İmparatorlukların gözbebeği İstanbul The apple of the
Transcription
İmparatorlukların gözbebeği İstanbul The apple of the
DEDEMAN QUARTERLY DQ SAYI-ISSUE 23 İLKBAHAR-SPRING 2015 ÜC RE TSİZ - CO MP LI M EN TARY İmparatorlukların gözbebeği İstanbul The apple of the Empire’s eye, Istanbul Vedat Başaran ile söyleşi Interview with Vedat Başaran Dedeman konsiyerjlerine sorduk… We asked the Dedeman concierge... Dedeman misafirperverliği Moskova’da. Dedeman hospitality is now in Moscow. İş seyahatlerinizi keyfe ve konfora dönüştürmek için Dedeman Park Izmailovo Moscow açıldı. Dedeman Park Izmailovo Moscow is now open to turn business into pleasure and comfort. • Özel fiyatlarla konaklama imkanı • Accommodation with affordable luxury • Yüksek konfora sahip 110 Superior oda • 110 Superior rooms with high comfort • Türk ve dünya mutfağından seçkin lezzetler • Exclusive tastes of Turkish and international cuisine • Kızıl Meydan’a 6 metro istasyonu uzaklıkta • 6-metro-station away from Red Square • İş, kültür ve sanat merkezlerine kolay ulaşım • Proximity to business, cultural and art centers www.dedeman.com 10 A, Nikitinskaya Street Moscow 105425, Russia +7 (499) 269 95 65 [email protected] DQ ÖNSÖZ-FOREWORD 1 Değerli DQ Okurları, Her yeni mevsimde, yeni bir sayıyla sizinle buluşuyoruz. Temposu hiçbir zaman düşmeyen turizm sektöründe zamanın nasıl geçtiğini, takvimde hangi dilime geldiğimizi bize adeta DQ hatırlatıyor. Dedeman ailesi olarak, değişimimiz durmaksızın devam ediyor. Bu değişimin neleri kapsadığını, Dedeman Grubu’nun geleceğe yönelik hedeflerini ve yeni projelerini Dedeman Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıfat Dedeman yeni sayımızda, DQ okurları için anlattı. Bu sayımızda sizleri karşılayacak diğer konulara gelecek olursak… Bilim/Teknoloji sayfalarımızda, zaman denilen soyut kavramı bilimsel veriler ışığında ele almaya, zaman algımızın neden ve nasıl değişken olabildiğine değinmeye çalıştık. Seyahat sayfalarımızda, hem filmlere hem de seyahate düşkün olanların, iki unsuru bir arada görmekten keyif alacakları bir konu hazırladık. Çok sevilen filmlerin mekanlarına küçük bir yolculuk yaptık. Seyahat için rotamızı İstanbul’a da çevirdik. Bu şehri anlatmaya kelimeler, gezmeye günler yetmeyecek olsa da nereden başlayacağını bilemeyenler için referans olabilecek noktalara değindik. Tasarım sayfalarımızda ünlülerin fotoğrafçısı Andy Gott’u ağırladık, hatta kendisiyle küçük bir röportaj da yaptık. Şimdiden söylemekte fayda var; bu sayımız karnınızı oldukça acıktırabilir. Çünkü yemek sayfalarımızda, dünyanın kahvaltı masalarına göz atarken, röportaj sayfalarımızdaysa ünlü şef Vedat Başaran’la, Türk ve Osmanlı mutfağına doğru bir yolcuğa çıktık. Dear DQ Readers, Every new season we reunite with you with a new issue. In the fast-paced tourism sector it is DQ that reminds us how quickly time passes and what part of the year we’re in. As the Dedeman family we are constantly evolving. Dedeman Group Vice Chairman of the Board Rifat Dedeman explained for DQ readers what this change includes and Dedeman Group’s goals for the future and new projects. When it comes to the interesting articles in this issue… In our Science/Technology pages we covered the abstract concept of time, considered this concept in light of scientific data, and tried to address why and how our perception of time can vary. In our Travel pages we prepared a topic that both movie lovers and travel enthusiasts will enjoy, combining the two elements. We took a little trip to the venues of much-loved movies. We also steered our travel route to Istanbul. Even though there aren’t enough words to describe this city or days to tour it we covered some reference points for those who don’t know where to start. In our design pages we hosted celebrity photographer Andy Gotts and even did a little interview with him. We’ll warn you in advance, this issue might make you really hungry because in our food pages we browsed breakfast tables around the world and in our interview pages we went on a journey of Turkish and Ottoman cuisine with famous chef Vedat Başaran. Let’s keep it short and leave you alone to once again enjoy our new issue… Emrullah Akçakaya Genel Müdür - General Manager DQ ‹Ç‹NDEK‹LER-CONTENTS 10 ajanda-zoom 04 Türkiye’de ve dünyada olup bitenler News from Turkey and the world trend Akvaryum tutkusu 10 Aquarium passion röportaj-interview Dedeman Grubu Yönetim Kurulu Başkan 16 Yardımcısı Rıfat Dedeman ile söyleşi An interview with Vice Chairman Rıfat Dedeman 58 22 44 Dedeman konsiyerjine sorduk We asked Dedeman concierge 58 Yemeklerinin lezzeti, engin bilgisinden geliyor: Vedat Başaran Flavor of food comes from its vast knowledge: Vedat Başaran seyahat-travel “Burayı bir yerden gözüm ısırıyor” mu 22 diyorsunuz… Belki de bir filmden? Does this place seem familiar? Perhaps from a movie? yemek-food Dünya kahvaltıda ne yiyor? 32 What does the world eat for breakfast? 32 kent-city İmparatorlukların gözbebeği İstanbul 38 The apple of the Empire’s eye, Istanbul tasarım-design Ünlülerin “ünlü” fotoğrafçısı: Andy Gotts DQ DEDEMAN QUARTERLY ‹MT‹YAZ SAHİBİ - CHAIRMAN Dedeman Turizm Yönetimi A.Ş. ad›na Banu Dedeman YÖNET‹M YER‹ - EXECUTIVE CONTACT Dedeman Hotel&Resorts International Y›ld›z Posta Caddesi No.48 34340 Esentepe- ‹stanbul Tel: 0212 337 39 00 www.dedeman.com YAPIM - PRODUCTION AJANS MEDYA GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ EDITOR-IN-CHIEF Arzu Karacadağ YAZI ‹ŞLER‹ MÜDÜRÜ (Sorumlu) MANAGING EDITOR Bahar Kızıltan ‹NG‹L‹ZCE BÖLÜM ED‹TÖRÜ ENGLISH SECTION EDITOR Kader Çekerek KATKIDA BULUNANLAR - CONTRIBUTORS Altuğ Kantar, Ali Deniz Şensöz, Belma Saraççı, Murat Tekin REKLAM KOORD‹NATÖRÜ ADVERTISING COORDINATOR Deniz Tufan AJANS MEDYA Kuruçeşme Caddesi, No: 3 Kuruçeşme 34345 ‹stanbul Tel: 0212 287 19 90 BASKI VE C‹LT / PRINTING PRESS A4ofset Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. Otosanayi Sitesi, Yeşilce Mah., Donanma Sok. No:16 Kağıthane – İstanbul Tel: 0212 281 64 48 Sertifika No: 12168 50 Famous celebrity photographer: Andy Gotts kültür&sanat-culture&art 60’lı yıllar radarımızda 38 62 The 60’s are on our radar bilim-science Zaman algısı 70 Perception of Time 50 haberler-news Dedeman dünyas›ndan haberler 74 News from Dedeman Hotels Yay›n Türü 3 ayl›k, süreli, yerel Bas›m Yeri ve Tarihi ‹stanbul, Mart 2015 Dedeman Hotels & Resorts International’›n ücretsiz yay›n›d›r. Complimentary publication of Dedeman Hotels & Resorts International. Dergide yay›mlanan yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlar›n her hakk› sakl›d›r. Kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. Yaz›lar›n sorumluluğu yazarlara, yay›nlanan ilanlar›n sorumluluğu ise sahiplerine aittir. All rights are reserved that pertain to the written materials, photographs and illustrations published in the magazine. Nothing in this magazine may be borrowed or reproduced without full credit being given to the source. Kurukahveci Mehmet Efendi, Türk kahvesini 50’den fazla ülkeye ulaştırıyor. Dünyanın her yerinde bu kültürü doya doya yudumlamanızı sağlıyor. www.mehmetefendi.com Hollanda’da çocukluğumun sokakları yok ama özlediğim Türk kahvesi var AJANDA 4 DQ CHILL OUT FESTİVAL İSTANBUL Life Park, 23 Mayıs 12:00 - Life Park, May 23 2006 yılından bu yana her sene mayıs ayında düzenlenen ve zaman geçtikçe şöhretini ve katılımcı sayısını artıran Chill Out Festival, bir kez daha şehrin sakinlerine yılın en keyifli hafta sonlarından birini yaşatmayı vadediyor. Kapılarını öğlen saat 12’de açacak olan festival hem cumartesi hem de pazar günü boyunca, 3 sahnede toplam 24 saatlik bir müzik şöleni yaşatacak. Caz’dan soul ve funk’a, house’tan indie’ye uzanan geniş bir yelpazede, Lounge FM’in seçkisiyle hayat bulacak bu müzik ziyafeti, İstanbul’un en büyük ormanlık alanında ve doğanın tam ortasında yer alan Life Park’ı bu sene de dev bir festival kasabasına dönüştürecek. CHILL OUT FESTİVAL İSTANBUL Held every May since 2006, with its reputation and number of participants increasing with every passing year, Chill Out Festival once again promises to provide the city’s inhabitants with one of the year’s most unforgettable weekends. The festival opens its doors at noon and will provide a 24-hour musical feast spread out over 3-stages on both Saturday and Sunday. This musical feast will come to life thanks to Lounge FM’s wide selection ranging from jazz to soul, to funk, to house and indie. Located in Istanbul’s largest forested area, right in the middle of nature, Life Park will transform into a giant festival-town. 5 İLAN 3 AJANDA 6 DQ Rahmi M. Koç Müzesi, 16 Haziran’a kadar - Rahmi M. Koç Museum, until June 16 HAYALLERLE DOLU KÜÇÜK EVLER Mini minnacık fırınlar, pastalar, sandalyeler, masalar… Rahmi M. Koç Müzesi’nin ev sahipliğindeki “Hayallerle Dolu Küçük Evler” sergisi, her yaştan ziyaretçiyi 19’uncu yüzyıldan itibaren üretilmiş İngiliz, Alman, Fransız ve Amerikan yapımı bebek evleriyle buluşturuyor. Ziyaretçilerin, bebek evlerinin renkli tarihine şahitlik ettiği sergide; oyuncak, süs veya hobi eşyası olarak tercih edilebilen veya koleksiyonu yapılan minyatür şekilde tasarlanmış evler, içlerindeki küçültülmüş mobilyalar ve oyuncak bebeklerle dekore edilmiş olarak sunuluyor. Sergide, Ruby Gibs için 1880 yılında yapılan ahşap Ruby Villa ve Viktorya Dönemi eseri olan ahşap ve baskılı kağıttan Marküteri Villa veya 1910 yılında Alman Moritz Gottschalk tarafından sayfiye evi olarak tasarlanan Gottschalk Bebek Evi gibi farklı hayat tarzlarını anlatan parçalar yer alıyor. DOLL HOUSE EXHIBITION Mini tiny ovens, cakes, chairs, tables… Rahmi M. Koç Museum is hosting the “Doll House” exhibition, where visitors of all ages can enjoy British, German, French, and American-made dollhouses dating back to the 19th century. Visitors can witness the colorful history of dollhouses at this exhibition. The interior of these miniature homes, which can be considered toys, decoration, hobby items or collector’s items, have been decorated with tiny furniture and dolls. The exhibition features pieces that portray different lifestyles like the wooden Ruby Villa and Victoria era Marqetry Villa comprised of wood and printed paper, which were made for Ruby Gibbs in 1880 and the Gottschalk Doll House designed as a cottage by German Moritz Gottschalk in 1910. THE PHANTOM OF THE OPERA Zorlu Center PSM, 8 - 26 Nisan - Zorlu Center PSM, April 8 - April 26 Zorlu Center PSM, 8-26 Nisan tarihleri arasında Fransız yazar Gaston Leroux’ın aynı adlı romanından uyarlanan, İngiliz besteci Andrew Lloyd Webber’in ölümsüz eseri The Phantom of the Opera’yı (Operadaki Hayalet) sahnesinde ağırlayacak. İlk olarak 1986 yılında Londra’da sahnelenen, aradan geçen 28 yıl boyunca sadece Broadway’in en uzun soluklu şovuna olmakla kalmayıp, beyazperdedeki uyarlamalarıyla, Sarah Brightman, Gerard Butler gibi film ve müzik dünyasına kazandırdığı ünlü isimlerle de adından söz ettiren müzikal, Paris Operası’nda hayalet olarak tanınan, yüzü ileri derecede deforme olmuş bir müzik dâhisinin, yetenekli ve güzel Soprano Christine’e olan saplantılı aşkını konu alıyor. Adapted from French writer Gaston Leroux’s novel of the same name, British composer Andrew Lloyd Webber’s timeless masterpiece The Phantom of the Opera will be playing at Zorlu Center PSM between the dates of April 8th and 26th. First staged in London in 1986, during the intervening 28 years it is not only Broadway’s longest running show but has been adapted on the big screen and connected to such famous names in the film and music world as Sarah Brightman and Gerard Butler. The famous musical describes the obsessive love a musical genius, whose face is severely deformed and who is known as the Phantom in the Paris Opera, has for the talented and beautiful soprano Christine. 7 AJANDA 8 DQ İstanbul Modern, 28 Haziran’a kadar - İstanbul Modern, until June 28 PAINTER AND PAINTING: A MEHMET GÜLERYÜZ RETROSPECTIVE “With Painting and Painter: A Mehmet Güleryüz Retrospective”, Istanbul Modern provides a breakdown of the career, from the 1960’s to 2010, of Mehmet Güleryüz, an artist with a critical and expressionist style who acquired a special and privileged place in the art scene in Turkey for half a century. The exhibition features his figurative works, using an ironic language to express the critical effects of the sociocultural and political transformations in Turkey on people. The exhibition sheds light on the development of the artist’s search for rich expression ranging from painting, drawing, sculpture, engraving, to theater and performance. RESİM VE RESSAM: MEHMET GÜLERYÜZ RETROSPEKTİFİ İstanbul Modern, “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektifi” ile eleştirel ve dışavurumcu üslubuyla yarım yüzyıldır Türkiye sanat sahnesinde kendisine özel ve ayrıcalıklı bir yer edinen Mehmet Güleryüz’ün 1960’lı yıllardan 2010’lu yıllara uzanan kariyerinin dökümünü sunuyor. Sergi, figür temelli çalışmalarıyla Türkiye’deki sosyo-kültürel ve politik dönüşümün insanlar üzerindeki etkilerini eleştirel ve ironik bir dille dışa vuran sanatçının; resimden desene, heykelden gravüre, tiyatrodan performansa uzanan zengin ifade arayışının gelişim ve dönüşümüne ışık tutuyor. ALBERTO GIACOMETTI Pera Müzesi, 26 Nisan’a kadar – Pera Museum, until April 26 Pera Müzesi ünlü heykeltıraş ve ressam Alberto Giacometti’nin retrospektif bir yaklaşımla hazırlanmış Türkiye’deki ilk kapsamlı sergisini, sanatseverlerle buluşturuyor. Paris’teki Giacometti Vakfı’nın katkılarıyla hazırlanan sergi, gençlik dönemi çalışmalarından son yapıtlarına, tamamlanmamış bir eserine dek büyük ölçüde, sanatçının yaşamı boyunca çalıştığı Montparnasse’taki atölyesinde geçen verimli sanat yaşamını gözler önüne seriyor. Giacometti’nin çalışmalarının belirleyici iki dönemi olan, II. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası çevresinde, Paris’teki dönemin önde gelen sanatçı ve entelektüelleriyle dostluklarına da uzanan zamandizinsel ve tematik bir güzergâh sunuyor. Pera Museum has prepared a retrospective approach of famous sculptor and painter Alberto Giacometti’s pieces, bringing art lovers together with his first comprehensive exhibition in Turkey. Prepared in cooperation with the Giacometti Foundation in Paris, the exhibition reveals insights into his abundant life most of which took place in his studio in Montparnasse, featuring pieces from his youth, his latest work, and one unfinished piece. The exhibition offers a chronological and thematic route to two defining periods of Giacometti’s life, before and after World War II, and his time spent in Paris, extending to his friendship with leadings artists and intellectuals. 9 DQ 10 TREND-TREND Akvaryum tutkusu Eğer akvaryumlarla ilişkiniz dişçilerin veya doktorların bekleme salonlarından ibaretse gelin sizi yanlış yaptığınıza ikna edelim. Aquarium passion If your relationship with aquariums is limited to the waiting room at a doctor or dentist’s office, let us show you what you’re doing wrong. ünyanın en ciddiye alınan hobilerinden biri olan akvaryumculuğun bu mertebeye erişmesi tesadüfi değil. İyi bir planlama ile kurulan ve dikkatli bir şekilde bakımı yapılan akvaryumlar, evinizde canlı, hayat dolu ve oldukça rahatlatıcı bir köşe yaratabiliyor. Güzel kurulmuş bir akvaryum çok profesyonel durabildiğinden çok zor bir iş gibi gözükebiliyor. Fakat bu yanıltıcı bir durum. Kurması biraz meşakkatli olabilse de akvaryumlar bir kez düzeni oturtulduktan sonra, neredeyse kapalı birer ekosistemlere dönüştüklerinden çok az müdahale gerektiriyor. İster Japon balığı, ister rengarenk tropik deniz balıkları beslemek istiyor olun, ister kısıtlı vakit ayıracak, isterseniz hayatınızın merkezine koyacak olun… Her türlü zevke ve isteğe uygun bir akvaryum mutlaka bulunuyor. D I t’s no coincidence that fishkeeping is one of the world’s most serious hobbies. With good planning, aquariums add a relaxing and vibrant corner full of life to your home. A finely established aquarium can look very professional and therefore seem like a difficult task but this isn’t the case. While the set up process may be arduous once it becomes an almost closed ecosystem it requires very little intervention. Whether you want to keep goldfish or vibrant tropical marine fish, whether you have limited time to devote to the hobby or plan on making it the center of your world… There are aquariums ideal for all kinds of tastes and preferences. 11 Tatlı Su Akvaryumları 12 Freshwater Aquariums Dünyadaki, özellikle evlerdeki hobi akvaryumlarının çoğu tatlı su akvaryumlarından oluşuyor. Hobi akvaryumu kurmak isteyenlerin işe tatlı su akvaryumları ile başlamaları da yazılmamış bir kural adeta. Most aquariums, especially at-home hobby aquariums, are freshwater aquariums. It’s almost a notorious rule that those who want to set up a hobby aquarium start with freshwater aquariums. Tatlı su akvaryumları da kendi aralarında kolaylık derecelerine göre sıralanıyor. Biraz çakıl taşı, biraz dekor, birkaç da Japon balığından oluşan bir akvaryum görüntüsü çoğu kişiye tanıdık gelecektir (ne de olsa bu sıklıkla karşımıza çıkan bir görüntü). Japon balıkları farklı su şartlarına karşı çok dirençli oldukları için küçük fanuslarda yaşamaya bile tahammül edebiliyorlar. Klasik akvaryum görüntüsüne daha yakın bir şey hayal eden hobiciler ise, işe doğrudan “canlı doğuran” akvaryumlarıyla başlayabilirler. Bu balıklara bu tuhaf ismin verilmesinin sebebi, balıkların normalde yumurtlayarak üremesine rağmen bu tatlı su balıklarının yumurtaları karnında taşımaları ve yavruları yumurtadan annelerinin karnında çıkıp öyle dünyaya gelmeleri. Freshwater aquariums are ranked according to their level of ease. An aquarium decorated with rocks and some coral, featuring goldfish is a familiar sight to most people. Such aquariums are quite common. Goldfish are very resilient in different water conditions and therefore could even live in a small vase. Hobbyists who imagine something closer to a classic aquarium can start with “live-bearing” fish aquariums. These fish have been given this strange name because while normally fish reproduce by laying their eggs, these fish carry their eggs in their abdomen and give birth to live, free-swimming young. Lepistes, kılıçkuyruk, plati, moli gibi balıklardan oluşan bu familya, akvaryum içinde çiftleşiyor, doğuruyor, daha sonra This family of fish, which consists of guppies, swordtails, mollies, and platies, mate in the aquarium, give birth, and later their young mature and the cycle continues. Within a couple of years several generations of fish will be living in 13 yavruları büyüyor ve bu döngü yavrularına geçiyor. Birkaç yıl içinde birkaç nesil akvaryumunuzda yaşamaya başlıyor. Eski nesiller doğal olarak zamana yenik düşse de onların neslini devam ettirecek kadar doğal bir ortam yaratmış olmak, yavrularının büyüdüğünü görmek birçok akvaryumcu için oldukça tatmin edici bir durum. Farklı su şartlarında da kolayca (hatta siz istemeseniz bile) üreyen bu türlerde dişi balıklar bir seferde onlarca yavru doğuruyor. Eğer dişiyi farklı bir kaba almazsanız, bu doğan onlarca minicik yavrunun vahşi akvaryum şartlarında kendi başlarının çaresine bakması gerektiği anlamına geliyor. Birçok balığın bulunduğu ortamda onlarca yavrudan yalnızca iki-üç tanesi hayatta kalıyor. Geri kalanıysa, aralarında kendi anne babalarının da olduğu diğer balıklar tarafından yeniyor. Bu çok acımasız görünse de doğal ortamlarında da sergiledikleri bir davranış. Eğer hamile dişinizi doğurmadan önce başka bir kaba alırsanız, her doğumda 30-40 tane yavruya bakacağınız bir sistem kurmanız gerekebilir. Veya kurtardığınız balıkları akvaryumcunuza veya arkadaşlarınıza verebilirsiniz, fakat bazı akvaryumcular soyların daha saf olması için bu uygulamadan kaçınabiliyor. Eğer bu yükün altından kalkabileceğinizi düşünmüyorsanız, doğal düzene müdahale etmemek daha your tank. Naturally the older generations fall victim to time but creating a natural environment for the generations to live in and to watch those generations grow is quite satisfactory for many aquarists. Female fish that can easily spawn in different water conditions (even if you don’t want them to) can give birth to dozens of baby fish at once. If you don’t separate the female fish, the dozens of fish she gives birth to might have to fend for themselves in the aquarium. In an environment where there are a lot of fish only 2-3 of the dozen offspring might survive. The rest are eaten by other fish; even their parents. Though this seems very cruel, it is a behavior exhibited in their natural habitat. If you do remove the female before giving birth you may need to set up a system preparing for 30-40 offspring. Or you can give the fish that you save to your friends. However some aquarists avoid this practice in order to keep lineages more pure. If you think you can’t handle this load, it might be best to let nature run its course. By adding plants, grooves, cavities, and small caves to your aquarium you can increase the offspring’s chance of survival in a natural way. mantıklı olacaktır. Akvaryuma bolca bitki, oyuklar, kovuklar, ufak mağaralar yerleştirerek yavruların doğal bir şekilde hayatta kalma şansını artırabilirsiniz. Canlı doğuranlar bol bitkili, dengeli ışıklandırılmış ve devirdaimi kurulmuş bir akvaryumda hem kendileriyle, hem de neon, tetra gibi diğer ufak sürü balıklarıyla birlikte yaşayabildikleri için renkli, ufak, bakımı kolay akvaryumların vazgeçilmezleri olmuşlardır. 14 Tatlı su akvaryumlarının diğer yıldızlarıysa çiklitler. Afrika ve Latin Amerika’nın tropik sularında bulunan bu balıklar, canlı doğuranlara göre daha renkli, daha gösterişli ve üretmesi daha zor türler. Bitkiye fazla ihtiyaç duymasalar da su dengesi ve şartlarına daha hassaslardır ve balık başına daha geniş alana ihtiyaç duyarlar. Üreme şartları ve cinsiyet ayrımı yapmak biraz daha güçtür. Fakat mavi yunus, sarı prenses, zebra gibi türler, gösterdiğiniz biraz daha fazla ilgiye fazlasıyla değecek çok güzel canlılardır. Tatlı su akvaryumlarının bakımı en zor balıklarıysa bir Güney Amerika çikliti olan diskuslardır. Adını disk benzeri formundan alan, rengarenk türleri bulunan muhteşem canlılardır diskuslar. Diskuslar tatlı su akvaryumcularının en değer verdiği türlerden biridir; hatta diskuslara özel yarışmalar bile yapılır. En parlak, en renkli, en güzel diskusları üreten yarışmacılar onurlandırılır. Tuzlu su akvaryumları Söz konusu tuzlu su akvaryumları olduğunda işin içine genelde profesyonellik girer. Tuzlu su akvaryumu veya diğer adıyla deniz akvaryumu, denizlerde veya akvaryumlardaki resiflerde yaşayan renkli ve tropik balıkların, yaşadıkları mercan atollerinin minik bir kopyasıyla birlikte büyük tanklarda beslenmesi anlamına geliyor. Büyük restoranlarda, otellerde karşılaştığınız tropik balıklı akvaryumlar genelde işte bu tür tuzlu su akvaryumları oluyor. Tuzlu su akvaryumları genelde yalnızca en deneyimli ve bu işe çaba, zaman ve para ayırabilecek akvaryumculara tavsiye ediliyor. Sürdürülebilir tuzlu su akvaryumları canlı kaya, skimmer, ısıtıcı gibi donanımlara mutlaka ihtiyaç duyar. Kirliliğe daha az tahammül eder. Kumu özeldir ve miktarı da dikkatle ayarlanmalıdır, yapay dekorlardan da kaçınmayı gerektirir. Sudaki tuz da incelikle ayarlanır; genelde bir litre suya 30 gram sentetik tuz konur. Akvaryum kurulduktan sonra balık eklenmeden önce yaklaşık bir ay beklenir. Gördüğünüz gibi tuzlu su akvaryumları profesyonellik ve çok miktarda sabır ister. Fakat bu akvaryumların ödülü de büyük olur. Sadece belgesellerde görebileceğiniz parlak resif balıklarını (Kayıp Balık Nemo’yu, Dory’yi ve diğer arkadaşlarını salonunuzda Because live-bearing fish can live both on their own and with a lot of smaller fish like neon and tetra in an aquarium full of plants, illuminated in a balanced way, and featuring recirculation,colorful, small and easy-tomaintain aquariums are ideal. Another star of freshwater aquariums are cichlids. These fish are found in the tropical waters of Africa and Latin America and compared to live-bearing fish, they are more a more colorful and spectacular species, but more difficult to reproduce. While they might not be so interested in plants, they are more sensitive to water balance and conditions and they need more space per fish. It’s a bit harder to create reproduction conditions and make gender differentiations. However the blue dolphin, yellow princess, and zebra species are beautiful creatures. The extra care you show these species will be well worth it. The most difficult freshwater aquarium fish is the South American cichlid, the discus. Getting its name from its disc like shape, the vibrant discus is a spectacular fish. Discus fish are freshwater aquarists’ most valued species. In fact there are even special contests for discus fish; competitors who have produced the brightest, most colorful, and most beautiful discus are honored. Saltwater Aquariums When it comes to saltwater aquariums it tends to get more professional. Saltwater aquariums, also known as marine aquariums, feature colorful tropical fish that live together with a replica of coral atolls in large tanks. Most of the tropical fish aquariums you encounter at large restaurants or hotels are saltwater aquariums. Saltwater aquariums are usually recommended to experienced aquarists who have the time, money, and effort to dedicate to it. Sustainable saltwater aquariums need equipment like live rocks, skimmers, and heaters because they can’t really tolerate pollution. Saltwater aquariums feature special sand whose amount must be carefully adjusted and need to kept away from any artificial décor. The aquatic salt is meticulously fixed; usually 30 grams of synthetic salt is used for 1 liter of water. Once the aquarium has been set up you should wait about a month before adding fish. As you can see, saltwater aquariums require an element of professionalism and a lot of patience. However the rewards are great. Watching brilliant reef fish that you can only see in documentaries swimming 15 bir hayal edin) evinizde yüzerken izlemenin keyfi birçok kişi için her şeye değiyor. Dikkat edilmesi gereken noktalar Ne tür ve ne boyutta bir akvaryum kurarsanız kurun, dikkat etmeniz gereken en önemli şeylerden biri akvaryumunuza fazla balık doldurmamanız. Farklı türler farklı büyüklükte yaşam alanlarına ihtiyaç duyar ve akvaryum balıklarının birçoğu 4-5 balıktan oluşan gruplar halinde yaşamayı sever. Bu sebeple üç tür balık alsanız bile bu yaklaşık 10-15 balık anlamına gelir. Çok kalabalık akvaryumlarda balıklar kolayca stres olur, yavrular stresten dolayı erişkin boyutlara ulaşmaz ve akvaryumdaki bazı bölgeler için sert kavgalar çıkar. Balık sürülerinde genelde yalnızca bir tane erkek olması tercih edilir. İki erkek, rekabet ve kavga demektir. Fakat tek bir türden oluşan geniş bir akvaryum yapıyorsanız veya favori balık türünüz için bolca yeriniz varsa erkek başına 3-4 dişi düştüğü sürece erkek sayısını artırabilirsiniz. Fakat beta gibi bazı türlerde, aynı tanka iki erkek koyduğunuz zaman erkeklerden biri ölene kadar kavga edeceklerinden emin olabilirsiniz. in your home (like a scene out of Finding Nemo playing out in your living room) is worth all the effort for most people. Things to be cautious about You can set up any size aquarium you want but one of the most important things to pay attention to is not filling your aquarium up with too many fish. Different species require different sized habitats and most aquarium fish like living in groups of 4-5. Therefore, even if you get 3 species of fish that would mean 10-15 fish total. In overcrowded aquariums fish can get easily stressed, offspring can’t mature due to that stress, and intense fights over some regions in the aquarium can take place. In fish shoals it is usually preferred to have only one male, two males means competition and fighting. But if you’re thinking of setting up a large aquarium consisting of a single species, or if you have plenty of space for your favorite fish species, you can increase the number of male fish if you have 3-4 females per male. However in some species such as beta, when you put two males in the same tank they will fight to the death. Bir diğer önemli noktaysa, akvaryumu kurduktan sonra, balıkları eklemeden önce kimyası oturana kadar birkaç hafta beklemek. Çoğu hevesli akvaryumcu, akvaryumlarını kurduktan sonra içinde balıkların yüzmesi için sabırsızlanacaktır, fakat suyun kimyasal dengesinin oluşması için çalışan akvaryumu birkaç hafta kendi haline bırakmak en doğrusu olacaktır. Another important point is to wait a few weeks after setting up the aquarium for the chemicals to balance, before adding the fish. Most enthusiastic aquarists are eager to see their fish swimming in their aquarium after setting it up but leaving the aquarium working for a few week to ensure the chemicals balance is the best thing to do. Ayrıca farklı balık türlerini de birkaç gün arayla eklemek balıklarda oluşabilecek stresi azaltmakta oldukça işe yarar. Vakit ayırabildiğiniz takdirde aynı türden de olsa balıklarınızı farklı akvaryum dükkanlarından almak, genetik çeşitlilik (ve hastalığa bağlı ölümleri azaltmak) için etkili bir yöntemdir. Also adding different species of fish a few days apart is quite useful in reducing their stress. If you can make the time, even if you are going to get the same type of fish, getting them from different fish shops is an effective method for genetic diversity (and to reduce deaths due to disease). DQ 16 RÖPORTAJ-INTERVIEW 2015 Yılına Hızlı Bir Başlangıç… Dedeman Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Rıfat Dedeman, Park Dedeman Izmailovo Moskova açılışıyla birlikte, 2015 yılına hızlı bir başlangıç yaptıklarını vurguladı. Aralarında Park Dedeman Levent’in de olduğu, 2015 yılında ve önümüzdeki dönemlerde planan yeni otel açılışlarıyla, geleneksel Dedeman misafirperverliğini yurt içinde ve yurt dışındanla sunmaya devam edeceklerini belirtti. R Ö P O RTAJ-INTERVIEW BAHAR KIZ IL T AN 2015’in ilk yarısında Dedeman Grubu için hızlı bir başlangıç oldu dersek yanılmış olmayız herhalde? A quick start to 2015... Dedeman Group Vice Chairman Rifat Dedeman stressed their quick start to 2015 together with the opening of the Dedeman Park Izmailovo Moscow. He noted that with the new hotels opening in 2015, including Park Dedeman Levent, and those planned for the upcoming period, they will continue to offer traditional Dedeman hospitality domestically and internationally. 2015 yılında açılışı planlanan, iş ve şehir oteli konseptiyle geliştirilen iki yeni Park Dedeman ile yıla gerçekten hızlı bir başlangıç yaptık. Ayrıca, Dedeman Hotels & Resorts International’ın turizm alanındaki iş geliştirme planları ve yatırım hedeflerini de Dedeman ve Park Dedeman markalarının eksenine oturttuk. Nisan ayında açılışı yapılan Park Dedeman Izmailovo Moskova Oteli hakkında neler söylemek istersiniz? Moskova’nın gelişmekte olan önemli bölgelerinden Izmailova’da yer alan otel ile bölgedeki konaklama sektörüne yeni bir renk kattığımıza yürekten inanıyoruz. Moskova’daki ilk Türk otel zinciri ve Dedeman Grubu’nun 16’ncı oteli olan Park Dedeman Izmailovo’ya, Dedeman’ın 50 yıla yakın süredir edindiği deneyimi taşıyoruz. Türkiye’nin Rusya’daki tanıtımına büyük katkı sağlayacağını, Park Dedeman Izmailovo Moskova ile bölgedeki iş oteli ihtiyacının büyük oranda karşılanacağını düşünüyoruz. Türkiye ile Rusya arasındaki artan ticaret hacmiyle birlikte Moskova’ya iş amaçlı seyahat edenler için Park Dedeman Izmailovo Moskova’nın büyük bir We wouldn’t be mistaken if we said the first half of 2015 has been a quick start for Dedeman Group, would we? We really have made a quick start to the year with two new Park Dedeman hotels, developed with a business and city concept, scheduled to open in 2015. In addition, we have centralized Dedeman Hotels & Resorts International’s business plan and investment objectives in the tourism sector with the Dedeman and Park Dedeman brands. Would you like to share anything about the Park Dedeman Izmailovo Moscow Hotel, scheduled to open in April? We strongly believe that with the hotel, located in one of Moscow’s important emerging regions, Izmailovo, we will add value to the hospitality industry in the region. The first Turkish hotel chain in Moscow and Dedeman Group’s 16th hotel, the Park Dedeman Izmailovo will carry Dedeman’s approximately 50 years of experience. We believe the Park Dedeman Izmailovo Moscow will greatly contribute to the promotion of Turkey in Russia and in large part meet the need for business hotels in the region. With the increasing trade volume between Turkey and Russia we believe the Park Dedeman Izmailovo Moscow will be very convenient for those travelling to Moscow on business. We want to take 17 18 kolaylık sağlayacağına inanıyoruz. Misafirlerimizin çoğunluğunun Türk olması avantajından faydalanmak istiyoruz. Ayrıca Moskova’da ikinci bir otel için de incelemelerimizi yapıyoruz. advantage of the fact that the majority of our guests are Turkish. We are also starting to do research for a second hotel in Moscow. İstanbul için de yeni projeler söz konusu mu? As Dedeman Hotels & Resorts International we are continuing growth strategies with mainly business hotels. In particular, we think there is serious potential in Istanbul and we are evaluating that potential on both the Anatolian and European sides of Istanbul. Dedeman Hotels & Resorts International olarak büyüme stratejilerimizi iş otelleri ağırlıklı sürdürüyoruz. Özellikle İstanbul’un ciddi bir potansiyele sahip olduğunu düşünüyoruz ve İstanbul’un potansiyelini Avrupa ve Anadolu yakası olmak üzere değerlendiriyoruz. Haziran ayında Park Dedeman Levent Oteli’ni açacağız. Bu proje için Halk GYO ile 10 yıllık kira sözleşmesi imzaladık. Park Dedeman Levent ile iş dünyasının kalbi Levent’te toplamda 240 odayla hizmet vereceğiz. İş ve şehir otelciliğine önemli katkı sağlayacağını düşündüğümüz Park Dedeman Levent otelimiz mimarisi ve konumuyla, şehir otelciliğinin en güzel örneklerinden biri olmaya aday. Park Dedeman Levent’te, 10 yılda 670 bin misafir ağırlamayı hedefliyoruz. Are there any new projects in Istanbul? In June we will open the Park Dedeman Levent Hotel. We signed a 10-year lease contract with Halk GYO (Public REIT-Real Estate Investment Trust) for this project. Located in Levent, the heart of the business world, the Park Dedeman Levent will serve guests with a total of 240 rooms. We believe our hotel will be an important contribution to business and city hotel management. With its architecture and location, the Park Dedeman Levent is poised to become a great example of the hotel industry in the city. At the Park Dedeman Levent we aim to accommodate 670 thousand visitors in 10 years. 19 20 İstanbul dışında, yine yurt içinde yeni otel projeleri olacak mı? Outside of Istanbul, do you have plans for any other new hotel projects in the country? Anadolu’nun her noktasında büyümek istiyoruz ve Anadolu’nun her ilçesini otelcilik adına fırsat görüp kabul ediyoruz ve takip ediyoruz. Şu an inşaatı süren ve 2016’nın ilk yarısında açmayı planladığımız Park Dedeman Tokat Oteli ile Tokat’ın ilk zincir oteli biz olacağız. İstanbul’un çeşitli bölgelerinde ve Anadolu’da ki çeşitli otel projeleri için görüşmelerimizi sürdürüyoruz. We want to grow in every part of Anatolia and on behalf of the hospitality sector we see opportunities in every district of Anatolia, understand those opportunities and follow them. With the Park Dedeman Tokat Hotel, which is currently under construction and scheduled to open in the first half of 2016, we will be the first hotel chain in Tokat. For new hotel projects we are currently in discussion for certain areas in Istanbul and Anatolia. Türk Cumhuriyetleri’ndeki fırsatları da yakından takip ediyoruz. O bölgeleri de yüksek potansiyele sahip bölgeler olarak görüyoruz. Kazakistan’da Oskemen Tavros şehrinde otelimiz var. Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te yeni bir proje için görüşmelere devam ediyoruz. We are also keeping an eye on opportunities in the Turkish Republics. We also see those areas as areas with high potential. We have a hotel in Oskemen Tavros, in Kazakhstan. Our negotiations for a new project in Tashkent, the capital of Uzbekistan, are ongoing. Can you talk about Dedeman Hotels’ growth objectives? Dedeman Otelleri’nin büyüme hedeflerinden bahsedebilir misiniz? Doğu Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu, Orta ve Kuzey Afrika’ya odaklanmak üzere yatırımlarımızın yüzde 30’nun da yurt dışında olmasını planlıyoruz. Hedeflerimiz kapsamında, 2023 yılına kadar Dedeman Grubu bünyesinde 20’si Dedeman, 22’si Park Dedeman olmak üzere toplam 42 otele ulaşmak yer alıyor. Yeni projelerimizle 6 milyona yakın misafir ağırlayacak kapasiteye ulaşmayı hedefleyerek, bu kapasiteyle birlikte ciromuzun 5 katına çıkmasını ve 4 bin kişilik bir istihdama ulaşmayı planlıyoruz. Değişim ve yenilenme hızınız logoya da dokundu zannediyorsak. Son olarak bu konuda da bilgi verebilir misiniz? Son dönemde hızla yükselen kurumsal enerjimizi ve değişim heyecanımızı hissettirecek şekilde Dedeman Hotels & Resorts International logomuzu küçük bir dokunuşla bugünün çizgilerine uyarladık. Markamızın gücünü tek bir çatı altında toplamak adına Dedeman Park’ın logosunu yenileyerek ismini Park Dedeman olarak değiştirdik. Dedeman’ın güçlü ve köklü duruşunu yeni markamıza daha çok yansıtabilmek için bu değişime amblemimizi de taşıdık. Amblemimizi büyüterek, yazı karakterini de tutarlı bir şekilde dolgunlaştırarak geçmişin birikimini genç ve dinamik bir görünümle yansıtmış olduk. Bu temel değişikliklerin ardından ise Park Dedeman ve Dedeman Hotels & Resorts International kurumsal kimliklerini de yeniden tasarlamaya ve güncellemeye başladık. Kurumsal kimliklerimizde başlayan değişim ve yenilenme heyecanının işlerimize de ivme kazandıracağına inanıyorum. Dedeman’ın güçlü ve köklü duruşunu yeni markamıza daha çok yansıtabilmek için bu değişime amblemimizi de taşıdık. We are planning on putting 30% of our investment abroad, with focus on Eastern Europe, the Balkans, the Middle East, and Central and North Africa. As part of our target we aim to reach 42 hotels by 2023 within the Dedeman Group, 20 of which will be Dedeman, 22 of which will be Park Dedeman. By targeting to achieve a capacity to accommodate nearly 6 million guests with our new projects, we plan to increase our turnover 5-fold and employ 4 thousand people. We believe this rate of change and renewal has also shown itself in your logo. Can you give us some information about it? We made a small change to our Dedeman Hotels & Resorts International logo to reflect today’s aesthetics and convey our recently rapidly rising corporate energy and express our excitement towards change. In order to gather the strength of our brand under one roof we updated the Dedeman Park logo by changing its name to Park Dedeman. In order to further reflect Dedeman’s powerful and established position in our new brand we carried this change to our crest as well. By enlarging our crest, and making the font bolder, we reflected our past experience in a young and dynamic manner. In the wake of this fundamental change, we started to redesign and update the corporate identity of Park Dedeman and Dedeman Hotels & Resorts International. I believe that with the excitement of this change and renewal, which started with our corporate identity, our business will also gain momentum. 21 22 SEYAHAT-TRAVEL DQ “Burayı bir yerden gözüm ısırıyor” mu diyorsunuz… Belki de bir filmden? Pek farkın filmlerle d da olmasak da, ünyayı do laşıyoruz … YAZI – BY AL İ D E N İZ ŞENSÖZ Does this place seem familiar? Perhaps from a movie? We might be unaware of it, but we travel the world through films... 23 Café des 2 Moulins PARİS Bohem hayatın merkezi olarak bilinen Montmarte’da Rue Lepic ve Rue Cauchois’nın köşesinde yer alan Cafe des 2 Moulins, adını iki ünlü yel değirmeninden alıyor. Moulin Rouge ve Moulin de la Galette arasında konumlanan bu mütevazı kafe, Jean Pierre Jeunet’nin Amélie (Le fabuleux destin d’Amélie Poulain, 2001) filmiyle birden üne kavuşmuştu. Audrey Tautou’nun canlandırdığı Amelie’nin çalıştığı kafe olarak bildiğimiz mekan, şu an Paris’in en ünlü turistik noktalarından birine dönüşmüş durumda. Eğer kafeye uğrarsanız, Amelie’nin günün menüsünü yazdığı camın üzerine, filmden karelerin yerleştirildiğini görebilirsiniz. Diğer yandan kafenin menüsünün kapağında Amelie’nin fotoğrafının yer alması, Café des 2 Moulins’nın filmi ne kadar benimsediğinin en güzel göstergelerinden biri. Filmle ilgili hediyelik eşyaların da satıldığı kafe, her ne kadar turistik bir mekana dönüşmüş olsa da eski sıcak atmosferinden de bir şey kaybetmiş değil. Kafenin eski müşterileri fiyatların hala makul olduğunu ve sıcakkanlı hizmetlerinde bir değişiklik olmadığını belirtiyorlar. Café des 2 Moulins - Paris Located on the corner of Rue Lepic and Rue Cauchois in Montmarte, known as the center of bohemian life, the Café des 2 Moulins takes its name from two famous windmills. Located between Moulin Rouge and Moulin de la Galette, this modest café became famous thanks to Jean-Pierre Jeunet’s film Amélie (Le fabuleux destin d’Amélie Poulain, 2001). Known as the café where Amélie, played by Audrey Tautou, worked, today it has transformed into one of Paris’ most famous tourist destinations. If you visit the café you’ll see stills from the film placed on the glass where Amélie wrote the menu of the day. The cover of the café’s menu features a photograph of Amélie, which is one of the best indications of how much Café des 2 Moulins has embraced the film. Although the café, which also sells souvenirs related to the film, has become a touristic venue it still retains its old, warm atmosphere. The café’s long-standing customers note that the prices are still reasonable and that there has been no change in the friendly service. Aşk Çeşmesi 24 Fountain of Love – Rome One of the most famous works of Baroque architecture, the Fountain of Love (Fontana di Trevi) in Rome, is one of the city’s most alluring sites. This historic structure is found in the Trevi region, from which it takes its name. According to legend, if your back is turned to the fountain and you throw a coin over your left shoulder with our right hand you guarantee coming to Rome again. If you throw it twice you will find the love of your life, and if you throw it three times you will get married. This spectacular fountain, decorated with the figures of Greek Gods, has been featured in many films in the history of cinema. The most famous of these films is Federico Fellini’s 1960 film La Dolce Vita. The scene where Anita Ekberg’s character, the protagonist, entered the fountain etched the movie into our memories forever. A movie that, let us remind you, is one of the most important works of Italian cinema. Another film that makes the fountain iconic is the 1953 romantic film Roman Holiday, starring Audrey Hepburn and Gregory Peck. ROMA Barok mimarinin en ünlü eserlerinden biri olan Roma’daki Aşk Çeşmesi (Fontana di Trevi) şehrin cezbedici noktalarından biri. Bu tarihi yapıt ismini bulunduğu Trevi bölgesinden alıyor. İnanışa göre, çeşmeye arkanız dönük bir şekilde sağ elinizle, sol omzunuzun üstünden bir adet bozuk para atarsanız, Roma’ya bir daha gelmeyi garantiliyorsunuz. İki defa atarsanız hayatınızın aşkını buluyor, üç defa atarsanız da evleniyorsunuz. Eski Yunan tanrılarının figürleriyle süslü bu gösterişli çeşme sinema tarihinde birçok filmde de karşımıza çıkıyor. Bunlardan en ünlüsü Federico Fellini’nin 1960 tarihli filmi Tatlı Hayat filmi (La Dolce Vita). Filmin başrol oyuncusu Anita Ekberg’in çeşmeye girdiği sahneyle akıllara kazınan filmin İtalyan sinemasının en önemli yapıtlarından biri olduğunu da hatırlatalım. Çeşmeyi ikonik hale getiren bir diğer film ise Audrey Hepburn ve Gregory Peck’in başrolde yer aldığı, 1953 tarihli romantik film Roma Tatili (Roman Holiday) idi. 25 Al Khazneh 1989 tarihli Indiana Jones Son Macera’yı (Indiana Jones and the Last Crusade) izleyenler Al Khazneh’i hatırlayacaklardır. Kutsal Kase’nin saklandığı tapınağın girişi, bu görkemli mabet olarak karşımıza çıkmıştı. Her ne kadar iç mekan çekimleri stüdyoda gerçekleşse de, filmin asıl macerası tapınağın girişinde başlamış ve Al Khazneh filmin en unutulmaz mekanlarından biri haline gelmişti. Antik Petra şehrinin en önemli parçalarından biri olan yapıtın yaklaşık 2000 yıllık olduğu tahmin ediliyor. Antik Yunan mimarisinden alınan ilhamla, kayaların oyulmasıyla inşa edilen Al Khazneh, ilk zamanlarında anıt mezar olarak kullanılmış. Sonraki dönemlerde ise bu gizemli oyuk, korsanların hazinelerini sakladığı gizli bir mağaraya dönüşmüş. O yüzden yapıt Arapça “hazine” anlamına gelen Al Khazneh adını taşıyor. Tenten’in Maceraları, Sinbad gibi çizgi roman serilerinde de karşımıza çıkan Al Khazneh’nin Spielberg’in bu ünlü filmiyle büyük bir üne kavuşması güzel bir habermiş gibi gelebilir fakat tarihi mekanın turistik ziyaretlerden ötürü zarar görmeye başladığı söyleniyor. Al Khazneh – Jordan ÜRD ÜN Those who watched the 1989 film Indiana Jones and the Last Crusade will remember Al Khazneh. It came before us as the majestic temple entrance to where the Holy Grain was stored. Although the shots within the temple where filmed in a studio the real adventure began at the temple entrance and Al Khazneh became one of the most memorable venues in the film. One of the most important parts of the ancient city of Petra, the venue is estimated to be about 2,000 years old. With inspiration taken from ancient Greek architecture Al Khazneh was carved out of the rock and was first used as a mausoleum. Later on, this mysterious cave turned into a hidden cave where pirates hid their treasures. That is why it bears the name Al Khazneh meaning, “treasure” in Arabic. While it may seem like good news that Al Khazneh, also featured in comic book series such as The Adventures of Tin Tin and Sinbad, gained great prominence with Spielberg’s famous film, today the historical site is said to be suffering because of tourist visits. Dubrovnik 26 Hırvatistan’ın bu küçük liman kenti son yıllarda ünlü bir turizm destinasyonu olarak dikkat çekmeye başladı. Dalmaçya kıyılarında yer alan bu şirin kent, Ortaçağ’dan beri hiç değişmemiş gibi görünüyor. Bu yüzden, Adriyatik Denizi’ne komşu olan 42 bin nüfuslu Dubrovnik, 1979 yılından beri UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Şehri saran Ortaçağ’dan kalma duvarlar dünya üzerinde en iyi korunmuş 10 surdan biri olarak anılıyor. Hollywood, doğal bir Ortaçağ seti olan Dubrovnik’i keşfetmekte haliyle gecikmedi. Her ne kadar yazımızın konusunu film mekanları oluştursa da, bir film görselliği ve kalitesinde çekilen Game of Thrones dizisine mekan olan Dubrovnik de es geçilemezdi. Birbirinden çok farklı coğrafyalara ve iklimlere sahip onlarca farklı mekanda geçen Game of Thrones dizisinin en önemli setlerinden biri haline gelen Dubrovnik, dizi sayesinde turizm gelirlerini artırmayı başardı. Filmin King’s Landing bölümlerinin çok büyük bir kısmı burada geçerken, Daenerys Targaryen’ın yolculuğunda uğradığı duraklardan birkaçı da yine Dubrovnik’ti. Dubrovnik – Croatia HIR VAT İSTA N This small port city in Croatia began to attract attention as a famous tourist destination in recent years. This quaint town, located in the Dalmatian coast, looks as if it were unchanged since the Middle Ages. Therefore, Dubrovnik, adjacent to the Adriatic Sea with a population of 42,000 people, has been a part of UNESCO’s list of World Heritage sites since 1979. Surrounding the city are walls that date back to the Middle Ages, which are said to be one of the 10 best preserved walls in the world. Hollywood quickly recognized Dubrovnik’s beauty as a natural medieval set. Although the subject of this article is film locations, we must mention Dubrovnik’s role in the TV series Game of Thrones, which has the same visual quality as a film. Filmed over different geographies and climates and in dozens of different locations, Dubrovnik has become one of the most important sets of The Game of Thrones series and thanks to the series it has experienced an increase in tourism revenues. A very large part of the King’s Landing scenes are filmed in Dubrovnik as well as some of Daenerys Targaryen’s stops along her journey. YA N O P JA 27 Hashima Adası Hashima Adası çok bilinen ya da çok ziyaret edilen popüler turistik adalardan değil. Nagasaki bölgesindeki 505 adadan biri olan Hashima, 1887 ile 1974 yılları arasında bir kömür madeni tesisi olarak kullanılmış, yani oldukça anti-turistik bir yer. 1960’larda kömür yerine petrol ve petrol ürünlerini kullanmaya başlayan Japonya’da, kapanan madenlerden birinin yer aldığı Hashima, aslında binlerce maden işçisinin çalıştığı ve yaşadığı küçük bir şehirdi. Bir ara dünya üzerinde nüfus yoğunluğu en yüksek bölgelerden biri olan ada şimdi terk edilmiş bir yerleşim yeri. Otuz yılı aşkın bir süredir kapalı olan ve hayalet şehir görüntüsüne bürünen ada, 2009 yılında ziyarete açılmış. Kıyamet sonrası geçen bir filme doğal bir set olarak kullanılabilecek bu ürpertici ama bir o kadar ilgi çekici bu ada, son James Bond filmi Skyfall’da (2012), filmin kötü adamı Silva’nın, işkence yapmak ve ondan bilgi koparmak için Bond’u getirdiği mekanın ta kendisi. Hashima Island – Japan Hashima Island is not a well-known or popular tourist island. Located in the Nagasaki region Hashima Island is one of 505 islands and was used as a coal mining facility between 1887 and 1974. So it is a quite anti-touristy place. In the 1960’s Japan began to use petroleum products instead of coal and many mines closed down, including one in Hashima, which was actually a small city where thousands of mine workers lived. Once the island was one of the world’s densest populated regions but today it is an abandoned settlement. For over 30 years the ghost town island was closed yet it was reopened in 2009. This creepy but also interesting island can be used as a natural set for a postapocalyptic movie. It is the place where Silva, the villain in the latest James Bond film Skyfall (2012) takes Bond to torture and extract information from him. London Eye 28 Londra’nın etkileyici silüetinin en son üyelerinden London Eye bütün şehri gözlemleyebilmenize olanak tanıyan devasa bir dönme dolap. Thames Nehri’nin kenarına inşa edilen bu modern yapı, Avrupa’nın da en büyük dönme dolabı. Açıldığından beri 30 milyon kişiye Londra’yı kuşbakışı görme şansı tanıyan London Eye, son dönemde şehri arka planına alan birçok filmde de karşımıza çıktı. Fantastic Four: Gümüş Sörfçü’nün Yükselişi’nde (Fantastic Four: Rise of the Silver Surfer, 2007) kahramanlarımız Gümüş Sörfçü’nün devirmeye çalıştığı yapıyı ayakta tutmak için mücadele ediyorlardı. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda (Harry Potter and the Order of the Phoenix, 2007) ise Londra semalarında süpürgelerinin üzerinde yarış yapan genç büyücüler, London Eye’ın yanından hızla geçiyorlardı. Büyük Hollywood prodüksiyonlarının yanında Danny Boyle’un 28 Gün Sonra (28 Days Later, 2002) ve Michael Winterbottom’ın 9 Şarkı (9 Songs, 2004) gibi bağımsız filmlerde de London Eye, yönetmenlerin London Eye – London mizansenlerinden kaçamıyordu. The latest member of London’s impressive skyline is the London Eye, a huge Ferris wheel that allows you to overlook the whole city. Built on the edge of the Thames River, this modern structure is Europe’s biggest Ferris wheel. Since it opened, the London Eye has given 30 million people a bird’s-eye view of London and has appeared in many films that feature the city. In Fantastic Four: Rise of the Silver Surfer (2007) our heroes struggle to keep afloat the structure while the Silver Surfer attempts to destroy it. In Harry Potter and the Order of the Phoenix (2007) the young magicians whizz by the London Eye while racing on brooms in the London skies. In addition to the big Hollywood productions the London Eye was featured in independent films such as Danny Boyle’s 28 Days Later (2002) and Michael Winterbottom’s 9 Songs (2004). R LOND A UTAH Monument Valley – Utah Located in the south of Utah, situated on the Arizona boarder, calling the beauty of this magnificent valley the United States’ Cappadocia would be appropriate. In the region where rocks were eroded by the wind over millions of years it is possible to see huge structures reaching up to 300 meters high. This rocky valley where we can see statue-like structures produced at the hands of nature looks like a film set in the middle of the desert. Monument Valley is one of the essential sets of classic Western movies and was used in so many films that when you see the valley you will automatically associate it with a Western. The valley was used as the backdrop in Stagecoach (1939) and The Searchers (1956), one of the genres most famous directors John Ford’s films. In fact there is also an observation point bearing the director’s name. Another famous director, Stanley Kubrick, used the valley as place where Dave Bowman, the film’s protagonist, travels to at the speed of light in the end of 2001: A Space Odyssey (1968). Other popular movies that filmed in the valley are as follows: Forrest Gump (1994) starring Tom Hanks, Thelma and Louise (1991) directed by Ridley Scott, and the third film in the Back to the Future series. Monument Vadisi Utah’ın güneyinde, Arizona sınırında yer alan bu muhteşem güzellikteki vadi için ABD’nin Kapadokya’sı desek yanlış olmaz. Milyonlarca yıl boyunca rüzgâr tarafından aşındırılan kayalıkların yer aldığı bölgede, 300 metre yükseğe kadar ulaşan devasa yapılar da görmek mümkün. Doğanın elinden çıkan heykellermiş gibi görebileceğimiz bu kayalıkların bulunduğu vadi, çölün ortasına kurulmuş bir film setine benziyor. Klasik Western filmlerinin vazgeçilmez mekanlarından biri olan Monument Vadisi, o kadar fazla filmde kullanıldı ki vadiyi görünce, burayı mutlaka bir Western filminde izlediğinizi anlayabilirsiniz. Türün en ünlü yönetmenlerinden John Ford’un Posta Arabası (Stagecoach, 1939) ve Çöl Aslanı (The Searchers, 1956) filmlerinde arka plan olarak kullandığı vadide, yönetmenin adını taşıyan bir gözlem noktası da bulunuyor. Bir başka ünlü yönetmenin filminde, Stanley Kubrick’in 2001: Bir Uzay Destanı’nda (2001: A Space Odyssey, 1968) ise filmin başkarakteri Dave Bowman, öykünün son bölümünde ışık hızıyla bu vadinin üzerinden geçiyor. Vadinin kullanıldığı diğer popüler filmlerse şöyle: Tom Hanks’in başrolde yer aldığı Forrest Gump (1994), Ridley Scott’ın yönettiği Thelma ve Louise (Thelma and Louise, 1991) ve Geleceğe Dönüş serisinin üçüncü filmi. 29 Park Güell 30 Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olan Barselona’nın dört bir köşesi Katalan mimar Antoni Gaudi’nin eşsiz eserleriyle süslü. Sagrada Familia, Casa Batlló… Şehri gezerken Gaudi’nin bu sıra dışı yapılarına rastlamamak imkansız. Mimarın Barselona’ya bıraktığı en büyük miraslardan biri de, şehrin batısında yer alan ve bir yamaç üzerine kurulmuş olan Park Güell. Giriş kısmında, masallardan fırlamış gibi görünen ve adeta bir pastaya benzeyen küçük evlerin sizi karşıladığı park, bütün gününüzü rahatlıkla geçirebileceğiniz, sürprizlerle dolu bir mekan. Park Güell, aynı zamanda oldukça fotojenik bir şehir olan Barselona’nın filmlere en fazla konu olan yerlerinden biri. Yakın zamanda izlediğimiz Woody Allen komedisi Vicky Cristina Barcelona’da (2008), Vicky ve ressam Juan Antonio, Park Güell’in ünlü merdivenlerinde karşılaşıyorlardı. 1975 tarihli Michelangelo Antonioni filmi Yolcu’da (The Passenger) ise başkahramanımız kısa süreliğine uğradığı Barselona’da bir kadınla parkın karanlık bir köşesinde tanışıyordu. Park Güell – Barcelona BAR SEL ONA Barcelona is one of the world’s most beautiful cities and it is decorated with the unique pieces of Catalan architect Antoni Gaudi. Sagrada Familia, Casa Batlló… It is impossible not to run into Gaudi’s exceptional structures while touring the city. One of the most important legacies the architect left Barcelona is the Park Güell, located in the west of the city. Built on a slope, the entry of the park looks like something out of a fairy tale. You can easily spend a whole day exploring the vibrant structures, for this park is a place full of surprises. Park Güell is also one of the most filmed venues of the extremely photogenic city. In Woody Allen’s recent comedy Vicky Cristina Barcelona (2008) Vicky and painter Juan Antonio encounter each other on Park Güell’s famous stairs. In Michelangelo Antonioni’s 1975 film The Passenger, the protagonist visits Barcelona for a short amount of time and meets a woman in a dark corner of the park. 31 Times Meydanı Times Meydanı, sinemaya yüzlerce defa mekan olan New York’un yine filmlerde en fazla kullanılan mekânlarından biri. Manhattan’ın tam göbeğinde yer alan bu canlı meydan için “dünyadaki tüm yolların kesiştiği yer” de denir. Reklam panolarının ışıklarıyla rengarenk ama bir o kadar da kaotik bir atmosfere sahip olan meydan, 2013 yılında yayalaştırılmasıyla turistlerin daha fazla uğradığı bir yer haline geldi. Sinematografik olarak da oldukça etkileyici bir arka plan oluşturan Times Meydanı, birçok filmin kilit sahnesine ev sahipliği yaptı. Bunların en ünlülerinden biri Tom Cruise’un canlandırdığı David Ames’in Vanilla Sky’ın açılışında New York’un bomboş sokaklarında koştuğu sahnedir. David’in tek bir insanın bile olmadığı, boş Times Meydanı’na geldiği sahnedekine benzer bir mizansen Will Smith’in başrolde yer aldığı, kıyamet sonrası New York’unda geçen Ben Efsaneyim’de ( I Am Legend) de karşımıza çıkar. 2002 tarihli Örümcek Adam’da (Spider Man) süper kahramanımızın, Yeşil Goblin’le büyük bir dövüşe tutulduğu yer de yine Times Meydanı’dır. Times Square – New York NEW YO R K Times Square has been in films hundreds of times and it is still one of New York’s most filmed locations. Located in the heart of Manhattan this lively square is also known as “the Crossroads of the World”. The glowing billboards give it a vibrant atmosphere, which is chaotic at the same time. The square was pedestrianized in 2013 making it even more popular among tourists. Cinematographically Times Square creates an impressive background; hence it has been home to many important scenes in films. One of the most famous scenes would be David Ames, played by Tom Cruise, running around the empty streets of New York City in the beginning of Vanilla Sky. A similar scene to David alone in Times Square took place in post-apocalyptic New York, I am Legend, starring Will Smith. In 2002 Times Square was also the location where super-hero Spider Man fought the Green Goblin. DQ 32 YEMEK-FOOD Dünya kahvaltıda ne yiyor? Sabah sabah haşlanmış et de yiyen var, fasulye de… What Does the World Eat For Breakfast? There are some who eat boiled meat first thing in the morning, and those who eat beans… Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.” der Cemal Süreya. Çoğu insan hak verecektir Süreya’ya. Bol çeşitli, zengin mi zengin bir kahvaltıya sahip Türkiye’de yaşayan bizler, dünyanın en zengin kahvaltısına sahip olmakla övünürüz çokça (ve çeşit sayısına baktığımızda çok da yanılıyor sayılmayız). Ancak dünyanın farklı yerlerinde aklımıza dahi gelmeyecek kahvaltılıklar tüketiliyor, haberiniz olsun. Cemal Süreya’nın tanımlamaya çalıştığı bu mutluluğa tatlıdan tuzluya, yumurtadan balığa bin bir çeşit lezzet sığıyor. Coğrafi şekillerin de kahvaltı tercihlerine yön verdiğini söylemek yanlış sayılmaz. Dağlık, soğuğun iliklere kadar işlediği yerlerde bol yağlı, etli yiyecekler tercih edilirken, tropik iklimlerde meyve gibi hafif besinler sofraları süslüyor. Günün ilk saatlerinde damaklara hitap eden besinlerin dünyasında ufak bir yolculukla, hemen şu an tadamayacak olsanız bile, kahvaltıda nelerin tercih edildiğine dair bir fikriniz olacak. I don’t know what you think about food but breakfast should have to do with happiness,” says Cemal Süreya. Most people would agree with Süreya. With a varied and rich breakfast here in Turkey, we pride ourselves on having the world’s most plentiful breakfast (and looking at the number of options that statement does have some truth to it). However, in different parts of the world people eat things for breakfast that you would never guess. This happiness, that Cemal Süreya uses to describe breakfast, features a thousand different varieties of flavors, from sweet to savory, and eggs to fish. Geographical locations have an influence on people’s preferences for breakfast as well. While greasy, meaty foods are preferred in the cold highlands, light foods such as fruits adorn the dining tables in tropical climates. This journey through the different foods around the world that appeal to people’s palates in the early hours of the day will give you a better idea of what they prefer to eat for breakfast, even if you can’t enjoy that meal at the moment. İngiltere England “ “ Fasulye, yumurta, sosis ve jambon, mücver ve kızarmış ekmeğin birlikteliğinden oluşan bu kahvaltı, Avrupa’ya tatile giden Türklerin yardımına koşuyor çoğu zaman. Genelde tatlı ağırlıklı olan Avrupa kahvaltılarıyla ayılamayanlar, tuzlu kahvaltı ihtiyacını İngiliz kahvaltısıyla karşılayabiliyor. Kahvaltı konusunda damak tadımızın uyuştuğu İngilizler tabii ki günün bu en önemli öğününün yanında çay içiyor. A breakfast filled with beans, eggs, sausage and ham, hash browns, and toast appeals to Turkish people travelling to Europe on vacation. For those who can’t seem to wake up with the generally sweet breakfasts in Europe, the savory English breakfast can satisfy your needs. When it comes to breakfast our palates match the British, for they drink tea with the most important meal of the day as well. Hollanda Netherlands Hollandalıların stroop denilen koyu renkli bir şurupla yemeyi tercih ettikleri elmalı pancake’ler tatlı, tuzlu ve ekşinin mükemmel bir birleşimi. Amerikan pancake’lerine göre daha ince olan Hollandalı pancake’ler sadece kahvaltıda değil, özel günlerde de tüketiliyor. Ama tabii ki bu lezzetli pancake’i ne özel günleri, ne de kahvaltı saatini beklemeden, dilediğinizce tüketebilirsiniz. Bu pancake’lere kahvenin ne kadar yakıştığını söylememize gerek var mı? The apple pancake, which the Dutch call stroop and prefer to eat with a dark syrup, is the perfect combination of sweet, salty, and sour. These Dutch pancakes, which are thinner than American pancakes, are not only consumed for breakfast, but also on special occasions as well. But of course you can eat these delicious pancakes whenever you want, whether it’s a special occasion or not. Needless to say, these pancakes go incredibly well with coffee. 33 34 Polonya Poland Jajecznica olarak bilinen geleneksel Polonya kahvaltısı, üzerinde kielbasa (Doğu Avrupa sosisi) dilimleri olan çırpılmış yumurta ve patates pancake’lerinden oluşuyor. The traditional Polish breakfast known as Jajecznica consists of scrambled eggs with slices of kielbasa (Eastern European sausage) and potato pancakes. Hawaii Hawaii Söz konusu okyanusun ortasında tropik bir ada olunca kahvaltıda meyveden başka bir şey yemeleri beklenemezdi, değil mi? Karışık meyve tabağına birkaç dilim ekmek de eşlik ediyor, ağır unsurlardan kaçınılıyor. Ne de olsa hava biraz sonra oldukça ısınacak ve sörf vakti gelecek. When talking about a tropical island in the middle of the ocean, you would expect nothing but fruit to be consumed for breakfast. A few slices of bread accompany the mixed fruit plate; avoiding any heavy elements. After all, soon the weather will warm up and it’ll be time to go surfing. Portekiz Portugal Kruvasanlara ufak bir dokunuşla Avrupa ülkelerinin kahvaltı demirbaşına yepyeni bir boyut katıyor Portekizliler. Ortadan ikiye ayırdıkları kruvasanların içine canları ne isterse onu koyuyorlar. Bu basit fakat sonsuz çeşitlilik sunan fikrin diğer Avrupa ülkelerine de yayılmaması için hiçbir sebep yok. Avustralya Burada kahvaltıyı tanımlamak için tek bir kelime yeterli: Vegemite. İşte bu besin Avustralyalıların milli kahvaltı besini. Ama tabii siz yine de ilk tadımınızda dünyanın en lezzetli şeyini yediğinizi düşünerek denemeyin. Her damak tadına uymadığını belirtmek gerek. Vegemite üzerine peynir sürülerek de tüketiliyor. Hatta bu kullanım o kadar yaygın ki doğrudan bu şekilde üretilen çeşitleri de mevcut. With the slightest variation to traditional croissants the Portuguese add a whole new dimension to this fundamental, European breakfast. They cut the croissant in half and put whatever they want inside of it. This simple, yet genius, idea offers infinite options. There’s no reason why it won’t become popular in other European countries as well. Australia You only need one word to describe breakfast in Australia: Vegemite. This is the national breakfast food of Australians. But don’t think you’ll be trying the most delicious thing in the world for Vegemite isn’t for everyone. Some spread it on bread and eat it like that too. In fact eating it on bread is so widespread that you can also find it produced like that as well. İtalya Italy İtalya’da kahvaltı iki sihirli kelimeden oluşuyor: Kapuçino ve kruvasan. Kapuçino bizler için günün her saati tüketilse de İtalya’da kapuçino sadece kahvaltıda tüketiliyor. Öyle ki akşamüstü bir kafede kapuçino söyleme gafletinde bulunursanız, kendinizi bir deli gibi hissetmeniz işten bile değil. Kruvasanlara gelince... Seçenek olarak geniş bir yelpaze söz konusu; kremalı, çikolatalı, renk renk marmelatlı. Seçin, beğenin, alın! Breakfast in Italy is made up of two words: cappuccino and croissant. While we might drink a cappuccino at any time of the day, in Italy it is only consumed during breakfast. So much so that if you ask for a cappuccino in a café in the evening it is natural to feel out of place. When it comes to the croissants the varieties are endless. Cream, chocolate, vibrant jellies, take your pick! Alaska What do you think they eat for breakfast in a remote end of the world? If we were to describe the traditional Alaskan breakfast we could call it a mix of reindeer meet, eggs and pancakes. It is a good way to combat the cold weather (cold being an understatement since we’re talking about temperatures up to -20 °C). Dünyanın uzak bir ucunda kahvaltıda ne yiyorlar dersiniz? Geleneksel bir Alaska kahvaltısını tarif edecek olursak, ren geyiği eti ve yumurtanın bir pancake’te buluşması diyebiliriz. Soğuk havayla (soğuk demek yeterli olmayabilir, ne de olsa -20 °C’lere varan bir durumdan söz ediyoruz) mücadele etmek için iyi bir yöntem olsa gerek. Hindistan Biberiyeyle kavrulmuş patatesler, Hint tofusu, sebze sosisi... Hint mutfağı bölgelere göre büyük değişiklik gösterse de, bu sayılanlar Hindistan’da kahvaltıda tüketilen en temel besinler arasında. Et tüketimin oldukça düşük olduğu ülkede kahvaltıda et bulmayı umanlar biraz hüsrana uğrayabilir. Ama Hindistan’ın etsiz mutfağının, baharatlarıyla bu eksiği kapatması mümkün. Peru Ceviche olarak anılan yemek, günün her saatinde ve her öğününde rağbet görüyor aslında. Siz kahvaltı için de deneyebilirsiniz. Limon gibi narenciye suyunda marine edilen ve acı biberle tatlandırılan taze çiğ balıktan yapılan bir yiyecek ceviche. Herkesin harcı olmadığını kabul edebiliriz, fakat güne sağlam bir başlangıç sağladığı da gerçek. Alaska India Potatoes roasted with peppers, Indian tofu, vegetable sausage… Although Indian cuisine varies according to the region, these are considered among the most essential nutrients consumed for breakfast in India. In this country of low meat consumption, those hoping to find some meat in their breakfast might be a little frustrated. But India’s meatless cuisine is enriched with vibrant spices. Peru Ceviche is in fact a dish that is desired at every hour and every meal of the day. You could also try it for breakfast. Ceviche is a dish made from fresh raw fish marinated in citrus juices like lemon and flavored with hot peppers. We accept that everyone has different preferences but it’s a fact that ceviche provides a solid start to the day. 35 36 Mısır Egypt Mısır’ın gözde kahvaltılığı Foul Madamas. Bakla, bezelye, sarmısak ve limondan oluşan bu yiyecek zeytinyağı, pul biber, tahin, haşlanmış yumurta ve ince kıyılmış yeşilliklerle birleştiğinde bir akşam yemeği kadar güçlü ve emek harcanan bir kahvaltı çıkıyor ortaya. Hazırlık aşamasının uzun, yeme aşamasınınsa oldukça kısa süreceği neredeyse kesin! Egypt’s favorite breakfast dish is Foul Madamas. Made up of beans, peas, garlic, and lemon, when this dish is combined with olive oil, pepper, sesame oil, and boiled eggs you get a breakfast dish that is as strong as a dinner dish, and which took a lot of effort to make. While the preparation takes long, it is consumed very quickly! Çin China Çin’de yemek söz konusu olunca belki de öğünlerden söz etmeye pek gerek yok. Burada yapacağınız kahvaltının öğle ve akşam yemeğinizden pek bir farkı olmayacak: Kahvaltı tabağınızda noodle, pirinç, tavuk ve kızarmış sebzelerle karşılaşmaya hazır olun. When it comes to food in China perhaps there is no need to talk about different meals. The dish you have for breakfast won’t be much different than the one you have for lunch or dinner. Be prepared for noodles, rice, chicken, and fried vegetables for breakfast. Moğolistan Mongolia Bol yağ ve unla (belki bazı süt ürünleri ve pirinçle) terbiyelenen haşlanmış koyun etinden oluşan Moğol kahvaltısı, bu zorlu coğrafyada tam anlamıyla bir ihtiyaç. Batı Moğolistan’da bu beslenme şeklini at etiyle çeşitlendiriyorlar. Ürdün Süzme yoğurt, humus ve falafel Ürdün’de rağbet gören kahvaltılıklar arasında. Bunların yanında genelde zeytin yağı, kuzu sosisi, reçel, tereyağı, hindi veya dana jambonu da kahvaltı sofrasında yerini alıyor. Böylece ortaya zengin bir Orta Doğu kahvaltısı çıkıyor. Kosta Rika Gallo pinto, Kosta Rika’nın geleneksel kahvaltısı. Bu kahvaltıda börülce, pirinç, istenirse ekşi krema sosu, salsa sosu ve mısır tortillası yer alıyor. Kosta Rikalılar bu kahvaltının yanında genelde biraz avokado, yemeklik bir muz türü olan plantain veya soğuk et tercih ediyorlar. Mongolian breakfast consisted of boiled sheep meat seasoned with plenty of fat and flour (maybe some dairy products and rice) and is literally a necessity in this challenging geography. In Western Mongolia they diversify this dish with horsemeat. Jordan Strained yogurt, hummus and falafel are among the popular breakfast items in Jordan. Olive oil, lamb sausage, jam, butter, and turkey or beef ham generally accompany these at the breakfast table, thus creating a rich Middle Eastern breakfast. Costa Rica Gallo pinto is Costa Rica’s traditional breakfast. This breakfast consists of cowpeas, rice, sour cream sauce if desired, salsa and corn tortillas. Cost Ricans generally prefer to eat gallo pinto with a little avocado, plantains, or cold meat. 37 İmparatorlukların gözbebeği DQ 38 KENT-CITY İstanbul Üç imparatorluğun başkenti, iki kıtanın incisi, bir ebedi kent... Karşınızda şehr-i İstanbul. YAZ I - B Y AL T UĞ KANT AR The apple of the Empire’s eye, Istanbul The capital of three empires, the pearl of two continents, a timeless city... Istanbul. 39 40 İstanbul, hakkında bırakın kapsamlı rehberleri, ansiklopediler bile yazılmış bir kent. Fakat kentin ihtişamlı geçmişi ve coğrafyası, İstanbul’a derli toplu, hızlı bir bakış atmamıza engel değil. Leave the comprehensive guides written about Istanbul behind; this is a city that has even had encyclopedias written about it. Istanbul’s glorious history and geography won’t stop us from getting a quick overview of the city. Tarihi Yarımada Historic Peninsula Haliç, Boğaz ve Marmara Denizi ile çevrili olan ve Tarihi Yarımada adıyla anılan bölge, İstanbul’un tarihi merkezi olarak kabul ediliyor. İstanbul yüzlerce yıl yalnızca burayı tanımlayan bir isimdi ve Bizans’tan Osmanlı’ya kentin bütün sahiplerinin gözbebeği burası oldu. Bunun sonucunda bölge birbirinden önemli birçok mimari esere ve paha biçilemez bir kültürel dokuya sahip oldu. Neredeyse 1500 yıl önce inşa edilen ve yaklaşık 1000 yıl boyunca dünyanın en büyük kilisesi olarak kalan Ayasofya, onun karşısına inşa edilmiş ünlü Sultanahmet Camii, üç kıtayı yöneten Osmanlı padişahlarının evi olan Topkapı Sarayı, imparatorluğun en büyük mimarı olan Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en güzel camisi kabul edilen Süleymaniye Camii, güvercinleriyle ünlü Yeni Cami, nefes kesici Arkeoloji Müzeleri, masalsı Yerebatan Sarnıcı, Mısır Çarşısı ve ünü kıtaları aşan Kapalıçarşı, hanlar, hamamlar ve daha niceleri... İstanbul’un tarihi yarımadası kadar, dünyada böylesi ufak bir alanda bu kadar çok sayıda ihtişamlı yapının bir araya toplandığı bir bölge daha var mıdır bilinmez. Kültürel açıdan bu kadar zengin olan bir bölgenin, dünyanın en çok turist çeken şehirlerinden birinde yer alıp turistikleşmemesi beklenemezdi elbet. Fakat Surrounded by the Bosphorus and Marmara Sea the Golden Horn, also known as the historic peninsula, is considered the historical center of Istanbul. For hundreds of years the name Istanbul was identified with this region. The Golden Horn was the favorite region for every occupant of the city, from the Byzantines to the Ottomans. As a result the region features architectural structures each more important than the last and a priceless culture. The Hagia Sohpia, built nearly 1,500 years ago and known as the world’s largest church for about 1,000 years, the famous Blue Mosque built opposite of it, the Topkapi Palace, home to Ottoman Sultans that ruled 3 continents, the Süleymaniye Mosque, built by the empire’s greatest architect Mimar Sinan and considered to be the most beautiful mosque in Istanbul, the Yeni Mosque, famous for its pigeons, the breathtaking Archaeological Museum, the fairytalelike Basilica Cisterns, the Spice Bazaar and Grand Bazaar, whose reputation has spread across continents, historic inns, Turkish baths, and more … It’s hard to imagine another place in the world that has as many magnificent structures in a relatively small area as Istanbul’s historic peninsula does. From a cultural standpoint, it is natural that such a historically rich region, in one of the world’s 41 most tourist-attracting cities, would become touristy. But don’t let the hustle and bustle of tourists fool you; the region is still authentic and sincere. Istanbulites still flock to Eminönü to go shopping. This region is home to some of the city’s best restaurants. Beyoğlu and the surrounding areas 42 turistik keşmekeş sizi yanıltmasın, bölge hâlâ otantik ve samimi. İstanbullular hâlâ alışveriş için Eminönü’nün çarşılarına akın ediyor. Bu bölge tüm kentin en iyi restoranlarından bazılarına ev sahipliği yapıyor. Beyoğlu ve Çevresi Tarihi Yarımada’ya Haliç’in hemen karşısından bakan ve Yarımada’nın çağlar boyunca istikrarlı bir şekilde koruduğu klasikliğine hep farklı bir alternatif sunan Beyoğlu ve Pera, İstanbul’un en çok ziyaret edilen bölgelerinden. Adı yüzlerce yıldır eğlence ile eşanlamlı hale gelmiş olan Beyoğlu, henüz Osmanlı döneminde, aykırı bir kimliğe bürünmeye başlamıştı. İstanbul’un en ünlü yapılarından biri olan Galata Kulesi, bölgeye hakim konumu ile ilçeyle özdeşleşmiş durumda. Galata Kulesi çevresindeki dar ve şık sokaklar, nefes kesici apartmanlara, bu apartmanlar da şirin kafelere, butiklere, etkileyici restoranlara ve alternatif konser ve tiyatro sahnelerine ev sahipliği yapıyor. Galata’nın deniz kıyısındaki izdüşümü olan Karaköy de benzer bir dokuyu paylaşıyor. Uzun süre şehrin liman bölgesi olan Karaköy ve Galata, Osmanlı İmparatorluğu’nda ağırlıklı olarak ticaretle uğraşan gayrimüslimlerin kültürel izlerini taşıyor. Semtin çok kültürlü liman geçmişi, bugünün modern kültür anlayışıyla birleşince ortaya kentin bu semtine has bir enerji çıkıyor: Karaköy şık kafeler, sanat galerileri, modern sanat müzeleri, 100 yıl önceki ruhunu kaybetmeden yenilenmiş bina ve sokaklarıyla bugün İstanbul’un en gözde semtlerinden biri. Beyoğlu bölgesi ayrıca İstanbul’un atardamarı sayılabilecek, her çeşit insanı bir araya getiren, müzik seslerinin tramvay çanlarına karıştığı, kendisine çıkan sokaklarla şehrin nabzını tutan ve tüm İstanbul’un mikro ölçekteki bir örneği sayılabilecek İstiklal Caddesi’ne de ev sahipliği yapıyor. Semtin merkezindeki Taksim Meydanı ise tarihinin en güzel günlerini yaşamasa da modern İstanbul’un merkezi kabul ediliyor. Boğaz İstanbul’u dünyanın diğer güzel şehirlerinden ayıran temel şey, Karadeniz ile Marmara Denizi arasındaki bu dar su yolu. İstanbullular da şehirlerinin tadını en çok burada çıkarmayı In the historic peninsula, facing the Golden Horn is one of Istanbul’s most visited regions, always offering an alternative to classic entertainment and a region that was steadily protected throughout the ages, Beyoğlu and Pera. For hundreds of years Beyoğlu has been synonymous with entertainment yet during the Ottoman period is was quite the opposite. One of Istanbul’s most famous structures, the Galata Tower, has become identified with the district for its central location in the region. The narrow and elegant streets surrounding the Galata Tower are filled with breathtaking apartments that are home to cute cafes, boutiques, impressive restaurants, and alternative concert halls and theaters. Galata’s echo on the sea, Karaköy shares a similar atmosphere. Karaköy and Galata were the city’s port regions for a long time and bear the traces of non-Muslim, merchant culture mainly from the Ottoman Empire. The multicultural history of the port city combined with today’s modern culture gives the district a unique energy. Karaköy’s stylish cafes, art galleries, modern art museums, and buildings and streets that haven’t lost their 100-year-old spirit make it one of the most popular districts in Istanbul today. The Beyoğlu district can be considered one of Istanbul’s major arteries, bringing together all kinds of people, where the sounds of music harmonize with tram bells, and home to pulsating İstiklal avenue, a street which can be considered a micro example representing the entire city. Although the district’s center, Taksim Square, hasn’t been experiencing its best days, it is still considered the heart of modern Istanbul. The Bosphorus The main thing that distinguishes Istanbul from other great cities in the world is this narrow waterway between the Marmara Sea and the Black Sea. Istanbulites like to enjoy the city the most here. Looking at the deep blue of the sea combined with the vibrant greens of the land from any point of view is breathtaking. Add to this the stunning structures, historic districts, and the most beautiful palaces of the Ottoman Empire and an exceptional vista comes before you. Not to mention the fabulous restaurants. For a city intertwined with the sea there is no lack of fish culture, but Istanbul has out done itself. This fish culture, which extends from Karaköy to the vibrant streets of the Beşiktaş Fish Market and the fish restaurants with breathtaking vistas of the Bosphorus, is one of the most essential things that makes Istanbul the city that it is. With imperial palaces lining the shores of the Bosphorus like Dolmabahçe, Çırağan or Beylerbeyi, beautiful mansions in Arnavutköy laid out next to each other like pearls, the Bosphorus districts like Bebek, and the Yeniköy and Çengelköy districts that have a unique ambiance and slower tempo than the rest of the city, a tempo they refuse to surrender, the seviyor. Denizin derin mavisi ile yeşil sırtların muhteşem birlikteliği nereden bakarsanız bakın nefes kesici; buna bir de çarpıcı yapılar, tarihi semtler ve Osmanlı’nın en güzel sarayları eklenince ortaya istisnai bir sonuç çıkıyor. Muhteşem restoranları da cabası. Denizle iç içe yaşamış bir kentin balık kültürünün olmaması zaten kaçınılmaz; ama İstanbul da kendinden bekleneni fazlasıyla yerine getiriyor. Karaköy’den başlayan, Beşiktaş’taki Balık Pazarı’nın dar ve her daim şen şakrak sokaklarından geçip, oradan da Boğaziçi’nin harika manzaralı balık restoranlarına uzanan bu kültür, İstanbul’u İstanbul yapan en esaslı şeylerden biri. Boğaz’ın kıyısına dizilmiş Dolmabahçe, Çırağan veya Beylerbeyi gibi imparatorluk sarayları, inci gibi işlenmiş, sarayları aratmayan yalılarıyla Arnavutköy, Bebek gibi Boğaz semtleri, şehir merkezinden uzaklaştıkça temposunu düşüren ve kendine has havasını hızlı kent yaşamına teslim etmeyi reddeden Yeniköy ve Çengelköy gibi semtleriyle İstanbul Boğazı, başlı başına bir konu. Siz en iyisi gün batımında ister parklardan birindeki bir banka, ister şık bir balık restoranındaki bir masaya kurulun, çayınızı veya rakınızı yudumlarken insanların nasıl olup da İstanbul’dan başka bir şehirde yaşamaya razı geldiklerini anlamaya çalışın. Hele bir de aylardan nisan ise ve Boğaz’ın sırtları erguvanların pembemor rengine bürünmüşse değmeyin keyfinize. Kadıköy ve Çevresi Kadıköy, eski adıyla Khalkedon, Tarihi Yarımada’nın tam karşısında yer alıyor. “Tarihi” sıfatı Eminönü’nün bulunduğu bölgeye kısmet olsa da aslında Kadıköy, İstanbul’daki en eski yerleşim alanı. Yaygın inanışa göre “Körler Ülkesi” anlamına gelen Khalkedon’un adı, İstanbul’a yerleşen ilk kolonilerin, 43 Bosphorus Strait is a subject in itself. The best thing you can do is, sit on a park bench or at an elegant fish restaurant during sunset and while sipping your tea or raki try to figure out how people could ever live in a different city than Istanbul. Enjoy the peacefulness of the Bosphorus especially in the month of April, when the background of the Bosphorus is colored in pink and purple hues. Kadıköy and the surrounding areas Kadıköy, formerly Chalcedon, is located directly opposite the historic peninsula. Although the description of “historic” is mostly used for the region Eminönü is in, Kadıköy is actually the oldest residential area in Istanbul. According to common belief the first colony’s choice to settle in Chalcedon, meaning “the Country of the Nerede Kalınır? - Where to stay? DEDEMAN BOSTANCI HOTEL & CONVENTION CENTER 252 odasıyla Dedeman Bostancı, misafirlerine, Anadolu yakasındaki merkezi lokasyonuyla her şeye yakın olma olanağı tanır. Alışveriş ve nice keşif noktasının yanı başında olan Dedeman Bostancı, Tarihi Yarımada’ya ise sadece keyifli bir Boğaz yolculuğu uzaklığında. Değirmenyolu Cad. No:39/B 34752 Bostancı İstanbul T: 0 216 469 66 00 DEDEMAN BOSTANCI HOTEL & CONVENTION CENTER With its 252 rooms, Dedeman Bostancı, offers guests the opportunity to be close to everything with its central location. In addition to being close to shopping and many points of interest, Dedeman Bostancı is only a pleasant boat ride along the Bosphorus away from the historic peninsula. T: 0 216 469 66 00 44 karşı kıyıdaki güzel yarımada yerine burayı tercih etmelerinin ancak körlükle açıklanabileceğinin düşünülmesi. Fakat bu inanış sizi yanıltmasın, Kadıköy’ün bugün karşı kıyıdan aşağı kalır yanı yok. Hatta New York’un Brooklyn’i varsa, İstanbul’un da Kadıköy’ü var. Eğlence açısından Taksim ve Beyoğlu’na iyi bir alternatif oluşturan Kadıköy, son yıllarda o kadar gelişip güzelleşti ki artık “alternatif” lafı haksızlık olur hale geldi. Daha sıklıkla gençlerin tercih ettiği, dolayısıyla daha rahat, samimi ve telaşsız bar, restoran ve kafelerde, kesinlikle Avrupa yakasındaki muadillerinde olmayan bir şey var. Kadıköy deyince tek bir bölgeden söz edilemeyeceğini belirtmek gerek öncelikle. Taksim’in Asmalımescit’i, Cihangir’i, Galata’sı varsa, Kadıköy’ün de Moda’sı, Bahariye’si, Yeldeğirmeni var. Moda daha çok bir pazar günü mahallesi olarak tanımlanabilir. Dondurmacısı, waffle’cısı, yazları piknik yapıp gönlünüzce çimlere uzanabileceğiniz veya bisiklet sürebileceğiniz sahili, çay bahçeleri ve tarz sahibi kafeleriyle Moda Kadıköy’ün sayfiye yeri. Son yılların favori semti Yeldeğirmeni ise bundan 5 yıl önce sadece Yeldeğirmenlilerin yaşadığı bir yerken bugün artık dünyanın dört bir yanından öğrencileri, tasarım atölyeleriyle eklektik bir kimliğe kavuşmuş durumda. Mimari dokusu ve geleneksel mahalle yapısıyla Yeldeğirmeni, Kadıköy’ün özgünlüğünü hâlâ koruyan bir noktası ama çok da uzun zamanı yok gibi. Dolayısıyla tam anlamıyla dönüşmeden görmek istiyorsanız acele etseniz iyi olur. Kadıköy’de kafe, restoran, bar gibi mekânların çoğunun bulunduğu Caferağa Mahallesi’ne (Moda ve Barlar Sokağı olarak bilenen Kadife Sokak da bu mahallede yer alıyor) son bir yılda nurtopu gibi bir kardeş geldi denebilir: Hasırcıbaşı. Burada uzun yıllardır yer alan eskicilere bugünlerde plakçılar, kafeler, vintage dükkânları eklendi. Önümüzdeki günlerde Hasırcıbaşı’nın adını daha sık duyabilirsiniz. Blind”, instead of the beautiful peninsula opposite it, could only be attributed to blindness. But don’t let this belief fool you; Kadıköy has just as much to offer as its opposite shore. Just like New York has Brooklyn, Istanbul has Kadıköy. In terms of entertainment Kadıköy offers a good alternative to Taksim and Beyoğlu. In fact it has developed and flourished so much so in recent years that calling it an ‘alternative’ would be unfair. More often preferred by young people, therefore more comfortable, these friendly and calm bars, restaurants, and cafes definitely have something that their European counterparts do not. When talking about Kadıköy we should specify that we’re not talking about just one region. Just like Taksim has Asmalımescit, Cihangir, and Galata, Kadıköy has Moda, Bahariye, and Yeldeğirmeni. Moda is more known as a Sunday neighborhood. With its ice cream shops, waffle shops, coastline where you can have a picnic on the grass or go for a bike ride, tea gardens and stylish cafes Moda is Kadıköy’s summer resort. As for the latest favorite neighborhood Yeldeğirmeni, 5-years ago it was a place inhabited only by locals but today it has gained an eclectic identity thanks to students from around the world, design studios and workshops. With its architectural beauty and traditional neighborhood structure, Yeldeğirmeni is a place that still protects the authenticity of Kadıköy; but that might not last much longer. So if you want to see it in all its authentic glory we suggest you hurry. In recent years we can say that Caferağa Mahallesi’, where most venues like cafes, restaurants, and bars in Kadıköy are located (Kadife Street, which is known as Moda and the Bars Street is also located in this neighborhood) has had a new sister neighborhood: Hasırcıbaşı. For years antique stores were located in this area and recently record shops, coffee shops, and vintage stores have joined them. In the future you will hear a lot more from Hasırcıbaşı. Nerede Kalınır? - Where to stay? DEDEMAN ‹STANBUL ‹ş dünyas›n›n ve e¤lence hayat›n›n merkezlerine yak›nl›¤›yla pek çok teknolojik kolayl›¤› bir arada sunan otel 325 odal›. Bir kral dairesi, yedi süiti ve 51 executive odas›yla her iste¤e hitap ediyor. ‹ki özel odas› da engelliler için tasarlanm›ş. Çok say›da tam donan›ml› toplant› odas›, Turkuaz Restoran, Roof Bar gibi ş›k restoran ve barlar› ile ‹stanbul gibi her daim canl›. Yıldız Posta Caddesi, 50 Esentepe 34340 T:+90 (212) 337 45 00 DEDEMAN ‹STANBUL The hotel, with its close proximity to business and entertainment centers has 325 rooms. With one presidential suite, seven regular suites, and 51 executive rooms, it caters to every guest. Two of the rooms have been specially designed for the handicapped, a rarity in the city. It is always alive and vibrant, like Istanbul, with numerous fully equipped meeting rooms, beautiful restaurants and bars such as the Turkuaz Restaurant and Roof Bar. T: 0 212 337 45 00 ilhansesen Sarılınca sana, neler oluyor bize, sen benim şarkılarımsın, ellerimde çiçekler, ... Ve üstadın canlı performansında söyleyeceği nice eserleri için Dedeman İstanbul Roof Restoran&Bar'da birlikte olmayı diliyoruz. Akustik KONSER AKREK Roof Restoran & Bar 18 Nisan 02 Mayıs 16 Mayıs 30 Mayıs Rezervasyon & Bilgi : 0212 337 45 00 Dedeman Gaziantep konsiyerjine sorduk… RÖPORTAJ-INTERVIEW 46 Ö ncelikle otele yakın mesafede yer alan, ardından şehir merkezinde gezebileceğim yerler nerelerdir? Otelimize çok yakın bir mesafede bulunan Dülükbaba Ormanı ve Erikçe Parkı, içindeki mesire alanları, yapay kayak merkezi, doğal mağaraları ve antik kent yapıları ile büyük bir açık hava müzesi gibidir. Buradan, yakın mesafeki ünlü Zeugma Mozaik Müzesi’ne geçebilirsiniz. Şehir merkezinde, Eski Çarşı olarak tabir edilen alanda, Gaziantep Kalesi etrafında bulunan tarihi camiler, hanlar, hamamlar, müzeler ve benzer tarihi yapılar birbirine çok yakın mesafede bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; Naim Hamamı, Ömeriye Camii, Mutfak ve Cam Müzesi, Gaziantep Savaş Müzesi, Bey Mahallesi, Bayazhan Kent Müzesi ve Şire Han’dır. Bakırcılar Çarşısı, Kürkçü Hanı yine bu mekanlarla iç içe bulunan tarihi çarşılarımızdandır. Mutlaka gezilmesini tavsiye edeceğimiz Gaziantep Hayvanat C We asked the Dedeman Gaziantep concierge… an you tell me about points of interest close to the hotel, and where can I visit at city center afterwards? The Dülükbaba Forest and Erikçe Park, which is very close to our hotel, is like a big open-air museum with its recreation areas, artificial ski slopes, natural caves, and ancient city structures. From here you can continue on to the famous Zeugma Mozaik Museum, which is very close by. In the city center, the area referred to as the Old Bazaar features historic mosques around the Gaziantep Castle, inns, baths, museums, and historic structures all in close proximity to each other. Some of these include: Naim Hamam, Ömeriye Mosque, Kitchen and Glass Museum, Gaziantep War Museum, Bey Quarter, Bayazhan City Museum and Şire Han. Bakırcılar Bazaar and Kürkçü Hanı are some of our historical marketplaces located next to these venues. We definitely recommend that you visit the Gaziantep Zoo, which is established on a 100-acre area and in terms of size is Turkey and the Middle East’s first, the world’s third, and Europe’s second largest zoo. Bahçesi, 100 dönümlük alana kurulmuş Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun alan olarak birinci, dünyanın üçüncü, Avrupa’nın ikinci en büyük hayvanat bahçesidir. Zeugma Mozaik Müzesi’ni görmek istiyorum. Otelden oraya nasıl ulaşırım? I want to visit the Zeugma Mosaic Museum. How can I get there from the hotel? Zeugma Mozaik Müzesi’ne otelden ulaşım son derece kolaydır. Taksi veya taşıma araçlarıyla yaklaşık 10 dakikalık mesafede yer almaktadır. Şehirde güzel bir kebap yemek için nereleri önerirsiniz? Şehir merkezinde ve Eski Çarşı içerisinde dünyaca ünlü kebapçıları bir arada bulabilirsiniz. Gaziantep’in yöresel zengin mutfağını yine bu alanlardaki restoranlarda tadabilirsiniz. It is very easy to reach the Zeugma Mosaic Museum from the hotel. It is 10-minutes away by taxi or other transportation methods. Ali Arık Bellboy Menengiç kahvesini merak ediyorum, nasıl bir kahvedir, nerede içebilirim? Menengiç ağacından üretilen menengiç kahvesi; bu ağacın meyvelerinin kurutulup kavrulması, ardından tıpkı Türk kahvesi gibi pişirilmesi ile elde edilmektedir. Menengiç yörelere göre farklı isimler alabilir (çitlembik, çedene, çitemik, çıtlık gibi). Eski Çarşı’da menengiç kahvesinin içileceği tarihi mekanlar bulunmaktadır. Yöresel ürünlerin satıldığı, aynı zamanda hediyelik eşya da alabileceğim bir yer var mı? Gaziantep Turistik Çarşı, Kürkçü Hanı ve Bakırcılar Çarşısı Gaziantep yöresel baharatlarını, ünlü baklavasını, katmerini ve diğer hediyelik eşyaları alabileceğiniz büyük çarşılardır. Gaziantep’e özgü, halkın günlük yaşamda kullandığı, duyduğum zaman anlamama ihtimalim olan kelimeler var mıdır? Gaziantep’in zengin bir lehçesi vardır. Hitap anlamında yogrum, kele ifadeleri sık kulanılır. What venue would you recommend in the city for a good kebab dish? You can find world-famous kebab restaurants in the city center and Old Bazaar. You can also taste the rich local Gaziantep cuisine in restaurants in this area. I’m curious to try Menengiç coffee. What kind of coffee is it and where can I have some? Menengiç coffee is made from the Menengiç tree; the fruits of this tree are roasted and dried and then are, just like Turkish coffee, cooked. Menengiç may have a different name depending on the region (like çitlembik, çedene, çitemik, çıtlık). There are historic venues in the Old Bazaar where you can enjoy Menengiç coffee. Where can I buy local products and souvenirs at the same time? Gaziantep Turistik Bazaar, Kürkçü Hanı and Bakırcılar Bazaar are some of the big marketplaces where you can find souvenirs like local Gaziantep spices, famous baklava, katmer, and more. Are there any words unique to Gaziantep, used by locals in every day language that I wouldn’t understand? Gaziantep has a rich dialect. To call out to someone they often use yogrum and kele. 47 Dedeman Kapadokya konsiyerjine sorduk… We asked the Dedeman Kapadokya concierge… 48 K apadokya’nın kendine özgü coğrafi yapısını en iyi görebileceğim yer neresidir? Uçhisar Kalesi bölgeye hakim en yüksek mevkii olduğu için kaleden bölgenin coğrafi yapısını kuş bakışı izleyebilirsiniz. Ayrıca Uçhisar-Göreme arasında bulunan panoramik seyir noktalarında şarabınızı veya çayınızı yudumlarken peribacalarını daha net görebilir ve fotoğraflayabilirsiniz. Ortahisar beldesinde bulunan Kızıl Vadi mevkiinde de gün batımının tadını çıkarabilirsiniz. Tarihi yapılar ve doğal güzellikler arasında öncelikli olarak nereleri ziyaret etmeliyim? Bölgemizde bulunan tarihi ve turistik yerler arasında; Hacı Bektaş Veli Müzesi, Göreme Açıkhava Müzesi, Zelve Açıkhava Müzesi, Uçhisar Kalesi, Paşabağı, Kızıl Vadi, Derinkuyu Yeraltı Şehri, Kaymaklı Yeraltı Şehri, Avanos çömlek atölyeleri, Mustafapaşa beldesi ve Ihlara Vadisi önde gelir. Bunların dışında bölgede yerleşmiş ilk Hıristiyanlardan kalan irili ufaklı pek çok sayıda kilise ve şapeller de görülmeye değerdir. Avanos’ta bulunan çömlek atölyelerinde hem çömlek yapımını izleyebilir hem de kendiniz çömlek yapmayı deneyebilirsiniz. Kozaklı ilçesinde bulunan termal tesislerden de istifa edebilirsiniz. W here is the best place I can overlook Cappadocia’s unique geographical structure? The Uçhisar Castle dominates the area because it is the highest structure; therefore it provides a bird’s eye view of the region’s geographical structures. In fact, while sipping your wine and tea you can photograph and see the chimneys more clearly from panoramic vantage points located between Uçhisar and Göreme. You can also enjoy the sunset in Kızıl Valley area, located in the town of Ortahisar. Which historic buildings and natural sites should I visit first? Among historic and tourist sites in our region Hacı Bektaş Veli Museum, Göreme Open-Air Museum, Zelve OpenAir Museum, Uçhisar Castle, Paşabağı, Kızıl Valley, Derinkuyu Underground City, Kaymaklı Underground City, Avanos pottery workshops, Mustafapaşa town and Ihlara Valley stand out. In addition to these it’s worth seeing the large and small churches and chapels dating back to the first Christians that settled in the region. In the pottery workshops in Avanos you can both watch pottery being made or try making some pottery yourself. You can also enjoy the thermals in Kozaklı County. Tek günü kapsayan turlar var mı? Bilgi alabilir miyim? Bölgede hizmet veren yerli acentalar tarafından organize edilen günlük veya yarım günlük turlara katılabilirsiniz. Bu turlar gruplar halinde olduğu gibi kişiye özel de yapılmaktadır. Ayrıca arzu ederseniz birbirinden farklı doğa güzellikleri ile bezenmiş olan vadilerde tur grupları ile beraber vadi yürüyüşü yapabilirsiniz. Bu vadiler arasında önereceklerimiz; Zemi Vadisi, Kızıl Vadi, Aşk Vadisi (Bağıldere Vadisi), Güvercinlik Vadisi, Çat Vadisi ve Gomeda Vadisi en önemlileridir. Bunların dışında bölgeyi daha derinden tanıyabilmek ve keşfetmek için ATV turu, bisiklet turu , balon turu, at safari gibi etkinliklere de katılmanızı tavsiye ederiz. Are there any daylong tours? Can I have some more information about them? You can participate in daylong or half-day tours organized by local agencies in the region. These tours are organized for groups as well as individual tours. Also if you want you can go hiking with tour groups in unique and naturally beautiful valleys. The most important valleys we would suggest are: Zemi Valley, Kızıl Valley, Aşk (Love) Valley (Bağıldere Valley), Güvercinlik (Pigeon) Valley, Çat Valley İsmail Yaman and Gomeda Valley. In addition we Bellboy recommend participating in activities like ATV tours, bicycle tours, balloon tours, and Balon turuna katılmak istiyorum. Bunun için rezervasyon horse safaris to get to know and explore the region yaptırmam gerekiyor mu? more deeply. Bölgede balon turlarına talep yoğun olduğu için önceden rezervasyon yaptırmak gerekmektedir. Balon uçuşu yapan firmalar, rezervasyonunuzu aldıktan sonra size hazır olmanız gereken saat konusunda bilgi vereceklerdir ve uçuşun olduğu günün sabahında erken saatlerde sizi otelinizden alarak kalkış bölgesine transferinizi sağlayacaklardır. Uçuş sonrasında balon uçuş sertifikanızı almayı unutmayınız lütfen. Kapadokya’da Türk gecesinin ünlü olduğunu duydum, konu hakkında bilgi verebilir misiniz? Bölgede Türk folklorunun sergilendiği, kayadan oyma pek çok otantik mekan vardır. 20:00 gibi başlayıp 23:00’a kadar sürmekte olan programlarda sema gösterisi, halk oyunları gösterisi, fasıl ve oryantal şovları izleyebilirsiniz. Yöresel tatların başında neler geliyor? Otelimizin açık büfesinde sunulan lezzeti ile bölgeye nam salmış yemeklerimizi tatmanızı özellikle tavsiye ederiz. Bunun dışında yöresel tatların başında gelen tercihinize göre tavuk ve et ile yapılan Nevşehir Tava’yı Ürgüp ve Göreme bölgesinde bulunan restoranlarda tadabilirsiniz. Bölgede yapılan kuru fasulye, kabak çiçeği dolması çok meşhurdur. Ayrıca bölgede yetişen üzümlerden yapılan şarapları, sütte kavrulmuş kabak çekirdeği ile üzüm kurusunu da tatmanızı özellikle tavsiye ederiz. Size cezbedici bir gösteri ile sunumu yapılacak olan Testi Kebabı’nı da muhakkak denemelisiniz. I want to participate in a balloon tour. Do I have to make a reservation? Because of intense demand for hot air balloon tours in the region, you must make a reservation in advance. After receiving your booking the balloon tour companies will give you information about what time you need to be ready; then on the day of the tour they will pick you up from the hotel early in the morning and enable your transfer to the balloon take off location. After the flight don’t forget to take your balloon flight certificate. I heard Turkish nights are very famous in Cappadocia. Can you give me some more information? There are many authentic venues carved out of rock that exhibit Turkish folklore. During programs that start at 8 pm and last until 11 pm, you can enjoy Sema shows, folk dance shows, and fasil and oriental shows. What are some of the most prominent local flavors? We strongly recommend the delicacies offered in our hotel buffet that are some of the region’s most well known dishes. Also, one of the most prominent local flavors is a dish called Nevşehir Tava made with chicken or meat according to your preference. You can try it at restaurants located in the Ürgüp and Göreme regions. The dry beans and stuffed zucchini flowers are also famous dishes made in this region. We also recommend tasting the wines made from grapes in the region and pumpkin seeds roasted in milk with raisins. Another meal we recommend tasting is the Testi Kebab, which is presented in a captivating way. 49 Sipho Mabona 50 TASARIM-DESIGN DQ Ünlülerin “ünlü” fotoğrafçısı: Andy Gotts Onun objektifi “yıldızlarla” parlıyor Y A Z I - B Y B A H A R K I ZI LTA N Six degrees of separation.” 1929 yılında Macar asıllı yazar Frigyes Karinthy bir kitabında bu konseptten bahseder. Karinthy der ki; dünya üzerinde yaşayan herhangi iki insanın arasında en fazla 6 kişi vardır. Yani ünlü veya ünsüz, Fransız ya da İtalyan fark etmez… Sadece bir isim düşünün. İddiaya göre o isme, ortak tanıdığınız insanlar vasıtasıyla en fazla 6 adımda ulaşırsınız! Bu bilimsel bir gerçek ya da esaslı bir teori değil sadece bir konsept. Konseptin günümüze uyarlanmış haliyse Kevin Bacon. Bacon, verdiği bir röportajda, Hollywood’un neredeyse bütün ünlü isimleriyle çalıştığını söyleyince, six degrees of separation, “Six Degrees of Kevin Bacon” oyununa dönüştü. Akla gelen herhangi bir oyuncunun Kevin Bacon’la olan bağlantısına gerçekten 6 adımı geçmeden ulaşan algoritmalar türedi. “ Konuyu bu şekilde dallandırıp budaklandırarak anlatmamızın sebebiyse, bütün bu hikayenin, tasarım sayfalarımızın konuğu olan İngiliz fotoğrafçı Andy Gotts için farklı bir manaya gelmesi. Çünkü o, bugün ulaştığı şöhretini, büyük oranda bu algoritmaya, diğer bir deyişle “kim kimi tanıyor” zincirine borçlu. Famous Celebrity Photographer: Andy Gotts His lens “shines” with stars Six degrees of separation.” In 1929 Hungarian writer Frigyes Karinthy mentions this concept in his book. Karinthy says that in this world there are a maximum of 6 people between any two people. Famous or not, French or Italian, it doesn’t matter… Just think of a name. Allegedly you can reach that name through 6 steps thanks to people you know in common. This is not a scientific fact; it is just a concept. The adaptation of that concept to the present day has to do with Kevin Bacon. In an interview Bacon said he had worked with almost every celebrity in Hollywood and with that six degrees of separation transformed into a “Six Degrees of Kevin Bacon” game. You really can find the connection between any celebrity that comes to mind and Kevin Bacon before surpassing 6 steps using algorithms. “ The reason why we introduce this concept is because of its connection to the subject of our design page, Andy Gotts. This concept has a different meaning for Andy Gotts because he owes his fame greatly to this algorithm, or in other words the “who knows who” chain. Renowned for his photographs, personal exhibitions, and known as the “photographer of the stars”, Andy Gotts did not gain this fame overnight. In the beginning of his career because he didn’t know any celebrities that he could photograph he reached out and wrote letters to almost 300 celebrities. The end result was not surprising; 51 52 Al Pacino Bugün fotoğrafları üstüne konuşulan, kişisel sergileri olan ve “ünlülerin fotoğrafçısı” olarak tanınan Andy Gotts, bu sıfatı tabii ki bir anda kazanmıyor. Andy Gotts kariyerinin başındayken, fotoğrafını çektiği ya da yakından tanıdığı ünlü bir isim olmadığı için çareyi, yaklaşık 300 ünlü isme tek tek mektup yazmakta buluyor. Sonuç çok da şaşırtıcı olmuyor; tanımadıkları bir fotoğrafçıdan gelen bu isteğe, bir kişi haricinde kimse olumlu geri dönüş yapmıyor. Andy Gotts’un “ünlülerin fotoğrafçısı” olarak tanınmasında, hatırı sayılır bir yer edinen o kişiyse İngiliz oyuncu Joss Ackland. İşte kulaktan kulağa kısmı bu noktada devreye giriyor… Gotts, Ackland’a, ünlü isimlere ulaşmanın ne kadar zor olduğundan bahsediyor. Bunun üzerinde Ackland, Gotts’u başka bir İngiliz oyuncu olan Greta Scacchi’ye öneriyor. Zincire ikinci halka bu şekilde ekleniyor. Diğer halkalar mı? Saymakla bitmez… Dustin Hoffman, Brad Pitt, George Clooney, Julia Roberts, Susan Sarandon, Paul Newman, Sir Alan Bates, Pierce Brosnan… Kısaca şöyle diyebiliriz; aklınıza gelebilecek neredeyse tüm Hollywood ünlüleri. Kulaktan kulağa referanslarla artık tanınan ve arayan değil “aranan” bir fotoğrafçı haline gelen Gotts’un , “Six Degrees of Kevin Bacon” a atıfta bulunarak “Degrees” adını verdiği, 100’den fazla ünlü ismin fotoğraflarının yer aldığı bir kitabı da bulunuyor. 2012 yılında MBE (Member of the Most Excellent Order of the British Empire) ödülüne layık görülen, Behind the Mask projesi için Bafta kazanan aktörleri fotoğraflayan Andy Gotts’a DQ okurları için sorularımızı yönelttik… Scarlett Johansson receiving such a request from a photographer they didn’t know, none of them replied except for one. Andy Gotts’s recognition as a “celebrity photographer” is connected to that one reply, British actor Joss Ackland. This is when the word of mouth began… Gotts mentioned to Ackland how hard it was to get in contact with celebrities, upon which Ackland suggests Gotts photograph another British actress, Greta Scacchi. Thus the second link of the chain was added. Who are the other links? They are infinite… Dustin Hoffman, Brad Pitt, George Clooney, Julia Roberts, Susan Sarandon, Paul Newman, Sir Alan Bates, Pierce Brosnan… In short we can say almost any Hollywood celebrity that comes to mind. With word of mouth references Gotts has become a renowned photograph that is now being requested. Inspired by “Six Degrees of Kevin Bacon” Gotts published a book titled “Degrees” featuring photographs of more than 100 celebrities. Awarded the MBE (Member of the Most Excellent Order of the British Empire) prize in 2012, and photographing Bafta-winning actors for the Behind the Mask Project, Andy Gotts answered our questions for our DQ readers… When you first starting taking photographs did you ever think you would be known as a ‘celebrity photographer’? I always loved photography. I remember when I was at school there was a program on TV called ‘In at the Deep End’. Every week the presenter Chris Searle took on a new career. One week he was a photographer and shadowed Mike Maloney on a shoot, which was to shoot Lady Diana Spenser… As it was rumoured she was going to get engaged to Prince Charles. 53 Fotoğraf çekmeye başladığınız yıllarda bir gün “ünlülerin fotoğrafçısı” olarak anılmak gibi bir idealiniz var mıydı? 54 Fotoğrafçılığı her zaman sevdim. Okul yıllarımda hatırlarım, televizyonda bir program vardı, ‘In at the Deep End’ diye. Programın sunucusu Chris Searle, her hafta farklı bir kariyeri konu edinirdi. Bir hafta fotoğrafçı olmuş, Mike Maloney’in bir çekimini takip etmişti. O da, Lady Diana Spenser’ın çekimiydi. Söylenenlere göre Prens Charles’la nişanlanacaktı. Çok heyecan uyandıran bir durumdu ve kullandığı ekipman sanki James Bond’daki Q karakterinin, Bond’a verdiği aletlere benziyordu. Bayılmıştım. Bu zamana kadar en rahat çalıştığınız ünlü isim kimdi? Çoğu diyebilirim. Çünkü kameramın karşısında geçen her insanla, bir şekilde ilişki kurmam gerekiyor. Yıllar boyunca en fazla Kate Winslet ile çalıştım. Onun yanı sıra Clooney ve Pitt’le de. Pual Newman benim kahramanımdı, o yüzden onunla yaptığımız çekim çok zevkliydi. Bir çekime, karşınızdaki kişiden nasıl bir ifade almak istediğinize karar verip mi başlıyorsunuz yoksa spontan mı gelişiyor? Bir çekimi hiçbir zaman planlamam. Çekeceğim ilk kare için aşağı yukarı bir fikrim olur ama ondan sonrasını akışına bırakırım. Karşımda duran kişinin nasıl bir modda olduğuna bağlı aslında. Çekim başlamadan önce 20 dakikalık bir sohbetimiz olur. Sonra bu sohbet çekim boyunca da devam eder. Bir yandan sohbet ederken ben de bir yandan çekim yaparım. It looked so exciting and the kit was like something Q gave James Bond… I was hooked. Who is the celebrity with whom you have worked with most comfortably up to now? I’d say most of them, as every person that is in front of my lens I need to have some kind of relationship with. But I have worked a lot with Kate Winslet over the years as well as Clooney and Pitt. Paul Newman was my hero so that made it a very delightful shoot. Do you decide on the type expression you want to get from the person across from you before shooting or is it spontaneous? I never plan a shoot. I have a rough idea of the first frame, but after that I just go with the flow.. It all comes down to the mood the ‘sitter’ are in. I spend 20 minutes or so talking with them before we start and then chat throughout the shoot. And during the chatting I snap away. In an interview you made it clear that you don’t retouch photographs. In this technological era it is almost impossible to see a photo that hasn’t been played with. Do you really not edit photographs in the slightest bit? I am not a fan of colour photos. So I use Photoshop to mute colour or alter the colour cast. I use Photoshop’s other tools the same as if I was in the dark room. I would dodge or burn and do other darkroom tricks, but I do not liquefy, or clone, or take away anything that is there. If people have pimples, or unkept hair, wrinkles, crows feet, warts. I leave them all in and unedited. Besides celebrities you have photo shoots in different styles, like the Savoy Hotel. Will we see you involved in different projects like this again? I am sure you will, but all my future projects will have a celebrity feel to them. In one word, how would you define your art? Honest. Has there been a celebrity who didn’t like the photographs you took? Ive been a celebrity photographer for 25 years and I have never had a sitter who hasn’t liked the shots. On the other hand I have done a shoot and ‘I’ haven’t liked the resulting shots. Just like ordinary people, do celebrities have a “photo face” when taking pictures? Cate Blanchette Everyone has his or her preferred angle and pose. It’s my job to get them to do something different and make their poses and lighting look different. As there is no point replicating other photographs that already exists of them. Nicole Kidman 55 Bir röportajınızda fotoğraflarınızın üstünde oynamadığınızı (retouch yapmadığınızı) belirtmişsiniz. Artık teknoloji çağında üstünde oynanmamış bir fotoğraf görmek neredeyse imkansız. Gerçekten en ufak bir müdahalede dahi bulunmuyor musunuz? 56 Renkli fotoğrafları pek sevmiyorum. Renkleri biraz azaltmak ya da renk tonlarını değiştirmek için Photoshop kullanıyorum. Photoshop’un dodge ve burn gibi karanlık oda hileleri içeren araçlarını kullanıyorum ama liquefy veya clone gibi araçlarını kullanmıyorum. İnsanların sivilcelerine, dağınık saçlarına, kırışıklıklarına müdahele etmiyorum, olduğu gibi bırakıyorum. Ünlüler dışında Savoy Hotel’de olduğu gibi farklı tarzda fotoğraf çalışmalarınız da var. Sizi yine bu şekilde farklı projelerde yer alırken görecek miyiz? Eminim göreceksiniz ama hepsinde ünlü bir isim de yer alacaktır. Is there a celebrity that you want to photograph but feel you haven’t had the chance to yet? I have photographed everyone I have wanted to. Any new people are a bonus. Natural, mischievous, deep, expression that make an impression… What are the key elements you hope to get from your subjects when taking pictures? Something different and honest. I do like quirky shots but also I do like to get the intimate shot too. You have the opportunity to go to celebrities’ homes or hotel rooms, you spend time with them before the shoot and you get a chance to know them. Do people around you constantly ask questions about celebrities like, ‘what kind of person were they, are they just the character they play on TV or in the movies, are they nice and warm or standoffish?’ Yes they do, but that is for me to know. I dont kiss and tell. Tek kelime ile sanatınızı tanımlamanızı istesek? Dürüst. Çektiğiniz fotoğrafı beğenmeyen ünlü bir isim oldu mu? 25 senedir ünlülerin fotoğrafçısıyım ve bu süre boyunca çekimden memnun kalmayan kimse olmadı. Öte yandan, sonucundan benim memnun olmadığım çekimler oldu. Tıpkı sıradan insanların olduğu gibi ünlü kişilerin de fotoğraf çektirirken “takındıkları” belirli bir ifadeleri oluyor mu? Herkesin tercih ettiği bir duruşu ve pozu oluyor. Onlara farklı pozlar verdirmekse benim işim. Aksi halde, onların zaten varolan fotoğraflarını kopyalamaktan öteye gitmemiş olurum. İçimde uhdedir, hala bir çekim yapamadım onunla diyeceğiniz biri var mı? İstediğim herkesle çekim yaptım. Bundan sonra her yeni isim bonus oluyor. Doğallık, muziplik, derinlik, akılda kalıcı mimikler… Fotoğraf çekerken objenizden almak istediğiniz temel unsur hangisi? Değişik çekimler yapmayı seviyorum ama aynı zamanda samimi kareler çekmeyi de seviyorum. Ünlü kişilerin evlerine veya otel odalarına giriyor, onlarla çekim öncesi zaman geçiriyor, onları tanıma imkanı buluyorsunuz. Çevrenizdeki kişiler size sürekli “Nasıl biriydi, ekranda veya perdede göründüğü gibi mi, sıcakkanlı mı, soğuk mu?” gibi sorular soruyorlar mı? Evet soruyorlar ama bu bilgiler bende saklı. Kimseye anlatmam. Anthony Hopkins 57 Brad Pitt DQ 58 RÖPORTAJ-INTERVIEW Flavor of food comes from it ha s vast knowledge... We start with studying at West London College. Then we add plenty of experience. After adding several years of detailed research a veteran in the name of Ottoman cuisine, with a unique career, and one of the first names that comes to mind when we say gastronomy in Turkey stands before us. We invite you to enjoy our delicious conversation with Vedat Başaran. Yemeklerinin lezzeti engin bilgisinden geliyor… Önce West London College’ta eğitimle başlıyoruz. Üstüne bolca deneyim ekliyoruz. Yıllar boyunca süren, detaylı araştırmaları da ekleyince… Karşımızda eşsiz kıvamda bir kariyer, Osmanlı mutfağı konusunda bir duayen, Türkiye’de gastronomi denilince akla gelecek ilk isimlerden birini buluyoruz. Sizleri, Vedat Başaran’la yaptığımız lezzetli sohbetimize davet ediyoruz. R Ö PORTAJ-INTERVI E W BAHAR KIZ IL T AN smanlı mutfağı konusunda duayen bir isim bulmuşken sormak isterim… Osmanlı mutfağı denildiğinde aklımıza hep saray yemekleri gelir. O dönemde halk da gerçekten bu derece hem göze hem mideye hitap eden yemekler mi tüketiyormuş? O Osmanlı döneminde halkın yemeklerinin lezzetli olduğu söz konusudur ancak görkemli olduğu söylenemez. Saray, statüsünü mutlaka yemeklere yansıtmak zorundadır. Bu nedenle yemek ikramlarındaki göz kamaştıran görüntüler kaçınılmazdır. Ayrıca bugün rahatlıkla ulaştığımız bol gıda ve çeşnilerdeki çeşitliliğe ancak saray gibi güçlü makamlar ulaşabilmekteydi. Geçtiğimiz yıl vizyona giren “Aşk Tarifi (The Hundred Foot Journey)” filminin bir sekansı hafızama işlemişti. Filmde ünlü bir şef, birinin iyi bir şef olup olamayacağını yaptığı omletin tadına bakarak anlıyorum diyordu. Sizin için böyle bir yemek var mıdır? Yani şu yemeği iyi yapabilen, her yemeği iyi yapar diyebiliyor musunuz? Türk kadınları arasında bunun “pilav” olduğu söylenir genellikle… Saray mutfaklarında işe alınacak aşçıların yeteneklerini ölçmek için pilav yapımı öne çıkan bir tekniktir. Bir diğeri de soğanlı saray yumurtası yapımıdır. Mutfağımızda o kadar çok teknik açıdan yapımı zor olan yemekler vardır ki, bunun sonu yok. Bana göre genel pişirme tekniklerini bilen ancak daha önemlisi bu işin kutsallığına inanmış olması daha önemlidir aşçının. Farklı ülkelerin mutfaklarına, örneğin Fransız ya da Hint yemeklerine sanki çok da açık değiliz. Restoranlarda tercih etsek bile, evlerimizin mutfağına bu çeşitlilik girmiyor gibi. Bunu kendi mutfak kültürümüzün son derece zengin olmasına mı bağlamak gerekir? Türk mutfağının lezzet ve çeşitlilik çıtası çok yüksektir. Bu nedenle farklı mutfaklardan tattığımız yemeklerin çoğu bu karşılığı sağlamamaktadır. Türkler lezzet tutkunu olduğu gibi aynı zamanda yemekte taviz vermeyecek kadar tutucudur. Türklerin tarih boyunca dolaştıkları topraklar günümüzde tüketilen gıdaların %80’inin anavatanıdır. Bu zenginliğin içinden gelen bir topluma kolay kolay farklı bir yemek beğendirmek biraz zordur. Bir maydanoz yaprağının dahi aroması onlar için önemlidir. Ancak yeni yeni farklı denemelere açık olmaya başladılar. Osmanlı mutfağından çıkan ve tüm dünya mutfaklarına yayılan bir lezzet ya da pişirme tekniği var mı? Bunu sadece Osmanlı mutfağına bağlamadan anlatmak gerekir. Örneğin Asya bozkırlarının göçebe topluluklarından çıkan ince yufka tekniği, Osmanlı döneminde baklava olarak şekillenmiştir ki dünyanın en zor tekniğidir. Lokum dönemine göre inanılmaz bir keşiftir. Akide, kökü doğuda olsa dahi son hali Osmanlılar tarafından hile I’ve got a veteran in Ottoman cuisine before me, I would like to ask… When we think of Ottoman cuisine, palace cuisine always comes to mind. During those times, did the public also eat those types of food that appealed both to the eye and to the stomach? W During the Ottoman period it is no question that the public’s food was delicious but it cannot be said that it was glorious. The palace had to reflect their status through their food. Therefore the dazzling presentation of food served was inevitable. Also, only powerful authorities like the palace had the easy access to plenty of food and flavor varieties that we have today. A scene from The Hundred Foot Journey, which was released last year, stuck with us. A famous chef in the film claims that he can determine whether or not someone is a good chef by the omelet they make. Is there such a meal for you? A meal that you would say if someone made well, they could make any meal well? Among Turkish women that meal is usually “rice”… To measure the ability of cooks to be employed in the palace kitchen, making rice was a featured technique. Another one was making palace eggs with onions. There is no end to the number of meals in our kitchen that are hard to make in terms of technique. To me knowing general cooking techniques is important but what’s more important is a chef who believes in the sanctity of cooking. It seems like we’re not very open to different cuisine from around the world, like French or Indian food for example. Even if we choose different cuisine in restaurants this diversity does not enter the kitchen in our homes. Is this attributed to the extremely rich culture of our kitchen? Turkish cuisine is full of flavor and is very diverse. Therefore most of the food they try from different kitchens don’t meet this variety. Turkish people have a passion for flavor and they are so passionate that they will not compromise when it comes to food. 80% of the food consumed today is from their homeland, which Turks have been traveling across throughout history. For a society that has such a rich cuisine, it’s hard to get them to like anything else. Even the aroma of parsley leaves is important to them. However, only recently have they begun to be open to different cuisines. Is there a flavor or cooking technique that came from Ottoman cuisine and spread across world cuisines? This isn’t connected only to Ottoman cuisine. For example, the thin dough technique that originated from nomads in the Asian steppes was characterized as baklava during the Ottoman period and that is the most difficult technique in the world. Lokum, 59 En büyük hatamız en iyi olduğumuzu düşünmek ve bu nedenle dünyadaki gelişmelere ilgisiz kalmak. Hiç araştırma yapmamak ve okumamak. Artık aşçılık sadece iyi yemek yapmak anlamına gelmiyor. Değer katmak gerekiyor. Bunun için aşçılar kendilerine değer katabilirlerse çevrelerine değer katabilirler. 60 geliştirilmiştir. Tarhana muhteşem bir keşiftir tabii ki Osmanlı öncesine gider. Yoğurt ve yoğurtlu yemek teknikleriyle pide ve börek tekniklerini, ayrıca sütlü tatlıları sayabiliriz. Önceden “aşçı” kelimesi kullanıldığında akıllara esnaf lokantasında çalışan beyaz önlüklü kişiler gelirdi. Şimdiyse farklı mutfaklara hakim, eğitimli, iyi kazanan ve dinamik bir yaşamı olan insanlar canlanıyor gözümüzde. Bu değişimi neye borçluyuz sizce? Son yirmi yılda dünyada gastronomi çok cazibeli bir ilgi alanı oluşturdu. Özellikle medyanın bu konuyu çok etkili şekilde parlatması, gıda ticareti yapan büyük firmaların tüketimi artırıcı tanıtımları veya pazarlamaları, tüm dünyadaki renkli ve cazibeli mutfaklarını göz önüne sermesi ilgi alanını genişletti. Özel aşçılık okullarının gelişmeleri, büyük firmaların çalışanlarını motive amaçlı gastronomik etkinliklerine yöneltmeleri, yemek kültürünün gustonun olmazsa olmazı olarak vurgulanması, aşçılığın fenomenik bir meslek haline getirmiştir. Bu anlamda ülkemizdeki gelişmeler olması gerektiği gibi başlamıştır. Monaco Prensi, Bill Clinton, Amerika Eski Başkanı George Bush gibi dünyaca ünlü isimlere verilen davetlerde, mutfakta siz yer aldınız. Önemli isimler için verilen bu tip davetler sizde stres yaratır mı? Bu tip protokol yemekleri bir yemek davetinin çok üzerinde anlam ifade eder. Bir karikatür sanatçısının koca bir konuyu en kısa ve en etkili şekilde anlatan ve düşündüren çizimi gibidir. Yemeği yapıp hazırlamaktan daha ziyade tasarlamak işin en zor kısmıdır. Tabii ki protokol yemeklerinin karışanı ve denetleyeni çoktur. Bu gibi işi zorlaştıracak müdahalelere karşı hazırlıklı olması ve ortamı yönetmesi çok önemli bir meziyettir. Sonucunda tasarladığı menünün etkili bir şekilde ikramının sağlanması kaçınılmaz stres yaratacaktır. Burada bir aşçı için en önemli beklenti yemekten sonra davetlilerin aklında yemekler hakkında iz bırakma endişesidir. Türk gastronomisiyle ilgili özellikle hangi konularda bilgi eksikliği olduğunu düşünüyorsunuz? En büyük hatamız en iyi olduğumuzu düşünmek ve bu nedenle dünyadaki gelişmelere ilgisiz kalmak. Hiç araştırma yapmamak ve okumamak. Artık aşçılık sadece iyi yemek yapmak anlamına gelmiyor. Değer katmak gerekiyor. Bunun için aşçılar kendilerine değer katabilirlerse çevrelerine değer katabilirler. İstanbul’un yemek kültürünü ve çeşitliliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya mutfaklarına yeterince açık bir şehir mi İstanbul? İstanbul’da gastronomi bence müthiş bir sinerji merkezidir. Daha çok Uzak Doğu mutfaklarına açıktır İstanbul. Batıdan İtalyan mutfağı also known as Turkish delight, is an amazing discovery for that period. Even though akide (candy) originated in the east, the final version was developed by the Ottomans. Tarhana is a magnificent discovery but of course that dates back to before the Ottoman Empire. Yogurt and yogurt dish techniques. We can also count pide (pita) and börek (a pastry made of thin dough) techniques and milky desserts. Before, when we thought of the word “chef” people with white aprons who worked at cafeteria-style restaurants came to mind. Now it’s different; people who dominate the kitchen, who are educated, make good money, and have dynamic lives come to mind. What do you think brought about this change? In the past 20 years gastronomy has created a very attractive area of interest in the world. In particular the media’s positive effect on the subject and consumption-enhancing promotions and marketing that large firms engaged in food trade are doing has highlighted vibrant and attractive cuisines all over the world, expanding interest in the subject. The development of special cooking schools, directing employees of large firms to gastronomic events for motivation purposes, and emphasizing the gusto of food culture has transformed cooking into a phenomena profession. In this sense the developments in our country have inevitably began. You were in the kitchen for events including world-famous guests such as the Prince of Monaco, Bill Cinton, and former US President George Bush. Do such events featuring prominent figures stress you out? These types of protocol dinners mean a lot more than just dinner. It’s like a caricature artist describing an immense subject in the shortest and most effective way possible that is suggestive. Rather than preparing and making the food the presentation of it is the most difficult part. Of course in these types of protocol dinners there are a lot people who interfere and check in. The important thing is for the cook to be prepared to handle these types of interferences that make it difficult. Being able to manage the environment is a very important virtue. Ensuring an effective delivery of the menu created will inevitably create stress. The most important thing here for a cook is whether or not the dish made a lasting impact on guests after the meal. Especially in Turkish gastronomy, what areas do you think are lacking? Our biggest mistake is thinking that we’re the best; therefore we’re not in tune with the developments in the world. Not doing any research or reading on the subject. Being a cook doesn’t just mean cooking good food anymore. You have to add value. Therefore if çok benimsenmiştir. Ancak hiç ayrım yapmadan belirtecek olursak her boyutuyla 24 saat müthiş bir gastronomik zenginliğiyle İstanbul bu konunun içinde olan herkese ilham kaynağı olan bir merkezdir. Profesyonel mutfakları bir kenara koyarsak, günlük hayatımızda örneğin bir et yemeği pişirirken, en çok hangi hatayı yapıyoruz? cooks can add value to themselves they can add value to their environments. How do you assess Istanbul’s food culture and diversity? Is Istanbul a city that is sufficiently open to international cuisine? Yemeğe göre doğru et seçemiyoruz. Et yemeklerinde kullanacağımız etleri önceden planlamadan kullanmaktayız. Bu durum etlerle olan ilişkimizin zayıflığını göstermektedir. Açıkçası kasaplığımız taze et uygulamasında fena değildir ancak dinlendirilmiş et kullanma alışkanlığımız olmadığı için kasaplardan bu desteği alamamaktayız. Dolayısıyla evlerde, aldığımız taze etleri lezzetlendirme eksikliğimiz bulunmaktadır. I think gastronomy in Istanbul is a great synergy center. Out of international cuisine, Istanbul is open to far eastern cuisine. From the West it has really only adopted Italian cuisine. However, without making any distinctions, with a terrific gastronomic wealth of all dimensions, Istanbul is a central source of inspiration for everyone related to the subject. Gurmeleri, yemek üzerine eleştiriler yazan kişileri nasıl değerlendiriyorsunuz? İyi bir yemek eleştirmeni sizce nasıl olmalıdır? If we put aside the professional kitchen, in our everyday lives, for example when cooking a meat dish, what do we do wrong the most? Birincisi konuyu derinlemesine bilmeleri gerekir. Dünya mutfakları hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. Tekniklerin uygulamalarında bulunmuş olmaları beklenmez ancak içeriği hakkında bilgi sahibi olmaları önemlidir. Gündemi yakından takip etmeliler. Gastronominin sosyolojisi hakkında bilgi sahibi olmaları işlerini kolaylaştırır. Değerlendirme yapılırken bölgesel farklılıkların vurgulanması konusunda duyarlı olmaları gerekir. İşletmenin ve aşçının düşüncelerine başvurmaları objektif değerlendirme yapmalarına kolaylık sağlar. Bilmedikleri konuda ön araştırma yapmaları önemlidir daha doğru analiz yapmalarını sağlar. Kritiklerin mutlaka okuyucuya ve işletmeye değerli bilgiler sağlaması gerekmektedir. Mevsimsel ve bölgesel özellikleri değerlendirmeye katmaları önemlidir. Kaynakların ve bilgilerin farklı kanallardan da doğrulanması faydalı olacaktır. YESAM’daki (Yemek Sanatları Merkezi’ndeki) çalışmalarınız hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? YESAM kısaca Türklerin tarih boyunca geçmişten günümüze beslenme adına geliştirdikleri her şeyi araştıran kayıt altına alan ve toplumla paylaşan bir birimdir. Sayın Yalçın ve Serpil Ayaslı tarafından kurulan ve finanse edilen YESAM kısa bir zaman içinde birçok etkinlikle toplumun bu konuya ilgisini artırmıştır. Son olarak PeyDerPey’i, diğer restoranlardan ayıran, öne çıkan özelliklerinden biraz bahsedebilir misiniz? PeyDerPey Pera’nın mutfak kültürünün geçmişini, günümüzü ve geleceğini sunan karakteristik mutfaklarından örnekler sergilemektedir. Muhteşem İstanbul manzarasında çok seçenekli minik lezzetlerle bir Pera keyfi sunmaktadır. We don’t pick the right type of meat for the dish. We use meats for dishes without planning before hand. This shows a weakness in our relationship with meat. Frankly our butchers are not bad in using fresh meats but because we don’t have a habit of using marinated meats we don’t get this care from butchers. Therefore, we lack marinating the fresh meats that we get. How do you evaluate food critics? What do you think makes a good food critic? First of all, they must have in-depth knowledge on the subject. They must have knowledge about the world’s cuisines. We can’t expect them to have applied cooking techniques but it is important that they know about them. Being up-to-date with current events and having information on gastronome’s sociology will make their job easier. When making their critiques they have to be sensitive to the emphasis on regional differences. Knowing the business and cook’s thoughts makes it easier to make objective assessments. If there is something they don’t know about, it is important to do research before hand because it will allow them to make a more accurate analysis. Critics must provide valuable information to the reader and the business. It is important to take seasonal and regional factors into account. Having resources and information from different channels will be useful to make the right assessment. Can you give us information about your work at YESAM (Culinary Arts Center)? In short, YESAM is an entity that investigates, records, and shares everything Turks developed on behalf of nutrition throughout history to today with the public. Established and financed by Yalçın and Serpil Ayaslı, YESAM increased society’s interest in this topic in a short amount of time through a lot of events. Lastly, can you talk about what distinguishes PeyDerPey from other restaurants and some of its highlights? PeyDerPey presents Pera’s historic, present day, and future culinary culture, exhibiting examples of the distinguished kitchen. It offers a delightful time in Pera, with spectacular views of Istanbul and small but diverse flavors. 61 Müziği, modası ve ikonlarıyla… 60’lı yıllar radarımızda KÜLTÜR&SANAT-CULTURE&ART 62 With its music, fashion, and icons... The 60’s are on our radar ir şey var 60’lı yıllarda bizi büyüleyen ve hala etkisini devam ettiren. Moda sektörü 2015 ilkbahar-yaz koleksiyonlarında 60’lı yılları referans alıyor, o yılların popüler plakları bugün inanılmaz rakamlara alıcı buluyor, saç modellerinde bile geziniyor 60’lı yılların eli. Hafızasında o yıllardan izler olanlara nostaljik bir hatırlatma, o yıllarda belki daha anne karnında bile olmayanlaraysa bir keşif tadında... Zaman makinasında yerinizi aldıysanız bir Beatles şarkısı eşliğinde, üzerinizde çiçekli kıyafetleriniz ve havalı saçlarınızla yolculuğa başlayabiliriz. here’s something about that 60’s that continues to fascinate us. The 2015 Spring-Summer collections in the fashion industry take reference from the 60’s, today popular records from the 60’s have an incredible number of buyers, and the 60’s are even reflected in today’s hairstyles. Traces of those times act as a nostalgic reminder to some and an intriguing era to explore for those who weren’t even born then… Step into our time machine and start your journey in a flower dress and cool hair while you listen to the Beatles. Müzik The 60’s made their mark in history as the years of Cultural Revolution. With France at the forefront, cultural production all over the world both changed and gained momentum. The social dynamics of the period played a role in the creation of works that are still as effective today as they were then. Productivity experience in every medium of art, especially movies, music, and pictures, was self-evident. But perhaps above all, music was at the forefront of these artistic mediums. So who were the musicians that made the 60’s unforgettable, whose songs do we continue to sing today? B 60’lı yıllar kültürel devrim yılları olarak tarihe damgasını vurdu. Fransa başta olmak üzere tüm dünyada kültürel üretim hem şekil değiştirdi, hem de ivme kazandı. Dönemin sosyal dinamikleri bugün hala o dönem kadar etkili olan eserlerin yaratılmasında rol oynadı. Her sanat dalında yaşanan verimlilik özellikle sinema, müzik ve resimde kendini belli ediyordu. Ama belki de hepsinden de öte, müzik bu sanat dallarının başında geliyordu. Peki 60’lı yılları unutulmaz kılan, bugün de şarkılarını mırıldanmaya devam ettiğimiz bu müzisyenler kimlerdi? The Beatles Çoğumuz için 60’lı yıllar denince akla gelen ilk isim Beatles. İngiltere’den çıkıp tüm dünyaya yayılan, 60 kuşağını bir delilik haline sürüklemiş müzisyenler onlar. Şarkıları bugün hâlâ herkes tarafından biliniyor, filmleri yapılıyor, “Paul McCartney öldü mü?” soruları ve konu hakkındaki spekülasyonlar internette hala tıklanma rekorları T Music The Beatles For most of us, when we think of the 60’s the first name that comes to mind is the Beatles. Emerging from the United Kingdom and spreading across the entire world, they were musicians that had the whole 60’s generation in a frenzy. Everyone still knows all their songs today, movies are made about them, questions of whether or not “Paul McCartney died” and the speculation surrounding the subject still breaks records 63 online, and John Lennon’s iconic glasses are still a popular style for most of us. It’s not hard to find a Beatles song that fits perfectly for almost every emotion experienced today, be it happiness, sadness, rebellion, or peace. The Beatles never died; they live on in our hearts! The Doors 64 kırıyor, John Lennon’ın ikonik gözlükleri çoğumuzun yaz fotoğraflarında boy gösteriyor. Bugün bile yaşanılan hemen her duygu, akla gelen her kavram için –neşe, hüzün, isyan, barış– uygun bir Beatles şarkısı bulmak işten bile değil. Yani Beatles ölmedi, yüreğimizde yaşıyor! The Doors İkonik Jim Morrison posterinin, kadın-erkek fark etmeksizin hepimizin duvarında bir ara yerini almış olma olasılığı yüksek. The Doors’un şarkılarını bugün hâlâ rock barlarda, her geçen gün yenisi yapılan cover’larını da gece kulüplerinde duyabiliyoruz. Jim Morrison ölümsüz şarkıları kadar 27 yaşındaki ölümüyle etkileri bugün de konuşulan bir fenomenin öncüllerinden aynı zamanda. Ünlü müzisyenlerin 27 yaşında ölmesi fenomeni, Brian Jones, Jimi Hendrix, Janis Joplin ve Jim Morrison’ın 1969-1971 yılları arasında 27 yaşında ölmesiyle başlamıştı. Ve hatta bu fenomene, 27 Club diye bir isim bile verildi. 27 Club’a şimdilik en son katılan isimse Amy Winehouse. Janis Joplin 60’lı yıllarda daha çok gruplar revaçta olsa da tek başına fırtınalar koparan müzisyenler de oldu tabii. Bunlardan biri de dumanlı ve bir o kadar da güçlü sesiyle insanın içine işleyen Janis Joplin’di. Summertime’ı 27 Club’ın bir diğer üyesi olan Janis Joplin’den daha güzel söyleyen birinin çıkması imkânsıza yakın. Pink Floyd Pink Floyd birilerinin yerini doldurmamış, benzeri olmayan bir ruh halini ve isyanı taşımıştı albümlerine. İşte bu yüzden bugün hâlâ içimizden Pink Floyd dinlemek geliyor zaman zaman. Yani bir müzik türü gibi adeta. Her güne yakışmaz, herkesle dinlenmez, herkesle paylaşılmaz değerli bir sır gibi Pink Floyd. Her yaştan insanın hayatının her aşamasında tekrar döneceği bir liman gibi. Çünkü hepimiz bir gün birilerine “wish you were here” demek istemişizdir. It’s likely a poster of the iconic Jim Morrison decorated the walls of most of our bedrooms. You can still hear The Doors’ songs playing in rock bars today and never ending new covers made of them playing at nightclubs. Just as his songs are immortal, Jim Morrison’s death at age 27 is the premise of a phenomenon that is still talked about today. The phenomenon of famous musicians dying at the age of 27 started with the deaths of Brian Jones, Jimi Hendrix, Janis Joplin, and Jim Morrison between the years of 1969-1971. In fact this phenomenon was named 27 Club. The latest musician to be added to this club was Amy Winehouse. Janis Joplin While musical groups were more fashionable in the 60’s there were of course solo musicians who were creating a lot of buzz. One of these was the smoky and strong-voiced Janis Joplin. It’s impossible for someone else to sing Summertime more beautifully than Janis Joplin, another member of the 27 Club. Pink Floyd Pink Floyd can never be replaced. They conjured a unique mood and raised a rebellion with their albums. That’s why even today we sometimes have the urge to listen to Pink Floyd. It’s like a musical genre in itself. Pink Floyd is like a valuable secret that doesn’t suit everyday, that you can’t listen to with just anyone, and that you don’t want to share with everyone. It’s like a port that people of all ages, at every stage in their lives, will return to. Because we’ve all had that day where we wanted to say, “wish you were here” to someone. Moda Retro, vintage, ikinci el. Geriye dönme isteğimiz hiç olmadığı kadar kuvvetli belki de. İkinci el satmayan mağazalarda bile insan şüpheye düşüyor zaman zaman. “Bu ikinci el mi?” diye soruveriyor. Yeni tasarımlarda 60’lı yıllar kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Sadece çiçek çocuk modası değil, 60’lı yılların hanımefendi ve beyefendilerinin giyim tercihleri de revaçta. Peki, bedenimizi ele geçiren bu 60’lı yıllar modası neye benziyor? İspanyol Paça Pantolon 60’lı yılların sembollerinden biri İspanyol paça pantolonlar. Gülşen Bubikoğlu’ndan Janis Joplin’e, Tarık Akan’dan John Lennon’a onları giymeyen kalmadı. Günümüzdeyse yeniden doğuş yaşıyorlar. Skinny pantolonlara sağlam bir alternatif olarak vitrinlerde onlara daha sık rastlamanız mümkün! Fashion Retro, vintage, second hand… Our desire to go back in time is as strong as ever. Even in stores that don’t sell vintage items people fall in doubt sometimes and ask, “Is this vintage?” In new designs the 60’s feel better than good. The fashion wasn’t just for the flower child; it was a popular fashion choice among ladies and gentlemen in the 60’s. What does the fashion of the 60’s that has seized our style look like? Bell-Bottoms One of the symbols of the 60’s are bell-bottoms. From Gülşen Bubikoğlu to Janis Joplin, Tarik Akan and John Lennon, everyone wore them. Today they’re being reborn. You’ll come across them more often in stores as a great alternative to skinny jeans. 65 Sevimli Yakalar 66 60’lı yıllar yalnızca çiçek çocuklardan ibaret değildi elbet. Jim Morrison, Janis Joplin gibi 60’lı yılların yaramaz çocuklarıyla çağdaş, hanım hanımcık ikonlar da vardı. Audrey Hepburn gibi... Bu hanım hanımcık, romantik, bir o kadar da dişi görünümün olmazsa olmazlarından biri, yaka detaylarıydı. Dantelli, küçük, büyük, renkli ama kesinlikle 60’lar. Kendini hemen belli eden yakalar gömleklerde, elbiselerde tekrar görünmeye başladı bile. Şapkalar, Saç Bantları Şapkaların binlerce çeşide büründüğü yıllardı 60’lar. Renk renk, boy boy, çeşit çeşit şapka, 60’lı yıllarda kadınların saçlarını taçlandırıyordu. Çiçek çocuklar şapkaya pek rağbet etmese de onların da şapka muadili olan saç bantları vardı. Yani uzun lafın kısası 60’lı yıllarda saçlara aksesuar takmak küpe takmak kadar olağan bir durumdu. Bugün birçok 60’lar modası gibi bu aksesuarlar da günlük yaşamımıza tekrar girmeye başlamış durumda. Cute Collars The 60’s weren’t only about the flower child. In addition to the mischievous kids of the 60’s like Jim Morrison and Janis Joplin, there were also lady-like icons like Audrey Hepburn. This lady-like and romantic style was all in the collar detail, lacy, small, big, colorful, definitely the 60’s. These eye-catching collars have started to make a comeback in dress shirts and dresses. Hats, Headbands The 60’s featured a wide variety of hats. Colorful, big and small, assorted hats crowned the heads of women in the 60’s. While flower children weren’t so fond of hats, they found an equivalent in headbands. Long story short, hair accessories were as popular as wearing clip on earrings in the 60’s. Today, as it was in 60’s fashion, these accessories are making their way back into our daily lives. Icons The 60’s were a prolific time in every aspect. These years even created its own icons. They established such a solid place our hearts that we hear about them as often as we hear about our icons of today. In fact, we idolize them through pictures in our homes, offices, coffee cups, and wallets. So who are these icons that we still quote today, that we still reference today, and whose looks we still mimic today? Marilyn Monroe Marilyn Monroe, the 20th century’s most famous film star, sex symbol, and pop icon, was public property in every respect, from the mole on her top lip to her hair, turbulent private life and her death. The iconic photograph of her standing on top of a vent and her skirt being blown up is a photo that most of us remember more clearly than a photo of our own mothers as a child. Even today’s pop culture icons, like Madonna, have emulated her in music videos and photo shoots. Her life has been featured on the big screen many times. Like her role as Sugar Kane in “Some Like it Hot” combining purity and charm in a single expression, Monroe wasn’t just an icon of the 60’s, but rather a timeless icon. İkonlar 60’lı yıllar her açıdan üretken bir dönemdi. Bu yıllar kendi ikonlarını da yarattı elbette. İnsanların gönlünde öylesine sağlam bir taht kurdular ki, günümüzün ikonları kadar sık duyuyoruz isimlerini. Hatta evlerimizde, iş yerlerimizde, kahve bardaklarımızda, cüzdanlarımızda fotoğraflarıyla yaşatıyoruz onları. Peki bugün hala sözlerinden alıntı yapılan, referans gösterilen, görünümü taklit edilen bu ikonlar kimdi? Marilyn Monroe 20. yüzyılın en ünlü sinema yıldızlarından, seks sembollerinden ve pop ikonlarından biri olan Marilyn Monroe, dudağının üstündeki beninden saçlarına, çalkantılı özel hayatından ölümüne kadar her konuda halka mal oldu. Havalandırmanın üzerinde eteği uçuşurken çekilen fotoğrafı çoğumuzun hafızasında annemizin gençlik fotoğrafından bile daha nettir. Pop kültürünün Madonna gibi bugünkü ikonları bile video kliplerinde, fotoğraf çekimlerinde onu örnek aldı. Hayatı beyaz perdeye pek çok defa taşındı. “Bazıları Sıcak Sever” filminde canlandırdığı Sugar Kane karakteri gibi saflığı ve çekiciliği tek bir ifadede birleştiren Monroe, sadece 60’ların değil, zamanı aşan bir ikon oldu. 67 68 Andy Warhol ABD’li ressam, film yapımcısı ve yayıncısı ve pop art akımının en önemli temsilcisi. O çok ünlü rengarenk Marilyn Monroe tablosunun da yaratıcısı olduğunu hatırlatalım. Warhol, sanat anlayışına yepyeni bir yorum getirdiği için bir ikon halini almış bir sanatçı. Seri üretim nesnelerini sıkça kullandığı resimlerini de afiş tekniğiyle çoğaltarak seri üretimin bir parçası haline getirdi. Ülkesinin pop kültürünü çok seven Warhol’un eserleri, 60’ların popüler Amerikan kültürüne birer saygı duruşu niteliği taşıyor. Elvis Presley Kısaca kral olarak tanınan Elivis Presley’nin ünü hayata gözlerini yummasının üzerinden on yıllar geçmesine rağmen hiç azalmadı. Bugün hala dünyanın her köşesinde Elvis Presley taklit yarışmaları yapılıyor, internette pek çok hayran kulübü bulunuyor, kostüm mağazalarında Elvis kostümü satılıyor. Hakkında sayısız televizyon, radyo programı ve belgesel yapılan Presley’nin, ikon kelimesinin hakkını sonuna kadar teslim ettiğini söylemek gerekiyor. Ve tabii ki ölümlü her ikonun başına geldiği gibi, Elvis’in hayranları da onun ölmediğine inanıyor. Audrey Hepburn Audrey Hepburn kısacık kâkülüyle, çocuksu gülümsemesiyle, çıtı pıtı vücuduyla, elbiseleriyle, zarif eldivenleriyle, sigarasını içerken kullandığı ağızlığıyla bir moda ikonu. Hayırseverliğiyle de bir rol model oluşturan Audrey Hepburn’ün filmlerinden sahneler pek çok kişinin duvarlarını, kahve bardaklarını ve defterlerini süslüyor. Tabii ki moda sektörü de, bu ünlü film yıldızın stilinden feyz almaya devam ediyor. Andy Warhol American painter, filmmaker and broadcaster, and the most important representative of the pop art movement, not to mention the creator of the famous colorful Marilyn Monroe painting, Andy Warhol became an iconic artist for his fresh interpretation of the concept of art. Using poster art technique he duplicated his frequently used pictures and became a part of mass production. Loving the pop culture of the country, Warhol’s pieces pay homage to the nature of popular American culture in the 60’s. Elvis Presley Known as the King, Elvis Presley’s reputation and fame has never faded. All across the world today there are still Elvis Presley lookalike competitions, lots of fan clubs online, and Elvis costumes sold at costume stores. With numerous TV, radio programs, and documentaries made about his life, Presley is well deserving of the title of icon. And of course, as all icons that have passed away, Elvis’ fans don’t believe that he’s actually dead. Audrey Hepburn Audrey Hepburn is a fashion icon thanks to her short bangs, childish smile, petit body, dresses, elegant gloves, and mouthpiece she used while smoking. Becoming a role model for her philanthropy, scenes from Audrey Hepburn’s films decorate the walls of many homes, coffee cups, and notebooks. Of course the fashion industry continues to get inspiration from this famous movie star’s style. 69 Perception of Time When time sometimes flows like water, why does it sometimes move at a turtle’s pace? BİLİM VE TEKNOLOJİ-SCIENCE & ECHNOLOGY 70 Zaman Algısı Zaman bazen su gibi akıp giderken bazen neden kaplumbağa hızında ilerliyor? 71 T ik tak tik tak… Bu iki küçük kelime, elle tutulamayan, gözle görülemeyen bir kavramın; zamanın kelimelerde vücut bulmuş hali. Doğada birbirini tekrar eden olaylar, zaman kavramının ortaya çıkmasına vesile olmuş. Havanın kararması ve aydınlanmasının periyodik bir şekilde olması, gece-gündüz algısını yaratmış, gölgeler vasıtasıyla, gün belirli zaman dilimlerine ayrılmış, Mısırlılar, Yunanlılar Güneş’in hareketlerini izlemiş, Güneş ve kum saatlerinin ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Peki zaman, gerçekten ölçülebilen bir kavram mı? Bu sorunun cevabı Amerikan Ulusal Standartlar Enstitüsü’ndeki bir cihazda saklı. Bu küçücük cihaz, sezyum atomunun titreşimlerini ölçüyor ve elde edilen veri, Amerika’nın resmi saati ve dünyanın resmi kronometresi olarak kabul ediliyor. Her atomun doğal bir frekansı ve titreşimi bulunuyor. Atom saati, atomların rezonans frekanslarını sayarak zamanı ölçüyor. Sezyum atomunun doğal frekansı da zamanı belirlemek için hata payı olmayan (3 milyon yılda 1 saniye hata yapma ihtimali % 22,522) referans noktası olarak kullanılıyor. Zamanla ilgili bir diğer önemli soru da, zamanın belirli bir hızda ve sadece ileri doğru hareket edip etmediği… Albert Einstein izafiyet teorisini ortaya çıkarana kadar bu sorunun cevabı çok da net değildi. Einstein, zamanın farklı hızlarda akabileceğini keşfetti. Uzay ve zaman kavramları üstünde durarak, uzayda yapılan hareketlerin, zamanın geçişişini etkilediğini, yani zamanın hareket eden insan için daha yavaş aktığını iddia etti. Tabii bu teoriyi güncel hayatımızda algılamamız mümkün değil. Çünkü yeryüzündeki hareketlerimizin zaman üzerindeki etkisi o kadar küçük ki, maalesef algımızın çok ötesinde. Öznel bakış açımız, “şu ana” odaklandığı için, zamanın ilerliyor gibi görünmesi de tamamen zaman algımızla ilgili. ick Tock, Tick Tock… These words are the incarnation of time, an impalpable concept that cannot be seen. Recurring events in nature were the instruments to the emergence of the concept of time. The fact that it would get dark and light periodically created the perception of night and day, shadows divided the day into specific time frames, and the Egyptians and Greeks followed the movements of the sun, contributing to the emergence of sun and sand clocks. So is time really a concept that can be measured? The answer to this question is hidden in a device in the American National Standards Institute. This small device measured the vibrations of the cesium atom and obtained the data that is considered America’s official time and the world’s official chronometer. Every atom has a natural frequency and vibration. The atomic clock measures time by counting the resonance frequency of atoms. The natural frequency of the cesium atom, which is extremely accurate (the possibility of making a 1 second error in 3 million years is 22.522%), is used as the reference point when determining time. Another important question regarding time is if it moves at a certain speed and if it only moves forward… Until Albert Einstein’s theory of relativity emerged, the answer to this question was not very clear. Einstein discovered that time may flow at different speeds. By emphasizing concepts of space and time he claimed that the movements in space affected the flow of time, i.e. time flowed slower for the moving person. However it is not possible for us to understand this theory in our current lives because the impact our actions on earth have on time are so small that they are, unfortunately, beyond our perception. Because our subjective perspective focuses on the “now” the fact that time appears to go by is completely related to our perception of time. Einstein’ın izafiyet yani zamanın göreceli algılanması üzerinde verdiği en güzel örneklerinden biri: “Elinizi sıcak bir soba bir dakika için değdirdiğinizde size bir saat gibi gelir. Güzel bir kızla bir saat oturduğunuzda ise bu size bir dakika gibi gelir. İşte bu izafiyettir.” One of the most beautiful examples Einstein gave regarding his relativity theory, i.e. the relative perception of time is: “Put your hand on a hot stove for a minute and it seems like an hour. Sit with a pretty girl for an hour and it seems like a minute. That’s relativity.” T 72 Zaman algımızı neler etkiliyor? What influences our perception of time? Pascal Üniversitesi’nden Profesör Sylvie Droit-Volet’e göre zaman algımız daha bizler bebekken başlıyor. Annesinin mamasını hazırlamasını bekleyen ve süre uzayınca ağlamaya başlayan bebek örneğinde olduğu gibi, istenilen şey istenilen anda olmayınca, bu gecikme daha küçük yaşlardan itibaren hissediliyor. Yine de zaman algısı, yaşımız ilerledikçe belirgin bir hale geliyor. Konsantrasyon ve hafızanın, zaman algısında büyük bir rolü bulunuyor. Bu nedenle, özellikle konsantrasyon bozukluğu olan çocuklarda (hiperaktivite hastalığı gibi) zamanı ölçmekle ilgili sıkıntılar da olduğu görülüyor. Hafıza ise, insanoğlu için zaman kavramını var eden en önemli etkenlerden biri. Hafızası olmayan bir insanın zaman algısı olması da mümkün görünmüyor. Dünü hatırlamayan için bugün kavramının da bir önemi olmuyor. According to Professor Sylvie Droit-Volet from Pascal University, our perception of time begins when we are babies. Just like the example where a baby is waiting for his mother to prepare food and starts crying when it takes too long, when we don’t get what we want at that exact moment that delay is felt from a young age. Nevertheless, the perception of time becomes apparent as we get older. Concentration and memory play a major role in the perception of time. Therefore there seems to be problems among children with concentration disorders (such as hyperactivity disorder) and measuring time. As for memory, that is one of the most important factors in the concept of time for mankind. It doesn’t seem possible for a man without memory to have the perception of time. For someone who doesn’t remember yesterday, the concept of today has no meaning. Bekleyen biri için, zamandan daha ağır; zevk alan biri için ondan daha çabuk bir şey yoktur. Voltaire For someone who is waiting, there is nothing heavier than time; for someone who is having fun there isn’t anything more fleeting. Voltaire 2011 yılında yapılan bir deney, duygularımızın zaman algımız üzerinde ne derece etkili olduğunu ortaya koyuyor. Poitiers Üniversitesi’nden (Fransa) Professor Droit-Volet ve Sandrine Gil’in yaptıkları bu deneyde, öğrencilere ilk olarak korku etkisi yarattığı bilinen The Blair Witch Project, Scream, The Shining gibi gerilim filmlerden kesitler gösteriliyor. İkinci aşamada, City of Angels, Philadelphia ve Dangerous Minds gibi izleyenleri hüzünlendirecek dramatik filmlerden bölümler gösteriliyor. Son olaraksa hava tahminleri ve borsa haberleri gibi herhangi bir duygu yaratmayacak görüntüler izlettiriliyor. Deneyin sonunda öğrencilerden görsel uyaranların (film kesitlerinin) süresini tahmin etmeleri isteniyor. Sonuç olarak, duygu durumumuzun zaman algımız üzerinde ne denli etkili olduğu, korkunun, zamanı olduğundan daha uzunmuş gibi algılanmasına neden olduğu ortaya çıkarılıyor. Gerilim filmlerine, nabzın ve kan basıncının hızlanması, göz bebeklerinin büyümesi gibi fiziksel tepkiler de veriliyor. Bu fiziksel tepkiler, dramatik bir film izlerken azalıyor. An experiment conducted in 2011 revealed how effective our emotions are on our perception of time. In this experiment, conducted by Professor Droit-Volet from Poitiers University (France) and Sandrine Gil, students were shown clips from horror films, such as The Blair Witch Project, Scream, and The Shining, that were known to first cause the effects of fear. In the second phase they showed clips from dramatic films, such as City of Angels, Philadelphia and Dangerous Minds, known to make the audience feel sad and woeful. Lastly, they showed images that don’t create an emotional response, such as the weather forecast and stock market news. At the end of the experiment students were asked to estimate the time of each visual stimuli (the film clips). The results revealed how our emotional state effects our perception of time; fear makes our perception of time seem longer than it actually is. Horror films enact a physical response within us, such as the acceleration of our heart rate and blood pressure and the dilation of our pupils. These physical responses Bu nedenle bu filmleri izleyen öğrencilerin zaman algısında önemli bir değişiklik olmuyor. İş yerinde zaman geçmek bilmiyor mu? O zaman mağarayı deneyin! Zaman algısı konusunda yapılan bir diğer ilginç deneyin sahibi Fransız Mağarabilimci Michel Siffre. Siffre, 1962 yılında, Alpler’de yer alan Scarrasson Mağarası’nda, doğal ışıktan ve mekanik saatlerden arındırılmış bir şekilde yaşamaya başlıyor. Yerin 130 metre altındaki bu mağaradan 63 gün sonra, 14 Eylül’de dışarı çıkan Siffre, takvimin 20 Ağustos’u gösterdiğini düşünüyor. Yani mağarada geçirdiği zamanı, gerçekte olduğundan daha kısa olarak algılıyor. Bu deneyin en önemli sonucu, içsel saatimizin varlığını kanıtlaması oluyor. Michel Siffre mağarada yaşadığı sürece, uyanmasından yemek yemesine kadar, günlük faaliyetlerini telefon aracılığıyla asistanına aktarıyor. Herhangi bir ışık kaynağı ya da saat olmamasına rağmen, bütün bu günlük faaliyetleri belirli bir düzende yaptığı ve 24 saatten biraz daha fazla bir zaman dilimine yaydığı saptanıyor. Yani dışsal etkiler göz ardı edilse dahi, içsel saat zamanı algılamaya devam ediyor. are reduced when watching a drama. Because of this, there was no significant change in the perception of time for students watching these films. Time doesn’t go by fast enough at work? Then try a cave! Another interesting experiment regarding the perception of time belongs to French speleologist Michel Siffre. In 1962 Siffre began living in the Scarrasson Cave, located in the Alps, free from natural light and mechanical clocks. Siffre emerged from this cave, which is 130-meters below ground, 63 days later on September 14th but thought it was August 20th. Meaning he perceived the time he spent in the cave as shorter than it really was. The most important result of this experiment is the proof that our internal clock exists. Michel Siffre conveyed his daily activities while living in the cave, from waking up to eating, to his assistant by phone. Despite having no light source or clock his daily activities were done in a specific order and were determined to have been spread out over a period a little more than 24-hours. So even if external influences are ignored our internal clock continues to perceive time. If you don’t want time to go by too fast… Zaman çabuk geçmesin diyorsanız… Are you one of those people who want the hours at work to go by as fast as possible yet want the weekend hours never to end? We Mesai saatlerinin biran önce bitmesini ve hafta sonununsa hiç have good news and bad news. The bad news is that an endless bitmemesini isteyenlerden misiniz? Bir iyi bir de kötü haberimiz weekend has not yet been discovered. The good news is that var. Kötü haber; sonsuz bir hafta sonu henüz keşfedilmedi. İyi you can make that two-day vacation seem longer. According to haberse, iki günlük tatil süresini sanki daha uzunmuş gibi hissetmek research newly acquired information activates our brains and elinizde. Yapılan araştırmalara göre, yeni edinilen bilgiler, beynimizi thus time appears to be longer to us. Therefore instead of lying aktive eder ve bu sayede zaman bize olduğundan daha uzunmuş on the couch and watching TV, meeting new people, exploring gibi görünür. Bu nedenle, koltuğa uzanıp, televizyon karşısında new places or interests will make you feel like your weekend is vakit geçirmek yerine, yeni insanlarla tanışmak, yeni yerler veya longer than it really is. ilgi alanları keşfetmek, hafta sonunuzu olduğundan daha uzunmuş Our brains move faster in the face of learned knowledge and gibi hissetmenizi sağlar. Beynimiz, öğrenilmiş bilgiler ve edinilmiş acquired experiences. It builds the cause-and-effect relationships deneyimler karşısında daha hızlı hareket eder. Neden-sonuç ilişkilerini faster. This is the main reason why it feels like time is passing daha hızlı kurar. Yaşlı insanların zamanı daha hızlı geçiyormuş by so fast for the elderly. As we get older our brains recognize gibi hissetmelerindeki temel sebep budur. Yaşlandıkça, beynimiz external stimuli faster. When we’re young everything is new and dış uyaranları daha çabuk tanır. Gençken her şey yenidir ve yeni more interest is given to new experiences. As we get older because deneyimlere daha fazla ilgi gösterilir. Yaşlandıkça deneyimleyeceğimiz the number of new things we will experience declines our brains yeni şeylerin sayısı da azalacağı için beynimiz “ilişki kurmak” için daha work less to “make relationships” and therefore time appears to az çalışır ve böylece bize zaman daha çabuk geçiyormuş gibi gelir. be passing by faster for us. Zaman algınızı test etmek isterseniz… Ruh halimiz, konsantrasyon yoğunluğumuz, yaşımız, ilgi alanlarımız… Bizi biz yapan pek çok unsurun zaman algımız konusunda farklılıklar yarattığını biliyoruz. Bu farklı algıları bir noktada genellemek ve pek çok insanda birbirine yakın sonuçlar elde etmek de mümkün. Hatta bu anlamda kendinizi test edebileceğiniz oyunlar bile var. Zaman algısı üzerine yazılmış bir kitabı da bulunan, İngiliz yazar ve sunucu Claudia Hammond’ın http://www.claudiahammond.com/page5.htm adresinde paylaştığı zaman algısı oyunları son derece eğlenceli . Sonuçları ise kimi zaman gerçekten şaşırtıcı. Deneyin! If you want to test your perception of time… Our mood, our concentration, our age, our interests… We know that the elements that make us us create differences in our perception of time. At some point it is possible to generalize these different perceptions and obtain similar results in many people. In fact there are even games where you can test yourself in this sense. Featured in a book written on the perception of time, these games that British author and presenter Claudia Hammond shares on her website http://www.claudiahammond.com/page5.htm are extremely fun. Sometimes the results are truly amazing. Try it! 73 DQ HABERLERNEWS 74 UZAK DOĞU MUTFAĞININ EŞSİZ LEZZETLERİ DEDEMAN KONYA’DA CANLANIYOR! Uzak Doğunun eşsiz lezzetleri 2 - 31 Mart tarihleri arasında Dedeman Konya’da misafirlerinin beğenisine sunuluyor. Her ay yapılması planlanan farklı lezzetler programı kapsamında, ilkini mart ayı boyunca gerçekleştireceğimiz “Uzak Doğu lezzetleri” geleneksel Dedeman misafirperverliği ile misafirlerimizle buluşuyor. Dedeman Konya her ay farklı lezzetler kapsamında misafirlerine özel yemekler hazırlıyor. Uzak Doğu mutfağından özenle seçilen, “tom yum çorbası, mısırlı piliç çorbası, soba noodle sebze salatası, snanas ve kırmızı biberli biftek salatası, dana etli ve sarımsaklı taglia, tahıllı sebze dolgulu rondelli, istiridye soslu Çin mantarı, Lee Kum Kee istiridye soslu biftek, köri soslu karides, Endonezya usulü körili piliç, çikolata soslu kızarmış wonton, mango, Hindistan cevizi ve muz parfaits” yer alıyor. Uzak Doğu mutfağının birbirinden leziz tatlarını bir araya getiren Dedeman Konya Hotels & Convention Center, Uzak Doğu lezzetleriyle buluşmak isteyenlere, Roof Restaurant’ta akşam yemeklerinde hizmet veriyor. Dedeman Konya, nisan ayında da Meksika mutfağı ile siz değerli misafirlerini bekliyor. UNIQUE FLAVORS OF THE FAR EAST CUISINE COME TO LIFE AT DEDEMAN KONYA! Unique flavors of the Far East await guests at Dedeman Konya between March 2nd and 31st. “Far East Flavors”, the first of our different flavor programs planned for each month, which will be held during the month of March, welcomes guests with traditional Dedeman hospitality. The Dedeman Konya prepares special dishes for their guests as a part of different flavors every month. Carefully selected dishes from the Far East Cuisine are “tom yum soup, corn chicken soup, soba noodle vegetable salad, pineapple and red pepper steak salad, beef and garlic taglia, grain vegetable-filled rondelli, Chinese mushrooms with oyster sauce, Lee Kum Kee oyster sauce steak, curry shrimp, Indonesian style chicken curry, fried wontons with chocolate sauce, mango, coconut and banana parfaits.” The Dedeman Konya Hotels & Convention Center brings together the delicious tastes of the Far East cuisine and for those who want to enjoy flavors from the Far East, the Roof Restaurant serves dinner. In May the Dedeman Konya awaits valued guests with Mexican cuisine. RECEP ALTINOK, KONYA SKAL KULÜBÜ DERNEĞİ BAŞKANI SEÇİLDİ SKAL, dünya turizm profesyonellerinin küresel turizmi ve arkadaşlığı yaymaya çalıştığı uluslararası en yaygın ve en eski turizm sivil toplum örgütü olan ve 89 ülkede 17 bininin üzerinde üyesi olan “SKAL INTERNATIONAL” ve ülkemizde kurulu “Uluslararası Skal Dernekleri Federasyonu” nda yer alan “Konya Skal Kulübü Derneği” nde bayrak değişimi oldu. Dedeman Konya Genel Müdürü Recep Altınok profosyonel turizmcilerin yeni başkanı seçildi. Turizm liderlerinin oluşturduğu Skal International’in bünyesinde yer alan Konya Kulübü, başkanlık değişimi için bir araya geldi. Konya Skal Kulübü’nün Dedeman Konya otelde gerçekleşen toplantısında açılış konuşmasını yapan geçmiş dönem başkanı Rixos Konya Genel Müdürü Muhammed Emin Kabbani; “Konya Skal Kulübü’nde 2 yıla yaklaşık süredir bayrağı taşıdığını belirterek, bu süre zarfında kendilerine destek olan tüm üyelere ve yönetimine teşekkür etti. Kabbani daha sonra başkanlık kolyesini alarak yeni başkan Recep Altınok’a taktı. Altınok ise yaptığı konuşmada; “Konya Skal Kulübü Derneği’nin ülkemiz ve Konya turizminin gelişimi ve turizmdeki yenilikleri devam ettireceğini belirterek, yeni dönemde Konya Skal Kulübü Derneği’nin çalışmalarını daha da ileri götüreceklerini ve Konya turizmine fayda sağlayacak yeni yapılanmalara, projelere gideceklerini ifade etti.” RECEP ALTINOK, WAS ELECTED PRESIDENT OF THE KONYA SKAL CLUB ASSOCIATION SKAL is the most common and oldest international tourism NGOs dedicated to the promotion of global tourism and the friendship of world tourism professionals. A banner change has taken place at the “Konya Skal Club Association”, part of the “International Federation of Skal”, which was established in our country, and “SKAL INTERNATIONAL”, which has over 17,000 thousand members in over 89 countries. Recep Altınok, General Manager of the Dedeman Konya, was elected the new president of tourism professionals. The Konya Club, part of Skal International, which was formed by leaders in tourism, met for the presidency change. During his opening speech at the Konya Skal Club meeting, which took place at the Dedeman Konya Hotel, previous president Rixos Konya General Manager Muhammed Emin Kabbani noted that he carried the flag of the Konya Skal Club for almost 2 years and thanked all members and managers for their support throughout that time. Kabbani then placed the presidential necklace upon new president Recep Altınok. In his speech Altınok said that “the Konya Skal Club Association will continue innovations in tourism and the development of tourism in our country and Konya; the Konya Skal Club Association’s work will be more advanced as we move forward and new structures and projects will take place to benefit tourism in Konya.” 75 DQ HABERLER NEWS 76 GELENEKSEL TÜRK LEZZETLERİ VE DÜNYA MUTFAĞI, DEDEMAN İSTANBUL’DA Dedeman İstanbul, geleneksel Türk lezzetlerini ve dünya mutfağından seçkin tatları misafirlerine sunmaya devam ediyor. Tecrübeli mutfak ekibinin elinden çıkan “Topkapı Kebabı” ve “Fransız Usulü Light Kremalı Midye Buğlama ile Pernod”, Dedeman İstanbul’u ziyaret etmek için başlı başına bir neden. Dedeman İstanbul, zamanında sultanlara sunulan Topkapı kebabını şimdi konukların damak zevkine sunuyor. Pastırma ve antep fıstığının taze etle konsantrasyonunu, bu özel yemeği diğer kebaplardan farklı kılıyor. Türk damak tadından fazla uzaklaşmadan, dünya mutfağına uzanmak isteyenlerse, Dedeman İstanbul’un bir diğer özel lezzeti olan “Fransız Usulü Light Kremalı Midye Buğlama ile Pernod” un tadına varıyor. Paris yakınlarındaki La Baule şehrinin en popüler restoranlarının şöhreti işte bu midye buğlamadan geliyor. Yakın zamanda Fransa yolcusu değilseniz, sizi Dedeman İstanbul’a bekliyoruz. TRADITIONAL TURKISH DISHES AND INTERNATIONAL CUISINE AT DEDEMAN ISTANBUL Dedeman Istanbul continues to offer its guests traditional Turkish flavors and exquisite tastes from international cuisine. The “Topkapı Kebab” and “French-style Light Creamy Steamed Mussels with Pernod” emerging from the hands of the experienced kitchen team are reason enough to visit the Dedeman Istanbul. The Dedeman Istanbul offers the Topkapi Kebab, once presented to the Sultans, for guests to enjoy. The concentration of fresh meat bacon and pistachios makes this unique dish different from other kebab dishes. For those who want to try international cuisine without departing from the Turkish palate tastes too much, enjoy another one of Dedeman Istanbul’s special dishes, the “French-style Light Creamy Steamed Mussels with Pernod”. The reputation of the most popular restaurants in the city of La Baule, near Paris, comes from these steamed mussels. If you’re not travelling to Paris soon, we invite you to the Dedeman Istanbul. CİLT BAKIMI VE MASAJ KEYFİ ŞİMDİ İNDİRİMLİ Sabah güne başlamadan veya gün arasında küçük bir mola vererek kendinizi şımartmaya ne dersiniz? Bu cazip teklife hayır demek zor olsa gerek. O zaman sizi saat 09:00 ve 15:00 saatleri arasında Dedeman İstanbul’a ve “Life style day light packages” indiriminden yararlanmaya davet ediyoruz. Belirttiğimiz saatler arasında Dedeman İstanbul’a gelerek cilt bakımı yaptıran ya da masaj paketlerinden yararlanan konuklarımıza % 40 özel indirim uyguluyoruz. SKIN CARE AND MASSAGES ARE NOW DISCOUNTED What do you think about pampering yourself before starting your day or even during a small break in the middle of your day? It would be hard to say no to this attractive offer. Then we invite you to the Dedeman Istanbul between 9 am and 3 pm to benefit from the “Life style day light packages” discount. We offer a special discount of 40% for our guests who enjoy skin care services or massage packages at the Dedeman Istanbul during the hours menti 77 SKALITE’DEN DEDEMAN’A 2 ÖDÜL Skal International İstanbul Kulübü tarafından Türk turizmine yapılan katkıyı ödüllendirmek üzere bu sene 17.’si düzenlenen Skalite “Turizm’de Kalite” Ödülleri’nde Dedeman Hotels & Resorts International, bu sene iki kategoride ödül aldı. SKALİTE ödüllerinde Dedeman, ‘Turizm Yatırım Grubu’ ve ‘Turizm Basını’ kategorilerinde Dedeman Quarterly ile ödüle layık görüldü. Ödül töreninde her iki ödül de Dedeman Turizm Yönetimi A.Ş. Genel Müdürü Emrullah Akçakaya’ya takdim edildi. DEDEMAN RECEIVED 2 SKALITE AWARDS “Awards for Quality in Tourism”, known as Skalite Awards, was held on 10th December 2014 at Haliç Congress Center. Dedeman Hotels & Resorts International received “Tourism Investment Group” award and corporate magazine Dedeman Quarterly was awarded in “Tourism Media” category. The awards was presented to General Manager Emrullah Akçakaya. DQ HABERLER NEWS 78 PARK DEDEMAN IZMAILOVO MOSKOVA, NİSANDA AÇILIYOR Dedeman Grubu’nun Moskova’daki ilk oteli Park Dedeman Izmailovo Moskova; şehrin ulaşım ağlarına, kültür, sanat, ticaret ve iş merkezlerine yakınlığıyla rahat bir konaklama imkanı sunuyor. Nisan ayında açılacak otel, dünyanın en eski ve büyük metrolarından sayılan Moskova metro ağının Izmaylovskaya istasyonuna 1,5 km mesafede, dünyaca ünlü Kızıl Meydan’a ise altı metro durağı uzaklığında yer alıyor. Dedeman Grubu’nun 2015 yılında açacağı ilk otel olan Park Dedeman Izmailovo Moskova, 110 adet superior odada sunduğu yüksek standartlar ile misafirlerine konforlu PARK DEDEMAN IZMAILOVO MOSCOW OPENING SOON Dedeman Group’s first hotel in Moscow, the Park Dedeman Izmailovo Moscow, offers comfortable accommodations with its proximity to the city’s transportation network, culture, art, commercial and business centers. Scheduled to open in April, the hotel is located 1.5km from the Izmaylovskaya station on the Moscow metro network, which is considered to be the world’s oldest and largest metro network. The hotel is also located 6 metro stops away from the world-renowned Red Square. Dedeman Group’s first hotel to open in 2015, the Park Dedeman Izmailovo Moscow provides guests with a comfortable environment with 110 high standard superior bir ortam sağlıyor. Ayrıca; otel odalarının tümünde kablosuz internet bağlantısı, çalışma masası, çay ve kahve ikramı, mini buzdolabı, saç kurutma makinesi, ütü ve ütü masası, uydu ve sinema kanalları ile güvenlik kasası bulunuyor. Dedeman Turizm Yönetimi A.Ş. Genel Müdürü Emrullah Akçakaya, Moskova’daki otel açılışıyla ilgili olarak, “Park Dedeman Izmailovo Moskova Otelimizin açılışıyla Dedeman Grubu olarak 2015 yılına hızlı bir başlangıç yapacağız. Merkezi konumuyla dikkat çeken otelimiz, Moskova’da Dedeman kalitesini ve kültürünü yansıtacak. Park Dedeman Izmailovo Moskova’da misafirlerimize konfor odaklı bir deneyim sunmanın yanı sıra, onları geleneksel Dedeman misafirperverliğiyle ağırlayacağız. Dedeman Grubu’nun 16’ıncı oteli olma özelliğine sahip Dedeman Park Izmailovo Moskova’nın, bölgedeki konaklama sektörüne yeni bir renk katacağına yürekten inanıyoruz” dedi. Dedeman Grubu’nun ülke ekonomisine stratejik önem taşıyan turizm sektöründe üstlerine düşeni yapmak için yurt içi ve yurt dışındaki projelerine sağlam adımlarla devam ettiklerini sözlerine ekleyen Emrullah Akçakaya, “Dedeman ve Park Dedeman markalarımız ile yurt içi ve yurt dışında faaliyet gösteren otellerimizle yılda yaklaşık 1 milyon misafir ağırlıyoruz. Önümüzdeki 10 yıl içinde 20’si Dedeman, 22’si Dedeman Park olmak üzere toplam 42 otel ile portföyümüzü zenginleştirmeyi hedefliyoruz” dedi. Toplantı ve etkinlikler için mükemmel konumda Park Dedeman Izmailovo Moskova’da bulunan Moskova ve Saint Petersburg adlı toplantı odaları TV, DVD oynatıcıları, projeksiyon sistemleri ile son teknoloji ses ve ışık ürünleriyle donatıldı. Farklı türde etkinlikler için isteğe göre tasarlanabilen otelin iki adet toplantı salonları 127 ve 64 m 2’den oluşuyor. Park Restoran’da Türk mutfağı esintileri Park Dedeman Izmailovo Moskova’da bulunan 140 kişi kapasiteli Park Restoran, Türk mutfağından lezzetler sunuyor. Ferah tasarımı ve minimalliği şıklıkla birleştiren atmosferi ile Park Restoran, farklı mutfak lezzetlerine açık olanların şehirdeki adresi olacak. Park Bar Tasarımın ve şıklığın adresi olan Park Bar, Park Dedeman Izmailovo Moskova otelin lobisinde bulunuyor. Rahat ve sıcak atmosferi olan Park Bar’da, Türk tatlıları eşliğinde dünyaca ünlü Türk kahvesi sunuluyor. 79 rooms. Also, each hotel room features wireless internet access, a desk, tea and coffee, mini fridge, hair dryer, iron and ironing board, satellite and movie channels, and a safe. Dedeman Tourism Management Inc. General Manager Emrullah Akçakaya regarding the opening of the hotel in Moscow stated, “With the opening of our Park Dedeman Izmailovo Moscow hotel we, as Dedeman Group, will make a quick start to 2015. Noteworthy for its central location our hotel will reflect Dedeman quality and culture in Moscow. In addition to offering our guests a comfort-oriented experience at the Park Dedeman Izmailovo Moscow, we will welcome them with traditional Dedeman hospitality. Being Dedeman Group’s 16th hotel, we firmly believe that the Park Dedeman Izmailovo Moscow will enrich the accommodation sector in the region.” Emrullah Akçakaya added that the Dedeman Group will continue to their part in the tourism sector, which carries strategic importance to the national economy, through their domestic and overseas projects and stated, “With our Dedeman and Park Dedeman brands we welcome about 1 million visitors a year to our domestic and international hotels. In the upcoming 10 years we aim to enrich our portfolio with a total of 42 hotels, 20 of which will be Dedeman and 22 of which will be Dedeman Park”. The perfect location for meetings and events The Moscow and Saint Petersburg meeting rooms in the Park Dedeman Izmailovo Moscow are equipped with a TV, DVD player, projection system, and the latest sound and light technology products. The hotel’s two meeting rooms, which can accommodate different types of events and change in design, are 127m2 and 64m2 in size. Delicious Turkish cuisine at Park Restaurant The Park Restaurant at Park Dedeman Izmailovo Moscow has a capacity of 140 people, offering delicious Turkish cuisine. With an atmosphere combining spacious design and minimalist elegance, Park Restaurant will be the ideal venue in the city for those who are open to different culinary delights. Park Bar The stylish and well-designed Park Bar is located in the Park Dedeman Izmailovo Moscow Hotel’s lobby. With a cozy and warm atmosphere, the Park Bar offers Turkish sweets accompanied with world-renowned Turkish coffee. 80 DEDEMAN BOSTANCI HOTEL & CONVENTION CENTER Değirmenyolu Cad. No:39/B 34752 Bostancı / İstanbul / Türkiye Tel: +90 (216) 469 66 00 Email: [email protected] DEDEMAN PALANDÖKEN P.K. 115 25000 Erzurum / Türkiye Tel: +90 (442) 316 24 14 Email: [email protected] DEDEMAN DİYARBAKIR Elazığ Cad. Büyükşehir Belediyesi Yanı 21400 Diyarbakır / Türkiye Tel: +90 (412) 229 00 00 Email: [email protected] DEDEMAN PALANDÖKEN SKI LODGE P.K. 115 25000 Erzurum / Türkiye Tel: +90 (442) 317 05 00 Email: [email protected] DEDEMAN ERBİL 60 Meter Street, Setekan Nr:36 246 062 Erbil / Northern Iraq Tel: +964 (66) 257 21 00 Email: [email protected] DEDEMAN PARK DENİZLİ Karsıyaka Mahallesi, 2394 Sokak, No:4 20175 Denizli / Türkiye Phone: +90 (258) 268 80 00 Email: [email protected] DEDEMAN GAZİANTEP HOTEL & CONVENTION CENTER Nesimi Mah. Gaziantep Cad. No:160 27120 Aktoprak / Gaziantep / Türkiye Tel: +90 (342) 211 66 00 Email: [email protected] DEDEMAN RİZE Ali Paşa Köyü 53100 Rize / Türkiye Tel: +90 (464) 223 44 44 Email: [email protected] DEDEMAN İSTANBUL Yıldız Posta Caddesi, 50 Esentepe 34340 İstanbul / Türkiye Tel: +90 (212) 337 45 00 Email: [email protected] DEDEMAN ŞANLIURFA Atatürk Mah. Hastane Cad. Şanlıurfa / Türkiye Tel: +90 (414) 318 25 00 Email: [email protected] DEDEMAN PARK GAZİANTEP Mücahitler Mahallesi 9. Sokak No: 30 Şehitkamil / Gaziantep / Türkiye Tel: +90 (342) 211 84 44 Email: [email protected] DEDEMAN ZONGULDAK İncivez Mahallesi , Milli Egemenlik Caddesi 128, 67000 Zonguldak / Türkiye Tel: +90 (372) 291 00 00 Email: [email protected] DEDEMAN KAPADOKYA Ürgüp Yolu 2. Km. 50200 Nevşehir / Türkiye Tel: +90 (384) 213 99 00 Email: [email protected] DEDEMAN PARK BOSTANCI Açılış tarihi / Opening date: 2015 DEDEMAN KONYA HOTEL & CONVENTION CENTER Isparta Beyşehir Yolu, Yeni Sille Caddesi Özalan Mahallesi Selçuklu 42080 Konya / Türkiye Telefon: +90 (332) 221 66 00 Email: [email protected] DEDEMAN PARK IZMAILOVO MOSCOW Açılış tarihi/ Opening date: Nisan / April 2015 DEDEMAN OSKEMEN TAVROS Permitina Sokak, No:11/1 070000, Ust-kamenogorsk / Kazakistan Tel: +7 (723) 220 82 08 Email: [email protected] DEDEMAN PARK LEVENT Açılış tarihi/ Opening date: Haziran / June 2015
Similar documents
broşür - Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
Gümrüksüz mağazadan veya uçuş esnasında aldığınız ürünler görevli tarafından faturası ile birlikte özel poşete konacak ve poşetin ağzı yapıştırılacaktır. Bu poşet ve ürüne ait fatura güvenlik kontr...
More informationAvrupa`da kasaba turu A Tour of Europe`s small towns
Dedeman Turizm Yönetimi A.Ş. ad›na Banu Dedeman
More information