Avrupa`da kasaba turu A Tour of Europe`s small towns
Transcription
Avrupa`da kasaba turu A Tour of Europe`s small towns
DEDEMAN QUARTERLY DQ SAYI-ISSUE 19 İLKBAHAR-SPRING 2014 ÜC RETSİZ - C O MPLI M EN TARY Avrupa’da kasaba turu A Tour of Europe’s small towns William Kass’ın “küçük dünyası” William Kass’ ‘miniature world’ Dedeman konsiyerj’lerine sorduk… We asked the Dedeman concierge... DQ ÖNSÖZ-FOREWORD Değerli DQ Okurları, Şimdi küçük bir mola verme ve şöyle dumanı tüten sıcacık bir kahve ile keyif yapma zamanı. Çünkü mevsime yakışan tazelikte, yepyeni konu ve konuklarıyla yeni sayımızla karşınızda ve kahve keyfinizi taçlandırmak niyetindeyiz. Sizleri, rengarenk bir konuyla; oyuncaklarla karşılıyoruz. Yalnız bu oyuncaklar bildiklerinizden biraz farklı. Bu farkı açıklayıp, sürprizi bozmayalım, keşfi size bırakalım. Seyahat sayfalarımızda Avrupa’nın en güzel kasabalarına yer verdik, kültür turizmi rotanız için nispeten keşfedilmemiş destinasyonlar belirledik. Tasarım sayfamızda, Brezilyalı bir fotoğraf sanatçısını ağırladık. Bizlerde hayranlık uyandıran çalışmalarını, eminim sizler de çok beğeneceksiniz. Üç genç oyuncunun başarılı performansları ile öne çıkan, “Bütün Çılgınlar Sever Beni” adlı oyunun kulisindeydik. Sahne heyecanlarından, dostluk hikayelerine uzanan sohbetimiz, Kültür&Sanat sayfalarımızda. Bahar sayımızın bir diğer konuğuysa çok beğenilen şarkıları ve renkli kişiliği ile Nil Karaibrahimgil. Uyku dosyasını araladığımız Bilim/Teknoloji konumuz, seyahatlerinizi dolu dolu geçirmeniz için şehre dair bilgiler aldığımız Denizli ve Şanlıurfa konsiyerjlerimiz, damağınızda unutulmaz tatlar bırakacak en lezzetli balık yemekleri tariflerimiz de severek okuyacağınızı tahmin ettiğimiz konularımız arasında. Keyifli okumalar diliyorum… Dear DQ readers, Now it is time to give ourselves a little break and cozy up to a nice cup of steaming hot coffee. Because, in our newest issue, we’re here with new topics and guests, befitting to the freshness of the season, to enhance your coffee time pleasure. We greet you with the colorful subject of toys. But these toys are a little different then the ones we are familiar with. We don’t want to ruin the surprise and explain why they are different; we’ll let you find out on your own. We devoted our travel section to Europe’s most beautiful small towns, determining relatively undiscovered destinations for cultural tourism. In our design section we welcomed a Brazilian photographer. We are sure that you will enjoy his awe-inspiring works, as much as we did. We were backstage with three young up and coming actors whose performances in the play “All the Crazies Love Me” garnered a lot of attention. We talked about their nervousness on stage and their stories of friendship in the Art and Culture section. In our spring issue we also welcomed Nil Karaibrahimgil, loved for her colorful personality and popular songs. We opened the sleeping files in our Science and Technology section, ensured that you will spend your travel time to the fullest with the information we received from the concierges in Denizli and Şanlıurfa, and shared with you the most delicious fish recipes that we are sure will leave an unforgettable taste on your palate. With these topics we anticipate that you will have a pleasant reading experience. Enjoy… Banu Dedeman Yönetim Kurulu Üyesi - Board Member 1 DQ ‹Ç‹NDEK‹LER-CONTENTS 10 ajanda-zoom 04 Türkiye’de ve dünyada olup bitenler News from Turkey and the world trend Hazine oyuncaklar 10 Toy treasures 16 röportaj-interview 16 “Bi küçük ‘Nil’ sohbeti…” “A short Nil chat...” 44 Dedeman konsiyerjine sorduk We asked Dedeman concierge 22 YÖNET‹M YER‹ - EXECUTIVE CONTACT Dedeman Hotel&Resorts International Y›ld›z Posta Caddesi No.48 34340 Esentepe- ‹stanbul Tel: 0212 337 39 00 www.dedeman.com YAPIM - PRODUCTION AJANS MEDYA GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ EDITOR-IN-CHIEF Arzu Karacadağ YAZI ‹ŞLER‹ MÜDÜRÜ (Sorumlu) MANAGING EDITOR Bahar Kızıltan ‹NG‹L‹ZCE BÖLÜM ED‹TÖRÜ ENGLISH SECTION EDITOR Ömer Palazoğlu yemek-food Denizden gelen lezzet REKLAM KOORD‹NATÖRÜ ADVERTISING COORDINATOR Özgür Çokgezen, Gözde Çevik Çokgezen kent-city Güzel atlar ülkesi AJANS MEDYA Kuruçeşme Caddesi, No: 3 Kuruçeşme 34345 ‹stanbul Tel: 0212 287 19 90 22 A tour of Europe’s small towns 36 Land of beautiful horses tasarım-design William Kass BASKI VE C‹LT / PRINTING PRESS A4ofset Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. Otosanayi Sitesi, Yeşilce Mah., Donanma Sok. No:16 Kağıthane – İstanbul Tel: 0212 281 64 48 Sertifika No: 12168 kültür&sanat “Bütün Çılgınlar Sever Beni” Yay›n Türü 3 ayl›k, süreli, yerel Bas›m Yeri ve Tarihi ‹stanbul, Mart 2014 48 William Kass 56 “All the Crazies Love Me” teknoloji-technology İyi uykular 66 Sleep well Etkinlik takvim-calender haritası 72 Calender of events 48 ‹MT‹YAZ SAHİBİ - CHAIRMAN Dedeman Turizm Yönetimi A.Ş. ad›na Banu Dedeman seyahat-travel Avrupa’da kasaba turu 30 36 DEDEMAN QUARTERLY KATKIDA BULUNANLAR - CONTRIBUTORS Gülin Dede Tekin, Onur Aymete, Altuğ Kantar, Elif Eren Altınarık, Ayşe Harman, Murat Tekin, Eda Yeşim, Belma Saraçcı, Ömer Karanis Delicacy from the sea 30 DQ haberler-news Dedeman dünyas›ndan haberler 74 News from Dedeman Hotels Dedeman Hotels & Resorts International’›n ücretsiz yay›n›d›r. Complimentary publication of Dedeman Hotels & Resorts International. Dergide yay›mlanan yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlar›n her hakk› sakl›d›r. Kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. Yaz›lar›n sorumluluğu yazarlara, yay›nlanan ilanlar›n sorumluluğu ise sahiplerine aittir. All rights are reserved that pertain to the written materials, photographs and illustrations published in the magazine. Nothing in this magazine may be borrowed or reproduced without full credit being given to the source. AJANDA 4 DQ ITZHAK PERLMAN’DAN MÜZİK ZİYAFETİ İstanbul Kongre Merkezi, 29 Nisan, 21:00 - İstanbul Congress Center, April 29, 9pm Dünyanın en ünlü keman virtüözlerinden olan Itzhak Perlman bir kez daha Türkiye’de! Perlman, geçtiğimiz yıl da ülkemize konser vermek için gelmiş, yoğun ilgi nedeniyle konser biletleri kısa sürede tükenmişti. Bu müzik ziyafetini kaçıranlar üzülmesin… Sanatçı, 29 Nisan’da bir kez daha İstanbul’da sahne alacak. Schindler’s List, Cinema Paradiso, The Color Purple filmleri için bestelediği müziklerle adını geniş kitlelere duyuran, özellikle Vivaldi ve Paganini’nin eserlerine getirdiği muhteşem yorumlarıyla dünyaca tanınan bir isim haline gelen Itzhak Perlman, İstanbul’da vereceği konserine, 1714 yapımı Soil Stradivarius kemanı ile katılacak. Büyük bir yetenek ve eşsiz bir kemanın bir araya gelişi, unutulmaz bir konser olacağının da habercisi… A MUSICAL FEAST BY ITZHAK PERLMAN One of the world’s most famous violin virtuosos, Itzhak Perlman is coming to Turkey once again! Perlman came to Turkey last year to perform, and due to his popularity, tickets had sold out immediately. Those who missed out on this musical feast don’t fret, for on April 29th the artist returns to Istanbul to take the stage once again. Reaching a large fan base largely in part by his compositions for such famous films as Schindler’s List, Cinema Paradiso, and The Color Purple, Perlman became especially world renowned for his magnificent interpretations of Vivaldi and Paganini’s works. He will take the stage in Istanbul with his 1714 Soil Stradivarius violin. The mélange of his great talent and his unique violin will most certainly result in an unforgettable concert. Borusan Comtemporary, Cumartesi ve Pazar günleri, 1 Haziran’a kadar Borusan Comtemporary Saturdays and Sundays until June 1st ORTAK ZEMİN: TOPRAK Borusan Contemporary yıl boyunca sürecek bir sergi dizisine ev sahipliği yapıyor. 1 Haziran tarihine kadar devam edecek olan “Ortak Zemin: Toprak”, bu sergilerin ilki. Borusan Contemporary koleksiyonuna tematik bir bakış sunmayı amaçlayan ve birbirleriyle ilişkili üç sergiden oluşan bu dizi, “Su” ve “Hava” isimli sergilerle devam edecek. Ortak Zemin: Toprak” ta, Markus Linnenbrink, Liam Gillick, Ola Kolehmainen, François Morellet, Hans Kotter, Necdet Kalay, Brigitte Kowanz, Paul Schwer, Alejandro Almanza, Doug Aitken, Jim Dine, Peter Coffin, Sung Hyun Lee ve Jim Campbell’in de bulunduğu sanatçıların eserlerine yer veriliyor. Serginin ilgi çekici bölümlerinden biri de, Marco Brambilla’nın üç boyutlu film kolajlarından oluşan ve sinema tarihinden 400’den fazla filmi bir araya getiren, akışkan ve hareketli tablolardan oluşan “Megaplex Üçlemesi”. COMMON GROUND: EARTH Borusan Contemporary will play host to a year long series of exhibitions. The first series of the exhibition is “Common Ground: Earth”, which will run until June 1st. This series of three exhibitions that are related to each other aim to provide a thematic overview of the Borusan Contemporary collection and continues with the “Water” and “Air” exhibitions. “Common Ground: Earth” features pieces by artists such as Markus Linnenbrink, Liam Gillick, Ola Kolehmainen, François Morellet, Hans Kotter, Necdet Kalay, Brigitte Kowanz, Paul Schwer, Alejandro Almanza, Doug Aitken, Jim Dine, Peter Coffin, Sung Hyun Lee and Jim Campbell. One of the exhibits most interesting parts is Marco Brambilla’s 3D collage comprised of fluid, moving tableaux, combining more than 400 films from part cinematic history, “Megaplex Trilogy”. AJANDA 6 DQ Zorlu Center PSM, 22 Nisan-4 Mayıs - Zorlu Center PSM, April 22-May 4 ASLA EKSİMEYEN BİR MÜZİKAL: NOTRE DAME DE PARIS Victor Hugo’nun ölümsüz eseri Notre Dame De Paris (Notre Dame’ın Kamburu), hüzünlü hikayesi ve güçlü anlatımı ile edebiyat dünyasının en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilir. Bu önemli yapıtın müzikal versiyonu, 1998 yılında Paris’te Palais des Congres’de sahhneye konulduğundan bu yana 8 milyon adet bilet satış rakamına ulaştı. Dünyanın en çok seyredilen müzikallerinden olan Notre Dame de Paris, 14 farklı ülkeden sonra şimdi İstanbul’da, PSM’de sanatseverlerle buluşuyor. Müzikleri, kostümleri ve oyunculukları ile seyirciyi büyüleyen, Dünya’nın birçok ülkesinde “En İyi Müzikal” ödülünün sahibi olan Notre Dame De Paris, İngilizce olarak sahneleniyor. A TIMELESS MUSICAL: NOTRE DAME DE PARIS The sad tale and powerful story telling in Victor Hugo’s immortal piece Notre Dame De Paris has made it one of the most important pieces in the literary world. The musical version of this important piece of art, was first performed in the Palais des Congres in Paris in 1998, and has since sold 8 million tickets. After travelling around 14 different countries, the Notre Dame de Paris, which is one of the world’s most watched musicals, is now in Istanbul, gathering with art lovers at the Zorlu PSM. Known in many parts of the world as ‘The Best Musical’, mesmerizing audiences with its songs, costumes, and acting, the Notre Dame De Paris will be staged in English. MC9 This time SALT Beyoğlu is hosting MC9, which in recent years was featured in the Tate Modern. This instillation is the collaborative work of video artist Charles Atlas and choreographer Merce Cunningham. This video project is based on live performances and video recordings encompassing the 40-year long relationship of the two artists. Atlas modifies scenes from known media dances like Fractions (1978), Locale (1980), Channels/ Inserts and Ocean. Atlas edits the existing footage with graphics, numbers, and colors creating an original approach to reality and transforming the experience into one you can feel from one end to the other through the installation’s movement, sound, and framing. MC9 SALT Beyoğlu, 7 Mart-25 Mayıs - SALT Beyoğlu, March 7-May 25 Geçtiğimiz yıllarda Tate Modern’e konuk olan MC9’a, bu kez SALT Beyoğlu ev sahipliği yapıyor. Video sanatçısı Charles Atlas ile koreograf Merce Cunningham’ın ortak çalışmasının ürünü olan bu enstalasyon, canlı performansların kamera ile kayıt edilmesine dayanan bir video işi. İki sanatçının 40 yıllık ortak üretim ilişkisini yansıtan enstalasyonda Atlas, Fractions (1978), Locale (1980), Channels/Inserts ve Ocean gibi tanınmış medya danslarından sahneleri yeniden şekillendiriyor. Sanatçının mevcut görüntüleri grafik, sayılar ve renk alanlarıyla harmanlayan özgün kurgu yaklaşımı, enstalasyonu hareket, ses ve kadrajın bir uçtan bir uca hissedilebildiği bir deneyime dönüştürüyor. 7 AJANDA 8 DQ İstanbul Modern, 8 Mayıs’a kadar - İstanbul Modern, until May 8 KOMŞULAR - TÜRKİYE ve ÇEVRESİNDEN GÜNCEL ANLATILAR Komşular - Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar sergisi, adı üstünde bizi komşu coğrafyalarımıza doğru bir seyre çıkarıyor. İstanbul Modern’in kuruluşunun 10. yılı kapsamında hazırlanan sergi, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu gibi komşu coğrafyalardan günümüz sanatının öncü sanatçılarını ve yapıtlarını bir araya getiriyor. Hikaye anlatımı ve yolculuk temaları üzerinde kurulu olan sergi, 17 ülkeyi ve 35 sanatçıyı kapsıyor. Komşular - Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar’da, tarihin ve kültürün sanatsal çalışmalara nasıl yansıdığı, geçmiş ve bugünün penceresinden bakılarak anlatılıyor. Sergide, bölge kültür ve sanatına dair gösterim, performans, panel, söyleşi ve atölye çalışmalarından oluşan kapsamlı bir etkinlik programı da sunuluyor. NEIGHBORS – CONTEMPORARY NARRATIVES FROM TURKEY AND BEYOND Neighbors-Contemporary Narratives from Turkey and Beyond is an exhibition that highlights art in Turkey and its surrounding region. The exhibition, which was prepared as a part of Istanbul Modern’s 10th year anniversary celebrations, brings together the works of leading contemporary artists from Turkey’s neighbors, like the Balkans, the Caucasus, and the Middle East. The exhibition focuses on narratives and travels, and features 35 artists from 17 different countries. Neighbors-Contemporary Narratives from Turkey and Beyond looks at history and culture’s effect on artistic studies and is narrated by looking at the past and present. The exhibition is comprised of a comprehensive program of events about the region’s culture and arts, including screenings, performances, panels, discussions and workshops. 9 DQ 10 TREND-TREND Hazine Oyuncaklar Oyuncağın tarihi, insanın tarihi kadar eski. Eski oyuncakların değeriyse tahminlerinizin ötesinde… Bu yazının hazırlanmasında Financeonline ve All-Time 100 Greatest Toys adlı sitelerdeki haberlerden yararlanılmıştır. The preparation for this text utilized such sites as the Financeonline and All-Time 100 Greatest Toys. 11 Y A Z I - B Y Ö M ER K A R A N İ S L ondra’nın dünyaca ünlü müzesi British Museum’da gezerken, biraz hayal gücü ile farklı medeniyetlerin günlük yaşamlarına misafir olursunuz. Mutfak ve serviste kullanılan eşyalar, silahlar, giysiler, ev eşyaları, üretim ve tarım aletleri, zamanı ölçmeye yarayan farklı saatler, takvimler, yazı tabletleri, papirüsler, parşömenler, mücevherler, takılar ve mutlaka oyunlar ve oyuncaklar… İster antik Mısır dönemine, ister antik Roma ve Yunan dönemine bir yolculuk yapın, karşınıza oyunlar ve oyuncaklar çıkacaktır. M.Ö. 1500’lerin Mısır’ında çocukların oynadığı ahşap bir kedi veya büyüklerin oyunu Senet, M.Ö. 200’lerden bir Çin uçurtması veya Türkiye’den 400 yıl geçmişe sahip gölge oyunu Karagöz Hacivat’ta kullanılmış deve derisi bir leylek kuklası, İskoçya’nın Lewis adasında bulunan ve Norveç’den 11. yüzyılda buraya geldiği tahmin edilen ayı balığı dişinden yapılmış Lewis Satranç taşları, kil ve ahşaptan yapma figürler, taş ve cam bilyeler, oyuncaklar ve oyunlar sizi geçmişe, insanların ister çocuk ister büyük, günlük yaşamlarına renk getirmek için keşfettikleri eğlenceli aktivitelere götürecektir. hile wandering around London’s world famous British Museum, visitors can catch a glimpse into the daily life of different civilizations by using their imagination. Kitchenware, guns, clothing, house supplies, manufacturing and farming equipment, different time measuring devices, calendars, writing tablets, papyrus, parchment, jewelry, and most definitely games and toys... Whether you journey back in time to Ancient Egypt, Ancient Rome or Ancient Greece, you will be sure to find toys. An Ancient Egyptian children’s wooden cat, or the adult game Senet from 1500 BC, a Chinese kite from 200 BC, the 400 year old Turkish game Karagoz Hacivat which uses puppets made from camel leather, an 11th century Lewis chess set, found on Scotland’s Lewis Island, and thought to have come from Norway, made from the tusks of a walrus, and figurines made from wood and clay, stone and glass marbles, toys and games have always been examples of how children, and adults, discovered new ways to add excitement to their everyday lives. W Toy Treasures The history of toys, are as old as the history of mankind, and the value of antique toys are beyond your wildest imaginations... 12 Bol Oskar’lı Gladyatör filminde, Russell Crow’un oynadığı Romalı General Maximus’u, savaştan arta kalan saatlerinde oğlu için ahşaptan bir oyuncak at yaparken görürüz. Antik Roma ve Yunan döneminde çocuklar taş bilyeler, kilden ve ahşaptan yapma bebekler, çek çek arabalar, çemberlerle oynardı. Orta Çağlara doğru çocuklar oyun oynayacak yaşa geldiklerinde çalışmayı, silah ve alet kullanmayı da öğrenmeye başladılar. Dışarıda çakıl taşları, çubuk ve kemiklerle oynanan oyunlar icat ettiler. Yüzyıllar geçtikçe oyun ve oynamaya karşı bakış açıları da değişti. Dini inanışlar da devreye girdi. Örneğin Kraliçe Viktorya döneminde çocukların pazar günleri sıradan oyuncaklarla değil, dini temalı oyuncaklarla oynamaları istenirdi, mesela Nuh’un Gemisi ile… Bugünkü anlamda bildiğimiz oyuncakların üretimi 1890 ve 1900’lerde başladı. Önce küçük kurşun askerler, sonra çiftlik hayvanları, hayvanat bahçeleri, kovboy ve Kızılderililer derken pilli ve elektrikli trenler, konuşan bebekler, uzaktan kumandalı otomobiller, helikopterler ve bilgisayar devrimiyle akıllı oyuncaklar sırayla raflarda yerlerini aldılar. Tabii bu arada çeşitli dönemlere damgasını vurmuş akıl ve beceri oyunlarını da unutmayalım. Örneğin mahalleyi ayağa kaldıran laklak, insanı çıldırtan Rubik’s Cube, garip ama sevimli Tirol bebekleri, hayalleri başka dünyalara götüren Polly Pocket’ları, yaratıcı Lego’yu, Yap-Bozları, akıllı ve bol tüylü yaratık Furby’i, Lahana suratlı çocuklar ‘Cabbage Patch Kids’i, dünya güzeli Barbie’yi, Bratz’i unutmak mümkün mü? Bildiğimiz birçok oyuncağın modası ise hiç geçmedi. Dünyaca ün yapmış Harrods veya Hamley’s mağazalarında sizi yine tahta sallanan at, ahşap hayvan figürleri, kuşun askerler gibi klasikler karşılayacaktır. Tabii klasiklerin olduğu yerde koleksiyonerler, koleksiyonerlerin olduğu yerde mezatlar, mezatların olduğu yerde de akıl almaz rakamların havada uçuştuğunu tahmin edebilirsiniz. Evinizin çatısında veya bir dolabında sakladığınız tozlanmış oyuncaklar varsa aşağıdaki bölümü okuduktan sonra onlara farklı bir gözle bakacağınıza, tozlarını alıp gün ışığına çıkaracağınıza eminiz. In his spare time, when he’s not battling, we see Russell Crowe’s character in the Oscar Award winning movie The Gladiator make his son a wooden horse. In Ancient Rome and Ancient Greece children would play with things like stone balls, dolls made out of clay and wood, wagons, and rings. In the Middle Ages when children became old enough to start playing with toys, they would also learn how to start working and using weapons and tools. While outdoors they invented games using pebbles, bars, and bones. However, with each passing century the concept of toys and playing games changed, and then religion became involved. During the years of Queen Victoria it was preferred that children play with religiously themed toys, rather than their normal toys, like a toy of Noah’s Arc for example. The manufacturing of toys as we know them today began in 1890 and the 1900s. We started with toy soldiers, farm animals, zoo animals, cowboys and Indians, then, with the dawn of the computer age, battery and electric-powered trains, talking dolls, remote control cars and helicopters were replaced on the shelves by smart toys. However, let’s not forget all of the classic skill and logic games that came in between. Who can forget toys and games like, the toy sure to keep your neighbors up at night, clackers, the ever so popular and maddening Rubik’s Cube, strange but cute Troll dolls, Polly Pockets that took you to a magical world, creative Legos, puzzles, Furby’s, the smart and furry creatures, Cabbage Patch Kids, the beautiful Barbie, and Bratz? Some toys never get old. You can find classic toys like wooden rocking horses, wooden animal figurines and toy soldiers at world-famous Harrods or Hamley’s. Of course where there are classics, there are collectors, and where there are collectors, there are auctions, auctions where certain items can cost a fortune. If you have dusty toys up in your attic you might consider taking them out of storage and cleaning them off for when you read the section below you’ll look at them differently. Dünyanın En Pahalı Oyuncakları The World’s Most Expensive Toys Steiff Louis Vuitton Ayıcık 13 Alman Steiff dolma oyuncak şirketi insanla hayvanın dostluğunun en iyi temsilcisi ayıcık Teddy Bear’i Louis Vuitton kıyafeti, bavul ve aksesuarıyla donatır. 2000 yılında yapılan açık artırmada gerçek Louis Vuitton malzemeleriyle üretilmiş kıyafet ve aksesuarlarından başka bir özelliği olmayan bu stil sahibi seyyah Teddy Bear tam 2.1 milyon dolara alıcı bulur. Güney Koreli Jessie Kim tarafından alınan Teddy Bear şu anda Jeju Güney Kore’de Teddy Bear Müzesi’nde sergilenmektedir. Steiff Louis Vuitton Teddy Bear The German plush toy company, Steiff, took the stuffed animal bear, the best representative of the friendship between humans and animals, and outfitted it with Louis Vuitton clothing, a suitcase and accessories. Made in 2000 this world travelling Teddy Bear, whose only difference from normal teddy bears is its Louis Vuitton clothing and accessories, fetched a price tag of 2.1 million Dollars at auction. The Teddy Bear was bought by South Korean Jessie Kim, and is now displayed in the Jeju Teddy Bear Museum. Kusurlu NBA Elite 11 Video Oyunu Hatalı basılmış bir 100 dolar gibi az bulunan bu video basketbol oyunu, Electronic Arts tarafından Playstation 3 için üretilmiş. Oyun yazılımcılarını Ekim 2010 tarihi için sıkıştıran şirket, içinde birçok hata ve komiklik barındıran oyunu piyasaya çıkarmış çıkarmasına ama ardından hemen toplatmak zorunda kalmış ve oyun baştan yazılmış. Bu arada ilk piyasaya sürülen defolu video oyunundan alanlar ise nadir bulunur bir video oyununun piyasa değerinin yükselişini keyifle izlemişler. Şu anda fiyatı 2,350 dolar ve yükselmeye devam ediyor. A Defective NBA Elite 11 Video Game As rare as a misprinted 100-dollar bill, this basketball game produced by Electronic Arts was made for the Playstation 3. EA pressured the programmers to meet the October 2010 deadline, and as a result a game with many mistakes, even laughable ones, was put on the market, but was almost immediately recalled and revised. However, the lucky few that were able to snatch up the defected game in the short period of time that it was on the market, were pleased to see its value rise. Currently the price is 2,350 dollars, and it continues to rise. Saf Altından Sallanan At 14 Sallanan atın modası hiç geçmez. İyi bir sallanan at babadan oğula, oğuldan toruna devam eder. Bugüne kadar tarihin en pahalı sallanan atı Japon tasarımcı Ginza Tanaka tarafından tasarlanan 35 kg ağırlığındaki saf altın el yapımı sallanan at 2006 yılında Japon Prensi Hisahito’nun doğumunu kutlamak amacıyla üretilmiştir. Atın değerinin yaklaşık 1.5 milyon dolar olduğu belirtilmektedir. Pure Gold Rocking Horse Rocking horses never get old. A good rocking horse is passed down from father to son, from son to grandson, and so on. Ginza Tanaka designed history’s most expensive rocking horse. Made from 35 kg of pure gold, this handmade rocking horse was presented to the Japanese Prince Hisahito for his birthday in 2006. The price of this rocking horse for the gold alone is said to be 1.5 million Dollars. Cubism Stilli Barbie Küçük kızların Barbie sevgisi nesillerdir hep artarak devam etti. En pahalı Barbie ise Cubism mücevher tasarımcısı Stefano Canturi tarafından Avusturalya’da “Barbie Basics” 2010 lansmanı için tasarlandı. Bebeğin boynunda 3.00 karat beyaz bir elmas ve 1.00 karat kare kesim pembe elmas bulunuyor. Sağ elinde ise elmas bir Cubism yüzüğü yer alıyor. Kızıma bu Barbie’yi almak istiyorum derseniz ödemeniz gereken rakam 550.000 Dolar. Cubism Barbie For generations of little girls’ love for Barbie has continuously increased. The most expensive Barbie however, is the one that Cubism jewelry designer Stefano Canturi designed for the “Barbie Basics” launch in Australia in 2010. The doll has a 3.00 carat white diamond and a 1.00-carat square cut pink diamond on its neck. The doll also has a Cubism ring on its right hand. If you were thinking of buying this Barbie for you daughter it would cost you 550,000 Dollars. 15 Gundam Fix Platin Oyuncak Robot 1969 Model Mattel “Plaj Bombası” Mattel tarafından üretilen “Hot Wheels” serisi içinde “kutsal kase” olarak adlandırılan Hot Wheels Arkadan Kurgulu Plaj Bombası 1969’un esprisi, Mattel çalışanlarına verilen pembe renkli iki örnekten biri olması. Bu minibüs fazla hafif bulunduğu için tekrar elden geçmiş ve yeni versiyonu üretilmiş. Bir “Hot Wheels” koleksiyoncusu tarafından yaklaşık 85.000 dolar bedelle alınmış. 1969 Model Mattel Beach Bomb Regarded as the holy grail of hot wheels cars, this rear winding pink Beach Bomb was one of two prototypes given to Mattel employees. However, because the toy was considered too light, it was redesigned and a new version was produced. A Hot Wheels collector purchased it for 85,000 dollars. Japon oyuncak üreticisi Bandai ünlü tasarımcı Ginza Tanaka’ya dünyanın en pahalı oyuncak robotunu yapma görevini verir. 2007’de yapılan robot sadece 12.5 cm yüksekliğe sahip olmasına karşın 89 saf platin parçadan oluşması nedeniyle 1.4 kg ağırlığındadır. Robotun gözleri 0.15 karat elmastır. Bir çok diğer kutu oyuncakta olduğu gibi bu prototip oyuncak robot da satılık değil ve benzeri ticari modelinin promosyonu amacıyla sergileniyor. Satışa çıkarılması halinde bugünkü değeri 200.000 dolar olarak belirtiliyor. Gundam Fix Platinum Toy Robot The famous designer Ginza Tanaka was chosen by the Japanese toy manufacturer Bandai to create the world’s most expensive toy robot. The robot, built in 2007, has a height of 12.5 cm, but because it is made of 89 pieces of platinum it only weighs 1.4 kg. The Robot’s eyes are 0.15-carat diamonds. Just like other prototypes, this robot is not for sale, and is only displayed in order to promote its similar commercial models. If it were to be put on sale, today it would have a value of 200,000 dollars. Orijinal G.I. Joe Halen askeri temalı en ünlü figürler arasında yer alan G.I. Joe’nun ilk prototipi 1963 yılında Hasbro için çalışan Don Levine tarafından tasarlandı. Figürün yüksekliği yaklaşık 30 cm ve 21 hareket eden parçadan oluşuyor. El dikimi çavuş üniforması giyen bu ilk G.I. Joe 2003’te Amerikan klasikleri koleksiyoncusu Stephen Greppi tarafından 200.000 dolara satın alındı. The Original G.I. Joe In 1963 Don Levine, an employee for Hasbro, designed the prototype of GI Joe, which is still among the most famous army themed toys to this day. The toy is made up of 21 moving parts, and is about 30 cm in height. The first G.I. Joe, with its hand-woven uniform, was sold to American antique collector Stephen Greppi for 200,000 dollars in 2003. DQ 16 RÖPORTAJ-INTERVIEW Bi Küçük Eylül Meselesi filmi, bizleri sevdiğimiz bir sesle ve içimizi ısıtan bir şarkıyla selamladı. “Nil Karaibrahimgil klasikleri” listesine girecek bu şarkının hikayesini sanatçının kendisinden dinledik. RÖPORTAJ - I NT E RV I E W BAHAR KIZ IL T AN “Bi küçük ‘Nil’ sohbeti” azı film müzikleri, sözleri itibariyle senaryodan tamamen bağımsız olabiliyor. Sizin Bi Küçük Eylül Meselesi için yazdığınız “Kanatlarım var ruhumda” ise filmi izlemeyenler için bir yandan küçük bir özet gibi, ne dersiniz? B Bi Küçük Eylül Meselesi müziği için benden istenilen, filmdeki Eylül karakterinin şarkısını yazmamdı. Filmi izledim. Yönetmenle karakter hakkında konuştuk, yazıştık. Yine de bir şarkı yazmak, jingle yazmaya benzemiyor. Duygu taşması yaşamak şart. Ben bunu başkalarıyla ortaklaşa yapmayı da çok seviyorum. Başka birinin kitabına, resmine fotoğrafına, filmine şarkı yazmayı çok isterim. Çünkü bana, başka duygu dünyalarına girme, içimde o yöne seyahat etme imkanı veriyor. İlk geldiklerinde dedim ki: İnşallah yazabilirim, böylece benim de hiç hesapta yokken güzel bir şarkım olur. Oldu da. İyi ki karşılaşmışız dedik karşılıklı. ometimes the soundtrack for a movie, in particular the lyrics of the song, can be totally different than the script. However the song you wrote for Bi Küçük Eylül Meselesi, “Kanatlarım var ruhumda” (I’ve got wings on my soul), was like a small summary of the movie for the audience. What do you think? S “A short Nil chat...” The film titled Bi Küçük Eylül Meselesi (which roughly translates to ‘A Small Eylül Issue’) greeted us with a voice we love and songs that warm our heart. We hear about the history of this song, which will be added to the the list of Nil Karaibrahimgil’s classics, from the artist herself. I was asked to write the song for the character Eylül in the movie Bi Küçük Eylül Meselesi. I watched the film and talked to the director about the character. Nevertheless, writing a song is not like writing a jingle. The song has to overflow with emotion. I like doing this as a collaboration with other people as well. I like writing songs for someone else’s book, painting, photograph, or film because entering a different emotional world allows me to travel in that direction within myself. When they first approached me I hoped I could write it well, because it would have given me a good song when I wasn’t anticipating it. And it turned out to be a great song. We later said how happy we both were to have met. 17 18 Sahnede başka bir kadına dönüşüyorum. Libido açığa çıkıyor. Sanki Iron Man’deki gibi, bazı metaller bir araya geliyor ve etimi başka bir ruh kaplıyor. Biraz masalsı anlattım ama ben spot ışıklarını aldığımda, asıl kanatlanmayı yaşadığımı düşünüyorum. Şarkıyı dinlemek bu sorunun cevabını almamız için yeterli olsa da sormak adettendir; filmi izledikten sonra sizde nasıl bir duygu bıraktı? Film bir aşk hikayesi. Bende tam şarkıda bahsettiğim hisleri uyandırdı. Yani Eylül ben olsaydım, tam şarkının sözleri gibi yaşardım o aşkı. Son zamanlarda sizin yerli-yabancı film müzikleri arasında en fazla beğendiniz iş hangisiydi? Genel olarak bu anlamda işlerini beğendiğiniz biri var mı? En son, Reha Erdem’in “Jin” filminin müziklerini beğendim. Hildur Godnadottir diye bir çellist yapmış. Çok iyiydi o görüntülere o sesler.Yabancılardan aklıma en son “Her” Even though we can guess what your answer would be after listening to your song, we still have to ask. After watching the film, how did it make you feel emotionally? The film is a love story. It brought up the exact emotions I sing about in the song, within me. Meaning, if I were Eylül, I would have experienced that love just as the lyrics describe it. Recently, what is your favorite, domestic or foreign, soundtrack? In general are there certain artists in this aspect that you like? Most recently I liked Reha Erdem’s “Jin” soundtrack. A cellist named Hildur Godnadottir created it. It was wonderful, those images with those sounds… As for foreign, the film ‘Her’ comes to mind, the song ‘The Moon Song’ by Karen O. It was great; it seemed like a pure fairy tale. You’re one of the first names that come to mind when we think of the soundtrack to films, commercials, or series in Turkey. You’re constantly creating. Was there a moment or a period of time where you said ‘I’m not feeling this, this time it’s not working’, a moment of writers block, a sort of creative obstruction? filmindeki, Karen O şarkısı “The Moon Song” geliyor. Çok güzeldi, çok saf masal gibiydi. Film, reklam ya da dizi müzikleri konusunda Türkiye’de akla ilk gelen isimlerden birisiniz. Sürekli bir üretim durumunuz var. Hiç “içimden gelmiyor, olmuyor bu defa” dediğiniz ve bir nevi “tıkanma” yaşadığınız bir iş ya da dönem oldu mu? Hiç olmadı. Olmayacak gibi de hissediyorum. Her hafta melodi ve söz yazıyorum. Ne için olduğu önemli değil, beynimin şarkı yazma bölümü sürekli aktif. Hayatı fazla ilham verici de buluyorum. 11 yaşımdan beri şarkı yazıyorum. Hiç yazamadığım olmadı. Olmaz diye de umuyorum. Sahnede adeta bir peri gibisiniz; son derece enerjik ve neşeli bir duruşunuz var. Günlük hayatta da böyle misiniz, yoksa sahne enerjisi denen bir şey var ve Nil’i bir periye mi dönüştürüyor? Sahnede başka bir kadına dönüşüyorum. Libido açığa çıkıyor. Sanki Iron Man’deki gibi, bazı metaller bir araya geliyor ve etimi başka bir ruh kaplıyor. Biraz masalsı anlattım ama ben spot ışıklarını aldığımda, asıl kanatlanmayı yaşadığımı düşünüyorum. Sanki bir kutsal ışık bana çarpıp, göster bakalım kendini diyor. Ben de ona her şeyi anlatmak için, bedenimi, sesimi, ruhumu parçalıyorum. Never. And I feel it will never happen. I write a melody and lyrics every week. It doesn’t matter what it’s for, the part of my brain that writes songs is always active. I also find life very inspiring. I’ve been writing songs since I was 11 years old. There was never a time when I wasn’t writing. And I hope there will never be a time when I’m not writing. You’re like a fairy on stage, with a highly energetic and cheerful presence. Are you like this in everyday life or does the energy from being on stage transform Nil into a fairy? I transform into a different woman on stage. Libido is being released. It’s like Iron Man, when I’m on stage some metal parts come together and my body is taken over by another soul. I’m explaining it like a fairy tale but when those spotlights first hit me, that’s when I believe I start to soar. As if a holy light is shinning on me, saying “show yourself”, and I give it my all to tell my story, I tear apart my body, my voice, and my soul. We can’t think of another singer who smiles as much as you do when you’re singing. In fact, we’re used to melancholic singers who stare into the abyss and frown in music videos. Is it safe to say that your character largely shapes not only your music but your music videos as well? I can’t understand my facial expression when I’m not smiling I think it looks too tough. Laughing doesn’t necessarily mean that there is something funny. Laughing can also indicate the acceptance of life’s tragedies. I transform into a different woman on stage. Libido is being released. It’s like Iron Man, when I’m on stage some metal parts come together and my body is taken over by another soul. I’m explaining it like a fairy tale but when those spotlights first hit me, that’s when I believe I start to soar. 19 20 Şarkı söylerken bu derece gülümseyen başka bir sanatçı gelmiyor gözümün önüne. Oysaki bizler kliplerde gözleri uzaklara dalan, melankolik şarkıcılara alışığız. Bu anlamda karakteriniz, sadece müziğinizi değil kliplerinizi de büyük oranda şekillendiriyor dersek yanlış olmaz herhalde? Gülmediğim zaman suratımdaki ifadeyi anlayamıyorum. Biraz sert oluyor bence. Gülmek illa komik bir şey var demek değil. Gülmek hayatın trajedisini kabullenişte de var. Bir dönemin ödüllü reklam yazarıydınız. Köşe yazarlığı da yapıyorsunuz. Şarkı sözleriniz de zaten sıradan bir kaleme sahip olmadığınızın kanıtı. Peki bu kalemden bir gün bir film senaryosu çıkma ihtimali var mı? Çıkması için deli gibi anlatmak istediğim bir hikayem, bir derdim olmalı. Olursa yazmak isterim. Güzelsiniz, yeteneklisiniz, yaratıcısınız… Bir kadının sizi kıskanması için tüm kriterlere sahipsiniz. Hadi bize “beğenmediğiniz” bir yönünüzü söyleyin de, ohh o da mükemmel değilmiş diyelim… Oooo çok var. Ertelemeciyim, kararsızım, sosyal sayılmam. Ayrıca çok fazla düşünüyorum. O kadar da düşünecek bir şey yok. Televizyonla aranız nasıl? Reklam izler misiniz? TV izlemiyorum. Başka yapacak çok şeyim oluyor. Takip ettiğiniz (yabancı) bir dizi var mı? Flight of the Conchords’u çok seviyordum. Breaking Bad’e başlamayı düşünüyorum. Bundan yıllar sonra, hayatınız bir film olsa sizi bugünün star’larından kimin oynamasını isterdiniz? Ve filmin adı ne olurdu? Aaa! Hiç düşünmedim. Jennifer Lawrance oynasın. Benim gibi onun da içinde muzır, erkeksi, şakacı bir taraf hissediyorum. You were an award-winning advertiser for a period, and you are also a columnist. Your lyrics are proof that you are no ordinary writer. Is there a chance that your superb writing skills might one day translate into writing a movie script? In order for me to write a movie script there would need to be a story that I’m dying to write about, or an issue I really want to discuss. If that day comes I would like to write about it. You’re beautiful, talented, and creative…all the criteria to make women jealous. Tell us something about yourself that you don’t like so we can say ‘she’s human’. Oh there’s many. I procrastinate, I’m indecisive, I can’t really be considered social, and I overthink things that there is not that much to think about. What’s your relationship like with TV? Do you watch the commercials? I don’t watch TV; I have a lot of other things to do. Is there a foreign TV show that you follow? I really liked Flight of the Conchords and I’m thinking about starting Breaking Bad. Years from now, if your life was made into a movie, whom from today’s stars would you want to play you? And what would the title of the film be? Aaa! I’ve never thought of something like this. I would want Jennifer Lawrence to be in it. I feel like she has fiery, tomboy, and playful side to her, like I do. 22 SEYAHAT-TRAVEL DQ Avrupa’da Kasaba Turu Kimisi Alpler’in tepesinde, kimisi Akdeniz’in kıyısında… Kimisi Orta Çağ’dan kalma bir kalenin gölgesinde dinleniyor, kimisi el değmemiş doğasıyla gezginleri büyülüyor. Sakin bir tatil için rotanızı büyük şehirlerden Avrupa’nın güzel kasabalalarına çevirin. YAZI – BY AYŞE HARMAN Rothenburg ob der Tauber, Almanya Bavyera’yı kuzeyden güneye kesen, inanılmaz güzellikte kaleleriyle ünlü Romantik Yol’da yer alan Rothenburg ob der Tauber, Tauber Nehri kıyısındaki bir tepeye kurulmuş. Frankfurt’la Münih’in ortasında bulunan kasaba Orta Çağ’dan beri hiç el değmemiş gibi duran kırmızı çatılı binaları, müthiş doğa manzaraları ile turistleri cezbediyor. Öyle ki bu güzelliğin Walt Disney’i de mest ettiği ve “Pinokyo” filmini çekerken bu kasabanın görselliğinden ilham aldığı söyleniyor. Rothenburg ob der Tauber’in ikonik kalesinin bir kulesi 1356’da yaşanan bir deprem sonucu yıkılmış. Orta Çağ’dan ve Rönesans döneminden yadigar kırmızı çatılı evler ise uzun yıllar korunmuş ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tamamen restore edilmiş. Bir ucundan diğer ucuna 15 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılabilen kasabanın sokaklarında antika saatler, müzik kutuları, oyuncak bebekler, el emeği hediyelikler satan dükkanlar ve Bavyera’nın geleneksel mutfağından yemekler sunan restoranlar var. Rothenburg ob der Tauber’e ulaşmanın en kolay yolu yaklaşık 200 kilometre uzaktaki Münih’ten üç saat süren bir tren yolculuğu yapmak. Rothenburg ob der Tauber, Germany Crossing Bavaria from north to south, the Romantic Road, famous for its breathtaking castles, is home to Rothenburg ob der Tauber, a small town located on top of a hill on the shores of the Tauber River. The fact that this small town looks as though it has been untouched since the middle ages, along with its red roofed buildings, and stunning views of nature, are all reasons why this small town, halfway between Munich and Frankfurt, attracts tourists. The beauty even enchanted the likes of Walt Disney, who, it is said, was visually inspired by the small town while shooting “Pinocchio”. In 1356 one of Rothenburg ob der Tauber Castle’s iconic towers was demolished in an earthquake. However the red roofs, relics from the Middle Ages and Renaissance, were well protected throughout time, and even completely restored after being destroyed in the aftermath of World War II. Although it takes roughly 15 minutes to walk from one end to the other, the streets are filled with shops that have antique clocks, music boxes, dolls, hand-made souvenirs, as well as restaurants that serve traditional Bavarian cuisines. Approximately 200 kilometers away from Munich, the easiest way to get to Rothenburg ob der Tauber is by embarking on a three-hour train ride. A Tour of Europe’s Small Towns From the summit of the Alps to the shores of the Mediterranean…You can relax in the shade of a medieval castle, or become fascinated by untouched natural beauty. For a more tranquil vacation change your course from big cities to Europe’s small towns. 23 Cesky Krumlov, Çek Cumhuriyeti 24 Çek Cumhuriyeti’nin en eski yerleşimlerinden biri olan Cesky Krumlov, Bohemya’nın güneyinde, Blansko Ormanı ve Vltava Nehri’yle çevrelenen bir vadide yer alıyor. 13. yüzyılda inşa edilen Gotik bir kale etrafında kurulan kasabanın Arnavut kaldırımlı sokaklarında Gotik, Barok ve Rönesans mimarisini yansıtan binalarda sanat galerileri ve şık kafeler sıralanıyor. Kasabanın görünüşü 18. yüzyıldan beri neredeyse hiç değişmemiş, binalar restore edilerek asıllarına uygun şekilde korunmuş. 1992 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan kasabanın tadını çıkarmanın en iyi yolu sokaklarında yürüyerek dolaşmak. Vltava Nehri’nde tahta sallarda yapılan turlara da katılabilirsiniz. Dünyanın en iyi ressamlarından biri olan Egon Schiele bir zamanlar Cesky Krumlov’da yaşamış. Kasabada Schiele’in işlerinin sergilendiği bir de müze var. Her sene Temmuz-Ağustos aylarında uluslarası bir müzik festivaline de ev sahipliği yapıyor Cesky Krumlov. Prag’a yaklaşık 180 kilometre uzaklıkta bulunan kasabaya üç saatlik bir kara yolculuğuyla ulaşmak mümkün. Palmanova, İtalya Venedik Cumhuriyeti’nin bir kalesi olarak 1593 yılında kurulan Palmanova, 18 kenarlı geometrik bir şehir planına sahip, ilginç bir yerleşim. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Palmanova, havadan bakıldığında bir kar tanesini andırıyor. Rönesans döneminde kusursuz bir şehir olma idealiyle inşa edilen kasabanın mimarı Giulio Savorgnano, Palmanova’yı Osmanlı İmparatorluğu’nın olası saldırılarından korunmak üzere tasarlamış. İtalya’nın kuzeydoğusunda Venedik ve Trieste arasında yer alan Palmanova, Adriyatik Denizi’ne dökülen lagünün yer aldığı bir vadide kurulu. Kasaba, İtalya’nın mutfak mucizelerine yenilerini ekleyen restoranlarıyla tanınıyor. Deniz mahsullerini en taze ve lezizlerine bölgede yetişen yüksek kalite Chardonnay’lardan üretilen şaraplar eşlik ediyor. Geleneksel bir Venedik yemeği olan baccalà, yani tuzlanmış morina balığı mutlaka denenmesi gereken lezzetler arasında. Cesky Krumlov, Czech Republic Located in the southern Bohemia, surrounded by the Blansko Forest and Vltava River, Cesky Krumlov is one of the Czech Republic’s earliest settlements. The town, with its cobblestoned sidewalks, Gothic and Renaissance influenced architecture, art galleries and chic cafes, surrounds a 13th century Gothic Castle. All of the town’s buildings have been restored in order to preserve their original appearance, which has been left nearly untouched since the 18th century. The best way to enjoy this small town, which was included in UNESCO’s World Heritage List in 1992, is by strolling through its streets. Another way is by taking part in rafting tours on the Vltava River. One of the world’s most famous painters, Egon Schiele, once resided Cesky Krumlov, and you can see Schiele’s works exhibited at one of the town’s museums. Cesky Krumlov also plays host to an international music festival every year in the months of July and August. Located about 180 km away from Prague, driving to Cesky Krumlov takes 3 hours. Palmanova, Italy Established in 1593 as a fortress in the Venetian Republic, Palmanova is an interesting settlement, with an 18 sided geometric city layout. Listed as a UNESCO World Heritage Site, from an aerial view Palmanova looks like a snowflake. Constructed during the Renaissance era, the architect of the small town, Giulio Savorgnano, sought to make a perfect city, well protected from the likely attacks of the Ottoman Empire. Located in the Northeast of Italy, between Venice and Trieste, Palmanova was built upon a valley that is home to a lagoon that feeds into the Adriatic Sea. The town’s restaurants are renowned for adding new flavors to Italy’s already rich cuisine. This is the region where you can find the freshest and tastiest seafood, which can be paired with high quality local Chardonnay. Baccalà, or salted codfish, is among the local traditional Venetian flavors that should definitely be sampled. Cesky Krumlov Palmanova Cassis 25 Lavenham Cassis, Fransa Cassis, France Güney Fransa’nın güzelliklerinden payına düşeni fazlasıyla almış bir sahil kasabası Cassis. Biraz Akdeniz, biraz Provence stili… Cassis’in balıkçı tekneleriyle dolu marinası, dar ve kıvrımlı sokaklarında adım başı sıralanan Fransız usülü şık kafeleri, ünlü Cassis şaraplarına hayat veren üzüm bağları, temiz plajları, kasabayı yüksekten gözleyen kalesi gezginlerin bir an olsun sıkılmasına mani oluyor. Marinadaki balık restoranlarında her tür deniz mahsulünün en tazesine, en lezzetlisine beyaz ya da roze olarak üretilen Cassis şarapları eşlik ediyor. Cassis is a small beach town strongly influenced by the beauty of Southern France. A mixture of Mediterranean and Provence styles, Cassis is sure to keep travelers stimulated with its fishing boat filled marina, narrow winding streets bustling with fancy French-style cafes, its vineyards that provide Cassis with their famous wines, pristine beaches and a castle that overlooks the town. Local rose and white wines compliment the fresh and tasty seafood served at Cassis marina’s fish restaurants very well. Lavenham, İngiltere Lavenham, England Suffolk’un güneybatısındaki Lavenham, 2000’i dahi bulmayan nüfusu, Ortaçağ’dan kalma 300’ü aşkın yarı ahşap evi, ana caddesi boyunca sıralanan geleneksel çay evleri ve irili ufaklı dükkanlarıyla sıcak ve sevimli bir kasaba. Lavenham’da zaman Orta Çağ’da ya da Tudor döneminde donup kalmış gibi. İngiltere’de yün ticaretinin en önemli merkezlerinden biri olan Lavenham bu sayede her daim zengin bir kasaba olmuş. Bu da kasabanın mimarisine birebir yansımış. Lavenham’ın her biri birbirinden güzel binaları arasından 15. yüzyıldan kalma St Peter ve St Paul Katedrali ile yün tüccarlarından oluşan bir esnaf locası tarafından yaptırılan Guildhall’un yeri ayrı. Located southwest of Suffolk, with its wooden houses still in tact from the Middle Ages, Lavenham is a warm and inviting small town, whose main street is lined with traditional tea houses and charming shops. It’s as though time in Lavenham has stood still, dating back to the Middle Ages or even the Tudor Period. Being the capital of England’s wool industry, Lavenham has always been an opulent town, which is reflected in the city’s architecture. Built by local wool merchant families, Guildhall, along with St Peter and St Paul’s Cathedrals, are some of Lavenham’s most notable buildings. 26 Cortina d’Ampezzo Cortina d’Ampezzo, İtalya Cortina d’Ampezzo, Italy İtalya’nın güzeller güzeli dağ kasabası Cortina d’Ampezzo, bir zamanlar “ünlülerin oturma odası” olarak adlandırılırmış. Aralarında Audrey Hepburn, Brigitte Bardot, Sophia Loren’in de yer aldığı film yıldızları kışları sık sık soluğu burada alırmış. Dolomite Dağları’yla çevrelenen Cortina d’Ampezzo’nun muhteşem doğası, büyüleyici dağ evleri pek çok turist gibi onları da cezbetmiş olsa gerek. 1956 Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği de yapan Cortina d’Ampezzo’nun dik yokuşları ve muntazam pistleri kayak tutkunlarının da aklını çeliyor. Telesiyejle ulaşılabilen Cinque Torri, yan yana dizilmiş bir grup kuleyi andıran dağ sıralarından oluşan bir doğa harikası. Birinci Dünya Savaşı sırasında İtalya ve Macaristan orduları arasında çatışmalara sahne olan Cinque Torri’de o dönemden kalma siperleri de görmek mümkün. Once named the “The living room of the stars” Cortina d’Ampezzo is a stunning mountain village in Italy, where movie stars such as Audrey Hepburn, Bridget Bardot and Sophia Loren would often come to get a breath of fresh air. Surrounded by the Dolomite Mountains, Cortina d’Ampezzo’s incredible nature and spectacular chalets attracted these movie stars much like they attract tourists today. Cortina d’Ampezzo, which hosted the winter Olympics in 1956, is home to clean steep slopes, making it an ideal location for ski aficionados alike. The natural beauty Cinque Torri, whose peaks are reminiscent of castles lined up side by side, can be reached via chairlift. While wandering Cinque Torri, it is also possible to come across old trenches used during the battle between Italy and Hungary during World War I. Hall in Tirol, Avusturya Hall in Tirol, Austria Innsbruck’tan banliyö treniyle 10 dakikalık bir yolculuğun ardından ulaşılabilen Hall in Tirol, 1303’te kurulmuş. 13. yüzyılda bölgenin en önemli tuz kaynaklarındna biri olan kasaba, 15. yüzyılda bir darphaneye ev sahipliği yapmaya başlamış. Böylece gücü ve refahı arttıkça artmış. Kasabadaki yapıların bu kadar iyi korunmasının ardında yatan sebeplerden biri de bu zenginlik ve mimaride kullanılan malzemelerin kalitesi. Burg Hasegg isimli görkemli kalesi, eski belediye binasıyla Orta Çağ’ın kendine özgü havasını sanki dünden bugüne hiçbir şeye el değmemişçesine taşıyan kasabanın etrafını Alpler çevreliyor. Bu sayede kasabanın güzelliğine kapılıp gelenler kayak, tırmanış, yürüyüş gibi aktivitelerle seyahatlerini renklendirebiliyorlar. Only a 10-minute suburban train ride from Innsbruck, Hall in Tirol was established in 1303. This prosperous town was the regions most important source for salt in the 13th century, and has had a mint ever since the 15th century, thus increasing its strength and prosperity. This wealth and the fact that all of the buildings were constructed with high quality materials, are reasons why the town has been well preserved over time. The splendid Burg Hasegg Castle, and the old the town’s municipal buildings give you the feeling that nothing has changed since the Middle Ages. The town, surround by the natural beauty of the Alps, draws tourists in, and offers them other activities like skiing, climbing, or hiking, to add to their travel plans. Aberdour, İskoçya Aberdour, Scotland Aberdour, İskoçya’nın güneyinde yer alan bir sahil kasabası. Bir zamanlar işlek limanıyla ticarete yön veren Aberdour, bugün sakin atmosferi, tarihi dokusu ve tüm kasabayı saran güzel yürüyüş yollarıyla dinginlik peşindeki turistler için çekim merkezi. Orta Çağ’dan kalma görkemli bir kalenin gölgesinden kurulmuş Aberdour, her sene Ağustos ayında düzenlenen Edinburgh Uluslararası Festivali’nde en kalabalık dönemini yaşıyor. Onun dışında birkaç hoş pub’ı, birkaç dükkanı ile kafa dinlemek için özel olarak tasarlanmış gibi. Edinburgh’dan Aberdour’a ulaşmak trenle 30 dakika sürüyor. Folégandros, Yunanistan Folégandros, Yunanistan’ın turist mıknatısı adalarından Santorini’ye komşu bir kasaba. Ama renkli gece hayatıyla tanınan komşusunun tam anlamıyla zıttı. Santorini ne kadar kalabalık ve tantanalıysa, Folégandros o kadar dingin. Havalı butikler, şık restoranlar, lüks oteller yok. Onlar yerine sükunet, huzur ve dalga sesleri var. Ege’nin küp şekeri andiron beyaz duvarlı, mavi çerçeveli evleri buranın da alameti farikalarından. Folégandros’a gitmişken bu sakin kasabanın üç köyünden biri olan Cyclades’deki Angali Plajı’nı ziyaret etmek şart. Santorini’den Folégandros’a 45 dakikalık bir feribot yolculuğuyla ulaşmak mümkün. Aberdour, a small town located in the South of Scotland, was once a prominent shipping port and a center for trade and commerce. Nowadays, Aberdour’s tranquil ambience, historical scenery, and beautiful walking paths that cover the entire town, attract tourists in search of some peace and quiet. Established around a medieval castle, Aberdour experiences its most crowded season in August, during the annual Edinburgh International Festival. During other months it seems as if the town was built specifically to get some peace and quiet, with its charming pubs and shops. You can get to Aberdour via train from Edinburgh in 30 minutes. Folégandros, Greece Folégandros is located next to one of Greece’s main tourist destinations, Santorini. But Santorini, known for its nightlife, is the exact opposite of Folégandros. Folégandros is as calm as Santorini is crowded. There are no cool boutiques, fancy restaurants and luxurious hotels; instead only serenity, peace, and the sound of waves crashing. This island’s trademark is its white Aegean sugar cube walls and blue-framed houses. Cyclades, one of Folégandros’ three villages, is home to Angali Beach and a must see. All it takes to get to Folégandros is a 45-minute fairy from Santorini. Folégandros Hall in Tirol Aberdour 27 Meissen 28 Getaria, İspanya Getaria, Spain İspanya’nın popüler turistik noktalarından San Sebastián’a yalnızca 24 kilometre uzaklıkta. Getaria, özellikle mutfağıyla tanınıyor; Bask sahilinde bir balıkçı kasabası olmanın avantajıyla deniz mahsulleri konusunda çok iyiler. Biscay Körfezi’nden çıkan taze balıklar ve ahtapot, kalamar gibi türlü deniz mahsulleri ‘a la plancha’ usülü hazırlanıyor, yani metal bir ızgarada pişiriliyor. Getaria’nın özellikle hafta sonları gastronomik bir kaçamak yapmak isteyenleri cezbeden kalbur üstü çok sayıda restoranının yanı sıra ilgi çekici bir limanı ve kilisesi var. Getaria, famous for its cuisine, is only 24 kilometers away from one of Spain’s famous tourist destinations, San Sebastien. Located on the shores of Spain’s Basque region, when it comes to seafood, this town uses its location to its advantage well. Fresh seafood caught in the Biscay Bay, such as fish, octopus, and calamari is prepared “a la plancha”, or grilled. Getaria is an excellent travel destination for a quick weekend getaway where you can indulge your gastronomic temptations, with their ivy-covered restaurants. Also be sure to explore the town’s interesting church and harbor. Nazaré, Portekiz Nazare, Portugal Yaz tatilinin anlamını gündüzleri plajda, geceleri çılgın eğlencelerde bulanlar için Nazaré doğru seçim. Portekiz’in bu sahil kasabası dar, Arnavut kaldırımlı sokakları, sırtını sarp kayalıklara vermiş sahiliyle otantik bir Akdenizli. Dalgalı denizi (dalgalar zaman zaman 24 metreyi buluyor) burayı sörf tutkunlarının gizli cenneti haline getirdi. Kasabanın merkezi, deniz mahsullerinin en tazesini sunan restoranlarla, barlarla dolu. Teleferikle ulaşılabilen Promontório do Sítio, sahilden 110 metre yüksekte. Haliyle kasabanın en güzel manzaraları buradan izlenebiliyor. For those whose ideal summer vacation involves spending days at the beach, and having crazy adventures at night, Nazaré is the perfect destination. With a coast surrounded by steep cliffs, narrow, cobblestone streets, Portugal’s seaside town is an authentic Mediterranean beauty. Its large waves (sometimes as large as 24 meters) also make it a secret heaven for surfing enthusiasts. The town center is filled with bars and restaurants that serve the freshest seafood. A quick lift ride takes you 110 meters above sea level to Promontório do Sítio, where you can find the best view of the town. Meissen, Almanya Located on the shores of the Elbe River in Saxony, Meissen is one Germany’s oldest villages. Meissen, with its enormous medieval cathedral, and unique feel, can be best described in one word as ‘romantic’. The village, which is 25 kilometers North of Dresden, is famous for its porcelain works, which makes sense when considering the fact that it was Europe’s first porcelain manufacturer. Meissen Porcelain, symbolized by its two diagonally crossing blue swords, is an important part of any porcelain enthusiast’s collection. It is even possible for those visiting Meissen to go on a tour of its famous Porcelain factory. Almanya’nın Saksonya bölgesinin en eski kasabalarından biri olan Meissen, Elbe Nehri’nin kıyısında kurulu. Devasa bir Orta Çağ katedraline ev sahipliği yapan Meissen’in kendine has dokusunu anlatmak için için en doğru tanım ‘romantik’ olur. Dresden’in 25 kilometre kuzeyinde yer alan kasaba, porseleniyle ünlü. Burası Avrupa’da porselenin ilk yapıldığı yer. Birbirine çapraz iki mavi kılıçlı logoyla sembolize edilen Meissen porselenleri tüm dünyadaki koleksiyoncuların radarında. Kasabaya yolu düşenler bu ünlü porselenlerin üretildiği fabrikayı da ziyaret edebiliyorlar. Getaria Meissen, Germany Nazaré 29 Delicacy from the sea DQ 30 Turkey’s love affair with fish is undeniable. Surrounded by water on all 3 sides with bountiful rivers and straights it’s no wonder that this love affair exists. In fact Turkish people love fish so much that there is a common saying, “If my father came out of the sea I would eat him”. We dove into this relationship and researched Turkey’s most delicious fish dishes, from soup to main courses. YEMEK-FOOD Denizden gelen lezzet Üç tarafı denizlerle çevrili, üstelik bir de büyük akarsulara sahip, “Denizden babam çıksa yerim” lafının garipsenmediği Türkiye’de balıkla özel bir ilişkimizin olmaması düşünülemezdi. Biz de bu aşkın peşinden gittik ve çorbasından ana yemeğine Türkiye’de bulabileceğiniz en lezzetli balık yemeklerini araştırdık. Y A ZI – BY ALTUĞ K ANT AR Balık çorbası Haşlanmış çeşitli sebzelerle beyaz etli balıkların sıcacık ahengi olan balık çorbasının son derece yararlı bir besin olduğunu söylemeye bile gerek yok. Temel olarak kereviz, havuç, patates ve soğan gibi sebzelerin istenilen oranda haşlanıp, kemiklerinden ayrılmış pamuk gibi balık etleri ile birleştirilip kaynatılmasıyla yapılan balık çorbası, ince kıyılmış maydanoz ve birkaç damla limonla balık severlerin kış aylarındaki favorisi. Çiroz Özellikle eski zamanlarda meyhanelerin şahı, rakının yol arkadaşı çiroz, balığın tadının çok baskın olduğu, bu yüzden de insanların genelde ya çok sevdiği, ya da uzak durmayı tercih ettiği bir meze. Uskumrunun (özellikle Marmara Denizi’nde yumurtladıktan sonra Karadeniz’e dönerken irileşen ve yağlarını kaybeden uskumrunun) temizlenmesi, tuzlanması ve ipe dizilerek kurutulması ile yapılan çiroz, genelde yağ ve sirkenin içinde turşu ile servis ediliyor. Sert bir dokuya ve keskin bir tada sahip olan çiroz, uskumruların Boğaz’da yakalanması sebebiyle özellikle İstanbul meyhanelerinin olmazsa olmazlarından biri kesinlikle. Fish Soup This warm soup, which features a delicious harmony of various boiled vegetables and white meat fish, is an extremely beneficial dish. The basic preparation includes boiling vegetables like celery, carrots, potatoes, and onions, and then combining that with the soft white meat (after separating it from the bones). Once the soup has cooked to your preferred consistency, add finely chopped parsley with a few drops of lemon, and it is a perfect dish during the cold winter months for fish lovers. Çiroz (Dried Mackerel) Throughout history mackerel fish have been the shahs of Turkish meyhanes (taverns) and a fish that pairs well with raki. Because the taste of the fish is very dominant people either love it or hate it. Mackerel (especially Mackerel from the Marmara Sea that head to the Black Sea after ovulation and coarsen and lose fat) is made by first cleaning, salting, and then drying the fish on rope. It is traditionally served in olive oil, vinegar, with pickles. Dried Mackerel has a strong odor and sharp taste, and because it is caught in the Bosphorus Strait, it is a staple in Istanbul meyhanes. 31 32 Lakerda En güzel balık mezelerinden bir diğeri olan lakerda, temizlenmiş ve takoz şeklinde dilimlenmiş palamutların tuzlanarak geleneksel olarak tahta bir fıçıda defne yapraklarıyla birlikte istiflenmesi ile yapılıyor. Tuzla örtülen fıçı veya kap serin bir yerde 15-20 gün bekletilince yağını salan ve tuzla kuruyan balık farklı bir doku ve lezzete kavuşuyor. Aslında balığın daha uzun süre saklanabilmesi için kullanılan hazırlanan lakerda, pembemsi diri eti ve kendine has tadıyla bugün hâlâ meze severlerin vazgeçilmezlerinden. Hamsili pilav Lakerda Lakerda is another delicious fish meze that is made by first cleaning and slicing the bonito into wedge-shapes, salting it, and stacked together in a traditionally wooden barrel with bay leaves. The fish then sit for 15-20 days in a salt covered barrel (placing the fish in a container in a cool place has the same effect), which releases the oil and dries the fish in salt giving it a very different and unique texture and flavor. The lakerda, which can also be prepared for longer periods of storage, has a pinkish meat and unique taste that meze lovers cannot get enough of. Hamsi (European Anchovy) Rice Karadeniz’in en kendine has yemeklerinden biri olan hamsili pilav ise yalnızca bu bölgede değil, tüm Türkiye’nin en sevilen ve gönüllerde apayrı bir yere sahip olan balık yemeklerinden desek haksız sayılmayız. Hamsili pilav kılçıklarından ayrılmış ve tuzlanmış hamsilerin, bir tepsi veya kaba dizilmesi, ardından da bu kabın kuş üzümü, fıstık, soğan ve tercihe göre karabiberle pişirilmiş iç pilavla doldurulup fırınlanmasıyla yapılıyor. Hamsinin kendine has tadının lezzetli bir iç pilavla olan mükemmel birlikteliği, bu yemeğin balık severler tarafından da diğer tüm balık yemeklerinden ayrı bir yere koyulmasına yol açıyor. Evde kolayca yapılabiliyor olsa da, bu yemeği yerinde yemek, Türkiye’nin her tarafındaki gurmeler için başlı başına Doğu Karadeniz’i ziyaret etme sebebi. Although anchovy rice is a dish very unique to the Black Sea region, it is very popular throughout the entire country; in fact it is one of the country’s most loved mezes, and a dish that has a distinct place in the hearts of Turkish people. Anchovy rice is made by separating the fish from the bones and salting it, then lining a pan with the fish. Add rice that has been cooked with currants, pine nuts, onions, and pepper to taste, to the pan, and then place the pan in the oven to bake. The success of anchovy rice has to do with the delicious flavors of the rice placed inside the pan, and the harmony of the rice and fish, creates a dish so dear to the hearts of fish lovers across the country. Although this meal can easily be made at home, enjoying it in its original setting is the reason why people from all over Turkey visit the eastern Black Sea. Somonlu makarna Pasta with Salmon Küreselleşen dünyada Atlantik somonunun (veya daha yaygın adıyla Norveç somonunun) Türkiye’de daha kolay ve ucuz bulunmaya başlamasıyla birlikte evlerde ve restoranlarda pişen lezzetli balıklarımıza bir yenisi eklendi. Somon tıpkı diğer balıklar gibi tavada, buharda veya ızgarada pişirilebilse de, makarna çeşitlerine diğer balıklardan apayrı bir lezzet kattığı su götürmez bir gerçek. Tavada tuz, tercihen az soğan veya sarımsak, mantar veya krema ile sotelenen somon parçalarından yapılan harcın, haşlanmış ve süzülmüş makarna ile karıştırılması ile hazırlanan somonlu makarna, emek-lezzet açısından oldukça kârlı bir yemek. Penne ve spagetti ile de yapılsa da somonun en çok yakıştığı makarna türü tagliatelle diyebiliriz. Ufak bir not; Norveç somonunun daha lezzetli olmasının sebebi, yaşadığı Kuzey denizlerinin soğuğundan korunmak için daha yağlı bir ete sahip olması. Oldukça yağlı bir ete sahip olan Norveç somonuyla yapılan yemeklerde fazla yağ kullanılmaması da aynı sebepten kaynaklanıyor. Ancak somonun (ve diğer soğuk deniz balıklarının da) sahip olduğu yağ, omega3 açısından zengin olduğu için yararlı kabul ediliyor. Somon yemekleri özellikle yağı yanmadan pişirildiğinde (örneğin fırında) sağlık açısından oldukça faydalı yemekler ortaya çıkıyor. In our globalized world it is now easier and cheaper to find Atlantic salmon (or as it is more commonly known, Norwegian salmon) in Turkey, adding a new delicious fish to the menus at restaurants and at home. Just like any other fish, you can cook salmon in a pan, by steaming, or by grilling it, but the fact remains that salmon, above all other fish, adds a distinct and delicious flavor to pasta. Pan-fry the salmon in onion or garlic, and sauté the salmon pieces with mushroom or cream depending on your preference, and add it to the boiled and drained pasta; the end result is a delicious and flavorful salmon pasta. You can make it with penne or spaghetti, but we think it goes best with tagliatelle. A small note: Norwegian salmon is tastier, because in order to protect themselves from the cold of the North Sea they have more fatty meat. That is also the reason why dishes made with the fatty salmon meat do not use a lot of oil. Because salmon (and other cold water fish) contain a lot of fat, they are rich with omega-3, which is considered a health benefit. When salmon dishes are cooked without burning the oil (for example in the oven) better dishes health-wise emerge. 33 34 Suşi - Saşimi Sushi-Sashimi Küçülen dünyada başka ülkelerden gelip günlük hayatımızda kendine yer açan başka bir balık yemeği ise Japon kültüründe son derece önemli bir yere sahip olan suşi ve saşimi. Birbirine çok benzeyen bu iki yemek, temel olarak haşlanmış pirincin balık (yer yer diğer deniz ürünleri ve hatta sadece sebze) dilimleri ile yan yana getirilmesine dayanıyor. Suşi, en basit haliyle çiğ somon ve ton balığı parçalarının, pirinç sirkesi ve şeker ile tatlandırılmış haşlanmış pirinç ile çevrelenmesi, bunun da nori adı verilen kurutulmuş su yosunu ile rulo hale getirilip tek lokmalık parçalara bölünmesi ile hazırlanıyor. Saşimi ise, aynı pirinç harcından hazırlanan ince uzun bir yatağın üzerine yerleştirilmiş daha büyük balık dilimlerinin nori olmadan servis edilmesi anlamına geliyor. Suşi ve saşimi genelde soya sosu ve wasabi ile tüketiliyor. Çiğ balık içeren bu iki yemeğin hazırlanmasında sağlık açısından (çiğ ette yaşayabilen bakterilerden kaçınmak için) yalnızca tuzlu su balıkları kullanılıyor ve balıklar 24 saatlik bir dondurulma sürecinden geçiriliyor. Çiğ balık yenmesi Türk mutfağına oldukça ters olsa da somon ve ton balıklarının yalın lezzetlerinin haşlanmış pirinç ile yakaladığı mükemmel uyum tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de seviliyor. In this shrinking world another fish dish that has come from other countries and established itself in our daily lives are sushi and sashimi, which have an extremely important place in Japanese culture. These two dishes are very similar to each other, and are comprised of the combination of steamed rice and fish slices (sometimes other seafood or even just vegetables). Sushi in its simplest form is slices of raw salmon and tuna, with steamed rice sweetened with rice vinegar and sugar, rolled together with dried seaweed, called nori, prepared in bite-size pieces. Sashimi on the other hand, is served without nori, and consists of bigger and longer, but still thin, pieces of fish. Sushi and sashimi are usually enjoyed with soy sauce and wasabi. To prepare these two dishes that contain raw fish in a healthy manner (to avoid bacteria that can live in raw meat) only saltwater fish is used, and the fish go through a 24-hour freezing process. Although the tradition of eating raw meat is quite the opposite of Turkish cuisine, this perfect harmony of steamed rice and salmon and tuna is well-liked in Turkey as it is all over the world. Tereyağında alabalık Trout in butter Kuzey okyanuslarının uzak ve soğuk sularından Türkiye’nin sıcak sularına geri dönüyoruz. Bu sefer hedefimiz denizler değil, akarsular ve içindeki alabalıklar. Tatlı suya sahip bölgelerin en büyük nimetlerinden olan alabalık birçok şekilde pişirilebilse de tereyağı ile birlikte güveçte yakaladığı basit ama mükemmel uyumun üzerine çıkılması zor görünüyor. Genelde balığın temizlenmiş karnına bir defne yaprağı yerleştirilerek hazırlanan alabalığın pamuk gibi eti, dil ve damak arasında ezildiğinde verdiği lezzet ve mutluluk ile insanın ömrünü uzatmıyor olamaz! Uzun lafın kısası Türkiye’nin balık ile yaşadığı aşk hikayesi, etrafındaki denizlerin, içinde akan nehirlerin hepsinin hakkını ayrı ayrı veriyor. We now return from the distant and cold waters of the northern oceans back to the warm waters of Turkey. This time our target however, is not the sea, but rather the rivers and the trout within them. One of the greatest blessings of freshwater areas are trout; although trout can be cooked in many different ways, the simple and delicious taste captured by cooking it within a butter filled crock is perfect. Generally the fish is prepared by placing a bay leaf on the cleaned belly of the trout; this soft meat is so delicious and filled with so much flavor, that it brings happiness in each bite! To make a long story short, Turkey’s love affair with each different type of fish has a unique story that comes from the surrounding seas and flowing rivers. 35 DQ 36 KENT-CITY Güzel Atlar Ülkesi Özellikle yurtdışında Türkiye ve turizm denince akla gelen ilk iki-üç şeyden biri olan Kapadokya’nın bu şöhretinin sebeplerini arıyoruz. Land of Beautiful Horses Especially abroad, when people think of Turkey and tourism one of first things that comes to mind is Cappadocia and we’re investigating the reason behind this fame. 37 YAZI-BY ONUR AYMETE K 38 apadokya, vaktinde Hititlere yurt olmuş, günümüzde ise yerli-yabancı turistlerin Türkiye’deki gözbebeklerinden olan tarihi bir açık hava müzesi. Pers dilinde “güzel atlar ülkesi” anlamına gelen Kapadokya’nın merkezinde artık at bulunmasa da “ülke” tanımlamasını sorgulatmayacak genişlikte bir alana yayılıyor tarihi yerleşim yeri. Bugün Kapadokya dediğimiz bölge Nevşehir, Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri il sınırları içine giriyor. Kapadokya’nın bugünkü bildiğimiz halinin tarihi M.Ö. 2000’li yıllara uzanıyor. Hititlerin yerleşmesinin ardından bölge, yıkılışına kadar Büyük Hitit İmparatorluğu’nun topraklarının mühim bir parçasını oluşturmuş. M.Ö. 1200’lerde Hitit İmparatorluğu’nun yıkımının ardından bölgede nispeten karanlık bir dönem başlamış. Asurlular ve Frigler gibi toplulukların yönetimine girdikten sonra ise Pers hakimiyeti altına girmiş. Pers İmparatorluğu’nun ortadan kaldırılmasından sonra bölgede Roma İmparatorluğu dönemi başlamış. Bu dönemlerin önemi günümüz Kapadokya’sı için büyük: Bölge çok tanrılı dine appadocia was once home to the Hittite’s but today, for domestic and foreign tourists, it is an open-air museum very dear to the hearts of Turkish people. Cappadocia means “Land of Beautiful Horses” in the Persian Language, and while there are no longer horses in the town center the settlement covers such a wide spread area that one cannot question the word “land”. Today, the region we call Cappadocia includes Nevşehir, Kırşehir, Niğde, Aksaray and Kayseri provinces. The Cappadocia we know today has a history that dates back to the 2000 BCs. After the settlement of the Hittites, until their fall, it formed an important piece of the Great Hittite Empire’s territory. In 1200 BC, after the destruction of the Hittite Empire, the region went through a dark period. After communities such as the Assyrians and Phrygians entered, it came under the domination of Persia. After the Persian Empire was eliminated the Roman Empire’s era begin in the region. The importance of these times is very great to today’s Cappadocia. The region became an ideal place of refuge for Christians fleeing the Romans, who C 39 inanan Romalılardan kaçan Hıristiyanlar için ideal bir sığınma yeri olarak benimsenmiş. Kapadokya’nın tarihi ve turistik açıdan büyük ilgi noktaları olan kayalara oyulmuş manastırları ve kiliselerin çoğunu bu dönemlere borçluyuz. Roma İmparatorluğu’nun bölünmesinin ardından gelen Bizans dönemini sırasıyla Türk boylarının ve Osmanlıların hakimiyeti izliyor. “Doğayla tarihin buluştuğu yer” gibi bir tanım sıradan olsa da Kapadokya’ya tamı tamına uyuyor. Zira Kapadokya denince akla ilk gelen meşhur peri bacaları volkanik faaliyetler sonucu oluşmuş. 60 milyon yıl önce Erciyes, Hasan, Melendiz, Göllüdağ ile daha birçok küçük volkanik dağın platoya yaydığı küller yumuşak bir tüf tabakası yaratmış, tüflerin üzeri de ince lavlarla kaplanmış. Zamanla aşınan bu oluşumlarla peri bacası dediğimiz konik biçimler ortaya çıkmış. Üst kısımlarındaki şapkaya benzer kısımlar da tabii ki süs için değil: Lav ve tüf tabakaları aşınırken, daha sert kayalardan oluşan bu şapkalar altındaki tüf tabakasına baskı uygulayarak aşınmaya karşı etrafından daha dirençli hale getirmiş, böylece aşınan pembemsi kızıllıktaki tüf vadilerinden geriye şapkalı konik çıkıntılar kalmış. Bölgenin mağaraları ve yeraltı şehirleri en az Kapadokya’nın simgesi peri bacaları kadar ilgi çekici. Gerçeküstü ve klostrofobik bir havası olan tüneller ve mağaralar, vaktiyle fresk dolu kiliseler, evler ya da geniş yerleşim yerleri olarak kullanılmış. Göreme’nin Elmalı, Tokalı, Aziz Barbara Kiliseleri, Mustafapaşa’nın Aios Vasilios Kilisesi, Mazı, Kaymaklı Yer Altı Şehirleri başta believed in many gods. Cappadocia’s historical monasteries and churches carved into the rocks, which are great points of interest for tourists, are mostly remnants of this era. Following the dissolve of the Roman Empire came the Byzantine period and the region’s domination by Turks and Ottomans. Even though “the meeting point of nature and history” is an ordinary definition, it fits Cappadocia perfectly because one of the first things that comes to mind when you think of Cappadocia are the famous fairy chimneys, which first formed as a result of volcanic activity. 60 million years ago small volcanic mountains, including Erciyes, Hasan, Melendiz, Göllüdağ, emitted ash on the plateau and created a soft tufa layer, which were coated by a thin layer of lava. Deterioration over time resulted in the emergence of these conical forms, which we call fairy chimneys. Of course the top section of these chimneys that look like a hat are not merely for decoration. As the layers of lava and tufa deteriorated these hats, made of harder rock, apply pressure to the bottom layer of the tuff, making it more resistant against wear and tear; so the pinkish scarlet deteriorating tuff left conical capped formations in the valley. The region’s caves and underground cities are as interesting as the fairy chimneys, which are considered Cappadocia’s symbol. With a surreal and claustrophobic atmosphere, these tunnels and caves were once full of fresco decorated churches, homes, and spacious settlement areas. Cappadocia visitors have a wide selection of sites they should see but among some of the most important are the Elmalı, Tokalı, 40 olmak üzere gezilip görülmesi gereken birçok seçenekle karşılaşıyor Kapadokya ziyaretçileri. Kiliselerdeki fresklerin bir kısmı tahrip olmuş olsa da kayalara oyulmuş ibadet yerleri olduğunu unutturan, şaşırtıcı inceliklere sahip. Yer altı şehirleri ise kapalı yerlerden rahatsız olanları bile cesaretlendirebilecek etkileyicilikte. Tüneller zaman zaman eğilerek ilerlemeyi gerektiriyor ve bitmek bilmez uzunluklara erişebiliyor. Ufak ama çok sayıda odalarla yer altında koca şehirler kurulmuş, havalandırma sistemi olarak ise pratik bir çözüm olan bacalar kullanılmış. Ne kadar enteresan olsa da yeraltı şehirlerini turlamak klostrofobisi olanlara pek tavsiye edilmemeli. Mağaraları, yeraltındaki tünel ve şehirleri, yer üstündeki peri bacalarıyla özellikle çocukların gezmekten pek hoşlandığı, adeta devasa bir kumdan kale Kapadokya. and Aziz Barbara Churches in Göreme and the Aios Vasilios Church and the Mazı and Kaymaklı Underground Cities in Mustafapaşa. While some of the frescoes in the churches have deteriorated the surprising delicacy of these places of worship will make you forget that they are carved into rock. The underground cities are so impressive that they could encourage even those who are claustrophobic to enter. Some parts of the tunnels are very short requiring you to hunch over to continue on and sometimes it seems as if there is no end to them. With many, small, rooms they have established huge cities underground and used the chimney ventilation system as a practical solution to air out the city. However, no matter how interesting the underground cities are, if you suffer from serious claustrophobia we would not recommend it. With its caves, underground tunnels and cities, and 41 Kapadokya’da atlanmaması gereken başka bir yer ise Güvercinlik Vadisi. Adından da belli olduğu gibi vaktiyle güvercin yetiştirilen bir yer burası. Kayalara oyulmuş güvercin yuvalarından toplanan gübreler civardaki üzüm bağlarında, yumurtalar ise fresklerde harç malzemesi olarak kullanılıyormuş. Genellikle 18.-19. yüzyıl civarlarında yapılan güvercinliklerin duvarları kuşların dikkatini çekmesi amacıyla resimlerle süslenmiş. İslam resim sanatı örnekleri Hıristiyanlıkta olduğu kadar bol olmadığı için bu süslemeler ve kitabelerin ayrı bir önemi de bulunuyor tarihi açıdan. Güvercinlik Vadisi’nin yeşillikleri ve zengin bitki örtüsünü de düşününce ziyaret etmemek için geriye pek bir sebep kalmıyor. Güvercinlik Vadisi aynı zamanda trekkingçilerin bölgedeki favori yerlerinden. Vadi içinde saklı olan 15 metrelik şelale fairy chimneys that children particularly enjoy exploring, Cappadocia is a giant castle of sand. Güvercinlik Valley (Pigeon Valley) is another place in Cappadocia that shouldn’t be missed. In Turkish ‘güvercin’ means pigeon, and as the name implies, this is a place that once bred pigeons. The fertilizer collected from the pigeonholes carved into the rock was used in the nearby wineyards and the eggs were used as grout material for frescoes. Around the 18-19th centuries the dovecotes where decorated with drawings and pictures in order to attract the attention of the birds. Because examples of art in Islam are not as abundant as in Christianity these decorations and inscriptions have a separate importance in history. Güvercinlik Valley’s lush greens and vegetation only adds to the list of reasons to visit. The valley’s hidden 15-foot 42 ise kalabalık turistik rotalardan uzaklaşmak isteyenler için güzel bir durak. Turistik hareket arayanlar için ise ideal yer Ürgüp. Halılar ve hediyelik eşyaların satıldığı dükkânların olduğu Ürgüp’te gece-gündüz hareketli geçiyor. Ürgüp’e 5 km uzaklıkta başka bir turist favorisi bulunuyor. Ortahisar kasabasının adından da tahmin ettirebileceği gibi ortasında bulunan Ortahisar Kalesi, doğal oluşmuş bir şato görünümünde. Kapadokya rağbet gördüğü turizm türü açısından son senelerde hızla değişmeye başladı. Eskiden özellikle yurtdışından gelen sırt çantalı gezginlerin favorisiyken butik otellerin ve lüks işletmelerin artmasıyla daha üst kesime hitap etmeye başladı. Mağaraları mesken edinen bu oteller ve kaplıcalar neyse ki Kapadokya’nın merkezinden çok etraflarında konuşlandığından tarihi havayı bozmuyor. Bu konaklama seçenekleri arasında eşsiz manzarası, konforu, mükemmel konumu, Türk hamamı, fitness merkezi, sağlık kulübü, kapalı ve açık havuzları ile Dedeman Kapadokya kusursuz hizmetiyle öne çıkıyor. Turistik kitlesindeki değişime karşın bölgenin değişmeyen özelliklerinden başlıcası ise bağcılığı. Bölgenin tarihinde şarap yapımı 7000 yıl kadar gerilere gitse de bağcılık en çok M.Ö 1500’lü yıllar civarlarında Hititler döneminde ön plana çıkmış. Üzüm bağlarının gelişiminde, şarap ticareti ve sınıflandırmasında bölgeyi ileri taşıyan Hititlerin ardından Bizanslılar bayrağı devralmış ve üzüm bağlarının, ardından Kapadokya günümüze kadar Türkiye’nin önde gelen şarap merkezlerinden biri olmuş. Ve tabii ki rüya gibi bir Kapadokya ziyaretinin olmazsa olmazı: balon turları. Özellikle gün ağarmadan yola çıkılıp, gün doğumunu yerden yüzlerce metre yüksekte izleme imkânı veren balon turları “ölmeden önce yapılması gereken şeyler” listelerine girmeyi hak ediyor. Bir balon turu ortalama bir saat sürüyor ve bölgeyi görmek için şüphesiz en iyi bakış açısını sunuyor. Peri bacalarını kuş bakışı görmek, boş bulunan her yere konuşlanan üzüm bağları üzerinden süzülmek insanda akıldan çıkmayan anılar bırakıyor. Usta balon pilotları zaman zaman yere yaklaşıyor, hatta civardaki ağaçlara yanaşıp yolculara meyve toplama imkânı verenler bile oluyor. Turlar hava şartlarının el verdiği takdirde yılın her mevsimi yapılabiliyor. waterfall is a great stop for those who want to get away from the crowded touristic areas. Tourists looking for a lively and entertaining destination should head to Ürgüp. Ürgüp pulsates with life day and night and features many great carpet and souvenir shops. 5 km away from the town of Ürgüp is another tourist favorite, Ortahisar, which translates roughly to middle castle. As is implied by the town Ortahisar’s name, its castle, located in the middle of town, resembles a naturally occurring chateau. Cappadocia’s tourism sector has begun experiencing rapid changes in recent years. Before, especially from abroad, Cappadocia was a favorite among free spirited backpackers, but now with the increase of boutique hotels and luxury businesses the region began catering to the upper echelons of society. Fortunately the hotels and spas inhabiting caves are far from the center of Cappadocia and do not ruin its historic aesthetic. In addition to these accommodation options, with its unique views, comfort, excellent location, Turkish hamam, fitness center, health club, and indoor and outdoor pools, the Dedeman Kapadokya stands out for its impeccable service. Despite the variation in tourists, one thing that will never change in the region is its viticulture. Even though the region’s winemaking history dates back 7,000 years, it really thrived in the 1500 BCs during the Hittite era. After the Hittites improved the development of wineyards, wine trade, and classification, the Byzantines took over continuing the viticulture and helped Cappadocia become one of Turkey’s leading wine regions today. And then there are of course the mesmerizing balloon tours of Cappadocia. Leaving before dawn and watching the sunset hundreds of meters above the ground should go on your bucket list. A balloon tour lasts approximately one hour and provides you with undoubtedly the most beautiful visas of the area. Getting a bird’s eye view of the fairy chimneys and seeing the vineyards that fill every vacant piece of land from that vantage point is an unforgettable moment. The master balloon pilots sometimes get as close as possible to the ground and even get close enough to the nearby trees enabling passengers to pick fruit from them. As long as the weather conditions are favorable, these tours can be made year round. Kapadokya’da Konaklamanın Adresi The Place to Stay in Cappadocia: Dedeman Cappadocia Dedeman Kapadokya Hem tarihi hem de coğrafik yapısı ile Türkiye’nin en önemli turistik değerlerinden biri olan Kapadokya’da, 1989 yılından bu yana köklü otelcilik geçmişi ve hizmet anlayışı ile öne çıkan bir isim bulunuyor: Dedeman Kapadokya. 316 adet Superior, 32 adet Junior Suit ve eşsiz bir Kral Dairesi ile konuklarını üst düzey bir konfor anlayışıyla ağırlayan Dedeman Kapadokya’da, 1000 katılımcıya kadar hizmet verebilen toplantı salonları, Türk hamamı, fitness merkezi, sağlık kulübü, kapalı ve açık yüzme havuzları da bulunuyor. Kapadokya’nın adeta kalbinde yer alan avantajlı konumunun yanı sıra 24 saat concierge hizmeti, havaalanı transferleri, ücretsiz toplantı donanımı, dış ikram hizmetleri, eşsiz düğünlere ev sahipliği yapan balo salonu da otelin misafirlerine sunduğu avantajlar atasında yer alıyor. Ürgüp Yolu 2. Km. 50200 Nevşehir - Türkiye Telefon: +90 (384) 213 99 00 | Fax: +90 (384) 213 21 58 Email: [email protected] One of Turkey’s most significant destinations due to both its history and geographic structure, Cappadocia is home to the Dedeman Cappadocia, a prominent name in the hospitality and service industry since 1989. With 316 Superior rooms, 32 Junior suites, and a unique Presidential suite, the Dedeman Cappadocia welcomes guests with the utmost comfort and also features a meeting room that can accommodate 1,000 participants, Turkish hamam, fitness center, health club, and indoor and outdoor pools. It’s advantageous location in the center of the city, 24-hour concierge service, airport transfers, free meeting equipment, outside catering services, and ballroom that hosts wonderful weddings are some of the hotel’s benefits offered to guests. Ürgüp Yolu 2. Km. 50200 Nevşehir - Türkiye Telefon: +90 (384) 213 99 00 | Fax: +90 (384) 213 21 58 Email: [email protected] 43 RÖPORTAJ-INTERVIEW 44 Dedeman Park Denizli konsiyerjine sorduk… D We asked the Dedeman Park Denizli concierge… enizli’nin en meşhur tarihi yapıları ve mutlaka ziyaret edilmeli dediğiniz yerler nerelerdir? Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan ve UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan Pamukkale Travertenleri Denizli’de bulunuyor. Şehrin simgelerinden biri olan Pamukkale hem eşsiz doğal güzelliği hem de binlerce yıllık antik kentiyle Denizli’de mutlaka görülmesi gereken bir yer. Selçuklu döneminde kalma bir yapı olan Akhan Kervansarayı, Acıpayam Yazır Cami, Boğaziçi Cami, Servergazi Türbesi, Goncalı Kilisesi ve St. Philippe Martyrion Kilisesi de Denizli’de gezebileceğiniz diğer tarihi yapılar arasında. Hierapolis Antik Kenti ve Pamukkale Hierapolis Arkeoloji Müzesi, Colossae Antik Kenti, Tripolis Antik Kenti, Tabea Antik Kenti ve Laodikya Antik Kenti şehirde görebileceğiniz ören yerlerindendir W hat are some of Denizli’s most famous historic structures and sites that you would say one must visit? One of Turkey’s most important tourism centers, which is listed on UNESCO’s World Heritage List, the Pamukkale Thermal Pools, are located in Denizli. As one of the city’s symbols Pamukkale is a definitely must-see in Denizli not only because of its natural beauty but also because it is a an ancient city dating back thousands of years. Other historic sites in Denizli you can visit include the Akhan Kervansarayı, which dates back to the Selcuk era, the Acıpayam Yazır Mosque, Boğaziçi Mosque, Servergazi Tomb, Goncalı Church, St. Philippe Martyrion Church, the ancient city of Hierapolis and Archeology Museum , the ancient city of Colossae, the ancient city of Tripolis, the ancient city of Taber, and the ancient city of Laodicea. Where do you recommend visiting in terms of hot springs? The most known and popular hot springs in Denizli are the Sarayköy Hot Springs, Karahayıt Hot Springs, Çizmeli Hot Kaplıca ziyareti için nereleri tavsiye edersiniz? Sarayköy Kaplıcaları, Karahayıt Kaplıcaları, Çizmeli Kaplıcaları, Tekkeköy Kaplıcası, Gölemezli Kaplıcası ve Kızıldere Kaplıcası Denizli’deki en bilinen ve sık ziyaret edilen kaplıcalardan. Denizli’ye özgü lezzetler arasında “tadına kesinlikle bakılmalı” diyeceğiniz yemek veya tatlı hangisidir? Kedi börülcesi çorbası, mercimek çorbası, domates çorbası, kuru börülce çorbası, tarhana çorbası, ovmaç çorbası yöreye özgü çorba türleridir. Et yemeklerinin başlıcaları tas kapaması, kumbar dolması, sirkeli et, nohutlu et, tandır, kol dolması, ciğer sarma, saçta işkembedir. Tatlı olaraksa keşkek. Denizli mutfağının temelini sebzeli yemekler oluşturur. Özellikle patlıcan yemek çeşitleri çoktur. Kuru patlıcan dolması, patlıcan gözlemesi gibi vb. Taratorlu börülce salatası, ebe gümeci salatası, filiz salatası yöreye özgün salata türleridir. Yufka, şipit, bazdırma evlerde yapılan ekmeklerdir. Yöredeki beslenme alışkanlıklarından biri de yatmadan önce yenen “yat geber ekmeği”dir. Bu lezzetler için hangi restoranları tavsiye edersiniz? Kebapçı Enver, Garson Şükrü, Koca Usta Etli Ekmek, Sevinç Balık, Saki, Marla. Springs, Tekkeköy Hot Springs, Gölemezli Hot Springs and the Kızıldere Hot Springs Specific to the Denizli region, what flavors, dishes, or desserts, would you say people must try? Some types of soups that are unique to the region include kedi börülcesi soup (a kidney bean soup), lentil soup, tomato soup, bean soup, tarhana soup (a dried yoghurt, tomato and pimento soup), and ovmaç soup (tomato paste and kidney beans). Some local meat dishes include tas kapaması (which is a meat dish cooked in a crock), stuffed kumbar (or sheep intestine), vinegar meat, meat with chickpeas, tandoor, stuffed lamb arm, wrapped liver, and saçta işkembe (made from the stomach lining of cows). As for dessert there is keşkek, which is a sweet ceremonial meat stew. Vegetables form the basis of Denizli cuisine, especially eggplant. There are many different eggplant dishes like stuffed dry eggplant, eggplant gözleme (a hand rolled savory pastry), etc. Some salads unique to the region include tarator bean salad, ebe gümeci (or hibiscus) salad, and sprout salad. Types of breads that are commonly made at home include yufka (phyllo), şipit, and bazdırma. There is a habit of eating bread before bedtime, which the locals call “yat geber ekmeği” . What restaurant would you recommend to try these dishes? Kebapçı Enver, Garson Şükrü, Koca Usta Etli Ekmek, Sevinç Balık, Saki, and Marla. Hediyelik eşya vb. alışverişler için tavsiye edeceğiniz bir yer var mıdır? Babadağlılar İş Hanı, Forum Çamlık, Sümerpark, TerasPark, Bayramyeri Çarşısı, Çınar mevkii. What stores would you recommend for shopping and buying souvenirs? Babadağlılar İş Hanı, Forum Çamlık, Sümerpark, TerasPark, Bayramyeri Çarşısı, and Çınar mevkii. Eğlence mekanları arasında şu sıralar en popüler mekan hangisi? Eat’N Joy, Sir Winston, Garson Şükrü, Marla, Flicori, Marina, Saki Pub. Doğa yürüyüşü yapabileceğim bir park ya da kente yakın bir yer biliyor musunuz? Figen Kaya Resepsiyonist Receptionist İncilipınar Parkı, Çamlık, Adalet Parkı, Yenişehir koşu yolu. Yüzlerce çeşit bitkiye ve vahşi hayvan türüne ev sahipliği yapan Honaz Tabiat Parkı’nda da doğa ile iç içe bir gezi yapabilirsiniz. Aynı zamanda Yeşildere Şelalesi, Ağlayan Kaya Şelalesi, Güney Şelalesi, Keloğlan Mağarası ve Kaklık Mağarası da Denizli’de görülmeye değer doğal güzelliklerden. Denizli’ye özgü, halkın günlük yaşamda kullandığı, duyduğum zaman anlamama ihtimalim olan kelimeler var mıdır? Gari, höööle, enkini enkirden al enkireye goyve: Şunu şuradan al şuraya koy In terms of entertainment, what venues are the most popular right now? Eat’N Joy, Sir Winston, Garson Şükrü, Marla, Flicori, Marina, and Saki Pub. Is there a park or somewhere close to the city where I could go on a nature walk? İncilipınar Parkı, Çamlık, Adalet Parkı, and the Yenişehir path. You can walk side by side with nature at the Honaz Tabiat Park, which is home to hundreds of different types of plants and wild animals. Other natural wonders worth visiting in Denizli include the Yeşildere Waterfall, Ağlayan Kaya Waterfall, Güney Waterfall, Keloğlan Cave and Kaklık Waterfall. Are there any words that are specific to Denizli, that people use in everyday life, that I would have difficulty understanding? Gari, höööle, enkini enkirden al enkireye goyve: Şunu şuradan al şuraya koy – Take this from there and put it there. 45 46 Dedeman Şanlıurfa konsiyerjine sorduk… Ş anlıurfa’da en meşhur tarihi yapılar ve mutlaka ziyaret edilmeli dediğiniz yerler nerelerdir? W We asked the Dedeman Şanlıurfa concierge… hat are some of Şanlıurfa’s most historic structures and sites that you would say people must visit? Urfa’da, Dünya’nın bilinen en eski dini yapılar topluluğu olan Göbekli Tepe, yine Dünya’nın ilk bilim merkezlerinden olan Harran, Şanlıurfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen Balıklıgöl ve Harran yakınlarında bulunan Şuayb Şehri en çok ziyaretçi alan yerlerdendir. Ayrıca, Savaşçı Amazon kraliçelerinin mozaiğe resmedilmiş Dünya’daki ilk örneklerine rastlanan Halepli Bahçe Mozaikleri, Şanlıurfa’nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşıları da görülmeye değerdir. Some of the most visited places in Urfa include the world’s oldest known collection of religious buildings Göbekli Tepe, one of the new world’s first science centers Harran, Balıklıgöl located in the southwest of the city center and known as the place where the Prophet Abraham was thrown into the fire, and the Şuayb City near Harran. It’s also worth a visit to see the Halepli Bahçe Mosaics that depict wonderful, and some of the world’s first ever, scenes of amazon queens at battle, and Şanlıurfa’s Ottoman-era commercial buildings and bazaars. Şanlıurfa’ya özgü lezzetler arasında “tadına kesinlikle bakılmalı” diyeceğiniz yemek veya tatlı hangisidir? Specific to the Şanlıurfa region, what flavors, dishes, or desserts, would you say people must try? Çiğköfte, Urfa Kebabı, borani, bostana, ciğer ve şıllık tatlısı. Çiğ köfte (a raw meat dish), Urfa Kebab, borani, bostana (a vegetable salad belonging to the Şanlıurfa region), liver and şıllık dessert. Bu lezzetler için hangi restoranları tavsiye edersiniz? Gülizar Konukevi, Cevahir Konukevi, Sevgi Ciğer Salonu, Dedecan Ciğer Salonu, Sembol Ciğer Salonu, Culcuoğlu Baklava Restaurant, Çift Mağara. At which restaurants would you recommend one try these flavors? Gülizar Guest House, Cevahir Guest House, Sevgi Ciğer Salonu, Dedecan Ciğer Salonu, Sembol Ciğer Salonu, Culcuoğlu Baklava Restaurant, and Çift Mağara. Bir sıra gecesine gitmek istiyorum. Tavsiyeniz neresi olur? Dedeman Şanlıurfa olarak her Çarşamba ve Cumartesi günleri sıra gecesi düzenlemekteyiz. Ama ayrıca konukevlerinin günlük programları olmakta. Lokal ambiansta bir programa dahil olmak isterseniz, Cevahir Konukevi, Yıldız Konukevi önerebileceğimiz yerler arasındadır. I want to attend a sira night. Where would you recommend I do so? As the Dedeman Şanlıurfa we organize sira nights every Wednesday and Saturday. However the guesthouses have their own daily programs. If you want to experience an authentic program with local ambiance, the Cevahir Guest House, and Yıldız Guest House are among some places I would recommend. Hakkında çok sayıda yazı yazılan ve belgeseller çekilen Göbekli Tepe’yi çok merak ediyorum. Oraya nasıl gidebilirim? Şanlıurfa merkeze 20 km. uzaklıkta, Şanlıurfa - Mardin yolu üzerinde bulunmaktadır. Herhangi bir sürekli sefer olmamakla birlikte, taksi ya da araç kiralayarak rahatlıkla ziyaret edebilirsiniz. Hanifi Polat Resepsiyonist Receptionist Gündüz saatlerinde vakit geçirmek için şehirde nereleri önerirsiniz? Dedeman Şanlıurfa şehir merkezinde görülebilecek yerleri yürüyerek ziyaret edebileceğiniz bir konuma sahiptir. Şehir merkezinde görülecek tüm yerler Balıklıgöl civarında bulunmaktadır. Gün içinde Balıklıgöl’ü, tarihi Urfa Kalesi’ni, mağaraları, camilerimizi, mozaikleri ve eski çarşıhanları ziyaret edebilir, alışveriş yapabilirsiniz. Şanlıurfa’ya günübirlik mesafede, görülmeye değer yerler nerelerdir? Günübirlik olarak; Balıklıgöl, Göbeklitepe ( 20 Km), Harran (50 Km) , Şuayb Şehri (80 Km) ziyaret edilebilir. Bu saydığımız yerleri görmeden şehirden ayrılmamanızı tavsiye ederiz. Şanlıurfa’ya özgü, halkın günlük yaşamda kullandığı, duyduğum zaman anlamama ihtimalim olan kelimeler var mıdır? Siye – Sana Biye – Bana Dayze - Teyze Avrat – Hanım, bayan Taka – Pencere Mehle – Mahalle Neçidir ( Kürtçe ) – Ne kadar Lo: Bir erkeğe seslenirken kullanılır Le: Bir kadına seslenirken kullanılır I’m very interested in visiting Göbekli Tepe, which has had a lot of things written about it and even documentaries filmed about it. How would I get there? It is 20km from Şanlıurfa center along the Şanlıurfa-Mardin road. Although there aren’t any regularly scheduled transportation methods to reach Göbekli Tepe, you can easily visit it by taxi or renting a car. What would you recommend for daytime activities and outings in the city? Dedeman Şanlıurfa is located in the city center, walking distance from places of interest. Everything worth seeing in the city center is near or around Balıklıgöl. During the day I would recommend visiting Balıklıgöl, the historic Urfa Castle, caves, mosques, mosaics, and old bazaars where you can shop. For a day trip, what areas around Şanlıurfa would you say are worth a visit? For a day trip you can visit Balıklıgöl, Göbeklitepe ( 20 Km), Harran ( 50 Km), and Şuayb Şehri ( 80 Km). I will however recommend that you do not leave our city without visiting these places. Are there any words that are specific to Şanlıurfa, that people use in everyday life, that I would have difficulty understanding? Siye – Sana (for you) Biye – Bana (for me) Dayze – Teyze (aunt, madam) Avrat – Hanım, bayan (ma’am) Taka – Pencere (window) Mehle – Mahalle (district) Neçidir ( Kurdish ) – Ne kadar (how much) Lo: Used when addressing a man Le: Used when addressing a woman 47 48 TASARIM-DESIGN DQ William Kass’ın “küçük dünyası” na hoşgeldiniz! İştah kabartan bir sanat projesi YAZI-BY BAHAR KIZILTAN 49 Welcome to William Kass’ ‘Miniature World’! An art project that will whet your appetite 50 Herkes stüdyodaki yerini alsın! Domates, sen kenarda duruyorsun, karnabahar lütfen kıpırdamamaya dikkat et! Toz şeker, ışıl ışıl parlamanı istiyorum”. Bu cümleler bir kişinin dudaklarından dökülecek olsaydı, o kişi büyük ihtimalle Brezilyalı fotoğraf sanatçısı William Kass olurdu. Çünkü kendisi, günlük yaşamımızda bizleri doyurmak ya da keyif vermekle yükümlü olan besinlere bambaşka bir vazife yüklüyor; onları uzun süredir devam eden fotoğraf projesinin önemli birer parçası, çoğu zaman dekoru olarak kullanıyor. Everyone take your places on set! Tomatoes, you’re in the corner, cauliflower please be sure to stand still! Sugar, I want you to shine brilliantly.” If these words were to come out of anyone’s mouth it would be the Brazilian photographer William Kass. This is beacause William Kass assigns a much different task to the everyday foods that we eat to satisfy our hunger or simply to enjoy. Food has been an important part of his ongoing photography projects and is often used as décor. Sao Paulo (Brezilya) doğumlu sanatçı, eğitimini mimari ve şehircilik üzerine yapıyor. Hatta pazarlama üstüne yüksek lisansı bile bulunuyor. Ama okul yıllarından bu yana ilgisi olan fotoğrafçılık giderek daha ağır basıyor. Böylece mimari bilgisi ve fotoğrafa olan ilgisi bir araya geliyor ve ortaya son derece ilgi çekici bir proje çıkıyor. Makro fotoğraf çekim tekniğini oldukça başarılı şekilde kullandığı ve “Minimize” adını verdiği bu projede, minyatür karakterlere ek olarak sebzeleri, meyveleri, bisküvileri hatta suşileri kullanıyor. Besinlerin projeye dahil edilme fikri de William Kass’ın natürmort’a olan ilgisinden geliyor. Böylelikle besinlerden oluşan küçük bir dünyayı karelemeye başlıyor. The artist was born in Sao Paulo, Brazil. He studied architecture and urban planning, and received his master in marketing. However, even then his deep passion for photography only increased. Thus came the mélange of his architectural knowledge and passion for photography, producing highly interesting projects. Using macro photography techniques, this project titled ‘Minimize’ features, in addition to mini characters, vegetables, fruits, biscuits, and even sushi. The idea of involving food in the project came from William Kass’ interest in still life, and the result is a magnificent creation of a small world made of food. 51 52 Çekimlere başlamadan önce Kass, ilk olarak nasıl bir sahne yaratmak istediğini aklında canlandırıyor. Ardından oyuncularını – minyatür karakterleri ve sebzeleri, meyveleri vb.-yerleştiriyor. Onları hayalindeki sahneye uygun olacak şekilde kesiyor. Yapıştırıcı ve strafor gibi yardımcı materyallerle tasarımını tamamlanıyor. Ardından da çekimler başlıyor. Bütün bu süreç, işin zorluk derecesine göre bazen bir bazen de iki gün sürebiliyor. Ortaya çıkan karelerse, içinde barındırdığı mizahi yaklaşımla gülümsetirken bir yandan da detaylara verilen önem ve kreatif yönüyle hayranlık uyandırıyor. Before shooting Kass first visualizes the type of scene he wants in his mind. He then arranges the ‘actors’-miniature characters, vegetables, fruits, etc. He places and cuts them according to the scene he has visualized in his mind, and completes the design with the help of adhesives like glue and styrofoam. Then the shooting begins. Depending on the difficulty of the project, the whole process can take one day or two. The resulting frames will put a smile on your face because of the inherent humorous approach, but the attention to detail and creative direction will leave you stunned in admiration. 53 Projenin mimarı Willam Kass’a, hem “Minimize” projesi hem de fotoğrafçılıkla ilgili merak ettiğimiz soruları yönelttik, kendisi de Dedeman Quarterly okurları için cevapladı: Bu proje ile herhangi bir sergiye dahil oldunuz mu? Henüz bir sergiye katılmadım ama bu konuda niyetim var. Projeden bağımsız olarak, fotoğrafçı kimliğimle, World Photography Organisation’ın düzenlediği bir yarışmaya katıldım. Şu an sanat kategorinde 10 finalistten biriyim. Dijital ve analog fotoğrafçılık ayrımı konusunda ne düşünüyorsunuz? Lomo marka bir analog kameram var. Bu kamerayla pek çok fotoğraf çektim ama daha sonra onları bir kenara koydum. Ardından dijital kamerayla çekimlere başladım. Bence kullanım rahatlığı açısından pek bir fark bulunmuyor. Yine de bu projeyi yaratırken dijital kameranın avantajlarından da yararlanmış olmalısınız? Kesinlikle. Bu çekimleri analog bir makine ile yapmak için yeteri kadar sabırlı değilim. Dijital kameralar ile bir fotoğrafı çektiğiniz anda sonucun iyi ya da kötü olduğunu görebiliyorsunuz. Photoshop’la rötuş yapabilmek açısından da We asked the project architect William Kass about his ‘Minimize’ project questions about photography, which he answered for Dedeman Quarterly readers: Have you been a part of any exhibition with this project? I haven’t been a part of an exhibition as of yet but I have the intentions of doing so. As a photographer, separate from this project, I took part in a competition held by the World Photography Organization. Right now I am 1 of 10 finalists in the art category. What do you think about the distinction between digital and analog photography? I have a Lomo brand analog camera that I have taken many photographs with, but then I put those photographs aside and began taking pictures with a digital camera. In terms of ease of use I think there isn’t much a difference between the two. In any case you must have benefitted from the advantages of using a digital camera when creating this project? Of course. In order to shoot this project with an analogue camera one must be very patient, and I am not. When you önem taşıyor. Bu iş için photoshop’un önemi büyük. Bir de tabii ki iyi bir stüdyo aydınlatması gerekiyor. Bundan sonraki adımınız ne olacak? “Minimize” projesine yeni çalışmalar eklemek gibi bir niyetiniz var mı? Evet, devam edeceğim. Benim seçtiğim ve kendimi ifade ettiğim bir sanat biçimi bu. Minyatürleri ve gıdaları kullanarak sanatsal anlamda bu konseptin sınırlarını zorlamaya devam edeceğim. 54 Bu fotoğrafların hepsinin ayrı bir hikayesi var ve hepsi birbirinden ilgi çekici. Aralarında sizin favoriniz olan çalışmalar hangisi? Beğendiklerim sayısı fazla. Ama özellikle üç tanesini söyleyebilirim. Herhangi bir gıda ürünü ile çalışmamış olsam da “Shaving Brush Savanna” yı seviyorum. Yapım aşaması oldukça keyifli olduğu için “Night Fishing” ve sanatsal yönü beni gerçekten tatmin ettiği için “Watermelon Cemetery” nin de yeri ayrı. William Kass’ın farklı çalışmalarını takip etmek isterseniz, http://wkass.500px.com/minimize_objects_ adresini ziyaret edebilirsiniz. take a photograph with a digital camera you look at the end result immediately and assess it. It is also very important in terms of being able to retouch the photograph on Photoshop. Photoshop is very important for this project, as well as good studio lighting. What will be your next step? Do you have any intentions of making additions to the ‘Minimize’ project? Yes, I will continue. This is form of art that I have chosen, and that I express myself through. I will continue to push the limits of this concept of using miniatures and food in an artistic platform. These photographs all have their own story and are all very intriguing. Which one is your favorite piece? I like a lot of them but I can list 3 in particular. I like “Shaving Brush Savanna” even though I didn’t use any food in that one. “Night Fishing” was particularly enjoyable to construct, and because the artistic direction of this piece really satisfied me I really like “Watermelon Cemetery”. To follow William Kass’ work please visit http://wkass.500px.com/_minimize Moda Sahnesi’nden Baştan Çıkarılma Üzerine Bir Deneyim; KÜLTÜR&SANAT-CULTURE&ART 56 “Bütün Çılgınlar İlk sezonlarında sahneye koydukları iki oyundan “Hamlet” olmayanı, “Bütün Çılgınlar Sever Beni” nin kulisine sızmayı başardık ve oyunun başarılı oyuncuları Aslı Tandoğan, Volkan Yosunlu ve Mert Fırat’la bol kahkahalı bir sahne arkası sohbeti gerçekleştirdik. YAZI-BY GÜ L İ N DE DE T E Kİ N Sever Beni” An Experiment on Temptation From Moda Theatre “All the Crazies Love Me” In its first few seasons the theatre performed two shows, and one of them was “Hamlet”. The other show is “All the Crazies Love Me”, and we were lucky enough to go backstage and have a conversation full of laughs with the cast, Aslı Tandoğan, Volkan Yosunlu, and Mert Fırat. 57 few months prior to the opening, before the dust had really settled, we caught up with Mert Fırat and his Moda Theatre crew. It was a couple of days before the grand opening, and you can see everyone’s eyes glistening with happiness and excitement. Their facial expressions did not reflect an ounce of fatigue. And now months later, this time when we met to discuss “All the Crazies Love Me”, you could see the same excitement in everyone’s eyes. The show is every Saturday and Sunday, and in order to get backstage for Saturday’s matinee, I agreed to show up at the Moda Theatre at 14:00. People who have come to Moda Theatre before, know that you don’t need to search for the crew when you get there. When they aren’t busy performing the actors can be found conversing with each other at the tea gardens by the entrance. Just like a friend from your neighborhood, you can always stop by and expect to find them there, and as a result, finding Mert Fırat wasn’t hard. Even though our conversation backstage was slightly delayed due to Kadiköy’s traffic and parking lot issues, I had the distinct pleasure of entering the stage to the melodic sounds of Aslı Tandoğan tuning her harp before the show. Trying not to distract her I quickly made my way through the set decorations, which was all set up and ready to go, to the backstage area. First stop, the men’s dressing room. When the cast is made up of three people, all of a sudden, the stories of what goes on backstage are overshadowed by the humorous conversations you have with the actors. Mert Fırat, Volkan Yosunlu, and Aslı Tandoğan do a good job of making me feel comfortable, more relaxed and closer to the actors. With their warmness and easy-going nature, it felt as if we had known each other for years. The actors set up a small tea station in the corner backstage equipped with a kettle, tea bags, and fruits juices. They offer a drink, and we choose apple juice, which is what we think is used as whiskey on stage. They prefer to have herbal tea before the show. A 58 B undan daha bir kaç ay önce, Eylül ayının başlarında, ortalık henüz toz dumanken, herkesin elinde bir moloz parçası taşıdığı günlerde konuşmuştuk Mert Fırat ve Moda Sahnesi ekibiyle. Mekânın açılmasına günler kala heyecandan gözlerinin içi gülüyordu hepsinin. Yorgunluğun esamesi ise okunmuyordu yüzlerinde. Aylar sonra bu defa, sezon oyunlarından “Bütün Çılgınlar Sever Beni” için buluştuğumuzda yine gözlerindeydi o heyecan. Her hafta Cumartesi ve Pazar oynanan oyunun, Cumartesi günkü matinesi öncesi kulislerine sızabilmek için, sözleştiğimiz gibi saat 14.00’de girdik Moda Sahnesi’nin kapısından. Moda Sahnesi’ne yolu düşenler bilir; ekibin hiçbirini aramanıza gerek kalmaz orada. Çekimlerinden kalan zamanlarının çoğunda girişteki çaycıda birileriyle söyleşiyor olurlar. Sanki mahalle arkadaşınızın kapısını çalıyormuş gibi çat kapı bulabilirsiniz onları çoğunlukla. Dolayısıyla Mert Fırat’ı bulmamız da sorun olmadı. Bir anda, bir yerden çıkıverdi karşımıza. Cumartesi trafiği, Kadıköy’ün otopark sorunu derken kulis sohbetlerimize biraz gecikmeli olarak başlamak zorunda kalsak da, erkenden arpını akort etmek için sahnenin yolunu tutan Aslı Tandoğan sayesinde ilk defa bir kulise arp sesleri eşliğinde giriş yapma keyfine erişmiş olduk. Tandoğan’ın dikkatini dağıtmadan, çoktan sahnedeki yerlerini almış olan dekorların arasından kulise doğru yol aldık. İstikamet erkeklerin kulisi... Kadro üç kişiden oluşunca kuliste “I used to be terrified to go on stage” As the men, who don’t really need to do much in terms of getting ready before the show, make their way to the stage to warm up, we catch up with Aslı Tandoğan who has finished tuning her harp. Her backstage area plays host to several actors all week, so with the comfort of being alone she makes this area all her own. She quickly cleans the area and tidies up. Our conversation starts with her first experience on stage. She intimately describes the moment she decided to – or didn’t decide to- play the character Maria, “At first I struggled a lot with the notion of doing theatre, because I didn’t want to do it. When I accepted the role I figured that something would come up so I wouldn’t have to perform. I was terrified of going on stage. I was never classically trained in theatre, so I was constantly questioning why I was even in theatre. But I received a lot of support from my fellow cast mates who motivated me and told me there was nothing to worry about. On the last day I was so nervous and scared that I started throwing up, and so stressed out that I lost four kilos in two days. I started yelling at everyone, saying, ‘who yaşanan hikâyelerin yerini, oyuncularla yaptığınız kahkaha dolu sohbetler alıveriyor birdenbire. Kendinizi oyunculara daha rahat ve yakın hissediyorsunuz ki Mert Fırat, Volkan Yosunlu ve Aslı Tandoğan’ın bize hissettirdikleri rahatlığı da belirtmeden geçmemek lazım. O kadar sıcak, o kadar doğallar ki yanımızda, sanki uzun süredir tanışıyormuşuz gibi hissediyoruz kendimizi. Kuliste kendileri için minik bir çay köşesi yapmış oyuncular. Bir su ısıtıcısı, bolca sallama çay ve meyve suları... İkram ediyorlar, daha sonra oyundaki viskilerin asıl kaynağı olabileceğini düşündüğümüz elma suyundan içiyoruz biz. Onlar oyun öncesi bitki çaylarını tercih ediyorlar. “Çok korkuyordum sahneye çıkmaktan.” Erkeklerin çok da hazırlanacak bir durumu olmadığından, ısınmak için sahneye gidişlerini fırsat bilerek, akort işini tamamlamış olan Aslı Tandoğan’ın yanında alıyoruz soluğu. Hafta boyunca çok sayıda oyuncuyu ağırlayan kulisi tek başına kullanıyor olmasının rahatlığıyla kendine göre yerleşiveriyor hemen. Biraz da kendince temizlik yapıveriyor hızlıca, ortalığı topluyor. Konuşmaya, ilk tiyatro deneyimini yaşadığını hatırlatarak, bu süreci biraz anlatmasını isteyerek başlıyoruz. am I?’, ‘what am I doing in theatre?’, ‘I won’t go out on stage.’ But everyone was so insistent, and as you can see this is where I am today.” Even though, after parting ways with the Antalya State Theatre, Tandoğan received offers to be on TV shows. She is originally a harpist, and in this show she is able to let her true talent shine. For someone who has years of experience on the sets of TV shows, we learn that this did not help her cope with her fear of going on stage, and that theatre is much different. We can understand why she is afraid when she explains that, “Tens of people watch this show live, if I make a mistake it’ll be a disgrace”. She adds, “If I didn’t play the harp I probably would have never chosen this profession. I feel comfortable on stage, and the show starts with me playing the harp; I think I find solace in the harp”. However today, after having 40 performances under her belt, she has mostly overcome the fear. Now she gets mild stomachaches before she goes on stage, but that’s all. Her mom noticed this change and said that there is quite a difference between her 3rd performance and her 35th performance. We tell her that we believe she’ll be even more comfortable during the 2nd performance and she replies unsure, ‘I don’t know if I’ll do the second one.” 59 60 Bütün samimiyetiyle “Başta bu durumdan çok muzdariptim, hiç istemiyordum tiyatro yapmak. Kabul ederken de nasılsa bir şey gelir başıma oynamam diye düşünüyordum. Çok korkuyordum sahneye çıkmaktan. Sonuçta bir tiyatro eğitimim yok, ne işim var benim tiyatroda diye söylenip duruyordum. Ama ekip arkadaşlarım hiçbir şey yokmuş gibi sürekli, yaparsın diyerek beni motive etmeye çalıştılar. Son gün gelince kusmaya başladım korku ve heyecandan, hatta iki günde dört kilo verdim stresten. Bizimkilere bağırdım ben kim tiyatro kim, ne işim var tiyatroda, çıkmayacağım sahneye, diye. Ama öyle ısrarcı çıktılar ki gördüğünüz üzere buradayım.” sözleriyle nasıl Maria karakteri olmaya karar verdiğini -ya da veremediğini- anlatıyor. Tandoğan, Antalya Devlet Operası’ndan ayrıldığı günlerde kendisine gelen bir dizi teklifi ile televizyonlarla tanışmış olsa da aslında bir arp sanatçısı. Bu oyunda da asıl sanatını konuşturma şansı buluyor. Yıllardır televizyonlarda yer alan birinin biraz rahatlamış olması gerekmez mi diye merak ettiğimizde, dizilerde ya da sinemada onca projede yer almasının bu korkusunun önüne geçemediğini tiyatroyu çok farklı gördüğünü öğreniyoruz. Neden bu kadar korktuğunu “Onca insan izliyor canlı canlı, bir hata yapsam, rezalet!” cümlesinden anlıyoruz. “Arp çalmasaydım olamazdım bu işte. Kendimi sahnede güvende hissediyorum. Oyuna da arp çalarak başlıyorum zaten, arpa sığındım galiba.” diye ekliyor. Şimdilerde ise 40. oyunlarını oynamış olmanın etkisiyle atlatmış o dönemleri. Sahneye çıkmadan önce küçük mide krampları, o kadar. Annesi de bu değişimi fark etmiş. 3. ve 35. oyunları izlediğinde ikisinin oldukça farklı olduğunu söylemiş. İlk oyunlarda üzerinde In the show Tandogan plays the quiet Maria, who is the every man’s ideal woman. However, because of the fact that she is the ideal for all men, this makes her husband paranoid and he eventually starts to do things that worry Maria. Despite all of this, her character, which represents purity, continues to be calm and indifferent until the end of the show. As for the ending; we’ll keep that a secret. Angel ve Yosif After finishing our conversation with Aslı Tandoğan, we go out on stage to find the cast’s male performers. Their warmup exercises seem as fun as they were back stage. We find them talking about current long running and short-term TV shows between their ma-ma, me-me, mi-mi sounds they keep repeating in order to tune their voices. Of course we will keep the gossip that is going on between them a secret. We ask Volkan Yosunlu to take a break from warming up. We are used to seeing most actors who perform in the theatre to also appear in television programs, and since we don’t really see Volkan Yosunlu in television, upon asking him how he got included in this cast, we learned that he was a close friend of Mert Fırat back when they were in school. After performing for the Izmit City Theatre he chose to move to Izmir, and be a travelling performer and that throughout this whole time, although they were physically far apart, their relationship never suffered. Around the time they were discussing producing a play they worked on during their school years, he got a call from Mert Fırat. While the Moda Theatre was being constructed, they met with Kemal Aydoğan who was olan tutukluğu attığını... İkinci tiyatro oyununda daha rahat olacağına inandığımızı belirttiğimizde ise, çok temkinli yaklaşıyor. “İkinciyi yapar mıyım bilmiyorum.” Oyunda, Maria isimli, sakin ve tüm erkeklerin idealindeki bir kadını canlandırıyor Tandoğan. Ancak bu kadar ideal olması da kocasını paranoyaklaştırıyor ve zamanla, Maria’yı zorlayacak şeyler yapıyor. Tüm bunlara rağmen saflığı ve temizliği temsil eden karakter, oyunun sonuna kadar bizi şaşırtmıyor. Oyunun sonu ise seyirciler için sürpriz. Angel ve Yosif Aslı Tandoğan ile sohbetimizin sonunda ekibin erkeklerini yakalamak için sahneye çıkıyoruz. Isınma turları da kulisteki kadar eğlenceli görünüyor. Gündemdeki uzun ve kısa soluklu dizilerden söz ederken yakalıyoruz onları, ses açarken çıkardıkları mama, meme, mimi sesleri arasında. Tabii buradaki dedikoduları kendimize saklayıp Volkan Yosunlu’nun ısınmasına ara vermesini rica ediyoruz. Tiyatrocuların bir çoğunu görmeye alıştığımız televizyon ekranlarında kendisi pek görünmeyen oyuncuya, ekibe the director as well as one of the theatre’s founders. He heard about the play, and liked it. They believed good things were going to happen for “All the Crazies Love Me”, so they agreed to do the play. As a result we had the pleasure of witnessing Yosunlu play the other quiet character Angel. He says the role was tiring theatrically, and went on to describe his role as such: “My character Angel is Yosif’s closest friend. He fell in love with his wife Maria years before. However, because of such sub-texts like thinking their lives wouldn’t cross paths, seeing them as incompatible, and perhaps seeing the love as an exaggeration of a platonic love, he didn’t open his heart to her, and they didn’t get together. Then when Yosif, a character with power and dominance, got together with her, he withdrew himself and cut his ties with the couple. A year later he found himself in their lives again as a result of a plan Yosif had. With love on the one hand, and the urge to help a close friend on the other hand, he goes with the flow of events. In the end, he gives in.” He describes the character with such enthusiasm and as if he were a real person, we ask about his place in life. “He is 61 Moda Sahnesi, okul yıllarında başlayan ve sahnede devam eden bir arkadaşlık öyküsünü de barındırıyor 62 nasıl dahil olduğunu sorduğumuzda öğreniyoruz ki Mert Fırat’la okul yıllarından beri yakın arkadaşlarmış. İzmit Şehir Tiyatroları’nın ardından İzmir’e gidip seferi olmayı seçtiğinden bu yana uzak kalsalar da ilişkileri kopmamış hiç. Okul zamanlarında çalıştıkları bir oyunu birlikte yeniden sahnelemeyi konuştukları sıralarda Mert Fırat’tan bir telefon almış. Moda Sahnesi’nin kurulma aşamasında sahneleyecekleri oyun için, oyunun yönetmeni ve tiyatronun kurucularından Kemal Aydoğan ile görüşmüşler. Oyunu dinlemiş, beğenmiş ve güzel şeyler olacağına inandıkları “Bütün Çılgınlar Sever Beni” için el sıkışmışlar. Ve böylece Yosunlu’yu oyunda bir diğer sakin karakter Angel rolünde izleme şansını yakalamışız. Dramaturjisine çok kafa yorduklarını söylediği rolünü ve oyundaki yerini ise şöyle anlatıyor. “Benim karakterim Angel, Yosif’in en yakın arkadaşı. Onun karısı Maria’ya da yıllar öncesinden aşık. Ama daha sonra kendi hayatı ile onun hayatını ortaklaştıramayacağını düşündüğünden, kendilerini denk görmediğinden, belki biraz da platonik aşkı büyütür ya gözünde insan, böyle bir alt metinden dolayı ilişkiye girmemiş, yüreğini açmamış. Sonrasında da Yosif gibi baskın, iktidar sahibi bir karakter kadınla ilişkiye girince kendini geri çekmiş ve çiftle ilişkiyi koparmış. Bir yıl sonra ise Yosif’in bir planıyla yeniden hayatlarına dahil oluyor. Bir tarafta aşkı, diğer tarafta yakın arkadaşına yardım etme isteği ile kendini olayların akışına bırakıyor. Sonunda o da baştan çıkıyor.” O kadar keyifle ve gerçek biri gibi anlatıyor ki karakteri, hayatın içindeki yerini soruyoruz. “Direk hayatın içinden bir karakter, çünkü yazar çok keyifli yazmış. Hani hem erkeğin hem kadının farklı yüzleri vardır ya, hepimiz ara ara karşılaşırız. İktidar seven erkekle, iktidarı reddeden erkek, iktidarı seven kadınla, o iktidarı reddeden kadın... Bunlar hayatın içinde var. Angel’ınki gibi bir mesleki duruşu, doğa ile olan ilişkiyi, kapitalizm karşıtlığını yaşayan ve tercih eden bir sürü insan var. Aşkı, Angel’ın tarif ettiği gibi tanımlayan insanlar da var, Yosif’in tarif ettiği gibi tanımlayan insanlar da var.” diyerek karakterin içimizden biri olduğunun altını çiziyor. Tam oyunculuğun bir gözlem işi olduğu gibi ciddi konulara girecekken, Mert Fırat, Tandoğan ile devam ettikleri ısınma hareketlerine son vererek, vaktin azaldığını hatırlatmak için araya giriyor. Malum biraz gecikmeli başladığımızdan oldukça hızlı olmamız gerekli. Fırsattan istifade Mert Fırat’a soruyoruz sorularımızı bu defa. Öncelikle neden bu oyunu seçtiklerini merak ediyoruz. a character straight from real life because the author wrote him in such an enjoyable way. You know how women and men have different faces, faces that we occasionally get to see? Power-loving men, men that reject power, power-loving women, and women who reject power… These things are a part of life. There are many people who like Angel have a professional stance, a relationship with nature, and lead an anti-capitalistic life. There are people who identify love the way Angel describes it, and people who identify love the way Yosif describes it”, and with that he underlines the fact that the character is one of us. Just as we’re about to get into serious issues like how acting is a task of observing, Mert Fırat and Tandoğan end the warm-up session they were doing to interrupt us to remind us that there is little time left. We started with some delay so now we need to be fairly quick. Since the opportunity presented itself we now ask Mert Fırat some questions. First off we’re wondering why they picked this play. And then he describes how he put together the cast. “We wanted to do this play for a while now with Kemal because the author also wrote “Joan of Arc’s Other Death’ which we really like. We were going to do this play with a different cast when we were at Oyun Atölyesi (Actor’s Workshop) and then it came up again here. I was supposed to take part in Hamlet’s team then but because it was a series I couldn’t. I couldn’t come here everyday for 2 months for rehearsals that were going to start towards the end of summer. Because of that I wasn’t a part of that team and we thought to do this play. When we were editing the text we needed an actress who could play a musical instrument perfectly. Finding an actress to fit those standards in Turkey is hard. I thought of Aslı, who I worked with on the Kapalıçarşı (Grand Bazaar) series, because she is a harpist and in addition to playing the harp I really like her acting skills. She is a good, calm, decisive, and valuable actress. Although she shied away from it a bit, she couldn’t escape playing the role, and she was much more successful than we expected. Aslı is a hard-working, disciplined, and intelligent actress who transforms what is said very quickly.” Right then Yosunlu, who was continuing to warm-up in the back, begins reproaching Fırat for not praising himself like this, to which Fırat responds by saying it’s his job, and begins telling us about their friendship. When they were in school he played in both Yosunlu’s thesis and a play he later directed. But now it seems as though Yosunlu is Fırat’s biggest supporter Moda Theater also contains a story of friendship that has started in school years and continued on stage. 63 Sonrasında kadroyu nasıl bir araya getirdiğini... Uzun uzun anlatıyor. “Kemal abiyle bu oyunu oynamayı uzun zamandır istiyorduk. Çünkü oyunun yazarı çok sevdiğimiz ‘Jean Darc’ın Öteki Ölümü’nün yazarı. Oyun atölyesindeyken başka bir kast ile yapacaktık bu oyunu. Sonra burada yeniden gündeme geldi. Ben o dönemde Hamlet’in ekibinde yer alacaktım. Fakat dizi olduğu için giremedim. Yazın sonuna doğru başlayacak provalar için iki ay boyunca her gün buraya gelmem mümkün olamıyordu. O nedenle de ben ekibin dışında kalıyordum. Dolayısıyla bu oyunu sahnelemek aklımıza geldi. Metin düzenlemelerini yaparken bize müzik aletini mükemmel çalacak bir kadın oyuncu gerekiyordu. Türkiye’de de o standartta bir kadın oyuncu bulmak çok zor. Aklıma Kapalıçarşı dizisinde birlikte oynadığım Aslı geldi, arp sanatçısı olduğu... Arp çalmasının dışında oyunculuğunu da çok beğeniyorum. İyi ve sakin, kararında oynayan değerli bir oyuncu. Gerçi Aslı biraz nazlandı oynamamak için, ama kaçamadı. Bu rolün özelinde beklediğimizden de yüksek bir başarı gösterdi. Aslı çok çalışılası, disiplinli, akıllı, söylenen şeyi çok çabuk dönüştüren bir oyuncu.” Tam bu sırada arkada ısınmaya devam eden Yosunlu, Fırat’a kendisini böyle övmediği için sitemli sözler etse de, Fırat onun işinin bu olduğunu söyleyerek onunla olan dostluklarını anlatmaya başladı. Meğer okul yıllarında Yosunlu’nun hem tezinde oynamış hem de sonrasında da yönettiği bir oyunda. Yosunlu ise hiçbir işinde oynamamış Fırat’ın. Oysa Yosunlu şimdilerde Fırat’ın kendi tiyatrosunda oynayarak en büyük desteği veriyor galiba. İkisi birlikte 2003-2006 yıllarında Ankara’da da birlikte bir sanat atölyesi kurmuşlar aslında. 60-70 kişilik bir tiyatro, resim kursu, bağlama dersi, yazarlık atölyesi, dans derslerini içeren bir halk evi açmışlar. Sonrasında bir takım fikir ayrılıklarından yolları ayrılmış, Fırat’ın yolu da böylece İstanbul’a düşmüş. O günden beri de biz her ne kadar onu yoğun olarak televizyonda görüyor olsak da tüm bu yoğunluk arasında ara vermeden tiyatro yapıyor. Yıllarca Oyun Atölyesi’nde yer aldıktan sonra şimdi de 12 kişi birlikte kurdukları Moda Sahnesi’nde “Bütün Çılgınlar Sever Beni” de Maria’nın paranoyaklaşmış kocası Yosif rolü ile seyircisiyle buluşuyor. Yosif tüm bu paranoyaklık sınırları içerisinde Angel ve Maria’ya kıyasla oldukça komik bir karakter olarak sahnede yer alıyor. Bu karakter seyirci tarafından daha da sevilmesine de sebep olmuş. Hatta sosyal medyada Mert Fırat’ın komedyenliğini keşfettiklerini düşünenler bile var. Ancak tüm by performing in Fırat’s plays. The two of them actually founded an art workshop in Ankara between 2003-2006. This workshop, which served almost like a community home, hosted a 60-70 person theatre, painting courses, bağlama (Turkish stringed instrument) classes, writer’s workshops, and dancing classes. After this, there were some differences of opinions between the two, and as a result Fırat decided to move on to Istanbul. Since that day he has been a fixture in television shows, but even with his busy schedule he has always set aside time for the theatre. For years he took part in the Oyun Atölyesi, but now at the Moda Theatre that he founded with 12 other people, he performs for the audience as Maria’s paranoid husband Yosif in “All the Crazies Love Me”. Yosif takes the stage as a certifiably paranoid character, but when compared to Angel and Maria, he is quite comical. For this reason he is a rather likable character for the audience. So much so that in social media, some people were saying they discovered Mert Fırat the comedian. But it seems as though the people that made these remarks missed an important fact. While Fırat performed 64 bu yorumları yapanların atladığı bir nokta var sanki. Fırat, Oyun Atölyesi’nde oynadığı yıllar içerisinde defalarca komedi oyununda oynamış, en son “Testosteron” oyunu sinemaya uyarlanmıştı. Neden önceki performanslarının değil de en çok bunun konuşulduğunu sorduğumuzda, “Galiba orada biz kalabalıktık, 14 kişi Hırçın Kız, 7 kişi Testosteron... Şimdi burada 3 kişiyiz. Herkesin performansları ayrı ayrı detaylı olarak izlenebiliyor. Bunun etkisi olduğunu düşünüyorum. Yoksa hayatımın komedi oyununu buldum da onu oynuyorum gibi bir durum yok.” diyerek destekliyor düşüncemizi. Ama yine de televizyonlarda şu sıralar üzerinden İntikam oyunları oynanan bir adamı, sahnede böylesine eğlenceli olarak izlemek de seyirciyi başka türlü etkiliyor olsa gerek. at the Actor’s Workshop, he was involved in a number of comedies, and in fact his play “Testosterone” was even adapted to be a movie. When we asked why his latest project was more discussed than his previous ones, he responded, “I think there were more people in the cast. For “Angry Girl” there were 14 of us. For “Testosterone” there were 7. And now for this show we are 3 people. This way everyone’s performances can be watched separately and in a detailed manner. I think this has something to do with it. Because it’s not like I just found the best play of my life, and I had a chance to act in it”. But it must also affect the audience to see someone who portrays a revenge filled character on television, performing in a fun and easy going play. Ve perde… Zaman bizim için doluyor artık. Oyunun başlama saatini beklemek için giriş katına çıkıp bir bardak çay içiyoruz. Mekân oldukça kalabalık, seyirci sanki bu sahne yıllardır oradaymış gibi benimsemiş. Ekibin samimiyeti, yıllardır edindikleri kurumsal tecrübe, Anadolu Yakası halkı ile olan ilişkileri de elbet etkiliyor bu durumu. Karşılıklı bir güven olduğu nasıl da belli. Saat yaklaşınca hemen pasajın içindeki sahaflara göz gezdiriyoruz, şansımıza sevdiğimiz bir yazarın eski basımı bir kitap düşüyor. Keyifle mekânın, sinema olduğu günlerden beri çok sevdiğimiz o şahane merdivenlerinden salona doğru süzülüyor ve koltuğumuzda ışıkların sönmesini bekliyoruz. Ve karanlık Aslı Tandoğan’ın ellerinden muhteşem bir arp sesi ile aydınlığa dönüşüyor. Beyazlar içerisindeki Tandoğan, Maria karakteri gereği oldukça yalın ve etkileyici görünüyor sahnede. O çalmaya devam ederken de Mert Fırat ve Volkan Yosunlu sahnenin sol tarafında bir saat sürecek keyifli bir hikâyeyi başlatıyorlar bizim için sade ve kararında bir sahne dekoru içerisinde. Bulgar tiyatrosunun önemli oyun yazarlarından biri olan Stefan Tsanev de oldukça yalın bir dil seçmiş oyunu için. Ama aslında alt metinde sert bir iktidar eleştirisi var. Her ne kadar oyunun hikâyesi kısım kısım alt metnin önüne geçse de, oyunun genelinde, yazarın iktidarla, baştan çıkarılmayla ve bedel ödemekle ilgili bir derdi olduğu net bir şekilde gözlenebiliyor. Mert Fırat komedinin arkasına saklayarak sunduğu paranoyaklığı, Yosunlu, aşkı ve baştan çıkarılmayı, Tandoğan ise masumiyeti seyirciye yeniden sorgulatıyor. Bir kadını kimse baştan çıkartmaya çalışmamışsa o kadının kocasına sadık kalmaktan başka çaresi yoktur, diyor bir yerde. Temeldeki mesele o: Bir insanı kimse baştan çıkarmaya çalışmamışsa o insanın ideolojisine sadık kalmaktan başka şansı yoktur. Bu bir önerme değil, ironi. Paranoyayı, iktidarı ciddi şekilde eleştiriyor. Mutlak iktidarın içinde var olduğunda yükselmenin bazı bedelleri olduğunun altını çiziyor. And scene… Time is running out for us. We head to the entrance level to grab some tea while we wait for the play to start. The venue is crowded as if people have been coming to this theatre for years. The cast’s friendliness, their experience in theatre, and the relationship they have with the residents of Istanbul’s Anatolian side are all factors that contribute to this. It’s obvious that they trust each other. As showtime nears, we find ourselves browsing a second hand book dealer in the passage, and an old edition of one of our favorite author’s books catches our eye. We cheerfully enter the theatre, float down the marvelous steps towards our seats and wait for the lights to turn off. And then the darkness transforms to light by the beautiful sounds of Aslı Tandoğan playing the harp. As she plays the character of Maria she stands on the stage impressive and sincere. While she continues to play Mert Fırat and Volkan Yosunlu begin telling us the delightful one-hour long story from the left side of the simple and meticulously decorated stage. Stefan Tsanev, one of Bulgarian theater’s most important playwrights, selected pretty straightforward language for this play, but there is a harsh criticism of power in the sub-text. Throughout the play, no matter how much of the story seems to overpower the sub-text, it is obvious that the writer is bothered by power, seduction, and the consequences of actions. The paranoia that Mert Fırat presents hidden behind comedy, makes the audience re-evaluate Yosunlu’s love and enticement, and Tandoğan’s innocence. At one point it says that if no one has seduced the woman, then she has no choice but to stay loyal to her husband. That is the underlying issue: if no one has tried seducing that person, then that person has no other choice but to stay true to their ideology; This is not just a proposition, it is irony. Power and paranoia severely criticized. It underlines the fact that when one has absolute power, there are some costs to that rise to power. 65 TEKNOLOJİ-TECHNOLOGY 66 İyi Uykular Günde ortalama sekiz saat uyuduğumuzu düşünürsek, hayatımızın üçte birini uykuda geçirdiğimiz ortaya çıkıyor. Peki, modern insan için saatler, günler bu kadar değerliyken uykuya neden bu kadar fazla zaman harcıyoruz? YAZI-BY ELİF ER E N AL T INARIK Sleep Well If you consider the fact that we sleep approximately 8 hours a day that means that we spend 1/3 of our lives sleeping. Why then, for the modern person to whom hours, and days are incredibly important, do we spend so much time sleeping? Neden uyuyoruz?” Uykuda geçirdiğimiz sekiz saat içinde yüzlerce e-postaya cevap verme, sayfalarca yazı yazma, daha fazla film izleme şansımız varken neden uykuya teslim oluyoruz? Bilim adamları yüzyıllardır yaşamın en temel aktivitelerinden birine dair bu can alıcı sorunun cevabını arıyor. Akla ilk gelen cevap vücudun günün yorgunluğunu atma, dinlenme ihtiyacı… Dinlenmenin uyku dışında başka formları da var, ama hiçbiri uykunun yerini doldurmuyor. Bu da uykuyla daha derin bir bağımız olduğunu hatırlatıyor. Neden uyuduğumuza dair en eski teorilerden biri, Harvard Tıp Fakültesi’nde temelleri atılan uyum teorisi. Bu teori hayvanların uyuma alışkanlıkları üzerinden türetildi. Teorisyenler hayvanların gece uyumasının ardında diğer hayvanların saldırılarından ve onlara yem olmaktan korunmak güdüsünün geldiğini öne sürseler de teorinin karşıtları uyku halinin getirdiği bilinçsizliğin acil durumlarda tepki gösterme olasılığını azalttığını öne sürerek bu görüşü rafa kaldırdılar. Yine Harvard Tıp Fakültesi’nin bir çalışmasına göre hayvanlar ve eski insanlar yemek kaynaklarının kıtlığına karşı enerji depolarını harcamamak için uyudular. Why do we sleep?” In those 8 hours that we spend sleeping we could answer hundreds of e-mails, write pages and pages worth of things, and have the chance to watch so many films; so why do we give in to sleep? Scientists are in search of an answer to this crucial problem, which is one of the most basic activities of life that is centuries old. The first answer that comes to mind is that your body needs to rest from the stresses and exhaustion of the day… There are other ways to rest besides sleep but none of them can replace sleeping. This reminds us that we have a deeper connection with sleep. One of the oldest theories of why we sleep comes from the Harvard Medical School and laid the foundations for the theory of sleep. This theory is derived from the sleep habits of animals. Theorists believed that the motivation behind animals sleep stemmed from trying to protect themselves from being bait for predators, but opposition to this theory pointed out that being in a sleeping state reduces animals reaction time in case of emergency and hence these opinions were shelved. According to another Harvard Medical School study, historically animals and people would sleep to conserve energy during scarcity of food resources. Neden uyuduğumuza dair pek çok farklı teori olsa da esas cevap uykusuzluğun kendisinde gizli. Uykudan mahrum kalınca vücutta yaşanan değişimler uykunun neden önemli olduğunun en önemli göstergeleri. Uyku beyin gelişimi için çok önemli. Sağlıklı bir uyku düzeni hafıza, dikkat gibi bilişsel yeteneklerimizi normal seviyelerde tutmamızı sağlıyor. Sadece bir gecelik uykusuzluk ise halsizlik, dikkat dağınıklığı, anlama güçlüğü, unutkanlık gibi pek çok yan etkiye neden oluyor. Süreğen uykusuzluklarda ise beynin konuşma yeteneğini, hafızayı, organize olmayı ve zaman algısını yöneten kısmı adeta kendini kapatıyor. Araştırmalar gösteriyor ki uykusuzluk sorunu yaşayanlar değişken durumlara adapte olmakta ve mantıklı kararlar almakta zorlanıyorlar. Tüm dünyayı derinden etkileyen Çernobil faciasının uykusuzluğun neden olduğu bir insan hatasından kaynaklandığı biliniyor. 1986’da Challenger uzay mekiğinin kalkışından kısa süre sonra yedi mürettabatıyla birlikte havada infilak etmesinin nedeni de benzer şekilde kara ekibinin uykusuz bir gece geçirmesinden kaynaklanan anlık bir hata olduğu defalarca yazıldı. Even though there are many theories as to why we sleep, the answer lies in insomnia itself. One of the most important indicators of why sleep is important are the changes that your body goes through when you are deprived of sleep. Sleep is very important for brain development. Healthy sleep patterns enable us to keep memory and cognitive abilities, such as attention, at a normal level. Even one night of insomnia can cause many side effects like fatigue, distractibility, difficulty in understanding, and forgetfulness. Chronic insomnia however can affect the brain’s ability to speak, and memory, and result in the parts that control organization and time perception shutting itself down. Research shows that people living with sleeping problems have trouble adapting to changes in life and find it hard to make sensible decisions. It is known that the Chernobyl disaster that deeply affected the entire world was caused by human error due to insomnia. In 1986, shortly after departure the 7-man crew Challenger Space Shuttle exploded in the air because of an instant error due to a sleepless night spent by the team. “ “ 67 68 Bir gece boyunca yaklaşık üç ila beş kere REM uykusuna geçiliyor. Bu evrede bilinç açık olamasa da beyin oldukça hareketli. Nefes alışverişiyle birlikte kalp atışları da hızlanıyor. Rüyaların pek çoğu da REM evresinde görülüyor. REM evresinden sonra uykunun döngüsü yeniden başlıyor. Uykusuzluk yalnızca bilişsel fonksiyonları köreltmekle kalmıyor. Duygusal ve fiziksel sağlığı da olumsuz etkiliyor. Çocuklar için çok önemli olan büyüme hormonu uykudayken salgılanıyor. Aynı hormon yetişkinlerde kas dokusunun yenilenmesine yardımcı oluyor. Uyku yoksunluğu iştahı kontrol eden hormonları da etkileyerek obezite ihtimalini artırıyor. Proteinler uykudayken sentezleniyor. Kaliteli bir gece uykusu bağışıklık sistemini adeta şarj ediyor. Uykunun önemini daha iyi anlamak için öncelikle uyku esnasında neler olduğunu gözden geçirmekte fayda var. Uyku 90-110 dakikalık aralıklarla dönüşümlü olarak tekrarlayan, iki temel evreden oluşuyor: REM ve REM dışı evre. REM dışı evre kendi içinde dört farklı evre daha barındırıyor. Uykunun ilk evresinde vücut yarı uyanık oluyor. İkinci evrede nefes alışverişi ve kalp atışları yavaşlıyor. Yaklaşık 20 dakika süren bu evre, uykunun en uzun evresi. Üçüncü evrede beyin delta dalgaları yayıyor. Nefes alışverişi ve kalp atışı en düşük seviyelere geriliyor. Dördüncü evrede nefes alışverişi ritmik ve kas aktivitesi sınırlı. REM (Hızlı Göz Hareketi) evresi uykuya daldıktan yaklaşık 70-90 dakika sonra başlıyor. Bir gece boyunca yaklaşık üç ila beş kere REM uykusuna geçiliyor. Bu evrede bilinç açık olamasa da beyin oldukça hareketli. Nefes alışverişiyle birlikte kalp atışları da hızlanıyor. Rüyaların pek çoğu da REM evresinde görülüyor. REM evresinden sonra uykunun döngüsü yeniden başlıyor. Kısacası uykunun beş evresi her gece dört ila altı kere tekrarlıyor ve bu döngü bilişsel fonksiyonların devamlılığı açısından önemli. Bu yüzden uyku bölündüğünde ve beyin bu evreleri tamamlayamadığında bilişsel yorgunluk başlıyor, bu da hafızada zayıflık, dikkat eksikliği gibi belirtilerle kendini gösteriyor. 1953’te uykunun evrelerinin daha iyi anlaşılması ve REM uykusunun keşfi sonucu Sleep deprivation does not only affect cognitive functions but also adversely affects emotional and physical health. The growth hormone, very important for children, is released during sleep. That same hormone helps the regeneration of muscle tissue in adults. Sleep deprivation also affects the hormones that control appetite and increases the likelihood of obesity. Proteins are synthesized during sleep. A good night’s sleep basically charges the immune system. To better understand the importance of sleep, it is important to first look at what happens when we are sleeping. Sleep is made up of two main phases that repeat themselves in intervals of 90 to 110 minutes: REM and NREM. NREM has 4 different stages within it. In the first stage of sleep your body is half awake. In the second stage your breath and heart rate slows down. In the third phase your delta brain waves begin to spread and your breathing and heart rate decline to the lowest levels. In the fourth phase breathing is rhythmic and there is limited muscle activity. REM (Rapid Eye Movement) begins about 70-90 minutes after you fall asleep. In the course of one night you switch to REM sleep about 3-5 times. During this stage even though you aren’t conscious your brain is still very active. Most of your dreams happen during REM sleep. After REM sleep the sleep cycle starts over; the sleep cycle repeats itself 4-6 times and this is important in terms of maintaining cognitive functions. When your sleep is interrupted and your brain doesn’t have the chance to complete these cycles, you feel fatigue resulting in memory loss and lack of attention. Better understanding these sleep cycles and the discovery of REM sleep in 1953 illuminated the reason why our bodies, and especially our brains, need quality sleep. An indicator of REM sleep’s role in brain development comes from the fact that when newborns are sleeping they experience longer REM sleep than adults do. During the REM most of the neurons in the brain move faster than they do when awake, but chemicals such as serotonin, norepinephrine, and histamine remain still. Scientists believe In the course of one night you switch to REM sleep about 3-5 times. During this stage even though you aren’t conscious your brain is still very active. Most of your dreams happen during REM sleep. After REM sleep the sleep cycle starts over. vücudumuzun, özellikle beynimizin neden kaliteli uykuya ihtiyacı olduğu konusu bir nebze daha aydınlandı. REM evresinin beyin gelişimindeki rolüne dair bir ipucu da yenidoğanların uyku sırasında REM’de geçirdikleri sürenin yetişkinlere göre daha uzun oluşu. REM evresi esnasında beyindeki nöronların pek çoğu uyanıkken olduğundan daha hızlı hareket ederken serotonin, norepinefrin ve histamin gibi iletici kimyasallar hareketsiz kalıyor. Bilim insanlarının görüşü uykunun gün içinde çokça kullanılan bu nöronlara bir dinlenme ve hassasiyetlerini geri kazanma fırsatı verdiği yönünde. Vazgeçilmez bir ihtiyaç Amerikan Ulusal Uyku Derneği, hayatlarımızın üçte birini kapsayan uykuyu vakit kaybı olarak görmememiz gerektiğini, aksine insanın vazgeçilmez bir ihtiyacı olan uykunun enerjik ve başarılı olmamızın ön koşulu olduğunu söylüyor. Vakfın bir çalışmasına göre araştırmacılar insan ile uyku arasındaki ilişkiyi iki önemli bileşen üzerinden 69 70 değerlendiriyorlar; bazal uyku ihtiyacı ve uyku borcu. Bazal uyku ihtiyacı bireyin günlük hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu uykuyu belirtirken, uyku borcu olarak tanımlanan faktör üst üste eklenerek biriken uyku kayıplarına işaret ediyor. Bu teoriye göre bireyin bilişsel işlevlerini tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için günlük uyku ihtiyacını karşılaması kadar daha önceden uykusuzluk çektiği zamanlar da önemli. İnsanlar ve hayvanlar üzerinde yapılan gözlemler bir gece uykusuzluğun ardından daha uzun ve daha derin bir gece uykusuna ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Yani bir gece uykunuzu tam alsanız dahi, daha önceki gecelerde yaşadığınız uykusuzluk bilişinizi olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bu da uykunun ikame edilemeyeceğini ortaya koyan ve neden her gece uyuduğumuza dair soruları karşılayan bir teori. Amerikalı bilim adamları uykuya neden ihtiyaç duyduğumuza dair kadim soruya bir açıklama daha buldu. Yapılan deneyler sonucunda serebral omurilik sıvısının uyku süresince beynin her yerine pompalandığı ve bu sıvının beynin doğal aktivitesinden kaynaklanan moleküler tortuları temizlediği ortaya çıktı. Bu tortular arasında Alzheimer hastalığına ve demansa neden olan toksik proteinler de sayılıyor. Fareler üzerinde yapılan deneyin sonuçlarına göre uyku sırasında beyin hücreleri küçülüyor ve aralarındaki boşluk yüzde 60 artıyor. Serebral omurilik sıvısının akışı da bu sayede uyanıkkenkinden 10 kat daha hızlı oluyor. Öğrenciler üzerinde yapılan bir çalışma da ders çalıştıktan sonra uyuyan öğrencilerin tüm gece çalışanlardan daha fazla olduğunu gösterdi. Bunun nedeni beynin gün içinde edindiği bilgileri uykudayken işlediğine dair yaygın inanılan tez. Ayrıca uyku sırasında görülen rüyaların da duygusal çatışmaların çözülmesinde ve anılarla düşüncelerin pekiştirilmesinde etkili olduğu da bilinen bir gerçek. “Bir gecede ne kadar uyumalıyız?” Uyku hakkında sıkça sorulan sorulardan biri de bu. Aslında uykuya dair diğer sorular gibi bunun da çok net bir yanıtı yok. Kişisel ihtiyaçlar bu konuda belirleyici olsa da ortalama sekiz saat sağlıklı bir uyku için gerekli süre. Uykunun en temel insan ihtiyaçlarından biri olmasının ardından birden fazla teorinin payı olabilir. Bilim, bu gizemli dünyanın gerçeklerini tam olarak anlayabilmiş ve açıklayabilmiş değil. Ama onsuz yapamıyoruz. that these neurons that work a lot during the day take a break while asleep, giving them a chance to regain sensitivity. An indispensable need The American National Sleep Foundation believes that we should not see the time we spend asleep, which covers 1/3 of our lives, as a waste of time but rather recognize the essential need for sleep as a prerequisite to being energetic and successful. According to a study by the foundation, researchers evaluate two important components in the relationship between man and sleep; basal sleep need and sleep debt. Basal sleep need refers to the sleep needed for an individual to sustain a healthy lifestyle on a daily basis. The factor known as sleep debt refers to the accumulation of consecutive sleep loss. According to this theory in order for an individual to perform cognitive functions, times of insomnia are as important as meeting the daily need for sleep. Observations made on humans and animals indicate that after a night of insomnia there is a need for a longer and deeper night’s sleep. Even if you get a full night’s sleep, if you’ve had sleepless night before that it can negatively affect your cognition. This demonstrates that you cannot substitute sleep and is a theory that satisfies the question of why we sleep every night. American scientists found another explanation for their ancient question of why we need sleep. Experiments showed that cerebral spinal fluid, which cleans molecular residue resulting from natural brain activity, is pumped to all parts of the brain during sleep. Among these residues include toxic proteins that can cause Alzheimer’s disease and dementia. According to the results of an experiment on mice, brain cells shrink during sleep, increasing the gap between them by 60% and because of this the cerebral spinal fluid flows 10 times faster than when one is awake. According to a study, students who sleep after studying retain the information more so than students who study all through the night. This fact is commonly thought to be because information we acquire during the day is processed in our brains while we sleep. In addition, it is a known fact that dreams we see while sleeping help resolve emotional conflict and are effective in consolidate memories and thoughts. A commonly asked question about sleep is, “how long should we sleep in one night?” In fact just like the other questions about sleep, there isn’t a clear answer to this one. Although it depends on your personal needs, the time required for a healthy sleep is 8-hours. Sleep is one of the most basic human needs. There are many different theories surrounding sleep; science has not been able to fully understand and explain the facts of this mysterious world. But the fact remains that we cannot live without sleep. etkinlik takvimi calender of events RİZE ERZURUM ZONGULDAK İSTANBUL KAPADOKYA DİYARBAKIR ŞANLIURFA KONYA GAZİANTEP DENİZLİ ERBİL TAŞKENT KONYA Konya Bin Nefes Bir Ses Uluslararası Türkçe Tiyatro Yapan Ülkeler Festivali Aralarında Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan’ın da olduğu, pek çok farklı ülkenin katılımıyla gerçekleşen “Konya Bin Nefes Bir Ses Uluslararası Türkçe Tiyatro Yapan Ülkeler Festivali” 7.yılında bir kez daha tiyatro severlerle buluşacak. 4-14 Mayıs, Konya Devlet Tiyatrosu Konya 1,000 Breaths, One Voice International Festival of Turkish Theater Performers For the 7th year now the ‘Konya 1,000 Breaths, One Voice International Turkish Theater Performers Festival‘ brings together theater lovers with participants from various countries around the world like Kazakhstan, Kirgizstan, and Azerbaijan. 4-14 May, Konya State Theater GAZİANTEP Azam Ali & Niyaz Batı ve doğu ezgilerini buluşturan Azam Ali ve Niyaz, unutulmaz bir konserle Gaziantep seyircisi ile buluşuyor. 9 Nisan, 21:30, Hayal Kahvesi Azam Ali & Niyaz Combining eastern and western tunes Azam Ali and Niyaz will perform an unforgettable concert for audiences in Gaziantep. 9 April, 21:30, Hayal Kahvesi ZONGULDAK Leyla’nın Evi Zülfü Livaneli’nin aynı adlı romanından uyarlanan oyunda, bir yalının el değiştirmesinden yola çıkılarak kuşak çatışmaları anlatılıyor. 21 Mart, 20:00, Karadeniz Ereğli Erdemir Kültür Merkezi Leyla’s House Adapted from Zülfü Livaneli’s novel with the same title, Leyla’s House describes the generational conflicts that start when a mansion changes owners. 21 March, 20:00, Karadeniz Ereğli Erdemir Cultural Center DQ HABERLERNEWS 74 “MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI”NIN SONUÇLARI AÇIKLANDI Dedeman Topluluğu’nun kurucusu Mehmet Kemal Dedeman’ın anısını yaşatmak ve ilkelerini geleceğe taşımak adına, “Yarına bir ‘değer’ bırak” sloganı ile bu yıl 10’uncusu düzenlenen “Mehmet Kemal Dedeman Araştırma ve Geliştirme Proje Yarışması’nın kazananları belli oldu. Turizm ve Madencilik sektörlerine kalıcı bir değer yaratma amacıyla bu yıl 10’uncusu düzenlenen Mehmet Kemal Dedeman Araştırma ve Geliştirme Proje Yarışması’nda ödüle layık görülenler açıklandı. Madencilik dalında, “Türk madenciliğini geliştirmeye yönelik araştırma ve projeler” ve turizm dalında “Turizm sektöründe yeni eğilimler, uygulamalar ve bunların sektöre etkisi” konu başlıkları ile gerçekleştirilen yarışmada; birinci seçilen projeye 20 bin, ikinci seçilen projelere 10’ar bin, üçüncü seçilen projelere ise 5’er bin TL ödül verildi. Turizm dalında Dr. Kunter Manisa, Dr. Bora Yerliyurt ve Dr. Hasan Gül; “Turizm Sektöründeki Yeni Eğilimler Perspektifinde Ege Bölgesindeki Zeytincilik ve Zeytinyağı Üretiminin Alternatif Turizm Türleri Üzerinden Değerlendirmesi - Ayvacık Örneği” projesi ile birinciliğe layık görüldü. “Turizm Sektöründe Vergi İndirimi ve Ekonomik Etkileri” projesi ile Dr Hasan Gül ikinci; “Sürdürülebilir Turizm Yaklaşımıyla Dikili ve Bergama’yı Bütünleştirme Potansiyeli” ile Öğr. Gör. Emre Ataberk, Prof. Dr. Füsun Baykal, Doç. Dr. Gözde Emekli, Yrd. Doç. Dr. İlkay Südaş ise üçüncü seçildi. Madencilik dalında “Hakkari Oksitli Çinko Cevherinin Zenginleştirme Olanakları ve Yüksek Yüzey Alanlı Karbon Üretimi ile Ağır Metallerin Giderimi” projesi ile Tolga Depci, Yunus Önal, Orhan Özdemir ve Mehmet Deniz Turan ikincilik, “Doğal Taş İşletmeciliği için Alternatif Bir Kesme Yöntemi: Aşındırıcılı Su Jeti (ASJ)” projesi ile Yrd. Doç. Dr. İzzet Karakurt, Yrd. Doç. Dr. Gökhan Aydın ve Doç. Dr. Kerim Aydıner üçüncülük ödüllerine layık görüldü. Seçici Kurul Üyeleri tarafından bu yıl birinciliğe layık bir proje olmadığı yönünde karar verilirken “Yatırım Teorileri Kullanılarak Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletme Sınırının Belirlenmesi” konulu projeleriyle Araş. Gör. Dr. Tahir Mallı ve Prof. Dr. Halil Köse Özel Teşvik Ödülü’ne layık görüldü. THE “MEHMET KEMAL DEDEMAN RESEARCH AND DEVELOPMENT PROJECT COMPETITION” RESULTS ARE IN In honor and memory of the founder of the Dedeman Group, Mehmet Kemal Dedeman, and to carry his principles into the future, with the slogan ‘Contribute ‘value’ to Tomorrow’, celebrating it’s 10th year, the “Mehmet Kemal Dedeman Research and Development Project Competition’s” winners have been announced. The 10th Mehmet Kemal Dedeman Research and Development Project Competition, whose goal is to create lasting value in the tourism and mining sectors, has announced the recipients that deserve the award. The competition, whose topic for the mining field was “Development-oriented research and projects in Turkish mining” and in the tourism field was “New trends in the tourism sector, application, and their effect on the sector”, awarded the 1st place project with 20 thousand TL, the second place projects 10 thousand TL, and the third place projects 5 thousand TL. In tourism Dr. Kunter Manisa, Dr. Bora Yerliyurt ve Dr. Hasan Gül won first place with their “Perspective on New Trends in the Tourism Industry, Evaluation of Alternative Types of Tourism, Olive and Olive Oil Production in the Aegean Region-the Ayvacik Example”. Dr Hasan Gül won second place with his “Tax Reduction and Economic Impacts in the Tourism Sector” project, and LECT Emre Ataberk, Professor Dr. Füsun Baykal, Doc. Dr. Gözde Emekli, Assistant Doc. Dr. İlkay Südaş won third place with their “Sustainable Tourism Approach, Dikili and Bergama Integration Potential” project. In mining, Tolga Depci, Yunus Önal, Orhan Özdemir and Mehmet Deniz Turan won second place for their “Oxidized Hakkari Zinc Ore Enrichment Facilities and the Removal of High Surface Area Carbon Production of Heavy Metals” and Asst. Doc. Dr. İzzet Karakurt, Asst. Doc. Dr. Gökhan Aydın and Doc. Dr. Kerim Aydıner won third place for their “An Alternative Cutting Method to Natural Stone Management: Abrasive Water Jet (ASJ)” project. This year the jury felt that there was no project worthy of wining first place but instead awarded Research Assistant Dr. Tahir Mallı and Prof. Dr. Halil Köse the Special Encouragement Award for their “Determination of Underground and Surface Mine Borders Using Theory of Investment” project. DEDEMAN GAZİANTEP’TE MASAL GİBİ DÜĞÜNLER FAIRY TALE WEDDINGS AT DEDEMAN GAZIANTEP Dedeman Gaziantep’in 913 metrekare kolonsuz, 8 metre tavan yüksekliği ve 800 kişiye varan kapasitesi ile Babil Balo Salonu, düğünlerin vazgeçilmez adresi olmaya devam ediyor. 2014 yılında da tüm ihtiyaçlara cevap veren düğün paketleri ile Dedeman Gaziantep farkını ortaya koyuyor. Düğün menüsünde, Gaziantep mutfağının yanı sıra Türk ve dünya mutfağının seçkin örnekleri sunuluyor. Dedeman Gaziantep, çiftleri düğün gecesi süit odada ağırlıyor ve ek olarak Dedeman Kapadokya’da unutulmayacak 2 günlük bir balayı paketi fırsatı sunuyor. Düğün sabahı odaya kahvaltı, düğün sahipleri için hazırlık odası, düğün öncesi menü tadımı, gelin ve damat için 3 aylık Sağlık Kulubü üyeliği, birinci evlilik yıldönümünde La Luna Roof Restaurant’ta yıldönümü yemeği, Ariş Pırlanta’dan zarif tasarımlı elmas, zümrüt veya yakut kolyelerden bir hediye ve Ariş mağazalarında geçerli indirim çekleri de çiftleri bekliyor. Düğün paketinde aynı zamanda merdiven ve trabzan süslemesi, gelin yürüyüş yolu, gelin masası ve canlı masa çiçeği, streç sandalye giydirme, saten masa örtüsü ve dantel kapağı, masalara şamdan ve canlı çiçek, konfeti, volkan gösterisi ve hostes hizmetleri de sunuluyor. Covering a space of 913 m2, with 8-meter high ceilings and a capacity of nearly 800 people, the Babil Ballroom continues to be the ideal location for weddings. The Dedeman Gaziantep distinguishes itself with its 2014 wedding packages that are equipped to meet all your needs. The wedding menu includes Gaziantep cuisine as well as examples of Turkish and international cuisines. On the wedding night the Dedeman Gaziantep welcomes couples with suite rooms and also offers an unforgettable 2-day honeymoon package at the Dedeman Cappadocia. Perks awaiting the couple include breakfast in bed on the day of the wedding, dressing rooms for the wedding parties, pre-wedding menu tasting, a 3-month membership to the Health Club for the bride and groom, 1-year anniversary dinner at La Luna Roof, an elegantly designed diamond, emerald, or ruby necklace as a gift from Arish Diamond, and discount coupons that can be used at any Arish Diamond store. The wedding package also includes staircase and railing decorations, walkway for the bride, bridal table with fresh flowers, fine cloth chair covers, satin tablecloths with lace covers, candlesticks and fresh flowers on the tables, confetti, sparklers, and hostess services. 75 NEWS DQ HABERLER NEWS 76 JAZZ TIMBRE’S AT DEDEMAN ISTANBUL Dedeman Istanbul invites you to a Jazz extravaganza. Enjoy a drink at the Dedeman Istanbul Roof Bar, with its unique and breathing taking views of the city, as the Latin and jazz tunes of Pınar Algın&Old Friends accompany you every Wednesday. CAZ TINILARI DEDEMAN İSTANBUL’DA Dedeman İstanbul sizi caz ziyafetine davet ediyor. Dedeman İstanbul Roof Bar’da, şehrin eşsiz manzarasının seyrine dalarak içkinizi yudumlarken, her Çarşamba Pınar Algın&Old Friends’in latin ve caz ezgileri sizlere eşlik edecek. 77 DEDEMAN’DAN EMITT FUARI’NDA LEZZET DAVETİ Dedeman Hotels & Resorts International, dünyanın beşinci büyük turizm fuarı konumuna sahip EMITT Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı’nda, farklı şehirlerdeki otellerinin sunumları ve yeni açılacak otellerinin tanıtımları ile yer aldı ve ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü. Murat Dedeman, Banu Dedeman, Şanver Yağan Dedeman’ın katılımıyla; Merkez Ofis Yöneticileri, Otel Genel Müdürleri ve Satış Departmanlarının ev sahipliğinde gerçekleşen fuarın ilk günü Dedeman Otelleri’nin yer aldığı bölgelerin yöresel lezzetlerinden ikramlar sunuldu. A TASTY INVITATION FROM DEDEMAN AT THE EMITT FAIR The Dedeman Hotels & Resorts International participated in the EMITT East Mediterranean International Tourism and Travel Exhibition, the world’s 5th largest tourism fair, where hotels from different cities participate and new hotels have a chance to introduce themselves, received great interest from visitors. With the participation of Murat Dedeman, Banu Dedeman, and Şanver Yağan Dedeman, the first day of the festival, where the central office administrations, hotel general managers, and sales department played host, complimentary regional flavors where Dedeman Hotels are located were served. NEWS DQ HABERLER NEWS 78 DEDEMAN ACE OF M.I.C.E. FUARI’NDA YERİNİ ALDI 27 Şubat 2014 Perşembe günü başlayan Ace of M.I.C.E Kongre, Toplantı ve Etkinlik Sektörü Fuarı’na katılan Dedeman Grubu mevcut ve yeni otellerini tanıttı. Dedeman Hotels & Resorts International, Türkiye ve Global M.I.C.E. sektörünün önemli buluşmalarından biri olan ACE of M.I.C.E. Exhibition fuar ve zirvesinde yerini aldı. DEDEMAN AT THE ACE OF M.I.C.E EXHIBITION Dedeman Group participated in the ACE of M.I.C.E Conference, Meeting, and Event Industry Exhibition that started on February 27th 2014, and introduced its current and new hotels. Dedeman Hotels & Resorts International took its place at the exhibition and summit for the ACE of M.I.C.E, an important meeting of the M.I.C.E sector for both Turkey and globally. MOBİL REZERVASYON ARTIK MÜMKÜN Dedeman Otelleri, websitesi ve internet erişimi olan mobil cihazlar sayesinde, müşterilerine istenilen yerde ve zamanda rezervasyon yapma imkanı tanıyor. Yapılması gereken tek şey, www.dedeman.com adresine girmek ve konaklamak istenilen destinasyondaki Dedeman Oteli’ni seçmek. MOBILE BOOKING IS NOW AVAILABLE Thanks to its website and mobile devices with internet access, Dedeman Hotels & Resorts International offer customers the opportunity to make a reservation wherever they are, whenever they want. All you have to do is visit www.dedeman.com and select a Dedeman Hotel in your desired destination. SPEACIAL DISCOUNTS FOR DEDEMAN LOYAL CLUB MEMBERS AT AVIS AND BUDGET The first international hotel chain of Turkey, Dedeman Hotels & Resorts International continues to reward its members of the Dedeman Loyal Club program with many advantages and privileges. The members of Dedeman Loyal Club will benefit from a 15% discount for every car lease from Budget or Avis in Turkey. In addition they will receive 250 Dedeman Loyal Club Bonus points. To enjoy this special offer, the only thing you need to do is to be a Dedeman Loyal Club member and make your car reservation through the Dedeman website. DEDEMAN LOYAL CLUB ÜYELERİNE AVIS VE BUDGET’TA ÖZEL İNDİRİMLER! Dedeman Hotels & Resorts International’ın misafirlerine çok özel avantajlar sunduğu sadakat programı Dedeman Loyal Club, üyelerine ayrıcalıklar kazandırmaya devam ediyor. Dedeman Loyal Club üyeleri Budget veya Avis’ten yaptıkları her araç kiralama hizmetinde %15 indirimden yararlanıyor ve 250 Dedeman Loyal Club puanı kazanıyor. Bu özel tekliften yararlanmak için Dedeman Loyal Club’a üye olmak ve araç rezervasyonun Dedeman internet sitesinden yapılması gerekiyor. Kampanya Türkiye’deki tüm Avis ve Budget ofislerinde geçerli. 79 Neuschwanstein Kalesi, Almanya Neuschwanstein Castle, Germany 80 Burası neresi? Where is this place?
Similar documents
gap güneydoğu tekstil - Çalık Holding
Bu mutluluğun yanı sıra olumlu eleştirilerle de kendimizi yeniliyor, daha iyiyi yapabilmek için çaba gösteriyoruz. Bahar sayımızın kapak konusunu denime ayırdık. Günlük hayatımızın vazgeçilmez bir ...
More informationJll.com.tr Turkey Tr Tr Research Jll Tro 2011 Tr
Tütün Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu‟nun yayınladığı yönetmelik Orta Vadeli Program‟ın açıklanması Van Depremi sonrası gündeme gelen “Afet Hazırlık Kanun Tasarısı”
More information