretini ilk defa
göstermişlerdir. O Selanik ki Bilmem daha saymağa lazım var mı?
Yalnız şurası muhakkak ki on beş sene evvel ki 10 Temmuz olmasaydı.,
Dumlupınar şahikasına tırmanan gazenferlerimiz arkalarında bütün bir milleti
bulamayacaklardı. Bize ilk milli şuurumuzu, Türklüğümüzü tattıran Vardar sahilidir. Bunu
unutmayalım.
Çocukluğumda Plevneli bir ihtiyar tanırdım ki, son noktasına kadar memleketin
hayli canlı bir fotoğraf gibi gözlerinin adsesi önünden ayrıldı.
— Allah büyük… Bir gün olup devir değişecek, Moskof baş aşağı gelecek, mutlaka
Plevne, sonunda bizim olacak… Derdi.
O bu ümit ile seksenine kadar yaşadı ve Plevne ilahisini son nefesinde tekrar ede
ede öldü. Zavallı ihtiyar Plevne’de Bulgarların gaydalarını şişirdiklerini hatırlamak
istemiyordu.
Bu günkü nesil, seksenlik Plevne muhaciri kadar hafızalı değilse, daha dünkü
vakayı hatırlamayacak kadar da unutkan mıdır?
Selanik Hortacı Camisi
Senelerin külleri altında sönmüş bir yanardağ gibi duran Rumeli bozgununun
heyecanlarını, son Türk kafilesi Akdeniz’in öteki yakasına geçtiği şu günlerde tekrar acı acı
hatırladım. O lakaydi bize, yüz bin kişiye ve milyar değerinde bir kıtaya mal olmuştu.
Başkaları, nasıl isterse öyle düşünsünler, ben Plevneli ihtiyar gibi, son nefesime
kadar Selanik’i dilimden, Hortacı Camisinin beyaz minaresini hayalimden düşürmemeğe
çalışacağım.
Zavallı Selanik, zavallı Rumeli. 59
59
Vatan 11 Kânunusani 1925, Sayı: 230
RUMELİ'DE BIRAKILAN EN KUTSAL ŞEYLER (MEZARLARIMIZ)
Yunanlılar Büyük Bir Hırsla Mezarlıklara Saldırmışlardır.
Selanik’teki Mevlevihane’nin Kabristanı Düz Bir Tarla Haline Getirilmektedir.
Rumeli’den her gün kafile kafile muhacir geliyor. Bunlar oradan mallarından,
mülklerinden başka bir muazzez şey daha bırakıyorlar. Ölüleri. Dünyadan ellerini çekerek
senelerden beri kabirlerinde sükûn içinde yatan bu ölüler bile Yunanlıların tahripkâr
ellerinden kurtulamamaktadırlar. Kefenlikleri almak, odun tedarik etmek için eski yeni bütün
mezarlar açılıyor. Mezar taşları sökülerek inşaatlarda kullanılıyor. Selanik’in en muazzam
kabristanlarından biri olan Mevlevihane Mezarlığı Yunan İzcilerine talim meydanı ittihaz
edilmiştir.
Selanik Mevlevihanesi ve Mezarlığı
Buranın asırdide servileri altında yatan birçok eski ricalin, Mevlevi ileri
gelenlerinin, Selanik eşrafının kabirleri kırılmakta koca kabristan düz bir tarla haline
getirilmektedir. Bu manzara karşısında yürekleri sızlatan birçok kimseler aileleri efradının,
akrabalarının kemiklerini kurtarmak için kabristana koşuyorlar. (Kemitini) namı altında yazan
bir genç bir muhabirimiz bu acıklı manzarayı şu suretle tasvir ediyor:
“ Ellerim sarkık, gözlerim sıtmalı Yenikapı’nın ardından Tozlu, Sarı Mevlevihane
yolunu geçtim. Hazarların çürük omuzlarından dökülen yorgun gölgeler altında gülüşüp şarkı
söyleyen çiftler vardı
Yüreğimin ikiye bölündüğünü duydum. Dergâhın taş kapısından girerken
yanlarında büyücek beyaz bir torba ile çıkan boynu bükük. Tanıdık iki zata rastladım:
— Bizimkilerin kemiklerini toplayabildik, götürüyoruz. Dediler.
İç yolun sağındaki parmaklık sökülmüştü. Seddin üstünde kırılmış yolun boşluğuna
doğru sarkmış, gözsüz, çiziksiz, birer kesik baş gibi bakan yuvarlak yontuk kavuk döküntüleri
görünüyordu. Kanadları çalınmış viran medhalin eşiğinden taş toprak yığınları, arasında ayak
izleriyle açılmış dar, eğri büğrü bir geçit başlıyordu. Gözlerimin önündeki perişan, acıklı
levhanın sızısı, ta içine gitti ve orada kaldı.
Bütün mezarlar yıkılmıştı. Harap bomboş çukurların içinde sıvası düşmüş eski
tuğla parçaları taze bir ihraç ameliyatına şahadet ediyordu. Ötede beride tepesi kopmuş
ortasından kırılarak kabirlerin kenarında yığılmış kalmış mermer sütunları arasında kendime
bir yol aradım.
Bazen eğilip okuyordum. Birinin yalnız “ elfatiha “sı seçiliyor. Diğerinin de son
kısmı eksik yaldızı atmış bir “Hüvel baki”. İsimsiz, dilsiz, muazzez şeyler. Bu mezar
harabesinden çıplak, tenha bir hazin nefesi dağılıyordu. Biraz daha ileri de yumruklarım
kilitlenmiş, boğazım kurumuştu. Başımı sağlam bir mermer direğin serin yanağına dayadım.
İşte birer birer sayıyordum. Şu babacığımın, öteki gençliğine doyamadan bir yumak toprak
olan nasipsiz kardeşimin, daha ötede ağa annemin, mini mini kız kardeşimin, dayımın
mezarları.
Selanik Yenikapı Mezarlığı
Ah, onların hatıra nişanlarından hiçbir şey kalmamıştı. Parmaklıklar yok, sütunlar
yok. Mezar sandukaları yalnız çökmüş, tek tük duvar parçacıkları zihnimi güdüyor. Bütün bu
vedait eserleri ne kadar az bir zaman zarfında yapılmıştı Yarabbi! Ölülerden bir tufan, bu
sükûn ve hürmet ülkesini yakmış kavurmuş, Kudretli bir zelzele her şeyi kırıp devirmiş, gibi
idi.
Yanı başımda birisi seslendi:
— Efendi kemikleri almak istiyor musun?
Baktım elinde kazma, sırıtkan bir amele Öyle ya demin dış kapıda rastladıklarım
gibi bizde sevgili ölülerimin kemiklerinin daha fazla hakarete uğratmamak maksadı ile
gelmemiş miydim? Bulanık gözlerimle karşımdakini süzdüm. O, lakayt adımlarla sigarasını
tüttürerek uzaklaştı:
Sağ tarafımda kocaman siyah bir delik var. Bilmem nasıl oldu. O kara deliğin
kenarına çömeldim, oradan o yas dehlizinden hilkatin sırrını seyretmek arzusuna kapıldım.
İçim değişiyor, parmaklarım pençeleşiyor, dudaklarım yanıyordu. Ah bu sahipsiz kalmış,
felaketi benimsenmemiş, derdi paylaşılmamış harabenin ağzından beyaz sakallı ihtiyar
cenazeler binlerce seneden beri uzanıp gelen bir acı. Bu isyanla derin ve boğuk “ LANET “
diye haykırıyorlar sandım.
Uzun müddet orada kalmışım. Başımı kaldırdığım zaman Rumeli’nin ılık
göğsünden bahar kokuları dökülüyor. Karşı çayırların yeşilliklerinde kuşlar ötüşüyordu.
Yoldan bir laterna geçti. Artık bu diyarın her zerresi vücudumu yakıyordu. Dünya bana
zindanda mezalim olmuştu. Ta uzaklarda Olympos’un karlı başına baktım. O yüksek kaya
kümesinin heybeti gibi denizleri aşarak üzerimize çökmemesi için dua ettim.
Yarın yine buraya geleceğim. Çirkin kötü vicdanların dünyasına kurban giderek
son istirahat yurtlarından kovulan muhacir ölülerimi, şu nankör muhitin viran geçitlerinden
vefakâr topraklarına doğru uğurlayacağız.
Mazinin arkada kalmış yollarında, sandukalar omuzlar üstünde taşınarak tekbir
sesleri arasında Allah’ına kavuşan muazzez cenazelerimin bakayası yarın beş beyaz çıkının
içinde gönlümün bir parçası gibi süzülüp gidecektir. 60
KEŞKE
HER İKİ TARAFTADA
CAMİLER KİLİSEYE,
KİLİSELER CAMİYE,
CAMİ VE KİLİSELER SİNEMA, BAR,
PAVYON VE GAZİNOYA
ÇEVRİLMESEYDİ,
MEZARLIKLAR
TARLA, PARK, YAZLIK SİNEMA,
YERLEŞİM YERİ HALİNE
GETİRİLMESEYDİ
BU ACILAR BİR DAHA
YAŞANMASIN
60
Vatan 8 Mayıs 1924, Sayı: 386

Similar documents

Şehbenderzâde Filibeli

Şehbenderzâde Filibeli ben gülmekden maada kendisine doğru bir adım atdım, kıyafetiyle tezad-ı tam teşkil eden bir ciddiyetle, yavaş ve ahenkdar bir sesle: “safa geldiniz nûrum, buyurunuz” dedi ve kulübesinden çıkardığı ...

More information

Tesis tarihi: 7 Teşrinievvel 1336 İskân Kanunu

Tesis tarihi: 7 Teşrinievvel 1336 İskân Kanunu Madde 20 — 1 numaralı mıntakalara iskân edilenlere, de­ ğeri peşin verilmek üzere iskân derecesinin i k i katı, 1914 v e y a daha önceki yılların tapu ve y o k s a vergi kıymetleri üzerinden, topra...

More information

Broşürü indirmek için lütfen tıklayınız.

Broşürü indirmek için lütfen tıklayınız. Taş Kule: Bu altı alan dışında kentin kuzeyinde deniz kenarında Hellenistik Dönem sur duvarları üzerinde yer alan kulelerden biri olan ve bugün Taş Kule olarak bilinen Hellenistik Kule’nin denize ...

More information

Untitled - YDÜ Sosyal Bilimler Dergisi

Untitled - YDÜ Sosyal Bilimler Dergisi Bireylerin bilişsel ihtiyaçları ile temel değerleri birbiriyle ilişkili yapılar olarak düşünülmesine rağmen bu ilişkiler Türk örneklemde incelenmemiştir. Bu çalışmada, Bilişsel Kapalılık İhtiyacı i...

More information