türkiye ve rusya federasyonu - SETA | Siyaset Ekonomi Ve Toplum

Transcription

türkiye ve rusya federasyonu - SETA | Siyaset Ekonomi Ve Toplum
seta .
T Ü R K İ Y E V E R U S YA
FEDERASYONU: ÇOK
B OY U T LU O R TA K L I K
Analiz
S E TA | S i y a s e t , E k o n o m i v e To p l u m A r a ş t ı r m a l a r ı Va k f ı | w w w. s e t a v. o r g | A ğ u s t o s 2 0 0 9
TÜRKİYE VE RUSYA FEDERASYONU:
ÇOK BOYUTLU ORTAKLIK
1
BÜLENT ARAS
S E TA
A N A L İ Z
seta .
CİHAN
Analiz
S ayı: 1 0 | Ağ u s to s 2 0 0 9
TÜRKİYE VE RUSYA FEDERASYONU:
ÇOK BOYUTLU ORTAKLIK
BÜLENT ARAS
İÇİNDEKİLER
ÖZET | 3
GİRİŞ | 4
REKABETTEN İŞBİRLİĞİNE | 5
ÇOK BOYUTLU ORTAKLIĞIN ORTAYA ÇIKIŞI | 8
TÜRK-RUS ORTAKLIĞININ SINIRLARI | 12
SONUÇ VE ÖNERİLER | 14
2 0 0 9 © Ya y ı n h a k l a r ı m a h f u z d u r
T Ü R K İ Y E V E R U S YA
FEDERASYONU: ÇOK
B OY U T LU O R TA K L I K
ÖZET
Türkiye-Rusya ilişkileri 1990’ların sonlarından itibaren daha önce görülmemiş bir dönüşüm
süreci içine girdi. Bu süreç içinde hızla gelişen ekonomik ilişkiler, siyasi ilişkilerin de geliştirilmesi
için zemin hazırlamakla kalmadı, çeşitli alanlarda rekabete karşın, iki ülke arasında ilişkilerde
işbirliği perspektifini ön plana çıkarttı. Son birkaç yıl içinde ilişkilerde inşa edilen güven, iki
ülke arasında çok boyutlu ortaklığı derinleştirdi. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere karşın, hala
bazı yargılar ve maddi nedenler iki ülke arasındaki işbirliğini sınırlandırmaktadır. Çok boyutlu
ortaklığın geleceği, büyük ölçüde her iki ülkenin, uzun soluklu ve karşılıklı yarar sağlayan bir
ilişki için sağlam bir yapısal temel oluşturabilme kabiliyetine bağlıdır.
3
S E TA
A N A L İ Z
TÜRKİYE VE RUSYA
FEDERASYONU: ÇOK
BOYUTLU ORTAKLIK
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler köklü bir tarihsel mirasa dayanmaktadır. I. Dünya
Savaşı’nın sonuna kadar geçen dönem içinde Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu çok
sayıda savaşta karşı karşıya gelmişlerdir. Geçmişin güçlü imparatorluklarının emperyal
mirasına sahip bu iki toplum, aynı zamanda benzer bir emperyalizm sonrası travma
tecrübesini paylaşmaktadırlar. Sahip olunan güçlü emperyal gelenek ve saygın bir
imparatorluğun çökmesinin ardından yaşanan dışlanmışlık duygusu, her iki ülkede de
ulusal hafızanın şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Bu ortak paydaya karşın, iki ülke
arasındaki çekişme, imparatorlukların son bulması ile nihayete ermemiş ve rekabet
Soğuk Savaşın karşıt kutuplarında devam etmiştir.
Türkiye-Rusya ilişkileri Soğuk Savaşın ardından yaşanan dönemde daha önce
görülmemiş bir dönüşüme uğramıştır. Ancak bu dönüşüm, beraberinde bir ikilemi de
getirmiştir. 1990’ların başından itibaren Türkiye ve Rusya bir yandan artan ekonomik
işbirliği içinde ortak haline gelirken, öte yandan Avrasya’nın yeni keşfedilen
jeopolitiğinde birbirlerini rakip olarak algılamışlardır. Bu ikilem, yeni gelişen
ilişkilerin yapısında da rol oynamış, ilişkiler rekabet ve işbirliğinin ortak etkisi altında
şekillenmiştir.
Türkiye’nin son dönemde dış politikada benimsediği yeni tutum, iki ülke arasındaki
ilişkilere de yansımış, böylelikle Rusya ile ilişkileri geliştirmenin ve bölgesel sorunların
çözümünde iki ülke arasında işbirliği ihtimallerini değerlendirmenin yolu açılmıştır.
Türkiye’nin yeni dış politika yönelimi, Rusya ile ilişkileri geliştirmek için gerekli olan
motivasyonu ve isteği sağlamaktadır. İyi komşuluk ve sıfır problem politikalarını
4
sınır bölgelerde uygulamanın önemine inanan Türkiye, Rusya’ya da bu pencereden
bakmaktadır. Rusya ile ikili siyasi ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi Türkiye’nin izlediği
T Ü R K İ Y E V E R U S YA
FEDERASYONU: ÇOK
B OY U T LU O R TA K L I K
mevcut politika içinde öncelikli bir yere sahiptir. Aynı zamanda Rusya, Avrasya’da
istikrar ve bölgesel barış için hayati bir ortak olarak görülmektedir. Nitekim Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya’yı ticaret, yatırım, turizm ve enerji güvenliği açısından
önemli bir ülke olarak tanımlaması, hükümet tarafından benimsenen politikayı
yansıtmaktadır.1
REKABETTEN İŞBİRLİĞİNE
Soğuk Savaşın sona ermesi ile iki ülke arasında artan ticarete karşın, siyasi ilişkilerde
yaşanan gerilim, ekonomik alanda yaşanan gelişmelerin yarattığı olumlu havayı
gölgelemiş ve devletler arasında güvensizliğin doğmasına yol açmıştır. Siyasi ilişkilerin
istikrarsız seyri, iki ülke arasında pek çok krizin yaşandığı 1990’lı yıllarda, problemlerin
temel nedeni olmuştur. Soğuk Savaşın kalıntıları ile başa çıkmak zorunda kalan her
iki ülkenin yöneticileri, bu dönemde Kürt ve Çeçen sorunları nedeniyle ikili ilişkilerde
baskı altında kalmışlardır. Türkiye’deki Kafkas diyasporası, Rus ordusuna karşı savaşan
Çeçenleri aktif şekilde desteklerken, buna karşılık olarak Rus yönetimi PKK’nın kendi
topraklarında faaliyetlerine göz yummuştur. Siyasi ilişkilerdeki dalgalanmalara karşın,
gelişen ticari ilişkiler her zaman dengeleyici bir rol üstlenmiştir.
Soğuk Savaşın
sona ermesi ile
iki ülke arasında
artan ticarete
karşın, siyasi
ilişkilerde yaşanan
gerilim, ekonomik
alanda yaşanan
gelişmelerin
yarattığı
olumlu havayı
gölgelemiştir.
Ekonomik ilişkilerin zirveye ulaştığı 1997 yılının Aralık ayında Rusya Başbakanı
Viktor Chernomyrdin’in Türkiye ziyareti ile ilişkiler yeni bir süreç içine girmiştir.
Ziyaretin ana gündemini ekonomik alanda işbirliğinin artırılması oluşturmuştur.2 Rus
doğalgazını Karadeniz üzerinden Türkiye’ye taşıyacak Mavi Akım projesine ilişkin
anlaşmanın imzalandığı bu ziyaret sırasında iki ülke arasındaki ilişkiler, üst düzey
bürokratlarca ilk defa “stratejik ortaklık” olarak nitelendirilmiştir.3 Her ne kadar proje
o dönemde, Rusya’ya aşırı bağımlılığa yol açtığı suçlaması ile Türkiye’deki milliyetçi
çevrelerin muhalefetine neden olmuşsa da, hükümet proje lehindeki tutumundan
vazgeçmemiştir. Anlaşma, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının yarattığı rekabet havasını
tersine çevirmede ve enerji kaynaklarının taşınmasında iki ülke arasında yeni işbirliği
alanları aranmasında önemli rol oynamıştır. Aynı zamanda Mavi Akım projesi, ilerleyen
yıllarda ilişkilerin gelişmesinde itici güç olmuştur.
Bu dönemde uluslararası ortamda yaşanan bir dizi gelişme, her iki ülkedeki iç
muhalefete karşın, ilişkilerin geliştirilmesi için uygun bir ortam yaratmıştır. Aralık
1997’de Rusya’nın bütün itirazlarına karşın, geçmişte Varşova Paktı üyesi olan Çek
1. Mensur Akgün, “Rusya’nın Önemi,” Referans, 1 Eylül 2008.
2. “Türkiye ve Rusya: Hem Ortak, Hem Komşu”, Perspektif, Vol. 2, No.9 (Şubat 1998), s. 4.
3. “Stratejik Ortaklık Önerisi”, Milliyet, 17 Aralık 1997; Sami Kohen, “Bir ‘Stratejik Ortaklık’ Daha…”, Milliyet, 17 Aralık
1997.
5
S E TA
A N A L İ Z
Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’nın NATO üyeliği yolunda adım atmaları,
Moskova’da şiddetli bir tepki ile karşılanmıştır. Rusya’nın yaşanan bu gelişme
karşısında alternatif politikaları değerlendirdiği bir ortamda, aynı yıl gerçekleştirilen
Lüksemburg Zirvesinde AB’nin Türkiye’nin tam üyelik beklentilerine olumsuz cevap
vermesi iki ülkeyi birbirine yaklaştırmada önemli rol oynamıştır. Bu siyasi faktörlere
ek olarak, Türkiye ve Rusya’nın aynı dönemlerde, 1997 ve 1998 yıllarında, ekonomik
kriz ile karşı karşıya kalmaları, ilişkilerin karakterini doğrudan etkilemiş ve rekabetten,
11 Eylül ertesinde
ABD’nin Avrasya
coğrafyasında
gerçekleştirdiği
müdahaleler,
Türkiye ile Rusya
arasında bölgenin
istikrarı ve teröre
karşı savaşta
bir uzlaşmanın
doğmasına vesile
olmuştur.
işbirliğine çevirmiştir.4
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in Kasım 1999’da Moskova’ya gerçekleştirdiği ziyaret,
Türkiye-Rusya ilişkilerinde dönüm noktası olmuştur. Ecevit’in ziyareti Türkiye’nin Çeçen
sorunu karşısında takındığı tavırda değişime yol açmıştır. Türkiye, Çeçen sorununu
Rusya’nın bir iç sorunu olarak kabul etmeye başlarken, buna karşılık Rusya, Kürt
sorununa müdahil olmama politikasını benimsemiştir.5 Ecevit’in ziyareti ile iki ülke
arasındaki ilişkilerin üzerine inşa edilebileceği gerekli temel oluşturulmuştur.
1990’ların sonlarında yaşanan bu gelişmeler, izleyen on yıl içinde daha iyi ilişkilerin
kurulması için zemin hazırlamıştır. Bu dönemde ilişkilerde ağırlık merkezi, ekonomik
ilişkilerden enerji sektöründe işbirliğine doğru kaymıştır.6 Ekonomi, enerji, bölgesel
güvenlik konularında işbirliği ile ilişkileri çeşitlendirmeye dayalı yeni yaklaşım altında
iki ülke arasındaki ortaklık derinlik kazanmaya başlamıştır. Rusya’nın Vladimir Putin’in
Cumhurbaşkanlığı döneminde, kendi çıkarlarına ters düşmemek şartıyla bölgesel ve
uluslararası aktörlerle işbirliğine yönelik yeni bir tutum takınması7 ve Türkiye’nin aynı
dönemde, komşu bölgelerdeki ülkelerle problemleri en aza indirmeye önem veren,
dinamik ve çok boyutlu yeni bir dış politika çizgisi benimsemesi8 iki ülkeyi birbirine
yaklaştırmıştır. Paralel olarak yaşanan bu gelişmelerin neticesinde, Türkiye ile Rusya
arasında karşılıklı ziyaretlerin sayısında gözle görülür bir artış yaşanmış ve iki ülke
arasında yeni siyasi diyalog kanalları kurulmuştur.9
Öte yandan 11 Eylül 2001’de ABD’de İkiz Kuleler’e gerçekleştirilen saldırılar, terörle
savaş içinde olan ülkeler arasında işbirliğini gündeme getirmiştir. ABD’nin saldırılar
6
4. Mitat Çelikpala. “1990’lardan Günümüze Türk-Rus İlişkileri”. Avrasya Dosyası, Vol.13, No.1 (2007), s. 278.
5. Aydın Mehtiyev, “Vstrecha Putina i Ecevita s tselom proshla uspeshno”, Nezavisimaya Gazeta, 6 Kasım 1999;����
Gayaz Alimov, “Bulent Ecevit: Chechnya – vnutrennoe delo Rossii”, Izvestia, 4 Kasım 1999.
6. Çelikpala, s. 280.
7. Izvestia, 22 Nisan 2000.
8. I.S. İvanov. “Vneshnyya politika Rossii na sovremennom etape”, MID RF DIP, 20 Nisan 2001.
9. Örnek olarak, Başbakan Yardımcısı Ilya Klebanov, Rusya Cumhurbaşkanı’nın Özel Temsilcisi olarak Şubat ve Mayıs
2000 tarihlerinde Türkiye’yi iki kez ziyaret etmiştir. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Putin Haziran 2000 tarihinde New York’da gerçekleştirilen Millenium Zirvesi’nde bir araya gelmişlerdir. Rusya Başbakanı Mikhail Kasyanov
23-25 Ekim 2000 tarihleri arasında Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Her iki taraf da ilişkilerin işbirliğinden, stratejik ortaklığa doğru daha da geliştirilmesi üzerine konuşmuşlardır. Sami Kohen, “Rusya ile Ortaklık”,
Milliyet, 26 Ekim 2000; Hikmet Bila, “Türkiye-Rusya”, Cumhuriyet, 25 Ekim 2000; Fikret Bila, “Kasyanov’un Ziyareti”,
Milliyet, 26 Ekim 2000; Mehmet Ali Birand, “Competition and Cooperation With Russia”, Turkish Daily News, 26 Ekim
2000; Yalçın Doğan, “Ver Helikopteri, Al Elektriği”, Milliyet, 26 Ekim 2000.
T Ü R K İ Y E V E R U S YA
FEDERASYONU: ÇOK
B OY U T LU O R TA K L I K
sonrasında Avrasya coğrafyasında gerçekleştirdiği müdahaleler, bölgedeki düzeni
doğrudan etkilemiştir. Bu ortam, Türkiye ile Rusya arasında bölgenin istikrarı ve
teröre karşı savaşta bir uzlaşmanın doğmasına vesile olmuştur. Avrasya’da işbirliğine
yönelik bir eylem planının uygulamaya konması yönünde mutabakata varılmış ve bu
mutabakat iki ülkenin Dışişleri Bakanları tarafından imza altına alınmıştır.10 Eylem planı
ile diyalog ve işbirliği sayesinde, Avrasya bölgesindeki ihtilaflara barışçı, adil ve kalıcı
çözümler getirilmesine katkıda bulunmayı amaçlayan Türkiye ve Rusya, aynı zamanda
bu plan ile kendi aralarındaki ortaklığın geliştirilmesini ve ilişkilerin seviyesini ikili
işbirliğinden çok boyutlu ortaklığa çıkarmayı hedeflemişlerdir.
İki ülke arasındaki ilişkilerin artarak geliştiği bu ortamda, 2002 yılında, Recep Tayyip
Erdoğan AK Parti lideri olarak Moskova’yı ziyaret etmiş ve dönemin Cumhurbaşkanı
Putin ve Başbakan Kasyanov tarafından kabul edilmiştir. Recep Tayyip Erdoğan’ın 3
Kasım 2002’de seçimleri kazanarak Başbakan olması ile temeli erken atılan yakın ilişkiler,
yeni hükümetin dış politikasında etkisini göstermiştir. Bu dönemde ilişkiler açısından
yaşanan en önemli gelişme, Amerikan askerlerinin Irak’a Türkiye topraklarından
geçerek girmesine izin verecek tezkerenin Mart 2003’te TBMM’de reddedilmesidir.
Türkiye’nin bu tavrı Rusya cephesinde memnuniyetle karşılanmıştır. Rus Interfax Haber
Ajansı, Rusya Başkanı Putin’in 1 Mart tezkeresini Irak işgali arifesindeki en hayati olay
olarak nitelendirdiğini duyurmuştur.11 Türkiye’nin tezkereyi geri çevirmesinin ardından
Rus yetkililer, Soğuk Savaş yıllarının sadık Amerikan müttefiki olarak tanımlanan
Türkiye’yi, dış politikasında daha bağımsız bir aktör olarak algılamaya başlamışlardır.
Türkiye’nin
1 Mart tezkeresini
geri çevirmesinin
ardından Rus
yetkililer, Soğuk
Savaş yıllarının
sadık Amerikan
müttefiki olarak
tanımlanan
Türkiye’yi, dış
politikasında daha
bağımsız bir aktör
olarak algılamaya
başlamışlardır.
Türkiye’nin bağımsız tavrı, komşu bölgesinde Amerikan çıkarları doğrultusunda
hareket etmediğine dair Rusya’da bir güven yaratmıştır. Irak ve Afganistan işgalleri
nedeniyle Amerikan yönetiminin bu ülkelerle meşgul olması da ilişkileri olumlu yönde
etkilemiştir. ABD’nin dikkatinin başka yönde olduğu bir dönemde Türkiye ve Rusya,
Kafkasya ve Ortadoğu’da daha rahat politikalar izleyebilecekleri geniş bir manevra
alanına kavuşmuşlardır.
Gelişen ilişkilerin bir uzantısı olarak Rusya Türkiye’nin AB üyeliğini desteklerken; Türkiye
de Rusya’nın İslam Konferansı Örgütündeki gözlemci statüsüne destek vermeye
başlamıştır. Bu gelişme, üst düzey ziyaretlere de yansımış, Rusya Başkanı Putin 5-6
Aralık 2004 tarihinde Türkiye’ye gelmiştir. Son 32 yıl içinde bu düzeyde gerçekleştirilen
ilk ziyaret olması bakımından anlamlı olan bu program, ilişkileri derinleştirmek ve
güçlendirmek adına yeni bir enerji yaratmıştır. Putin’in ziyareti sırasında iki ülke
arasında askeri ve ekonomik işbirliği alanlarında altı anlaşma imzalanmıştır. Ocak
2005’de bu sefer Başbakan sıfatı ile Moskova’ya bir günlük ziyarette bulunan Recep
���������������������������������������������������������������������
. Belge metni için bakınız: http://www.turkey.mid.ru/relat_2_t.html.
������������������������������������������
. “Putin: Meclis Kararı Haftanın Olayı”, Radikal, 5 Mart 2003.
7
S E TA
A N A L İ Z
Tayyip Erdoğan, iki ülke arasında üst düzey temasların artarak devam edeceğinin
sinyalini vermiştir. Erdoğan ve Putin, son beş yıl içinde on kez bir araya gelmişlerdir.
Ziyaretler Başbakanlar düzeyi ile sınırlı kalmamış, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Şubat
2009’da Rusya’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyaret sırasında Tataristan
Özerk Cumhuriyeti’ne de giden Gül, burayı ziyaret eden ilk Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı olmuştur. Türkiye’nin Rus topraklarındaki, Türk-Müslüman nüfusa
sahip yönetim birimleri ile bağlantı kurması karşısında Rusya’nın olumlu tavrı
Rusya, savaşların
şekillendirdiği bir
ulusal hafızanın
varlığı ve farklı
jeopolitik yönelimi
nedeniyle
Türkiye’ye
dönük düzenli
ve iyi işleyen
bir dış politika
oluşturmada
sıkıntılar
yaşamaktadır.
Türkiye’ye duyulan güvenin bir ifadesi olarak yorumlanmalıdır.12
ÇOK BOYUTLU ORTAKLIĞIN ORTAYA ÇIKIŞI
Rusya, savaşların şekillendirdiği bir ulusal hafızanın varlığı ve farklı jeopolitik yönelimi
nedeniyle Türkiye’ye dönük düzenli ve iyi işleyen bir dış politika oluşturmada
sıkıntılar yaşamaktadır.13 Türkiye, Rusya’ya benzer şekilde, Kafkaslar’dan Balkanlar’a,
Orta Doğu’dan Avrupa’ya uzanan bir coğrafyada farklı bölgesel kimliklere ve çıkar
algılamalarına sahiptir. Aynı zamanda, her iki ülke de dinamik bir siyasal ve ekonomik
dönüşüm sürecinden geçmektedir. Son dokuz yıl içinde gerçekleşen değişimler,
hem toplumsal hem de devlet seviyesinde etkileyici sonuçlar doğurmuştur. İki
ülke arasındaki yapıcı ilişkilerin kurulması için uygun ortam yaratan bu süreç doğru
kullanılarak, gerçekleştirilen üst düzey ziyaretler ve imzalanan anlaşmalar ile ilişkilerde
yeni bir sürecin içine girilmiştir.
Türk ve Rus iş adamlarının turizm alanında gerçekleştirdikleri yatırımlar, doğal gaz
anlaşmaları, ortak boru hattı projeleri ve askeri silah satışları ile ilişkiler yapıcı bir
temele kavuşmuştur. İkili ticari ilişkilerin 2008’deki hacmi 38 milyar dolara ulaşmıştır ve
her iki devlet de ortak ticaret hacmini 50 milyar dolara ulaştırmayı hedeflemektedir.14
Rusya bugün gelinen noktada Türkiye’nin en önemli ticari ortağı haline gelmiştir.
Moskova’da aktif şekilde çalışan Türk inşaat şirketleri Rusya’daki yatırımlarını 2005’ten
beri artırmaktadırlar. Sadece 2007 yılı içinde, Türk inşaat şirketleri Rusya’da 3,6 milyar
dolar değerinde 59 projeyi tamamlamışlardır.15 2008 yılı itibariyle Türk inşaat şirketlerinin
8
��������������������������������������������������������������
. İsmail Küçükkaya, “Rusya’dan Tataristan’a Geçişin Öyküsü”, Akşam, 15 Şubat 2009.
���������������������������������������������������������������������������������������������������������������������
. Bu arada, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkileri daha iyi anlamak için Rus dış politikasını belirleyen aktörlerin
analiz edilmesine ihtiyaç vardır. Rusya’daki iç siyasi gelişmeler genellikle Batı taraftarları ile Batı karşıtları, Avrasyacılar ile ulusalcılar ve nostaljik Komünistler arasındaki karşıt görüşlerin bir sonucu olarak şekillenmektedir. Rus
dış politikası genellikle iç siyasi seçimler sonucu belirlenmektedir. Öyle ki, Rus dış politikasında değişen dengelere
göre Avrupa ve Asya arasında gidip gelen sembolik bir sarkaç vardır. Günümüzdeki yönetim Rus dış politikasında
daha çok Batı’yı eleştirmekte ve Avrasya ile uyumlu bir yol izlemektedir. Bakınız; Andrei P. Tsygankov, “Finding a
Civilizational Idea: ‘West,’ ‘Eurasia,’ and ‘Euro-East’ in Russia’s Foreign Policy,” Geopolitics, Cilt.12, Sayı.3 (2007).
�������������������������
. TÜİK, www.tuik.gov.tr.
���.Rusya Ülke Bulteni, (Istanbul: DEIK, 2008), s.39.
T Ü R K İ Y E V E R U S YA
FEDERASYONU: ÇOK
B OY U T LU O R TA K L I K
ilişkili oldukları projelerin değeri 20 milyar doları bulmaktadır.16 Her geçen gün artan
sayıda Türk Rusya’da çalışmaktadır. Türkiye İş Kurumu kanalıyla Türkiye’den Rusya’ya
çalışmak için giden işçilerin sayısı 15.696’ya ulaşmıştır.17 Turizm iki ülke arasındaki
ilişkileri güçlendiren sektörlerden biridir. Her sene 2,8 milyon Rus turist, tatillerinde
Türkiye’yi, özellikle Akdeniz sahillerini tercih ederken, Türk ekonomisine önemli katkı
sağlamaktadırlar.
Rusya’nın Türkiye ile kurduğu ticari bağlar giderek güçlenmekte ve çeşitlenmektedir.
2008’de Türkiye, tükettiği doğal gazın %63’ünü, petrolün ise %29’unu Rusya’dan
tedarik etmiştir.18 Rus iş adamları Türkiye’deki özelleştirme sürecini yakından takip
etmekte ve telekomünikasyon ve enerji projeleri ile yakından ilgilenmektedirler.19
Nükleer enerji üretiminde önde gelen şirketlerden olan Rus Atomstroyeksport şirketi,
Türkiye’nin ilk nükleer reaktör ihalesinde tek teklifi Türk ortağı ile birlikte vermiş ve
Türkiye için nükleer reaktör kurmaya talip olmuştur. Rus yönetimi nükleer reaktör
ihalesine ekonomik ilişkilerin gelişmesi açısından özel bir önem vermektedir. Bu
çerçevede, Rusya ile Türkiye arasında sağlanacak olan bir nükleer işbirliği anlaşması,
Günümüzde
Türkiye ve Rusya
arasında sağlanan
karşılıklı bağımlılık
Cumhuriyet’in
kuruluşundan bu
yana en üst düzeye
çıkmıştır.
ikili ilişkilerin yapısal boyutunu güçlendirecektir.
Rusya ve Türkiye arasında kurulan işbirliğinin önemli ayaklarından birini savunma
sanayii oluşturmaktadır. Türkiye, Rus askeri kanadı ile teknik işbirliği geliştiren
ilk NATO üyesi ülkedir. Ancak, Türkiye’nin NATO üyeliği Rusya ile askeri ilişkilerin
kapsamının ve hacminin gelişmesini kısıtlamaktadır. Bu sıkıntılara ve çeşitli
engellemelere rağmen Türkiye ve Rusya askeri alanda, teknik düzeyde işbirliğini
geliştirmek için arayışlarını sürdürmektedirler. Bu çerçevede Türkiye, orta menzilli antitank silah sistemlerinin tedariki için Rus şirketleri ile anlaşma yapmıştır. Bunun yanı sıra,
Rusya’nın ürettiği milyar dolarlık S–300 ve S–400 füze savunma sistemleri Türkiye’nin
savunma sanayii açısından cazibesini korumaktadır.20
Türkiye ve Rusya arasında sağlanan karşılıklı bağımlılık Cumhuriyet’in kuruluşundan
bu yana en üst düzeye çıkmıştır. Bununla birlikte, ilişkilerin gelişimine engel olacak
bazı sorunlarla karşılaşılmakta ve zaman zaman ilişkilerde gerilimler yaşanmaktadır.
Örneğin, Ağustos 2008’de Rus gümrük memurları Rusya’ya mal götüren Türk
kamyonlarını teker teker “kırmızı alana” alarak uzun süren, titiz bir aramadan
geçirmişlerdir. Bu durum pek çok kişi tarafından, Amerikan askeri gemilerinin
Gürcistan’a yardım etmek üzere Karadeniz’e girmesine izin veren Türkiye’nin,
16. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Moskova Büyükelçiliği tarafından temin edilen bilgi.
�����������������������������������
. Türkiye İş Kurumu Bilgi Bankası.
�������������������������
. TÜİK, www.tuik.gov.tr.
��������������������������������������������������
. Detaylı bir analiz için bakınız; Hasan Selçuk, Turkiye-Rusya Ekonomik İlişkileri (Istanbul: TASAM, 2005); Oleg A.
Kolobov, Aleksandr A. Kornilov, Fatih Ozbay, Çağdaş Türk-Rus İlişkileri: Sorunlar ve İşbirliği Alanları (1992-2005),
(Istanbul: TASAM, 2006).
������������������������������������������������������������������������������
. Lale Saribrahimoğlu, “Turkey, Russia Begin to Overcome Military Distrust,” Today’s Zaman, April 15, 2008.
9
S E TA
A N A L İ Z
Rusya tarafından cezalandırılması olarak değerlendirilmiştir. Aslında durum,
iki ülke arasında bir sene önce başlayan gümrük düzenlemeleri konusundaki
müzakerelerin tıkanmasının, Rusya-Gürcistan anlaşmazlığına rast gelmesinden
kaynaklanmıştır.21 Nitekim Türkiye ile uzun bir geçmişe dayanan kârlı ticari ilişkileri
kaybetmek istemeyen Rusya’nın Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türk Dışişleri Bakanı
ile düzenlediği ortak basın toplantısında “gümrük düzenlemeleri konusunda
karşılaşılan sorunların Türkiye’ye dönük olmadığını” belirtmiş ve “ticaretin siyaset
Azerbaycan ile
yakın ilişkileri olan
Türkiye, böylelikle
Kafkasya’da
kronik hale
gelen sorunların
çözümünde
beklenmedik bir
şekilde Rusya’nın
çözüm ortağı
haline gelmiştir.
ile bağlantılı olmadığının” altını çizmiştir.22 Türkiye ile Rusya arasında yaşanan
gümrük bunalımı, Eylül ayının ortasında basitleştirilmiş gümrük mevzuatına
ilişkin anlaşmanın imzalanması ile birlikte son bulmuştur.23 Ancak anlaşmanın
sağlanmasının hemen akabinde, Türkiye’den Rusya’ya gerçekleştirilen ihracatta
benzer sorunlarla yine karşılaşılmıştır. Rusya’nın gümrük mevzuatını kullanarak
Türk mallarına çıkardığı sorunlar, Türkiye’nin Avrupa üzerinden Rusya’ya yolladığı
ihraç ürünlerinde de yaşanmıştır. Cumhurbaşkanı Gül’ün Rusya’ya ziyaretinde
bu konu gündeme gelmiş ve çözüm için ortak teknik bir komisyonun kurulması
kararlaştırılmıştır. Komisyonun çalışmalarını başlatmak üzere Rusya Federasyonu
Gümrük Hizmetleri Müsteşarı Andrey Belyaninov 18–20 Şubat 2009 tarihlerinde
Türkiye’yi ziyaret etmiştir.24
Türkiye-Rusya ikili ilişkilerini etkileyen bir başka faktör ise Türkiye ile Ermenistan
arasındaki sorunlardır. Devam eden tarihsel düşmanlıklar ve Türkiye’nin Azerbaycan
yanlısı tutumu, iki ülke arasındaki sorunların temelini oluşturmaktadır. Günümüzde
Rusya, Ermenistan’ın en önemli müttefiki durumdadır ve gerek Türkiye ile Ermenistan
arasında, gerekse Ermenistan ile Azerbaycan arasında arabuluculuk yapabilecek en
etkili ülkedir. Karabağ sorununun çözümü için son dönemde aktif bir siyaset izleyen
Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, bu çerçevede Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri
Bakanları ile birçok kez görüşmüş ve Rus yönetimi Azerbaycan ve Ermenistan
Cumhurbaşkanlarını Moskova’da bir araya getirmiştir.25 Azerbaycan ile yakın
ilişkileri olan Türkiye, böylelikle Kafkasya’da kronik hale gelen sorunların çözümünde
beklenmedik bir şekilde Rusya’nın çözüm ortağı haline gelmiştir. Bu girişimin olumlu
neticeler vermesi halinde, gelecekte Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığının
çözümünde de ortak çabalar görülebilir.
10
�������������������������������������������������������������������������������
. Sinan Ogan, “Rusya ile Gümrük Krizinin Gerçek Sebebi ve Alınacak Önlemler.” Turkishforum, 2 Eylül 2008; Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Müsteşarlığı, “Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Müsteşarlığı ile Rusya Federasyonu Federal
Gümrük Servisi Arasında Gümrük İşlemlerinin Basitleştirilmesine Dair Protokol Hakkında Bilgi,” www.gumruk.gov.
tr/duyurular/Rusya19EylulBasinToplantısı.pdf. adresinden ulaşılabilir.
��������������������������������������������������
. “Russia Denies Punishing Turkey over Georgia,” The International Herald Tribune, September 2, 2008.
��������������������������������������������������
. “Türkiye ile Rusya Arasında Gümrük Protokolü,” CNN Turk, Erişim tarihi 19 Eylül 2008, http://www.cnnturk.com/
HaberDetay/Ekonomi/4/Genel/303/Turkiye_ile_Rusya_arasinda_gumruk_protokolu/493999/0.
���������������������������������������������������������������������������������������������������������������
. Sinan Ogan, “Gül’ün Rusya Ziyareti ve Türk-Rus İlişkilerinde Yeni Dönem”, 15 Şubat 2009. http://www.turksam.
org/tr/a1584.html
���������������������������������������������������������������������������������������������������������������
. Sinan Ogan, “Gül’ün Rusya Ziyareti ve Türk-Rus İlişkilerinde Yeni Dönem”, 15 Şubat 2009. http://www.turksam.
org/tr/a1584.html
T Ü R K İ Y E V E R U S YA
FEDERASYONU: ÇOK
B OY U T LU O R TA K L I K
Türkiye ve Rusya arasında geniş bir ortak gündem bulunmaktadır. Bu ortak gündem,
Rusya’nın enerji siyasetini, dış politikasını, Rus-Gürcü anlaşmazlığını, Abhazya ve
Güney Osetya sorunlarının geleceğini, Türk boru hatları projelerini, Kafkasya’daki
etnik ayrılıkçı hareketleri, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesini
ve Karabağ sorununa bir çözüm bulunmasını kapsamaktadır. Ayrıca, uluslararası
anlaşmalar ile uyumlu olarak Rus askeri varlığının bu bölgede azaltılması, Çeçen
sorunu ve Kürt ayrılıkçıların Rusya Federasyonu’ndaki eylemleri gündemde öne çıkan
diğer konulardır. Rusya kendisini devre dışı bırakarak, Azeri ve Kazak petrolünü Batı
pazarlarına ulaştıran Bakü Tiflis Ceyhan (BTC) boru hattından rahatsızlık duymaktadır.
Moskova, BTC boru hattının, Rusya’nın Hazar Denizi’ndeki konumuna meydan
okuduğunu ve petrol ticaretine bir engel oluşturduğunu düşünmektedir. Her ne
kadar BTC boru hattına ilişkin asıl çatışma, Rusya ve bazı eski Sovyet Cumhuriyetleri
arasında olsa da, bu gerilim Türk-Rus ilişkilerini de etkilemiştir. Karadeniz’in altından
geçerek Rusya’dan Türkiye’ye uzanan doğalgaz boru hattı projesi Mavi Akım’ın ve iki
ülke arasında petrol boru hatları projelerinin geliştirilmesi, Rusya’nın BTC boru hattını
kabullenmesini kolaylaştırmıştır.
Her ne kadar Türkiye ve Rusya, Mavi Akım projesinde ve diğer potansiyel projelerde
işbirliği yapsalar da, enerji kaynaklarının Avrupa pazarlarına ulaştırılması konusunda
alternatif güzergahlar üzerinden rekabetleri sürmektedir. Birçok Avrasyalı ve Avrupalı
aktör, muhtemel diğer kaynakların yanında Hazar enerji kaynaklarının Nabucco
projesi ile açılan yeni bir Doğu-Batı koridorundan Avrupa pazarlarına ulaştırılmasını
Rusya’nın bypass edilmesi olarak değerlendirmişlerdir. Oysa Türkiye, Nabucco
projesine Rusya’nın katılımını istemekte ve bu projeyi Rusya karşıtı bir proje olarak
Putin’in 6 Ağustos
2009’da Türkiye’ye
gerçekleştirdiği
bir günlük
ziyarette, enerji
boru hatlarından,
nükleer santrale,
gümrük
problemlerinden,
ekonomiye kadar
farklı alanlarda
20 işbirliği
anlaşmasına imza
atılmıştır.
görmemektedir. Rusya’nın kendi kontrolünde ve hâkimiyetinde olmayan enerji
projelerine katılmadığı yönünde değerlendirmeler bulunsa da, Rus yönetiminin
gelecekte eşit bir ortak olarak Nabucco projesine katılması mümkündür.
6 Ağustos 2009’da bir günlük ziyaret için Türkiye’ye gelen Rusya Başbakanı Putin’in
ziyareti, iki ülke arasındaki ilişkilerin önümüzdeki yıllarda çeşitlenerek artacağını
göstermiştir. Enerji boru hatlarından, nükleer santrale, gümrük problemlerinden,
ekonomiye kadar farklı alanlarda yirmi işbirliği anlaşmasına imza atılmıştır. Rusya,
Samsun-Ceyhan petrol boru hattına petrol vermeyi taahhüt ettiğini açıklarken,
Karadeniz’de sismik araştırma yapılmasına onay veren Türkiye, böylelikle Nabucco’ya
rakip olarak gösterilen ve Rus gazını Avrupa’ya taşıyacak Güney Akım Projesi’ne destek
vermiştir.26 Zirveden bir süredir belirsizliğini koruyan Türkiye’nin ilk nükleer santraline
ilişkin karar da çıkmıştır. Nükleer alanda işbirliğine yönelik üç ayrı protokol
imzalanırken, varılan mutabakatı Putin, “Nükleer enerjide Türk-Rus konsorsiyumunun
kazanması ve inşaata başlanacak olması bizim için gurur kaynağıdır” sözleri ile
duyurmuştur.27 Putin’in ziyaretinin bir diğer önemli sonucu, iki ülke arasında stratejik
işbirliğini koordine etmek üzere 2010’dan itibaren liderlerin eşbaşkanlığında her
������������������������������������������
. “Üç Başbakandan Enerjide Tarihi İmza,” Milliyet, 7 Ağustos 2009.
���������������������������������������������������������������������������
. “Başbakan Putin: Nükleer Santral İhalesini Türk-Rus Ortaklığı Kazandı,” Radikal, 7 Ağustos 2009.
11
S E TA
A N A L İ Z
yıl görüşme kararı alınmış olmasıdır.28 Bir günlük zirveden son derece kapsamlı bu
kararların çıkması, hem ilişkilerin geldiği noktayı hem de gelecekte daha da derinleşecek
işbirliğini göstermesi açısından önemlidir.
TÜRK-RUS ORTAKLIĞININ SINIRLARI
Türkiye, Rusya’nın
Gürcistan ve
Ukrayna politikaları
karşısında olayları
hassasiyetle
değerlendirirken,
uluslararası norm
ve anlaşmaları
temel alarak krizin
çözülmesine yapıcı
bir bakış açısı
getirmiştir.
Rusya’nın bölgesel imajı, eski Sovyet bölgeleri üzerindeki azalan etkisini hassasiyetle
korumak üzerine kuruludur. 1991’den bu yana, önemli bir bölgesel aktör haline gelen
Türkiye, bu süreç içinde Avrupa Birliği ile görüşmelerini devam ettirmiş ve Kafkaslar
ve Orta Asya’da iyi ilişkiler oluşturma gayreti içine girmiştir. Türkiye’nin bu çıkışına,
Başbakan Erdoğan’ın 2005 yılında gerçekleştirdiği Moskova ziyaretinde Rusya
Başbakanı Putin “Türkiye’nin Avrupa Birliği ile entegrasyonunun Rus-Türk iş ortaklığında
yeni ufuklar açacağını umuyorum”29 sözleri ile destek vermiştir. Putin’in desteği ikili
ilişkilerdeki potansiyeli vurgulamak adına önemli olmakla birlikte, Türkiye’nin AB’ye
üyelik süreci, sonuçları itibari ile bölgesel ve uluslararası seviyede değerlendirildiğinde
daha karmaşık bir hal almaktadır. AB üyeliği için pazarlık tarihini belirledikten sonra
Türkiye, bölgede “Avrupalı” bir aktör olarak zuhur etmiştir. Bu durumun iki ülke arasında
ilişkileri etkilemesi kaçınılmazdır. Türkiye’nin Rusya ile iyi ilişkiler kurmaya yönelik
öngörüsünün, AB veya ABD ile ilişkilerine zarar vermeden gerçekleşebilmesinin
garantisi yoktur.30 Türkiye’nin bu yeni yönelimi, Gürcistan ve Ukrayna’da ortaya çıkan
gelişmelerde izlediği politika ile bölgesel anlamda sınanma imkanı bulmuştur.
Türkiye, Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna politikaları karşısında olayları hassasiyetle
değerlendirirken, uluslararası norm ve anlaşmaları temel alarak krizin çözülmesine
yapıcı bir bakış açısı getirmiştir. Ankara, yeni coğrafi bakış açısının güçlü etkisi ile bir
yandan Moskova ile kendi özel ilişkilerini geliştirirken, diğer yandan herhangi bir
“Rusya-Batı” çatışması içinde yer almaktan da kaçınmıştır. Türkiye aynı tutumunu
Ağustos 2008’de patlak veren Rusya-Gürcistan krizinde de devam ettirmiştir.
Hükümet, krizin oluşturduğu gerginliği azaltmak adına son derece dikkatli davranmış,
problemlere çözümler önerebilecek bölgesel bir platform kurulmasını sağlamıştır. Kriz
sırasında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Rusya ile ilişkilerin önemini şu sözlerle dile
getirmiştir: “ABD bizim müttefikimiz, Rusya ise önemli bir komşumuzdur. Rusya bizim
aynı zamanda bir numaralı ticaret ortağımızdır. Enerji ihtiyacımızın üçte ikisini Rusya
üzerinden sağlamaktayız. Biz kendi ulusal çıkarlarımız doğrultusunda hareket ediyoruz.
[…] Rusya’yı göz ardı edemeyiz.”31
12
������������������������������������������
. “Üç Başbakandan Enerjide Tarihi İmza,” Milliyet, 7 Ağustos 2009.
������������������������������
. “Turkey-Russia Relations,” EurActiv, November 9, 2006.
������������������������������������������������������������������������������������������������
. Detaylı bilgi için, Ömer Taşpınar and Fiona Hill, “Turkey and Russia: Axis of the Excluded?” Survival, Vol.48, no.1
(2006), ss.81-92.
������������������������������������������������������
. Fikret Bila, “Erdoğan: Rusya’yı Gözardı Edemeyiz,” Milliyet, 2 Eylül 2008.
T Ü R K İ Y E V E R U S YA
FEDERASYONU: ÇOK
B OY U T LU O R TA K L I K
Türkiye, Rusya-Gürcistan krizini Kafkaslarla sınırlandırmaya yönelik politikası ile bu
krizin Karadeniz’de daha geniş bir bölgeye yayılmasını engellemiştir. Türkiye’nin askeri
gemilerin boğazlardan geçişini düzenleyen Montrö Anlaşması’nı tavizsiz bir şekilde
uygulaması, Türkiye’nin Batı kampında yer almasına ve NATO üyeliğine rağmen bu
çatışmada yapıcı bir rol oynamasını sağlamıştır. Montrö Anlaşması’nın şartları gereği,
denize sınırı olmayan ülkeler, Karadeniz’de 21 gün süre ile kalabilmekte ve maksimum
45.000 ton ağırlığı geçmemek üzere en fazla 9 askeri gemi bulundurabilmektedirler.
Türkiye, Montrö Anlaşması’nın bu bağlayıcı maddesini kullanarak, kriz süresince ABD
askeri gemilerinin Karadeniz’e girişini sınırlamıştır.
Bölgede Soğuk Savaş tarzı güvenlik ikilemlerini andıracak şekilde bazı aktörler
güvenliklerini sağlamak adına, dış aktörlerden destek aramakta ve rakip geniş
ittifaklar teşkil etmeye çalışmaktadırlar. NATO ve Batılı güçlere güvenen Azerbaycan
ve Gürcistan, bölgesel ittifakın içinde Ukrayna, Moldova ve Türkiye’nin bulunmasını
istemektedirler. Diğer taraftan Ermenistan, Rusya ile bir birlik içindedir. Ayrıca Rusya,
Şangay İşbirliği Organizasyonu (ŞİO)’nu Rusya’nın Kafkaslar’daki çıkarlarını korumak
üzere işbirliğine çağırmıştır.32 Bu yaklaşımların tersine, Türkiye bölgedeki krizi kontrol
altına almak adına, Kafkas ülkeleri, Rusya ve Türkiye arasındaki diyalogu arttırıcı
Kafkaslar İstikrar ve İşbirliği Platformu’nu önermiştir. Türk yetkililer, bölgesel güvenlik
algısını arttıracak, emniyet ve güven mekanizmasının oluşturulmasının önemini
Türkiye bölgedeki
krizi kontrol
altına almak
adına, Kafkas
ülkeleri, Rusya ve
Türkiye arasındaki
diyalogu arttırıcı
Kafkaslar İstikrar
ve İşbirliği
Platformu’nu
önermiştir.
vurgulamışlardır. Amerikalı yetkililer, bu platformdan haberdar edilmedikleri
gerekçesi ile bu konudaki hoşnutsuzluklarını dile getirmişlerdir. Diğer taraftan AB,
Kafkasya platformuna yeşil ışık yakmış ve Türkiye’nin arabuluculuk rolü, AB’ye katılım
süreci açısından olumlu bulunmuştur.33
Güncel gelişmeler, hem Türkiye’nin hem de Rusya’nın politik, ekonomik ve güvenlik
alanlarında ikili ilişkileri sürdürmeye istekli olduklarını göstermektedir. Ancak bu
ilişkiler, güçlenen bağlara zarar verip, tehlikeye sokabilecek bazı ciddi problemlerden
de ayrı düşünülemez. Komşu bölgelerde çatışan çıkarlara sahip olunması, özellikle
her iki ülkenin de çizdiği yüksek profil göz önüne alındığında, ikili ilişkilerin gelişimini
güçleştirmektedir. Türkiye’nin ve Rusya’nın, Avrasya’nın coğrafi politikasında etkili
aktörler olmaları, aralarındaki olumlu ya da olumsuz ilişkiyi tüm bölgeye yayma riskini
taşımaktadır. Bu nedenle, eğer Türkiye’nin Rusya ile çok yönlü ilişkiler geliştirmeye
yönelik yeni yaklaşımı başarıya ulaşırsa, bunun Avrasya bölgesi üzerinde geniş
kapsamlı pozitif sonuçları olacaktır.
������������������������������������������������������������������������������������������������������������
. Rusya Başbakanı Medvedev SIO yöneticilerine Gürcistan krizinin durumu hakkında 28 Ağustos 2008 tarihinde
brifing vermiştir. Duşanbe bildirisi net bir destekten bahsetmemekle birlikte, krizin çözümü için barış yollu bir
pazarlık çağrısında bulunmuştur. Hürriyet, 29 Ağustos 2008.
����������������������������������������������������������������������������������������������������������
. Bakınız, “Turkey 2008 Progress Report”, http://ec.europa.eu/enlargement/pdf/press_corner/key-documents/
reports_nov_2008/turkey_progress_report_en.pdf
13
S E TA
A N A L İ Z
SONUÇ VE ÖNERİLER
Artan karşılıklı üst düzey ziyaretler, gelişen ekonomik ilişkiler, enerji projelerinde
artan işbirliği, savunma sanayiindeki anlaşmalar ve bölge içinde gerçekleştirilmesi
planlanan diğer faaliyetlerin çeşitliliği, Rusya ve Türkiye arasındaki çok yönlü ilişkinin
güçlü işaretleri olarak görülmektedir. Ancak bu yeni ortaklık, geçmişin kötü izlerinden,
bölgenin taşıdığı jeopolitik güçlüklerden ve çıkması olası sorunlardan dolayı birtakım
sınırlandırmalara da tâbidir. Bu çok yönlü ilişkinin akıbetini her iki ülkenin de sorunları
çözmekteki istekliliği belirleyecektir. Aşağıda belirtilen noktalar, her iki ülke
yetkililerinin ülkesel, bölgesel ve uluslararası seviyede politikalar formüle etmelerine
yardımcı olacaktır:
1. Türkiye’nin Batı eğilimi ve Rusya’nın Avrasya’daki iddialı politikaları, belirli bölgesel
meselelerde iki ülke arasında çatışmaya neden olmaktadır. Bu tür bir çatışmanın
sonuçları Soğuk Savaş dönemindekine benzer güvenlik ikilemleri doğuracaktır.
Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasını imtiyazlı etki alanı olarak gören tutumu,
Türkiye’nin Rusya ile sürdürdüğü karşılıklı ilişki ve Türkiye’nin çok yönlü bölgesel
ve uluslararası dış politikası ile dengelenmelidir. Ayrıca Türkiye, hem Rusya ile
olan ilişkilerini hem de AB ile olan ilişkilerini bölgedeki gerginliği azaltmak adına
gerekirse iki taraflı koz olarak kullanmalıdır.
2. Rusya ile ilişkiler, AB’ye alternatif bir dış politika öngörüsü olarak görülmek yerine,
Türkiye’nin çok yönlü ve entegre dış politikası çerçevesine oturtulmalıdır.
3. Rusya’nın ekonomik çıkarları, siyasi ilişkilerde baskı yaratmak için kullanma
eğilimi mevcuttur. Rusya, bu politikasını Türkiye ile olan ilişkilerinde kullanmaktan
vazgeçmelidir. Bu tür politikalar, geçmişin kötü tecrübelerinden kendini yeni yeni
kurtarmaya başlayan Türkiye’deki Rusya imajına zarar verme riski taşımaktadır.
4. Bölgesel ve uluslararası alanda ağırlık kazanmayı hedefleyen Türk-Rus ilişkileri,
artık gümrük problemleri ile anılmamalıdır. Her ne kadar Türk-Rus ilişkilerinin
en önemli yönü ekonomi olsa da, bu alanda mevcut potansiyele ulaşılamamış
ve ekonomik ilişkiler problemlerden tamamen arındırılamamıştır. Silah ticareti
ve enerji konularındaki atılımların, ekonomik ilişkileri daha ileri boyutlara taşıma
potansiyeli mevcuttur. Türkiye küçük ve orta büyüklükteki işletmelere dair
tecrübesini Rusya’ya aktarabilir.
5. Halen devam etmekte olan üst düzey diyaloglar, diğer Avrasya ülkelerine
örnek teşkil edecek şekilde sürdürülmelidir. Bu tür diyaloglar, doğacak olası
anlaşmazlıklara erken müdahale ve çözüm imkânı tanımaktadır. Türkiye, Rusya’yı
bölgesel ekonomik ve siyasi girişimlerde olmazsa olmaz bir ortak olarak görmekte,
Rusya’yı dışlayan girişimlere sıcak bakmamaktadır. Bu politika bugüne kadar Rusya
14
tarafından desteklenmiştir. Rusya da, bölgedeki problemlere Türkiye’ninkine
benzer bir tavır ve yaklaşım geliştirmelidir.
T Ü R K İ Y E V E R U S YA
FEDERASYONU: ÇOK
B OY U T LU O R TA K L I K
6. Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu, bölgede güvenlik algısını geliştirmek adına
hem Türkiye hem de Rusya için önemli bir platformdur. Bu platform Rusya ve
Türkiye tarafından aktif bir şekilde desteklenmelidir. Bu bölgede gerçekleştirilecek
işbirliği, ileride Afganistan ve Orta Doğu’da olası işbirliklerine de vesile olabilecek
bir potansiyele sahiptir.
7. Rus akademik çevresi, Türk dış politikasını hala Soğuk Savaş dönemi bakış
açısıyla değerlendirmektedir. Benzer şekilde, Türk akademi camiası da Rusya’nın
girift iç ve dış politikalarına hâkim uzmanlara sahip olmamanın sıkıntısını
çekmektedir. Bir bilgi zemini yaratmak adına, iki ülke arasında geniş kapsamlı
akademik işbirliğine gidilmeli, ortak araştırma platformları oluşturulmalı, düşünce
kuruluşları arasında etkileşim ve diğer ortak faaliyetler desteklenmelidir.
8. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, Rusya ve Türkiye arasındaki ikili ilişkilerde
anlaşmazlık kaynağı olmuştur. Türkiye, Rusya ile oluşturduğu çok yönlü işbirliğini
benzer bir anlaşmazlıktan korumak için Nabucco projesinde dikkatli bir politika
izlemelidir. Türkiye Rusya’yı Nabucco projesine davet eden pozisyonunu
muhafaza etmelidir.
9. İç meseleler, etnik gerilimler ve de facto devletler gibi sorunlar nedeniyle
Kafkasya’daki mevcut statüko sürdürülemez hale gelmiştir. Karadeniz, bu şartlar
altında uluslararası güçlerin savaş alanı haline gelme tehdidi ile karşı karşıyadır.
Türkiye ve Rusya bu konuda çok güçlü bir politik tavır içinde olmalı ve bölgeye
yönelik barış ve güvenliği sağlamak adına uluslararası sorumluk almalıdırlar.
10. Rusya, Ermeni ve Kürt diasporasına sahip iken, Türkiye’de de etkili bir Kafkas
diasporası mevcuttur. Her iki ülke de bu etnik grupların illegal faaliyetlerine
tolerans göstermemeli ve ilişkilere zarar verici faaliyetlere destek vermemelidir.
11. Türk ve Rus yetkililerin ilişkileri güçlendirme çalışmaları, çok yönlü sosyal
faaliyetler ile desteklenmelidir. Bu faaliyetler sadece politik ilişkileri
güçlendirmekle kalmayıp, her iki tarafın olumsuz hatıralarının silinmesini
de sağlayacaktır. Toplumsal diyalog, ortak kültür, eğitim, sanat ve spor
faaliyetlerinin uygulanması ile sağlanabilir. Bu noktada, kurulacak sivil toplum
diyalogu önemli rol üstlenecektir.
15
S E TA
A N A L İ Z
Türkiye-Rusya ilişkileri 1990’ların sonlarından itibaren daha önce görülmemiş
bir dönüşüm süreci içine girdi. Bu süreç içinde hızla gelişen ekonomik ilişkiler,
siyasi ilişkilerin de geliştirilmesi için zemin hazırlamakla kalmadı, çeşitli
alanlarda rekabete karşın, iki ülke arasında ilişkilerde işbirliği perspektifini ön
plana çıkarttı. Son birkaç yıl içinde ilişkilerde inşa edilen güven, iki ülke arasında
çok boyutlu ortaklığı derinleştirdi. Ancak tüm bu olumlu gelişmelere karşın, hala
bazı yargılar ve maddi nedenler iki ülke arasındaki işbirliğini sınırlandırmaktadır.
Çok boyutlu ortaklığın geleceği, büyük ölçüde her iki ülkenin, uzun soluklu
ve karşılıklı yarar sağlayan bir ilişki için sağlam bir yapısal temel oluşturabilme
kabiliyetine bağlıdır.
Prof. Dr. Bülent Aras, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Bölümünden 1994 yılında mezun olduktan sonra aynı üniversitede 1996 yılında yüksek
lisans, 1999 yılında ise doktora derecelerini aldı. Yurt dışında çeşitli üniversitelerde misafir
araştırmacı olarak bulunan Aras, Işık Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim
üyesi olarak çalıştı. Aras’ın yayınlanmış kitapları arasında Palestinian- Israeli Peace Process
and Turkey (Novascience,1998), New Geopolitics of Eurasia and Turkey’s Position (Frankcass,
2002), Turkey and the Greater Middle East ( TASAM, 2004) bulunmaktadır.
Bülent Aras, halen SETA Dış Politika Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.
16
w w w.setav.org

Similar documents

Burhan Dergisi 44. Sayı

Burhan Dergisi 44. Sayı boyunca insan nesli hep kendini savunmak yada karşıdakini yok etmek için çaba sarfetmiş ve bu yolda pek çok imkanlarını harcayarak silah üretmeye çalışmıştır. Ne yazık ki günümüzde bilimsel çalışma...

More information

İzahnameler ve Halka arz Sirküleri

İzahnameler ve Halka arz Sirküleri Bu işlem İzmir Ticaret Sicil Memurluğu’na tescil ettirilerek, 30.12.2004 tarih ve 6209 sayılı TTSG’nde ilan edilmiştir. Daha sonra Ege Mosan., 04.12.2008 tarihinde Bisiklet Pazarlama San. Ve Tic. A...

More information

7 yıl önce Avrasya Etüdleri 37 / 2010

7 yıl önce Avrasya Etüdleri 37 / 2010 Küresel finansal kriz süresince gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere nazaran çok daha düşük kişi başı gelir büyüme oranları göstermiştir. Bu olay, sadece içsel büyüme teorileriyle açıklanabili...

More information