Türkiye`de Sendikal Örgütlenme - Sosyal-İş
Transcription
Türkiye`de Sendikal Örgütlenme - Sosyal-İş
TÜRKİYE’DE SENDİKAL ÖRGÜTLENME MEVCUT YASALAR, İHTİYAÇLAR VE TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ YASA TASARISI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME 2012 SOSYAL-İŞ SENDİKASI SOSYAL-İŞ SENDİKASI GENEL MERKEZİ Ziya Gökalp Caddesi 36/16 Kızılay - Ankara Tel: 0312 430 17 73 Faks: 0312 432 39 63 web: www.sosyal-is.org.tr e-mail: [email protected] 1966 SE DİSK SI Ş SO -İ A SY L ND KA İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme SOSYAL-İŞ SENDİKASI TÜRKİYE’DE SENDİKAL ÖRGÜTLENME: MEVCUT YASALAR, İHTİYAÇLAR VE TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ YASA TASARISI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME DİSK/SOSYAL-İŞ SENDİKASI 2012 Özet: Bu çalışma beş bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde 1980 askeri darbesinden bu yana Türkiye’de sendikal örgütlenmenin mevcut durumu üzerine kısa bir analiz yapılarak, nicelik olarak Türkiye’de sendikal örgütlenme düzeyi ele alınmıştır. İkinci bölümde, sendikal hak ve özgürlükler bakımından yürürlükteki 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun yol açtığı en temel sorunlar, 15 başlık altında somut örnekler ışığında incelenmiştir. Üçüncü bölümde, “Nasıl bir mevzuata ihtiyaç var” sorusu, 15 temel sorunsaldan hareketle yanıtlanmaya çalışılmıştır. Dördüncü bölümde ise, yine 15 temel sorun ve ihtiyaç üzerinden, Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı incelenmiştir. Sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme yapılmıştır.1 2 1966 SE DİSK SI SO A SY L Ş SOSYAL-İŞ SENDİKASI -İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme ND KA İ A) 1980’DEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE’DE SENDİKAL HAKLAR VE ÖRGÜTLENME 12 Eylül darbesi, yalnızca yükselen sendikal harekete ve bu hareketin dinamik gücü olan DİSK’e ağır bir darbe vurmakla kalmamış; darbenin doğrudan ve dolaylı etkileri, 1980’li yılların sonuna doğru üye sayısı bakımından 1980 öncesini yakalayan sendikaların 1990’lı yıllardan başlayarak hızla güç kaybetmesinin de zeminini hazırlamıştır. 12 Eylül’ün ardından uygulamaya konulan yeni-liberal politikalar, 12 Eylül’ün mirası olan 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ile özellikle 1990’ların ikinci yarısından itibaren hız kazanan, hükümetlerin nezaretinde işverenler tarafından uygulanan sendikasızlaştırma politikaları neticesinde, günümüze gelindiğinde, Türkiye’de sendikal örgütlenme adeta dibe vurmuştur. Özelleştirme-piyasalaştırma-taşeronlaştırma politikaları neticesinde sendikal örgütlenmenin neredeyse yüzde yüzlere ulaştığı kamu sektöründe çalışan işçi sayısının hızla düşmesi ile birlikte, sendikalı işçi sayısı giderek gerilemiştir. Öte yandan özel sektörde işçi istihdamı hızla artarken, sendikalaşma giderek zayıfladığı için, kamudaki düşüşün yarattığı boşluğun kapanması bir yana, “sendikal açık” giderek daha da büyümüştür. Tablo 1’de görüleceği üzere 1988 yılında TİS kapsamındaki ücretli sayısı 1.591.360 iken, sayı 2010 yılına gelindiğinde 805.525’e kadar düşmüş; toplam ücretli sayısı ise aynı dönemde 7.170.000’den 13.762.000’e çıkmış, dolayısıyla sendikalaşma oranı yüzde 22,2’den yüzde 5’9’a gerilemiştir. Tablo-1: Türkiye’de Sendikal Örgütlenme2 Yıl 1988 1995 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 TİS Kapsamındaki Ücretli Sayısı Toplam Ücretli Sayısı Sendikalaşma Oranı (%) 1.591.360 7.170.000 22,2 1.144.989 8.471.000 13,5 1.007.305 10.625.000 9,5 957.418 10.707.000 8,9 919.364 11.344.000 8,1 933.537 12.360.000 7,6 902.247 12.999.000 7 831.335 13.573.000 6,1 750.018 12.937.000 5,8 748.399 12.770.000 5,9 805.525 13.762.000 5,9 Bununla birlikte Türkiye’de hala kamu işçileri, TİS kapsamındaki işçiler içinde çoğunluğu oluşturmaktadır. Yalnızca özel sektörde çalışan işçiler bakımından sendikalaşmanın durumuna bakıldığında çok daha vahim bir tablo görülmektedir. Özel sektörde işçi istihdamında patlama yaşanmasına rağmen, TİS kapsamındaki işçi sayısı düşmekte, özel sektörde sendikalaşma dibe vurmaktadır. 1995 yılında özel sektörde çalışan işçi sayısı 5.584.000 iken, bu rakam 2010 yılına gelindiğinde 10.748.388’e ulaşmış, ancak aynı dönemde TİS kapsamındaki işçi sayısı 437.788’den 380.218’e, özel sektörde sendikalaşma oranı ise yüzde 7,8’den yüzde 3,5’a düşmüştür. 3 1966 SE DİSK SI Ş SO -İ A SY L ND KA İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme SOSYAL-İŞ SENDİKASI Tablo-2: Özel Sektörde Sendikal Örgütlenme Yıl 1995 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 TİS Kapsamındaki İşçi Sayısı 437.788 415.972 392.881 401.002 424.457 399.656 361.430 315.637 335.843 380.218 Özel Sektörde İşçi Sayısı Sendikalaşma Oranı (%) 5.584.000 7.483.000 7.675.000 8.510.000 9.305.000 9.918.000 10.572.284 10.019.124 9.811.149 10.748.388 7,8 5,6 5,1 4,7 4,6 4 3,4 3,2 3,4 3,5 Şüphesiz bu tablo kendiliğinden oluşmamıştır. Türkiye’de sendikal hak ve özgürlükler sınırlı olduğu gibi bu hak ve özgürlüklerin kullanılması dahi engellenmektedir. Yakın dönemde yapılan bir kamuoyu araştırması, bu durumu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu araştırmaya katılan 2 bin 478 işçinin yüzde 87,9’u, “Sendikaya üye olmanız durumunda, işveren tarafından cezalandırılacağınıza inanıyor musunuz?” sorusuna “evet” yanıtı vermekte, işçilerin yüzde 77’si özgürce sendika seçme hakkı olmadığını düşünmektedir.3 Dolayısıyla, örgütlenme, toplu pazarlık ve grev haklarının bir bütün olarak gerçek anlamda yasal güvenceye kavuşturulması, işçilerin özgürce bu haklarını kullanabilecekleri bir altyapının oluşturulması ve bu hakların kullanılması önündeki tüm engellerin acilen kaldırılması gerekmektedir. Sendikal mevzuatın asıl amacı da bu olmalıdır. Bu bağlamda, mevcut sendikal mevzuatı, buna ilişkin taleplerimizi ve yasa tasarısını incelemek önem kazanmaktadır. 4 1966 SE DİSK SI SO A SY L Ş SOSYAL-İŞ SENDİKASI -İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme ND KA İ B) 2821 ve 2822 SAYILI YASALAR VE ETKİLERİ Yukarıda da belirtildiği üzere Türkiye’de sendikalaşmanın giderek zayıflamasını, tek başına yasal mevzuata bağlamak doğru olmayacaktır. İçinde bulunduğumuz durumu yeni liberal politikalar, özelleştirme, taşeronlaştırma, piyasa ilişkilerinin yalnızca ekonominin değil yaşamın her alanına nüfuz etmesi, esnek ve güvencesiz istihdamın yaygınlaşması, esas olarak işgücü maliyetlerinin baskılanması ve “rekabet” unsuru olarak “ucuz işgücü”ne dayanan ve dolayısıyla sendikal örgütlenmeyi şiddetle reddeden ihracata yönelik “kalkınma” politikalarından bağımsız düşünmek mümkün değildir. Ancak bununla birlikte, 2821 ve 2822 Sayılı Kanunlar, aynı zamanda bütün bu politikalara karşı işçi sınıfının en önemli mücadele araçları olan sendikal örgütlerin güçlenmesine izin vermeyen bir yapıya da sahiptir. Bu yasaların sendikal örgütlenmeyi nasıl olumsuz etkilediğini ve bu yasalara ilişkin en temel sorunları sıralayacak olursak: 1) Sendikaların Yapı ve İşleyişlerine İlişkin Ayrıntılı Düzenlemeler: Mevcut mevzuat, sendikaların kuruluşundan, sendika organlarının oluşumu ve seçimine, sendikaların iç işleyişinden, sendikaların faaliyetlerine kadar her alanda çok ayrıntılı düzenlemeler içermekte, olağan koşullarda sendikaların kendi tüzüklerinde düzenlenmesi gereken birçok konuda sendikaları kısıtlamakta, dar ve baskıcı bir çerçeve oluşturmaktadır. Öte yandan 2821 ve 2822 sayılı Yasalar, yalnızca işkolu esasında sendika kurulmasına ve ayrıca sendikaların konfederasyonlar dışında üst yapılar/birlikler oluşturmasına izin vermemektedir. 2) Sendikaya Üyelik ve Sendikadan İstifada Noter Şartı: Mevzuat, işçilerin sendikaya üye olması ve sendikadan istifa etmesinde noter onayını zorunlu kılmaktadır. İşçilerin sendikaya üye olması için üyelik fişlerini notere onaylatması, hem işçiler hem sendikalar için maddi bir külfet yarattığı gibi işçinin istediği zaman gidip kolayca sendikaya üye olmasını da güçleştirmektedir. Sendikaya üyelikte yaklaşık 45 TL’lik noter masrafı ve işçinin notere gitmesi zorunluluğu hem maddi olarak hem de zaman açısından ciddi bir sorun teşkil etmektedir. 3) Sendika Üyeliğinin ve Sendikal Örgütlenmenin Yeterli Yasal Güvenceye Sahip Olmaması: Gerek İş Yasası gerekse Sendikalar Yasası, işçilerin sendikalara üye olması nedeniyle işten çıkarılamayacağını ya da farklı muameleye tabi tutulamayacağını belirtse de, işçinin sendikaya üye olduğu için işten çıkarılması durumunda işçiye tanınan güvence ve işverenlere öngörülen yaptırımlar yeterli değildir. Sendikal nedenle iş akdi feshedilen işçi, iş güvencesi kapsamında ise, iş akdinin sendikal nedenle feshedildiğini gerekçe göstererek, işe iade istemi ile dava açabilir. Ancak bu durumda, iş akdinin sendikal nedenle feshedildiğini ispat etme yükümlülüğü işçidedir. Mahkemenin, bu yönde karar vermesi durumunda, İş Yasası gereği, işveren işçiyi işe başlatmak zorunda değildir. İşveren işçiyi işe başlatabileceği gibi işçiye Sendikalar Kanunu uyarınca (mahkemenin belirleyeceği) asgari 12 aylık tazminat ve diğer haklarını (boşta geçen süre ve koşulları varsa kıdem, ihbar tazminatı vb) ödeyerek işbaşı yaptırmayabilir. Dolayısıyla iş güvencesi 5 1966 SE DİSK SI Ş SO -İ A SY L ND KA İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme SOSYAL-İŞ SENDİKASI kapsamındaki bir işçiyi işten çıkaran işçiye her ne kadar işe iade davası açma hakkı tanınmış olsa da işveren işe iade kararını uygulamak zorunda değildir. Bu durumda işverene yüklenen yaptırım ise işçiye en az 12 aylık ücreti tutarında tazminat ödemektir. İş güvencesi kapsamında olmayan bir işçi, işe iade davası açamamakla birlikte, sendikal nedenle fesih iddiası ile dava açarak Sendikalar Yasası’nın öngördüğü asgari 12 aylık tazminatı talep edebilir. Genellikle mahkemeler işçinin kıdemi çok yüksek olmadıkça 12 aylık tazminata hükmetmekte, işverenleri gerçek anlamda caydıracak düzeyde tazminat belirlememektedir. Ancak uygulama göstermektedir ki, işyerine sendikayı sokmak istemeyen birçok işveren, 12 aylık ücret tutarındaki tazminatı göze alarak, sendikalı işçilerin tümünü ya da bir kısmını işten atabilmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, YÖRSAN işçilerinin Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenmesi üzerine işveren 400’e yakın işçiyi işten çıkarmış, işçilerin sendikal nedenle fesih iddiası ile açtıkları işe iade davası işçiler lehine sonuçlanmış ancak işveren işçilere tazminat ve diğer yasal haklarını ödeyerek işbaşı yaptırmamıştır. Benzer biçimde Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlendiği Sinter Metal Fabrikası’nda işveren sendikaya üye olan 350’den fazla işçiyi işten atmış, işçiler için “sendikal nedenle fesih” iddiası ile açılan işe iade davaları, işçiler lehine kesinleşmiş, ancak işveren toplamda işçilere 3 milyon TL ödeyerek bu işçileri işbaşı yaptırmak yerine tazminat ödeme yoluna gitmiştir. Sayısız işyerinde yaşanan bu durum, son günlerde Deri-İş Sendikası’nın örgütlendiği TOGO işyerinde yaşanmıştır. Öte yandan, işverenler, işyerinde sendikalaşmayı engellemek amacıyla, çok çeşitli yöntemlere başvurabilmektedir. Bir çalışmaya göre, işverenler, sendikal örgütlenmeyi engellemek veya yok etmek amacıyla ahlaka ve hukuka aykırı 41 farklı yöntem kullanmaktadır.4 İşverenlerin, sendikasızlaştırma yönündeki yaratıcılıkları karşısında, mevcut sendikal mevzuat son derece yetersiz kaldığı gibi, mevzuattaki boşluklar ve istismara açık hükümler, işverenlere sendika karşıtı yöntemlerini çeşitlendirme olanağı sunmaktadır. Bir başka sorun ise, sendikal faaliyetlerde en çok risk altında olan grubu teşkil eden işyeri sendika temsilcilerine yeterli güvencenin sağlanmamasıdır. Sendikalar Kanunu, işyeri sendika temsilcilerini, (koşullarına bakılmaksızın) iş güvencesi kapsamına almakta, temsilcilik faaliyetleri nedeniyle fesih halinde işçiye ödenecek tazminatın 12 aylık ücretinden az olmayacağını ve işçinin yazılı rızası olmadıkça işyeri temsilcisinin çalıştığı işyerinin değiştirilmeyeceğini veya işinde esaslı bir tarzda değişiklik yapılamayacağını öngörmektedir. Şüphesiz, işyeri sendika temsilcilerine tanınan bu güvence oldukça yetersizdir. 4) Sendika Seçme Özgürlüğü Sorunu İşçilerin sendikaya üye olmaları ve sendikal örgütlenme yeterli yasal güvenceye kavuşturulmadığı gibi, gerçek anlamda sendika seçme özgürlüğünün kullanılması noktasında da mevzuat yeterli koruma sağlamamaktadır. Birçok örnek olayın gösterdiği üzere, işverenler, işçileri, mevcut sendikalarından istifa ettirerek, kendi kurdukları ya da işveren güdümlü sendikalara yönlendirmekte; işçilerin sendika seçme özgürlüğünü ihlal etmektedir. İşverenler böylece, işyerlerinde bir sendikanın olduğunu, sendika karşıtı olmadıklarını göstermeye çalışmaktadır. 6 1966 SE DİSK SI SO A SY L Ş SOSYAL-İŞ SENDİKASI -İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme ND KA İ 5) Yüzde 10 İşkolu Barajı Sorunu Mevzuat, bir sendikanın toplu iş sözleşmesi imzalamaya yetkili olabilmesi için öncelikle faaliyet gösterdiği işkolundaki işçilerin yüzde 10’unu üye yapması koşulunu içermektedir. Yüzde 10 barajı, “kağıt üzerinde” barajı aşmış olan sendikaların üzerinde “Demoklesin Kılıcı” gibi sallanırken, yeni kurulan sendikaların toplu sözleşme imzalamaya yetkili olmasını hemen hemen imkansız hale getirmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından yayınlanan son istatistiğe (2009 Ocak) göre Türk-İş üyesi 33 sendikanın hepsi barajın üzerinde görünürken, DİSK’e bağlı 17 sendikadan 7’si, Hak-İş’e bağlı 13 sendikadan 6’sı barajın üzerindedir. Biri haricinde bağımsız sendikaların tümü barajın altındadır. Sonuç itibariyle, yüzde 10 barajı, baraj altı olan sendikalar için aşılması neredeyse imkânsız olan bir bariyer oluşturarak sendikal örgütlenmenin kapsamını daraltmış, baraj üstü olan sendikalar için ise her daim bir tehdit kaynağı oluşturmuştur. 6) Yüzde 50 İşyeri/İşletme Barajı Sorunu 2822 sayılı Kanun’a göre, yüzde 10 işkolu barajı şartını yerine getirmiş bir sendikanın, bir işyerinde ya da işletmede toplu iş sözleşmesi imzalayabilmesi için işyeri ya da işletmedeki işçilerin yarısından en az bir fazlasını üye kaydetmesi gerekmektedir. Söz konusu işyeri/işletme barajı, sendikal örgütlenme çalışmalarının toplu iş sözleşmesi ile sonuçlanabilmesinin önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. Birçok işyerinde/ işletmede, sendikal örgütlenme girişimi, yüzde 50 barajı aşılamadığı için başarısızlıkla sonuçlanabilmekte, özellikle çok sayıda işyerinden oluşan ve çok sayıda işçi istihdam eden, coğrafi olarak çeşitli illere dağılmış işletmelerde yüzde 50 barajının aşılması oldukça güç olmaktadır. 7) Yetki ve İşkolu Tespiti/Yetki Tespitine İtiraz Sorunu 2822 sayılı Kanun’a göre bir işyeri ya da işletmede yüzde 50 barajını aşan bir sendikanın, toplu iş sözleşmesi sürecini başlatabilmesi için ÇSGB’ye başvurarak işyerinde/işletmede çoğunluğu sağladığını tespit ettirmesi gerekmektedir. Kanunun 13. maddesine göre ÇSGB’nin çoğunluk tespitini altı işgünü içinde bildirmesi gerekmektedir. ÇSGB bu süreye uymadığı için çoğunluk tespitleri gecikmektedir. Ancak asıl sorun Bakanlığın yaptığı tespitin ardından başlamaktadır. Bakanlığın sendika lehine çoğunluk tespiti yapmasının ardından, işveren ya da işveren sendikasının 6 işgünü içinde çoğunluk tespitine itiraz (yetki itirazı) yapma hakkı bulunmaktadır. Yılların pratiği işverenlerin yasa ile kendilerine tanınan bu hakkı sonuna kadar istismar ettiğini, sendikanın yetki almasını geciktirmek ve/veya itirazda bulunarak zaman kazanmak suretiyle işyerindeki sendikal örgütlülüğü fiilen dağıtmak amacı ile kullandığını göstermektedir. Yasanın 15. maddesine göre işçi ve üye sayılarının tespitinde maddi hata yapıldığı iddiası ya da çoğunluk tespitinde süreye uyulmadığı iddiası ile ilgili yapılan itirazlar, iş mahkemesi tarafından duruşma yapılmaksızın kesin olarak karara bağlanır. Ancak diğer itirazlarda, yasaya göre duruşma yapılarak karar verilir ve mahkeme kararı temyiz edildiği takdirde Yargıtay tarafından 15 gün içinde kesin olarak karara bağlanır. Mevcut uygulamada ise iş 7 1966 SE DİSK SI Ş SO -İ A SY L ND KA İ SOSYAL-İŞ SENDİKASI Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme mahkemesinde yargılama süreci yıllarca sürebilmekte, Yargıtay’ın yapılan itirazı karara bağlaması da 15 günü aşmakta, ayları hatta yılları bulabilmekte, sonuç itibariyle bir yetki itirazının sonuçlanması asgari 1-1,5 yılı, hatta bazı örneklerde 4-5 yılı dahi bulabilmektedir. Öte yandan işverenlere tanınan yetki itirazı hakkını işverenler farklı gerekçelere dayandırabilmektedir. Sendikanın işyerinde/işletmede yüzde 50 çoğunluğu sağlayamadığına ilişkin itirazlar, çoğunluk tespiti yapılan işyerinin/işletmenin işyeri ya da işletme niteliğine ilişkin itirazlar, işyerinin farklı bir işkolunda yer aldığına ilişkin itirazlar, en sık görülen itirazlardır. İşverenlerin toplu sözleşme sürecini geciktirmek ya da engellemek ya da sendikayı toplu pazarlık masasında güçsüz kılmak için en sık başvurduğu dayanaklardan biri yetki itirazı sırasında ya da öncesinde yapılan işkolu tespitine ya da işkoluna ilişkin itirazlardır. İşverenler, sendika lehine çoğunluk tespiti yapıldıktan sonra açtıkları yetki itirazı davasında işyerinin farklı bir işkolunda yer aldığını iddia edebildikleri gibi; daha önce ÇSGB’den işyerinde işkolu tespiti yapılmasını isteyerek, bu tespite dava yoluyla itiraz edip, yetki itirazı davasında, işkolu itirazına ilişkin davanın bekletici mesele sayılmasını talep edebilmektedir. Öte yandan yasal hiçbir dayanağı olmamasına rağmen, ÇSGB, kendisine yapılan çoğunluk tespiti taleplerini, eğer bir işkolu tespit süreci ya da işkolu tespitine itiraz davası sürüyorsa, bu tespit ve/veya dava sonuçlanana kadar bekletebilmektedir. İşverenlerin, yetki itirazı hakkını nasıl istismar ettiği, özellikle işkoluna dayanan yetki itirazlarında daha açık görülebilmektedir. Birkaç somut örnek vermek gerekirse, 2009 yılında Liman-İş Sendikası Mersin Uluslararası Limanı’nda örgütlenmiş ve çoğunluk tespiti yapılmasını ÇSGB’den talep etmiştir. Ancak bu arada, işveren, Bakanlıkça yapılan işkolu tespitine itiraz etmiş, bu itiraz nedeniyle ÇSGB çoğunluk tespitini yapmamıştır. İşverenin işkolu tespitine itiraz gerekçesi, asıl amacın ne olduğunu ortaya koymaktadır. İşveren, özelleştirme ihalesi ile aldığı ve ancak ve ancak liman işletmesi olarak kullanabileceği, yüzyıllardır bir liman olan ve ihtilaf ortaya çıktığında da Türkiye’nin en büyük limanlarından biri olan Mersin Uluslararası Limanı’nın liman işletmelerini de içeren Ardiye Antrepoculuk İşkolu’nda değil Deniz Taşımacılığı işkolunda yer aldığını iddia etmiştir. Bu gülünç iddiaya dayanan işkolu itirazı davası devam ettiği için Bakanlık (yukarıda da belirtildiği üzere yasaya uygun olmasa da) çoğunluk tespitini yapmamış, sendika yetki alamamıştır. İşveren sendikaya, “toplu sözleşmede anlaşma sağlarsak, işkolu itirazı davamı geri çekerim” mesajını vererek, sendikanın taleplerinin çok altında bir toplu iş sözleşmesine sendikayı ikna etmiş, bunun üzerine işkolu tespitine itiraz davasını geri çekmiş, Bakanlık çoğunluğu tespit etmiş ve ardından sendikayı yetkili kılmış ve nihayetinde, işverenin bu taktiği sayesinde işçilerin beklentilerinin çok altında bir toplu iş sözleşmesine sendika imza atmak zorunda kalmıştır. Sistem, kötü niyetli, sırf zaman kazanmaya dönük işveren itirazlarını yargılamanın başında yargının süzmesine dahi izin vermeyecek bir katılıkta işlemekte; yasa gereği her hangi bir itiraz dahi yetki işlemlerini durmasına neden olmaktadır. İşverenler özellikle son dönemlerde tek bir işyeri için birden fazla ilde farklı mahkemelerde yetkiye itiraz etmekte, görülmekte olan bir davanın bulunduğunun kanıtlanarak davların reddedilmesi dahi aylar sürebilmektedir. Kötü niyetli itirazların hiçbir yaptırımı yoktur. Her ne kadar genel hükümlere göre tazminat davası açılabilmesi teorik olarak olanaklıysa da açık yasal düzenlemelerin uygulanmasının zorlanıldığı yargı sistemi içerisinde tazminat yaptırımının devreye sokulması neredeyse olanaksızdır. 8 1966 SE DİSK SI SO A SY L Ş SOSYAL-İŞ SENDİKASI -İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme ND KA İ Öte yandan sendikalar arasında çıkan yetki ihtilaflarında da yetki davaları yıllarca sürebilmektedir. İşverenlerin yanı sıra, işveren ya da hükümet yanlısı sendikalar veya sadece rakip sendikaya zarar vermek isteyen sendikalar da keyfi yetki itirazlarında bulunarak, ilgili sendikanın yetki almasını yıllarca geciktirebilmektedir. Örneğin THY Teknik A.Ş. işyerinde Hava-İş Sendikası’nın örgütlü olmasına, birinci dönem toplu iş sözleşmesini imzalamış olmasına rağmen, Hak-İş Konfederasyonu’na bağlı, Çelik-İş Sendikası daha önce kesinleşmiş olan işkolu tespitine itiraz etmiş, ÇSGB bu nedenle Hava-İş Sendikası’nın çoğunluk tespiti talebinin gereğini, işkolu itirazı davası sonuçlanana kadar bekletmiştir. Usulüne dahi uygun olmayan bir itirazın bile yetki işlemlerini durdurması, istismarın boyutlarını gözler önüne serer niteliktedir. 8) Toplu Sözleşme Düzeyi ve Sürecine İlişkin Sorunlar 2822 sayılı Yasa yalnızca, işyeri, işletme ve grup düzeyinde toplu sözleşme yapılmasına olanak sağlamakta, endüstri (işkolu) düzeyinde toplu sözleşme yapılmasına engel olmaktadır. Sendikalara işkolu düzeyinde örgütlenme zorunluluğu getiren yasal sistem, toplu iş sözleşmesi özerkliği çerçevesinde kolaylıkla çözülebilecek bir konu olan toplu pazarlık birimini zorunlu olarak işyeri/işletme olarak belirleyerek hem toplu iş sözleşmesi özerkliğinin alanını dolayısıyla sendikal faaliyetin alanını daraltmakta hem de işkolu sendikacılığının mantığı ile çelişmektedir. Öte yandan bir işyerinde yetki belgesini alarak toplu sözleşme sürecini başlatan sendika için sorunlar bitmemektedir. Öyle ki 2822 sayılı Yasa’nın genel kurgusu, taraflar arasında özgür bir toplu pazarlık süreci yürütülmesini büyük ölçüde kısıtlamakta, toplu sözleşme sürecinin her aşamasını ayrıntılı düzenlemelere tabi tutmaktadır. Yasada öngörülen süre koşullarına uyulmamasının yaptırımı sendikanın yetki kaybetmesi olarak düzenlenerek, sendikaların eli kolu bağlanmaktadır. 9) Zorunlu Arabuluculuk Mekanizması Sorunu 2822 sayılı Yasa’nın 21. maddesi, tarafların toplu sözleşme görüşmelerini başlatamaması, başlatılan görüşmelerin taraflardan birinin katılmaması nedeniyle sürdürülememesi ya da görüşmeler sürdürüldüğü halde 60 günlük görüşme süresi içinde ya da sonunda anlaşmaya varılamaması halinde zorunlu arabuluculuk mekanizması öngörmektedir. ILO normlarına göre tümüyle tarafların karşılıklı, gönüllü ve özgür iradesine bırakılması gereken arabuluculuk mekanizmasının yasa ile zorunlu hale getirilmesi başlı başına bir sorundur. Bunun yanı sıra zorunlu arabuluculuk mekanizması, çoğu zaman toplu sözleşme sürecinin gereksiz yere uzamasına neden olmakta, sendikalara ciddi bir maddi külfet getirmekte ve sendikanın uzlaşmaz bir işveren karşısında bir an önce grev hakkını kullanmasını engellemektedir. Yıllardır zorunlu olarak uygulanan arabuluculuk mekanizmasının pratik hiçbir katkısının olmadığı, prosedürel bir zorunluluktan öteye gitmediği görülmüştür. 10)Farklı Grev Türlerinin Yasaklanması Sorunu 2822 sayılı Yasa, toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine yasanın öngördüğü usule uygun olarak uygulanan grevleri, “kanuni grev” olarak tanımlamakta diğer her tür grevleri kanun dışı grev saymakta ve ağır yaptırımlara bağlamaktadır. Genel grev, hak grevi, dayanışma grevi, protesto grevi 9 1966 SE DİSK SI Ş SO -İ A SY L ND KA İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme SOSYAL-İŞ SENDİKASI gibi grev türleri, yasa ile kanun dışı ilan edilmiş olup; grev hakkı bu açıdan büyük ölçüde sınırlanmıştır. Yasa, kanun dışı greve hapis cezası da dahil olmak üzere çok ağır yaptırımlar öngördüğü gibi, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler hakkında kanun dışı grevin yaptırımlarının uygulanmasını öngörmektedir. 11) Grev Yasakları Sorunu 2822 sayılı Yasa’da grev yasağının bulunduğu işler ve işyerlerinin kapsamı çok geniş tutulmuş, bu işyerlerinde toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması durumunda zorunlu tahkime (Yüksek Hakem Kurulu) başvurulması öngörülmüştür. ILO norm ve standartlarına aykırı biçimde öngörülen son derece geniş grev yasakları, birçok sektörde grev hakkından yoksun bir toplu pazarlık sürecine neden olmakta, sendikaların pazarlık gücünü kayda değer ölçüde sınırlamaktadır. 12)Yüksek Hakem Kurulu Sorunu Grev yasakları halinde başvurulması öngörülen Yüksek Hakem Kurulu ile ilgili de çeşitli sorunlar mevcuttur. ILO normlarına göre grev yasaklarının bulunduğu koşullarda, taraflar arasındaki anlaşmazlığın iki tarafın da güveneceği bağımsız bir kurul tarafından çözülmesi ve bu kurulun toplu sözleşmeyi, grev hakkından mahrum bırakılan işçileri tazmin edecek bir biçimde sonuçlandırması gerekmektedir. Ancak Yüksek Hakem Kurulu’nun bir üyesi doğrudan Bakanlar Kurulu’nca, biri YÖK tarafından seçilmekte, Çalışma Genel Müdürü Kurulun doğal üyesi olarak görev yapmakta, en çok üyeye sahip işçi ve işveren sendika konfederasyonları Kurula ikişer üye vermektedir. Dolayısıyla, Yüksek Hakem Kurulu’nun bileşiminde doğrudan hükümet tarafından belirlenen iki üye ile işverenleri temsil eden iki üye, Kurul’da çoğunluğu oluşturarak; işçi sendikalarının taleplerinden uzak, hükümet ve işverenlerin istemleri doğrultusunda karar verebilmekte, sonuç olarak Kurul bağımsız ve tarafların güvenebileceği bir yapıya sahip olmamaktadır. Öte yandan uygulamada Yüksek Hakem Kurulu, tarafların üzerinde mutabakat sağladığı kimi hususlarda, işçiler aleyhine indirime gidebilmekte ya da tarafların anlaşma sağlayamadığı hususlarda işverenlerin teklifinin altında kararlar verebilmekte ve dolayısıyla toplu sözleşme özerkliğini ihlal edebilmektedir. 13) Grev Kararının Alınması ve Uygulanmasına İlişkin Sorunlar 2822 sayılı Yasa, grev kararının alınması ve uygulanmasına ilişkin ayrıntılı düzenlemeler getirerek, grev hakkının etkin bir biçimde kullanılmasını engellemektedir. Yasada bir sendikanın grev kararı alabilmesi için hem süreç hem süre yönünden kısıtlayıcı düzenlemeler yer almaktadır. Sendikanın, arabuluculuk sürecinde anlaşma sağlanamadığına ilişkin tutanağı tebliğ aldıktan sonra, altı iş günü beklemesi ve takip eden altı işgünü içinde grev kararını alması gerekmektedir. Yasa, aksi takdirde, sendikanın yetkisinin düşmesi gibi ağır bir yaptırımı öngörmektedir. Öte yandan grev kararını alan sendikanın altı işgünü içinde grev kararını görevli makam ve işverene tebliğ etmesi ve işyerinde ilan etmesi gerekmektedir. Greve ilişkin süre sınırı ve bildirim koşulları, grev hakkını ciddi ölçüde sınırlamaktadır, çünkü bu koşullar sendikaya grev tarihine özgürce karar verme imkânı vermemekte, işverene 6 gün içinde grev için hazırlıklı olma olanağı tanımakta ve sendikanın ani bir grevden yararlanmasına olanak bırakmamaktadır. ILO’nun greve gidilmeden önce işverene ön bildirimde bulunma zorunluluğunu kabul edilebilir bulduğu gerçeğini akılda tutarak söylemek gerekirse, yasa/tasarı iki ön bildirim öngördüğü için (1. Sendika grev kararını 10 1966 SE DİSK SI SO A SY L Ş SOSYAL-İŞ SENDİKASI -İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme ND KA İ almak ve işyerinde ilan etmek zorundadır. 2. Sendika grevin uygulama tarihini 6 işgünü önceden işverene bildirmek zorundadır), bu ikili bildirimin/koşulun kabul edilebilir ön bildirimin sınırları içinde olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Öte yandan yasa, işyerinde grev kararının alınmasının ardından işçilerin dörtte birinin yazılı başvurusu üzerine grev oylaması yapılmasını ve grev oylamasında işyerindeki toplam işçi sayısının salt çoğunluğunun grevin uygulanmamasına karar vermesi durumunda, zorunlu olarak Yüksek Hakem Kurulu’na başvurulmasını öngörmektedir. Ayrıca yasa ve yasaya dayanılarak çıkarılan tüzük, grev sırasında uyulması gereken çok sayıda ayrıntılı kural ve bunlara uyulmaması halinde ağır yaptırımlar öngörmekte; grev hakkının özgürce kullanılmasını sınırlamaktadır. Bu çerçevedeki en önemli sorun ise yasanın, işverenin grev kırıcılığı yönündeki girişimlerine karşı yeterli koruma sağlamamasıdır. Türkiye’de işverenlerin grevi kırmak için gerek işçiler üzerine baskı yapması, gerekse grevdeki işçilerin işini, başka işçileri işyerine getirerek ya da işi başka bir işyerinde gördürerek sürdürmesi karşısında, yasa kimi mekanizma ve yaptırımlar öngörse de; bunlar grevi kırmaya niyetlenmiş bir işvereni caydıracak nitelikte ve etkinlikte değildir. 14)Grev Ertelemesi ve Grev Hakkının Kötüye Kullanılması Sorunu 2822 sayılı Yasa, kanuni bir grevin “genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte” ise Bakanlar Kurulu’na grevi erteleme yetkisi vermektedir. ILO normlarına göre ancak ve ancak tarafların güvendiği bağımsız bir kurula verilebilecek olan böyle bir yetkinin Bakanlar Kurulu’na verilmesi başlı başına kamu erkinin grev hakkını kısıtlaması anlamına geldiği gibi “milli güvenliği bozucu nitelikte olma” gibi emsali görülmemiş bir gerekçenin var olması, grev hakkının özünü ciddi anlamda zedelemektedir. Özellikle lastik ve cam işkolunda “milli güvenliği bozucu nitelik” gerekçesiyle yapılan grev ertelemeleri, sorunun boyutunu gözler önüne sermektedir. Yine benzer biçimde 2822 sayılı Yasa, “grev hakkının iyi niyet kurallarına aykırı tarzda toplum zararına ve milli serveti tahrip edecek şekilde kullanıldığı” takdirde, bir tarafın ya da Çalışma Bakanının başvurusu üzerine grevin iş mahkemesi kararı ile durdurulabilmesini öngörmektedir. Bu muğlak, soyut ve belirsiz düzenleme de grev hakkının ölçüsüz biçimde sınırlanmasına neden olmaktadır. Sosyal-İş Sendikası’nın İZFAŞ’ta gerçekleştirdiği grevin bu maddeye dayanılarak, “ülkenin uluslararası alanda itibarının zedelenme ihtimalinin doğması tehlikesi” gerekçesiyle durdurulması, söz konusu maddenin grev hakkını nasıl kısıtladığını gözler önüne sermektedir. 15)Toplu Sözleşmenin İçeriği ve Uygulanmasına İlişkin Sorunlar 2822 sayılı Kanun’da yer alan toplu iş sözleşmelerinde kanun ve tüzüklerin emredici hükümlerine aykırı düzenleme yer alamayacağı yönündeki hüküm nedeniyle, aslında özgür toplu pazarlık düzeninde işçi lehine geliştirilebilecek birçok hak (kıdem tazminatı tavanı, iş güvencesi tazminatının artırılamaması vb.) sınırlanmaktadır. Öte yandan Kanun, işyerinin veya işverenin durumunda değişiklik vb. hallerde, toplu sözleşme düzeninin korunması ve sürdürülmesine ilişkin boşluk bırakmayacak biçimde koruyucu düzenlemeler içermediği için, uygulamada ciddi sorunlar yaşanmakta, belirsizlikler oluşmaktadır. 11 1966 SE DİSK SI Ş SO -İ A SY L ND KA İ SOSYAL-İŞ SENDİKASI Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme C) NASIL BİR MEVZUATA İHTİYAÇ VAR? Bu çerçevede, asgari olarak ILO Sözleşmeleri ile ILO Denetim Organlarının Karar ve Tavsiyelerini esas alan, Türkiye’de sendikal örgütlenme ve toplu pazarlığın önünü açacak bir yasal mevzuata ihtiyaç duyulmaktadır. Mevzuat, “düzenlemek, kural koymak ve sınırlama” felsefesi yerine, örgütlenme, toplu pazarlık ve grev hakkını koruma ve sendikal hak ve özgürlüklerin özgürce, rahatça kullanılması felsefesi üzerine oturmalı, Türkiye’deki mevcut sorunlara yanıt verecek bir içerikte olmalıdır. En genel hatlarıyla özetleyecek olursak, böyle bir mevzuat: 1) Sendika serbestini esas almalı, farklı toplumsal kesimlerin (emekliler, gençler, çiftçiler vb) sendika kurma hakkını tanımalı, sendikaların yapı ve işleyişlerine ilişkin düzenlemeleri, temel esaslar haricinde sendikalara bırakmalı, farklı sendika türlerinin kurulabilmesini güvence altına almalı, sendikaların oluşturacağı yatay ve dikey yapılanmaları sınırlandırmamalıdır. 2) Sendikaya üyelik ve istifada noter şartını kaldırmalı, olası istismarları önleyerek üyelik ilişkisinin kurulmasını işçiler ve sendikalara bırakmalıdır. 3) Sendika üyeliği etkin bir yasal güvenceye kavuşturmalı, sendikal nedenle fesih nedeniyle işten çıkarmalar durumunda, iş güvencesi kapsamında olsun olmasın işçi için mutlak işe iade olanağı tanımalı ya da sendikal tazminat işverenleri gerçek anlamda caydıracak bir düzeye yükseltmeli, “sendikal güvence”yi bireysel düzlemden kolektif düzleme taşımalı ve işverenlerin genel olarak sendikal örgütlenmeyi engelleyen her tür eylemlerine (öncü işçileri işten atmak, işçileri tehdit etmek, baskı altına almak, işyerini değiştirmek vb.) karşı etkin koruma sağlamalı ve ağır yaptırımlar öngörmelidir. Söz konusu etkin koruma, sendikalaşmayı ya da sendikal faaliyetleri engelleyenlerin işyerlerinin kamulaştırılması ve söz konusu işverenlerin ticari ya da sınai faaliyetlerden men edilmesine varıncaya kadar, her türlü pratik önlemi içermelidir. 4) Sendika seçme özgürlüğünü gerçek anlamda korumalı, işçilerin özgür iradelerine yönelik her türlü müdahaleyi önleyecek düzenlemeler içermelidir. Sendikalar arasında ihtilaf olduğu koşullarda, işyerinde referandum mekanizmasına başvurulmalıdır. 5) İşkolu barajını tümüyle kaldırmalıdır. 6) Yüzde 50 işyeri/işletme barajını kaldırmalıdır. ILO sözleşmeleri ve tavsiye kararlarının öngördüğü üzere, herhangi bir sendikanın işyerinde/işletmede mutlak çoğunluğu sağlayamadığı koşullarda, işyerinde örgütlü olan sendika en azından kendi üyeleri için toplu sözleşme yapabilmelidir. 7) İlke olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı, sendikalara toplu sözleşme yapabilmeleri için yetki veren değil işverenlerin sendikaları toplu pazarlıkta bir taraf olarak tanımadıkları koşullarda toplu pazarlık düzeninin yaşama geçirilebilmesi için güvence sağlayan otorite haline getirmelidir. Bakanlık yetki sürecinde devre dışı bırakılmalı olası ihtilaflar Bakanlık tarafından değil, özerk bir kurul tarafından çözümlenmelidir. Öte yandan mevcut yetki sistemi ile devam edilecekse, işkolu tespitleri ile işkoluna ilişkin itirazlar, yetki sürecinde bekletici mesele olmaktan çıkmalı, işverenlerin keyfi yetki itirazları yapması ve bu haklarını istismar etmelerini önleyecek etkin bir mekanizma oluşturmalı, yetki itirazı davalarının kısa sürede sonuçlanması için gerekli önlemler alınmalıdır. 12 1966 SE DİSK SI SO A SY L Ş SOSYAL-İŞ SENDİKASI -İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme ND KA İ 8) Toplu sözleşme sürecine ilişkin ayrıntılı düzenlemeler ve sendikalar aleyhine ağır yaptırımlar içermek yerine, esas olarak toplu pazarlık mekanizmasının sağlıklı bir biçimde işleyebilmesi için gerekli önlemleri almalıdır. 9) Zorunlu arabuluculuk mekanizmasını kaldırmalı, tarafların iradesine bırakmalıdır. 10)Farklı grev türleri üzerindeki yasakları ve buna bağlı olarak düzenlenen yaptırımları kaldırmalıdır. 11)Kural olarak grev yasağını kaldırmalı; ILO normları ışığında, yerine getirilmediği takdirde nüfusun tamamı ya da bir kısmının yaşamına, kişisel güvenliğine ya da sağlığına yönelik açık ve yakın bir tehdidin oluştuğu zorunlu hizmetlere ilişkin istisna düzenlemeler içermelidir. 12)Yüksek Hakem Kurulu’nu, ILO normları ışığında, tarafların güvenebileceği bağımsız bir Kurul haline getirmeli; Yüksek Hakem Kurulu’nun toplu sözleşme özerkliğine aykırı davranmaması için gerekli önlemleri almalıdır. 13)Sendikaların grev hakkını etkin bir biçimde kullanabilmeleri için, grev kararının alınması ve uygulanması sürecine ilişkin ayrıntılı ve kısıtlayıcı düzenlemeler ve ağır yaptırımlar içermemeli, sendika ve işveren arasındaki görüşmelerin tıkandığı noktada sendikaların özgürce grev hakkını kullanabilmeleri güvence altına alınmalıdır. Öte yandan işverenlerin her türlü grev kırıcılığı girişimine karşı etkin ve caydırıcı düzenlemeler içermeli ve koruma sağlamalıdır. 14)Grev ertelemesi ve grev hakkının kötüye kullanılması vb. grev hakkının kısıtlanmasına ilişkin düzenlemeleri içermemelidir. 15)İşçilerin yasa ve diğer yasal düzenlemelerdeki “asgari” haklarının, özgür toplu pazarlık düzeni içinde artırılmasını engellememeli, işyeri ya da işverende meydana gelen her türlü değişiklik halinde belirsizliğe yer vermeyecek biçimde toplu pazarlık düzeninin sürdürülmesi yönünde koruyucu düzenlemelere yer vermelidir. 13 1966 SE DİSK SI Ş SO -İ A SY L ND KA İ SOSYAL-İŞ SENDİKASI Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme D) TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU’NA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME 1) Tasarı Sendikaların Yapı ve İşleyişlerini Yasa İle Ayrıntılı Biçimde Düzenleme Mantığını Sürdürmektedir. Tasarıda, 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu’nun karşılığı olarak mevcut Kanunun yarısı kadar madde bulunmaktadır. Bu yönüyle tasarı Sendikalar Kanunu’na göre daha derli toplu ve sistematik bir yapı arz etmekte; 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nda yer alan sendikaların yapı ve işleyişlerine ilişkin ayrıntılı düzenlemelerin bir kısmını içermemektedir. Bununla birlikte tasarı, sendikaların yapı ve işleyişlerini yasa ile sınırlandırma mantığını sürdürmekte, sendikaların tüzüklerine bırakılması gereken birçok konuyu yasa ile düzenlemektedir. Öte yandan tasarı, 2821 sayılı Yasa’da olduğu üzere, yalnızca işkolu esasında sendika kurulmasına izin vermekte ve ayrıca sendikaların konfederasyonlar dışında üst yapılar/birlikler oluşturmasına izin vermemektedir. 2) Sendikaya Üyelik ve İstifada E-Devlet Uygulaması ve Muhtemel Sorunlar Tasarı sendikaya üyelikte noter şartını kaldırırken, sendikaya üyelik ve istifa işlemlerinin e-devlet kapısı üzerinden yapılmasını öngörmektedir. Bununla birlikte e-devlet uygulamasında SGK kayıtlarını esas alacaktır. Sendikaya üyelikte ve istifada noter şartının kaldırılması olumlu olmakla birlikte, bu sistemin yerine ikame edilen e-devlet uygulaması ile sendikaya üyelik ve istifada bir tür devlet denetimi getirilmektedir. E-devlet kapısı sistemine geçildiğinde: 1) İşçiler yalnızca, işverenlerin SGK’ya yaptıkları bildirimlerde yer alan işkolundaki sendikalara üye olabilecek. İşverenler, sendikalaşma süreçlerinde, SGK’ya yaptıkları bildirimlerde işkolunu farklı göstererek, işçilerin sendikalaşmasını engelleyebilecektir. 2) Türkiye’de özel sektörde kayıt dışı çalıştırılan 3 milyon 739 bin işçi, SGK’ya kayıtlı olmadıkları için sendikalara üye olamayacaktır. 3) Muvazaalı (hileli) biçimde çalıştırılan taşeron işçilerinin, asıl işverenin işkolundaki sendikalara üye olması ve sendikal hak arama mücadelesine girişmesi engellenecektir. 4) İstifa işlemleri, internet üzerinden yapılacağı için işverenlerin işçileri sendikadan istifa ettirmeye zorlaması kolaylaşacak, işverenler işçilerden e-devlet şifrelerini toplayarak işçilerin sendikaya üye olup olmadığını denetleyebilecektir. Bir başka deyişle, sendikaya üyelik ve istifada sendikal örgütlenme bakımından önemli bir sorun teşkil eden noter şartı kaldırılırken yerine getirilen sistem daha büyük sorunları oluşturma potansiyeli taşımaktadır. Gerekli önlemler alınmadan ve güvenceler sağlanmadan SGK kayıtlarını esas alan bir e-devlet uygulaması, mevcut olumsuz durumu daha da geriye götürebilecektir. 3) Tasarı Kısmi İyileştirmeler Sağlasa da Sendika Üyeliği ve Sendikal Örgütlenmeye Yeterli Güvence Sağlanmamaktadır Tasarı, 2821 Sayılı Sendikalar Yasası’nın sendika üyeliğine ilişkin öngördüğü güvencelerde sınırlı bir genişleme öngörmektedir. Tasarı, mevcut yasaya göre sendikal nedenle fesih halinde, işe iade davası açma hakkı olmayan ancak sendikal tazminat talepli dava açma hakkı olan iş güvencesi kapsamı dışındaki işçilere işe iade davası açma hakkı tanımaktadır. Böylece, iş güvencesi kapsamı dışındaki işçiler, sendikal nedenle fesih halinde, İş Yasası’nın öngördüğü iş güvencesi kapsamına alınmaktadır. Bu önemli bir gelişmedir. 14 1966 SE DİSK SI SO A SY L Ş SOSYAL-İŞ SENDİKASI -İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme ND KA İ Tasarının getirdiği bir diğer yeni düzenleme, sendikal nedenle fesih halinde, işe iade davası açan, davayı kazanan işçiye, işverenin işe başlatıp başlatmamasından bağımsız olarak, sendikal tazminat hakkı tanınmasıdır. Bir başka deyişle, bu düzenlemeye göre, sendikal nedenle iş akdi feshedilen, açtığı işe iade davasını kazandığı ve işveren tarafından işbaşı yaptırıldığı durumda da, asgari 12 aylık sendikal tazminata hak kazanacaktır. Tasarıdaki bir diğer gelişme, işyeri sendika temsilciliğinin güvencesinin artırılmasıdır. Tasarıya göre, “işveren, işyeri sendika temsilcilerinin iş sözleşmelerini haklı bir neden olmadıkça ve nedenini yazılı olarak açık ve kesin şekilde belirtmedikçe feshedemez”. Böylece, mevcut yasada koşullarına bakılmaksızın iş güvencesi kapsamında olan işyeri sendika temsilcisinin iş akdinin İş Yasası’nın 18. maddesi uyarınca “geçerli nedenle feshedilmesi” engellenmekte, işyeri sendika temsilcisinin iş akdinin feshi, “haklı nedenle fesih” ile sınırlanmaktadır. Böylece işyeri sendika temsilcisinin feshe karşı korunması pekiştirilmektedir. Öte yandan tasarı, mevcut yasada olmayan ek bir güvenceyi daha öngörmekte, işe iade davasını kazanan işyeri sendika temsilcisinin işe başlatılmaması durumunda, iş ilişkisinin devam ettiği kabul edilerek ücreti ve diğer haklarının temsilcilik süresince ödenmeye devam edilmesini düzenlemektedir. Tasarı, bu güvencenin iş ilişkisi devam eden yöneticiler hakkında da uygulanmasını öngörmektedir. Yukarıda belirtilen tüm değişiklikler bir arada düşünüldüğünde, tasarının sendika üyeliği güvencesinde kısmi iyileştirme sağladığını söylenebilir. Bu iyileştirmeyi göz ardı etmek mümkün olmamakla birlikte; tasarının ihtiyaç duyulan etkin sendikal güvenceyi sağladığını söylemek olası değildir. Tasarı, işyerine sendikayı sokmamaya ya da işyerinde sendikayı yok etmeye niyetlenen bir işvereni, caydıracak düzeyde yaptırımlar öngörmemektedir. Öte yandan tasarı, mevcut yasada da olduğu üzere, yalnızca bireysel düzlemde kısmi güvence sağlamakta, yetersiz bir sendikal tazminat temelinde bir güvence kurgulamakta, kolektif bir güvence öngörmemekte, işverenlerin sendikasızlaştırma amacıyla kullandıkları çeşitli yöntemlere karşı etkin bir önlem/koruma/güvence getirmemektedir. Sonuç olarak, tasarı, sendikal hareketin en önemli ve acil ihtiyacı olan sendikal örgütlenme hakkı ve özgürlüğünün koruma ve güvence altına alınması hususunda son derece yetersiz ve mevcut ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. 4) Sendika Seçme Özgürlüğü Etkin ve Yeterli Güvenceye Kavuşturulmamaktadır Tasarı, sendika seçme özgürlüğü hususunda, mevcut yasadan farklı bir düzenleme öngörmemekte, sendika seçme özgürlüğünün etkin ve yeterli güvenceye kavuşturulmaması sorununu sürdürmektedir. 5) İşkolu Barajı Düşürülürken, Baraj Mantığı Korunmakta, Asgari Üyelik Koşulu İle Yeni Bir Baraj Getirilmekte, Öngörülen İşkolu Barajı Mevcut Yetkili Sendikaları Yetkisiz Bırakma Riskini İçermektedir Tasarı, işkolu barajını, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye konfederasyonlara bağlı olan sendikalar için yüzde 1’e, bu konfederasyonlara bağlı olmayan sendikalar için yüzde 3’e düşürmektedir. Bununla birlikte, bir sendikanın toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olabilmesi için aranan işkolu barajına ilave olarak asgari 2 bin üye şartı getirilmekte, tasarı ile yeni bir baraj daha öngörülmektedir. Dahası, ESK üyesi konfederasyonlara bağlı olan sendikalar ile olmayan sendikalara farklı barajlar uygulanması da sorunludur. 15 1966 SE DİSK SI Ş SO -İ A SY L ND KA İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme SOSYAL-İŞ SENDİKASI Bununla birlikte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Türk-İş, Hak-İş ve TİSK’in Başbakan Erdoğan’a yaptığı ziyaretin ardından kamuoyuna yapılan açıklamalarda, işkolu barajının ilk 4 yıl yüzde 1, sonraki 2 yıl yüzde 2 ve ardından yüzde 3 olarak uygulanması konusunda “mutabakat” sağlandığı ifade edilmiştir. Tasarı ile işkolu barajının yüzde 10’dan 1 ve 3’e düşürülmesi ilk bakışta önemli bir gelişme gibi görünse de, gerek ILO Denetim Organlarının gerekse 87 ve 98 Sayılı ILO Sözleşmesi uyarınca, toplu iş sözleşmesi yetkisi için aranan çifte sayısal kriterin (yüzde 10 işkolu, yüzde 50 işyeri barajı) tümüyle kaldırılması yönündeki uyarıları, gerekse yüzde 1 barajının mevcut yetkili bazı sendikaları yetkisiz hale getireceği ve ilerleyen yıllarda barajın yükselmesiyle birlikte başka sendikaların da barajın altında kalacağı göz önünde bulundurulduğunda, tümüyle kaldırılması yerine işkolu barajının yüzde 1’e düşürülmesi ve kademeli olarak yeniden yüzde 3’e çıkarılmasının yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. Bütün bunlarla birlikte, öncelikle mevcut toplu pazarlık düzeni ve düzeyini koruyarak geliştirmeyi temel amaç edinmesi gereken yeni bir yasal düzenlemenin, mevcut yetkili sendikaların bir kısmını yetkisiz hale getirecek olması, muhtemel en kötü senaryodur. 6) İşyeri/İşletme Barajı Sorunu Sürmektedir Tasarı, işyeri ve işletme ölçeğinde ayrı barajlar öngörmekte, işyeri barajını mevcut yasada olduğu üzere yüzde 50 olarak korurken, işletme barajını yüzde 40’a düşürmektedir. Özellikle büyük ölçekli, çok sayıda işyerinden oluşan işletmelerde, yüzde 10’luk bu düşüş, göz ardı edilemez. Ancak, ILO normları uyarınca, işyeri/işletme barajının tümüyle kaldırılması ve herhangi bir sendikanın işyerinde/işletmede mutlak çoğunluğu sağlayamadığı koşullarda, işyerinde örgütlü olan sendikanın en azından kendi üyeleri için toplu sözleşme yapabilmesi gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, yalnızca işletmelerde barajın yüzde 40’a çekilmesinin oldukça yetersiz olduğu görülmektedir. 7) Yetki ve İşkolu Tespiti/Yetki Tespitine İtiraz Sorunu Öncelikle belirtmek gerekir ki, tasarı, mevcut yasanın Bakanlığın sendikalara “yetki veren ya da vermeyen otorite olma” konumunu korumakta, mevcut kurguyu sürdürmektedir. Sorunun kaynağını oluşturan bu kurgu değişmediği için sorun çözülmemektedir. Öte yandan tasarı, sendikal örgütlenmenin önündeki en büyük engellerden biri olan yetki itirazı sorununa ilişkin mevcut yasadan farklı olarak tek düzenleme içermektedir. Tasarı, yeni bir toplu iş sözleşmesi için yetki süreci başlamış ise işkolu değişikliği tespitinin bir sonraki dönem için geçerli olmasını ve işkolu tespit talebi ve buna ilişkin açılan davaların yetki işlemlerinde ve yetki tespit davalarında bekletici neden sayılmamasını öngörmektedir. Bu düzenleme, işverenlerin sendikaların yetki almasını engellemek ya da geciktirmek için işkolu temelinde yaptıkları keyfi yetki itirazları ile ÇSGB’nin hukuka aykırı biçimde çoğunluk tespitlerini işkolu tespit/itiraz süreçleri sonuçlanana kadar bekletmesi sorununu çözmeye yöneliktir. Bununla birlikte çoğunluk ve yetki tespiti işlemlerinde Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarının esas alınmaya başlanmış olması, tasarıda öngörülen bu düzenlemenin potansiyel koruyucu etkisini bertaraf etmektedir. Zira SGK kayıtlarının esas alınması ile birlikte, işverenler SGK’ya yaptıkları bildirimler aracılığı ile kolaylıkla işyerinin işkolunu değiştirebilmekte, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da, herhangi bir ön inceleme dahi yapmaksızın bu kayıtları esas alarak 16 1966 SE DİSK SI SO A SY L Ş SOSYAL-İŞ SENDİKASI -İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme ND KA İ çoğunluk/yetki işlemlerini yerine getirmektedir. Bu durumda, sendikanın çoğunluk tespiti başvurusundan önce SGK’ya yaptığı bildirimlerle işyerinin/işletmenin işkolu yapısı değişmiş olacak ve bu sefer olumsuz çoğunluk tespiti alacak olan sendikalar, kendileri yetki itirazı yapmak ve yıllar süren davalarla uğraşmak zorunda kalacaktır. Bir başka deyişle, işkolu sorunu temelli yetki ihtilaflarında, işverenlerin elindeki dayanak dolaylı olarak korunmuş olacak, yalnızca yetki itirazı yapan taraf değişecektir. Öte yandan tasarı, işverenlerin diğer gerekçelerle yaptıkları keyfi yetki itirazlarına ilişkin herhangi bir düzenleme öngörmemekte, kangren haline gelmiş olan yetki ve yetki itirazı sorununu çözmemektedir. 8) Toplu Sözleşme Düzeyi ve Sürecine İlişkin Sorunlar Sürmektedir Tasarı, mevcut yasanın, toplu sözleşme sürecini ayrıntılı bir biçimde düzenleme mantığını sürdürmekte ve taraflar arasında özgür toplu pazarlık düzenin tesis edilmesini yasa aracılığı ile koruma altına almak yerine sınırlamaktadır. Toplu sözleşme düzeyinde ise, mevcut yasadan farklı olarak, tasarı, yeni bir “çerçeve sözleşme” tanımı yapmaktadır. Her ne kadar tasarı, mevcut mevzuatın öngörmediği, endüstri düzeyinde toplu pazarlığı getiriyormuş gibi görünse de, aslında endüstri düzeyinde toplu pazarlığın reddini yeniden formüle etmekte ve bir yandan endüstri düzeyinde toplu pazarlığı dile getirirken, bir yandan da endüstri düzeyinde toplu pazarlığın önünde engel olmayı başarabilmektedir, şöyle ki tasarı: a) Sözleşme taraflarının ESK’ya üye olması zorunluluğunu getirmekte, b) Sözleşmenin uygulama kapsamını işçi ve işveren sendikalarının üyeleri ile sınırlamakta, c) Sözleşmenin konusu olacak düzenlemeleri, mesleki eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikaları ile kısıtlamaktadır. Böylece tasarı bir yandan “çerçeve sözleşme” (işkolu sözleşmesi) tanımı yaparken, bir yandan bunun içeriğini kısıtlayarak, işkolu sözleşmesinde bir toplu pazarlık süreci ve toplu sözleşmenin olmazsa olmazları olan çalışma koşulları, ücret ve sosyal haklara ilişkin düzenlemeler olmasını yasaklayarak, işkolu düzeyinde toplu pazarlık yapılmasına engel olmaktadır. 9) Zorunlu Arabuluculuk Mekanizması Sürdürülmektedir Tasarı, mevcut yasada olduğu üzere zorunlu arabuluculuk mekanizmasını sürdürmektedir. 10)Farklı Grev Türlerinin Yasaklanması Sorunu Sürmektedir Tasarı, mevcut yasada olduğu üzere, toplu iş sözleşmesi sürecinde anlaşma sağlanamadığı durumlarda yasal prosedür izlenerek yapılan grevleri kanuni grev olarak tanımlamakta, diğer her tür grevi, kanun dışı ilan etmektedir. Tasarı, yalnızca kanun dışı greve ilişkin öngörülen hapis cezalarının yerine para cezası öngörmekte ve mevcut yasadaki işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler hakkında kanun dışı grevin yaptırımlarının uygulanmasına ilişkin düzenlemeyi içermemektedir. 11) Grev Yasakları Sorunu Sürmektedir Tasarı, mevcut yasadaki grev yasakları kapsamındaki işlerin/işyerlerin bir kısmını grev yasağı kapsamı dışına çıkarırken (ilaç hariç aşı ve serum imal eden müesseseler, eczaneler, eğitim ve öğretim kurumları, çocuk bakım yerleri ve huzurevleri), ILO norm ve standartlarına aykırı biçimde, grev yasağı kapsamında düşünülemeyecek birçok işyeri/işteki grev yasaklarını sürdürmektedir (cenaze işleri ve mezarlıklar, 17 1966 SE DİSK SI Ş SO -İ A SY L ND KA İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme SOSYAL-İŞ SENDİKASI doğalgaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya işleri, bankacılık hizmetleri, kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve şehir içi toplu taşıma hizmetleri). 12)Yüksek Hakem Kurulu Sorunu Sürmektedir Tasarı, Yüksek Hakem Kurulu’nun mevcut yasadaki kompozisyonunu sürdürmekte, Yüksek Hakem Kurulu’nun toplu sözleşme özerkliğine aykırı kararlar almaması için herhangi bir koruma getirmemektedir. 13) Grev Kararının Alınması ve Uygulanmasına İlişkin Sorunlar Sürmektedir Tasarı, grev kararının alınması ve uygulanmasına ilişkin, mevcut yasadaki kurguyu korumakta ve dolayısıyla sorunları sürdürmektedir. Mevcut yasada olduğu gibi tasarıda da, grev ilanı ve grev kararının uygulamaya konulması için aranan süre sınırları ve çifte bildirim koşulu korunduğu gibi, bu düzenlemelere uyulmadığı takdirde sendikanın yetkisiz kalması gibi ağır bir yaptırım sürdürülmektedir. Tasarı yalnızca, mevcut yasadaki grev sırasında uyulması gereken kuralları hafifletmektedir. Tasarı, işverenlerin grev kırıcılığı yönündeki uygulamalarına karşı mevcut yasanın öngördüğü yetersiz korumanın ötesine gitmemekte, dolayısıyla etkin bir koruma sağlamamaktadır. Öte yandan tasarı ile grev oylamasında bir değişikliğe gidilmekte ve grev hakkını kısıtlayacak yeni bir düzenleme öngörülmektedir. Sendikaların tüzüklerine bırakılması gereken grev oylamasını yasa ile düzenlemeyi sürdüren tasarı, grev oylamasında grev oylamasına katılanların oyunun esas alınması ve çoğunluğunun “hayır” demesi durumunda grev yapılamamasını öngörmektedir. Bu değişiklik büyük öneme sahiptir çünkü birçok vakada, işverenlerin işçileri greve hayır oyu kullanmaya zorlamasına rağmen, işveren işçilerin grev oylamasına katılmalarını sağlayamamakta, dolayısıyla oylamaya katılan işçilerin çoğunluğu işverenin baskısı ile “greve hayır” dese de, işçilerin tümünün yarısından fazlasının “hayır” oyu kullanmasını işverenler sağlayamamaktadır. Sadece grev oylamasına katılan işçilerin oylarını esas alarak, tasarı işverenlere grevi önlemek için başvurdukları hukuk dışı çabalarına destek olmaktadır. Böylece tasarı, grev oylamasında, oylamaya katılan işçilerin çoğunluğunun grev yönünde oy kullanmasını grev için ön şart olarak düzenleyerek, grev hakkını daha da kısıtlamaktadır. 14)Grev Ertelemesi ve Grev Hakkının Kötüye Kullanılması Sorunu Sürmektedir Tasarı, mevcut yasadaki, grev hakkına yönelik ciddi ihlaller anlamına gelen grev ertelemesi ve grev hakkının kötüye kullanılması düzenlemelerini sürdürmektedir. 15)Toplu Sözleşmenin İçeriği ve Uygulanmasına İlişkin Sorunlar Sürmektedir Tasarı, mevcut yasanın, işçilerin çalışma koşulları ve haklarına ilişkin kimi hususları, toplu pazarlık konusu dışında tutan, “mutlak emredici hüküm” adı altında kimi hakların toplu sözleşme ile artırılabilmesini engelleyen yaklaşımını sürdürmektedir. Her ne kadar tasarıda, işyerinin durumunda değişiklik halinde, toplu sözleşmelerin sürdürülmesine ilişkin ayrıntılı bir düzenleme yer alsa da; net ve açık bir biçimde hazırlanmamış olan bu düzenlemenin kendisi daha büyük bir belirsizlik yaratma potansiyelini taşımaktadır. 18 1966 SE DİSK SI SO A SY L Ş SOSYAL-İŞ SENDİKASI -İ Türkiye’de sendikal örgütlenme: Mevcut yasalar, ihtiyaçlar ve Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı üzerine bir değerlendirme ND KA İ Sonuç: Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı, 12 Eylül mirası sendikal mevzuatı değiştiren değil büyük ölçüde sürdüren bir yapıya sahiptir. Tasarıda, mevcut yasaya göre kimi olumlu ve ileri düzenlemeler olsa da, bu düzenlemeler, ILO Sözleşmeleri ve normlarından ve Türkiye sendikal hareketinin ihtiyaç ve beklentilerinden çok uzaktadır. Kaldı ki, darbe mirası yasalarda makyaj niteliğinde yapılan birkaç düzenleme, bütüne bakıldığında, bir anlam ifade etmemektedir. Öte yandan tasarı, mevcut hakları daha da geriye götürebilecek kimi düzenlemeler ve ciddi riskler de barındırmaktadır. Dolayısıyla ve sonuç olarak, asgari olarak ILO Sözleşmeleri ile ILO Denetim Organlarının Karar ve Tavsiyelerini esas alan, Türkiye’de sendikal örgütlenme ve toplu pazarlığın önünü açacak bir yasal mevzuat için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Mevzuat, “düzenlemek, kural koymak ve sınırlama” felsefesi yerine, örgütlenme, toplu pazarlık ve grev hakkını koruma ve sendikal hak ve özgürlüklerin özgürce, rahatça kullanılması felsefesi üzerine oturmalı, Türkiye’deki mevcut sorunlara yanıt verecek bir içerikte olmalıdır. DİPNOTLAR 1 Eleştiri ve önerileri ile bu çalışmaya katkı sağlayan Murat Özveri, Aziz Çelik ve Üzeyir Ataman’a teşekkürlerimizi sunarız. 2 Bu hesaplama yapılırken, toplam ücretli sayısında TÜİK Hane Halkı İşgücü Anketi verileri esas alınarak, ücret karşılığı çalışan (kayıtlı-kayıt dışı, işçi-memur), ILO normlarına göre sendikalaşabilir tüm nüfus esas alınmıştır. Türkiye’de kamu çalışanlarının gerçek anlamda, ILO normlarına uygun biçimde toplu sözleşme haklarını kullanmaları engellendiği için, kamu çalışanlarına sendikalarına üye kamu çalışanları, toplu sözleşme kapsamında olmadıkları için TİS kapsamındaki ücretli sayısına etki etmemiştir. Öte yandan işçi sendikalarına üye olmasına rağmen, toplu sözleşme kapsamında olmayan işçiler de TİS kapsamındaki ücretli sayısına dâhil edilmemiştir. TİS kapsamındaki ücretli sayısı hesaplanırken, Aziz Çelik ve Kuvvet Lordoğlu’nun ÇSGB İstatistik Yıllıkları’nı esas alarak geliştirdikleri hesaplama yöntemi kullanılmıştır. Çelik, A. ve Lordoğlu, K. (2006), “Türkiye’de Resmi Sendikalaşma İstatistiklerinin Sorunları Üzerine”, Çalışma ve Toplum, Sayı:9. 3 http://www.tekgida.org.tr/Oku/4921/Isci-Profil-Ve-Yasam-Bicimini-Olcen-Kamuoyu-Arastirmasi-Sonuclari 4 Bakır, O. ve Akdoğan, D., (2009), “Türkiye’de Sendikalaşma ve Özel Sektörde Sendikal Örgütlenme”, Türk-İş Dergisi, sayı 383, ss.88-96. 19
Similar documents
v Domotex Turkey - Başvuru Formu ()
Sözleşmeden doğan hakları hiç yada kısmen kullanmaması Sözleşmede yazılı Fuar Katılım Bedelinin iadesini veya bedelde indirim yapılmasını gerektirmez. 3.7. Muacceliyet: Fuar Katılım Bedelinin taksi...
More information1 - Türk Ceza Hukuku Derneği
Av. Fikret İlkiz Genel Yay›n Yönetmeni Av. Fikret ‹lkiz Sorumlu Müdür Prof. Dr. Yener Ünver Yay›n Kurulu Prof. Dr. Yener Ünver/Yard. Doç. Dr. Barış Erman Arş. Gör. Dr. Gülşah Kurt/Av. Fikret ‹lkiz ...
More informationTÜRKİYE`DE SURİYELİ MÜLTECİLER
komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmışlardır. Ülkede bugüne kadar yaklaşık 120 bin insan yaşamını yitirmiş, yaklaşık 2 milyon insan da komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. Beraberinde yaklaşı...
More information