Sokak Kızı İRMA - Tiyatro Dergisi
Transcription
Sokak Kızı İRMA - Tiyatro Dergisi
cy a pe pe cy a pe cy a İÇİNDEKİLER T iyatromuzun büyük ustası Muhsin Ertuğrul'un bu yıl "100. Doğum Yılı". Bu olayı kutlamak için İstanbul Belediyesi Kültür İşleri Başkanlığı yönetiminde bir Ulusal Komite kuruldu. Ödenekli tiyatrolar, özel tiyatrolar ve bazı kültür kurumlarının temsilcilerinden oluşan bu komite, 8 Ocak günü yaptığı basın toplantısında, Mengü Ertel'in hazırladığı M. Ertuğrul 100 Yaşında logosunun, bir yıl boyunca afiş ve yayınlarda kullanılması kararını açıkladı. Bu nedenle biz de bu logo yu, bu sayıdan başlayarak, 1992 yılı boyunca dergi mizin değişik yerlerinde kullanacağız. M. Ertuğrul'u Anma Haftası, 2-8 Mart günleri ara sında İstanbul'da çeşitli etkinliklerle kutlanacak; der gimizin Mart sayısı ağırlıklı olarak bu konuya ayrı lacak. Yurtdışından başka bir büyük tiyatro adamına, Bertolt Brecht'e ve onun kurmuş olduğu Berliner Ensemble'a bu sayımızda genişçe yer verdik. Eski Doğu Berlinde kurulu olan Berliner Ensemble Tiyat rosu, tiyatro çevrelerinde Brecht kadar ünlüdür. Almanya'daki son değişim den sonra bu ünlü tiyatronun yönetiminde, önemli ve köklü değişimler ya şanıyor. B.E.'ın bu güne kadarki yaşamına yerleşmiş kültür kavramını altüst eden bu değişimleri, topluluğun sanatçılarından ikisinin ağzından, ar kadaşımız Yalçın Baykul Berlin'den yazdı. Bu yazının, tiyatro sanatçıları nın ve tiyatroseverlerin ilgisini çekeceğini sanıyorum. a "İlk kez 1942'de İst. Şehir Tiyatrosu'nda Çocuk Oyunlarında sahneye çıktı. 1955 yılında Muammer Karaca Tiyatrosu'nda profesyonel oldu. Halen tiyatro çalışmalarını sürdürüyor..." Bu elli yıllık tiyatro serüvenini yaşayan değerli sanatçımızın adı: Gülriz Sururi. Sayın Sururi, ilk kez 1961 yılında oynadığı Sokak Kızı İrma oyu nundaki aynı rolü, İrma'yı, 7 Şubat'ta yeniden oynamaya hazırlanıyor. 31 yıl aradan sonra, aynı oyunda aynı rolü oynamak, kendisinin de dediği gibi, sanırım tiyatro tarihinde pek görülmüş bir olay değil... Dergimiz bu olayı kapağında resimleyerek, tükenmeyen bu tiyatro aşkı için Gülriz Sururi'yi kutlamayı düşündü. Başarılar ve daha nice tiyatrolu yıllara Gülriz Hanım... Dergimizin sayfalarını artırabilmek için yaptığımız girişimler, aynen T.C. maliyesi gibi hep kırmızı ışık veriyor. Bunu aşmak amacıyla bu sayıda, renksiz basılacak reklamları ve tiyatro rehberimizi, renkli basılı sayfalardan ayrı bir bölümde, ortada 8 sayfada topladık. Bu işlemle baskı maliyetinden önemli bir tasarruf sağlamış olduk; toplam sayfa adedimizi de 40'a çıkara bildik. Böylece 32 sayfalık Haber-Tanıtım bölümüne daha çok yer kalmış oldu. Okuyucuların pek dikkatini çekmeyecek olan bu ufak değişiklik bile, bize büyük mutluluk veriyor. Daha bol sayfalı Tiyatro...Tiyatro umudu muzu yineliyoruz. pe KAPAK: Gülriz Sururi- Sokak Kızı İrma Merhaba cy Haberler 8-9 10-11 Sokak Kızı İrma» Gülriz Sururi 12 Nâzım ve Kuvayi Milliye ve de Ruhi Su ile Abidin Dino • Rutkay Aziz 14-15 Berliner Ensemle'de neler oluyor • Yalçın Baykul Sosyete Gülleri Tevfik Gelenbe 18-19 Butterfl yüzerinde cinsellik arayışı Ali Taygun 2 0 - 2 1 Karagözcü Yusuf'un önlenemeyen yükselişi • Hakan Altınel 2 2 - 2 3 Şahane Züğürtler • Metin Serezli 24 Mitolojik kan davası »Mustafa Avkıran 25 İTÜ Oyuncuları 26 'Yalnızlık 'oyunu Kontrabas • Metin Belgin 29 Satı ve Satılmış • Levent Beceren Masal Gerçek Tiyatrosu »Betül Baturalp Tiyatro Rehberi «Tiyatro ilanları Tiyatro... Tiyatro... AYLIK H A B E R T A N I T I M DERGİSİ SAYI: 1 3 / Ş U B A T 1992 /200 T L . Abone kampanyamızı bir kez daha anımsatmak istiyorum. Abonelerin, der gimizin sürekliliğine ve içeriğininin zenginleşmesine önemli katkıları ola cak. Bu konuda bize destek vermenizi bekliyoruz. Saygı ve sevgiyle... T, Yılmaz Öğüt Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına T. Yılmaz Öğüt Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek Danışma Kurulu: Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Fikret İlkiz, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Işık Yenersu Basın ve Halkla İlişkiler: Enis Bakışkan Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer Katkıda Bulunanlar: Ayşe Ateş, Betül Baturalp, Yalçın Baykul, Levent Beceren, H.Zafer Şahin, Özlem Öğüt, Cüneyt Sayıl, Rengin Uz. Zeynep Üskül Ankara Tem.:KorayErgun Tel: 125 0256 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: 4301 34 İzmit Tem. Kocaeli Bölge Tiy. Tel 141090 Samsun Tem.: Kava Odabaşı Tel: 1225 12 Almanya Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: 49.30.6152020 Viyana Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: 432225051220 Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 149 87 37 Baskı: MÜ-KA Matbaası 511 25 99 Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Oba Sok. 9/1 Cihangir/İstanbul Tel: 249 87 37-38 Fax:249 02 18 Abone Bedeli: Yıllık 50.000 TL. Yurtdışı : 25 DM Posta Çeki Hes. : Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap No: T. İş Bankası-Cihangir Şb. 178117 Katkılarından dolayı TİYAP'a teşekkür ederiz. 5 İzmir Sanat Tiyatrosu'nda Nâzım Hikmet İzmir Sanat Tiyatrosu Gençlik Sahnesi, Nâzım Hikmet 90 yaşında etkinliklerini İzmir ve çevresine yayabilmek amacıyla şairin değişik kitaplarındaki şiirlerinden oluşan kolaj bir dramatizasyon çalışması yaptı. Üçüncü dönem tiyatro kursiyerlerinin rol aldığı çalışmayı Faruk Boyacıoğlu yönetti. Çalışma ilk olarak, Salihli Belediye since düzenlenen Nâzım 90 Yaşında etkinliklerinde sahnelendi. Boyacıoğlu oyun için şunları söylüyor: Sükun Yok, Hareket Var diyerek başladığımız çalışmada Nâzım Himet'in sermaye-emek çelişkisi üzerine yazdıklarını ev rensel boyutta sahneye aktardık. Değişen ve değiştirmeye açık olan şaire kimi zaman tamamen katılırken, bazen de değişen di namikler doğrultusunda, onu yeniden yorumladık." Oyun sezon boyunca İzmir'in değişik semt salonlarında gösterilecek. pe cy a Semra Nazım dan "Sükun Var, Hareket Yok" Gaziosmanpaşa Sahnesi'nde Tiyatro Savaş'ı yitirdik 1939 yılında Ankara'da doğan Semra Savaş, 13 yaşında Ankara Devlet Tiyatrosu Çocuk Bölümü'nde çalışmaya başladı, 5 yıl sonra da kadrolu oldu ve 1965 yılına kadar kadrolu olarak çalıştı. Daha sonra Ankara Meydan Sahnesi ve Ankara Başkent Tiyatro su'nda çalışmalarına devam eden Semra Savaş 1969'da Turgut Savaş ile birlikte İstanbul geldi. İlk 9 yıl özel tiyatrolarda; Mücap Ofluoğlu Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Kadıköy İl Tiyatrosu ve Pekcan Koşar Tiyatrosu'nda çalıştı. Gösterileri Büyükşehir Belediyesi'nin inşa ettirdiği Gaziosmanpaşa Belediye sitesi içindeki tiyatro 10 Kasım 1991'de Atatürk'le ilgi li bir gösteri ile açılmıştı. O günden bu yana boş duran salonda İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu 7 Şubat'tan başlayarak tiyat ro gösterileri sahneleyecek. Salonda Fermanlı Deli Hazretleri ve Aile Şerefi dönüşümlü olarak oynayacaklar. Oyunlar Cuma ve Cumartesi günleri sergilenecek. Sanatçı 1978 yılından bu yana İstanbul Devlet Tiyatrosu kadrosundaydı. Güneşin Çocukları, Akümülatörlü Radyo, Lysstrata gibi oyunlarda rol alan Savaş, son olarak İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun sahnelediği Afife Jale oyununda sahneye çıkmıştı. Oyunculuğunun 40. yılını dolduran Semih Savaş, İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı Turgut Savaş'la evli ve bir çocuk annesiydi. Hadi ÇamanYeditepe Oyuncuları yeni salonlarında Yeditepe Oyuncuları, Teşvikiye Caddesi üzerinde Rüştü Uzel Meslek Lisesi Salonu'ndaki yeni yerlerinde, geçen yıl oynadıkları Dario Fonun Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü adlı oyunu ile (Yönetmen: Macit Koper) 24 Ocak'ta yeni mevsimi açtılar. Oyun, Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri oynanıyor. Topluluk Cumartesi Pazar günleri saat ll:00'de Parlak Teneke Kardeş adlı bir çocuk oyunu da sergiliyor. Salonun açılış kokteylinden... 6 pe cy a İzmit Çevre Tiyatrosu Ve Sanatevi'nde "Tatlı Kaçık" İzmit'teki Çevre Tiyatrosu ve Sanatevi 11 Aralık 1991'oe başlayan turnelerinin ilk bölü münde Ege Bölgesinde John Patrick'in Tatlı Kaçık adlı komedisi ile Salih Yakın'ın Mavi Masal adlı çocuk oyununu sergilediler. Kendilerinin inşa ettiği İzmit'teki salonla rında 4 Ocak 1992'de Tatlı Kaçık'ın galasını yapan topluluk çevre illerdeki turnelerinden sonra, 25 Ocak-12 Şubat arası kendi salonların da gösterilerini sürdürecekler. Topluluk daha sonra Karadeniz turnesine çıkacak. Ankara Devlet Operası'nda: İSTANBULNAME İstanbul'un Anadolu'nun tüm parçalarını bir mozaik gibi taşıdığına inanır ve yoz laşmasına kahrolurum. İstan bul'u bir kez daha gezdim, ki tapları taradım, alıntılar yaptım, sözlükleri taradım, deyimler buldum ve nostalji min tüm olanaklarını döküp tekst'i çıkardım ortaya" diyor. cy a Ankara DevletOpera ve Balesi Ekim/91 'den bu yana bir yerli operet sahneliyor. Çağdaş müzik ve yazım yoru mu ile oluşturulmuş olan İstanbulname Ankara Devlet Operası'nın sahnelediği ilk Türk Opereti oluyor. Devlet Tiyatrosu sanatçı sı Ferdi Merter'in yazıp yö nettiği operetin müzikleri Tur gay Erdener'e ait. Devlet operası solistleri, korosu, bale si ve orkestrasının katıldığı oyun 1914 İstanbul'unu anlatı yor. Operetin yazarı Ferdi Merter "İstanbul sevdalısıyım. İzmit ÇevreTiyatrosu-Tatlı Kaçık oyunu. Oyunda, karmaşa yaşa yan 1914 İstanbul'unun çeşitli kesimlerinden alınmış tipler karikatürize edilmeden tüm canlılıkları, dostlukları ile sahneye çıkarılıyor. BİLAR'da tiyatro seminerleri pe 10 Şubat'ta başlayacak olan BİLAR se minerler dizisinde, bu dönem Nihat İleri, 1991-1992 sezonunda İstanbul tiyatrolarında sahnelenen seçilmiş bazı oyunlardan hareketle, oyun cu ve izleyicinin tiyatro doTiyatrolara Devlet yardımının ikinci dilimi olan 500 milyon lira, 44 tiyatroya layımıyla kurduğu ilişkiyi dağıtıldı. 42 tiyatro, ilk dağıtılan dilimden aldığı miktarın yaklaşık % 27 tutarında tartışacak. Tartışalacak ki miktarını alırken, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ile Türkiye oyunlar arasında; ShakespeSağır ve Dilsizler Tesanüt Derneği ilk defa 10'ar milyon yardım aldı. are'nin Fırtına'sı, BüchAşağıda yardım listesini yayımlıyoruz: ner'in Danton'u, Çehov'un 25 Milyon alanlar: AST, Dostlar Tiy., Orta Oyuncular. 18.5 Milyon alanlar: Vişne Bahçesi ve Vanya Hodri Meydan Kül. Mrk., Kenter Sin. ve Tiy., Nejat Uygun Tiy., Tiyatro Stüdyo Dayısı, Genet'in Hizmetçi su. 18 Milyon alanlar: Tevfik Gelenbe Tiy., N. Serezli-T. Aşkıner Tiy., G.Ülküleri, Puig'in Örümcek Ka G. Özcan Tiy., Dormen Tiy. 16,5 Milyon alanlar: A. Şahin Nokta Tiy., A. Poyradının Öpücüğü ve son ola zoğlu Tiy., C.Tamer-E. Yazgan Tiy., E. Fosforoğlu Tiy., H. Çaman-Yedi Tepe rak Sevim Burak'ın İşte Baş Oyun. 11 Milyon alanlar: Ankara Halk Tiy., Bizim Tiy., İdil Abla Çocuk Tiy. 10 İşte Gövde İşte Kanatlar Milyon alanlar: Ankara Üni. Dil ve Tarih Coğrafya Fak., Tür. Sağır ve Dilsizler oyunları var. Tesanüt Der. 9,5 Milyon alanlar: Ali Atik Tiy., Ankara Ekin Tiy., Çan Tiy., D. Türker-Tiyatro Ayna, İzmir Sanat Tiy., Masal Gerçek Tiy. 8 Milyon alanlar: DE Ayrıca ilk dönemini bi Tiy., E. Demirkan EPS Gösteri San., Anadolu Çocuk Oyunları Kolu, Bilsak Tiy. tiren Deniz Türkali'nin Atel., Dünya Çocuk Oyuncuları Kül. Mrk., Tiyatro Devran. 5 Milyon alanlar: Oyunculuk Atelyesi de Ankara Halk Oyun. Tiy., Kartal Sanat İşliği Tiy., Kocaeli Bölge Tiy., Salih Kal devam eden seminerler ara yon Tiy. AÇT. 2,5 Milyon alanlar: Anadolu Sanat Etkin. Mrk. (Erzurum), Bulun maz Tiy., Çevre Tiy. ve Sanat Evi (Kocaeli), Düzce Şehir Tiy., Elazığ Şehir Tiy., sında. Özel Anadolu Folklar Etkin. Mrk. (Manisa), Sahne. İkinci dilim devlet yardımı (BİLAR-Tel: 249 42 86) 8 kısa...kısa...kısa...kısa...kısa...kısa.. Kahvede Şenlik Var Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nda Kasım 91 sonunda sahnelenmek üzere hazırlanmış olan Kahvede Şenlik Var oyunu ödeneksizlik nedeniyle geciktiğinden ancak 13 Şubat'ta sah nelenmeye başlayabilecek. Tiyatro Ayna'da NÂZIM İle İlgili Bir Oyun Köln'deki Tiyatroda Aziz Nesin Oyunu İzmit'te Oda Aziz Çalışlar tiyatro ansiklopodisi hazırlıyor Yazar Aziz Çalışlar tüm dünya tiyatrosunu içine alan, tiyatro tarihi, ülkelerin tiyatroları, ti yatro türleri, yazar, yönetmen ve tiyatro toplu luklarını içeren kapsamlı bir ansiklopedi hazır lıyor. Ansiklopedi Yapı Kredi Yayınları içinde basılacak. İstanbul Cep Tiyatrosu Engin Özer, İstanbul Cep Tiyatrosu, dö nüşümlü olarak sergilediği oyunların ve çocuk oyunlarının yanısıra, gençlerin yönlendirilmesi amacıyla bir konfeksiyon atelyesiyken şirin bir Cep Tiyatrosu'na dönüştürülen Altıyol'daki me kanlarında çeşitli kültürel faaliyetler sürdürü yor. Söyleşiler, gençlik konserleri, doğaçlama lar bunlardan bazıları. Burası T.Ö. RKIYE Cihat Tamer - Ercan Yazgan Tiyatrosu salonsuzluk nedeniyle sezon başından bu yana, çeşitli mekanlarda oynadıkları Burası T.Ö.RKİYE adlı oyunla Şubat ayının ilk yarı sında Karadeniz turnesinde. Tiyatrosu 13. yılını geride bırakan Kocaeli Bölge Tiyatrosu, Be lediye İş Hanında bulunan merkezinin bir bölümünü ye niden düzenleyerek bir Oda Tiyatrosu'na dönüştürdü. Fuaye, kulis, soyunma odası, derslik,-hareket salonu, bürolar ve tuvaletlerin bulun duğu "K.B.T. ODA TİYAT ROSU" için 210 milyon lira harcandı, bu para tiyatronun Anadolu Turnelerinden birik pe cy Köln'deki Urania Tiyatrosu'nda Meray Ülgen'in yönettiği Aziz Nesin'in Hadi Öldersene Canikom adlı oyunu Los, Töte Mich, Schatz! adı ile 31 Aralık 1991 akşamı premier yaptı. İki bölümlük oyunu Osman Okkan ve Barbara Krott Almanca'ya çevirmiş. "Nikah Kağıdı" a Ataol Behramoğlu'nun, Nâzım Hikmet'in karısı Vera T. Hikmet'in Nâzım'la Söyleşi adlı anı kitabından yola çıkarak, Nâzım'ın şiirlerini de içeren Mutlu Ol Nâzım Hikmet adlı tek ki şilik oyunu, Dilek Türker (Tiyatro Ayna) oy namaya hazırlanıyor. Mart ayında oynamaya başlayacak oyunu Murat Somay yönetiyor, mü zikler Sarper Özsan'a, dekor ise Süha Öztartar'a ait. tirdiği hasılatla karşılandı. 8 Şubat günü açılışı ya pılacak olan "K.B.T. Oda Ti yatrosu"nda ilk oyun Athol Fugard'ın Ada adlı oyunu. Aynı zamanda 5. Anadolu Turnelerini yurt düzeyinde sürdüren Kocaeli Bölge Ti yatrosu Mart ayında Nikah Kağıdı adlı oyun ile Gozort adlı müzikli çocuk oyununu Sabancı Kültür Sitesinde. Ankara Şehir Tiyatrosu 1986 yılında Altındağ Belediyesi'nin desteği ile kurulmuş olan ve Altındağ Kültür Merkezinde gösteri yapan ŞEHİR Tİ YATROSU, daha sonra Belediye'deki değişim nedeniyle Beledi ye desteğini kaybetti. 40 kişilik istikrarlı bir grup olarak çalışan bu amatör genç topluluk Devlet Tiyatrosu'nun bazı sanatçıların dan tiyatro kursları görerek, tiyatro yaşamını geliştirerek sürdür meye çalışıyor. 1990 yılında Yenimahalle Belediyesi Salonu'na geçen topluluk, 10 ve 20 Şubat 1992 tarihlerinde Gençlik Parkı Ceyhun Atıf Kansu Kültür Sitesi'nde 20 Aralık 1991'de başlat tıkları Ve Tanrı İnsanı Yarattı... adlı oyunu sergileyecekler. Oyunu Atıf Tokar yönetiyor (İletişim TEL: 4-418 01 22, Müdür: Özlem Eldek) Geleneksel Tiyatromuzu Tanıtma Gösterileri AKM 'de Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, Gelenek Tiyatromuz ve Seyirlik Oyunlarımızı yaşatma ve tanıtma amacıyla 1985 yı lından beri Taksim Atatürk Kültür Merkezi Sinema Salonu'nda gösterilerini sürdürüyor. İhsan Dizdar'ın yazıp yönettiği Tireli isimli ortaoyunu, Hati ce Yalçın'ın yazdığı ve Murat Çelik'in yönettiği Uçan Halı, Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan Mustafa Aslan'ın oyunlaştırdığı Yazıları Seven Ayı, Taş Bebek Tiyatrosu'nun Geveze Kuklalar'ı, Yalçın Akçay'ın Ortaoyunlarından derleyip yönettiği Biri Çuvalda-Diğeri Küfede isimli müzikli danslı oyunlar, her Cumartesi, Pazar günleri saat 11:00-12:30 arasında dö nüşümlü olarak devam ediyor. 9 Ünlü Müzikal Üçüncü Kez Sahnede Sokak Kızı İRMA aşta Paris olmak üzere, Avrupa'nın birçok kentinde sahnelenen ve büyük ilgi gören Sokak Kızı İrma müzikali, Gülriz Surııri Tiyatrosu tarafından üçüncü kez sahneleni yor. Bu sevimli ve sıcak müzikalin değiş mez iki sanatçısı, İrma'yı oynayan Gülriz Surııri ile, oyunun yönetmeni Haldun Dormen, üçüncü kez ba şarılı olmak için el ele verdiler. Haldun Dormen'in "Tiyatro yaşamımızda dev rim yaratmış bir oyundu" diye tanımladığı Sokak Kızı Urma (İrma la Douce) müzikali, 31 yıl aradan sonra Gülriz Sururi tarafından üçüncü kez oynanı yor. Müzikal ilk kez 1960-61 sezonunda, Dormen Tiyatrosunun prodüksiyonu olarak, Atlas Sineması'nda oynandı. İlk gösteriminden 7 yıl sonra, bu kez Gülriz Sıtruri-Engin Cezzar Tiyatrosu, "Sokak Kızı İrma"yı Fatih'teki Renk Sineması'nda oynadılar. "Sokak Kızı İrma" ilk kez 1956 yılında, Paris'in 325 kişilik Gramont Tiyatrosunda sahnelendi. O güne dek, hep klasikleri ve modern Fransız yazarla rının oyunlarını oynayan tiyatro için "Sokak Kızı İrma" müzikali yepyeni ve değişik bir denemeydi; tu tulmayacağından korkuluyordu. Oysa sonuç büyük başarı oldu. "Sokak Kızı İrma" Gramont Tiyatro sunda yıllarca oynadı. Paris'ten sonra, İtalyan oyuncu Vittario Gassman, müzikali İtalyanca'ya çevirterek Roma'da sah neye koydu. İngiltere'de ise, dünyanın en ünlü yönet menlerinden olan Peter Brook'un rejisiyle oynandı ve büyük başarı kazandı. Avrupa sahnelerinden sonra Broadway de izledi bu masalsı aşk hikayesi ni... B İzzet Günay'ın da rolü vardı. 7.5.1961'de perde açtık.' Gerçekten çok büyük bir sükse oldu. Gişenin önünde Atlas Sineması'ndan Tünel'e kadar kuyruklar uzadı. 1700 kişilik Atlas Sineması daha ilk geceden tıklım tıklım dolmuştu. pe cy a Rengin UZ Sokak Kızı İrma Yazan : Alexandre Breffort Çeviren : Nisa Serezli Yöneten : Haldun Dormen Şarkıların Türkçesi :M. Cevdet Anday Haldun Dormen Dekor : Fügen Yazıcı Kostüm : Ersin Ökten Müzik : Margueritte Monnot Müz. Dir. : Esin Engin Koreograf : Oktay Keresteci Oynayanlar : Güven Kıraç, Gülriz Sururi, Bekir Aksoy, Naci Taşdöğen, İsmet Üstekin, Levent Yılmaz, Kadim Dalak, Haluk Toksöz, Nejat Öğünç, Gökhan İçöz Salon :Karaca Tiyatro 7 Şuhat'ta Karaca Ti yatro'da perde açacak olan "Sokak Kızı İrma" müzika linin değişmez İrma'sı Gül riz Sururi ile söyleşimize önce eski İrma'lardan söz ederek başladık. Küçük Sahne'de, Dor men Tiyatrosu'nda oynar ken bir gün, Haldun Dor men, Atlas Sineması'nda bir müzikal sahneye koya cağını ve Sokak Kızı İrma'da başrolü benim oy nayacağımı söyledi. Oyunu birkaç yıl önce Paris'te izle miş. Müzikal fikri beni önce korkuttu, sonunda Haldun'la pazarlık yaptık. En az iki ay provada anlaş tık... Ben, Metin Serezli ve Altan Erbulak paylaşıyor duk başrolleri. Haldun ve 10 İrma'nın hu büyük başarısından 7 yıl sonra oyunu bu kez de kendi tiyatronuzda sahnelediniz. Biraz da bundan söz etseniz, o prodüksiyonda iki önemli erkek rolünü kim oynamıştı? Ben "Sokak Kızı İrma"dan sonra, yine seyirci den büyük ilgi gören Direklerarası, Keşanlı Ali Destanı ve Zilli Zarife gibi müzikallerde oynadım. 1967'de Haldun Dormen "Yeniden İrma'yı koyalım" diye sürpriz bir fikir getirdi. Böylece 7 yıl aradan sonra "Sokak Kızı İrma"nın provalarına başladık. Metin Serezli'nin rolünü Engin, Altan'ınkini ise Ali Poyrazoğlu oynadı. Ali daha yeniydi tiyatroda, bar men rolünü ona vermekte tereddüt ettik, ama Ali role çok asıldı, "Eğer ben de Altan kadar seyirciyi güldürmezsem bana maaş vermeyin" dedi. Sonunda Ali de, ikinci "Sokak Kızı İrma"da çok başarılı oldu. Haldun Bey, ikinci İrma'nın premierr'inde "Bu oyun 7 yıl sonra yeniden oynayacak, gene bütün oyuncular değişecek, ama Gülriz İrma olarak kala cak her zaman" demiş. 7 değil ama 31 yıl sonra yeni den oynuyorsunuz. Böyle bir röprize neden gerek duydunuz? "Sokak Kızı İrma" çok sıcacık bir müzikal. Bi liyorsun, Shirley Mc Laine ile Jack Lemmon filmi ni de çevirdiler. Ama bu Hollywood filminin bizim müzikalle pek ilgisi yok. Çünkü müzikleri yapan Marguerite Mannet, filmde müziklerini kullandırma dı. Bir masal, bir fantezi İrma... Onun için de günü müzde rahatlıkla oynanabilir, çağdışı olmasına imkan yok. Melek gibi bir sokak kadını her zaman çok se vilir. Absürdlükleıie dolu bir oyun. Yeni bir seyirci kuşağı tarafından da ilgiyle izleneceğini umuyorum. Siz yine file çoraplarınızla seyircinizin karşısı na çıkıyorsunuz. Bu, büyük bir cesaret değil mi? Bana göre kadının yaşı yok, sanatçının yaşı ise hiç yok. Karar verip yola çıkmak demek zaten büyük bir cesaret. Ama başarı hep perde açıldıktan sonra belli olur. Dünyada bu rolü, hiçbir rolü, 30 yıl sonra oynayan bir kadın oyuncu olmadığını da söyleyebili rim. Ben çok genç yaşımda birçok kompozisyon rolü Giilriz Sururi'ye teşekkür ederken, üçüncü İrma'nın kuyruğunun da Tünel'deki Karaca Tiyatro'dan Atlas Sineması'na doğru uzamasını diliyo ruz... "Sokak Kızı İrma" dan Anılar "Sokak Kızı İrma"yı üçüncü kez sahneye koyan Haldun Dormen'in Sürç-ü Lisan Ettikse adını taşıyan anılar kitabının "İlk Müzikal" bö lümünden, oyunla ilgili alıntılar... ... "Bir müzikal sahneleyeceğimi duyan herkes kaşını kaldırıyor, "Ne gerek var sanki?" diyordu. İrma'nın başarıyla sonuçlanamayacağına karar veril mişti. İlk kez bir müzikal yapılıyordu Türkiye'de. Nasıl başarılı olabilirdi ki? Dans etmesini, şarkı söy lemesini bilen yoktu ki... Üstelik hangi orkestra çala caktı? Kim yönetecekti orkestrayı? Haldun müzikal sahnelemeyi kolay sanıyordu galiba?..." doğru çıkmıştı. İrma'nın ilk provasında, oyunun er tesi günü burada kuyruk olacak demişti, Atlas gişe sini göstererek. Söylediği gibi de oldu". "Sokak Kızı İrma"nın ilk prodüksiyonun da, başrollerden biri olan Nestor'u oynayan Metin Serezli'nin oyunla ilgili anılarından... ..."İki gün sonra roller dağıtıldı. Haldun'un rolü bana vereceğini hiç düşünmemiştim. Gözlerim yerinden uğramış vaziyette "Haldun, sen iyice delir din galiba. Ayol ben hayatımda şarkı söylemiş adam değilim. Ortaokulda İstiklal Marşını bile doğru notadan başlayamamıştım da hocamızMuzaffer Tema'ydı- beraberliği bozuyorum diye beni sınıftan dışarı atmıştı" diye bağırdım. • Umudum 3. İrma'nın da öncekiler kadar başarılı olması cy ... "Oyunun ondan sonrası sık sık alkışlarla ke sildi ve sonunda gerçekten kıyametler koptu. Olmuş tu... Türkiye'deki ilk müzikali olağanüstü bir sonuçla başarmıştık. O gecenin sonunu hatırlamıyorum. Alkış, tebrik ve başarı sevincinden oluşmuş garip bir duvar örülmüştü etrafıma. Uzun süre çalışmanın ürünü umulmadık bir zaferle sonuçlanmıştı." Bir masal, bir fantazi İrma... Melek gibi bir sokak kadını her zaman çok sevilir. Bu nedenle günümüzde rahatlıkla oynanabilir. a de oynadım. 1958'de Dormen Tiyatrosu'nda "Kırkın dan Sonra" oyununda çok yaşlı bir Rus kadını oyna mış ve çok da övgü almıştım. İrma'yı ilk oynadığım günkü gibi yorumluyorum. "Keşanlı Ali Destanı"nı tekrar oynarken de öyle yapmıştım. Çünkü doğrular bir kere bulunur... Meslek yaşamımda ilk olarak bir oyunu üçüncü kez sahneye koyuyorum. Daha önce Cengiz Han'ın Bisikleti ve Papaz Kaçtı oyunlarını ikişer kez yönetmiştim. Halen oynamakta olduğumuz Şahane Züğürtleri de ikinci kez oynama olanağını bulabildim. Doğrusunu söylemek gerekirse bugüne dek bir oyunu üç kez sah neye koymak aklıma bile gelmemişti. Ayrıca bunu gereksiz de bu luyordum. Bunca yeni oyun dururken eski bir şeyi üçüncü kez ele almanın ne anlamı vardı ki? Bu yüzden de bir Cumartesi günü Gülriz'e oyunu sahneye koyamayacağımı ve de koymak istemedi ğimi bildirmek üzere Karaca Tiyatro'nun yolunu tuttum. Bir de baktım ki İrma'yı o gün sahneye koymağa başlamışım bile. Müzi ği mi, büyüsü mü, oyunun sıcaklığı mı, Gülriz'in çekiciliği mi, her ne ise farkında bile olmadan beni üçüncü İrma prodüksiyonun içine atı vermişti. pe Gülriz Sururi'nin "Kıldan İnce Kılıçtan Keskince" adlı anı kitabının "Sokak Kızı İrma" bölümünden alıntılar... "İrma'nın provaları hızlanmış, dekorlar, kos tümler hazırlanıyor. Ben belki uğur sayarak, belki eski bir alışkanlıkla kostümümü kendim hazırlıyo rum. Eski bir siyah elbiseye büyük bir yırtmaç kese rek "Sözde Melekler"de eski bir lame tuvaletimi giymiştim zaten. Alışık tiyatrom bu davranışıma. Siyah file çorap getirtiyor Haldun Avrupa'dan. 1960'da öyle şeyler yok henüz Türkiye'de". ..."Atlas Sineması'nda devam ettik oyunlara. 280 kişilik küçük sahneden sonra 1700 kişilik Atlas'ın salonunda oynamak şaşırtıcıydı. Dram Ti yatrosu bile en fazla 500 kişi alıyordu sanırım. Ve her gece doldu Atlas Sineması. Haldun'un kehaneti İşin içine girdikten sonra da oyuna yeni baştan hayran oldum, yepyeni şeyler buldum. Ve bu prodüksiyonla ilgili olmaktan büyük mutlu oldum. Gülriz'le çalışmak, onun bir oyuna ne kadar pro fesyonelce yaklaştığını görmek ve de en önemlisi tiyatroyu nasıl ciddiye aldığına tanık olmak bir yö netmeni mutlu etmeğe yeter de artar bile. Biz Gül riz'le yıllarca birlikte çalışmış, birçok güzel şeyi el birliği ile gerçekleştirmiştik. Yıllarca sonra yeniden omuz omuza vermek, bir şeyin iyi olabil mesi için uğraşıp didinmek hoş, çok hoş bir duygu. Umudum üçüncü İrma'nın da en az birinci ve ikinci kadar başarılı olmasıdır. Korkum üçüncüsü başarılı olursa ve de Gülriz'i tanıyorsam, ki tanıdı ğımı sanıyorum, bu başarının dördüncüsüne yol aç masıdır. Şimdiden söylüyorum onu başkası sahne ye koysun.,. Ama gene de Tanrı bilir... Haldun DORMEN 11 Yolcu AST'ta Nazım'ın oyunu sürüyor Nazım ve Kuvayı Milliye ve de Ruhi Su ile Abidin Dino A cy a nkara Sanat Tiyatrosu (AST), Nazım Hikmet'in Yolcu adlı oyununa, 3 Ocak cuma günü, Ankara'da başladı. Anka ra 'daki gösteriden on gün sonra İstan bul'daki Nazım'ın 90. Doğum Yılı kutlamaları etkin liklerine katılmak üzere, Ankara'nın 30 yıllık bu en eski özel tiyatrosu İstanbul'a, yalnız iki oyun için geldi. Maçka Maden Fakültesi Salonundaki gösterilerden sonra oyunun yönetmeni Rutkay Azizle, İstanbul'da görüş tük. Rutkay bey, YOLCU'yu Nazım'ın 90. Doğum Yılı etkin likleri için özel mi seçtiniz? AST her zaman Nazım'a yakın olmuştur. AST, baskı dönemleri dışında, üç kez NAZIM sergilemişdi. Onun yapıtlarınının ülkemizde yete rince değerlendirilmediği kanı sını taşımaktayız. Nazım'ın 90. Doğum Yılı, bu doğrultudaki istemlerimizin Türkiye günde mine gelmesinde yadsınamaz yararlar sağlamıştır. Bu geniş kapsamlı anma etkinliğinde, AST da, tarihsel görevi için yerini aldı. Bu davranış, AST'ın 30 yıldır gösterdiği sanat anlayışının ve dünya görüşünün bir sonucudur. Oyunun yorumunda birinci bölüm ile ikinci pe Özlem ÖĞÜT : Nazım Hikmet bölüm arasında Yazan : Rutkay Aziz açıkça görülen bir Yöneten Dekor : Yalçın Emiroğlu tempo farkı var. Bu Müzik : Ruhi Su neden böyle? Desenler : Abidin Dino Bu, oyunun Oynayanlar :Altan Erkekli, Altan Gördüm, Nurhan tekstinden geliyor. Özenen .Levent Nazım, oyun met Ülgen ninin birinci bölü : AST Salonu münde sessizlikler Salon le oynanmasını is temiş. Biz de Na zım'ın bu "sükut"larını oynadık. Nazımın bu önerisi, yönetmen olarak benim birinci perdenin içeriğini anlatmak düşün cemle çakıştı. Bence birinci bölümün en önemli yanı, yazarı tarafından ustaca kurulmuş olan dama sahneleridir. Oyundaki gerçeklikle, dama oyununa ilişkin konuş malar doyumsuz tiyatro diyaloglarıdır. Ben olsam oyunun adını DAMA koyardım; açıkçası bu sahne ler beni bu kadar etkiledi. Gözlediğim, seyircinin de bu değerlendirmeyi yaptığıdır, çünkü bu sahneler dikkatle ve olumlu tepki alarak izleniyor. Oyuna seyircinin genelde ilgisi nasıl? Oyun beklenenden fazla ilgiyle izleniyor. Seyirci ortalaması bugün için 292. Biliyorsunuz AST salonu 300 kişiliktir. Oyuncu arkadaşlarım ve diğer dostlarım bu sonucu başlan gıçta hiç olası görmediler, bunu bana açıkça da söylemişlerdi. Nazım'a karşı bu ilgi benim için çok sevindi rici... Dekor, çevre düzeni ve müzik için ne söylemek istersiniz? Dekoru yakın dostum mimar Yalçın Emiroğlu yaptı. Karşılıklı ko nuşma ve tartışmalarımız sonucunda dekoru oluşturdu. Sayın hocamız mi mari proje çizer gibi bütün tasarıyı ölçekli proje haline getirdi. Planlar, görünüşler, kesitler, detaylar hazırla dı. Sahnedeki her aksesuarın ölçekli detay projeleri var. Böyle bir çalışma bizi mutlu etti, kendisine teşekkür ediyorum. Abidin Dino'nun Kuvayı Milliye desenlerini kullandık. Bunları, oyunun içeriğini ve dekoru ta mamlayan resimler olarak görüyorum. Ne yazık ki onları İstanbula getiremedik, burada ki sahne yapısına uymuyordu. Oyunun konusu ile Ruhi Hoca'nın müziği, Seferberlik Türküleri ve di ğerleri, uyum sağlar diye düşündüm. Ruhi Hoca'nın müziğini az kullan dım, tekrardan kaçındım. Yurtların dan edilmiş, acılar çektirilmiş bu üç büyük sanatçımızın AST sahnesinde buluşması, AST için büyük bir onur dur. Finalde, oyun metninde olmayan bir sahne var. Atlının oynadığı zey bek oyununa, diğer oyuncular, ölen kişi dahil, katılıyor. Bu neden? Bu sahne, giderek sonunda toplu mun bütün bireylerinin Kuvayı Milli ye hareketine katıldığının simgesi olarak görülebilir, ben böyle bir amaçla yaptım. İzleyici ne der bilmi yorum. • 12 pe cy a Brecht'in Tiyatrosundaki son gelişmeler BERLINER ENSEMBLE'da neler oluyor D Okulda bizim tanıyabileceğimiz başka hangi isimler vardı ? İlk olarak tabii ki Wekwerth, sonra Tenchert, Heinitz... bunlar benim için en önemli isim lerdi. Burada filozof Wolfgang Engler'i de say mak istiyorum. Öğrenimimi bir oyunla bitirmem gerekiyordu. Ben bir İspanyol oyunu olan "Kut sal Orospu"yu seçtim. Ardından Berliner Ensenıble'da çalışma önerisi aldım. İşte böyle he defe iyice yaklaşmış oldum. cy a emokratik Alman Cumhuriyeti 'nin dünya haritasına veda etmesi ve Ber lin'i ikiye ayıran beton duvarların yı kılışının ardından Büyük Almanya'nın çehresi tümüyle değişti. Böylesine bir değişikliğin Doğu Alman tiyatrolarının en ünlüsü sayılan Berliner Ensemble'ı ne ölçüde etkilediğini on yıla yakın bir süre yönetmenliğiyle Brecht'in' ti yatrosuna katkıda bulunmuş Şilili Alejandro Quintana ve yıllardır Berliner Ensemble'nin baş yö netmenliğini ve intendantlığını üstlenmiş Manfred Wekwerth'in oyunculuğuyla tanınan eşi Reneta Richter'le konuştuk. Bayan Richter du varlar yıkılmadan çok kısa bir zaman önce Ana oyunuyla (Helena Weigel'den sonra ilk kez) dik katleri üzerine çekmişti. Oyunu eşi Wekwerth yö netmişti. Alejandro, bize Şili'den Berlin'e gelişini an latırsan iyi bir başlangıç olur herhalde. 1974 yılının Mayıs ayında Doğu Alman ya'ya, Berlin'e geldim, yani Allende'ye yapılan darbenin hemen hemen bir yıl sonrasına rastlar. Şili'de oldukça ünlü ve geniş kadrolu bir tiyatro grubu muz vardı. Hepimiz Şili'de üni versitenin oyunculuk bölümü nü bitirmiştik. Bizler 'Unidad Popular' hareketinin ve 'Sürgün'ün çocuklarıyız. Berlin'e gelişimizin en önemli nedeni Brecht ve Berliner Ensemble oldu. Zaten Şili'de de Brecht oyunlarıyla çalışıyorduk. Genç tiyatrocular olarak Brecht'ten ne bulursak su gibi içiyorduk. Çeviriler pek iyi olmadığı için, Brecht'in birçok-düşüncesi ka ranlıkta kalmıştı bizim için. Brecht bizim öğretmenimizdi, hatta daha da fazla bizim hayat arkadaşımızdı, savaş arkadaşımızdı. İşte bu yüzden Doğu Al manya, bu yüzden Berlin ve bu yüzden Berliner Ensemble... pe Yalçın BAYKUL mi geçerli bu düşünceler? Birçoğu gelmeyi başardı, ne yazık ki bazı arkadaşlarımız ülkeden dışarı çıkamadılar. Bir süre illegalite içinde yaşadılar. Şu an Şili'nin en hatırı sayılır tiyatro adamları arasında sayılıyor lar. Önce Sosyalist Almanya'nın birçok kentinde oyunlar sahneledik. Dil bilmediğimiz için gör selliğe ağırlık veriyorduk. Görsellik alanında kendimizi epey geliştirdik. Berliner Ensemble'ya gelişim on yıl sürdü. Berlin'de önce reji öğreni mi gördüm. Evet, 1984 yılında Berliner Ensemble'ya geldiğinden beri Brecht'ten, Shakespeare'e, Lorca'dan Dario Fo'ya dek birçok oyunda imzan var. Berliner Ensemble'de neler ummuştun neler buldun? Hiçbir beklentim yoktu başlangıçta. Berli ner Ensemble bizim için çok soyut bir şeydi, ula şılabilecek en son doruktu. Birdenbire kendimi Berliner Ensemble'da buldum. Aslında ruhsal olarak Berliner Ensemble ile birlikteydim hep. Kendimi dışarıda görmüyor dum. Ama tiyatronun çalışma yönteminden önceden haber dardım. Nasıl ince ve bilimsel yöntemlerle çalıştıklarından yani. Önceleri kendimi bu tempoya uydurmaya çalıştım ama benim çalışma biçimimle pek uyuşmadı bu. Sonra za manla kendi geleneklerine dö nüyor insan. Bu kuruma büyük bir saygım var, çalışma biçimine, Brecht'e, Wekvverth'e... Burada yapmak iste diklerimin büyük çoğunluğu nu gerçekleştirme olanağını buldum. Başlangıçta tonlarca ağırlıkta bilgi yüklü bir buldo zerin altında kalmış gibi oldum, zamanla oradan ken dim için gerekli olanı almayı öğrendim. Grubun bütün üyeleri için Şili'li yönetmen Alejandro Quintanz 14 Berliner Ensemble'nin Doğu Almanya'daki konumuy la bugünkü konumu arasında nasıl bir fark görüyorsun? Berliner Ensemble örneğinde ülkenin sosyal yapısı gözlenebiliyordu. Berliner Ensemble top lumun bir yansıması gibiydi. Bazen süreklilik egemendi bazen durgunluk; ama hep bir emin olma duygusu vardı. Duvarların yıkılışından son raya rastlayan dönemse tam anlamıyla bir kaos... Hiçbir şeyden emin olamıyorsunuz, hiç kimse yarın ne olacağına ilişkin bir şey söyleyemiyor. Bu arada Alman tiyatrosunun çok önemli isimle ri Berlin Ensemble'ya geliyorlar. Bir kısmı işe koyuldular bile. Örneğin kimler? Fritz Makler. Heiner Müller, Barbel gibi isimler tiyatronun işlerine el attılar. Dahası Zadek'in Palitsch'in ve Langhoffun gelmesi de bekleniyor. Yani oldukça güçlü bir kadronun olayı üstlendiğini söyleyebiliriz. Bir çoğumuz bunun doğru olup olmadığı sorusunu soruyoruz. Bizde bir atasözü var: "Aşçıların çok olduğu yerde yemeğin içine edilmiş demektir." Umarım böyle bir olay tiyatronun başına gelmez. Tarihsel önemi olan bir tiyatro için kötü olur böyle bir ge lişme. Dünyanın en önemli tiyatrolarından biri Berliner Ensemble. cy a Brecht Okulu öğrencilerden Wekwerth'e karşı ve dolayısıyla Berliner Ensemble 'daki eski yapılanmaya karşı bir karalama kampanyasıdır gidiyor. Ne düşünüyorsun bu konuda? Berliner Ensemble'a Epik Berliner Ensemble'ın oyuncusu Reneta Richter Dair... Tiyatro'nun Kaynağı pe Brecht'in Günlüğünden Bunu denedikleri açık. Bir anlayış sorunu dur bu, yani zaferi kaza nanların anlayışı. Kısaca söylemek gerekirse, kapi talizm sağlam basmaya başladı burada. Daha "uy garca" bir deyişle "sosyal pazar ekonomisi"... Çok güzel ifade edilmiş ve şimdi ritmi belirleme sıra sı onlarda. Öte yandan bu tiyatronun çok derinlere inen kökleri, yalnızca De mokratik Almanya ile sı nırlanamaz. O kökler ileri ci, insancıl ve solcu düşüncelere dek ulaşmış tır. Olayların henüz nasıl gelişeceğini bilemiyoruz. Tiyatroda yönetimi devra lacak olan insanları pek ta nımıyoruz. Parçalanma ve bunalım durumlarında insanlar önceden oldukları gibi olmuyorlar. İna nılmaz bir hızla birden sağcı olan öyle solcular tanıyorum ki; ama tersinin olabileceğini kesinlik le ileri süremem. Sorun iktidarı ele geçirme so runu olunca insanların ne yapacağı pek belli ol muyor. Ama her halükârda çok komik bir 12,12, 48 Langhoff ile, Deutsches Theater'a ek bir stüdyo tiyatrosu projesini görüşüyoruz. İlk oyun cuları sürgünden kısa süreli oyunlarla çekmek.. Sonru buna dayalı olarak kendi Ensemble'ımızı kurmak. 13.11.4 Dün akşam Puntila'nın ilk oynanışı kahkaha larla geçti ve selamda perde defalarca açıldı. BERLİNER ENSEMBLE. Weigelin büyük gay retlerinin ürünü oldu; prodüksiyonu o gerçekleş tirdi, prova sahnesi olan bir bina yaptı, oyuncu lar için (kent banliyösünde) konutlar ve mobilya sağladı, tüm personele de özel yemek... Yıkık dökük kentte akıl almaz bir çaba. Tiyatromuzun sürekli amblemi olarak da Picasso'nun barış gü vercinini Deutsches Theater'ın perdesine işlettik. (Topluluk, Mart 1945'te şimdiki kendi bina sına geçti Y.O.) 3.11.52 Bir kitapta, "adam kırkyedi yaşında", diye okusam: Ne, o da mı lâfa karışacak artık, der dim. Ve ben, şu anda elliüç yaşındayım. 1949'da Doğu Berlin'de Helene Weigel ile Bertolt Brecht tara fından kurulmuş ve dünyaca "Brecht Okulu"nun merkezi olarak ün lenmiş tiyatro topluluğu. Yepyeni bir tiyatro pratiğini, epik tiyatro uy gulamasını gerçekleştirmiş olan Berliner Ensemble, dünyanın toplumcu hümanist gözle değerlendirilmesini amaçlamış; bunun için de öğreticiliği, eğlendiriciliği, işlevselliği ve güzelliği birleştiren; top lumcu etik ile estetik yetkinliğin, siyasallık ve ideoloji ile şiirsellik ve estetiğin birleştiği bir tiyatro eylemi olmuştur. Brecht, Berliner Ensemble'a maddeci tiyatro bilimi ile maddeci dramaturjinin, kuram ile pratiğin birleştiği bir tiyatro laboratuarı niteliğini kazandırmış; epik ti yatronun, epik sahneleme ve epik oyunculuğun kuramsal temelleri üs tünde gerçekleşen bir tiyatro uygulaması alanı yaratmıştır. Bu üstün sanatsal-estetik düzeyiyle 1954 ve 1955 Paris Uluslar Tiyatro Yarışması'nda Birincilik Ödülleri almış olan Berliner Ensemble, başlıcalıkla Brecht repertuarına dayanmakla birlikte, dünya klasikleri uygula malarına da açık olmuş; sistemli uygulama alam çevresinde, çeşitli yapımların ayrıntılı bir dökümünü içeren Modellbücher (model kitap lar) yayınlamış, 1959'dan sonra yapımların niteliğini yüksek tutmak ve izleyiciyle alışverişi güçlendirme amacıyla "temsillerin niteliği ko ruma", "halkla birlikte çalışma" ve "tiyatro kuramı" gibi "koflar oluş turmuştur; bu sistemli çalışmanın bir başka uzantısıysa, beş ay boyun ca süren ve bütün katılanlarca üstünde tartışılan provalar olup, bütün bunlar Berliner Ensemble'a tam bir takım oyunculuğu ve takım yöne timine dayanan kolektiv tiyatro kimliğini kazandırmıştır. Aziz ÇALIŞLAR Çev. Yılmaz ONAY (Hazırlamakta olduğu Tiyatro Ansiklopedisi'nden alınmıştır) 15 durumla karşı karşıyayız: Eskiden sosyalist olan bir devlet tiyatrosunun elema nıyken bir bakıyorsunuz devlet el değiştirmiş ve ge rici bir devletin tiyatrosun da çalışıyorsunuz. Yeni gelen yönetmen ler devlet tarafından mı atandılar? Nasıl işliyor bu mekanizma? Senato atadı onları. Devlet memuru bu adam lar, senatonun görevlileri Son sahnelediğin oyun Ay Carmela'da fa şizm sorunsalına eğildin ve izleyicileri de bu oyu nun içine alarak onlara "faşist izleyicileri" oynat tın. Bu düşünceye nasıl geldin? Sorun şuydu: Çok nazik bir ortamda bulu nan iki insanın nasıl davranacağı; uyum mu sağ layacaklar, yoksa karşı mı duracaklar. Kendileri ne sadık mı kalacaklar yoksa ihanet mi edecekler. İşte bugünkü Almanya'da ve eski De mokratik Almanya'da her gün sorulması gereken bir soru bu: "Nasıl davranmalı?" Can alıcı bir soru bu, yalnız bu ülkede değil dünyanın her ye rinde sorulması gereken bir soru. Tabii Türki ye'de de. Desene faşizm yine moda oldu? yanı. Heiner dikleri? ki. Müller için de geçerli mi bu söyle- Tabii ki hayır. Ama yine de güzel bir çeliş Moda değil gerçek oldu. Sizi ilk kez Ana'daki oyununuzdan tanımış tık. Berlin Ensemle'ın dünü ve bugünü için siz ne diyorsunuz? Artık Berliner Ensemble, bir zamanlar ol duğu gibi değil kesinlikle... Çünkü eski kadronun büyük çoğunluğu işten çıkartılmış durumda. Bu tiyatroya yıllarını vermiş şef dramaturg Tenchert, teknik elemanlar, iyi oyuncular, hepsi gittiler. Eşimin (Intendant Wekwerth) benim ve eskiden kalma bütün kadronun anlaşmaları sınırlı, 1993 yılına kadar. Bu zaman zarfında bizi nelerin bek lediğini kestirmek güç. Yeni gelen yöneticilere karşı bir şey söylemek istemiyorum. Hepsi de az çok Brecht öğrencisi insanlar. Palitsch, Müller, Zadek bile. Ama bu tiyatro çok parlak zamanlar yaşadı. Belki de bu otuz yıl yeterlidir.Bir gün gelir her şey zamanını doldurur, yeni bir şeyler aramak gerekir. Ben iyimser görmeye çalışıyo rum bu açıdan. Ama ne olacağını bilemiyoruz. Bu tiyatroya yıllarını vermiş oyuncular, öylesine iyi oyuncular, bir bakıyorsunuz kapıdışarı edil mişler. Böyle bir durumla, ömrümüz boyunca karşılaşmadık biz. Bizim için çok yeni bir şey bu. Oyuncular arasında bir atılma korkusudur gidi yor. Berliner Ensemble Tiyatrosu pe cy a Berliner Ensemble bir Brecht tiyatrosu ola rak yaşamını sürdürebilecek mi sence? Bu soruya "evet ya da hayır" demek olduk ça zor. Ama bana sorarsanız Brecht Tiyatrosu demek, sürekli Brecht oynamak değildir; aynı za manda Brecht'in düşünceleri ve dünya görüşü doğrultusunda çalışmak demektir. Değişim dü şüncelerinin tiyatrosudur. Bunu, klasiklerle oldu ğu gibi, günümüzün oyunlarıyla da yapabiliriz. Önemli olan tavrımızın ne olacağıdır. (Tam bu soru üzerine Carmela'yı oynayan Renata Richter geliyor masamıza, iki saat süren yüksek tempolu oyunun ardından, yorgunlukla konuşmaya katılıyor ve bizi o cevaplıyor.) Eski Doğu Almanya'daki faşist hortlamasına ne diyorsun ? hareketin Korkutucu bir gelişme bu. Ama benim için bir sürpriz değil. Yıllar süren bir baskıya karşı geli şen boşalma hare ketleri. Karmaşa nın egemen olduğu dönemlerde hep en zayıfın tepesine bi nilir. Ayrıca bu tip gelişmeler yalnızca burada olmuyor, Avrupa'nın her ya nında milliyetçilik ve faşizm gittikçe güçleniyor. Ben Almanya'daki bu günkü durumu Şi li'deki darbe sonra sı döneme benzeti yorum: insanların tedirginliği, gafleti ve yönünü bulama maları. Buna karşı çok şey yapılabilir burada. Böyle bir durumda korkmak yerine karşı cephe yi oluşturmak ve savaşmak gereki yor. 16 Peki eşinizle ilgili son gelişmeler neler? Geçen aylarda hemen her gün basında işleniyor du "Wekwerth sorunu': "Merkez Komite üyesinin işine son verildi, atıldı, atılcak vs.". Eşimin 1992'nin sonuna dek bir reji anlaş ması var. Ondan sonrası ne olur o da bilmiyor. Wekwerth kabul görmüş bir yönetmen. Eşim gerçekten uluslararası ünü olan bir yö netmen. Yalnız burada değil, Londra'da, Viyana'da, Zürih'de çok güzel oyunlar sahneledi. Bazen daha az güzelleri de oldu, ama önemli değil. O, gerek tiyatro yaşamında, gerek Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki Başkanlığı sırasında, gerekse Merkez Komitesi'nde gerekeni fazlasıyla yaptı. Bu, Kültür Senatörünü pek ilgilendirmiyor herhalde, neyse bizim bütün dünyada dostları mız var. • a pe cy pe cy a pe cy a pe cy a a pe cy pe cy a cy pe a TİYATRO REHBERİ TEL 144 46 75 347 27 00 144 8137 15160 90 141 27 37 130 73 75 149 23 33 346 5124 146 80 91 149 16 32 23109 6 7 348 87 76 146 35 89 346 5 1 0 9 517 05 1 3 585 59 35 151 1 8 65 146 35 89 360 90 95 336 21 03 152 99 1 8 1610191 SAHNE A. Poyrazoğlu Tiy. Müjdat Gezen S . M . Dostlar T. Sahnesi (Barohan) Nazım Hikmet Sahnesi D o r m e n Tiyatrosu İ T Ü M a d e n Fak.(Macka) Karaca Tiyatrosu Yıldız Sineması (Bahariye) G . Ü l k ü G.Özcan Tiyatrosu Karaca Tiyatrosu Rüştü Uzel Lisesi Salonu Kenter Tiyatrosu • Müjdat Gezen S. M. Aksaray Gösteri Mrk. Çevre Tiyatrosu Ses 1885 Kenter Tiyatrosu Kadıköy Bl.K.M. (C.Bostan) Tevfik Gelenbe T. KaracaTiyatrosu Yumurcak Sineması " " ANKARA DEVLET TİYATROLARI Büyük Tiyatro Küçük T i y a t r o O d a Tiyatrosu Yeni S a h n e Şinasi Sahnesi Altındağ T i y . İZMİR izmir S a n a t T. İzmir D e v l e t T. İzmir Devlet T. İZMİT Çevre Tiyatrosu Kocaeli Bölge T. ORDU Karadeniz Ordu B l . T . TAM 50-40.000 30.000 40-30.000 15.000 40.000 40-30.000 30-20-10.000 40-30.000 30.000 40.000 40-30.000 30.000 40-30.000 30.000 50-40.000 30.000 40-35-25-15.000 25.000 30.000 30.000 20.000 40-30.000 ÖĞRENCİ 25.000 20.000 15.000 7.500 20.000 20.000 15.000 20.000 20.000 20.000 20.000 15.000 20.000 20.000 30.000 20.000 HALK GN. 25.000 - - • 220.00 20.000 20.000 20.000 20.000 - 15.000 20.000 20.000 - .. 15.000 15.000 15.000 10.000 20.000 15.000 6.000 6.000 6.000 6.000 6.000 6.000 3.000 3.000 3.000 3.000 3.000 3.000 '- • - - Muhsin Ertuğrul Sahnesi Muhsin Ertuğrul Sahnesi Reşat Nuri Sahnesi Gaziosmanpaşa Tiy. Sal. Haldun Taner Sahnesi M. Celal Sahnesi 502 08 53 Aziz Nesin Sahnesi 10.000 5.000 - 15156 15156 15156 149 69 158 30 A.K.M. A.K.M. A.K.M. Venüs Sineması Yıldız Sarayı 10.000 10.000 10.000 10.000 10.000 5.000 5.000 5.000 5.000 5.000 • 12685 17 125 02 56 125 12 29 125 02 56 125 02 56 126 73 29 4319566 T.A. Derneği A S T Salonu A S M Salonu A S T Slonu AST Salonu Kavaklıdere Sineması Eftal Kayış Sahnesi 20.000 30.000 15.000 25.000 25.000 12.000 12.000 15.000 15.000 10.000 15.000 15.000 12.000 12.000 324 22 1 0 311 1169 311 1169 134 24 24 167 1 7 44 316 59 02 B ü y ü k Tiyatro K ü ç ü k Tiyatro K ü ç ü k Tiyatro Yeni Sahne Şinasi Sahnesi Altındağ Tiyatrosu 10.000 10.000 10.000 10.000 10.000 10.000 5.000 5.000 5.000 5.000 5.000 5.000 43 0134, 13 50 35 23 01 22 İ S E M Salonu(155. Sokak Hatay) K o n a k Sahnesi Karşıyaka Sahnesi 20.000 10.000 10.000 15.000 5.000 5.000 1141 1 1 1 4 1 0 90 İÇT Sahnesi O d a Tiyatrosu salonu 20.000 15.000 15.000 10.000 O B K T Salonu 15.000 5.000 cy a 140 77 20 140 77 20 526 53 80 545 45 00 349 04 63 333 03 97 00 00 00 44 80 pe İSTANBUL Ali Poyrazoğlu T. A. Şahin Nokta T. Bizim Tiyatro Bulunmaz Tiyatro D o r m e n Tiyatrosu Dostlar Tiyatrosu Enver D e m i r k a n T. E. Dinçer İstanbul B. T. G. Ülkü G. Ö z c a n T. Gülriz Sururi T. H . Ç a m a n Yeditepe O y istanbul C e p T. Kent Oyuncuları Komedi Show Levent Kırca T. Nejat Uygur T. Ortaoyuncular Oyuncular Tiy. Salih Kalyon T.(AÇT) Tevfik G e l e n b e T. T i y a t r o Ayna Yasemin Yalçın İSTANBUL ŞEHİR ' TİYATROLARI Harbiye C e p Tiyatrosu Fatih Gaziosmanpaşa Kadıköy Üsküdar BAKIRKÖY BELEDİYE TİYATROSU Güngören Tiyatrosu İSTANBUL DEVLET TİYATROLARI Büyük S a l o n O d a Tiyatrosu Konser Salonu Taksim S a h n e s i Yıldıs S a r a y ı T. ANKARA Ali Hürol T. Ankara S a n a t T. ( A S T ) Oluşum Tiyatrosu Yeni T i y a t r o Gökkuşağı O y u n . Ç a n Tiyatrosu 215 9 8 ' -' - - - Sosyete Gülleri Tevfik Gelenbe Tiyatroları'nda oynandı. Sosyeti Gülleri güldürüsü ilk kez 1944'te Palais Royal'de oynanmış ve bu bin kişilik tiyatroda üç yıl afişten inmemiş. İşte bu güzel komediyi dilimize Zihni Küçümen çevirdi ve uyarladı. Özlem ÖĞÜT Genellikle uyarlama oynuyorsunuz. Bunun belli bir nedeni var mı ? Ben de telif oyun oynamak istiyorum.. Yirmiiki yıllık Tevfik Gelenbe Tiyatrosu repertuarı içinde çok yerli oyun var. Sadık Şendil, Refik Kordağ, İ.R. Ahmet Nuri gibi yazarları da oyna dık. Ama bitti. Artık yazan da yok. Çünkü gül dürü yazmak (oyun olarak tabii) fevkalade zor. Edebiyattaki yetkinliğiniz yetmiyor, bir o kadar da matematik bilgisi istiyor.. Kaldı ki adapte oyun oynamak da suç değil. Bugün, şu anda Ray Cooney'in üç oyunu Fransa'da uyarlanmış olarak oynuyor. Oyunu seyirci sevdi mi? Evet, Zihni Küçümen gerçekten iyi bir uyarlamacı ve dilimize zarif, gülmecesi bol bir oyun kazandırmış. Seyirci de çok sevdi. Oyunu ben yönettim. Biz yıllardır birarada oynayan bir ekibiz. Genç ama takım oyununu çok iyi uygu layan bir kadroyuz. Bu da başarı getiriyor. cy Ülkemiz insanının güldürüye bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizim insanımız bilindiği gibi çok hoşgö rülüdür.. Sanatçısı'nı (eğer severse) korur ve yüceltir.. Ama ülkemizde güldürü sanatçısının tiyatroda bir takım zorlukları vardır. Koltuğa oturan seyircinin kafasındaki yüzlerce sosyal ve ekonomik sorunları (o an için bile olsa) yok etmek, sonra da onu sahneye, oyuna almak sa nıldığı kadar kolay değildir. Ayrıca "Ağır ol molla desinler", "Karı gibi gülme" saçmalıkla rının da etkisi altında da kalıyorsa... Tevfik Gelenbe Tiyatrosunda bir Fransız güldürüsü a T evfik Gelenbe Tiyatrosu, bir Fransız güldürüsü olan Sosyete Gülleri'ne, mevsimin ikinci oyunu olarak 8 Ocak 1992 tarihinde başladı. Oyun üzerine yönetmen Tevfik Gelenbe ile konuştuk. Sayın Gelenbe neden komedi? Bu bana çok sorulan bir sorudur. Cevabım da gene bir soru olmuştur "neden olmasın?"... Birilerine "neden dram, neden tragedya, neden satir?" diye sorulduğuna pek şahit olmadım... Ama herkesin kolayına mı, tuhafına mı geliyor bilemiyorum, hemen bu soruyu soruyorlar. Ama zor, hem de çok, çünkü ayrı bir oyuncu luk, ayrı bir yetenek istiyor. Aksini savunanla rın oynadıkları güldürüleri izleyin, ne demek istediğimi anlarsınız. Güldürünün beni çeken tarafı "insanların güldüğünü görmek. Biliyo rum ki insanlar güldükleri zaman mutlu olur lar... Bu mevsim başka bir oyun var mı? Kadıköylüler'i alıştırdık. Her yıl üç oyun oynuyoruz. Bundan sonra bir oyunumuz daha olacak. Söylemeden geçmek istemiyorum, on yıldır sürdürdüğümüz bir "çocuk oyunları" et kinliğiniz var. Ama bu yıl oynamaya başladığı mız Hilal Çelenk'in Dünya Yeşildir adlı oyunu nu çok sevdim. Mümkün olursa, "çevre sorununu" işleyen bu oyunu hem yurtiçinde, hem yurtdışında turneye taşımak istiyorum • pe Biraz da oynamaya başladığınız Sosyete Gülleri adlı oyununuzdan sözedelim. Oyunun yazarı Jean de Letraz. 19001970 yılları arasında yaşamış çağdaş bir yazar. Bulvar komedilerinin yetkin kalemlerinden biri. Yaşamı boyunca on adet oyun yazmış. Oyunları genellikle "Palais Royal" Tiyatrosu'nda oynamış. Sadece Fransa'da değil, dünya nın her ülkesinde seyirci bulan bir yazar... To raman adlı bir oyunu İstanbul Şehir Tiyatroları'nda, Bir Aile Aranıyor isimli gül dürüsü İstanbul Tiyatrosu'nda, Aşk Çorbası güldürüsü Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan ve Sosyete gülleri Yazan : Jean de Letraz Çev. ve Uyr : Zihni Küçümen Yöneten : Tevfik Gelenbe Dekor : Mehmet Sallabaş Küstüm : Sema Gelenbe Oynayanlar : Sevim Gelenbe, yşen Tekin, Aysel Üzer, Sibel Ürgün, İlhan Daner, Doğan Aybay, Erol Aydın, Levent Eryüzlü, Tevfik Gelenbe Salon : T. Gelenbe Salonu A "Sosyete Gülleri" oyunundan... M. Butterfly oyunundan... Harbiye Sahnesinde tartışmalı bir oyun stanbul Şehir Tiyatroları yönetmenlerinden Ali Taygun, bu sezon oldukça değişik bir oyun sahneliyor; M. Butterfly. Çin asıllı Amerikalı yazar, David Henry Hwang'm yazdığı M. Butterfly, bir gazete haberinden yola çıkılarak oluşturulmuş bir oyun, ancak Hyvang şu sözleriyle bir doküdrama yazmak ni yetinde olmadığını vurguluyor: "Bu oyun, geçenlerde uluslararası basına konu olan bir casusluk davasının haberlerinden esinlenerek yazıldı. Dramatizasyon maksadıyla isimler değiştirildi, yeni karakterler yaratıldı, olaylar uyduruldu veya değiştirildi. Bu oyun gerçek bir olayın, gerçek kişilerin anlatıldığı bir olaylar dizisi olmak iddiasında değildir." Paris'te bir hapishanede geçen oyun, Çinli bir dansçıya aşık olan Fransız diplomat Gallimard'ın, her gece hücresinde yaşadığı vicdan muhasebesini esas almış. Bir hayal dünya sı ile gerçek dünyanın içice kurulduğu oyunda Gallimard, yaşadığı olayları bir daha gözden geçirerek kendini sorgulu yor. İ pe Nalân ÖZÜBEK Oyunun yönetmeni Ali Taygun "Oyunun beni en çok çeken tarafı ise, in sanları tek boyutlu bir dünyada değerlendirme alışkanlığımızı saçma noktasına götürerek ha taya dikkat çekiyor olması. Özellikle geçtiği miz dönemlerde, dünyayı, toplumu, bireyi tek boyutlu, çift kutuplu bir biçimde algılıyorduk. Tek özelliği, tek niteliği ele alıyor ve bu nitelik başattır, esastır, temeldir, birincildir deyip o açıdan insanları ikiye bölüyorduk. Kadın-erkek bunların en tipik örneği, keza daha toplumsal, daha kültürel olan Doğulu-Batılı karşıtlığı bun lardan bir başkası. Daha bir çoğunu düşünebili riz. Böyle ikiye böldüğümüz zaman, ortaya çıkan iletişimin ortadan kalkması oluyor. Kafa mızda belirli sıfatlar şablonu oluyor ve bu ileti şim sürecini kesintiye uğratıyor. İletişim olma yınca anlam birlikteliği oluşmuyor ve sonuçta mutsuzluk doğuyor tabii. cy a BUTTERFLY üzerinde cinsellik arayışı kemmel bir eser" diyor. Geriye dönüşleriyle 1960 ile 1970 yılları arasını birçok yanıyla ele alan oyuna ilişkin, Ali Taygun, "Son derece us taca yazılmış bir oyun. Eğer bir eksiklik olursa, olmaz umarım, bu bizim eksikliği miz olacaktır, eserin değil, çünkü eser mü 18 Dünyada ve Türkiye'de kadın-erkek ilişkisine bakış Günümüz Türkiye gerçekliğiyle başka pa ralellikleri var mı oyunun? Şimdi, konu olarak aldığı olay gerçek bir olay. Bir gazete haberi. Yazar da acaba böyle bir şey gerçekten olabilir mi, daha doğrusu böyle bir şey gerçekten olduğuna göre, 'nasıl olmuş da olabilmiş'i araştırmış. Nasıl olur da bir insan 20 yıl yaşadığı bir öteki insanın cinsi yetini yanlış anlar. Bu soruyu soruyor oyun zaten ve bunun gerekçesini bulmaya çalışıyor. Kendisinin de söylediği gibi çok tipik şablon lardan biri olan Butterfly şablonunu alıyor ve eğer bir insan karşısındakinde Butterfly'ı buldu ğunu hayal ediyorsa, buna inanıyorsa, o zaman bütün bunlar olabilir çünkü o karşısındaki ger çek kişiyle değil, hayalindeki Butterfly ile ko nuşmaktadır. Karşıdaki kişinin de bir başka motivi, bir başka güdüsü varsa, örneğin burada bir casusluk olayı var, o zaman karşıdaki kişi de onun kafasındaki bu şablonu güçlendirici, doğ- M. Butterfly Yazan : David Henry Hwang Çev. ve Yön : Ali Taygun Yönet. Yard: Tomris İncer Dekor : Atıl Yalkut Kostüm : Sevim Çavdar Koreog. : Xing Hong Müzik : Giacomo Puccini, Lucia Hwong Kostüm : Cüneyt Türel, Salih Sarıkaya Aydan Burhan. Kaan Girgin Uğur Taşdemir, Atacan Arseven Açelya Akkoyun, Berrin Koper. Kerem Yılmazer, Mahperi Mertoğlu, Hümay Güldağ Bilge Zobu Dansçılar : Altin Naska, M.Vidhi, Mustafa Kaplan, Ziya Azazi, Dilek Özgen, Elif Girgin, Murat Ersan, Eftal Gülbudak, Bestem Türen, Melâhat Abbasova. Kaan Girgin, Uğur Taşdemir Koreografı ise Çin'li bir dansçı olan Xing Hong'a ait. Kendisi bize otantik Çin danslarını gösterdi. Onlar, halk dansları, geleneksel danslar, klasik danslar ola rak dansları ayırıyorlar. Bütün bu danslardan oluşan, potbori havası olan bir koreografi yaptı. Birde fonda geçen Kültür Devrimi'ni ortaya çıkarmak için, Çin'de Kültür Devrimi sırasında Agitprop Tiyatro olarak yapılan dans çalışma larından bir örnek veriyoruz. Biraz da oyunun güçlüklerinden söz eder misiniz? Esas itibariyle en büyük sorunumuz tabii Song Liling karakteri oldu. Çünkü kadın rolü nü oynayan bir erkek karakterini, ciddi olarak canlandırmak, hayli güç bir mesele. Evet, kadın rolüne çıkan erkekler var ama bunlar gülünsün diye yapılıyor. Oysa burada tam tersine, inanıl sın kaygısı var. Bunun için çok çalışıldı. Özel likle Salih Sarıkaya. Ses çalışmaları, vücut ça lışmaları, dans çalışmaları, onu, esas oyunculuğu yanısıra hayli yordu. Benzer zorluk Cüneyt Türel için de geçerli. O da karşısındaki bir erkeğe, bir kadına olduğu gibi davranmak zorunda. O da bir oyuncu için zor. Bunun öte sinde akışı sağlamak, -küçük küçük parçalardan oluşan bir mozaik çünkü oyun- onu derleyip to parlamak başlıbaşına bir sorun tabii. Neden çok yorulduğumu söylemek çok zor ama, hayatım da en yorulduğum oyun bu. Neden bilmiyo rum... pe cy Haber bir casusluk olayını konu almış. Oyunda da siyasi unsurlar öne çıkarılıyor mu? Elbette, ancak olayın Amerika için önemi bence, Türkiye için öneminden farklı. Amerika lıların Vietnam'da neden savaşı kaybettiklerini analiz eden bir oyun. Olay 1960'da başlıyor, Kültür Devrimini, 68 Fransa Öğrenci Hareket lerini içeriyor, Vietnam Savaşı'nı içeriyor, daha doğrusu bunlara göndermeler yapıyor ve bu olayların içinde Amerikalıların, yani Batılının Doğu karşısında aciz kalışını anlamaya çalışı yor. Yazar Çin asıllı olarak bir Doğulu, ama Amerika'da doğup büyümüş bir kişi olarak da Batılı. Bu çelişkiyi kendi içinde yaşadığı için buna çok güzel ışık tutabilmiş, zannediyorum. Oyunun siyasi yanı yakın geçmişte yani, birço ğumuzun yaşadığı bir geçmişte, ki olayları fon olarak almış kendisine ve o olaylara sık gönder meler yapıyor, o açıdan da çok gerçekçi bir oyun. bir biçimde var. Bunun yanısıra, Çin'i vermek için otantik Çin müziği kullanılıyor. Diploma tik ortamı vermek için otantik Çin müziği ile caz karışımı özel bir müzik türü geliştiril miş. Tüm bunlar Ame rika'da yapılmış oriji nal müzikler. Son olarak da, sahnede ses efekti olarak da müziği kullanıyoruz. Kısacası müzik çok boyutlu ola rak kullanmış, o an lamda adeta bir opera yaklaşımı var. Ama esas itibariyle drama. a rulayıcı bir tavır alarak, iki kat daha fazla etkili oluyor ve bu olay gerçekleşebiliyor. Oyunun Türkiye'de yapılmalı dedirten yanı, özellikle bu iki ana kutupsallığın Türki ye'de çok güçlü olmasından kaynaklanıyor. Bi risi kadın-erkek ilişkileri. Erkeğin kadına bakı şı, oyundaki dünyada, Amerika'da, Fransa'da olduğundan Türkiye'de çok daha fazla kuvvetli. Türkiye'de erkek kadına, kadın da erkeğe, oralardakinden çok daha fazla şablon bakıyor. Hele geniş yığına indiğiniz zaman bu katmerleniyor. Bir maço erkeğimiz var, onun da erkek lik, mertlik, delikanlılık ideolojisi var ve bu ide oloji topluma çok egemen, kuvvetli bir ideoloji. Bunu kabul etmeseniz, hatta bazen ona karşı tavır alsanız da yine o ideolojinin varlığını kabul ediyorsunuz. Türkiye bir bakıma çok do ğulu bir ülke, bir bakıma batılı bir ülke. Her iki sinin öğelerini içinde taşıyor. Doğulu öğeler ve Batılı öğeler içice yaşıyor. Bizdeki doğululuk ları ve bizdeki batılılıkları yansıtması bakımın dan da çok etkili bir oyun olarak görüyorum. Bunlar oyunu seçmemin nedeni olan düşünce ler. Aynı zamanda da çok şairane, çok güzel bir oyun olarak gördüm. Oynandığı sene, 1988'de, New York'ta ne kadar ödül varsa hepsini topla mış bir oyun. Çok derinliği olan bir oyun. Koreografi için Çin'den gelen dansçı Peki müziğin ve dansın oyundaki rolü nedir? Bir defa ana metaforu, Butterfly metaforunu vurgulamak üzere Puccini'yi kullanıyoruz. Fakat burada kimi zaman parodi düzeyini alan müzik kimi zaman doğrudan doğruya duygu landırmak için kullanılıyor. Parodiye varan tersinlemeler var, ama öte yandan, Butterfly'ın ta nıtıldığı, Gallimard'ın gözünden Butterfly'ı gördüğümüz zaman örneğin, müzik Galli mard'ın ruh halini yansıtıyor, orada da dramatik Nasıl olur da bir insan yirmi yıl yaşadığı bir öteki insanın cinsiyetini yanlış anlar? Oyun bu soruyu soruyor ve bunun gerekçesini bulmaya çalışıyor. 19 Karagözcü Yusuf'un önlenemeyen yükselişi K a Kenterler'de ilk kez alaturka müzikal pe cy ent Oyuncuları otuzuncu yıllarını kutlarken bazı yenilikleri gerçekleş tirmenin heyecanını da yaşıyorlar. Kent Oyuncularının seyircileri, bun dan böyle Kenterler'in alışılmış çizgisinin dışın da oyunlar da görecekler. Bunların ilki, Fehim Paşa Konağı. Fehim Paşa Konağı'nın yönetme ni Hakan Altıner'le oyun hakkında konuştuk. Bize birçok özelliği içinde barındıran Fehim Paşa Konağı'nı anlattı. Fehim Paşa Konağı, Turgut Özakman'ın tarihe uzaktan bakarak gerçeklere parmak basan birkaç oyunundan biri. Özakman, değişik türde oyun yazmış, Türkiye'nin önemli oyun yazarlarından. Resimli Osmanlı Tarihi, Bir Şehnaz Oyun ve Fehim Paşa Konağı onun ta rihe uzandığı oyunlar. Fehim Paşa Konağı'nın Fehim Paşa çok belli bir konusu var. Konağı Oyunda çok sevimli, çok sempatik bir aşk öyküsünün Yazan : Turgut Özakman yanı sıra Abdülhamit devri Yöneten : Hakan Altıner ni, II. Meşrutiyet devri İs Müz. Dir. : Ruhi Ayangil tanbul'unu, Abdülhamit'in Dekor : Cengiz Özek Kostüm : Handan Şahin ve hafiyelerinin baskısı al Oynayanlar : Müşfik Kenter, Şükran tında ezilen, buna rağmen Güngör, Mehmet Birkiye, Murat Sarı, Tuna Orhan, çıkış yollarını arayan bir toplumu anlatıyor. Birbirine Kemal Okur, Hakan Gerçek, Haluk Kurtoğlu, içiçe örülmüş bu konular Cengiz Özek, Kadriye çok keyifli, çok mizaha Kenter, Aslı Altıner, yakın, çok eğlendirici bir Gülsüm Soydan, Çiçek dille anlatılmış, oyunun bir D. Gerçek, Kerem Atabeyoğlu başka zenginliği de bundan Orkestra : Melissa Kenter, Binnaz geliyor. Zeynep ÜSKÜL Başar, Günay Çelik, Hüseyin Tuncel rın birincisi son dönemde çok yaygınlaşan televizyonda ve bazı tiyatrolarda yaygınlaşan ko medi adı altında yapılan belden aşağı esprilerle örülü seviyesiz işlere bir yanıt verebilmek ve ti yatronun en önemli türlerinden olan komedinin aslına uygun olarak, bayalığına kaçmadan da yapılacağını göstermekti. Fehim Paşa Konağı buna olanak tanıyan, çok seviyeli bir oyun. İkinci amacımız da unutulmaya başlanan, ancak bu işe ilgi duyanlarca ciddiye alınan ger çek Türk Sanat Müziği'nin örneklerini bir mü zikalin içine monte edebilir miyiz düşüncesiy di. Zaten Turgut Özakman oyunun içinde belli şarkıların söylenmesini istemiş. Şarkı söz lerine uygun, aynı havayı taşıyan bestelerle oyunumuzu bir tür alaturka müzikal haline geti rebilir miyiz diye düşündük. Bu konuda da bize büyük bir kompozitör, orkestra ve koro şefi Ruhi Ayangil yardımcı oldu. Ruhi Ayangil ve arkadaşları yalnız oyuncu arkadaşlarımıza belli Türk Müziği parçalarını çalıştırmakla kalmadı lar aynı zamanda Ruhi Bey'in yaptığı özgün bestelerle oyun zenginleşti. Bu bestelerin bazı larında Turgut Özakman'ın Anlatıcı için yazdı ğı tekstlerden yararlandık. Birinci perde finali, ikinci perde açılışı için Turgut Özakman'ın ken disinden şarkı sözü istedik. O da oyuna uygun şarkı sözü yazıp gönderdi. Onu da oyunun içine monte ettik. Biz, Fehim Paşa Kona ğı'nı çalışırken birkaç temel amaçtan yola çıktık. Bunla 20 Fehim Paşa Konağı'nın öyküsü kısaca şöyle özetlenebilir: Olay, 1908 Temmuzunda geçiyor.Oyun, yazarın da oyunun başında anla tıcının ağzından söylediği gibi Fehim Paşa Ko nağı'nın arkasında dar bir sokakta, bir küçük kahvede başlıyor. Kahveyi, deyim yerindeyse daha önce Fehim Paşa'nın yanında çalışmış olan emekli bir kabadayı işletiyor. Bu kabada yının bütün amacı oğlunu gerçek bir kabadayı olarak yetiştirip, Fehim Paşa'nın konağına sok mak. Ama kader ağlarını öyle örmüyor ve ka badayı olması istenen oğlan ortaoyununa me raklı, sanatçı ruhlu bir insan haline geliyor. Ve olaylar öyle gelişiyor ki kabadayı olarak ko nağa girmesi istenen oğlan, konağa ortaoyun cusu olarak giriyor ve yalnız Paşa'nın değil, Paşa'nın hareminin, kızının karısının da gönlü nü kazanıyor ve orada kaçınılmaz olan gerçek leşiyor: Yusuf umarsızca Paşa'nın kızına aşık oluyor. Gerisini biz burada söylemiyelim ki işin herşeye rağmen keyfi, tadı kaçmasın. Reji açısından söylemek istediğim bir şey var: bir süredir, Şehir Tiyatroları'nda yaptığım çalışmalarda bana yakıştırılan bir sıfat vardı: asık suratlı oyunların yönetmeni deniyordu. Ben gerçekten dramatik ağırlığı olan oyunlarda çalışmaktan zevk alıyorum. Fehim Paşa Kona ğı, bu anlamda benim için yepyeni bir pencere haline geldi. Keyifle komedinin trükleri üzeri ne çalıştık, nelerden tat alabileceğimizi düşün- mu? Fehim Paşa Konağı, kendi kültürüne sahip çıkarak, onu küçümsemeyerek, ama tatlı-tatlı dalgasını geçerek 1908 İstanbul'unu anlatan, seyircinin yüreğini ısıtan bir oyun. çıkarak onunla alay etmeyerek, onu küçümse meyerek ama tatlı -tatlı dalgasını geçerek o de virde ne gibi hoşlukların olduğunu seyirciye an latıp onların yüreğini ısıtarak önemli bir görev yapıyor, diye düşünüyorum. • a Ferdi Merter'den Nutku'ya yanıt - Müzikal olması oyuncular için zor oldu Başlangıçta, evet. Ancak, temel bir pren sipte Ruhi Ayangil'le buluştuk ve anlaştık. Söz konusu olan tiyatrocuların şarkı söylemesiydi, arkadaşlarımız operacı değil, alaturka müziğe de yatkın kişiler değil. Bu şarkıları güzelden önce doğru nasıl söylerler, önemli olan buydu. Dolayısıyla, Ruhi Bey ve arkadaşları bunun üzerinde durdular. Usülüyle Türk Sanat Müziği nasıl söylenir o öğretildi. Ondan sonra bunun seyirciye nasıl ulaşacağı üzerinde birlikte dur duk. Genellikle müzikallerde tekst okunur, sonra bir an gelir oyun durur, şarkı söylenir, şarkı bitince tekrar tekste devam edilir. Bu beni çok rahatsız ederdi. O yüzden de reji olarak öyle bir anlayıştan yola çıkmamayı itina ettim. Şarkıları oyunun içine monte ettik. Şarkıların arasına laflar giriyor, zaman zaman oyuncular orkestra ile konuşabiliyorlar, orkestranın uyarıcı bir işlevi de var. - Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı ? Son zamanlarda moda olan bir kavram var. "Ulusal kültürümüze, ulusal değerlerimize sahip çıkalım" deniliyor. Zaman zaman belli kitlelerin kendi ideolojileri doğrultusunda kul landıkları ve deyim yerindeyse yozlaştırdıkları bu kavramın ciddi ve doğru bir örneğini bu oyunla verdiğimize inanıyorum. Fehim Paşa Konağı, kendi müziğine, kendi kültürüne sahip Özdemir Dergimizin Aralık/91 sayısında, Prof. Özdemir Nutku ile İzmir Şehir Tiyatrosu üzerine yapılan söyleşi için Devlet Ti yatrosu sanatçısı Ferdi Merter'den bir yazı aldık. Yazının bu konu ile ilgili bölümünü yayımlıyoruz. Sayın Özdemir Nutku, "Eski İzmir Şehir Tiyatrosu" var gündemde. Diyorsunuz ki: "Avni Dilligil kadroya tiyatro yapanları almak yerine, tiyatroyu aile şirketi haline getirmişti." Ve Dilligil soyadları sayıyorsunuz. Ya ötekiler? "Renan Fosforoğlu, Salih Tozan, Feridun Çölgeçen, Muazzez Arçay, Zihni Rona, Ragıp Haykır". Bunlar o dönemler tiyatro ya panlar değiller mi idi? İlk oyun olann Strinberg'in Suçlu mu oyunu, Hamlet, Elektra yalnızca aile ile mi oynanmıştı, yoksa İstanbul Tiyatroları'ndan istifa edip İzmir'e tiyatro kurmaya giden profesyonellerle mi? 1945-50 yılları arasında ayakta kalan ve onlarca oyunla turneler yapan İzmir Şehir Tiyatrosu bir aile şirketi değil profesyonellerle destekli bir "Okul" idi. Ana kadronun dışında yetişen gençler: Muharrem Gürses, Kemal Dirim, Belkıs Fırat, Mualla Fırat, Cahit Gürkan, Vala Önengüt, Şevki Artun, Çocuk Tiyatrosu'ndan Ferdi Merter, Dinçer Sümer, Erhan Dilligil, Erhan Gökgücü. Bugün bizim tiyatrolarımıza ışık tutacak kadar güzel bir yönetmeliği vardı. Kopyası bende, dilerseniz, tarihi belge olarak, fotokopisini gönderirim size. Ayrıca, tiyatro "dedikodular"dan kapanmadı, 1950'de "neden çıktığı hâlâ bilinmeyen" bir yangın Türkiye'nin ilk döner sahneli binasını yaktı. Daha sonra Bahribaba'da bu günkü Devlet Tiyatrosu binası, "Ara Tiyatro" adıyla perdele rini açıp turneler yapmasına karşın "Bütçesizlikten" kapan mak zorunda kaldı. Saygılarımla, Ferdi Merter pe cy dük, önce biz güldük, sonra seyircinin güleceği ni umarak sahneye getirdik. Prömiyer gününden bu yana da duyduğumuz kahkahalar yanılmadığımızı kanıtlıyor. Şimdi devam ediyoruz. - Sayın Altıner, Fehim Paşa Konağı Kenterlerin ilk müzikali mi? Kenterler'in çok eski yıllarda, bu otuzyıllık geçmişinde, Dormen'lerle birlikte oynadıkları Brecht'in "Üç Kuruşluk Opera"sı var. Ondan sonra müzikale pek yönelmemişler. Yıldız Kenter'den Müşfik Kenter'den ve Şükran Güngör son dönemde özellikle müzikaller garip bir moda haline geldiği zaman ellerine çok elve rişli tekstler geçse de yönelmekten kaçınmışlar. Nitekim, hepsi de baştan bunun müzikal adı al tında sergilenmesinin biraz yadırgadılar. Ama gerçek anlamda alaturkanın tadı sahneye yayıl maya başladığı andan itibaren sanıyorum tedir ginlikleri bir keyif haline dönüştü. Bu sene, bi liyorsunuz Kenter'lerin otuzuncu yılı.Bu nedenle, bu sezon başında Kent Oyuncularının ana amacı bir takım yenilikler yapmaktı. Bu konuda birtakım yeni projeleri de birlikte geliş tirdik. Bunlardan bir tanesi bir resim galerisinin profesyonel olarak hizmete girmesi oldu. Şimdi periyodik olarak üç hafta da bir resim sergileri açılıyor. Oyun türlerini biraz değiştirelim dedik. Bunlardan bir tanesi Fehim Paşa Konağı'ydı. Bunun ardından sezon sonuna doğru Yıldız Kenter'in sahneye koyacağı, Adalet Ağaoğlu'nun "Çok Uzak Fazla Yakın" adlı Kenter kardeşler için yazmış olduğu oyunu gelecek. 21 Şahane Dormen Tiyatrosunda 29 yıl önceki bir oyun Umut dolu duygusal bir komedi Şahane Züğürtler Y irmibeş yaşımda ilk oyunum Zayıf Bir Kadını yazdığımda, babam : 'Yanlış yol seçtin, istersen telif hakkını iki misli veri rim' demişti. Kabul etseydim, iflas eder di. Tiyatro yöneticisi Abel Deval oğlunun tiyatrocu olmasını istemiyordu. Ama konuşmayı tiyat ro kulisinde öğrenmiştim, çelik çomak oynanacak yaşta oyunculuk oynuyordum." Michel Aubriant'ın bir yazısından aldığımız bu sözler, 29 yıl aradan sonra Haldun Dormen Tiyatro su'nda ikinci kez sergilenen Şahane Züğürtler'in ya-zarı Jacaues Deval'e ait. Jacques Deval ve eserleri ne ilişkin sözlerini şöyle sürdürüyor Michel Aubriant: : Jacques Deval Çeviren : Asude Zeybekoğlu Yöneten : Metin Serezli Dekor : Osman Şengezer Kostüm : Güler Yiğit Oynayanlar : Haldun Dormen, Nevra Serezli, Suat Sungur, Nejat Birecik,Ersin Ökten, Sevil Üstekin, Leyla Üner, Fuat İşhan, Hakan Ökten, Engin Yüksel Yeşim Alıç, Şebnem Özinal, Metin Aslan, Gülen Karaman, Ayşe Çakar Hüseyin Köroğlu Salon : Dormen Tiyatrosu menlik görevi bana verildiğinde ilk düşündüğüm şey 'oynandığı dönemde oyunun ne eksikleri vardı?' oldu. Hiçbir eksiği yoktu. Hatta fazlası vardı. Eser güzeldi. Etkileyici idi. Yönetmen Erol Keskin'in yorumu ve yönetimi sağlıklıydı, doğruydu. Hikaye yalın ve düzeyli bir biçimde anlatılıyordu. Oyuncular güçlü ve sıcaktılar. Oyun, bir bulvar ko medisinin bütün öğelerini taşıyan tatlı bir hafiflik ve ölçülü bir duygusallıkla temsil ediliyordu. Bütün bir yıl kapalı gişe oynayarak Dormen Tiyatrosu'nun o güne kadarki seyirci rekorunu kırmıştı. Böyle bir oyunu yeniden sahnelemenin nasıl bir duygu olduğuna gelince; her şeyden önce 1992'de, oyunu daha iyi, daha etkileyici bir biçimde seyircilere sunmam gerekiyordu. Bunun için önce iyi oyunculara gereksinim vardı... Haldun Dormen oyunu vaktiyle 400 kez oynamıştı ve belki de sanat kariyerinin en akılda kalan ve en takdir edilen perfor mansını göstermişti. Ve şimdi daha deneyimli, daha olgun ve seyircisi ile daha özdeşleşmiş bir konum daydı. Bir yönetmen için böyle bir oyuncu ile yola çıkmak büyük bir kazançtır. a Ayşe ATEŞ Yazarı Züğürtler pe cy Şahane Züğürtler "Deval'in güldürülerinin altında umutsuzluk vardır. Renkli, canlı bir diyalog bunu sezdirmez bile. O, hızını sinemadan, ince ayrıntılarını romandan alır. Jacques Deval, okurken de tad veren ender ti yatro yazarlarındandır. Bu eğlendirici adamın, çağ daş tiyatronun yükseklerinde çakan şimşekleri var çoğu zaman." 1963-64 sezonunda Erol Keskin tarafından sah nelenen Şahane Züğürtleri bu kez Metin Serezli yö netiyor. Oyun 16 Ocak'ta başladı. Metin Bey, yıllar önce sahnelenmiş, hatta uzun bir süre rol aldığınız bir oyunu yönetmek nasıl bir duygu? 29 yıl önce seyrettiğim, sonra da uzun bir süre oynadığım bir oyun Şahane Züğürtler. 1992 yılında tekrar sahneye konulması düşünüldüğünde ve yönet menlik görevi bana verildiğinde ilk düşündüğüm şey 'oynandığı dönemde oyunun ne eksikleri vardı?' oldu. Şahane Züğürtler son beş yıldır Dormen Tiyat rosu'nun repertuarındadır. Kadromuzda Tatiana rolü nü oynayabilecek bir oyuncu olmadığından bugüne kadar oynanamadı. Nevra Serezli'nin kadromuza ka tılmasıyla tekrar gündeme geldi. Ben yönetmen olarak şuna inanırım: İyi ve doğru bir rol bölümü oyunun başarısında yüzde elli oranında yer tutar. Haldun Dormen, Nevra Serezli, Fuat Işhan ve Sevil Üstekin oyunun temelini oluştur dular. Konservatuarın genç ve yetenekli öğrencileri de onları desteklediler. Goroçenko çok zor bir roldür. O rolü de Şehir Tiyatroları'nın yetenekli oyuncusu Hüseyin Köroğlu üstlenince işim iyice kolaylaştı. Dekor ve kostümden hiç korkmuyordum çünkü Osman Şengezer ve Güler Yiğit dünya çapında sanatçılardır. Bir yönetmen elindeki kadroya, teknik ekibe ve yazara inanırsa içini öyle bir duygu kaplar ki kötü bir şey yapa maz. Artık onun tek düşüncesi, kendisini mutlu eden bu duyguları izleyicilerine iletebilmektir. Daha önce sahnelenmiş olmasının zorlukları var mı? Zorluk şuradaydı: 30 yıl önce dünya neredeydi? Rusya neredeydi? Fransa neredeydi? Türkiye ve Türk se yircisi neredeydi?.. Malum, oyunumuz iki soylu beyaz Rus'un parasızlık nedeni ile bir burjuva aileye uşak ve hizmetçi olmalarının hikayesidir. 22 Oyunu yeniden ele aldığımda, baktım ki pek çok şey değişmiş. Dünya değişmiş, ölçüler değiş miş, sınırlar değişmiş, fikirler değişmiş, rejimler al tüst olmuş, duvarlar yıkılmış. Ama bir de hiç değiş meyen evrensel kavramlar var. Sevgi, barış, dostluk, özveri, hoşgörü, saygı, yaşama sevinci ve umut... Şartlar ne olursa asla kesilmeyen bir umut. İşte ben bu kavramları izleyiciye bir kez daha sun mak, anımsatmak amacı ile başladım işe. Oyuncula rım da dört elle sarıldılar bu kavramlara. Beraberce 1963'e göre daha bir tempo, daha bir ritm katmaya çalıştık oyuna. Dünyanın da temposu o günden bu güne farklılaşmıştı çünkü. Çağı yakalamak gereki yordu. Bir tiyatro oyunu hangi devirde geçerse geç sin izlettiğiniz çağın gerisinde kalamazsınız. Kalmamanız gerekir. nasıl belirliyorsunuz? Evet, Şahane Züğürtler sahneye koyduğum otuzuncu oyun. Bu oyunda önce yazara ve hikayeye, sonra oyuncularıma ve teknik kadroma inandım. Onlar da bana inandılar. Sonuca birlikte ulaştık. Tıpkı bundan önceki yirmidokuz oyunumda ulaştığı mız gibi. Biz birbirimizi sevdiğimiz için, birbirimize inandığımız için izleyicilerimiz de bizi seviyor, bize inanıyor. Dilerim bu otuzuncu oyunumun yerini bana Şahane Züğürtler afişten indiği zaman bir daha so rarsınız. Şu anda o benim otuz evladımdan biri. Ama sonunda diğerlerini geçer ve seyirci rekorunu kırarsa belki o zaman bir numara olur. Sanırım bu gidişle de öyle olacak... • cy a Ve gün geldi, Şahane Züğürtler 16 Ocak 1992'de, tam 29 yıl sonra yeniden perdelerini açtı. Sonuç başarılı idi. İzleyiciler o inanılmaz koku alma hassaları ile gişeye koştular. Şahane Züğürtler halen kapalı gişe oynanıyor. Bence bu, yazara ve yönetmene inanan, yaptık ları işi seven oyuncuların zaferidir. Ve bu inançtan, bu sevgiden en çok yararlanan kişiler de izleyiciler oluyor. Biz onlar için çalışıyoruz ve tek gayemiz on lara gerek komedide, gerek duygusallıkta, ölçüyü hiç kaçırmadan, hiç abartmadan, düzeyli bir hikaye anlatmak. Bunu başardığımıza inanıyorum. Dünya Değişmiş, rejimler altüst olmuş, sınırlar değişmiş. Ama hiç değişmeyen evrensel kavramlar da var; sevgi, barış, umut, hoşgörü gibi... Sizi bu yıl oyuncu olarak 60. oyunda izledik, yönetmen olarak ise Şahane Züğürtler, 30. oyunu nuz. Bu 30 oyun içinde Şahane Züğürtlerin yerini Nâzım Hikmet'in ülkemizde sahnelenen oyunlarına ek pe Geçen sayımızda Nazım'ın ülkemizde oynanan oyun ve uyarlamalarının listesini vermiştik. Listede eksik kalan eserleri aşağıda sunuyoruz. Oyun : 1969/İnek, Bulvar Tiyatrosu, Vâlâ Önengüt Uyarlama : 1976/Benerci Kendini Niçin Öldürdü. Nurhan Karadağ 1978 / 1941-42'den İnsan Manzaraları, İstanbul Birlik Tiyatrosu, Vasıf Öngören 1988 / Nâzım, Bizim Tiyatro, Zafer Diper Düzeltme: Gecen sayımızda Gaziantep Büyükşehir Belediye Şehir Tiyatrosu haberinde adı geçen Tarık Günersel, yanlışlıkla Tarık Günerel olarak yer almıştır. Düzeltir, özür dileriz. 23 Yıldız Sarayı'nda bir Yunan Klasiği yun günümüze 2400 yıl öncesinden geliyor. Yazarı Aiskhylos, baş karak teri ise Orestes. Oresteia, M.Ö. 458'de oynandığı ve tragedya yarışmasında birincilik kazandığı bilinen bir Yunan Klasi ği. Oyun, Atreos soyunun yıkımına neden olan kan davası üzerine kuruludur. Oresteia, yazarın çağımıza bir bütün olarak kalan tek üçlüsüdür. (Oresteia Agamemnon - Khoephoroi). Orestes daha birçok ef sanelere konu olmuş, Tanrıların Vatanı Anado lu'daki birçok savaşta ve efsanelerde tanrılar soyun dan gelme Agamemnon'la Klytamestra ve kardeşleri Elektra, İphigenia ve Khrysothemis'le birlikte anılmaktadır. M pe Sinan ŞANLIER Teknolojinin getirdiği olanaklar, sağladığı gör sellik, efekt zenginlikleri ve pürüzsüz ses artık bu günün estetik değerlerinde baş köşeye yerleşmiş du rumda; bu artık yadsınamaz bir çağdaşlıktır. Aynı zamanda gerçek bir klasiğin de temel estetik kural olması söz konusudur. Orestia'nın, klasik anlayışla sahnelenmesi ve seyircinin neredeyse doğal oyuncu lar olma özelliği, klasizmi ve modernizmi konu sunda, dozunu kaçırmadan içiçe geçirmiş ve har manlanmış bir yanı var. cy a Mitolojik kan davası güzel öyküsü olan Troya Savaşı'nın başlangıcından alıyor, ki bizi de çok ilgilendiriyor Troya Savaşı; Anadolu'yu ilgilendiriyor, zaten oyun Anadolu köy lerinden birinde geçiyor, ya da adaların birinde , yanıtını veriyor ve ekleyerek, 1,5 yıl Viyana'da ça lışmak çok şey kattı bana. Bir kere tiyatro gerçekten benim bildiğimin çok daha genişiymiş, onu gördüm. Bildiğimden, öğrendiğimden çok daha büyükmüş. Pratik de çok şey kazandırdı. Oyunculuk, yönetmen yardımcılığı ancak insan kendi kültüründe tiyatro yaptığı zaman çok rahatlıyor Yıldız Sarayı'nda, salonun doğal mekanı için de sahnelenen oyun için tüm ekip hiçbir özveriden kaçınmadan oldukça yorucu bir provalar dizisinden çıkmışlar. Oyuncularla son derece uyumlu ve başa rılı bir çalışma yürüttüklerni söyleyen yönetmen sö züne devam ederek, Oyun her gün yenileniyor, hep en doğruya doğru gidiyor. Tekst seyirciye anlatıl mak isteniyor ve hemen hemen bunu engelleyen her şeyi kaldırıyoruz ortadan. Teknik olarak da hep onu yapmaya çalışıyorum. Oyunun totalini anlatan çar pıcı bir biçim, sonra oyunun ne olduğunu anlatan, baştaki o total biçimi açan başka bir biçim. Daha net, daha sade, daha anlatıcı bir biçim, diyor. Orestes karakteri, Euripides'ten Goethe'ye kadar daha birçoklarınca ele alınıp işlenmiştir. O yıl ların, ünlü Troya Savaşı, Truva Atı diğer karakter leri, bir Apollon, bir Athena, Filades, Aygistos ve mutlaka koro bugün de hâlâ geçerliliğini korumakta dır. Oyunu İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun genç yönetmenlerinden Mustafa Avkıran sahneye koyu yor. Bu denli bir klasiğin sahnelenmesindeki çekici liği nedir diye sorduğumuzda yönetmen: Tiyatro törensel bir şey gibi geliyor bana. Yaptığım işin mutlaka tarihsel bir yerlerde olmasını istiyorum. Premeteus'u yaptığımda da çok heyecan lanmıştım. Çünkü ilk defa idi Premeteus. Önemli bir kahraman, başkaldırının simgesi olan bir adamı ilk defa Türkiye'de yapmak çok keyifliydi. Türkiye'de ilk üçlemeyi yapmak da benim için çok keyifli. Bura da ilk kez bir üçleme deneniyor ve bunu deneyen ekip, bunun önemini anlayan bir ekip. Bir ensemble oldu burada. Bu ensemble bir daha başka bir oyun da olur mu olmaz mı onu bilmem. Ve beni oyunda çeken de geniş yelpazeli bir hikaye oluşu. Tarihin en 24 Salonun ortasındaki "sunak"ın benzeri sunak lar seyircinin otur ma düzenini sağla mış. Seyirci ister istemez oyunun bir parçası oluyor ve hatta olmak zorun : Aiskhylos da kalıyor. Oyun Yazan : Ebru Sonuç cular ellerini uza Çeviren : Mustafa Avkıran tıp seyirciyi oyuna Yöneten Dekor : Nurettin Özkönü çekecek kadar dış Kostüm : Merih Avkıran dünyaya yakınlar. Işık : Yüksel Aymaz Bir ara Athena el Müzik : Erkan Oğur lerindeki oy taşla Yön. Yard. : Taner Birsel, Erkan Taşdöğen rını seyircilerinin önüne bırakarak, Oyuncular : Funda Akduman, Mert Avkıran, Özden Çiftçi onları Orestes'in Ülkü Duru, Ali yargıçları konumu Düşenkalkar, Mehlika na sokar. Aslında Kaptanlar.M. Ali Kapl yargıladıkları ken Reha Özcan, Uğur Pol dileridir... Sunak Alptekin Serdengeçti, tan odaklanarak Erkan Taşdöğen, Mine Tüfekçioğlu, Payidar dalga dalga gelişen Tüfekçioğlu, Özgür Y ve halkaları gide rek büyüyen olay lar seyirciyi sarıp sarmalıyor. Seyir düzeninin böyle kurulması, günümüz insanının ya şamındaki bilinçli ya da bilinçaltı davranışlarının 2400 yıl öncesiyle çakışmasını sağlamak için yapıl mış. Oresteia Orestia, günümüz insanmdaki bilincin ve bi linçaltının uçsuz bucaksız istemlerinin 2400 yıl önce sorgulandığı bir oyun... • MİFTOK İTÜ Oyuncuları 1988-1989 döneminde, yapıcı bir tutuma sahip bir Dekan Yardımcısı'nın atanması ile, yapımızı biraz daha geliştirerek, Haldun Taner Usta'nın Eşe ğin Gölgesi adlı oyunu ile açtık perdelerimizi... 1989-1990 yılına, Fakültemiz bahçesinde ser gilediğimiz Brecht Kolaj çalışması ile başladık. Ar dından çeşitli şairlerin dizelerinden derlediğimiz Barış Şiir Dramatizasyonu geldi. Asal oyunları mızdan ilki, arkadaşımız Tarkan Çeper'in yazdığı Tiyatro Günleri oldu. Sezon sonunda Sermet Çağan'ın AyakBacak Fabrikası'nı oynadık. 1990-1991 sezo nunu da, çeşitli oyunlardan derle diğimiz Oyunlar da Kadın, Bahçe Gösterisi ile açtık. bu yıl kulüp oda mızı bir Cep Sah nesi haline çevire rek burada kısa oyunlar sergileye rek arkadaşları mızla daha bir bü tünleştik. Asal oyunumuz Friedrich Durrenmatt'ın Büyük Romulus adlı eseri oldu. cy a İTÜ Oyuncuları, İTÜ'deki eski Tiyatro Kulübü'nün çalışmalarını yeterli ve doyurucu bulmayan ve yine bu kulübün eski üyeleri tarafından kurulmuş bir amatör topluluk. İTÜ Oyuncuları, dört kurucu üyesi ile 1990 Mayıs ayında çalışmalarına başladı. Şu anda 24 kişi lik kadrosu ile çalışmalarını sürdüren grubun kurucu üyeleri Ata Ünal, Timur Sırt, Tolga Korkut Yalçınkaya ve Aysu Seven. Topluluk ilk olarak 6 ay gibi bir süre F. Kafka'nın Duruşma'sı üzerinde çalıştı ancak çeşitli olanaksızlıklar nedeniyle bu oyunu sahneleyemedi. İTÜ Oyuncuları ilk ürünleri olan Maria Irene Fornes'un Boğulma adlı oyununu Mayıs 1991'de sahne ledi. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilim ler Fakültesi Tiyatro Kulübü, MİFTOK, adı altında kültürel etkinliklerine 1986 yılında başladı. Grup, 1987-1988 dönemine çalışmalarına Oktay Arayıcı'nın Sefer-i Ramazan Bey'in Nafile Dünyası ile başladı. Bundan sonrasını MİFTOK'lu Can Karakaş'tan dinleyelim: Çalışmalar esnasında "İdari Veto" aldık. Yılmadık; tekrar izin aldık. Bir süre sonra çalışmalar süresiz tatil edildi. Arkadaşlarımız gözaltına alındı. Nerede boş bir kahve köşesi bulduysak orada çalış tık. Zaman oldu düğün salonları kiraladık; kurulu şunda 133 kişi ile başladığımız çalışmalarda 5 kişi kaldık. Bu yapılanlardan öğretim üyelerimizden biri nin haberdar olup, yasallaşmamız konusunda verdiği çabalardan sonra, tekrar okulun bünyesinde çalışma ğa başlayıp, çok kısa bir sürede ilk oyunumuzu çı kardık. pe 1991 Haziran ayında İTÜ'de hizmete giren ve Türkiye üniversitelerinde bir benzeri olmayan Kül tür ve Sanat Birliği binasıyla çalışma odasına, 110 kişilik bir salona ve 400 kişilik bir oditoryuma kavu şan topluluk, oyunculuk çalışmalarını ve provalarını bu binada yürütüyor. Topluluğun amacı İTÜ'de tiyatro geleneğini sağlam temeller üzerine yerleştirmek ve bunu kök leştirmek. Amaçlarının "profesyonelce çalışan bir amatör tiyatro" olarak açıklayan grubun kurucuların dan Ata Ünal, ilk hedeflerinin Mart ayından başla yarak haftanın belirli günlerinde oyunlarını sahneye koyan bir repertuar tiyatrosu oluşturmak olduğunu söyledi. İTÜ Oyuncuları, bir tiyatro grubu olmanın ya nında bir tiyatro kurumu olma işini de yürütmek du rumunda. Çünkü İTÜ gibi 24 bin kişinin okuduğu saygın bir üniversitenin adını taşıyorlar. Bu yolda bünyesinde yer aldıkları İTÜ Kültür ve Sanat Birliği'nin olanaklarından da yararlanarak birçok ulusla rarası ve yerli tiyatro kurum ve topluluğu ile ilişki kurmuş durumdalar. Çeşitli söyleşiler, röportajlar düzenleyerek, özel protokollarla bazı oyunları vide oya kaydederek kapsamlı bir arşiv oluşturmak üzere çalışmalar yapıyorlar. Bu ürünleri, 1992 yılı içinde çıkarmayı amaçladıkları kendi tiyatro dergilerinde değerlendirmeyi düşünüyorlar. Şubat sonundan başlayarak Dünya Tiyatro Tarihi üzerine bir dizi seminer düzenleyecek olan topluluğun bir başka projesi de Şehir Tiyatroları'nın bazı oyunlarını videoya kaydederek görüntülü ti yatro arşivlerinin temelini atmak. Şehir Tiyatrola rı'nın olumlu yaklaştığı bu konuya ilişkin çalışmalar, önümüzdeki aylarda başlayacak. 1991-1992 sezonunu "Davul, Darbuka, Zurna, Tef" adlı oyunumuzla açtık. İlk oyunumuz Melih Cevdet Anday'ın daha önce hiçbir tiyatro bünyesin de ele alınmamış bir eseri olan Ölüler Konuşmak İsterler, 23 Ocak 1992 tarihinde Beyoğlu'nda Dünya Premieri yaptı. İkinci oyun olarak yine ilk defa kulübümüz tarafından sergilenecek Ümit Kıvanç'ın Macbecth, Muhitimize Uyarlama adlı eseri ile seyirci ile buluşmayı amaçlıyoruz. Üniversitelerde mezun olanlar gider. Yerine yenileri gelir. "Bugün varız, yarın yokuz" geleneğini yıkarak, "Geleneksel bir Üniversite Tiyatrosu" ya ratmayı başlıca hedef sayanlardan devraldık biz bu yapıyı... Okulumuzun adını geniş kitlelere duyura bilmek, üniversitelerin sadece çeşitli derslerin göste rildiği eğitim kurumlan değil, aynı zamanda kültürel etkinliklerin de yoğunlaştığı bir çatı konumuna geti rilmesi amacı güdüyoruz. KOKU'nun yazarından 'Yalnızlık 'oyunu KONTRABAS Yasemin DİLBER B ireysel, toplumsal, ulaşımsal, cinsel ve mü zikal yönden sadece engel olan bir alet, kontrabas." Patrick Süskind, 1980 'de yazdığı Kontrabas adlı oyununda, bir gerilim anında. böyle söyletiyor oyunu yöneten ve oynayan Metin Belgine. Kontrabas'ı 1990 yazında okuyup benimsedik ten aylar sonra, Ekim 91 'de ilk kez bu aletle tanış mış, Metin Belgin. Opera sanatçılarından Kerim Soysalın yardımlarıyla Kontrbası bir profesyonel gibi tutmayı ve yay çekmeyi, bazı notaları, sesleri nasıl çıkarabileceğini öğrenmiş. pe cy a Metin Belgin, 11 Ocak 1992'den bu yana ise artık bir kontrbascı kimliğiyle AKM Konser Salonu'nda izleyicilerini bekliyor. Sayın Metin Belgin, bir oyunu hem yönetmek hem oynamak belli zorluklar taşımıyor mu? Ne tür bir çalışma tekniği ile aştınız bu zorlukları? Haklısınız, benim en büyük sorunum yönetmen sorunuydu. Hem sahnede oynayıp aynı anda reji ça lışmasını düşünüp sonra da bunu yine kendime akta rarak, böyle bir bütünlük sağlamak sorunuydu. Elbet te bir reji asistanım var, Zafer Âlgöz bana bu konuda yardımcı oluyor. Onun ötesinde bir de kamera var, provaları kamerayla yapıyorum. Devlet Tiyatroları'nda tek kişilik bir laboratuar çalışması yapmaya çalıştım. Bu belki önümüzdeki yıllarda diğer genç ar kadaşlarımın katılımıyla başka boyutlarda, başka bi çimlerde yeni oyunların bu tür çalışmalarıyla da kar şılaşabilir. Yine de oldukça zordu elbette. Sizi, oyunu sahnelemeye iten, çekici gelen neydi Metin Bey? Süskind oyunda çok ilginç bir espri yakalamış bana göre. Bizim Kontrbasçı, çok kompleksler içinde bir orkestra elemanı. Kontrbasın hor görüldüğünü, orkestranın müzisyenleri tarafından dahi değeri bilin mediğini sürekli anlatmaya çalışıyor, vurgulamaya çalışıyor, özellikle. Giderek de orkestrayla toplumu özdeşleştirip, birey olma savaşımını görüyoruz bütün zaaflarıyla. Bana göre sevimli gelen en büyük özelliği; so nunda bir çığlık atmak istiyor, sevdiği kadın adına, bir şey yapmak istiyor. Belki onu yapamayacak, belki yine aynı yaşamı sürdürecek, o rutinin içinde kalmak durumunda ama o çığlık atmayı istemesi bile çok sevimli kılıyor bu adamı. Orkestrayla toplumu özdeşleştirme olayı bence oyunun en önemli özellik lerinden biri sanıyorum. Patrick Süskind ülkemizde Koku adlı romanı ile tanınmış bir yazar, bildiğimiz kadarıyla Kontra bas'tan başka oyun kitabı da yok. Peki, Kontrabas daha önce hiç sahnelenmiş mi? Hayır, daha önce oynandığına ilişkin hiçbir bilgi yok elimizde, zaten P. Süskind'e ilişkin pek fazla bilgi yok. Yalnız Ayten Uncuoğlu'nun çevirisiyle çözdü ğümüz, bir dergideki yazısından, şöyle bir olay ya şandığını öğrendik. Önce Kontrbas'ı basacak yayıne vi bulamamış fakat Koku kabul edildikten sonra, Kontrbas'ın da basılması ko şulu ile vermiş ve ikisi bir Yazan : Patrick Süskind likte çıkmış piyasaya. Başka Çeviren : Hale Kuntay oyunu şu anda yok sanıyo Yön. ve Oy : Metin Belgin rum. Yönet. Yard : Zafer Algöz Dekor : Ethem Özbora Yaşamına ilişkin öğre Kostüm : Serpil Tezcan nebildiğimiz, en önemli Salon : AKM-, Konser Salonu nokta ise tam bir münzevi olması. Zaten oyunda da zaman zaman inzivaya çe kilmiş Süskind'i görüyoruz. Kontrabas 26 Hiyerarşinin içinde bunalıma düşmüş ama yine öyle koşullanmış bir adam ki, o hiyerarşinin içinden sıyrılamayacağını da çok iyi biliyor, çünkü sonuçta diyor ki, ben tutucu bir müzisyenim, yerimin ne ol duğunu bilirim. Rejide özen gösterdiğiniz noktalar neydi? Şimdi Süskind'in oyunu bir yalnızlık çığlığı, bugüne kadar bu konuda birçok oyunda görsel an lamda, edebiyatta birçok yapıtta karşılaşıyoruz. Bu rada bana göre oyunun özelliği bu yalnız insanın bir kontrbascı kimliğinde karşımıza çıkması. Bizden sanki çok uzakmış gibi görünen ama sonuçta yine zaaflarıyla, coşkularıyla, korkularıyla bizden biri olan bir insan. Ben bu ikilemden yola çıkıp, bu toplumdan uzak insanın dünyasını çok gerçekçi bir anlamda kurmak istedim. Süskind küçük bir odada geçiyor hayatı, demişti; ben o odayı çok stilize bir biçimde, bir eşkenar üçgen esprisinde düşündüm. Ayrıca bu adam odasını ses geçirmez malzemeyle, bir yalıtım malzemesi ile kaplatmış. Yani içerideki ses dışarı geçmiyor ve dışarıdaki sesi duymak istemiyor. Böyle tam içine kapanık bir koza esprisi de var. Ben onu bir geçirgenlik olarak düşündüm ve geçirgen bir bezle kaplı dekorun üzeri. Böylece bir ışıkla dış dünya ve iç dünya esprisini yaratmaya ve yakalama ya çalıştım. • pe cy a Berlin'deki Türk Tiyatrosu: TİYATROM Goldoni'nin oyununa giren SATI ve SATILMIŞ B Yazan Uyr. Yön. Dekor Kost. Mak. Işık Sahne Tas. Realiz. Müzik Dans Teknik Yön. Yard. Oynayanlar : C. Goldoni : Ralf Milde : Tayfun Çebi : S. Braun : Ö. Baykul : R. Milde : S. Hofmann : M. Torsten : Be Van Vark : C. Sorgeç : K. Spura : Yekta Arman, İclal Beceren, Levent Beceren, Atilla Cansever, Barış Eren, Tayfun Kalender, Nizamettin Namidar, Melda Özer, Şevki Tüfekçi, İdil Üner nı yayımlıyoruz. C. Goldoni'nin Türkçe'ye "İki Efendinin Uşağı" adıyla çevrilen oyunu Alman yönetmen Ralf Milde, Venedik'ten, Berlin'e uyarlamış, za manı da günümüze taşımış. Goldoni'nin oyun metnindeki happy end'den hoşlanıyorsanız, Tiyatrom sizi hayal kı rıklığına uğratıyor, çünkü bu oyunun sonunda öyle bir mutlu son yok. Sahne tasarımı oldukça ilginç ve oyunun yorumuna başarıyla hizmet eden bir düşüncenin ürünü... Birleşmeden sonra ve özellikle başkent oluşu, Berlin'in yeniden imarına yol açmış. Bunu sokakta adım başı görmeniz mümkün. Her taraf tahta iskeleler, kazılmış çukurlar, bariyerlerle dolu. Bu atmosfer kuşkusuz salona girdiğiniz andan başlayarak zengin bir görselliğe sokuyor sizi ve tekrar sokağa çıkarıveriyor izleyiciyi, günlük yaşama... cy a erlin'de 1984' ten bu yana, tam yedi yıl dır aralıksız kendi salonlarında perde lerini açan Berlin'deki profesyonel bir tiyatroyu konuk ettik sayfalarımıza; TİYATROM'u. Çok amaçla (çerçeve, meydan vs.) kullanılabilen sahnelerinde bugüne değin yerli, yabancı birçok oyun sahneleyen Tiyatrom, Türki ye'den Rutkay Aziz, Çetin İpekkaya, Prof. Dr. Nurhan Karadağ ve Kerim Afşar gibi değerli ti yatro adamlarımızla birlikte çalışmış, perdelerini başarıyla bugünlere değin açabilmiş. Her gün 145 tiyatronun perdelerini açtığı bir şehirde sürekli yükselen bir performans ve se yirci sayısı ile 7 başarılı yılı geride bırakmak, kolay olmasa gerek. Kurulduğu günden beri Ber lin Kültür Senatörlüğü'nden aldığı maddi destekle yaşamını sürdüren Tiyatrom, ileride onları daha olanaklı kılacak olan "ödenekli tiyatro" olma, yani kurumsallaşma çabası içinde. Berlin'de devletin tiyatrolara yardımındaki en büyük ölçü, tiyatroların projeleri ve ulaştığı seyirci sayısı ve aldığı eleştiriler; bu yüzden Ti yatrom, aralarında Schiller Theater, Schaubühne, Berliner Ensemble, Deutshes Theater, Volksbühne, Berliner Kammerrspiele gibi dünyaca ünlü birçok tiyatronun arasında hiç de kolay olmayan bir uğraşı içerisinde doğdu, gelişerek yaşamını sürdürüyor. Nice 7 yıllara Tiyatrom diyor ve Ber lin'de oynamakta olan C. Goldoni'den uyarlama "BİR TÜRK VE İKİ EFENDİ" adlı yeni oyunu ta nıtan, Berlin temsilcimiz Levent Becerenin yazısı- pe Levent BECEREN Türkler: Bir Uşak (Türk) ve İki Efendi Kostüm ve makyajda Almanları oynayan oyuncuların hepsi hemen hemen bütününde beyaz rengin hakim olduğu kostümler içerisinde, aksesuarlarda (kravat, bel ku şağı vs.) bir simge olarak Alman bayrağı nın renkleri kullanılmış. Oyundaki diğer roller, İtalyan pizzacı, yardımcısı, Türk hizmetçi ve uşak bu uygulamanın dışında tutulmuş; tekdüze bir yaşamın alternatif kişileri ve kültürleri olarak... Makyaj da yine kostüm gibi, hem görsel olarak bir simge, hem de oyunun yorumuna bağlı bir anlayışla Almanlarda gri bir maske ile verilmiş; diğer rollerde oyuncular kendi ten renklerine uygun bir sahne makyajı ile çıkıyorlar seyirci karşısına. Almanların o soluk gri yüzlerle karşınıza çıkmaları, birden yaşamı, dışarıyı anımsatıveriyor insana, beraberinde bir tebes sümle. Müzik, oyun başında, oyunun içinde bir tek yerde ve sonunda bir motif olarak kullanılmış, Berlin'deki çok kültürlü ya- samın bir simgesi gibi sanki... Goldoni'nin oyunundaki tipler çok değiştiril miş. Örneğin sempatik ve sevimli baba, R. Milde'nin elinde para düşkünü bir Alman; babası nın sözünden çıkmayan aptal aşık Silvio, oyunda neo nazilerin simgesi dazlak kafalı, postallı bir serseri olmuş. Silvio tipinden bir tek şey kalmış geriye, aptallığı... Brighella, Goldoni'nin otelcisi, Tiyatrom'da İtalyan kalan iki kişiden biri, diğeri Goldoni'nin aşçısı, Berlin'de bir pizzacı. Arthur, meraklı Almanları değil, parayı seviyor; bu kur naz Akdenizli, pizzaya talep neredeyse orada tez gah açıyor. İKİ TÜRK HİZMETÇİ TİYATROM'daki oyunda Türk olarak de ğiştirilen iki hizmetçiden söz edeyim. Goldo ni'nin kadın hizmetkar tipi Smereldina, onun oyunlarında uçarı, sevimli, çoğu zaman gözalıcı derecede güzel olarak gösterilmişken, Tiyat rom'da ise; Muş'tan gelen Alman bir ailenin ev iş lerini gören bir Türk kızı olarak çıkıyor karşınıza. Adı da Satı. a Goldoni'deki uşak sevimli bir hırsız, dilenci, hem budala, hem kurnaz. Aldattığı gibi başkaları tarafından da aldatılabilen bir kişi. pe cy Tiyatrom'da Konya'dan kalkıp para kazan mak için Almanya'ya gelen herhangi bir Türk oluveriyor o ünlü uşak. Adı da Satılmış. İsmi mi, yoksa hakikaten satılmış mı, ya da kiraya mı verilmiş bir süre için düşündürüyor in sanı. Tiyatrom'daki oyunun sonunda, Goldoni'de olmayan bir sahnede, hizmetçi kız Satı, yaşamla sahnedeki oyunun arasındaki incecik camın buğu sunu siliveriyor bir anlığına. Onları öylece bıra kıp, mutlu ve gülerek gidiveren Almanların ardın da, Satılmış'ın: - Ama bu oyun böyle bitmeyecekti, bizi bı rakıp gidemezler, hani biz de mutlu olacaktık... serzenişlerine yanıtçasına, Satı: - Sen kaç yıldır Almanya'dasın? diye soruyo Satılmış'a. Satılmış'ın yanıtı: - Otuz. Yine soruyor Satı: - Peki daha öğrenemedin mi? Satılmış yanıtlıyor: - Neyi? Sonra kafası düşüveriyor öne, uzaktan gelen, Almanların attığı kahkahaların gürültüsü içinde, son bir çaba seyirciye bakıyor, onlar da aynı; onlar da sanki Satılmış'a soruyorlar: - Neyi, Satılmış neyi? Ve ışıklar kapanıyor, ardından alkış.. alkış.. alkış.. Şu sıralar oyun, Berlin'de Goldoni'nin oriji nal metniyle, Deutsches Theater'de da oynanı yor ve Tiyatrom'un başarısı artan izleyicisi ile kendini kanıtlıyor. • 29 Bir çocuk tiyatrosu Masal Gerçek Tiyatrosu ocukların kişilik oluşumlarında iyiniyet, insan sevgisi, hayvan sevgisi, dostluk, da yanışma duygusu, barışseverlik, çevre so rumluluğu ve adalet duygusu gibi pozitif ana çizgilerin gelişmesine katkıda bulun mak, başlıca amaçlarımızdandır." 1986 yılında kurulan Masal Gerçek Tiyatrosu, amaçlarını birkaç başlık altında toplamış; Sanatsal amaçlar, Pedagojik amaçlar ve Kültürel amaçlar. Yukarıda okuduğunuz satırlar, tiyatronun kurucula rından Reha Bilgen'e ait. Reha Bilgen, geleceğin yetişkin tiyatrosever kitlesinin oluşumuna katkıda bulunmanın yanısıra, çocuklarda çevreleri ve kendi leri hakkında sanatsal ve estetik bir kavrayış oluş masına katkıda bulunmayı da tiyatronun amaçları arasında sıralıyor. Ç anlatımı sağlayabilmek amacıyla sinematografik tek niklerden de yararlanıyoruz. Işık ve renk ise oyunu izlerken, yaşam deneyimini bizlerle paylaşan çocuk ların hayal gücünü uyarmak ve zenginleştirmek için kullanılır. Kara tiyatro öğeleri ve ışıklandırma tek niklerinin yaygın ve yoğun kullanılması yoluyla, se yircimizi bir masal ve fantazi dünyasına taşımayı amaçlıyoruz. Türkçenin zengin kaynaklarından yararlanmak için elimizden geleni yapmakla birlikte, sözel olma yan iletişim kanallarını da aynı yoğunlukta kullan mayı hedefliyoruz. Bu yolla teatral kültürün oluşu muna katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. Çocuk Tiyatrosu'nun sorunları ise, Reha Bil genin özellikle üzerinde durmak istediği bir konu. Çocuk Tiyatrosu, gerçekten çok güzel; duygu su çok güzel, ondan aldığınız keyif çok iyi, seyirciy le, çocuklarla kurduğunuz kontakt çok iyi, fakat bütün bunlara rağmen, hâlâ Türkiye'de Çocuk Tiyat rosu'nun önemi yeterince anlaşılmış değil. Özellikle turnelerde bunu çok net olarak görebiliyorsunuz. Asla bir tiyatro olarak kabul edilmiyorsunuz, daha çok organize eden kurum ve kuruluşlar için bir para kazanma aracı olarak kabul ediliyorsunuz. Bunun sorumlusunu aradığımızda karşımıza "korsan tiyat rolar" tabir edebileceğimiz, belli bir düzeyi tuttura mamış topluluklar çıkıyor. Dekoruna, kostümüne önem vermeyen, kadrosuna oldukça küçük rakamlar ödeyen, sonuç olarak pek de düzeyli olmayan oyun lar sergileyen topluluklar bunlar. Bu insanlar az pa ralar karşılığı kötü oyunlar sahnelediği için, hem bir Çocuk Tiyatrosu olarak kabul görmeniz zor oluyor, hem de emeğinizin karşılığı olarak komik rakamlar teklif ediliyor. cy a Betül BATURALP pe Masal Gerçek Tiyatrosu'nun yaş grubu olarak belirlediği hedef kitle üç ile on yaş arası çocuklar. Bu hedef kitlenin özelliklerine uygun mesaj iletimi, Tiyatro'nun önem verdiği konulardan. 3-10 yaş arası çocuklar, psiko-dinamik yapı lanmalarının doğası gereği, kısa sürelerle yoğunlaşabilen bir kavrama sürecine sahiptirler. Bundan ötürü, bu gruba yönelen mesajların bu özelliği gözönüne alınması, kısa ve yoğun olması gerekir. Bütün oyunlarımızda sözel, müzikal, eylemsel ve çevresel unsurlar, mesaj gözeterek tasarlanır. Müzik, dans, kostüm, sahne dekorları, ışıkrenk, ışık-gölge oyunları da Tiyatro'nun sergilediği oyunlarda önemli bir yer tutuyor. Dilimiz, tiyatro dilidir. Dolayısıyla araçlarımız dinamik sahne dekorları ve etkileyici butaforlar gibi teatral araçların yanısıra, ışıklandırma teknikleri, ses ve playback ekipmanı ve kuklalar, kostümlerdir. Kuklalar, oyunlarımızda olumlu ve olumsuz yüklemeler yapılan ve oyunun yapısal oluşumunu üzerine oturttuğumuz ana çekici objelerdir. Işık ve ses efektlerini kullanarak sembolik me kanlar oluşturuyoruz. Oyunlarımızda akışkan bir Maalesef basının da Çocuk Tiyatrosuna yaklaşımı yeterli değil. Çok az sayıda sanat eleştirmeni çocuk oyunlarını izleyip, basına yansıtıyor. 30 Maalesef basının da Çocuk Tiyatrosuna yakla şımı yeterli değil. Çok az sayıda sanat eleştirmeni çocuk oyunlarını izleyip, basına yansıtıyor. Salonsuzluk problemi Çocuk Tiyatrolarında çok daha fazla. Sinemaların ölü saatlerinde, ona rağ men, çok yüksek kiralar ödeyerek oynuyoruz. Prova larımız gecenin çok geç saatlerinde mümkün olabili yor, dekor hazırlıklarını keza sabahın erken saatlerinde tamamlayabiliyoruz. Bütün bu özverile rin karşılığını neredeyse sadece minik yavruların kahkahaları, alkışları... Şubat ayının ilk yarısında haftasonları Baha riye, Yıldız Sineması'nda Reha Bilgen'in yazıp yö nettiği MAVİ DOSTLUK adlı oyunu sergileyen Masal Gerçek Tiyatrosu, haftanın üç günü de turne ye çıkıyor. • pe cy a cy a pe
Similar documents
ANKARA GUIDE - Diplomatic Portal
Correspondance Address: Yenimahalle Municipality Directorate of Information Processing Office of Information Gayret Mahallesi İvedik Caddesi No: 33 06170 Yenimahalle/ANKARA Postal Address: Yenimaha...
More informationgap güneydoğu tekstil - Çalık Holding
ayırdık. Günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan denimin Türkiye ve dünya pazarındaki önemine, Türkiye’nin etkin üreticilerinden biri olan ve dünyaca ünlü markalara üretim yapan GAP Tekstil...
More information