Avrupa`da kasaba turu A Tour of Europe`s small towns

Transcription

Avrupa`da kasaba turu A Tour of Europe`s small towns
DEDEMAN QUARTERLY
DQ
SAYI-ISSUE 19 İLKBAHAR-SPRING 2014
ÜC RETSİZ
-
C O MPLI M EN TARY
Avrupa’da kasaba turu
A Tour of Europe’s small towns
William Kass’ın “küçük dünyası”
William Kass’ ‘miniature world’
Dedeman konsiyerj’lerine sorduk…
We asked the Dedeman concierge...
DQ
ÖNSÖZ-FOREWORD
Değerli DQ Okurları,
Şimdi küçük bir mola verme ve şöyle dumanı tüten sıcacık bir kahve ile keyif yapma zamanı.
Çünkü mevsime yakışan tazelikte, yepyeni konu ve konuklarıyla yeni sayımızla karşınızda ve kahve
keyfinizi taçlandırmak niyetindeyiz.
Sizleri, rengarenk bir konuyla; oyuncaklarla karşılıyoruz. Yalnız bu oyuncaklar bildiklerinizden
biraz farklı. Bu farkı açıklayıp, sürprizi bozmayalım, keşfi size bırakalım. Seyahat sayfalarımızda
Avrupa’nın en güzel kasabalarına yer verdik, kültür turizmi rotanız için nispeten keşfedilmemiş
destinasyonlar belirledik. Tasarım sayfamızda, Brezilyalı bir fotoğraf sanatçısını ağırladık. Bizlerde
hayranlık uyandıran çalışmalarını, eminim sizler de çok beğeneceksiniz.
Üç genç oyuncunun başarılı performansları ile öne çıkan, “Bütün Çılgınlar Sever Beni” adlı oyunun
kulisindeydik. Sahne heyecanlarından, dostluk hikayelerine uzanan sohbetimiz, Kültür&Sanat
sayfalarımızda. Bahar sayımızın bir diğer konuğuysa çok beğenilen şarkıları ve renkli kişiliği ile Nil
Karaibrahimgil.
Uyku dosyasını araladığımız Bilim/Teknoloji konumuz, seyahatlerinizi dolu dolu geçirmeniz
için şehre dair bilgiler aldığımız Denizli ve Şanlıurfa konsiyerjlerimiz, damağınızda unutulmaz
tatlar bırakacak en lezzetli balık yemekleri tariflerimiz de severek okuyacağınızı tahmin ettiğimiz
konularımız arasında.
Keyifli okumalar diliyorum…
Dear DQ readers,
Now it is time to give ourselves a little break and cozy up to a nice cup of steaming hot coffee.
Because, in our newest issue, we’re here with new topics and guests, befitting to the freshness of
the season, to enhance your coffee time pleasure.
We greet you with the colorful subject of toys. But these toys are a little different then the ones we
are familiar with. We don’t want to ruin the surprise and explain why they are different; we’ll let
you find out on your own. We devoted our travel section to Europe’s most beautiful small towns,
determining relatively undiscovered destinations for cultural tourism. In our design section we
welcomed a Brazilian photographer. We are sure that you will enjoy his awe-inspiring works, as
much as we did.
We were backstage with three young up and coming actors whose performances in the play “All
the Crazies Love Me” garnered a lot of attention. We talked about their nervousness on stage and
their stories of friendship in the Art and Culture section. In our spring issue we also welcomed Nil
Karaibrahimgil, loved for her colorful personality and popular songs.
We opened the sleeping files in our Science and Technology section, ensured that you will spend
your travel time to the fullest with the information we received from the concierges in Denizli
and Şanlıurfa, and shared with you the most delicious fish recipes that we are sure will leave an
unforgettable taste on your palate. With these topics we anticipate that you will have a pleasant
reading experience.
Enjoy…
Banu Dedeman
Yönetim Kurulu Üyesi - Board Member
1
DQ ‹Ç‹NDEK‹LER-CONTENTS
10
ajanda-zoom
04 Türkiye’de ve dünyada olup bitenler
News from Turkey and the world
trend
Hazine oyuncaklar
10
Toy treasures
16
röportaj-interview
16 “Bi küçük ‘Nil’ sohbeti…”
“A short Nil chat...”
44 Dedeman konsiyerjine sorduk
We asked Dedeman concierge
22
YÖNET‹M YER‹ - EXECUTIVE CONTACT
Dedeman Hotel&Resorts International
Y›ld›z Posta Caddesi No.48 34340
Esentepe- ‹stanbul
Tel: 0212 337 39 00
www.dedeman.com
YAPIM - PRODUCTION
AJANS MEDYA
GENEL YAYIN YÖNETMEN‹
EDITOR-IN-CHIEF
Arzu Karacadağ
YAZI ‹ŞLER‹ MÜDÜRÜ (Sorumlu)
MANAGING EDITOR
Bahar Kızıltan
‹NG‹L‹ZCE BÖLÜM ED‹TÖRÜ
ENGLISH SECTION EDITOR
Ömer Palazoğlu
yemek-food
Denizden gelen lezzet
REKLAM KOORD‹NATÖRÜ
ADVERTISING COORDINATOR
Özgür Çokgezen, Gözde Çevik Çokgezen
kent-city
Güzel atlar ülkesi
AJANS MEDYA
Kuruçeşme Caddesi, No: 3
Kuruçeşme 34345 ‹stanbul
Tel: 0212 287 19 90
22
A tour of Europe’s small towns
36
Land of beautiful horses
tasarım-design
William Kass
BASKI VE C‹LT / PRINTING PRESS
A4ofset Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd. Şti.
Otosanayi Sitesi, Yeşilce Mah.,
Donanma Sok. No:16 Kağıthane – İstanbul
Tel: 0212 281 64 48
Sertifika No: 12168
kültür&sanat
“Bütün Çılgınlar Sever Beni”
Yay›n Türü 3 ayl›k, süreli, yerel
Bas›m Yeri ve Tarihi ‹stanbul, Mart 2014
48
William Kass
56
“All the Crazies Love Me”
teknoloji-technology
İyi uykular
66
Sleep well
Etkinlik
takvim-calender
haritası
72
Calender of events
48
‹MT‹YAZ SAHİBİ - CHAIRMAN
Dedeman Turizm Yönetimi A.Ş. ad›na
Banu Dedeman
seyahat-travel
Avrupa’da kasaba turu
30
36
DEDEMAN QUARTERLY
KATKIDA BULUNANLAR - CONTRIBUTORS
Gülin Dede Tekin, Onur Aymete,
Altuğ Kantar, Elif Eren Altınarık, Ayşe
Harman, Murat Tekin, Eda Yeşim,
Belma Saraçcı, Ömer Karanis
Delicacy from the sea
30
DQ
haberler-news
Dedeman dünyas›ndan haberler
74
News from Dedeman Hotels
Dedeman Hotels & Resorts International’›n
ücretsiz yay›n›d›r.
Complimentary publication of
Dedeman Hotels & Resorts International.
Dergide yay›mlanan yaz›, fotoğraf ve illüstrasyonlar›n
her hakk› sakl›d›r. Kaynak gösterilmeden al›nt›
yap›lamaz. Yaz›lar›n sorumluluğu yazarlara,
yay›nlanan ilanlar›n sorumluluğu ise sahiplerine aittir.
All rights are reserved that pertain to the written
materials, photographs and illustrations published in
the magazine. Nothing in this magazine may be
borrowed or reproduced without full credit being
given to the source.
AJANDA
4
DQ
ITZHAK PERLMAN’DAN
MÜZİK ZİYAFETİ
İstanbul Kongre Merkezi, 29 Nisan, 21:00 - İstanbul Congress Center, April 29, 9pm
Dünyanın en ünlü keman virtüözlerinden olan Itzhak Perlman bir kez daha Türkiye’de! Perlman,
geçtiğimiz yıl da ülkemize konser vermek için gelmiş, yoğun ilgi nedeniyle konser biletleri kısa sürede
tükenmişti. Bu müzik ziyafetini kaçıranlar üzülmesin… Sanatçı, 29 Nisan’da bir kez daha İstanbul’da
sahne alacak. Schindler’s List, Cinema Paradiso, The Color Purple filmleri için bestelediği müziklerle
adını geniş kitlelere duyuran, özellikle Vivaldi ve Paganini’nin eserlerine getirdiği muhteşem
yorumlarıyla dünyaca tanınan bir isim haline gelen Itzhak Perlman, İstanbul’da vereceği konserine,
1714 yapımı Soil Stradivarius kemanı ile katılacak. Büyük bir yetenek ve eşsiz bir kemanın bir araya
gelişi, unutulmaz bir konser olacağının da habercisi…
A MUSICAL FEAST BY
ITZHAK PERLMAN
One of the world’s most
famous violin virtuosos,
Itzhak Perlman is coming to
Turkey once again! Perlman
came to Turkey last year
to perform, and due to his
popularity, tickets had sold
out immediately. Those who
missed out on this musical
feast don’t fret, for on April
29th the artist returns to
Istanbul to take the stage
once again. Reaching a large
fan base largely in part by
his compositions for such
famous films as Schindler’s
List, Cinema Paradiso, and
The Color Purple, Perlman
became especially world
renowned for his magnificent
interpretations of Vivaldi and
Paganini’s works. He will
take the stage in Istanbul with
his 1714 Soil Stradivarius
violin. The mélange of his
great talent and his unique
violin will most certainly
result in an unforgettable
concert.
Borusan Comtemporary, Cumartesi ve Pazar günleri, 1 Haziran’a kadar
Borusan Comtemporary Saturdays and Sundays until June 1st
ORTAK ZEMİN: TOPRAK
Borusan Contemporary yıl boyunca sürecek bir sergi dizisine ev sahipliği yapıyor. 1 Haziran tarihine kadar
devam edecek olan “Ortak Zemin: Toprak”, bu sergilerin ilki. Borusan Contemporary koleksiyonuna tematik
bir bakış sunmayı amaçlayan ve birbirleriyle ilişkili üç sergiden oluşan bu dizi, “Su” ve “Hava” isimli sergilerle
devam edecek. Ortak Zemin: Toprak” ta, Markus Linnenbrink, Liam Gillick, Ola Kolehmainen, François
Morellet, Hans Kotter, Necdet Kalay, Brigitte Kowanz, Paul Schwer, Alejandro Almanza, Doug Aitken, Jim
Dine, Peter Coffin, Sung Hyun Lee ve Jim Campbell’in de bulunduğu sanatçıların eserlerine yer veriliyor.
Serginin ilgi çekici bölümlerinden biri de, Marco Brambilla’nın üç boyutlu film kolajlarından oluşan ve
sinema tarihinden 400’den fazla filmi bir araya getiren, akışkan ve hareketli tablolardan oluşan “Megaplex
Üçlemesi”.
COMMON GROUND: EARTH
Borusan Contemporary will play host to a year long series of exhibitions. The first series of the exhibition is “Common
Ground: Earth”, which will run until June 1st. This series of three exhibitions that are related to each other aim to provide
a thematic overview of the Borusan Contemporary collection and continues with the “Water” and “Air” exhibitions.
“Common Ground: Earth” features pieces by artists such as Markus Linnenbrink, Liam Gillick, Ola Kolehmainen, François
Morellet, Hans Kotter, Necdet Kalay, Brigitte Kowanz, Paul Schwer, Alejandro Almanza, Doug Aitken, Jim Dine, Peter
Coffin, Sung Hyun Lee and Jim Campbell. One of the exhibits most interesting parts is Marco Brambilla’s 3D collage
comprised of fluid, moving tableaux, combining more than 400 films from part cinematic history, “Megaplex Trilogy”.
AJANDA
6
DQ
Zorlu Center PSM, 22 Nisan-4 Mayıs - Zorlu Center PSM, April 22-May 4
ASLA EKSİMEYEN BİR MÜZİKAL:
NOTRE DAME DE PARIS
Victor Hugo’nun ölümsüz eseri Notre Dame De Paris (Notre Dame’ın Kamburu), hüzünlü hikayesi ve
güçlü anlatımı ile edebiyat dünyasının en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilir. Bu önemli yapıtın
müzikal versiyonu, 1998 yılında Paris’te Palais des Congres’de sahhneye konulduğundan bu yana 8
milyon adet bilet satış rakamına ulaştı. Dünyanın en çok seyredilen müzikallerinden olan Notre Dame de
Paris, 14 farklı ülkeden sonra şimdi İstanbul’da, PSM’de sanatseverlerle buluşuyor. Müzikleri, kostümleri
ve oyunculukları ile seyirciyi büyüleyen, Dünya’nın birçok ülkesinde “En İyi Müzikal” ödülünün sahibi
olan Notre Dame De Paris, İngilizce olarak sahneleniyor.
A TIMELESS MUSICAL: NOTRE DAME DE PARIS
The sad tale and powerful story telling in Victor Hugo’s immortal piece Notre Dame De Paris has made it one
of the most important pieces in the literary world. The musical version of this important piece of art, was first
performed in the Palais des Congres in Paris in 1998, and has since sold 8 million tickets. After travelling around
14 different countries, the Notre Dame de Paris, which is one of the world’s most watched musicals, is now in
Istanbul, gathering with art lovers at the Zorlu PSM. Known in many parts of the world as ‘The Best Musical’,
mesmerizing audiences with its songs, costumes, and acting, the Notre Dame De Paris will be staged in English.
MC9
This time SALT Beyoğlu is hosting MC9,
which in recent years was featured in the Tate
Modern. This instillation is the collaborative
work of video artist Charles Atlas and
choreographer Merce Cunningham. This video
project is based on live performances and
video recordings encompassing the 40-year
long relationship of the two artists. Atlas
modifies scenes from known media dances
like Fractions (1978), Locale (1980), Channels/
Inserts and Ocean. Atlas edits the existing
footage with graphics, numbers, and colors
creating an original approach to reality and
transforming the experience into one you can
feel from one end to the other through the
installation’s movement, sound, and framing.
MC9
SALT Beyoğlu, 7 Mart-25 Mayıs - SALT Beyoğlu, March 7-May 25
Geçtiğimiz yıllarda Tate Modern’e konuk olan MC9’a, bu
kez SALT Beyoğlu ev sahipliği yapıyor. Video sanatçısı
Charles Atlas ile koreograf Merce Cunningham’ın
ortak çalışmasının ürünü olan bu enstalasyon, canlı
performansların kamera ile kayıt edilmesine dayanan bir
video işi. İki sanatçının 40 yıllık ortak üretim ilişkisini
yansıtan enstalasyonda Atlas, Fractions (1978), Locale
(1980), Channels/Inserts ve Ocean gibi tanınmış medya
danslarından sahneleri yeniden şekillendiriyor. Sanatçının
mevcut görüntüleri grafik, sayılar ve renk alanlarıyla
harmanlayan özgün kurgu yaklaşımı, enstalasyonu hareket,
ses ve kadrajın bir uçtan bir uca hissedilebildiği bir
deneyime dönüştürüyor.
7
AJANDA
8
DQ
İstanbul Modern, 8 Mayıs’a kadar - İstanbul Modern, until May 8
KOMŞULAR - TÜRKİYE ve ÇEVRESİNDEN
GÜNCEL ANLATILAR
Komşular - Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar sergisi, adı üstünde bizi komşu coğrafyalarımıza
doğru bir seyre çıkarıyor. İstanbul Modern’in kuruluşunun 10. yılı kapsamında hazırlanan sergi,
Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu gibi komşu coğrafyalardan günümüz sanatının öncü sanatçılarını ve
yapıtlarını bir araya getiriyor. Hikaye anlatımı ve yolculuk temaları üzerinde kurulu olan sergi, 17 ülkeyi
ve 35 sanatçıyı kapsıyor. Komşular - Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar’da, tarihin ve kültürün
sanatsal çalışmalara nasıl yansıdığı, geçmiş ve bugünün penceresinden bakılarak anlatılıyor. Sergide, bölge
kültür ve sanatına dair gösterim, performans, panel, söyleşi ve atölye çalışmalarından oluşan kapsamlı bir
etkinlik programı da sunuluyor.
NEIGHBORS – CONTEMPORARY NARRATIVES FROM
TURKEY AND BEYOND
Neighbors-Contemporary Narratives from Turkey and Beyond is an exhibition that highlights art in Turkey and
its surrounding region. The exhibition, which was prepared as a part of Istanbul Modern’s 10th year anniversary
celebrations, brings together the works of leading contemporary artists from Turkey’s neighbors, like the Balkans,
the Caucasus, and the Middle East. The exhibition focuses on narratives and travels, and features 35 artists
from 17 different countries. Neighbors-Contemporary Narratives from Turkey and Beyond looks at history and
culture’s effect on artistic studies and is narrated by looking at the past and present. The exhibition is comprised
of a comprehensive program of events about the region’s culture and arts, including screenings, performances,
panels, discussions and workshops.
9
DQ
10
TREND-TREND
Hazine
Oyuncaklar
Oyuncağın tarihi, insanın tarihi
kadar eski. Eski oyuncakların
değeriyse tahminlerinizin
ötesinde…
Bu yazının hazırlanmasında Financeonline ve All-Time 100 Greatest Toys adlı sitelerdeki haberlerden yararlanılmıştır.
The preparation for this text utilized such sites as the Financeonline and All-Time 100 Greatest Toys.
11
Y A Z I - B Y Ö M ER K A R A N İ S
L
ondra’nın dünyaca ünlü müzesi British Museum’da
gezerken, biraz hayal gücü ile farklı medeniyetlerin
günlük yaşamlarına misafir olursunuz. Mutfak ve
serviste kullanılan eşyalar, silahlar, giysiler, ev eşyaları,
üretim ve tarım aletleri, zamanı ölçmeye yarayan farklı
saatler, takvimler, yazı tabletleri, papirüsler, parşömenler,
mücevherler, takılar ve mutlaka oyunlar ve oyuncaklar…
İster antik Mısır dönemine, ister antik Roma ve Yunan
dönemine bir yolculuk yapın, karşınıza oyunlar ve
oyuncaklar çıkacaktır. M.Ö. 1500’lerin Mısır’ında
çocukların oynadığı ahşap bir kedi veya büyüklerin
oyunu Senet, M.Ö. 200’lerden bir Çin uçurtması veya
Türkiye’den 400 yıl geçmişe sahip gölge oyunu Karagöz
Hacivat’ta kullanılmış deve derisi bir leylek kuklası,
İskoçya’nın Lewis adasında bulunan ve Norveç’den 11.
yüzyılda buraya geldiği tahmin edilen ayı balığı dişinden
yapılmış Lewis Satranç taşları, kil ve ahşaptan yapma
figürler, taş ve cam bilyeler, oyuncaklar ve oyunlar
sizi geçmişe, insanların ister çocuk ister büyük, günlük
yaşamlarına renk getirmek için keşfettikleri eğlenceli
aktivitelere götürecektir.
hile wandering around London’s world famous
British Museum, visitors can catch a glimpse into
the daily life of different civilizations by using
their imagination. Kitchenware, guns, clothing, house
supplies, manufacturing and farming equipment, different
time measuring devices, calendars, writing tablets,
papyrus, parchment, jewelry, and most definitely games
and toys... Whether you journey back in time to Ancient
Egypt, Ancient Rome or Ancient Greece, you will be sure to
find toys. An Ancient Egyptian children’s wooden cat, or
the adult game Senet from 1500 BC, a Chinese kite from
200 BC, the 400 year old Turkish game Karagoz Hacivat
which uses puppets made from camel leather, an 11th
century Lewis chess set, found on Scotland’s Lewis Island,
and thought to have come from Norway, made from the
tusks of a walrus, and figurines made from wood and clay,
stone and glass marbles, toys and games have always been
examples of how children, and adults, discovered new ways
to add excitement to their everyday lives.
W
Toy Treasures
The history of toys, are
as old as the history
of mankind, and the
value of antique toys
are beyond your wildest
imaginations...
12
Bol Oskar’lı Gladyatör filminde, Russell Crow’un
oynadığı Romalı General Maximus’u, savaştan arta kalan
saatlerinde oğlu için ahşaptan bir oyuncak at yaparken
görürüz. Antik Roma ve Yunan döneminde çocuklar
taş bilyeler, kilden ve ahşaptan yapma bebekler, çek
çek arabalar, çemberlerle oynardı. Orta Çağlara doğru
çocuklar oyun oynayacak yaşa geldiklerinde çalışmayı, silah
ve alet kullanmayı da öğrenmeye başladılar. Dışarıda çakıl
taşları, çubuk ve kemiklerle oynanan oyunlar icat ettiler.
Yüzyıllar geçtikçe oyun ve oynamaya karşı bakış açıları
da değişti. Dini inanışlar da devreye girdi. Örneğin
Kraliçe Viktorya döneminde çocukların pazar günleri
sıradan oyuncaklarla değil, dini temalı oyuncaklarla
oynamaları istenirdi, mesela Nuh’un Gemisi ile…
Bugünkü anlamda bildiğimiz oyuncakların üretimi
1890 ve 1900’lerde başladı. Önce küçük kurşun
askerler, sonra çiftlik hayvanları, hayvanat
bahçeleri, kovboy ve Kızılderililer derken
pilli ve elektrikli trenler, konuşan bebekler,
uzaktan kumandalı otomobiller, helikopterler
ve bilgisayar devrimiyle akıllı oyuncaklar sırayla
raflarda yerlerini aldılar. Tabii bu arada çeşitli
dönemlere damgasını vurmuş akıl ve beceri
oyunlarını da unutmayalım. Örneğin mahalleyi
ayağa kaldıran laklak, insanı çıldırtan Rubik’s Cube,
garip ama sevimli Tirol bebekleri, hayalleri başka dünyalara
götüren Polly Pocket’ları, yaratıcı Lego’yu, Yap-Bozları,
akıllı ve bol tüylü yaratık Furby’i, Lahana suratlı çocuklar
‘Cabbage Patch Kids’i, dünya güzeli Barbie’yi, Bratz’i
unutmak mümkün mü? Bildiğimiz birçok oyuncağın modası
ise hiç geçmedi. Dünyaca ün yapmış Harrods veya Hamley’s
mağazalarında sizi yine tahta sallanan at, ahşap hayvan
figürleri, kuşun askerler gibi klasikler karşılayacaktır. Tabii
klasiklerin olduğu yerde koleksiyonerler, koleksiyonerlerin
olduğu yerde mezatlar, mezatların olduğu yerde de akıl
almaz rakamların havada uçuştuğunu tahmin edebilirsiniz.
Evinizin çatısında veya bir dolabında sakladığınız tozlanmış
oyuncaklar varsa aşağıdaki bölümü okuduktan sonra onlara
farklı bir gözle bakacağınıza, tozlarını alıp gün ışığına
çıkaracağınıza eminiz.
In his spare time, when he’s not battling, we see Russell
Crowe’s character in the Oscar Award winning movie
The Gladiator make his son a wooden horse. In Ancient
Rome and Ancient Greece children would play with
things like stone balls, dolls made out of clay and
wood, wagons, and rings. In the Middle Ages when
children became old enough to start playing with toys,
they would also learn how to start working and using
weapons and tools. While outdoors they invented games
using pebbles, bars, and bones. However, with each
passing century the concept of toys and playing games
changed, and then religion became involved. During
the years of Queen Victoria it was preferred that
children play with religiously themed toys, rather
than their normal toys, like a toy of Noah’s Arc for
example. The manufacturing of toys as we know them
today began in 1890 and the 1900s. We started with
toy soldiers, farm animals, zoo animals, cowboys
and Indians, then, with the dawn of the computer
age, battery and electric-powered trains, talking
dolls, remote control cars and helicopters were
replaced on the shelves by smart toys.
However, let’s not forget all of the classic
skill and logic games that came in between.
Who can forget toys and games like, the
toy sure to keep your neighbors up at night,
clackers, the ever so popular and maddening
Rubik’s Cube, strange but cute Troll dolls, Polly
Pockets that took you to a magical world, creative Legos,
puzzles, Furby’s, the smart and furry creatures, Cabbage
Patch Kids, the beautiful Barbie, and Bratz? Some toys
never get old. You can find classic toys like wooden
rocking horses, wooden animal figurines and toy soldiers
at world-famous Harrods or Hamley’s. Of course where
there are classics, there are collectors, and where there
are collectors, there are auctions, auctions where certain
items can cost a fortune. If you have dusty toys up in your
attic you might consider taking them out of storage and
cleaning them off for when you read the section below
you’ll look at them differently.
Dünyanın En Pahalı Oyuncakları
The World’s Most Expensive Toys
Steiff Louis Vuitton Ayıcık
13
Alman Steiff dolma oyuncak şirketi insanla hayvanın
dostluğunun en iyi temsilcisi ayıcık Teddy Bear’i Louis
Vuitton kıyafeti, bavul ve aksesuarıyla donatır. 2000 yılında
yapılan açık artırmada gerçek Louis Vuitton malzemeleriyle
üretilmiş kıyafet ve aksesuarlarından başka bir özelliği
olmayan bu stil sahibi seyyah Teddy Bear tam 2.1 milyon
dolara alıcı bulur. Güney Koreli Jessie Kim tarafından alınan
Teddy Bear şu anda Jeju Güney Kore’de Teddy Bear
Müzesi’nde sergilenmektedir.
Steiff Louis Vuitton Teddy Bear
The German plush toy company, Steiff, took the stuffed
animal bear, the best representative of the friendship
between humans and animals, and outfitted it with Louis
Vuitton clothing, a suitcase and accessories. Made in 2000
this world travelling Teddy Bear, whose only difference
from normal teddy bears is its Louis Vuitton clothing and
accessories, fetched a price tag of 2.1 million Dollars at
auction. The Teddy Bear was bought by South Korean
Jessie Kim, and is now displayed in the Jeju Teddy Bear
Museum.
Kusurlu NBA Elite 11 Video Oyunu
Hatalı basılmış bir 100 dolar gibi az bulunan bu video basketbol
oyunu, Electronic Arts tarafından Playstation 3 için üretilmiş.
Oyun yazılımcılarını Ekim 2010 tarihi için sıkıştıran şirket, içinde
birçok hata ve komiklik barındıran oyunu piyasaya çıkarmış
çıkarmasına ama ardından hemen toplatmak zorunda kalmış ve
oyun baştan yazılmış. Bu arada ilk piyasaya sürülen defolu video
oyunundan alanlar ise nadir bulunur bir video oyununun piyasa
değerinin yükselişini keyifle izlemişler. Şu anda fiyatı 2,350 dolar ve
yükselmeye devam ediyor.
A Defective NBA Elite 11 Video Game
As rare as a misprinted 100-dollar bill, this basketball game
produced by Electronic Arts was made for the Playstation 3. EA
pressured the programmers to meet the October 2010 deadline,
and as a result a game with many mistakes, even laughable ones,
was put on the market, but was almost immediately recalled
and revised. However, the lucky few that were able to snatch up
the defected game in the short period of time that it was on the
market, were pleased to see its value rise. Currently the price is
2,350 dollars, and it continues to rise.
Saf Altından Sallanan At
14
Sallanan atın modası hiç geçmez. İyi bir sallanan
at babadan oğula, oğuldan toruna devam eder.
Bugüne kadar tarihin en pahalı sallanan atı Japon
tasarımcı Ginza Tanaka tarafından tasarlanan 35
kg ağırlığındaki saf altın el yapımı sallanan at 2006
yılında Japon Prensi Hisahito’nun doğumunu
kutlamak amacıyla üretilmiştir. Atın değerinin yaklaşık
1.5 milyon dolar olduğu belirtilmektedir.
Pure Gold Rocking Horse
Rocking horses never get old. A good rocking
horse is passed down from father to son, from son
to grandson, and so on. Ginza Tanaka designed
history’s most expensive rocking horse. Made from
35 kg of pure gold, this handmade rocking horse
was presented to the Japanese Prince Hisahito for
his birthday in 2006. The price of this rocking horse
for the gold alone is said to be 1.5 million Dollars.
Cubism Stilli Barbie
Küçük kızların Barbie sevgisi nesillerdir hep artarak devam etti. En
pahalı Barbie ise Cubism mücevher tasarımcısı Stefano Canturi
tarafından Avusturalya’da “Barbie Basics” 2010 lansmanı için
tasarlandı. Bebeğin boynunda 3.00 karat beyaz bir elmas ve 1.00
karat kare kesim pembe elmas bulunuyor. Sağ elinde ise elmas
bir Cubism yüzüğü yer alıyor. Kızıma bu Barbie’yi almak istiyorum
derseniz ödemeniz gereken rakam 550.000 Dolar.
Cubism Barbie
For generations of little girls’ love for Barbie has continuously
increased. The most expensive Barbie however, is the one that
Cubism jewelry designer Stefano Canturi designed for the “Barbie
Basics” launch in Australia in 2010. The doll has a 3.00 carat white
diamond and a 1.00-carat square cut pink diamond on its neck.
The doll also has a Cubism ring on its right hand. If you were
thinking of buying this Barbie for you daughter it would cost you
550,000 Dollars.
15
Gundam Fix Platin
Oyuncak Robot
1969 Model Mattel
“Plaj Bombası”
Mattel tarafından üretilen “Hot
Wheels” serisi içinde “kutsal kase”
olarak adlandırılan Hot Wheels
Arkadan Kurgulu Plaj Bombası
1969’un esprisi, Mattel çalışanlarına
verilen pembe renkli iki örnekten
biri olması. Bu minibüs fazla hafif
bulunduğu için tekrar elden geçmiş
ve yeni versiyonu üretilmiş. Bir “Hot
Wheels” koleksiyoncusu tarafından
yaklaşık 85.000 dolar bedelle
alınmış.
1969 Model Mattel
Beach Bomb
Regarded as the holy grail of hot
wheels cars, this rear winding
pink Beach Bomb was one of
two prototypes given to Mattel
employees. However, because the
toy was considered too light, it was
redesigned and a new version was
produced. A Hot Wheels collector
purchased it for 85,000 dollars.
Japon oyuncak üreticisi Bandai ünlü
tasarımcı Ginza Tanaka’ya dünyanın
en pahalı oyuncak robotunu yapma
görevini verir. 2007’de yapılan
robot sadece 12.5 cm yüksekliğe
sahip olmasına karşın 89 saf platin
parçadan oluşması nedeniyle 1.4 kg
ağırlığındadır. Robotun gözleri 0.15
karat elmastır. Bir çok diğer kutu
oyuncakta olduğu gibi bu prototip
oyuncak robot da satılık değil ve
benzeri ticari modelinin promosyonu
amacıyla sergileniyor. Satışa
çıkarılması halinde bugünkü değeri
200.000 dolar olarak belirtiliyor.
Gundam Fix Platinum
Toy Robot
The famous designer Ginza Tanaka
was chosen by the Japanese toy
manufacturer Bandai to create the
world’s most expensive toy robot.
The robot, built in 2007, has a height
of 12.5 cm, but because it is made
of 89 pieces of platinum it only
weighs 1.4 kg. The Robot’s eyes
are 0.15-carat diamonds. Just like
other prototypes, this robot is not for
sale, and is only displayed in order
to promote its similar commercial
models. If it were to be put on
sale, today it would have a value of
200,000 dollars.
Orijinal G.I. Joe
Halen askeri temalı en ünlü figürler
arasında yer alan G.I. Joe’nun
ilk prototipi 1963 yılında Hasbro
için çalışan Don Levine tarafından
tasarlandı. Figürün yüksekliği yaklaşık
30 cm ve 21 hareket eden parçadan
oluşuyor. El dikimi çavuş üniforması
giyen bu ilk G.I. Joe 2003’te Amerikan
klasikleri koleksiyoncusu Stephen
Greppi tarafından 200.000 dolara
satın alındı.
The Original G.I. Joe
In 1963 Don Levine, an employee for
Hasbro, designed the prototype of
GI Joe, which is still among the most
famous army themed toys to this day.
The toy is made up of 21 moving
parts, and is about 30 cm in height.
The first G.I. Joe, with its hand-woven
uniform, was sold to American antique
collector Stephen Greppi for 200,000
dollars in 2003.
DQ
16
RÖPORTAJ-INTERVIEW
Bi Küçük Eylül Meselesi filmi,
bizleri sevdiğimiz bir sesle ve
içimizi ısıtan bir şarkıyla selamladı.
“Nil Karaibrahimgil klasikleri”
listesine girecek bu
şarkının hikayesini sanatçının
kendisinden dinledik.
RÖPORTAJ - I NT E RV I E W BAHAR KIZ IL T AN
“Bi küçük
‘Nil’ sohbeti”
azı film müzikleri, sözleri itibariyle senaryodan
tamamen bağımsız olabiliyor. Sizin Bi Küçük
Eylül Meselesi için yazdığınız “Kanatlarım var
ruhumda” ise filmi izlemeyenler için bir yandan küçük
bir özet gibi, ne dersiniz?
B
Bi Küçük Eylül Meselesi müziği için benden istenilen,
filmdeki Eylül karakterinin şarkısını yazmamdı. Filmi izledim.
Yönetmenle karakter hakkında konuştuk, yazıştık. Yine de
bir şarkı yazmak, jingle yazmaya benzemiyor. Duygu taşması
yaşamak şart. Ben bunu başkalarıyla ortaklaşa yapmayı da
çok seviyorum. Başka birinin kitabına, resmine fotoğrafına,
filmine şarkı yazmayı çok isterim. Çünkü bana, başka duygu
dünyalarına girme, içimde o yöne seyahat etme imkanı
veriyor. İlk geldiklerinde dedim ki: İnşallah yazabilirim,
böylece benim de hiç hesapta yokken güzel bir şarkım olur.
Oldu da. İyi ki karşılaşmışız dedik karşılıklı.
ometimes the soundtrack for a movie, in
particular the lyrics of the song, can be totally
different than the script. However the song
you wrote for Bi Küçük Eylül Meselesi, “Kanatlarım
var ruhumda” (I’ve got wings on my soul), was like a
small summary of the movie for the audience. What
do you think?
S
“A short Nil
chat...”
The film titled Bi Küçük Eylül
Meselesi (which roughly translates
to ‘A Small Eylül Issue’) greeted
us with a voice we love and songs
that warm our heart. We hear about
the history of this song, which
will be added to the the list of Nil
Karaibrahimgil’s classics, from the
artist herself.
I was asked to write the song for the character Eylül in
the movie Bi Küçük Eylül Meselesi. I watched the film and
talked to the director about the character. Nevertheless,
writing a song is not like writing a jingle. The song has to
overflow with emotion. I like doing this as a collaboration
with other people as well. I like writing songs for someone
else’s book, painting, photograph, or film because entering
a different emotional world allows me to travel in that
direction within myself. When they first approached me I
hoped I could write it well, because it would have given
me a good song when I wasn’t anticipating it. And it
turned out to be a great song. We later said how happy we
both were to have met.
17
18
Sahnede başka bir kadına dönüşüyorum. Libido
açığa çıkıyor. Sanki Iron Man’deki gibi, bazı metaller
bir araya geliyor ve etimi başka bir ruh kaplıyor. Biraz
masalsı anlattım ama ben spot ışıklarını aldığımda, asıl
kanatlanmayı yaşadığımı düşünüyorum.
Şarkıyı dinlemek bu sorunun cevabını almamız için
yeterli olsa da sormak adettendir; filmi izledikten sonra
sizde nasıl bir duygu bıraktı?
Film bir aşk hikayesi. Bende tam şarkıda bahsettiğim hisleri
uyandırdı. Yani Eylül ben olsaydım, tam şarkının sözleri gibi
yaşardım o aşkı.
Son zamanlarda sizin yerli-yabancı film müzikleri
arasında en fazla beğendiniz iş hangisiydi? Genel olarak
bu anlamda işlerini beğendiğiniz biri var mı?
En son, Reha Erdem’in “Jin” filminin müziklerini beğendim.
Hildur Godnadottir diye bir çellist yapmış. Çok iyiydi o
görüntülere o sesler.Yabancılardan aklıma en son “Her”
Even though we can guess what your answer would be
after listening to your song, we still have to ask. After
watching the film, how did it make you feel emotionally?
The film is a love story. It brought up the exact emotions I
sing about in the song, within me. Meaning, if I were Eylül, I
would have experienced that love just as the lyrics describe it.
Recently, what is your favorite, domestic or foreign,
soundtrack? In general are there certain artists in this
aspect that you like?
Most recently I liked Reha Erdem’s “Jin” soundtrack. A cellist
named Hildur Godnadottir created it. It was wonderful, those
images with those sounds… As for foreign, the film ‘Her’
comes to mind, the song ‘The Moon Song’ by Karen O. It was
great; it seemed like a pure fairy tale.
You’re one of the first names that come to mind when we
think of the soundtrack to films, commercials, or series in
Turkey. You’re constantly creating. Was there a moment
or a period of time where you said ‘I’m not feeling this,
this time it’s not working’, a moment of writers block, a
sort of creative obstruction?
filmindeki, Karen O şarkısı “The Moon Song” geliyor. Çok
güzeldi, çok saf masal gibiydi.
Film, reklam ya da dizi müzikleri konusunda Türkiye’de
akla ilk gelen isimlerden birisiniz. Sürekli bir üretim
durumunuz var. Hiç “içimden gelmiyor, olmuyor bu
defa” dediğiniz ve bir nevi “tıkanma” yaşadığınız bir iş ya
da dönem oldu mu?
Hiç olmadı. Olmayacak gibi de hissediyorum. Her hafta
melodi ve söz yazıyorum. Ne için olduğu önemli değil,
beynimin şarkı yazma bölümü sürekli aktif. Hayatı fazla ilham
verici de buluyorum. 11 yaşımdan beri şarkı yazıyorum. Hiç
yazamadığım olmadı. Olmaz diye de umuyorum.
Sahnede adeta bir peri gibisiniz; son derece enerjik
ve neşeli bir duruşunuz var. Günlük hayatta da böyle
misiniz, yoksa sahne enerjisi denen bir şey var ve Nil’i bir
periye mi dönüştürüyor?
Sahnede başka bir kadına dönüşüyorum. Libido açığa çıkıyor.
Sanki Iron Man’deki gibi, bazı metaller bir araya geliyor
ve etimi başka bir ruh kaplıyor. Biraz masalsı anlattım ama
ben spot ışıklarını aldığımda, asıl kanatlanmayı yaşadığımı
düşünüyorum. Sanki bir kutsal ışık bana çarpıp, göster
bakalım kendini diyor. Ben de ona her şeyi anlatmak için,
bedenimi, sesimi, ruhumu parçalıyorum.
Never. And I feel it will never happen. I write a melody and
lyrics every week. It doesn’t matter what it’s for, the part of
my brain that writes songs is always active. I also find life
very inspiring. I’ve been writing songs since I was 11 years
old. There was never a time when I wasn’t writing. And I hope
there will never be a time when I’m not writing.
You’re like a fairy on stage, with a highly energetic and
cheerful presence. Are you like this in everyday life or
does the energy from being on stage transform Nil into a
fairy?
I transform into a different woman on stage. Libido is being
released. It’s like Iron Man, when I’m on stage some metal parts
come together and my body is taken over by another soul. I’m
explaining it like a fairy tale but when those spotlights first hit
me, that’s when I believe I start to soar. As if a holy light is
shinning on me, saying “show yourself”, and I give it my all to
tell my story, I tear apart my body, my voice, and my soul.
We can’t think of another singer who smiles as much
as you do when you’re singing. In fact, we’re used to
melancholic singers who stare into the abyss and frown in
music videos. Is it safe to say that your character largely
shapes not only your music but your music videos as well?
I can’t understand my facial expression when I’m not smiling
I think it looks too tough. Laughing doesn’t necessarily mean
that there is something funny. Laughing can also indicate the
acceptance of life’s tragedies.
I transform into a different woman on stage. Libido is
being released. It’s like Iron Man, when I’m on stage some metal
parts come together and my body is taken over by another soul.
I’m explaining it like a fairy tale but when those spotlights first hit
me, that’s when I believe I start to soar.
19
20
Şarkı söylerken bu derece gülümseyen başka bir sanatçı
gelmiyor gözümün önüne. Oysaki bizler kliplerde gözleri
uzaklara dalan, melankolik şarkıcılara alışığız. Bu anlamda
karakteriniz, sadece müziğinizi değil kliplerinizi de büyük
oranda şekillendiriyor dersek yanlış olmaz herhalde?
Gülmediğim zaman suratımdaki ifadeyi anlayamıyorum. Biraz
sert oluyor bence. Gülmek illa komik bir şey var demek değil.
Gülmek hayatın trajedisini kabullenişte de var.
Bir dönemin ödüllü reklam yazarıydınız. Köşe yazarlığı da
yapıyorsunuz. Şarkı sözleriniz de zaten sıradan bir kaleme
sahip olmadığınızın kanıtı. Peki bu kalemden bir gün bir film
senaryosu çıkma ihtimali var mı?
Çıkması için deli gibi anlatmak istediğim bir hikayem, bir derdim
olmalı. Olursa yazmak isterim.
Güzelsiniz, yeteneklisiniz, yaratıcısınız… Bir kadının
sizi kıskanması için tüm kriterlere sahipsiniz. Hadi bize
“beğenmediğiniz” bir yönünüzü söyleyin de, ohh o da
mükemmel değilmiş diyelim…
Oooo çok var. Ertelemeciyim, kararsızım, sosyal sayılmam.
Ayrıca çok fazla düşünüyorum. O kadar da düşünecek bir şey yok.
Televizyonla aranız nasıl? Reklam izler misiniz?
TV izlemiyorum. Başka yapacak çok şeyim oluyor.
Takip ettiğiniz (yabancı) bir dizi var mı?
Flight of the Conchords’u çok seviyordum. Breaking Bad’e
başlamayı düşünüyorum.
Bundan yıllar sonra, hayatınız bir film olsa sizi bugünün
star’larından kimin oynamasını isterdiniz? Ve filmin adı ne
olurdu?
Aaa! Hiç düşünmedim. Jennifer Lawrance oynasın. Benim gibi
onun da içinde muzır, erkeksi, şakacı bir taraf hissediyorum.
You were an award-winning advertiser for a period,
and you are also a columnist. Your lyrics are proof
that you are no ordinary writer. Is there a chance that
your superb writing skills might one day translate into
writing a movie script?
In order for me to write a movie script there would need to
be a story that I’m dying to write about, or an issue I really
want to discuss. If that day comes I would like to write
about it.
You’re beautiful, talented, and creative…all the
criteria to make women jealous. Tell us something
about yourself that you don’t like so we can say ‘she’s
human’.
Oh there’s many. I procrastinate, I’m indecisive, I can’t
really be considered social, and I overthink things that
there is not that much to think about.
What’s your relationship like with TV? Do you watch
the commercials?
I don’t watch TV; I have a lot of other things to do.
Is there a foreign TV show that you follow?
I really liked Flight of the Conchords and I’m thinking
about starting Breaking Bad.
Years from now, if your life was made into a movie,
whom from today’s stars would you want to play you?
And what would the title of the film be?
Aaa! I’ve never thought of something like this. I would want
Jennifer Lawrence to be in it. I feel like she has fiery, tomboy,
and playful side to her, like I do.
22
SEYAHAT-TRAVEL
DQ
Avrupa’da Kasaba Turu
Kimisi Alpler’in tepesinde, kimisi Akdeniz’in kıyısında… Kimisi Orta
Çağ’dan kalma bir kalenin gölgesinde dinleniyor, kimisi el değmemiş
doğasıyla gezginleri büyülüyor. Sakin bir tatil için rotanızı büyük
şehirlerden Avrupa’nın güzel kasabalalarına çevirin.
YAZI – BY AYŞE HARMAN
Rothenburg ob der Tauber, Almanya
Bavyera’yı kuzeyden güneye kesen, inanılmaz güzellikte
kaleleriyle ünlü Romantik Yol’da yer alan Rothenburg ob
der Tauber, Tauber Nehri kıyısındaki bir tepeye kurulmuş.
Frankfurt’la Münih’in ortasında bulunan kasaba Orta Çağ’dan
beri hiç el değmemiş gibi duran kırmızı çatılı binaları,
müthiş doğa manzaraları ile turistleri cezbediyor. Öyle ki bu
güzelliğin Walt Disney’i de mest ettiği ve “Pinokyo” filmini
çekerken bu kasabanın görselliğinden ilham aldığı söyleniyor.
Rothenburg ob der Tauber’in ikonik kalesinin bir kulesi
1356’da yaşanan bir deprem sonucu yıkılmış. Orta Çağ’dan
ve Rönesans döneminden yadigar kırmızı çatılı evler ise uzun
yıllar korunmuş ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tamamen
restore edilmiş. Bir ucundan diğer ucuna 15 dakikalık bir
yürüyüşle ulaşılabilen kasabanın sokaklarında antika saatler,
müzik kutuları, oyuncak bebekler, el emeği hediyelikler
satan dükkanlar ve Bavyera’nın geleneksel mutfağından
yemekler sunan restoranlar var. Rothenburg ob der Tauber’e
ulaşmanın en kolay yolu yaklaşık 200 kilometre uzaktaki
Münih’ten üç saat süren bir tren yolculuğu yapmak.
Rothenburg ob der Tauber, Germany
Crossing Bavaria from north to south, the Romantic Road, famous for
its breathtaking castles, is home to Rothenburg ob der Tauber, a small
town located on top of a hill on the shores of the Tauber River. The
fact that this small town looks as though it has been untouched since
the middle ages, along with its red roofed buildings, and stunning
views of nature, are all reasons why this small town, halfway between
Munich and Frankfurt, attracts tourists. The beauty even enchanted
the likes of Walt Disney, who, it is said, was visually inspired by the
small town while shooting “Pinocchio”. In 1356 one of Rothenburg ob
der Tauber Castle’s iconic towers was demolished in an earthquake.
However the red roofs, relics from the Middle Ages and Renaissance,
were well protected throughout time, and even completely restored
after being destroyed in the aftermath of World War II. Although
it takes roughly 15 minutes to walk from one end to the other,
the streets are filled with shops that have antique clocks, music
boxes, dolls, hand-made souvenirs, as well as restaurants that serve
traditional Bavarian cuisines. Approximately 200 kilometers away
from Munich, the easiest way to get to Rothenburg ob der Tauber is by
embarking on a three-hour train ride.
A Tour of Europe’s
Small Towns
From the summit of the Alps to the shores
of the Mediterranean…You can relax in
the shade of a medieval castle, or become
fascinated by untouched natural beauty.
For a more tranquil vacation change your
course from big cities to Europe’s small
towns.
23
Cesky Krumlov, Çek Cumhuriyeti
24
Çek Cumhuriyeti’nin en eski yerleşimlerinden biri
olan Cesky Krumlov, Bohemya’nın güneyinde, Blansko
Ormanı ve Vltava Nehri’yle çevrelenen bir vadide yer
alıyor. 13. yüzyılda inşa edilen Gotik bir kale etrafında
kurulan kasabanın Arnavut kaldırımlı sokaklarında Gotik,
Barok ve Rönesans mimarisini yansıtan binalarda sanat
galerileri ve şık kafeler sıralanıyor. Kasabanın görünüşü
18. yüzyıldan beri neredeyse hiç değişmemiş, binalar
restore edilerek asıllarına uygun şekilde korunmuş. 1992
yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan kasabanın
tadını çıkarmanın en iyi yolu sokaklarında yürüyerek
dolaşmak. Vltava Nehri’nde tahta sallarda yapılan turlara
da katılabilirsiniz. Dünyanın en iyi ressamlarından biri
olan Egon Schiele bir zamanlar Cesky Krumlov’da
yaşamış. Kasabada Schiele’in işlerinin sergilendiği bir
de müze var. Her sene Temmuz-Ağustos aylarında
uluslarası bir müzik festivaline de ev sahipliği yapıyor
Cesky Krumlov. Prag’a yaklaşık 180 kilometre uzaklıkta
bulunan kasabaya üç saatlik bir kara yolculuğuyla ulaşmak
mümkün.
Palmanova, İtalya
Venedik Cumhuriyeti’nin bir kalesi olarak 1593 yılında
kurulan Palmanova, 18 kenarlı geometrik bir şehir
planına sahip, ilginç bir yerleşim. UNESCO Dünya Mirası
Listesi’nde yer alan Palmanova, havadan bakıldığında bir
kar tanesini andırıyor. Rönesans döneminde kusursuz bir
şehir olma idealiyle inşa edilen kasabanın mimarı Giulio
Savorgnano, Palmanova’yı Osmanlı İmparatorluğu’nın
olası saldırılarından korunmak üzere tasarlamış. İtalya’nın
kuzeydoğusunda Venedik ve Trieste arasında yer alan
Palmanova, Adriyatik Denizi’ne dökülen lagünün yer
aldığı bir vadide kurulu. Kasaba, İtalya’nın mutfak
mucizelerine yenilerini ekleyen restoranlarıyla tanınıyor.
Deniz mahsullerini en taze ve lezizlerine bölgede yetişen
yüksek kalite Chardonnay’lardan üretilen şaraplar eşlik
ediyor. Geleneksel bir Venedik yemeği olan baccalà,
yani tuzlanmış morina balığı mutlaka denenmesi gereken
lezzetler arasında.
Cesky Krumlov, Czech Republic
Located in the southern Bohemia, surrounded by the Blansko
Forest and Vltava River, Cesky Krumlov is one of the Czech
Republic’s earliest settlements. The town, with its cobblestoned
sidewalks, Gothic and Renaissance influenced architecture, art
galleries and chic cafes, surrounds a 13th century Gothic Castle.
All of the town’s buildings have been restored in order to preserve
their original appearance, which has been left nearly untouched
since the 18th century. The best way to enjoy this small town,
which was included in UNESCO’s World Heritage List in 1992,
is by strolling through its streets. Another way is by taking part
in rafting tours on the Vltava River. One of the world’s most
famous painters, Egon Schiele, once resided Cesky Krumlov,
and you can see Schiele’s works exhibited at one of the town’s
museums. Cesky Krumlov also plays host to an international
music festival every year in the months of July and August.
Located about 180 km away from Prague, driving to Cesky
Krumlov takes 3 hours.
Palmanova, Italy
Established in 1593 as a fortress in the Venetian Republic,
Palmanova is an interesting settlement, with an 18 sided
geometric city layout. Listed as a UNESCO World Heritage
Site, from an aerial view Palmanova looks like a snowflake.
Constructed during the Renaissance era, the architect of the small
town, Giulio Savorgnano, sought to make a perfect city, well
protected from the likely attacks of the Ottoman Empire.
Located in the Northeast of Italy, between Venice and Trieste,
Palmanova was built upon a valley that is home to a lagoon that
feeds into the Adriatic Sea. The town’s restaurants are renowned
for adding new flavors to Italy’s already rich cuisine. This is the
region where you can find the freshest and tastiest seafood, which
can be paired with high quality local Chardonnay. Baccalà, or
salted codfish, is among the local traditional Venetian flavors
that should definitely be sampled.
Cesky Krumlov
Palmanova
Cassis
25
Lavenham
Cassis, Fransa
Cassis, France
Güney Fransa’nın güzelliklerinden payına düşeni
fazlasıyla almış bir sahil kasabası Cassis. Biraz Akdeniz,
biraz Provence stili… Cassis’in balıkçı tekneleriyle dolu
marinası, dar ve kıvrımlı sokaklarında adım başı sıralanan
Fransız usülü şık kafeleri, ünlü Cassis şaraplarına hayat
veren üzüm bağları, temiz plajları, kasabayı yüksekten
gözleyen kalesi gezginlerin bir an olsun sıkılmasına mani
oluyor. Marinadaki balık restoranlarında her tür deniz
mahsulünün en tazesine, en lezzetlisine beyaz ya da roze
olarak üretilen Cassis şarapları eşlik ediyor.
Cassis is a small beach town strongly influenced by the
beauty of Southern France. A mixture of Mediterranean
and Provence styles, Cassis is sure to keep travelers
stimulated with its fishing boat filled marina, narrow
winding streets bustling with fancy French-style cafes, its
vineyards that provide Cassis with their famous wines,
pristine beaches and a castle that overlooks the town.
Local rose and white wines compliment the fresh and
tasty seafood served at Cassis marina’s fish restaurants
very well.
Lavenham, İngiltere
Lavenham, England
Suffolk’un güneybatısındaki Lavenham, 2000’i dahi
bulmayan nüfusu, Ortaçağ’dan kalma 300’ü aşkın yarı
ahşap evi, ana caddesi boyunca sıralanan geleneksel çay
evleri ve irili ufaklı dükkanlarıyla sıcak ve sevimli bir
kasaba. Lavenham’da zaman Orta Çağ’da ya da Tudor
döneminde donup kalmış gibi. İngiltere’de yün ticaretinin
en önemli merkezlerinden biri olan Lavenham bu sayede
her daim zengin bir kasaba olmuş. Bu da kasabanın
mimarisine birebir yansımış. Lavenham’ın her biri
birbirinden güzel binaları arasından 15. yüzyıldan kalma St
Peter ve St Paul Katedrali ile yün tüccarlarından oluşan bir
esnaf locası tarafından yaptırılan Guildhall’un yeri ayrı.
Located southwest of Suffolk, with its wooden houses
still in tact from the Middle Ages, Lavenham is a warm
and inviting small town, whose main street is lined
with traditional tea houses and charming shops. It’s as
though time in Lavenham has stood still, dating back
to the Middle Ages or even the Tudor Period. Being
the capital of England’s wool industry, Lavenham has
always been an opulent town, which is reflected in
the city’s architecture. Built by local wool merchant
families, Guildhall, along with St Peter and St Paul’s
Cathedrals, are some of Lavenham’s most notable
buildings.
26
Cortina d’Ampezzo
Cortina d’Ampezzo, İtalya
Cortina d’Ampezzo, Italy
İtalya’nın güzeller güzeli dağ kasabası Cortina d’Ampezzo,
bir zamanlar “ünlülerin oturma odası” olarak adlandırılırmış.
Aralarında Audrey Hepburn, Brigitte Bardot, Sophia Loren’in
de yer aldığı film yıldızları kışları sık sık soluğu burada alırmış.
Dolomite Dağları’yla çevrelenen Cortina d’Ampezzo’nun
muhteşem doğası, büyüleyici dağ evleri pek çok turist gibi
onları da cezbetmiş olsa gerek. 1956 Kış Olimpiyatları’na
ev sahipliği de yapan Cortina d’Ampezzo’nun dik yokuşları
ve muntazam pistleri kayak tutkunlarının da aklını çeliyor.
Telesiyejle ulaşılabilen Cinque Torri, yan yana dizilmiş bir
grup kuleyi andıran dağ sıralarından oluşan bir doğa harikası.
Birinci Dünya Savaşı sırasında İtalya ve Macaristan orduları
arasında çatışmalara sahne olan Cinque Torri’de o dönemden
kalma siperleri de görmek mümkün.
Once named the “The living room of the stars” Cortina
d’Ampezzo is a stunning mountain village in Italy, where
movie stars such as Audrey Hepburn, Bridget Bardot and
Sophia Loren would often come to get a breath of fresh air.
Surrounded by the Dolomite Mountains, Cortina d’Ampezzo’s
incredible nature and spectacular chalets attracted these movie
stars much like they attract tourists today. Cortina d’Ampezzo,
which hosted the winter Olympics in 1956, is home to clean
steep slopes, making it an ideal location for ski aficionados
alike. The natural beauty Cinque Torri, whose peaks are
reminiscent of castles lined up side by side, can be reached via
chairlift. While wandering Cinque Torri, it is also possible to
come across old trenches used during the battle between Italy
and Hungary during World War I.
Hall in Tirol, Avusturya
Hall in Tirol, Austria
Innsbruck’tan banliyö treniyle 10 dakikalık bir yolculuğun
ardından ulaşılabilen Hall in Tirol, 1303’te kurulmuş. 13.
yüzyılda bölgenin en önemli tuz kaynaklarındna biri olan
kasaba, 15. yüzyılda bir darphaneye ev sahipliği yapmaya
başlamış. Böylece gücü ve refahı arttıkça artmış. Kasabadaki
yapıların bu kadar iyi korunmasının ardında yatan sebeplerden
biri de bu zenginlik ve mimaride kullanılan malzemelerin
kalitesi. Burg Hasegg isimli görkemli kalesi, eski belediye
binasıyla Orta Çağ’ın kendine özgü havasını sanki dünden
bugüne hiçbir şeye el değmemişçesine taşıyan kasabanın
etrafını Alpler çevreliyor. Bu sayede kasabanın güzelliğine
kapılıp gelenler kayak, tırmanış, yürüyüş gibi aktivitelerle
seyahatlerini renklendirebiliyorlar.
Only a 10-minute suburban train ride from Innsbruck, Hall in
Tirol was established in 1303. This prosperous town was the
regions most important source for salt in the 13th century, and
has had a mint ever since the 15th century, thus increasing
its strength and prosperity. This wealth and the fact that all
of the buildings were constructed with high quality materials,
are reasons why the town has been well preserved over time.
The splendid Burg Hasegg Castle, and the old the town’s
municipal buildings give you the feeling that nothing has
changed since the Middle Ages. The town, surround by the
natural beauty of the Alps, draws tourists in, and offers them
other activities like skiing, climbing, or hiking, to add to their
travel plans.
Aberdour, İskoçya
Aberdour, Scotland
Aberdour, İskoçya’nın güneyinde yer alan bir sahil kasabası.
Bir zamanlar işlek limanıyla ticarete yön veren Aberdour,
bugün sakin atmosferi, tarihi dokusu ve tüm kasabayı saran
güzel yürüyüş yollarıyla dinginlik peşindeki turistler için
çekim merkezi. Orta Çağ’dan kalma görkemli bir kalenin
gölgesinden kurulmuş Aberdour, her sene Ağustos ayında
düzenlenen Edinburgh Uluslararası Festivali’nde en kalabalık
dönemini yaşıyor. Onun dışında birkaç hoş pub’ı, birkaç
dükkanı ile kafa dinlemek için özel olarak tasarlanmış gibi.
Edinburgh’dan Aberdour’a ulaşmak trenle 30 dakika sürüyor.
Folégandros, Yunanistan
Folégandros, Yunanistan’ın turist mıknatısı adalarından
Santorini’ye komşu bir kasaba. Ama renkli gece hayatıyla
tanınan komşusunun tam anlamıyla zıttı. Santorini ne kadar
kalabalık ve tantanalıysa, Folégandros o kadar dingin. Havalı
butikler, şık restoranlar, lüks oteller yok. Onlar yerine
sükunet, huzur ve dalga sesleri var. Ege’nin küp şekeri
andiron beyaz duvarlı, mavi çerçeveli evleri buranın da
alameti farikalarından. Folégandros’a gitmişken bu sakin
kasabanın üç köyünden biri olan Cyclades’deki Angali
Plajı’nı ziyaret etmek şart. Santorini’den Folégandros’a 45
dakikalık bir feribot yolculuğuyla ulaşmak mümkün.
Aberdour, a small town located in the South of Scotland, was
once a prominent shipping port and a center for trade and
commerce. Nowadays, Aberdour’s tranquil ambience, historical
scenery, and beautiful walking paths that cover the entire town,
attract tourists in search of some peace and quiet. Established
around a medieval castle, Aberdour experiences its most crowded
season in August, during the annual Edinburgh International
Festival. During other months it seems as if the town was built
specifically to get some peace and quiet, with its charming pubs
and shops. You can get to Aberdour via train from Edinburgh in
30 minutes.
Folégandros, Greece
Folégandros is located next to one of Greece’s main tourist
destinations, Santorini. But Santorini, known for its nightlife,
is the exact opposite of Folégandros. Folégandros is as calm
as Santorini is crowded. There are no cool boutiques, fancy
restaurants and luxurious hotels; instead only serenity, peace, and
the sound of waves crashing. This island’s trademark is its white
Aegean sugar cube walls and blue-framed houses. Cyclades, one of
Folégandros’ three villages, is home to Angali Beach and a must
see. All it takes to get to Folégandros is a 45-minute fairy from
Santorini.
Folégandros
Hall in Tirol
Aberdour
27
Meissen
28
Getaria, İspanya
Getaria, Spain
İspanya’nın popüler turistik noktalarından San Sebastián’a
yalnızca 24 kilometre uzaklıkta. Getaria, özellikle
mutfağıyla tanınıyor; Bask sahilinde bir balıkçı kasabası
olmanın avantajıyla deniz mahsulleri konusunda çok
iyiler. Biscay Körfezi’nden çıkan taze balıklar ve ahtapot,
kalamar gibi türlü deniz mahsulleri ‘a la plancha’ usülü
hazırlanıyor, yani metal bir ızgarada pişiriliyor. Getaria’nın
özellikle hafta sonları gastronomik bir kaçamak yapmak
isteyenleri cezbeden kalbur üstü çok sayıda restoranının
yanı sıra ilgi çekici bir limanı ve kilisesi var.
Getaria, famous for its cuisine, is only 24 kilometers
away from one of Spain’s famous tourist destinations, San
Sebastien. Located on the shores of Spain’s Basque region,
when it comes to seafood, this town uses its location to its
advantage well. Fresh seafood caught in the Biscay Bay, such
as fish, octopus, and calamari is prepared “a la plancha”, or
grilled. Getaria is an excellent travel destination for a quick
weekend getaway where you can indulge your gastronomic
temptations, with their ivy-covered restaurants. Also be sure to
explore the town’s interesting church and harbor.
Nazaré, Portekiz
Nazare, Portugal
Yaz tatilinin anlamını gündüzleri plajda, geceleri
çılgın eğlencelerde bulanlar için Nazaré doğru seçim.
Portekiz’in bu sahil kasabası dar, Arnavut kaldırımlı
sokakları, sırtını sarp kayalıklara vermiş sahiliyle otantik
bir Akdenizli. Dalgalı denizi (dalgalar zaman zaman 24
metreyi buluyor) burayı sörf tutkunlarının gizli cenneti
haline getirdi. Kasabanın merkezi, deniz mahsullerinin
en tazesini sunan restoranlarla, barlarla dolu. Teleferikle
ulaşılabilen Promontório do Sítio, sahilden 110 metre
yüksekte. Haliyle kasabanın en güzel manzaraları buradan
izlenebiliyor.
For those whose ideal summer vacation involves spending
days at the beach, and having crazy adventures at night,
Nazaré is the perfect destination. With a coast surrounded
by steep cliffs, narrow, cobblestone streets, Portugal’s seaside
town is an authentic Mediterranean beauty. Its large waves
(sometimes as large as 24 meters) also make it a secret heaven
for surfing enthusiasts. The town center is filled with bars and
restaurants that serve the freshest seafood. A quick lift ride
takes you 110 meters above sea level to Promontório do Sítio,
where you can find the best view of the town.
Meissen, Almanya
Located on the shores of the Elbe River in Saxony, Meissen
is one Germany’s oldest villages. Meissen, with its enormous
medieval cathedral, and unique feel, can be best described in
one word as ‘romantic’. The village, which is 25 kilometers
North of Dresden, is famous for its porcelain works, which
makes sense when considering the fact that it was Europe’s
first porcelain manufacturer. Meissen Porcelain, symbolized
by its two diagonally crossing blue swords, is an important
part of any porcelain enthusiast’s collection. It is even possible
for those visiting Meissen to go on a tour of its famous
Porcelain factory.
Almanya’nın Saksonya bölgesinin en eski kasabalarından biri
olan Meissen, Elbe Nehri’nin kıyısında kurulu. Devasa bir
Orta Çağ katedraline ev sahipliği yapan Meissen’in kendine
has dokusunu anlatmak için için en doğru tanım ‘romantik’
olur. Dresden’in 25 kilometre kuzeyinde yer alan kasaba,
porseleniyle ünlü. Burası Avrupa’da porselenin ilk yapıldığı
yer. Birbirine çapraz iki mavi kılıçlı logoyla sembolize edilen
Meissen porselenleri tüm dünyadaki koleksiyoncuların
radarında. Kasabaya yolu düşenler bu ünlü porselenlerin
üretildiği fabrikayı da ziyaret edebiliyorlar.
Getaria
Meissen, Germany
Nazaré
29
Delicacy
from the sea
DQ
30
Turkey’s love affair with fish is
undeniable. Surrounded by water
on all 3 sides with bountiful rivers
and straights it’s no wonder that
this love affair exists. In fact
Turkish people love fish so much
that there is a common saying,
“If my father came out of the sea
I would eat him”. We dove into
this relationship and researched
Turkey’s most delicious fish dishes,
from soup to main courses.
YEMEK-FOOD
Denizden
gelen lezzet
Üç tarafı denizlerle çevrili, üstelik bir de büyük akarsulara sahip,
“Denizden babam çıksa yerim” lafının garipsenmediği Türkiye’de
balıkla özel bir ilişkimizin olmaması düşünülemezdi. Biz de bu
aşkın peşinden gittik ve çorbasından ana yemeğine Türkiye’de
bulabileceğiniz en lezzetli balık yemeklerini araştırdık.
Y A ZI – BY ALTUĞ K ANT AR
Balık çorbası
Haşlanmış çeşitli sebzelerle beyaz etli balıkların sıcacık
ahengi olan balık çorbasının son derece yararlı bir besin
olduğunu söylemeye bile gerek yok. Temel olarak kereviz,
havuç, patates ve soğan gibi sebzelerin istenilen oranda
haşlanıp, kemiklerinden ayrılmış pamuk gibi balık etleri
ile birleştirilip kaynatılmasıyla yapılan balık çorbası, ince
kıyılmış maydanoz ve birkaç damla limonla balık severlerin
kış aylarındaki favorisi.
Çiroz
Özellikle eski zamanlarda meyhanelerin şahı, rakının yol
arkadaşı çiroz, balığın tadının çok baskın olduğu, bu yüzden
de insanların genelde ya çok sevdiği, ya da uzak durmayı
tercih ettiği bir meze. Uskumrunun (özellikle Marmara
Denizi’nde yumurtladıktan sonra Karadeniz’e dönerken
irileşen ve yağlarını kaybeden uskumrunun) temizlenmesi,
tuzlanması ve ipe dizilerek kurutulması ile yapılan çiroz,
genelde yağ ve sirkenin içinde turşu ile servis ediliyor. Sert
bir dokuya ve keskin bir tada sahip olan çiroz, uskumruların
Boğaz’da yakalanması sebebiyle özellikle İstanbul
meyhanelerinin olmazsa olmazlarından biri kesinlikle.
Fish Soup
This warm soup, which features a delicious harmony of
various boiled vegetables and white meat fish, is an extremely
beneficial dish. The basic preparation includes boiling
vegetables like celery, carrots, potatoes, and onions, and then
combining that with the soft white meat (after separating it
from the bones). Once the soup has cooked to your preferred
consistency, add finely chopped parsley with a few drops of
lemon, and it is a perfect dish during the cold winter months
for fish lovers.
Çiroz (Dried Mackerel)
Throughout history mackerel fish have been the shahs of
Turkish meyhanes (taverns) and a fish that pairs well with
raki. Because the taste of the fish is very dominant people
either love it or hate it. Mackerel (especially Mackerel from
the Marmara Sea that head to the Black Sea after ovulation
and coarsen and lose fat) is made by first cleaning, salting,
and then drying the fish on rope. It is traditionally served
in olive oil, vinegar, with pickles. Dried Mackerel has a
strong odor and sharp taste, and because it is caught in the
Bosphorus Strait, it is a staple in Istanbul meyhanes.
31
32
Lakerda
En güzel balık mezelerinden bir diğeri olan lakerda,
temizlenmiş ve takoz şeklinde dilimlenmiş palamutların
tuzlanarak geleneksel olarak tahta bir fıçıda defne
yapraklarıyla birlikte istiflenmesi ile yapılıyor. Tuzla örtülen
fıçı veya kap serin bir yerde 15-20 gün bekletilince yağını
salan ve tuzla kuruyan balık farklı bir doku ve lezzete
kavuşuyor. Aslında balığın daha uzun süre saklanabilmesi
için kullanılan hazırlanan lakerda, pembemsi diri eti ve
kendine has tadıyla bugün hâlâ meze severlerin
vazgeçilmezlerinden.
Hamsili pilav
Lakerda
Lakerda is another delicious fish meze that is made by first
cleaning and slicing the bonito into wedge-shapes, salting it,
and stacked together in a traditionally wooden barrel with bay
leaves. The fish then sit for 15-20 days in a salt covered barrel
(placing the fish in a container in a cool place has the same
effect), which releases the oil and dries the fish in salt giving
it a very different and unique texture and flavor. The lakerda,
which can also be prepared for longer periods of storage, has a
pinkish meat and unique taste that meze lovers cannot get
enough of.
Hamsi (European Anchovy)
Rice
Karadeniz’in en kendine has
yemeklerinden biri olan hamsili pilav
ise yalnızca bu bölgede değil, tüm
Türkiye’nin en sevilen ve gönüllerde
apayrı bir yere sahip olan balık
yemeklerinden desek haksız sayılmayız.
Hamsili pilav kılçıklarından ayrılmış ve
tuzlanmış hamsilerin, bir tepsi veya kaba
dizilmesi, ardından da bu kabın kuş üzümü,
fıstık, soğan ve tercihe göre karabiberle pişirilmiş
iç pilavla doldurulup fırınlanmasıyla yapılıyor. Hamsinin
kendine has tadının lezzetli bir iç pilavla olan mükemmel
birlikteliği, bu yemeğin balık severler tarafından da diğer
tüm balık yemeklerinden ayrı bir yere koyulmasına yol
açıyor. Evde kolayca yapılabiliyor olsa da, bu yemeği
yerinde yemek, Türkiye’nin her tarafındaki gurmeler için
başlı başına Doğu Karadeniz’i ziyaret etme sebebi.
Although anchovy rice is a dish very unique
to the Black Sea region, it is very popular
throughout the entire country; in fact it is
one of the country’s most loved mezes, and
a dish that has a distinct place in the hearts
of Turkish people. Anchovy rice is made by
separating the fish from the bones and salting it,
then lining a pan with the fish. Add rice that has
been cooked with currants, pine nuts, onions, and pepper to
taste, to the pan, and then place the pan in the oven to bake.
The success of anchovy rice has to do with the delicious flavors
of the rice placed inside the pan, and the harmony of the rice
and fish, creates a dish so dear to the hearts of fish lovers
across the country. Although this meal can easily be made
at home, enjoying it in its original setting is the reason why
people from all over Turkey visit the eastern Black Sea.
Somonlu makarna
Pasta with Salmon
Küreselleşen dünyada Atlantik somonunun (veya daha yaygın adıyla
Norveç somonunun) Türkiye’de daha kolay ve ucuz bulunmaya
başlamasıyla birlikte evlerde ve restoranlarda pişen lezzetli
balıklarımıza bir yenisi eklendi. Somon tıpkı diğer balıklar gibi
tavada, buharda veya ızgarada pişirilebilse de, makarna çeşitlerine
diğer balıklardan apayrı bir lezzet kattığı su götürmez bir gerçek.
Tavada tuz, tercihen az soğan veya sarımsak, mantar veya krema
ile sotelenen somon parçalarından yapılan harcın, haşlanmış
ve süzülmüş makarna ile karıştırılması ile hazırlanan somonlu
makarna, emek-lezzet açısından oldukça kârlı bir yemek. Penne
ve spagetti ile de yapılsa da somonun en çok yakıştığı makarna
türü tagliatelle diyebiliriz. Ufak bir not; Norveç somonunun daha
lezzetli olmasının sebebi, yaşadığı Kuzey denizlerinin soğuğundan
korunmak için daha yağlı bir ete sahip olması. Oldukça yağlı bir
ete sahip olan Norveç somonuyla yapılan yemeklerde fazla yağ
kullanılmaması da aynı sebepten kaynaklanıyor. Ancak somonun
(ve diğer soğuk deniz balıklarının da) sahip olduğu yağ, omega3 açısından zengin olduğu için yararlı kabul ediliyor. Somon
yemekleri özellikle yağı yanmadan pişirildiğinde (örneğin fırında)
sağlık açısından oldukça faydalı yemekler ortaya çıkıyor.
In our globalized world it is now easier and cheaper to find
Atlantic salmon (or as it is more commonly known, Norwegian
salmon) in Turkey, adding a new delicious fish to the menus at
restaurants and at home. Just like any other fish, you can cook
salmon in a pan, by steaming, or by grilling it, but the fact
remains that salmon, above all other fish, adds a distinct and
delicious flavor to pasta. Pan-fry the salmon in onion or garlic,
and sauté the salmon pieces with mushroom or cream depending
on your preference, and add it to the boiled and drained pasta;
the end result is a delicious and flavorful salmon pasta. You can
make it with penne or spaghetti, but we think it goes best with
tagliatelle.
A small note: Norwegian salmon is tastier, because in order to
protect themselves from the cold of the North Sea they have more
fatty meat. That is also the reason why dishes made with the
fatty salmon meat do not use a lot of oil. Because salmon (and
other cold water fish) contain a lot of fat, they are rich with
omega-3, which is considered a health benefit. When salmon
dishes are cooked without burning the oil (for example in the
oven) better dishes health-wise emerge.
33
34
Suşi - Saşimi
Sushi-Sashimi
Küçülen dünyada başka ülkelerden gelip günlük hayatımızda
kendine yer açan başka bir balık yemeği ise Japon kültüründe son
derece önemli bir yere sahip olan suşi ve saşimi. Birbirine çok
benzeyen bu iki yemek, temel olarak haşlanmış pirincin balık (yer
yer diğer deniz ürünleri ve hatta sadece sebze) dilimleri ile yan yana
getirilmesine dayanıyor. Suşi, en basit haliyle çiğ somon ve ton
balığı parçalarının, pirinç sirkesi ve şeker ile tatlandırılmış haşlanmış
pirinç ile çevrelenmesi, bunun da nori adı verilen kurutulmuş su
yosunu ile rulo hale getirilip tek lokmalık parçalara bölünmesi ile
hazırlanıyor. Saşimi ise, aynı pirinç harcından hazırlanan ince uzun
bir yatağın üzerine yerleştirilmiş daha büyük balık dilimlerinin nori
olmadan servis edilmesi anlamına geliyor. Suşi ve saşimi genelde
soya sosu ve wasabi ile tüketiliyor. Çiğ balık içeren bu iki yemeğin
hazırlanmasında sağlık açısından (çiğ ette yaşayabilen bakterilerden
kaçınmak için) yalnızca tuzlu su balıkları kullanılıyor ve balıklar 24
saatlik bir dondurulma sürecinden geçiriliyor. Çiğ balık yenmesi
Türk mutfağına oldukça ters olsa da somon ve ton balıklarının yalın
lezzetlerinin haşlanmış pirinç ile yakaladığı mükemmel uyum tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de seviliyor.
In this shrinking world another fish dish that has come from
other countries and established itself in our daily lives are
sushi and sashimi, which have an extremely important place
in Japanese culture. These two dishes are very similar to
each other, and are comprised of the combination of steamed
rice and fish slices (sometimes other seafood or even just
vegetables). Sushi in its simplest form is slices of raw salmon
and tuna, with steamed rice sweetened with rice vinegar
and sugar, rolled together with dried seaweed, called nori,
prepared in bite-size pieces. Sashimi on the other hand, is
served without nori, and consists of bigger and longer, but
still thin, pieces of fish. Sushi and sashimi are usually enjoyed
with soy sauce and wasabi. To prepare these two dishes that
contain raw fish in a healthy manner (to avoid bacteria that
can live in raw meat) only saltwater fish is used, and the fish
go through a 24-hour freezing process. Although the tradition
of eating raw meat is quite the opposite of Turkish cuisine,
this perfect harmony of steamed rice and salmon and tuna is
well-liked in Turkey as it is all over the world.
Tereyağında alabalık
Trout in butter
Kuzey okyanuslarının uzak ve soğuk sularından Türkiye’nin
sıcak sularına geri dönüyoruz. Bu sefer hedefimiz denizler değil,
akarsular ve içindeki alabalıklar. Tatlı suya sahip bölgelerin en
büyük nimetlerinden olan alabalık birçok şekilde pişirilebilse
de tereyağı ile birlikte güveçte yakaladığı basit ama mükemmel
uyumun üzerine çıkılması zor görünüyor. Genelde balığın
temizlenmiş karnına bir defne yaprağı yerleştirilerek hazırlanan
alabalığın pamuk gibi eti, dil ve damak arasında ezildiğinde verdiği
lezzet ve mutluluk ile insanın ömrünü uzatmıyor olamaz! Uzun
lafın kısası Türkiye’nin balık ile yaşadığı aşk hikayesi, etrafındaki
denizlerin, içinde akan nehirlerin hepsinin hakkını ayrı ayrı
veriyor.
We now return from the distant and cold waters of the northern
oceans back to the warm waters of Turkey. This time our target
however, is not the sea, but rather the rivers and the trout
within them. One of the greatest blessings of freshwater areas are
trout; although trout can be cooked in many different ways, the
simple and delicious taste captured by cooking it within a butter
filled crock is perfect. Generally the fish is prepared by placing
a bay leaf on the cleaned belly of the trout; this soft meat is so
delicious and filled with so much flavor, that it brings happiness
in each bite! To make a long story short, Turkey’s love affair
with each different type of fish has a unique story that comes
from the surrounding seas and flowing rivers.
35
DQ
36
KENT-CITY
Güzel Atlar
Ülkesi
Özellikle yurtdışında Türkiye ve turizm denince akla gelen ilk iki-üç şeyden
biri olan Kapadokya’nın bu şöhretinin sebeplerini arıyoruz.
Land of
Beautiful Horses
Especially abroad, when people
think of Turkey and tourism one of
first things that comes to mind is
Cappadocia and we’re investigating
the reason behind this fame.
37
YAZI-BY ONUR AYMETE
K
38
apadokya, vaktinde Hititlere yurt olmuş,
günümüzde ise yerli-yabancı turistlerin
Türkiye’deki gözbebeklerinden olan tarihi bir açık
hava müzesi. Pers dilinde “güzel atlar ülkesi” anlamına
gelen Kapadokya’nın merkezinde artık at bulunmasa da
“ülke” tanımlamasını sorgulatmayacak genişlikte bir alana
yayılıyor tarihi yerleşim yeri. Bugün Kapadokya dediğimiz
bölge Nevşehir, Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri il
sınırları içine giriyor.
Kapadokya’nın bugünkü bildiğimiz halinin tarihi M.Ö.
2000’li yıllara uzanıyor. Hititlerin yerleşmesinin ardından
bölge, yıkılışına kadar Büyük Hitit İmparatorluğu’nun
topraklarının mühim bir parçasını oluşturmuş. M.Ö.
1200’lerde Hitit İmparatorluğu’nun yıkımının ardından
bölgede nispeten karanlık bir dönem başlamış. Asurlular
ve Frigler gibi toplulukların yönetimine girdikten sonra
ise Pers hakimiyeti altına girmiş. Pers İmparatorluğu’nun
ortadan kaldırılmasından sonra bölgede Roma
İmparatorluğu dönemi başlamış. Bu dönemlerin önemi
günümüz Kapadokya’sı için büyük: Bölge çok tanrılı dine
appadocia was once home to the Hittite’s but today,
for domestic and foreign tourists, it is an open-air
museum very dear to the hearts of Turkish people.
Cappadocia means “Land of Beautiful Horses” in the Persian
Language, and while there are no longer horses in the town
center the settlement covers such a wide spread area that one
cannot question the word “land”. Today, the region we call
Cappadocia includes Nevşehir, Kırşehir, Niğde, Aksaray and
Kayseri provinces.
The Cappadocia we know today has a history that dates
back to the 2000 BCs. After the settlement of the Hittites,
until their fall, it formed an important piece of the
Great Hittite Empire’s territory. In 1200 BC, after the
destruction of the Hittite Empire, the region went through
a dark period. After communities such as the Assyrians and
Phrygians entered, it came under the domination of Persia.
After the Persian Empire was eliminated the Roman Empire’s
era begin in the region. The importance of these times is
very great to today’s Cappadocia. The region became an
ideal place of refuge for Christians fleeing the Romans, who
C
39
inanan Romalılardan kaçan Hıristiyanlar için ideal bir
sığınma yeri olarak benimsenmiş. Kapadokya’nın tarihi
ve turistik açıdan büyük ilgi noktaları olan kayalara
oyulmuş manastırları ve kiliselerin çoğunu bu dönemlere
borçluyuz. Roma İmparatorluğu’nun bölünmesinin
ardından gelen Bizans dönemini sırasıyla Türk boylarının
ve Osmanlıların hakimiyeti izliyor.
“Doğayla tarihin buluştuğu yer” gibi bir tanım sıradan
olsa da Kapadokya’ya tamı tamına uyuyor. Zira
Kapadokya denince akla ilk gelen meşhur peri bacaları
volkanik faaliyetler sonucu oluşmuş. 60 milyon yıl
önce Erciyes, Hasan, Melendiz, Göllüdağ ile daha
birçok küçük volkanik dağın platoya yaydığı küller
yumuşak bir tüf tabakası yaratmış, tüflerin üzeri de
ince lavlarla kaplanmış. Zamanla aşınan bu oluşumlarla
peri bacası dediğimiz konik biçimler ortaya çıkmış.
Üst kısımlarındaki şapkaya benzer kısımlar da tabii ki
süs için değil: Lav ve tüf tabakaları aşınırken, daha sert
kayalardan oluşan bu şapkalar altındaki tüf tabakasına
baskı uygulayarak aşınmaya karşı etrafından daha dirençli
hale getirmiş, böylece aşınan pembemsi kızıllıktaki tüf
vadilerinden geriye şapkalı konik çıkıntılar kalmış.
Bölgenin mağaraları ve yeraltı şehirleri en az
Kapadokya’nın simgesi peri bacaları kadar ilgi çekici.
Gerçeküstü ve klostrofobik bir havası olan tüneller ve
mağaralar, vaktiyle fresk dolu kiliseler, evler ya da geniş
yerleşim yerleri olarak kullanılmış. Göreme’nin Elmalı,
Tokalı, Aziz Barbara Kiliseleri, Mustafapaşa’nın Aios
Vasilios Kilisesi, Mazı, Kaymaklı Yer Altı Şehirleri başta
believed in many gods. Cappadocia’s historical monasteries
and churches carved into the rocks, which are great points
of interest for tourists, are mostly remnants of this era.
Following the dissolve of the Roman Empire came the
Byzantine period and the region’s domination by Turks and
Ottomans.
Even though “the meeting point of nature and history” is
an ordinary definition, it fits Cappadocia perfectly because
one of the first things that comes to mind when you think
of Cappadocia are the famous fairy chimneys, which first
formed as a result of volcanic activity. 60 million years
ago small volcanic mountains, including Erciyes, Hasan,
Melendiz, Göllüdağ, emitted ash on the plateau and created
a soft tufa layer, which were coated by a thin layer of lava.
Deterioration over time resulted in the emergence of these
conical forms, which we call fairy chimneys. Of course
the top section of these chimneys that look like a hat are
not merely for decoration. As the layers of lava and tufa
deteriorated these hats, made of harder rock, apply pressure
to the bottom layer of the tuff, making it more resistant
against wear and tear; so the pinkish scarlet deteriorating
tuff left conical capped formations in the valley.
The region’s caves and underground cities are as interesting
as the fairy chimneys, which are considered Cappadocia’s
symbol. With a surreal and claustrophobic atmosphere,
these tunnels and caves were once full of fresco decorated
churches, homes, and spacious settlement areas. Cappadocia
visitors have a wide selection of sites they should see but
among some of the most important are the Elmalı, Tokalı,
40
olmak üzere gezilip görülmesi gereken birçok seçenekle
karşılaşıyor Kapadokya ziyaretçileri. Kiliselerdeki
fresklerin bir kısmı tahrip olmuş olsa da kayalara oyulmuş
ibadet yerleri olduğunu unutturan, şaşırtıcı inceliklere
sahip. Yer altı şehirleri ise kapalı yerlerden rahatsız
olanları bile cesaretlendirebilecek etkileyicilikte. Tüneller
zaman zaman eğilerek ilerlemeyi gerektiriyor ve bitmek
bilmez uzunluklara erişebiliyor. Ufak ama çok sayıda
odalarla yer altında koca şehirler kurulmuş, havalandırma
sistemi olarak ise pratik bir çözüm olan bacalar
kullanılmış. Ne kadar enteresan olsa da yeraltı şehirlerini
turlamak klostrofobisi olanlara pek tavsiye edilmemeli.
Mağaraları, yeraltındaki tünel ve şehirleri, yer üstündeki
peri bacalarıyla özellikle çocukların gezmekten pek
hoşlandığı, adeta devasa bir kumdan kale Kapadokya.
and Aziz Barbara Churches in Göreme and the Aios Vasilios
Church and the Mazı and Kaymaklı Underground Cities
in Mustafapaşa. While some of the frescoes in the churches
have deteriorated the surprising delicacy of these places of
worship will make you forget that they are carved into rock.
The underground cities are so impressive that they could
encourage even those who are claustrophobic to enter. Some
parts of the tunnels are very short requiring you to hunch
over to continue on and sometimes it seems as if there is no
end to them. With many, small, rooms they have established
huge cities underground and used the chimney ventilation
system as a practical solution to air out the city. However,
no matter how interesting the underground cities are, if you
suffer from serious claustrophobia we would not recommend
it. With its caves, underground tunnels and cities, and
41
Kapadokya’da atlanmaması gereken başka bir yer ise
Güvercinlik Vadisi. Adından da belli olduğu gibi vaktiyle
güvercin yetiştirilen bir yer burası. Kayalara oyulmuş
güvercin yuvalarından toplanan gübreler civardaki üzüm
bağlarında, yumurtalar ise fresklerde harç malzemesi
olarak kullanılıyormuş. Genellikle 18.-19. yüzyıl
civarlarında yapılan güvercinliklerin duvarları kuşların
dikkatini çekmesi amacıyla resimlerle süslenmiş. İslam
resim sanatı örnekleri Hıristiyanlıkta olduğu kadar bol
olmadığı için bu süslemeler ve kitabelerin ayrı bir önemi
de bulunuyor tarihi açıdan. Güvercinlik Vadisi’nin
yeşillikleri ve zengin bitki örtüsünü de düşününce ziyaret
etmemek için geriye pek bir sebep kalmıyor. Güvercinlik
Vadisi aynı zamanda trekkingçilerin bölgedeki favori
yerlerinden. Vadi içinde saklı olan 15 metrelik şelale
fairy chimneys that children particularly enjoy exploring,
Cappadocia is a giant castle of sand.
Güvercinlik Valley (Pigeon Valley) is another place in
Cappadocia that shouldn’t be missed. In Turkish ‘güvercin’
means pigeon, and as the name implies, this is a place
that once bred pigeons. The fertilizer collected from the
pigeonholes carved into the rock was used in the nearby
wineyards and the eggs were used as grout material for
frescoes. Around the 18-19th centuries the dovecotes where
decorated with drawings and pictures in order to attract
the attention of the birds. Because examples of art in Islam
are not as abundant as in Christianity these decorations
and inscriptions have a separate importance in history.
Güvercinlik Valley’s lush greens and vegetation only adds
to the list of reasons to visit. The valley’s hidden 15-foot
42
ise kalabalık turistik rotalardan uzaklaşmak isteyenler için
güzel bir durak. Turistik hareket arayanlar için ise ideal yer
Ürgüp. Halılar ve hediyelik eşyaların satıldığı dükkânların
olduğu Ürgüp’te gece-gündüz hareketli geçiyor. Ürgüp’e 5
km uzaklıkta başka bir turist favorisi bulunuyor. Ortahisar
kasabasının adından da tahmin ettirebileceği gibi ortasında
bulunan Ortahisar Kalesi, doğal oluşmuş bir şato görünümünde.
Kapadokya rağbet gördüğü turizm türü açısından son
senelerde hızla değişmeye başladı. Eskiden özellikle
yurtdışından gelen sırt çantalı gezginlerin favorisiyken
butik otellerin ve lüks işletmelerin artmasıyla daha
üst kesime hitap etmeye başladı. Mağaraları mesken
edinen bu oteller ve kaplıcalar neyse ki Kapadokya’nın
merkezinden çok etraflarında konuşlandığından tarihi
havayı bozmuyor. Bu konaklama seçenekleri arasında
eşsiz manzarası, konforu, mükemmel konumu, Türk
hamamı, fitness merkezi, sağlık kulübü, kapalı ve açık
havuzları ile Dedeman Kapadokya kusursuz hizmetiyle
öne çıkıyor. Turistik kitlesindeki değişime karşın bölgenin
değişmeyen özelliklerinden başlıcası ise bağcılığı. Bölgenin
tarihinde şarap yapımı 7000 yıl kadar gerilere gitse de
bağcılık en çok M.Ö 1500’lü yıllar civarlarında Hititler
döneminde ön plana çıkmış. Üzüm bağlarının gelişiminde,
şarap ticareti ve sınıflandırmasında bölgeyi ileri taşıyan
Hititlerin ardından Bizanslılar bayrağı devralmış ve
üzüm bağlarının, ardından Kapadokya günümüze kadar
Türkiye’nin önde gelen şarap merkezlerinden biri olmuş.
Ve tabii ki rüya gibi bir Kapadokya ziyaretinin olmazsa
olmazı: balon turları. Özellikle gün ağarmadan yola
çıkılıp, gün doğumunu yerden yüzlerce metre yüksekte
izleme imkânı veren balon turları “ölmeden önce
yapılması gereken şeyler” listelerine girmeyi hak
ediyor. Bir balon turu ortalama bir saat sürüyor
ve bölgeyi görmek için şüphesiz en iyi bakış açısını
sunuyor. Peri bacalarını kuş bakışı görmek, boş
bulunan her yere konuşlanan üzüm bağları üzerinden
süzülmek insanda akıldan çıkmayan anılar
bırakıyor. Usta balon pilotları zaman zaman yere
yaklaşıyor, hatta civardaki ağaçlara yanaşıp
yolculara meyve toplama imkânı verenler
bile oluyor. Turlar hava şartlarının el verdiği
takdirde yılın her mevsimi yapılabiliyor.
waterfall is a great stop for those who want to get away from
the crowded touristic areas. Tourists looking for a lively and
entertaining destination should head to Ürgüp. Ürgüp pulsates
with life day and night and features many great carpet and
souvenir shops. 5 km away from the town of Ürgüp is another
tourist favorite, Ortahisar, which translates roughly to middle
castle. As is implied by the town Ortahisar’s name, its castle,
located in the middle of town, resembles a naturally occurring
chateau.
Cappadocia’s tourism sector has begun experiencing rapid
changes in recent years. Before, especially from abroad,
Cappadocia was a favorite among free spirited backpackers,
but now with the increase of boutique hotels and luxury
businesses the region began catering to the upper echelons of
society. Fortunately the hotels and spas inhabiting caves are
far from the center of Cappadocia and do not ruin its historic
aesthetic. In addition to these accommodation options, with
its unique views, comfort, excellent location, Turkish hamam,
fitness center, health club, and indoor and outdoor pools, the
Dedeman Kapadokya stands out for its impeccable service.
Despite the variation in tourists, one thing that will never
change in the region is its viticulture. Even though the
region’s winemaking history dates back 7,000 years, it really
thrived in the 1500 BCs during the Hittite era. After the
Hittites improved the development of wineyards, wine trade,
and classification, the Byzantines took over continuing the
viticulture and helped Cappadocia become one of Turkey’s
leading wine regions today. And then there are of course the
mesmerizing balloon tours of Cappadocia. Leaving before
dawn and watching the sunset hundreds of meters above the
ground should go on your bucket list. A balloon tour
lasts approximately one hour and provides you with
undoubtedly the most beautiful visas of the area. Getting
a bird’s eye view of the fairy chimneys and seeing the
vineyards that fill every vacant piece of land from
that vantage point is an unforgettable moment.
The master balloon pilots sometimes get as close
as possible to the ground and even get close
enough to the nearby trees enabling passengers
to pick fruit from them. As long as the weather
conditions are favorable, these tours can be
made year round.
Kapadokya’da Konaklamanın Adresi
The Place to Stay in Cappadocia: Dedeman Cappadocia
Dedeman Kapadokya
Hem tarihi hem de coğrafik yapısı ile Türkiye’nin en önemli
turistik değerlerinden biri olan Kapadokya’da, 1989 yılından bu
yana köklü otelcilik geçmişi ve hizmet anlayışı ile öne çıkan bir
isim bulunuyor: Dedeman Kapadokya.
316 adet Superior, 32 adet Junior Suit ve eşsiz bir Kral
Dairesi ile konuklarını üst düzey bir konfor anlayışıyla ağırlayan
Dedeman Kapadokya’da, 1000 katılımcıya kadar hizmet
verebilen toplantı salonları, Türk hamamı, fitness merkezi,
sağlık kulübü, kapalı ve açık yüzme havuzları da bulunuyor.
Kapadokya’nın adeta kalbinde yer alan avantajlı konumunun
yanı sıra 24 saat concierge hizmeti, havaalanı transferleri,
ücretsiz toplantı donanımı, dış ikram hizmetleri, eşsiz düğünlere
ev sahipliği yapan balo salonu da otelin misafirlerine sunduğu
avantajlar atasında yer alıyor.
Ürgüp Yolu 2. Km. 50200 Nevşehir - Türkiye
Telefon: +90 (384) 213 99 00 | Fax: +90 (384) 213 21 58
Email: [email protected]
One of Turkey’s most significant destinations due to both its
history and geographic structure, Cappadocia is home to the
Dedeman Cappadocia, a prominent name in the hospitality and
service industry since 1989.
With 316 Superior rooms, 32 Junior suites, and a unique
Presidential suite, the Dedeman Cappadocia welcomes
guests with the utmost comfort and also features a meeting
room that can accommodate 1,000 participants, Turkish
hamam, fitness center, health club, and indoor and
outdoor pools. It’s advantageous location in the center of
the city, 24-hour concierge service, airport transfers, free
meeting equipment, outside catering services, and ballroom
that hosts wonderful weddings are some of the hotel’s
benefits offered to guests.
Ürgüp Yolu 2. Km. 50200 Nevşehir - Türkiye
Telefon: +90 (384) 213 99 00 | Fax: +90 (384) 213 21 58
Email: [email protected]
43
RÖPORTAJ-INTERVIEW
44
Dedeman Park Denizli
konsiyerjine sorduk…
D
We asked the
Dedeman Park
Denizli concierge…
enizli’nin en meşhur tarihi yapıları ve mutlaka
ziyaret edilmeli dediğiniz yerler nerelerdir?
Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden
biri olan ve UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan
Pamukkale Travertenleri Denizli’de bulunuyor. Şehrin
simgelerinden biri olan Pamukkale hem eşsiz doğal güzelliği
hem de binlerce yıllık antik kentiyle Denizli’de mutlaka
görülmesi gereken bir yer. Selçuklu döneminde kalma
bir yapı olan Akhan Kervansarayı, Acıpayam Yazır Cami,
Boğaziçi Cami, Servergazi Türbesi, Goncalı Kilisesi ve St.
Philippe Martyrion Kilisesi de Denizli’de gezebileceğiniz
diğer tarihi yapılar arasında. Hierapolis Antik Kenti ve
Pamukkale Hierapolis Arkeoloji Müzesi, Colossae Antik
Kenti, Tripolis Antik Kenti, Tabea Antik Kenti ve Laodikya
Antik Kenti şehirde görebileceğiniz ören yerlerindendir
W
hat are some of Denizli’s most famous historic
structures and sites that you would say one must
visit?
One of Turkey’s most important tourism centers, which is
listed on UNESCO’s World Heritage List, the Pamukkale
Thermal Pools, are located in Denizli. As one of the city’s
symbols Pamukkale is a definitely must-see in Denizli not only
because of its natural beauty but also because it is a an ancient
city dating back thousands of years. Other historic sites in
Denizli you can visit include the Akhan Kervansarayı, which
dates back to the Selcuk era, the Acıpayam Yazır Mosque,
Boğaziçi Mosque, Servergazi Tomb, Goncalı Church, St.
Philippe Martyrion Church, the ancient city of Hierapolis and
Archeology Museum , the ancient city of Colossae, the ancient
city of Tripolis, the ancient city of Taber, and the ancient city
of Laodicea.
Where do you recommend visiting in terms of hot springs?
The most known and popular hot springs in Denizli are the
Sarayköy Hot Springs, Karahayıt Hot Springs, Çizmeli Hot
Kaplıca ziyareti için nereleri tavsiye edersiniz?
Sarayköy Kaplıcaları, Karahayıt Kaplıcaları, Çizmeli Kaplıcaları,
Tekkeköy Kaplıcası, Gölemezli Kaplıcası ve Kızıldere Kaplıcası
Denizli’deki en bilinen ve sık ziyaret edilen kaplıcalardan.
Denizli’ye özgü lezzetler arasında “tadına kesinlikle
bakılmalı” diyeceğiniz yemek veya tatlı hangisidir?
Kedi börülcesi çorbası, mercimek çorbası, domates çorbası,
kuru börülce çorbası, tarhana çorbası, ovmaç çorbası
yöreye özgü çorba türleridir. Et yemeklerinin başlıcaları tas
kapaması, kumbar dolması, sirkeli et, nohutlu et, tandır,
kol dolması, ciğer sarma, saçta işkembedir. Tatlı olaraksa
keşkek. Denizli mutfağının temelini sebzeli yemekler
oluşturur. Özellikle patlıcan yemek çeşitleri çoktur. Kuru
patlıcan dolması, patlıcan gözlemesi gibi vb. Taratorlu
börülce salatası, ebe gümeci salatası, filiz salatası yöreye
özgün salata türleridir.
Yufka, şipit, bazdırma evlerde yapılan ekmeklerdir.
Yöredeki beslenme alışkanlıklarından biri de yatmadan önce
yenen “yat geber ekmeği”dir.
Bu lezzetler için hangi restoranları
tavsiye edersiniz?
Kebapçı Enver, Garson Şükrü, Koca Usta
Etli Ekmek, Sevinç Balık, Saki, Marla.
Springs, Tekkeköy Hot Springs, Gölemezli Hot Springs and the
Kızıldere Hot Springs
Specific to the Denizli region, what flavors, dishes, or
desserts, would you say people must try?
Some types of soups that are unique to the region include kedi
börülcesi soup (a kidney bean soup), lentil soup, tomato soup, bean
soup, tarhana soup (a dried yoghurt, tomato and pimento soup),
and ovmaç soup (tomato paste and kidney beans). Some local
meat dishes include tas kapaması (which is a meat dish cooked in
a crock), stuffed kumbar (or sheep intestine), vinegar meat, meat
with chickpeas, tandoor, stuffed lamb arm, wrapped liver, and saçta
işkembe (made from the stomach lining of cows). As for dessert there
is keşkek, which is a sweet ceremonial meat stew. Vegetables form
the basis of Denizli cuisine, especially eggplant. There are many
different eggplant dishes like stuffed dry eggplant, eggplant gözleme
(a hand rolled savory pastry), etc. Some salads unique to the region
include tarator bean salad, ebe gümeci (or hibiscus) salad, and
sprout salad. Types of breads that are commonly made at home
include yufka (phyllo), şipit, and bazdırma.
There is a habit of eating bread before bedtime,
which the locals call “yat geber ekmeği” .
What restaurant would you recommend
to try these dishes?
Kebapçı Enver, Garson Şükrü, Koca Usta Etli
Ekmek, Sevinç Balık, Saki, and Marla.
Hediyelik eşya vb. alışverişler için
tavsiye edeceğiniz bir yer var mıdır?
Babadağlılar İş Hanı, Forum Çamlık,
Sümerpark, TerasPark, Bayramyeri
Çarşısı, Çınar mevkii.
What stores would you recommend for
shopping and buying souvenirs?
Babadağlılar İş Hanı, Forum Çamlık, Sümerpark,
TerasPark, Bayramyeri Çarşısı, and Çınar mevkii.
Eğlence mekanları arasında şu sıralar
en popüler mekan hangisi?
Eat’N Joy, Sir Winston, Garson Şükrü,
Marla, Flicori, Marina, Saki Pub.
Doğa yürüyüşü yapabileceğim bir
park ya da kente yakın bir yer biliyor
musunuz?
Figen Kaya
Resepsiyonist Receptionist
İncilipınar Parkı, Çamlık, Adalet Parkı, Yenişehir koşu
yolu. Yüzlerce çeşit bitkiye ve vahşi hayvan türüne ev
sahipliği yapan Honaz Tabiat Parkı’nda da doğa ile iç içe
bir gezi yapabilirsiniz. Aynı zamanda Yeşildere Şelalesi,
Ağlayan Kaya Şelalesi, Güney Şelalesi, Keloğlan Mağarası
ve Kaklık Mağarası da Denizli’de görülmeye değer doğal
güzelliklerden.
Denizli’ye özgü, halkın günlük yaşamda kullandığı,
duyduğum zaman anlamama ihtimalim olan kelimeler var
mıdır?
Gari, höööle, enkini enkirden al enkireye goyve: Şunu
şuradan al şuraya koy
In terms of entertainment, what venues
are the most popular right now?
Eat’N Joy, Sir Winston, Garson Şükrü,
Marla, Flicori, Marina, and Saki Pub.
Is there a park or somewhere close to the city where I could
go on a nature walk?
İncilipınar Parkı, Çamlık, Adalet Parkı, and the Yenişehir path.
You can walk side by side with nature at the Honaz Tabiat Park,
which is home to hundreds of different types of plants and wild
animals. Other natural wonders worth visiting in Denizli include
the Yeşildere Waterfall, Ağlayan Kaya Waterfall, Güney Waterfall,
Keloğlan Cave and Kaklık Waterfall.
Are there any words that are specific to Denizli, that
people use in everyday life, that I would have difficulty
understanding?
Gari, höööle, enkini enkirden al enkireye goyve: Şunu şuradan
al şuraya koy – Take this from there and put it there.
45
46
Dedeman Şanlıurfa
konsiyerjine sorduk…
Ş
anlıurfa’da en meşhur tarihi yapılar ve mutlaka
ziyaret edilmeli dediğiniz yerler nerelerdir?
W
We asked the
Dedeman Şanlıurfa
concierge…
hat are some of Şanlıurfa’s most historic
structures and sites that you would say people
must visit?
Urfa’da, Dünya’nın bilinen en eski dini yapılar
topluluğu olan Göbekli Tepe, yine Dünya’nın ilk bilim
merkezlerinden olan Harran, Şanlıurfa şehir merkezinin
güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamber’in ateşe
atıldığında düştüğü yer olarak bilinen Balıklıgöl ve Harran
yakınlarında bulunan Şuayb Şehri en çok ziyaretçi alan
yerlerdendir. Ayrıca, Savaşçı Amazon kraliçelerinin mozaiğe
resmedilmiş Dünya’daki ilk örneklerine rastlanan Halepli
Bahçe Mozaikleri, Şanlıurfa’nın Osmanlı döneminden kalma
iş hanları ve çarşıları da görülmeye değerdir.
Some of the most visited places in Urfa include the world’s
oldest known collection of religious buildings Göbekli Tepe,
one of the new world’s first science centers Harran, Balıklıgöl
located in the southwest of the city center and known as the
place where the Prophet Abraham was thrown into the fire,
and the Şuayb City near Harran. It’s also worth a visit to see
the Halepli Bahçe Mosaics that depict wonderful, and some of
the world’s first ever, scenes of amazon queens at battle, and
Şanlıurfa’s Ottoman-era commercial buildings and bazaars.
Şanlıurfa’ya özgü lezzetler arasında “tadına kesinlikle
bakılmalı” diyeceğiniz yemek veya tatlı hangisidir?
Specific to the Şanlıurfa region, what flavors, dishes, or
desserts, would you say people must try?
Çiğköfte, Urfa Kebabı, borani, bostana, ciğer ve şıllık tatlısı.
Çiğ köfte (a raw meat dish), Urfa Kebab, borani, bostana (a vegetable
salad belonging to the Şanlıurfa region), liver and şıllık dessert.
Bu lezzetler için hangi restoranları tavsiye edersiniz?
Gülizar Konukevi, Cevahir Konukevi, Sevgi Ciğer Salonu,
Dedecan Ciğer Salonu, Sembol Ciğer Salonu, Culcuoğlu
Baklava Restaurant, Çift Mağara.
At which restaurants would you recommend one try
these flavors?
Gülizar Guest House, Cevahir Guest House, Sevgi Ciğer
Salonu, Dedecan Ciğer Salonu, Sembol Ciğer
Salonu, Culcuoğlu Baklava Restaurant, and
Çift Mağara.
Bir sıra gecesine gitmek istiyorum.
Tavsiyeniz neresi olur?
Dedeman Şanlıurfa olarak her
Çarşamba ve Cumartesi günleri sıra
gecesi düzenlemekteyiz. Ama ayrıca
konukevlerinin günlük programları
olmakta. Lokal ambiansta bir
programa dahil olmak isterseniz,
Cevahir Konukevi, Yıldız Konukevi
önerebileceğimiz yerler arasındadır.
I want to attend a sira night. Where would
you recommend I do so?
As the Dedeman Şanlıurfa we organize sira nights
every Wednesday and Saturday. However the
guesthouses have their own daily programs. If you
want to experience an authentic program with local
ambiance, the Cevahir Guest House, and Yıldız Guest
House are among some places I would recommend.
Hakkında çok sayıda yazı yazılan ve
belgeseller çekilen Göbekli Tepe’yi
çok merak ediyorum. Oraya nasıl
gidebilirim?
Şanlıurfa merkeze 20 km. uzaklıkta,
Şanlıurfa - Mardin yolu üzerinde
bulunmaktadır. Herhangi bir sürekli
sefer olmamakla birlikte, taksi ya da araç
kiralayarak rahatlıkla ziyaret edebilirsiniz.
Hanifi Polat
Resepsiyonist Receptionist
Gündüz saatlerinde vakit geçirmek için şehirde nereleri
önerirsiniz?
Dedeman Şanlıurfa şehir merkezinde görülebilecek yerleri
yürüyerek ziyaret edebileceğiniz bir konuma sahiptir.
Şehir merkezinde görülecek tüm yerler Balıklıgöl civarında
bulunmaktadır. Gün içinde Balıklıgöl’ü, tarihi Urfa
Kalesi’ni, mağaraları, camilerimizi, mozaikleri ve eski çarşıhanları ziyaret edebilir, alışveriş yapabilirsiniz.
Şanlıurfa’ya günübirlik mesafede, görülmeye değer yerler
nerelerdir?
Günübirlik olarak; Balıklıgöl, Göbeklitepe ( 20 Km), Harran
(50 Km) , Şuayb Şehri (80 Km) ziyaret edilebilir. Bu saydığımız
yerleri görmeden şehirden ayrılmamanızı tavsiye ederiz.
Şanlıurfa’ya özgü, halkın günlük yaşamda kullandığı,
duyduğum zaman anlamama ihtimalim olan kelimeler var
mıdır?
Siye – Sana
Biye – Bana
Dayze - Teyze
Avrat – Hanım, bayan
Taka – Pencere
Mehle – Mahalle
Neçidir ( Kürtçe ) – Ne kadar
Lo: Bir erkeğe seslenirken kullanılır
Le: Bir kadına seslenirken kullanılır
I’m very interested in visiting Göbekli
Tepe, which has had a lot of things written
about it and even documentaries filmed
about it. How would I get there?
It is 20km from Şanlıurfa center along the
Şanlıurfa-Mardin road. Although there aren’t
any regularly scheduled transportation methods to reach Göbekli
Tepe, you can easily visit it by taxi or renting a car.
What would you recommend for daytime activities and
outings in the city?
Dedeman Şanlıurfa is located in the city center, walking
distance from places of interest. Everything worth seeing in the
city center is near or around Balıklıgöl. During the day I would
recommend visiting Balıklıgöl, the historic Urfa Castle, caves,
mosques, mosaics, and old bazaars where you can shop.
For a day trip, what areas around Şanlıurfa would you say
are worth a visit?
For a day trip you can visit Balıklıgöl, Göbeklitepe ( 20 Km), Harran
( 50 Km), and Şuayb Şehri ( 80 Km). I will however recommend that
you do not leave our city without visiting these places.
Are there any words that are specific to Şanlıurfa, that
people use in everyday life, that I would have difficulty
understanding?
Siye – Sana (for you)
Biye – Bana (for me)
Dayze – Teyze (aunt, madam)
Avrat – Hanım, bayan (ma’am)
Taka – Pencere (window)
Mehle – Mahalle (district)
Neçidir ( Kurdish ) – Ne kadar (how much)
Lo: Used when addressing a man
Le: Used when addressing a woman
47
48
TASARIM-DESIGN
DQ
William Kass’ın
“küçük dünyası” na hoşgeldiniz!
İştah kabartan bir sanat projesi
YAZI-BY BAHAR KIZILTAN
49
Welcome to
William Kass’
‘Miniature
World’!
An art project that will
whet your appetite
50
Herkes stüdyodaki yerini alsın! Domates,
sen kenarda duruyorsun, karnabahar lütfen
kıpırdamamaya dikkat et! Toz şeker, ışıl ışıl
parlamanı istiyorum”. Bu cümleler bir kişinin dudaklarından
dökülecek olsaydı, o kişi büyük ihtimalle Brezilyalı fotoğraf
sanatçısı William Kass olurdu. Çünkü kendisi, günlük
yaşamımızda bizleri doyurmak ya da keyif vermekle yükümlü
olan besinlere bambaşka bir vazife yüklüyor; onları uzun
süredir devam eden fotoğraf projesinin önemli birer parçası,
çoğu zaman dekoru olarak kullanıyor.
Everyone take your places on set! Tomatoes,
you’re in the corner, cauliflower please be
sure to stand still! Sugar, I want you to shine
brilliantly.” If these words were to come out of anyone’s
mouth it would be the Brazilian photographer William
Kass. This is beacause William Kass assigns a much
different task to the everyday foods that we eat to
satisfy our hunger or simply to enjoy. Food has been an
important part of his ongoing photography projects and
is often used as décor.
Sao Paulo (Brezilya) doğumlu sanatçı, eğitimini mimari ve
şehircilik üzerine yapıyor. Hatta pazarlama üstüne yüksek
lisansı bile bulunuyor. Ama okul yıllarından bu yana ilgisi
olan fotoğrafçılık giderek daha ağır basıyor. Böylece mimari
bilgisi ve fotoğrafa olan ilgisi bir araya geliyor ve ortaya son
derece ilgi çekici bir proje çıkıyor. Makro fotoğraf çekim
tekniğini oldukça başarılı şekilde kullandığı ve “Minimize”
adını verdiği bu projede, minyatür karakterlere ek olarak
sebzeleri, meyveleri, bisküvileri hatta suşileri kullanıyor.
Besinlerin projeye dahil edilme fikri de William Kass’ın
natürmort’a olan ilgisinden geliyor. Böylelikle besinlerden
oluşan küçük bir dünyayı karelemeye başlıyor.
The artist was born in Sao Paulo, Brazil. He studied
architecture and urban planning, and received his master
in marketing. However, even then his deep passion for
photography only increased. Thus came the mélange of
his architectural knowledge and passion for photography,
producing highly interesting projects. Using macro
photography techniques, this project titled ‘Minimize’
features, in addition to mini characters, vegetables,
fruits, biscuits, and even sushi. The idea of involving
food in the project came from William Kass’ interest in
still life, and the result is a magnificent creation of a
small world made of food.
51
52
Çekimlere başlamadan önce Kass, ilk olarak nasıl bir
sahne yaratmak istediğini aklında canlandırıyor. Ardından
oyuncularını – minyatür karakterleri ve sebzeleri, meyveleri
vb.-yerleştiriyor. Onları hayalindeki sahneye uygun
olacak şekilde kesiyor. Yapıştırıcı ve strafor gibi yardımcı
materyallerle tasarımını tamamlanıyor. Ardından da
çekimler başlıyor. Bütün bu süreç, işin zorluk derecesine
göre bazen bir bazen de iki gün sürebiliyor. Ortaya
çıkan karelerse, içinde barındırdığı mizahi yaklaşımla
gülümsetirken bir yandan da detaylara verilen önem ve
kreatif yönüyle hayranlık uyandırıyor.
Before shooting Kass first visualizes the type of scene he
wants in his mind. He then arranges the ‘actors’-miniature
characters, vegetables, fruits, etc. He places and cuts them
according to the scene he has visualized in his mind, and
completes the design with the help of adhesives like glue
and styrofoam. Then the shooting begins. Depending on
the difficulty of the project, the whole process can take one
day or two. The resulting frames will put a smile on your
face because of the inherent humorous approach, but the
attention to detail and creative direction will leave you
stunned in admiration.
53
Projenin mimarı Willam
Kass’a, hem “Minimize”
projesi hem de fotoğrafçılıkla
ilgili merak ettiğimiz soruları
yönelttik, kendisi de
Dedeman Quarterly okurları
için cevapladı:
Bu proje ile herhangi bir sergiye dahil oldunuz mu?
Henüz bir sergiye katılmadım ama bu konuda niyetim var.
Projeden bağımsız olarak, fotoğrafçı kimliğimle, World
Photography Organisation’ın düzenlediği bir yarışmaya
katıldım. Şu an sanat kategorinde 10 finalistten biriyim.
Dijital ve analog fotoğrafçılık ayrımı konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Lomo marka bir analog kameram var. Bu kamerayla pek çok
fotoğraf çektim ama daha sonra onları bir kenara koydum.
Ardından dijital kamerayla çekimlere başladım. Bence
kullanım rahatlığı açısından pek bir fark bulunmuyor.
Yine de bu projeyi yaratırken dijital kameranın
avantajlarından da yararlanmış olmalısınız?
Kesinlikle. Bu çekimleri analog bir makine ile yapmak
için yeteri kadar sabırlı değilim. Dijital kameralar ile bir
fotoğrafı çektiğiniz anda sonucun iyi ya da kötü olduğunu
görebiliyorsunuz. Photoshop’la rötuş yapabilmek açısından da
We asked the project
architect William Kass
about his ‘Minimize’
project questions about
photography, which he
answered for Dedeman
Quarterly readers:
Have you been a part of any exhibition with this
project?
I haven’t been a part of an exhibition as of yet but I have the
intentions of doing so. As a photographer, separate from this
project, I took part in a competition held by the World Photography
Organization. Right now I am 1 of 10 finalists in the art category.
What do you think about the distinction between
digital and analog photography?
I have a Lomo brand analog camera that I have taken many
photographs with, but then I put those photographs aside and
began taking pictures with a digital camera. In terms of ease
of use I think there isn’t much a difference between the two.
In any case you must have benefitted from the
advantages of using a digital camera when creating
this project?
Of course. In order to shoot this project with an analogue
camera one must be very patient, and I am not. When you
önem taşıyor. Bu iş için photoshop’un önemi büyük. Bir de
tabii ki iyi bir stüdyo aydınlatması gerekiyor.
Bundan sonraki adımınız ne olacak? “Minimize” projesine
yeni çalışmalar eklemek gibi bir niyetiniz var mı?
Evet, devam edeceğim. Benim seçtiğim ve kendimi ifade
ettiğim bir sanat biçimi bu. Minyatürleri ve gıdaları
kullanarak sanatsal anlamda bu konseptin sınırlarını
zorlamaya devam edeceğim.
54
Bu fotoğrafların hepsinin ayrı bir hikayesi var ve hepsi
birbirinden ilgi çekici. Aralarında sizin favoriniz olan
çalışmalar hangisi?
Beğendiklerim sayısı fazla. Ama özellikle üç tanesini
söyleyebilirim. Herhangi bir gıda ürünü ile çalışmamış olsam
da “Shaving Brush Savanna” yı seviyorum. Yapım aşaması
oldukça keyifli olduğu için “Night Fishing” ve sanatsal yönü
beni gerçekten tatmin ettiği için “Watermelon Cemetery”
nin de yeri ayrı.
William Kass’ın farklı çalışmalarını takip etmek isterseniz,
http://wkass.500px.com/minimize_objects_ adresini
ziyaret edebilirsiniz.
take a photograph with a digital camera you look at the end
result immediately and assess it. It is also very important in terms
of being able to retouch the photograph on Photoshop. Photoshop
is very important for this project, as well as good studio lighting.
What will be your next step? Do you have any
intentions of making additions to the ‘Minimize’
project?
Yes, I will continue. This is form of art that I have chosen,
and that I express myself through. I will continue to push
the limits of this concept of using miniatures and food in an
artistic platform.
These photographs all have their own story and are all
very intriguing. Which one is your favorite piece?
I like a lot of them but I can list 3 in particular. I like
“Shaving Brush Savanna” even though I didn’t use any food
in that one. “Night Fishing” was particularly enjoyable to
construct, and because the artistic direction of this piece
really satisfied me I really like “Watermelon Cemetery”.
To follow William Kass’ work please visit
http://wkass.500px.com/_minimize
Moda Sahnesi’nden Baştan Çıkarılma Üzerine Bir Deneyim;
KÜLTÜR&SANAT-CULTURE&ART
56
“Bütün Çılgınlar
İlk sezonlarında sahneye koydukları
iki oyundan “Hamlet” olmayanı,
“Bütün Çılgınlar Sever Beni” nin
kulisine sızmayı başardık ve oyunun
başarılı oyuncuları Aslı Tandoğan,
Volkan Yosunlu ve Mert Fırat’la bol
kahkahalı bir sahne arkası sohbeti
gerçekleştirdik.
YAZI-BY GÜ L İ N DE DE T E Kİ N
Sever Beni”
An Experiment on
Temptation From
Moda Theatre
“All the Crazies
Love Me”
In its first few seasons
the theatre performed
two shows, and one of
them was “Hamlet”. The
other show is “All the
Crazies Love Me”, and
we were lucky enough to
go backstage and have
a conversation full of
laughs with the cast, Aslı
Tandoğan, Volkan Yosunlu,
and Mert Fırat.
57
few months prior to the opening, before the dust had
really settled, we caught up with Mert Fırat and his
Moda Theatre crew. It was a couple of days before
the grand opening, and you can see everyone’s eyes glistening
with happiness and excitement. Their facial expressions did
not reflect an ounce of fatigue. And now months later, this
time when we met to discuss “All the Crazies Love Me”, you
could see the same excitement in everyone’s eyes.
The show is every Saturday and Sunday, and in order to get
backstage for Saturday’s matinee, I agreed to show up at
the Moda Theatre at 14:00. People who have come to Moda
Theatre before, know that you don’t need to search for the
crew when you get there. When they aren’t busy performing
the actors can be found conversing with each other at the
tea gardens by the entrance. Just like a friend from your
neighborhood, you can always stop by and expect to find them
there, and as a result, finding Mert Fırat wasn’t hard.
Even though our conversation backstage was slightly delayed
due to Kadiköy’s traffic and parking lot issues, I had the
distinct pleasure of entering the stage to the melodic sounds
of Aslı Tandoğan tuning her harp before the show. Trying
not to distract her I quickly made my way through the set
decorations, which was all set up and ready to go, to the
backstage area. First stop, the men’s dressing room. When the
cast is made up of three people, all of a sudden, the stories
of what goes on backstage are overshadowed by the humorous
conversations you have with the actors. Mert Fırat, Volkan
Yosunlu, and Aslı Tandoğan do a good job of making me feel
comfortable, more relaxed and closer to the actors. With their
warmness and easy-going nature, it felt as if we had known
each other for years. The actors set up a small tea station in
the corner backstage equipped with a kettle, tea bags, and
fruits juices. They offer a drink, and we choose apple juice,
which is what we think is used as whiskey on stage. They
prefer to have herbal tea before the show.
A
58
B
undan daha bir kaç ay önce, Eylül ayının başlarında,
ortalık henüz toz dumanken, herkesin elinde bir
moloz parçası taşıdığı günlerde konuşmuştuk
Mert Fırat ve Moda Sahnesi ekibiyle. Mekânın açılmasına
günler kala heyecandan gözlerinin içi gülüyordu hepsinin.
Yorgunluğun esamesi ise okunmuyordu yüzlerinde. Aylar
sonra bu defa, sezon oyunlarından “Bütün Çılgınlar Sever
Beni” için buluştuğumuzda yine gözlerindeydi o heyecan.
Her hafta Cumartesi ve Pazar oynanan oyunun, Cumartesi
günkü matinesi öncesi kulislerine sızabilmek için, sözleştiğimiz
gibi saat 14.00’de girdik Moda Sahnesi’nin kapısından. Moda
Sahnesi’ne yolu düşenler bilir; ekibin hiçbirini aramanıza
gerek kalmaz orada. Çekimlerinden kalan zamanlarının
çoğunda girişteki çaycıda birileriyle söyleşiyor olurlar.
Sanki mahalle arkadaşınızın kapısını çalıyormuş gibi çat kapı
bulabilirsiniz onları çoğunlukla. Dolayısıyla Mert Fırat’ı
bulmamız da sorun olmadı. Bir anda, bir yerden çıkıverdi
karşımıza. Cumartesi trafiği, Kadıköy’ün otopark sorunu
derken kulis sohbetlerimize biraz gecikmeli olarak başlamak
zorunda kalsak da, erkenden arpını akort etmek için sahnenin
yolunu tutan Aslı Tandoğan sayesinde ilk defa bir kulise
arp sesleri eşliğinde giriş yapma keyfine erişmiş olduk.
Tandoğan’ın dikkatini dağıtmadan, çoktan sahnedeki yerlerini
almış olan dekorların arasından kulise doğru yol aldık.
İstikamet erkeklerin kulisi... Kadro üç kişiden oluşunca kuliste
“I used to be terrified to go on stage”
As the men, who don’t really need to do much in terms of
getting ready before the show, make their way to the stage to
warm up, we catch up with Aslı Tandoğan who has finished
tuning her harp. Her backstage area plays host to several
actors all week, so with the comfort of being alone she makes
this area all her own. She quickly cleans the area and tidies
up. Our conversation starts with her first experience on stage.
She intimately describes the moment she decided to – or didn’t
decide to- play the character Maria, “At first I struggled a lot
with the notion of doing theatre, because I didn’t want to do
it. When I accepted the role I figured that something would
come up so I wouldn’t have to perform.
I was terrified of going on stage. I was never classically
trained in theatre, so I was constantly questioning why I was
even in theatre. But I received a lot of support from my fellow
cast mates who motivated me and told me there was nothing
to worry about. On the last day I was so nervous and scared
that I started throwing up, and so stressed out that I lost four
kilos in two days. I started yelling at everyone, saying, ‘who
yaşanan hikâyelerin yerini, oyuncularla yaptığınız kahkaha
dolu sohbetler alıveriyor birdenbire. Kendinizi oyunculara
daha rahat ve yakın hissediyorsunuz ki Mert Fırat, Volkan
Yosunlu ve Aslı Tandoğan’ın bize hissettirdikleri rahatlığı
da belirtmeden geçmemek lazım. O kadar sıcak, o kadar
doğallar ki yanımızda, sanki uzun süredir tanışıyormuşuz
gibi hissediyoruz kendimizi. Kuliste kendileri için minik bir
çay köşesi yapmış oyuncular. Bir su ısıtıcısı, bolca sallama
çay ve meyve suları... İkram ediyorlar, daha sonra oyundaki
viskilerin asıl kaynağı olabileceğini düşündüğümüz elma
suyundan içiyoruz biz. Onlar oyun öncesi bitki çaylarını tercih
ediyorlar.
“Çok korkuyordum sahneye çıkmaktan.”
Erkeklerin çok da hazırlanacak bir durumu olmadığından,
ısınmak için sahneye gidişlerini fırsat bilerek, akort işini
tamamlamış olan Aslı Tandoğan’ın yanında alıyoruz soluğu.
Hafta boyunca çok sayıda oyuncuyu ağırlayan kulisi tek başına
kullanıyor olmasının rahatlığıyla kendine göre yerleşiveriyor
hemen. Biraz da kendince temizlik yapıveriyor hızlıca, ortalığı
topluyor. Konuşmaya, ilk tiyatro deneyimini yaşadığını
hatırlatarak, bu süreci biraz anlatmasını isteyerek başlıyoruz.
am I?’, ‘what am I doing in theatre?’, ‘I won’t go out on
stage.’ But everyone was so insistent, and as you can see this
is where I am today.” Even though, after parting ways with
the Antalya State Theatre, Tandoğan received offers to be on
TV shows. She is originally a harpist, and in this show she is
able to let her true talent shine. For someone who has years of
experience on the sets of TV shows, we learn that this did not
help her cope with her fear of going on stage, and that theatre
is much different. We can understand why she is afraid when
she explains that, “Tens of people watch this show live, if I
make a mistake it’ll be a disgrace”. She adds, “If I didn’t play
the harp I probably would have never chosen this profession.
I feel comfortable on stage, and the show starts with me
playing the harp; I think I find solace in the harp”. However
today, after having 40 performances under her belt, she has
mostly overcome the fear. Now she gets mild stomachaches
before she goes on stage, but that’s all. Her mom noticed this
change and said that there is quite a difference between her
3rd performance and her 35th performance. We tell her that
we believe she’ll be even more comfortable during the 2nd
performance and she replies unsure, ‘I don’t know if I’ll do the
second one.”
59
60
Bütün samimiyetiyle “Başta bu durumdan çok muzdariptim,
hiç istemiyordum tiyatro yapmak. Kabul ederken de nasılsa
bir şey gelir başıma oynamam diye düşünüyordum. Çok
korkuyordum sahneye çıkmaktan. Sonuçta bir tiyatro
eğitimim yok, ne işim var benim tiyatroda diye söylenip
duruyordum. Ama ekip arkadaşlarım hiçbir şey yokmuş gibi
sürekli, yaparsın diyerek beni motive etmeye çalıştılar. Son
gün gelince kusmaya başladım korku ve heyecandan, hatta
iki günde dört kilo verdim stresten. Bizimkilere bağırdım
ben kim tiyatro kim, ne işim var tiyatroda, çıkmayacağım
sahneye, diye. Ama öyle ısrarcı çıktılar ki gördüğünüz üzere
buradayım.” sözleriyle nasıl Maria karakteri olmaya karar
verdiğini -ya da veremediğini- anlatıyor. Tandoğan, Antalya
Devlet Operası’ndan ayrıldığı günlerde kendisine gelen bir
dizi teklifi ile televizyonlarla tanışmış olsa da aslında bir arp
sanatçısı. Bu oyunda da asıl sanatını konuşturma şansı buluyor.
Yıllardır televizyonlarda yer alan birinin biraz rahatlamış
olması gerekmez mi diye merak ettiğimizde, dizilerde ya da
sinemada onca projede yer almasının bu korkusunun önüne
geçemediğini tiyatroyu çok farklı gördüğünü öğreniyoruz.
Neden bu kadar korktuğunu “Onca insan izliyor canlı canlı,
bir hata yapsam, rezalet!” cümlesinden anlıyoruz. “Arp
çalmasaydım olamazdım bu işte. Kendimi sahnede güvende
hissediyorum. Oyuna da arp çalarak başlıyorum zaten, arpa
sığındım galiba.” diye ekliyor. Şimdilerde ise 40. oyunlarını
oynamış olmanın etkisiyle atlatmış o dönemleri. Sahneye
çıkmadan önce küçük mide krampları, o kadar. Annesi de
bu değişimi fark etmiş. 3. ve 35. oyunları izlediğinde ikisinin
oldukça farklı olduğunu söylemiş. İlk oyunlarda üzerinde
In the show Tandogan plays the quiet Maria, who is the every
man’s ideal woman. However, because of the fact that she is
the ideal for all men, this makes her husband paranoid and
he eventually starts to do things that worry Maria. Despite
all of this, her character, which represents purity, continues to
be calm and indifferent until the end of the show. As for the
ending; we’ll keep that a secret.
Angel ve Yosif
After finishing our conversation with Aslı Tandoğan, we go
out on stage to find the cast’s male performers. Their warmup exercises seem as fun as they were back stage. We find
them talking about current long running and short-term TV
shows between their ma-ma, me-me, mi-mi sounds they keep
repeating in order to tune their voices. Of course we will keep
the gossip that is going on between them a secret. We ask
Volkan Yosunlu to take a break from warming up. We are used
to seeing most actors who perform in the theatre to also appear
in television programs, and since we don’t really see Volkan
Yosunlu in television, upon asking him how he got included in
this cast, we learned that he was a close friend of Mert Fırat
back when they were in school.
After performing for the Izmit City Theatre he chose to move
to Izmir, and be a travelling performer and that throughout
this whole time, although they were physically far apart,
their relationship never suffered. Around the time they were
discussing producing a play they worked on during their school
years, he got a call from Mert Fırat. While the Moda Theatre
was being constructed, they met with Kemal Aydoğan who was
olan tutukluğu attığını... İkinci tiyatro oyununda daha rahat
olacağına inandığımızı belirttiğimizde ise, çok temkinli
yaklaşıyor. “İkinciyi yapar mıyım bilmiyorum.” Oyunda,
Maria isimli, sakin ve tüm erkeklerin idealindeki bir kadını
canlandırıyor Tandoğan. Ancak bu kadar ideal olması da
kocasını paranoyaklaştırıyor ve zamanla, Maria’yı zorlayacak
şeyler yapıyor. Tüm bunlara rağmen saflığı ve temizliği
temsil eden karakter, oyunun sonuna kadar bizi şaşırtmıyor.
Oyunun sonu ise seyirciler için sürpriz.
Angel ve Yosif
Aslı Tandoğan ile sohbetimizin sonunda ekibin erkeklerini
yakalamak için sahneye çıkıyoruz. Isınma turları da kulisteki
kadar eğlenceli görünüyor. Gündemdeki uzun ve kısa
soluklu dizilerden söz ederken yakalıyoruz onları, ses
açarken çıkardıkları mama, meme, mimi sesleri arasında.
Tabii buradaki dedikoduları kendimize saklayıp Volkan
Yosunlu’nun ısınmasına ara vermesini rica ediyoruz.
Tiyatrocuların bir çoğunu görmeye alıştığımız televizyon
ekranlarında kendisi pek görünmeyen oyuncuya, ekibe
the director as well as one of the theatre’s founders. He heard
about the play, and liked it. They believed good things were
going to happen for “All the Crazies Love Me”, so they agreed
to do the play. As a result we had the pleasure of witnessing
Yosunlu play the other quiet character Angel. He says the
role was tiring theatrically, and went on to describe his role
as such: “My character Angel is Yosif’s closest friend. He fell
in love with his wife Maria years before. However, because of
such sub-texts like thinking their lives wouldn’t cross paths,
seeing them as incompatible, and perhaps seeing the love as
an exaggeration of a platonic love, he didn’t open his heart
to her, and they didn’t get together. Then when Yosif, a
character with power and dominance, got together with her,
he withdrew himself and cut his ties with the couple. A year
later he found himself in their lives again as a result of a plan
Yosif had. With love on the one hand, and the urge to help a
close friend on the other hand, he goes with the flow of events.
In the end, he gives in.”
He describes the character with such enthusiasm and as if
he were a real person, we ask about his place in life. “He is
61
Moda Sahnesi, okul yıllarında başlayan ve sahnede devam eden
bir arkadaşlık öyküsünü de barındırıyor
62
nasıl dahil olduğunu sorduğumuzda öğreniyoruz ki Mert
Fırat’la okul yıllarından beri yakın arkadaşlarmış. İzmit
Şehir Tiyatroları’nın ardından İzmir’e gidip seferi olmayı
seçtiğinden bu yana uzak kalsalar da ilişkileri kopmamış hiç.
Okul zamanlarında çalıştıkları bir oyunu birlikte yeniden
sahnelemeyi konuştukları sıralarda Mert Fırat’tan bir telefon
almış. Moda Sahnesi’nin kurulma aşamasında sahneleyecekleri
oyun için, oyunun yönetmeni ve tiyatronun kurucularından
Kemal Aydoğan ile görüşmüşler. Oyunu dinlemiş, beğenmiş
ve güzel şeyler olacağına inandıkları “Bütün Çılgınlar Sever
Beni” için el sıkışmışlar. Ve böylece Yosunlu’yu oyunda bir
diğer sakin karakter Angel rolünde izleme şansını yakalamışız.
Dramaturjisine çok kafa yorduklarını söylediği rolünü ve
oyundaki yerini ise şöyle anlatıyor. “Benim karakterim
Angel, Yosif’in en yakın arkadaşı. Onun karısı Maria’ya da
yıllar öncesinden aşık. Ama daha sonra kendi hayatı ile onun
hayatını ortaklaştıramayacağını düşündüğünden, kendilerini
denk görmediğinden, belki biraz da platonik aşkı büyütür
ya gözünde insan, böyle bir alt metinden dolayı ilişkiye
girmemiş, yüreğini açmamış. Sonrasında da Yosif gibi baskın,
iktidar sahibi bir karakter kadınla ilişkiye girince kendini geri
çekmiş ve çiftle ilişkiyi koparmış. Bir yıl sonra ise Yosif’in
bir planıyla yeniden hayatlarına dahil oluyor. Bir tarafta aşkı,
diğer tarafta yakın arkadaşına yardım etme isteği ile kendini
olayların akışına bırakıyor. Sonunda o da baştan çıkıyor.” O
kadar keyifle ve gerçek biri gibi anlatıyor ki karakteri, hayatın
içindeki yerini soruyoruz. “Direk hayatın içinden bir karakter,
çünkü yazar çok keyifli yazmış. Hani hem erkeğin hem
kadının farklı yüzleri vardır ya, hepimiz ara ara karşılaşırız.
İktidar seven erkekle, iktidarı reddeden erkek, iktidarı seven
kadınla, o iktidarı reddeden kadın... Bunlar hayatın içinde
var. Angel’ınki gibi bir mesleki duruşu, doğa ile olan ilişkiyi,
kapitalizm karşıtlığını yaşayan ve tercih eden bir sürü insan
var. Aşkı, Angel’ın tarif ettiği gibi tanımlayan insanlar da
var, Yosif’in tarif ettiği gibi tanımlayan insanlar da var.”
diyerek karakterin içimizden biri olduğunun altını çiziyor.
Tam oyunculuğun bir gözlem işi olduğu gibi ciddi konulara
girecekken, Mert Fırat, Tandoğan ile devam ettikleri ısınma
hareketlerine son vererek, vaktin azaldığını hatırlatmak için
araya giriyor. Malum biraz gecikmeli başladığımızdan oldukça
hızlı olmamız gerekli.
Fırsattan istifade Mert Fırat’a soruyoruz sorularımızı bu
defa. Öncelikle neden bu oyunu seçtiklerini merak ediyoruz.
a character straight from real life because the author wrote
him in such an enjoyable way. You know how women and
men have different faces, faces that we occasionally get to
see? Power-loving men, men that reject power, power-loving
women, and women who reject power… These things are a
part of life. There are many people who like Angel have a
professional stance, a relationship with nature, and lead an
anti-capitalistic life. There are people who identify love the
way Angel describes it, and people who identify love the way
Yosif describes it”, and with that he underlines the fact that
the character is one of us. Just as we’re about to get into
serious issues like how acting is a task of observing, Mert
Fırat and Tandoğan end the warm-up session they were doing
to interrupt us to remind us that there is little time left. We
started with some delay so now we need to be fairly quick.
Since the opportunity presented itself we now ask Mert Fırat
some questions. First off we’re wondering why they picked this
play. And then he describes how he put together the cast. “We
wanted to do this play for a while now with Kemal because the
author also wrote “Joan of Arc’s Other Death’ which we really
like. We were going to do this play with a different cast when
we were at Oyun Atölyesi (Actor’s Workshop) and then it came
up again here. I was supposed to take part in Hamlet’s team
then but because it was a series I couldn’t. I couldn’t come
here everyday for 2 months for rehearsals that were going to
start towards the end of summer. Because of that I wasn’t a
part of that team and we thought to do this play. When we
were editing the text we needed an actress who could play a
musical instrument perfectly. Finding an actress to fit those
standards in Turkey is hard. I thought of Aslı, who I worked
with on the Kapalıçarşı (Grand Bazaar) series, because she
is a harpist and in addition to playing the harp I really like
her acting skills. She is a good, calm, decisive, and valuable
actress. Although she shied away from it a bit, she couldn’t
escape playing the role, and she was much more successful
than we expected. Aslı is a hard-working, disciplined, and
intelligent actress who transforms what is said very quickly.”
Right then Yosunlu, who was continuing to warm-up in the
back, begins reproaching Fırat for not praising himself like
this, to which Fırat responds by saying it’s his job, and begins
telling us about their friendship. When they were in school he
played in both Yosunlu’s thesis and a play he later directed.
But now it seems as though Yosunlu is Fırat’s biggest supporter
Moda Theater also contains a story of friendship that has started in
school years and continued on stage.
63
Sonrasında kadroyu nasıl bir araya getirdiğini... Uzun uzun
anlatıyor. “Kemal abiyle bu oyunu oynamayı uzun zamandır
istiyorduk. Çünkü oyunun yazarı çok sevdiğimiz ‘Jean
Darc’ın Öteki Ölümü’nün yazarı. Oyun atölyesindeyken
başka bir kast ile yapacaktık bu oyunu. Sonra burada yeniden
gündeme geldi. Ben o dönemde Hamlet’in ekibinde yer
alacaktım. Fakat dizi olduğu için giremedim. Yazın sonuna
doğru başlayacak provalar için iki ay boyunca her gün buraya
gelmem mümkün olamıyordu. O nedenle de ben ekibin
dışında kalıyordum. Dolayısıyla bu oyunu sahnelemek
aklımıza geldi. Metin düzenlemelerini yaparken bize müzik
aletini mükemmel çalacak bir kadın oyuncu gerekiyordu.
Türkiye’de de o standartta bir kadın oyuncu bulmak çok zor.
Aklıma Kapalıçarşı dizisinde birlikte oynadığım Aslı geldi,
arp sanatçısı olduğu... Arp çalmasının dışında oyunculuğunu
da çok beğeniyorum. İyi ve sakin, kararında oynayan değerli
bir oyuncu. Gerçi Aslı biraz nazlandı oynamamak için, ama
kaçamadı. Bu rolün özelinde beklediğimizden de yüksek bir
başarı gösterdi. Aslı çok çalışılası, disiplinli, akıllı, söylenen
şeyi çok çabuk dönüştüren bir oyuncu.” Tam bu sırada
arkada ısınmaya devam eden Yosunlu, Fırat’a kendisini böyle
övmediği için sitemli sözler etse de, Fırat onun işinin bu
olduğunu söyleyerek onunla olan dostluklarını anlatmaya
başladı. Meğer okul yıllarında Yosunlu’nun hem tezinde
oynamış hem de sonrasında da yönettiği bir oyunda. Yosunlu
ise hiçbir işinde oynamamış Fırat’ın. Oysa Yosunlu şimdilerde
Fırat’ın kendi tiyatrosunda oynayarak en büyük desteği
veriyor galiba. İkisi birlikte 2003-2006 yıllarında Ankara’da
da birlikte bir sanat atölyesi kurmuşlar aslında. 60-70 kişilik
bir tiyatro, resim kursu, bağlama dersi, yazarlık atölyesi,
dans derslerini içeren bir halk evi açmışlar. Sonrasında bir
takım fikir ayrılıklarından yolları ayrılmış, Fırat’ın yolu da
böylece İstanbul’a düşmüş. O günden beri de biz her ne
kadar onu yoğun olarak televizyonda görüyor olsak da tüm
bu yoğunluk arasında ara vermeden tiyatro yapıyor. Yıllarca
Oyun Atölyesi’nde yer aldıktan sonra şimdi de 12 kişi birlikte
kurdukları Moda Sahnesi’nde “Bütün Çılgınlar Sever Beni” de
Maria’nın paranoyaklaşmış kocası Yosif rolü ile seyircisiyle
buluşuyor. Yosif tüm bu paranoyaklık sınırları içerisinde Angel
ve Maria’ya kıyasla oldukça komik bir karakter olarak sahnede
yer alıyor. Bu karakter seyirci tarafından daha da sevilmesine
de sebep olmuş. Hatta sosyal medyada Mert Fırat’ın
komedyenliğini keşfettiklerini düşünenler bile var. Ancak tüm
by performing in Fırat’s plays. The two of them actually
founded an art workshop in Ankara between 2003-2006. This
workshop, which served almost like a community home, hosted
a 60-70 person theatre, painting courses, bağlama (Turkish
stringed instrument) classes, writer’s workshops, and dancing
classes. After this, there were some differences of opinions
between the two, and as a result Fırat decided to move on to
Istanbul. Since that day he has been a fixture in television
shows, but even with his busy schedule he has always set aside
time for the theatre.
For years he took part in the Oyun Atölyesi, but now at
the Moda Theatre that he founded with 12 other people,
he performs for the audience as Maria’s paranoid husband
Yosif in “All the Crazies Love Me”. Yosif takes the stage as a
certifiably paranoid character, but when compared to Angel
and Maria, he is quite comical. For this reason he is a rather
likable character for the audience. So much so that in social
media, some people were saying they discovered Mert Fırat
the comedian. But it seems as though the people that made
these remarks missed an important fact. While Fırat performed
64
bu yorumları yapanların atladığı bir nokta var sanki. Fırat,
Oyun Atölyesi’nde oynadığı yıllar içerisinde defalarca komedi
oyununda oynamış, en son “Testosteron” oyunu sinemaya
uyarlanmıştı. Neden önceki performanslarının değil de en
çok bunun konuşulduğunu sorduğumuzda, “Galiba orada biz
kalabalıktık, 14 kişi Hırçın Kız, 7 kişi Testosteron... Şimdi
burada 3 kişiyiz. Herkesin performansları ayrı ayrı detaylı
olarak izlenebiliyor. Bunun etkisi olduğunu düşünüyorum.
Yoksa hayatımın komedi oyununu buldum da onu oynuyorum
gibi bir durum yok.” diyerek destekliyor düşüncemizi. Ama
yine de televizyonlarda şu sıralar üzerinden İntikam oyunları
oynanan bir adamı, sahnede böylesine eğlenceli olarak izlemek
de seyirciyi başka türlü etkiliyor olsa gerek.
at the Actor’s Workshop, he was involved in a number
of comedies, and in fact his play “Testosterone” was even
adapted to be a movie. When we asked why his latest project
was more discussed than his previous ones, he responded, “I
think there were more people in the cast. For “Angry Girl”
there were 14 of us. For “Testosterone” there were 7. And
now for this show we are 3 people. This way everyone’s
performances can be watched separately and in a detailed
manner. I think this has something to do with it. Because
it’s not like I just found the best play of my life, and I had
a chance to act in it”. But it must also affect the audience
to see someone who portrays a revenge filled character on
television, performing in a fun and easy going play.
Ve perde…
Zaman bizim için doluyor artık.
Oyunun başlama saatini beklemek
için giriş katına çıkıp bir bardak çay
içiyoruz. Mekân oldukça kalabalık,
seyirci sanki bu sahne yıllardır
oradaymış gibi benimsemiş. Ekibin
samimiyeti, yıllardır edindikleri
kurumsal tecrübe, Anadolu Yakası
halkı ile olan ilişkileri de elbet
etkiliyor bu durumu. Karşılıklı bir
güven olduğu nasıl da belli. Saat
yaklaşınca hemen pasajın içindeki
sahaflara göz gezdiriyoruz, şansımıza
sevdiğimiz bir yazarın eski basımı
bir kitap düşüyor. Keyifle mekânın,
sinema olduğu günlerden beri çok
sevdiğimiz o şahane merdivenlerinden salona doğru süzülüyor
ve koltuğumuzda ışıkların sönmesini bekliyoruz.
Ve karanlık Aslı Tandoğan’ın ellerinden muhteşem bir arp
sesi ile aydınlığa dönüşüyor. Beyazlar içerisindeki Tandoğan,
Maria karakteri gereği oldukça yalın ve etkileyici görünüyor
sahnede. O çalmaya devam ederken de Mert Fırat ve Volkan
Yosunlu sahnenin sol tarafında bir saat sürecek keyifli
bir hikâyeyi başlatıyorlar bizim için sade ve kararında bir
sahne dekoru içerisinde. Bulgar tiyatrosunun önemli oyun
yazarlarından biri olan Stefan Tsanev de oldukça yalın bir dil
seçmiş oyunu için. Ama aslında alt metinde sert bir iktidar
eleştirisi var. Her ne kadar oyunun hikâyesi kısım kısım alt
metnin önüne geçse de, oyunun genelinde, yazarın iktidarla,
baştan çıkarılmayla ve bedel ödemekle ilgili bir derdi olduğu
net bir şekilde gözlenebiliyor. Mert Fırat komedinin arkasına
saklayarak sunduğu paranoyaklığı, Yosunlu, aşkı ve baştan
çıkarılmayı, Tandoğan ise masumiyeti seyirciye yeniden
sorgulatıyor.
Bir kadını kimse baştan çıkartmaya çalışmamışsa o kadının
kocasına sadık kalmaktan başka çaresi yoktur, diyor bir yerde.
Temeldeki mesele o: Bir insanı kimse baştan çıkarmaya
çalışmamışsa o insanın ideolojisine sadık kalmaktan başka şansı
yoktur. Bu bir önerme değil, ironi. Paranoyayı, iktidarı ciddi
şekilde eleştiriyor. Mutlak iktidarın içinde var olduğunda
yükselmenin bazı bedelleri olduğunun altını çiziyor.
And scene…
Time is running out for us. We head
to the entrance level to grab some tea
while we wait for the play to start.
The venue is crowded as if people have
been coming to this theatre for years.
The cast’s friendliness, their experience
in theatre, and the relationship they
have with the residents of Istanbul’s
Anatolian side are all factors that
contribute to this. It’s obvious that
they trust each other. As showtime
nears, we find ourselves browsing
a second hand book dealer in the
passage, and an old edition of one of
our favorite author’s books catches our
eye. We cheerfully enter the theatre,
float down the marvelous steps towards our seats and wait
for the lights to turn off. And then the darkness transforms
to light by the beautiful sounds of Aslı Tandoğan playing
the harp. As she plays the character of Maria she stands
on the stage impressive and sincere. While she continues
to play Mert Fırat and Volkan Yosunlu begin telling us
the delightful one-hour long story from the left side of the
simple and meticulously decorated stage. Stefan Tsanev, one
of Bulgarian theater’s most important playwrights, selected
pretty straightforward language for this play, but there is
a harsh criticism of power in the sub-text. Throughout the
play, no matter how much of the story seems to overpower the
sub-text, it is obvious that the writer is bothered by power,
seduction, and the consequences of actions. The paranoia
that Mert Fırat presents hidden behind comedy, makes the
audience re-evaluate Yosunlu’s love and enticement, and
Tandoğan’s innocence.
At one point it says that if no one has seduced the woman,
then she has no choice but to stay loyal to her husband. That
is the underlying issue: if no one has tried seducing that
person, then that person has no other choice but to stay true
to their ideology; This is not just a proposition, it is irony.
Power and paranoia severely criticized. It underlines the fact
that when one has absolute power, there are some costs to
that rise to power.
65
TEKNOLOJİ-TECHNOLOGY
66
İyi Uykular
Günde ortalama sekiz saat uyuduğumuzu düşünürsek, hayatımızın
üçte birini uykuda geçirdiğimiz ortaya çıkıyor. Peki, modern insan için
saatler, günler bu kadar değerliyken uykuya neden bu kadar fazla
zaman harcıyoruz?
YAZI-BY ELİF ER E N AL T INARIK
Sleep Well
If you consider the fact that we
sleep approximately 8 hours a
day that means that we spend
1/3 of our lives sleeping. Why
then, for the modern person
to whom hours, and days are
incredibly important, do we
spend so much time sleeping?
Neden uyuyoruz?” Uykuda geçirdiğimiz sekiz
saat içinde yüzlerce e-postaya cevap verme,
sayfalarca yazı yazma, daha fazla film izleme
şansımız varken neden uykuya teslim oluyoruz? Bilim
adamları yüzyıllardır yaşamın en temel aktivitelerinden
birine dair bu can alıcı sorunun cevabını arıyor. Akla ilk
gelen cevap vücudun günün yorgunluğunu atma, dinlenme
ihtiyacı… Dinlenmenin uyku dışında başka formları da
var, ama hiçbiri uykunun yerini doldurmuyor. Bu da
uykuyla daha derin bir bağımız olduğunu hatırlatıyor.
Neden uyuduğumuza dair en eski teorilerden biri,
Harvard Tıp Fakültesi’nde temelleri atılan uyum teorisi.
Bu teori hayvanların uyuma alışkanlıkları üzerinden
türetildi. Teorisyenler hayvanların gece uyumasının
ardında diğer hayvanların saldırılarından ve onlara yem
olmaktan korunmak güdüsünün geldiğini öne sürseler
de teorinin karşıtları uyku halinin getirdiği bilinçsizliğin
acil durumlarda tepki gösterme olasılığını azalttığını öne
sürerek bu görüşü rafa kaldırdılar. Yine Harvard Tıp
Fakültesi’nin bir çalışmasına göre hayvanlar ve eski insanlar
yemek kaynaklarının kıtlığına karşı enerji depolarını
harcamamak için uyudular.
Why do we sleep?” In those 8 hours that we spend
sleeping we could answer hundreds of e-mails,
write pages and pages worth of things, and have
the chance to watch so many films; so why do we give in to
sleep? Scientists are in search of an answer to this crucial
problem, which is one of the most basic activities of life that
is centuries old. The first answer that comes to mind is that
your body needs to rest from the stresses and exhaustion of
the day… There are other ways to rest besides sleep but none
of them can replace sleeping. This reminds us that we have
a deeper connection with sleep. One of the oldest theories of
why we sleep comes from the Harvard Medical School and
laid the foundations for the theory of sleep. This theory is
derived from the sleep habits of animals. Theorists believed
that the motivation behind animals sleep stemmed from
trying to protect themselves from being bait for predators, but
opposition to this theory pointed out that being in a sleeping
state reduces animals reaction time in case of emergency
and hence these opinions were shelved. According to another
Harvard Medical School study, historically animals and
people would sleep to conserve energy during scarcity of food
resources.
Neden uyuduğumuza dair pek çok farklı teori olsa da esas
cevap uykusuzluğun kendisinde gizli. Uykudan mahrum
kalınca vücutta yaşanan değişimler uykunun neden önemli
olduğunun en önemli göstergeleri. Uyku beyin gelişimi
için çok önemli. Sağlıklı bir uyku düzeni hafıza, dikkat
gibi bilişsel yeteneklerimizi normal seviyelerde tutmamızı
sağlıyor. Sadece bir gecelik uykusuzluk ise halsizlik, dikkat
dağınıklığı, anlama güçlüğü, unutkanlık gibi pek çok yan
etkiye neden oluyor. Süreğen uykusuzluklarda ise beynin
konuşma yeteneğini, hafızayı, organize olmayı ve zaman
algısını yöneten kısmı adeta kendini kapatıyor.
Araştırmalar gösteriyor ki uykusuzluk sorunu yaşayanlar
değişken durumlara adapte olmakta ve mantıklı kararlar
almakta zorlanıyorlar. Tüm dünyayı derinden etkileyen
Çernobil faciasının uykusuzluğun neden olduğu bir insan
hatasından kaynaklandığı biliniyor. 1986’da Challenger uzay
mekiğinin kalkışından kısa süre sonra yedi mürettabatıyla
birlikte havada infilak etmesinin nedeni de benzer şekilde
kara ekibinin uykusuz bir gece geçirmesinden kaynaklanan
anlık bir hata olduğu defalarca yazıldı.
Even though there are many theories as to why we sleep, the
answer lies in insomnia itself. One of the most important
indicators of why sleep is important are the changes that
your body goes through when you are deprived of sleep.
Sleep is very important for brain development. Healthy
sleep patterns enable us to keep memory and cognitive
abilities, such as attention, at a normal level. Even one
night of insomnia can cause many side effects like fatigue,
distractibility, difficulty in understanding, and forgetfulness.
Chronic insomnia however can affect the brain’s ability to
speak, and memory, and result in the parts that control
organization and time perception shutting itself down.
Research shows that people living with sleeping problems
have trouble adapting to changes in life and find it hard
to make sensible decisions. It is known that the Chernobyl
disaster that deeply affected the entire world was caused
by human error due to insomnia. In 1986, shortly after
departure the 7-man crew Challenger Space Shuttle exploded
in the air because of an instant error due to a sleepless night
spent by the team.
“
“
67
68
Bir gece boyunca yaklaşık üç ila
beş kere REM uykusuna geçiliyor.
Bu evrede bilinç açık olamasa da
beyin oldukça hareketli. Nefes
alışverişiyle birlikte kalp atışları da
hızlanıyor. Rüyaların pek çoğu
da REM evresinde görülüyor.
REM evresinden sonra uykunun
döngüsü yeniden başlıyor.
Uykusuzluk yalnızca bilişsel fonksiyonları köreltmekle
kalmıyor. Duygusal ve fiziksel sağlığı da olumsuz
etkiliyor. Çocuklar için çok önemli olan büyüme hormonu
uykudayken salgılanıyor. Aynı hormon yetişkinlerde
kas dokusunun yenilenmesine yardımcı oluyor. Uyku
yoksunluğu iştahı kontrol eden hormonları da etkileyerek
obezite ihtimalini artırıyor. Proteinler uykudayken
sentezleniyor. Kaliteli bir gece uykusu bağışıklık sistemini
adeta şarj ediyor.
Uykunun önemini daha iyi anlamak için öncelikle uyku
esnasında neler olduğunu gözden geçirmekte fayda
var. Uyku 90-110 dakikalık aralıklarla dönüşümlü
olarak tekrarlayan, iki temel evreden oluşuyor: REM
ve REM dışı evre. REM dışı evre kendi içinde dört
farklı evre daha barındırıyor. Uykunun ilk evresinde
vücut yarı uyanık oluyor. İkinci evrede nefes alışverişi
ve kalp atışları yavaşlıyor. Yaklaşık 20 dakika süren bu
evre, uykunun en uzun evresi. Üçüncü evrede beyin
delta dalgaları yayıyor. Nefes alışverişi ve kalp atışı
en düşük seviyelere geriliyor. Dördüncü evrede nefes
alışverişi ritmik ve kas aktivitesi sınırlı. REM (Hızlı
Göz Hareketi) evresi uykuya daldıktan yaklaşık 70-90
dakika sonra başlıyor. Bir gece boyunca yaklaşık üç ila
beş kere REM uykusuna geçiliyor. Bu evrede bilinç açık
olamasa da beyin oldukça hareketli. Nefes alışverişiyle
birlikte kalp atışları da hızlanıyor. Rüyaların pek çoğu
da REM evresinde görülüyor. REM evresinden sonra
uykunun döngüsü yeniden başlıyor. Kısacası uykunun
beş evresi her gece dört ila altı kere tekrarlıyor ve
bu döngü bilişsel fonksiyonların devamlılığı açısından
önemli. Bu yüzden uyku bölündüğünde ve beyin bu
evreleri tamamlayamadığında bilişsel yorgunluk başlıyor,
bu da hafızada zayıflık, dikkat eksikliği gibi belirtilerle
kendini gösteriyor. 1953’te uykunun evrelerinin
daha iyi anlaşılması ve REM uykusunun keşfi sonucu
Sleep deprivation does not only affect cognitive functions but
also adversely affects emotional and physical health. The growth
hormone, very important for children, is released during sleep.
That same hormone helps the regeneration of muscle tissue in
adults. Sleep deprivation also affects the hormones that control
appetite and increases the likelihood of obesity. Proteins are
synthesized during sleep. A good night’s sleep basically charges
the immune system.
To better understand the importance of sleep, it is important to
first look at what happens when we are sleeping. Sleep is made
up of two main phases that repeat themselves in intervals of
90 to 110 minutes: REM and NREM. NREM has 4 different
stages within it. In the first stage of sleep your body is half
awake. In the second stage your breath and heart rate slows
down. In the third phase your delta brain waves begin to
spread and your breathing and heart rate decline to the lowest
levels. In the fourth phase breathing is rhythmic and there is
limited muscle activity. REM (Rapid Eye Movement) begins
about 70-90 minutes after you fall asleep. In the course of one
night you switch to REM sleep about 3-5 times. During this
stage even though you aren’t conscious your brain is still very
active. Most of your dreams happen during REM sleep. After
REM sleep the sleep cycle starts over; the sleep cycle repeats
itself 4-6 times and this is important in terms of maintaining
cognitive functions. When your sleep is interrupted and your
brain doesn’t have the chance to complete these cycles, you feel
fatigue resulting in memory loss and lack of attention. Better
understanding these sleep cycles and the discovery of REM sleep
in 1953 illuminated the reason why our bodies, and especially
our brains, need quality sleep. An indicator of REM sleep’s role
in brain development comes from the fact that when newborns
are sleeping they experience longer REM sleep than adults do.
During the REM most of the neurons in the brain move faster
than they do when awake, but chemicals such as serotonin,
norepinephrine, and histamine remain still. Scientists believe
In the course of one night
you switch to REM sleep
about 3-5 times. During this
stage even though you aren’t
conscious your brain is still
very active. Most of your
dreams happen during REM
sleep. After REM sleep the
sleep cycle starts over.
vücudumuzun, özellikle beynimizin neden kaliteli uykuya
ihtiyacı olduğu konusu bir nebze daha aydınlandı. REM
evresinin beyin gelişimindeki rolüne dair bir ipucu da
yenidoğanların uyku sırasında REM’de geçirdikleri sürenin
yetişkinlere göre daha uzun oluşu. REM evresi esnasında
beyindeki nöronların pek çoğu uyanıkken olduğundan daha
hızlı hareket ederken serotonin, norepinefrin ve histamin
gibi iletici kimyasallar hareketsiz kalıyor. Bilim insanlarının
görüşü uykunun gün içinde çokça kullanılan bu nöronlara
bir dinlenme ve hassasiyetlerini geri kazanma fırsatı verdiği
yönünde.
Vazgeçilmez bir ihtiyaç
Amerikan Ulusal Uyku Derneği, hayatlarımızın üçte
birini kapsayan uykuyu vakit kaybı olarak görmememiz
gerektiğini, aksine insanın vazgeçilmez bir ihtiyacı olan
uykunun enerjik ve başarılı olmamızın ön koşulu olduğunu
söylüyor. Vakfın bir çalışmasına göre araştırmacılar insan
ile uyku arasındaki ilişkiyi iki önemli bileşen üzerinden
69
70
değerlendiriyorlar; bazal uyku ihtiyacı ve uyku borcu.
Bazal uyku ihtiyacı bireyin günlük hayatını sağlıklı bir
şekilde sürdürebilmesi için ihtiyaç duyduğu uykuyu
belirtirken, uyku borcu olarak tanımlanan faktör
üst üste eklenerek biriken uyku kayıplarına işaret
ediyor. Bu teoriye göre bireyin bilişsel işlevlerini
tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için günlük uyku
ihtiyacını karşılaması kadar daha önceden uykusuzluk
çektiği zamanlar da önemli. İnsanlar ve hayvanlar
üzerinde yapılan gözlemler bir gece uykusuzluğun
ardından daha uzun ve daha derin bir gece uykusuna
ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Yani bir gece uykunuzu
tam alsanız dahi, daha önceki gecelerde yaşadığınız
uykusuzluk bilişinizi olumsuz yönde etkileyebiliyor.
Bu da uykunun ikame edilemeyeceğini ortaya
koyan ve neden her gece uyuduğumuza dair
soruları karşılayan bir teori.
Amerikalı bilim adamları uykuya
neden ihtiyaç duyduğumuza
dair kadim soruya bir açıklama
daha buldu. Yapılan deneyler
sonucunda serebral omurilik
sıvısının uyku süresince beynin
her yerine pompalandığı
ve bu sıvının beynin doğal
aktivitesinden kaynaklanan
moleküler tortuları temizlediği
ortaya çıktı. Bu tortular arasında
Alzheimer hastalığına ve demansa neden
olan toksik proteinler de sayılıyor. Fareler üzerinde
yapılan deneyin sonuçlarına göre uyku sırasında beyin
hücreleri küçülüyor ve aralarındaki boşluk yüzde 60
artıyor. Serebral omurilik sıvısının akışı da bu sayede
uyanıkkenkinden 10 kat daha hızlı oluyor.
Öğrenciler üzerinde yapılan bir çalışma da ders
çalıştıktan sonra uyuyan öğrencilerin tüm gece
çalışanlardan daha fazla olduğunu gösterdi. Bunun
nedeni beynin gün içinde edindiği bilgileri uykudayken
işlediğine dair yaygın inanılan tez. Ayrıca uyku sırasında
görülen rüyaların da duygusal çatışmaların çözülmesinde
ve anılarla düşüncelerin pekiştirilmesinde etkili olduğu
da bilinen bir gerçek.
“Bir gecede ne kadar uyumalıyız?” Uyku hakkında sıkça
sorulan sorulardan biri de bu. Aslında uykuya dair diğer
sorular gibi bunun da çok net bir yanıtı yok. Kişisel
ihtiyaçlar bu konuda belirleyici olsa da ortalama sekiz
saat sağlıklı bir uyku için gerekli süre. Uykunun en
temel insan ihtiyaçlarından biri olmasının ardından
birden fazla teorinin payı olabilir. Bilim, bu gizemli
dünyanın gerçeklerini tam olarak anlayabilmiş ve
açıklayabilmiş değil. Ama onsuz yapamıyoruz.
that these neurons that work a lot during the day take a break
while asleep, giving them a chance to regain sensitivity.
An indispensable need
The American National Sleep Foundation believes that we
should not see the time we spend asleep, which covers 1/3 of
our lives, as a waste of time but rather recognize the essential
need for sleep as a prerequisite to being energetic and successful.
According to a study by the foundation, researchers evaluate
two important components in the relationship between man and
sleep; basal sleep need and sleep debt. Basal sleep need refers to
the sleep needed for an individual to sustain a healthy lifestyle
on a daily basis. The factor known as sleep debt refers to the
accumulation of consecutive sleep loss. According to this theory
in order for an individual to perform cognitive functions,
times of insomnia are as important as meeting the
daily need for sleep. Observations made on
humans and animals indicate that after a
night of insomnia there is a need for a longer
and deeper night’s sleep. Even if you get
a full night’s sleep, if you’ve had sleepless
night before that it can negatively affect
your cognition. This demonstrates that
you cannot substitute sleep and is a
theory that satisfies the question of
why we sleep every night.
American scientists found another
explanation for their ancient question
of why we need sleep. Experiments
showed that cerebral spinal fluid, which
cleans molecular residue resulting from natural brain activity,
is pumped to all parts of the brain during sleep. Among these
residues include toxic proteins that can cause Alzheimer’s disease
and dementia. According to the results of an experiment on
mice, brain cells shrink during sleep, increasing the gap between
them by 60% and because of this the cerebral spinal fluid flows
10 times faster than when one is awake.
According to a study, students who sleep after studying retain
the information more so than students who study all through the
night. This fact is commonly thought to be because information
we acquire during the day is processed in our brains while we
sleep. In addition, it is a known fact that dreams we see while
sleeping help resolve emotional conflict and are effective in
consolidate memories and thoughts.
A commonly asked question about sleep is, “how long should we
sleep in one night?” In fact just like the other questions about
sleep, there isn’t a clear answer to this one. Although it depends
on your personal needs, the time required for a healthy sleep is
8-hours. Sleep is one of the most basic human needs. There are
many different theories surrounding sleep; science has not been
able to fully understand and explain the facts of this mysterious
world. But the fact remains that we cannot live without sleep.
etkinlik takvimi
calender of events
RİZE
ERZURUM
ZONGULDAK
İSTANBUL
KAPADOKYA
DİYARBAKIR
ŞANLIURFA
KONYA
GAZİANTEP
DENİZLİ
ERBİL
TAŞKENT
KONYA
Konya Bin Nefes Bir
Ses Uluslararası Türkçe
Tiyatro Yapan Ülkeler
Festivali
Aralarında Kazakistan,
Kırgızistan, Azerbaycan’ın
da olduğu, pek çok
farklı ülkenin katılımıyla
gerçekleşen “Konya Bin
Nefes Bir Ses Uluslararası
Türkçe Tiyatro Yapan
Ülkeler Festivali” 7.yılında
bir kez daha tiyatro
severlerle buluşacak.
4-14 Mayıs, Konya Devlet
Tiyatrosu
Konya 1,000 Breaths,
One Voice International
Festival of Turkish
Theater Performers
For the 7th year now the
‘Konya 1,000 Breaths,
One Voice International
Turkish Theater Performers
Festival‘ brings together
theater lovers with
participants from various
countries around the world
like Kazakhstan, Kirgizstan,
and Azerbaijan.
4-14 May, Konya State
Theater
GAZİANTEP
Azam Ali & Niyaz
Batı ve doğu ezgilerini
buluşturan Azam Ali
ve Niyaz, unutulmaz
bir konserle Gaziantep
seyircisi ile buluşuyor.
9 Nisan, 21:30, Hayal
Kahvesi
Azam Ali & Niyaz
Combining eastern and
western tunes Azam Ali
and Niyaz will perform an
unforgettable concert for
audiences in Gaziantep.
9 April, 21:30, Hayal
Kahvesi
ZONGULDAK
Leyla’nın Evi
Zülfü Livaneli’nin aynı adlı
romanından uyarlanan
oyunda, bir yalının el
değiştirmesinden yola
çıkılarak kuşak çatışmaları
anlatılıyor.
21 Mart, 20:00, Karadeniz
Ereğli Erdemir Kültür
Merkezi
Leyla’s House
Adapted from Zülfü
Livaneli’s novel with the
same title, Leyla’s House
describes the generational
conflicts that start when a
mansion changes owners.
21 March, 20:00,
Karadeniz Ereğli Erdemir
Cultural Center
DQ HABERLERNEWS
74
“MEHMET KEMAL
DEDEMAN ARAŞTIRMA
VE GELİŞTİRME
PROJE YARIŞMASI”NIN
SONUÇLARI AÇIKLANDI
Dedeman Topluluğu’nun kurucusu Mehmet Kemal
Dedeman’ın anısını yaşatmak ve ilkelerini geleceğe taşımak
adına, “Yarına bir ‘değer’ bırak” sloganı ile bu yıl 10’uncusu
düzenlenen “Mehmet Kemal Dedeman Araştırma ve Geliştirme
Proje Yarışması’nın kazananları belli oldu.
Turizm ve Madencilik sektörlerine kalıcı bir değer yaratma
amacıyla bu yıl 10’uncusu düzenlenen Mehmet Kemal
Dedeman Araştırma ve Geliştirme Proje Yarışması’nda
ödüle layık görülenler açıklandı. Madencilik dalında, “Türk
madenciliğini geliştirmeye yönelik araştırma ve projeler” ve
turizm dalında “Turizm sektöründe yeni eğilimler, uygulamalar
ve bunların sektöre etkisi” konu başlıkları ile gerçekleştirilen
yarışmada; birinci seçilen projeye 20 bin, ikinci seçilen
projelere 10’ar bin, üçüncü seçilen projelere ise 5’er bin TL
ödül verildi.
Turizm dalında Dr. Kunter Manisa, Dr. Bora Yerliyurt
ve Dr. Hasan Gül; “Turizm Sektöründeki Yeni Eğilimler
Perspektifinde Ege Bölgesindeki Zeytincilik ve Zeytinyağı
Üretiminin Alternatif Turizm Türleri Üzerinden
Değerlendirmesi - Ayvacık Örneği” projesi ile birinciliğe layık
görüldü. “Turizm Sektöründe Vergi İndirimi ve Ekonomik
Etkileri” projesi ile Dr Hasan Gül ikinci; “Sürdürülebilir Turizm
Yaklaşımıyla Dikili ve Bergama’yı Bütünleştirme Potansiyeli”
ile Öğr. Gör. Emre Ataberk, Prof. Dr. Füsun Baykal, Doç. Dr.
Gözde Emekli, Yrd. Doç. Dr. İlkay Südaş ise üçüncü seçildi.
Madencilik dalında “Hakkari Oksitli Çinko Cevherinin
Zenginleştirme Olanakları ve Yüksek Yüzey Alanlı Karbon
Üretimi ile Ağır Metallerin Giderimi” projesi ile Tolga Depci,
Yunus Önal, Orhan Özdemir ve Mehmet Deniz Turan ikincilik,
“Doğal Taş İşletmeciliği için Alternatif Bir Kesme Yöntemi:
Aşındırıcılı Su Jeti (ASJ)” projesi ile Yrd. Doç. Dr. İzzet
Karakurt, Yrd. Doç. Dr. Gökhan Aydın ve Doç. Dr. Kerim
Aydıner üçüncülük ödüllerine layık görüldü. Seçici Kurul
Üyeleri tarafından bu yıl birinciliğe layık bir proje olmadığı
yönünde karar verilirken “Yatırım Teorileri Kullanılarak Yeraltı
ve Yerüstü Maden İşletme Sınırının Belirlenmesi” konulu
projeleriyle Araş. Gör. Dr. Tahir Mallı ve Prof. Dr. Halil Köse
Özel Teşvik Ödülü’ne layık görüldü.
THE “MEHMET KEMAL DEDEMAN
RESEARCH AND DEVELOPMENT PROJECT
COMPETITION” RESULTS ARE IN
In honor and memory of the founder of the Dedeman Group,
Mehmet Kemal Dedeman, and to carry his principles into the
future, with the slogan ‘Contribute ‘value’ to Tomorrow’,
celebrating it’s 10th year, the “Mehmet Kemal Dedeman
Research and Development Project Competition’s” winners have
been announced.
The 10th Mehmet Kemal Dedeman Research and Development
Project Competition, whose goal is to create lasting value in the
tourism and mining sectors, has announced the recipients that
deserve the award. The competition, whose topic for the mining
field was “Development-oriented research and projects in Turkish
mining” and in the tourism field was “New trends in the tourism
sector, application, and their effect on the sector”, awarded the
1st place project with 20 thousand TL, the second place projects
10 thousand TL, and the third place projects 5 thousand TL.
In tourism Dr. Kunter Manisa, Dr. Bora Yerliyurt ve Dr. Hasan
Gül won first place with their “Perspective on New Trends in the
Tourism Industry, Evaluation of Alternative Types of Tourism,
Olive and Olive Oil Production in the Aegean Region-the
Ayvacik Example”. Dr Hasan Gül won second place with his
“Tax Reduction and Economic Impacts in the Tourism Sector”
project, and LECT Emre Ataberk, Professor Dr. Füsun Baykal,
Doc. Dr. Gözde Emekli, Assistant Doc. Dr. İlkay Südaş won
third place with their “Sustainable Tourism Approach, Dikili
and Bergama Integration Potential” project.
In mining, Tolga Depci, Yunus Önal, Orhan Özdemir and
Mehmet Deniz Turan won second place for their “Oxidized
Hakkari Zinc Ore Enrichment Facilities and the Removal of High
Surface Area Carbon Production of Heavy Metals” and Asst. Doc.
Dr. İzzet Karakurt, Asst. Doc. Dr. Gökhan Aydın and Doc. Dr.
Kerim Aydıner won third place for their “An Alternative Cutting
Method to Natural Stone Management: Abrasive Water Jet (ASJ)”
project. This year the jury felt that there was no project worthy
of wining first place but instead awarded Research Assistant Dr.
Tahir Mallı and Prof. Dr. Halil Köse the Special Encouragement
Award for their “Determination of Underground and Surface Mine
Borders Using Theory of Investment” project.
DEDEMAN
GAZİANTEP’TE MASAL
GİBİ DÜĞÜNLER
FAIRY TALE
WEDDINGS AT
DEDEMAN GAZIANTEP
Dedeman Gaziantep’in 913 metrekare kolonsuz, 8 metre tavan yüksekliği ve
800 kişiye varan kapasitesi ile Babil Balo Salonu, düğünlerin vazgeçilmez adresi
olmaya devam ediyor. 2014 yılında da tüm ihtiyaçlara cevap veren düğün paketleri
ile Dedeman Gaziantep farkını ortaya koyuyor. Düğün menüsünde, Gaziantep
mutfağının yanı sıra Türk ve dünya mutfağının seçkin örnekleri sunuluyor.
Dedeman Gaziantep, çiftleri düğün gecesi süit odada ağırlıyor ve ek olarak Dedeman
Kapadokya’da unutulmayacak 2 günlük bir balayı paketi fırsatı sunuyor. Düğün
sabahı odaya kahvaltı, düğün sahipleri için hazırlık odası, düğün öncesi menü tadımı,
gelin ve damat için 3 aylık Sağlık Kulubü üyeliği, birinci evlilik yıldönümünde La
Luna Roof Restaurant’ta yıldönümü yemeği, Ariş Pırlanta’dan zarif tasarımlı elmas,
zümrüt veya yakut kolyelerden bir hediye ve Ariş mağazalarında geçerli indirim
çekleri de çiftleri bekliyor. Düğün paketinde aynı zamanda merdiven ve trabzan
süslemesi, gelin yürüyüş yolu, gelin masası ve canlı masa çiçeği, streç sandalye
giydirme, saten masa örtüsü ve dantel kapağı, masalara şamdan ve canlı çiçek,
konfeti, volkan gösterisi ve hostes hizmetleri de sunuluyor.
Covering a space of 913 m2, with 8-meter high ceilings and a capacity of nearly 800 people,
the Babil Ballroom continues to be the ideal location for weddings. The Dedeman Gaziantep
distinguishes itself with its 2014 wedding packages that are equipped to meet all your needs.
The wedding menu includes Gaziantep cuisine as well as examples of Turkish and international
cuisines. On the wedding night the Dedeman Gaziantep welcomes couples with suite rooms
and also offers an unforgettable 2-day honeymoon package at the Dedeman Cappadocia. Perks
awaiting the couple include breakfast in bed on the day of the wedding, dressing rooms for the
wedding parties, pre-wedding menu tasting, a 3-month membership to the Health Club for the
bride and groom, 1-year anniversary dinner at La Luna Roof, an elegantly designed diamond,
emerald, or ruby necklace as a gift from Arish Diamond, and discount coupons that can be
used at any Arish Diamond store. The wedding package also includes staircase and railing
decorations, walkway for the bride, bridal table with fresh flowers, fine cloth chair covers, satin
tablecloths with lace covers, candlesticks and fresh flowers on the tables, confetti, sparklers,
and hostess services.
75
NEWS
DQ HABERLER NEWS
76
JAZZ TIMBRE’S AT DEDEMAN ISTANBUL
Dedeman Istanbul invites you to a Jazz extravaganza.
Enjoy a drink at the Dedeman Istanbul Roof Bar, with its unique and
breathing taking views of the city, as the Latin and jazz tunes of Pınar
Algın&Old Friends accompany you every Wednesday.
CAZ TINILARI
DEDEMAN
İSTANBUL’DA
Dedeman İstanbul sizi caz ziyafetine
davet ediyor. Dedeman İstanbul Roof
Bar’da, şehrin eşsiz manzarasının seyrine
dalarak içkinizi yudumlarken, her
Çarşamba Pınar Algın&Old Friends’in
latin ve caz ezgileri sizlere eşlik edecek.
77
DEDEMAN’DAN EMITT
FUARI’NDA LEZZET
DAVETİ
Dedeman Hotels & Resorts International, dünyanın beşinci
büyük turizm fuarı konumuna sahip EMITT Doğu Akdeniz
Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı’nda, farklı şehirlerdeki
otellerinin sunumları ve yeni açılacak otellerinin tanıtımları
ile yer aldı ve ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü. Murat
Dedeman, Banu Dedeman, Şanver Yağan Dedeman’ın
katılımıyla; Merkez Ofis Yöneticileri, Otel Genel Müdürleri
ve Satış Departmanlarının ev sahipliğinde gerçekleşen fuarın
ilk günü Dedeman Otelleri’nin yer aldığı bölgelerin yöresel
lezzetlerinden ikramlar sunuldu.
A TASTY INVITATION FROM
DEDEMAN AT THE EMITT FAIR
The Dedeman Hotels & Resorts International participated in the
EMITT East Mediterranean International Tourism and Travel
Exhibition, the world’s 5th largest tourism fair, where hotels
from different cities participate and new hotels have a chance
to introduce themselves, received great interest from visitors.
With the participation of Murat Dedeman, Banu Dedeman, and
Şanver Yağan Dedeman, the first day of the festival, where the
central office administrations, hotel general managers, and sales
department played host, complimentary regional flavors where
Dedeman Hotels are located were served.
NEWS
DQ HABERLER NEWS
78
DEDEMAN ACE OF M.I.C.E.
FUARI’NDA YERİNİ ALDI
27 Şubat 2014 Perşembe günü başlayan Ace of M.I.C.E Kongre,
Toplantı ve Etkinlik Sektörü Fuarı’na katılan Dedeman Grubu
mevcut ve yeni otellerini tanıttı.
Dedeman Hotels & Resorts International, Türkiye ve Global
M.I.C.E. sektörünün önemli buluşmalarından biri olan ACE of
M.I.C.E. Exhibition fuar ve zirvesinde yerini aldı.
DEDEMAN AT THE ACE OF
M.I.C.E EXHIBITION
Dedeman Group participated in the ACE of M.I.C.E Conference,
Meeting, and Event Industry Exhibition that started on February
27th 2014, and introduced its current and new hotels. Dedeman
Hotels & Resorts International took its place at the exhibition
and summit for the ACE of M.I.C.E, an important meeting of the
M.I.C.E sector for both Turkey and globally.
MOBİL REZERVASYON
ARTIK MÜMKÜN
Dedeman Otelleri, websitesi ve internet erişimi olan mobil
cihazlar sayesinde, müşterilerine istenilen yerde ve zamanda
rezervasyon yapma imkanı tanıyor. Yapılması gereken tek şey,
www.dedeman.com adresine girmek ve konaklamak istenilen
destinasyondaki Dedeman Oteli’ni seçmek.
MOBILE BOOKING IS NOW
AVAILABLE
Thanks to its website and mobile devices with internet access,
Dedeman Hotels & Resorts International offer customers the
opportunity to make a reservation wherever they are, whenever they
want. All you have to do is visit www.dedeman.com and select a
Dedeman Hotel in your desired destination.
SPEACIAL DISCOUNTS FOR DEDEMAN LOYAL
CLUB MEMBERS AT AVIS AND BUDGET
The first international hotel chain of Turkey, Dedeman Hotels
& Resorts International continues to reward its members of
the Dedeman Loyal Club program with many advantages and
privileges. The members of Dedeman Loyal Club will benefit
from a 15% discount for every car lease from Budget or Avis in
Turkey. In addition they will receive 250 Dedeman Loyal Club
Bonus points. To enjoy this special offer, the only thing you
need to do is to be a Dedeman Loyal Club member and make
your car reservation through the Dedeman website.
DEDEMAN LOYAL
CLUB ÜYELERİNE AVIS
VE BUDGET’TA ÖZEL
İNDİRİMLER!
Dedeman Hotels & Resorts
International’ın misafirlerine çok özel
avantajlar sunduğu sadakat programı
Dedeman Loyal Club, üyelerine
ayrıcalıklar kazandırmaya devam ediyor.
Dedeman Loyal Club üyeleri Budget
veya Avis’ten yaptıkları her araç kiralama
hizmetinde %15 indirimden yararlanıyor
ve 250 Dedeman Loyal Club puanı
kazanıyor. Bu özel tekliften yararlanmak
için Dedeman Loyal Club’a üye olmak
ve araç rezervasyonun Dedeman
internet sitesinden yapılması gerekiyor.
Kampanya Türkiye’deki tüm Avis ve
Budget ofislerinde geçerli.
79
Neuschwanstein Kalesi, Almanya
Neuschwanstein Castle, Germany
80
Burası neresi?
Where is this place?